9. Köy 2019 - Sayı 11

Page 1

2019 / Sayı 11

1


2019 / Sayı 11

Gazeteciler Cemiyeti Kurulu Gazeteciler CemiyetiYönetim Yönetim Kurulu Başkan Nazmi Bilgin Bu yayın Avrupa Birliği finansmanıyla hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla Gazeteciler Cemiyeti, Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi Projesi sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliğinin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.

Başkan Vekili Savaş Kıratlı Başkan Yardımcıları Ertürk Yöndem Ayhan Aydemir Yusuf Kanlı Genel Sekreter Ümit Gürtuna

Gazeteciler Cemiyeti 9. Köy e-dergisi, kurumun Avrupa Birliği finansmanıyla yürüttüğü Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi (M4D) Projesi Serbest Çalışan Gazetecileri Güçlendirme Destek Aracı desteğiyle yayımlanan haberleri aylık olarak sizlere sunuyor. Meslek yaşamında onuncu bir köyü olmayan birçok gazeteci dizi, araştırma ve haber yazılarını 9. Köy’de paylaşıyor.

Mali Sekreter Mustafa Yoldaş Üyeler Güray Soysal, Ali Şimşek Ali Oruç, Önder Yılmaz Önder Sürenkök, Olgunay Köse Nursun Erel

M4D Projesi Ulusal Komitesi

Yıllarca ‘Dokuzuncu Köy’ köşesinde yazılarını okurla buluşturan Bekir Coşkun’a isim kullanım iznini Gazeteciler Cemiyeti’ne verdiği için teşekkür ederiz.

2

Başkan Nazmi Bilgin

9.Köy

Akademisyen Üye Prof. Dr. Korkmaz Alemdar

Çalışma Grubu Koordinatörü Yusuf Kanlı

Hukukçu Üye Tuncay Alemdaroğlu

Editör Göksel Bozkurt

STK Üyesi Sefa Özdemir

Grafik Tasarım Arife Acıyan

Kıdemli Gazeteci Üyeler Sedat Bozkurt, Nursun Erel, Yusuf Kanlı

Araştırmacı Deniz Savaş

M4D Proje Ekibi

Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi Telefon: +90 312 468 12 09 Mobil: +90 533 045 08 67 Faks: +90 312 426 06 36 E-Posta info@gazetecilercemiyeti.org.tr info@media4democracy.org Web Adresi www.gazetecilercemiyeti.org.tr www.media4democracy.org Adres: Üsküp Caddesi (Çevre Sk.) No:35, Çankaya, Ankara

Proje Direktörü Yusuf Kanlı

Bilişim Tekn. Uzm. Arife Acıyan

Proje Direktör Yardımcısı Seva Ülman Erten

Veri Uzmanı Umut Irmaksever

Proje Sorumlusu Igor Chelov Finans Müdürü Kağan Kıraç Muhasebeci Feridun Doğan Destek Prog. Uzm. Merve Kambur Politika Uzmanı Özgür Fırat Yumuşak Editör Göksel Bozkurt

Görsel- İşitsel Tek. Uzm. Alican Sağın Basın Evi Ofis Sekreteri Sibel Güven Çevirmen Ozan Acar Araştırmacılar Dicle Ekmekçi Deniz Savaş Deniz Rende Ebru Önal


2019 / Sayı 11

Gazeteciler Cemiyeti Gazeteciler Cemiyeti, 10 Ocak 1946’da gazeteciler Mekki Sait Esen, Niyazi Acun, Aka Gündüz, Bilal Akba, Adil Akba, Sebahattin Sönmez ve Muvaffak Menemencioğlu tarafından kuruldu. Cemiyetin kuruluş amacı, basın organlarındaki gazetecileri bir araya toplamak, mesleki ve sosyal hakları geliştirmek, mesleğin gerekliliği olan hak ve özgürlükleri savunmak olarak belirlendi. Kurucu başkanlığı üstlenerek 1946-1956 yılları arasında Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı’nı yürüten Mekki Sait Esen’in ardından 1956-1957 döneminde eski kontenjan senatörlerinden Ecvet Güresin cemiyet başkanlığını üstlendi. Kudret gazetesi kurucusu ve sahibi Gazanfer Kurt’un, 1959 yılına kadar Gazeteciler Cemiyeti’ne başkanlık yapmasının ardından bu görevi 1960 yılına kadar Atilla Bartınlıoğlu üstlendi. CHP’nin eski Milletvekili Altan Öymen, 1960 ve 1961 yıllarında sürdürdüğü Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı görevini 1961 yılında İbrahim Cüceoğlu’na bıraktı. Akis dergisi yönetici ve yazarı Metin Toker ise, 1957 yılında yedi ay 53 gün hapis yatmasının ardından 1962 yılında Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı’na getirildi. Ekspres gazetesi kurucu sahipliğini yapan Doğan Kasaroğlu, 1963 - 1968 döneminde Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olarak görevi devralmasından sonra TRT Genel Müdürlüğüne atandı. Yenigün, Ulus, Ankara Telgraf, Ankara Ekspres, Dünya gazetelerinde yazı işleri müdür-lüğü, yazarlık, başyazarlık ve Genel Yayın Yönetmenliği yapan Beyhan Cenkçi, bu süre içerisinde beş yıl boyunca Gazeteciler Sendikası başkanı olarak görev aldı. 1960 yılı öncesi bir buçuk yıl hapis cezası alarak bazı meslektaşları ile birlikte cezaevine giren Cenkçi, 1969 yılında Gazeteciler Cemiyeti başkanı seçildi. 1992 yılına kadar Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olarak görevini sürdürdü. Cenkçi, 24 yıllık Başkanlığı sırasında Cumhuriyet Senatosu Kontenjan Senatörlüğü de yaptı.

