9. Köy 2019 - Sayı 10

Page 1

2019 / Sayı 10

1


2019 / Sayı 10

Gazeteciler Cemiyeti Kurulu Gazeteciler CemiyetiYönetim Yönetim Kurulu Başkan Nazmi Bilgin Bu yayın Avrupa Birliği finansmanıyla hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla Gazeteciler Cemiyeti, Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi Projesi sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliğinin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.

Başkan Vekili Savaş Kıratlı Başkan Yardımcıları Ertürk Yöndem Ayhan Aydemir Yusuf Kanlı Genel Sekreter Ümit Gürtuna

Gazeteciler Cemiyeti 9. Köy e-dergisi, kurumun Avrupa Birliği finansmanıyla yürüttüğü Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi (M4D) Projesi Serbest Çalışan Gazetecileri Güçlendirme Destek Aracı desteğiyle yayımlanan haberleri aylık olarak sizlere sunuyor. Meslek yaşamında onuncu bir köyü olmayan birçok gazeteci dizi, araştırma ve haber yazılarını 9. Köy’de paylaşıyor.

Mali Sekreter Mustafa Yoldaş Üyeler Güray Soysal, Ali Şimşek Ali Oruç, Önder Yılmaz Önder Sürenkök, Olgunay Köse Nursun Erel

M4D Projesi Ulusal Komitesi

Yıllarca ‘Dokuzuncu Köy’ köşesinde yazılarını okurla buluşturan Bekir Coşkun’a isim kullanım iznini Gazeteciler Cemiyeti’ne verdiği için teşekkür ederiz.

2

Başkan Nazmi Bilgin

9.Köy

Akademisyen Üye Prof. Dr. Korkmaz Alemdar

Çalışma Grubu Koordinatörü Yusuf Kanlı

Hukukçu Üye Tuncay Alemdaroğlu

Editör Göksel Bozkurt

STK Üyesi Sefa Özdemir

Grafik Tasarım Arife Acıyan

Kıdemli Gazeteci Üyeler Sedat Bozkurt, Nursun Erel, Yusuf Kanlı

Araştırmacı Deniz Savaş

M4D Proje Ekibi

Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi Telefon: +90 312 468 12 09 Mobil: +90 533 045 08 67 Faks: +90 312 426 06 36 E-Posta info@gazetecilercemiyeti.org.tr info@media4democracy.org Web Adresi www.gazetecilercemiyeti.org.tr www.media4democracy.org Adres: Üsküp Caddesi (Çevre Sk.) No:35, Çankaya, Ankara

Proje Direktörü Yusuf Kanlı

Bilişim Tekn. Uzm. Arife Acıyan

Proje Direktör Yardımcısı Seva Ülman Erten

Veri Uzmanı Umut Irmaksever

Proje Sorumlusu Igor Chelov Finans Müdürü Kağan Kıraç Muhasebeci Feridun Doğan Destek Prog. Uzm. Merve Kambur Politika Uzmanı Özgür Fırat Yumuşak Editör Göksel Bozkurt

Görsel- İşitsel Tek. Uzm. Alican Sağın Basın Evi Ofis Sekreteri Sibel Güven Çevirmen Ozan Acar Araştırmacılar Dicle Ekmekçi Deniz Savaş Deniz Rende Ebru Önal


2019 / Sayı 10

Gazeteciler Cemiyeti Gazeteciler Cemiyeti, 10 Ocak 1946’da gazeteciler Mekki Sait Esen, Niyazi Acun, Aka Gündüz, Bilal Akba, Adil Akba, Sebahattin Sönmez ve Muvaffak Menemencioğlu tarafından kuruldu. Cemiyetin kuruluş amacı, basın organlarındaki gazetecileri bir araya toplamak, mesleki ve sosyal hakları geliştirmek, mesleğin gerekliliği olan hak ve özgürlükleri savunmak olarak belirlendi. Kurucu başkanlığı üstlenerek 1946-1956 yılları arasında Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı’nı yürüten Mekki Sait Esen’in ardından 1956-1957 döneminde eski kontenjan senatörlerinden Ecvet Güresin cemiyet başkanlığını üstlendi. Kudret gazetesi kurucusu ve sahibi Gazanfer Kurt’un, 1959 yılına kadar Gazeteciler Cemiyeti’ne başkanlık yapmasının ardından bu görevi 1960 yılına kadar Atilla Bartınlıoğlu üstlendi. CHP’nin eski Milletvekili Altan Öymen, 1960 ve 1961 yıllarında sürdürdüğü Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı görevini 1961 yılında İbrahim Cüceoğlu’na bıraktı. Akis dergisi yönetici ve yazarı Metin Toker ise, 1957 yılında yedi ay 53 gün hapis yatmasının ardından 1962 yılında Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı’na getirildi. Ekspres gazetesi kurucu sahipliğini yapan Doğan Kasaroğlu, 1963 - 1968 döneminde Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olarak görevi devralmasından sonra TRT Genel Müdürlüğüne atandı. Yenigün, Ulus, Ankara Telgraf, Ankara Ekspres, Dünya gazetelerinde yazı işleri müdür-lüğü, yazarlık, başyazarlık ve Genel Yayın Yönetmenliği yapan Beyhan Cenkçi, bu süre içerisinde beş yıl boyunca Gazeteciler Sendikası başkanı olarak görev aldı. 1960 yılı öncesi bir buçuk yıl hapis cezası alarak bazı meslektaşları ile birlikte cezaevine giren Cenkçi, 1969 yılında Gazeteciler Cemiyeti başkanı seçildi. 1992 yılına kadar Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olarak görevini sürdürdü. Cenkçi, 24 yıllık Başkanlığı sırasında Cumhuriyet Senatosu Kontenjan Senatörlüğü de yaptı.

1971 yılında Son Havadis gazetesinde mesleğe başlayan Nazmi Bilgin, Güneş gazetesi sahipliği ve Yazı İşleri Müdürlüğü görevini üstlendi, daha sonra Dünya gazetesinde Haber Müdürü olarak görev yaptı. Bilgin, Tercüman gazetesinde Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği görevlerini de yürüttü. TRT-2’nin kuruluşunda yer aldıktan sonra TRT’ye, beş yıl “Uzman Haberci” ve “Genel Müdür Danışmanı” olarak hizmet verdi. Bilgin 1992 yılında ittifakla cemiyet Genel Başkanı seçildi. 1996 yılında kuruculuğunu üstlendiği Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nda Genel Başkanlık görevi yapan Bilgin, bu görevi 2009 yılına kadar sürdürdü. BRT televizyonunun Ankara temsilciliği görevini de yapan Bilgin, Unesco Türkiye Milli Komitesi üyeliği ve Denetçiliği görevinde de bulundu. Basın İlan Kurumu Genel Kurul üyeliği, Türk Silahlı Kuvvetleri Elele Vakfı Mütevelli Heyet ve Yönetim Kurulu üyeliği ve Reklam Kurulu üyeliği görevlerini de sürdürüyor. Türkiye’nin çok partili siyasi hayata geçişiyle, daha açık bir deyimle, çoğulcu demokrasi dönemiyle yaşıt ve koşut olan Gazeteciler Cemiyeti, bir avuç gazeteci üye ile çıktığı yolu, sevgi ve mesleki dayanışma ile pekiştirmiş, 2000’i aşkın üye sayısı ve bağımsız mali gücü ile bugün, Türkiye’nin en eski, en büyük ve saygın meslek kuruluşlarından ve sivil toplum örgütlerinden birisidir. Cemiyetimiz, 1946 yılındaki kuruluşundan bu yana her zaman cumhuriyet, çoğulcu demokrasi ile ifade ve basın özgürlüğü başta olmak üzere özgürlüklerin yılmaz bekçisi oldu. Gazeteciler Cemiyeti üyelerine aşıladığı bu güvenle ülkemizin mesleki ve diğer önemli kurumları arasında hak ettiği yeri aldı.

3


2019 / Sayı 10

Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi Projesi

4

Avrupa Birliği (AB) finansmanıyla Gazeteciler Cemiyeti tarafından demokrasinin güvencesi olarak Türkiye’de çoğulcu medya ve özgür basının güçlendirilmesi için Ocak 2019’da hayata geçirildi ve Mart 2022’ye kadar devam edecek. Projenin genel hedefi: Demokrasinin güvencesi olarak Türkiye’de çoğulcu medya ve özgür basının güçlendirilmesidir. Projenin özel hedefleri: Birinci hedef toplumda çoğulcu ve özgür medyanın toplum tarafından destek gördüğü ve farkındalığın arttığı bir zemin oluşturulması, ikinci hedef ise, Gazeteciler arasında dayanışmanın güçlendiği ve gazetecilerin kendini güvende hissettiği bir zeminin oluşturulmasıdır.Proje kapsamında yürütülecek faaliyetler genel hatları ile aşağıdaki gibidir: Proje kapsamında yıllık Basın Özgürlüğü İzleme Raporları ve üç ayda bir Medya Ortamının İzlenmesi Raporları yayınlanacaktır. Bu raporlar üniversitelere, medya kuruluşlarına, devlet kurumlarına, ilgili tüm sivil toplum örgütlerine, AB Komisyonlarına, Türkiye’deki AB ülkelerinin elçiliklerine ve gazetecilere dağıtılacaktır. Sivil izleme kapsamında veri toplama ve bilgi ağlarının geliştirilmesi için Türkiye’nin her bölgesinde durum değerlendirme toplantıları yapılacaktır. Toplantılar, mevcut ağların birleştirilmesi, işbirliği fırsatlarının arttırılması, gözlem kapasitelerinin genişletilmesi ve yerel medya sivil toplum örgütleri ile gazetecilere ulusal ve uluslararası konularda görüş alışverişinde bulunmaları için değerli fırsatlar sunulması konularında katkı sağlayacaktır. Toplantılar aynı zamanda, Basın Özgürlüğü ve İfade Özgürlüğü ile ilgili raporlara içerik sağlanması konusunda katkıda bulunacaktır. Proje kapsamında yazılacak yıllık sivil izleme raporları bulgularına ve yıllık konferanslarda yayınlanan mütalaa belgelerine dayanarak, medya ortamının iyileştirilmesi ve ifade

özgürlüğü için kulis faaliyetlerinin yapılması amacıyla Ankara’daki devlet kurumlarına düzenli ziyaretler yapılacaktır. Uluslararası savunuculuk eylemlerinin yürütülmesi kapsamında Avrupa Birliği, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve ilgili sivil toplum örgütleriyle ziyaretler düzenlenecek ve program kapsamında hazırlanan raporlar paylaşılacaktır. Projenin her yılının sonunda belirlenecek bir tema ile ulusal bir konferans düzenlenecek olup, konferanslar sektör temsilcilerine, gazetecilere, akademisyenlere, gazetecilik öğrencilerine, program destek programları faydalanıcılarına açık olacak ve katılımcılar doğrudan davet ve açık çağrı yoluyla seçilecektir. Proje kapsamında Türk medyasına uzun vadeli katkıları veya Türkiye’deki ifade veya basın özgürlüğüne kendini adayarak yaptığı katkılar, veya uzun süredir devam eden başarı öyküsünü takdir etmek için bir gazeteci veya medya kuruluşuna her yıl “Gazetecilik Mesleği Onur Ödülü” verilecektir. Gazeteciler Cemiyeti’nde bir Basın Evi oluşturulmuştur. Bu Basın Evi, program hedef grubunun bir araya gelebileceği, stüdyo ve toplantı salonu ile birlikte bilgisayarlardan, yazılımdan ve uzmanlık desteğinden faydalanabileceği bir ortak çalışma alanı içermektedir. Basın Evi’nde gazetecilere yönelik olarak bir dizi kapasite geliştirme eğitimleri verilecektir. Medya alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleriyle işbirliği ile gazetecilerin kapasitesinin güçlendirilmesi için yerel eğitimler düzenlenecektir. Bu yerel eğitimler, Gazeteciler Cemiyeti’nin de işbriliği içerisinde olduğu yerel gazeteci cemiyetleriyle işbirliği içinde verilecektir. Sektördeki gazetecilerin dayanışma içerisinde olabilmeleri, ağ kurabilmeleri ve paylaşım yapabilmeleri için Basın Evi’nde haftalık olarak gazeteci buluşmaları gerçekleştirilecektir.


2019 / Sayı 10

Içindekiler

“Kadın muhtar sayısı, eşit temsiliyetten çok uzak”

6

Diyarbakırlı esnaf: Kriz yok diyorlar ama biz kriz yaşıyoruz

8

Ercan Kesal… Bir bavul yaşam biriktirmek: Velhasıl

10

Diplomalı Babalar

12

“Dumanlı Yaylası” sonbaharda bir başka güzel

14

Ankara’nın bitki örtüsü, “Otomobil” oldu!

16

Düzce Cam’da direniş sürüyor!

