Ekonomi Ajandası Aralık 2013

Page 1

www.ekonomiajandasi.net

FİYAT: 5 TL YIL:2 / SAYI:19 / ARALIK / 2013

Logitrans Fuarı, lojistik sektörünü 7.kez buluşturdu En Yabancı Sektörler Aylık bazda 13.8 milyar dolarlık ihracat rekor getirdi Başarısızlık korkusu kalkarsa ‘Girişimcilik’ artacak JORGEN RANDERS: DAHA İYİ BİR GELECEK MÜMKÜN

Yabancı şirketlerin gözdesi İstanbul






İmtiyaz Sahibi Ekonomi Ajans Adına İlhan Tekin Genel Yayın Koordinatör Abdurrahman ÇINAR

Editörden a.cinar@ekonomiajandasi.net

Abdurrahman ÇINAR

a.cinar@ekonomiajandasi.net Reklam Sorumlusu Cevdet Bayazıt reklam@ekonomiajandasi.net Genel Yayın Yönetmeni Umut YALKI Yazı İşleri Müdürü Demet Atay editor@ekonomiajandasi.net Web Tasarım Mahir B. Aşut Kalite Danışmanı Yeliz Sarıçam İnfo@ekonomiajandasi.net Yayın Kurulu Prof. Dr. Şenay YALÇINBahçeşehir Üniversitesi Rektörü Otomotiv Sektör Danışmanı Salih ATILGAN MUSİAD Otomotiv Sektör Başkanı Lojistik Sektör Danışmanı Sabri Ergenecoşar Sigortacılık Sektör Danışmanı Ömür ŞEKER omur@yildirimanaliz.com.tr Grafik Tasarım Erhan Aydın Hukuk Danışmanı Yasemin Kumbaracıbaşı Mali Müşavir Ziyaattin Gündoğdu info@ziyaattingündogdu.com Yönetim Yeri: Ekonomi Ajans Yayıncılık,Paz. ve Danışmalık Hizmetleri Adres: Fevzi Paşa Cad. No 2 Sarı Ap.D:6 34750 Küçükbakkalköy – Ataşehir – Istanbul Tel : +90 (0) 216 572 60 69 Faks: +90 (0) 216 576 89 96 GSM: +90 (0) 530 263 79 50 EKONOMİ AJANDASI DERGİSİ

Aylık Süreli Yayındır Ekonomi Ajans tarafından Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Dergide yayımlanan; yazı, fotoğraf ve tarafımızca yapılan ilanların her hakkı saklıdır. İzinsiz kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Türkiye’nin potansiyeli her sektör açısından yatırım olasılığına işaret ediyor Değerli Ekonomi Ajandası okuyucuları, yılın 3.çeyreğine geldiğimizde, yani dergimizin 2013 yılının son sayısını hazırladığımız Aralık sayımızda büyüme rakamları ve kapak konusu olarak ele aldığımız yabancı yatırımlara değinmek istedim. Türkiye’de 3.çeyreğe bakıldığında 15 çeyreklik kesintisiz büyümenin devam edeceği Eylül ayındaki yüzde 5,8’lik sanayi üretimi artışını da göz önünde bulundurarak, büyüme yüzde 4 olacak gibi görülüyor. Türkiye’nin yabancı yatırımcı için cazip pazar olduğu göz önünde. Türkiye’nin potansiyeli hemen her sektör açısından yatırım olasılığına işaret ediyor. Otomotivde bir doyuma ulaşıldığını kabul etsek, beyaz ve diğer ürünlerde de büyük şirketlerin çok güçlü olduğunu düşünürsek kalan bütün sektörler cazip. Türkiye kriz öncesi kişi başına 6 bin 500 dolar satın alma gücü paritesine ulaşmış bir ülkeydi. Şimdi tekrar yavaş yavaş oraya doğru gidiyor. Bu ciddi bir güç. 500 milyon dolarlık bir pazar eder. Dünyanın en önemli 17 pazarından biri olmak çok önemli. Geleceğe güven ve istikrar daha çok sağlanılırsa bu yatırımların özelikle harcanması ve gıda sektörü gibi sektörlere yatırım artabilir. Konum itibari ile bir üs görevi gören bölgemizin lojistik sektörü gibi önemli bir sektörün çok daha ileri bir seviyeye getirebiliriz ve buna bağlı olarak tüm ticaret kolları daha çok gelişim gösterebilir. Tanzimat’tan bu tarafa ekonominin toplumun yumuşak karnının hep döviz kıtlığı, bugün bir başka ülkenin parası dünyaya hakim ve dolayısıyla biz, işlerimizi o paranın inişine çıkışına göre ayarlıyoruz, yapıyoruz ve maalesef rezerv biriktirmek durumundayız. Dünyanın geldiği nokta, içinde bulunduğumuz koşulları böyle gerektiriyor. Türkiye’nin döviz rezervinin 1970’li yıllarda 2.7 milyar dolar olduğunu ve bugün 100 milyar doları aştığına dikkat edersek ekonomimizde önemli gelişmeler ve farklılıklar var. Kapalı ekonomi sermaye hareketlerine izin vermiyordu ama şu gerçek ki siz, kapılarınızı yabancı paraya açsanız da eğer içeride güven ve istikrar yoksa, reel faiz ne kadar yüksek olursa olsun yabancı ülkeye gelmiyor. Rezervlerimiz arkasında yatan unsur istikrar ve güven. Keyifle okuyacağınız bir sayı hazırladık tüm okuyucularımızın yeni yılını şimdiden kutlarız. Keyifle okuyacağınızı umuyoruz .



İçindekiler 10

Türkiye’ye 3 İstanbul daha lazım

12

Şirket evliliklerinde 2013 durgun

14

KOBİ kredileri 254 milyar lirayı aştı

18

En Yabancı Sektörler

22

BIRAKIN ÇOCUKLAR BÜYÜSÜN!..

24

Logitrans Fuarı, lojistik sektörünü 7.kez buluşturdu

25

Lojistik Ödülleri Yarışması Sonuçlandı

30

LOJİSTİK VE FUAR ORGANİZASYONLARI

36

BASF: Marmaray’ı dünyaya örnek gösteriyoruz

38

Kimya ihracatı 10 ayda 14 milyar 380 milyon dolar

40

“Konutlardaki ömrünü tamamlamış

cihazlar yenilenmeli”

42

Konut Konferansı 2013’te, Türkiye

konut sektörünün geleceği masaya yatırıldı


Dünya 2100’e kadar 4°C küresel ısınma olasılığıyla karşı karşıya

46

Rüzgar kongresinde lisans yönetmeliği sevinci

49

“KOBİLER ÖN YARGIYI YENMELİ”

51

Başarısızlık korkusu kalkarsa ‘Girişimcilik’ artacak

52

BP ve Toyota’dan dev işbirliği

54

Otomotiv ihracatı 17,5 milyar dolara dayandı

55

Doğuş Otomotiv’den sosyal sorumluluğa 1.8 milyon TL

56

“İlk hedefimiz teknolojiyi ve hijyeni en yüksek noktalara taşımak”

58

ATO, Avrupalı odalarla kardeş olacak

62

JCI Avrupa’ya İsmail Haznedar liderlik edecek

64

Daha fazla üretim, daha fazla ihracat yapmalıyız

65


EKONOMİ

Türkiye’ye 3 İstanbul daha lazım Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), geçen yıl açıkladığı Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye? Raporunun 2.cildini tamamladı. “Orta Gelir Tuzağından Çıkış: Hangi Türkiye? Bölgesel Kalkınma ve İkili Tuzaktan Çıkış Stratejileri” başlığı ile hazırlanan raporda; yüksek gelire ulaşma yolunda olan orta gelir tuzağından çıkış hedefleyen “orta/yüksek gelirli Türkiye” ile yoksulluk tuzağından çıkış ve ivmelenme arayışı içinde bulunan “Yoksul Türkiye”nin kalkınma stratejileri incelendi.

TÜRKONFED Başkanı Süleyman Onatça, orta gelir tuzağından kurtulmak isteyen Türkiye’nin 3 yeni İstanbul’a ihtiyaç duyduğunu söyledi. Onatça,“Türkiye’nin doğuda, güneyde ve kuzeyde 3 İstanbul’a ihtiyacı var. Zengin kentler, etkileşimleriyle komşu kentleri de büyütüyor. Yeni oluşturulacak bu metropollerin altyapı çalışmalarına hız vermeliyiz” dedi. Onatça, bölgesel kalkınma bankaları kurulmasını da önerdi.Türkiye’nin uzun vadede, ‘orta gelir tuzağına’ sıkışmaması için geçen yıl ilkini açıkladığı Orta Gelir Tuzağı Raporu’nun 2. Cildini 1 yıl süren araştırmalar sonucunda hazırladı. TÜRKONFED, Türk ekonomisinin hak ettiği yerde, sürdürülebilir bir büyüme içinde olması için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek, akademik çalışmalarına devam edi-

10

Aralık 2013

yor. “Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye? Bölgesel Kalkınma ve İkili Tuzaktan Çıkış Stratejileri” başlığında hazırlanan rapor 13 Kasım Çarşamba günü TÜRKONFED Başkanı Süleyman Onatça moderatörlüğünde düzenlenen basın toplantısında kamuoyu ile paylaşıldı. Raporda Türkiye’yi zengin ülkeler statüsüne taşıyacak tespitler ele alındı. 2012 yılında ilki açıklanan rapor Türkiye’nin gerçeklerini sektörel ve bölgesel dinamikleri ile farklı açılardan tartışmaya açarak; bölgesel farklılıklar nedeniyle 6 bölgenin orta-gelir tuzağı riski dışında kalmayı başardığı; 12 bölgenin bu risk ile karşı karşıya kaldığı, 8 bölgenin ise orta-gelir tuzağında olduğu ortaya koymuştu. Yıl boyunca kalkınma ajansları, federasyonlar ve akademisyenlerle düzenlenen toplantılar sonucunda bilimin ışığında akademisyenler raporun 2.cildi hazırladı. Raporla ilgili görüşlerini bildiren TÜRKONFED Başkanı Süleyman Onatça ‘ Orta Gelir Tuzağından nasıl çıkabileceğimiz ile ilgili doyurucu bir yanıt verebilmek için bir yıl boyunca yoğun bir çaba içerisine girdik. TÜRKONFED, sadece akademik bir çalışmayı desteklemekle kalmadı. Bu çalışmaya federasyonlarımız katkı sundu. Bölgelerde iş dünyası temsilcileri, sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve akademisyenlerle çalıştaylar gerçekleştirdik. Bu sonuçları TÜRKONFED olarak Kalkınma Ajanslarından aldığımız bilgilerle destekledik. Değerli akademisyenlerimiz Prof. Dr. Erinç Yeldan, Kamil Taşçı, Doç. Dr. Ebru Voyvoda ve Mehmet Emin Özsan bilimsel çalışmalarını yaptılar. Bunların sonucunda çok önemli tespitler ortaya çıktı. Henüz dünyanın da yen keşfettiği, bir milenyum hedefi olan çalış-

mayı paylaşmaktan dolayı mutluluk duyuyoruz ’dedi. ZENGİN TÜRKİYE, YOKSUL TÜRKİYE

Yaşar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan ve ekibinin hazırladığı, Türkiye’yi zengin ve yoksul olarak iki parçada tanımlayan raporun detaylarıyla ilgili bilgi veren Onatça, “Bugün zengin Türkiye’de vatandaşlarımız, Portekiz’in yaşam standartlarına sahip. Yoksul Türkiye’deki vatandaşlarımız da Ermenistan’ın yaşam standartlarında hayatlarını sürdürüyor. 2025 yılına geldiğimizde zengin Türkiye, İtalya’nın bugünkü yaşam koşullarına ulaşacak, yoksul Türkiye ise Çin olacak. Önerilerimiz hayata geçirilirse 2025 yılında zengin Türkiye, İngiltere düzeyine, yoksul Türkiye ise Sırbistan düzeyine ulaşacak” diye konuştu. SOSYAL YAPI DA GÜÇLENMELİ

Bölgesel gelişmişlik farklılıklarını kabul edilebilir oranlara düşürmeyen Türkiye’nin, orta gelir tuzağından çıkamayacağını anlatan Onatça, hükümeti teşvikler konusunda bonkör bulduklarını, son verilen teşviklerin nisbi iyileştirme sağlamış olsa da tek başına tuzaktan çıkışı sağlayamayacağını söyledi. Türkiye’de kentler ölçeğinde mikro kalkınma modellerine ihtiyaç bulunduğunu savunan Onatça, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğitim eksikliği büyümenin en önemli engelleri arasında yer alıyor. Orta gelir tuzağı ve yoksulluk tuzağındaki bölgelerde konuşlandırılacak üniversiteler ve mesleki eğitim merkezleri altyapısı güçlü olmak şartıyla, bu bölgelerin tuzaktan kurtulmasında önemli rol oynayacak. Bu durum


bölgelerde hizmet sektörünün gelişmesi açısından da farklı pencereler açacağı kanaatindeyiz. Yeni fiziki altyapı kadar sosyal altyapının da fakir bölgelerde geliştirilmesi gerek” BÖLGESEL KALKINMA BANKALARI