1971 yılında Son Havadis gazetesinde mesleğe başlayan Nazmi Bilgin, Güneş gazetesi sahipliği ve Yazı İşleri Müdürlüğü görevini üstlendi, daha sonra Dünya gazetesinde Haber Müdürü olarak görev yaptı. Bilgin, Tercüman gazetesinde Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği görevlerini de yürüttü. TRT-2’nin kuruluşunda yer aldıktan sonra TRT’ye, beş yıl “Uzman Haberci” ve “Genel Müdür Danışmanı” olarak hizmet verdi. Bilgin 1992 yılında ittifakla cemiyet Genel Başkanı seçildi. 1996 yılında kuruculuğunu üstlendiği Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nda Genel Başkanlık görevi yapan Bilgin, bu görevi 2009 yılına kadar sürdürdü. BRT televizyonunun Ankara temsilciliği görevini de yapan Bilgin, Unesco Türkiye Milli Komitesi üyeliği ve Denetçiliği görevinde de bulundu. Basın İlan Kurumu Genel Kurul üyeliği, Türk Silahlı Kuvvetleri Elele Vakfı Mütevelli Heyet ve Yönetim Kurulu üyeliği ve Reklam Kurulu üyeliği görevlerini de sürdürüyor. Türkiye’nin çok partili siyasi hayata geçişiyle, daha açık bir deyimle, çoğulcu demokrasi dönemiyle yaşıt ve koşut olan Gazeteciler Cemiyeti, bir avuç gazeteci üye ile çıktığı yolu, sevgi ve mesleki dayanışma ile pekiştirmiş, 2000’i aşkın üye sayısı ve bağımsız mali gücü ile bugün, Türkiye’nin en eski, en büyük ve saygın meslek kuruluşlarından ve sivil toplum örgütlerinden birisidir. Cemiyetimiz, 1946 yılındaki kuruluşundan bu yana her zaman cumhuriyet, çoğulcu demokrasi ile ifade ve basın özgürlüğü başta olmak üzere özgürlüklerin yılmaz bekçisi oldu. Gazeteciler Cemiyeti üyelerine aşıladığı bu güvenle ülkemizin mesleki ve diğer önemli kurumları arasında hak ettiği yeri aldı.

3


2019 / Sayı 11

Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi Projesi

4

Avrupa Birliği (AB) finansmanıyla Gazeteciler Cemiyeti tarafından demokrasinin güvencesi olarak Türkiye’de çoğulcu medya ve özgür basının güçlendirilmesi için Ocak 2019’da hayata geçirildi ve Mart 2022’ye kadar devam edecek. Projenin genel hedefi: Demokrasinin güvencesi olarak Türkiye’de çoğulcu medya ve özgür basının güçlendirilmesidir. Projenin özel hedefleri: Birinci hedef toplumda çoğulcu ve özgür medyanın toplum tarafından destek gördüğü ve farkındalığın arttığı bir zemin oluşturulması, ikinci hedef ise, Gazeteciler arasında dayanışmanın güçlendiği ve gazetecilerin kendini güvende hissettiği bir zeminin oluşturulmasıdır.Proje kapsamında yürütülecek faaliyetler genel hatları ile aşağıdaki gibidir: Proje kapsamında yıllık Basın Özgürlüğü İzleme Raporları ve üç ayda bir Medya Ortamının İzlenmesi Raporları yayınlanacaktır. Bu raporlar üniversitelere, medya kuruluşlarına, devlet kurumlarına, ilgili tüm sivil toplum örgütlerine, AB Komisyonlarına, Türkiye’deki AB ülkelerinin elçiliklerine ve gazetecilere dağıtılacaktır. Sivil izleme kapsamında veri toplama ve bilgi ağlarının geliştirilmesi için Türkiye’nin her bölgesinde durum değerlendirme toplantıları yapılacaktır. Toplantılar, mevcut ağların birleştirilmesi, işbirliği fırsatlarının arttırılması, gözlem kapasitelerinin genişletilmesi ve yerel medya sivil toplum örgütleri ile gazetecilere ulusal ve uluslararası konularda görüş alışverişinde bulunmaları için değerli fırsatlar sunulması konularında katkı sağlayacaktır. Toplantılar aynı zamanda, Basın Özgürlüğü ve İfade Özgürlüğü ile ilgili raporlara içerik sağlanması konusunda katkıda bulunacaktır. Proje kapsamında yazılacak yıllık sivil izleme raporları bulgularına ve yıllık konferanslarda yayınlanan mütalaa belgelerine dayanarak, medya ortamının iyileştirilmesi ve ifade

özgürlüğü için kulis faaliyetlerinin yapılması amacıyla Ankara’daki devlet kurumlarına düzenli ziyaretler yapılacaktır. Uluslararası savunuculuk eylemlerinin yürütülmesi kapsamında Avrupa Birliği, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve ilgili sivil toplum örgütleriyle ziyaretler düzenlenecek ve program kapsamında hazırlanan raporlar paylaşılacaktır. Projenin her yılının sonunda belirlenecek bir tema ile ulusal bir konferans düzenlenecek olup, konferanslar sektör temsilcilerine, gazetecilere, akademisyenlere, gazetecilik öğrencilerine, program destek programları faydalanıcılarına açık olacak ve katılımcılar doğrudan davet ve açık çağrı yoluyla seçilecektir. Proje kapsamında Türk medyasına uzun vadeli katkıları veya Türkiye’deki ifade veya basın özgürlüğüne kendini adayarak yaptığı katkılar, veya uzun süredir devam eden başarı öyküsünü takdir etmek için bir gazeteci veya medya kuruluşuna her yıl “Gazetecilik Mesleği Onur Ödülü” verilecektir. Gazeteciler Cemiyeti’nde bir Basın Evi oluşturulmuştur. Bu Basın Evi, program hedef grubunun bir araya gelebileceği, stüdyo ve toplantı salonu ile birlikte bilgisayarlardan, yazılımdan ve uzmanlık desteğinden faydalanabileceği bir ortak çalışma alanı içermektedir. Basın Evi’nde gazetecilere yönelik olarak bir dizi kapasite geliştirme eğitimleri verilecektir. Medya alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleriyle işbirliği ile gazetecilerin kapasitesinin güçlendirilmesi için yerel eğitimler düzenlenecektir. Bu yerel eğitimler, Gazeteciler Cemiyeti’nin de işbriliği içerisinde olduğu yerel gazeteci cemiyetleriyle işbirliği içinde verilecektir. Sektördeki gazetecilerin dayanışma içerisinde olabilmeleri, ağ kurabilmeleri ve paylaşım yapabilmeleri için Basın Evi’nde haftalık olarak gazeteci buluşmaları gerçekleştirilecektir.


2019 / Sayı 11

Içindekiler

Anadolu Avrasya Gazi Şehit Aileleri Derneği’nin Muş Şube Başkanı Aktaş: “Şehit ailelerimiz dernek binasına çıkamıyor”

6

“Aşı reddi” tehlikeli orana ulaştı

8

Damgalanan akademisyenlerin insan hakları ihlal edildi

10

Sigarayı yasak ve sert önlemler azaltmıyor

12

Düzce Cam’da direniş sürüyor!