19

Boşanma davasında şiddete uğrayanla, uygulayan eşit kusurlu

21

Okullara, 5 bin 400 kişilik sabit “Güvenlik” ekibi

23

Romanların geçim kaynakları daraldı

24

Cinnah Caddesi’nin altında, “sıcacık ve renkli” bir dünya!

26

Yeni trend, balkon bahçeciliği

30

Ehliyetli de pasaport sahibi de artıyor

31

5


2019 / Sayı 10

6

“Kadın muhtar sayısı, eşit temsiliyetten çok uzak” Eylem Sonbahar / Istanbul

Haber Yazısı

K

A.DER, 2019 yerel seçimleri sürecinde yaptıkları çalışmalarla kadın muhtar sayısının yüzde 58,9 oranında artarak 1071’e çıktığını açıkladı. Ancak buoran Türkiye genelindeki muhtarların hâlâ yüzde 2’si Ulusal ve Yerel seçimlerde kadın adayları desteklemek amacıyla kurulan KADER’in Her alanda kadın ve erkeklerin eşit olarak temsil edilmelerini savunmak, eşitsizliği gidermek, tüm yurttaşların kararlara katılımını sağlamak amacıyla Mart 1997’den beri Türkiye genelinde çalışmalarını yürüten Kadın

Adayları Destekleme Derneği (KA.DER), seçim ve atamayla gelinen tüm karar organlarındaki kadın temsil oranlarını yükseltmek için çalışıyor. KA.DER, 22 yıllık deneyim ve birikimiyle düzenlediği toplantılarla, yerel yönetimde eşit temsile ulaşmanın yollarını, sorunları ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerini dillendiriyor. Son yerel seçimlerde “Eşitlik Mahallede Başlar” diyerek yola çıktıklarına dikkat çeken KA.DER Genel Başkanı Nuray Karaoğlu ve İstanbul Kadıköy İlçesi’ne bağlı Rasimpaşa Mahallesi Muhtarı Sultan Aksu ile 24 Saat için görüştük.

9 Aralık 2019

KADIN TEMSILININ ARTTIRILMASI Ulusal ve Yerel seçimlerde kadın adayları desteklemek, kadın sorunlarının görünürlüğünü arttırmak üzere çalışmalar yaptıklarını belirten, 31 Mart seçimleri için “Eşitlik Mahallede Başlar” sloganıyla kadın muhtar adayları için özel eğitim programları ve farkındalık kampanyası düzenlediklerine değinen KA.DER Genel Başkanı Nuray Karaoğlu, şunları söyledi: “31 Mart seçimlerinde yerel yönetimlerin beşiği olan mahalle ve köy birimlerini oluşturan muhtar ve ihtiyar meclislerinde kadın temsilinin arttırılmasına


2019 / Sayı 10

katkı sunmak, sorunlara ilişkin çözüm önerileri oluşturmak amacıyla bir dizi projeyi hayata geçirdik. Yerel yönetimlerle ilgili kampanya sürecimizi bu yaklaşım doğrultusunda planladık. İlkini Antalya’da düzenlediğimiz muhtar adayları eğitim kampına Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen 100 kadın katıldı. Bu eğitim, daha sonra Mersin, İstanbul, İzmir, Balıkesir, Aydın, Denizli, Adana ve Muğla’da da tekrarlandı. Yerel yönetimlerin farklı kademelerine aday olanların da katılabildiği eğitim programı, yerel yönetim mevzuatı ve işleyişi, etkili ve güvenilir kampanya teknikleri, yerel siyaset ve örgütlenme, kişisel gelişim ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konulardan oluştu.” Altınbaş Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (TOKAMER) işbirliği ve Gedik Üniversitesi “Şirin Tekeli Yerel Yönetim Okulu” aracılığıyla İstanbul’da da kadın adaylara sertifikalı eğitimler verildiğini anlatan Karaoğlu, kadın muhtarlara yönelik eğitimlerin yanı sıra çeşitli illerde billboard ve animasyon filmiyle kampanya sürdürdüklerini bildirdi. Karaoğlu, “Aynı zamanda, yerel seçimlerde adaylığını veya aday adaylığını açıklayan kadınlar için bir Aday Tanıtım Platformu hazırlandı. KA.DER’in akıllı telefonlar üzerinden kullanılacak mobil uygulaması, adaylar ile seçmenler arasında bilgilendirici ve demokratik katılımı arttırıcı nitelikte tasarlandı” dedi. Gerçekleştirilen farkındalık kampanyası ile kadınların, muhtar adaylığına ilgisinin arttığına dikkat çeken Karaoğlu, “Biz kadınlara sen de yapabilirsin dedik, böylece onların da katıldıkları eğitimler

sonrasında motivasyonları yükseldi” ifadesini kullandı. “EŞITLIK MAHALLEDE BAŞLAR” Türkiye genelinde 50.157 muhtarlığın bulunduğunu aktaran Karaoğlu, 2014 yerel seçimlerinde sadece 674 (yüzde 1,30) olan kadın muhtar sayısının 2019 yerel seçimlerde yüzde 58,9 oranında artarak 1071’e (yüzde 2,14) yükseldiğinin altını çizdi. Karaoğlu, “Kadın muhtar oranındaki bu artış kadın muhtarlara yönelik yaklaşımımızın doğru olduğunu kanıtladı. Bu oranın gerçekleşmesinde KA.DER’in seçim öncesi dönemde Türkiye genelinde yürüttüğü çalışmaların önemli bir etkisi olmuştur. Bundan sonra yapılacak yerel yönetim seçimlerinde bu artışın katlanarak sürmesini umuyoruz” açıklamasında bulundu. Her alanda eşit temsiliyet olması gerektiğini vurgulayan Karaoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Kadın bakış açısı, toplumun her alanında olduğu gibi tüm karar alma mekanizmalarında ve muhtarlık kurumunda farklı bir yaklaşımın oluşmasını sağlıyor. Kadına yönelik sırf kadın olmaktan kaynaklı sorunların görünebilir ve çözülebilir olması için bu bakış açısına ihtiyaç var. Dolayısıyla, kadın muhtarların mahallelerinde yaşanan her türlü soruna farklı çözümler getirmeleri doğal bir sonuçtur. Kadın muhtarların mahallelerinde kadına yönelik şiddet konusunda farkındalık çalışmaları (seminer, kampanya, yürüyüş vb.) yürüttüklerine ve bu konuda daha duyarlı olduklarına tanık oluyoruz, çok etkin çalışmalar yapıyorlar. Aynı zamanda kendileri de erkek egemen bir sistemin içinde var olma mücadelesi

veriyorlar. KA.DER olarak, bu süreçlerde onların yanında olmaya ve destek vermeye çok özen gösteriyoruz.” “HER ŞEYI YAPABILME IRADESINE SAHIBIZ” İstanbul Kadıköy İlçesi’ne bağlı Rasimpaşa Mahallesi Muhtarı Sultan Aksu, seçim çalışmaları sırasında herhangi bir zorlukla, cinsiyetçi söylemle karşılaşmadığına değinip şunları kaydetti: “Toplumsal mevzular ve kadına yönelik şiddetle ilgili duyarlı bir insanım. Kişisel olarak özellikle kadın eylemleri ve şiddet mağduru kadınların duruşmalarını ‘muhtarlık sayfası’ dahil bütün sosyal medya sayfalarından duyurmaya özen gösteriyorum. Muhtarlık binamızın arka duvarına bilinçli olarak ‘Kadına, çocuğa, hayvana şiddete hayır’ yazdırdım Şilili ressam arkadaşım Gaston’a. Kendisine teşekkür ederim beni kırmadı. Bu yazı ile ilgili erkeklerden çok tepki alıyorum neden bizi yazmadınız ya da neden bütün canlılar demediniz diye. Israrla herkese aynı şeyi söylüyorum; bütün erkekler, kadına, çocuğa yönelik şiddeti durdurmak için bir adım öne çıkıp mücadele etmeliler. Bu mücadele sonrasında kadına yönelik şiddete gözle görülür bir düşüş olursa tabi ki erkek bireyleri de ekleriz duvarımıza. Kadına yönelik şiddetin başkahramanları hemcinsleri, o yüzden o duvarda erkekler olamazlar.” Aksu, “Mahalleli kadınlarımıza, 6284 ve İstanbul Sözleşmesi’ni anlatmak için atölye çalışmaları yapacağız. Kadınlar kendilerine güvensinler, biz her şeyi yapabilme iradesine sahibiz ve çok da güzel yapıyoruz” diye sözlerini tamamladı.

7


2019 / Sayı 10

8

Diyarbakırlı esnaf: Kriz yok diyorlar ama biz kriz yaşıyoruz Neval Bulut / Diyarbakır

Haber Yazısı

B

ir kısım esnaf zarar etmeden dükkânını kapatmaya çalışırken bir kısmı krize direnip zararına iş yapıyor. Fiyat artışını engelleyecek bir yasa çıkartılmasını isteme bir çözüm olarak getiriliyor Türkiye’nin mevcut siyasi atmosferi doları ve avroyu etkilerken Diyarbakır’ın küçük esnafları tek tek kepenklerini kapatmaya başladı. Yıllardır Diyarbakır’ın en işlek yerlerinde iş yerleri olan esnafın bir kısmı, ekonomik krizde belini doğrultamayarak zarara girmeden dükkânı kapatma derdine düşerken, krize karşı direnebilenler de artan

zamlardan etkilenip zararına iş yapmaya çalışıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre kasım ayında açıklanan tüketici fiyat endeksi (TÜFE) aylık yüzde 2,00 arttı. TÜFE’de (2003=100) 2019 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 2,00, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 10,59, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8,55 ve on iki aylık ortalamalara göre ise yüzde 16,81 artış gerçekleşti. Ayrıca Kasım ayında kiracılara yüzde 16,81 oranında zam yapılacak. 24 Saat Gazetesi için, Diyarbakırlı esnafla yaşanan ekonomik krizi konuştuk. İlk olarak Diyarbakır’ın tarihi

27 Kasım 2019

yerlerinden biri olan Kapalı Çarşı’ya uğruyoruz. Kapalı Çarşı’da onlarca küçük esnaf bulunuyor ancak ekonomik krizle beraber bazı esnaflar kepenklerini indirmiş durumda. Kapalı Çarşı’da dolaşırken küçük bir terziye rastlıyor ve içeriye giriyoruz. Terzi Fatih, artan iplik fiyatlarından şikâyet edip “Ben ipi 5 liraya alıyordum şimdi 10 lira. Büyük bobini 20 liraya alıyordum şimdi 40 lira” diyor. Fiyatların artmasına rağmen kendi fiyat listesinde artışa gitmeyen terzi, tüm geçimini bu dükkândan sağladığını söylüyor. Müşterilere zam nedeniyle fiyat artışı yapmak istediğini anlatamayan Terzi Fatih, sözlerini “Ben el emeğimi hiçe


2019 / Sayı 10

sayıyorum. Kimse el emeğini zaten düşünmüyor. Gidebildiğimiz yere kadar böyle gideceğiz” diye bitiriyor. Kapalı Çarşı’da gezerken kaçak sigara ve çay satan gencin yanına gidiyoruz. Aynı sitemde bulunan genç, yapacak bir şeyi olmadığından yakınıyor. Kaçak çayın 40 liradan 80-85 liraya çıktığını belirten genç çaycı, kaçak sigara ve çay sattığı için de polis baskısı altında olduğunu kaydediyor. Genç çaycı, “Zamlardan satış yapamaz hale geldik. Birçok arkadaşımız kepenklerini kapattı gitti. Dükkân size ait değilse zaten burada tutunmanız zor. Burada yıllardır kaçak sigara, çay satışı yapıyoruz dükkân bizim olmasa biz de bu krizde kapatır giderdik” sözleriyle yaşadıkları sıkıntıyı aktarıyor. Kapalı Çarşı’dan çıkarak yine onlarca esnafın olduğu Aşefçiler Çarşı’sına geçiyoruz. Aşefçiler Çarşısı da tıpkı Kapalı Çarşı gibi, Diyarbakır için önemli çarşılar arasında yer alıyor. Bir diğer benzer özellikleri ise krizden dolayı kapanan iş yerleri. Çarşıda temizlik malzemesi satan bir dükkâna girip sohbete başlıyoruz. 20 yıldır babadan kalma bu dükkânı işleterek geçimini sağlayan Emin Çelik, dolar artışının ürünlere yansıması üzerine zararına iş yapmaya başlamış. Fiyatların artışını engelleyecek bir yasa çıkartılmasını isteyen Çelik, çoğu temizlik malzemesi ürünlerinin