Merkezi planlamanın, kentlerin ve bölgelerin kendi rekabet üstünlükleriyle büyümelerine engel olduğunu kaydeden Onatça, her ne kadar Kalkınma Ajansları ile bölgesel planlamalar yapılıyor olsa da daha etkin, merkezi müdahaleden uzak ve uzun vadeli planlamalara ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Süleyman Onatça şunları söyledi: “Bu önerilerimizin iyi niyet manzumesi olarak kalmaması ve bu planların hayata geçebilmesi için yöresel projeleri finanse edecek Bölgesel Kalkınma Bankaları kurmak da akılcı bir yaklaşım olabilir. Türkiye’nin büyüme sürecinde finansal rakamlar kadar demokra-

tikleşme çabaları da büyük önem taşıyor. Orta gelir tuzağının bir yansıması da orta gelişmiş bir demokrasi tuzağıdır. Türkiye orta gelişmiş demokrasi tuzağından kurtulamadıkça, yönetimden yönetişime geçmedikçe, katılımcı bir karar alma süreci benimsemedikçe, ekonomi politikaları ne olursa olsun orta gelir tuzağından kurtulamayacak. Ya tam gelişmiş bir demokrasi olacağız ya da orta gelir tuzağından çıkamayacağız. 2023 hedeflerini gerçekleştirmek de bir hayal olacak.” SÜRDÜRÜLEBİLİR SİSTEM KURULMALI

Türkiye’nin 1950 yılından itibaren büyüme rakamlarının incelendiği toplantıda, 1980 ve 2000 yılında 2 kez üretkenlik sıçramasının olduğu ancak genel ortalamanın Türkiye’nin Orta Gelir Tuzağı’na girmekte olduğu belirtildi. Raporla ilgili detayları paylaşan Prof. Dr. Erinç Yeldan

“Teşvik sisteminin yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Sürdürülebilir bir sistem kurulmadan orta gelir tuzağından çıkmamız mümkün değil. Bugüne kadar dünyada 13 ülkenin bu tuzağı aştığını görüyoruz. 2023 yılı hedefi doğrultusunda sadece teşvik değil, üretkenlik sağlayacak bir ortam sağlanmalı” dedi. ORTA GELİŞMİŞ DEMOKRASİ TUZAĞINA DİKKAT

Bulgular gösteriyor ki orta gelir tuzağının bir yansıması da orta gelişmiş bir demokrasi tuzağı. Türkiye orta gelişmiş demokrasi tuzağından kurtulamadıkça, yönetimden yönetişime geçmedikçe, katılımcı bir karar alma süreci benimsemedikçe, ekonomi politikaları ne olursa olsun orta gelir tuzağından kurtulamayacak. Ya tam gelişmiş bir demokrasi olacağız ya da orta gelir tuzağından çıkmak da, 2023 hedeflerini gerçekleştirmek de bir hayal olacak’ dedi.

Bankacılık sektörünün kredi hacmi arttı Bankacılık sektörünün toplam kredi hacmi, geçen haftaya göre 0,61 artarak 1 trilyon 12 milyar 199 milyon liraya ulaştı. Bankaların bireysel kredi kartı alacakları ise 82,2 milyar lira oldu Bankacılık sektörünün toplam kredi hacmi, 8 Kasım itibarıyla bir önceki haftaya göre yüzde 0,61 artarak 1 trilyon 12 milyar 199 milyon liraya yükseldi. Söz konusu rakam 1 Kasım’da 1 trilyon 6 milyar 48 milyon lira düzeyindeydi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) haftalık bültenine göre, bankacılık sektörünün toplam kredi hacmi 8 Kasım itibarıyla yüzde 0,61 artarak 1 trilyon 12 milyar 199 milyon liraya ulaştı. Mali kesime verilen kredilerin toplamı, aynı dönemde yüzde 0,92 azalarak 22 milyar 406 milyon liraya geriledi. Bankacılık sektörünün mali ke-

sim hariç toplam kredi hacmi de bir önceki haftaya göre yüzde 0,65 artışla 921 milyar 781 milyon lira oldu. Söz konusu rakam, 1 Kasım’da 915 milyar 796 milyon lira seviyesindeydi. Mali kesim hariç sektörün spot kredi toplamı ise bir haftada yüzde 1,52 artışla 124 milyar 826 milyon liraya yükseldi. Tüketici kredileri

BDDK verilerine göre, tüketici kredileri tutarı da söz konusu dönemde yüzde 0,51 artarak 240 milyar 952 milyon liraya ulaştı. Tüketici kredilerinin 107,5 milyar lirası konut, 8,3 milyar lirası taşıt, 84,3 milyar lirası ihtiyaç, 40,8 milyar lirası da diğer kredilerden oluştu. Bir haftalık süreçte taksitli ticari kredilerin tutarı da yüzde 0,82 artarak 119 milyar 336 milyon lira oldu. Bankaların bireysel kredi kartları alacak

tutarı da 82 milyar 206 milyon lira olarak hesaplandı. Söz konusu tutar, 1 Kasım’da 83 milyar 128 milyon lira düzeyindeydi. 8 Kasım itibarıyla bankaların taksitli bireysel kredi kartı alacak tutarı 47 milyar 969 milyon lira, taksitsiz bireysel kredi kartı alacak tutarı ise 34 milyar 237 milyon lira olarak gerçekleşti.

Aralık 2013

11


EKONOMİ

Şirket evliliklerinde 2013 durgun Türkiye’deki satın alma ve birleşmelerdeki dokuz ayı (Ocak – Eylül 2013) değerlendiren Deloitte Türkiye’nin sonuçlarına göre, değeri açıklanan işlemler 11 milyar dolara ulaşırken, işlem sayısında belirgin bir azalma yaşandı. Türkiye’de profesyonel hizmetler alanında 27’nci yılını dolduran Deloitte Türkiye, birleşme ve satın almalar alanında mevcut durumu değerlendirdi. Deloitte Türkiye Birleşme ve Satın Alma Hizmetleri Lideri Mehmet Sami’nin yaptığı değerlendirme, 2013’ün ilk 9 ayında gelinen durumu, son 5 yılın işlem hacimlerini ve bu yıllara ilişkin trendleri ortaya koyuyor. Global’de 2013’ün ilk 9 ayında 1,7 trilyon dolarlık birleşme ve satın alma 2007 yılında yaklaşık 3,5 trilyon dolarlık işlem değeri ile zirve yapan birleşme ve satın almalar küresel finans krizinin etkisiyle büyük bir düşüş trendine girerek, 2009 yılında son 10 yılın en düşük seviyesi olan 1,2 trilyon dolar seviyesine geriledi. 2013 yılının ilk 9 ayındaki toplam işlem değeri ise, bir önceki yılın aynı dönemine göre %2 artış göstererek 1,7 trilyon dolara ulaştı. Bu dönemde, telekomünikasyon, enerji, gayrimenkul, finansal hizmetler ve üretim işlem yapılan ilk beş sektör oldu. Toplam işlem değeri sıralamasında ise önceki yıllarda olduğu gibi ABD, Avrupa ve Asya-Pasifik öne çıktı. Türkiye’de ilk dokuz ayda işlemlerin toplamı 11 milyar dolar Türkiye’de her yıl ortalama 15 milyar dolar seviyesinde gerçekleşen birleşme ve satın alma işlemleri, 2012 yılını 22 milyar dolar işlem değeri ile kapadı. Hem hacim hem de değer olarak son beş yılın rekorunu elinde tutan 2012 yılında, özellikle büyük çaplı özelleştirmelerin toplam işlem değerini, ciddi oranda yükselttiği görüldü. 2013 yılının ilk dokuz ayında ise, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre işlem sayısında belirgin bir azalma gözlemlendi. 2012 yılının ilk dokuz ayında 198 işlem gerçekleştirilirken;

12

Aralık 2013

2013’ün aynı döneminde yalnızca 121 işlem gerçekleştirilerek toplamda açıklanan 11 milyar dolarlık işlem seviyesine ulaşıldı. Türk şirketlerine en büyük ilgiyi ABD’li yatırımcılar gösterdi 2007-2012 yıllarını kapsayan beş yıllık dönemde yatırımcı profili eşit bir dağılım gösterdi. Bu dağılımda yerli yatırıcımlar 554, yabancı yatırımcılar ise 563 birleşme ve satın alma işlemine imza attı. Ancak, her ne kadar işlem adedi birbirine çok yakın olsa da, yabancı yatırımcıların değer açışından Türk yatırımcılara üstünlük sağladığı görüldü. Üstünlüğü sağlayan bu yabancı yatırımcılar arasında ise Türk şirketlerine en çok ilgi gösterenler sırasıyla ABD, Almanya, İngiltere, Fransa ve Hollanda merkezli oldu. 2013 birleşme ve satın almalarda adetsel olarak zayıf bir yıl oldu Her yıl ortalama 1,5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşen finansal yatırımcı işlemleri; 2008 yılında 4,9 milyar dolar ile en yüksek seviyesine (Migros’un BC Partners, Turkven Private Equity ve DeA Capital konsorsiyumu tarafından 3,1 milyar dolar karşılığında satın alınmasının etkisiyle) erişti. Finansal yatırımcı ilgisinin son üç yılda istikrarlı bir artış göstermesine rağmen, 2013 yılının ilk dokuz ayında gerçekleşen düşük aktivite, 2013 yılının gerçekleşen birleşme ve satın alma işlemlerinin adetsel anlamda zayıf bir yıl olacağını gösteriyor. Daha çok satın alma ve birleşmeler ile beslenen uluslararası doğrudan yatırımlar ise, küresel krizin de etkisiyle ani bir düşüş göstermekle beraber, henüz 2008 öncesi seviyelerine ulaşamadı. Önümüzdeki dönemde Asya- Pasifik ülkelerinin Türkiye’ye ilgisi artacak 2013 yılının ilk 8 ayında – küre-

sel ekonomideki belirsizlikler ve yakın coğrafyadaki olumsuz gelişmelerin etkisiyle – Türkiye’ye yalnızca 7,5 milyar dolar uluslararası doğrudan yatırım girişi gerçekleşti. Gelecek dönemde ise yabancı yatırımcıların Türkiye’yi yakından izlemeye devam edeceği, ancak gerek jeopolitik, gerek global ekonomik konjonktürden ötürü ilgilerinin yıldan yıla değişim gösterebilecek. Global sermayenin el değiştirmeye başlamasıyla Asya-Pasifik ülkelerinden Türk şirketlerine olan ilgilinin de önümüzdeki dönemde yoğunlaşması bekleniyor. Enerji ve altyapı, yatırımcının en çok ilgisini çeken sektör olacak Yapılan değerlendirmeye göre geçtiğimiz beş yıla ait görünüm, finansal yatırımcıların ekonomik gelişmelere ve sektörel değerlemelere bir hayli duyarlı olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki dönemde, en çok yatırımcı ilgisi yaratacak sektör ve alanların ise başta enerji ve altyapı olmak üzere, gıda, sağlık ve tüketim ürünleri olması bekleniyor.


Türkiye, 2014’te istihdam artışı bekliyor Yazın yavaşlayan işe alımlar, sonbahar döneminde artarak pozitif bir tablo çiziyor. 2014 yılında Türkiye’nin yüzde 2,2 ile istihdam artışının yaşanacağı en yüksek 3 ülkeden biri olması ön görülüyor. Gelecek yıl yoğun şekilde işe alım yapılması beklenen sektörler; bilişim, bilgi teknolojileri, perakende ve inşaat olarak öngörülürken, son 5 yılda bankacılık ve ilaç sektöründe krize bağlı yaşanan işten çıkarmaların bu yıl yaşanmayacağı belirtiliyor. Kışın gelmesiyle artan işe alımlar Türkiye’deki istihdam artışı için pozitif bir tablo çiziyor. Yapılan araştırmalara göre Türkiye, 2014 yılında istihdam artışının en yüksek olacağı 3 ülkeden biri. Dünya genelindeki ekonomilere bakıldığında bu rakama ulaşabilen ülke sayısının az olduğunu vurgulayan İnsan Kaynakları firması Hugent, 2014 yılında Türkiye’deki istihdam artışının yüzde 2,2 civarında olacağını belirtiyor. 2014 yılının istihdam açısından olumlu bir yıl olmasını beklediğini söyleyen Hugent İK Satış Direktörü Çağlan Ünal Üzümcü konuyla ilgili şu açıklamaları yapıyor; “Türkiye’ye hala birçok sektörde yabancı yatırımcı geliyor. Yerli şirketlerde ciddi büyümeler var, hem Türkiye genelinde hem de yurtdışında yapılan birçok projede yer alıyoruz. Yabancı şirketlerdeki temkinli hava hala devam etse de kriz dönemindeki gibi değil, gelişme sağlanıyor. Bunların hepsi istihdam açısından olumlu gelişmeler.” En Çok İşe Alım Bilişim Sektöründe

2013 yılına oranla 2014 yılında da yoğun bir şekilde işe alım yapılması beklenen sektörler; bilişim, bilgi teknolojileri, perakende, inşaat, banka olarak sıralanırken kamu kurumlarının da ciddi istihdama sahip olduğunu belirtiliyor. Hugent İK Satış Direktörü Çağlan Ünal Üzümcü en çok hangi pozisyonlara başvuru yapılacağı ile ilgili şu açıklamaları yapıyor; “2013’te en çok başvuru alınan pozisyonlar yine sayı olarak yüksek sayıda işe alım yapılan pozisyonlarda oldu, 2014’te de yine aynı şekilde olmasını bekliyoruz. Satış Temsilcisi,

çağrı merkezi elemanı, servis personeli, banka pozisyonları, sağlık personeli ilanları yine 2014 yılında yüksek oranda talep göreceğe benziyor.” “Yabancı dil bilen personel bulmakta ciddi sıkıntı var”

Ülkemizde hala yabancı dil bilen personel bulmakta ciddi sıkıntılar olduğunu belirten Hugent İK Satış Direktörü Çağlan Ünal Üzümcü “ Çalışanlara kesinlikle ilk etapta İngilizcelerini geliştirmelerini öneririm.