15

5


2019 / Sayı 11

6

Anadolu Avrasya Gazi Şehit Aileleri Derneği’nin Muş Şube Başkanı Aktaş: “Şehit ailelerimiz dernek binasına çıkamıyor” Yusuf Özgür Bülbül / Istanbul

Haber Yazısı

S

ehit aileleri ve gazileri bir çatı altında toplayan Anadolu Avrasya Gazi Şehit Aileleri Derneği’nin Muş Şube Başkanı Aktaş, dernek yerlerinin şehit aileleri ve gazilerin gelmesi açısından elverişli koşullara sahip olmadığını belirterek, “Şehit anne ve babaları ile gazilerimiz asansör olmadığı için dernek binasına çıkamıyorlar, yetkililerin bize yeni bir yer tahsisini talep ediyoruz” dedi Anadolu Avrasya Gazi Şehit Aileleri Muş Şube Başkanı Emrullah Aktaş, bölgede

sürdürdükleri faaliyetlerini 24 Saat Gazetesi’ne anlattı. Muş ve bölgesinde yıllardır her türlü zorluğa rağmen şehit aileleri ve gazilere hizmet ettiklerini söyleyen Anadolu Avrasya Gazi Şehit Aileleri Muş Şube Başkanı Emrullah Aktaş, amaçlarının bölgede çocuk ve öğrencilere vatan ve devlet sevgisini aşılamak olduğunu belirtti. Başkan Aktaş, çalışmalarıyla ilgili olarak şu bilgileri verdi: “Anadolu Avrasya Gazi Şehit Aileleri Muş Şube Başkanlığı görevini yürütmekteyim, kendim de bir gaziyim. Bizler yıllardır

26 Aralık 2019

bölgede çocuklara, öğrencilere ve gençlere vatan, millet aşkını ve bilinci aşılamaya çalışıyoruz. Öte yandan şehit ailelerimiz ile gazilerimizin sorunlarıyla yakından ilgileniyoruz. Ayrıca çeşitli sivil toplum kuruluşları ve kurumlarla birlikte sosyal sorumluluk alanında projeler geliştiriyoruz. Bireysel olarak da derneğimizin ve çeşitli hayırseverlerin katkılarıyla her yıl şehit ailesi ve gazi çocuklarına burs imkânı sağlıyoruz. Ulusal bir dernek olarak ayrıca Muş merkezle beraber Bulanık, Malazgirt, Hasköy, Varto ve Korkut


2019 / Sayı 11

ilçelerimizde öğrencilerimizle bir araya gelip onlara kırtasiye desteğinde bulunuyoruz. Tüm ilçelerimiz ve köylerimize giderek vatan ve bayrak söyleşileri düzenliyoruz. Öğrencilere şehitlik ve gaziliği anlatarak askere polise taş atan çocuklar değil asker polis olacak yeni nesillerin yetişmesi için çaba harcıyoruz.” AKTAŞ: DERNEĞIMIZIN GEREKLI ILGI VE ALAKAYI GÖRMESINI ISTIYORUZ Şehit aileleri ve gaziler olarak bir çatı altında olmak için ellerinden gelen gayreti sarf etmelerine rağmen gerekli ilgiyi göremediklerini ve derneklerinin zor şartlar altında faaliyet gösterdiğine değinen Gazi Aktaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çektiğimiz sorunların üstesinden gelmeye çalışarak faaliyetlerimizi sürdürsek de çeşitli eksiklerimiz var. Muş’ta yaptığımız çalışmalar birçok ile de örnek oluyor ve takdir topluyoruz. Yalnız vatanı için canlarını siper eden kahramanları ve ailelerini bir çatı altında buluşturup acılarını, mutluluklarını paylaşmak adına bir çatı altında buluşuyoruz. Ne yazık

ki şu an şehit ve gazi ailelerine verilen değer, bir apartmanın ikinci katında asansörü olmayan ampute gazilerimizin bile gelemediği bir ofiste faaliyet gösterecek kadar değersiz bir durumda. Birçok masrafı bizler şehit aileleri ve gaziler olarak cebimizden karşılıyoruz. Şimdi size sorarım bu vatan, bayrak için canını siper etmiş kahramanlara verilen değer onların bir araya gelmesi için bir çatı kuramamak mıdır? Türkiye genelinde şehit ve gazi aileleri derneğine yetkililer tarafından yer tahsis edilmeyen nadir illerden biriyiz belki de. Vakıf ve bazı derneklere çok uygun yerler tahsis edildiğini duyuyoruz. Elektriğini dahi kendi cebinden ödeyen derneğimizin gerekli ilgi ve alakayı görmesini istiyoruz. Bizler kendi şahsi adımıza bir şey yapmıyoruz amacımız bölgede şehit aileleri ve gazilerin haklarını savunup, korumaktır.” “Öğrencilerin devlet ve bayrak aşkıyla büyümesi doğrultusunda kendileriyle düzenli olarak okullarında bir araya geliyoruz” diyen Başkan Aktaş, “Ampute yani ayağı olmayan gazilerimiz derneğimize gelemiyor,

gazilerimizin ve Şehitlerimizin anne ve babaları derneğe çıkarken zorlanıyor ve bazen de gelemiyorlar, merdivenleri çıkamıyorlar. Yerimiz ikinci kat ve kimse çıkamıyor. Bunun için bize giriş katta, daha rahat ve geniş bir yer verilmesini gazeteniz aracılığıyla talep ediyoruz” şeklinde konuştu. GAZI KÖSE: 2-3 KAT MERDIVEN ÇIKAMIYORUM Güneydoğu gazisi Nurullah Köse ise derneklerinin tüm mutluluk ve acılarını paylaştıkları ortak bir payda olduklarına dikkat çekti. Gazi Köse, şunları kaydetti: “Tunceli Ali boğazında ayağımdan yaralanarak gazi oldum. Derneğimiz bizim yuvamız, acımızı ve mutluluğumuzu paylaştığımız yer ama gel gör ki ayağım çok kötü olduğu için 2-3 kat merdiven çıkamıyorum. Yetkililerin bu soruna bir çözüm bulmasını temenni ediyoruz. Bizler bu vatan için canımızı siper etmiş, uzuvlarını kaybetmiş insanlarız. Bizlere daha geniş ve rahat bir yerin tahsis edilmesini istiyoruz, bu derneğimizin yeri bizlere yakışmıyor.”