yurtdışından geldiğini anımsatıp sözlerine şöyle devam ediyor: “Vatandaş 10 alırken artık 1-2 zor alıyor. Çoğu üründe yüzde 100’e varan bir artış söz konusu. Bu durumun düzelmesi için bir yasa çıkartılmalı. Belirsizlik piyasayı öldürüyor. Bu belirsizlik içinde vatandaş alışveriş yapmıyor ben de mal alamıyorum. Elimde olan malı satsam yerine koyamıyorum. En basiti kâğıt grubu. Peçetelerde, tuvalet kâğıtlarında ciddi oranda bir artış var. Bu artışın sebebi ise selüloz maddesinin dış kaynaklı olması. Selüloz’a gümrükte yüzde 70 vergi uygulanıyor. Bir an önce çözüm yoluna gidilmelidir.” Aşefçiler Çarşı’nda bir perdecide 10 yıldır terzilik yapan Dicle Üniversitesi Kimya Bölümü öğrencisi Berat Aslan ise, 17 milyarlık sipariş iptal ederek zarara girdiklerini anlatıyor. Ekonomik kriz ile karşı karşıya kaldıklarına işaret eden ve krizin bir şekilde aşılması gerektiğini vurgulayan Aslan, şunları söylüyor: “Çok fazla müşterimizi kaybettik. Kriz yüzünden mecburen zam yapmak zorunda kaldık. Biz perakende satış yapıyoruz, toptancımız zam yapınca haliyle biz de etkileniyoruz. Bu çarşı kurulduğundan beri açık olan birçok esnaf, bu krize dayanamayarak kapattı. Biz de kapatmak noktasına geldik, bazı günler dükkân kendi masrafını bile çıkartmıyor. Çarşıda olan iş

yerlerinin geneli kira. Dükkân seninse sorun yok ama kiradaysan kilidi vurup gidiyorsun.” Son olarak Diyarbakır’ın farklı ilçelerinde haftanın 6 günü tezgâh kuran kadınlar pazarına uğruyoruz. Pazarda tezgâh açan kadınlar, krizi en ağır şekilde yaşar durumdalar. Ufak bir alanda kurulan pazarda tezgâh kuran kadınlarla sohbet ediyoruz. Peynir ve zeytin tezgâhı bulunan pazarcılar, fiyatlarda yüzde 40-50 arasında artış olduğu, bütün günü boş geçirdiklerinden söz ediyorlar. Konuştuğumuz Şadiye Kelekçi ise fiyatların biraz düştüğünü ancak yine de ürünlerin pahalı olduğuna değiniyor. Sebze tezgâhı olan Kelekçi, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Poşete bile zam geldi. Poşet, benim belimi büküyor. Bir top poşete yüzde 100 zam geldi. Krizden önce her gelen 2-3 kilo alır giderdi, şimdi 3 domates, 3-5 biber alıyor. Haliyle bana da poşet dayanmıyor. Poşetten bile zarar ediyorum. Çok fazla müşterimizi kaybettik. Kriz bizim bütün satışlarımızı düşürdü. Kâr edemiyoruz, aksine her pazara gelişimiz bize zarar oluyor.” Kaçak sigara satan diğer bir pazarcı ise, “Ben iş yapmıyorum. Zamlar almış başını gidiyor. Günde 1-2 karton sigara satarsam ne ala. İşler yolunda gitmiyor, kriz bizi çok kötü vurdu” diye sıkıntıyı ifade ediyor.

9


2019 / Sayı 10

Ercan Kesal… Bir bavul yaşam biriktirmek: Velhasıl

10

Dilet Atlı / Bursa

Haber Yazısı

A

nıları, edebiyat tutkusu, yanındakiler ve sinema ile olan muhabbetinin yer aldığı yeni kitabı “Velhasıl”ı konuştuğumuz Ercan Kesal, “Dünyaya yeniden gelsem aynı yolculuğa razı olurdum. Olanda hayır vardır!” diyor Yazar, sinemacı, hekim ve iyi bir hikâye anlatıcısı o. Şairliği de var, esaslı bir okurluğu da. Yaşamı damıtmayı ve bunu hikâyelere dönüştürerek insanlara anlatmanın en doğru yollarını bulmayı başaran Ercan Kesal, İletişim Yayınları’ndan çıkan

yeni kitabı Velhasıl ile hayattan biriktirdiklerini paylaşıyor okurla. Ercan Kesal’ın 20 yılı aşan yazı serüveninin en güzel örneklerinin bir araya getirildiği Velhasıl’da okurlar, zaman içinde yolculuğa çıkarken şairlerden sinemacılara, Anadolu insanlarından kentlilere birçok insan hikâyesine de tanıklık ediyor. Kesal, Velhasıl’da dili, samimiyeti ve anılarıyla yer yer okuru kalbinden yakalayıp onu nefessiz bırakırken kâh gözlerine yaş getiriyor, kah yüzünde kocaman bir gülümseme yaratıyor. Yazar, son kitabı Velhasıl ile ilgili sorularımızı da içtenlikle

13 Aralık 2019

yanıtlamayı ihmal etmiyor. Şizofrengi Dergisi, çok değerli insanlar emek vermişti ve benzersiz bir dergiydi. Son kitabınız Velhasıl’da, Şizofrengi’de yayımlanan bir yazınıza da yer verdiniz. Buradan başlayalım; 1993’teki Ercan Kesal ile 2019’daki Ercan Kesal arasındaki en kısa mesafe, yazıları mıdır? -O zaman Şizofrengi’nin mottosunu da hatırlıyorsundur: “Bütünüyle Kuşkudayız!” Hep tecessüs içinde yer aldığım hayatın eninde sonunda beni buralara getireceğini şimdilerde


2019 / Sayı 10

daha iyi anlıyorum. 1993’ten 2019’a… Gelecek zaman şimdiki anın içinde bir yerlerde saklı durur ve kehanetler içerir. Velhasıl bu yüzden anlaşılabilir ve makul bir sonuçtur. Başka türlü olmazdı zaten. Şair Ahmet Erhan’ı, Velhasıl’ın ilk sayfalarında birlikte paylaştığınız anılarınızdan okuyoruz. Bu, şiir sevenleri mutlu etmiştir. Peki, sizce şairler, bu toprakların günah keçileri midir? -Hepimiz tercihlerimizin sebebi ve sonucuyuz. Onlarla müsemmayız. Bu yüzden A. Erhan’ın cenaze töreninde yaptığım konuşmaya Namık Kemal’in dizesiyle başlamıştım: “Bais-I şekva bize hüzn-ü umumidir Kemal, Kendi derd-i gönlümün billah gelmez yâdına!” (Bizim şikâyet etmemizin sebebi içinde bulunduğumuz hüzün atmosferidir, gönlümün derdinden bahsetmek asla aklıma gelmez) Bazıları tüm dünyanın kederini kendi yüküymüş gibi taşır, bazıları da dönüp bakmaz bile, yanından geçip gider. Şairler bu yükün gönüllü taliplileri. Bedelini güzel mısralar ve erken ölümlerle öderler. Şiire düşkünlüğünüze vurgu yapıyorsunuz. Sizi okuyunca ya da dinleyince yeni bir kelime öğrenmemek mümkün değil. Velhasıl’da palimpsest, duende gibi kelimeler bunun örnekleri… Şairlerin dili yeniden oluşturma yeteneği vardır. Sizin dilinizde şairlerin ve şairliğinizin etkisi nedir? -Kelimelerin gücü!.. İlk fark ettiğimde mucize gibi bir şeydi benim için. Bir virgülü oraya değil de şuraya koyduğunuzda tüm anlam değişiyordu yani tüm dünya! Bu yüzden kelimelere hiçbir zaman sıradan şekiller ya da bir nesneyi tanımlayan ifade aracı gibi bakmadım. Bir hafızaya sahipler ve ustasının elinde inanılmaz bir güce sahipler. Tahsin Saraç’ın bir dizesi geldi aklıma. “Ben ki ozan, söz tanrısı!” Okuyarak var olmaya çalışan insanların yazıyla macerasını, hem kendi anılarınız, hem de Kemal Tahir üzerinden anlatıyorsunuz Velhasıl’da. Her iyi okur, yazmak da ister muhakkak.

Ama başarılı olamayabilir ya da başarısının hakkını alamayabilir. Bu onu kötü edebiyatçı yapar mı? Ya da sadece okuyarak da edebiyatçı olunur mu? Sonuçta edebiyat karşılıklı bir eylem: Her yazarın bir okuru, her okurun bir yazarı var. -Tamamen katılıyorum. Hatta artırıyorum: Bilginin, sanatın ya da edebiyatın vadettiği ya da bahşettiği iktidarı baştan reddeden bir yolculuktur aslolan. Yeteneğini bir yük gibi taşıyan, ürettikçe anonimleşen, kendinde kaybolan bir yolculuk… Bu yolculuğun muhatabı kişinin kendinden başkası da değildir. Okur, müşteri, alıcı, sanatsever ya da tüketici… Vadesi dolması gereken mahfillerdir bence. “Senaryo, edebi bir metin midir yoksa değil midir?” sorusunun peşinde Rus yönetmen Andrey Tarkovski’yle yaptığınız hayali bir röportaj da var kitabınızda. Tarkovski, ziyadesiyle yanıtını veriyor ama siz ona katılmıyorsunuz galiba? -Tarkovski yargılarında acımasız biri! Müthiş bir yönetmen ve düşünür olması onu böylesine keskinleştirmiş olabilir. Hayranlıkla ve merakla okudum tüm söylediklerini. Elbette katılmadıklarım da var. Ama onun kadar radikal olamıyorum galiba. Şöyle bir şey diyor mesela: “İlkelerine bir kez olsun ihanet eden insan bundan sonra hayat ile olan saf ilişkisini yitirir…” Çok zor bir önerme! Velhasıl’da sadece anılarınız, edebiyat tutkunuz, sizi siz yapan insanlarınız yanında sinema ile olan muhabbetiniz de yer alıyor elbette. Hekimlikten sinemacılığa… Size yalnızca tutkularınız mı el verdi, yoksa hayat da kıyak geçti mi? Özetle, kitabınızı okuyanlar anlayacaktır, anneniz nasıl haklı çıktı? -Emeksiz yemek olmaz. Yetenek onda birse, çalışmak onda dokuzdur. Anamdan bana kalan çalışmaya iman etmek oldu. Onun ömrü de çalışmakla, uğraşmakla, didinmekle geçti. Bizim gibi taşrada yoksunluk içinde asgari eğitim şansıyla çıkıp gelen insanların bir misli daha fazla çalışması lazımdı, ben de

öyle yaptım hep. Erkenden fark ettim ağzımda gümüş kaşıkla doğmadığımı. İyi de oldu! Velhasıl’da anılarınız kadar yaşam kırıklıklarınıza, tanıklıklarınıza, mutluluklarınıza ve hayattan damıttıklarınıza da yer veriyorsunuz. Kitabınızı ilk yayımlanan öykülerinizle de taçlandırmışsınız. Kısaca; zaman ölüyor, insanlar ölüyor. Biten, ölen “şeyler” sizde nasıl yorum buluyor? -İyi ki gelmiş bunlar başıma. Dünyaya yeniden gelsem aynı yolculuğa razı olurdum. Olanda hayır vardır! Kitaptaki bir cümleyle (Ecclesiastes’ten) bitireyim: “Bir nesil geçer gider, başka bir nesil gelir; ama yeryüzü sonsuz sürer gider… Güneş de doğar ve güneş batar, doğduğu yere koşar gider… Rüzgâr güneye yollanır, sonra kuzeye yönelir, durmamacasına dolanır ve rüzgâr dolaşımına denk geri döner… Bütün nehirler denize varır, gene de deniz dolmaz; nehirler çıktıkları yere dönerler…”

11


2019 / Sayı 10

12

Diplomalı Babalar Kelime Ata / Ankara

A

nne Çocuk Eğitim Vakfı’nın “Baba Destek Programı” çerçevesinde 60 bin babaya, çocukları “babalık” diploması verdi. Çocukların fiziksel ve ruhsal açıdan daha sağlıklı büyümeleri için babaların ne tür becerilere sahip olmaları gerektiğinin anlatıldığı uygulamalı program, 13 hafta sürüyor Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) tarafından babaların, çocuklarının bakımında sorumluluk almaları, çocuklarıyla daha sağlıklı bir iletişimetkileşim içinde olabilmeleri amacıyla başlatılan “Baba Destek Programı”yla bugüne kadar 60 bin kişi, “babalık diploması” aldı.

