9. Köy 2020 - 9. Sayı

Page 1

2020 / Sayı 9

1


2020 / Sayı 9

Gazeteciler Cemiyeti Kurulu Gazeteciler CemiyetiYönetim Yönetim Kurulu Başkan Nazmi Bilgin Bu yayın Avrupa Birliği finansmanıyla hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla Gazeteciler Cemiyeti, Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi Projesi sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliğinin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.

Başkan Vekili Savaş Kıratlı Başkan Yardımcıları Ayhan Aydemir Ertürk Yöndem Yusuf Kanlı Genel Sekreter Ümit Gürtuna

Gazeteciler Cemiyeti 9. Köy e-dergisi, kurumun Avrupa Birliği finansmanıyla yürüttüğü Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi (M4D) Projesi Serbest Çalışan Gazetecileri Güçlendirme Destek Aracı desteğiyle yayımlanan haberleri aylık olarak sizlere sunuyor. Meslek yaşamında onuncu bir köyü olmayan birçok gazeteci dizi, araştırma ve haber yazılarını 9. Köy’de paylaşıyor.

Mali Sekreter Mustafa Yoldaş Üyeler Güray Soysal, Ali Şimşek Ali Oruç, Önder Yılmaz Önder Sürenkök, Olgunay Köse Nursun Erel

M4D Projesi Ulusal Komitesi

Yıllarca ‘Dokuzuncu Köy’ köşesinde yazılarını okurla buluşturan Bekir Coşkun’a isim kullanım iznini Gazeteciler Cemiyeti’ne verdiği için teşekkür ederiz.

2

Başkan Nazmi Bilgin

9.Köy

Akademisyen Üye Prof. Dr. Korkmaz Alemdar

Çalışma Grubu Koordinatörü Yusuf Kanlı

Hukukçu Üye Tuncay Alemdaroğlu

Editör Göksel Bozkurt

STK Üyesi Sefa Özdemir

Grafik Tasarım Arife Acıyan

Kıdemli Gazeteci Üyeler Sedat Bozkurt, Nursun Erel, Yusuf Kanlı

Araştırmacı Deniz Savaş

M4D Proje Ekibi

Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi Telefon: +90 312 468 12 09 Mobil: +90 533 045 08 67 Faks: +90 312 426 06 36 E-Posta info@gazetecilercemiyeti.org.tr info@media4democracy.org Web Adresi www.gazetecilercemiyeti.org.tr www.media4democracy.org Adres: Üsküp Caddesi (Çevre Sk.) No:35, Çankaya, Ankara

Proje Direktörü Yusuf Kanlı Proje Direktör Yardımcısı Seva Ülman Erten Proje Sorumlusu Igor Chelov Finans Müdürü Kağan Kıraç Muhasebeci Feridun Doğan

Bilişim Tekn. Uzm. Arife Acıyan Veri Uzmanı Umut Irmaksever Görsel- İşitsel Tek. Uzm. Alican Sağın Basın Evi Ofis Sekreteri Sibel Güven

Destek Prog. Uzm. Merve Kambur

Çevirmen Ozan Acar

Politika Uzmanı Özgür Fırat Yumuşak

Araştırmacılar Deniz Savaş Deniz Rende Ebru Önal

Editör Göksel Bozkurt


2020 / Sayı 9

Gazeteciler Cemiyeti Gazeteciler Cemiyeti, 10 Ocak 1946’da gazeteciler Mekki Sait Esen, Niyazi Acun, Aka Gündüz, Bilal Akba, Adil Akba, Sebahattin Sönmez ve Muvaffak Menemencioğlu tarafından kuruldu. Cemiyetin kuruluş amacı, basın organlarındaki gazetecileri bir araya toplamak, mesleki ve sosyal hakları geliştirmek, mesleğin gerekliliği olan hak ve özgürlükleri savunmak olarak belirlendi. Kurucu başkanlığı üstlenerek 1946-1956 yılları arasında Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı’nı yürüten Mekki Sait Esen’in ardından 1956-1957 döneminde eski kontenjan senatörlerinden Ecvet Güresin cemiyet başkanlığını üstlendi. Kudret gazetesi kurucusu ve sahibi Gazanfer Kurt’un, 1959 yılına kadar Gazeteciler Cemiyeti’ne başkanlık yapmasının ardından bu görevi 1960 yılına kadar Atilla Bartınlıoğlu üstlendi. CHP’nin eski Milletvekili Altan Öymen, 1960 ve 1961 yıllarında sürdürdüğü Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı görevini 1961 yılında İbrahim Cüceoğlu’na bıraktı. Akis dergisi yönetici ve yazarı Metin Toker ise, 1957 yılında yedi ay 53 gün hapis yatmasının ardından 1962 yılında Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı’na getirildi. Ekspres gazetesi kurucu sahipliğini yapan Doğan Kasaroğlu, 1963 - 1968 döneminde Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olarak görevi devralmasından sonra TRT Genel Müdürlüğüne atandı. Yenigün, Ulus, Ankara Telgraf, Ankara Ekspres, Dünya gazetelerinde yazı işleri müdür-lüğü, yazarlık, başyazarlık ve Genel Yayın Yönetmenliği yapan Beyhan Cenkçi, bu süre içerisinde beş yıl boyunca Gazeteciler Sendikası başkanı olarak görev aldı. 1960 yılı öncesi bir buçuk yıl hapis cezası alarak bazı meslektaşları ile birlikte cezaevine giren Cenkçi, 1969 yılında Gazeteciler Cemiyeti başkanı seçildi. 1992 yılına kadar Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olarak görevini sürdürdü. Cenkçi, 24 yıllık Başkanlığı sırasında Cumhuriyet Senatosu Kontenjan Senatörlüğü de yaptı.

1971 yılında Son Havadis gazetesinde mesleğe başlayan Nazmi Bilgin, Güneş gazetesi sahipliği ve Yazı İşleri Müdürlüğü görevini üstlendi, daha sonra Dünya gazetesinde Haber Müdürü olarak görev yaptı. Bilgin, Tercüman gazetesinde Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği görevlerini de yürüttü. TRT-2’nin kuruluşunda yer aldıktan sonra TRT’ye, beş yıl “Uzman Haberci” ve “Genel Müdür Danışmanı” olarak hizmet verdi. Bilgin 1992 yılında ittifakla cemiyet Genel Başkanı seçildi. 1996 yılında kuruculuğunu üstlendiği Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nda Genel Başkanlık görevi yapan Bilgin, bu görevi 2009 yılına kadar sürdürdü. BRT televizyonunun Ankara temsilciliği görevini de yapan Bilgin, Unesco Türkiye Milli Komitesi üyeliği ve Denetçiliği görevinde de bulundu. Basın İlan Kurumu Genel Kurul üyeliği, Türk Silahlı Kuvvetleri Elele Vakfı Mütevelli Heyet ve Yönetim Kurulu üyeliği ve Reklam Kurulu üyeliği görevlerini de sürdürüyor. Türkiye’nin çok partili siyasi hayata geçişiyle, daha açık bir deyimle, çoğulcu demokrasi dönemiyle yaşıt ve koşut olan Gazeteciler Cemiyeti, bir avuç gazeteci üye ile çıktığı yolu, sevgi ve mesleki dayanışma ile pekiştirmiş, 2000’i aşkın üye sayısı ve bağımsız mali gücü ile bugün, Türkiye’nin en eski, en büyük ve saygın meslek kuruluşlarından ve sivil toplum örgütlerinden birisidir. Cemiyetimiz, 1946 yılındaki kuruluşundan bu yana her zaman cumhuriyet, çoğulcu demokrasi ile ifade ve basın özgürlüğü başta olmak üzere özgürlüklerin yılmaz bekçisi oldu. Gazeteciler Cemiyeti üyelerine aşıladığı bu güvenle ülkemizin mesleki ve diğer önemli kurumları arasında hak ettiği yeri aldı.

3


2020 / Sayı 9

Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi Projesi

4

Avrupa Birliği (AB) finansmanıyla Gazeteciler Cemiyeti tarafından demokrasinin güvencesi olarak Türkiye’de çoğulcu medya ve özgür basının güçlendirilmesi için Ocak 2019’da hayata geçirildi ve Mart 2022’ye kadar devam edecek. Projenin genel hedefi: Demokrasinin güvencesi olarak Türkiye’de çoğulcu medya ve özgür basının güçlendirilmesidir. Projenin özel hedefleri: Birinci hedef toplumda çoğulcu ve özgür medyanın toplum tarafından destek gördüğü ve farkındalığın arttığı bir zemin oluşturulması, ikinci hedef ise, Gazeteciler arasında dayanışmanın güçlendiği ve gazetecilerin kendini güvende hissettiği bir zeminin oluşturulmasıdır.Proje kapsamında yürütülecek faaliyetler genel hatları ile aşağıdaki gibidir: Proje kapsamında yıllık Basın Özgürlüğü İzleme Raporları ve üç ayda bir Medya Ortamının İzlenmesi Raporları yayınlanacaktır. Bu raporlar üniversitelere, medya kuruluşlarına, devlet kurumlarına, ilgili tüm sivil toplum örgütlerine, AB Komisyonlarına, Türkiye’deki AB ülkelerinin elçiliklerine ve gazetecilere dağıtılacaktır. Sivil izleme kapsamında veri toplama ve bilgi ağlarının geliştirilmesi için Türkiye’nin her bölgesinde durum değerlendirme toplantıları yapılacaktır. Toplantılar, mevcut ağların birleştirilmesi, işbirliği fırsatlarının arttırılması, gözlem kapasitelerinin genişletilmesi ve yerel medya sivil toplum örgütleri ile gazetecilere ulusal ve uluslararası konularda görüş alışverişinde bulunmaları için değerli fırsatlar sunulması konularında katkı sağlayacaktır. Toplantılar aynı zamanda, Basın Özgürlüğü ve İfade Özgürlüğü ile ilgili raporlara içerik sağlanması konusunda katkıda bulunacaktır. Proje kapsamında yazılacak yıllık sivil izleme raporları bulgularına ve yıllık konferanslarda yayınlanan mütalaa belgelerine dayanarak, medya ortamının iyileştirilmesi ve ifade

özgürlüğü için kulis faaliyetlerinin yapılması amacıyla Ankara’daki devlet kurumlarına düzenli ziyaretler yapılacaktır. Uluslararası savunuculuk eylemlerinin yürütülmesi kapsamında Avrupa Birliği, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve ilgili sivil toplum örgütleriyle ziyaretler düzenlenecek ve program kapsamında hazırlanan raporlar paylaşılacaktır. Projenin her yılının sonunda belirlenecek bir tema ile ulusal bir konferans düzenlenecek olup, konferanslar sektör temsilcilerine, gazetecilere, akademisyenlere, gazetecilik öğrencilerine, program destek programları faydalanıcılarına açık olacak ve katılımcılar doğrudan davet ve açık çağrı yoluyla seçilecektir. Proje kapsamında Türk medyasına uzun vadeli katkıları veya Türkiye’deki ifade veya basın özgürlüğüne kendini adayarak yaptığı katkılar, veya uzun süredir devam eden başarı öyküsünü takdir etmek için bir gazeteci veya medya kuruluşuna her yıl “Gazetecilik Mesleği Onur Ödülü” verilecektir. Gazeteciler Cemiyeti’nde bir Basın Evi oluşturulmuştur. Bu Basın Evi, program hedef grubunun bir araya gelebileceği, stüdyo ve toplantı salonu ile birlikte bilgisayarlardan, yazılımdan ve uzmanlık desteğinden faydalanabileceği bir ortak çalışma alanı içermektedir. Basın Evi’nde gazetecilere yönelik olarak bir dizi kapasite geliştirme eğitimleri verilecektir. Medya alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleriyle işbirliği ile gazetecilerin kapasitesinin güçlendirilmesi için yerel eğitimler düzenlenecektir. Bu yerel eğitimler, Gazeteciler Cemiyeti’nin de işbriliği içerisinde olduğu yerel gazeteci cemiyetleriyle işbirliği içinde verilecektir. Sektördeki gazetecilerin dayanışma içerisinde olabilmeleri, ağ kurabilmeleri ve paylaşım yapabilmeleri için Basın Evi’nde haftalık olarak gazeteci buluşmaları gerçekleştirilecektir.