Bunun dışında Türkiye’de birçok çok uluslu firma var ve çok çeşitli dilleri bilen kişilere de ihtiyaç var. Rusça, Japonca, Korece, Çince son dönemlerde çok ihtiyaç duyulan diller arasında. Bulmakta zorlanmayacağınızı düşündüğümüz Almanca ve Fransızca bilen personeli bile belirli iş alanları için bulmakta güçlük çekiyoruz. Bu nedenle çalışanlara yabancı dillerini geliştirmelerini hatta ikinci bir yabancı dil öğrenmelerini öneriyorum.” diyor. Aralık 2013

13


EKONOMİ

KOBİ kredileri 254 milyar lirayı aştı

KOBİ’lere eylülde 82 milyar lira kredi kullandırılırken, KOBİ kredileri 9 aylık dönemde 254 milyar 171 milyon liraya ulaştı KOBİ’lerin bankacılık sektöründen kullandığı nakdi krediler, 2013 yılının ilk 9 ayında 2012 yılı sonuna göre yüzde 27.2 oranında artışla 254 milyar 171 milyon TL’ye ulaştı. KOBİ’lerin zamanında ödeyemediği için takibe düşen kredi borçları ise bu dönemde yüzde 22.9 oranında artışla 8 milyar 32 milyon TL oldu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) açıkladığı geçici verilere göre bankacılık sektörü kredileri Eylül 2013 itibarıyla 2012 yılı sonuna göre toplam 195.7 milyar TL artan krediler, 990.4 milyar TL seviyesine ulaştı. Toplam aktifler içindeki payı 2012 yılı sonuna göre 2.1 puan yükselerek yüzde 60.1’e ulaşan kredilerin 2012 yılsonuna göre artış oranı yüzde 24.6, bir yıllık artış oranı ise yüzde 31.1 olarak gerçekleşti. Kredilerde enflasyondan arındırılmış yıllık reel artış ise yüzde 23.4 düzeyinde oldu. KOBİ kredileri 2013 yılı Eylül ayı itibarıyla 2012 yılı sonuna göre yüz-

14

Aralık 2013

de 27.2 oranında, 54 milyar 429 milyon TL artışla 254 milyar 171 milyon TL oldu. KOBİ kredileri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 47.6 oranında, 81 milyar 957 milyon TL artış gösterdi. Eylül 2013 itibarıyla bankacılık sektörü toplam kredilerinin yüzde 42’si kurumsal veya ticari kredilerden, yüzde 32.3’ü bireysel kredilerden, yüzde 25.7’si ise KOBİ kredilerinden oluştu. 9 ayda takibe düşen brüt krediler 4.6 milyar lira arttı Brüt takipteki alacaklar bakiyesi 2013 yılında 2012 yılı sonuna göre yüzde 19.7 oranında, 4.6 milyar TL tutarında artış gösterdi. Takipteki brüt krediler, Eylül ayı itibarıyla 28 milyar 13 milyon TL düzeyinde gerçekleşti. Söz konusu artış özellikle yılın ilk ve üçüncü çeyreklerindeki takibe intikallerden kaynaklandı. 2013 yılında takipteki alacaklar hesabına 14.7 milyar TL yeni intikal olurken, takipteki alacaklardan 7.3 milyar TL tahsilat yapıldı. 1.9 milyar TL tutarında aktiften silinme gerçekleşti. Bu dönemde kredilerin takibe dönüşüm oranı Aralık 2012’deki

yüzde 2.9’dan yüzde 2.8’e geriledi. Takibe düşen KOBİ kredileri 1.5 milyar lira arttı Eylül ayı itibarıyla takipteki KOBİ kredileri ise 2012 yılı sonuna göre yüzde 22.9 oranında, 1 milyar 495 milyon TL tutarında artışla 8 milyar 32 milyon TL’ye ulaştı. Takibe düşen KOBİ kredileri geçen yılın aynı ayına göre yüzde 32.8 oranında, 1 milyar 988 milyon TL tutarında artış gösterdi. Mikro ölçekli işletmelerin takibe düşen kredileri 3 milyar lirayı aştı KOBİ’ler kendi içinde işletme büyüklüklerine göre değerlendirildiğinde kredilerden en büyük payı 107 milyar 683 milyon TL ile orta ölçekli işletmeler aldı. Orta ölçekli işletmeler tarafından kullanılan krediler 2012 yılı sonuna göre yüzde 30.5 oranında arttı. Orta ölçekli işletmelerin kullandığı kredilerde takibe dönüşen kredi miktarı ise yüzde 23.1 oranında artışla 2 milyar 671 milyon TL oldu. Eylül sonu itibarıyla küçük ölçekli işletmelerin kullandığı kredi miktarı 2012 yılı sonuna göre yüzde 27.4 oranında artışla 80 milyar 443 milyon TL’ye yükselirken, takibe düşen kredi tutarı yüzde 23.9 oranında artışla 2 milyar 361 milyon TL düzeyine ulaştı. 2013 yılı Eylül sonu itibarıyla mikro işletmelerin kullandığı nakdi krediler 2012 yılı sonuna göre yüzde 22.1 oranında artarak 66 milyar 45 milyon TL’ye ulaştı. Bu dönemde mikro işletmelerin takibe düşen kredileri yüzde 21.9 oranında artışla 3 milyar 1 milyon TL düzeyinde gerçekleşti. Böylece, Eylül itibarıyla her 100 TL’lik KOBİ kredisinden 3,2 TL’sinin bankaların takibine düştüğü belirlendi. Orta büyüklükteki işletmelerin kullandığı her 100 TL’lik kredinin 2,5 TL’si, küçük işletmelerin 2,9 TL’si, mikro işletmelerin 4,5 TL’si takibe girdi.


Aral覺k 2013

15


AYIN KONUĞU

“TESHiAD’ın en önemli hedefi federasyonlaşmadır” TESHİAD’ın önümüzdeki dönemde Federasyonlaşmayı hayata geçirmeyi hedeflediğini kaydeden Bülent Doğru, “Umuyorum ki, bu dönem alt işverenlik komisyonu toplanıldığında, bakanımız taraflardan biri olarak TESHİAD’ı da o komisyonlara çağırır” dedi.

TESHİAD Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Doğru; “TESHiAD’ın bu dönemdeki hedeflerinden en önemlisi federasyonlaşmadır. Bu süreci yönetebilecek bu bilince sahip bir yönetim kurulumuz ve arkadaşlarımızın olması, sürecin daha hızlı geçeceğini bana göstermektedir. TESHİAD olarak bugüne kadar emek vermiş tüm başkanların ve yönetim kurulu üyelerinin arzuları tahmin ediyorum ki, bu teşvik ve yasal düzenleme noktasında olmuştur. Fakat şunu anladık ki mevcut durumumuzla yasal düzenleme noktasında etkili olamadığımız görülüyor. Belki federasyonlaşmak bu eksikliğimizi giderir diye düşünüyorum. Umuyorum ki, bu dönem alt işverenlik komisyonu toplanıldığında, bakanımızın taraflardan biri olarak TESHİAD’ı da o komisyonla-

16

Aralık 2013

ra çağırması olur. Çünkü Türkiye‘de ana işveren ve alt işveren ilişkisinin olduğu en büyük sektörüz” dedi. “Sektörel dernekler ticaret yaşamının vazgeçilmezleri arasında“

Sektörel derneklerin ticaret yaşamının vazgeçilmezleri arasında olduğunu ifade eden Doğru, “Bir süre sonra küresel ekonomiler de yerlerini federasyonlaşmaya bırakmaktadırlar. Federasyonlaşmanın derneklerde önemi: Daha geniş kitlelere ulaşabilmeleri, üye sayılarını genişletebilmeleri ve en önemlisi ortak iş yapma kültürünü sağlamalarıdır. Biz işte bu ortak iş yapabilme kültüründen dolayı son genel kurulumuzda federasyonlaşma kararı aldık. Ancak bunun çok

kolay olmamakla beraber zaman gerektiren bir süreç olduğunu biliyoruz. Bu çalışmaları ciddiyetle yönetebilen, uzun soluklu duruşlar sergileyebilen, geniş bir üye kitlesine sahip olan derneklerin federasyonlaşma noktasında daha başarılı olduğunu görüyoruz” şeklinde konuştu. “Üye sayısında azalma olmadan hep büyüdük”

TESHİAD Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Doğru, TESHİAD’ın sektörün en köklü ve nezih derneklerinden birisi olduğunu, derneğin 1992 yılında kurulduğunu ve sürdürülebilirliği olan bir dernek olduğunu belirtti. TESHİAD‘ın üye sayısında azalma olmadan hep büyüyerek yoluna devam ettiğini ifade eden Doğru, “Bu-


nun sebebi gelişen bir sektör olduğumuzdan kaynaklanıyor. Bu dönem ana hedeflerimizden bir veya birçoğu tamamen gelişmiş pazarlarla ilişki boyutumuzun gelişmesi üzerine kurulu olacak“ dedi. Bülent Doğru, “Dünyadaki gelişmiş ülkelerde temizleme endüstrisinin geldiği noktayı doğru analiz edebilirsek; bunun içerisinde temizliğin meslek olarak biçimlendirilmesi için teşviklerin sektöre kullandırılması, kıdem yasasının yeni düzenlemeyle uygun hale getirilmesi ve her şeyden daha önemlisi, elimizi kolumuzu bağlayan az karlarla çalışan firmalarımızın sürdürülebilirliğini sağlayacak kişi bazlı fiyatlardan metrekare bazlı fiyatlamaya geçilmesidir. Sürdürülebilirlik ve markalaşma, asıl olması gereken unsurlar olarak göze çarpmaktadır. Bizim artık dünya çapında kendi markalarımızı yaratmamız gerekiyor” şeklinde konuştu. “Günümüzde her alanda hızlı bir değişim süreci yaşanıyor”

Bülent Doğru, günümüzde her alanda hızlı bir değişim sürecinin yaşandığını ve bu değişimin bir sonucu olarak üretim sektöründen, hizmet sektörüne doğru geçiş yaşanmakta olduğunu, hizmet sektöründeki bu gelişimin çok geniş ve çeşitli alanlarda gerçekleştiğini belirtti.

“Hizmet sektörünün önemi gittikçe artmaktadır”

Başkan Bülent Doğru, “Özellikle gelişmiş ülkelerde klasik sanayi ve klasik imalatçılık anlayışından uzaklaşılması, bu klasik anlayışın yerini hizmet anlayışının almasıyla ekonomi bilimi ve hizmet sektöründe artış gözlenmektedir. Ülkemiz açısından değerlendirdiğimizde; son dönemlerde yapılan yatırımlar, kentsel dönüşüm ile yeni yapılan yaşam alanları, bunlara bağlı olarak AVM ve yeni sanayi yatırımları, hizmet sektörü, temizliktesis yönetimi ve güvenlik gibi alanlarda talep artışı yaşanmaktadır. Bu nedenle dışarıdan gelecek yatırımcı da ülkemiz pazarını cazip bulmaktadır. Elbette bunu gelişimi tam anlamıyla tamamlamış ülkeler için söyleyemeyiz. Bu ülkelerde deyim yerindeyse taşlar yerine oturmuş durumda. Az gelişmiş ülkeler için de tam tersi bir durum söz konusu. Hizmet sektöründeki faaliyetlerin, profesyonel ekip tarafından yapılması ve idare edilmesi ekstra maliyet olarak görülüyor” ifadesinde bulundu. Doğru, ülkemizin bu noktada birçok sektörde olduğu gibi hizmet sektörü açısında da gelişime açık olduğunu ifade ederek, “TÜİK Ağustos Ayı Sektörel Güven Endeksine baktığımızda da hizmet sektörü güven endeksindeki artış, son üç aylık dönemdeki iş durumunun değerlendirmesin-

deki yüzde 0,9’luk ve gelecek üç aylık dönemde hizmetlere olan talep beklentisi değerlendirmelerindeki yüzde 6,2’lik iyileşme ile sektörümüzün gelişim ve güvenirliğinin artması önemli bir ayrıntıdır” şeklinde konuştu. “Kurumsallaşmaya, şirket evliliklerine önem vermeliyiz”

Bülent Doğru, “Kurumsallaşmaya, çağdaş pazarlama yönetim yapıları oluşturmaya ve şirket evliliklerine büyük önem ve ağırlık vermeliyiz. Tüm bunların küresel rekabette söz sahibi olmak için temel şart olduğuna inanıyorum. Türkiye dünya ekonomisine son 3-4 yıldır hızla entegre olmaktadır. Avrupa ile yıllardır ticari ilişkilerimiz sonucunda bölgede çok güçlü bir çekim merkezimiz var. Böyle bir durumda bu pazardan pay almamız için pazarımızı çeşitlememiz gerekiyor. Artık birçok iş adamımız bunun bilincine varmış bulunmaktadır. Bununla beraber firmalarımız; Markalaşmalı ve Türkiye Pazarı ile ilgilenmek yerine bölgesel ve küresel pazarları düşünmek zorundalar. Yukarıda saydığım sebeplerle ilgili firmalarımızın en büyük problemlerinden biri sermaye yapılarının çok güçlü olmamasıdır. İç pazardaki dengeyi tutabilmek için organizasyon yapısı ve sermaye yapısı çok güçlü olan firmaların başarılı olacaklarına inancım tamdır” dedi.

Aralık 2013

17


KAPAK

En Yabancı Sektörler Türkiye yabancı sermayeyi çekmek için büyük uğraş veriyor. Yabancı sermayeli şirketlerin sektörlerdeki gücü ise önemini daha iyi ortaya koyuyor. Otomotiv, kargo taşımacılığı, ilaç, reklam...