AÇEV Eğitim Gönüllüsü Sosyal Hizmet Uzmanı Umut Yaşar Göç, babalık eğitimlerini artık özel şirketlerin de talep etmeye başladığına dikkat çekti. “Babalık becerisi” kazandırmayı amaçlayan Baba Destek Programı, 3-6 ve 7-11 yaş grubundaki çocukların babalarına uygulanıyor. Sosyal Hizmet Uzmanı Umut Göç, 1993 yılında kurulan vakfın çocuk gelişimi konusunda anne eğitimleriyle çalışmalarına başladığını, ancak zaman içerisinde babaların da çocukların gelişimiyle ilgili desteklenmesi fikrinin ortaya çıktığını anlattı.Yerel yönetimler, kreş ve anaokullarının yanı sıra son aylarda özel şirketlerin de

16 Aralık 2019

programa ilgi gösterdiğini, bu yıl Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.’nin (TÜPRAŞ) Türkiye’nin farklı illerinde yer alan tüm işletmelerinde babalık eğitimi verildiğini aktaran Göç, programın, 13 hafta sürdüğünü, her hafta 2 saat eğitim verildiğini belirtti. Programın iletişim, gelişim ve cinsiyet eşitliği başlıklarından oluştuğunu açıklayan Göç, şunları söyledi: “İlk hafta babaların kendi babalarıyla kurdukları ilişki üzerinden çocuklarıyla nasıl bir ilişki yürüttüklerini belirliyoruz. İletişim, empati, kendini anlama ve ifade etme, davranış tanımı ve eleştiri yapabilme eğitimlerinin ardından çocukların, zihinsel, fiziksel, psikolojik, sosyal ve


duygusal gelişimlerini ele aldığımız 4 haftalık dönem başlıyor. Sağlıklı cinsel yaşam, oyunun çocuklar üzerindeki etkisinin de işlenmesinden sonra ölüm, ayrılık, boşanma gibi yaşam zorlukları ele alınıyor.” Beşinci ve sekizinci haftalarda ise programa anneleri dahil ettiklerini, anne oturumunda eğitimin evdeki yansımalarını öğrendiklerini ifade eden Göç, sözlerine şöyle devam etti: “Anne oturumunda babanın ev yaşamına katılıp katılmadığını, çocuklarla oyun oynayıp oynamadığını, çocukların gelişimi konusunda söz sahibi olup olmadığını anlamaya çalışıyoruz.

Dolayısıyla program sadece birtakım bilgilerin aktarılmasıyla sınırlı değil. Eğitimin sonuçları bizzat evde gündelik hayat içerisinde gözlemleniyor. Eğitimi başarıyla tamamlayan babalara da sertifikalarını çocuklar veriyor.” “KRIZ ANLARINI DAHA IYI YÖNETIYORUM” “Baba Destek Programı’ndan çocuğunun okulunda yapılan bir duyuru vesilesiyle haberdar olduğunu belirten Turgut Tunç, eğitimin faydasını gördüğüne değinip “Çocuklarıma ilgi bakımından sıkıntılarım yoktu ama daha

da iyi olmak istedim” dedi. Tunç, “13 haftalık eğitimin yarısını tamamladım. İş ve şehir hayatının zorlukları, insanı bir noktada tüketiyor, yoruyor ve çocuğuna karşı tahammülsüz hale getiriyor. Şimdi birkaç teknikle daha sabırlı olmayı, kestirip atmak yerine çocuğumu dinleme ve anlamayı öğrendim. Şimdi kriz anlarını daha iyi yönetiyorum” diye konuştu. Bir diğer baba Göksel Yörük ise çocuğu ile iletişim kurabilmeyi öğrendiğini belirterek “Eğitim sayesinde doğru bildiğim pek çok şeyin yanlışlığını fark ettim” saptamasında bulundu.


2019 / Sayı 10

14

“Dumanlı Yaylası” sonbaharda bir başka güzel Halit Demir / Osmaniye

Haber Yazısı

S

onbaharın gelmesiyle doğa farklı renk tonlarına bürünmeye başlarken, Osmaniye’nin Düziçi ilçesinde yer alan Dumanlı Yaylası, bitki çeşitliliği ve kendine has güzelliğiyle doğaseverler ve amatör fotoğrafçılar tarafından sıklıkla ziyaret ediliyor Osmaniye’de yeşilin her tonunu barındıran Amanos Dağları’ndaki “Dumanlı Yaylası” sonbaharda bir başka güzeldi. Doğa farklı renk tonlarına bürünürken, Osmaniye’nin Düziçi ilçesinde yer alan Dumanlı Yaylası, bitki çeşitliliği ve kendine has güzelliğiyle doğaseverler ve amatör fotoğrafçılar tarafından

sıklıkla ziyaret ediliyor. Her yılın kasım ayında ziyaretçi akınına uğrayan yaylaya Türkiye’nin birçok bölgesinden gelen doğaseverler ve fotoğraf tutkunları, harika manzarayı görmek ve fotoğraflamak için adeta yarışıyor. Kentin önemli yürüyüş parkurları arasında yer alan Dumanlı Yaylası, ziyaretçileri adeta kendine hayran bırakıyor. Ziyaretçilerin uzun ve zorlu bir yürüyüşün ardından renklerin bin bir tonunun olduğu yerde piknik yaparak yorgunluğunu gideriyor. Osmaniye Dağcılık ve Doğa Sporları İhtisas Spor Kulübü Derneği Başkanı Yücel Erdoğan, yaylanın fotoğraf tutkunları ve doğaseverlerin sonbaharda uğrak

17 Aralık 2019

yerleri arasına girdiğini söyledi. Kentin akciğeri durumundaki Amanos Dağlarında yer alan yaylanın önemli bir turizm merkezi olacağını ifade eden Erdoğan, bölgeye gelenlerin, endemik bitki örtüsü içerisinde 12 kilometre parkurun ardından piknik yerlerine ulaştığını söyledi. Erdoğan, bölgenin daha fazla turist çektiğini ve doğa yürüyüşüne farklı illerden yüzlerce doğaseverin katıldığını ifade ederek şöyle devam etti: “Dernek olarak her yıl birçok etkinlik gerçekleştiriyoruz. Sonbaharın gelmesiyle de kentimizin en güzel renklerinin bir arada görüldüğü Dumanlı Yaylası’nda yürüyüş gerçekleştiriyoruz. Her geçen yıl


2019 / Sayı 10

farlı illerden yüzlerce doğasever etkinliğimize katılıyor. Böylesi güzel bir renk cümbüşünün olduğu yerde fotoğraf tutkunları için de çok güzel bir atölye oluyor.” Gezi grubuna Hatay’dan gelen Gül Güray, bölgenin mutlaka gezilip görülmesi geren bir yer olduğunu belirterek, “Çok güzel bir yürüyüş parkuru ve çok eğlenceli.

Burada renklerin her tonunu görmek mümkün. Yollar çok zor olmasına rağmen çok güzel. Parkur sonrası piknik yaptık, adeta doğayla bütünleştik. Burası adeta bir cennet. Sonbaharda da ayrı bir güzel. Görmeyen kişilere tavsiye ederim” dedi. Gezi grubundan fotoğrafçı Ahmet Erkan ise, yaylanın çok güzel

fakat yeterince tanıtımının yapıldığını dile getirerek, “Bence burası inanılmaz bir yer. Doğa fotoğrafı çekmek isteyenler buraya mutlaka gelmeli. Her noktası kartpostal gibi. Biz, grup olarak geldik ve bundan sonra her yıl gelmeyi planlıyoruz” diye konuştu.

15


2019 / Sayı 10

16

Ankara’nın bitki örtüsü, “Otomobil” oldu! Cemgazi Yoldaş / Ankara

T

ÜİK’in açıkladığı “Motorlu Kara Taşıtları” verilerine göre, Ankara’da otomobil sayısı 1,5 milyona yaklaştı. Ankara’da her 3,5 kişiye bir otomobil düşüyor. Bu tablo, Ankaralıların önümüzdeki yıllarda hava kirliliği ve solunum sorunlarıyla çok daha fazla karşılaşacağını gösteriyor Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2019 yılının Eylül ayına ilişkin Motorlu Kara Taşıtları verilerini kamuoyuna açıkladı. TÜİK’in verilerine göre, Türkiye’de yaklaşık 23 milyon kara taşıtı var ve bunların yarısından fazlasını otomobiller oluşturuyor. Türkiye’de toplam 12 milyon 500

bin otomobil bulunuyor. Verilere göre İstanbul, yaklaşık 2 milyon 900 bin ile en çok otomobil bulunan il olurken, İstanbul’u yaklaşık 1 milyon 500 bin otomobilin yollarda olduğu başkent Ankara takip ediyor. Ankara’nın ardından sırasıyla İzmir, Antalya ve İzmir en çok otomobil bulunan şehirler olarak sıralanıyor. EN ÇOK OTOMOBIL BÜYÜKŞEHIRLERDE Motorlu Kara Taşıtları verilerine göre otomobiller Türkiye’de en çok büyük şehirlerde bulunuyor. Türkiye’deki 30 büyükşehirin 25’i, Türkiye’de en çok otomobilin olduğu listenin ilk 30’unun içinde yer alıyor. Büyükşehir

19 Aralık 2019

olmasına karşın Ordu, Erzurum, Diyarbakır, Van ve Mardin, listede yer almazken büyükşehir olmayan Kütahya, Zonguldak, Çanakkale, Afyonkarahisar ve Sivas en çok otomobil bulunan ilk 30 şehir içinde listesine giriyor. Verilere göre, Türkiye genelindeki 12 milyon 500 bin otomobilin yaklaşık 10 milyon 200 bini büyükşehirlerde kullanılıyor. Türkiye nüfusunun yüzde 77’sini oluşturan büyükşehirler, toplam otomobil sayısının da yüzde 83’ünü barındırıyor. OTOMOBILIN EN YOĞUN OLDUĞU KENT: ANKARA Otomobil sayılarına ilişkin veriler, şehirlerin nüfus sayılarına


2019 / Sayı 10

göre kıyaslandığında farklı sonuçlar ortaya çıkıyor. Verilere göre, Türkiye’nin en kalabalık ve en fazla otomobil barındıran şehri İstanbul’da bile her 5,5 kişiye bir otomobil düşerken 5 milyon 500 bin kişinin yaşadığı başkente, her 3,5 kişiye bir otomobil düşüyor. Başkent’te son yıllarda artan hava kirliliği ve sağlık problemlerinde ise bu oranın etkisi büyük. TÜRKIYE’NIN HAVASI, AVRUPA’DAN DAHA KIRLI 24 Saat Gazetesi olarak, verileri ve konuya ilişkin değerlendirmelerini almak üzere Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı İlkim Yiğit, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi Eş Başkanı Hüsnü Yıldırım, Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Vedat Bulut ile Ankara Tabip Odası Üyesi Ercan Yavuz ile konuştuk. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı İlkim Yiğit, her yıl yayınladıkları hava kirliliği raporunu anımsatarak, 2018’den bu yana araçların artışı nedeniyle hava kirliliği rakamlarında iyileşme olmadığına işaret edip 2019’da daha acı sonuçlarla karşı karşıya kalınacağının altını çizdi. Türkiye’de yapılan hava kirliliği ölçümlerinin Avrupa’ya kıyasla daha az detaylı olduğunu, ölçüm istasyonlarından alınan verilerde kopmalar yaşandığını bildiren Yiğit “Türkiye’nin havası, neredeyse son on beş yıldır Avrupa’dan daha kirli. Diğer ülkelerde, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde partikül maddeler yüzde on beş kadar azalırken, Türkiye’de yüzde 8 miktarında artış gözüküyor” dedi. Yiğit, raporlara göre, Ankara’nın Sıhhıye, Keçiören, Cebeci ve Bahçelievler semtlerinde partikül maddenin çok yüksek çıktığını açıklayıp bu bölgelerde bir yılda 500-600 defa Dünya Sağlık Örgütü’nce belirlenen sınırın açıldığına dikkat çekti. Bu semtlerde hava kirliliğini yaratan nedenin araçlar olduğunu belirten Yiğit, “Hava kirliliği küresel bir problem. Bunun çözümü için; bisiklet yollarının kullanılması, bisiklet yollarının yapılması, toplu taşımanın özendirilmesi, özellikle

raylı sistemlerin arttırılmasını istiyoruz” önerilerinde bulundu. Söz konusu önerileri yapılan çalışma veçalıştaylarda, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a ve Ankara’daki diğer ilçe belediye başkanlarına ilettiklerini anlatan Yiğit, ayrıca ortak kullanım uygulamaları ve bisiklet kiralama sistemlerinin de bir yöntem olarak kendileri tarafından dile getirildiğini söyledi. SAĞLIKLI BIR TOPLUMA GITMEDIĞIMIZIN EMARELERINI GÖRÜYORUZ Verileri değerlendiren Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi Eş Başkanı Hüsnü Yıldırım, Şehir Hastanesi’nde yaşanan ulaşım probleminin insanları daha fazla otomobil kullanmaya sevk ettiğini belirtti. Toplu taşıma yönelik zamanında yapılmayan yatırımlarının sonuçlarının bugün daha net gözlendiğini işaret eden Yıldırım, toplu taşıma araçlarının kullanımının halk sağlığı için önemli olduğunu vurgulayarak “Toplu taşıma araçlarının mutlaka Ankara’nın her bölgesine, en ücra noktasına kadar ulaştırılması lazım” dedi. Yıldırım, bazı hastanelere ulaşım için hastaların toplu taşımadan sonra 15 dakika yürüdüğüne dikkat çekti. Göğüs hastalıkları polikliniklerinin yoğunluğundan da söz eden Yıldırım, “Bu anlamda yapılması gereken, büyükşehir belediyesine düşen işlerden birisi yeşil alanların yaratılmasıdır” diye konuştu. Kapitalist üretim mantığının hayatın her alanına yayıldığına ve “hızlı yaşam” alışkanlığına değinen Yıldırım, “Eğitimden sağlığa, toplumun düzenlenmesinde kapitalist mantığın geldiği noktaya baktığımızda, çok daha sağlıklı bir topluma gitmediğimizin emarelerini zaman zaman yaşıyoruz” ifadelerini kullandı. OTOPARK EMEKÇILERI, OTOMOBIL KAYNAKLI HAVA KIRLILIĞINE MARUZ KALIYOR Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan bir başka isim olan Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Vedat Bulut ise, “kurşunsuz benzin” kullanılsa da araçların yine de kirliliğe neden olduğunu