2020 / Sayı 9

İçindekiler

Yedigöller özlenmez mi?  7 Romanların Kakava Şenliği Korona’ya takıldı  12 “Çoçuk işçiler hem ayrımcılığa hem de istismara uğruyorlar”  14 Hayal içindeki sömürü: Freelance çalışma  16 “Evde Kal Evde Öğren” projesine Avrupa’dan büyük ilgi  19 Gazeteciler coronalı günlerde değişen çalışma koşullarını anlattı  21 Sağlık sektörünün ekonomisi...  23 “Evde mesaimiz daha çok arttı”  25 Daha hızlı, daha ileri: 5G teknolojisi  27 Özelleştirmeden kalanlar…  29

5


2020 / Sayı 9

6


Yedigöller özlenmez mi?

K

oronavirüs Covit-19 salgını nedeniyle evlerimizde karantina altında kaldığımız, sokağa bile çıkmayı düşünmediğimiz şu günlerde, doğanın bize sunduğu birbirinden güzel, manzaralara, renklere ve kokuya fazlasıyla hasret kaldık Ülkemizin cennet köşelerine yaptığınız geziler, gördüğümüz güzel yerler, zihninizden film şeridi gibi geçiyordur mutlaka, dört duvar arasındayken. Odalarımızdan bile çıkmadığımız bu günlerde, biraz olsun gözümüzün pasını silebilmek, ufkumuzu açabilmek için, o cennet yerlerden birisini, doyumsuz Yedigöller’i, doğayı özleyenlere, değerini bilenlere hatta şimdi yeni yeni anlamaya

başlayanlara gezdirmek istedim. Doğanın bütün renklerinin hakim olduğu, Bolu yakınındaki cennetten bir köşe olan Yedigöller Milli Parkına bu haberi okuyarak ve fotoğraflara bakarak, şu zor günlerde biraz moral bulacağınızı düşündüm. Öncelikle bir tur otobüsünde olduğunuzu hayal edin ve tur rehberinizin, otobüste ikram edilen sıcak bir çay eşliğinde, Yedigöller oluşumunu besleyen Köroğlu dağları ve bu dağın efsaneleri ile ilgili anlattıklarına kulak verin: KÖROĞLU EFSANESİ “Köroğlu’nun diyarı olarak da anılan bu güzel iklimde, yıllar önce bir gün, atlara meraklı Bolu beyi,

9 Mayıs 2020

seyisi Yusuf’u çağırıp, bana öyle bir at bul ki eşi benzeri olmasın, kanatlanıp uçsun altımda der. Doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün köyleri dolaşan Yusuf, bir gün yularından tuttuğu sıska bir tayla çıkagelir. Yusuf atlardan çok iyi anlamakta ve bu tayın ileride bir küheylan olacağına inanmaktadır. Ama atı gören zalim Bolu Beyi, Yusuf’un gözlerine mil çektirip, sıska tayın üzerinde köyüne gönderir. Bu arada sıska tay, Kör Yusuf’un özel bakımıyla kanatlı bir kırat olmuştur, Yusuf’un oğlu Ruşen Ali bu atla dağlara çıkar ve Köroğlu namı ile delikli demir çıkıp mertlik bozuluncaya kadar, kendisine yakılan türküler eşliğinde, kötülükle mücadele etmeye başlar. Elinde sazıyla, şöyle

Haber Yazısı

Besim Güçtenkorkmaz/ Ankara


2020 / Sayı 9

söyler Köroğlu, adının yaşatıldığı dağlarda: Benden selam olsun Bolu beyine Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır. At kişnemesinden, kargı sesinden Dağlar seda verip seslenmelidir” KÖROĞLU’NUN İZİNDE GEZİ BAŞLIYOR Köroğlu’nun nal izlerini takip ederek Bolu’dan Yedigöller’e doğru başlayacağınız gezide ilk olarak Kapankaya’ya ulaşıyoruz. Burası, vadideki göllerden sadece ikisini görebildiğimiz bir seyir tepesi. Sonrasında karşımıza beş yüz

yıllık Karaçam Anıt Ağacı geliyor. Ağacı fotoğrafladıktan sonra, vadi tabanına ve muhteşem göllere doğru çok dikkatli yürüyerek inmeye devam ediyoruz. Aşağı doğru indikçe, ayağımızı bastığımız toprak, nemden dolayı biraz daha kayganlaşıyor. Başımızı kaldırdığımızda ağaç ve kuş çeşitliliğinin arttığını fark ediyoruz. Yedigöller milli parkında o kadar farklı cinste ağaç var ki. Onlara baktıkça şaşırıyorsunuz. Kayın, Meşe, Gürgen, Karaçam, Sarıçam, Köknar ağaçlarının yanından geçerken, burnunuza Ihlamur ağacının da mis kokusu geliyor. Elinizde fotoğraf makinesi ağaçların arasında, bölgede

yaşayan 100’den fazla kuşun sesini dinleyerek nemli toprakta, tertemiz havayı ciğerlerine doldurarak yürüyorsunuz. Hemen sağ tarafınızda bom boş bir Bungalow kampı dikkatinizi çekiyor. Oysa, bu virüs belasından önce, Bungalov kampında yer bulmak mümkün değildi diye düşünüyorsunuz. . Yer bulamayanlar için, hemen yanında, kampçıların çadırlarını kurduğu oldukça büyük bir yerleşim yeri görünüyor.. Çadırlarda kalanların, sabahın erken saatlerinde kalktığını, doğada yürüyüşlerini yaptıktan sonra, demledikleri çaylarını içerek sohbete koyulduğunu hayal ediyorsunuz..

8

Büyükgöl


2020 / Sayı 9

GÖLLER YÖRESİ Kamp yapanları, ormanda çınlayan sohbetleri ile baş başa bırakalım. Şimdi bomboş kalan Yedigöller Milli parkında etrafı fotoğraflayarak, vadi tabanındaki göllere doğru yürümeye devam edelim. Ve yürürken, ormanın derinliklerinin, Ayı, Tilki, Kurt, Vaşak, Porsuk ve Domuz gibi sayıları gittikçe azalan hayvan familyasına da ev sahipliği yaptığını bilelim. Ve dileyelim ki, bizler evlerimizdeyken, onlar da doğal yaşamlarına dönmüş, insan

görmeden huzurla yaşadıkları bu süre içerisinde nesillerini biraz olsun korumuşlardır. Küçük bir çeşme çıkıyor karşımıza.. Dağlardan gelen kaynak suyu ile hiç durmadan akıyor. Kana kana bu çeşmenin suyundan içelim özlemle.. Hatta bu çeşmenin yanında evden getirdiğimiz yiyecekleri getirip, kısa bir mola da fena olmaz diyelim. Bungalov evleri geçtikten sonra, Yedigöller’e adını veren, Sazlıgöl, İncegöl, Nazlıgöl, Kurugöl, Deringöl, Büyükgöl ve Seringöl de

karşımızda belirdi. Tüm göllerin üzerini hafif bir sis tabakası kaplamış. Göllerin üzerinde Nilüfer yaprakları yüzüyor. Onların üzerinde tüneyen kurbağaların vıraklamaları, şarkı gibi geliyor kulaklarımıza. Fotoğraf makinelerimizi çıkartalım, gölleri bir birine bağlayan ahşap köprülerin üzerinden geçerken, evimizin dört duvarından sonra gördüğüm en güzel şeyin, bir türlü kıymetini yeterince bilemediğimiz doğanın en güzel halini fotoğraflayalım.

9

Nazlıgöl

Küçükgöl


2020 / Sayı 9

PİSAGOR AĞACI Karşımıza ilginç bir ağaç çıkıyor yürürken, Rehberimiz, bu ağacın adının Pisagor Ağacı olduğunu söylüyor. İki kayın ağacından birisinin, başını diğerine yaslayarak, toprakla beraber bir dik üçgen meydana getirmesi nedeniyle bu ismi almış. Bu ağaca bakarak, milattan önce 580-496 yılları arasında Kuşadası’nın hemen karşısındaki Sisam adasında yaşayan ünlü matematikçiyi ve kuramını hatırlıyoruz. Ne demişti o tarihte Pisagor; “bir dik üçgende, dik kenarların karelerinin toplamı, uzun kenarın karesine eşittir.” Ve bir de “Dilek çeşmesi” var, Pisagor ağacının biraz ilerisinde. Dilek çeşmesi 7 gözenekli olduğuna göre, her çeşmenin suyu ile 7 farklı dilekte bulunabiliriz demek ki. İlk çeşme, Covit-19 ile uğraştığımız günleri hatırlatırcasına, içenlere sağlık dileme fırsatı veriyor. Aşk ve Para çeşmeleri nedense daha sonra geliyor... Oysa biz hep para

10

çeşmesini ilk sıraya almıştık değil mi şimdiye kadar.

dolayı daha sonra, kayın(ana), kayın(baba) sözcükleri türetilmiş.

GÜLEN KAYALAR Dilek Çeşmesinin yanındaki şelaleyi gördükten, hatta ayakkabılarımızı çıkarıp, ayaklarımızı buz gibi akan suda serinlettikten sonra, Gülen Kayalara doğru tırmanmaya başlıyoruz. Dik patikadan, bazen zorlanarak yaptığımız kısa yolculuktan sonra uzaktan gördüğümüz kayalık bölgeye zor da olsa ulaşıyoruz. Gülen yüze benzeyen bir kaya aramayın boşuna, çünkü yok. Belki de içten içe, bizim karantinada yaşadığımız halimize gülüyordur kayalar. Biraz daha yukarı çıkıp, asırlık kayın ağaçlarının sütun gibi göğe yükselişlerini seyrederken, gördüğümüz Kayın ağaçları ise ile ilgili eski bir adeti hatırlatıyor rehberimiz. Eskiden Doğan çocukların ömürleri uzun olsun diye, onların adına birer kayın ağacı dikilirmiş. Ve o kayınlardan

DOĞAYI KORUMALIYIZ Karantina yasakları sonra erdikten sonra dilerseniz kamp çadırlarınızı kurarak, anlatılmayacak kadar çok nimeti bize sunan doğada bir gece geçirebilir, onun koynunda yaşayabiliriz. Ama önce, kıymetini bilmemiz, doğayla barışmamız, ona dost elimizi uzatmamız gerekiyor. BILIYOR MUSUNUZ? Doğa biz evdeyken, kendini onarmaya başladı. Bir biriden güzel mesire yerlerinde uzunca bir süredir çöpler atılmıyor, poşetler bırakılmıyor, mangallar yakılmıyor, çiçekler koparılmıyor, hayvanlar avlanmıyor, göller, nehirler kirletilmiyor. Doğa bir süre sonra bize yeniden kollarını açacak. Ne olur, bu sefer ona kötü davranmayalım olur mu?