7


2019 / Sayı 11

8

“Aşı reddi” tehlikeli orana ulaştı Alp Eren Kaya / Ankara

Haber Yazısı

D

ünya Sağlık Örgütü’nün 2019’da çözümüne kavuşturmayı planladığı 10 küresel sorun arasında gösterilen “aşı reddi”, Türkiye’de de ciddi problem oluşturuyor. “Aşı reddi”nin, “aşılanmış çocukları da etkileyebildiği” ve “salgın hastalıkların yayılmasına sebep olduğu” uyarısı yapıldı Aşı reddi tartışması sonucu çocuklarını aşılatmayan ailelerin sayısı giderek artıyor. 2015’te Ordu’da ikiz bebek sahibi bir ailenin riskler nedeniyle yeni doğan çocuklarına aşı yaptırmak istememesi üzerine açtığı davayı kazanması, kamuoyunda

aşı ile ilgili ciddi tartışmalara neden olmuştu. Aşıyla ilgili ebeveynlerden onay alınması şartı getirilmesiyle birlikte yıllar içinde artan “aşı reddi” vakaları, salgın hastalıkların yayılmasına yol açıyor. Dünya Sağlık Örgütü, 2019’da çözümüne kavuşturmayı planladığı 10 küresel sorunun başında aşı karşıtlığını gösteriyor. Türkiye’de “aşı reddi” vakalarının yıllar içerisinde giderek artmasını değerlendiren Ankara Tabip Odası (ATO) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Gülgün Kıran, “Aşı reddinin, son 6 yılda yüzde 130’lara ulaştığını belirtip “Kızamık, şark çıbanı, tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıklardaki artış ancak ve ancak aşılama

27 Aralık 2019

yoluyla önlenebiliyor. Aşı reddi maalesef ki aşılanmış çocukları da etkileyebiliyor” dedi. “AŞI OTIZME SEBEP OLMAZ” ATO Yönetim Kurulu Üyesi Kıran, Türkiye’de aşı reddinin yüzde 130’lara ulaştığını vurgulayarak son yıllarda kızamık vakalarında artış yaşanmaya başladığını belirtti. Kıran, şöyle devam etti: “Bulaşıcı hastalıkların en önemli koruyucusu aşı. Dolayısıyla aşı yapılmadığı zaman bulaşıcı hastalık oranlarında yükselme görülüyor. ‘Aşı reddi’ birinci basamak sağlık hizmetlerinde son yıllarda yaşadığımız en önemli sağlık sorunlarından birisi.


2019 / Sayı 11

9

Aşı reddinin en büyük nedeni yanlış inanışlar ve bilgisizlik. Aşı içerisinde koruyucu olarak bulunan cıvanın otizme sebep olduğuna dair yanlış bir inanış var. Yayımlanan bir makaleye dayandırılan bu görüş, gerçekleri yansıtmıyor. O tek bir makaleydi ve bunun doğru olmadığı daha sonra yapılan araştırmalarla ispatlandı. Tıbbi dergilerde bunun ispatlandığına dair yayınlar da çıktı ama ne yazık ki hâlâ aşının içerdiği cıvanın otizm yaptığına inanan aileler var. Oysa içerikteki cıva vücutta o kadar birikmiyor ve otizm yapacak düzeye gelmiyor. Yani, aşı otizme sebep olmaz.”

“AŞILAR SON DERECE GÜVENILIR” Kıran, “Çocuklar bağışıklığını doğal olarak kazansın ya da ne kadar aşı yapılırsa bağışıklık oranı o kadar düşer” gibi yanlış görüşlerin de aşı reddine sebep olduğuna dikkat çekti. Yurttaşların aile hekimlerinde 13 aşıyı da ücretsiz bir şekilde yaptırabildiklerini kaydeden Kıran, “Kızamık, şark çıbanı, tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıklardaki artış ancak ve ancak aşılama yoluyla önlenebiliyor. Biliyoruz ki bulaşıcı hastalıklardan korunmanın en önemli yolu aşılama; başka yolu yok. Bu aşılar son derece güvenilir. Zaten 2 yılda bir Dünya Sağlık Örgütü tepeden tırnağa

aşıları yeniden gözden geçirip, yeni incelemelerle son teknolojiye uygun bir şekilde hazırlıyor” değerlendirmesinde bulundu. “AŞILANMIŞ ÇOCUKLAR DA ETKILENIYOR” “Aşı reddi, maalesef ki aşılanmış çocukları da etkileyebiliyor” diyen Kıran, bütün toplumun aynı anda aşılanıp aynı bağışıklık düzeyine sahip olması gerektiğinin altını çizerek, “Siz çocuğunuzu aşılattınız, ancak çevrenizdeki insanlar aşı yaptırmadıysa, ne yazık ki bu durum sizin çocuğunuzun da bulaşıcı hastalıklardan korunma düzeyinde düşüş yaratabiliyor” uyarısında bulundu.


2019 / Sayı 11

Damgalanan akademisyenlerin insan hakları ihlal edildi

10

Şeyma Paşayiğit / Ankara

Haber Yazısı

T

ürkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan “Akademisyen İhraçları” raporu İhraç edilen akademisyenlerin yaşadıkları süreci gözler önüne seren raporda akademisyenler, ihraç sonrası damgalandıklarını, hedef gösterildiklerini, iş bulmada zorlandıklarını, güvencesiz çalıştırıldıklarını aktardı. Raporda, yaşam standardı hakkı ve sağlık hakkına erişimin engellendiği, hedef gösterildikleri ve ekonomik sıkıntılar yaşadıkları belirtilerek “sistematik ayrımcılık ile keyfi cezalandırma yapıldığı”

saptamasında bulunuldu. Türkiye İnsan Hakları Vakfı tarafından Olağanüstü Hal (OHAL) ilanı ile Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) yoluyla üniversitelerden ihraç edilen akademisyenlerin uğradıkları hak ihlalleri ve bunların hukuksal, ekonomik, sosyal sonuçlarını yapılan mülakatlarla birlikte konu alan “Akademisyen İhraçları” başlıklı rapor hazırlandı. KHK ihraçları için “ağır insan hakkı ihlali” ve “sistematik ayrımcılık” nitelendirmeleri yapılan rapordan öne çıkanlar şöyle sıralandı:

30 Aralık 2019

KHK IHRAÇLARI DAMGASI KHK ihraçları, bir damga haline getirildi. Mesleki ruhsatları iptal edilenler, kendi uzmanlık alanlarında çalışmaktan mahrum bırakıldı. Kamu sektörü dışında iş bulmaya çalışanlar, işe alınmadı veya düşük ücretlerle, sigortasız, parça başı çalışmaya mahkûm edildi. Yaşam standardı hakkı engellendi: KHK ile ihraç edilenlerin pasaportları, yine bir KHK maddesi ile iptal edildi. Böylece ihraç edilenlerin yurtdışına yasal yollarla çıkmaları imkânsız hale getirildi. İhraç edilen


