Getik Fanzin 10.Sayı

Page 31

aralayıp pürüzsüz gökyüzüne baktığımda, yaptığım şeyden dolayı katıksız bir his kaplardı içimi. Bu şekilde başlamıştı her şey. Karşıydım. Kontrolsüz ve karşı konulamaz bir şekilde her şeye karşıydım. Kendime bile. İçimden her şeyi yakıp yıkmak geçerdi ve bunu da yapardım. Kötü biriydim. Ucuz şaraplar gibi görüyordum kendimi ve tadım felaketti. İçerken insanın yüzünde anlamsız ve biçimsiz bir ifade yaratan ama içtikçe neredeyse hiçbir şeyle kıyaslanamayacak bir kafa yaşatan ucuz şaraplar gibi.

Dövüşçü

olarak doğmamdan kaynaklanıyordu her şeye karşı olmam. Aklınıza ne geliyorsa karşıydım. Karşı olmak zorundaymış gibi. Bu halime karşın insanların hikayelerini, başından geçenlerini, hüzne, mutluluğa, acıya karşı olan tutumlarını ve neredeyse her şeylerini dinlerdim; saatlerce, günlerce, aylarca. İyi hatta çok iyi bir dinleyiciydim. Bunu neden yaptığım konusunda herhangi bir fikir üretemez ve yaşadığım yere döndüğümde adeta hiçbir şey dinlememiş gibi kendi kendimin muhakemesini yapar bir halde olurdum ve kendimi bu insan çukurunda en altta bulurdum. Bu çukurda hareket edebilmem, kendimi yukarıya çekebilmem için ilk önce geriye kalan bütün insanların kımıldaması gerekliydi. Büyük bir kalabalık vardı ve hiçbir şey ilgimi çekmezdi. Hiçbir şey çaba harcanacak gibi gelmezdi bana. Geceleri kendimle başbaşa kaldığımda bardağın içindeki şarabın rengini gökyüzünde görür, kendi tadımı şarabın tadına benzetmek gibi düşüncelerle boğulurdum. Bu boğulma bana haz verirdi. Gökyüzü bana haz verirdi. Şarap bana haz verirdi. Her şeyin başı, ortası, ucu ya da herhangi bir yeri benim için özgürlüğe dayanıyordu. Biçimlendirdiğim zaman sonuç hep bağımsızlığa olan düşkünlüğüme dayanıyordu. Kimseye ihtiyaç duymuyordum ve karşılığında kimse bana ihtiyaç duymuyordu. Kafamın içinde derinlerde bir yerde hiçbir zaman ulaşamayacağım bir tanrı var gibiydi. Bu tanrı sandığım şey belki de bir yanılsamaydı fakat orada ihtiyaç sahibi olmayan bir benliğin ölümsüzlüğü yatıyormuş gibi hissederdim. Benden istenilen ya da beklenilen şeyler var olurdu zaman zaman. Ve ben ne zaman bunlarla karşılaşsam içimde müthiş bir karamsarlık oluşurdu. Çünkü kimse ciddi bir boyutta umrumda değildi. 'Ciddi bir boyut' kavramı kimseyi kendim kadar umursayamayışımdan meydana gelmişti. Disiplinli bir bakış açısı ile baktığımda ise kendim bile umrumda değildim. Özgürdüm ve kimsenin onayına, takdirine ya da varlığına ihtiyacım yoktu. Bireyin yaşadığı ölümsüzlük mabedinin içinde kendi ölümsüzlüğümü gördükçe çaba sarfetmenin ve işe yarar hale gelmenin anlamsızlığını keşfetmem kendimce müthiş şeyler hissettiyordu bana. Başarı ilgimi çekmiyordu. Aksine başarılı olan insanlar yaşam enerjimi ve yaşama olan ilgimi azaltıyordu, bir yandan da onlara olan acıma duygumu yüceltiyorlardı. Sanki onlarla beraberken kırmızı ve pembe renge sahip olan çiçekler soluyor, dünyada sadece baldıran otlarının büyüdüğü

hissine kapılıyordum. Bu başarısız biri olduğum için kurduğum cümleler değildi. Başarılı biri olarak dile getirilsem bile ben daima kendi içimdeki başarısızlık hazzıma inanırdım..

Buradan

varılacağı gibi umursamaz haylazın hatta bencil herifin tekiydim. İnsanın varlığının, özgürlüğünün ve hakimiyetinin gerçeklerini yerine getirmem beni bencil yapıyorsa şayet, en sağlam yumruklara sahip bencillerden biri olmam beni rahatsız etmeyecektir. Çünkü yumruklarımı her zaman kendi suratıma patlatır, kendi kanımı akıtırdım. Varlığımı oluşturan karışımın içinde büyük bir çelişki vardı, her insanın özünde hatta kainatın özünde olduğu gibi. Tek fark ise ben bütün çelişkilerimi bir evlat gibi sahiplenir, üzerine gider ve onları eğitirdim. Böylesine davranışlar beni eğlendirir hatta zamana ve zamansız ölümlere karşı hayatta tutardı.

Hiç

mi birini sevmedin, aşık olmadın? derseniz. Evet birine aşık oldum fakat aşkın çok ama çok fazla sevgiyle meydana geldiğine kanaat getirdim ve etrafımda kısa bir süre sonra kimsenin olmadığını gördüm. Aşkın içinde bir başımaydım. Yarattığım sevginin büyüklüğüne aklımın eremediği bir durumda, bunun içinde bir başıma kalmıştım. Terkedilmiştim ve bu yeni bir şey değildi ama bunun bütün dünyada gerçekleşen büyük bir deprem olduğunu ve benimle beraber herkesin yıkıldığını düşünürdüm. Herkes yıkılmıştı ve acı içerisindeydi sanki. Büyük yaralar meydana gelmişti belki de. Ama bunu bile yeterince umursayamadım. Bu bir kadın tarafından üretilmiş küçük bir yalandı, her ne kadar benim tarafımdan gerçek ve büyük sanılsa da buna kendimi bırakamamıştım. Yalanlarla yaşamak yerine gerçeğin acımasız elleri tarafından bir böcek gibi ezilmek ruhumu azaptan kurtarırdı. Aşk bana bir yalanla gelmişti ve yalanla gitmesi gerekirdi. Öyle de oldu. Bu kadar çok gerçeği savunup yalanı savurup atmam belki de gerçeğe sıkı yalanlar söyleyebilmemden kaynaklanıyordu. Bunu hiçbir zaman öğrenemeyecektim..

Benliğimin

meydana getirdiği o karmakarışık umursamazlığın, özgürlüğün ve 'benci'liğin içinde yaşamak iyi bir histi. Bu his ölümün beni arzuladığı gerçeğini sunardı bana. Ölüm için burada bir şeyler yazıyor ve onun beni alıp çok uzaklara götüreceği gün için yaşıyordum. Buna olan mükemmel bağımlılığımın bende yarattığı her his bütün bir dünyada, bütün bir insanlık adına yaşanıyordu sanki ama bunu hissederken hep bir başımaydım. Ve evet bağımlılığım buydu çünkü yetenekliydim. Ve kimsenin hatta kendimin bile bunu yalanlaması umrumda değildi. Çünkü ben bir bağımlıydım. Buna bütün bir insanlığın karamsarlığına ve neşesine inat gerçekten inanıyordum. Sonu ne olursa olsun, ben buydum. Fazlası olmakta niyetim yoktu. Hiç olmamıştı. 31


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.