2020 / Sayı 9

11


2020 / Sayı 9

12

Romanların Kakava Şenliği Korona’ya takıldı Nihal Alp / İzmir

Haber Yazısı

U

NESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Ulusal Envanteri’ne kabul edilen Hıdırellez her yıl 5-6 Mayıs’ta kutlanıyor. Doğanın canlanmasıyla bolluk ve bereket beklentisini simgeleyen Hıdırellez’de ateşler yakılıyor, üzerinden atlanıyor, kağıtlara dilekler yazılıyor, su kenarlarında toplanılıyor, dilekler akarsulara, denizlere atılıyor ve bütün yıl bu dileklerin gerçekleşmesi bekleniyor. Romanlar ise bu gelişi “Kakava Şenlikleri”yle kutluyor. Edirne Belediyesi her yıl bu şenlikleri bir festival havasında

gerçekleştiriyordu. Ancak bu yıl şenlikler koronavirüs engeline takıldı. Sembolik de olsa kutlanan Kakava Şenlikleri için Roman Eğitim Gönüllüleri Dernek Başkanı Turan Şallı “Korona bizim ateşimizi söndüremeyecek” dedi. Bir diğer sembolik kutlama ise CHP’nin Roman milletvekili Özcan Purçu’nun da katılımıyla İzmir’de gerçekleşti. Roman müzisyenlerin üstü açık gezi otobüsü üzerinden gerçekleştirdikleri müzik şöleninin ardından dilekler denize atıldı. TBMM’de şu an iki Roman milletvekili olduğunu dile getiren Özcan Purçu, Çok zor şartlarda yaşadık hala da öyle yaşıyoruz. Milletvekili olmamız da roman sivil

13 Mayıs 2020

toplum kuruluşlarının çabalarıyla oldu. Meclis de merak ediyormuş bizi meğer. Kameralar, fotoğraflar, söyleşiler ‘nasıl bir şeymiş bunlar’ diye. Bir kanaldan diğerine koşuyoruz” dedi. Romanlara karşı ciddi bir önyargının olduğunu belirten Purçu şunlar söyledi: “Romanlar çalan, oynayan, gününü gün eden, sorunu olmayan, eğitimsiz insanlar olarak görülüyor. Ben üniversite mezunuyum. Danışmanlıklar yaptık, bakanlıklarda çalıştık. Bir toplumu böyle ayrıştırmak iyi değil. Her toplumun iyisi de vardır kötüsü de. Bazı milletvekilleri özür dilediler benden. Biz ülkemizi seviyoruz. Kardeşimin parmakları


2020 / Sayı 9

13

bitişikti. Askerlik yapsın diye ameliyat ettirdik ve yaptı.” İZMİR’E ROMAN ENSTİTÜSÜ En büyük sıkıntılarının önyargı ve ötekileştirme olduğunu söyleyen Purçu, Romanların kadim bir halk olduğunu belirterek, bunu kimsenin bilmemesinden yakındı. Yeteri araştırma yapılmıyor. Biz tüm dünyada tek dil konuşuyoruz. Dünyanın en eski dillerinden biri. Biz kendimizi anlatamadık. Bu anlamda dünyada yapılan araştırmaları toplamaya çalıştık ve Mersin’de bir kütüphane kurduk. Şimdi daha geniş bir kütüphaneyi İzmir’ e kurmayı planlıyoruz. İzmir’deki kütüphanemiz dünyada tek olacak. Bütün kaynakları İzmir’de toplayacağız. Enstitü biçiminde çalışmalar yürütmeyi planlıyoruz.” ÖZGÜN KÜLTÜRLERİ NEDENİYLE DIŞLANDILAR Tarihçilere göre 11 yüzyılda Hindistan’ın kuzeyinde Pencap

bölgesinden önce İran’ a oradan Avrupa, Afrika ve öteki ülkelere yayıldılar. Vatanlarından neden ayrıldıkları ise hala bilinmiyor. Kendilerine ait dilleri var ancak yazıları yok. Çingene sözcüğü daha çok onları aşağılamak amacıyla kullanıldı. Özgün kültürleri nedeniyle çoğunlukla yaşadıkları toplumlardan uzak tutuldular. En büyük acıyı ise 2 dünya savaşı Hitler Almanyası’nda çektiler. 1933 ve 1939 yılları arasında işkence gördüler. Topluca katledildiler… Romanların ülkelere göre nüfus dağılımı: • Arnavutluk 1300- 120.000 ( tartışmalı) • Arjanti 300.000 • Brezilya 78.000- 1.000.000 • Bulgaristan 325.343 ( resmi nüfus sayımı) • Kanad 80.000 • Çekya 11.000- 220.000 ( tartışmalı) • Fransa 280.000- 340.000 • Almanya 110.000- 130.000 • Yunanistan 200.000-

350.000 (tartışmalı) Macaristan 205.0001.000.000 (tartışmalı) • Hindistan 2.274.000 • İran 110.000 • İtalya 90.000- 110.000 • Makedonya 53.000260.000 (tartışmalı) • Romanya 535.250 (resmi nüfus sayımı) • Rusya 183.000- 400.000. (tartışmalı) • Sırbistan 108.000- 540.000 (tartışmalı) • Slovakya 92.500- 550.000 (tartışmalı) • Suriye 250.000-300.000 (tartışmalı) • Türkiye 600.000- 800.000 • Ukrayna 500.000- 750.000 (tartışmalı) • Diğer ülke 1.000.000 Kaynak: Wikipedia •


2020 / Sayı 9

14

“Çoçuk işçiler hem ayrımcılığa hem de istismara uğruyorlar”

Haber Yazısı

Hayati Yıldız / Diyarbakır

13 Mayıs 2020


2020 / Sayı 9

M

evsimlik çocuk işçiliği ile araştırma çalışmaları yürüten Rengarenk Umutlar Derneği Genel Koordinatörü Yeter Erel ve Bilgi Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’ndan Öğretim görevlisi Sema Nur Eşigül, çocukların çalıştıkları ayrımcılığa uğradıklarını ve çocuk işçiliğinin her türlü istismara açık olduğunu ifade ettiler. Türkiye’de “çocuk işçiliği” sorunu kanayan bir yara misali güncelliğini koruyor. 2011 yılında Suriye’deki iç savaş ile birlikte yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalarak Türkiye’ye göç eden mültecilerle beraber, çocuk işçilerin sayısı da giderek arttı. Özellikle mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocukların maruz kaldıkları zorluklar ve sağlık sorunları, güncel gelişmelerin gölgesinde kalıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 31 Mart 2020’de açıkladığı istatistiki raporunda Türkiye’de 2019 yılının dördüncü çeyreğinde (Ekim, Kasım, Aralık) bir ekonomik faaliyette çalışan 5-17 yaş grubundaki çocuk işçi sayısını 720 bin olarak belirledi. Rengarenk Umutlar Derneği’nin Genel Koordinatörü Yeter Erel ve Bilgi Üniversite’sinden Öğretim Görevlisi Sema Nur Eşigül, mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocuklar ile ilgili yaptıkları araştırmaları 24 Saat’e anlattılar. EREL: ÇOCUKLAR SÖZ SAHIBI OLMALILAR Mevsimlik işçi olan ailelerle bir farkındalık projesi yaptıklarını ifade eden Erel, projeye ilişkin

şunları paylaştı: “Yaptığımız çalışma kapsamında çocuk hakları ve işçi hakları atölyeleri düzenledik. Sorunun farkında olan insanlar sorunun çözümünü talep etmeli diye düşündük. Yoksulluk bu aileler tarafından kabullenildiği için haklarını öğrendiklerinde bir ‘acaba’ ile karşılaştığımızı söyleyebilirim. Yürüttüğümüz projeyle sistemdeki büyük faktörlere ‘hayır’ diyemeyebilirler fakat daha küçük faktörlere ‘hayır’ diyebilecek noktaya geldiler.” ‘ÇOCUK IŞÇILIĞI HER ANLAMDA ISTISMARA AÇIK OLUYOR’ Erel, mevsimlik işçi olarak çalışan çocukların hiçbirinin esasında çalışmak istemediklerine dikkat çekerek, “Hepsi yaşadıkları şeylerin farkında. Çünkü çocuk işçiliği her anlamda istismara da yok açıyor diyebiliriz. Bunları doğrudan bize aktaran çocuklar da oldu. Bundan dolayı ‘bir daha asla gitmem’ diyen çocuklarla da karşılaştık. Yürüttüğümüz çalışma ile çocuklar yaşadıkları durumları fark etti ve bir direniş geliştirdi” diye konuştu. 2019 yılının mayıs ayında konu ile ilgili çalışma arkadaşı ile birlikte araştırma yaparak bir makale yazan Bilgi Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’ndan Öğretim Görevlisi Sema Nur Eşigül ise mevsimlik çocuk işçilerin durumları hakkında şu değerlendirmeyi yaptı: EŞIGÜL: ÇOCUĞUN EMEĞI AILENIN EMEĞIDIR DÜŞÜNCESI DEĞIŞMELI “Öncelikle artık çocuk

olamadıklarını görebiliyorsunuz. Oyun oynaması gereken yaşta ebeveynin sorumluluğunu paylaşıyor, çalışıyorlar. Oyun oynayacak yaşta halbuki. Annesi-babası bu durumu çok farklı görmüyor çünkü kendileri de çocukken çalışmış. Zaten mevsimlik tarım işçiliğinin bir döngü olduğu biliniyor. Bir umutsuzluk hakim ancak çaresiz değiller. Yapılacak olan şey çok efektif bütüncül bir sosyal hizmet müdahalesi. Toplum temelli bir çalışma olmalı. Ayrıca kültüre duyarlı da olmalı. Çünkü geleneksel aile yapısı sebebiyle çocuk ailenin malı; çocuğun emeği ailenin hakkı olduğu düşüncesi değişmeli.” ‘ÇALIŞTIKLARI YERLERDE AYRIMCILIĞA UĞRUYORLAR’ Çocukların çalıştıkları bölgelerde yaşadıklarını aktaran Eşigül, “Benim görüştüğüm kişiler, özellikle konuşulan dil açısından bir ayrımcılığın söz konusu olduğunu bildirdiler. Örneğin X bölgesinin bir köyüne gidilmiş. Tarlaya yakın kalınıyor zaten. Su, ekmek gibi ihtiyaçları için köydeki bir bakkala gitmişler. Çocuklar kendi aralarında konuşurken köy halkından birileri ‘gidin buradan’ demişler. Ya da bir hastaneye gitmek istemişler. Köyden şehre giden minibüste koktukları söylenmiş. Sırf bu yüzden bazen hastaneye bile gitmediklerini söylediler. Giydikleri kıyafetler, konuştukları dil, yaşadıkları alan hep sorun edilmiş” dedi.

