Ekonomi Ajandası Mart 2013

Page 1




z E¾`]f\akdac Ka_gjlYdYjæ z RajYYl Ka_gjlYdYjæ z KYþdæc ka_gjlYdYjæ z :]ĕa :aj Q]j\] Cgfml Ka_gjlYkæ z LjY^acYkcg

info@mpasigorta.com www.mpasigorta.com.tr

Tel: 0216 471 15 48 - 49 Faks: 0216 471 15 50

Mimar Sinan Mah.YEDPA Tic. Merkezi F Cad No: 37/1 $WDúHKLU ø67$1%8/

z QYf_æf Ka_gjlYdYjæ z CYrY Ka_gjlYdYjæ z Rgjmfdm @]cae Kgjmedmdmc Ka_gjlYkæ z <9KC z FYcdaqYl Ka_gjlYdYjæ



Mart-Nisan 2013

/ Editörden

EKONOMİ AJANDASI DERGİSİ Medya Grup Başkanı Hakkı KORKMAZ Genel Koordinatör & Reklam Müdürü Abdurrahman ÇINAR a.cinar@ekonomiajandasi.net GSM: 0 530 263 79 50 Genel Yayın Yönetmeni Umut YALKI Editör Umut YALKI Yayın Kurulu Prof. Dr. Şenay YALÇIN Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Otomotiv Sektör Danışmanı Salih ATILGAN MUSİAD Otomotiv Sektör Başkanı Lojistik Sektör Danışmanı Sabri Ergenecoşar Sigortacılık Sektör Danışmanı Ömür ŞEKER Yıldırım Analiz Sigorta Genel Müdürü omur@yildirimanaliz.com.tr Grafik Tasarım Hukuk Danışmanı Yasemin Kumbaracıbaşı Abone Sorumlusu Turgut UĞUR Yönetim Yeri: CM Basım Yayın San. Tic. Ltd. Şti. Adres: Küçük Bakkalköy Mah. Fevzipaşa Cad. Niyazibey Apt. No:37 Daire:10 34750 Ataşehir/ İstanbul Tel: +(90) 216 576 77 66 +(90) 216 576 35 05 Faks: +(90) 216 469 17 48 EKONOMİ AJANDASI DERGİSİ

Aylık Süreli Yayındır CM Basım tarafından Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Dergide yayımlanan; yazı, fotoğraf ve tarafımızca yapılan ilanların her hakkı saklıdır. İzinsiz kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Editörden

2013 Türkiye Ekonomisi

D

ünya Bankası, Türkiye ekonomisinin 2013 yılında yüzde 4 oranında büyüyeceği tahmininde bulunurken, Türkiye’nin enflasyonun ivmesini azaltmak konusunda dikkate değer ilerleme kaydettiğini belirtti. Raporda, Türkiye’nin ekonomik büyümesine ilişkin olarak, ‘’Türkiye ekonomisinin 2011 yılındaki yüzde 8,6’lık büyümesinin ardından, 2012 yılında yüzde 2,9 oranında büyüyerek yumuşak iniş yaptı’’ tespitine yer verildi. 2013 yılında yüzde 4 oranında büyüyeceği, 2014 yılında hızını artırarak yüzde 4,5, 2015 yılında ise yüzde 5 oranında büyüyeceği tahminine yer verildi. ürkiye açısından baktığımız da küresel sistemin yansımalarından bir sonuç çıkarmamız gerekirse sıkıntılı bir yıla hazırlanmakta yarar olduğunu söylememiz gerekiyor. Bunun başlıca iki nedeni var: Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumundaki Euro bölgesi ekonomileri yavaşlama hatta daralma içinde oldukları için ithalatları düşüyor. Bu durumda Türkiye’nin ihracat sıkıntısı çekmesi kaçınılmaz görünüyor.) Her ne kadar likidite bolluğu ve gelişmiş ekonomilerde düşük faizlerin egemenliği yatırımcıları Türkiye gibi yüksek faiz veren ülkelere itiyorsa da risk yüksekliği bu paraların çok kısa vadeli yani sıcak para biçiminde gelmesine yol açıyor. Sıcak para, dış finansmanın kalitesinin bozulmasına yol açıyor. Bu eğilim 2013’de de devam edecek gibi görünüyor. 013 yılında genel bir toparlanma vaad etmiyor. Özellikle Euro bölgesi sorunlarını çözmeye yetecek bir sıçrama yapabilecek güçten oldukça uzak bir konumda görünüyor. ABD’nin göreli olarak toparlanmasının sürmesi, Çin’in tahminler çerçevesinde yavaşlama eğiliminden çıkması 2013 yılının kazançları olacak ve en azından sonraki yılları küresel sistem genelinde olumlu etkileyebilecek 013’ün ilk üç ayını geride bıraktığımız bu günlerde, Türkiye ekonomisinin 2012’deki genel görünümü ortaya koymanın ve yukarıda ifade ettiğim bazı sorunlara değinmenin faydalı olacağını düşünüyorum.

T 2 2



İçindekiler / Mart-Nisan 2013

47

63

Fİnansal küreselleşme ‘duraklama dönemi’ne girdi............................. 10 KOBİ’LER işlerini internette kolayca yönetiyor................................ 13 Şeker bank 2012’de kârını ikiye katladı................................................. 15

Chrysamed teknolojisi devrim yaratıyor!........................................... 18

Madencilik sektörü’nde Çin gururu...................................................... 22

28

Büyükekşi 2013 ihracat hedefini açıkladı........................................... 23 İşte 2013 ihracat hedefleri...................................................................... 25

İhracat artış trendini sürdürüyor........................................................ 26

Geleceğimiz Enerji................................................................................. 30

41

Güneş güvenle üretilmeli...................................................................... 34 Konya Şeker’den Enerji Sektörüne Dev Yatırım.................................... 35

Kur savaşları mı kâr savaşları mı?...................................................... 37

Otomobİl pazarındakİ artış yüzde 25 düzeyİnde gerçekleştİ................ 38 Ceva 2013 yılında da zİrveyİ zorlayacak............................................. 39

2012 Yılında beklentilerinini üzerinde büyüdü...................................... 44

52

GEFCO Türkiye, Fas ve Tunus’a düzenli operasyonlara başladı..... 44

2013 yılında depolama yatırımlarımıza ağırlık verecek...................... 46

Lojistik sektörünün dinamikleri ETA ile değişecek........................... 48 Turkcell yerli akıllı cep telefonu için düğmeye bastı............................. 51

Samsun’a dev yatırım............................................................................ 52 Türkiye Vizyonu, Rekabet ve Şirketler Dünyası -1................................ 55

Kİmya sektörü gelecek vizyonunu çizdi............................................... 56 KOBİ’ler değişimin mimarları olacak................................................... 58

13

Kentsel dönüşümde fark yaratan vizyon............................................. 61

38

‘Nurol Tower’ projesine büyük ilgi......................................................... 62

Hasankeyf’İ Korumak için Restorasyon Yetmez................................ 64 Georgetown Üniversitesi ileYıldız Holding iş birliği 2. yılında............ 67

Hızlı balık yavaş balığı yutar!.............................................................. 68

65

15



Mart-Nisan 2013

/ EKONOMİ

/ FİNANS

Fİnansal

küreselleşme ‘duraklama dönemi’ne girdi Otuz yıl boyunca sermaye piyasaları, bankacılık sistemi hızlı bir şekilde büyüdü ve çeşitlendi fakat ‘finansal derinleşme’ olarak nitelenen bu süreç, danışmanlık şirketi McKinsey tarafından yayınlanan bir rapora göre durma noktasına geldi.

D

ünya hisse senedi borsaları bu yıl iyi bir seyir izliyor. Bazıları borsalardaki bu canlılığı finans krizinin ve resesyonun geride kalmaya başladığı şeklinde yorumluyor. Ancak yapılan analizler, finans krizinin etkilerinin aslından küresel piyasalar üzerinde derin etkiler yaratmaya devam ettiğini ortaya koyuyor. Otuz yıl boyunca sermaye piyasaları, bankacılık sistemi hızlı bir şekilde büyüdü ve çeşitlendi fakat ‘finansal derinleşme’ olarak nitelenen bu süreç, danışmanlık şirketi McKinsey tarafından yayınlanan bir rapora göre durma noktasına geldi. Her ne kadar finansal varlıkların büyüklüğü kriz öncesi seviyenin üzerine çıkmış olsa da artık düz bir çizgide ilerliyor ve McKinsey’in deyimiyle finansal küreselleşme frene başmış durumda. Hisse senedi piyasalarının, kurumsal tahviller ile devlet tahvillerinin ve kredilerin toplam değerine işaret eden dünyadaki finansal varlıkların 1980’de sadece 12 trilyon

dolar olan büyüklüğü 2007’de 206 trilyon dolara çıktı. Bu varlıkların GSYH’ye oranın gösteren finansal derinlik söz konusu dönem içinde GSYH’nin yüzde 120’si seviyesinden yüzde 355’e yükseldi. Bugün dünyadaki finansal varlıkların büyüklüğü 225 trilyon dolar. kriz öncesi seviyeye yakın bir düzeyde seyrediyor. 2007 yılına göre kıyaslandığında GSYH’ye oranı ise 2007’den bu yana yüzde 43 düştü. Devlet tahvillerindeki son artışlar sayılmazsa düşüş oranı yüzde 54’ü buluyor. 1990-2007 arasında yıllık büyüme oranı yüzde 7.9 olurken, krizden bu yana artış sadece ortalama yüzde 1.9.

Dünyada sermaye akışı yüzde 60 geriledi Finansal küreselleşmenin durduğunu belirten McKinsey’in raporunda sınır ötesi sermaye akışlarının (krediler, doğrudan yabancı yatırım, hisse ve tahvil alımı) sert bir gerileme trendine girdiği ifade ediliyor. 1980’de 0.5 trilyon dolar olan sınır ötesi sermaye akışı 2007’de 11.8

trilyon dolarla zirve yaptı. Ancak kriz sırasında çöktü ve geçtiğimiz yıl 4.6 trilyon dolarla zirvenin yüzde 60 altına inmiş durumda. En büyük düşüş İngiltere’de yaşanırken, sermaye akışındaki gerilemenin en önemli nedeni Avrupa’daki borç krizi oldu. Kriz Avrupa’daki bankaların sağlığını bozdu ve 1980-2007 arasında küresel sermaye hareketlerindeki artışın yüzde 56’sını sağlayan Avrupa, bu kez düşüşün yüzde 72’sinden sorumlu oldu. Raporda Avrupa’nın finansal entegrasyonunda ‘geriye dönüş’ yaşandığının altı çiziliyor. Euro Bölgesi bankaları sınır ötesi borçlanma ve diğer alacaklarını 2007’nin son çeyreğinden bu yana yüzde 3.7 azaltırken, bunun 2.8 trilyon doları Avrupa ülkelerini kendi aralarındaki kredilerdeki düşüş. Avrupa Merkez Bankası ve diğer kamu kuruluşlarının şu an Avrupa’daki sermaye akışının yüzde 50’sinden fazlasını gerçekleştiriyor. Avrupa’nın dışında da küresel borçlanma azılıyor. ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralya’daki bankala-


EKONOMİ / FİNANS

/ Mart-Nisan 2013

rın varlıklarındaki artış Avrupa bankalarını çekilmesiyle oluşan boşluğu kapatmaya yetmiyor. 2007Dden bu yana ticari bankalar 722 milyar dolarlık varlık ve neredeyse yarısını yurtdışındaki iştiraklerin oluşturduğu operasyonu elden çıkardı.

Gelişmiş ülkelere 1.5 trilyon dolar aktı Gelişmiş ülkelerin aksine gelişmiş ülkelerdeki sermaye akışı 2008-09’daki sert düşüşten sonra yükselişe geçti. McKinsey, 2012’de 1.5 trilyon dolarlık yabancı sermayenin gelişmekte olan ülkelere aktığını hesaplıyor. Bu rakam, geçtiğimiz yıl küresel sermaye akışının yüzde 32’sine denk geliyor. 2000 yılında bu oran sadece yüzde 5 idi. Geçtiğimiz yıl gelişmekte olan ülkelerden dışarıya akan sermayenin büyüklüğünün ise 1.8 trilyon dolar olduğu tahminleri yapılıyor. Merkez bankalarının döviz rezervleri, toplam yabancı varlık stokunun kabaca yüzde 45’ini oluşturuyor. Özel şirketler, kamu şirketleri ve egemen fonların gerçekleştirdiği doğrudan yabancı yatırımlar, sınır ötesi krediler de (ticari bankalar ile kalkınma bankalarının sağladığı krediler) son yıllarda hızlı bir artış gösteriyor. Gelişmekte olan ülkelerin yatırımlarını önemli bir kısmı gelişmiş pazarlarda fakat bu yatırımların 1.9 trilyon dolarlık bölümü diğer gelişmekte olan ülkelerde bulunuyor ve gelişlemekte olan ülkelerin birbirlerine yaptıkları yatırımları ifade etmek için kullanılan “Güney-Güney yatırımları” trendinin güçlendiğini gösteriyor. Krizden bu yana doğrudan yabancı yatırımlar, sınır- ötesi borçlanmadan daha ivmeli bir büyüme gösterdi. Her ne kadar McKinsey, 2012’de doğrudan yabancı yatırımların yüzde 15 azaldığını hesaplasa da, bu tip yatırımlar küresel sermaye akışının yüzde 40’ını oluşturdu. Bu arada küresel sermaye hareketlerindeki yavaşlamanın pozitif bir etki yarattığı tespitine ver veriliyor raporda; küresel cari işlem dengesizlikleri, GSYH’ye oran açısından yüzde 30 azaldı. Avrupa’da, daha sonraki yollarda krizin merkezine yerleşen çevre ülkelerin büyük bir kısmı, 2000-2008 döneminde büyük cari açık veriyor-

du. Ancak krizden sonra bu açıklarda önemli bir gerileme kaydedildi. ABD’de de cari açık 2006 yılındaki zirvesine göre yüzde 40 daraldı. Kurumsal tahvil piyasası 1 trilyon dolar büyüyebilir McKinsey, finansal kurumların ve politika yapıcıların doğru hamlelerde bulunması halinde dünyanın finans piyasalarının gelişmesine ve ekonomik büyümeyi destekleyecek küreselleşmeye daha dengeli bir yaklaşım getirebileceğini savunuyor. Bu senaryoya göre ülkeler, sürdürülebilir finansal derinleşme için kurumsal tahvil pazarlarının genişletilmesi gibi fırsatları değerlendirebilir. Birçok ülkede, büyük şirketler bile sermaye piyasaları yerine bankalardan finansman sağlamayı tercih ediyor fakat bankaların kaldıraçları azaltması ve bilançolarını küçültmek zorunda kalması nedeniyle, kredi talebinin bir kısmının bankalardan tahvil piyasasına kaymasının yararlı olacağı belirtiliyor. McKinsey, gelişmiş ekonomilerdeki büyük şirketlerin borç fonlamalarının yüzde 60’ını tahvillere kaydırması durumunda, kurumsal tahvil piyasasının 1 trilyon dolardan fazla büyüme alanı olduğunu düşünüyor. Sermaye akışlarının hız kestiğini ortaya koyan McKinsey raporunun yanı sıra, küresel sendikasyon kredilerindeki düşüş de dikkat çekici. Küresel sendikasyon kredileri 2012’de krizin etkisiyle yüzde 19 azalarak 3.2 trilyon dolara indi. 2012’nin son çeyreğinde ise sendikasyon kredileri hızlandı ve önceki çeyreğe kıyasla yüzdei 19 artarak 869.2 milyar dolar oldu. 2011 yılıyla kıyaslandığında toplam anlaşma sayısı yüzde 8 gerileyerek 8 bin 300 oldu. 2012’nin son çeyreğinde sendikasyon kredisi pazarında en büyük finansman kuruluş General Electric Capital ve Softbank’a sağlandı. Amerikan General Electric Capital için 23.2 milyar dolarlık kredi finansman paketi hazırlanırken, Japon Softbank’ın Sprint Nextel’i satın almasını finanse etmek için 19.6 milyar dolarlık kredi anlaşması yapıldı. Amerika 2012’de kredi hacminin en yüksek olduğu bölgeydi. Küresel kredi hacminde payı yüzde 56 olan Amerika’daki sendikasyonlar da 2011’e oranla yüzde 15 azaldı. Amerika ülkelerine

bakıldığında ABD’deki kuruluşların 1.6 trilyon dolar borçlandığı görülürken, ABD’nin küresel hacim içindeki payı yüzde 49 oldu. Avrupa ve Asya-Pasifik’in toplam içindeki payı sırasıyla yüzde 21 ve 11 olarak gerçekleşti. Japonya’da ise faaliyetler 2011’e göre yüzde 17 arttı ve 322.1 milyar dolara ulaştı. Geçtiğimiz yıl sendikasyon kredisi alan sektörlerde başı enerji, endüstriyel gruplar ve finans çekti. Enerji/elektrik sektöründeki sendikasyonların büyüklüğü 606.2 milyar dolarla, toplam içinde yüzde 19 pay elde etti. Finans da başarılı bir yıl geçirirken, söz konusu iki sektör ve endüstriyel grupların aldığı sendikasyon kredilerinin toplam içindeki payı yüzde 56’yı buldu. Sendikasyon anlaşmalarında aracılık eden kurumlar arasında en üst sırada Amerikan JP Morgan yer aldı. 2012 yılında kuruluş 327 milyar dolar büyüklüğünde 1.095 anlaşmanın altına imza attı. JP Morgan’ı 280.2 milyar dolarla Bank of America Merrill Lynch takip etti. Bu bankanın katıldığı anlaşmaların sayısı 1.187 ve tüm kredilerde aldığı pay yüzde 10.1. Thomson Reuters /Freeman Consulting verilerine göre, küresel sendikasyon kredi anlaşmalarından elde edilen gelir 2012’de 13.9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu arada aynı dönemde kaldıraçlı kredilerden elde edilen gelir ise yüzde 2 arttı. Basis Point verilerine göre, 2012’de sendikasyon kredilerinde Asya Pasific bölgesinde düzenlenen anlaşma sayısı ve büyüklüğü açısından lider kuruluşun Bank of China olduğunu bildirdi. Çinli banka, 21.3 milyar dolar büyüklüğünde 155 sendikasyon kredisi düzenledi. Banka ayrıca ABD’nin sendikaslyon kredisi pazarında 20’inci sırada yer aldı. Bank of China, Avrupa-Afrika’daki müşterileri için de birçok sendikasyon ve yapılandırılmış kredi anlaşması düzenledi. Japonya’nın mega bankaları pazar egemen oluyor. 2012’nin ilk yarısında Japonya’nın üç büyük bankası Mitsubishi UFJ Financial Group, Mizuho Financial Group, Sumitomo Mitsui Financial deniz aşırı pazarlara 515 milyar dolar kredi açtı. Söz konusu üç banka, yılın ilk yarısında küresel sendikasyon


Mart-Nisan 2013

10

kredilerinde lider bankalar arasına girdi. Yurt içinde faizlerin düşük olmasıyla mega Japon bankaları deniz aşırı pazarlardaki büyük projelerin finansmanına yöneldi ve Altyapı ile endüstriyel projelerin büyük çaplı, uzun vadeli finansmanına daha fazla katılım göstermeye başladı. Ekonomisi hızlı büyüyen Asya’da 2020 yılına kadar altyapının gelişmesi için 8 trilyon dolarlık kaynak gerektiği tahmin ediliyor. Asya bankalarında krediler çok hızlı bir artış grafiği izliyor. Endonezya Merkez Bankası, ülkedeki ticari bankaların verdikleri kredilerin bu yıl yüzde 20’den fazla artmasını bekliyor. Ekonomik büyümenin güçlü olduğu ve enflasyonun kontrol altında tutulduğu ülkede tüketici ve kurumsal kredi talebinin giderek arttığı ve buna bağlı olarak kredilerde yüzde 22-26 artış yaşanabileceği belirtiliyor. Tayland’da 2012’de yüzde 9.1 olan kredilerdeki artışın bu yıl güçlenerek artmaya devam etmesi beklenirken, Singapur ve Malezya kredi büyümesinin hızlanacağı ülkeler arasında. Sermaye piyasaları uzmanlarına göre finans krizine güçlü bir şekilde karşı koyan gelişmekte olan ülke bankaları, küresel devlerin çıktığı pazarlarda paylarını artırmak için fırsatlar bulacak. Asya’da, yerel bankaların Avrupa’daki rakiplerinden açılan boşluğu doldurmaya başladıkları ticari finansmanda bunun örnekleri görülmeye başladı bile. Asya’daki bankacılara göre kıtada bu yıl sendikasyon kredi hacmi artacak. Asia Pasific Loan Market tarafından yapılan ankete göre, kreditörlerin yüzde 51’i Asya’da bu yıl sendikasyon kredi hacminin artmasını beklerken, yüzde 84’ü borçlanma maliyetlerini düşeceğini öngörüyor. Bu yıl Japonya hariç, Asya Pasifik bölgesinde 9.6 milyar dolarlık kredi anlaşması yapıldı. Bu oran geçen yılın aynı dönemindeki 13.9 milyar dolarlık anlaşmaya göre hamin yüzde 31 azaldığına işaret ediyor fakat uzmanlar şu an piyasalarda koşulların çok elverişli olduğunu ve yılın geri kalınında büyüme beklediklerini söylüyor. Hong kong merkezyi ANZ Bank’ın sendikasyon kredi bölüm başkanı John Corrin, geçtiğimiz günlerde düzenlenen bir

panelde, Refinansman için sırada bekleyen çok, çok fazla satın alma ve birleşme anlaşması da kapıda” dedi. Commerzbank sermaye borç piyasası başkanı Roland Boehm, bu yılın ilk çeyreğindeki hacimler konusunda çok rahat olduklarını, belirtti ve “Hukuk firmalarının kredi anlaşmalarından dolayı çok yoğun oldukları, toplantı odalarının rezerve edildiği kulağımıza geliyor” ifadelerini kullandı. Sendikasyon bankacıları ayrıca şirketlerin 2013’te tahvil piyasalarında gelir elde etme fırsatlarının zayıf olduğuna dikkat çekiyor. Barclays Capital’in Avrupa, Ortadoğu, Afrika ve Asya Pasifik sendikasyon kredisi bölüm başkanı Jonathan Macdonald, satın alma ve birleşmelerin geri gelmesiyle kreditör bankacıların ellerini ovuşturmaya başladığını söylüyor ve bu tip anlaşmaların artmasına bağlı olarak kredi hacminin büyümesine beklediklerini kaydediyor.

Gelişmekte olan ülkeler sendikasyonu canlandıracak Kara bulutların hakim olduğu birkaç yılın ardından, gelişmekte olan ülkelerin etkisiyle küresel kredi pazarının canlanması bekleniyor. Asya Pasifik Kredi Birliği, geçtiğimiz günlerde düzenlenen bir zirvede, küresel sendikasyon kredisi piyasasında yukarı yönlü bir trend beklediğini bildirdi. 2011’de Avrupa’daki borç krizi finans piyasalarında ciddi bir oynaklık yaratmış ve bankaların verdiği kredilerin kurumasına yol açmıştı. Geçtiğimiz yıl da ABD’nin mali uçuruma sürükleneceği endişesi 1 trilyon dolarlık kurumsal harcamanın oyunun dışında kalmasına neden oldu. Ancak 2012’de hızlanmaya başlayan satın alma ve birleşme anlaşmalarının devam etmesine bekleyen bankacılar 2013’e iyimser bakıyor. Birliğin yönetim kurulu başkanı Atul Sodhi, Asya Pasifik bankalarının iyi bir görünüme sahip olduğunu söylüyor. Geçtiğimiz yılın Asya’da sendikasyon kredileri açısından güçlü bir yıl olduğunu hatırlatan Sodhi, bölgenin küresel kredi pazarında payının giderek arttığını ve 2012’nin son altı yılın

/ EKONOMİ

en güçlü 12 aylık dönemi olarak kayıtlara geçtiğini ifade ediyor. Asya Pasifik Bölgesi’nde geçtiğimiz yıl 310 milyar dolar tutarında 950 anlaşma düzenlendi. Bu rakam, 340 milyar dolar büyüklüğünde 1100 anlaşmanın yapıldığı 2011’in gerisinde. Ancak kredilerdeki düşüşe karşın Asya’da sendikasyon kredilerinde faaliyet gösteren bankalar 2011 ile aynı seviyede. Güçlü likidite havuzu göz önüne alındığında Birlik, kredilerde sağlıklı bir trend izlendiğini kaydediyor. Asya bölgesinin kredilerdeki gücünün bu yıl da sürmesi bekleniyor. Özellikle kıtada satın alma ve birleşme anlaşmalarında yaşanan artış ve Çinli şirketlerin offshore yatırımlarını artırması kredi piyasasını uzmanlara göre destekleyecek. Asya-Pasifik bölgesinde geçtiğimiz yıl birleşme ve satın almalarda kullandırılan krediler 2009 yılındaki 4 milyar dolar ve 2011 yılındaki 17 milyar dolardan 18 milyar dolara yükseldi. Thomson Reuters Uluslararası Finans Gözden Geçirme 2012 raporuna göre Avrupa’daki sendikasyon pazarı 2012’de ölümün eşiğine geldi. Ancak bankacılar bu yıl piyasanın yeniden hareketleneceğini umut ediyor. Hacimlere bakıldığında 2012’de Avrupa sendikasyon pazarının ne kadar zor bir yıl geçirdiği görülüyor. Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’da 2012’nin ilk dokuz ayında Thomson Reuters verilerine göre sendikasyon kredileri yıllık bazda yüzde 35 azalarak 509 milyar dolara indi. Kara bulutlar yılın üçüncü çeyreğinde de dağılmadı. Üçüncü çeyrekte verilen 135 milyar dolarlık sendikasyon, son üç yılın çeyrek dönemlik en düşüm hacmine işaret ediyor. Bu dönemde, yılın ikinci çeyreğine göre sendikasyonlan yüzde 37 geriledi. Yine de kreditörler umudunu kaybetmiyor. Barclays EMEA ve Asya Pasifik küresel sendikasyon kredileri başkanı Jonathan Macdonald, “Geçtiğimiz yılın sonunda, refinansman döngüsünün sonuna geldik” diyor. Şeker bank 2012’de kârını ikiye katladı Şeker bank, 31.12.2012 tarihli konsolide olmayan mali tablolarını açıkladı. Buna göre Banka, bir önceki yılsonuna göre yüzde 104 artışla 240 milyon TL net kâr elde etti.


EKONOMİ / Mart-Nisan 2013

KOBİ’LER

işlerini internette kolayca yönetiyor Akbank ile Microsoft Türkiye, KOBİ’lere teknoloji desteği vererek, işlerini internette yönetmelerini sağlayacak Office 365 projesi için güçlerini birleştiriyor.

T

ürkiye’nin lider bankası Akbank, KOBİ’leri, dünyanın teknoloji devi Microsoft’un yenilikçi Office 365 ürünü ile tanıştırıyor. Akbank-Microsoft Türkiye işbirliği kapsamında, KOBİ’ler, e-posta, kurumsal web sitesi, alan adı, Word ve Excel dosyalarını internet üzerinden görüntüleme ve düzenleme, anlık ileti, görüntülü görüşme, dosya saklama ve paylaşımı gibi içeriğe sahip Microsoft’un “Office

365” ürününden %50 indirimli yararlanarak, işlerini internette kolayca yönetebilecek. Proje ile KOBİ’ler, e-postalarını ve dokümanlarını, Microsoft alt yapısı ile sağlanan Office 365 Bulut Çözümü üzerinde saklayabilecek. Ayrıca çalışanlar tüm bu şirket dosyalarına internet bağlantısı olan her yerden, her cihazdan, her an erişebilecek ve işlerini internet üzerinden izleyip yönetebilecek.

Bu benzersiz üretkenlik ve esneklik avantajı ile evde başlanılan bir dokümanı yolda ya da bir toplantıda tamamlamak da mümkün olacak. Office 365’in birlikte çalışabilme özelliği ise KOBİ’lerin şirket giderlerini azaltarak karlılıklarını artırmalarına katkı sağlayacak. Projenin tanıtımı için düzenlenen basın toplantısında bilgi veren Akbank Ticari ve KOBİ Bankacılığı’ndan Sorumlu Genel

11


Mart-Nisan 2013

12

Müdür Yardımcısı Kaan Gür, “KOBİ’ler Türkiye’nin, Akbank KOBİ’lerin Gücüdür” felsefesiyle hareket ettiklerine ve tüm çalışmalarını uzun vadeli hedeflerle değer yaratmak ve sürdürülebilir büyümeye katkı sağlamak amacıyla yürüttüklerine işaret etti. Gür, “İş ortağı olarak konumlandırdığımız KOBİ’lerin hayatlarını kolaylaştırmak için hem bankacılık alanında hem de bankacılık dışında geliştirdiğimiz çözümleri sunmaya devam ediyoruz. Şimdi de “Bulut ile KOBİ’lere her yer ofis” sloganıyla Microsoft Türkiye ile yeni bir proje için işbirliği yaptık. Bu projeyle KOBİ’leri teknolojinin getirdiği son imkanlardan biri ile tanıştırıyoruz, böylelikle işlerini internetten yönetmeleri için destek oluyoruz” dedi ve ekledi: “Microsoft Office deneyimini bulutta birleştiren “Office 365” ürününü KOBİ’lerle buluşturuyor, onları teknolojik imkanlar hakkında da bilinçlendiriyoruz. Günümüzde KOBİ’lerimiz son teknolojileri ön görülebilir maliyetlerle, çok büyük başlangıç yatırımları yapmadan, bakım onarım personel giderleri ile uğraşmadan kullanmak istiyor. Bildiğiniz üzere ofislerde farklı çalışanların bilgisayarlarında birçok bilgi saklanıyor ve bunların kaybolmaması için bir de server yatırımı gerekiyor. Bu proje ile dosyalar bulut çözümlerinde tutulduğu için artık server maliyeti sözkonusu olmuyor ve bilgilerin silinme, bozulma ve kaybolma riski ortadan kalkıyor. KOBİ’lerin işyerlerinde sel, yangın gibi bir problem olduğunda da aynı şekilde belirttiğimiz riskler doğmuyor. Bir anlamda bu çözüm dokümanların sigortası gibi oluyor. Aynı zamanda KOBİ’ler günlük hayatlarında kullandıkları Word, Excel, Powerpoint gibi programları internet üzerinden kullanabiliyor. Çalışanlar seyahat ederken ya da ofis dışında oldukları zaman internetin olduğu her yerden zaman kısıtı olmadan dokümanlarına güvenle erişebiliyor. Ayrıca gerekli düzenlemeleri yapıp doküman paylaşımında bulunabiliyorlar. Çalışanlar dışında Microsoft dahil kimse bu bilgilere ulaşamıyor böylece şirketin bilgileri, dokümanları gizli kalıyor. Bunlara ilave olarak web sitesi

tasarlama ve web alan adını oluşturma KOBİ’lerimiz için yalnızca yasal zorunluluk dolayısıyla yerine getirilmesi gereken bir görev değil, artık bu konu KOBİ’lerimiz için de “olmazsa olmazlar” arasında. Bu platform 15 dakikada çok kolay bir şekilde web sitesi oluşturma imkanı da sağlıyor. Tüm bunlardan faydalanırken sadece Akbank müşterisi KOBİ’ler özel çağrı merkezi uzmanları ile Office 365 ürününün satın alma ve kurulum işlemlerini gerçekleştiriyor. Böylelikle, KOBİ’lerin Office uygulamaları, kurumsal websitesi tasarımı, alan adı, kurum içi iletişim ve birlikte çalışma gibi pekçok konudaki çözümlerden maliyet avantajı ile yararlanmalarına olanak sağlıyoruz. Bu işbirliğini anlatmak ve teknolojik trendlerin iş yaşamına entegrasyonu ile ilgili müşterilerimizi bilinçlendirmek amacıyla Türkiye genelinde toplantılar gerçekleştireceğiz. KOBİ’lere işlerini yönetirken pekçok fırsatı bir arada sunan bu ürün için www. kobilersizinicin.com’dan başvuruda bulunulabilir. Üstelik 1 Ocak-30 Haziran tarihleri arasında 10.000 TL ve üzerinde Taksitli Ticari Kredi kullanan ve ürünü Axess Business ile satınalan müşterilere avantaj olarak ürün fiyatının yüzde 50’si chip-para olarak iade edilecek. Akbank olarak bundan sonra da KOBİ’lerin işlerini büyütmeleri ve geliştirmeleri için gerekli olan her türlü yenilikçi uygulamayı onlarla buluşturmaya devam edeceğiz.” KOBİ’leri güçlendiren her projede Microsoft Türkiye olarak var olmaya hazır olduklarını ifade eden Microsoft Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Begim Başlıgil, “Microsoft Türkiye olarak ülkemizin Ar-Ge yatırım ve 2023 vizyonu hedefi doğrultusunda çalışmalarımıza yön vererek küçük ve orta ölçekli şirketlerimizin büyümesi için yeni çözümler ve işbirlikleri üretiyoruz. Ülkemizin dünyanın 10 büyük ekonomisi arasına girebilmesi için KOBİ’lerimizin teknolojiyi daha etkin biçimde kullanması gerekiyor. Türkiye’nin en büyük ekonomilerden biri olması için KOBİ’lerimizin dünyaya açılması ve rekabet gücüne sahip olması çok önemli. Ancak KOBİ’lerimiz ile beraber büyüyebilir

/ EKONOMİ

ve rekabet edebiliriz. Rekabet gücü için de her zaman söylediğimiz gibi teknoloji bir lüks değil bir gereklilik. KOBİ’lerimizin, bilişim teknolojilerine daha fazla yatırım yaparak ve bilgi merkezli üretim ve yönetime geçerek rekabet güçlerini artırmaları şart. Dolayısıyla bizler de KOBİ’lerimizin rekabette fark yaratma ve büyümeye odaklanma hedeflerini destekliyor, verimlilik ve üretkenlik artışlarına katkıda bulunmak üzere çalışmalarımızı yürütüyoruz. KOBİ’lerimizin yenilikçi yazılımlarımıza en uygun koşullarda erişimini sağlamak için ise bugün burada olduğu gibi çeşitli işbirlikleri gerçekleştiriyoruz” dedi. Başlıgil, Akbank ile işbirliği içinde Office 365 ve bulut gücüyle dokümanların her yerde ve her an kullanılabilir olacağına işaret ederek, sisteme katılacak şirketlerdeki tüm çalışanların aynı anda tek doküman üzerinden çalışabileceklerine ve şirket verilerine güvenle erişip sürekli güncel kalabileceklerini vurguladı. Sisteme dahil olabilmek için, şirket çalışanlarının nerede oldukları ya da hangi cihazı kullandıklarının bir önemi olmayacağının da altını çizen Başlıgil, Office 365 Bulut Çözümü ile KOBİ’ler dokümanlarına güvenli bir şekilde dilediği zaman istediği yerden ulaşabilecek, paylaşabilecek ve üzerinde çalışabilecek. Bu da zaman kaybını önleyerek, verimliliklerini artırmasına büyük ölçüde katkı sağlayacak. Anında ve güvenli doküman paylaşımı, aynı anda birlikte çalışabilmek ve birinci sınıf bir mesajlaşma sistemi üzerinden iletişim kurmak şirketlerdeki süreçleri daha da iyileştiriyor. Çok ciddi maliyetlerle kurulan sistemlerin yaptıklarının hepsini sunan Office 365 Bulut Çözümü, teknolojiye ulaşmak için altyapı maliyeti yapmak istemeyen ya da bu maliyetten çekinen KOBİ’lerimizin verimliliğini ve karlılığını artıracak” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Microsoft Türkiye olarak yenilikçi ürün ve servislerimizle ülke ekonomimizin lokomotifi KOBİ’lerimize rekabet avantajı sağlayacak, onları güçlendiren ve sürdürülebilirliklerini destekleyen her projede var olmaya devam edeceğiz”.