belirtti. Arabalardan kaynaklanan hava kirliliğinin etkilerinin özellikle alt geçitlerde arttığını söyleyen Bulut, “İnsanları alt geçitlerde arabaların camlarını kapatması noktasını uyarıyoruz. Arabaların fitreleri mevcut kirliliği kısmen önleyebiliyor. Ayrıca, araba filtreleri altı ayda bir yenilenmesi ve temizlenmesi gerekiyor” uyarılarında bulundu. Otomobilden kaynaklı hava kirliliğinin insanlara olan etkilerinin solum hastalıkları, ağır metallerin karaciğerde ve beyinde yaptıkları hasarları olarak karşımıza çıktığını bildiren Bulut, havadan solunan ağır metallerin zaman içerisinde kan dolaşımına yüksek miktarda karışıp, zehirli etkiler yapmasının söz konusu olduğunun altını çizdi. Bulut, araçların yoğunlukla girip çıktığı kapalı mekânlar olan otoparklardaki emekçilerin, otomobillerden kaynaklı hava kirliliğine çok fazla maruz kaldığını ve otopark emekçilerinin kendilerine ait meslek odalarının olmadığına değinerek, “Otoparkçıların bir odası yok. Otopark emekçileri, Tuhafiyeciler ve Züccaciyeciler Odası’na bağlanmış. Onlara spesifik oda yapamadıkları için, çok alakasız bir yere bağlamışlar ancak otopark emekçilerinin kendilerine ait sağlık sorunları ve iş ortamları var” diye konuştu. INSANIN BIR GÜNDE KIRLETECEĞI HAVAYI ARAÇ, 10 DAKIKADA KIRLETIYOR Ankara Tabip Odası Üyesi Ercan Yavuz, gazetemize yaptığı değerlendirmede, Ankara’nın coğrafi anlamda çukur olduğuna dikkat çekti. Toplu taşıma araçlarının kullanım oranı ve yeterliliğinin “başkente yakışır durumda” olmadığını söyleyen Yavuz, Ankaralıların egzoz gazına maruz kalarak “dezavantajlı” bir kentte yaşadıklarına işaret etti. Egzoz gazlarının içerisinde karbondioksit, kükürtdioksit gibi bileşenler olduğunu ve bu maddelerin insan, hayvan ve bitkiler üzerinde olumsuz etkileri olduğunu aktaran Yavuz, “Trafiğin çok yoğun olduğu büyük şehirlerde oluşan duman ve nemli hava, baş ağrısı, kusma, kalp ve kan dolaşımı rahatsızlıklarına

17


2019 / Sayı 10

ve hatta ani ölümlere neden olmaktadır. Ayrıca benzine karıştırılan kurşun bileşiklerinin, kan yapımı üzerinde olumsuz etkileri, akciğer ve solunum yollarında tahriş edici etkileri bulunuyor” uyarısını yaptı. Hava kirliliğinin kandaki oksijenin yenilenmesini engellediği ve trafiğin yoğunlaştığı yerlerde havadaki oksijen oranının çok düşük olduğunu belirten Yavuz, “Bir insanın, bir günde tüketip kirleteceği bir havayı bir otomobil, 10 dakikada tüketip, kirletiyor” dedi. Yavuz, egzoz gazlarının halk sağlığı yönünden yüksek riskli kanserojen ajan olduklarını

18

hatırlatırken, bunun en tipik örneğinin kapalı alanlarda çalışan otopark emekçilerinde görülen hastalık gruplarında ortaya çıktığını bildirdi. Yaşanan olumsuz sonuçların önüne geçilebilmesi için Yavuz, önerilerini şöyle sıraladı: Kurşunsuz benzin kullanımı teşvik edilmeli ve otomobil yapımcılarına bu konuda zorlama getirilmeli, mevcut araçların egzozlarından dışarıya atılan zararlı gazların sınır değerlerinin düşürülmesi kanunlarla zorlanmalı, egzoz emisyonları düşük olan araçlarda vergi indirimi uygulaması sağlanmalı, modeli düşük araçlarda egzoz gazı

zararlarını azaltmak amacıyla yüksek vergi uygulanmalı ve fenni muayene süreleri kısaltılmalı. Türkiye’de en yoğun otomobilin bulunduğu ilk beş şehir sırasıyla, Ankara, Muğla, Antalya, Burdur ve Eskişehir olurken, en az otomobil yoğunluğu olan şehir, yaklaşık 134 kişiye 1 otomobil düşen Hakkâri oldu. Hakkâri ilini, Şırnak, Ağrı, Siirt ve Muş takip etti. TÜİK verilerine göre İstanbul, yoğunluk sıralamasında 7’nci şehir olurken, İzmir ise 12’nci sırada yer aldı. Büyükşehir olmasına karşın en az otomobil yoğunluğuna sahip şehir ise Van.


2019 / Sayı 10

Düzce Cam’da direniş sürüyor!

S

endikal örgütlenmeyi engellemek için, 26 Temmuz 2019’da işlerinden atılan Düzce Cam işçilerinin direnişi yaklaşık 5 aydır sürüyor. Fabrika önündeki grev çadırında direnişlerine aralıksız devam eden işçiler, vardiya usulü nöbet tutarak mücadele veriyor. İşten atılan Düzce Cam işçilerinin direnişi, bugün itibariyle 117. gününde… Türk-İş’e bağlı Kristal-İş Sendikası’nda örgütlenen işçiler, 2015’ten beri sendikal yetkiyi almak için mücadele veriyor. Okan Grup çatısı altında faaliyet gösteren Düzce Cam, Birlik Cam ve Çetaş’ta da örgütlenen sendika, 4 yıllık mücadele sürecinin sonunda Yargıtay kararıyla yetkiyi almaya hak kazanırken

Düzce’de Cam Fabrikası’ndaki işçiler, işten çıkarıldı. 82 KIŞI IŞTEN ÇIKARILDI, 30’A YAKINI BASKILARA DAYANAMAYIP IŞTEN AYRILDI Kristal-İş Sendikası’na üye olarak fabrika bünyesindeki işçilerin sendikal hakka kavuşması için mücadele eden Sendika Bölge Temsilcisi Kayahan Akpınar, konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu: “2015 Temmuz aylarında başlayıp 2016 Şubat ayına kadar verdiğimiz yetki mücadelemizde başarıya ulaşıp Çalışma Bakanlığı’na başvurumuzu yaptık. İşveren, Anayasal hak olan bu hakkımızı kullandırmamak adına Çalışma Bakanlığı’nın verdiği yetkiye itiraz etti ve mücadelemizde emek veren

20 Aralık 2019

19 arkadaşımızı işten attı. İşten atılan bu arkadaşlarla birlikte yaptığımız kamuoyu çalışmaları neticesinde tekrar işe dönüşümüz sağlandı. Ancak işveren işe geri çağırdığı bu arkadaşların tamamını peyder pey tekrar işten çıkardı. Bundan sonra ise bazı arkadaşların ‘e-devlet’lerine bakarak sendika üyeliklerinin incelenmesi gibi eğilimlerle giderek artan baskılar uyguladığını, sendikalı hiçbir çalışanın bu işyerinde barınamayacağı şekilde konuşmalar yapıldığını öğrendik. Yargıtay tarafından işverenin yaptığı yetki itirazına ret kararı verildiğinde toplam 82 kişi sendikalı oldukları için çeşitli gerekçelerle işten çıkarılmıştı. 30’a yakın arkadaşımız ise yapılan baskılara dayanamayarak

Haber Yazısı

Özel Çelik / Düzce

19


2019 / Sayı 10

20

kendiliğinden işten ayrılmak durumunda kalmıştır. Yetki almamıza rağmen arabuluculuk süreçlerine katılım göstermeyerek, toplu sözleşme ile ilgili herhangi bir adımda bulunmayan işverene karşı grev hakkımızı 26 Temmuz’dan bu yana sürdürüyoruz. İşveren çeşitli ortamlarda çirkin iddialarda bulunuyor. Sendikal mücadelemizin rakip firma tarafından desteklendiğini belirtiyor. Bizlerin rekabet malzemesi olarak kullanıldığına dair beyanları olmuştur. Bunların hiçbiri gerçeği yansıtmadığı gibi onurlu hak arayışımıza da çamur atmaktan öte gitmemektedir. Şayet rakip firma bizi örgütlemiş olsaydı bizim bağlı olduğumuz Kristal-İş Sendikası’nı kendi fabrikasından çıkartmak istemezdi.” İşlerinden atılan işçiler ise yaşadıklarına ilişkin şunları söylediler: “Fırın bölümünde asgari ücretle çalışıyorduk. 7-8 senelik çalışan arkadaşlarımız var onlar da ancak bizden 100200 lira fazla alıyordu. Mesaiye kaldığımızda paralarımızı genelde yatırıyorlardı ancak bazı zamanlarda yanlışlık yaptık vs. diyerek 50-100 TL kesinti yapıyorlardı. İtiraz ettiğimizde ise bazen geri alabiliyorduk. Yemek konusunda pek memnun değildik. Bir kere yemeğin içinden bulaşık teli çıktı. Bize, ‘Dua edin araba çıkmadı’, tarzında cümleler kurdular. Servisler az sayıdaydı ve çok kişiyi taşımaya çalışıyordu.

Bir keresinde jandarma tarafından cezada yediler. Az servisle çok kişiyi taşımaya çalıştıkları için son durakta inecek arkadaş Düzce gibi küçük bir yerde 1 saatten fazla yolculuk yapmak zorunda kalıyordu” dediler. Yasal olarak sendikal örgütlenme hakkına sahip olduklarına işaret eden işçiler, işverenin tüm mahkeme kararlarını hiçe sayarak bu örgütlenme hakkına direndiğine dikkat çektiler. Düzce şehir merkezinde stant açarak destek için imza toplayan işçiler, gerekirse Ankara’ya yürüyüş yaparak seslerini duyurmaya devam edeceklerinin altını çizdiler. Bir grev gözcüsü de; işverenin veya temsilcilerinin çalışanlar üzerinde mesaiye zorlama, e-devlet şifresini isteme, istemediği insanlarla istemediği bölümlerde çalıştırdığını, farklı bahanelerle sürekli olarak işten atma tehdidi baskısıyla çalışanları sindirmeye çalıştığını anlattı. Dört aydan fazla zamandır fabrika önünde tam zamanlı olarak grev yapan işçilere zaman zaman farklı sivil toplum kuruluşu (STK) ve sendikalarla birlikte muhalefetteki siyasi parti temsilcileri ve halktan da destek anlamında ziyaretler sürüyor. Özellikle Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildiği için 1000 günden fazla zamandır “İşimi Geri İstiyorum Eylemi” yapan Mimar Alev Şahin, Anayasal bir hak olan

sendikalaşma sürecindeki işçilerin bu grevlerinde destekçisi olmaya ve bu hakkın elde edilinceye kadar desteğinin süreceğini belirtti. DÜZCE CAM’DA YAKLAŞIK 500 KIŞI ÇALIŞIYOR Düzce Cam, fabrikasında bugün büyük oranda taşeronlaşmaya gidilmiş durumda. Çıkartılan işçilerin yerine taşeron firma üzerinden işçi alarak sendikal hakların önüne geçilmeye çalışılıyor. Ayrıca yine aynı grup bünyesinde bulunan Samsun Kavak’taki Çetaş Cam Sanayi A.Ş.’de 35 işçi işten çıkarılarak fabrika kapatıldı. Düzce 2. Organize Sanayi Bölgesi’nde 2005’te kurulan Düzce Cam, cam işleme ve lojistik konusunda 30 yılı aşkın tecrübesini float cam üretimine taşıdı. 2010 ve 2016’da iki float hattını devreye alan Düzce Cam, Avrupa’daki cam üreticileri arasında hızla üst sıralara yükseldi. Güncel olarak 1500 ton/gün kapasitesi olan Düzce Cam, 3 ila 12 mm arasında cam kalınlıklarını üretiyor. Float camına ek olarak lamine ve ayna hatları olan Düzce Cam, cam sektöründe bulunabilecek en geniş ürün gamına hitap etmek adına, magnetron kaplama hattı yatırımını da tamamlamak üzere. Kurulu 2 hat ile günlük 1500 ton float cam üretimi yapan fabrikada beyaz yaka, mavi yaka ve taşeronlarla birlikte yaklaşık 500 kişi çalışıyor.