15


2020 / Sayı 9

16

Hayal içindeki sömürü: Freelance çalışma Esra Açıkgöz / İstanbul

F

reelance çalışanlar için işin rengi pek de “tozpembe” değil… Sigortasızlık, ödemelerin aksaması, hukuksal olarak korunmamak, “Öteki ay iş çıkacak mı?” kaygısı bir yana yalnızlık da cabası… Covid-19 yüzünden birçok iş kolunda evden çalışmaya geçilmesiyle, “Freelance çalışanlar ne şanslıymış” diyenler de arttı. Ancak freelance çalışanlar için işin rengi pek de “tozpembe” değil. Sigortasızlık, ödemelerin aksaması, hukuksal olarak korunmamak, “Öteki ay iş çıkacak mı?” kaygısı bir yana yalnızlık da cabası… Freelance çalışanların

sorunlarını, Ofissizler Dayanışma Ağı, 24 Saat’e değerlendirdi. Koronavirüsü nedeniyle birçok insan evden çalışmaya başladı. İnsanlar, “pijamayla çalışma” hayallerini gerçekleştirdikleri için freelance çalışmaya dair güzellemeler yapadursun, “gerçek” freelance çalışanlar için işin aslı pek de öyle değil. Onlar, sigortasızlık, emeklilik imkânının olmaması, ödemelerin zamanında hatta bazen hiç yapılmaması, hukuki olarak korunmamak, “Öteki ay iş çıkacak mı?” kaygısı gibi birçok sorunla baş etmeye çalışıyor. Sosyalleşme imkânının azalması ve yalnızlık da ciddi sorun. İşte bu deneyimleri yaşayan

16 Mayıs 2020

bir grup freelance çalışan, 2018’de Ofissizler Dayanışma Ağı’nı kurdu. O günden beri de freelance çalışmanın yarattığı sorunları birlikte çözmeye çalışıyorlar. Biz de onlarla sorunları ve çözüm önerilerini konuştuk. Avukat Aydan Düzgünkaya ise konunun hukuksal boyutunu anlattı. Söz, önce Ofissizler Dayanışma Ağı sözcülerinde… 2015’te bir araya gelmişsiniz ancak ağın kuruluşu 2018. O üç yıl size ne gösterdi ki, böyle bir dayanışma ağına ihtiyaç duydunuz? 2015’te beyaz yakalılar, freelance çalışanlar ve çalışma alanında politika üreten bazı


2020 / Sayı 9

grupların inisiyatifiyle Dünyada Mekân adında bir mekân oluşturuldu. Freelance çalışanlar olarak birbirimize, “Bu kadar güvencesiz ve unutulmuş bir alanda neden örgütlenmiyoruz?” diye sormaya başladık. Bir araya geldiğimizde daha az yalnız hissettiğimizi, işlerimizi daha kolay halledebildiğimizi görmemizin de çok etkisi oldu. Ofissizler fikri de buradan doğdu. Sektör temelli olmayan, bir çalışma biçimi üzerinden örgütlenmenin büyük bir ihtiyaca denk düştüğünü gördük. Patronlara karşı bir arada durmamız elzem diye düşündük. Aramızda çevirmenden yazılımcıya, tasarımcıdan pazarlamacıya kadar farklı mesleklerden insanlar var. İŞ HAYATININ KÖR NOKTASI GİBİ Freelance çalışma, ofis çalışanları için plazadan kurtulmanın yolu, hatta “pembe bir rüya”. Freelance çalışmaya nasıl yaklaşmak gerekiyor; özgürlük kazanımı mı yeni bir kölelik düzeni mi? Freelance çalışma şu an iş hayatında kör noktada gibi. Çalışanlar, bu düzende kazanılmış hakların birçoğuna sahip değil. Bunların kazanımı için de Ofissizler gibi emek örgütlenmelerinin önemi büyük. En gözle görülür problemler; düzenli iş alamama, sosyal güvencesizlik, tahsilat ve yalnızlığın getirdiği ruhsal sıkıntılar. Plaza hayatına göre bir özgürlük alanı gibi görünse de, hukukta bir yer edinememesinin de etkisiyle işverenlerin daha fazla hak sahibi olduğunu düşünmesi, sigorta gibi belirli sorumluluklarının bulunmaması ve istediği zaman çalışmayı bırakabilmesi freelance çalışan için dezavantaja dönüşüyor. Bir nevi “kayıt dışılık” yaratıyor. Bu anlamıyla patronlara ne gibi sömürü imkânları sunuyor? Yasalarda freelance çalışanın konumlandığı bir yer yok. Ödeme alınamadığında yönetecek bir süreç yok, ki şirketler karşısında birey olarak güçsüz durumda olan freelance çalışan, hukuki sürece girmekten çekiniyor. İşverenler hiçbir yasal zorunluluğa tabi olmadan freelance çalışanlara iş

yaptırabiliyor. Haftanın herhangi bir gününde, herhangi bir saatte iş isteyebileceğini düşünüyor. Birçok işveren, freelance çalışanları ucuz emek olarak görüyor. Hep olumsuzlukları konuştuk. Biraz da “pijamayla çalışma lüksü” gibi olumlu yönlerinden bahsedelim mi? Bir ofise gitmek zorunda olmamak çoğu kişi için mutluluk sebebi. Ancak günlerce evden çıkmama, yalnızlık, ev içi bir dizi emek kalemi de sizi bekliyor. Çalışma saatlerinizi kendiniz belirliyorsanız, güzel gelebilir. Mesela, istediğiniz saatte uyanmak, güzel bir kahvaltı, gece sessizliğinde çalışmak… Ancak kendinizi günün her saati çalışırken bulmak ne kadar yaygın bir bilseniz! Bazen az iş yaparak çok para kazanabiliyorsunuz. Bu serbestlik alanı size bir anda çok iş, az para getirirse de şaşırmayın. Hastaneye gitmek için izin almak zorunda değilsiniz. Ancak sigortanız olmadığından yine hastaneye gidemezsiniz. Sorunların çözümü için sizce acil atılması gereken adımlar neler? Birinci önceliğimiz birbirimizi bulmak, sorunlarımızı konuşmak, çözümleri birlikte geliştirmek. Bu sebeple düzenli toplantılar, etkinlikler yapıyoruz. Freelance çalışmanın çeşitli yöntemlerine göre kapsamlı bir yasal düzenleme olmalı. Şu anda tamamen denetlenemez bir alan. Freelance çalışana şirket kurmanın dayatılması gerçekçi değil. Aylık geliri asgari ücreti bulmayanlar var. Freelance çalışanların sözleşme yaparak elindeki işi güvenceli hale getirmesi yaygınlaşmalı. Meslek örgütleri taban fiyat belirlemeli ve bunlar uygulanmalı. Aksi takdirde piyasa koşullarında rekabet sonucunda fiyatlar akıl almaz şekilde düşebiliyor, hatta ücretsiz hale gelebiliyor. Bir de şu “Nereden istersen, oradan çalış” sloganları eşliğinde freelance çalışmanın özgürlük olarak pazarlanmasının bitmesine ihtiyacımız var. Arkadaşlarımız rüyalar âleminde çalıştığımızı sanıyor. Hâlbuki gece yarısı 39 derece ateşle yatarken müşterimizle iş konuşmak

zorunda kalıyoruz. ÜCRET TAHSİLİ VE GÜVENCESİZLİK ZOR Marmara Üniversitesi gazetecilik mezunuyum. Mesleğe sektör ve ekonomi dergilerinde editör ve muhabir olarak başladım. 1.5 yıl PR ajansında çalıştım. Birkaç aydır freelance muhabirlik yapıyorum. Artılarından biri, istediğiniz haberi istediğiniz yayın için yapabilme şansı. Bu kısmi özgürlük alanı tanıyor. Ancak Türkiye’de gazetecilik yapma koşullarının giderek ağırlaşması pek çok dezavantajı da beraberinde getiriyor. Örneğin; insan hakları alanında haberler yapıyorsanız, arkanızda kurumsal desteğin olması önemli. Yoksa haberleriniz, siyasi erkin hedefi haline gelirse bireysel mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Ücretlerin tahsili ve güvencesizlik de zor. Daha günlük yaşıyor, kısa vadeli planlar yapıyorsunuz. Türkiye’de medyanın hal-i pürmelali nedeniyle işsiz ve nitelikli gazeteci sayısı oldukça yüksek. Hükümetin baskıları yüzünden işsiz kalanları istihdam edebilecek yayın sayısı da az. Freelance gazetecilik böyle bir ortamda seçimden çok mecburiyet. Ancak öyle bir dönemdeyiz ki, yıllarca sigortalı çalışsak bile anne-babalarımız gibi emekli olabileceğimize dair ciddi kaygılarım var. Zira sistemin virüs salgınında arıza verdiğini ve insanların gerçek ihtiyaçlarına cevap verme konusunda sınıfta kaldığını izliyoruz. ÖZGÜRSÜN AMA “GARANTİ” HİSSİ YOK Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel mezunuyum. Sahne dekoru, aksesuar, ürün ve heykel tasarımı, illüstrasyon alanlarında yaklaşık 20 senedir freelance çalışıyorum. Proje bazlı olduğu, “mesai saati” tanımını kişiye özel hale dönüştürdüğü için memnunum. Buradan bakınca oldukça özgürlükçü durmasına karşın, en önemli sıkıntı, ileriye dönük belirsizlik. Bir kurumda olduğunuz gibi “garanti” altında hissetmiyorsunuz. Sistem sürekli tüketim halinde olmanızı istiyor. Ürettiğiniz ve elde ettiğiniz kazanç,

17


2020 / Sayı 9

bu hıza yetişmekte zorlanabiliyor, bu da zaman zaman kaygıya neden olabiliyor. Freelance çalışmak, profesyonel hayatınızı belirlediğiniz zaman dilimlerine bölmek demek ve bu, disiplin gerektiriyor. Siz bu dilimlere ilgi alanlarınız, sosyalliğiniz, bedensel ihtiyaçlarınız gibi yaşamsal ihtiyaçlarınızı da serpiştiriyorsunuz. Ancak öncelikle para kazanmalısınız ki, yaşamsal ihtiyaçlarınızı karşılayabilesiniz.

18

EN BÜYÜK EKSİK ÖRGÜTSÜZLÜK İstanbul Üniversitesi Sinema Televizyon lisans ve San Francisco Academy of Art University Motion Picture yüksek lisans mezunuyum. 20 yaşımdan beri çalışıyorum, 15 yılını freelance geçirdim. Yönetmenlik asıl mesleğim olsa da, reklam sektörü bizimki gibi iniş çıkışı çok ekonomilerde ilk kısıtlamaya gidilen alanlardan olduğu için çeviri yaparak günü kurtarmam gerekebiliyor. Koronavirüs yüzünden şimdi olduğu gibi. Freelance çalışmanın benim için en büyük artısı, monoton bir mesai olmaması. Eksilerine gelince; en önemlisi örgütsüzlük. Sendikayı geçtim, dernek dahi yok. Emeğinizi ve haklarınızı koruyacak, belirli standartları oturtacak bir yapı bulunmuyor. İşverenler de çoğu kez lütufta bulunduklarını düşünüyor. Falanca aynı işi şu kadara yapmış, zaten kaç gününü alacak ki? Ah, o falancayla bir konuşabilsem… Mesele kaç günümü alacağı değil, o işi hakkıyla yapabilmek için ömrümün ne kadarını harcamış olmam… Bundan kısmen biz de sorumluyuz. Sonraki işin ne zaman geleceğini bilmeyince, sosyal

güvenceden de yoksunsanız, ne kadar ucuza olursa olsun işi alabilmek çok hayati görünebiliyor. Bir de işverenlerin meşhur, “Bu seferlik böyle olsun, daha çok iş yapacağız” yaklaşımı var. İnsan doğası herhalde, yüzüncü kez duysa da inanmak istiyor. Ben üç kez iş bitiminde paramın tamamını alamadım. Bağlayıcı bir sözleşme yapmadıysanız ki bu yaygın değil, kanunen yapabileceğiniz pek bir şey yok. İfşa edebilirsiniz ama ne yazık ki birileri onlara hizmet vermeye devam edecek.Daha yetişkin olmadan ailenizden gelen bir telkin var; Maaşlı ve sigortalı bir işe girmek, böylece “önünü görebilmek”. İnsan doğası kendini güvende hissetmek için yarını öngörebilmek istiyor sanırım. Freelance çalışmak işte bu temel ihtiyacı ortada bırakıyor. Sonraki iş ne zaman gelir? Bütçesi ne olur? Gelecek çoğu zaman sisler içerisinde… Freelance olmanın en büyük dezavantajı sistemin dışında kalmak. YASAL BOŞLUK VE BELİRSİZLİK SÜRÜYOR Freelance çalışmada önemli sorunların başında işverenle çıkabilecek maddi anlaşmazlıklar geliyor. Çünkü yazılı bir sözleşme yapılmıyor. Avukat Aydan Düzgünkaya, hukuki açıdan durumu ve olması gerekenleri şöyle anlatıyor: “Tüm freelance çalışanları kapsayan tek bir yasal düzenleme yok. Bir kısım, işverenin talimat ve işyeri organizasyonuna bağlı çalıştığı için, İş ya da Borçlar Kanunu kapsamında “hizmet akdi” ile çalışan işçi statüsünde ve kıdem, ihbar, sigorta gibi güvencelerden faydalanabiliyor. Bir kısım ise,