EKONOMİ / Mart-Nisan 2013

Şeker bank 2012’de kârını ikiye katladı Şeker bank, 31.12.2012 tarihli konsolide olmayan mali tablolarını açıkladı. Buna göre Banka, bir önceki yılsonuna göre yüzde 104 artışla 240 milyon TL net kâr elde etti Toplam öz kaynak büyüklüğü bir önceki yıla göre yüzde 25 artarak 1,8 milyar TL’ye yükselen Şeker bank’ın öz kaynak kârlılığı yüzde 13,17 seviyesinde gerçekleşti. 2012 yılında toplam kredi hacmini yılbaşına kıyasla yüzde 16 artışla yaklaşık 10 milyar TL’ye ulaştıran Şeker bank’ın tarım, esnaf ve KOBİ kredilerindeki yıllık artış oranı ise yüzde 19 olarak gerçekleşti. 31.12.2012solo bilanço verilerine göre Şeker bank’ın toplam aktif büyüklüğü 14,5 milyar TL’ye ulaştı. Meriç Ulu şahin: “Aktifin yüzde 69’u krediler,pasifin yüzde 70’i mevduat” Bankanın 31.12.2012 solo mali tablolarına ilişkin değerlendirmede bulunan Şeker bank T.A.Ş. Genel Müdürü Meriç Uluşahin, yıl boyunca sürdürülen yük-

sek kârlılık performansının gerçek bankacılık faaliyetlerinden geldiğini söyleyerek, şöyle konuştu: “Toplum bankacılığı stratejimizle hem kredilerde hem de mevduatta kaynakların coğrafive sosyo-ekonomik statü olarak tabana yaygın dağılımına önem

veriyoruz. Kuruluşumuzdan gelen bu toplumsal kalkınma vizyonu bilançomuzun derinliğini, Bankamızın kendine has yapısını daha da öne çıkarıyor.” Ulu şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:“2012 yılı ekonomideki planlı yumuşak inişin talebe yansıdığı bir yıl olsa da üretime yönelik kredilerde mümkün olduğunca müşterilerimizi desteklemeyi sürdürdük.Bu bağlamda, aktiflerimizin içindeki kredi payını geçtiğimiz yılsonuna kıyasla yüzde 61’den yüzde 69’a çıkardık. Toplam varlıklarımız içindeki menkul kıymet payı ise 2011 yıl sonu bilançomuza göre 11 puan azalarak 31.12.2012 itibarıyla yüzde 14 olarak gerçekleşti. Aynı şekilde pasif yapımızda da geçmişten bu yana gelen sağlam mevduat müşteri tabanımızın tasarruflarını en iyi şekilde değerlendirecekleri ürünler sunup, önemli başarı sağladık. Mevduat hacminin toplam yükümlülüklerimiz içindeki payı 31.12.2012 itibarıyla yüzde 70 olarak gerçekleşti.”

Şekerbank’ın 31.12.2012 TarihliKonsolide Olmayan Finansal Sonuçlarına İlişkin Seçilmiş Göstergeler: Toplam Aktifler: 14,5 milyarTL Toplam Krediler: 10,08 milyon TL Toplam Mevduat: 10,14 milyarTL

Özkaynaklar: 1,8 milyarTL Net Kâr: 240 milyon TL Mevduatın Krediye Dönüşüm Oranı: % 99,48 Sermaye Yeterlilik Rasyosu: %14.48

13


Mart-Nisan 2013

/ EKONOMİ

2013 Gelişmekte olan ülkeler için umut Avrupa ülkeleri için sabır yılı olacak

T

14

icari alacak sigortasında dünyada en yaygın şirket olan Coface, her üç ayda bir 157 ülkedeki ticari işletmelerin ödeme alışkanlıklarına ve ülkelerin ekonomik, finansal ve politik görünümüne dayanarak hazırladığı ‘Ülke Riskleri Değerlendirmesi’nin 2012 yılı sonuçlarını Paris’te düzenlediği 17. Coface Ülke Riskleri Konferansı’nda açıkladı. A1, A2, A3, A4, B, C ve D olmak üzere yedi seviyeden oluşan değerlendirmede 2013 yılına yönelik beklentiler de analiz edildi. Coface Group CEO’su Jean-Marc Pillu, Avrupa’da sistematik bir krizin gerçekleşme olasılığının düşük olduğunu ancak krizin etkilerinin 2013 boyunca devam edeceğini söyledi. 66 ülkede 4600 çalışanı ile dünya genelindeki şirketlere ticari alacak yönetimi ile ilgili çözümler sunan Coface Grubu, ‘Ülke Riskleri Değerlendirmesi’ araştırmasının sonuçlarını

Paris’te düzenlenen 17. Ülke Riski Konferansı’nda açıkladı. Şirketlerin ödeme alışkanlıkları konusundaki bilgisine ve 250 uzmanın analizine dayanarak 157 ülkenin riskini değerlendiren Coface, 2012 yılında ticari ödeme gücüne bağlı riskleri ortaya koyarken, 2013 yılına yönelik beklenti ve tahminlerini de kamuoyunun bilgisine sundu. Avrupa ekonomisi yüzde 0.1 daralacak, ABD’de büyüme yavaşlayarak yüzde 1.5 düzeyine inecek Ülke Riski Konferansı’nda açıklanan sonuçlara göre, Euro bölgesinin merkez üssü olduğu mevcut kriz sistemsel yapısı itibariyle AB ülkeleri için sıkıntı yaratmaya devam edecek. Gelişmiş ülkelerin toparlanması ise yüksek kamu ve özel borç açmazından kurtulmalarına bağlı gözüküyor. Avrupa’da iş piyasalarının durumunun kötüye gitmesi

ve tamamlanmamış olan kurumsal reformlar nedeniyle hane halkı ve kurumsal güvenin sağlanamadığına vurgu yapılan araştırmaya göre 2013 yılında, Avrupa ekonomisi %-0.1 oranında daralacak. ABD’de büyüme yavaşlayarak %1.5 düzeyine inerken, gelişmekte olan ülkeler %5.2 oranında sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme kaydetmeye devam edecekler. Amerikan bütçe politikasındaki belirsizlik, Amerika’daki büyümeyi etkileyebilir. Coface’ın hazırladığı rapora göre, Avrupa’daki sistematik kriz riskinin azalmış olmasına ve ihracatı teşvik edici önlemlere rağmen, şirketler için endişe verici durum hala devam ediyor. Raporda, Avrupa’daki kurumların yeniden yapılanmasındaki yetersiz ilerleme ve iş piyasasındaki hızlı çöküş nedeniyle reel ekonomi aktörlerinin güven bunalımı yaşadığına dikkat çekiliyor.


EKONOMİ / Mart-Nisan 2013

Artık Birikimler Akıllı Hesap ile değerleniyor Türkiye Finans cazip kâr payı sunan yeni ürünü Akıllı Hesap ile herkesi tasarrufa davet ediyor. Avantajlarla dolu Akıllı Hesap’ta hesap işletim ücreti bulunmuyor ve internet şubesinden ayda 5 EFT/5 havale bedava yapılabiliyor.

T

ürkiye’nin öncü katılım bankası Türkiye Finans, birikimlerini değerlendirmek isteyenler için kullanıcılarına avantajlar sunan Akıllı Hesap ürününü geliştirdi. +10’a varan paylaşım oranı ile tasarruf yapmak isteyenlere yüksek getiri sağlayan Akıllı Hesap’ta hesap işletim ücreti alınmıyor. Ayrıca her ay 5 adetle sınırlı olmak üzere Türkiye Finans İnternet Şubesi üzerinden EFT ve havale de ücretsiz yapılabiliyor. Akıllı Hesap açtırmak için, Türk Lirası hesaplarda 250 TL ile 100.000 TL arasında yabancı para hesaplarında ise 250 USD/EUR ile 50.000 USD/EUR arasında bir tutar yatırmak gerekiyor. Ara dönem kâr payı ödemeli katılım hesapları ile kıymetli maden hesapları ise kampanya kapsamı dışında tutuluyor. Türkiye Finans olarak müşteri odaklı yönetim anlayışıyla faaliyetlerini sürdürdüklerini belirten Türkiye Finans Genel Müdürü Derya Gürerk, 2012’nin son çeyreğinden bu yana bireysel müşterileri için yenilikçi birçok ürün tasarlayarak müşterilerinin hizmetine sunduklarını söyledi. Türkiye Finans’ın bu konuda öncü kurumlardan biri olduğunun altını çizen Gürerk, “Sektö-

rümüzün bireysel ürünler alanında ürün yelpazesini genişletmesi gerektiğini düşünüyor, Türkiye Finans olarak yenilikçi ürünlerimizle katılım bankaları arasında öncü bir rol üstleniyoruz. Yeni ürünümüz Akıllı Hesap da, birikimlerinin katılım bankacılığı ilkelerine uygun bir şekilde getiri sağlamasını arzu edenler için ideal bir seçenek olacak” dedi. Akıllı Hesap için büyük bir iletişim kampanyası hazırladıklarını söyleyen Gürerk, “Akıllı Hesap ürünümüz, cazip kâr paylaşım oranının yanı sıra hesap işletim ücreti alınmaması ve ücretsiz EFT ve havale seçenekleri ile farklı bir ürün. Bu sebeple ürünümüze ve katılım bankacılığının en önemli prensiplerinden paylaşma esasına dikkat çekecek bir kampanya başlattık. İlhamımızı İstanbul’un en tanıdık görüntülerinden olan simitlerini martılar ile paylaşan insanlardan aldık. Kampanya boyunca sürpriz tüketici aktiviteleri ile müşterilerimizin karşısına çıkacağız” diye konuşarak, uzun vadede tasarruflarını değerlendirmeyi düşünen müşterilerin, uzun vadedeki stopaj avantajının Türkiye Finans tarafından da uzun vadedeki avantajlı kâr oranı ile desteklendiğini ifade etti.

15


Mart-Nisan 2013

/ AYIN

KONUĞU

Chrysamed

teknolojisi devrim yaratıyor

!

B

16

ugün, dünyanın en çok önem verdiği konuların başında, insan sağlığı gelmektedir. Bunun yanı sıra, insan yaşamına olumlu yönde etki eden ürünler ve teknolojiler geliştirilmektedir. Hayatımızı kolaylaştıran birçok ürün ve teknolojiler, insan hayatını kolaylaştırması ile birlikte doğamızı olumsuz etkileyerek, gerçek yaşam alanımız olan, çevreye zarar verip ekolojik dengenin bozulmasına yol açar. Günümüzde bir çok kurum ve kuruluş doğa dostu ürünler imal ederek, geleceğimizi korumak adına bir çok çalışma yapmaktadır. Devrim niteliğinde bir ürün geliştiren, Chrysamed, Çevre ve Halk Sağlığı ilaçları, Veteriner İlaçları, İlaç Eczacılık Ara Ürünleri, tarım alanında kullanılan zirai ilaç, kimyevi ve organik gübreler imal etmektedir. Dünyanın ekolojik düzenin korunmasını esas alan kurum, geliştirmiş olduğu sistem ve teknoloji ile kimyasal kullanımını minimize ederek, insanın yaşam kaynağı olan

suyun çözme gücünü kullanarak, kimyevi bileşenler ile temasımızı mümkün olan en düşük orana çekmiştir.CHRYSAMED Yönetim Kurulu Başkanı, Türk İşadamı, Makine Yüksek Mühendisi Yusuf AKTAŞ ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Yusuf AKTAŞ’ı tanıyabİlİr mİyİz? Iğdırlıyım, küçük yaşta hep doktor ya da mühendis olmak istiyordum. Liseyi bitirdikten sonra, Üniversite sınavına girdim, ama istediğim bölümü kazanamadım. 1974’te okumak için, Almanya’ya gittim. ‘Hem çalışır hem okurum’ diye düşünmüştüm. Hamburg’ta, geçinmek için, önce bir işe girdim. Aynı zamanda, Almanca kurslarına katıldım ve üniversiteye hazırlanmaya başladım. Çalıştığım yer, laboratuvar cihazları üreten bir fabrikaydı. O nedenle de ‘makine mühendisliği okumam, daha kolay olacak’ diye düşündüm ve yolumu bu yönde çizdim. Hamburg Üniversitesi’nden makine mühen-

disi olarak mezun oldum. Üniversiteyi bitirdikten sonra Almanya’da Mühendis olarak çalışmaya başladım. Bir süre sonra, Türkiye’ye dönmek istedim. Geldim, birkaç firmaya müracaat ettim. Maaşı söylediler, kiraları araştırdım, baktım ki hesap tutmuyor. Geri Almanya’ya döndüm. Sonrasında, Avusturya’ya geçtim ve Salzburg’a yerleştim. 1985’te de kendi firmamı kurdum. CHRYSAMEDİN KURULUŞUNDAN VE ÇALIŞMALARINDAN BAHSEDER MİSİNİZ? Çalıştığım firmalardan, ‘Su arıtma kimyasalları ve Makinaları üreten’ bir firmada kimyaya merak sarmıştım ve suyun özellikleri üzerine Araştırma Geliştirme projelerim vardı. Bu konuda çalışmaya başladım. Bu alanda Ar-ge yatırımları yaparak sektöre farklı bir bakış açısı kazandırmaya çalıştım. Avusturya’da mühendislik şirketimiz ile makine üreticilerine, danış-


AYIN KONUĞU / Mart-Nisan 2013

manlık veren bir kurum olduk. 2008 yılında, su bazlı haşere ilacı üretimi için, İzmir Torbalı da, fabrikamızı kurduk. Bugün, Torbalı tesislerinde üretilen, Chrysamed ürünleri, başta Almanya olmak üzere, birçok Ülkeye ihraç edilmektedir. Bu tesislerde ayrıca; yerli ve yabancı şirketlere CHRYSA teknolojisiyle fason üretim yapılmasının yanı sıra insan sağlığı ve ekolojik dengenin korunması alanında yeni projeler geliştirmekteyiz. Kurulduğumuz günden bu yana, doğa dostu ürünler üretmeyi hedef aldık. Bugün, birçok ülkede yer alan tüketicilerimiz, ürünlerimizin güvenilirliğinden dolayı bizi tercih ediyor, bu güveni korumak en büyük hedefimizdir. HAŞERE KONTROLÜNDE SUYUN ÇÖZME GÜCÜNÜ KULLANARAK BİR İLKE İMZA ATTINIZ, BU FİKİR NASIL GELİŞTİ? Ben makine mühendisiyim. Su arıtma tesisleri ve aparatları yapan Firmada çalışırken, aynı fabrikada su arıtma kimyasalları yapılıyordu. Orada kimya mühendisleri ile birlikte çalışıyorduk. Onların, bizim bilgilerimize, bizim de onların bilgilerine ihtiyacımız vardı. Tabi burada bunu yaparken, suyun özelliklerini keşfediyorsunuz, bir

bakıyorsunuz, su her zaman su değil. Suyun dünya da sırrı çözülmemiştir. Su, sadece katı, sıvı veya buhar şeklinde olabilen tek maddedir, aynı zamanda suyun özellikleri değişkendir. Suyun aktivitesi vardır, suyun ruhu vardır. Ve bunu keşfediyorsunuz. Bunu nerede kullanayım diyorsunuz. Temizlik maddesinde kullanılsa katma değer avantajı yeterli değildir, ama ilaç da kullandığım zaman, az ilaç kullanıp çok etki elde ediyorsunuz. Dünyada ki bütün canlılar soyunu sürdürme içgüdüsüne sahiptir. Zararlıyı, siz zehirler öldürürseniz zararlı, daha çok yumurta bırakır ve o ilaca karşı bağışıklık kazanır. Fark etmişsinizdir, bazen ilaç kullanımından bir süre sonra bakıyorsunuz ki haşere yine geliyor, daha çok geliyor, her gün kullanıyorsunuz sorun çözülmüyor. Hiç düşünülmüyor, bu işe yarıyorsa haşere sorunu neden bitmiyor, işe yaramıyorsa da bunu neden her gün kullanıyoruz. Demek ki haşereyi öldürmek için kullanıyoruz. Haşereyi öldürmek farklı, haşere sorununu çözmek farklı şeylerdir. Haşereyi terlikle de öldürebilirsiniz. Gazete ile de öldürebilirsiniz. Mazotla da öldürebilirsiniz, mazotun içerisine biraz etken

madde koyar sıkarsınız, bununla öldürdüm dersiniz, hâlbuki mazotla öldürüyorsunuz. Öldürmekle haşere sorununu çözemezsiniz. Burda önemli olan öldürmek değil, Zararlıyı, belli alanlardan uzak tutmak ve kontrol altına almaktır. Dünyada ki bütün haşereler bittiği anda bizde yaşayamayız. Her zararlının bir görevi vardır. Yeryüzünde, 1 milyon ve üzeri sadece haşere familyası vardır. Her familyanın aşağı yukarı 7500 ayrı türü vardır. Hepsinin bir görevi vardır, bunlar bir yandan dünyamızın ekolojik dengesini sağlarken, diğer yandan birbirlerini ve birbirlerinin yumurtasını yiyerek beslenirler. Ne soyları tükenecek kadar azalır, nede epidemi yapacak kadar çoğalırlar. Biz, ne zaman ki bu sisteme çomak sokarsak, zehirleyerek öldürmeye çalışırsak denge bozuluyor. Çünkü o zaman soylarını sürdürme içgüdüsüyle daha çok yumurta bırakır ve bağışıklık kazanırlar. Biz haşereyi zehirleyerek öldürmüyoruz, onların sinir sistemlerini etkileyerek, uzaklaştırıyor ve yok ediyoruz. Bu bir buluştur. Bizim kendi patentimiz var. Haşereler soğukkanlıdır sinir sistemi ile yaşarlar, kan dolaşımları yoktur, sinir sistemi çalıştığı

17


Mart-Nisan 2013

18

müddetçe yaşar ve sinir sistemleri çalışmazsa yok olurlar. Biz onların sinir sistemini uyuşturabilirsek o alandan uzaklaşır ve yok olurlar. Haşereler gövdeleriyle solunum yapar çünkü akciğerleri yoktur vücutlarında küçücük delikler vardır. O deliklerden solunum alırlar. Deliklerin hemen ardında sinir uçları vardır. Soludukları havada, sinir uçlarını felç eden bir madde varsa o alandan uzaklaşır ve yaşayamazlar. Mesela krizantem çiçeğinin özünde Pyrethrum denilen böyle bir bir etkiye sahip madde vardır. Bu çiçeğin latince ismi Chrysanthemum diğer bir ismi ise kasımpatı çiçeğidir. Biz formülasyonumuzda Pyrethrum ve derivatlarını kullanıyoruz. Chrysamed ismimiz buradan geliyor. Biz bu etken maddeyi kendi patentimiz olan CHRYSA teknolojisini kullanarak su ile inceltip haşerenin trake sistemine intikal ettiriyoruz. Haşere o zaman ne oluyor, nefes aldığı zaman bir süre sonra ölüyor. Çoğalma iç güdüsü tetiklenmemiş oluyor. İşte farkımız burada. Biz çok az etken madde kullanarak hem insan sağlığına hem çevre sağlığına hem bitkilere zarar vermiyoruz hem o haşereleri uzak tutuyoruz. Bununla birlikte o bölgede ki haşereler nefes aldıkları zaman ilaçla entegre oluyor yaşayamıyorlar. Birkaç dakika içinde bazı haşereler, bazı haşereler 12 saat sonra ölüyor. Farklı etken maddeler kullanarak yapılan ilaçlarımızda vardır. CHRYSAMED İNSEKTİSİT’İ FARKLI KILAN ÖZELLİKLER NELERDİR? Chrysamed İnsektisit, Avusturya’da geliştirilen Patentli CHRYSA teknolojisi ile üretilmiş geniş spektrumlu bir haşere ilacıdır. Chrysamed İnsektisit %99 su bazlı, PBO, Solvent ve itici gaz içermeyen, Leke ve kalıntı bırakmayan, her çeşit yüzeye (Kumaş, ahşap, metal, plastik, deri vs.) uygulanabilen, kokusuz ve emsalsiz yeni nesil bir insektisittir. Haşerelere karşı 3 aya kadar kalıcı öldürme ve uzaklaştırma (Repellent) etkisine sahiptir. Chrysamed İnsektisit ayrışma yapmayan homojen bir emülsiyondur. Chrysamed ile yapılan ilaçlamalarda ilk damladan son damlaya kadar her püskürtmede eşit oranda etken madde uygulanır.Chrysamed İnsektisit minimum etken madde

ile maximum etki sağlar. Bizim kendi teknolojimiz su bazlı doğa dostu insan sağlığına duyarlı bir ürün. Aynı zamanda çok düşük bir aktif madde kullanarak çok büyük bir etki oluşturuyor. Sektörel olarak biraz daha bilgi vereyim. Haşereler insan sağlığını olumsuz yönde etkiliyorlar eski sistemlerde genelde haşereleri öldürme yolu tercih ediliyordu. Öldürerek haşere problemi çözülmeye çalışıyordu. Fakat haşere problemini öldürerek çözemeyiz. Onlarında yaşam hakları var bir eko sistem var, yeryüzünde doğada bir denge söz konusu. Bizim metodumuz daha çok bu haşereleri, bizim yaşam alanımızın dışında tutmak. Eko sistemimizin, yaşam çevremizin dışında tutmak için geliştirilmiş bir sistem olan CHRYSAMED in en büyük özelliği bu haşereleri zehirleyerek değil, sinir sistemini tahrip ederek etkisiz hale getiriyor olması. Haşereleri biz direk yüksek aktif madde miktarı ile öldürmeye çalışırsak haşere esasında hemen ölmüyor bir müddet sonra ölüyor. Fakat haşerenin üreme içgüdüsünü biz harekete geçiriyoruz. Üreme içgüdüsü ile zararlı daha çok yumurta bırakıyor ve anormal çoğalıyor. Aslında problem çözülmüyor. CHRYSAMED in farkı burda CHRYSAMED ürünleri haşerelerin sinir sistemini felç ederek yavaş, yavaş etkisiz hale getirdiği için haşere bunu algılayamıyor. Böyle bir özelliği var bir de çok özel bir nano teknolojik iç yapısı , kim-

/ AYIN

KONUĞU

yasal formülü var bununla birlikte yüzeye tutunuyor yüzeye tutunmasıyla hem haşere geldiği zaman yeri algılıyor o mekana gelmiyor, gelirse de yavaş yavaş sinir sistemi felç olarak bertaraf olur duruma geliyor. Yani çok farklı yeni nesil bir ilaç ve sistem bizim yaptığımız bizim kendi özel teknolojimiz bu şekilde çalışıyor. İLAÇ NASIL UYGULANIYOR? Özel tasarım ambalajında yer alan ürünümüzün bir püskürtme kafası var püskürtme kafası ile sıkıyorsunuz, bu kadar basit. Bunun içerisinde % 0,1 oranında ilaç var gerisi sudur. Kokusuzdur leke bırakmaz bu özelliği ve su bazlı olduğu için bütün mekânlarda güvenle kullanılabilir. KULLANIM ALANLARI NERELERDİR? Her ilaç için farklı ruhsatlar gerekmektedir. Bazı ilaçlar evler içi ruhsatlıdır. Halk sağlığında ruhsatlı olanı biz evlerde işyerlerinde uygulayabiliyoruz. Bu ilacı aynı ilaç olmasına rağmen tarımda kullanırız diyemeyiz. Ama biz aynı ilacı bu sefer ruhsatlandırıyoruz ve bunu tarımda kullanabiliyoruz. Yine aynı reçete aynı formülasyon veteriner ilacı olarak ruhsatlanıyor ve bunu biz direk hayvanların üzerine sıkıyoruz. Bu ilaçların sistemleri farklı ruhsatları farklıdır. Bu ilaç evlerde işyerlerinde lokantalarda otellerde kullanılıyor Bir diğeri de direk vücuda sıkılan bir ilaçtır. Evlerde işyerlerinde kullanılmıyor. Vücuda


AYIN KONUĞU / Mart-Nisan 2013 sıkıldığında haşere vücuda yaklaşmıyor gelmiyor. ÜRÜNLERİNİZİN GÜVENİLİRLİĞİ İLE İLGİLİ BİLGİ VERİRMİSİNİZ? Ürünün su bazlı olması çok önemli bir faktördür ve ürünün güvenilirliğini arttıran en büyük etkendir. Birçok kurum ve kuruluşça yapılan deney ve testlerden pekiyi sonuç aldık. Alman Freytox Laboratuvarında Farelere en yüksek dozda Chrysamed içirilerek yapılan deneylerde hiç bir toksik etki kaydetmeyerek zehirli olmadığı onaylanmıştır. Alman Dermatest laboratuvarında 30 kişinin cildine Chrysamed sürülerek yapılan deneylerde PEKİYİ dereceyle dermatolojik raporu verilmiştir. Alman TÜV ve LGA Laboratuvarlarında yapılan kimyasal ve fiziksel deneylerde tam not alarak Avrupa standartlarına ve Alman ALDI mağazalarında satışına uygunluk raporu verilmiştir. Hacettepe Üniversitesinde, SİVRİSİNEKLER üzerine 5 metre mesafeden yapılan uygulamada % 100 tam sonuç alınmıştır. KARASİNEK denemelerinde %99,5 sonuç alınmıştır. KARINCA denemelerinde % 100 tam sonuç alınmıştır. HAMAMBÖCEĞİ denemelerinde %97,5 sonuç alınmıştır. Berlin Insect Services Laboratuarında, KENE, AKAR ve GÜVE üzerinde yapılan deneylerde Kene ve Güvelerde % 100 tam sonuç, Akarlarda %95 sonuç alınmıştır. Akdeniz Üniversitesinde KENE üzerinde yapılan deneylerde % 100 tam sonuç alınmıştır. Gaziantep Üniversitesinde KENE ve ÖRÜMCEK üzerinde yapılan deneylerin hepsinde % 100 tam sonuç alınmıştır. Ankara Üniversitesinde tahtakurusu, pire, örümcek ve akrepler üzerinde yapılan deneylerde % 97 sonuç alınmıştır. Alman Biogenius Laboratuarında TAHTAKURUSU üzerinde yapılan deneylerde % 100 tam sonuç alınmıştır. Fransız LABORATOIRE T.E.C. Laboratuvarı’nda, Hamamböceği, Karınca, Pire, Karasinek, Toz Akarı (mayt), Elbise Güvesi, Termit, Sivrisinek (Aedes Aegypti), Sivrisinek (

Aedes Albopictus) ve Tahta kurusu zararlılarına karşı CHRYSAMED INSEKTISIT ile yapılan Deneme sonucunda tüm zararlılara karşı, % 100 etkinlik sağlanmış, etkinliğin 91 gün boyunca devam ettiği tespit edilmiştir. ÜRÜNLERİNİZ HANGİ ÜLKELERDE SATILIYOR? Türkiye dışında başta Almanya, Avusturya, İsviçre, Fransa olmak üzere, birçok ülkeye ürünlerimizin satışını gerçekleştirmekteyiz. Bu ürün her ne kadar %99 su bazlı olsa dahi bir canlıyı öldüren bir ilaç yani bir insektisit olduğu için, ruhsatı olmayan bir ülkeye satamazsınız. Her ülkenin ayrı ruhsat mevzuatı var. Herhangi bir ülkeye bu ürünü satmak istiyorsanız bu ürünü o Ülkede ruhsatlandırmanız gerekir. Örneğin Avrupa’da bir ilacı ruhsatlandırmak için bir çok çeşitli testlerin başarıyla sonuçlanması gerekir. Atmosfere etkisi, yer altı sularına etkisi, arıların üzerine etkisi, insanlara etkisi hayvanların üzerine olan etkisi, hayvanların sütüne veya etine geçme testleri yapılıyor. Bir ruhsatı almak, aşağı yukarı 3 milyon Euro ya mal oluyor. Ve 2 – 3 sene sürebiliyor. Bu testlerin hepsinin yapılması gerekiyor. Bu anlamda, şu anda ürünlerimizi ruhsatlandırarak satışını gerçekleştirdiğimiz ülkeler, Türkiye, Almaya, Avusturya, Fransa gibi ülkelerdir. Birçok ülkede ürünlerimizin satışını gerçekleştirmek için ruhsatlandırma çalışmalarımıza devam etmekteyiz. TÜRKİYE PAZARINI NASIL DEĞERLENDİRİRSİNİZ? Türkiye, her geçen gün, dünya ekonomisinde söz sahibi olmak için güçleniyor. Özellikle, son zamanlardaki büyüme oranları, birçok yatırımcının gözünü ülkemizin üzerine çekiyor. Avusturya, merkezli bir şirket olmamıza rağmen, bir çok yatırımımızı Türkiye ye yaptık, İzmir Torbalıda, kurmuş olduğumuz fabrikamız o coğrafya ya büyük oranda katkı sağlarken, ülke ekonomisine de bir kazanım olduğunu biliyoruz ve yeni iş imkanları istihdam sahaları oluşturmak istiyoruz. Ortadoğu ve balkanların giriş kapısı olarak nitelendirdiğimiz ülkemize yatırımlarımız devam ediyor. Türkiye de, bilinirliğimizi arttırmak için önemli çalışmalar içerisindeyiz, ülkemiz, sürekli gelişen ve çok

önemli bir pazar, bu pazarda etkin bir oyuncu olmak istiyor, bu alanda çalışıyoruz. YATIRIMLARINIZDAN BAHSEDERMİSİNİZ? Teknoloji hızla gelişiyor ve yeni talepler oluşuyor. Yeniliklere cevap vermek için bizde sürekli AR-GE çalışmalarımızı sürdürmek, yeni formülasyon ve yeni ürünler geliştirmek zorundayız. Kendi CHRYSA teknolojimizin yansıra, SC, WDG, ME, MC, Formülasyonlarında yeni ürünler üretmek için ikinci bir Fabrika kurmaya karar verdik. İzmir İTOB organizede 10.000 m2 lik bir yer arsa aldık. Bunlarla ilgili makine alımlarına başladık, önümüzde ki 2 ay içinde de kısmetse yeni fabrika inşaatımıza başlıyoruz. Teknoloji yatırımlarımızın yanı sıra ar-ge ye büyük oranda kaynak ayırdık. Tanıtım çalışmalarımız ve medya planlama konusu bizim için önemli olan konuların başında geliyor. Bizler doğru ürünü ürettiğimizi biliyor ve bunu tüketicilere duyurmak istiyoruz, bu alanda ciddi yatırımlarımız olduğunu söyleyebilirim.

19


Mart-Nisan 2013

/ İHRACAT

Büyükekşİ 2013 ihracat hedefini açıkladı T

İM Başkanı Mehmet Büyükekşi Merkez Bankası’nın ihracatçıyı sanayiciyi ilgilendiren konularda daha cesur adımlar atmasını istedi. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, Merkez Bankası’nın öngörülerine güvendiklerini vurgulayarak, Merkez Bankası’nın ihracatçıyı, sanayiciyi ilgilendiren konularda daha cesur adımlar atmasını, yolu aydınlatmasını beklediklerini söyledi. Büyükekşi, “Hepimiz aynı gemideyiz. Hepimizin hedefi aynı” dedi. TİM 2012 yılı ihracat verilerini Ankara’da düzenlenen bir basın toplantısıyla açıkladı. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, toplantıda yaptığı konuşmada, Aralık ayı verilerini ve 2012 yılı gerçekleşmelerini değerlendirdi. “Geçmiş yıla güzel bir iz bıraktık” sözleriyle konuşmasına başlayan Büyükekşi, ihracat açısından çok başarılı bir yılı geride bıraktıklarını dile getirdi.

“DÜNYADA KAOS TÜRKİYE’DE BAŞARI”

20

2012 yılının Türkiye açısından başarılı geçtiğini belirten Büyükekşi, olması gerekenin olduğunu, ihracat, büyüme, istihdam ve diğer pek çok alanda Türkiye ekonomisinin bir adım daha ileriye gittiğini vurguladı. Bu başarıyı dünyanın ekonomik bir kaosa girdiği bir dönemde yakaladıklarını söyleyen Büyükekşi, 2012 yılında AB ülkelerinin art arda borç ve bütçe krizleri yaşandığını kaydetti. 2012’nin AB için de kayıp bir yıl olduğunu ifade eden Büyükekşi, “Çünkü AB ülkeleri krize karşı önlem konusunda görüş birliğine varamadılar, somut

kararlar alamadılar, somut adım atamadılar, ve bunun sonucunda; Yunanistan, İspanya gibi ülkelerin yanı sıra İtalya ve Fransa gibi dünyanın büyük ekonomileri de krizle sarsıldı. Notları düşürüldü. ABD, istenilen büyüme oranlarını tutturamadı, işsizliği yenmekte zorlandı. Dünyanın lider ekonomilerinin krizle sarsıldığı bir dönemde

Türkiye’nin ortaya koyduğu bu başarılar takdire şayandır. Sevindiricidir, gurur vericidir” diye konuştu.

“İHRACATTA YENİ REKOR”

Türkiye’nin ilk 9 ayda yüzde 2.6 büyüdüğünü belirten Büyükekşi ihracatın ise 2012 yılında 151 milyar 860 milyon dolara ulaştığını vurguladı. Bu rakamın Cumhuriyet tarihinde yeni bir ihracat rekoru


İHRACAT / Mart-Nisan 2013 olduğunu ifade eden Büyükekşi, “Dünyayı kasıp kavuran ekonomik kriz ortamına rağmen kırılan bir rekordur. Ancak ihracatta rekorlar kendiliğinden kırılmadı. Türkiye ihracatçılarına güvendi. Devletimiz, Türkiye’nin kurumları ihracatçılara güvendi. Biz de bu güveni boşa çıkarmadık. Ekonomiyi sırtlamaya devam ettik. Yatırım yaptık, istihdam ürettik. Büyümeye net katkı verdik. Cari açıkla mücadelede en ön saflarda yer aldık. Ekonomideki kırılganlıklar ihracat sayesinde azaltıldı. Bu, büyük bir başarıdır. Bu, ihracatçılarımızın başarısıdır. Bu, ihracatçılarımıza her platformda büyük destek veren hükümetimizin başarısıdır” şeklinde konuştu.

“TÜRKİYE BAŞARI İÇİN KENETLENDİ”

Bu başarının “kenetlenen Türkiye’nin başarısı” olduğunu söyleyen Büyükekşi, 2013 yılının Türkiye’nin tüm kurum ve kuruluşlarıyla, ihracatçılarına daha çok güvendiği ve kulak verdiği ve bir yıl olması temennisinde bulundu. Büyükekşi, “Biz de Türk malı damgasını tüm dünyaya yayalım. 2012 yılında 237 gümrük bölgesinde dalgalanan Türk malı bayrağını, Afrika’dan Ortadoğu’ya, Asya’dan Avrupa’ya her bölgede dalgalandırmaya devam edelim” dedi.

“İHRACATA DESTEK BEKLİYORUZ”

Bu çerçevede 2013 yılında tüm ekonomi aktörlerinden ihracata destek beklediğini dile getiren Büyükekşi şunları söyledi: “Devletimizin kurumlarının yanımızda olmasından büyük memnuniyet duyuyoruz. Ancak finans kesiminin de daha fazla yanımızda olmasını bekliyoruz. İhracatçılara pozitif ayrımcılık istiyoruz. İhracatçıya daha rekabetçi şartlarla kaynak kullandırılmasını arzuluyoruz. Çünkü ihracata verilen destek, üretime, istihdama verilen destektir.” “BİZ MERKEZ BANKAMIZIN ÖNGÖRÜLERİNE GÜVENİYORUZ” Büyükekşi, Merkez Bankası’nın öngörülerine güvendiklerini söyledi. Merkez Bankası’nın ihracatçıyı, sanayiciyi ilgilendiren konularda daha cesur adımlar atmasını, yolu aydınlatmasını beklediğini dile

getiren Büyükekşi, “Önümüzü açmasını, daha fazla yatırımı ve ihracatı teşvik etmesini istiyoruz. Rekabet gücümüzün korunması, geliştirilmesi, daha rekabetçi bir Türk sanayisinin önünün açmasını bekliyoruz. Çünkü hepimiz aynı gemideyiz. Hepimizin hedefi aynı” değerlendirmesinde bulundu.

“BAŞARI İÇİN, POLİTİKA BÜTÜNLÜĞÜ ŞART”

2023 yılında 500 milyar dolar ihracat, 2 trilyon dolar milli gelir ve Türkiye’yi dünyanın ilk 10 ekonomi arasında yer almasını sağlama hedefine hep birlikte kenetlenmek gerektiğini vurgulayan Büyükekşi, “İnanıyoruz ki biz kenetlendikçe, Türkiye çok daha hızlı büyüyecek. Ama bunun için siyasetçisinden bürokratına, işadamından vatandaşına kadar ortak bir politika bütünlüğüne ihtiyacımız var. Bizi 2023 hedeflerimize götürecek yeni perspektiflere ihtiyacımız var. Son on yıldır siyasi ve ekonomik istikrara sahibiz çok şükür. Bu istikrar sayesinde günlük, aylık, yıllık değil 12 yıllık hedefler koyduk. İnandık, bu hedefler için yola çıktık, adım attıkça bilendik. Geri dönüşü olmayan bir yoldayız artık. Hedefimiz; 2023” şeklinde konuştu.

“HERŞEY 2023 İÇİN” “Alacağımız kararlarda, atacağımız adımlarda bu hedeflerin izi olmalı. Konjonktüre uyma kaygımız bizi uzun vadeli hedeflerimizden uzaklaştırmamalı Kısa vadeli konjonktürde uzun vadeli perspektifi kaybetmemeliyiz” diyen Büyükekşi, 2023 stratejisinin üzerine daha fazla eğilme vakti olduğunu söyledi. İnovasyon, AR-GE, tasarımın ve markalaşmanın bu uzun yürüyüşümüzde en büyük dönüşüm araçlarımız olduğuna inandıklarını dile getiren Büyükekşi, “Burada bir parantez açmak istiyorum. Türkiye inovasyon konusunda belirli bir ivmeyi yakaladı. Özel sektör üzerine düşen görevi yerine getirmeye gayret etti. Ancak bu noktada iş alemi olarak bizim de eksik kaldığımızı düşünüyoruz. Bu eksikleri en kısa zamanda telafi etme ihtiyacımız var” dedi.

“TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ İNOVASYONDA”

Türkiye İnovasyon Haftası’nı bu farkındalığı oluşturmak amacıyla yaptıklarını belirten Büyükekşi, şu açıklamalarda bulundu: “İstedik ki kamuoyu gündemine inovasyonu daha fazla taşıyalım. İnovasyonun önemini tekrar tekrar vurgulayalım. Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Çünkü inovasyon, Türkiye’nin geleceğidir. İnovasyona yönelik toplumsal farkındalığı artırma çabalarımız, yoğunlaşarak devam edecek. Bu konuda farklı açılımlar yapacağız. Çünkü, bugün geldiğimiz noktada inovasyon ihtiyacı, siyasal, kurumsal, toplumsal algı, kabul ve alışkanlıklarda köklü değişimleri dayatıyor. Bilişim teknolojisindeki gelişmeler, geleceği öngörülemez bir hızda yakınlaştırıyor. İşte bu yüzden, eğitimden sivil anayasaya dek yeni bir atılıma ihtiyacımız var. Çünkü 2023 hedeflerimize ulaşmamızın yolu, yeni atılımlardan geçiyor.”

“YENİ SİVİL ANAYASA ŞART”

Büyükekşi, bugün geleneksel anayasa, geleneksel kurumlar, geleneksel siyasal işleyiş ve geleneksel toplumsal davranış kodlarıyla geleceği kurmanın, geleceği şekillendirmenin artık imkansız hale geldiğini belirterek şunları kaydetti: “İktidarıyla, muhalefetiyle öyle bir yeni anayasal düzen kurmalıyız ki; Tüm bu gelişmeler karşısında gerekli esnekliği gösterebilsin, ekonomide güvensizliği ve belirsizliği ortadan kaldırsın, toplumun sağduyusu ve yaratıcı potansiyelini hayata geçirebilsin, toplumun önünü açsın, statikliği ile topluma ayak bağı olmasın.”

“2013 YILINDAN UMUTLUYUZ”

Şimdi biraz da 2013 yılında bizi nasıl bir tablo bekliyor ona değinmek istiyorum: Yeni yılda küresel ekonominin daha ılımlı bir seyir izleyeceğine inanıyoruz. Avrupa bölgesinde kısmi bir toparlanma olasılığını yüksek görüyoruz. 2012 yılında yüzde 0,4 küçülmesi beklenen AB’nin 2013 yılında yüzde 0,2 büyüyeceği tahmin ediliyor. Biz bu durumun ihracatımıza olumlu yansımasını bekliyoruz. Amerika tarafında da ılımlı büyüme temposunun devam etmesi bekleniyor.

21


Mart-Nisan 2013

/ İHRACAT

Madencilik sektörü’nde Çin gururu

Türkiye’den Çine yapılan her 100 dolarlık ihracatın 63 dolarını madencilik sektörü yaptı.

M

22

adencilik Sektörü’nde Çin gururu yaşanıyor. Türkiye’nin 2012 yılında Çin’e yaptığı 2 milyar 878 milyon dolarlık ihracatın yüzde 63’lük bölümünü Türk Madencilik Sektörü gerçekleştirdi. Madencilik sektörünün Çin Halk Cumhuriyeti’ne yaptığı, 1 milyar 818 milyon dolarlık ihracatta, Türk Doğaltaş Sektörü 782 milyon dolarlık payla öne çıktı. 2012 yılında Çin’e 1 milyar 818 milyon 242 bin dolarlık ihracata imza atmanın gururunu yaşadıklarını belirten Ege Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Arslan Erdinç, madencilik sektörünün Çin’e ihracatını arttırmak için sektörün tüm gücüyle çalıştığını kaydetti. Türkiye, 2012 yılında Çin’den 21.2 milyar dolarlık ithalat yaparken, 2.8 milyar dolar ihracat gerçekleştirdi. Türk Madencilik Sektörü’nün, yıllar öncesinde Çin pazarını keşfettiğini ve Türkiye’nin Çin’e yaptığı toplam ihracatının yüzde 63’lük bölümünü bu ülkeye yapar konuma geldiğini anlatan Erdinç, “Madencilik sektörü enerji türevleri doğalgaz, elektrik ve petrol dışında ithal girdisi olmayan, yüzde 100’e yakın yerli girdi kullanan yüzde 100 net döviz girdisi ve yoğun istihdam sağlayan bir sektör. Çin Halk Cumhuriyeti, 2012 yılında 782 milyon dolarlık ihracat yapan Türk Doğaltaş Sektörü’nün en büyük ihracat pazarıdır. Doğaltaş sektörü olarak hedefimiz 2013 yılında Çin’e yaptığımız ihracatı 1 milyar dolara çıkarmak” diye konuştu. Çin’i “Fırsatlar Ülkesi” olarak

tanımlayan Ege Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Arslan Erdinç şöyle devam etti; “Son yıllarda ABD ve Avrupa Birliği’ndeki ekonomik kriz ve durgunluğa karşın Çin her yıl yüzde 8-9 büyüyor. Her birinde milyonlarca insanların yaşayacağı devasa şehirler, alışveriş merkezleri, otoyollar, statlar çok hızlı bir şekilde kuruluyor ve hayata geçiyor. Çin, büyük bir ihracatçı ülke olduğu gibi aynı zamanda büyük ithalatçı bir ülke biz Çin’in ithalatçı yönüne yoğunlaşıyoruz. İhracatımızı arttırıp dış ticaret açığımızı azaltıyoruz.” Çin’in Güney Bölgesi’ndeki, Xiaman Uluslararası Doğaltaş ve Teknolojileri Fuarı’na Türkiye Milli Katılım Organizasyonu’nu Ege İhracatçı Birlikleri’nin başarılı bir şekilde gerçekleştirdiğini anlatan Erdinç, 6-9 Mart 2013 tarihlerinde düzenlenecek olan Xiamen 2013 Stone Fair Fuarına

59 firma ile katılacaklarını kaydetti. Avrupa Birliği’ndeki ekonomik kriz sonrasında İtalyan, İspanyol ve Portekizli doğaltaş ihracatçılarının doğaltaş ihraç fiyatlarını çok düşürdüklerini dile getiren Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı Arslan Erdinç, “Rakiplerimiz, Türkiye’deki blok mermer maliyetlerine, işlenmiş ürün ihraç ediyorlar. Türk doğaltaş sektörünün bu şartlarda İtalya, İspanya ve Portekiz ile rekabet etmesi mümkün değil. Elektrik ve petrol fiyatlarında vergi indirimi yoluyla ve istihdam yoğun bir sektör olduğumuz için istihdam üzerindeki kamu yüklerinin Hükümet tarafından üstlenilmesi yöntemiyle sektörümüz desteklenmelidir. Bu destek sağlandığı takdirde geçen yıl ihracatını yüzde 14 geliştiren sektörümüz bu yıl daha büyük bir ihracat artışına imza atacaktır” diyerek sözlerine son verdi.


İHRACAT / Mart-Nisan 2013

İşte 2013 ihracat hedefleri

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan 2013 için ihracat hedeflerini açıkladı.

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, 2012 ihracat destekleri analizi ve 2013 yılı hedeflerine ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. Burada bir konuşma yapan Bakan Zafer Çağlayan, altın ihracatının ihracatı gölgede bıraktığı eleştirilerine yanıt vererek, “Bu ürünü kim isterse ona bal gibi satarız” dedi. “ÖNCELİKLİ GÜNDEM MADDEMİZ İHRACAT DESTEKLERİNİ İHRACATIN YÜZDE 1’İ SEVİYESİNE GETİRMEK” Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ihracat destekleri konusunda nasıl bir strateji izlendiğini anlattı. Çağlayan, “Bilhassa ithalat artış hızlarının daha yüksek olması beklenen ve ülkemiz için pazar teşkil edebilecek ülkelere öncelik verdik. 2012 - 2013 dönemi için 17 hedef ve 27 öncelikli ülke belirledik. Bunlardaki destek oranlarımızı daha da artırdık. Şükürler olsun bunların meyvelerini topluyoruz. Arkadaşlarımızın yapmış olduğu hesaplamalara göre, sadece pazar çeşitlendirmesinin getirmiş olduğu ihracat artışı 29 milyar dolardan fazla. 2012 sonu itibariyle, bu rakam tam netleştiğinde 40 milyar doları bulacak” dedi. Bakan Çağlayan, des-

teklerden yararlanan firma sayısında da bir artış yaşandığını belirterek, “Son 10 yılda, ihracat yapan firma sayısı 1.7 katına çıktı. 2002 ‘de 31 bin 731 ihracatçımız varken, 2012’de 54 bin 802 ihracatçımız var. İhracatçı sayısında 1.7’lik artışa karşılık desteklerden yararlanan firma sayısı ise 3 katına çıkmış durumda. 2002’de 5 bin 704 firmamız devlet desteklerinden yararlanırken 2012’de 17 bin 293 firmamız desteklerden yararlanıyor “ diye konuştu. Çağlayan, “ 500 milyar dolarlık ihracat hedefine doğru ilerlerken sağladığımız desteklerin miktarını artırmak için öncelikli gündem maddelerimizden en başta geleni ihracat desteklerini, ihracatımızın en az yüzde 1’i seviyesine getirmek” diye konuştu. “2013’TE 160 MİLYAR DOLAR, 2017’DE 250 MİLYAR DOLAR, 2023’TE 500 MİLYAR DOLAR İHRACAT” İhracat destek tebliğinin Haziran 2012’de yürürlüğe girdiğini söyleyen Çağlayan, “6 aylık süre içinde 60 şirketimizi destek kapsamına aldık. 33 şirketimize de destek ödemesi yaptık. Desteklerimizin katkısıyla sağlık turizminde 3 milyar dolar gelir elde etmeyi düşünüyoruz. 2023 yılı hede-

fimiz de sağlık sektöründe 20 milyar dolardır” dedi. Bilişim sektöründe de hedeflerini açıklayan Çağlayan, “Bu sektörde 2013 yılı sonunda 1 milyar dolar ihracat hedefliyoruz. 2023 yılındaki hedefimiz ise, 10 milyar dolardır. Yerli film ve belgesellerimiz açısından da 2013 yılının 250 milyon dolar ihracatla önemli ve verimli bir yıl olmasını hedefliyoruz. 2023 yılında ise bu rakamın 1 milyar dolara çıkmasını bekliyoruz” diye konuştu. “Amacımız çok açık ve net “ diyen Bakan Çağlayan, “Bu yıl için 158 milyar dolarlık ihracat hedefimize karşılık, TİM yine çıtayı 160 milyar dolara çıkardı biz de bu hedefe kilitlendik. 2013’te 160 milyar dolar, 2017’de 250 milyar dolar ve 2023’te de 500 milyar dolar ihracat yapmak için yoğun çalışacağız” dedi. 2013 yılı ithalat beklentisinin sorulması üzerine Bakan Çağlayan, “Orta vadeli programda 2013 yılı ithalat beklentimiz 253 milyar dolar. Bu yıl için 239.5 milyar dolar öngörümüz var. Benim tahminim bizim bu rakamın altında kalacağımızdır. Yani 237 - 238 milyar dolar civarında bir ithalat olacaktır” diye konuştu.

23


Mart-Nisan 2013

/ İHRACAT

İhracat artış trendini sürdürüyor: Şubat ayı ihracatı yüzde 5,6 arttı 11,6 milyar dolar oldu T

ürkiye İhracatçılar Meclisi’nin verilerine göre Şubat ayında Türkiye’nin ihracatı, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 5,6 artışla 11 milyar 692 milyon dolar oldu. İlk 2 ayda ihracatımız yüzde 5 artarak 23 milyar 201 milyon dolara yükseldi. Son 12 aylık ihracatımız ise yüzde 11,82 artışla 153 milyar 640 milyon dolar oldu. Şubat ayında en fazla ihracatı, 1 milyar 787 milyon dolar ile otomotiv sektörümüz yaparken, kimyevi maddeler sektörümüz 1 milyar 450 milyon dolar ile ikinci, hazır giyim ve konfeksiyon sektörümüz ise 1 milyar 402 milyon dolar ile üçüncü sırada yer aldı. Şubat ayında en fazla ihracat artışını yüzde 242 ile zeytin ve zeytinyağı sektörümüz, yüzde 57 ile madencilik sektörümüz ve yüzde 55 ile mücevher sektörümüz yakaladı.

AB’YE İHRACAT ARTIŞA GEÇTİ AB’ye ihracatımız Şubat ayında 6 artarken, Uzakdoğu’ya ihracatımız yüzde 34, BDT’ye ihracatımız yüzde 18, Afrika’ya yüzde 1 artış gösterdi. Şubat ayında en fazla ihracat yaptığımız ülke Almanya oldu. Almanya’ya ihracatımız yüzde 1 art-

24

tı. İkinci sırada yer alan Irak’a ihracatımız yüzde 7, üçüncü İngiltere’ye yüzde 9, dördüncü Rusya’ya yüzde 16, beşinci İtalya’ya yüzde 10 arttı. Şubat ayında ihracat artışında ön plana çıkan ülkeler; Yüzde 303 artış ile Malta,Yüzde 219 artış ile Norveç, Yüzde 130 artış ile Singapur, Yüzde 112 artış ile Yemen, Yüzde 98 artış ile Ürdün, Yüzde 75 artış ile Çin, Yüzde 57 artış ile Brezilya oldu. İller bazında bakıldığında, en fazla ihracat yapan ilk 10 ilimiz arasında ihracatını en fazla artıran il yüzde 41 ile Hatay oldu. Hatay’ı yüzde 18 ile Ankara, yüzde 11 ile Denizli, yüzde 9 ile Adana, yüzde 7 ile İzmir ve Bursa, yüzde 3 ile İstanbul ve yüzde 1 ile Gaziantep izledi. Kocaeli’nin ihracatı yüzde 1, Manisa’nın ise yüzde 18 düştü. Edirne’nin ihracatı ise şubat ayında yüzde 3 gerileyerek 2,5 milyon dolar oldu. İlk ayda ise Edirne’nin ihracatının yüzde 6 yükselerek 5,1 milyon dolar oldu.

ABD İÇİN İYİMSERLİK HAKİM Bu arada, ABD ekonomisine ilişkin iyimser beklentiler sürüyor. Ancak ekonomide ve işsizlikte toparlanma, beklentilerden daha yavaş gerçekle-

şiyor. Avrupa Birliği ve Euro cephesinde ise mali risklerin azaldığını görüyoruz. Avrupa Birliği’nde 20142020 bütçesinde kesinti yapılması konusunda uzlaşma sağlandı. Avrupa Merkez Bankası’nın adımları sayesinde piyasa güveni büyük ölçüde sağlandı. Bankacılık sektöründe de olumlu gelişmeler var. Euro’ya güven artıyor. Son yaşanan İtalya krizi de atlatıldığı takdirde Euro bölgesi daha iyi bir sürece girecek. Bununla birlikte, AB’de 2012 son çeyrek büyümesi beklentilerden kötü geldi. 2013’ün ilk iki çeyreğinde de küçülme sürebilir. Avrupa’nın ancak 3.çeyrekten itibaren büyümeye başlayacağı öngörülüyor. Bu durum AB’ye ihracatımız için bir risk. Ancak ihracatımızın ilk 2 aylık performansı bizi umutlandırıyor. İlk 2 ayda AB’ye ihracatımız yüzde 6 artış gösterdi.

ÇİN’DE BÜYÜME HIZLANIYOR Çin’de 2013 yılının ilk göstergeleri, büyümenin yeniden hızlanmakta olduğunu teyit ediyor. Çin’e ihracatımız 2013 yılında çok iyi başladı. İlk iki ayda Çin’e ihracatımız yüzde 51 artış gösterdi. Çin şu anda en fazla ihracat yaptığımız 12. ülke oldu. Çin,


İHRACAT / Mart-Nisan 2013 geçen senenin aynı döneminde en fazla ihracat yaptığımız 15. ülkeydi. Çin’in büyümesi bize de olumlu yansıyor. 2013 yılının da dünyada kur savaşlarının öne çıkacağı bir yıl olacak. “Yani rekabetçi kur, artık her zamankinden daha önemli. Birçok ülke, ihracat artışı için kur ile oynuyor. Kuru, kızışan rekabette en önemli silah olarak kullanıyor. Türkiye’nin de bu konudaki gelişmeleri yakından takip etmesi ve önlem almaya devam etmesinin önemli. Türkiye için en mantıklı çözüm, iyi bir kur riski yönetimi ile kurdaki aşırı dalgalanmaları önlemek ve de Türk Lirası’nın rekabetçi seviyelerini korumak olacak. “

TÜRKİYE’DE BÜYÜME 4. ÇEYREKTE ZAYIFLADI Ekonomi yönetiminin ve Merkez Bankasının hedeflediği ekonomik inişin gerçekleştiğini, fakat verilerin 2012’nin son çeyreğinde iktisadi faaliyetlerin zayıfladı.”Sanayide büyüme yılın son çeyreğinde yüzde 0.6 ile en zayıf dönemini yaşadı. 2012 yılı büyümesi yüzde 2.5 seviyesinde kalacak gibi2012 yılında cari açık yüzde 37 gerileyerek 77 milyar dolardan 49 milyar dolara indi. Cari açıkta sağlanan bu önemli iyileşmede ihracatın rolü çok büyük oldu.

İHRACAT CARİ AÇIĞIN PANZEHİRİ OLDU 2012 yılında cari açıkta yaşanan 28,3 milyar dolarlık gerilemenin 23,5 milyar doları dış ticaret dengesindeki düşüşten geldi Dolayısıyla uzunca bir süredir ifade ettiğimiz, “Cari açığın panzehiri ihracattır” söylemi, bir kere daha tescillendi. İhracat, ekonomideki kırılganlıklarının giderilmesi için en büyük avantaj oldu. İhracat sadece cari açığa panzehir olmakla kalmadı. Büyümeye net

katkı sağlarken, yarattığı istihdamla işsizlik oranını da aşağı çekti. 2012’DE EKONOMİYİ SOĞUTTUK Merkez Bankamız en son 3x5 formülü açıkladı. %5 büyüme. %5 cari açık (yani cari açığın milli gelire oranı) %5 enflasyon. Halbuki 2012 yılında yüzde 2.5 ekonomik büyüme ile yüzde 6 cari açık rakamına ulaşılacağını tahmin ediyoruz. Yani 2012 yılında ekonomimizi ısıtmadık, büyümeyi düşürdük. Ancak cari açık istenilen düzeye düşmedi. Çünkü büyümenin cari açık elastikiyeti düşük. Neden mi? Merkez Bankası yıllık kredi genişlemesini yüzde 12 ila 15 bandında tutuyor. Bu sınırın aşılmasını istemiyor. Bu nedenle de faizler indirilse bile, munzam karşılık artışları ile kredilerde sıkılaştırma sürüyor.

TEK ÇARE İHRACAT Sıkılaştırma politikaları da iç piyasayı daha çok yavaşlattı. İç piyasa yavaşladığına göre yüzde 5 büyüme nereden gelecek? Tabii ki ihracattan gelecek. Yüzde 5 büyümenin de, yüzde 5 cari açık hedefinin de temel mantığında ihracat artışı var. Yani bu sene bütün yük ihracatçılarımızın omzunda. Bir başka ifade ile, bu rakamlara ulaşılabilmesi için ihracatın orta vadeli program hedefi olan 158 milyar doların çok üzerinde gerçekleşmesi gerekiyor.. Peki bu nasıl olacak? Platon “Bilirken susmak, bilmezken söylemek kadar kötüdür” der. İşte 55 bin ihracatçımız, bu yıl da yeni ihracat rekorları kırabilmek için susmayacak. 2023 yılı için 500 milyar dolar ihracata koşarken tüm doğru bildiklerini dile getirecek.

da sınırlandırıyor. İhracatçılarımızın karlılıkları son yıllarda giderek azalıyor. Çünkü dış pazarda kıyasıya bir rekabet ortamı var. İhracatçılarımız dış pazarda rekabetçi fiyat sunamamaktan yakınıyor. Yılın son çeyreğinde girdi maliyetlerinin arttığını belirten ihracatçı firmalarımızın oranı son anketimizde yüzde 62’ye çıktı. İhracatçılarımızın yaklaşık yarısı, karlılık düzeyinin azaldığını söylüyor. Anketimiz ayrıca ihracatçılarımızın finansman ihtiyacının da arttığına dikkat çekiyor. Böyle bir tablo karşısında ihracatımızı 158 milyar doların üzerine çıkarmak için özel bir çaba sarf etmemiz gerekiyor. İHRACATA DESTEK ŞART İlk iki ayda ihracat artışımız yüzde 5. Bu tempo yeterli mi? Elbette ki, hayır. O zaman tek çaremiz kalıyor. İhracata tempo vermek için ilave destek. Bu desteğin başında da finansman geliyor. Finansman konusuna geçmeden önce, yatırım ortamına da dikkatinizi çekmek istiyorum. İçeride kredi sıkılaştırması, dışarıdaki risklerle birleşince, sanayide yeni yatırım iştahı azalıyor. Bugün, daha fazla üretim, daha fazla ihracat prensibini benimsiyoruz. İhracatı devlet stratejisi yapıyoruz. Halbuki daha fazla ihracat için gerekli olan ilave yatırımların önü kesiliyor. Kredi genişlemesi kısıtlanıyor. Burada selektif bir yol izlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü kredi ve yatırım olmadan ihracatın büyümesine imkan yok.

İHRACATÇININ KARLILIĞI DÜŞTÜ Dünyada yaşanan gelişmeler mevcut pazarlarda ihracat artışımızı

25


Mart-Nisan 2013

/ MAKALE

Çalışanlarınızın iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülüklerini biliyor musunuz?

26

İş sağlığı ve güvenliği, uygulamada gördüğümüz kadarıyla da maalesef pek çok işverence ciddiye alınmayan bir konu olarak süre gelmiştir. Nitekim istatistikler de söylemimizi doğruluyor olacak ki, ülkemizde günde ortalama 200’e yakın iş kazası gerçekleşmekte ve bu kazalar neticesinde büyük kayıplar yaşanmaktadır. İnsana verilen değerin sığlığı sebebiyle bugüne dek çok fazla can heba olmuşsa da, hem ILO normları hem de AB standartları çerçevesinde bir uyum yakalayabilmek adına konu, kapsamlı bir mevzuat düzeneğine oturtulmuştur. Mevzuat gereklerinin yerine getirilmesi ve aykırı uygulamaların takibi ile gerekli yaptırımların uygulanması açısından hem online bir sistemden teknoloji desteği alınmış hem de bu alanda yeni istihdamlar sağlanmıştır.Yani kaçış YOK(!) Hemen belirtelim ki mevzuat, fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri işyerlerindekiler hariç Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının faaliyetleri, afet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetleri, ev hizmetleri, çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlar, hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri sırasında,

iyileştirme kapsamında yapılan iş yurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme faaliyetleri müstesna olmak üzere, 50 çalışan sınırı olmaksızın kamu ve özel sektör ile iş tanımı ve görev sınırlaması olmaksızın tüm işyerlerindeki çalışanlara uygulanacaktır. Yani anlayacağınız, bir hukuk bürosu olarak benim dahi bu önlemleri almam gerekiyor. Kendimden örnek veriyorum ki “Her işyerinde nasıl uygulanacak peki?” şeklindeki sorularınız aydınlansın. Benim açımdan konunun kapsamını risk değerlendirme, stres yönetimi, bilgisayar karşısında doğru oturmak, omurilik ve göz sağlığı, beslenme, duruşmalar, şehir dışı işler vs. çeşitlendirmek mümkünmüş. Müş diyorum çünkü bu alan, kesinlikle biz avukatların alanı değil, ben de sizler gibi bir işveren olarak konunun uzmanlarından destek alıyorum. Nasıl olsa avukatımız var deyip geçmeyin, önemle altını çiziyorum; bu iş, konuda uzmanlığı tescil edilmiş profesyonellerin işi. Yeni yasaya kadarkullanılan“İşçi Sağlığı ve Güvenliği” kavramı, daha dar bir alanı, yani işçilerin sağlık ve güvenliklerine ilişkin hükümleri kapsamaktayken, iş sağlığı ve güvenliği kavramı, sadece işçiye değil işe odaklanmakta vekapsamı genişletmektedir. Yasa işyerlerini yine

Av. Yasemin KUMBARACIBAŞI (LL.M.) ykumbaracibasi@ydgehukuk.com

İş Sağlığı ve Güvenliği, iş hayatının yeni ve çok önemli gündemlerinden biri olduğundan, aynı zamanda sanıldığının aksine,çok ciddi bir takip sistemi ve yaptırımlarla geldiğinden bu ayki yazımızda bize ayrılan bölüm izin verdiği ölçüde konununönemini vurgulamaya, işverenlerimizin dikkatini bu yöne çekmeye çalışacağız.

eskisi gibi üç sınıfta ele almakta: Çok Tehlikeli, Tehlikeli ve Az Tehlikeli. Nace kodları, bu konuda yönlendirici olacaktır. Yasa hükmü kapsamıyla belirtmek gerekir ki işveren, genel olarak çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; meslekî risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen


MAKALE / Mart-Nisan 2013 şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır. Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır. İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz. Yeni yasa kapsamında risk değerlendirmesi yapmak, her işveren için bir zorunluluktur. Risk değerlendirmesi, teknik gelişmeler de dikkate alınarakkişisel ve toplu anlamda risklerin analiz edilmesi, önlenmesi mümkün olmayan risklerin belirlenmesi, risk meydana gelmeden belirlenerek kaynağında önlem alınması, risklerden kaçınılması ve çalışanlara gerekli eğitim ve talimatların verilmesi ile gerekli uygulama, iyileştirme, gözetim ve denetimin sağlanması gibi geniş bir anlam ifade etmektedir. Keza işveren, acil durum planları hazırlayarak işin niteliği, işyerinin vasıf ve mahiyeti, özel tehlikelilik durumu, çalışan sayısı vb. esaslı hususları gözeterek önleme, koruma, tahliye, yangınla mücadele, ilk yardım ve benzeri konularda yeterli donanıma sahip ve bu konularda eğitimli yeterli sayıda kişiyi görevlendirmek, araç ve gereçleri temin edip eğitim tatbikatlarını yaptırmakla mükelleftir.Adım adım izlenecek metotları ihtiva eden bu hususlarda mutlaka profesyonellerden destek alınmasını tavsiye ediyoruz. Profesyonel destek almanın çok önemli bir faydası da çalışana karşı sorumluluğunuz sona ermemekle beraber, rücûen sorumlu kılabileceğiniz bir sorumlu daha ortaya çıkmasıdır. Bu işi layığıyla yapan kurumlar, çalışanlarını meslekî mesuliyet sigortalarıyla sigortalattığından, bu sayede ileride oluşması kabil tazminat yüklerinin de işveren açısından hafifleyeceği kanaatindeyiz. Yeni yasa kapsamında akılları ka-

rıştıran bir diğer konu da işverenin iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğudur. Çok tehlikeli işyerlerinde A sınıfı, tehlikeli işyerlerinde B sınıfı ve az tehlikeli işyerlerinde ise C sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı ile işyeri hekimi çalıştırma yükümlülüğü bulunmaktadır. Tehlikelilik durumu ve çalışan sayısına göre eğer bu kişiler, işyerinde tam gün istihdam edilecekler ise işveren ayrıca “işyeri sağlık ve güvenlik birimi” kurmak zorunda olacaktır. İşveren, işyeri hekimi dışında ayrıca sağlık personeli de görevlendirmesi gerekecektir. Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde işe uygunlukları sağlık raporu ile belgelenmeyen kişiler, işe başlatılamayacaktır. Sağlıkta denetim ve gözetim yükümlülüğü, işe girişle de bitmemekte, işyerinin özelliğine göre çalışanların işe girişlerinde, iş değişikliklerinde, sağlık sebebiyle işten uzak kalmaları halinde tekrar işe başlamalarında, çalışma süresince periyodik aralıklarla sağlık muayenelerinin yapılması dayeni yasa kapsamında bir zorunluluktur. Ayrıca sağlık gözetiminden doğan hiçbir maliyet çalışana yansıtılamayacaktır. Yeni yasa kapsamında ilk etapta başlık başlık ele almak gerektiğini düşündüğümüz diğer konular da şöyledir: ◊ İş kazaları ve meslek hastalıklarının 3 işgünü içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmesi, bütün iş kazaları ve meslek hastalıklarının kaydının tutulup, gerekli incelemelerin yapılarak ilgili raporların düzenlemesi/düzenlettirilmesi gerekmektedir. Ayrıca Sağlık kuruluşlarına da kendilerine intikal eden iş kazası ve meslek hastalığı vakalarını 10 gün içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. ◊ On kişiden az eleman çalıştıran çok tehlikeli ve tehlikeli küçük ölçekli işletmelerde ortaya çıkacak maliyetleri devlet karşılayacaktır. ◊ Meslekî eğitim gerektiren işlerde, eğitim belgesi olmayan kişiler istihdam edilemeyecektir. ◊ İşveren, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimi almasını sağlayacak, verilen eğitimin maliyeti çalışanlara yansıtılamayacak ve eğitimde geçen süre çalışma süresinden sayılacaktır. Bu itibarla, haftalık çalışma süresinin aşılması halinde fazla sürelerle çalışma

veya fazla çalışma uygulaması yapılacaktır. ◊ Çalışanlar da, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemek ve gerekli işbirliğini yapmakla yükümlü olacaktır. ◊ En az 10 çalışanın olduğu yerlerde İş Sağlığı Güvenliği Çalışan Temsilcisi seçilecek, böylelikle çalışanların da konuya katılımı sağlanacaktır. ◊ Aynı işyerinde birden fazla işverenin faaliyet göstermesi halinde iş sağlığı ve güvenliği yönünden koordinasyon sağlanacaktır. ◊ Toplu koruma tedbirlerine öncelik verilecektir. ◊ Ciddi ve yakın tehlike ile karşı karşıya kalan çalışanlar İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu’na veya işverene durumu bildirerek gerekli tedbirlerin alınmasını talep edebilecek, talep yerinde görülür ise gerekli değişiklikler yapılıncaya kadar çalışanlar çalışmaktan kaçınabilecek. İş sözleşmesiyle çalışanlar bu durumda iş sözleşmelerini feshedebileceklerdir. ◊ İş sağlığı ve güvenliği kurulları oluşturulacaktır. Yaptırımlar konusundan da kısaca bahsetmek gerekirse; işyerinde tespit edilen eksiklikler giderilinceye kadar işin tamamı veya bir kısmı durdurulabilecek ancak bu süre zarfında işverenin ücret ödeme borcu devam edecektir. İş sağlığı ve güvenliği ihlallerinin tespiti halinde ihlal edilen maddeler, işçi sayısı ve ihlalin tekrarlandığı ay sayıları dikkate alınarak idari para cezaları verilebilecektir. Yani bu cezalar, maktu ve bir defaya mahsus olmayıp ihlal sürdüğü dönemce yinelenecektir.Büyük endüstriyel kaza oluşabilecek işyerleri işletmeye başlamadan önce işletme büyüklüğü dikkate alınarak “Büyük Kaza Önleme Politika Belgesi” ya da Güvenlik Raporu” hazırlamaları ve Bakanlık incelemesinden sonra faaliyetlerine başlamaları gerekecektir. Ezcümle, düzenlemeler çok katî, denetim çok sıkı, ihlallerin tespiti çok kolay, yaptırımlar ise çok ağır. Mevzuatın tüm işçi ve işverenlere hayırlı olmasını ümit ediyoruz...

27


Mart-Nisan 2013

/ ENERJİ

Geleceğimiz Enerji “Yenilenebilir Enerji Kaynakları “ günümüzün en popüler başlığı olarak televizyon,internet ve dergilerde karşımıza çıkmaktadır ,Beykoz Lojistik Meslek Yüksek okulu Öğr. Gör. Ersin Şahin,yenilenebilir enerji sektörünü değerlendirdi.

28

Peki yenilenebilir enerjiden anlamamız gereken nedir ? Sanayi devriminden bu yana dünyanın enerji ihtiyacı hergeçen gün artmaktadır, hatta bir ülkenin tükettiği enerji miktarı o ülkenin gelişmişlik seviyesi için gösterge olarak kabul edilmektedir. Enerji kaynaklarının üretimi ve tüketimi; ekonomik, politik ve coğrafi etkenlere bağlıdır. Enerji multidisipliner bir alan olduğu için birçok tanımı ve sınıflandırılması mevcuttur. Eğer biz enerji kavramını kaynağına göre sınıflandıracak olursak, karşımıza konvansiyonel (geleneksel) enerji kaynakları ; kömür, petrol,doğalgaz (fosil yakıtlar) ve alternatif enerji kaynakları; güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, hidrolik enerji, hidrojen enerjisi, jeotermal enerji, biomas enerjisi, okyanuslardaki dalga enerjisi, ay çekim enerjisi (gel-git) çıkmaktadır. Konvansiyonel enerji kaynaklarının ortak ve en önemli özelliği, şimdiye kadar geliştirilmiş ve uygulamaya konulmuş olan teknolojiler sayesinde: 1) üretim düzeyi isteğe göre kontrol altına tutulabilen, 2) sürekli üretilebilen, 3) üretilmiş olan enerjinin depolanmasını gerektirmeyen bir enerji üretimini mümkün kılmasıdır. (1) Konvansiyonel enerji kaynaklarının bu özellikleri onu hala günümüzde vazgeçilmez kılmaktadır. Konvansiyonel enerji rezervlerinin sınırlı olması ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri sebebi ile son yıllarda yenilenebilir enerjiye yöneliş söz konusudur. Bu kapsamda ülkemizinde taraf olduğu Kyoto Protokolünü inceleyebiliriz, söz konusu protokol kapsamında alınan kararlarda yenilenebilir enerji teşvik edilmiş ve fosil yakıtların sebeb olduğu atmosfere salınan karbon miktarının kontrol altında tutulması gerekliliği ortaya konmuştur. Yenilenebilir enerji kaynakları, fosil kaynaklı enerji kaynaklarından daha temizdirler. Bu teknolojilerin doğaya zarar verecek atık maddesi ( karbon,metan, sülfür dioksit ...) yok-

tur. (2) Yenilenebilir enerji kaynakları mevcut teknolojilerden daha güvenli ve kullanışı daha kolaydır. Bir diğer özellikleri enerjiyi kullanıldıkları yerde üretmeye müsaitlerdir dolayısıyla lojistik maliyetlerden arındırılmışlardır. Kayıpları çok azdır. Yenilebilir enerji kaynaklarının kullanımı kaynak çeşitliliği yaratma ve ulusal enerji politikaları geliştirme süreçlerinde önemli rol oynayacaktır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2010-2014 stratejik planına göre, 2023 yılında elektrik üretiminin yüzde otuzunun yenilenebilir kaynaklardan temin edilmesi hedeflenmktedir. (3) Ülkemizde yeni nesil enerji sistemlerini geliştirmek ve halkı bilinçlendirmek amacı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü oluşturulmuş ve enerji tasarrufu ile ilgili sayısız dernek kurulmuştur. Ülkemizde EN-VER (Enerji Verimliliği ) yasası ile enerji tesislerinin özellikle son yıllarda hizmet alanları ve hizmeti sunma anlayışları, Dünyadaki örneklerine benzer şekilde farklılaşmıştır. Özellikle Avrupa Birliği’ne uyum yasalarının da zorlayıcılığı ile güvenli ve doğru hizmet sunumunun yanı sıra serbest piyasa ekonomisi uygulama-

ları tüm işletmelerin önceliği haline gelmiştir. Bu nedenle günümüz Akaryakıt ve Gaz Dağıtım İstasyonlarında, Hidroelektrik Santrallerde, Doğalgaz Çevrim Santrallerinde, Rüzgar Enerjisi Santrallerinde ve diğer tüm Enerji Tesislerinde ve bunların tamamlayıcı ünitelerinde, iyi yetişmiş mesleğinin gereksinimlerini çok iyi algılamış nitelikli işgücüne büyük ihtiyaç duyulmaktadır. Örneğin; geçmişte bir küçük personel binası ve bir iki pompadan oluşan akaryakıt ve gaz dağıtımı istasyonları, günümüzde tamamen farklı bir boyutta hizmet veren modern işletmeler haline dönüşmüş ve bünyelerinde ortalama 20 personel istihdam eder hale gelmiş bulunmaktadır. Türkiye genelinde 12.700’den fazla dağıtım istasyonu olduğu gerçeğinden hareket edildiğinde, 250.000’den fazla işgücüne sadece dağıtım istasyonlarında istihdam sağlanmaktadır. Bu tesislere yapılan lojistik ikmal de düşünüldüğünde, bu sayı daha da artmaktadır. Öte yandan enerji şirketleri arasında yaşanan yoğun rekabet ortamı ile birlikte tüm enerji satış üniteleri müşterilerine daha kapsamlı ve mükemmel hizmeti sunmak üzere büyük atılımlar da yapmaktadırlar.