Türkiye yabancı sermayeyi çekmek için büyük uğraş veriyor. Yabancı sermayeli şirketlerin sektörlerdeki gücü ise önemini daha iyi ortaya koyuyor. Otomotiv, kargo taşımacılığı, ilaç, reklam ve gıda… Türkiye’de yabancı şirketlerin en etkin olduğu sektörlerden. Otomotivde yabancı sermayeli şirketlerin pazar payı yüzde 95, kargo-kuryede yüzde 75’in üzerinde, ilaç ve reklamda ise yüzde 70’e yakın. Bazılarında yerlinin payının artması, bir bölümünde de yabancıların gücünü koruması bekleniyor. Gözlerimiz hep yolda… Godot’yu bekler gibi bekliyoruz. En küçük bir hareketlilik olduğunda, birileri el sıkıştığında “tamam” diyoruz, “bunun arkası da gelecek”. Evet, yabancı sermayeden bahsediyoruz. Hep Türkiye’deki yabancı sermaye yatırımlarının miktarının düşüklüğünden söz ediyoruz. Oysa bu haliyle dahi baktığımızda Türkiye’de pek çok büyük sektörde, yabancı sermayeli firmaların ağırlığı hissediliyor. Bu sektörler arasında, otomotiv sektörü ilk sırada yer alıyor. Türkiye ekonomisinin son yıllardaki bu yıldız sektöründe, yabancı sermayenin ağır-

18

Aralık 2013

lığı önemli ölçüde hissediliyor. Ciro olarak Türkiye’nin en büyük şirketlerinin yer aldığı petrol ürünleri dağıtımında, yabancıların rolü çok etkin. Reklam da 1980’li yılların ortalarında başlayan “yabancılaşma” rüzgarı, sektörde 1990’lı yıllardan 2000’li yıllara kadar devam etti. Şimdi büyük şirketlerin neredeyse hepsi bir yabancı ortağa sahip. İlaç sektörü de benzeri bir tabloya sahip. Son yıllarda yabancı şirketlerin ağırlıklarını artırdıkları sektörlerin başında ise taşımacılık-lojistik geliyor. Capital, yabancı sermayeli şirketlerin ağırlığı hissedilen sektörleri ve bu sektörlerdeki son durumu araştırdı. Otomotivde son tablo

Otomotiv, Türkiye’de yabancı şirketlerin ağırlığının hissedildiği önemli sektörlerde biri. Üretici şirketlerin neredeyse tamamı yabancı sermayeli. Distribütörlerle birlikte toplam 43 firmanın faaliyet gösterdiği sektörde Tofaş, Oyak Renault, Hyundai Assan, Anadolu Honda, Ford Otosan gibi, pazara hakim firmaların tümünde yabancı payı var. Hazine Müsteşarlığı’nın verileri-

ne göre otomotiv sektöründe yabancı yatırımların tutarı 393 trilyon lira. Sektörün Türkiye’deki toplam yabancı sermaye içinde aldığı pay ise yüzde 5. Bu oranla ilk sıralarda yer alıyor. Otomotivdeki toplam sermayenin içinde yabancıların payı ise yüzde 62. Yabancı Sermaye Derneği (YASED) Genel Sekreteri Abdurrahman Arıman, otomotiv sektörünün, yabancı yatırımın en yoğun olduğu sektörlerden biri olduğuna dikkat çekiyor. Hatta ona göre, dünyada pek çok ülkede Türkiye’deki kadar yabancı marka ve firma da yok. Yabancı sermayenin bu sektördeki etkinliği, üretimin gelişmekte olan ülkelere kaydırılma stratejisinin sonucu. Diğer yandan uluslararası firmaların know-how ve sermaye üstünlükleri de bu yatırımlarda etkin olmalarının bir diğer önemli nedeni. Temizlik ve petrol

Yabancıların oldukça etkin olduğu bir diğer sektör, temizlik maddeleri. Pazarın ilk 10 firmasını Unilever, P&G, Reckitt Benckiser, Henkel, Colgate, FHP, 3M, Johnson Wax, Hayat Kimya ve Hes oluşturuyor. Bunların yabancı olan ilk 4’ünün toplam pazar payı yüzde 70. Petrol ürünleri ve akaryakıt sektöründe ise toplam 18 firma faaliyet gösteriyor. Bunların 4’ü yabancı sermayeli. Shell, BP, Turcas ve Total, aynı zamanda satışlar içinde de büyük paya sahip. Motorin, gazyağı ve benzinleri içeren beyaz ürünlerde 2003 sonu rakamlarına göre pazarın lideri yerli, Doğan-İşbankası kuruluşu POAŞ. Ancak, bu pazarın yaklaşık yüzde 50’sini yabancı sermayeli firmalar paylaşıyor. 2003 yılında 15 milyon 250 bin metreküplük beyaz ürün satışının 7 milyon 200 bin metreküpü 4 firma tarafından gerçekleştirildi. Pazardaki bu dengenin, Tatneft-Zorlu ortaklığı dağıtım şirketi kurmazsa,


ticilerinden biri. Türkiye pazarı, kişi başına tüketim açısından henüz doyuma erişmemiş, büyüyen pazar niteliklerine sahip. Bugün 28 milyon ton olan iç tüketimin, 10 yıllık dönemde 40 milyon tona ulaşması bekleniyor” diye konuşuyor. Sakızda pay artabilir

kısa vadede değişmesi de beklenmiyor.Türkiye’de akaryakıt işinde en başından beri yabancıların bulunması ve aynı zamanda ciddi bir sermaye gücüne sahip olmaları bugünkü güçlerini sağlıyor. Yatırım politikalarını değiştirmedikleri sürece de önümüzdeki dönemde etkinliklerini daha fazla artıracakları düşünülmüyor. Sigortada yabancı yoğunluğu

Bankacılık, potansiyeli olmasına karşın, yabancı sermayenin çok da etkin olmadığı sektörlerden. Türkiye’de toplam 49 adet banka var. 14 yatırım bankasının sadece 3’ü yabancı sermayeli… Bunlar Credit Agricole, Indosuez, Deutsche ve Taib. Sayıları 35’i bulan mevduat bankaları arasında ise yabancı banka sayısı 12. Türkiye’de kurulmuş 5, şube açan 7 banka bulunuyor. Yabancıların bankacılık hizmetleri içindeki payı düşük. Toplam mevduat içinde yabancıların payı yüzde 2 civarında. Kredilerde ise bu oran yüzde 5’in biraz üzerinde. IntesaGaranti ortaklığıyla birlikte, yabancıların Türkiye’ye ilgisinin biraz daha artması bekleniyor. Finans sektöründe, yabancı sermayenin yoğun olduğu alanların başında sigorta geliyor. 36’sı hayat dışı, 23’ü hayat olmak üzere toplam 59 sigorta şirketinin 14’ü yabancı sermayeli. Axa Oyak, Koç Allianz, Güneş, İsviçre, Commercial Union, Generali, AIG, Nippon, Magdeburger, American Life, Rumeli Hayat, İsviçre Hayat yabancı sermayeli olan firmalar. Commercial Union sermayesinin

yüzde 98’i CGU Group’a ait. AIG tamamen yabancı sermayeli. American Life’ta yabancı sermaye oranı yüzde 98, Generali Sigorta’da ise yüzde 97. Hayat dışı toplam prim üretimi içinde 2003 rakamlarına göre yabancı sermayeli şirketlerin payı yüzde 39 düzeyinde. Axa Oyak Genel Müdürü Cemal Ererdi, “Önümüzdeki dönemde yabancı ortaklı şirketlerin piyasa paylarının yüzde 50’lere varacağını tahmin ediyorum” diye konuşuyor. Çimentoda 5 yabancı şirket

Çimento, son dönemde yabancı sermayenin etkinliğini artırdığı sektörlerden biri. Sektörde 23 şirket faaliyet gösteriyor. 39 entegre çimento fabrikası ve 18 öğütme tesisiyle birlikte toplam tesis sayısı 57’e ulaşıyor. Çimento şirketlerinin 10’u yabancı sermayeli. Ancak, toplam 5 yabancı şirketin bunların sermayesinde payı var. Bünyesinde 4 şirket olan SET ve 2 şirketli Lafarge grupları etkin olan oyunculardan. Akçansa’da, Heidelberg sermayesi mevcut. Çimentaş, Konya Çimento ve Baştaş Çimento da sektörün diğer yabancı sermayeli şirketleri. Yabancı kuruluşlar ve ortaklıkları, Türkiye’deki kurulu klinker kapasitesinin yüzde 36’sına sahip. Pazardan aldıkları pay ise yüzde 25-30 arasında seyrediyor. Çimento sektöründe, yabancı kuruluşların Türkiye’de etkin olmaları, ülkenin büyüyen pazar özelliği, coğrafi konumu ve mevcut yüksek üretim potansiyeliyle açıklanıyor. Çimento Müstahsilleri Birliği Başkanı Adnan İğnebekçili, “Türkiye, Avrupa’nın en büyük çimento üre-

Gıda da en çok yabancı yatırım alan sektörlerden. Hazine Müsteşarlığı’nın verilerine göre, gıdadaki yabancı sermaye yatırımları 467 trilyon lira değerinde. Ülkedeki yabancı yatırımların yüzde 6’sı gıdada. Alt sektörler arasında, yabancı sermayenin yoğunluğu açısından dikkat çekenlerden biri sakız. Yaklaşık 20 firmanın bulunduğu sakız pazarının yüzde 87’si 4 büyük firmanın kontrolünde. Perfetti van Melle, Intergum, Ülker ve Kent, en büyük oyuncular. Perfetti van Melle ve Kent, yabancı sermayeli firmalar. 150 milyon dolarlık pazarın yaklaşık yüzde 30’u yabancı sermayeli firmaların elinde. Perfetti van Melle Türkiye Genel Müdürü Turgut Ziyal, orta vadede pazara başka yabancı oyuncunun girmesini beklemediklerini söylüyor. Ziyal, “Pazar hızla draje tipi sakızlara ve işlevselliği yüksek ürünlere doğru kayıyor. Zaten dünyadaki trend de bu şekilde. Bu durumda çok uluslu, teknolojik know-how sahibi üreticilerin, pazara sürecekleri, işlevselliği artırılmış ürünlerle paylarını artırmalarını bekleyebiliriz” diye konuşuyor. Uluslararası taşımacılıkta etkinler

Taşımacılık pazarının alt dallarından kargo ve kurye dağıtım da yabancı sermayenin etkin olduğu sektörlerden. Özellikle uluslararası ekspres taşımacılıkta 4 firmanın ağırlığı var. Bunlardan DHL ve TNT Express yabancı sermayeli. FedEx ve UPS ise lisans hakkıyla Türkiye’de acente hizmeti veriyor. Yurtiçi taşımacılık da dahil edildiğinde pazarda yaklaşık 20 firma bulunuyor. Uluslararası hızlı taşımacılık pazarından yabancıların aldığı pay yüzde 75-80’lere ulaşıyor. Yabancı ortaklı ve yabancı firmaların bu pazarda etkin olmalarının en önemli nedeni de kuşkusuz dahil oldukları uluslararası ağ. Bu nedenle özellikle 120 milyon dolarlık bu paAralık 2013

19


KAPAK ların yüzde 60-65’ini kolalı içecekler oluşturuyor. Bu iki firmanın koladaki ürün ve pazarlama başarısı da sektördeki etkinliklerinin sebebini oluşturuyor.

zardaki etkinliklerinde önemli avantajlara sahipler. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin taşımacılık ve kargo pazarının daha da büyüyeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Bu, mevcut firmaların da büyümesi anlamına geliyor. TNT Ekspres Türkiye Genel Müdürü Turgut Yıldız, uluslararası hızlı taşımacılıkta yeni girişleri olası görmüyor. Çünkü, sadece dünya çapında ağ yapısını kurmak ve operasyon yapabilmek, çok uzun yıllara ve çok büyük miktarlarda yatırıma bağlı.