kendi işyerleri (vergi) açılışları olması sebebiyle daha ziyade Borçlar Kanunu’ndaki eser sözleşmesi kapsamında çalışıyor. Ama freelance çalışanlar için en doğrudan düzenleme Borçlar Kanunu’ndaki Evde Hizmet Sözleşmesi. Bu, daha ziyade tekstil gibi sektörlerde eve verilen işleri düzenliyor gibi görünmekte. Maddenin gerekçesinde bile bir açıklama yok. Bu nedenle ne yazık ki yasal bir boşluk ve belirsizliğin devam ettiği söylenebilir. En sık yaşanan sorun, sigortasız çalışma. Hiçbir işveren, freelance çalışanını sigortaya bildirmiyor. Oysa mevzuat imkân tanıyor. Ayrıca en büyük sorun ücretlerini hiç ya da zamanında alamamaları. Çoğu işvereniyle yazılı sözleşme yapmadığı için, öncelikle iş ilişkilerini ispat, sonrasında da tahsilat sorunu yaşıyor. Çözüm için her şeyden önce freelance çalışma biçiminin farklı türleriyle birlikte tanımlandığı, kapsamının kısıtlanmadan belirlendiği ve İş Hukuku kapsamında işçi olarak kabul edildikleri bir düzenleme yapılmalı. Kurdukları her iş ilişkisinde İş Kanunu kapsamında işçi olarak sayılmaları, SGK primlerinin ödenmesini talep hakları, ihbar tazminatı hakkı, kendilerine verilen işlerin devamlılık arz etmesi ve bu şekilde şartlarını taşıyabilmesi halinde kıdem haklarının bulunması ve hatta belli bir işverene çalışırken iş kazası geçirirlerse buna ilişkin hükümlerden yararlanabilmeleri yani özetle İş Kanunu kapsamındaki işçilerle aynı haklara sahip olmaları gerekiyor.”


2020 / Sayı 9

“Evde Kal Evde Öğren” projesine Avrupa’dan büyük ilgi

E

-Twinning iletişim ağı platformu üzerinden Türk öğretmen Halil Kuru’nun kurucusu olduğu “Evde Kal Evde Öğren” (Stay at Home Learn at Home) adlı projeye 15 ülke daha katıldı. Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle Türkiye’de ve Avrupa’nın birçok ülkesinde okullarda örgün eğitime ara verilerek uzaktan eğitime geçildi. Avrupa ülkelerindeki okullar ile iletişim kurmak, işbirliği yapmak ve ortak projeler geliştirmek amacıyla oluşturulan eTwinning adlı platformda Türk öğretmen Halil Kuru “Evde Kal Evde Öğren” (Stay at Home Learn at Home) projesiyle adından söz ettirdi.

Afyonkarahisar Karacaahmet Ortaokulunda öğretmenlik yapan Kuru’nun uluslararası projesine Türkiye dahil 16 farklı ülkeden 39 öğretmen daha katıldı. Kuru, “Gerekli içerik, plan ve programı hazırladıktan sonra eTwinning platformu üzerinden projemizin başvurusunu yaptık. Projemiz kısa bir sürede kabul oldu. Platform üzerinden projemize birçok ülkeden katılım isteği aldık. Türkiye’den de projemize birçok okul katıldı. Şu an için projemize Türkiye dahil16 farklı ülkeden 39 öğretmen katılımı gerçekleşti. Katılımlar halen devam ediyor” dedi. Öğrencilere daha faydalı olmak adına fikirlerin paylaşıldığını,

16 Mayıs 2020

çevrimiçi toplantıların düzenlendiğini aktaran Kuru, “Ortak hedefler doğrultusunda bilgilerimizi paylaşıyoruz. Uluslararası projemizdeki Türk öğretmenlerimize de destekleri için çok teşekkür ederim. Hepsinin fikirleriyle projemiz daha da verimli hale geldi ve gelmeye de devam ediyor. Bu bağlamda projenin öğrencilerimiz için faydalı olacağına inanıyorum” diye konuştu. Projede Türkiye, Polonya, İtalya, Portekiz, Romanya, Almanya, İspanya, Tunus, Makedonya, Arnavutluk, Gürcistan, Sırbistan, Bosna Hersek, Ermenistan, Letonya ve Çek Cumhuriyeti yer alıyor.

Haber Yazısı

Birgül Uzun / Ankara

19


2020 / Sayı 9

20

EVDE KAL EVDE ÖĞREN NEDIR? Öğrencilerin evde sıkılmadan etkinlik yapmaları, verimli vakit geçirmeleri, öğrenmeleri ve öğrenirken eğlenmeleri projenin genel amaçları arasında yer alıyor. Projede şiir, resim, müzik, drama, okuma, yazma, dinleme ve araştırma alanlarında etkinlikler yapılıyor. Öğrenciler farklı alanlara ait içerik ve ürünler ortaya çıkarıyor. Projeye katılan tüm öğrenciler için yarışmalar, anketler ve oyunlar da hazırlanıyor. Birçok etkinlik İngilizce olarak gerçekleştiriliyor. Türkiye’den öğrenciler, diğer ülkelerdeki öğrencilerin etkinlik çalışmalarına da ulaşıyorlar. Projeye katılan öğretmenler; Avrupa’daki diğer okullar ile ortak hedef doğrultusunda projeler oluşturmanın, öğretmenin ve öğrenmenin bu platformun en heyecan verici noktası olduğunu söyledi. Nermin SİNAN: (Öğretmen Kubilay Ortaokulu / Ankara) Covid-19 virüsünün dünyayı etkisine aldığı bu dönemde böyle bir projenin olması hem çocuklarımız hem de bizim için harika bir oluşumdu. Bu projeye katılarak bu süreçte öğrencilerimiz hem psikolojik etkilerden uzak kaldılar hem de eğitimden kopmamış oldular. Her hafta onların ilgi ve becerilerine yönelik çalışmalar yaparak onları okul sürecinden kopmamalarını sağlayan müthiş bir proje. Bu proje hem bizler hem öğrenciler hem de veliler açısından çok faydalı oldu. İyi ki bu projeye dâhil olduk. Emel YORULMAZ: (Kozyatağı Şükran Karabelli İlkokulu / İstanbul) “Stay at Home Learn at Home” eTwinning projesi fikrini Halil hocamdan ilk duyduğumda müthiş bir proje olabileceğini düşündüm. Dünya’daki tüm

ülkeler gibi Türkiye’de de virüs yayılmaya başlamıştı ve okullar tatil edilmişti. Öğrencilerimizle yüz yüze eğitime ara vermiştik. Bu süreçte onların da ilgisini çekecek birçok aktiviteyi içeren pek çok keyifli görevi evde yapmalarını yöneterek dijital ortamda paylaşabileceğimiz eTwinning projesi bize keyifli bir çalışma alanı yaratacaktı. Projeyi öğrencilerime anlattığımda onlar da çok heyecanlandılar. Selda ERDAĞI: (Orhangazi Ali Tekin İlkokulu / Bursa) “Stay At Home Learn At Home” eTwinning projesinin ortaklığını yürütmekteyim. Farklı ülkelerden öğretmenleri ve öğrencileri bir araya getiren bu projede çalışmaktan şahsım ve öğrencilerim adına çok memnunum. Öğrencilerimle canlı bağlantı kurup projeyi anlattığımda çok mutlu oldular. Oya POLAT: (Şehit Ali İhsan Aydın İlkokulu / Eskişehir) Pandemi nedeniyle okuldan uzak kaldığımız süreçte öğrencilerimizin evlerinde öğrenimlerine katkıda bulunmak ve aynı zamanda bazı etkinliklerle eğlenmeleri için Halil hocamızın kuruculuğunu yaptığı bu projeye biz de katıldık. Projemizde yabancı ortaklarımız da bulunuyor, proje planımızdaki etkinlikleri yabancı ortaklarımızla birlikte yapmak bizi birleştiriyor, içinde bulunduğumuz bu günlerde aramızda dayanışma yaratıyor. Nesibe KARASU: (Gazi Paşa Av. Kemal Akça Ortaokulu / Antalya) Bizler de eTwinning platformu üzerinden bu projeye dâhil olduk. Öğrencilerimizle platform üzerinden iletişime geçiyoruz ve etkinlikler yaptırıyoruz. Hepsi de çok mutlu oluyorlar. Projede emeği geçen herkese teşekkür ederim. Özlem AKIN: (Kasım Ekenler MTAL / Mersin) “Stay at Home

Learn at Home” eTwinning projesiyle öğrencilerimizin evde kaldıkları süreci verimli geçirmelerine katkı sağlamak amacıyla başladığımız projede, öğrenci ve ailelerinden çok güzel dönüşler aldık. Öğretirken eğlendiren ve düşündüren çalışmalarla yaşanan bu süreci en sağlıklı şekilde atlatmayı amaçlamaktayız. Şükran ERCAN: (Reis Şehit Mesut Eker Ortaokulu / Konya) Yaşadığımız bu sıkıntılı dönemde, öğrencilerimizin uzaktan eğitim görüp evde kaldığı süre içinde hem eğlenip hem öğrenmeleri için pek çok aktivite içeren bu projeye katılmayı çok istedim. Ayrıca projede yabancı ülkelerden çok sayıda ortak olması da dikkatimi çekti. Öğrencilerim projeye katılmadan önce evde çok sıkıldıklarından şikayetçiydiler. Projeye katılmak onları çok mutlu etti. Leman ALGAN: (Şehit Konuk İlkokulu / Malatya) 15 farklı ülkeden öğretmenin yer aldığı bu projeye dahil olduğum için çok mutluyum. Bu projeye başlarken düşündüğümüz ilk şey, evlerinde olan öğrencilerimize nasıl kaliteli etkinlikler yapabiliriz oldu. Bu düşüncemizi bir plan dâhilinde proje sayesinde gerçekleştirmiş oluyoruz. Projede yer aldığım için çok mutluyum. Savaş EROĞLU: (Bağarası Hürriyet İlkokulu / AYDIN) Bu süreçte “Stay At Home Learn At Home” adlı eTwinning projesine katılarak öğrencilerime evde oldukları bu günlerde eğlenceli ve bilgilendirici çalışmalar yollayabiliyorum. Proje bu yönüyle farkındalığı yüksek olduğu için öğrencilerime bu zor günlerde moral verici olmuştur.


2020 / Sayı 9

Gazeteciler coronalı günlerde değişen çalışma koşullarını anlattı

D

ünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını nedeniyle medya sektörünün herhangi bir alanında çalışanların haber üretim pratikleri de değişti. Gazeteciler bu değişimleri, içerik üretirken, haber kaynaklarına ulaşırken, en önemlisi sahaya çıkarken nasıl deneyimliyorlar? Gazeteciler Kemal Göktaş ve Hikmet Adal yeni süreci 24 Saat’e anlattı. Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs sebebiyle aylardır dünya başka türlü dönmeye

başladı. Çin’de ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra, mesafe fark etmeksizin her ülkeye yayılmaya başlayan virüs, Şubat-Mart itibariyle de Türkiye’de görüldü. 11 Mart’ta ilk vakanın açıklanmasının ardından kısa sürede enfekte olan hastaların ölüm haberleri de gelmeye başladı. Henüz ne olduğunu anlayamadan girdiğimiz bu kaotik süreç tüm yaşam pratiklerimizi bir anda alt-üst etti. Dünya bir anda uzun bir dinlenme sürecine girdi. Her şey durdu… Evlerimize çekildik, izole bir yaşam başladı. Günlük

16 Mayıs 2020

rutinlerimiz ortadan kalktı. Kuaföre, kafeye, alışverişe gitmek lüks oldu. Her sabah gittiğimiz market, fırın artık giderken tedirgin etmeye başladı. Sosyal mesafe, izolasyon, hijyen, maske, korona, salgın, virüs, vaka, ölüm dilimizden düşmeyen sözcükler oldu. Dönmekte olan kinetik dünyanın, durdurma tuşuna basıldı! Gazetecilikte değişen mesleki pratiklerimiz. Ve tabi değişen mesleki pratiklerimiz… Her meslekte, hala uyum sağlama sürecinde olduğumuz çeşitli değişiklikler oldu. Biz bu

Dizi Yazısı

Yeşim Özdemir / Eskişehir

21


2020 / Sayı 9

yazıda “gazetecilik” mesleğindeki değişiklikleri ele aldık. Medya sektörünün herhangi bir alanında çalışan herkesin, salgın sürecinde çalışma pratikleri değişti. Bu değişimleri, içerik üretirken, haber kaynaklarına ulaşırken, en

Son verilere göre, 860 bin dolayındaki 15-34 yaş arası üniversiteli işsizlerin sayısı maalesef önümüzdeki yıllarda hızlı bir artış göstererek katlanacaktır.