Mart-Nisan 2013

/ ENERJİ

Türkiye’nin Yılda en az 2000 MW rüzgar santralini işletmeye alması lazım Bizde her yıl 500 MW işletmeye alınırken, Avrupa’da her yıl 10.000 MW rüzgar santrali işletmeye alınıyor, Türkiye’nin enerji ihtiyacı için yılda en az 2000 MW rüzgar santralini işletmeye alması gerektiğini belirten (TÜREB) Başkanı Mustafa Serdar Ataseven, rüzgar enerjisi çalışmalarını şöyle devam eti. TÜREB (Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği) rüzgar enerjisi ile ilgili bilimsel, teknik ve uygulamalı araştırmaları takip etmek, rüzgar enerji kaynağının kullanımını yaygınlaştırmak için faaliyetlerde bulunmak amacıyla kurulan bir sivil toplum örgütüdür. Enerji Bakanlığı ile koordineli olarak Türkiye Rüzgar Enerjisi potansiyelinin ülke ekonomisine kazandırılması doğrultusunda önemli çalışmalarda bulunmaktayız. Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği’nin resmi Türkiye şubesiyiz. Rüzgar enerjisi konusunda Türkiye’deki en güçlü sivil toplum kuruluşuyuz diyebiliriz. Faaliyetlerimizi hem yurtiçinde, hem yurtdışında sürdürüyoruz. Yatırımcılara ve sektör oyuncularına yol göstermek üzere araştırmalar yapmak, sektörü bir araya getirecek ve sorunlarına çözüm olabilecek toplantılar düzenlemek, bilgi arktarımı ve paylaşımlar için teknik geziler düzenlemek, sektör çalışanlarına ilgili konularda eğitimler vermek, yol gösterici dökümanlar hazırlamak gibi faaliyetlerimiz var. Bir taraftan sektör oyuncularını bilgilendirip sorunlarını çözmek için kamu ile bir köprü oluşturma vazifesi görürken, diğer yandan halkın rüzgar enerjisi konusunda bilinçlenmesi için sosyal sorumluluk projeleri ve bilgilendirici çalışmalar yürütmekteyiz. Bizdeki rüzgar enerjisine ait çalışmalar 2005 yılı itibariyle hız kazanmaya başladı diyebiliriz. Şimdilik Avrupa’nın oldukça gerisindeyiz. Potansiyelimizin %3-4’ünü kullanabiliyoruz. 2011 yılı içerisinde sadece Almanya’da 2086MW rüzgar santrali işletmeye alınmış. Bizim bugüne

kadarki toplam kurulu gücümüz 2.300MW’lar civarında. Geçtiğimiz yıl Avrupa’nın rüzgarda 100 GW’a ulaşması kutlandı. Türkiye’nin doğalgaz, kömür, jeotermal, hidrolik, rüzgardan oluşan enerjideki kurulu gücü 55.000 MW civarında. Avrupa sadece rüzgarda Türkiye’nin toplam enerji kaynaklarının iki katı büyüklüğünde bir hacme ulaştı. Bizde her yıl 500 MW işletmeye alınırken, Avrupa’da her yıl 10.000 MW rüzgar santrali işletmeye alınıyor. Türkiye’nin de yılda en az 2000 MW rüzgar santralini işletmeye alması lazım. Biz iyimser bir bakışla bu yıl için 1000 MW diyoruz. Yani bunu başarsak bile yine de Avrupa’yla kıyaslandığında yetersiz kalıyor. Dünyaya baktığımızda Çin dünya lideri konumunda. Hızlı bir şekilde de ilerlemeye devam ediyor. En fazla kurulu güce sahip ülke olarak Çin, Amerika, Almanya, İspanya, Hindistan geliyor. Almanya’nın 29.000 MW kurulu gücü var. Çin sadece 2011 yılı içinde 18.000 MW santrali işletmeye almış. Bunlar önemli veriler. Bize hızlı ve çok çalışmamız gerektiğini anlatıyor. Ülkemizde rüzgar potansiyeli var. Her geçen gün elektrik fiyatları artıyor. Ekipman fiyatları ucuzluyor. Türkiye ekonomik açıdan yatırım yapılabilir bir ülke. TÜREB olarak bunu her fırsatta anlatmaya çalışıyoruz. Dernek olarak Öncelikle 2013 yılında yapacaklarımızdan bahsetmek istiyorum. 27 Mart’ta EWEA ile birlikte Ankara’da bir çalıştay düzenliyoruz. Hem Avrupa’dan hem de ülkemizden konuşmacılar olacak. Yaklaşık 400 kişinin katılımını bekliyoruz. Bu çalıştayla EWEA 2015 öncesi Avrupa’daki sektör oyuncularının ülkemizi tanımasını sağlamayı hedefliyoruz. Hemen ardından ICCI etkinliği var. Yerli ve yabancı katılımcılara açtığımız stantta rüzgarımızın durumunu, yatırım fırsatlarını anlatmaya çalışacağız.

Ardından geçen sene 15 Haziran Dünya Rüzgar gününde yaptığımız fotoğraf yarışmasını gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bu yıl kapsamını genişleterek ilkokullar düzeyinde resim yarışmasını da eklemeyi hedefliyoruz. Çalışmalarımız devam ediyor. Bunların yanında geçen sene sadece rüzgarı konu alan bir kongre yapmıştık. Bu yıl Kasım ayında bu kongreyi yeniden düzenlemek için çalışmalara başladık. Buradaki amacımız da yerli ve yabancı sektör temsilcilerini bir araya getirip işbirliği ortamı yaratmak. Bugüne kadarki en önemli çalışmalardan biri olacak 2015 EWEA kongresi için de çalışmalara başladık. Bu anlamda Enerji Bakanlığı, Başbakanlık Yatırım Ajansı, EPDK ve Enerji Bakanlığı’na bağlı kuruluşlar bize desteklerini esirgemiyor. Ayrıca davet aldığımız tüm yurtiçi ve yurtdışı kongrelere, fuarlara, toplatılara katılıyoruz. Her fırsatta ülkemizin rüzgar’ını yatırımcılara ve sektör paydaşlarına anlatmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde başlayacağımız 3 önemli proje hedefimiz daha var. Şu an Avrupa Birliğindeki hibe projelerine katılıyoruz. Bunları arttırarak hibe kredilerinden rüzgar’a katkı sağlamayı hedefliyoruz. Üniversitelerde rüzgar günleri projesi hedefliyoruz. Konuyla ilgili sponsor arayışı içindeyiz. İki uzman arkadaşımızı istihdam edeceğiz. Ülkemizdeki 180’nin üzerindeki üniversitede 3 yıl içinde rüzgarımızı ve istihdam fırsatlarını gençlere anlatmaya çalışacağız. Meslek seçimlerinde rüzgar sektörüne öncelik vermelerini ve işin geleceğinin açık olacağını fark etmelerini hedefliyoruz. Daha sonra da lise ve orta öğretim de bilgilendirici programlar planlıyoruz. Türkiye’nin 5 noktasında “Rüzgar Enerjisi Eğitim Merkezleri” oluşturmayı hedefliyoruz. Türbin model üzerinde bakım,onarım, montaj eğitimleri içeren merkezler. Öncelikle bir tane ile başlayıp sonrasında çoğaltılacak


Mart-Nisan 2013

bir model düşünüyoruz. Projelendiriyoruz. Ekonomi, Milli Eğitim ve Enerji Bakanlığımızla görüşerek kalifiye istihdam yaratmak için destek isteyeceğiz. Özellikle İngilizcesi iyi olan teknisyenlere ihtiyaç var. Bu eğitim merkezlerinde ihtiyaca yönelik kalifiye personel yetişmesi sağlanarak sektöre büyük katkı sağlayacağımıza inanıyoruz. Dünya geneline baktığımız zaman rüzgar enerjisi gelecekte enerji ihtiyacını karşılama konusunda Avrupa’ya baktığımızda 2012 yılında 11.560 MW rüzgar santralinin hayata geçmiş olduğunu görüyoruz. Almanya 2.400 MW, İngiltere 1.900, İtalya 1.300, İspanya 1.100 MW. Avrupa’da Danimarka rüzgarda başı çekiyor. 2012 sonu itibariyle elektrik ihtiyacının %27’sini rüzgardan sağlıyor. 2020 hedefi elektrik ihtiyacının %50’sini rüzgardan sağlamak. Portekiz bu yıl %17’sini, İspanya % 16’sını, İrlanda %13 ve Almanya elektrik ihityacının %11’ini rüzgardan karşılıyor. Avrupa’nın toplam kurulu gücü 100 GW’ı geçmiş durumda. Dünya’daki kurulu güç 270 GW’ı geçmiş durumda. Her geçen yıl bir önceki

yıla göre ciddi artışlar yaşanıyor. Rüzgar gelecek için temiz, çevreci ve bitmeyen bir kaynak olarak ilgi görüyor.Türkiye geçtiğimiz yıl 506 MW santrali işletmeye almış. 2012 sonu itibariyle toplam kurulu gücümüz 2.312 MW. 2023 yılı hedefimiz göz önüne alındığında, rüzgar sektörünün daha hızlı ilerlemesi lazım. Her

/ ENERJİ

yıl ortalama 2000 MW santrali hayata geçirmemiz lazım. 2023 yılı hedefimize başka türlü ulaşamayız. Her yıl 2000 MW santrali hizmete alabilmemiz mümkün. Kapasite ve bağlantı sorunumuz yok. Ama ülkemizdeki şu andaki mevzuat uygulama ve yatırım hızıyla hedefi yakalamamız mümkün görünmüyor.

Bay Ekspres Kurye Õ=DPDQÀQÀ] EL]LP L§LQ GHʳHUOLGLU Ö

Tel: 0537 569 99 49

724 GÜN

SAAT

30

Ferhatpaşa Mah. Mareşal Fevzi Çakmak Cad. No: 82 Ataşehir/İSTANBUL


Avrupa fotovoltaik pazarındaki liderliğini bu yıl kaybedecek

A

raştırma kuruluşu IHS’ye göre 2013 fotovoltaik güneş enerjisi sektöründe Avrupa’nın pazar liderliğini kaybettiği ve gelirlerin düşmeye devam ettiği bir yıl olacak. Kuruluşun tarafından yapılan açıklamaya göre 2012’de küresel ölçekte gerçekleşen yatırımlar dünyadaki kurulu güneş elektriği gücünün 32 GW artmasını sağlarken, bu sayede fotovoltaik panel üreticileri 77 milyar dolarlık gelir elde ettiler. Bununla beraber kuruluşa göre panel satış fiyatlarının hızla

gerilemesi 2013’te de devam edecek iken, bu durum yeni kurulumların bu yıl 35 GW’a ulaşmasını sağlayacak iken sektör firmalarının gelirlerinin 75 milyar dolara gerilemesine neden olacak. Kuruluşun açıklamasında ayrıca 2011’de fotovoltaik sektöründeki satışların 28 GW iken gelirin 94 milyar olarak gerçekleştiği hatırlatılırken, mevcut gerilemeye rağmen sektörün 2016’da 115 milyar dolarlık satış rakamına ulaşabileceği belirtiliyor. Avrupa liderliğini kaybe-

diyor. IHS’ye göre 2010 yılında dünya fotovoltaik panel pazarında yüzde 80’lik pazar payı 2012’de yüzde 53’e inen Avrupa ülkelerinin bu payı 2013’te ise yüzde 39’a gerileyecek. Çin ise hızla gelişen iç pazarı ile yenilenebilir enerjinin bu alanında da liderliği alacak iken, Almanya ancak ABD’den sonra sektörde üçüncü büyük pazar olacak. Japonya ve İtalya ise 2013’te fotovoltaik sektörünün dördüncü ve beşinci büyük pazarları olacak.


Mart-Nisan 2013

/ ENERJİ

Fotovoltaik alanında “bİz hallederİz” zihniyetinden sıyrılmak

Ç

32

ataklı enerji Genel müdürü Murat Çataklı Yenilenebilir Enerji sektöründe, fotovoltaik alanında, sektörde yer almak isteyenlere doğru temel ve uygulamalı eğitimler vererek sektörün sağlıklı gelişmesini sağlamak. Yeni gelişen Yenilenebilir enerji sektörün, özelikle fotovoltaik alanında , altyapı ihtiyaçları,Eğitim ,Yazılım , Gölgelenme ölçüm araçları fotovoltaik işletme altyapı ihtiyacını bizden temin edebilirler. Yenilenebilir enerji sistemlerini verimli ve uzun vade kullanabilir hale getirebilmek için baştan doğru planlama, tasarlama ve uygulama ( montajı dahil ) gerektiriyor; en başta, “biz hallederiz” zihniyetinden sıyrılmak zorundayız, fotovoltaik tesis kurulumu, dışarıdan göründüğü gibi modüler ile eviricinin monte edilip kablolarla birbirlerine bağlanması ile sınırlı basit bir olay değil ,bu iş bir kere yazılımsız yapılmaz. Hatalı planlama büyük verimlilik kayıplarına yol açar, en önemlisi de can güvenliği, unutmayalım ki, ucunda elektrik

olan bir işte en ufak bir hata nice hayatlara mal olabilir. Fotovoltaik sistemlerin işleyişini iyi anlamadan ve bilmeden uygulamadan uzak durmalı. Eğitimini almadan yapılan işler sağlıklı gelişmez, ayrıca fotovoltaik tesisini projelendirirken gölgelenmemesine dikkat etmek gerekiyor edilmez ise yüksek verimlilik kaybı oluşur ve neticesi para kaybıdır. Dünya geneline baktığımız zaman yenilenebilir enerji en büyük sorunu ürettiğinizi zamanında tüketmeseniz elde edilen enerji boşa gider boşa giden enerjiyi az maliyetle depolamak gerekiyor. Çözümler üzerinde çalışılıyor. Bu çözümler sayesinde yenilenebilir enerji ile dünyanın enerji ihtiyacını karşılayabilecek. Türkiye Yenilenebilir enerji imkanların çok altın da kullanılıyor. Ama bu böyle kalacak değil. Enerji tüketim maliyeti gittikçe yükseliyor

ve artık kaldırılmaz hale geldi. Bu durum hem son tüketiciye hem sanayiciyi kötü etkiliyor. Yenilenebilir enerji yatırımların yatırım maliyetleri gün geçtikçe düşüyor, daha da cazip hale geliyor. Yakın zamanda çok hızlı kullanılmaya başlanacak. Bizim hedefimiz bu sektörde yer almak isteyenlere doğru temel ve uygulamalı eğitimler vererek sektörün sağlıklı gelişmesini sağlamak yenilenebilir enerji sektörü geleceğimizin sektörü olması ve gereken adımlar gereken eğitimleri almış ve bilinçli insanlar tarafından kendisine ve çevresine zarar vermeden yapılması.Yenilenebilir Enerji okullarda eğitimim bir parçası olması. Ne kadar erken enerjinin önemini çocuklarımıza anlatırsak, AR-GE yapmalarına fırsat tanırsak o kadar erken enerji tüketenden enerji üretene geçiş yaparız.


ENERJİ / Mart-Nisan 2013

“Bu yıl 4.000 MW düzeyinde kurulu güç devreye girecek” Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı Hasan Köktaş, bu yıl kurum olarak önceliklerinin enerji borsasının kurulması olduğunu söyledi. 33


Mart-Nisan 2013

EPDK Başkanı, “Elektrik tarafında hazır olacağız, doğalgaz borsasının altyapısının oluşturulması için çalışacağız. Bunun için örnekleri inceleyerek bir çalışma yapıyoruz; çalıştay da yapacağız” diye konuştu. Köktaş, Türkiye’nin elektrik talebi ve büyümesini karşılayabilmek için her yıl 3,500 MW’lık bir kurulu gücün sisteme dahil olması gerektiğini, bu yıl devreye alınacak kurulu gücün 4,000 MW düzeyinde olacağını söyledi.

Doğalgaza bağımlılığın azalması gervekir

34

Köktaş, Türkiye’nin her yıl en az 3,500 MW yeni ilave kurulu güce ihtiyacı olduğunun altını çizerek, “Mevcut durumda elektrik talebi ve büyümeyi karşılayabilmek için bunun olması gerekli. Bu kadar ilave yeni kurulu gücü sisteme koyacaksınız, ama aynı zamanda enerji kaynağına baktığınızda çeşitliliği sağlayacaksınız. Bu kapsamda doğalgaza bağımlılığınızı azaltmanız gerekir” dedi. EPDK verilerine göre 2012’de özel sektöre ait toplam 3,700 MW kurulu güç devreye girmişti. Türkiye’nin son yıllarda hem su hem rüzgar açısından yenilenebilir enerjinin payının gittikçe arttığını, bunun önemli bir gelişme olduğunu vurgulayan Köktaş, şöyle konuştu: “Yaptığımız planlama ve öngörülerimiz doğru gidiyor. Artık yeni devreye girecek olan kurulu gücün içinde yerli kömürün payının artması lazım; vermekte olduğumuz lisanslar da onu gösteriyor. Orta vadede yeni kurulu gücün içinde yenilenebilir enerjinin ve aynı zamanda yerli kömürün payı artmış olacak. Bu çok önemli bir trend ve gelişim.

Doğalgazın elektrik üretimindeki payının giderek düşürülmesi gerekir. Çünkü gazda oluşabilecek olan sıkıntıların, sadece hava koşullarına bağlı olarak söylüyorum, bir elektrik krizine dönüşmesini engellemiş oluruz. Aslında gaz krizi olarak başlayan unsurlar daha sonra bir çok ülkede elektrik krizine dönüşüyor.” Son yapılan çalışmalarla yerli kömürün teşvik kapsamına alındığını ve satın alma dışındaki bütün teşviklerin sisteme girdiğini kaydeden Köktaş, “Bu da önemli bir cazibe oluşturuyor. Yerli kömürün kaynak maliyetinin alternatif enerjilere göre daha ucuz olması başlı başına bir teşvik zaten. Son dönemde yerli kömür kaynaklı elektrik üretim tesisi yapımı için ciddi başvuru var. O da memnuniyet verici; bunun giderek artacağını düşünüyorum” dedi.

‘TAQA dikkat çekici yatırım oldu’ Birleşik Arap Emirlikleri’nden TAQA’nın Afşin-Elbistan’a yaklaşık 8,000 MW’lık santral kurmak için yılın başında anlaşma imzalaması kömürde en dikkat çekici yatırımlardan biri oldu. Köktaş, yatırımlar artarken bunların sisteme bağlanması açısından TEİAŞ’ın orta ve uzun vadede ihtiyaç duyulan kurulu güçten çok daha fazlasına yönelik uygun bağlantı görüşü verdiğini belirterek, sadece İskenderun-Ceyhan ile Balıkesir-Bandırma bölgesinde santral başvurularında kümeleşme olduğunu bildirdi. Köktaş, bu bölgelerde de ciddi hiç bir yatırımcının bağlantı açısından sıkıntı yaşamadığını kaydetti.

Yabancıların ilgisi Avusturyalı OMV ve Alman RWE gibi yabancı şirketlerin elektrik üretiminde önemli ya-

/ EKONOMİ

tırımları olduğunu kaydeden Köktaş, “Üretim tarafından yabancı yatırımcıların ciddi şekilde girdiğini görüyoruz. Giderek bu durum artıyor ve artacak da. Özelleştirmenin elindeki portföyün tamamının ihaleye çıkmasından sonra yabancı sayısında üretim tarafında belirgin bir artış olacağını düşünüyorum” dedi. Enerji sektöründe halen EON, RWE, OMV, Cez, Socar, Iberdrola, AES gibi dünyanın önde gelen şirketlerinin üretim sürecinde yer aldığını kaydeden Köktaş, sektörün hızlı büyümeyi karşılayabilmesi için kaynak girişine ve yeni kredi kaynaklarına ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Güneş yatırımları Güneş enerji yatırımları için ilk aşamada 600 MW’lık bir sınır bulunduğunu, bu kapasitenin TEİAŞ tarafından ilan edildiğini, ölçümlerin başladığını kaydeden Köktaş, “410’un üzerinde başvuru var; altı ay süreyle ölçüm yapılacak. Ölçümler günlük olarak Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’ne iletiliyor. 13 Haziran’da resmi teklifler alınacak. Bu teklifler alınınca tekli başvurular lisanslandırılacak, çoklu başvurular için yarışma yapılacak. Yarışmaları ve değerlendirmeleri olabildiğince hızlı bir şekilde yaparak bunların yıl sonuna kadar lisanslandırılmasını hedefliyoruz” dedi. Köktaş, Bakanlar Kurulu’nun 600 MW’lık tutarı artırma yetkisinin bulunduğunu anımsatarak, “Biz o paketin başvurularını aldığımız gün yeni paketin de hazırlıklarını yapıyor olacağız. Ardından yeni paketler gelecek” dedi. Köktaş, “1 Kasım’daki rüzgar başvurularında sektörün bir ölçüde ders aldığını ve rüzgardaki çılgınlığın güneşte yapılmayacağını düşünüyorum” dedi.


EKONOMİ / Mart-Nisan 2013

Güneş güvenle üretilmeli IBC SOLAR, Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de güneş enerjisi yatırımları için bilgisine başvurulan en güvenilir firma haline geldi. Geleceğe yatırımı her şeyden çok önemseyen IBC SOLAR Türkiye, üniversite öğrencileri ile buluşmaya devam ediyor. Son olarak 19 Şubat Salı günü Yıldız Teknik Üniversitesi IEEE Kulübü’nün düzenlediği “9.RLC Günleri”ndeki Enerji Paneline davet edilen IBC SOLAR Türkiye, YTÜ öğrencileriyle bir araya geldi. IBC SOLAR Türkiye adına Proje Müdürü Sadık VERDİOĞLU, Elektronik Mühendisliği öğretim üyelerinden özel övgü alan teknik bir sunum yaptı. YTÜ’DE ÖVGÜ ALAN SUNUM VERDİOĞLU, sunumunda Konya’da Ağustos ayında kurdukları santralden bilgiler verdi ve “Sadece santrali kurmak yeterli değil, her gün izleme takip sistemleri ile ölçümlerimize devam ediyoruz” diyerek, rakamsal detaylardan bahsetti. “864 adet IBC PolySol 235W panel kullanılarak kurulan tesisimiz, 200kWp büyüklüğündedir. IBC SOLAR tarafından lokasyon ışınım tahminleri ve proje teknik detayları göz önüne alınarak hesaplanan yıllık enerji üretim miktarı 320,000 kWh’dir. 2012 yılının

Ağustos ayında devreye alınan santralimizin gerçekleşen 6 aylık üretim verileri tahminlerimizle % 100’e yakın paralellik göstermektedir” dedi. “Güneş enerjisinden elektrik üretimi için ortalama bilgiler vermek aslında doğru değildir, her proje kendine özgü koşulları içinde değerlendirilmelidir. Her tesisin elektrik üretimi de mutlaka farklılık gösterecektir. Enerji üretim miktarının en fazla olduğu Temmuz ayı içerisinde günlük ortalama üretim değeri 1.317kWh iken, bu rakam güneşlenme süresinin düşük seviyelerde kaldığı Aralık ayı için ise 466 kWh olarak ölçümlenmiştir. Bu noktada 200kWp büyüklüğündeki Konya Güneş Enerjisi Santralimiz baz alınarak değerlendirildiğinde günlük ortalama üretim değeri 876 kWh’dir” şeklinde detaylı üretim verilerini de yatırımcılarla paylaşmaktan çekinmediklerini aktardı. VERDİOĞLU, sektördeki genel değerlendirme kriterlerine yönelik olarak da “4 kişilik bir ailenin günlük ortalama elektrik tüketimi 9 kWh olarak düşünüldüğünde, bu rakam yıllık bazda 3.285 kWh olarak hesaplanabilir. Bu rakamlardan yola çıkarak 200kWp büyüklüğündeki GES santralinin 100 hanelik bir sitenin

yıllık elektrik tüketim miktarını karşılayabileceği düşünülebilir” şeklinde açıklamalarda bulundu. VERDİOĞLU, unutulmaması gereken en önemli detayın, güneş enerjisinin var olan enerji kaynağına destekleyici bir çözüm sunarak enerji maliyeti yükünü azaltan bir çözüm olarak ele alınmasını, tek başına bir enerji kaynağı olarak algılanmaması gerektiğinin altını tekrar çizdi.

35


Mart-Nisan 2013

/ EKONOMİ

Konya Şeker’den Enerji Sektörüne

Dev Yatırım

36

Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, kazandıkları Kangal Termik Santrali ihalesinin enerji sektöründe büyüme hedeflerinin bir adımı olduğunu açıkladı ve Konya Şeker’in enerji sektöründeki yeni yol haritasını anlattı. Kangal Termik Santrali ile enerji sektörüne büyük oyuncu olarak girdiklerini belirten Recep Konuk “Kafamızdaki milyon barajını aştık, milyar dolarlık yatırımları telaffuz etmeye başladık. 985 milyon dolarlık teklifle Kangal Termik Santrali özelleştirme ihalesini kazandık.” dedi. Konya Şeker‘in otoprodüktör olarak kurulduğu günden bu yana kendi elektriğini ürettiğini ve bu nedenle elektrik üretiminde 59 yıllık kurumsal bir tecrübeye sahip olduklarını hatırlatan Recep Konuk, “Kangal özelleştirmesi ile şeker işinden sonra bildiğimiz en iyi işi ticarileştirerek, en tecrübeli olduğumuz alanda aktif rol üstleniyoruz. Bir tarım şirketinin enerji üreticisi olarak sistemde yer almasının, Türk çiftçisi açısından hayati önem taşıdığına inanıyorum. “ dedi. Geliştirdiği entegre yatırım modeliyle sıra dışı işlere imza atan ve tarım sektörünün vizyonunu değiştiren, tarımsal üretim kooperatifçiliğine yeni bir bakış açısı getirerek, şekerden dev bir dünya kuran Konya Şeker, ülkemizin son yıllarda en hızlı büyüyen, faaliyet alanını en hızlı geliştiren şirketlerinden biri olarak öne çıkıyor. 2000’li yılların başında sadece pancar şekeri üreten ve büyük hissedarı Konya Kooperatifi olmak üzere 17 pancar ekicileri kooperatifinin iştiraki olan Konya Şeker, son yıllarda yaptığı çok sayıda yatırımla faaliyet alanını çikolata ve şekerli mamullerden donuk ürünlere, tohumculuktan ham yağa, yemden hayvancılığa, plastik

sanayinden enerjiye kadar uzanan geniş bir yelpazeye taşıdı. Konya Şeker, geleceğin iki stratejik sektöründe; gıda ve enerjide büyümeyi hedefliyor. Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, 13 Şubat Çarşamba günü Konya düzenlenen basın toplantısında, kazandıkları Kangal Termik Santrali ihalesinin enerji sektöründe büyüme hedeflerinin bir adımı olduğunu açıkladı ve Konya Şeker’in enerji sektöründeki yeni yol haritasını anlattı. Konya Şeker Sanayi ve Ticaret A.Ş-Siyahkalem Mühendislik İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. Ortak Girişim Grubu olarak katıldıkları ihalede Kangal Termik Santrali’nin işletmeciliğini 985 milyon dolar teklifle aldıklarını belirten Recep Konuk, yapılacak rehabilitasyon yatırımı ile tesisin kapasitesini yüzde 25 artırmayı hedeflediklerini söyledi. Milyon barajını aştık, milyar dolarlık yatırımları telaffuz ediyoruz! 2000’li yılların başında Konya Şeker için 30-40 milyon dolar bulup yarım asırlık fabrikasını revize etmenin ciddi bir problem olduğuna değinen Recep Konuk, bu psikolojik duvarı 2004 yılında Çumra Şeker Fabrikası’nın kuruluşuyla aştıklarını belirtti. Recep Konuk, ilk yıllarda yatırımların daha temkinli ve yavaş

ilerlediğini, 2006’dan sonra ise gaza yüklenerek yatırımları hızlandırdıklarını ifade etti. Konuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Şekerli mamullerden, çikolataya, sıvı şekerinden, buharlı küspe kurutma tesisine, Panplast’tan, biyoetanole çok sayıda tesisi 3-4 yıl gibi kısa sürede tamamladık. Onları Dondurulmuş Patates ve Yem Fabrikalarımız takip etti. 2011 yılında yaklaşık 350 milyon dolarlık yatırım bütçesine sahip 6 tesisin temelini peş peşe attık ve 2012’de biri hariç hepsini tamamladık. O kalanı da yani dünyanın en büyük et süt entegre tesisinin de süt ürünleri ünitesini birbir buçuk ay sonra üretime başlatacağız, et ünitesini de yıl sona ermeden bitirmeyi hedefliyoruz. 2012 yılında 350 milyon dolarlık yatırımdan söz ettiğimizde bu rakam Konya’ya ve Konya çiftçisine hiç garip gelmedi. 13 senede 1,2 milyar dolarlık yatırım yapan Konya Şeker’in eriştiği nokta ve gücü bugün telaffuz ettiğimiz rakamlar ayan beyan ortaya koymaktadır. Kafamızdaki milyon barajını aştık, milyar dolarlık yatırımları telaffuz etmeye başladık. Milyon dolardan milyar dolara uzanan bu çizgi Konya Şeker’in nereden geldiğinden çok nereye gideceğinin, üretici ortakları ile Konya’yı nereden nereye taşıyacağının göstergesidir.”


EKONOMİ / Mart-Nisan 2013 Konya Şeker’in enerji sektöründe 59 yıllık tecrübesi var! Konya Şeker’in enerji sektörü ile ilgisi Kangal Termik Santrali özelleştirmesi ile başlamıyor. 2012 yılının son büyük özelleştirmesi olan Seyitömer Termik Santrali ihalesinde 16 talipli arasında açık arttırmada 2 milyar 78 milyon dolarla son beşe kalan Konya Şeker, bugüne kadar yapılan özelleştirmelerde bir kooperatif şirketi olarak en yüksek teklifi vererek kararlılığını ve ciddiyetini sergiledi. Basın toplantısında Konya Şeker’in enerji sektöründeki tarihi birikimine değinen Recep Konuk “Seyitömer bizim için ilk değildi. Karapınar’da tespit edilen kömür rezervi ve burada kurulacak enerji havzası ile ilgilendiğimizi de birçok kez ifade ettik, oradaki kömürün değerlendirilmesi ile ilgili süreci hem yakından takip ediyor hem de projelendirme çalışmalarını ve ihale sürecini heyecanla beklediğimizi, Karapınar konusunda çok daha istekli olduğumuzu ifade etmek istiyorum.” dedi. Türkiye’de termik santral işletmeciliği ve elektrik üretimi konusunda kurumsal tecrübeye sahip iki kurum olduğunu, bunlardan birinin termik santralleri bugüne kadar kuran Enerji Bakanlığı, diğerinin ise Şeker Fabrikaları olduğunu ifade eden Recep Konuk: “Türkiye’de kurulan her şeker fabrikası kendi tüketeceği enerjiyi üretecek şekilde projelendirilmiştir. Otoprodüktör lisansına sahip olan şeker fabrikaları, kampanya dönemlerinde ürettikleri elektriğin fazlasını da enterkonnekte sisteme vererek ülkemizin elektrik enerjisi arzına katkı vermişlerdir. Bu anlamda pancar şekeri sanayi, elektrik üretiminde 87 yıllık, Konya Şeker ise 59 yıllık bir tecrübeye sahiptir. Yani Konya Şeker, şeker sektöründeki uzmanlığı ve tecrübesi kadar, uzmanlık ve tecrübeye termik santral işletmeciliğinde de sahiptir. Konya Şeker, ülkemizde kömürden elektrik üretiminde ilk akışkan yataklı kazan

teknolojisine sahip santrallerden birini, Çumra Şeker Entegre Tesisi’nde hayata geçirerek ülkemize kazandırmıştır. Aynı Konya Şeker, otoprodüktör olarak yakaladığı başarıdan güç alarak enerji sektöründe faaliyet gösterecek Çobanyıldızı A.Ş.’yi 2010 yılında kurmuş ve elektrik üretim lisansını almasından sonra da bir yıl gibi kısa bir sürede Çumra Entegre Tesisi bünyesinde 37 Megawatlık ilave termik santralini tamamlamış ve geçtiğimiz günlerde de üretime başlatmıştır. Konya Şeker’in toplam elektrik üretimi bu santral ile birlikte yaklaşık 100 Megawat’a ulaşmıştır ve Kangal Termik Santrali ile zaten var olan üretimini ve sektör payını yaklaşık 5’e katlayacaktır. Yani bizim Kangal özelleştirmesi ile yaptığımız aslında şeker işinden sonra bildiğimiz en iyi işi ticarileştirmek, en tecrübeli olduğumuz alanda aktif rol üstlenmektir. Bir şeker fabrikası olarak biz bu özelleştirmeyle şekerden sonra ana üretim kalemlerimizden biri olan elektrik üretiminde en tabii olan söz

hakkımızı kullanıyoruz.” Kangal Termik Santrali ile tarım sektörü ilk kez başka bir sektörde oluşan katma değerden sektöre pay aktarmak için adım attı! Kangal Termik Santrali özelleştirme ihalesinden sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın Konya Şeker’in ihaleye girmesinin önemini vurgulayarak, sektöre hem rekabet geleceğini hem de çevreye duyarlılığın artacağını ifade ettiğini söyleyen Recep Konuk “Duydukları güven ve yaptıkları tespit için kendilerine teşekkür ediyoruz. Sayın Bakan bir hususa daha dikkat çekmişler ve diğer sektörlerde oluşan tasarrufun prestijli enerji sektörüne kaydığını vurgulamışlar, bundan da hem devletin hem ülkemizin kazançlı çıktığını, çıkacağını belirtmişler. Ancak buranın bir kazananı daha olacak, daha doğrusu bir kazananının daha olması için biz adım attık, o da tarım sektörüdür.” dedi. Bu güne kadar tarım sektörünün ürettiğinin ve tarım sektörünün ürettiklerinden doğan katma değerin başka sektörlerde kaldığını söyleyen Recep Konuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz bir üretici kuruluşuyuz. İlk defa tarım sektörü başka bir sektörde oluşan katma değerden sektöre pay aktarmak için adım attı, Konya Şeker vasıtasıyla enerji sektöründeki pastaya ben de ortağım dedi. Bu işin bizim açımızdan, tarım sektörü açısından can alıcı noktası başka bir sektörde kazanacaklarımızın tarım sektöründe, tarımsal sanayide kaldıraç olarak kullanılmasına aracılık etmektir. Biz geleceğe yönelik bütün beyanatlarımızda şunu söyledik; dünyanın geleceğinde iki sektörün stratejik önemi artacak bunlardan biri gıda diğeri enerji. Bu iki sektörde de Türkiye’nin en iddialı kurumlarından biriyiz. Gıda ile enerji bir biriyle pek örtüşmüyor gibi görülebilir. Ancak üretmek için enerjiye ihtiyaç olduğunu kimse unutmasın. İşte o gelecekte bir tarım şirketinin enerji üreticisi olarak sistemde yer alması, Türk çiftçisi açısından hayati önemdedir, hayati önemde olacaktır.”

37


Mart-Nisan 2013

/ EKONOMİ

Kur savaşları mı kâr savaşları mı Brezilya Merkez Bankası Başkanı Mantega’nın kur savaşlarından bahsetmesinin üzerinden iki yıl geçti, şimdilerle savaş tartışmaları hararetlenerek devam ediyor.