AMBALAJLI SU

Reklamda global ağ avantajı

Türkiye’de 200-250 reklam ajansının olduğu tahmin ediliyor. Bunların 74’ü Reklamcılar Derneği’ne üye ve sektörün büyük ölçekli firmalarını oluşturuyor. Reklamcılık sektörü de yabancı sermayeli firmalar açısından zengin. Toplam reklam harcamaları içinden yüzde 65-70’lik payın da onlara ait olduğu tahmin ediliyor. Yabancı sermayeli firma sayısı ise 21. Pars/McCann-Erickson, Young&Rubicam, Güzel Sanatlar Saatchi&Saatchi, Grey Worldwide ve Penajans D’arcy, ilk akla gelenler. Yabancıların sektörden bu kadar büyük pay almalarının nedeni kuşkusuz uluslararası iş bağlantıları. İlancılık Reklam Ajansı Başkanı Yakup Barouh, yabancıların büyük cirolu işleri aldıklarını hatırlatıyor. Bunun sebebi de uluslararası bir firmanın yurt dışında çalıştığı ajansla Türkiye’de de reklam işlerini yürütmesi. Dolayısıyla, büyük bütçeli reklam çalışmaları da buradaki yabancı firmaların cirosuna yansıyor. Ayrıca yurt dışından hazır reklamlar kullanılabilmesi yabancıların önemli bir avantajı. İlaç yatırımları sürüyor

İlaç tüm dünyada çok uluslu devlerin hakim olduğu bir sektör. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de 84’ü ilaç üreticisi, 12’si hammadde üreticisi ve 38’i ithalatçı olmak üzere 134 ilaç firması faaliyet gösteriyor. Sektörde faaliyet gösteren 37 uluslararası firmanın 7’si Türkiye’de üretim yapıyor. İlaç pazarının yüzde 60-70’i de uluslararası firmaların elinde. Bayer Türk, GlaxoSmithKline, Aventis Pharma, Pfi-

20

Aralık 2013

zer, Roche, Sanofi Synthelabo, Novartis Türkiye’de üretim tesisi olan önde gelen yabancı sermayeli firmalar arasında. İlaç sektörü en çok yatırım yapılan alanlardan birini oluşturuyor. Son 2 yılda ilaç firmalarının Türkiye’de yaptığı yatırım miktarı yaklaşık 300 milyon dolar. Yabancıların etkin olmasının en önemli nedenlerinden biri know-how ve sermaye gücü. Örneğin, orijinal ilaç keşfi için yaklaşık 12 yıl ve 750 milyon-1 milyon dolar arasında araştırma gideri gerçekleşiyor. Bu da ciddi bir sermaye gücü gerektiriyor İÇECEKTE YABANCILAR HAKİM GAZLI MEŞRUBAT

Gıdada en çok yabancı yatırım yapılan alanlardan biri, kuşkusuz içecek. Özellikle son zamanlarda ambalajlı sudaki büyük atılımda gazlı meşrubat pazarının en önemli isimleri olan Coca-Cola ve Pepsi’nin de yatırımları var. Gazlı meşrubat pazarında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Coca-Cola ve Pepsi hakimiyeti söz konusu. Uludağ, Kristal ve Ülker’le birlikte pazarın yüzde 90’ından fazlasına bu firmalara ait markalar hakim. Bunun dışında küçük yerel markalarla birlikte pazarda yaklaşık 10-15 firma bulunuyor. Ancak, pazarın yüzde 70-80’i Coca Cola ve Pepsi’nin. Markaya yaptıkları yatırım ve uluslararası pazarlama ağı ile birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de pazarın büyük bölümüne hakimler. Türkiye’de tüketilen gazlı meşrubat-

Su pazarında ise küçük lokal firmalarla birlikte toplam 250 firmanın olduğu düşünülüyor. Hem pet hem de damacanada faaliyet gösteren yabancı sermayeli firmalar; Danone, Nestle, Coca-Cola ve Pepsi. Bu firmalar pet su pazarının yüzde 50’sine sahip. Damacanada bu oran daha düşük. Yaklaşık yüzde 10 oranında. Çünkü çok sayıda lokal ve ucuz marka var. Pet pazarında sıralama ise şöyle: Danone, Coca-Cola, Nestle ve Pepsi. Yabancı firmaların markaya yatırım yapması, etkinliklerinin en önemli sebebi. Ayrıca uluslararası knowhow’dan da yararlanabilmeleri bir diğer avantajları. BİTKİSEL YAĞ

Bitkisel yağ, yabancı sermayenin uzun yıllardır var olduğu bir sektör. Türk Henkel, Unilever ve Marsa Kraft’ın pazarda önemli bir yeri var. Margarin ve sıvı yağda toplam 150 firma faaliyet gösteriyor. Bunların 5’i yabancı sermayeli. Türk Henkel, Unilever ve Marsa dışındaki diğer yabancılar ise ADM ve Unikom. Aslında Unilever’in Sırma ve Yudum markalarını üreten Unikom, pazarın yeni oyuncusu. Unilever’in elindeki Komili markasını güçlendirmek için aldığı kararla Soros Investment tarafından satın alındı. Böylece geçen yıl pazardaki yabancı oyuncu sayısı da 5’e yükseldi. 1,5 milyar dolarlık pazarda yabancı yatırımın payı yaklaşık yüzde 20. Yabancı sermayeli firmalara ait markalar margarin pazarından yaklaşık olarak yüzde 45, sıvı yağdan ise yüzde 25’e yakın pay alıyor. “POTANSİYEL ÇOK YATIRIM YOK” YABANCI YATIRIM AZ

Türkiye’ye 50 yılda gelen toplam 17 milyar dolarlık yabancı yatırım dünya ölçeğinde üzerinde konuşulacak bir rakam dahi değil. Potansiyel gerçekleşse, dünyada yapılan toplam yıllık yatırımların yüzde 2-2,5’inin Türkiye’de olması gerekir. 1 trilyon


dolarlık yatırım yapılsa bu 20-25 milyar dolara karşılık geliyor. Çin dünyanın önde gelen yabancı yatırım çeken ülkesi. Fortune 500 firma listesinin 400’ü Çin’de. Bizde ise 150 civarında. Bu hesaba göre bizim Çin’in yarısı kadar yatırım çekmemiz lazım.

şirse o zaman bankalar gelecek. Zaten herhangi bir ülkeden yatırım gelmesi için önce bankaları geliyor. Turizmde bence potansiyelin hala gerisindeyiz. Bu açıdan cazip. BT’de neredeyse hiç yatırım yok. Microsoft Türkiye’de hala ticarethane halinde.

BANKACILIKTA YATIRIM YOK

“YABANCILAR TAŞIMADA ETKİN”

Toplam yabancı yatırım az olsa da, biliyoruz ki yabancı sermayede otomotiv en önde gelen sektörlerden biri. Gıda ve ilaç onun arkasından geliyor. Aslında otomotivde başka ülkelerde olduğundan daha fazla marka var. İlaçta ise birçok belli başlı uluslararası firma Türkiye’de de faaliyette. Ama bankacılıkta bunu söyleyemiyoruz. Türkiye’de 20’ye yakın yabancı banka var. Ama önde gelen birçok yabancı markanın yatırımı yok. 2-3 tane Fransız, Alman bankası var. Ama hiç Japon yok. Bazı bankaların temsilcilik ötesinde faaliyeti yok. Bir de buradaki mevcudiyetleri çok küçük. Türkiye’deki bankacılık sektörü içinde yüzde 2-3’lük paya sahipler. Kriz sonrasında pek çok talip oldu. Ama müzakerelerin bile önü kapandı. Burada hala potansiyel var. TÜRKİYE CAZİP PAZAR

Türkiye’nin potansiyeli hemen her sektör açısından yatırım olasılığına işaret ediyor. Otomotivde bir doyuma ulaşıldığını kabul etsek, beyaz ve kahverengi eşyada da büyük şirketlerin çok güçlü olduğunu düşünürsek kalan bütün sektörler cazip. Türkiye kriz öncesi kişi başına 6 bin 500 dolar satın alma gücü paritesine ulaşmış bir ülkeydi. Şimdi tekrar yavaş yavaş oraya doğru gidiyor. Bu ciddi bir güç. 500 milyon dolarlık bir pazar eder. Dünyanın en önemli 17 pazarından biri olmak çok önemli. Ama geleceğe güven olmadığı için harcamalar başlamadı. Örneğin gıda sektörüne yatırım artabilir.

Türk taşımacılığının başlangıcı çok eskiye dayanıyor fakat asıl gelişim 1970’lerde başladı. 80’lerin sonunda ise yabancı sermayeli dünya şirketleri taşımacılık alanında faaliyet göstermek üzere Türkiye’ye gelmeye başladı. Bu da sektörde yeni bir sayfa açtı. Türkiye’de bu alanda faaliyet gösteren yabancı sermayeli ve uluslararası anlamda servis veren 4 büyük ana firmanın yanında birkaç tane de küçük ölçekli firma faaliyet gösteriyor. Ulusal hizmet veren ise pek çok firma bulunuyor. GLOBAL STANDARTLAR

Taşımacılık ve kargo sektöründeki yabancı firmaların sektörde öncü ve etkin oldukları bir gerçek. Bunun en önemli nedeni uluslararası standart ve normların en hızlı şekilde bu şirketler tarafından uygulanması. Sektördeki global anlamda yeni oluşumlar derhal ülkelere transfer ediliyor. Örneğin, bir gönderinin daha güvenli ve hızlı taşınabilmesi için oluşturulan bir yazılım tüm ülkelerde aynı anda devreye girebilmektedir. Bunların yanında, yabancı kuruluşlarda üst ve orta düzeyin iş eğitimleri yurtdışında yapılarak bu eğitimlerle şirkete değer yaratılıyor.

KOZMETİK İTHALAT AĞIRLIKLI

Saç ve cilt bakımı, kokulu kozmetikler, ağız ve diş bakım ürünleri, makyaj malzemeleri, traş ve tüy dökücü ürünleri içeren kozmetik pazarında toplam 2 bin 100 civarında firma olduğu sanılıyor. Bunların da yaklaşık bin 800’ü kolonya üretim ve satışıyla uğraşan firmalar. Pek çoğu da küçük çaplı. Türkiye’de faaliyette olan yabancı firma sayısı 20 civarında. Ancak yaklaşık 100 firma da ithalat yoluyla yabancı markaların temsilciliğini yapıyor. Sabunlar da dahil edildiğinde kozmetik iç pazarının 2002’de ulaştığı yaklaşık değer 1,3 milyar Euro. Sabun ve Deterjan Sanayicileri Derneği Genel Sekreteri Vuranel Okay, şu değerlendirmeleri yapıyor: “Sabunları hariç tutarsak 2002’de 65-70 milyon dolar ihracata karşılık, 130-140 milyon dolar ithalat görülüyor. Bu durumda yabancı firmaların Türkiye’ye ithalattan satışları toplam içinde ancak yüzde 10 gibi bir paya işaret ediyor. Diğer taraftan, toplam pazar içinde yabancı firmaların payı, yerli üretim ve ithalatları bir arada alınarak, yaklaşık olarak pazarın yüzde 50’si kadar. Türkiye’nin ihracatı ise, sabun hariç, toplam pazarın yüzde 5’ini oluşturuyor. Burada gözden uzak tutulmaması gereken bir nokta, Türkiye’de üretim yapan yabancı markaların önemli bir kısmının yerli firmalardan fason üretici olarak hizmet almaları.”

BÜYÜKLER GELECEK

Fortune 500’ün 150’si Türkiye’de ise, önce geri kalanlar yatırım yapacak. Dünyada böyle oluyor. İlaçta Türkiye’deki mevcutların ertelediği yaklaşık 450 milyar dolarlık yatırım söz konusu. Yatırımın önündeki engeller kalkar ve tavır deği-

Aralık 2013

21


KAPAK

Yabancı şirketlerin gözdesi İstanbul Türkiye’deki 35 bin 702 uluslararası sermayeli şirketin yarısından fazlası İstanbul’da faaliyet gösteriyor. Ekonomi Bakanlığının uluslararası doğrudan yatırım verilerinden derlenen bilgilere göre, 2013 yılı Eylül ayı itibariyle uluslararası sermayeli şirket sayısı 35 bin 702′ye çıktı. Bu dönemde yabancı ortaklı şirket 21 bin 119 ile birinci sırada yer alan 22

Aralık 2013

İstanbul’u, 3 bin 942 firmayla Antalya, 2 bin 240 firmayla Ankara, 1.898 firmayla İzmir, 1.487 firmayla Muğla, 624 firmayla Mersin, 602 firmayla Bursa, 541 şirketle Aydın, 399 şirketle Kocaeli, 273 şirketle Gaziantep izledi. Diğer illerdeki uluslararası ortaklı şirket sayısının toplamı ise 2 bin 577 oldu. İstanbul’daki uluslararası sermayeli şirketlerin 8 bin 47′si toptan ve

perakende ticaret, 3 bin 320′si gayrimenkul kiralama ve iş faaliyetleri, 3 bin 89′u imalat sanayi sektörlerinde faaliyet gösteriyor. Uluslararası sermayeli şirketlerin sayılarının illere göre dağılımı ise şöyle: İstanbul 21.119,Antalya 3.942, Ankara 2.240, İzmir 1.898, Muğla 1.487, Mersin 624, Bursa 602,Aydın 541,Kocaeli 399,Gaziantep 273 ve Diğer iller 2.577.


Aral覺k 2013

23


Logitrans Fuarı, lojistik sektörünü 7.kez buluşturdu 21-23 Kasım tarihleri arasında düzenlenen ve Amerika ile Almanya’nın ardından dünyanın üçüncü büyük lojistik etkinliği seçilen Uluslararası logitrans Transport Lojistik Fuarı, Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen 205 lojistik firmasını İstanbul Fuar Merkezinde bir araya getirdi. EKO Fuarcılık Genel Koordinatörü İlker Altun açılışta yaptığı konuşmada, Türkiye’nin lojistik pazarından pay alma mücadelesi verdiğini ve her yıl daha da büyüyen logitrans’ın bu mücadeleye önemli katkıda bulunduğunu söyledi.Türkiye’nin önde gelen fuar organizatörü EKO Fuarcılık ve Alman fuarcılık devi Messe München işbirliği ile düzenlenen ve dünyanın üçüncü büyük lojistik etkinliği olan logitrans Transport Lojistik Fuarı, uluslararası pazarları hedefleyen ve büyümek isteyen lojistikçileri, dünya devleriyle yeni işbirlikleri ve ortaklıklar kurmak üzere İstanbul Fuar Merkezinde bir araya getirdi. 21 ülkeden 205 katılımcıyla, 12 bin metrekarelik iki salonda kurulan fuarın bu yıl 15 bin ziyaretçiyi ağırlaması bekleniyor. Münih-Şanghay hattı arasındaki bölgenin en büyük fuarı olma özelliğini de taşıyan logitrans Fuarı’nın TOBB Ulaştırma ve Lojistik Meclisi ve UND Başkanı Çetin Nuhoğlu, Letonya Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Devlet Sekreteri Kaspar Ozolins ve Almanya Ulaştırma Araştırma Direk-