2019 / Sayı 11

ve çalışma imkânları büyük ölçüde sınırlandırılan akademisyenlerin; eğitim imkânı gibi amaçlarla yurtdışına çıkamamaları, yeni hayatlar kurmak için insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmelerinin önünde önemli bir engel oldu. Bu bağlamda yaşam standardı hakkı da engellendi. SAĞLIK HAKKINA ERIŞIM ENGELLENDI İhraç edilen kamu görevlilerinden emekli olamayanlar, ihraçlarını takip eden 100 günün sonunda Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanan sağlık güvencelerini kaybetti. Gelir testinde öngörülen pirimi ödeyemeyecekleri ispat edemedikleri takdirde de prim ödemek durumunda kaldı. KHK LISTELERIYLE HEDEF GÖSTERME KHK’lerin ekli listeleri ile Resmî Gazete’de kişisel bilgileri kamuoyuna açık biçimde ihraz edilmesi özel hayatın gizliliği hakkının ihlaline sebep oldu. İhraç edilenlere ilişkin özel durum ve bilgiler, herkesin ulaşabileceği bir hale geldi. Araştırma sorularına yanıt veren akademisyenlerin yüzde 84,8’i

kamuya açık bir mecrada ve hedef göstermek amacıyla kişisel bilgilerinin paylaşıldığını ifade etti. Akademisyenler, sırasıyla; internet sitelerinde, sosyal medya sitelerinde, basılı yayınlarda, radyo, televizyonlar, basın açıklamaları ve üniversitelerinin web sayfalarında hedef gösterildiklerini bildirdi. IHRAÇ SEBEBIYLE TEHDIT Görüşülen akademisyenlerin yüzde 55,3’ü ihraç sebebiyle ilişkili olduğunu düşündüğü bir nedenle sözlü veya yazılı bir tehdide maruz kaldığını ifade etti. Görüşülen akademisyenler; basın yoluyla, e-posta, sosyal medya, on-line haber siteleri gibi internet araçları kullanılarak, ev ve işyerlerine bırakılan notlarla ve yüz yüze tehdit edildiklerini beyan etti. SGK DÖKÜMÜ ILE ISTIHDAMLARINA ENGEL İşverenlere, istihdam edilecek kişilerin “damgalı veya sakıncalı” olduklarına dair bilgilendirme yapıldı. İhraç edilenlerin SGK dökümlerinde ihraç edildiklerine dair ibare bulunması çalışmalarına engel yarattı. Görüşülen akademisyenlerin yüzde 60,2’si SGK hizmet

dökümü dolayısıyla işe girmekte güçlük çektiklerini ifade etti. EKONOMIK ZORLUK İhraç sonrası hiç geliri kalmadığını ve çok azaldığını belirtenlerin oranı yüzde 88,5. Akademisyenlerin mülakatları sırasında en çok; ekonomik zorluk, işsizlik, borç, maddi kayıp ve geçim derdi temaları üzerinde konuştukları belirlendi. İhraçtan önce akademik sorun: İhraç edilenlerin çoğu, ihraç edilmeden önce zorluk yaşadığını beyan etti. Ankete katılanların yüzde 68,4’ü ihraç edilmeden önce ihracıyla ilişkili olduğunu düşündüğü bir sebeple akademik görevlendirmeleriyle ilgili sorunlar yaşadığını ifade etti. IHRAÇ EDILENLERLE BIR ARAYA GELDILER Araştırma kapsamında görüşülen ihraç edilmiş akademisyenlerin yüzde 93,4’ü hem kendi üniversitesinden hem de diğer üniversitelerden ihraç edilmiş akademisyenlerle, yüzde 62’si ise üniversite dışındaki kurumlardan ihraç edilenlerle görüştüğünü belirtti.

11


2019 / Sayı 11

12

Sigarayı yasak ve sert önlemler azaltmıyor Alkan Uçarsu / Ankara

Haber Yazısı

D

ünya pazarında sigara satışında ilk ona giren Türkiye’de, çeşitli yasak ve sert önlemler gündeme geldi. Sağlık Bakanlığı’nın tütüne karşı yeni düzenleme çalışmaları hızlanırken Resmi Gazete’de yayımlanan düzenleme ile sigarada tek tip paket uygulamasına gidildi. Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Genel Sekreteri İçel, yasakların tütün tüketimini azaltmadığına dikkat çekerek insan ve toplum sağlığını koruma, çevre kirliliğine karşı önlemler alma, genç kuşakları bilinçlendirmenin önemini vurguladı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tepkileri, yasal

düzenlemeler, vergi artışları, yasaklar ve cezalara karşın Cumhuriyet tarihinin en yüksek tütün tüketimine ulaşılmasının ardından Sağlık Bakanlığı tütüne karşı yeni düzenleme çalışmalarını hızlandırdı. Resmi Gazete’de yayımlanan düzenleme ile sigarada tek tip paket uygulamasına gidilirken sigara kullanılabilecek alanlara karşı sert önlemler planlandığı açıklandı. Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Genel Sekreteri Pınar İçel, uygulanan yasakların tütün tüketimini azaltmadığına işaret ederek, “Bireyleri para cezasıyla cezalandırarak tütün kullanımını azaltmak çok mümkün görünmüyor. İnsan

31 Aralık 2019

sağlığını korumak, toplum sağlığını korumaktan geçiyor. İnsanları cezalandırmak yerine çevre kirliliğine karşı önlemler almak, genç kuşakları bilinçlendirmek gerekiyor” diye konuştu. TBMM’de düzenlenen “Çocuklar ve Gençlerin Pasif İçicilik ve Sigaranın Etkilerinden Korunması İnisiyatifi” panelinde; Türkiye’nin en çok sigara içilen üçüncü ülke olduğu, çocuk yaşta tütün kullanım oranının arttığı ve 118 bin tonla Cumhuriyet tarihinin en yüksek tütün tüketimine ulaşıldığı açıklandı. Bunun üzerine; “sigara içme yasakları, denetimlerin sıklaştırılması ve sigaraya karşı verilen mücadele ile sigara bırakma


oranlarının ters yönde gittiği” değerlendirmeleri yapıldı. 2030’DA 240 BIN ÖLÜM Dünya Sağlık Örgütü’nün, “Türkiye’de Tütün Kontrolü Politikaları Raporu’nda; Türkiye’deki ölümlerin yaklaşık dörtte birinin tütün kullanımına bağlı olduğu ve her yıl ortalama 100 bin kişinin bu sebeple öldüğü tespiti yapıldı. Bu sayının 2030 yılında 240 bine yükseleceği tahmini yer aldı. DEV TÜTÜN ŞIRKETINDEN BÜROKRASIYE Tütün kullanımındaki artışa ilişkin değerlendirmelerin yanı sıra sigara ile mücadele devam ederken bürokrasideki atama tercihleri de tartışma yarattı. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Sağlık Bakanlığı’nın 2020 bütçesinin görüldüğü oturumda Ticaret Bakan Yardımcılığı görevine dünya tütün devi British American Tobacco’dan bir yönetim kurulu üyesinin atanmasının rolü gündeme geldi. Gündeme gelen Bakan Yardımcısı; British American Tobacco tütün şirketinin Türkiye’de yönetim kurulu üyesiyken 18 Ocak 2019’da Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Ticaret Bakan Yardımcılığı görevine atanan Rıza Tuna Turagay oldu. SIGARA PAZARI BEŞ YABANCI ŞIRKETTE Türkiye’de tütünün devlet tarafından satın alınmasını destekleyen ilk yasal düzenleme, Milli Güvenlik Kanunu ile 1940 yılında yürürlüğe girdi. TEKEL, üreticilerin tümünü hükümet adına satın almak ile sorumlu tutuldu. Bu uygulama, 2002’de yürürlükten kalktı. Bunun yerine sözleşme esasına dayalı üretim sistemi getirildi ve pazarın tümü özelleştirildi. 2008’de TEKEL İşletme Müdürlükleri de 2002’de Türkiye’deki faaliyetlerine başlayan British American Tobacco Firması’na devredildi. Bunun ardından Türkiye’deki sigara pazarı, beş yabancı şirketin hâkimiyetine geçti. TÜRKIYE, DÜNYA PAZARINDA ILK ONDA Tütün Eksperleri Derneği’nin Tütün Raporu verilerine göre;