S

38

on kurulacak cümleyi yazının başında ifade edelim; ortalıkta bir kur savaşı varsa, bu yeni bir durum değil Kasım 2008 tarihinden bu güne kadar vardı (yani Amerikan Merkez Bankasının ilk parasal genişleme hamlesinden sonra), bu savaşı başlatan ABD idi, kazananı da ABD. Kur savaşı, ülkelerin yerel para birimlerinin değerini yabancı para birimlerinin değeri karşısında düşük tutma mücadelesi şeklinde özetlenebilir. Kur savaşı neden var, neden ülkeler paralarının değeri düşük olsun isterler ? İhracat yapmak için...Bir ülkenin parası, Türkiye üzerinden örnekleyelim, Türk Lirası ne kadar değerliyse Türkiye’nin yurt dışına mal ve hizmet ihracatı o kadar zor oluyor. Elbette ihracat artışının veya ihracatta avantajlı olmanın tek sebebi düşük kur olamaz Katma değeri düşük, yüksek teknoloji ürünleri üretemiyor sanız, bunun yanında yerel paranız değerliyse ihracatta sıkıntı çekiyorsunuz. Türkiye üzerinden devam edelim, ihracatta sıkıntı çekerken ithalatta yavaşlama olmuyor hatta ihracattan daha hızlı büyüme yaşanıyorsa dış ticaret dengeniz yani ihracatla ithalat arasındaki denge bozuluyor, cari açık büyüyor vs. Kur savaşlarının başlaması 5 yıl önce patlak veren krizle hızlandı, ülkeler krizden çıkabilmek için, içeride üretimi ve dolayısıyla istihdamı koruyabilmek için, halkın cebinde para

olması ve bu olan ülkeler de paranın tekrar nasibini alıyor. sistem içine harGelişmekte olan cama olarak dönülkeler gelişmiş mesi için finans ülkelerden sertarihinde görülmaye akımlarını memiş hamleler çekiyorlar, çünyaptılar. Fakat şu kü krizden daha ana kadar tatmin az etkileniyorlar edici sonuçlar (şimdilik). Ve alınmadığını onların “para” ekonomik veriile alınabilecek lerden görebilifırsat barındıran yoruz. varlıkları var. Kur savaşları Bu noktada Erdoğan Turan DestekFX ülkeler arası taruyarı yine bir Araştırma Direktörü tışmalara bahamerkez bankane olurken bizim sından Meksika gibi gelişmekte Merkez Bankası olan ülkeler için Başkanı’ndan başlangıçta avantajlı fakat uzun geliyor. Arkasından Rusya, vadede çok riskli bir durum Fransa gidişata itiraz ediyor. ortaya çıkarıyor. Yine örnekleHer ülkenin kendi içinde hesabı meyle devam edelim, Amerikan olacaktır muhakkak fakat koMerkez Bankası parasal genişle- nunun bizi ilgilendiren kısmı me adı altında piyasaya bol ve şu; kur savaşları ,ülkelerin ucuz dolar veriyor, maliyetsiz birbirlerini yıkma noktasına para reel ekonomi içinde çarkla- kadar devam etmeyecek, bol ve rı döndürmek yerine spekülatif ucuz para imkanı sonsuza dek piyasalarda risk almaya yönelisürmeyecek, hatta Amerika’da yor. Değeri dolarla ölçülen altın merkez bankası yetkililerinden gibi varlık fiyatları hızlı şekilde bir kısmının yaşanılan kurguya yükseliyor (altın fiyatı Kasım 2013 sonu itibariyle müdahele 2008’de 1. parasal genişleme ön- edilmesi gerektiği daha yükcesinde 800 dolar, Eylül 2011’de sek sesle ifade ediliyor. Peki o 1990 dolar, yani % 168 oranında gün geldiğinde, para miktarı bir yükseliş), borsalar rekorlar azalmaya, piyasadaki paranın kırıyor. Paranın miktarı piyasamaliyeti yani faiz yükselmeye larda sanki hiç kriz yokmuşçası- başladığında,bugün değersiz na mutluluk oyunu oynatıyor. olan dolar değerlenmeye başlaGelişmiş ülkelerin paralarının dığında, içeride kur yükselmedeğerini düşürme çabaları ye başladığında yaşanacaklara kendi içlerindeki krizi en büyük dair bir hazırlığımız var mı? ihracat kalemi haline getirirHangi olası senaryolara göre ken, bol paradan gelişmekte hareket planı uygulayacağız?


EKONOMİ / Mart-Nisan 2013

Otomobİl pazarındakİ artış yüzde 25 düzeyİnde gerçekleştİ 2013 yılı Ocak-Şubat döneminde toplam pazar, 2012 yılı aynı dönemine göre yüzde 17 oranında artarak 88 bin adet düzeyinde gerçekleşti. Aynı ayda otomobil pazarındaki artış yüzde 25 düzeyinde gerçekleşti ve otomobil pazarı 63 bin adede yükseldi.

2013 yılı Ocak-Şubat döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre hafif ticari araç pazarındaki artış yüzde 3 oranında gerçekleşti ve pazar 21 bin adet düzeyinde gerçekleşti. 2013 yılı Ocak-Şubat döneminde bir önceki yıla göre ağır ticari araç pazarı yüzde 1 oranında arttı ve 4.195 adet oldu. 2013 yılında 2012 yılı Ocak-Şubat dönemine göre kamyon pazarı yüzde 16 oranında azalarak 2.970 adet düzeyine gerilerken, otobüs pazarı ise özellikle kent içi talebindeki olumlu gelişmeler nedeni ile yüzde 274 gibi önemli oranda arttı ve 774 adet oldu.

İHRACAT

2013 yılı Ocak-Şubat döneminde

39

bir önceki yıla göre, toplam otomotiv ihracatı yüzde 5 oranında arttı, otomobil ihracatı yüzde 2 oranında azaldı. 2013 yılı Ocak-Şubat döneminde toplam ihracat 131 bin adet, otomobil ihracatı ise 69 bin adet düzeyinde gerçekleşti. Bu dönemde, ticari araç ihracatı ise yüzde 14 artış ile 62 bin adet düzeyinde gerçekleşti. Traktör ihracatı ise yüzde 4 oranında azaldı ve 2.115 adet düzeyine geriledi.

ÜRETİM

2013 Ocak-Şubat döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre toplam üretim yüzde 1 otomobil üretimi ise yüzde 10 oranında azaldı. Bu dönemde, toplam üretim 177 bin

adede, otomobil üretimi ise 89 bin adede geriledi. 2013 yılı Ocak-Şubat döneminde üretim midibüste yüzde 71, otobüste ve minibüste yüzde 60, küçük kamyonda yüzde 43, kamyonette yüzde 8 oranında arttı, büyük kamyonda ise yüzde 6 oranında azaldı. Bu dönemde, traktör üretimi yüzde 26 oranında azalarak 6.040 adet oldu.

ÖZET DEĞERLENDİRME

10 Yıllık Ortalama ve 2013/2012 Toplam Satışlar (x1000) 2013 yılı Ocak-Şubat döneminde toplam satışlar 88 bin adet oldu ve toplam pazar 2012 yılı aynı dönemine göre yüzde 17 oranında arttı.

39


Türkİye’dekİ yatırımlar konusunda seçİcİ davranacağız Mevlana’nın, ‘’Ne olursan ol yine gel’’ sözünü anımsatan Çağlayan, ‘’Biz bunu demeyeceğiz. Uluslararası ve Türkiye’deki yatırımlar konusunda seçici davranacağız. Sanayileşme, üretim, ihracat ve tüm sistemlerimizi yeni dönemin şartlarına uygun hale getirmemiz gerektiğine inandığımız için bunları yaptık’’ ifadelerini kullandı.

40

sanayi sektöründe istihdamın azalmasının kendisini üzdüğünü belirterek, ‘’Bu Türkiye’nin hayrına olmaz’’ dedi.Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İstanbul Sanayi Odası (İSO) Odakule Meclis Salonu’nda gerçekleştirilen Otomotiv Sanayii Derneği’nin (OSD) 39. Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda, Türkiye’de otomotiv sektörünün, sadece sektörel anlamda değil, her anlamda menfaatler farklı da olsa çeşit-

li kuruluşlarla birlik ve beraberlik içinde hareket ettiğini kaydetti. Herkesin hedefinin, daha büyük ve gelişmiş Türkiye olduğunu belirten Bakan Çağlayan, şunları kaydetti: ‘’Biliyorsunuz, ben hep gaz taraftarıyım. Fren, balata sektöründe üretim yapanlar kusura bakmasın. Türkiye’de ana ve yan sanayiye fazlasıyla güveniyorum. Bunları size gaz vermek için söylemiyorum. Aralık ayı işsizlik rakamları morallerimizi bozma-

makla beraber, işsizlik çift haneli rakama çıktı. Bir önceki yılın aynı ayına göre biraz daha artış var. Bu Türkiye’nin neden büyümesi gerektiğinin en önemli göstergelerinden biridir.’’ Çağlayan, Türkiye’nin sanayileşmekten başka çaresinin olmadığını ifade ederek, ‘’Türkiye, daha fazla sanayileşme, yatırım, üretim, istihdamı, ihracatı sağlamak zorundadır. Sanayi sektöründeki istihdamın azalması beni


üzüyor. Bu Türkiye’nin hayrına olmaz’’ diye konuştu. Bakan Çağlayan, bir sanayici olarak ekmeğini yediği, içinden geldiği sektörün dünyanın birçok ülkesindeki gibi hizmet ihracatı ağırlıklı bir yapıya sahip olamayacağını bilerek bunları ifade ettiğini belirterek, ‘’Sizlere sanayileşme konusunda destekleri sonuna kadar yapacağımızdan şüpheniz olmasın’’ dedi. Teşvik sisteminin Türkiye için bir devrim niteliğinde olduğunu ifade eden Çağlayan, ‘’Hiçbir platformda ‘cari açıktan korkmayalım, cari açığın finansman kalitesine bakın’ şeklinde bir laf etmedim. ‘Enerjiyi hariç tutarsanız bizim cari açığımız yok’ diye laf da etmedim. Enerji bir realite’’ diye konuştu. Türkiye’nin büyümesine rağmen geçen yıl cari açığın düşürüldüğünü anlatan Çağlayan, şunları kaydetti: ‘’Türkiye son 10 yılda ekonomisi büyüyen, gayri safi

milli hasılasını 3,5 katına çıkartan ve çift haneli enflasyonu tek haneye getiren bir ülke oldu. 2012 yılında keşke bu kadar frene basılmasaydı. Keşke Türk sanayisinin tüm dünyadan ayrıştığı dönemde bu kadar fren yapmamış olsaydık. 2012 bu anlamda son derece önemli. 1 Nisan’da açıklanacak, birlikte göreceğiz ki yüzde 2,5 civarında bir büyüme olacak.’’ Çağlayan, Türkiye’nin pazar çeşitlendirmesiyle ihracat yapan bir ülke konumuna geldiğini aktararak, ‘’Pazar çeşitlendirmesi yaparak ihracatımızı 42 milyar dolar artırdık. Otomotiv sektöründen çok şey bekliyoruz. Yerliliğimiz 56 dolardır. Bu bizim kaderimiz değil. Biz bunu rahatlıkla artırabiliriz’’ diye konuştu. OSD Yönetim Kurulu Başkanı Kudret Önen otomotiv sanayinin 2012 ve 2013 yılını değerlendirerek sanayinin gelecek dönemdeki önemli gündem konularına değindi. Küresel ekonomideki olumsuz koşullara rağ-

men Türkiye’nin hem ekonomik hem de siyasi istikrarı dünyanın dikkatini çekmeye devam ettiğinin altını çizen Kudret Önen, “Türkiye istikrar ortamında gerek yurtiçi gerekse yurtdışı yatırımcılara cazip bir yatırım ortamı sunuyor. Türkiye’nin küresel bir cazibe merkezi olmayı sürdürmesinde yeni teşviklerin de büyük faydası olacağını düşünüyoruz. Teşvik sisteminde gerçekleştirilen yeni düzenlemeler için başta Sayın Bakanlarımız olmak üzere hükümetimiz ve değerli bürokratlarımıza teşekkür ediyoruz” dedi. Türk Otomotiv Sanayii’nin 2012 yılı rakamları ile ilgili bilgi veren Kudret Önen “2012 yılında, 2011 yılında yaşanan yüksek talebin aksine pazarın son aylarda yatay hale geldiğini ve 2010 yılı düzeyinde seyrederek normalleştiğini görüyoruz. 2010 yılında 793 bin, 2011 yılında toplam 911 bin olarak gerçekleşen Otomotiv Pazarı 2012 yılında küçülmeye geçti ve normalleşerek

41


Mart-Nisan 2013

42

818 bin adet olarak gerçekleşti. İçinde bulunduğumuz olumsuz küresel ekonomik koşullara rağmen, 2013 yılında öngörümüz, AB’nde derinleşerek devam eden kriz nedeni ile ihracatın gerilemesi, iç pazarda yatay bir talep hareketi ve buna bağlı olarak üretimin 1 milyon ya da 1 milyon 100 bin adet düzeyinde gerçekleşmesidir” dedi.Otomotiv Sanayii’nin 2012 yılında 19 milyar Dolar’ı aşan ihracatı ile yine ihracat şampiyonu olduğunun altını çizen Önen “2013 yılının genel olarak 2012 ’den daha iyi bir yıl olmasını bekliyoruz. Ancak hedefimiz yeni bir büyümenin öncesinde 2013 yılında otomotiv sanayii olarak insan kaynağına, ArGe’ye ve teknolojiye yatırım yapmak olacak” dedi. Şimdiden pek çok firmanın yatırım planlarını hayata geçirmeye başladığını kaydeden Önen, sanayinin önemli gündem maddelerinin üzerinden geçti. 2013 yılında planlan ArGe alt yapı çalışmalarının kısa süre içinde tamamlanarak yurt dışında yapılan test ve ArGe çalışmalarının yurt içinde yapılarak, sanayimizin önemli bir kaynak ve zaman tasarrufu sağlayacağını belirten Başkan Kudret Önen, çevreye duyarlı vergilendir menin önemine dikkat çekti. Önen, “Tekerlekli motorlu taşıtlar parkında daha az karbon emisyonu sağlamak üzere, çok yaşlı araçların parktan çıkışını teşvik edecek entegre önlemlerin alınması ve parka yeni girecek düşük karbon emisyonlu çevre dostu araçların teşvik edilmesi gerektiği” nin altını çizdi. Türkiye’nin 2023 vizyonunda ekonominin taşıyıcı sanayi sektörlerinden olan otomotiv sanayinin 3-4 kat büyümesinin, 4 milyon üretimin yanı sıra 3 milyonluk ihracat hedeflendiğini söyleyen Önen, bu hedeflere ulaşmak için ihracat artışının yanı sıra iç pazarın da paralel büyütülmesinin sağlanması gerektiğini belirtti. Pazarda son aylardaki önemli gelişmelerden de bahseden Kudret Önen, 2013’ün ilk iki ayında otomobil satışlarında ithalatın aldığı payın artışına dikka-

ti çekerek, bunun takip edilmesi gerektiğini söyledi. “Otomotiv sektörü ülke ekonomisinde başı çeken unsurlardan biri”Otomotiv Distribütörleri Demeği (ODD) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bayraktar ise otomotiv sektörünün ülke ekonomisinde başı çeken unsurlardan olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti: “Gümrük Birliği öncesinde ülkemizde pazar payı mevcut sanayi yatırımı olan markalar üzerinde neredeyse yüzde 100’e yakındı. Gümrük Birliğinin üzerinden aşağı yukarı 17 sene geçti. Gümrük Birliği sonrasında üç tane ana markanın ülkemizdeki pazar payı hala yüzde 50’lere yakın. Yani bunun yanına 50 tane yeni rekabet eden marka geldi, ama bir pazarın içinde var olmanın ne kadar önemli olduğunu sadece bu rakamları görerek anlayabiliyoruz.” Bayraktar, ülke ekonomisi bu kadar gelişmemişken gelip yatırım yaparak risk alan, buradan ihracat yapabileceğini düşünen üreticilerin de haklı olarak yatırımlarının meyvelerini topladığını kaydetti. Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Dudaroğlu ise otomotivde cari açığa fırsat vermeden iç pazarda çok daha adil bir vergi düzenlemesi yapılabileceğini dile getirdi. Dudaroğlu, teşvikler konusunda bazı “ince ayarların yapılması gerektiğini her fırsatta dile getirdiklerini aktararak, “Özellikle 300 milyon liralık alt sınırlı olan öncelikli yatırımlardaki ana sanayi yatırımlarının içerisindeki parçaları üretecek olan biz tedarikçiler için bir kümelenme modeli mantığıyla oradaki yatırımdaki alt sınırın tedarikçiler için minimize edilmesini talep ediyoruz, ve bunun 5. bölge kapsamına alınmasını istirham ediyoruz” diye konuştu. Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği Başkanı Orhan Sabuncu ise otomotiv endüstrisinin ihracatta önemli bir rol üstlendiğine değinerek, “Endüstrimiz 2012 yılını 19,1 milyar dolarlık ihracatla kapadı, ve yedinci defa sektörel ihracat şampiyonu oldu. Bu gerçekten gurur ve-

/ EKONOMİ

rici bir olay. Bu sene de liderliğimiz devam ediyor, umuyorum ki bu sekizinci, dokuzuncu yıl diye devam edip gidecektir” değerlendirmesinde bulundu. ÖdüllerKonuşmaların ardından, Ekonom Bakanı Zafer Çağlayan tarafından 2012 yılı OSD Yan Sanayi Başarı Ödülleri ile OSD İhracat Başarı Ödülleri sahiplerine verldi. OSD Yan Sanayi Başarı Ödülleri, Çukurova İnşaat Makineleri, Farba Otomotiv Aydınlatma ve Plastik Fabrikalar ile Matay Otomotiv Yan Sanayi’nin oldu. OSD İhracat Başarı Ödülleri’nde ise Ford Otomotiv Sanayi, Oyak Renault Otomobil Fabrikaları, Tofaş ve Toyota Otomotiv Sanayi Türkiye’ye platin plaket; Hyundai Assan Otomotiv Sanayi ve Ticaret ile Mercedes Benz Türk’e altın plaket; Türk Traktör, MAN Türkiye, Honda Türkiye, Temsa Global, Otokar ve Karsan’a altın madalya; Anadolu Isuzu’ya ise gümüş madalya ödülleri verildi. Programın sonunda OSD Başkanı Önen, Bakan Çağlayan’a hediye takdim etti. -Kudret Önen yeniden OSD BaşkanıBu arada, Kudret Önen, basına kapalı olarak devam eden Genel Kurul toplantısının sonunda yeniden OSD Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçildi.


EKONOMİ / Mart-Nisan 2013

YALÇINTAŞ:

PİYASA GÜVENİNİ YENİDEN KAZANIYOR

2013 yılı Ocak ayında İTO’nun İstanbul Piyasa Güven İndeksi 98.94 indeks değeri ile iyimserlik eşiğine yaklaştı. Piyasa Eğilim ve Beklenti İndeksi ise 104.58 ile iyimserlik eşiğini aştı. İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, “Her iki indeks de 2012 yılı Nisan ayından bu yana geriliyordu. 2013 yılı Ocak ayında ise reel sektörün güven ve beklenti indeksleri tekrar artmaya başladı. Bu, geleceğe güveni

gösteriyor. Memnuniyet verici” dedi. İstanbul Ticaret Odası (İTO), üçer aylık dönemler itibariyle gerçekleştirilen İstanbul Piyasa Güven İndeksi ile İstanbul Piyasa Eğilim ve Beklenti İndeksi’nin 2013 yılı Ocak ayı sonuçlarını açıkladı. Reel kesimin sektör bazlı ve ekonomi geneli itibariyle güven ve eğiliminin belirlenmesine yönelik olarak hazırlanan Güven İndeksi, 2013 Ocak

ayında 2012 Ekim ayına göre yüzde 4 artarak 98.94 indeks değeri ile iyimserlik seviyesi olan 100 puan seviyesine yaklaştı. Reel sektörün ve ekonominin geleceğe dönük performans beklentilerini tespit eden İstanbul Piyasa Eğilim ve Beklenti İndeksi de 2013 yılı Ocak ayında 2012 Ekim ayına göre yüzde 7.8 artarak 104.58 puan oldu. İstanbul Ticaret Odası

43


Mart-Nisan 2013

(İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş, Güven ve Beklenti İndeksleri’nde görülen iyileşmenin, reel sektörün iyimserlik düzeyinin de arttığını gösterdiğini söyledi. Başkan Yalçıntaş, “İndekslerdeki düzelme eğiliminde hem yurtdışında hem de yurtiçinde yaşanan ekonomik olayların etkisi oldu. Öncelikle ABD’de beklenen resesyon riskinin büyük ölçüde atlatılmış olmasının, finans kaynaklarının artacağına dair verdiği ümit etkili oldu. Yine, Euro Bölgesi’nde yaşanan olumsuzlukların sonuna gelindiğinin işaretlerinin ortaya çıkmasının da iyimserlikte etkili olduğu kanaatindeyim” diye konuştu. Yurtiçindeki olumlu gelişmeleri değerlendiren Yalçıntaş, şunları söyledi: “Merkez Bankası’nın uyguladığı Destekleyici Para Politikası’nın ekonomideki etkileri belirginleşmeye başladı. Piyasa, bu uygulamaları olumlu karşıladı. Yurt içinde nihai talepte toparlan-

44

ma başladı. Yine yakın dönemde kredilerde izlenen ivmelenme de bunu teyid etti. Ayrıca yeni siparişlerdeki artış beklentisi de, İTO’nun İstanbul Piyasa Güven İndeksi ile İstanbul Piyasa Eğilim ve Beklenti İndeksi’ne olumlu şekilde yansıdı.” Yalçıntaş, bu eğilimin yılın gelecek dönemlerde de devam edeceğini umduğunu belirterek, “Ekonominin, en önemli taraflarından birisi olumlu beklentilerdir ki, biz bunu yeniden yakaladık. Ancak, yelkenleri yeni rüzgarla doldurmak için reel sektörün içinde bulunduğu finansal koşulların geliştirilmesi gerekiyor” dedi.

/ EKONOMİ


LOJİSTİK / Mart-Nisan 2013

Ceva 2013 yılında da zİrveyİ zorlayacak

Türkiye’nin lider lojistik firması CEVA, 2013 yılında da hız kesmeden büyümeye devam ediyor. Büyüme hedefini 2013 yılı için yüzde 20 olarak belirleyen CEVA, Türkiye’nin en büyük deposunu Gebze’de açarken, Anadolu’ya da hızla yayılıyor. CEVA Türkiye’deki genişleme stratejisini dış ticaretle birleştirdi. CEVA Türkiye uluslararası ticarette de lider olmaya hazırlanıyor. CEVA Türkiye ve Balkanlar Genel Müdürü Fuat Adoran düzenlediği basın sohbet yemeğinde CEVA Türkiye’nin 2012 yılı sonuçlarını ve 2013 yılı hedeflerini açıkladı. 2012 yılında da lojistik sektörünün en hızlı büyüyen uluslararası şirketlerinden biri olduklarını açıklayan ”2012 yılında Türkiye’nin lojistik sektöründe tek merkezden takip sistemi olan Kontrol Merkezi’ni açtık. Kocaeli-Gebze’de Türkiye’nin en büyük transfer merkezini hizmete sokarken, aynı zamanda, Türkiye’nin en büyük depolarından birini sanayinin dağıtım ve üretim merkezi Gebze’de faaliyete soktuk” dedi. CEVA Türkiye’nin büyüme hızının 2013 yılında da hız kesmeden devam ettiğini belirten CEVA Türkiye ve Balkanlar Genel Müdürü Fuat Adoran şöyle konuştu; “Büyüme hedefimizi 2013 yılı için yüzde 20 olarak belirledik. CEVA Türkiye olarak 5 yıllık büyüme stratejimizi de belirledik. 2017 yılı hedefimiz Türkiye’nin en beğenilen şirketlerinden biri olmak ve ciro büyüklüğü olarak da Türkiye’de ilk 100 şirket arasında yer almak. Ayrıca 5 yıl içinde CEVA Türkiye olarak, globalde en karlı ilk 3 şirketten biri olmayı da hedefliyoruz. Bu amaçla lojistik sektörünün en hızlı büyüyen uluslararası şirketlerinden biri olup hizmet vermeye başladığımız tüm bölgelerde yatırımlar yaparak büyüyoruz. 2013 yılında lojistik ve altyapı yatırımlarımızın yanı sıra depolama alanında ciddi bir yatırım sürecindeyiz. Ayrıca dağıtım ağının daha verimli ve yüksek performansla çalışması için Türkiye’nin dört bir yanında bulunan şubelerimizde yeni bir yapılanma sürecine de girdik. Bu yıl stratejik olarak uluslararası alanda hava ve deniz taşımacılığına yoğunlaşacağız. 2012 yılında olduğu gibi 2013’te de Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleri için yeni hatlar açmaya devam edeceğiz.”

Adoran sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’nin en büyük lojistik depolarından birini Gebze’de açarak kapasitemizi yüzde 10 artırdık ve 2012 yılsonu itibarıyla Türkiye’de 600 bin metrekare depolama alanına ulaştık. 2013 yılında ise İstanbul Avrupa yakasında 50 bin metrekarelik alanda açacağımız yeni lojistik tesislerimizle yılsonunda toplamda 650 bin metrekare depolama alanına ulaşacağız. 2014 yılsonunda ise 720 bin metrekare depolama alanına ulaşmayı hedefliyoruz.” Anadolu’da hızlı büyüme CEVA Türkiye olarak bu yıl Marmara Bölgesi’nin yanı

sıra Anadolu’da da Kayseri, Adana, Samsun illerinde 3 farklı ilde depo açarak yurtiçi dağıtım ağı yatırımlarına devam edeceklerini açıklayan Adoran, İstanbul’un doğusu ve batısı, Ege, Güneydoğu Anadolu ve Mersin’de yeni lojistik merkezlerinin yolda olduğunu söyledi. Türkiye ekonomisiyle birlikte lojistik sektörünün de hızla büyüdüğünü belirten Adoran; “Dünyada Çin ve Hindistan’dan sonra Türkiye, gerçekleştirdiği büyüme hızıyla 3. sırada yer alarak bütün dünyanın dikkatini üzerine topluyor. Dünya Ekonomik Forumu’nda lojistik alanında Türkiye dünyanın en hızlı gelişen 10 ülkesi arasında gösterildi. Son yıllarda, Türkiye ekonomisinin gelişmesine paralel bir ivme yakalayan lojistik sektörü; coğrafi avantajını da kullanarak 20 yıl gibi kısa bir sürede bölgesel güç olmayı başardı. Türk Lojistik Sektörü bugün sahip olduğu 1.500 şirket ve 46.000 araçla Avrupa’nın en büyük filosuna sahip. Türkiye’nin 2023 yılı hedefi olan 500 milyar dolarlık ihracat hedefine uygun bir ivme sergileyen sektörün 2023 yılında 50 milyar dolarlık ciro sağlaması bekleniyor.” dedi. Uluslararası taşımacılıkta iddiamız sürecek Adoran sözlerini şöyle tamamladı: “2013 yılında özellikle uluslararası taşımacılıkta iddiamızı sürdüreceğiz. Bu yıl Dünya’da da farklı pazarlara girip müşteri portföyümüze yeni markalar ekleyerek hızlı büyümemizi sürdürüyoruz. Geçtiğimiz aylarda CEVA global olarak Vietnamlı Into Trans Lojistik (ITL) Grubu ile yeni bir iş ortaklığına imza attık. Bu anlaşma ile Güneydoğu Asya’daki yatırımlarımızı da hızlandırdık. Türkiye ve Çin CEVA’nın en iddialı olduğu iki pazar. Fakat 2013 yılı itibarıyla Güneydoğu Asya’da ve Ortadoğu’da yeni iş birliklerimiz de olacak. Bu yıl gözümüzü Uzakdoğu, ABD, Almanya ve İtalya’ya çevirdik.

45


Mart-Nisan 2013

/ LOJİSTİK

Türkiye’de kentsel lojistiğe bakış anlamında bilimsel bir yaklaşım yok Türkiye’de lojistik sektörü 2023 vizyonu üzerine Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu öğretim görevlisi Prof.Dr. Okan Tuna’nın değerlendirmesine yer verdik. Türkiye ekonomisinde yaşanan iyileşme ve normalleşmeye bağlı olarak uzun vadeli planlamalar yapılabilir hale gelmektedir. Bu bağlamda Cumhuriyetin 100. Kuruluş yılı olan 2023 yılını hedef alan stratejik planlar ve eylem planları hazırlanmaya başlamıştır.Lojistik sektörü de son yıllarda hızlı bir gelişme gösteren, hem kendi içinde taşıdığı büyüme potansiyeli hem de Türkiye’nin 2023 yılına ilişkilendirdiği birçok ekonomik hedefe ulaşılmasında oynayacağı temel rol itibari ile büyük öneme sahip bulunmaktadır. Türkiye’de lojistik sektörü hem yurtiçindeki hızlı gelişmesi hem de bölgesel bir lojistik üs olma iddiası nedeniyle uzun vadeli bir planlamaya ihtiyaç duymaktadır. Bunu sağlayacak olan çalışma Türkiye Lojistik Master Planı hazırlanmasıdır. Böyle bir Master Planın hazırlanması öncesindeki aşama lojistik Master planına temel oluşturacak temel ilke ve stratejik hedeflerin belirlenmesidir. Buna yönelik olarak “Türkiye Lojistik Master Planı İçin Strateji Belgesi” Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından hazırlanmıştır. Ancak bu konuda çalışmalara da devam edilmektedir. Bunun yanı sıra, Kalkınma Bakanlığı tarafından 10. Kalkınma Planı çerçevesinde “Lojistik Hizmetlerinin Geliştirilmesi” Özel İhtisas Komisyonu oluşturulmuştur. Bu komisyonun görevi, “2023 yılında ülkemizdeki lojistik sektörünün durumu ne olacaktır?” sorusuna yanıt aramaktır. Hem, Master Plan faaliyetlerinin hem de Kalkınma Planı çalışmalarının birbiri ile bütünleştirilmesi gerekliliği bulunmaktadır.

KATMA DEĞERLİ LOJİSTİK FAALİYETLER 46

Lojistik ve tedarik zinciri kavramları tüm dağıtım kanalı sürecinde

ulaştırma, depolama, stok yönetimi, paketleme v.b. fonksiyonlar çerçevesinde bütünleşik bir anlayışı öngörmektedir. Bu kapsamda, milk run (döngüsel sefer), postponoment (erteleme) gibi katma değerli hizmetler de devreye girmektedir. Türkiye’nin bu güne kadar, planlama düzeyinde, lojistik fonksiyonları bütünleşik bir açıdan ele almadığı sadece ulaştırma kavramını öne aldığı gözlenmektedir. Bu çerçevede stok yönetimi kavramının da ele alınması gerekliliği söz konusudur. Özellikle ürün döngü süresini kısaltacak olan ulaştırma ve aktarma sistemlerinin oluşturulması stok maliyetlerinin düşürülmesinde önemli bir gelişme sağlayacaktır. Bunun yanı sıra, Türkiye’de modern depoculuk anlayışı çerçevesinde uygulamaların ele alınması, lojistik yönetiminde etkinliği arttıracak önemli unsurlardan biri olacaktır. Depoculuğun, klasik ürünleri saklama stratejisinin değiştiği ve ürüne değer katma stratejisinin benimsendiği son dönemlerde çekme stratejilerinin önemi her geçen gün artmaktadır. Türkiye’nin lojistik altyapısı planlanırken ürün özeliklerinin göz önüne alınması ve buna göre yapılanmalar gerçekleştirilmesi gerekliliği de söz konusudur. Ürün hacmi, ürün değeri ve risk karakteristikleri gibi kavramlar lojistik ve ulaştırma alt yapısını önemli derecede etkilemektedir). Türkiye’nin bu çerçevede hem yurtiçi hem de yurtdışı taşımalar bağlamındaki ürün yapılarını gelecek boyutunda da öngörümleyerek lojistik ve ulaştırma alt yapısı ile bütünleştirmesi gerekliliği söz konusudur. Lojistik etkinliğin en önemli unsurlarından biri bilgi akışıdır. Bu çerçevedeki gelişmelerin büyük bir hızla uygulanması gerekliliği ortadadır. Türkiye’de gümrükler

kapsamında özellikle gelişmiş bilgi sistemlerinin uygulanması lojistik etkinliği özellikle güvenilirlik ve hız çerçevesinde sağlayacak önemli unsurlardan biri olacaktır. Türkiye’nin lojistik hizmetlerle ilgili karar verme ve planlama sürecinde bütünleşik bir veri tabanına sahip olmaması sağlıklı stratejilerin belirlenmesini engellemektedir. Bu anlamda, gelişmelerin hızlandırılması gerekliliği de bulunmaktadır.

TÜRKİYE’DE LOJİSTİK MERKEZ ÇALIŞMALARI Türkiye’de 2000’li yıllar ile birlikte Lojistik Merkez girişimleri hem kamu hem de özel sektör tarafından başlatılmıştır. Lojistik merkezlere yönelik yasal bir çerçevenin olmaması bu girişimlerin birbirinden kopuk hatta bazı bölgelerde birbirine zarar verebilecek şekilde ilerlemesine neden olmaktadır. Bazıları Batı ülkelerinde görülen lojistik merkez/köy, bazıları ise aktarma terminali ölçeğinde olan bu lojistik merkezlerin ülke genelinde iyi planlanmaması, bölgesel mevcut ve potansiyel gereksinimlere uygun fonksiyon, büyüklük ve konumda olmaması verimsiz yatırımlara neden olacaktır. Bu konuda kamu ve özel sektör işbirliği kaçınılmaz gözükmektedir. İhtiyaç analizi yapılarak kamu ve özel sektör tarafında yapılacak yatırımların en verimli bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir.

TÜRKİYE’DE ÜÇÜNCÜ TARAF LOJİSTİK HİZMETLERİ Ernst&Young-IBS (2002) araştırma şirketi 343 firmayla (250 lojistik hizmet alan, 71 lojistik hizmet sağlayıcı 22 firma bilişim sistemleri sağlayıcı ve lojistik ekipman ve donanım sağlayıcı) birebir görüşerek Türkiye’deki lojistik sektörünün genel perspektifini çıkarmak amacıyla


Mart-Nisan 2013

/ LOJİSTİK

bir çalışma yapmıştır. Çalışmaya katılan firmaların % 78’i en az bir alanda dışarıdan lojistik hizmet aldıklarını, %22’si ise tüm lojistik faaliyetlerini kendi bünyelerinde gerçekleştirdiklerini belirtmişlerdir. Katılımcıların %35’i, 20 yıldan daha uzun süredir lojistik hizmet aldıklarını belirtmişlerdir. Firmaların hizmet aldıkları alanlar; Müşteri deposuna dağıtım (%54), Kara nakliye yurt içi (%53), Konteyner taşımacılığı (%50 ) ‘dır. Bu durumun günümüz için de geçerli olduğu tahmin edilmektedir. Yine aynı araştırmada, firmaların lojistik firmalarından en önemli beklentisi maliyetleri düşürecek alternatifler geliştirmeleridir. Firmaların lojistik firmaları seçerek en çok hangi kriterleri dikkate aldıkları sorulduğunda; müşteri hizmet kalitesi (%100), düşük maliyet (%99) ve teknolojik seviye (%99) olduğu belirlenmiştir. Katılımcıların saymış olduğu diğer kriterler; daha geniş alana ulaşabilme (%98), işi uzmanına bırakarak performans artışı sağlama(%98), şirketin kültür ve yönetim anlayışı (%97) dır. Bu araştırma sonuçları, Türkiye’de üçüncü taraf lojistik hizmetleri pazarının henüz gelişme aşamasında olduğunu göstermektedir. Lojistik hizmetlerin yürütülmesinde önemli bir işlev gören üçüncü taraf lojistik işletmelerinin ölçek ve yönetimsel problemleri olduğu söylenebilir. Lojistik pazarı çok sayıda küçük ölçekli kuruluş tarafından paylaşılmaktadır. Pazarın en büyüğünün pazar payının %3 olması, sektörün dağınık bir yapıda olduğunu ve ölçeklerin küçük olduğunu göstermektedir. Lojistik; ölçek büyüklüğü, konsolidasyon ve verimlilik artışı gerektirir. Bu nedenle global kuruluşlar için cazip bir iş haline gelmektedir.Bu çerçevede bu işletmelerin müşteri yönlü olarak yeniden yapılanması gerekliliği söz konusudur.

LOJİSTİK BİR ÜS OLARAK TÜRKİYE Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika gibi üç büyük kıtanın tam ortasında

na çıkarmaktadır. Misyon çerçevesindeki maliyetlerin düşürülmesi ulaştırma başta olmak üzere envanter yönetimi, depolama v.b. maliyetlerin toplamını göz önüne almalı ve güvenilirlik, transit zamanların kısalması, hız, hasarsız teslim oranının yükseltilmesi gibi müşteri hizmet düzeyi unsurlarını değerlendirmelidir. Türkiye’nin lojistik üs olma çerçevesinde, içinde olduğu veya geliştirdiği projelerin (TRACECA, BALO, İpekrüzgarı Blok Tren Uygulaması, Viking Treni v.b.) daha dikkatli izlenmesi ve sayılarının arttırılması gerekliliği bulunmaktadır.