24

Aralık 2013

törlük Başkanı Birgitta Worringen’in katılımıyla gerçekleştirilen açılış töreninde bir konuşma yapan EKO Fuarcılık Genel Koordinatörü İlker Altun şunları söyledi: “logitrans, yalnızca Türkiye’nin lojistik endüstrisine değil, aynı zamanda Türk fuarcılık endüstrisine de önemli katkılar sunan örnek bir çalışmadır. Uluslararası niteliği, katılımcısı ve ziyaretçi çalışmasıyla özel bir örnektir. logitrans ile hem değişik ölçekli projelerin hedef lojistikçilerinin seçileceği hem de küresel projelerin paylaşılacağı bir ortam yarattık. Bu yıl kapılarımızı, geçen yılki gibi 100 Türk katılımcıyla açtık. Yabancı katılımcı sayımız geçen yıla göre yüzde 13 artışla 105’e yükseldi. Katılımcı ülke sayımız ise 16’dan 21’e çıktı. Bu gelişimle birlikte ülkemiz ekonomisine katkıda bulunmaktan mutluyuz.” Türkiye lojistik pazarından pay alma mücadelesi veriyor

Konuşmasında, taşımacılık ve lojistik sektörünün ekonominin gelişim seyrinden ayrı olarak değerlendirilemeye-

ceğinin de altını çizen Altun, “Lojistik, genel ekonominin kapsamlı bir laboratuvarı durumundadır” diyerek, şöyle devam etti: “Gelişmiş ekonomilerde lojistiğin katkısı artık büyük bir açıklıkla ifade ediliyor. Ülkelerin ulaştırma politikaları, altyapıları ve teknolojileri, ekonomik faaliyetlerin fiilen gerçekleşmesinde en önemli katkıyı sunuyor. Ulusal ölçekte pazar bütünlüğünün sağlanması, uluslararası alanda ise küresel ekonomi ile entegrasyon, ancak gelişmiş bir lojistik ile gerçekleşebilir. Türkiye bugün, bu alanda yaptığı yatırımlar, aldığı kararlar ve attığı adımlarla, dünya lojistik pazarından pay alma mücadelesi veriyor. Uluslararası fuarlar, böylesi bir mücadelenin en önemli silahları arasında yer alıyor. TOBB tarafından ‘uluslararası’ niteliği onaylanmış bir fuar olan logitrans; ülkenin lojistik politikaları ve sektörel beklentileriyle paralel fuar içi etkinliklerle birlikte, önemli sonuçlar doğuracaktır. Dinamik, kompakt, konusuna odaklanmış, tematik bir fuar olan logitrans ile lojistik sektörüne yaptığımız katkıdan memnuniyet duyuyoruz.”


Lojistik Ödülleri Yarışması Sonuçlandı

Lojistik Ödülleri Yarışması ile belirlenen Yılın Lojistik Atlasları, sektörün en önemli markaları arasından çıktı. Bu yıl 4. kez düzenlenen Lojistik Ödülleri Yarışması sonuçlandı. Yarışmada atlın atlası almak için 36 aday mücadele etti. Ekol, Mars, Netlog, Ceynak, THY, Reysaş, Omsan, Ford, DHL gibi önemli markaların performansları, projeleri ya da yöneticilerinin yer aldığı yarışma; her geçen yıl daha da güçlü bir performans sergiliyor. Bu yıl, faaliyet verilerinin değerlendirilmesi ve online oylama olmak üzere iki ayrı dalda yapılan yarışma, adayların başvurusuna bağlı olarak gerçekleşiyor. Başvurular kategorilere göre dosyalanarak jüri üyelerinin incelemesine sunuldu. Ödüller, logitrans Transport Lojistik Fuarı sırasında, 22 Kasım 2013 Cuma günü saat 11.00’da İstanbul Fuar Merkezi 9. Hol Forum Alanı’nda gerçekleştirilen bir törenle sahiplerini buldu. Törende, Organizasyon Komitesi adına bir konuşma yapan İlker Altun, ‘her yıl üzerine katarak ilerleyen Lojistik Ödülleri Yarışması’ önümüzdeki yıllarda uluslararası bir nitelik alacaktır’ dedi. Ulaştırma belgesine dayalı hizmetler dalında 6 kategoride yarışma oldu.

Her kategoride en fazla bir ödül ve birden çok birincilik alsa da aynı firmaya en fazla bir ödül verilebilen yarışmanın belgeye dayalı hizmetlere ilişkin ödül değerlendirme sonuçları şöyle gerçekleşti: -Uluslararası Lojistik İşletmecileri: EKOL Lojistik -Uluslararası Taşıma İşleri Organizatörleri: OMSAN Lojistik -Uluslararası Ticari Eşya Taşımacıları: SARAS Lojistik ve HK Seytaş -Yurtiçi Lojistik İşletmecileri : NETLOG Lojistik -Yurtiçi Taşıma İşleri Organizatörleri: CEYNAK Lojistik ve EKSPRES Lojistik Uluslararası Ticari Eşya Taşımacıları ve Yurtiçi Taşıma İşleri Organizatörleri dallarında puan eşitliğinden dolayı jüri kararıyla 2 birinci seçilmiştir. Ulaştırma Bakanlığı yetki belgeleri dışında, oda, dernek, birlik gibi üyeliklere göre yapılan başvurular, 3 kategoride değerlendirmeye tabi tutuldu ve şu sonuçlar elde edildi: -Uluslararası Deniz Taşıması: MSC Gemi Acenteliği -Uluslararası Hava Taşıma Firmaları: THY Turkish Cargo -Liman İşletmecileri: MERSİN Liman İşletmeleri

Yarışmada, tamamen jüri üyelerinin seçimine bağlı şekilde sonuçlanan Lojistik Proje Ödülleri dalında ise dokuz proje yarıştı. Jüri, üç projeyi ödüle değer buldu. Bu projeler ve gerçekleştiren şirketler harf sırasına göre şu şekilde belirlendi: -DHL Supply Chain Türkiye; ‘Set+Tekli Paketleme Track&Trace’ projesi -FORD Otomotiv; ’Yeni Çekici Ford Cargo 1846T’ projesi -REYSAŞ Lojistik; ‘Yeşil Lojistik Uygulamaları’ projesi Aday belirleme ve oylama işlemleri www.lojistikodulleri.com web sitesinden internet kullanıcıları tarafından yapılan online yarışmada ise elde edilen sonuçlar jüri tarafından tescil edildi. Toplam 24 adayın yarıştığı ve toplam 7 bin 946 oy kullanılan yarışmanın birincileri şöyle belirdi: -Yılın Lojistik Şirketi: Mars Lojistik -Yılın Karayolu Lojistik Yöneticisi: Alper Bilgili (Mars Lojistik) -Yılın Demiryolu Lojistik Yöneticisi: Eşber Horasan (Ekol Lojistik) -Yılın Denizyolu Lojistik Yöneticisi: Meriç Özer (Hopaport) -Yılın Havayolu Lojistik Yöneticisi: Filiz Bayülgen (SDT Lojistik) -Yılın Lojistik Tedarikçisi: Tan Dış Tic.Ltd.Şti.

Aralık 2013

25


LOJİSTİK

Kimyevi Madde Taşımacılığında Sektörün En Önemli İsmi: Dinçer Lojistik Boya Sanayicileri Derneği’nin (Bosad) yanı sıra Türkiye Kimya Petrol Lastik ve Plastik Sanayii İşverenleri Sendikası’nın (KİPLAS) da üyesi olan Dinçer Lojistik , kimya sektörüne özel networke sahip ilk ve tek lojistik firması. Dinçer Lojistik Pazarlama ve Satış Gn. Md.Yrd. Turan Cihanoğlu , Uluslararası logitrans Transport Lojistik Fuarı kapsamında sektöre yönelik değerlendirmelerde bulundu. Öncelikle Dinçer Lojistik hakkında bilgi verir misiniz?

Dinçer Lojistik olarak, 10 yıldır başta Boya-Kimya sektörü olmak üzere, ilaç sektöründen, kâğıt sektörüne, endüstriyel ürünler’den ambalaj’a kadar çok geniş bir yelpazede birçok farklı sektöre hizmet sunmaktayız. Müşterilerimize dağıtım ve katma değer hizmetlerinin yanı sıra yurt geneline dağılmış 1 Merkez ve 8 bölge depomuzla birlikte toplamda 70.000 m2 alan üzerinde depolama hizmeti de sunmaktayız. Sistemimize kayıtlı 8000 adet araçla birlikte,150 adet de öz mal ve sözleşmeli aracımız bulunmaktadır. 2013 yılı başında Avrupa’da kimyevi madde taşımacılığı ve lojistiğinde en gelişmiş uygulamaları ortaya koyan ECTA (European Chemical Transport Association) ‘a üye olarak, sağlık, emniyet, çevre ve kaliteye verdiğimiz önemi bir adım daha öteye taşımış bulunuyoruz. Bu kapsamda Cefic (European Chemical Industry Council) ortaklığında, kimyevi madde taşımacılığında, taşıma güvenliğini standartlarını sürekli geliştirmek amacına yönelik bir program olan ‘ECTA Üçlü Sorumluluk (Responsible Care )’ uygulamasına yönelik hazırlıklarımıza da hız verdik. Dinçer Lojistik ‘in sektördeki faaliyetlerinden bahseder misiniz?

Dinçer Lojistik olarak; Boya ve Kimya sektörü başta olmak üzere, sektörünün önde gelen ulusal ve uluslararası firmalarına gerek dağıtım gerekse depolama ve katma değerli hizmetler sunmaktayız. En önemli önceliğimiz, paketli kimyasal madde lojistiğinde, müşterilerimize uluslararası standartlarda ve güvenli bir hizmet sunmak-

26

Aralık 2013

tır. Bu bağlamda, özmal ve sözleşmeli araç sürücülerimizin tamamının ADR ehliyetine sahip olup, araçlarımızın tamamı da ADR Standartlarına uygun özel ekipmanla donatılmıştır, bu açıdan özellikle paketli kimyasal madde taşımacılığında, sektörde önemli bir açığı kapattığımızı düşünüyoruz. Kimyasal madde depolama alanında da tamamiyle müşterilerimizin ihtiyaçları doğrultusunda, Merkezi/Bölgesel depolama hizmetlerinin yanı sıra, müşterilerimize özel (dedike) ya da ürüne özel depolama çözümleri de sunmaktayız. Uzun yıllardır ulusal ve uluslararası müşterilerimizle çalışmanın kazandırdığı deneyimle bu alanda ciddi bir knowhow sahibiyiz. ADR Türkiye ‘de ne zaman tam olarak yürürlüğe girecektir?

Türkiye’nin 2010 yılında taraf olduğu anlaşmanın tamamen yürürlüğe girişi kademeli olarak yapılmaktadır. Bu kapsamda; amaç, kapsam, dayanak ve tanımlar başlıkları 1 Ocak 2011’de,işaretleme, etiketleme ve ambalajlamayla ilgili hükümleri 1 Ocak 2012’de ve taşıma araçlarıyla/üniteleriyle ilgili hükümleri ise 1 Ocak 2013’de yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Diğer hükümlerinin ise 1 Ocak 2014 yürürlüğe girmesi beklenmektedir. Dinçer Lojistik ADR Konvansiyonunun gerekliliklerine karşı hazır mı?

Dinçer Lojistik olarak daha önce de bahsettiğimiz gibi, ADR Konvansiyonunun lojistik firmalara yüklediği sorumlulukların bilincinde olarak, çok önceden tüm donanım ve alt yapı çalışmalarımızı tamamladık. Bu bağlamda sunduğumuz tüm hizmetleri ADR standartlarına uygun olarak vermekle birlikte ADR Konvansiyonunun uygulanmamasından ya da ertelenmesinden dolayı ciddi bir haksız

rekabete uğramaktayız. Bu sebeple ADR ile ilgili çalışmaların hız kazanması bizleri oldukça sevindirmekte. 2014 hedef ve beklentileriniz nelerdir?

Geçen seneyi %31 büyüme ve 700.000 Ton paketli kimyasal madde sevkiyatı ile beklentilerimizin de üzerinde bir başarıyla kapattık. Bu seneyi de mevcut müşterilerimize yönelik başlattığımız yeni projelerin yanı sıra portföyümüze kattığımız yeni müşteriler sayesinde %35 cirosal büyüme ile kapatmayı hedefliyoruz. Geçtiğimiz mart ayında 2.000.000 $’lık çok ciddi bir filo yatırımı yaparak araç filomuzu yeniledik, bu bağlamda 2014 yılında da gerek filo gerekse alt yapı yatırımlarına devam edeceğiz. 2014 yılı özellikle alt yapın yatırımları açısından bizim için önemli bir yıl olacak. Mevcut transfer merkezlerimizin dağıtım ağını genişletmekle birlikte, 4 yeni transfer merkezi daha açmaya planlıyoruz. Bu kapsamda özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yönelik alt yapı yatırımlarına öncelik vereceğiz. Bununla birlikte, ADR standartlarına uygun olarak yapılandırılmış Kimyasal ve Tehlikeli Kimyasal madde depo ihtiyacı açısından sektörde ciddi bir açık bulunmaktadır. Bu kapsamda 2014 yılı içinde tamamıyla ADR standartlarına göre oluşturulmuş, çoklu bir depo yatırımı yapmayı hedeflemekteyiz.


Ekol, Logitrans Transport Lojistik İstanbul Fuarı’na damga vurdu Avrupa’nın ve Türkiye’nin öncü lojistik firması Ekol, 21-23 Kasım tarihlerinde CNR Expo Center’da gerçekleşen Logitrans Transport Lojistik İstanbul Fuarı’na katıldı Gerçekleştirdiği yatırımlar ile lojistik sektörüne yön veren Ekol, bu yıl 7’incisi yapılacak olan taşımacılık ve lojistik sektörünün en önemli fuarlarından Logitrans Transport Lojistik İstanbul Fuarı’na katıldı. 2123 Kasım tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleşen fuarda Ekol Lojistik 10 no’lu salon ve 419 no’lu stantta yer aldı.