Türkiye’de tütün ürünleri imalatının yüzde 89,3’ü yabancıların kontrolüne geçti. Türkiye, sigara satış hacmine göre dünyanın en büyük on pazarı arasında yer aldı. TÜTÜN KULLANANLARIN YÜZDE 80’I DÜŞÜK VE ORTA GELIRLI ÜLKELERDEN Cumhurbaşkanlığı ve TBMM’nin “Tütün Kontrolü Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda ise dünya genelinde tütün ürünü kullananların yaklaşık yüzde 80’inin düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşadığı notu düşüldü. Kapalı alanlarda sigara içme yasağının getirildiği ve güçlü kampanyalar ile toplum bilinci oluşturulduğu belirtildi. BIR PAKET SIGARANIN VERGI YÜKÜ YÜZDE 85,3 Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda, tütüne talebin azaltılması ve vergilendirme konusunda ise şu ifadeler yer aldı: “Tütün ürünleri üzerinden sadece belli oranda vergi almak yetersiz kalmakta, tütün ürünleri fiyatının belli bir eşiğin altına düşmesini engelleyecek mekanizma geliştirilmesi önem arz etmektedir. Böylece oluşturulan yüksek fiyatların özellikle gençleri tütün ürünü kullanmaya başlamaktan vazgeçireceği ve halen kullanmakta olan bireylerin bırakmaları için teşvik edeceği bilinmektedir. Ülkemizde tütün ürünleri üzerinden, nispi ve maktu olmak üzere iki ayrı Özel Tüketim Vergisi tahsil edilmektedir. Bunların üzerine, Katma Değer Vergi’siz (KDV) fiyat üzerinden yüzde 18 KDV eklenmekte ve sonuçta bir paket sigara üzerindeki ortalama vergi yükü yüzde 85,3 düzeyine ulaşmaktadır. Eylem Planı ile tütün ürünleri üzerindeki vergi yükünü artırarak, tütün ürünlerinin fiyatlarının artırılmasını sağlayacak faaliyetlerin hayata geçirilmesi planlanmaktadır.” SIGARADA TEK TIP PAKET UYGULAMASI Resmi Gazete’de yayımlanan düzenleme ile tütün ürünü etiketlerinde değişikliğe gidildi. Bu değişiklik ile 5 Aralık 2019 itibariyle “tütün mamullerinde düz

ve standart paket” uygulamasına geçildi. Yeni tek tip paket uygulamasında, tütün mamulü çeşidini belirleyen ayırt edici ibare paketlerin ön yüzeyinde yer alıyor. YASAĞIN KAPSAMI GENIŞLIYOR Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yaptığı açıklamada açılır kapanır tavana sahip mekânların artık kapalı alan olarak kabul edileceğini ve buralarda tütün kullanımının yasaklanacağını duyurdu. Koca, “Bu açık alan tanımının tavanı açılır, kapanır sistemlerin çok istismar edildiğini görüyoruz” dedi. Tütün kullanımının erkeklerde yüzde 41’den 44’e, kadınlarda yüzde 13’ten yüzde 19’a çıktığını da aktaran Koca, yasak kapsamında şu bilgileri verdi: “Kapalı ve açık alan tanımı vardı. Bu açık alan tanımının tavanı açılır, kapanır sistemlerin çok istismar edildiğini ve kapalı alan olarak kullanıldığını görüyoruz. Bununla ilgili önümüzdeki haftalar bir düzenlememiz olacak. Açık alanın daha net tanımlandığı ‘açılır kapanır’ tarzında olmadığı ve vatandaşın yüzde 70’inin sigarasız, dumansız ortamı aradığı bir ortamda genelde arka taraflara yönlendirildiğini önde daha manzaralı yerlerin sigara içen kesime ayrıldığını görüyoruz. Bunu daha net ayrıştıran, açık alanı tanımlayan açılır-kapanır tavanların da kapalı alan olarak tanımlandığını gösteren bir yönetmelik düzenlemesi önümüzdeki haftalarda yapılacak. Daha yoğun bir şekilde önümüzdeki dönemde denetimleri, çapraz denetimler özelinde daha da yoğunlaştırmak istiyoruz. Tanımda çok sorun yoktu. Biz bunun sahada istismar edildiğini görüyoruz. Açılır kapanır tavanlı alanların kapalı alan olarak tanımlanacağı, tavanın tamamen açık alan olarak uygulandığı bir yönetmelik değişikliği olacak.” “YASAKÇI POLITIKALAR, TÜTÜN TÜKETIMINI AZALTMIYOR” SES Genel Sekreteri Pınar İçel, konuya ilişkin 24 Saat’e bir değerlendirme yaptı. İçel, hükümet tarafından uygulanan yasakların tütün tüketimini azaltmadığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “İnsanların araçta tek başına iken tütün tüketmesinden tutalım da


2019 / Sayı 11

14  başka türlü böyle müdahalelerin aslında AKP’nin hayatımızı şekillendirme arzusunun dışında bir şey değil. Özellikle tütünden alınan doğrudan ve dolaylı vergiler, tütün tüketimini azaltmadığı gibi ekonomik krizin bu kadar derinleştiği koşullarda aile bütçesi üzerinde yük oluşturuyor. Yapılması gereken insan sağlığını bir bütün olarak ele almak. Tütün tüketimini azaltmaya yönelik işe yaramayan bu politikaları uygulamaya devam etmek yerine fabrika bacalarına filtre takılması gibi konular daha çok gündem olmalı.” Tütün tüketimi kadar hava kirliliğinin de yol açtığı hastalıklar olduğunu aktaran İçel, “Bunlara yönelik herhangi bir önlem almadan tek başına tütünle mücadele ediliyor ve bu da sadece bireyin sorumluluğuna yükleniyor ve bu da çok fazlabir işe yaramıyor” değerlendirmesinde bulundu.