22

önemlisi sahaya çıkarken tecrübe ediyoruz. Yazılı ve görsel çeşitli medya organlarında çalışanlar, değişen mesleki pratiklerini 24 Saat’e aktardılar. “SOKAKTAN KOPMAK GAZETECI IÇIN BÜYÜK BIR HANDIKAPTIR” Diken yazarı ve Kısa Dalga Podcast Genel Yayın Yönetmeni Kemal Göktaş, gazeteciliğin değişen pratiklerini genel çerçevede şöyle değerlendirdi: “Gazetecilik bir süredir Türkiye’de alışıldık kalıplarının dışına çıkıyordu zaten. Ana akım medyanın tamamen iktidar yanlısı bir hale dönüşmesi ve haberden elini eteğini çekerek iktidarın propaganda aygıtına dönüşmesi gazeteciliğin dönüşümündeki en önemli faktördü. Yanı sıra yeni medya teknolojilerinin yaygınlaşması, freelance çalışma olanaklarının (ya da zorunluluğunun) artması, bağımsız küçük medya kuruluşlarının daha görünür hale gelmesi ve bir dönem alternatif medya olarak adlandırılan kuruluşların giderek ana akım haber alma kaynakları olması, gazeteciliği çerçeveleyen ekonomik politik dönüşümün sonuçlarıydı. Korona günlerine girerken var olan manzarada evden ya

da ofis dışı çalışma daha yaygın hale gelmişti. Ama korona bu eğilimi zorunlu hale getirdi. Haber kaynakları ile bir süredir zaten online görüşme sıklığı yüz yüze görüşmenin önüne geçmişti. Çünkü bu hem konforlu geliyordu hem de kaynakların bazı durumlarda gazetecilerle görülmemek isteği de bu eğilime güç veriyordu. Korona günlerinde bu bir zorunluluk oldu.” “YÜZ YÜZE TEMASTA BULUNMAK GAZETECININ TOPLUMDAN BESLENME BIÇIMIDIR” Gazetecilik alanında yeni sayılan podcast mecrasına girerek “Kısa Dalga Podcast” i (https:// www.kisadalga.net/) kuran Göktaş, kendi çalışma rutinindeki değişikliklerle ilgili ise şunları aktardı: “Sokaktan, alandan kopmak gazeteci için büyük bir handikaptır ve giderek onun haber üretmesini zayıflatır. Yüz yüze temasta bulunmak her zaman gazetecinin toplumdan beslenme biçimidir. Bunun zayıflamış olması korona günlerinde zirveye ulaştı ve ne yazık ki bu da haber hikayelerine yansıdı. Benim kişisel olarak girdiğim podcast mecrasında ise stüdyo yerine evden üretmeye devam etmek, içeriklerin değil ama sesin kalitesini düşürdü bu anlamda bir sıkıntı yaşadık. Tek gündemin korona olması da yeni bir durumdu ve ama bağımsız haber üretmenin önemi böyle felaket dönemlerinde daha da arttı. Bu açıdan bağımsız bir platformda olmanın avantajını yaşadık” “DEĞIŞMEYEN TEK ŞEY ‘HABER VERME’ PRATIĞI” Bianet’te editör ve muhabir olarak çalışan Hikmet Adal, İzole yaşamın mesleki pratiklerini ve rutinini birçok yönden değiştirse de değişmeyen tek şeyin “haber verme” pratiği olduğunu ifade ederek süreci şöyle yorumladı: “Korona virüs sürecinde evlere kapandık, izole bir yaşam nedir onu öğrendik ama gazetecilik yapma içgüdüsü aynı kaldı. Sabah kalkıyor normal bir günde yaptığımız gibi ekip olarak haber toplantımızı yapıyor ve güne başlıyoruz. Raporları haberleştiriyor, olaylar karşısında

Son verilere göre, 860 bin dolayındaki 15-34 yaş arası üniversiteli işsizlerin sayısı maalesef önümüzdeki yıllarda hızlı bir artış göstererek katlanacaktır.

görüşler alıyor, hak ihlallerini aktarmaya devam ediyoruz. Geniş anlamda bakacak olursa aslında değişen tek şey ofis ve sahadan evlere transfer olmak oldu. Çünkü yaptığımız iş aynı: Haber vermek… Bilgisayar, fotoğraf makinesi ve telefon gazeteci olarak bu süreçte de hayatlarımızın değişmez bir parçası oldu. Ama kullanım şekillerimiz farklılık gösterdi. Bianet olarak video-söyleşi yapmak gibi bizler için yeni olan bir serüvenle karşı karşıya kaldık. “EVE KAPANDIĞIMIZ ANDA HER ŞEY TEPE TAKLAK OLDU” Normal yaşantımızda her şeyi standarda oturttuğumuz için eve kapandığımız anda her şey tepe taklak oldu. Kullandığım tüm programlar ofis bilgisayarımda olduğu için, ilk günler çok zorlandım. Daha sonra ofisten gidip bilgisayarımı aldım. Bilgisayarımı aldım ama her şey ofiste olan standartla ilerlememeye başladı, rutinim bozuldu ve hala rutinimi yakalayabilmiş değilim. Rutinimi yakalayabilmek adına farklı yöntemler deniyorum. Motivasyon ve konsantrasyon sorunu yaşıyorum. Hiçbir şeye odaklanamaz hale geldim. Konsantre olamadığım için haberlerimdeki hatalar arttı. Bunun yanında sahaya çıkmadığımız için kaynak bulmakta da zorlanıyorum. İnsanlarla iletişimim azaldığı için bu durum yaptığım haber sayılarına da yansıyor ve demeç gazeteciliği daha fazla görünür hale geliyor.


2020 / Sayı 9

23

Sağlık sektörünün ekonomisi... 16 Mayıs 2020

Haber Yazısı

Hüseyin Tunçay / Ankara


2020 / Sayı 9

C

24

oronavirüs salgını nedeniyle gündemin ilk sırasında sağlık var. Türkiye’nin en önemli sektörlerden biri olan sağlığın ekonomik olarak en fazla ilişkili olduğu sektörler; Toptan ve Perakende Ticaret; Motorlu Kara Taşıtları ve Motosikletler, Finans ve Sigortacılık Faaliyetleri ile İnşaat sektörü oldu. Corona virüs salgını ile gündemimize oturan, toplum ve insan sağlığı açısından değeri ölçülemese de Türkiye’nin en önemli sektörlerden biri olan Sağlığın ekonomik olarak en fazla ilişkili olduğu sektörler; Toptan ve Perakende Ticaret; Motorlu Kara Taşıtları ve Motosikletler, Finans ve Sigortacılık Faaliyetleri ile İnşaat sektörü oldu. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Girişimci Bilgi Sistemi (GBS) 2017 yılı verileri üzerinden yapılan hesaplamaya göre, İnsan Sağlığı ve Sosyal Hizmetler sektörünün ekonomik olarak en fazla ilişkili olduğu sektör toplam 8 milyar 315 milyon liralık ticaret hacmiyle Toptan ve Perakende Ticaret; Motorlu Kara Taşıtları ve Motosikletler sektörü oldu. Sağlık sektörü bu alana sattığı 915 milyon liralık hizmete karşılık, buradan 7 milyar 399 milyon liralık ürün ve hizmet satın aldı. EN FAZLA GELİR FİNANS VE SİGORTACILIKTAN GELDİ Finans ve Sigortacılık Faaliyetleri de Sağlık sektörü için en önemli alanlardan biri. Nitekim

bu sektörden 762 milyon liralık ürün ve hizmet alan Sağlık, buraya 2 milyar 722 milyon liralık hizmet verdi. Bu sektör aynı zamanda sağlık sektörünün en fazla satış yaptığı alan olarak kayıtlara geçti. İnşaat da Sağlığın yoğun ilişki içinde olduğu bir sektör. Nitekim bu sektöre sattığı 165 milyon liralık hizmete karşın, buradan 1 milyar 264 milyon liralık ürün ve hizmet almış durumda. Sektörün en fazla ilişki içinde olduğu sektörler İmalat Sanayi, Mesleki, Bilimsel, Teknik Faaliyetler, Konaklama ve Yiyecek Hizmetleri, İdari Destek ve Hizmetleri ile ElektrikGaz-İklimlendirme sektörü oldu. Sağlığın en az irtibatta olduğu sektörler ise 14,8 milyon liralık hacimle Madencilik ve Taşocakçılığı, 20,3 milyon lirayla Tarım-Ormancılık-Balıkçılık, 35,5 milyon lira ile de Kültür-Sanat olarak sıralandı. SAĞLIĞIN ALDIĞINDAN ÇOK SATTIĞI SEKTÖRLER Sağlık sektörünün en fazla hizmeti Finans ve Sigorta Faaliyetleri sektörüne sattığı görülüyor. Sektöre sattığı 2 milyar 722 milyon liralık hizmete karşılık 762 milyon liralık hizmet almış ve 1 milyar 959 milyon liralık artı vermiş vaziyette. Mesleki, Bilimsel, Teknik Faaliyetler sektörü ile çok büyük ticaret hacmi olmasa da bu sektöre 463 milyon liralık hizmet veren Sağlık; buradan aldığı 370 milyon liralık hizmet sonucu; 92,9 milyon liralık ticaret fazlası verdi. Eğitim sektörüne 52,2 milyon

liralık hizmet veren Sağlık, buradan da 38,4 milyon liralık hizmet satın aldı ve sonuçta 13,8 milyon liralık fazla verdi. En az ilişkisi bulunan Madencilik ve Taşocakçılığı sektöründen aldığı 3 milyon liralık ürün ve hizmetin karşılığı 11,8 milyon liralık hizmet sundu ve 8,8 milyon liralık ticaret fazla verdi. SAĞLIĞIN AÇIK VERDİĞİ SEKTÖRLER Toptan ve Perakende Ticaret; Motorlu Kara Taşıtları ve Motosikletler sektörü, Sağlığın hem en çok ilişkide bulunduğu hem de en fazla açık verdiği sektör olarak kayıtlara geçti. Sağlık buraya verdiği 915 milyon liralık hizmete karşın 7,4 milyar liralık ürün ve hizmet aldı ve sonuçta yaklaşık 6,5 milyar liralık ticaret açığı verdi. İnşaattan da 165 milyon liralık hizmet satışına karşılık 1,264 milyar liralık ürün alan sektörün açığı 1 milyar 98 milyon lirayı buldu. İmalat Sanayi de en fazla açık verilen 3. sektör konumunda. Buradan alınan 971 milyon liralık ürüne karşılık 289 milyon liralık satış yapıldı ve sonuçta 681 milyon liralık bir açık oluştu. Konaklama ve Yiyecek Hizmetleri, İdari Destek ve Hizmet Faaliyetleri ElektrikGaz-İklimlendirme, UlaştırmaDepolama, Bilgi ve İletişim, Diğerleri, Diğer Hizmetler, KültürSanat ile Tarım-Orman-Balıkçılık sektörleri de sağlığın ticaret açığı diğer sektörler oldu.