Aralarında Almanya, İtalya, Avusturya, Fransa, Belçika gibi ülkelerin yer aldığı toplam 13 ülkeden 182 şirketin katıldığı Logitrans Transport Lojistik Fuar’ında lojistik, telematik ve taşımacılığın tüm katma değer zincirinin içindeki ürün ve hizmetler sergilendi. Geçtiğimiz Haziran ayında Almanya Münih’te düzenlenen taşımacılık ve lojistik sektörüne yön veren Transport Logistics 2013 Fuarı’na da çıkarma yapan Ekol Lojistik, yaklaşık 300 metrekare bir stant ile katıldığı bu fuarda Türkiye’den en büyük hacimle yer alan firma olmuştu.

DHL,Omega Pharma ile lojistik anlaşmasına imza attı Yenilikçi sağlık ve kişisel bakım ürünleri ile reçetesiz ürün piyasasında 35 ülkede faaliyet gösteren Omega Pharma, Türkiye’de faaliyete geçecek olan lojistik operasyonlarını DHL Supply Chain’e emanet etti. Yapılan beş yıllık anlaşma ile Omega Pharma reçetesiz ürünlerin depolama, VAS ve dağıtım hizmetleri DHL Supply Chain’in sağlık sektörüne özel tesis ve altyapısıyla gerçekleştirecek. Reçetesiz ürünler pazarı, 2 milyar dolarlık hacmiyle Türkiye’deki aralıksız büyümesini sürdürüyor. Türkiye’de sağlık konusunda genel bilinç artışı ve son yıllarda ilaç sektöründe yapılan düzenlemeler, pazarın büyümesinde etkili oluyor. Ocak 2014 itibariyle Türkiye pazarında faaliyetlerine başlayacak olan, yenilikçi sağlık ve kişisel bakım ürünleri şirketi Omega Pharma, Türkiye pazarında agresif büyüme planları kapsamında DHL Supply Chain ile 5 yıllık bir anlaşmaya imza attı. Operasyon, DHL Supply Chain’in sağlık sektörüne özel donanımlı Esenyurt 2 tesislerinde gerçekleştirilecek. 1987′den beri hizmete sunduğu sağ-

lık ürünleri ile Avrupa ülkelerinin çoğunluğunu kapsayan Belçika merkezli Omega Pharma, stratejik iş ortağı olarak müşteri odaklı, esnek ve sağlık sektörüne uluslararası standartlarla uyumlu sunduğu hizmetlerle DHL Supply Chain’i tercih etti. Şirket yeni yapılanmayla, büyüyen Türkiye pazarında daha fazla öne çıkmayı ve iş modelinin temeli olan eczacılarla kapsamlı iletişim ağını müşteri odaklı, üstün performanslı ve kaliteli lojistik operasyonlarıyla desteklemeyi hedefliyor. DHL Supply Chain Türkiye Genel Müdürü Hakan Kırımlı “Omega Pharma ile Türkiye’de birlikte çalışacak olmaktan dolayı mutluluk duyuyoruz. Halihazırda 30’dan fazla ülkede faaliyetlerine devam eden ve ürün portföyü yüzde 100 oranda reçetesiz ürünlerden (OTC) oluşan. Omega Pharma ile işbirliğimiz öncesinde DHL Supply Chain olarak, şirketin ihtiyaçlarını net olarak ortaya çıkardık. Şirketin büyüme planları için gerekli olan esneklik ve yüksek standarttaki hizmet vaadimizi net bir şekilde ortaya koyduk. İstek ve ihtiyaçlarını tam olarak anladığı-

mıza inanan yönetim ekibiyle sağlam bir ilişki kurmuş olduk. Böylece yapmış olduğumuz 5 yıllık anlaşma ile depolama, VAS ve dağıtım hizmetlerini DHL Supply Chain’e emanet ettiler. Anlaşmayla aynı zamanda reçetesiz ürünler alanında hizmet verdiğimiz şirket portföyümüzü de genişletiyoruz. Omega Pharma ile gerçekleştirdiğimiz anlaşmanın uzun soluklu ve başarılı bir ortaklığın ilk adımı olduğuna inanıyorum. Sektördeki deneyimimizi Omega Pharma’nın Türkiye pazarındaki faaliyetlerini çok daha verimli ve etkili bir şekilde yürütmek ve büyüme hedeflerine ulaşmasını sağlamak için kullanacağız” şeklinde konuştu.

Aralık 2013

27


LOJİSTİK

Lojistik Sektöründe İlk Onaylı Sürdürülebilirlik Raporu Yayınlandı! Kara, hava, deniz ve demiryolu nakliyesi, fuar ve etkinlik lojistiği, proje taşımacılığı, gümrükleme, sigorta, depolama ve diğer tüm lojistik hizmetlerini kusursuz olarak sunan, sektörde sayısız farklılıklar yaratan, sürekli büyüyerek müşterilerine yenilikler sunan Mars Logistics; Türkiye’de sürdürülebilirlikle ilgili performansını GRI (Global Reporting Initiative) standardına uygun olarak raporlayan ilk lojistik şirketi oldu. Türkiye’nin en önemli lojistik şirketlerinden Mars Logistics, faaliyetlerinden doğansosyal, çevresel, ekonomik etkileri ve 2012 yılına ilişkin gerçekleştirilen faaliyetleri içeren Sürdürülebilirlik Raporu’nu kamuoyuna açıkladı. Mars Logistics Sürdürülebilirlik Raporu 2012, dünya çapında faaliyet gösteren öncü şirketlerin kullandığı bir raporlama standardı olan Küresel Raporlama Girişimi (GRI-Global Reporting Initiative) “C” seviyesi ilkelerine uygun olarak hazırlandı ve Mars Logistics, Türkiye’de sürdürülebilirlik raporuyla bu seviyede onay alan ilk lojistik şirketi unvanını elde etti. “Ekonomik performansımızın temeli, müşteri memnuniyeti ile güvenilir ve tercih edilen marka olmaktır.” Ekonomik sürdürülebilirliğin vazgeçilmez unsurlarını operasyonel verimlilik ve müşteri memnuniyeti olarak tarif eden Mars Logistics, müşteri odaklı bir kalite anlayışıyla mevcut müşterilerinin beklentilerini ve ihtiyaçlarını iyi analiz edip, yeni müşterileriler kazanmaya devam ediyor. Her konuda olduğu gibiperformansı iyileştirmenin yolunun da ölçümle-

28

Aralık 2013

meden geçtiğinin bilinciyle, memnuniyet anketleri yapan Mars Logistics paydaşlarına performanslarını değerlendirme fırsatı veriyor. “Sosyal performansımız çalışanların mutluluğu ile doğru orantılıdır.” Sosyal sürdürülebilirlik performansının en önemli unsurlarını çalışanlar ile ilişkiler ve onların sağlık ve güvenlikleri olarak belirleyen Mars Logistics, şirket içi iletişimi artırmak için açtığı platformları geliştirmeye, çalışanlarının ve sürücülerinin sağlık ve güvenliği için aldığı önlemlere ve verdiği eğitimlere devam ediyor. “Çevresel duyarlılık bir zorunluluktur!” Çevresel duyarlılığı bir zorunluluk olarak değerlendiren Mars Logistics, etkilerini en aza indirmek için hem idari hem de operasyonel faaliyetlerini bu anlayışla şekillendirmektedir. Çevresel etkilerini enerji verimliliği, CO2 emisyonlarının azaltılması ve atık yönetimi alanlarında yöneten Mars Logistics’in faaliyetlerinden kaynaklanan karbon ayak izini ölçmek ve karbon salınımını azaltmak önümüzdeki dönem için hedeflenen aksiyonlar arasında yer alıyor. Konuyla ilgili olarak konuşan Mars Logistics Kurumsal Girişim Müdürü Aydan Bilgel: “Türkiye’de sektörümüzde Küresel Raporlama Girişimi onaylı sürdürülebilirlik raporu yayınlayan ilk şirket olmaktan gurur duyuyoruz. Kurumsal sosyal sorumluluk projelerimiz, çevresel ve top-

lumsal yatırımlarımız, paydaş memnuniyeti, iş felsefemiz ve altyapı yatırımlarımızla önümüzdeki dönemde de başarılarımızı arttırarak sürdürmeyi hedefliyoruz.” dedi. Lojistik sektörünün de içinde bulunduğu Ulaştırma, Depolama ve Haberleşme alt sektörü toplam GSYİH değerinin yaklaşık % 15’lik bölümünü oluşturarak önemli bir stratejik sektör olduğunu ispatlamıştır. Lojistik sektörüyle ilgili de çalışmalarına devam edeceklerini söyleyen Aydan Bilgel; “Mars Logistics olarak ülke ekonomisinde önemli bir yere sahip olan lojistik sektörünün gelişmesi için uzun yıllardır destek verdiğimiz Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu ve Lojistik Vaka Yarışması, önümüzdeki dönemde de sürekli gündemimizde kalacak sosyo-ekonomik projelerimiz arasında yer alacaktır.” şeklinde konuştu.


18 Yıllık İstikrarlı Hizmetin Emin Adımlarla Zirveye Giden Yolculuğu 2008 Yılında Kurulmuş olan Hayırlı Mesleki Yeterlilik Merkezi ; Tehlikeli Maddeler ile ilişkide bulunan üretici,gönderen ,yükleyici, taşıyan ,depolayan ve araç sürücülerine ‘Tehlikeli Madde Taşımacılığı’ konularında Eğitim ve Danışmanlık hizmeti veriyor

1995 yılında sektöre giriş yapan ADR Uzmanı Ernail Hayırlı , sektörde 18.yılını dolduruyor. Türkiye ‘de Temel Eğitim , Tanker Eğitimi ve Gelişmiş Eğitim dallarında araç sürücülerine eğitim veren Ernail Hayırlı , 1995 Yılından başlayarak günümüze kadar 18 yılı tamamlamış olduğu çalışma hayatında tamamen Tehlikeli Maddelerin ; taşınması , yüklenmesi ,depolanması konularında Eğitim ve Danışmanlık konuları ile ilgilenmiş , üniversitelerin Uluslararası Lojistik Bölümünde Tehlikeli Madde Taşımacılığı konusunda ders vermiş ve ‘Araç Sürücü Eğitim’ kitabını yılların vermiş olduğu bilgi birikimi sonucunda yazmış bulunmaktadır. Sektörün ilk ve kalıcılarından Ernail Hayırlı , Ekonomi Ajandası’na sektörle ilişkin değerlendirmelerde bulundu. “Tehlikeli madde taşımacılığının en önemli bileşeni taşımada gerekli denetim sertifikalarına sahip olun-

masıdır” Ülkemiz karayollarında yoğun bir şekilde tehlikeli madde taşımacılığı yapıldığını ifade eden Hayırlı ; ” Günümüzde tehlikeli maddelerin birçok sektörde kullanılmasına ve gelişen teknoloji ile birlikte bu kapsamda artan ulaştırma faaliyetlerine bağlı olarak tehlikeli madde taşıyan tüm araçların güvenli taşıma gerçekleştirebilmeleri için gerekli olan sorumluluklar ,eğitimler, tehlikeli madde üretenlere, dolduranlara, araç sürücü ve sahiplerine, göndericilere, alıcılara, tanker üreten ve kullananlara direktif vermektedir”. Tehlikeli maddelerin uluslararası taşımasını yapan sürücülerin “ADR SERTİFİKASI” adı ile anılan özel eğitimden geçerek alacakları özel bir sertifikaya sahip olmaları gerektiğini ifade eden Ernail Hayırlı; “Tehlikeli madde taşımacılığı büyük sorumluluk gerektiren bir iş olup, en küçük ayrıntıların bile göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Çünkü, en küçük bir hata bile geri dönüşü olmaya facialara yol açabilir ” şeklinde konuştu. “Türkiye’de ADR konusunda yetişmiş eleman eksiği var” Özellikle, ülkemiz gibi, eğitimin genel bir sorun olarak halen gündemde olduğu bir yerde İnsan faktörü önemini vurgulayan Ernai Hayırlı ; “ Sınav sayısının sistemin rayında işlemesi için artırılması gerekiyor.ADR taşıması yapan şirketlerin ‘bu kadar zorlanacağımıza tehlikeli madde taşımayalım’ diyerek tehlikeli madde taşımasından vazgeçiyorlar. Yönetmelikle birlikte eğitim verecek, firmalara danışmanlık yapacak kişilere ihtiyaç olacak. Bu da bazı uyanıkların hoşuna gidecek ve birçok kişi tehlikeli madde uzmanıyım diye ortaya çıkacak.” diyen Ernail Hayırlı , bunun önüne geçmek için yönetmelik taslağına, uzmanlık için

“Ulaştırma Bakanlığı’nın açacağı kurslarda eğitim alma zorunluluğu” maddesini eklediklerini söylemekte ve temenni olarak da “Umarım ADR sertifikaları, ehliyet kurslarının düştüğü duruma düşmez.” Şeklinde konuştu. “Hız sınırlarının güncellenmesi gerekiyor” Trafik kanununda da bazı değişikliklerin olması gerektiğini belirten Hayırlı, “Kanunda belirtilen hız sınırlarında yerleşim yerlerinde 30, yerleşim yerleri dışında 50 ve otoyolda 60 kilometre hızla gidebilir. Burada göz önüne alınan tankerler. Kanunda tehlikeli madde deniyor. Tenteli araçlarda da tehlikeli madde var. Tenteli tankerler bu hız limitlerine uymuyor. Sürücülerin de sıkıntısı var bu konuda. Bu hız sınırları çağ dışı bir uygulama. Yani yerleşim yerinde 30 kilometre hızla giderse yolu tıkadın diye şoförü indirip dövüyorlar. Bu önemli bir konu ve bu hususta bir güncelleme olması gerekiyor” diye konuştu. Ernail Hayırlı son olarak ; “Kuruluşumuza verilmiş olan “Tehlikeli Madde Taşımacılığı Mesleki Yeterlilik Eğitimi Yetki Belgesi” çerçevesinde ADR SRC 5 Eğitimlerimiz, Temel Eğitim(2,5 gün/ 19 saat) ve Tank Eğitimi (2 gün/13 saat) olmak üzere iki ayrı SRC5 Eğitimi olarak planlanmaktadır. Eğitimler sonunda yapılan sınavda başarılı olarak “Mesleki Yeterlilik Eğitimi Tamamlama Belgesi” alan katılımcılarımız T.C. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın açacağı “SRC 5 Mesleki Yeterlilik Eğitim Sınavlarına” katılım hakkı elde etmektedir” dedi. Hayırlı Mesleki Yeterlilik Merkezi Kurumsal eğitimlerinin yanında Tehlikeli Madde / Tehlikeli Ürün Taşınması ve Depolanması yapan ilgili firmalara bu konularda Seminerler ve Danışmanlık hizmetleri de vermektedir.