“PARAYLA CEZALANDIRARAK BIRAKTIRMAK MÜMKÜN DEĞIL” Sağlık Bakanlığı’nın tütünü bıraktırmayı kolaylaştıracak uygulamaları olduğunu ancak bunların arttırılması gerektiğine dikkat çeken İçel, şunları söyledi: “Sigara bıraktırma poliklinikleri açıldı ama henüz yeterli sayıda değil ve toplumun büyük bir kısmı bu polikliniklerden habersiz. Üstelikte poliklinikler istikrarsız, sigarayı bıraktırmaya yardımcı ilaçların temini her zaman sağlanamıyor, tedavi başlandıktan bir sonraki ay hasta tütün alışkanlığından kurtulmak için ilacını temin etmek istediğinde olumsuz cevapla karşılaşabiliyor. Bu tarz şeylerin arttırılması ve özellikle 18 yaş altı çocukların tütünün zararları konusunda bilinçlendirilmesi faydalı olabilir. Tütüne başlamayı engellemek, bıraktırmaktan çok daha kolay, maalesef bireyleri para cezasıyla cezalandırarak tütün kullanımını azaltmak çok mümkün görünmüyor.”

INSAN SAĞLIĞINI KORUMAK GENÇ KUŞAKLARI BILINÇLENDIRMEKTEN GEÇIYOR Sigara konusunda genç kuşakları bilinçlendirmenin ve sigarayı bırakmak isteyenlere daha fazla kolaylık sağlanması gerektiğini vurgulayan İçel, değerlendirmelerini şöyle tamamladı: “Toplum ne kadar mutsuzsa, ne kadar geleceksizse o kadar alkol ve tütün gibi keyif verici madde kullanımı da ne yazık ki artmaya devam ediyor. Hayatımızdaki işsizlik ve yoksulluk gibi stres faktörleri devam ettiği sürece, bu tarz keyif verici maddelerin kullanımının artması da çok anormal gelmiyor bana. Özetle, biraz daha geniş çerçeveden bakmak gerekiyor, insan sağlığını korumak, toplum sağlığını korumaktan geçiyor. İnsanları cezalandırmak yerine çevre kirliliğine karşı önlemler almak, sigara konusunda özellikle genç kuşakları bilinçlendirmek ve onun dışında da sigarayı bırakmak isteyenlerin süreçlerini de mümkün olduğunca kolaylaştırmak gerekiyor.”


2019 / Sayı 11

“Türkiye’de rap, kararında protest”

İ

syanın müziği ‘rap’in Türkiye’de altın çağını yaşadığına işaret eden Sosyolog Kubilay Akman, bu yükselişin nedenlerini anlattı. Türkiye’deki rap müziğin siyasal olarak bir yere konumlandırılabilecek hâkim bir renge sahip olmadığını belirten Akman, “Her ne kadar kentsel yaşam tecrübesi ve belleğe dair ciddi bir değere sahip olsa da çok protest argümanlar barındırsa da genel anlamda ‘aşmaması gereken’ sınırları koruyor” dedi Rap müzik, Türkiye’de son iki yıldır tabiri caizse altın çağını yaşıyor. Türkçe rap, 90’lı yıllarda Cartel ile başlayıp Ceza, Sagopa Kajmer, Nefret gibi müzisyenler ile çıkış yaptı. Üretimler sürüyordu elbette ama dinleyicisi belliydi

Türkçe rap’in. Ta ki 2017 yılında Ezhel’in kasıp kavuran Müptezel albümü çıkana kadar… Ezhel ile birlikte Norm Ender, Ben Fero, Şehinşah gibi birçok rap müzisyeni gündemde kendine yer buldu. Bu isimlere hâlâ yenileri eklenmeye devam ediyor. Rap müziğinin ve müzisyenlerinin bu denli konuşuluyor olması pek alışılageldik bir durum değil Türkiye için. “Yeni Nesil Türkçe Rap” diye isimlendirilen bu akım, çok popüler oldu. Rap müzik listelerde başı çekmeye başladı. Şarkı sözleri ve sunuluşu itibarıyla da yeni nesil demek mümkün bu Türkçe rap için. Bu yoğun talep haliyle akıllara, “Pop müziğin yerini rap mi alıyor?” sorusunu getiriyor. Peki isyanın ve direnişin müziği olan rap, ne

31 Aralık 2019

oldu da ülkede yükselişe geçti? 70’li yılların Amerikasında doğan hip hop kültürü Türkiye ile hangi noktada buluşuyor? Türkiye’deki kırılma noktası ne oldu? En mühimi ise bu yükselişin altında yatan sosyolojik ve siyasi sebepler neler? Türkiye’de “İsyanın müziği” rap’in altın çağını yaşadığı günümüzde Sosyolog Kubilay Akman, bu yükselişin altında yatan toplumsal sebepleri anlattı. 24 Saat Gazetesi’ne konuşan Sosyolog Akman, “Türkiye’deki rap müzik siyasal olarak bir yere konumlandırılabilecek hakim bir renge sahip değil. Her ne kadar kentsel yaşam tecrübesi ve belleğe dair ciddi bir değere sahip olsa da çok protest argümanlar barındırsa da genel

Haber Yazısı

Esma Işıl Çalışkan / Istanbul

15


2019 / Sayı 11

16  anlamda ‘aşmaması gereken’ sınırları koruyor” diye konuştu. Müziğin diğer sanat dalları gibi toplumsal bir üretim olduğunu söyleyen Sosyolog Doç. Dr. Kubilay Akman 24 Saat Gazetesi’ne konuştu. Akman ile “dinamik bir süreç” olarak değerlendirdiği müzik – toplum ilişkisini ve tüm bu soruları irdeledik. Elbette ki odağımızda Türkçe rap vardı. Sözü ustasına bırakalım… Müziğin, sanatın tüm diğer alanları gibi toplumsal bir üretim olduğunu vurgulayan Akman, hem toplumun içinde geliştiğini hem de kendi eserleriyle / ürünleriyle topluma ve değişimine katkı sunduğunu söylüyor. Bunun karşılıklı etkileşimle devam eden dinamik bir süreç olduğunu belirten Akman, tüm bunlara istinaden sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve sosyo-kültürel olguların müziksel üretimin doğasını ve boyutlarını etkileyip şekillendirdiğinin altını çiziyor. Akman, Amerika’da doğan ve giderek tüm dünyaya yayılan Hip Hop’un aslında tarih sahnesinde yaşadıkları metropol ortamında