2020 / Sayı 9

“Evde mesaimiz daha çok arttı”

K

oronavirüs salgını gazetecilerin günlük çalışma pratiğini değiştirdi. Gazeteci Çağrı Sarı, “Gece yarısı bile kendimi bazen bilgisayar başında haber yaparken buluyorum. Dışarı çıkamadığımız için de sürekli iş başında oluyoruz. Bu çok tehlikeli. Gazetecilerin ‘mesai sistemi’ni yok eden bir durum” dedi. Gazete Duvar Yazı İşleri Müdürü Barış Avşar ise mesleğin iktisadi koşullarının değişeceğini söyledi. Koronvirüs salgını gazetecilerin günlük çalışma pratiğini değiştirdi. Evrensel Gazetesi’nde editör olarak çalışan Çağrı Sarı, izole çalışma koşullarının mesai arkadaşlarıyla

fikir alışverişini zorlaştırdığı için bu süreçte daha hızlı düşünmek ve daha hızlı karar vermek zorunda olduğunu belirtti. Basılı bir yayın organında çalışmanın daha farklı zorlukları olduğunu ve sürecin her yönüyle çalışma rutinini değiştirdiğini ifade eden Sarı, evden çalışmanın zorluklarını şöyle aktardı: “Basılı bir gazetede çalışıyorum. Tek tek sayfalar için, fikir alış-verişinde bulunup tartışmalar yaparken şimdi bu tartışmalar azaldı. Evet, yine telefonlarla veya yazışarak birbirimize danışıyoruz ama ofiste birebir ve anlık yaptığımız görüşmeler için şimdi ayrıca zaman harcamak zorunda kalıyoruz. Bu sebeple daha çok

20 Mayıs 2020

dikkatli davranmak zorundayız. Evde olduğum için mesaimin daha çok arttığını düşünüyorum. Zaten olağanüstü günlerden geçiyoruz, her han bir şey olabilir diye sabah açtığım bilgisayar gece yarısı uyuyacağım sırada kapanıyor. Dolayısıyla gece yarısı bile kendimi bazen bilgisayar başında haber yaparken buluyorum. Dışarı çıkamadığımız için de sürekli iş başında oluyoruz. Bu çok tehlikeli gazetecilerin ‘mesai sistemi’ni yok eden bir durum. Elbette olağanüstü durumlardan geçiyoruz. Gazeteci de olağanüstü durumlarda, daha çok çalışmak haber üretmek zorundadır. Fakat bu durum normal zamanlara

Dizi Yazısı

Yeşim Özdemir / Eskişehir

25


2020 / Sayı 9

da model olarak konursa, gazetecilerin özlük hakkına tırpan demektir.”

26

“İZOLE YAŞAM IKI TEMEL FAKTÖRÜ SARSTI” Gazete Duvar Yazı İşleri Müdürü Barış Avşar, izole haberciliğin meslekte yarattığı değişimleri ve bu değişimlere uyum sağlayabilmek adına nasıl bir yöntem geliştirdiklerini aktardı: “Gazeteci her şeyden önce sokaktan sürekli beslenebilmeli ve oradan aldıklarını haber merkezi/yazı işleri ortamında kolektif bir şekilde işleyerek okura yansıtabilmeli. İzole yaşam her şeyden önce bu iki temel faktörü sarstı. Şu an evlerinde habercilik yapmaya çalışan gazeteciler herhalde en çok bu iki konuda sıkıntı yaşıyordur. Elbette teknolojinin sağladığı olanaklar var ancak sokağın bir buluşma alanı olarak ortadan kalkmasının ve gazete merkezlerinde yüz yüze haber konuşarak yayın yapamıyor olmanın eksikliği klasik yöntemlerin hâlâ önemini koruduğunu gösterdi. Görüntülü telefon görüşmeleri, whatsapp grupları, kurumsal basın açıklaması mailleri… Bunlar mesleğimizin içerisinde zaten kullanılıyordu elbette ancak şu anki halleriyle önemleri çok yükseldi. Özellikle zoom, skype gibi çoklu görüşme olanağı sağlayan uygulamaları da yeni gerçeğimiz olarak kabul etmiş görünüyoruz. “MESLEĞIN IKTISADI KOŞULLARI DEĞIŞEBILIR” Çalışma sürelerimiz değişmedi

ancak haber takibimiz zorlaştı. Bunu da yine İstanbul dışındaki arkadaşlarımızla ve buradaki muhabirlerimizle daha sık bağlantı kurarak aşmaya çalışıyoruz. İçeriğimiz ister istemez bilim, özellikle de sağlık alanına doğru yöneldi. Daha önce çoğu insanın ilgilenmeyebileceği bir makale ya da söyleşi büyük ilgi görebiliyor. Ayrıca insanların zaten var olan doğru haber ve yorum ihtiyacı daha yakıcı hale geldi. Salgının boyutunu ve bizi nasıl etkileyeceğini hâlâ öngöremediğimiz için, bu süreçte haberciliği biraz da el yordamı ile yapmak zorunda kaldık. Uzaktan, evden habercilik yapabilecek bir altyapıya yatırım yapmak her durumda zorunlu gibi görünüyor. Bu elbette mesleğin iktisadi koşullarını da değiştirebilir. Normalde doğru ve hızlı haberin bu kadar önemli hale geldiği koşullarda gazetecilerin işsiz kalması düşünülemez. Ama medyadaki sermaye ilişkileri genel ekonomik ilişkilerin dışında değil. Ekonomide krizin derinleşmesi gazeteciler açısından da her şeyi alt üst edebilir.” “ÇALIŞANLARIN EVDEKI GIDERLERI ARTIYOR” İzmir’de faaliyet yürüten 9 Eylül gazetesinin Haber Müdürü Sinan Keskin, izolasyon süresince ekip arkadaşlarıyla birbirlerini görmeden çalışarak zor koşullara rağmen gazetelerini her gün çıkarmaya devam ettiklerini belirtti. Keskin, evden çalışma yönetiminin iktisadi etkilerine de değinerek, bu çalışma modelinin olumlu ve olumsuz yönlerini şöyle

değerlendirdi: “Mesleğimizin temeli iletişim olduğu için izole yaşam konusunda tecrübeli olduğumuzu söyleyemeyeceğim. Şu an sadece telefon ve internet üzerinden iletişim kurmaya çalışıyoruz. Bu da çok mekanik oluyor. Sürekli evde olmak ve tabi evdeki diğer bireylerin de sizinle aynı anda evde olmaları, evde içerik üretirken zorlayıcı olabiliyor. Ben birçok haber metinini, köşe yazımı veya röportajlarımı nasıl yazacağıma yürüyüş yaparken karar verirdim. Şu an bunu yapmak mümkün olmadığı için bu beni biraz zorluyor. Bu sürecin iktisadi etkilerini değerlendirirsek, tüm gazete çalışanları mesailerini evlerinden sürdürdüklerinde gazetenin tüm yönetim giderleri sıfırlanıyor aslında. (Bu ofisin tamamen kapatıldığı durum için geçerli) Fakat çalışanların evdeki giderleri artıyor. Şu an yaşadığımız olağanüstü ve geçici bir süreç olduğu için bunlar dikkate alınmıyor. Ancak ileride evden çalışma modeli benimsenirse bu kriterlerin hesaba katılması kaçınılmazdır. Bu süreçle beraber edindiğimiz bazı çalışma yöntemlerinin, süreç sonrasında da devam etmesini isterim. Örneğin, online basın toplantıları daha sık yapılabilir. Zaman çok değerli ve bir toplantıya gidip gelirken çok zaman kaybediyoruz. Yine zaman zaman haber veya röportajlarımızı evden yazabiliriz. Fakat bu yöntem, gazete yönetimleri ile çalışanların karşılıklı iyi niyeti ve güveni sayesinde sürdürülebilir.”


2020 / Sayı 9

Daha hızlı, daha ileri: 5G teknolojisi

Y

aşadığımız dönemde gün geçmiyor ki yeni bir teknolojik gelişme sesini duyurmasın. Fakat bazıları yenilikten de öte, uzun zamandır beklenen ve Dünya’nın kendini ona göre şekillendirmeye çoktan başladığı türden…Bu teknolojilerden biri de 5G teknolojisi. Kısaca 5G teknolojisi; mobil telefonların kullandığı hücresel ağlarda bulunan teknolojik alt yapının yeni kurallar ile yeniden yapılandırılması. Bu çerçevede radyo frekansları, işlemciler ve antenlerin kullanılma şeklinde yapılan değişiklikler ve kapasite yükseltici yeni eklemelerden söz edebiliriz. Peki yaklaşmakta olan 5G teknolojisi adına Dünya’da ve

ülkemizde ne gibi gelişmeler yaşanıyor? 2020 ve 2022 periyodunda telefonların neredeyse büyük bir çoğunluğu 5G teknolojisi ile uyumlu olacak. 5G’nin farkları neler olacak? Ne gibi avantajlar sunacak? Hangi alanlarda kullanılabilecek? 5G teknolojisindeki son durumu TechInside Yazı İşleri Müdürü ve Teknoloji Uzmanı Kerem Fındık ve Posta gazetesi Teknoloji Editörü Murat Gülderen 24 Saat’e değerlendirdiler. KEREM FINDIK: ÖNEMLİ VAADİ HIZ TechInside Yazı İşleri Müdürü ve Teknoloji Uzmanı Kerem Fındık, Güney Kore’nin Mart 2019’da 5G’yi kullanmaya başlamasıyla bu teknolojinin resmen hayatlara

20 Mayıs 2020

girdiğini ifade ederek, 5G’nin en önemli vaadinin, elbette, hız olduğunu söylemek mümkün. Zira 4G ile karşılaştırıldığında 40-50 kata varan hız artışlarını görüyoruz. Öte yandan, IHS Markit verilerine göre, 2019 3Ç itibarıyla toplam 4,3 milyon 5G’li telefon satıldığını not edelim. Tabii, bu teknolojinin yaygınlaşmasıyla cihaz satışları da yükselecektir” dedi. Fındık şu değerlendirmeyi yaptı: “5G’nin vadettiği hız, bireylerden ziyade şirketlerin ve kurumsal dünyanın işine yarayacak. Bu hız sayesinde, örneğin, dünyanın farklı noktalarında canlı ameliyatlar yapmak ve bu ameliyatları takip etmek mümkün olacak. Bunun yanı sıra üzerinde uzun

Haber Yazısı

Dilan Karacan / İstanbul

27


2020 / Sayı 9

Son verilere göre, 860 bin dolayındaki 15-34 yaş arası üniversiteli işsizlerin sayısı maalesef önümüzdeki yıllarda hızlı bir artış göstererek katlanacaktır.