2019 / Sayı 10

Boşanma davasında şiddete uğrayanla, uygulayan eşit kusurlu

G

. ile Y.Y., birbirlerini severek evlendikten sonra bu evlilik G.Y. için adeta bir hapis hayatına dönüştü. Evliliğin ilk aylarından itibaren ortak harcamalara hiçbir katkı sunmayan Y.Y., G.Y.’yi defalarca eve para getirmezse eşyaları satmakla tehdit etti. Üstelik bunun için eve spotçu getirip eşyalara değer bile biçtirdi. Y.Y. ortak harcamalara katkı sunmadığı gibi, G.Y.’ye sürekli “efendim” diye hitap ettiği için tarikat üyesi olduğu düşünülen bir kişiye destek olduğunu söyledi. Ayrıca G.Y.’yi ve ailesini kurban, zekât ve sadaka gibi ibadetler konusunda sürekli baskılayarak “Kurban kesmeyin, parasını efendime verelim”

diyerek yönlendirmeye çalıştı. G.Y. ADETA EVE HAPSEDILDI G.Y., evliliğinde bir süre sonra eşinin kendisine eski evliliği hakkında yalan söylediğini öğrendi, ve izlediği televizyon programları nedeniyle aşağılandı. Komşularıyla sosyalleşmek istediğinde “Buradakiler zaten Kürt, kimseyle görüşmeni istemiyorum, kimseyle tanışma, kimseyi eve davet etme” bahaneleriyle alarak adeta eve hapsedildi. EŞININ AILESINDEN DE BASKI GÖRDÜ Evliliği boyunca G.Y., psikolojik şiddeti yalnızca eşinden değil eşinin ailesinden de gördü. Eşinin annesi ona yolda yürürken “Eşinin

21 Aralık 2019

iki adım gerisinden yürü” derken eşinin babası ise “Evde Y’nin dediği olur, evin erkeği o, Y’yi dinleyeceksin sen sadece” diyerek G.Y.’yi baskı altına almaya çalıştı. BAŞKASIYLA ILIŞKIYE ZORLANDI G.Y.’yi boşanma kararı almaya götüren gün ise, tartışma esnasında Y.Y, G.Y.’ye fiziksel şiddet uyguladı ve ardından boşanacağını söyleyip “Efendimi mutlu edeceksin, seni ona sunacağım, o zaman seni boşamam” diye tehdit etti. Bu tehdit üzerine G.Y., boşanmaya karar verdi. Sonraki günlerde başka bir tartışmada Y.Y., G.Y.’ye bıçakla saldırınca G.Y., karakola giderek şikâyetçi oldu. Şikâyetin sonucunda Ankara Batı 5. Asliye Ceza Mahkemesi,

Haber Yazısı

Demet Aran / Ankara

21


2019 / Sayı 10

Y.Y. hakkında basit yaralamadan ceza verdi ve bu suçu bıçakla işlediği için de artırım uyguladı. Bu kararın ardından Ankara Batı 5. Aile Mahkemesi, G.Y. için koruma kararı verdi. Koruma kararının ardından Y.Y., ortak konutun doğal gaz ve internet aboneliklerini iptal ederek bu evde yaşayan G.Y.’nin hayatını daha da zorlaştırdı. TÜM DELILLERE RAĞMEN MAHKEMEDEN EŞIT KUSUR KARARI G.Y., Ankara 11. Aile Mahkemesi’ne avukatı aracılığı ile sunduğu boşanma dilekçesinde nafaka talebinde ve maddi-manevi tazminat talebinde bulundu. G.Y., mahkemeye delil olarak koruma kararını, önceki şikâyet ve suç duyurularını, uğradığı şiddeti

22

belgeleyen hastane raporlarını, darp izlerini gösteren fotoğrafları gibi pek çok delil sunarken mahkeme heyeti, Y.Y.’nin sunduğu ve G.Y.’nin kendisine hakaret ettiği tek bir ses kaydını kıyaslayarak eşit kusura hükmetti. Bu nedenle G.Y.’nin maddi ve manevi tazminat talebini reddetti. “KARAR HUKUKILIKTEN, HAKKANIYETTEN UZAK” Şu an istinaf aşamasında olan davaya ilişkin G.Y.’nin Avukatı Sercan Aran kararı şöyle değerlendirdi: “Mahkeme müvekkilimin fiziksel şiddete ve hakarete maruz kaldığını kabul etse de maalesef eşit kusur kararına vardı. Evet, hakaret fiilleri karşılıklıdır. Ancak müvekkilim karşılıklı fiillerin yanı sıra defalarca darp edildi. Bunun kanıtlarını da

biz mahkemeye sunduk. Hem hastane raporu var hem darp izlerini gösteren fotoğraflar var hem de tanık beyanları var. Şimdi bu durumda eşit kusurdan bahsetmek mümkün mü? Karşılıklı hakaret ve bir kişinin yaralandığı ceza davasında dahi mahkemeler hakaret fiili karşılıklı ise ceza verilmesine yer olmadığına karar vermekte, yaralama fiilini gerçekleştiren kişiye ceza vermekte gerekirse haksız tahrik indirimi uygulamaktadır. Mahkemece verilen eşit kusur kararı hukukilikten, hakkaniyetten, Yargıtay’ın eşit kusur için aradığı kıstas ve şartlardan uzak bir karardır. Bu kararın bir an önce lehimize bozulmasını bekliyoruz.”


2019 / Sayı 10

Okullara, 5 bin 400 kişilik sabit “Güvenlik” ekibi Cemgazi Yoldaş / Ankara

okul kolluk görevlisi ve güvenli eğitim koordinasyon görevlisi ile okulların giriş-çıkışlarında 5 bin 400 sabit ekip görevlendirildi. OKUL VE ÇEVRELERI KAMERA ILE DONATILIYOR İçişleri Bakanlığı’nın “Güvenli Okul-Güvenli Gelecek” projesiyle 2019-2020 EğitimÖğretim döneminde okullar ve çevresinin daha güvenli hale getirilmesi amaçlanıyor. Çocuk ve gençlerin korunmasına yönelik 81 ilde eş zamanlı olarak okul çevrelerinde “huzur uygulamaları” yapıldı. Bunlara ek olarak; okul yönetimleri ve okul aile birlikleri ile bilgilendirme toplantıları gerçekleştirildi. İçişleri ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) arasında imzalanan protokol kapsamında

23 Aralık 2019

da tespit edilen 762 öncelikli okulda kamera sistemi kuruldu. Kameralar, Kent Güvenlik Yönetim Sistemi’ne (KGYS) entegre edildi. Valilikler tarafından yerel imkânlarla kamera kurulması planlanan 950 okulda da çalışma sürüyor. Bunlardan 287’sinin KGYS entegresi de tamamlandı. Ayrıca öncelik derecesine göre 5 bin 298 okullara güvenlik kamera sistemi kurulması planlandı. 2 bin 585’inin kurulum işlemi sonuçlandı. SERVIS DENETLEMELERI ARTIRILDI Okul servis aracı denetimleri de yüzde 89,1 oranında artırıldı ve 2019 yılı Kasım ayına kadar 708 bin 375 servis aracı denetlendi.

Haber Yazısı

Öğrencilerin güvenli bir şekilde eğitimlerini sürdürebilmeleri için alınan önlemler sürüyor. Bu yıl “Güvenli Okul-Güvenli Gelecek” Projesi kapsamında, 18 bin 546 kolluk görevlisinin yanında okul giriş ve çıkışlarında, 5 bin 400 kişilik sabit “güvenlik” ekibi görevlendirildi. Ayrıca servis denetimleri de arttırıldı İçişleri Bakanlığı, okul ve çevrelerindeki güvenlik önlemlerini artırmak için harekete geçti. Bu çerçevede emniyet ve jandarma ekipleri, annebabaların rahatlıkla çocuklarını okula göndermeleri için çalışmalarını titizlikle yürütüyor. “Güvenli Okul-Güvenli Gelecek” Projesi kapsamında 2019-2020 eğitim-öğretim döneminde okullar ve çevresinde, 18 bin 546

23


2019 / Sayı 10

24

Romanların geçim kaynakları daraldı Hemra Nida / Izmir

Haber Yazısı

R

omanlar, Suriyelilerle başlayan göç dalgasından direkt etkilendi Roman toplumunun kanaat önderlerinden Abdullah Cıstır, Romanların Suriyelilerle başlayan göç dalgasından nasıl etkilendiğini ele aldı. Romanların hemen her dönem nefret söylemine maruz kaldığını söyleyen Cıstır, son yıllarda konjonktürel olarak bu söylemlerin Suriyelilere döndüğüne dikkat çekti. Bunun en bariz örneklerini de medyada görebileceğimizi belirterek, “Romanlara aslî unsurlar olarak bakmaya başladılar ve nefret söylemi Suriyelilere odaklandı.” dedi İzmir Romanlar Sosyal

Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (İZROMDER) Başkanı Abdullah Cıstır, Romanların Suriyelilerle başlayan göç dalgasından nasıl etkilendiğini ele aldı. Herkesin kafasında göbek atan, kapı gıcırtısına oynayan Roman profili olduğunu düşünen Cıstır, bu bakış açısının artık değişmesi gerektiği kanaatinde. Romanların eğitim, barınma, istihdam, ayrımcılık gibi sorunlarla boğuştuğunu aktaran Cıstır, mahallelerin sosyal patlamanın eşiğine geldiğini vurguluyor. Romanların Suriyelilerle birlikte başlayan göç dalgasından direkt etkilendiklerini kaydeden Cıstır, geçim kaynaklarının azaldığına dikkat çekiyor: “Sorunlar, yoksulluk temelinde

23 Aralık 2019

yükseliyor. Romanlar kağıt topluyor, ayakkabı boyuyor, fabrikada ucuz iş gücü olarak çalışıyor. Suriyeliler de bu işlere talip olunca Romanlar açısından geçim kaynakları ve ekonomik alan daraldı. Sokağa yansıyan yüzü bu açıdan olumsuz. Siyasi açıdan bakarsak politikalar göçmenlere evrildi, Roman politikaları geride kaldı. Romanlara yönelik bir strateji belgesi yayınlanmasına rağmen tüm vaatler buhar oldu. İnsan hakları temelinde sağ taraftan baktığımızda anlayışla karşılıyoruz ancak sol taraftan baktığımızda ‘eve lazım olan camiye haramdır’ mantığına bürünüyoruz. Bunu imtina ederek söylüyorum: Toplum geneline baktığımızda ne yazık ki onlar da bize öteki.”


2019 / Sayı 10

25  NEFRET SÖYLEMI ADRES MI DEĞIŞTIRDI? Romanların hemen her dönem nefret söylemine maruz kaldığını söyleyen Cıstır, son yıllarda konjonktürel olarak bu söylemlerin Suriyelilere döndüğüne dikkat çekiyor. Bunun en bariz örneklerini de medyada görebileceğimizi belirtiyor. “Nefret söylemi Suriyelilere odaklandı. Romanlara aslî unsurlar olarak bakmaya başladılar. Bize yönelik söylemler yumuşadı gibi görünse de ayrımcı dil devam ediyor tabii.” diyor. Nefret söyleminin hiçbir halini tasvip etmeyen Cıstır, “Suriyelilerin güvenlik açısından geri dönme konusunda endişeleri var. Burada doğup büyüdüler, vatandaşımız oldular, Özetle insani boyut bağlamında konu çok detaylı. Nefret söylemiyle mücadele etmeleri de başlı başına bir sorun.” şeklinde konuşuyor. “MEDYADA ROMANLARI KRIMINALIZE EDEN DIL HAKIM” Ana akım medyanın

gündeminden düştüklerini dile getiren Cıstır, politik bazlı söylemler içeren haberlerin azaldığını belirtti. Uyuşturucu vb. haberlerle Romanların gündeme taşındığını ifade eden Cıstır, “Romanları kriminalize eden bir dil öne çıkıyor. Halbuki Roman mahalleleri sosyal patlamanın eşiğinde, ilgi bu sorunlara yönelik olmalı.” diyor. Bu anlamda mücadele eden Cıstır, son 2 yıldır ‘Roman Medya’ diye bir akım olduğunu söylüyor. Kendisi de çıkardığı Romca dergiyle ve hazırlayıp sunduğu ‘Konsept Roman’ programıyla bu akımın bir parçası. Ana akım ve yerel medyada Romanlara yeterince itibar edilmediğini söyleyen Cıstır, “Sorunlarımızı görünür kılmak istiyoruz. Strateji belgesinde vaat edilen sözlerin yerine getirilmesi için sorgulayan bir dille içerik üretiyoruz. Bazen siyasi mesaj vermek durumunda kalsak bile konulara siyasetüstü bakıyoruz. Karşılık bulduğumuz kesin ancak ‘yetmez ama evet’ modundayız. Romca dergiden

örnek vereyim: Ankara, İstanbul, İzmir halk kütüphanelerinden arşivlemek üzere dergi istediler. Gelecekte Roman sorunlarıyla ilgili arşivlere bakıldığında dergimizin kaynak olarak kullanılması gurur verici. Derginin birilerini uyandırması da öyle. Üzücü olan şu ki; 7 sayı çıkardığım dergi baskı maliyetlerinden dolayı sürdürülebilir olmadı. ATürk’teki Konsept Roman programı için kanaldan yayın saati satın alarak var gücümle çalışıyorum. Tarihe not düşüyoruz, programda Romanlara dair bugün söylediklerimiz yarın öbür gün yeni politikalara zemin oluşturacak. İşimiz Roman, derdimiz Roman, medyada görünür olmak için verdiğimiz mücadelede desteklere açığız.” diyor. Cıstır, ‘Roman Vatandaşlara Yönelik Strateji Belgesi’nin uygulamaya konulması, sorunların tartışılması, politikalar üretilmesi ve Roman haklarına dair savunuculuk yapılması adına da medyada görünür olmayı şiddetle önemsiyor.