KENTSEL LOJİSTİK HİZMETLERİ

yer almaktadır. Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Akdeniz ve Ortadoğu gibi stratejik öneme sahip bölgelere, deniz, kara, hava ve demiryolu ile ulaşım sağlanabilen dünyada sayılı ülkelerden biridir. Dünyanın kuzey-güney ve doğu-batı arasındaki ender kavşaklarından bir tanesidir. Ancak Türkiye hep söylene gelen ve dünyada eşi benzeri olmayan coğrafi üstünlüğünü ekonomik gelişmeye ve ticaret hacmine yeterince yansıtamamaktadır. Bunun bir çok sebebi olmasının yanında lojistik açıdan deniz ve hava limanlarının gücünü arzu edilen seviyede kullanamaması da büyük bir etkendir. Türkiye’nin rekabetçi üstünlüğünü sağlayacak olan lojistik stratejilerin geliştirilmesi ve sürdürülmesinde misyon; “sürdürülebilir kalkınma ve çevreye duyarlılık ilkesi çerçevesinde toplam maliyetin düşürülmesi ve müşteri hizmet düzeyinin arttırılması” olarak ele alınmalıdır. Avrupa Birliği’nin de önemli bir gündem maddesi olan “sürdürülebilir kalkınma kavramı”, yeşil lojistik uygulamalarını gündeme getirmekte ve bunun sonucunda demiryolu ve denizyolu gibi ulaştırma modlarını ön pla-

Kentlerin sürdürülebilir gelişmesinde kentsel lojistik faaliyetlerin önemli bir rolü vardır. Kentsel lojistik; kentsel yük taşımacılığının yanı sıra depolama, antrepoculuk, gümrükleme, toplama, aktarma ve dağıtım merkezleri, tersine lojistik vb faaliyetleri bir bütün olarak gören bir yaklaşımdır. Kentsel lojistik faaliyetler; trafik sıkışıklıkları, trafik kazaları, olumsuz çevresel koşullar, yol bakım-onarım giderleri, yakıt enerjisi tüketimi ve nitelikli işgücü yetersizliği gibi pek çok sorunla karşı karşıyadır. Bu sorunlara karşın lojistik şirketlerden, daha düşük maliyetlerle daha yüksek müşteri hizmet düzeyi sağlamaları beklenmektedir. Kentlerde taşıma maliyetlerini azaltmak için etkin araç rotalama gittikçe daha fazla önem kazanmaktadır. Bu sorunları çözmek üzere, 1990’lı yıllarda başlayan ve “Kentsel Lojistik” (city logistics, urban logistics, urban freight transport) adı verilen yeni bir alan ortaya çıkmıştır. Kentsel lojistik, kent ile ilgili tüm lojistik faaliyetlerden oluşan bir bütündür. Kentsel lojistik kavramı, kentsel yük taşımacılığının sosyal, kültürel, çevresel, trafik, ekonomik, mali ve enerji tüketimi ile ilgili etkilerini dikkate alarak kentteki lojistik faaliyetlerin sosyal pazar ekonomisi şartları çerçevesinde en iyi duruma getirilmesi sürecidir. Kentler; tüketim malları, yapı malzemeleri, ev eşyaları, atıklar ve kargo/kurye gibi pek çok farklı tipte yükün sürekli olarak taşıma halinde olduğu bölgelerdir.

47


Mart-Nisan 2013

/ LOJİSTİK

“Doğu Marmara Taşımacılık Kümesi”nin Açılışı Gerçekleşti Doğu Marmara Kalkınma Ajansı’nca (MARKA), taşımacılık sektörünün sağlıklı bir şekilde büyümesini sağlayacak mekanizmaları geliştirmek amacıyla oluşturulan ve kamu kurumları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarını da bünyesinde barındıran “Doğu Marmara Taşımacılık Kümesi”nin açılışı gerçekleşti.

K

48

ocaeli Uluslararası Gençlik Merkezi’nde düzenlenen açılış toplantısında konuşan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Deniz Ticareti Genel Müdürü Barış Tozar, Doğu Marmara Taşımacılık Kümesinin altyapısının oluşturulmasında önemli bir payı olan InTraRegio projesinin AB’nin 7. çerçeve programının bilgi bölgeleri programı kapsamında finanse edildiğini anlattı. TRaceM kısaltmasıyla tanıtımı yapılan Doğu Marmara Taşımacılık Kümesinin, Avrupa’nın 5 farklı bölgesinde bulunan taşımacılık kümelerinin uluslararası alanda rekabet güçlerinin artırılmasını amaçlayan InTraRegio projenin ilk ayağı olduğunu be-

lirtti. Tozar ayrıca, 15 trilyon dolarlık hacme sahip olan dünya ticareti içinde deniz ticaretinin 9 trilyon dolar ile yüzde 60’lık paya sahip olduğunu belirtti. Bu sebeple bölgenin taşımacılık sektörünün planlı bir şekilde gelişmesine büyük katkı sağlayacak taşımacılık kümesinin limanlardan başlatılacak olmasının isabetli bir karar olduğunu vurguladı. Tozar, Türkiye’nin uyguladığı ihracata dayalı büyüme modeli kapsamında toplam dış ticaretin hızla yükseldiğine işaret ederek, ülkenin dışarıya açılan kapıları olan limanların yük ve konteyner elleçlemelerinde hemen hemen her yıl rekor kırdığını belirtti. Limanlarda 2003 yılına göre toplam yük

elleçlemesinde 2012 yılı itibariyle yüzde 104, konteyner elleçlemesinde yüzde 189 oranında artış gerçekleştiğini ifade eden Tozar, denizcilik konusundaki gelişmelerin, gemi inşa sektöründe 71’si aktif, 52’si yatırım aşamasında tersane ile faaliyetlerini sürdürdüğünü bildirdi. Tozar, Türkiye gemi inşasında siparişlere göre adet bazında dünyada 5’incilik seviyesine kadar yükseldiğine vurgu yaparak, “Türkiye’nin dostane yaklaşımı ve son dönemde uyguladığı yenilikçi politikalarla değişik sektörlerde büyük fırsatlar yakalamıştır. Ülkemizin ana hedefi, bölgesinde lider bir denizcilik ülkesi olmak ve uluslararası yatırımları ülkemiz de-


LOJİSTİK

/ Mart-Nisan 2013

nizcilik sektörüne doğru çekmektir. Denizcilik alanında ülkemizdeki liberalizasyon süreci yabancı yatırımlarda da büyük bir katkı sağlamaktadır” diye konuştu. “3 milyar liralık ÖTV desteği” Geçmişte, gemi ve deniz araçlarının kullandığı yakıttan ÖTV alındığını, 1 Ocak 2004 tarihinden itibaren başlayan uygulamayla ÖTV’siz yakıt kullanımına başlandığını hatırlatan Tozar, “ÖTV muafiyeti uygulamasıyla maliyette ciddi azalmalar olmuş ve rekabet gücü elde edilmiştir. ÖTV’siz yakıt uygulamasının başladığı tarihten 2012 yılına kadar, 2 milyon 735 bin metrik ton ÖTV’siz yakıt teslimatı yapılmış ve sektöre 3 milyar liralık ÖTV tahsil edilmeyerek büyük bir katkı sağlanmıştır” şeklinde konuştu. Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Başkanı Çetin Nuhoğlu da kümelemenin sanayiye önemli avantajlar sağlayacağını dile getirerek, taşımacılık sektörünün performansının tüm sektörlerin rekabetçiliğini belirleyecek en önemli yapı olduğunu kaydetti. Nuhoğlu, taşımacılık sektörünün gelişmesinin tüm sektörlerin rekabetçiliğini belirleyerek kalkınmaya büyük katkılar sağladığını belirterek, “Doğu Marmara, bizim de üyelerimizin olduğu, yoğun uluslararası nakliyeciler ile lojistikçilerin bulunduğu bir bölge. Bu bölgenin performansı, bu bölgede geliştirilecek her alan, hem bölgelerimize hem de bölgenin ekonomi dünyasına ciddi katkı sağlayacaktır. Bu sektörde yapacağımız her bir iyileştirme, sektörlerin hem kendini geliştirmesinde hem de rekabetçi-

gücünün korunması ve geliştirilmesinde esas itibariyle bölgenin Türkiye ve dünyada rekabet gücünün geliştirilmesi ve korunması anlamında katkılar sağlayacağına inandığını dile getiren Akbulut, “Hedefimiz, taşımacılık sektörünün bir küme mantığıyla hareket ederek bölgemizin rekabet gücünün artırılması çabalarına en üst düzeyde katkıda bulunmasını sağlamaktır. Bir diğer hedefimiz de bölgemizi, taşımacılık anlamında dünyada tanınan, bilinen bir bölge haline getirmektir” dedi. Akbulut, bölgede taşımacılık sektörü ile ilgili kamu kurumları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarını da bünyesinde barındıran kümelenme girişiminin, Türkiye’de bir ilk olduğunu kaydetti. liğine ciddi katkı sağlayacaktır. Doğu Marmara Kalkınma Ajansı’na bölgesinde başlatmış olduğu taşımacılık sektörünün kümelenmesi çabaları için teşekkür ederim. Ayrıca, UND olarak başından sonuna kadar bu sürecin içerinde yer alacağımıza ve Doğu Marmara Taşımacılık Kümelenmesinin (TRaceM) gelişmesi için elimizden gelen tüm gayreti sağlayacağımıza emin olabilirsiniz.” şeklinde konuştu.

“Doğu Marmara’nın “anahtar” sektörü: Taşımacılık” MARKA Genel Sekreteri Fatih Akbulut ise taşımacılık sektörünün, MARKA uzmanlarınca yapılan çalışmalar sonucu, Doğu MarmaraBölgesi’nde “anahtar” sektörlerden biri olarak tespit edildiğini söyledi. Diğer sektörlerin rekabet

Kocaeli Port Dünyaya Tanıtılacak Toplantı sonunda yapılan karşılıklı görüşmelerde Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Deniz Ticareti Genel Müdürü Barış Tozar; “Kamu kurumlarının, özel sektörün ve Ajansımızın önderliğinde yapacağımız çalışma şu anda Doğu Marmara’yı ilgilendiriyor fakat bu bir pilot çalışma olabilir. Başarabilirsek, bölge limanlarını tek bir isim altında “Kocaeli Port” olarak dünyaya tanıtabiliriz. Biz yeni bir proje başlatıyoruz burada adını koyuyorum “Kocaeli Port” ve bakanlığa gider gitmez bir almanak hazırlıyorum, Kocaeli’deki bütün limanların bir interaktif sitesini yapıyorum ve hepsini “Kocaeli Port” adı ile bütün dünyaya Türkçe, İngilizce Rusça ve Arapça yayına başlatıyorum.” dedi

49


Mart-Nisan 2013

/ LOJİSTİK

2012 Yılında beklentilerinin üzerinde büyüdü Çobantur|Boltas’ Lojistik, hizmet sektöründeki 35 yıllık tecrübesi ile firmamız, Erenköy, Gebze ve İzmir gümrüklerine bağlı kendi antrepoları ve İstanbul Merkez olmak üzere Adana, Ankara, İzmir’deki şubeleri, Avrupa’da Almanya, İtalya, Fransa, Romanya ve Macaristan’da bulunan kendi ofisleri ile müşterilerine hizmet vermekte olduklarını belirten Çobantur|Boltas’ Lojistik, İş Geliştirme ve Kalite Yönetim Uzmanı Yeliz Sinan Sarıçam Büyük ve köklü yapısı ile birlikte mütevazı tutumu, güçlü finansal yapısı, özmal araç sayısındaki artış ve nitelikli insan gücü ile Avrupa, Türkiye ve Ortadoğu Lojistik pazarlarında istikrarlı bir büyüme kat eden firmamız, özmal araçları, depoları ve güçlü acente ağıyla müşterilerine özel, kara, hava, deniz, proje ve yurtiçi lojistik ihtiyaçlarına yönelik çözümler sunmaktadır. 2012 yılı bizim için iyi bir sene idi. Almanya Krefeld ve Slovenya’da depo, Romanya’da Bükreş ofisimizi açtık. U-Transport firmasını bünyemize kattık. Öngördüğümüzden daha fazla büyüdüğümüzü söylemek mümkün. 2013

hedefleri olarak sektörde teşvik olmaması sebebiyle yüksek maliyetlere maruz kalmamıza rağmen filomuzu yenileyerek %40 büyütmeyi ve RoRo işlemlerinde fiyatların yükselmesi nedeni Avrupa karayolu sefer sayılarımızı arttırmayı planladığımızı ve aynı zamanda Erenköy gümrüğüne bağlı ADR’li gümrüklü depo açmayı hedeflediğimizi söyleyebiliriz. Yoğun

olarak İtalya, Almanya, Romanya, Macaristan olmak üzere tüm Avrupa ve, Ortadoğu ülkelerine taşıma yapıyoruz. Otomotiv ve beyaz eşya yan sanayi ürünleri başta olmak üzere her türlü ticari mal ve ADR’ li , ADR’ siz hammaddeyi taşıyoruz. Avrupa ve Türkiye’de merkezi bulunan firmamızda Çobanoğlu ailesinin bireylerinin de içinde bulunduğu profesyonel ekibimizle beraber müşterilerimize hizmet veriyoruz.

GEFCO Türkiye, Fas ve Tunus’a düzenli operasyonlara başladı

50

GEFCO Türkiye, GEFCO Fransa ve GEFCO İtalya ile ortaklaşa yürütülen operasyonlarla, Kuzey Afrika ülkelerinden Fas ve Tunus’a düzenli kara yolu ile full ve grupaj seferlerine başladı. GEFCO Türkiye, Şubat ayında başlayan seferler ile Kuzey Afrika ile ticari ilişkileri olan müşterilerine tam hizmet felsefesi ile hizmet veriyor. Fas ve Tunus seferlerinin İstanbul ve Bursa çıkışlı, İstanbul, Bursa ve İzmir dönüşlü yapılması planlanıyor. Bu şehirlerde depodan depoya hizmet veren GEFCO Türkiye, ayrıca gümrük ve mali temsilcilik konu-

larında da danışmanlık hizmeti veriyor. Transit süreleri ise Tunus için 9 gün, Fas için 10 gün olacak. GEFCO Türkiye, Tunus ve Fas’ta da yine GEFCO ofislerini kullanarak aynı hizmet kalitesini karşı ülkede de sağlıyor. Konuyla ilgili, GEFCO Türkiye Genel Müdürü Fulvio Villa, “Fas ve Tunus’ta da kendi ofislerimizle hizmet verdiğimiz için olası problemlere yerinde, kendi personelimizle müdahale edebiliyoruz. Bu da bizi tercih eden müşterilerimize, operasyonun her ayağında aynı kaliteyi sunabilmemiz için büyük bir avantaj sağlıyor” şeklinde konuştu.


LOJİSTİK

/ Mart-Nisan 2013

2013 Yılında ciromuzun 275 milyon dolar üzerine çıkmasını hedefliyoruz Mars Logistics Genel Müdür Yardımcısı Ali Tulgar, 2013 senesinde de %20’nin üzerinde bir büyüme hedefleyerek ciromuzun 275 milyon Dolar’ın üzerine çıkmasını bekliyoruz. 1989’da kurulan Mars Logistics, kara, hava, deniz ve demiryolu nakliyesi, fuar ve etkinlik lojistiği, proje taşımacılığı, gümrükleme, sigorta, depolama ve diğer tüm lojistik hizmetlerinin kusursuz olarak sunulduğu, sektöre sayısız yenilikler getirmiş olan kurumsal bir lojistik firmasıdır. Çatısı altında topladığı şirketleri, 800’ün üzerinde profesyonel çalışanı, tam donanımlı altyapısı ve kusursuz iletişim ağıyla, tam hizmet politikası güden organize bir kurum olarak yapılanmaktadır. Mars Lojistik Uluslararası Taşımacılık Depolama Dağıtım, Mars Hava ve Deniz Kargo ve Mars Sigorta şirketlerinden oluşan Mars Logistics’in, merkez İstanbul Yenibosna, Avcılar ve Tuzla olmak üzere Bursa, İzmir, Adana, Ankara, Mersin, Atatürk Havalimanı, Adnan Menderes Havalimanı ve Esenboğa Havalimanı’nda şubeleri bulunmaktadır. Mars Logistics 1998 yılında kalite yolculuğuna çıkarak modern

lojistik hizmetlerini kalite standartları ile belgelemeye önem verdiğini göstermiş, aynı yıl antreposuyla birlikte ISO 9002 Kalite Güvence Belgesi’ni sektörde alan ilk firma olmuştur ve daha sonra 2003 yılında ISO 9001:2000 ve 2009 yılında da ISO 9001:2008 revizyonuna geçmiştir. 2000 yılında Toplam Kalite Yönetimi çalışmalarına başlamış ve bu felsefenin şirkette benimsenmesine önem vermiştir. Ulusal Kalite Hareketi üyeliği bulunan Mars Logistics; ISO 14001 / OHSAS 18001 çalışmalarına 2008 yılında başlamış olup, 2009 yılı başında SGS firması tarafından ISO 14001 Çevre / OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemleri standardına göre sertifikalandırılmıştır. Eylül 2012 tarihinde başlattığımız İtalya’nın Trieste kenti ile Lüksemburg’un Bettembourg şehirleri arasında römorklarla tren yolu taşımacılığı projemiz doğrultusunda 500 araçlık (TIR) yatırım yaptık. Tır filomuzun sayısını bine yükselttik. 2013 ilk yarısında sefer sayımızı arttırarak ihtiyacımız doğrultusunda filomuza ek yatırım yapacağız. 2013 Senesinin 3.çeyreğinde de 70 bin

metrekarelik İstanbul Hadımköy lojistik merkezimizi hayata geçireceğiz. Yine son çeyrekte Adana şubemiz daha büyük bir lojistik merkez olarak hizmet vermeye başlayacak. 2012 senesini tahmini 224 milyon Dolar ciro ile kapatacağız. 2013 senesinde de %20’nin üzerinde bir büyüme hedefleyerek ciromuzun 275 milyon Dolar’ın üzerine çıkmasını hedeflediklerini belirti.

51


Mart-Nisan 2013

/ LOJİSTİK

2013 yılında depolama

yatırımlarına ağırlık verecek

52

BATU Lojistik Genel Müdürü Taner Ankara, 2002 yılında kurulan hedef olarak özel taşımalar yapmayı belirlemiştir. Bununla birlikte tüm taşımacılık modlarında uzman kadrosu ile yenilikçi çözümler sunmaya devam eden BATU Lojistik, uluslararası lojistikçileri bünyesinde barındıran ve dünyanın en etkin küresel ağlarından biri olan WCA (World Cargo Alliance) Family of Logistics Network üyesidir. Müşterilerine kara, deniz, hava, demiryolu ve minivan taşımacılığının yanı sıra depo yönetimi, gümrükleme ve dış ticaret çözümleri sunuyoruz. Müşterimizin ihtiyaçları doğrultusunda; kapıdan kapıya konteyner, parsiyel, servis, açık dökme yük, proje taşımacılığı, gemi kiralama gibi tüm deniz ve diğer suyolu nakliye hizmetlerini sunabilen geniş hizmet ağına sahibiz. 2012 yılı hedeflerimizi tutturmayı başardık ve %20 büyüme kaydettik. 2013 yılında ise depolama yatırımlarımıza ağırlık vereceğiz. Gıda saklamaya da uygun olarak inşa edilen depolarımızla hem mevcut müşterilerimizin ihtiyaçlarını karşılayacak hem de potansiyel

müşteriler için yeterli alana sahip olacağız. Ayrıca Afrika pazarında da 2013 yılında faaliyetlerimizi arttırmayı hedefliyoruz. Tehlikeli madde taşımacılığı, askılı taşıma gerektiren ürünler ve soğuk zincir taşımacılığını aynı anda yapabildiğimiz Minivan sistemi bizi birçok firmadan ayrı bir noktaya taşıyor. Tek bir araçta yanıcı ve tehlikeli maddelerin, soğuk tutulması gereken ürünlerin ve askılı

taşıma gerektiren ürünlerin transferinin gerçekleştirilebildiği sistem, Avrupa’nın herhangi bir noktasına 36-40 saat arasında, İngiltere’ye ise 3 günde teslimat yapabiliyor. Biz müşterilerimizle büyümeyi ilke edinen bir firmayız. Sağladığımız hizmetleri genişlettikçe müşterilerimize sunabileceklerimiz artıyor. Bu anlamda yatırımlarımızla beraber bu seneki büyüme oranımızı %25 olarak belirledik.



Mart-Nisan 2013

/ LOJİSTİK

Lojistik sektörünün dinamikleri ETA ile değişecek

54

Borusan Lojistik, 5 milyon dolar tutarındaki inovasyon yatırımıyla geliştirdiği elektronik taşımacılık ağı projesini sektörün hizmetine sunuyor. Bu amaçla Borusan Lojistik çatısı altında kurulan ETA şirketi, , sektörde bir ilki gerçekleştirerek KOBİ’lere internet üzerinden, nakliyecilere ise mobil teknolojileri kullanarak büyük avantajlar getiriyor. Sistem sayesinde, KOBİ’lere yüklerini taşıyacak güvenilir, sigortalı, maliyet avantajı yaratan, 7x24 izlenebilen nakliye hizmeti sağlanırken, kamyoncu esnafına iş sürekliliği, maliyet avantajı ve verimlilik kazandırılıyor. 5 Mart 2013, İstanbul; Borusan Lojistik’in Türkiye’de alanında ilk ve tek olma özelliği taşıyan yeni şirketi ETA (Elektronik Taşımacılık Ağı Taşımacılık ve Tic. A.Ş.) 5 milyon dolarlık yatırımla gerçekleştirilen inovasyon projesi sonucunda kuruldu. ETA, bir yandan kamyoncu esnafını Türkiye’nin en büyük, en etkin ve son teknolojileri kullanan filosu haline getiriyor,diğer yandan küçük ve orta büyüklükteki işletmelere güvenilir, izlenebilir ve uygun fiyatlı nakliye hizmeti sunuyor. Türkiye lojistik sektöründe ETA ile bir devrim yaratıldığını belirten Borusan Holding CEO’su Agah Uğur sistemin ortaya çıkışını ve lojistik sektörü açısından önemini şöyle anlattı: “ETA Borusan’ın ‘bir adım önde olmak’ vizyonuna paralel olarak yürüttüğü inovasyon çalışmalarının bir sonucu. Balnak satın almamızla Türkiye lojistik sektörünün

lideri haline gelen Borusan Lojistik, ETA ile bu liderliğinin sadece rakamlara dayanmadığını, sektöre yeni bir soluk ve vizyon getireceğini de kanıtlamış oluyor. Lojistik sektörü binlerce şirketin iş yaptığı hayli dağınık ve kurumsallaşmanın en zor sağlanabildiği iş alanlarından birisi. Bu sistem Türkiye’de nakliye yapan bireysel girişimcilerin filosunu bir anda verimli,merkezi olarak kontrol edilebilen, izlenebilen kurumsal bir hizmet sunucusu haline dönüştürüyor. ETA ile yurtiçi kara taşımacılığı alanında bir değişim yaratacağımızı düşünüyoruz. Borusan’ın; sadece lojistik sektöründe değil, faaliyet gösterdiği tüm sektörlerde inovasyon stratejisi doğrultusunda yeni ürün ve hizmetler geliştirmeye devam ederek Türkiye ekonomisine çok önemli bir katma değer sağlayacağına inanıyorum.”

İnovasyona dayanan yeşİl İş modelİ Borusan Lojistik Genel Müdürü Kaan Gürgenç ise ETA şirketinin teknolojik sisteminin kullanım kolaylığı ve verimlilik gibi avantajlar sunmasının yanı sıra uygun fiyatlı ve güvenilir olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Lojistik sektöründe bugün Türkiye’de trafiğe kayıtlı yaklaşık 800.000 araç bulunuyor. Araç sahiplikleri genelde bireysel. Sektörde bir sermaye birikiminden söz etmek mümkün değil, teknoloji kullanımı ise son derece kısıtlı. Bu piyasa şart-

larının bilinci ile KOBİ’lerimize ve kamyoncu esnafına değer katan, onların ihtiyaçlarını karşılayan yeni şirketimiz ETA’yı kendi deneyimlerimizi temel alarak oluşturduk. Kurduğumuz model, kamyoncu esnafı ile yük sahibini bir araya getiren basit bir buluşma platformu değil, binlerce aracın verimli yönetilerek tüm partilere değer yaratıldığı teknolojik filo yönetim sistemidir. ETA iş modelinin alt yapısını hazırlarken, her biri kendi sektörünün önde gelen oyuncuları olan Garanti Bankası, Turkcell ve Shell ile güçlü iş ortaklıkları kurduk. Yeni şirketimiz ETA ile Türkiye ekonomisi için de önemli bir adım attığımıza inanıyoruz. Mevcut durumda taşımacılıkta her 4 hareketten birisini katma değer yaratmayan verimsiz hareketler oluşturuyor. 10 numara yağ,sahte ve kaçak akaryakıtta yıllık vergi kaybının 1,5 milyar TL dolayında olduğu belirtiliyor. Olması gerekenden yüksek tonajlı taşımalar nedeniyle karayollarında oluşan hasar da yaklaşık 3,5 milyar TL. Sektöre getireceği standartlar sayesinde tüm bu olumsuzlukların tersine çevrilebilmesine imkân sağlayacak ETA ile sisteme üye araçlarda yüksüz taşıtların taşıt-km içindeki payı iyileşiyor. Aynı araç adediyle daha fazla taşıma yapılarak; % 20 verimlilik artışı sağlanıyor,yaklaşık 10.000 adet daha az ağır vasıta araç kullanılıyor. Bu verimlilik kazanımı, bir başka anlatımla 15 milyon adet ağaca bedel.


LOJİSTİK / Mart-Nisan 2013

i lb a k n ü n ü r ö t k e S ik Lojist n u ’n o g r a K iz n e D a Mars Hav ı t t a a ’d a ly ta n A e d in ğ li ip ev sah 14. WIN toplantısı bu yıl Mars Hava Deniz Kargo’nun ev sahipliğinde 56 ülkeden 84 kişinin katılımıyla 23-26 Ocak 2013 tarihlerinde Antalya Rixos Downtown Otel’de gerçekleşti. Türkiye’nin lider lojistik firmalarından Mars Hava Deniz Kargo’nun kurucu üyesi olduğu WIN (Worldwide Independent Network) 1999 yılında faaliyete giren, 5 kıtada 72 ülkede 247 ofisi ve 5.433 çalışanı bulunan uluslararası network iyetkuruluşudur. Tüm geliştirme faal ve ek etm il dah i lerin üye f akti lerine sübir tik okra tüm üyeler arasında dem ama k ama sağl log reç ve sürekli diya , Şili, cıyla daha önce İspanya, Malezya ve zilya Bre , Filipinler, Fas, Arjantin nen enle düz e lerd ülke Tayland gibi DeWIN toplantısı bu yıl Mars Hava ülke56 inde pliğ niz Kargo’nun ev sahi k Oca 6 23-2 yla lımı katı in den 84 kişin nDow os Rix alya Ant inde hler tari 3 201 sektik lojis ve şti town Otel’de gerçekle sahtörüne dair önemli konuşmalara gibi ne oldu. Mars Hava Deniz Kargo üye , WIN ğu oldu forwarderların üye firmaların yerel gereksinimlere bağ rinlı kalarak dünya çapındaki ağ üze ri den yüksek kaliteli lojistik çözümle nörü sekt tik lojis esel Kür r. tadı sunmak yaı ılıkl karş de müşteri ve üyelerinin , rar ve ortak çıkarlarını koruyan WIN

Lojistik

lundu. Organizasyona ayrıca Mars Hava Deniz Kargo’dan, Genel Müdür Yardımcısı Aydın Çevik, Hava İhracat Müdürü Bora Sarp, Deniz İhracat Müdürü Ümit İsberk ve Saha Satış Sorumlusu Sinan Candaş da katıldı. Toplantının ardından Mars Logistics genel merkezini ziyaret eden WIN Başkanı S K Leong Mars Hava Deniz Kargo’nun network içerisinde sahip rafolduğu ekipman ve bulunduğu coğ birden etle şirk lü güç en ya dolayısıyla çizdi. ı altın un ğun oldu nda umu kon risi

Son yeni iş fırsatları geliştirmektedir. je zamanlarda imza attığı başarılı pro s Mar en ettir söz dan taşımaları ile adın inpliğ sahi ev n onu karg iz Hava Den Mars Hava Deniz Kargo ande bu yıl 14.sü gerçekleştirilen topl a WIN kurucu üyesi olan Mars Hav utıda sektöre dair pek çok konu kon TA FIA ve A Kargo, sahip olduğu IAT umu şuldu. Türkiye’nin jeopolitik kon lu belgeleriyle dünyadaki tüm havayo çaya dün nedeniyle lojistik anlamda ır. ktad şma çalı ıyla alar firm lu izyo ve den ğupındaki öneminin çok yüksek oldu li one pers fiye Mars Hava Kargo, kali Karnu vurgulayan Mars Hava Deniz eksve sağlam alt yapısı ile konsolide, an: ram Kah in go Genel Müdürü Selm ma, taşı i katl refa ıya, kap ıdan kap , pres k Global satın almalardan dolayı buti ma taşı l oda ti-m ka- komple taşıma ve mul hizmet sunabilen firmaların hayatta mak sun ak olar rsuz kusu p hizmetlerine labilmeleri için hizmetlerini iyileştiri i liğin silci tem ilk aki ğu’d kdo Uza r. tadı abimutlaka müşterilerin en kolay ulaş Deniz Shanghai’da açan Mars Hava ve ması tırıl ulaş ye teri müş larla araç ği lece ir, İzm sa, Bur , hou ngz Gua Kargo’nun, örde gerekliliğinden bahsederken, sekt Menan Adn sin, Mer na, Ada ı, barl Am şirkrizden dolayı oluşan daralmanın ziya- deres Havalimanı, Ankara Esenbo ketler tarafından yeni fırsatlardan İsve anı alim Hav şa irpa Şak ğa, Adana sadık de pazardaki payın iyi hizmet ve leri ofis nda tanbul Atatürk Havalimanı’ daha müşteriler ile arttırılmasının çok bulunmaktadır. bude risin yerinde bir tavır olacağı öne

55


Mart-Nisan 2013

/ LOJİSTİK

ÇORBAM’DA SİNEK

Dünya bir kaosa doğru sürükleniyor. Bu kaos ortamında ülkeler de yaşanan krizlerin payı büyük, AB ülkeleri krizden kurtulmak amacıyla IMF den yardım alırken ABD’nin kredi notu düşürülürken, biz mutlu mesut yaşıyoruz. Yıllarca krizlerle uğraşan ülkemiz artık kriz dendiğinde gülümsemekle yetiniyor. Gülümsüyorum ve aklıma bir soru geliyor. Çorbamızdan çıkan sivrisineği tabağın kenarına koyup çorbayı içenlerden misiniz? Yoksa garsonu çağırıp çorbayı değiştirenlerde mi? Ben garsonu çağırıp çorbamı değiştiren bir yapıda insanım. Ama görüyorum ki ülkem, sineği tabağın yanına koyarak çorbayı içmeye devam etmekte ısrarlı. Bu kanaate nasıl vardım çok basit coğrafi konum olarak baktığımızda etrafımızda ki ülkelerde bir iç

savaş hali devam ediyor. Aynı zaman da Tekstile AB üye ülkeler işsizlik vergi zammı geliyor, ve kriz ile boğuşuyor ve Yapmamız gereken ABD’nin kredi notu “AAA” ülkemiz üzerinde ki transit iken “AA+” ya düşüyor. geçişlerde kolaylık sağİthalat ve ihracat raporlalayacak bir proje çıkarrımız da yapılan ihracatın mak ve bunu bir an önce 2 katı ithalat yaptığımızı işleme sokmak olması görüyoruz. gerekirken, biz gümrükte Bu yılın ilk beş ayında transit geçiş işlemlerini ihracat rakamları 24 mil10 günde çıkartarak bu yar $ iken yapılan ithalat konuda ki tavrımızı ortaya 50 milyar $. Yunanistan koyuyoruz. Sabri ERGENECOŞAR bir gazetesinde Türkleri Gümrüklerde yaşanan Group müsrif ve savurgan para Metsan sorunların, gümrük imajıPaz. Ve Kalite Yönetmeni harcayan bir millet olanın ve yetkin personel taksabri@metsan.com.tr rak lanse ediyor ve biz viyesi yapmak isteniyorsa, krizin bize doğru gelmediğini sayfa o zaman yapılacak tek şey, gümrük sayfa beyanatlarla dile getiriyoruz. memuru, kontrolör ve yöneticileYeni kararnameler çıkıyor, rin kumdan kafalarını çıkarması e-devlet uygulamaları hızlanıyor. ve özeleştiri yapma zamanlarının İthalat ve ihracatta daha hızlı bir geldiğinin farkına varmaları. Hazır sistemin oluşması için çalışılıyor. krizde yok, zamanımız da bol....

Roche İlaç, Türkiye’de “Yeşil Ofis” ünvanı alan ilk ilaç şirketi oldu

56

WWF- Türkiye ile işbirliğine giderek enerji tasarrufu, karbon emisyonunu azaltma, yenilenebilir kaynaklara yönelme ve doğal kaynakları bilinçli kullanmaya yönelik projeler yürüten Roche, bir yıllık çalışmanın ardından, belirlenen hedeflere ulaşarak WWF-Türkiye’den “(Green Office)”Yeşil Ofis Diploması’nı aldı. Roche, Türkiye’de “Yeşil Ofis” unvanını alan beşinci, ilaç sektöründe ise ilk ve tek firma oldu . Roche İlaç, tüm faaliyetlerini ”sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı” etrafında yürütüyor. Bu doğrultuda, merkez ofis çalışanları “Çevre, İş Sağlığı ve Güvenliği yönetim programı hedefleri kapsamında; WWFTürkiye’nin - Yeşil Ofis programına katıldılar. Bu adımla birlikte Roche, Türk ilaç sektöründe bir ilke imza atarak “Yeşil Ofis” unvanını elde etti. Roche’un, WWF-Türkiye’nin belirlediği kriterlere uygun bir yıllık çalışması, kağıt ve elektrik tasarrufundan eğitimlere ve fidan dikimle-

rine varıncaya kadar pek çok alanı kapsıyor. WWF-Türkiye’nin “Yeşil Ofis Programı”, katılımcı şirketlerin ofis kaynaklarının sistematik bir şekilde değerlendirilerek ilgili tasarruf kriterlerinin belirlenmesine ve buna paralel bir şekilde, söz konusu ofislerin kendi çevre sistemlerini yaratmalarına dayanıyor. Roche, yıl boyunca aldığı 59 ayrı aksiyonla ve birçok

konuda sağladığı gelişmeyle birlikte bu kriterlere ulaşmayı başardı ve Yeşil Ofis Diploması’nı alarak sağlık sektöründe bir ilke imza attı. Programı hayata geçirmek için öncelikle 19 kişilik Yeşil Ofis Takımı kuruldu. Bu takımın liderliğinde, 250 merkez çalışanı projeye dahil edilirken, şirket içinde yıl boyunca toplam 59 adet aksiyon gerçekleştirildi.


REEL SEKTÖR / Mart-Nisan 2013

Turkcell yerli akıllı cep telefonu için düğmeye bastı Turkcell, tasarım ve yazılımı bütünüyle Türk mühendis ve tasarımcıların ürünü ilk yerli akıllı cep telefonunu müjdeledi. Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv’in, İspanya’nın Barselona kentinde düzenlenen Mobil Dünya Kongresi 2013’te yaptığı “düğmeye bastık” açıklaması, Kongre’de Türkiye heyetinin gündemine damgasını vurdu. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın da katıldığı basın toplantısıyla duyurulan “Gebze” kod adlı yerli akıllı telefon ile her 1 milyon adetlik satışın cari açığı azaltma yolunda yaklaşık yarım milyar TL katkı yapması öngörülüyor Türkiye’nin lider iletişim ve teknoloji şirketi Turkcell, T serisi akıllı telefonlarla yakaladığı başarının ardından yerli akıllı cep telefonu için düğmeye bastığını duyurdu. Türkiye telekomünikasyon sektörü açısından bir dönüm noktası niteliğini taşıyan açıklama, İspanya’nın Barcelona kentinde düzenlenen Dünya Mobil Kongresi kapsamında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Qualcomm Avrupa Başkanı Enrico Salvatori ve Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv’in katıldığı basın toplantısında geldi.