marjinalize edilen toplumsal kesimlerin yani Amerika’daki siyahlar, Latinler, Karayipliler olarak örneklendirdiği gençliğin sesini duyurduğu, kendi aralarında iletişimsel bir diyalog olarak kurguladıkları bir kültürel hareket şeklinde belirdiğini anlatıyor. “DIŞLANAN GENÇ KESIM MEYLEDIYOR…” Rap müzik, break dans ve graffitinin de Hip Hop’un kültürel hareketin unsurları olduğunu söyleyen Akman, “Max Weber’in ‘seçmeci yakınlık’ kavramı Hip Hop ve içinde doğduğu toplumsal bağlam arasında da görülebilir. Bunun anlamı, bir taraftan toplumun dışlanan genç kesimleri böyle bir müziğe meylederken diğer taraftan hem sanatçı hem de izleyici olarak ihtiyaç duyduğu özneleri Hip Hop bu çevrelerde bulmuştur” saptamasında bulunuyor. Başlangıçtan itibaren Hip Hop kültürünü Türkiye’de ciddi olarak yaşamaya ve yaşatmaya çalışan birçok samimi girişim olduğuna değinen Akman, bu açıdan tekil bir kırılma

noktasından çok süreklilikten bahsedilebileceğini belirtiyor. Akman sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir de Hip Hop kimliğine sahip sanatçıların, müzisyenlerin ulusal ve uluslararası ölçekte tanınırlıklarından çok, ne ürettikleri ve ne yarattıkları olmalı. Müzik endüstrisinin dışında kalan ya da bırakılan isimlere de kulak vermeliyiz.” “ŞÖHRETE ULAŞIRKEN ÖZGÜRLÜK YITIRILIYOR” 1980’li yıllarda Amerika’da ve genel anlamda yurt dışında rap müzik için yaşanan durumun 1990’lı yıllarda Türkiye’yi de etkilediğini aktaran Akman, “Başlangıcı itibarıyla kapitalizmle ontolojik olarak mesafeli olan kültürel öğeler ve üretimler giderek piyasa mekanizmaları tarafından kontrol edilir hale geldi. Burada Deleuze’ün kavramsal ifadesine başvurursak kapitalist müzik endüstrisinin ‘kapma aygıtı’ tarafından rap müziğin büyük oranda ele geçirildiğini söyleyebiliriz” diyor. Akman değerlendirmesine


2019 / Sayı 11

şunları ekliyor: “Bu durumun Hip Hop’a sunduğu bazı avantajların yanında birçok olumsuzluğu barındırdığını görebiliriz. Ticarileşme müziğin tarzını ve içeriğini kısıtlayan bir olgu. Geniş kitlelere ulaşmanın ‘fiyatı’ nispeten daha uysal olmaktır. Bu anlamda sanatçılar piyasa mekanizmalarına uyum sağlarken söylemlerinin eleştirelliğinden geri adım atmak durumunda kalırlar. Müziğin ‘tüketilebilirliği’ için giderek daha vasat olması, genel kabul gören nitelikte bir düzeyi zorlamaması gerekir. Birkaç gencin break dans ve graffiti yapıp mahallede kendi aralarında söyledikleri rap müziğin serbestiyeti işin içine menajerlerin, sözleşmelerin, TV kanallarının, PR kampanyalarının girdiği kapitalist dünyada artık yoktur. Şöhrete ulaşırken birçok sanatçı söylemsel özgürlüklerini yitirir.” “RAP ILE ARABESK ARASINDA ÖRTÜŞMELER VAR” Türkiye’de hip hop kültürünün yurtdışında olduğu kadar yükselmediğini işaret eden

Akman, “Sosyolojik olarak bakıldığında hip hop’ı var etmesi beklenecek toplumsal, sınıfsal zemin bizde daha çok arabeske doğru yönelmiştir. Zaten kapsamlı bir söylem analizi yapılırsa bazı özgün, yerel rap müzik örneklerinde Arabesk ile örtüşmeler olduğu da görülebilir. Bunu bir potansiyel olarak ele alıp işleyebilecek sanatçıların önü açılabilir” diye konuştu. Rap müziğin siyasal boyutuna da dikkat çeken Akman, şöyle konuşuyor: “1980’li yıllar Türkiye tarihine darbe sonrası yıllar olarak geçti. Gençlik bu dönemde apolitikleştirildi, siyasetten büyük oranda koparıldı. 1990’larda hip hop tüm dünyada olduğu gibi sokaklarda, mahallelerde kök saldı. Ne var ki o sokaklar 1970’li yılların sokakları değildi artık. Bu açıdan hip hop’ın siyasal boyutları büyük oranda darbe sonrası yılların kültürel iklimi ve gençliğin durumunun izlerini taşır. Solu bastıran 12 Eylül rejimi sağ akımların ve söylemlerin önünü açtı. Türkiye’deki rap

müzik siyasal olarak bir yere konumlandırılabilecek hâkim bir renge sahip değil. Her ne kadar kentsel yaşam tecrübesi ve belleğe dair ciddi bir değere sahip olsa, çok protest argümanlar barındırsa da genel anlamda “aşmaması gereken” sınırları aşmamıştır.” “BAŞLANGIÇTAKI GIBI ‘ISYANIN MÜZIĞI’ DEĞIL” Rap müziğin belki de başlangıçta olduğu kadar “isyanın müziği” olmadığını vurguayan Akman, “Rap’in ana akıma dahil olduğu, popülerleştiği süreçlere tanık olduk. Rap müziğin devingen ve dönüşebilir karakteri onun 2000’ler ve 2010’larda da hâlâ var olabilmesini mümkün kıldı. Bugün rap toplumun çok farklı kesimlerini bir araya getiriyor. İnsanlar rap’ten keyif alabiliyor, dinleyebiliyor. Hatta esasen hip hop’ı yaşam tarzı olarak benimsemeyen çok daha geniş bir dinleyici kitlesi var. Bu türden bir kültürel ihtiyacı ve boşluğu doldurduğu söylenebilir” ifadesiyle açıklamalarını tamamlıyor.

17


2019 / Sayı 11

Gazeteciler Cemiyeti Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi Projesi Üsküp Caddesi No:35 Çankaya/Ankara

+ 90 312 427 15 22

18

www.media4democracy.org www.gazetecilercemiyeti.org.tr www.24saatgazetesi.com

facebook.com/media4democracy twitter.com/democracy4media instagram.com/media4democracy youtube.com/media4democracy

Serbest Çalışan Gazetecileri Güçlendirme Destek Aracı başvurularınızı media4democracy.org/destekler adresine tıklayarak ya da haber@media4democracy.org e-posta adresine ileterek yapabilirsiniz


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.