2019 / Sayı 10

26

Cinnah Caddesi’nin altında, “sıcacık ve renkli” bir dünya! Gülseren Tozkoparan Jordan / Ankara

Haber Yazısı

A

nkara Büyükşehir Belediyesi, sosyal belediyecilik anlayışıyla 13 yıldır “Yaşlılar ve Gençler Bilgi Erişim Merkezi”nde verdiği eğitim, kurs ve gezilerle yaşlıların, öncelikle yalnızlık ve stresle baş etmeleri, sosyalleşmeleri ve teknolojik yeniliklerden haberdar olmalarına yardım ediyor Bakmakla görmek arasında nasıl büyük bir fark vardır biliriz! Her gün gelip geçtiğimiz yürüdüğümüz yerleri görüyoruz sanırız, oysaki çoğu zaman bakar, geçeriz. Ayırdına bile varmayız baktığımız şeylerin, hatırlamayız çoğu kez ne gördüğümüzü. Çoğu zaman aklımız başka şeylerle meşguldür o sırada. Aslında anda olmayı başarsak da görürüz! İşte

ben geçenlerde hep baktığım ama görmediğim bir yeri gördüm, içine girdim! O yer de ne güzel işler yapılıyormuş fark ettim! Tanıdıklarıma sorduğumda birçoğunun da bakıp geçtiğini o yeri görmediklerini öğrendim. Ama bilenler biliyordu! YAŞLI VE GENÇLERIN BILGIYE ERIŞIMI Cinnah Caddesi yokuşunun yukarısına doğru, Hindistan Büyükelçiliği’nin hemen altında bir alt geçit vardır: Kırkpınar Geçidi. Onun önünde de “Yaşlılar ve Gençler Bilgi Erişim Merkezi” tabelası asılıdır. İşte orayı ben yıllarca yukarıya doğru tek yön trafik akan Cinnah Caddesi’nin altından karşıya geçilen alt geçit diye bilirdim. Ancak alt geçitler

24 Aralık 2019

nedense bana karanlık ve ürkütücü geldiğinden o alt geçidi hiç kullanmamışımdır. Hatta dışarda girişte yazan “Yaşlılar ve Gençler Bilgi Erişim Merkezi’ni de önyargılarımla işlevsiz, köhne bir yer olarak hayal etmişimdir!.. Gözümü açan uzun zamandır tanığım müzik öğretmeni Nuran Karayel Hanım oldu. Orada Fransızca derslerine gittiğini ve akıllı telefon kurslarını aldığını söylediğinde çok şaşırdım. Meğer kendisi bir süredir o merkezin müdavimiymiş. O günden beri hep gitmek istedim ama günlük hayatın telaşı içinde ihmal ettim. “Her şeyin bir zamanı vardır” denir ya benim içinde oraya gitmenin zamanı varmış demek ki! O doğru zaman beni oraya itti. Bir sabah uğradım nihayet! Zira zaman


2019 / Sayı 10

zaman akıllı telefonlarla sorunlar yaşamıyor değildim. Başvuracağım bir kapı daha olması iyiydi. Merdivenlerden aşağıya, sabahın 8.30’unda biraz çekinerek indim doğal olarak. Güzel bir yere benziyordu. 1980’lerde çok popüler olan, yeraltı şehrinde gecen Logan’ın Kaçışı dizisini andırıyordu. Geniş sınıflar, girişte danışma masası, kenarda mutfak, ortada küçük bir havuz, bir tarafta çay kazanı ve etrafında masa ve sandalyeler. Sınıfların üstünde asılı kurs saatleri. Beklemediğim kadar sevimli ve bakımlı bir mekândı… Sabah mesai başlamadan gitmişim kimse yoktu. Mutfakta bulduğum koruma görevlisi, çalışanların 9 gibi geleceğini sonra uğramamı söyledi. Çıktım. O gün kararlıydım 15.30 da tekrar gittim, bu sefer merkezde insanların getirdiği bir canlılık vardı. Danışmada iki kadın işlerine dalmış çalışıyorlardı. Yavaşça çekinerek, “Affedersiniz bilgi almak istemiştim, meşgulseniz sonra geleyim” dedim. İkisi de başlarını işinden kaldırdı. Hele birinin yüzünü görünce “Eyvah ters bir şey söyleyecek galiba” dedim. Ancak ummadığım bir sıcaklıkta işlerini bırakıp beni bilgilendirdiler. Fransızca, bilgisayar, telefon, konuşma kursları olduğunu ve üyelik için 2 fotoğraf, kimlik fotokopisi gerektiğini, ertesi gün öğlen vakti gibi gidersem hem kayıt kaptırıp hem de aşure günlerine katılabileceğimi söylediler. Aşureye davet alınır da gidilmez mi!.. Ertesi gün söyledikleri gibi 12’yi biraz geçe oradaydım. Görüntü, önceki günden tamamen farklıydı. Bir şölen havası vardı Merkez’de. Her taraf, annem-babam yaşında teyze ve amcalarla tıklım tıklım dolmuş. Danışmada bana bilgi veren Öğretmen Nazmiye Erciyas, ortada sandalyenin üstüne çıkmış bir politikacıya taş çıkartırcasına günün anlam ve önemine ilişkin konuşmasını yapıyordu. CINNAH’IN ALTINDA NEVI ŞAHSINA MÜNHASIR BIR AŞURE GÜNÜ “Arkadaşlar, çok katılım

olması amacıyla aşure günümüzü geciktirip bugün, yani 5 Kasım’da yaptık. Şunu açıklamak isterim ki; aşure için malzeme getiren öğrencilerimizin hepsine ayrı ayrı teşekkür ederiz. Allah onların evlerine huzur, keselerine bereket, canlarına sağlık versin”. (Misafirlerden Âmin sesleri…) “Bizimki çok dualı bir aşure oldu. Çünkü Musa Bey sağ olsun aşuremize hatim indirdi, bir de birçok evden malzeme geldiği için bu aşureyi yiyen bu kış hiç hasta olmayacak!” (Alkışlar) “Evet, şimdi arkadaşlar, bizim bir geleneğimiz daha var. Biliyorsunuz yaş grubumuz belli olduğu için aramızdan ebediyen ayrılan öğrencilerimiz oluyor. Sağ olsun Musa Bey, bizim burada kaybettiğimiz her üye öğrencimiz için hatim indiriyor. Allah ondan razı olsun, ağzına sağlık. En son biliyorsunuz Prof. Dr. Namık Baran için hatim indirdi. Onun için eşi Gülgün Hanımefendi, aşuremize Namık Bey adına farklı katkıda bulundu. Onlara, indirilen hatimleri de Allah kabul etsin, ruhları şad olsun. Biz burada kaybettiğimiz her öğrenci için hatim indiriyoruz.” “Selahattin Bey nerede?” diye sorarak Öğretmen Nazmiye, konuşmasına devam ediyor: “Bana, ‘Hocam benim için de hatim indirtir misin?’ dedi. Ben de ona ‘Daha dur acele etme, 15 senen var’ dedim. Onun için arkadaşlar biz buradaki öğrencilerimizin hem bu dünyasını hem de öbür dünyasını düşünüyoruz” deyince konuklardan yine gülmeler, kahkahalar yükseliyor. Öğretmen Nazmiye akabinde, Merkez’e yeni gelen Emel Hoca’yı tanıtarak, onunla sabahları esneme hareketleri yapabileceklerini haber vererek devam ediyor: “Hepinize Bilgi Erişim Merkezi olarak biz teşekkür ediyoruz. Çünkü bu ortamı siz sağlıyorsunuz. Bu sizin eseriniz, ben sizleri alkışlıyorum.” Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın yeni bir proje başlattığını müjdeliyor Nazmiye Öğretmen. Yavaş’ın, Beypazarı eski Belediye Başkanı olduğu için bütün birimlerin Beypazarı’na

gezi düzenlediğini ve kendi merkezlerinin de Beypazarı gezilerine iştirak edecekleri haberini veriyor. İletişim kopukluğu olmadığından emin olmak içinde herkesin WhatsApp (WA) mesajlarını alıp almadıklarını soruyor. WA Grubu kurmuş, kursiyerleri ile iletişimi öyle sağlıyor, hem öğretiyor, hem de test ederek uygulama yaptırıyor… Kursiyer üyelerden birisi, “Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bu yuvayı kendilerine açtığı için teşekkür ederiz” diye duygularını ifade ederken oradaki herkesin hislerine de tercüman oluyor. Her türlü eleştiri ve öneriye hazır olduklarını belirten Nazmiye Öğretmen, kendileriyle ilgili herhangi bir tasarruf olduğunda önce kendileriyle paylaşıp görüşmelerini, beraber her şeyi çözebileceklerini söylüyor. Merkez çalışanlarının genç, yaşlı tüm kursiyerlerine hizmet etmekten mutlu olduğuna işaret eden Nazmiye Öğretmen, konuşmasına şöyle devam ediyor: “Burayı hep birlikte güzelleştireceğiz, burası sizlerle güzel, siz yoksanız anlamı yok. Benim için her şeyden önemlisi, öğrencinin burada mutlu olması, sizin mutlu olmanız için uğraşıyorum. Başka hiçbir hedefimiz yok. Aşureyi çalışanlarımızdan Gülay Hanım yaptı, eline sağlık diyoruz, hepinizi çok seviyoruz, tekrar hoş geldiniz, afiyet olsun.” MERKEZIN MÜDAVIMLERI… Aynı zamanda idari yardımcı olan Nazmiye Hanımın konuşmasından sonra Aşure dağıtımına geçiliyor. Önceden hazırlanmış, bol kepçe aşurelerini iştahla yerken Merkez müdavimleriyle görüşme, konuşma fırsatı buluyoruz: Emekli Ziraat Yüksek Mühendisi Musa Osmancaoğlu, 82 yaşında. Merkeze 8 yıldır devam ediyor. Bilgisayar, cep telefonu ve Fransızca kurslarına devam etmiş. Eskiden biraz Fransızca bildiği için özellikle o dile devam etmek istemiş. Hem aşure gününde hatim indirmiş hem de ebediyete giden üye arkadaşlarının ardından dua okuyup hatim indiriyor. Her