Kod adı Gebze “Gebze” kod adlı telefonun tasarım ve yazılımı tamamen Türk mühendislerin elinden çıkacak. Söz konusu telefon, Turkcell’e özel ara yüz, Türk kullanıcıların ihtiyaçlarına göre en son teknoloji ile özelleştirilmiş donanım ve zengin uygulama dünyası gibi özelliklere sahip olacak. Herkesin erişebileceği uygun fiyata sahip olacak Turkcell’in yerlisinin, 2013 yılı içinde tüketicilerle buluşması planlanıyor. Turkcell’in 700 kişilik Ar-Ge üssü Turkcell Teknoloji tarafından geliştirilecek akıllı telefonun başta bölge ülkeleri olmak üzere ihracatı da hedefleniyor. Basın toplantısında Turkcell ile dünyanın mobil teknoloji alanında lider firmalarından Qualcomm arasında cep telefonu, tablet bilgisayar

ve makineler arası iletişim (M2M) cihazları geliştirilmesine yönelik ortak Ar-Ge faaliyetlerinde bulunmak üzere işbirliği anlaşması da imzalandı. Turkcell bu anlaşmayla Qualcomm’un Ar-Ge lisansı verdiği dünyadaki sayılı operatörlerden biri oldu.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım: Yerli üretim hedefine bir adım daha yaklaştık

Basın toplantısında konuşan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali Yıldırım şunları söyledi: “Ar-Ge, ülkeler için her zaman önemli bir konu başlığı olmuştur. Bilgi ve İletişim Sektörüne özgü Araştırma-Geliştirme düzenlemesi çalışmaları 2012 yılında tamamlandı ve şu anda 2013 yılının ilk çeyreği için Bilgi ve İletişim ile Uzay Havacılık Sektörlerine yönelik yaklaşık 300 adet Araştırma-Geliştirme projesi başvurusu alınmış olup değerlendirmeler başlatılmıştır. Ar-Ge faaliyetlerine verdiğimiz

önemden dolayı işletmecilere bir takım yükümlülükler de getirilmiştir. • 3G işletmecilerine, şebeke yatırımlarının % 40’ını Türkiye’de Ar-Ge Merkezleri bulunan tedarikçilerden veya Araştırma-Geliştirme merkezlerine ilaveten Teknik Destek merkezleri ülkemizde bulunan tedarikçilerden ve %10’unu ise KOBİ’lerden tedarik etme zorunlulukları getirilmiştir. • Bunun yanında Ar-Ge merkezlerinde en az 500 mühendis yada Ar-Ge Merkezinde 350 olmak üzere Teknik Destek Merkezi’nde 150 mühendis istihdam edilmesi şartı getirilmiştir. Bu çalışmaları yaparken, hedefimiz yerli bir ürün ortaya çıkarmak ve bir marka oluşturmaktı. Bu amaçla sektördeki yazılım ve donanım projelerini karşılıksız olarak desteklemekteyiz. Ar-Ge ve yerli katkı payı konusunda yaptığımız çalışmalarımızın meyvelerini toplamaya başladık.

57


Mart-Nisan 2013

/ REEL

SEKTÖR

Samsun’a dev yatırım

Siemens, verimlilikte dünya rekoru kıran enerji santralini Cengiz Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile Samsun’da kuruyor

58

1980 yılında başladığı faaliyetlerini bugün 12 farklı şirketle inşaat, enerji ve madencilik sektörlerinde sürdüren Cengiz Holding, Cengiz Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye ait 600 Megawatt’lık Samsun Doğal Gaz Kombine Enerji Çevrim Santrali için Siemens’le anlaşma imzaladı. Siemens’in, yüzde 61’e varan verimlilikle dünya rekoru kıran ve bu alanda ‘Endüstri Inovasyon Ödülü’ alan çevre dostu SGT58000H türbini Türkiye’de ilk defa Samsun Doğalgaz Kombine Enerji Çevrim Santrali’nde kullanılacak. Enerji teknolojilerinde dünyanın en büyük üreticilerinden biri olan Siemens ve 1980 yılında başladığı faaliyetlerini bugün 12 farklı şirketle sürdüren Cengiz Holding, Cengiz Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye ait 600 Megawatt’lık (MW) Samsun Doğal Gaz Kombine Çevrim Santrali için anlaşma imzaladı. Türkiye’nin enerji ihtiyacına önemli ölçüde katkı sağlayacak yatırımın 2015 yılı başında tamamlanması planlanı-

yor. Siemens tarafından üretilen ve yaklaşık yüzde 61 verimliliğe sahip olmasıyla dünya rekoru kıran H sınıfı yüksek verimli SGT5-8000H türbinli kombine çevrim santrali, yüksek çevre duyarlılığı, son derece hızlı şebeke uyumu, esnek işletme kabiliyeti ve makul işletme-bakım konseptiyle ön plana çıkıyor. Siemens’in yenilikçi çözümleriyle şehirlerin enerji ihtiyacını karşılamaya yönelik çok önemli projelere imza attığını ifade eden Siemens Sanayi ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Hüseyin Gelis, “Siemens’in, bugün ülke genelindeki elektrik altyapısının yaklaşık yüzde 30’unda imzası var. Yenilenebilir enerji yatırımlarında da ilk başvurulan şirketlerden biri olan Siemens, küresel ölçekte sahip olduğu tecrübeyi, Türk yatırımcıların ihtiyaçlarını karşılamada kullanıyor. Cengiz Enerji ile yaptığımız anlaşma, en yüksek verimlilik sınıfındaki gaz türbiniyle fark yaratan elektrik santralimizi Türkiye’ye taşıyor. Dünya reko-

runa sahip H sınıfı yüksek verimli türbinimizin Türkiye’de ilk kurulumunu gerçekleştiriyor olmaktan ve bu projede Cengiz Enerji ile çalışmaktan mutluluk duyuyoruz” dedi. Türkiye’nin farklı bölgelerinde termik ve hidroelektrik enerji santrali yatırımları bulunan ve Samsun bölgesinin doğalgaz dağıtımını da yürüten Cengiz Enerji’nin, 2015 yılında Samsun’da işletmeye alınması hedeflenen Samsun Doğal Gaz Kombine Enerji Çevrim Santrali yaklaşık 600 Megawatt gücünde olacak.

Siemens’ten 16 yıllık servİs anlaşması Siemens, garanti dönemi ve sonrası olmak üzere toplam 16 yılı kapsayan uzun dönemli servis anlaşmasıyla da Cengiz Enerji’ye destek olmayı sürdürecek. Planlı bakımlar, yedek parça temini ve parça yenilemelerini kapsayan bakım anlaşması, tesisin en üst seviyede çalışmasını sağlayacak.


REEL SEKTÖR / Mart-Nisan 2013

Büyük problemimiz 40 yıl evvel çıkan iş güvenliği ve iş prosedürleri yönetmeliği Toplam büyüklüğü 300 milyon dolar olan elektrikli vinç sektöründe son rakamlara göre yaklaşık 4 bin kişi çalışığını belirten Türkiye Elektrikli Vinç İmalatçıları Derneği (TEVİD) Yönetim Kurulu Başkanı A. Tekin Çelikbilek TEVİD’in 2013 beklentilerini ve sektör hakkındaki gelişmeleri anlatı. TEVİD, kaldırma makineleri sektöründe merdiven altı üretime düzenleme getirerek, denetimsiz üretimi önlemek ve yerli vinç alımını teşvik etmek amacıyla 13 Ekim 2010’de kuruldu. 100 milyon dolarlık büyüklüğe sahip sektörün yüzde 65’ini temsil eden Türkiye’nin en büyük yerli sekiz elektrikli vinç imalatçısının bir araya gelerek kurduğu derneğin üyeleri arasında Özarar, Vinçsan, Kümsan, Çakmakvinç,Bülbüloğlu, Güralp, Temomakine ve ElektroMak olmak üzere 8 şirket bulunuyor. Sektöre uluslararası imalat standartları getirmenin yanı sıra üyeler arasında teknolojik işbirliği, Ar-Ge, yeniden yapılanma ve sektör çalışanlarına yönelik hayat boyu eğitim programlarıyla mesleki eğitim faaliyetlerinde bulunmayı amaçlıyor. Denetimsizlik, bilinçsiz üretici, bilinçsiz müşteri başlıklarıyla özetlenen sorunlarımıza çözüm bulmaktır. Sektörümüzdeki ana sorunları ve eksikliklerin giderilmesine yönelik çalışmalar yapmak ve en kısa zamanda Türkiye’nin bu iş kolunda önünü uluslararası platformda açmak, sektörümüzdeki haksız ve kalitesiz denetimsiz üretimi önlemek birliğimizin sorunları tek çatı altında çözmek. Vinç imalat sektörünü yasa ve kanunlarla denetim altına almak. Rekabet koşullarını iyileştirmek. Vinç üretecek firmaların Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan yeterlilik belgesi almasını zorunlu hale getirmek, düzenlemeleri yapmak yasaları çıkarmak. Vinç kullanım ehliyet kurslarını mevzuata

sokmak. Firmaların satın alma portföyüne TEVİD üyesi firmaları sokmak. Uluslararası standartlara uygun üretim koşulları sağlatmak. Vinç konusunda danışılabilecek akredite kuruluş haline gelmek, ithalatı azaltıp ihracatı artırıcı çalışmalar yapmak. Vinçlerde periyodik bakımı zorunlu kıldırtmak. Yerli üreticilerin dünya markası olma çalışmalarına destek vermek Devlet birimlerinde üreticiler adına etkinliklere katılmak. Bugüne kadar yaptığımız çalışmaları sıralayacak olursak; STK olarak önce Ekonomi Sanayi ve Çalışma Bakanlıkları ile temasa geçip kendimizi tanıttık ve çok ilgi gördük. 28 Mart 2012’de ilk çalıştayımızı yaptık. Çalıştayda 300’e yakın sanayicimize Yerli vinç imalatçılarını destekleyin çağrısında bulunduk. TEVİD olarak sektörü vinç imalatında AB normları konusunda bilgilendirmek amacıyla 2-5 Şubat 2012 tarihleri arasında İTÜ ile gerçekleştirilen WIN 2012 Fuarı kapsamında ‘Vinç Üretiminde CE İşaretlemesi ve AB Normları başlıklı bir seminer düzenleyerek önemli bir bilinçlendirme çalışmasına imza attık. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na hazırladığımız vinçlerde test ve kontrol yönetmelikleri ile ilgili çalışmamızı verip yanlış olan uygulamanın güncellenmesini rica ettik. Yine İTÜ ile TEVİD öncülüğünde bir ilki gerçekleştirerek sektöre uluslararası standartları getirmek amacıyla imalatçılara ve kullanıcılara önemli bir rehber olacağına inandığımız bir “VİNÇ EL KİTABI” hazırladık. Bu kitapta FEM (FederationEuropeenne de la Manutention. Yani Türkiye’de elleçme olarak tabir edilen malzeme taşıma ve kaldırma için kurulmuş bir federasyon) normlarında, vincin alımından kullanılmasına, bakımından test edilmesine kadar herşeyi tüketicimizle paylaşıyoruz.

Bu kitap bugüne kadar hiç basılmamış. Herkes içinde iyi bir rehber olacaktır. Ayrıca sektöre nitelikli işgücü sağlamak amacıyla sanayi-üniversite işbirliğine örnek nitelikte bir çalışmaya daha öncülük ederek İTÜ transportasyon bölümünde eğitim gören öğrencilere TEVİD üyesi şirketlerde iş garantili staj imkanı sunmaya başladık. Yaptığımız bu çalışmalara yönelik sektörden aldığımız olumlu yorumlar ve devlet birimlerinden gördüğümüz ilgi ve destek şevkimizi artırırken doğru yolda olduğumuzu da gösteriyor bizlere... Ülkemizde yüksek teknolojiye sahip kaliteli vinç imalatı yapan pek çok şirket bulunmaktadır. Ancak sektörün ilk ve tek sivil toplum kuruluşu olarak sektörün tamamına Dünya standartlarının getirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu inançla dernek olarak çok etkili çalışmalara imza atma hazırlığı içindeyiz. Yapmayı amaçladığımız pek çok çalışmayla derneğimiz sektörde referans alınacak kurum haline gelecek. Vinç ihtiyacı olan herkes bizim oluşturacağımız yapıya başvurarak ne tür vince ne kadar ödeyeceğini öğrenebilecektir. Vinç almak isteyenler ihtiyacını karşılamayacak ya

59


Mart-Nisan 2013

60

da ihtiyacının dışında bir vinci satın almamış olacaktır. Bu organizasyon için “Elektrikli Vinç Danışma Merkezi” oluşturacağız. Bu çalışmaların alt yapısıyla uğraşıyoruz. Elbette sektörde standartları belirledikten sonraki imalat aşamalarının hemen düzelmesini beklemek doğru değil. Biz TEVİD olarak vinç kullanıcılarına da önemli sorumluluklar düştüğü inancındayız. Bu nedenle her türlü çalışmada ve alacağımız her kararda imalatçı ve kullanıcıyla birlikte hareket etmemiz gerekmektedir. İkinci bir çabamız ise yasal düzenlemeleri içeriyor. Sektörde standartlara uygun imalat yapmayan firmaların, bakanlığın derneğimize vereceği yetki ve yaptırımlarla denetlenerek, imalat koşullarının iyileştirilmesi ya da men cezası ile karşı karşıya kalmalarını sağlayacak yasal yetki düzenlemeleri yerleştirmeyi amaçlıyoruz. TEVİD’e imalat denetim yetkisinin verilmesinin sektörün standartlarını arttırması yönünde çok olumlu adım olacağı kanaatindeyiz. Sektörde şimdiye kadar kalitesiz ithal ürünlerin Türk pazarına fazlasıyla girmesinin ve haksız rekabet şartlarının altında güç birliğinden, örgütlenmeden uzak denetimsiz imalat, bilinçsiz imalatçı ve bilinçsiz alıcılar yarattığı kanaatindeyiz. Bu amaçla yerli vinç imalatçılarının sesi olmak üzere bir araya geldik. Denetimsizlik önemli bir sorun, çok az kullanıcı denetleniyor. Burada hem imalatçının, hem de kullanıcının denetlenmesi gerektiğini vurgulamak isterim. Öncelikle imalatçının denetlenmesi lazım. Her zaman verdiğim bir örneği burada anlatmak isterim. Bir berber dükkanı açmak isteseniz açamazsınız, öncelikle Berberler Federasyonu’ndan kalfalık belgesi almanız lazım; ama vinç üretmek isterseniz üretirsiniz. Çünkü bunu soran yok. Çok büyük problemlerimizden birisi Çalışma Bakanlığı’nın 40 yıl evvel çıkarttığı iş güvenliği ve iş prosedürleriyle ilgili bir yönetmeliktir. Bu yönetmeliğin dünyada eşi yok. Hem imalatçılar, hem de tüketiciler açısından çok ters bir yönetmelik. Vinçlerde test yükü denetimi, dünyanın hiçbir yerinde yok. Ülkemizdeki firmalar bu teste yüzde 150 gibi bir orana tabii tutuluyor. Bu durum öncelikle üreticiler açısından haksız rekabeti

doğuruyor. 10 tonluk bir vincin normal şartlarda 2M ya da 3M klaslarında kullanılacaktır. 2M sınıfında kullanılan motorun gücü 7,5 kilowatt’tır. Eğer siz bunu 24 saat boyunca 10 ton daimi kullanacaksanız, bu motorun gücü 10-20 hatta 30 kilowatt olur. Bakın kaldırma kapasitesi 10 ton; ama motorun gücüyle arasındaki rezonansa bakın. Gruba ve hıza göre değişir. Bir de bunu yüzde 150 ile test etmeye kalktığınızda 10 ton değil, 15 ton yükü kaldırmayı hedefleyen bir motor seçmeye çalışırız. Bu da haksız rekabeti doğurur. Bugün Avrupa’da örneğini verdiğimiz firmalarda minimumu seçerler; çünkü rekabet derindir. Yani o vinci 1,2 yani 12 tonla denerler. O zaman 4,5-7 kilowattla o yükü kaldırır. Ama biz kaldıramayız. Oysa bizim Bakanlığımızda kabul edilen değer yüzde 140 ve 150’dir. TSE şimdi bunu yeni yönetmelikte yüzde 120’ye indirdi. Biz de TEVİD olarak geçtiğimiz sene bir dosya hazırlayıp Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na verdik. Tabii prosedür işliyor. Biz de takip ediyoruz, bu sistemi değiştirmemiz lazım. İstanbul Teknik Üniversitesi Transportasyon bölümünde ile bir akademik danışmanlık işbirliği projemiz var. Öğrencilere bizim firmamızda iş garantili staj imkanı sağlıyoruz. Bu geçtiğimiz yıldan bu yana devam eden bir birlikteliktir. Bu projeyle biz TEVİD üyesi firmalar olarak üçüncü, dördüncü sınıf öğrencilerine işi mutfağında öğrenme ve sonrasında da bunu sürekli bir iş olarak sürdürme imkanı veriyoruz. Böylece onlar iş sahibi olurken, biz de istediğimiz nitelikteki elemanlara ulaşabiliyoruz. Bu sadece üniversiteler açısından sağladığımız bir imkan değil, ben kendi bölgemizdeki meslek liselerinde okuyan öğrencilere firma olarak aynı staj imkanını sağlıyorum. Toplam büyüklüğü 300 milyon dolar olan elektrikli vinç sektöründe son rakamlara göre yaklaşık 4 bin kişi çalışıyor. Bunlardan sadece bin kişi kayıt altında. Sektöre eğitimli, teorik ve teknik bilgilerle donatılmış, uygulamasını almış yeni kişiler kazandırmayı amaçlıyoruz. Bu bölümden mezun olan gençler Özarar, Viçsan, Kümsan, Cemak, Bülbüloğlu, Güralp, Temomakine ve Elektro-Mak gibi TEVİD üyesi şirketlerde iş garantili staj imkanı

/ REEL

SEKTÖR

bulacak. Ülkemizde uzun vadeli hedefler belirlemek maalesef çok zor; ama şimdilik istikrarlı bir gidişten söz edebilirim. Fakat bu 2012’nin çok iyi gittiği anlamına gelmiyor. Biz sektör olarak yatırım malı imalatı yapıyoruz. Vinç evlerde tüketimde kullanılamaz; ancak yeni bir fabrika, yeni bir tesis ve yeni işleme kuruyorsanız vinç ihtiyacı doğar. Türkiye’de bu açıdan bakıldığında çok büyük yatırımlar yok. Bütün üyelerimiz tüm kapasitelerini kullanarak çalışıyor, bu yüzden dünyanın ilk 10 ülkesinden biriyiz. Size anlattığım diğer firmalar iki üç vardiya çalışıyor. Adet bazında fazla üretimle karlılığı artırıyorlar. Oysa bizim üyelerimiz arasında bu şekilde iki, üç vardiya çalışan firma yok. Bu anlamda 2012’nin de 2011’den farklı olacağını sanmıyorum. Ama biz sektör olarak dünyada geleceği olan bir sektörüz ve tüm yatırımlarımız da ona göre düzenliyoruz. 2013 şimdiden öngörebileceğimiz bir süreç değil. Şöyle ki eğer Avrupalı üreticiler kendi pazarlarında işlerini sürdürmekte zorlanırlarsa en yakın pazarlara yani Türkiye’ye ve bizim iş yaptığımız yakın coğrafyalara da ayakta kalmak için girmeye çalışacaklar. Onlardaki mevcut sermaye gücü de dikkate alınırsa çok rekabetçi fiyatlarla burada bizim pastamıza ortak olacaklar. Dolayısıyla Avrupa’daki mali durum düzelmezse 2013, 2014 hatta daha sonrası zor ve sıkıntı olacaktır, Ama bizim sektörümüz mutlaka ve mutlaka ayakta kalmalı. Türkiye’nin sanayileşme hamlesinde biz çok önemli bir sektörüz. Türk makineleri ‘Tıkır tıkır’ işliyor sloganına can veren çok ana bir sektörüz. Yani düşünün bir fabrika çok muazzam bir makine yapacaksa bu vinç olmadan yapılamaz. Ağır sanayide vinci olmayan bir tesis olamaz. Bu yüzden sanayileşeceksek vinç sektörü mutlaka ayakta kalmalı. Bu konuda bize hiçbir teşvik de verilmemesine rağmen, biz Türk sanayicileri olarak tamamen kendi özverimizle çalışıyoruz. Memleketimizi ve işimizi sevmemiz bizim en büyük avantajımız. Başka sektörlerle kıyaslandığında büyük karlardan filan söz edemeyiz. Yurt içi ve yurt dışı üreticilerle çok keskin ve büyük bir rekabet içindeyiz.


Mart-Nisan 2013

Türkiye Vizyonu, Rekabet ve Şirketler Dünyası -1 Sevgili Ekonomi Ajandası Okuyucuları. Merhaba. 2013 yılı içindeki ülkemiz ve dünya ekonomik gelişmelerine bakıldığında birbirinden farklı iki görünüm ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz açısından gelişme bazlı yaşanan ekonomik bir süreç ile karşı karşıyayız. Bunun devamlılığının sağlanması ile 2023 yılı 100. yıl vizyonuna bağlı olarak ciddi çalışmaların yapılması gerekmektedir. Dünya için bakıldığında ise ekonomik krizler sonrası toparlanma aşamalarının yaşandığı ve bunun belirli bir hızı hala yakalayamadığı gözükmektedir. Peki makro ekonomide yaşan bu sorunlar şirketleri nasıl ve ne şekilde etkileyecektir. Ekonomik krizler ve genişleme çabaları şirketler için nasıl bir gelecek tasarımı oluşturacaktır? Bu yazımızda açıkladığımız bu sorunlara çözümler bulmaya çalışacağız. Son beş yıllık şirketlerin açılış ve kapanışlarının sayılarına bakıldığında, ekonomik olarak kötümser olma yolunda işaretlerin ortaya çıktığını görmekte olabiliriz! Fakat ekonominin yapısal dönüşümler geçirdiği günümüzde şirketlerinde yapısal dönüşümler geçirdiği gözden kaçmamalıdır. Aşağıdaki şirket açılma ve kapanma sayılarına bakıldığında özellikle 2012 yılı için belirli bir düşüş olduğu gözükmektedir. Ülke gelişmesi ile artması beklenen şirket ve işyeri sayısı neden aynı derece artmamaktadır? Gazete ve dergilerde yer alan iflas ve iflas erteleme haberleri neden bu kadar yaygınlaşmaktadır? Şirketlerin çoğunun “Limited Şirket” statüsünde kurulması bir tesadüf müdür? Bunun nedenleri üzerine durulmalı ve çözümler araştırılmalıdır? 2013 yılındaki dikkat çeken diğer önemli bir nokta da Yeni Türk Ticaret Kanunun uygulama aşamasına geçmesi ve şirketlerin hayati önemdeki bazı değişimleri yapmasıdır. Bu değişimlerin yapılması sırasında şirketlerin kağıt üzerindeki devamlılığı ile gerçek bir işletme gibi devamlılığı arasında bir tercih yapma zorunluluğumuzun ortaya çıktığı ilgili kesimlerin gözünden kaçmamalıdır. Bu gün ticaret sicile kayıtlı olan bir çok şirket kağıt üzerinde şirket görünümünde

olmak gibi bir kader ile kamlar ise bize umutlu baş başa kalmaktadırlar! haberlerin gelmesi Mevcut durum hem ile gelecek açısından ekonominin kaynakları cesaretlendiriyor. Bu verimli kullanma hem durumda ülkemiz iki de ülke gelişiminde durum arasında nasıl sermaye birikiminin bir denge sağlamalıdır sağlanamaması açısınki, rekabette sürdürüdan büyük bir kaybın lebilirlik ve kalkınma göstergesidir. gerçekleşsin? 2023 vizyonu için gerekli İşte ekonomik geleceönlemlerden bir tanesi ğin şirketler açısından de yıllık ortalama %6 dönüm noktası burada net büyüme hızının yayatmaktadır. Şirketkalanma- sıdır. Bu hedef lerimiz özellikle son oran gerçekleşmediğinyirmi yıl içinde gerçek de ülkemiz için uluslar bir dönüşüm içine girarası rekabette geri meye başlamışlardır. kalma ve bunun sonucu Dr. Mehmet Kahraman (S.M.M.M ) Birliktelik ve yön verici ile değişen koşullara kurum ve kuruluşlamkahraman38@gmail.com bağlı olarak diğer strarın sayısının giderek tejik avantajlarımızı artması ile iş dünyası da kaybetme olasılığımızdır. Ayrıca daha organize olmaya başlamış ve özellikle şirketler açısından düşünbir çok sivil toplum kuruluşu ile düğümüzde ise gelişimin temelinde birliktelik sağlanmaya başlamıştır. Bu devlet ve özel sektör dayanışması dönüşümün kanımca özellikle yirmi içinde ve özel sektörün geçmişe göre yıl daha hız kesmeden artarak devam daha fazla rol aldığı bir kalkınma etmesi gerekmektedir. Tüsiad ile başhedefi vardır. Özel sektör belirlenen layan Müsiad, Tuskon, Askon ve dialanlarda ciddi yatırım ve büyüme ğer kuruluşlar ile başlayan dönüşümile hem ulusal hem de uluslar arası de iş adamları ve devlet bu dönüşüm pazarlarda reel büyüme ve rekabet için daha fazla gayret göstermelidir. avantajı elde etmeye gayret gösterDünya ekonomisinde ilk on ülke melidir. arasına girmeye çalışan ülkemiz aynı İşte şimdi temel soru? Şirketler zamanda dünya rekabet sıralamadünyamız 2023 vizyonu ve gerekliliksında 2012 yılında 7 / 4,5 not ile 16 lerine ne kadar hazırlıklı? Şirketlerin basamak yükselerek 43.sırada yer stratejik yön bulma açısından hem alması bile yeterli düzeyde rekabet ekonomiyi hem de pazarı okuma beedemediğimizi göstergesidir.(Dünya cerilerini elde etmiş ve kullanıyor olRekabet Endeksi 2012 -2013,Dünya ması gerekmektedir. Fakat ekonomi Ekonomik Forum ) haberlerine bakıldığında şirketlerin Sevgili Ekonomi Ajandasi okuyuartan derecede iflas ve iflas ertelecuları, ülkemiz diğer ülkelere göre me talepleri ile aile içi çekişmelere kendi açısından çok iyi ilerleme dayanan sorunlar ile boğuşmaktan, kaydetmesine karşın potansiyelinin rekabet için gerekli gayreti gösteraltında bir yerlerde olduğunu unutmekte zorlandıkları gözükmektedir. mamalıdır. Hz Mevlana’nın dediği Bunun yanı sıra ise bazı şehirlerimigibi, “ümitsizliğin arkasında nice zin ise rekorlar ile artan ihracat raümitler gizlidir.” Biz ümitsizlik içinde olmamalıyız fakat şu an iyi yoldayız diye de gevşeme ve rehavet ortamı içinde de yer almamalıyız. Daha kat edecek çok yolumuz var! Bu yolun gereklilikleri ve yapılması gerekenleri ise gelecek yazılarımda incelemeye ve görüşlerinize sunmaya devam edeceğim. Saygılarımla.

61


Mart-Nisan 2013

/ REEL

SEKTÖR

Kİmya sektörü

gelecek vizyonunu çizdi

62

Türkiye ekonomisine kattığı değer ile yıldızı parlayan kimya sektörü, sorunlarını ve gelecek vizyonunu masaya yatırdı. Kimya Sektör Platformu (KSP) temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen basın toplantısında, sektörün 2023 yılı için belirlediği 50 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşması için yapılması gerekenler ele alındı. İKMİB ve Kimya Sektör Platformu (KSP) Başkanı Murat Akyüz, dış pazar ağırlıklı olarak büyüyen sektörün, özellikle ihracat alanındaki yüksek performansıyla dikkat çektiğini, buna karşılık acil olarak çözülmesi gereken sorunları olduğunu belirtti. Toplantıya, İKMİB (İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı ve Kimya Sektör Platformu (KSP) Başkanı Murat Akyüz’ün yanı sıra Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği (TKSD) Yönetim Kurulu Başkanı Timur Erk, Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Uysal, Boya Sanayicileri Derneği (BOSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Faik Bitlis, Kauçuk Derneği Yöne-

tim Kurulu Başkanı Nurhan Kaya ve Kompozit Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Hakkı Hacıalioğlu katıldı. TKSD Yönetim Kurulu Başkanı Timur Erk, kimya sektörünün 2023 yılı hedefine doğru hızla yol alırken, önündeki en büyük engelin yatırım ortamının iyileştirilmesi olduğuna dikkat çekti. Erk, yaklaşık 10 yıldır süren yatırım ortamının iyileştirilmesi ile ilgili atılan adımların sonuca ulaşmadığını ve kimyevi madde ihracatının 50 milyar dolara ulaşabilmesi için yeni yatırım ve kümelenmenin şart olduğunu dile getirdi. Toplantıda konuşan PAGEV Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Uysal ise, plastik sektörü olarak üretimlerini bir önceki yıla göre yüzde 5,6 oranında arttırdıklarını ve 2012 yılında 8 milyon tonun üzerinde bir üretim gerçekleştirdiklerini ifade etti. Uysal, hammadde ithalatındaki ek gümrük vergileri, makine leasingi için uygulanan KDV oranı değişikliği ve gıda ile temas eden ambalajlar konusunda Çevre Bakanlığı’nın aldığı kararlar ve uygulama değişikliği doğrultusundaki çalışmaların sektöre olan etkilerini değerlendirdi.

BOSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Faik Bitlis, konuşmasında geçtiğimiz yıl Avrupa’nın en büyük 4’üncü sektörü haline gelen Türk boya ve hammadde sanayinin son 10 yıllık dönemde kimya ana sektörü içinde önemli bir gelişim grafiği gösterdiğini ve yaklaşık 3 milyar doları aşan ekonomik ve ticari büyüklüğü bünyesinde barındırdığını ifade etti. Bitlis, her yıl artan ihracat rakamının 2014 yılında 1 milyar dolar yaklaşacağını belirterek, başta AB regülasyonları olmak üzere teknik yapılanmasındaki kamu kaynaklı yeni düzenlemeler ve yükümlülüklerin sektörün rekabet gücünü önemli ölçüde azalttığına dikkat çekti. Kauçuk Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Nurhan Kaya ise, üretim maliyeti önemli ölçüde madeni yağlardan oluşan kauçuk sektörüne getirilen ÖTV zammından dolayı sektörün ciddi olarak etkilendiğini söyledi. Kaya, ihracatta ürün içinde kullanılan madeni yağlarda ÖTV’nin sıfırlanması veya ihraç edilen malların bünyesine giren özel tüketim vergisinin iadesinin sektörün gelişimi açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekti.



Mart-Nisan 2013

/ REEL

SEKTÖR

KOBİ’ler değişimin mimarları olacak

64

Kimya sanayinin önümüzdeki 4 yılını biçimlendirecek Strateji Belgesi ve Eylem Planı tartışılıyor. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün Eylül 2012’de İzmir’de sektöre ve kamuoyuna açıkladığı Türkiye Kimya Sanayi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nın (2013-2016) temel hedefleri, yüksek katma değerli, çevreye ve insan sağlığına duyarlı üretim, sürdürülebilir ve rekabetçi dış ticaret yapısı ve dünyada söz sahibi bir sektör şeklinde özetleniyor Bu amaçla 6 ana hedef ile 37 eylem belirleniyor. Bunların arasında yüksek katma değerli üretime geçilmesi, ara girdi ithalatının azaltılması, ulusal kimya Ar-Ge politikaları oluşturulması, yerli ürün talebinin artırılması, kimya ihtisas OSB ve teknoparkları kurulması gibi eylemler dikkati çekiyor. Kimya sektörü kuruluşlarının strateji planın hazırlık sürecinde gerektiği ölçüde yer alıp alamadığı; alt sektörlerle birlikte sektörün görüş

ve taleplerinin belgeye ve plana yeterince yansımadığı önemli. Eylem planının uygulama, izleme ve değerlendirme mekanizması (yönlendirme kurulu) ilgili bakanlık ve kamu kuruluşlarının yetkililerinden oluşurken özel sektörün bu süreçlerde sürekli katılımcı olarak yer almaması da uygulama açısından kritik önem taşıyor. Sektörün önde gelen sivil kuruluşlarından görüş istendi. Çoğunun cevabı, yoruma son derece açık sessizlik oldu. Üç kuruluş hariç. Sektör temsilcileri, sektörün yalnızca Türkiye’de değil Avrupa’da da KOBİ ağırlıklo olduğunu belirtirken, KOBİ’lerin yapısal değişiklik önünde bir engel olmadığını, tam tersine sektörde dönüşümün ana mimarları olduğunu belirtiyor. Sektör temsilcilerinin dikkat çektiği konulardan biri de dışa bağımlılık. Ancak bunun yüksek katma değerli üretimle aşılabileceği belirtiliyor. Sektör temsilcilerinin dıkkat çektiği bir diğer konu,

eylem planının uygulama, izleme ve değerlendirme mekanizmalarında özel sektörün sürekli katılımcı olarak yer almaması. TMMOB Kimya Mühendisleri Odası ise sanayileşmenin önemine vurgu yaparken belgenin daha güçlü bir fason kimya sanayisini öne çıkartacağını belirtiyor. Hedefler gerçekçi içeriğe sahip Timur Erk Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği Başkanı Türkiye Kimya Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nın hazırlanmasında, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 2010-2014 Stratejik Planı, Türkiye Sanayi Stratejisi, Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007- 2013) Kimya Sanayi Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ekonomi Bakanlığı koordinasyonunda yapılan I. ve II. Kimya Sektörü Stratejik Plan Toplantısı Sonuç Raporları, kimya kongreleri sonuç raporları, ulusal ve uluslararası sektör sivil toplum kuruluşlarının yayınları ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşlerinden


KOBİ / Mart-Nisan 2013 yararlanıldı. Ayrıca, neredeyse tüm alt sektörlerin çalışmalarda yer aldığını görebiliriz. Bu bakımdan farklı özelliklere sahip olan alt sektörlerin sorun ve hedefleri genel bir vizyon potasında eritildiğinden, belge ve eylem planlarının reel anlamda tutarlılığı vardır. Strateji ve eylem planındaki hedeflerin gerçekçi olup olmadığına, sektörün KOBİ yapısına ve dışa bağımlılığına gelince; dünyadaki tüm kimya sanayi bir şekilde dışa bağımlı. Örneğin, en temel hammadde olan petrol veya doğal gaz; inorganik kimyada temel hammadde olan mineraller her ülkede bulunmamakta. Meselâ, fosfat kayası en yaygın olarak Tunus’da var. İsviçre, hiçbir hammadde kaynağına sahip değil. Ancak, birçok İsviçre şirketi kimya alanında en önde yer alan kuruluşlar. Burada en önemli husus, alınan hammaddeden hareketle katma değeri yüksek ürünlerin üretilebilmesi. Sektörde yaygın KOBİ yapısı dünya genelinde de çok yaygın. Örneğin Avrupa Birliği’nde kimya kuruluşlarının yüzde 96’sı 250’den az çalışanlı KOBİ olup, istihdamın yüzde 37’sini sağlamakta, satışların yüzde 30’unu gerçekleştirmekte. Eylem planında öngörülen hedefler amaca ulaşmayı gerçekleştirecek içeriğe sahip. Hedefler değişik ortam ve platformda farklı amaçlar için tartışılarak oluşturuldu, strateji belgesinde bir düzen altında yer alıyor. Bir bakıma hedefler bir “filtrasyon” sonucunda nihai hâle getirildi. Aslında strateji belgesinin çalışmalarına ağrılıklı olarak sektörün girişimiyle başlandı; sektör belgenin tüm aşamalarında görüş ve önerilerini aktarabildi. Eylem planı incelendiğinde yoğun bir bürokrasi ve kimya sektörü işbirliği görülebilir. Bu, zorunlu bir çalışma şeklidir. Eylem planının uygulama, izleme ve değerlendirme mekanizması (yönlendirme kurulu) ilgili bakanlık ve kamu kuruluşlarının yetkililerinden oluşuyor. Özel sektör bu süreçlerde sürekli katılımcı olarak yer almıyor. Son iki aydır eylem planında yer alan hedeflere ulaşma çalışmaları başlatıldı. Ayrıca, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından kurulan Kimya Sanayi Teknik Komitesi (KİMTEK)) nin

toplantısında alınan karar uyarınca bu çalışmalar her iki ayda bir değerlendirilecek. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda özel sektör aktif olarak görev aldı. KİMTEK toplantısı ayrıca önemli bir çalışmanın da zeminini oluşturacak. Çünkü, strateji belgesinin en önemli unsurlarından biri, eylem ve hedefler konusunda varılan noktaların altı ayda bir Yönlendirme Kurulu’nca incelenmesi. Yani, strateji belgesi hazırlanmış ve rafa kaldırılmış değil. Ara madde üretimi geliştirilmeli Mehmet Besleme TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Belgeyi hukuki niteliği itibarıyla bağlayıcı bir metin olarak görmek mümkün değil. Çünkü, belgedeki hedeflerin ve eylem planının hayata geçmesi için hem toplum hem de devlet tarafından içselleştirilmesi gerekir. Hedefler arasında bir hiyerarşi var mı? Önce buna bakmak gerekir. Kimya sektörünün altı hedefi arasında öncelik sırası var mı, yok mu, bu durum belli değil. Bir yandan, ilk hedef olarak katma değeri yüksek, çevre sağlığına duyarlı üretim hedeflenecek, diğer yandan da mevcut petro- kimya sanayinde uluslararası aktör olan dış yatırımların teşviki sağlanacak. En başta bu iki hedef çelişkili. Türkiye, kimyada önceliğini araştırma-geliştirmeye; ağırlığı da sektörün teknoloji- yoğun ve yüksek katma değer getiren yönüne vermek zorunda. Fakat, sanayi başta olmak üzere, Türkiye kimya sanayi KOBİ ağırlıklı. Kimya sanayi, ara maddelerin üretimine yönelik bir alt sanayi gelişmezse, -ki bu konuda sanayicilere de büyük iş düşüyor- Türkiye’nin teknoloji yoğun sanayiye geçmesi, maliyetleri düşürmesi, katma değeri yükseltmesi ve çevreye duyarlı bir üretim sürecine girmesi mümkün olmayacak. Bu nedenle hedefler arasındaki öncelikler belirlenmeli. Bugün, Türkiye kimya sanayisinin niteliksel ve niceliksel sıçrama yapabilmesinin koşulu, bilimsel çalışmaların hem şirketler hem de devlet tarafından desteklenmesi. Onbinlerce mühendis işsiz. Beyin göçü var. Böyle bir ortamda teknoloji üretilemez. Bu noktada, Avrupa Birliği’ne

uyum süreciyle ilgili yükümlülüklerin yerine getirilmesi, rekabet gücü olan bir sanayinin gelişmesi, sanayicilerin montaj sanayi ve ikinci el teknoloji pazarı odaklı, kısa vadeli kâr arayışı bakış açısından da uzaklaşması gerekir. Özellikle, kimya sanayi tarım, çevre ve gıda sektörlerinde gelişmektedir. Bu sektörlerde ortaya çıkan sorunlar ve olanaklar oldukça fazladır. Tarım kimyasalında artan tüketim talebini karşılayacak ve çevreye duyarlı kimya sektörünün gelişmesi Türkiye açısından yeni olanaklar yaratacaktır. Ancak, Türkiye uluslar arası iş bölümünde tüketim odaklı kimya mallarının üretimi üzerinden yer almakta. Bu sektör içinde bir aktör olabilmek için tarım, enerji, su ve gıda politikalarımızla birlikte kimya sektörünü düşünmek gerekir. Türkiye planlı sanayileşme yaklaşımı içinde değil. O nedenle de devlet tarafından tüm süreçler kontrol altında tutulmak isteniyor. Planlı yaklaşım, hedeflerin sosyal adalet, gelişme ve mevcut iktisadi yapı veri alınarak geliştirilmesini esas alır. Türkiye sanayisinin üretime odaklanabilmesi için tüm toplum kesimlerinin nasıl bir sanayileşmeye yöneleceğimize ilişkin ortaklaşmaya ihtiyacı var. Bu, sağlanabilmiş değil. Bu nedenle orta ölçekli sanayi tüm beklentisini, bürokrasinin azaltılması, emeğin esnekleştirilmesi ve devlet teşviklerinin arttırılmasına odaklamıştır. Buradan rekabet gücü yüksek bir pazar doğmasını beklemek ham hayaldir. Yaratıcı bir kimya sektörü için yaratıcılığın desteklenmesi lâzımdır. İç pazarda ara mallar üretilmesinin yolu, ikame üretim araçlarının geliştirilmesi, fason sanayinin büyümesiyle mümkün olamaz. Fikrî hakları koruma altına alınmış, mühendislik hizmetlerinin güvenceli olarak geliştiği, bilgi ağırlıklı bir sektör için politika geliştirilmesi gerekir. Bu düşüncelerimiz strateji belgesinde karşılık bulabilmiş değildir. Bu nedenle Kimya Sektörü Strateji Belgesi’ne odamızın isminin yazılması, binlerce mühendisin ihtiyaç ve beklentilerinin sanayi ile uyumlu hâle getirildiği anlamına gelmez.