Kerem Fındık

28

süredir konuşulan sürücüsüz otomobiller de 5G ile daha da gündeme gelecek. Çünkü 5G ile gelen hız artışıyla bu otomobillerin çevresinde iletişim kurduğu araçlarla ortaya çıkan veri trafği neredeyse sıfır saniyelik gecikmelerle karşılaşacağız. Bu sayede de insanlığın sürücüsüz otomobil hayali gerçek olmaya epey yakınlaşacak. 5G ile konuşacağımız diğer bir konu da imalat endüstrisi. Bu sayede küresel boyutta üretimi bulunan şirketler 5G ile uzaktan stok kontrolü vs işlemlerini yapabilecek ve eksiklerini hızlıca giderebilecek. 5G teknolojisinin ülkemize geleceği henüz belli değil. Bunun için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) ihale açması ve sonuçlandırması gerekiyor. Bununla birlikte sektörün tedarikçilerinden aldığımız bilgiye göre, bu yıl içinde BTK’nın büyük şehirlerde belirli noktalarda (meydan, hastane ve stadyum gibi) 5G için operatörlere izin vereceği yönünde.” MURAT GÜLDEREN: SALGIN HASTALIKLAR DA TEDAVİ EDİLEBİLİR Posta gazetesi Teknoloji Editörü Murat Gülderen, 5G’nin, ABD ve Çin arasında başlayan ticaret savaşlarını hızlandıracak kadar önemli bir devrim olduğunu belirterek,” Bu teknoloji öyle güçlü bir mobil internet hızına sahip ki veri aktarımı sırasında yaşanan gecikmeyi ortadan kaldırıyor. Yani nerede olursanız olun o anı saniye gecikme olmadan size yaşatıyor. En basit ifadeyle stadyumda maç izliyorsunuz, o an gol oldu. Bunu en

gerçekçi zamanda görüyorsunuz. Ancak TV’de izlerken gol size birkaç saniye sonra düşüyor. 5G işte bu gecikmeyi ortadan kaldırıyor” dedi. “Peki bu ne işe yarıyor?” diye soran Gülderen şu görüşleri paylaştı: “Makinelerin anlık iletişimi sayesinde uzaktan ameliyat yapılabiliyor. Ameliyatta saniyeler hayati önem taşır. Aynı şey otonom yani sürücüsüz araçlar için de geçerli. İşte bu teknolojide öncü olan ülke süper güce erişir, rekabette sınır tanımaz. Çin, Huawei markası ile 5G teknolojisinde ABD’nin önüne geçmeyi başarmıştı. ABD de 5G’de öncü ülkelerden biri. Ancak burada ilk olma ve hemen her alanda kullanılacak 5G’de hakim güç olma arzusu ticaret savaşlarını körükledi diye düşünüyorum. 5G özellikle yani başlangıçta otomotiv, sağlık, inşaat alanlarında kullanılacak. Daha sonra tüm sektörlere yayılacak. Özetle yapay zeka ve 5G’nin birlikte alacağı güç her alanda stratejik ve hayati önem taşıyor. Belki korona gibi salgın hastalıklar bile bu sayede hastaya yaklaşmadan tedavi edilebilir.” 5G’DE SON DURUM Her yıl düzenlenen ve en yeni tüketici teknolojilerinin tanıtıldığı bir fuar olan CES’te (Consumer Electronics Show 2020) neredeyse kullanılan bütün uygulamalar 5G teknolojisi ile uyumlu bir yapıda sergilendi. Fuar’dan çıkan ve otoriteler tarafından gerçekleşmesi beklenen 5G yansımaları şu şekilde: -5G çok ama çok yakında geliyor. ABD’de 2020 yılında satılacak telefonların %12’si 5G telefonlar olacak. Asya’da bu oran daha yüksek. -2022 yılında yeni telefonların %63’ü 5G uyumlu olacak. -Samsung şu ana kadar 6,7 milyon akıllı telefonu pazara sürdü. Hatta çok yakında ilk 5G tableti pazara sürmeye hazırlanıyor. -5G, 4G’ye kıyasla yüksek hız, düşük bekleme süresi, artırılmış güvenlik, düşük güç tüketimi, daha fazla uçbirim aygıt yoğunluğu gibi iyileştirmeler getiriyor. Bu durumda akıllı telefonlar bir kısım işlemleri buluta gönderebilir. Bu da daha düşük güç tüketimi, daha küçük pil ve daha hafif akıllı

Son verilere göre, 860 bin dolayındaki 15-34 yaş arası üniversiteli işsizlerin sayısı maalesef önümüzdeki yıllarda hızlı bir artış göstererek katlanacaktır.

Murat Gülderen

telefon demek olacak. Beklentiler bu yönde. -Ama ilk çıkan 5G telefonlarda çok daha kötü pil süreleri ile karşılaşma olasılığımız yüksek. -Arttırılmış gerçeklik (AR) artık gerçeğe dönüşüyor. Apple ve Facebook AR teknolojisine büyük yatırımlar yaptı. Çıkaracakları AR gözlükleri ile bu teknoloji bir anda daha ulaşılabilir hala gelebilir. 5G AR teknolojisinin önünü açacak. Şu anda kurumlara yönelik çok sayıda AR gözlüğü var. Bu gözlüklerin ciddi sorunları var. Çözülemeyen türden. 5G tüm bu sorunların çözülmesine yardım ederken, bu gözlüklerin artık tüketiciye yönelik düzenlenmesinin de yolunu açıyor. -Kesintisiz video veya kesintisiz veri akış sistemleri olarak tanımladığımız sistemlerin sayısı giderek artacak 5G ile. 5G’nin video akışını kesintisiz hale getirecek. -Otomobil markaları 5G çalışmalarını sergilemek için sıraya girmiş bulunmakta. BMW 2021 yılında piyasaya süreceği SUV’un 5G uyumlu olacağını duyurdu. Yakın dönemde otomobilde 5G daha geniş bir eğlence portföyü anlamına gelecek. -Uzun dönemde 5G ile çalışan otonom araçlar kaza durumunda 5G bağlantısı ile aynı yoldaki diğer araçlarla iletişim haline geçerek onların yollarını güncellemelerini isteyebilecek. Veya trafik ışıkları otonom araçlara kırmızı ışık yanmadan 10 saniye önce haber vererek onların ani fren yapmasını engelleyebilecek. Çin bu altyapı yatırımlarını çoktan harekete geçirdi.


2020 / Sayı 9

29

Özelleştirmeden kalanlar…

T

ürkiye’de bir dönem en önemli gündem maddelerinden biri olan özelleştirmeden 34 yılda toplamda 74,5 milyar dolar elde edildi. Bu rakamın 50 milyar doları hazineye aktarılabilirken, geriye kalan rakam ilgili kurumlara aktarımlar, istihdam destekleri, ilan reklam giderleri, kuruluşlara yapılan sermaye ve borç ödemelerine gitti. Türkiye’de bir dönem gerek ekonomik gerekse toplumsal gündemin en önemli maddelerinden olan özelleştirme bugünlerde artık iyiden iyiye azalmış görünse de 1986 yılından günümüze özelleştirme uygulamalarından toplam elde

edilen rakam 74 milyar 524 milyon dolar oldu. Özelleştire İdaresi Başkanlığı (ÖİB) verilerine göre, 1986-2019 (Ekim) döneminde özelleştirme uygulamalarından elde edilen gelir 67 milyar 909 milyon dolar olarak hesaplandı. Bu dönem içinde 1986-2010 arasında elde edilen uygulama geliri 39 milyar 651 milyon dolar olurken, 2013 yılında 6 miyar 709 milyon, 2014 yılında 5 milyar 991 milyon dolar gelir elde edildi. Geçen yılın özelleştirme geliri ise son 10 yılın en düşük seviyesine gelerek 609 milyon dolara indi. 1986-2019 döneminde özelleştirme kapsamındaki kuruluşların temettü

20 Mayıs 2020

gelirleri toplamı 4 milyar 905 milyon dolar olurken, karlı kuruluşların özelleştirmelerinin tamamlanmasıyla gelir; 2018 yılında 222 bin, geçen yıl da 385 bin dolara kadar gerilemiş durumda. Özelleştirme Fonu’nun son 34 yıldaki faiz geliri 934 milyon dolar olarak ölçülürken, yine bu rakam 2018 ve 2019 yıllarında sırasıyla 4,4 ve 2,4 milyon dolara düşmüş vaziyette. İhalelere giren ancak taahhüdü yerine getirmemeleri nedeniyle teminatı nakde çevrilenlerden elde edilen rakam 519 milyon dolar olurken, şartname gelirleri de 31,1 milyon dolarda kaldı. Diğer gelirler de 226 milyon dolar olarak hesaplanırken, toplam

Haber Yazısı

Ercan Yavuz / Ankara


2020 / Sayı 9

30  özelleştirme geliri 74 milyar 524 milyon dolara ulaştı. Son 10 yılda en yüksek özelleştirme geliri 6 milyar 910 milyon dolar ile 2013 yılında elde edilirken, 2014’te de 6 milyar 145 milyon dolar alındı. GELİRİN 2/3’Ü HAZİNE’YE TAKVİYE OLABİLDİ Buna karşılık, elde edilen bu özelleştirme gelirinin 50 milyar 160 milyon doları, yani ancak yaklaşık 2/3’ü Hazine’ye verilebildi. Geriye kalan rakamın özelleştirme kapsamındaki kuruluşların sermaye artırımı, borç ödemeleri, istihdam ödemeleri, ilan reklam ve danışmanlık gideri gibi kalemlere harcandığı gözleniyor. 2013’TE ÖZELLEŞTİRME TAVAN YAPTI Özelleştirmenin 2010 yılanda bu yana 2013 yılında her açıdan tavan yaptığı görülüyor. Nitekim son 10 yıllık dönemde Hazineye en yüklü aktarımın 4 milyar 539 milyon dolar ile 2013 yılında yapıldı. 1986 -2019 (Ekim) döneminde

ilgili kuruluşlara yapılan aktarımların tutarı 3 milyar 983 milyon dolar olarak hesaplanırken, son 10 yıllık dönemde en yüksek aktarım da 1 milyar 185 milyon dolar ile yine 2013 yılında gerçekleşti. Dönem toplamında istihdam ödemeleri için 573 milyon dolar harcama yapılırken, 30,7 milyon dolarla yine 2013 yılı başı çekmiş görünüyor. 1986-2019 Döneminde ilan-reklam ve danışmanlık giderlerinin toplamı 222 milyon dolar olurken, en yüksek harcama 9,48 milyon dolar ile 2012, 8,3 milyon dolar ile de 2013 yılında yapıldı. Diğer giderler toplamı 318 milyon dolar, idari bütçeye aktarımlar ise 203 milyon dolar olan bu dönemde, kuruluşlara sermaye ödemesi 8 milyar 570 milyon doları, kuruluşlara borç ödemeleri de 7 milyar 389 milyon doları buldu. Bu rakamlar söz konusu iki kaleme kaynağın ilk aktarım cinsi itibariyle yer alıyor, bilahare yapılan sermaye mahsuplarını içermiyor.

Kuruluşlara en yüksek sermaye ödemesi 1 milyar 626 milyon dolar ile 2014 yılında gerçekleşti. Kuruluşlara borç ödemelerinin en yüksek görüldüğü yıl ise 2 milyar 978 milyon dolar ile yine 2013 yılı olarak kayıtlara geçti. Özelleştirmenin 1986-Ekim 2019 arasındaki karnesi de şöyle: GELİR (Milyon dolar) Uygulama geliri 67.909 Temettü geliri 4.905 Faiz geliri 933 Teminat nakde çev. 519 Şartname geliri 31 Diğer gelirler 226 Toplam gelir 74.524 GİDERLER Hazine’ye aktarılan 50.160 İlgili kuruluşlara aktarım 3.983 İstihdam ödemeleri 573 İlan-Rek-Danışmanlık 222 Diğer giderler 318 Kuruluşlara sermaye 8.570 Kuruluşlara borç ödeme 7.390 İdari Bütçeye aktarılan 204 Toplam kullanım 71.421 Not: Genel toplamlar yuvarlama nedeniyle küçük fark gösterebilir.


2020 / Sayı 9

Gazeteciler Cemiyeti Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi Projesi Üsküp Caddesi No:35 Çankaya/Ankara

+ 90 312 427 15 22

www.media4democracy.org www.gazetecilercemiyeti.org.tr www.24saatgazetesi.com

facebook.com/media4democracy twitter.com/democracy4media instagram.com/media4democracy youtube.com/media4democracy

Serbest Çalışan Gazetecileri Güçlendirme Destek Aracı başvurularınızı media4democracy.org/destekler adresine tıklayarak ya da haber@media4democracy.org e-posta adresine ileterek yapabilirsiniz

31


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.