27


2019 / Sayı 10

28

gün yatmadan önce mutlaka dualardan Yasin, Tebareke ve Doğa suresi okuduğunu anlatıyor. Merkez’den ve öğretmenlerden de çok memnun. Hayatı boyunca çeşitli eğitimler aldığını ve birçok öğretmenle tanıştığını ancak buradaki öğretmenler kadar anlayışlı olanlarını hiç tanımadığını belirtip “Anlamadığımız bir yer varsa defalarca sorsak bıkmadan, üşenmeden, kibarca defalarca anlatıp, gösterirler” diyor. Aysel Oğuz da müdavimlerden. Yıllardır geldiğini ve her tür kursa katıldığını çok memnun olduğunu söylüyor. Aşure gününü WA dan haber alarak geldiğini çok beğendiğini ifade ediyor. Satılmış Kabasakal, 85 yaşında. Havacı, şiirler yazıyor. Eşi Aysel Hanımla birlikte 10 yıldır geliyorlar. Akıllı telefon kullanmayı, bilgisayarı Merkez’de öğrenmişler. WA’dan mesajlaşmayı, fotoğraf göndermeyi kurslarda öğrenmişler. Şimdi rahatlıkla torunlarına mesaj ve fotoğraf gönderiyorlar. Evleri merkeze nispeten uzak. Ancak, Aydınlıkevler, Türkiş Blokları’ndan tek otobüsle kolayca geldiklerine değiniyorlar. Merkezdeki diğer aktivitelere de katılıp sosyalleşmeyi seviyorlar. Dönem başında yapılan tanışma

partisine katılmışlar. Nazmiye Hocayı çok beğeniyor ve seviyorlar. Konuşmamızı “Zaman zaman Anıtkabir’e ziyaret, piknikler, geziler düzenleniyor ve onlara katılmaktan keyif alıyoruz” diyerek bitiriyorlar. Ülker Hanım, yazın Kanada, kışın Ankara’da yaşıyor ve yeni kayıt yaptırdığını, devam etmek istediğini belirtiyor. Sevbiye Hanım ise, Aşağı Ayrancı’dan geliyor. Uzun zaman önce geldiğini sonra bir ara verdiğini ve tekrar başladığını söylüyor. NORMAL BIR KURS GÜNÜ Aşure gününden birkaç hafta sonra, normal bir kurs gününde Merkez’i tekrar ziyaret ettiğimizde hem biraz ders dinleyip hem de başka müdavimlerle sohbetimize devam ediyoruz. Bazı yaşlılarımız nerdeyse her gün gelip bütün günlerini orada geçirdiğini kahvehaneye gitmekten daha iyi, daha nezih bir ortam olduğuna işaret ediyorlar. Ömer Hasaltuntaş, 8 yıldır devam ettiğini, sabah 10 gibi gelip akşam 3 ya da 4’e kadar kaldığını, Merkez’in emekliler için ideal bir yer olduğunu ve orada çok şey öğrendiğini söylerken en önemli şeyin de arkadaşları olduğunu ve

sosyalleştiklerini aktarıyor. Akıllı telefon dahil birçok şey öğrendiğini ifade ederken telefonda yaptığı ve resimler eklediği takvimini gururla gösteriyor. İşe gelir gibi merkeze geldiğini, oradan eve gittiğinde pijamalarını giyinip TV karşısına geçeceğini kaydediyor. Fahri Bey, beş yıldır çok severek devam ettiğini, iyi vakit geçirdiğini belirtiyor. Süleyman Yıldırım, Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü emekli hocalarından. Birçok kez merkezin önünden geçtiğini ama ne olduğunu bilmediğini, 3 yıl önce içeriye girdiğini ve bir daha da çıkmadığına değiniyor. Üyelerin hepsinin belli bir eğitim seviyesinde olduğunu, birbirlerini iyi anladıklarını, Merkez’de yeni arkadaşlar edindiğini, kursların yanında sohbet ve sosyalleşmek için mükemmel bir ortam olduğunu vurguluyor. Uğur Yüzbaşı, merkeze 4-5 yıldır devam ettiğini, telefon, laptop, bilgisayar her şeyi orada öğrendiğini, tahsilli insanların geldiğini ve arkadaşlıkların keyifli olduğunu ifade ederken zaman zaman beraber doğum günlerini birlikte kutladıklarını,


2019 / Sayı 10

29

eğlenceler yaptıklarını, bunların da hayatlarına renk kattığını ve eğlendiklerini anlatıyor. 13 YILDIR HIZMETTE KUSUR YOK Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olan “Yaşlılar ve Gençler Bilgi Erişim Merkezi”, Cinnah Caddesi Kırkpınar Alt Geçidi’nde 2007 yılında açılmış ve o zamandan bugüne kadar faaliyetini ücretsiz, aralıksız sürdürüyor. Haftanın 6 günü, her meslek grubundaki yaşlı ve gençlerin boş zamanlarını değerlendirmek üzere teknoloji, internet ve dil alanında çeşitli eğitim ve kurslar veriliyor merkezde. Kişisel gelişim, yalnızlık ve stresle baş etme yöntemleri ile sosyalleşme konusunda uzmanlar, ders verirken rehberlik ve danışmanlık hizmeti, geziler ve eğlence programları da düzenleniyor. İdareci Sema Hanım, yardımcısı Nazmiye ve Ayşe öğretmenler, Merkez’deki

diğer öğretmenlerle uyumlu, canla başla severek çalıştıkları, kursiyerlerine gösterdikleri güler yüz ve misafirperlik, üyelerin anlattıklarından ve merkeze devam etmelerinden de anlaşılıyor. Merkeze gelen herkes, öğretmenlerin olumlu tutumlarının hakkını veriyor ve kendilerini orada çok iyi hissettiklerinin altını çiziyorlar. Nazmiye Öğretmen, merkeze ilişkin bilgi verirken özellikle akıllı telefonlar konusunda bilmediğim birçok şey olduğunu fark edip merkeze daha sık uğrayacağımı dillendiriyorum. Bu merkez, yaşlı ve gençler için Ankara’da eşsiz sayılır. Bir benzeri Görme Engelliler Merkezi olarak Ankaray’da hizmet veriyor. Yolunuz düşerse içeri girip bir çay içmeden geçmeyin derim. Merkezde konuştuğumuz, daha önce “Ağlama” şiiri MuhayyerKürdî makamında bestelenmiş 85 yaşındaki Satılmış Kabasakal, yazdığı yeni bir şiiri cebinden

çıkarıp bizimle paylaşıyor: Türkiye’m Bir ucu Asya bir ucu Avrupa Köprüdür Türkiye asla geçilmez Tarihlere şan verdik Çanakkale’de Dumlupınar’da Yıllarca sen çok yaşa Türkiye’m Fatihte açtık kapılarını Atatürk’ten aldık tapularını Cumhuriyetinle çok yaşa Türkiye’m Üç tarafı deniz bir tarafı kara Hiçbir kuvvet alamadı toprağını Yunan’ın da içinde kapanmaz yara Dünya da yoktur bir eşi Türkiye’m Sarmış etrafımızı kara bulutlar Cehenneme dönse de bütün hudutlar Hiç kimse durduramaz kahraman ordumuzu Ordunla milletinle çok yaşa Türkiye’m. Satılmış Kabasakal


2019 / Sayı 10

Yeni trend, balkon bahçeciliği Kelime Ata /Ankara

Haber Yazısı

30

B

etonlaşmış kentlerde yaşayanların toprağa duydukları özlem, gıda güvenliğiyle ilgili yaşanılan kaygılar ya da gıda masraflarını azaltma düşüncesi, balkon tarımını cazip hale getiriyor. Çuvalda, saksı ve boruların içinde sebze-meyve yetiştirenlere artık daha sık rastlanırken zincir marketlerde de tohum setleri satılmaya başlandı. Çiftçi Sen Genel Başkanı Aysu ise, insanların gıda konusunda panik yaşadığına dikkat çekti Ev ekonomisine katkı ihtiyacı, sağlıklı beslenme, bir yandan betonlaşmış şehirlerin stresinden kaçmak diğer yandan duyulan toprak özlemi ve modern yaşamın konforundan vazgeçmeden doğaya dönüş gibi nedenler, yeni bir trend doğurdu. “Balkon bahçeciliği” şeklinde adlandırılan bu yeni trend, son yıllarda küçük mekânlarda sebze ve meyve üretimi konusunda geliştirilen çok ilginç amatör pratiklerle dikkatleri çekiyor. Ticari amaç taşımayan Ulusal Tohum Takas Merkezi’nin sosyal medya hesabında paylaşılan balkon bahçeciliğine

dair deneyimler arasında sık rastlanılan pratiklerden birisini, saksı veya leğenlerde soğan, roka, marul, tere, dereotu, maydanoz, semizotu, reyhan, domates, biber gibi gıda ürünlerin yetiştirilmesi oluşturuyor. Balkonun bir köşesine konulmuş çuvalda patates ya da karpuz yetiştiren, duvara monte edilmiş boruların içinde çilek üreten kişilere sıkça rastlanıyor. Bol ürün için plastik kapların bütün yüzeylerinde delikler açılarak verimliliğin artırılmasını sağlayan bazı düzenekler ise yaratıcılığın sınırlarını zorlayan örnekler olarak karşımıza çıkıyor. Doğal üretime olan talep, şirketleri, zincir marketleri, belediyeleri de harekete geçirdi. Antalya’da Muratpaşa Belediyesi “Balkonda üretelim” sloganıyla şehir sakinlerine tek saksıda hepsi çimlendirilmiş ve dikilmiş olarak soğan, patlıcan, maydanoz ve biber fideleri hediye etmeye başladı. Bazı şirketler, “Sebze Yetiştirme Seti” oluştururken, zincir marketlerde “Organik Fide Yetiştirme Seti” satılıyor. AYSU: GIDA PANIĞI YAŞANIYOR Balkon bahçeciliğini

26 Aralık 2019

değerlendiren Çiftçi Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu, sadece Türkiye’de değil dünyada da balkon bahçeciliğinin hızla yayıldığını söyledi. Kentte geçinemeyen ya da sağlıklı gıdaya erişme konusunda sıkıntı yaşayan insanların bu tür çözümlere yöneldiğine işaret eden Aysu, “Tarımda çiftçilik yok edilip şirketleşme sağlandıkça, ortaya çıkan yoksulluk, yoksunluk ya da güvenli gıda ihtiyacı, palyatif çözümlerle karşılanmaya çalışılıyor. Ancak, bir balkonda elde edilecek ürün miktarı bellidir; sürdürülebilir bir beslenmeye imkân vermez” saptamasında bulundu. Çiftçi Sen Genel Başkanı Aysu, konuya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Son yıllarda toplumun gıda konusundaki farkındalığı biraz arttı dolayısıyla bu da bir paniğe yol açtı. İmkânı olanlar, kendi imkânları ölçüsünde birtakım denemeler yapıyor ama bu işin çaresi balkon bahçeciliği değil. Herkesin sağlıklı gıdaya endişesiz ve kolay bir biçimde ulaşması, devletin de bu konuda mutlak suretle sorumluluk alması lâzım.”


2019 / Sayı 10

Ehliyetli de pasaport sahibi de artıyor 31

T

ürkiye’de kayıtlı sürücü belgesi ve pasaport sayısında artış yaşanıyor. Kasım 2019 itibariyle, 29 milyon 870 bin sürücü belgesi, 10 milyon 807 bin pasaport sahibi bulunuyor Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan pasaport ve sürücü belgesi hizmetleri geçtiğimiz yıl itibarıyla nüfus müdürlüklerinde verilmeye başlandı. İçişleri Bakanlığı verilerine göre; 2 Nisan 2018’den bu yana 6 milyon 765 bin 808 adet sürücü belgesi, 3 milyon 221 bin 302 adet pasaport düzenlendi. Kasım 2019 itibariyle dolaşımdaki eski ve yeni aktif sürücü belgesi sayısı, 29 milyon 870 bin 938 olarak kayıtlara geçti. Eski ve yeni aktif pasaport sayısı ise 10 milyon 807 bin 62.

IŞLEMLER, NASIL VE NEREYE YAPILIYOR? Farklı kurumlara başvuruda bulunmadan tek bir portal üzerinden randevu alınabiliyor. Üçü bir yerde uygulaması ile yurttaşlardan alınan biyometrik veriler; kimlik kartı, pasaport ve sürücü belgesi başvurularının her üçü için de kullanılabiliyor. İşlemler, https://randevu.nvi. gov.tr adresinden yapılıyor. PASAPORT IÇIN HANGI EVRAKLAR GEREKIYOR? Pasaport için gerekli evraklar şunlar: Nüfus cüzdanı, kimlik kartı veya geçici kimlik belgesinin aslı, harç ve cüzdan bedeli makbuzu, iki adet biyometrik fotoğraf, harçsız pasaport talep edenler için öğrenci belgesi, yetişkin olmayanlar veya kısıtlılar için muvafakat belgesi, varsa eski pasaport

26 Aralık 2019

ÜCRETLER NEREYE ÖDENIYOR? Harç ve cüzdan bedelleri, internet üzerinden yatırılabiliyor. Pasaport harç ve cüzdan bedelini yatırmak için internet vergi dairesi web sitesine girerek, kredi kartıyla işlem yapılabiliyor. RANDEVU NASIL ALINIYOR? Gerekli evrakları topladıktan ve harç ücretlerini yatırdıktan sonra randevu adımına geçiliyor. Pasaport başvurusu, ALO 199 Vatandaş Etkileşim Merkezi veya internet adresinden yapılabiliyor. Alınan randevu ile il ve ilçe nüfus müdürlüklerinde son işlemler tamamlanıyor. PASAPORT KAÇ GÜNDE ÇIKIYOR? Başvurunun ardından pasaportlar, 5 veya 7 iş gününde teslim ediliyor. Pasaportlar, başvuru sırasında belirtilen adrese teslim ediliyor.

Haber Yazısı

Dilan Çiçek / Ankara


2019 / Sayı 10

Gazeteciler Cemiyeti Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi Projesi Üsküp Caddesi No:35 Çankaya/Ankara

+ 90 312 427 15 22

32

www.media4democracy.org www.gazetecilercemiyeti.org.tr www.24saatgazetesi.com

facebook.com/media4democracy twitter.com/democracy4media instagram.com/media4democracy youtube.com/media4democracy

Serbest Çalışan Gazetecileri Güçlendirme Destek Aracı başvurularınızı media4democracy.org/destekler adresine tıklayarak ya da haber@media4democracy.org e-posta adresine ileterek yapabilirsiniz


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.