65


Mart-Nisan 2013

/ PLASTİK-AMBALAJ

PAGDER OSB hamlesiyle plastik sanayini teşvike kavuşturuyor Plastik sanayicilerinin köklü sivil toplum örgütü PAGDER Kırklareli Vize ve Bilecik Osmaneli’ye plastik şehirleri kuruyor PAGDER’in ortaklığıyla Kırklareli’nin Vize ilçesinde kurulan Türkiye’nin ilk Plastik Özel Organize Sanayi Bölgesi PAGDER ASLAN Özel OSB’de satışlar son aşamaya geldi ve inşaatların için gün sayılmaya başlandı. Bilecik’in Osmaneli ilçesinde kurulacak OSB’de ise 3 milyon metrekarenin üzerinde ön talep toplandı. PAGDER iki ayrı proje ile plastik sanayicilerine teşvik kapsamı içinde yatırım fırsatı sunuyor. Plastik Sanayicileri Derneği PAGDER sanayicilere “plastik şehirleri” kurarak, uygun koşullarda ve yatırım teşvikleri kapsamında yatırım fırsatı sunuyor. Türkiye’nin ilk plastik özel ihtisas organize sanayi bölgesi yatırımı olarak dikkati çeken PAGDER Aslan Özel OSB’de son parsellerin satışı devam ederken, fabrika inşaatlarının bu yıl içinde başlatılması için çalışmalar hızlandı. Kırklareli’nin Vize ilçesinde 60 hektar alan üzerinde kurulan ve 120 hektar genişleme alanı bulunan PAGDER Aslan Özel OSB’de toplam yatırım hacminin 600 milyon TL’ye kadar çıkabileceği belirtildi. PAGDER Aslan Özel OSB tam doluluğa ulaştığında Vize ilçesi 10 bin kişinin çalıştığı 110 dolayında plastik fabrikasıyla plastik şehrine dönüşecek. Bilecik Osmaneli 66

OSB’ye de plastik yatırımcısından yoğun ilgi PAGDER’in ikinci büyük OSB girişimi olan Bilecik Osmaneli OSB’de ise ön talep 3 milyon 252 bin metrekare olarak, 1 milyon 650 bin metrekarelik alanın iki katına yaklaştı. “Plastik İhtisas OSB” olarak faaliyet gösterecek alanda örgütlenmenin kısa sürede tamamlanacağı, bölgesel teşvik yanında ayrıca yüzde 50 yatırım yeri teşviki kapsamında bulunan Bilecik OSB’nin bu özelliğinin sürmesi için girişimlerin devam ettiği açıklandı. Bilecek Osmaneli Plastik İhtisas OSB’nin demiryolu, yüksek hızlı tren hattı, karayoluna yakın konuşlandığı, Gemlik Limanına 90, Bilecik’e 25, Sakarya’ya 70, Yalova’ya 90, İstanbul’a ise 180 km mesafede bulunduğu belirtildi. PAGDER Başkanı Hüseyin Semerci: “Plastik sanayicilerine “teşvikli yatırım” fırsatı sunmaktan mutluyuz.” Yeni teşvik sisteminde organize sanayi bölgelerinde yapılan yatırımlar, bir alt bölgesel teşvik kademesinde değerlendirildiği için PAGDER, iki OSB yatırımıyla plastik sanayicilerine ek avantaj sunuyor. Plastik yatırımlarının OSB dışında yatırım teşviklerinden yararlanamadığını hatırlatan PAGDER Başkanı Hüseyin

Semerci, “Türkiye’nin sanayi şehirlerini, merkezlerini sektörümüzle birlikte hayata geçirmekten, plastik sanayicilerine teşvikli yatırım fırsatı sunmaktan mutluyuz. Görünen o ki; şehir içine sıkışmış, dağınık bir şekilde çalışmalarını sürdüren sanayicilerimiz, modern bir üretim alanında, kendilerine yakışır bir ortamda faaliyet göstermek istiyor. Buna vesile olan yatırımlar sektörümüzün gururu olacak” değerlendirmesini yaptı.


İNŞAAT / Mart-Nisan 2013

Kentsel dönüşümde fark yaratan vİzyon

Nişantaşı, hepimizin tanık olduğu bir yapılanma sürecine girdi. Bu çalışmalardan en etkili projelerin yaratıcısı olan Keten İnşaat - Selahattin Keten, Nişantaşı ve Şişli’de kentsel dönüşümde attığı önemli adımlarlaadından sıkça söz ettiriyor... Keten İnşaat semtin sosyal yüzüne olan yakınlığıyla Nişantaşı, Teşvikiye ve Şişli’nin piyasadaki tek temsilcisi olarak biliniyor. Bugüne kadar yaptığı projeleri şehir merkezi gibi dokunulması en riskli alanlarda gerçekleştirip, özveriyle altından kalkan Keten İnşaat, çalışmalarından ilkini Şakayık Sokak’ta daha sonra da Nişantaşı’nın diğer bölgelerinde gerçekleştirdi. Selahattin Keten, gerçekleştirdiği yüze yakın çalışmadan sonra şimdi de Keten Eyüp Projesi’yle imzasını İstanbul’un değişen yeni yüzüne imza atmaya hazırlanıyor. Keten İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Selahattin Keten “Kentsel gelişmenin toplumsal, ekonomik ve mekânsal olarak yeniden ele alındığı ve kentteki sorunlu alanların sağlıklı ve yaşanabilir hale getirilmesi için yıkıp yeniden yapma, canlandırma, sağlamlaştırma veya yeniden yapılandırma için proje üretilmesi ve uygulama yapılmasıdır. Özetle kentsel dönüşüm bir kentin dokusunu bozan sorunların giderilmesi anlamına geliyor. İstanbul’un birçok bölgesinde kentsel dönüşüm projelerine imza atıyoruz.” sözleriyle ve çalışmalarıyla konut yapımında semtin orijinal mimari dokusundan vazgeçmemenin önemini vurguluyor. “Butik inşaat anlayışıyla Nişantaşı, Teşvikiye, Bostancı, Fener-

bahçe, Erenköy, Şişli ve Kurtuluş gibi şehrin merkezinde lüks konut projelerini hayata geçiriyoruz. Tarihi değerlerden ödün vermeden günümüze uygun, depreme dayanıklı, kaliteli ve modern yapılar inşa eden ediyoruz.” diyen Selahattin Keten ekonomik ömrünü tamamlamış ve afetlere dayanıksız binaları dönüştürerek şehrin sosyal nabzını tutmaya meraklı kesimin takdirini kazandı.

27 Bin Binanın Yıkılması Gündemde Türkiye genelinde yaklaşık 6,5 milyon hasarlı binanın yıkılıp yeniden yapılması belirlenen kentsel dönüşüm projesinde özellikle İstanbul’da 27 bin binanın yıkılması bekleniyor. Selahattin Keten bu konuda “Türkiyedünyanın aktif deprem kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya deprem kuşağı üzerinde yer alır. Ülkemizin yüz ölçümünün yüzde 42’si birinci derece deprem kuşağı üzerindedir. 20.yy’ın başlarından beri yapılan istatistiki çalışmalar Türkiye’de yaklaşık olarak her iki yılda bir yıkıcı deprem, her üç yılda bir de pek çok yıkıcı deprem olduğunu göstermektedir. Bu durum Türkiye’de kaçınılmaz bir doğal afet olduğunu ortaya koymaktadır. Toplam nüfusun büyük çoğunluğu deprem tehdidi altındadır.

Türkiye’deki yapı stokunun büyük bir bölümü ise depreme dayanıksız durumda bulunmaktadır. Bu sebepten dolayı bir an önce ülke genelinde yapı stokunun envanteri çıkarılmalıdır. Gereken yenileme ve güçlendirme işlemleri yapılmalı ve tamamlanmalıdır. Yeni yapılacak binaların depreme karşı dayanıklı olarak inşa edilmesinin sağlanması da önemli. Yapı güvenliğini sağlamanın en işlevsel yolu ise yapıların üretim sürecinde doğru bir mühendislik hizmetiyle üretilmesidir.

67


Mart-Nisan 2013

/ EKONOMİ

Bay İnşaat “42 Maslak Projesi’’ ile dört farklı kategoride ödül aldı! BAY İNŞAAT “42 MASLAK PROJESİ” İLE EN BAŞARILI EMLAK YATIRIMI ÖDÜLÜ’NÜ KAZANDI

İ

nşa ettiği projelerde 40 yıllık deneyimini gözler önüne seren Bay İnşaat, Türkiye’de “Sanat’ konseptiyle ilk kez inşa edilen “42 Maslak Projesi” ile 2012 yılının ‘En Başarılı Emlak Yatırımı Ödülü’nün sahibi oldu. Ayrıca aday olduğu Karma Yapı Kategorisi’nde birinci olurken, Akıllı Ev Kategorisi’nde ikinci Markalı Konut Kategorisi’nde üçüncü

68

oldu. Türkiye’de sanat konseptiyle inşa edilen ilk proje olan Bay İnşaat-42 Maslak, Capital ve Ekonomist dergileri tarafından bu yıl ikinci kez düzenlenen ‘Türkiye’nin En Başarılı Emlak Yatırımları 2012’ proje ödüllerinde En Başarılı Emlak Yatırımı Ödülü’ne layık görüldü. Yarışmaya Konut, Karma Yapı Kategorisi, Akıllı Ev ve Türkiye’nin En Başarılı Emlak


EKONOMİ / Mart-Nisan 2013 Yatırımları kategorilerinde katılan Bay İnşaat, En Başarılı Emlak Yatırımı Ödülü’nü kazandı. Bunun yanı sıra Karma Yapı Kategorisi’nde birincilik ödülünün, Akıllı Ev Kategorisi’nde ikincilik ödülünün ve Markalı Konut Kategorisi’nde üçüncülük ödülünün sahibi olan Bay İnşaat, gecenin yıldızı oldu. Büyük bir heyecan içinde geçen yarışmanın jürisinde gayrimenkul ve emlak ko-

nusunda uzman isimler ve akademisyenler yer aldılar. Ödül töreni Türk iş dünyasının ve emlak sektörünün önde gelen temsilcilerinin katılımıyla Grand Hyatt Otel’de gerçekleşti. Türkiye’nin En Başarılı Emlak Yatırımları 2012 proje ödül töreninde ödül almış olmaktan mutluluk duyduğunu ifade eden 42 Maslak Yürütme Kurulu Başkanı Erol Özmandıracı şunları söyledi; “Türk iş hayatının

nabzını tutan, bu anlamdaki en başarılı medya yatırımı ve markaları olan Capital ve Ekonomist dergilerine, bu güzel organizasyon için teşekkür ediyorum. Kanımca bir yatırımın esas başarısı, sadece yatırımcıya değil, içinde yer aldığı ülkeye, topluma ve dünyaya kattığı değerdir. Projemizin bu kıymetli ödüle her zaman layık olması için her zaman daha fazla değer üretmeye odaklanacağız.”

69


‘Nurol Tower’

70


projesine büyük ilgi...

73 metrekare ile 193 metrekare arasında değişen 243 üniteden oluşan Nurol Tower projesinde teslimatlar, Haziran 2014’de gerçekleşecek. 71


Mart-Nisan 2013

72

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere ekonomik durgunluğun hakim olduğu bir dönemde Türk ekonomisinin gösterdiği performansın yabancı yatırıcımlar tarafından ilgiyle takip edildiğini söyleyen Nurol GYO Genel Müdürü Musa Aykaç, “Ekonomimiz için her zaman lokomotif sektör olan inşaat sektöründeki büyüme ivmesi ve sahip olduğu gelişim fırsatları Türkiye gayrimenkul pazarını yabancı yatırımcılar için daha ilgi çekici hale getirmektedir” dedi. Nurol GYO, Türkiye’nin bu yıl ‘Onur Ülke’ olarak yer aldığı Avrupa’nın en büyük gayrimenkul fuarı MIPIM’e, ülkemizde bir ilkin gerçekleştirildiği “EvOfisEv®” konsepti ile inşa edilen Nurol Tower projesi ile katıldı. Nurol GYO’nun geleceğin yaşam

tarzını ve metropol ihtiyaçlarını doğru okuyan Nurol Tower projesi, MIPIM fuarında uluslararası yatırımcılardan büyük ilgi gördü. Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın ziyaret ettiği Nurol GYO standında konuklara Nurol GYO Genel Müdürü Musa Aykaç ev sahipliği yaptı. Musa Aykaç, fuar kapsamında gerçekleştirilen Türkiye’de Gelişen Ofis Pazarı konulu panele de konuşmacı olarak katıldı. Yarım asırlık tecrübesi ve deneyimli insan sermayesi ışığında, Türkiye’de ve dünyada inşaat, savunma sanayi, finans, turizm ve enerji olmak üzere beş ana sektörde faaliyet gösteren Nurol Holding bünyesindeki Nurol GYO,

/ EKONOMİ

IMKB’de 2012 yılında yüzde 402’lik artış ile piyasa değerini en fazla yükselten şirket konumu ile öne çıkıyor. Musa Aykaç: “Yabancı yatırımcıların Türkiye’ye ilgisi artarak devam edecek” MIPIM fuarında Nurol GYO’yu temsil eden Nurol GYO Genel Müdürü Musa Aykaç, yaptığı değerlendirmede, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere ekonomik durgunluğun hakim olduğu bir dönemde Türk ekonomisinin gösterdiği performansın yabancı yatırıcımlar tarafından ilgiyle takip edildiğini söyledi. Dünyanın emlak pazarı olarak kabul gören MIPIM Fuarı’nda bu yıl Türkiye’nin onur ülke olarak belirlenmesini, bu ilginin bir sonucu olarak değerlendiren Musa Aykaç, “Ekonomimiz için her zaman lokomotif


EKONOMİ / Mart-Nisan 2013 sektör olan inşaat sektöründeki büyüme ivmesi ve sahip olduğu gelişim fırsatları Türkiye gayrimenkul pazarını yabancı yatırımcılar için daha ilgi çekici hale getirmektedir” dedi. Musa Aykaç, sözlerine şöyle devam etti: “Bu açıdan MIPIM Fuarı’nın ilk gününden itibaren, Nurol GYO olarak bizim de yer aldığımız Türk Çadırı yabancı yatırımcılar tarafından büyük ilgi ile karşılanmaktadır. Biz de, bu önemli etkinlikte yer alarak hem Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunuyor hem de başta Nurol Tower olmak üzere yeni projelerimizle ilgili yatırımcılara bilgiler aktarıyor, projelerimizi tanıtıyoruz. Dünyanın dört bir yanından fuara katılan sektör profesyonelleriyle de sektörün son durumunu değerlendiriyor ve güncel gelişmeleri ele alma fırsatı yakalıyoruz.” Fuar kapsamında gerçekleştirilen Türkiye’de Gelişen Ofis Pazarı konulu panelde de bir konuşma yapan Nurol GYO Genel Müdürü Musa Aykaç, küresel ekonomik ve sosyal

yapıda artan gücü paralelinde, Türkiye’nin ev ve ofis pazarında yaşanan önemli değişime işaret etti. İstanbul’un Türkiye’deki ofis yatırımlarının merkezi konumuna dikkati çeken Musa Aykaç, konuşmasında, İstanbul’da, A sınıfı ofis yatırımlarındaki artışın yanı sıra, Ankara ve İzmir’de bu yöndeki yatırımları ve deprem yönetmelikleri gözetilerek gerçekleştirilen uygulamaları anlattı. Musa Aykaç, İstanbul’un ev ve ofis pazarındaki gelişmelerini ise “Son 10 yıllık dönemde ekonomik performansı, küresel ekonomik durgunluğa gösterdiği dirençle daha da pekişen ülkemizde, kaliteli, nitelikli ve katma değer sunan ev ve ofis alanlarına talep artmıştır. Bu talebin arkasında; dünya ekonomisinin birinci liginde oynayan Türkiye’de, farklı bir viteste ve boyutta iş yapan Türk şirketleri ve bu dinamik ortamda sektörü güçlü bir şekilde temsil etmek isteyen yabancı oyuncular var” sözleriyle değerlendirdi. Nurol Tower ile lüks ve kon-

for anlayışını tamamen değiştiriyor Nurol GYO’nun MIPIM fuarında yabancı yatırımcılara tanıttığı nurol Tower projesi ile ilgili bilgiler veren Musa Aykaç, “’Evofisev’ konsepti ile Türkiye’de bir ilkin gerçekleştirdiği Mecidiyeköy’deki yeni projemiz Nurol Tower, nitelikli bir iş merkezinin sunduğu ayrıcalıklarla, lüks bir residence’ın konforunu tek bir yapı içinde buluşturarak, beklentilere yenilikçi çözümler getiriyor” dedi. Musa Aykaç’ın verdiği bilgiye göre, 7 bin metrekare alan üzerinde inşa edilen Nurol Tower, 4 metre tavan yüksekliği, ‘harcadığın kadar öde’ maliyet yönetim sistemi, ihtiyaçlara yönelik tasarlanan birimlerin bulunduğu çarşısı, ortak kullanıma açık geniş toplantı salonları ve 133 metre yükseklikte İstanbul manzarasının izlenebileceği Sky Lounge’ının yanısıra concierge hizmeti gibi özellikleri ile sahiplerine ayrıcalıklı bir yaşam alanı sunacak.

73


Mart-Nisan 2013

/ KÜLTÜR-SANAT

Hasankeyf’İ Korumak için Restorasyon Yetmez

74


KÜLTÜR-SANAT / Mart-Nisan 2013 Doğa Derneği, Hasankeyf’teki İmam Abdullah Türbesi’nin restore edilerek törenle açılması üzerine bir açıklamada bulunarak bu eserlerin sular altında bırakılmasına göz yumulmamasını ve Ilısu baraj projesinin iptal edilmesini talep etti. Hasankeyf kazı başkanı Abdüsselam Uluçam’ın raporlarına göre Hasankeyf’te günümüze kadar toplam 63 adet taşınmaz kültür varlığı tespit edildi. Bu tescilli eserler son yıllarda büyük bir hızla restore edilmeye başlandı. Restore edilen eserlerden biri olan İmam Abdullah Türbesi de bugün Bakan Mehmet Şimşek’in katılımıyla açıldı. Ancak bu eserlerin Ilısu baraj projesi nedeniyle sular altında kalacak olmasına Doğa Derneği başta olmak üzere birçok sivil toplum örgütü tepki gösteriyor. Hasankeyf İslam Tarihi için de

Önemli Hasankeyf’teki bazı tarihi eserler özellikle İslam tarihi için önem taşıyor. Bu eserlerden biri olan İmam Abdullah Türbe ve Zaviyesi, 12. Yüzyılda Artuklular tarafından inşa edilmiş. Türbeye ismini veren İmam Abdullah’a, Hz. Muhammed’in amcasının oğlu olan Caferi Tayyar’ın oğlu olması dolayısıyla Peygamber neslinden gelmesi nedeniyle her devirde büyük önem verilmiş. Bu nedenle İmam Abdullah Türbe ve Zaviyesi zamanla gelişen bir külliye olmuş. Hasankeyf ve çevresindeki köylerin kültüründe önemli bir yere sahip olan bu türbede her yaz adaklar adanarak törenler düzenleniyor. Tarihi eserleri korumak için baraj iptal edilmeli Doğa Derneği Hasankeyf Kampanya Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç yaptığı açıklamada “Hasankeyf

Kalesi’nin kapatılmasına ve turizmin gelişmesi için yeterli çalışmaların yapılmamasına rağmen bu bölgeye olan yoğun ilgi devam ediyor ve bunun sonucunda da restorasyon ihtiyacı doğuyor. Uzmanlar da taşınmaz kültür varlıkları olarak tescil edilen bu eserleri korumanın tek yolunun barajı iptal ederek eserleri yerinde muhafaza etmek olduğunu söylüyor.” dedi ve ekledi “Hasankeyf ve Dicle Vadisi, UNESCO’nun 10 kriterinden 9’unu sağlayan Dünya üzerindeki tek bölge. Bu nedenle, Hasankeyf’teki taşınmaz eserlerin restore edilmesi yeterli değil bu eserlerin korunması için Ilısu baraj projesinin iptal edilmesi ve bölgenin ivedilikle UNESCO Dünya Mirası ilan edilerek koruma altına alınması gerekiyor.”

75


Mart-Nisan 2013

/ KÜLTÜR-SANAT

Mİmar Sİnan’ın kafatası nerede? İlk kitabıyla satış rekorları kıran Mürvet Sarıyıldız, İki Cami Arasında Aşk 2 - Kayıp Kafatası’nda Mimar Sinan’ın 1935 yılında mezarından çıkartıldığı gün kayıplara karışan kafatasının izini sürüyor. Sinan’ın kafatasının peşindeki uluslararası gizli örgüt, gizemli bir tarikat ve iki gencin öyküsü sizleri soluksuz bırakacak! İki Cami Arasında Yıl 1935, İstanbul... Bilimsel heyet, ölümünün üzerinden tam 350 yıl sonra bir dehanın mezarını açmaktadır. Mezara inen kişi aldığı talimat üzerine, beyaz eldivenleriyle uzanıp dehanın kafatasını gövdesinden ayırır. Üzerinde çeşitli aletlerle incelemeler yapar. Mezarından çıkartılan kafatası o gün kayıplara karışır. O kafatası, gelmiş geçmiş en önemli mimarlardan Mimar Sinan’a aittir. Evet, 1489 tarihinde Kayseri’nin Ağırnas Köyü’nde doğan ve dünyanın en büyük mimarlarından biri haline gelen, eserleri Dünya Kültür Mirası Listesi’nde ve UNESCO koruma listelerine alınan ölümsüz deha Mimar Sinan’ın mezarı, gerçekten Türk ırkına mensup olup olmadığının anlaşılması için açıldı. Kafatası yerinden çıkartıldı. Ölçüldü. Sinan’ın devşirme değil, Türk olduğuna dair raporlar hazırlandı ve “böyle bir dehanın kafatası mezarında çürümeye terk edilemez” denilerek, “bir müzeye yerleştirilmek üzere” yerinden alındı ve o gün bugündür kafatasını gören olmadı. Kafatasını kim, neden çaldı? İlk kitabı İki Cami Arasında Aşk ile satış rekorları kıran Mürvet Sarıyıldız, ikinci kitabı İki Cami Arasında Aşk 2 - Kayıp Kafatası’nda Mimar Sinan’ın kayıp kafatasının izini 76

sürüyor. Sinan’ın naaşı gerçekten onun Türk olup olmadığını belirlemek için mi yerinden çıkarıldı yoksa bu olay içinde çok daha derin sırlar mı barındırıyor sorusunu soruyor.

Örgütler, tarikatlar, gizemli rüyalar İki Cami Arasında Aşk 2 - Kayıp Kafatası’nda, Sinan’ın kafatasının peşindeki uluslararası gizli bir örgütün, bir ayağı Anadolu’da, bir ayağı ise Avrupa’da konuşlanmış gizemli bir tarikatın ve iki gencin nefes kesen öyküsüne tanık olacaksınız. Süleymaniye Camii yapılmadan önce Kanuni Sultan Süleyman’la aynı rüyayı gören ve padişaha caminin tüm ayrıntılarını anlatan Sinan, İki Cami Arasında Aşk 2 - Kayıp Kafatası’nda yine rüyaların diliyle konuşuyor. Kafatasının peşindeki, birbirinden bağımsız hatta birbirine düşman iki grubu, tahmin bile edemeyecekleri gizemli bir yolculuk bekliyor. Sarıyıldız’ın gizem, mistisizm ve polisiye türlerini ustaca harmanladığı son kitabı İki Cami Arasında Aşk 2 - Kayıp Kafatası okuyucularını nefes kesen bir maceranın içine çekiyor.

Arka Kapaktan:

Rüyaların mimarı Koca Sinan... Rüyalarından korkan bir adam, rüyalarının peşinden gidebilir mi? ... Nehir dolup taştığında aşk da coşar! Aşk ise bana göre tenden geçmedir! Aşk, bedeni aşıp ruhların ruh dünyasında bir olmasıdır. Bir olmayı başaran ruhları ise ancak ölüm ayırır. Aşkı bulanlar sadece rüyalarının peşinden gidenlerdir. ¡

Lale ve Serkan, Sinan Araştırma Merkezi için çalışan iki araştırmacıdır. Onları bir araya getiren şey Mimar Sinan’ın kayıp kafatasının izini sürmek ve bu sır perdesini ortadan kaldırmaktır. Yaptıkları araştırma onları Mimar Sinan’ın gizemlerle dolu hayatında tarihi bir yolculuğa çıkaracak, eserlerindeki sırlara ve Yakup’un Merdiveni’yle arasındaki gizli bağlantıya götürecektir. Hayatını kâbusa çeviren rüyaların peşinden giden Philip ise eski sevgilisi Sandra’yla birlikte kendini hayallerinin şehri İstanbul’da bulur, yolları yedi tepeli kentte Lale ve Serkan’la kesişir. Rüyaların mimarı Koca Sinan’ın izlerini sürerken aşkın koridorlarında kaybolan bu dört arkadaşı Mimarın Merdiveni adlı tehlikeli bir tarikatın müritleriyle girecekleri amansız bir mücadele beklemektedir...


ÜNİVERSİTE SANAAYİ / Mart-Nisan 2013

Georgetown Üniversitesi ileYıldız Holding iş birliği

2. yılında Georgetown Üniversitesi ve Yıldız Holding’in geçtiğimiz sene başlayan ortak proje çalışması bu yıl da devam etti. Amerika’dan gelen MBA öğrencileri, uluslararası pazarlar ile ilgili üç aydır üstünde çalıştıkları projeyi Yıldız Holding üst düzey yöneticilerine sundu. ABD’nin başkenti Washington D.C.’de bulunan ve ülkenin önde gelen okullarından biri olan Georgetown Üniversitesi’ne bağlı McDonough School of Business’ınuluslararası işletme odaklı MBA programı, öğrencilerinden programın zorunlu bir parçası olarak uluslararası bir proje yapmalarını istiyor. Bu kapsamda okul, bu yıl Yıldız Holding ile ikinci kez işbirliğine gitti. Geçtiğimiz sene İnsan Kaynaklarıdepartmanı ile çalışan öğrenciler, bu yıl 5 kişilik bir grup ile Yıldız Holding’in Kurumsal Strateji departmanı önderliğinde uluslararası bir strateji projesi üzerinde çalıştı. Aralık ayından bu yana haftalık telekonferanslarla sürdürülen proje sonunda öğrenciler Mart ayının ilk haftasında İstanbul’a gelerek projelerini Yıldız Holding üst yönetimine sundu. Yıldız Holding yöneticileri tarafından değerlendirilen, detaylı bir soru-cevap ve geri bildirim yapılan özel projeden öğrenciler de dönem notu alacaklar.

Yıldız Holding Strateji ve İş Geliştirme Başkanı Trip Tripathy, “Georgetown MBA grubu ile bu projede 3 ayı aşkın bir süre beraber çalıştık. Bu işbirliği her iki taraf için de çok olumlu bir deneyim oldu. Bizler, Amerika’nın önde gelen bir MBA programında eğitim gören genç bir öğrenci grubunun taze bakış açısından faydalanırken, grup da uluslararası ölçekteki bir şirkette aktif bir proje üzerinde çalışmış oldu. Ortaya çıkan sonuç her iki taraf için de memnuniyet verici .” dedi. Sunum sonrasında Yıldız Holding fabrikalarını da gezen öğrenciler Holding’i ve Türkiye pazarını daha yakından tanıma fırsatı buldu. 6 ayda 250’denfazlayabancı öğrenci Yıldız Holding fabrikalarını gezdi Yıldız Holding, 6 ayda 250’den fazla yabancı öğrenci ve öğretim görevlisini fabrikalarında ağırladı. Yale, Georgetown, Wharton,Kral Fahd ve Koç gibi üniversitelerde lisans ve lisansüstü eğitim gören öğrenciler, fabrikaları gezerek Yıldız Holding hakkında bilgi edindi. Her yıl dünya çapında pek çok üniversiteden fabrikalarına gezi talebi alan Yıldız Holding, gelen talepleri değerlendirerek, Yıldız Holding, Ülker ve Türkiye hakkında

bilgi edinmek isteyen öğrencileri fabrikalarında ağırlıyor. Yurtdışından gelen öğrenci ve öğretim görevlilerine, Yıldız Holding tanıtımının yapıldığı gezilerde; holdingin tarihi, misyonu, vizyonu, değerleri, bugün geldiği yer ve dünya çapındaki başarıları hakkında bilgiler veriliyor. Türkiye’deki şirketler, olanaklar, pazar ve iş yapma şekilleri hakkında da bilgi alan misafirler Yıldız Holding fabrikalarını geziyor. 2012-2013 öğretim yılının ilk ziyaretçileri University of Pennsylvania’ya bağlı, ABD’nin önde gelen işletme okullarından WhartonSchool’un öğretim görevlileri oldu. Bu grubun ardından, 25 kişi ile fabrikayı ziyaret eden Lake ForestGraduate School of Management öğrencileri, Yıldız Holding pazarlama stratejileri hakkında bilgi edindi. Öğrenciler,çikolata fabrikası gezisi sırasında çikolata üretimi konusundaki sorularını da yetkiler ile paylaştılar. Bu okullardan sonra Suudi Arabistan’daki Kral Fahd Üniversitesi’nden gelen bir öğrenci grubu, Yale University ve Koç Üniversitesi MBA öğrencilerinden oluşan bir grup, Martin J. Whitman School at SyracuseUniversity öğrenci ve öğretim görevlileri de Yıldız Holding tesislerini gezerek holding hakkında bilgi aldılar.

77


Mart-Nisan 2013

/ EKONOMİ

Hızlı balık yavaş balığı yutar!

78

Teknolojinin Hızla Geliştiği Günümüzde Kariyeriniz İçin İngilizce Şart İnternetin ve teknolojinin dört bir yanımızı sardığı günümüzde, İngilizce artık bir dünya dili oldu. Dünyadaki tüm güncel gelişmeler, internetin sağladığı büyük bir hızla ilerliyor. Artık ‘Büyük Balık Küçük Balığı Yutar’ lafı, ‘Hızlı Balık Yavaş Balığı Yutar’a dönüştü. Kişinin mesleği her ne olursa olsun, kariyerinde hızla ilerleyebilmesi ve rekabette bir adım daha öne çıkabilmesi için İngilizce eğitimini tamamlaması şart. Bütün dünya ile iletişimin tek dili haline gelen İngilizce, kariyerlerinde ilerleme kaydetmek isteyenlerin olmazsa olmazı. İstatistiklere göre her türlü elektronik haberleşmenin yüzde 75’i ile dünyadaki teknik ve bilimsel yayınların yüzde 95’i İngilizce yapılıyor. 2 milyardan fazla insan İngilizce öğreniyor; 900 milyon insan ise ikinci dil olarak İngilizce konuşuyor. Günceli yakalamak ve kariyerlerinde ileri adım atmak isteyenler de bu nedenle İngilizce eğitimlerine ağırlık veriyor. Çünkü kişinin meslek dalı her ne olursa olsun, artık büyük balık küçük balığı değil, hızlı balık yavaş balığı yutuyor. Wall Street Institute Yönetim Kurulu Başkanı Dündar Uçar, İngilizcenin dünya dili haline gelmesinin en önemli sebebini, ‘internet iletişimi’ olarak görüyor. Uçar, Türkiye’nin genç nüfusu ile sosyal hayat ve iş hayatında artan internet kullanımı ve herkesin birbiriyle hem ticari hem de sosyal ilişkisini internet ortamında kurmasıyla İngilizce öğreniminin kaçınılmaz olduğu-

na dikkat çekiyor. “Kişinin, firmalarca tercih edilmesinin en önemli nedenlerinden biri de İngilizce” İngilizcenin önemi gelişmiş ülkelerde daha üst sıralarda yer alırken Türkiye’de orta sıralarda. Fakat bu durumun değişeceğini öngören Dündar Uçar konuyla ilgili şu açıklamaları yapıyor: “İş hayatında İngilizce kaçınılmaz. Hayatınızda mesleğinizi birçok kez değiştirebilirsiniz, fakat önünüze nasıl fırsatlar çıkarsa çıksın İngilizceye hayatınızın her alanında ihtiyacınız olacak. Örneğin, günümüzde ulusal şirketlerde uluslararası ortaklıklar çoğalıyor. Bu nedenle devamlı paylaşımlar için İngilizce öğrenmek kaçınılmaz hale geliyor. Ayrıca tüm dünyada işsizlik temel bir sorun ve talep çok yüksek. Kişinin, firmalarca tercih edilmesinin en önemli nedenlerinden biri de İngilizce. Dolayısıyla, İngilizceye verilen önem, önümüzdeki yıllarda çok daha artacak” diyor.

Hem yeni ünvan ve branşların ortaya çıktığı hem de teknolojinin hızla geliştiği bir dönemde olduğumuza dikkat çeken Dündar Uçar: “Günümüzde rekabet ve hız had safhada. Bütün dünyada yaşam uzuyor. İnsanları çok uzun bir ömür bekliyor ve bu uzun ömürde iyi ve kaliteli bir iş yaşamı ile kariyer fırsatları için İngilizce eğitimini eklemek şart oldu. Biz Wall Street Institute olarak, kişilerin iş hayatında etkin derecede yararlanabileceği özel programlar sunuyoruz. Financial Times ile iş birliğimiz sayesinde öğrencilerimiz Financial Times’ın sadece WSI öğrencilerine özel olarak hazırladığı makaleleri okuyabilir, global dünyadaki güncel konular üzerinden ana dili İngilizce olan öğretmenler ile pratik yapabilirler. Ayrıca EnglishPRO adını verdiğimiz ürünümüzle iş hayatınızda İngilizceyi nasıl etkili kullanacağınızı genel İngilizce eğitiminiz ile eş zamanlı olarak öğrenebilirsiniz” şeklinde konuşuyor.



EKONOMİ AJANDASI DERGİSİ ABONE FORMU ABONENİN:




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.