Aralık 2013

29


LOJİSTİK

LOJİSTİK VE FUAR ORGANİZASYONLARI

Sabri Ergenecoşar info@ekonomiajandasi.net

19.yüzyılda dünyada sergi ve fuarcılık bir akım haline gelmiş, hatta Osmanlı İmparatorluğu bu akımdan etkilenerek 1863 yılında ilk “Sergi-i Umumi Osmani” fuarını padişah Abdülaziz zamanında, o zaman ki adı At Meydanı olan Sultan Ahmet Meydanı’nda yapılmıştır. Günümüzde her hafta birkaç fuar ve kongrelerle devam eden fuar organizasyonları her geçen gün daha iyiye gitmekte, dünya çapında birçok önemli fuara Türkiye ev sahipliği yapmaktadır. Fuarların önemi sadece ithalatçı ve ihracatçıları bir araya getirmek değil birçok sektöre yan gelir getirerek, ekonomiye sağladığı katkıda yadsınamaz. Bunların başlıcaları; Lojistik sektörü (Fuar lojistiği), Turizm (konaklama), Yiyecek-içecek sektörü, Ulaşım ( havayolları) ve Eğlence Mekanları olarak sayılabilir. Fakat en önemlilerinden bir tanesi fuarlarda çalışan hostes ve stand görevlilerinin part time çalışarak kendi eğitimlerine ve bütçelerine sağladığı katkı sayesinde işsizlik oranları da azalmaktadır. Yurtdışından gelen fuar ziyaretçilerinin 3 günlük bir fuar için bıraktığı döviz miktarı tatil için gelen turistlerden daha fazladır. Her hafta yapılan fuarlarda binlerce kişi sektörel olarak istediği her ürünü veya firmaları bir arada bulabil-

30

Aralık 2013

mekte, böylece sektörün nabzını ölçebilmektedir. Rakiplerinin müşterilerine sunacağı yeni ürün ile birçok müşterinin dikkatini çekebilmekte hem yurtdışı hem de yurtiçi satışlarını anında katlayabilmektedir. Bazen yapılan küçük hatalar ile bazı fuarlar istenilen büyüklükte olamıyor ve çok fazla ziyaretçiyi maalesef çekemiyorlar. Bunların en büyük sebebi, birkaç organizasyon şirketinin aynı sektöre arka arkaya başka isimlerle fuar organizasyonu yapması ve bu sebepten fuarlara gelen ziyaretçilerin bölünmesini ayrıca kendi potyel müşteri olan fuarlarda stand açan firmalarında fuarlardan memnun ayrılamaması sebebiyle verimli bir organizasyon olamamaktadır. Rakiplerin bir adım önüne geçmek isteyen ziyaretçi ve firmalar en iyi fuar olarak düşündükleri fuarlara gitmekte, böylece denge sağlanamadığı için sönük geçen fuarlar artmaktadır. Fuar organizasyonu sadece stand açmak ve müşteri kazanmak kendi reklamını yapmak isteyen ihracatçılar için önemi büyük olmasına rağmen organizasyon şirketinin yapmış olduğu ufak bir yanlış bu firmalara büyük zararlar vermekte aynı zamanda fuarlara küsmelerine sebep olmaktadır. Fuar organizasyonu yapan şirketler bu projeyi aylarca önceden planlamakta fakat bazen fuar alanını doldurduklarında planların diğer ayaklarını es geçerek diğer fuar planlarına yönelmekte böylece fuarları istenilen dünya çapında fuar olma hayallerine engel olmaktadır. Aslında fuarlar wın wın (kazan kazan) olması gerekirken kazanan o an için sadece fuar organizasyon şirketleri olmaktadır. Rekabet hızı ve başarılı olmayı körükler fakat bu maalesef fuar organizasyonlarında bu şekilde olmamaktadır. Rekabet fuar şirketlerini doğru düşünerek karar vermelerini engellemekte, hırs yaptırarak gözlerini kör etmektedir ve bu şekilde birçok fuarın hüsranla sonuçlanmalarına sebep olmaktadır. Kasım ayındaki fuarlarda, lojistik fuarların önemi dikkat çekicidir. 2 büyük fuar şirketinin ev sahipliğinde 4 tane önemli lojistik fuarı arka arkaya

organize edilmiş hatta bir fuarın tarihi 3 kere revize olarak en son Kasım ayına atılmıştır. Rakiplerin içinden sıyrılmak ne kadar önemli olsa da arka arkaya yapılan fuarların çok ses getirmeyeceğini düşünmekteyim. Hele ki lojistik gibi “tam zamanında doğru yerde doğru kişiye” ulaşmayı prensip edinmiş bir sektörün bu kadar iç içe bir şekilde arka arkaya getirilmesi ve parçalanması sektörün hedeflediği başarıya maalesef ulaşmasını engelleyeceğini düşünmekteyim. Yurtdışından gelecek olan firmalar bu 4 fuardan bir tanesini seçecek ve diğer 3 fuar maalesef hüsranla sonuçlanacaktır. Fuar organizasyon şirketlerinin rakiplerinin ayağına çelme atmaya çalışmalarını bırakmaları ve daha organize bir şekilde dünya çapında ses getirecek fuarlara imza atmaları için birlik olmaları gerekmektedir. Tüyap : Logst Eurosia (6. Lojistik endüstri, taşımacılık, yükleme, boşaltma, istifleme, depolama,araç, donanım sistem teknolojileri fuarı) 14-17 kasım 20 Cnr : Logıtrans Transport Lojiik fuarı 21-24 kasım 2013 Transport Lojistik fuarı 28-30 kasım 2013 Railway İstanbul fuarı 28-30 kasım 2013


UTİKAD ile Lüksemburg Lojistikçileri işbirliği anlaşması imzaladı

Türkiye ile Avrupa arasındaki ulaşımın kolaylaştırılması ve desteklenmesi amacıyla UTİKAD ve Lüksemburg Lojistik Topluluğu-CLL işbirliğine gitti. İki ülke sektör dernekleri arasındaki anlaşma, DEİK tarafından 21 Kasım 2013 tarihinde Çırağan Palace Kempinski İstanbul’da düzenlenen ”Türk-Lüksemburg İş Forumu”nda imzalandı. İmza töreni, Lüksemburg Grand Dükü Henri Albert Gabriel Félix Marie Guillaume, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Lüksemburg Ekonomi ve Dış Ticaret Bakanı Etienne Schneider, Finans Bakanı Luc Frieden ve TOBB Başkan Yardımcısı ve İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar ile UTİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Erkeskin, Yönetim Kurulu Üyeleri ve dernek üyelerinin katılımıyla gerçekleşti. UTİKAD adına Yönetim Kurulu Turgut Erkeskin ile CLL-Lüksemburg Lojistik Topluluğu Başkanı Başkanı Pierre Gramegna tarafından imzalanan anlaşma, iki ülke kurumları ara-

sında bilgi alışverişi yapma, lojistikle diğer endüstri sektörlerindeki firmalar arasındaki uluslararası iş ilişkilerini ve lojistik sektöründe personel yeterliliklerini geliştirme gibi platformları içeriyor İmzalanan işbirliği anlaşması kapsamında, her iki ülkenin dernekleri ve üyeleri arasında iş bağlantılarının geliştirilmesi, ortak araştırma projelerinin oluşturulması, bilgi paylaşımı ve aktarımı ile konferans ve benzeri organizasyonlara katılım konularında ortak çalışmalar yapacaklar. Lüksemburg Grand Dükü Henri Albert Gabriel Félix Marie Guillaume ve beraberindeki işadamları heyetinin Türkiye ziyaretleri çerçevesinde gerçekleştirilen iş forumunda, Lüksemburg’daki yatırım ve iş olanaklarının aktarılarak, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesine yönelik görüşmeler yapıldı. ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ ANLAŞMALARININ SAYISI 3’E ÇIKTI

UTİKAD ve Lüksemburg lojistik sektörü arasındaki karşılıklı görüş-

meler, 2012 bahar aylarında başlamıştı. Daha sonra UTİKAD organizasyonu ile İstanbul’da, Lüksemburg Ankara Büyükelçisi Arlette Conzemius, Cluster Logicstics Müdürü Alain Krecke, Lüksemburg Büyükelçiliği Ekonomi Danışmanı Esra Uyanusta-Misrahi, CFL Cargo CEO’su Fernand Rippinger, ve CFL Cargo Ticaret Dairesi Başkanı Sven Mertes ‘ın katımıyla gerçekleştirilen toplantıda, Türkiye ve Lüksemburg ‘un karşılıklı lojistik avantajları değerlendirilerek, karşılıklı işbirliği ortamının yaratılmasına yönelik görüşler dile getirilmişti. 2012 yılında Barselona Taşıma İşleri Organizatörleri Derneği (ATEIA-OLT) ile işbirliğine giden ardından Baltık ülkeleri ile Karadeniz’i bağlayan Viking Projesi kapsamında Litvanya Taşıma İşleri Organizatörleri Derneği LINEKA ile işbirliği anlaşması imzalayan UTİKAD, bu anlaşma ile sektörler arasındaki uluslararası işbirliği sayısını 3’e çıkarmış oldu.

Aralık 2013

31


LOJİSTİK

24 yıldır ulusal ve uluslararası müşterilerinin güvenilir çözüm ortağı: Sertrans Logistics Sertrans Logistics Genel Müdürü Nilgün Keleş; ticaret hacminin en önemli noktası olan tedarik zincirini, sektörün mevcut durumu, beklentileri, sorunları, geleceği ve Logitrans 2013 kapsamında sektöre yönelik değerlendirmelerde bulundu. Öncelikle Sertrans Logistics hakkında bilgi verir misiniz? Sertrans Logistics, uluslararası parsiyel ve multimodal taşımacılık hizmetlerinin yanında, Tedarik Zinciri Yönetimi’nde verdiği katma değerli lojistik hizmetleriyle 24 yıldır ulusal ve uluslararası müşterilerinin güvenilir çözüm ortağıdır. Sertrans Logistics, sektöründe sağladığı yüksek müşteri memnuniyetini; tedarik zincirinin her aşamasında uyguladığı doğru-hızlı-hatasız-sürekli ve şeffaf iş yapma prensibiyle oluşturdu. Sahip olduğu deneyimli ve uzman kadrosu, güçlü araç filosu ve ekipman donanımı, ileri IT teknolojileri, yaratıcı Ar-Ge grubu, yurtiçi ve yurtdışına yayılmış ofisleri ve sahip olduğu yüksek kapasiteli depo ve antrepoları ile Sertrans Logistics, müşterilerinin dünya çapındaki lojistik ihtiyaçlarına küresel ölçekte çözüm getiren güçlü ve deneyimli bir yönetim uzmanıdır. Uluslararası kara-hava-deniz yolu ve multimodal taşımacılık hizmetleriyle tüm kıtalarda, 200’e yakın ülkede, 1.800’den fazla noktada hizmet veren Sertrans Logistics’in ulusal ve uluslararası pek çok üyelikleri bulunuyor. Sertrans Logistics, Avrupa’nın en büyük grupaj network sistemi “System Alliance Europe” üyesi olan ilk ve tek Türk şirketi olma özelliğini ise halen koruyor. Sertrans Logistics’in sektördeki faaliyetlerinden bahseder misiniz? Sertrans Logistics kara, hava ve denizyolu taşımacılığında uluslararası parsiyel ve multimodal taşımacılık hizmetleri veriyor. Bunun yanında ulusal ve uluslar arası lokasyonlarda sahip olduğu yüksek kapasiteli depo ve antrepolarıyla lojistik/depolama ve depo içi yüksek katma değerli lojistik hizmetler sunuyor. Özellikle standart dışı yük taşımacılığın-

32

Aralık 2013

da ProjeTrans adlı hizmetiyle, Türki Cumhuriyetler, Karadeniz bölgesi ülkeleri ve Hazar’a kıyısı olan tüm ülkelerde proje taşımacılığı hizmeti de veriyor. Bu kapsamda komple rafineri ve fabrika taşımaları gerçekleştiriliyor, yanı sıra fuar taşımacılığı da yapılıyor. Depolama faaliyetlerinde depo yeri seçimi, süreçlere uygun olarak tasarlanan depo dizaynı ve kurulumu, lokal ve global tedarikçilerden gelen ürünlerin depo kabul işlemleri, ürüne uygun elleçleme ve sipariş hazırlama süreçlerinin projelendirilmesi, etiketleme, ütüleme, kutulama, barkodlama, garanti belgesi ekleme, promosyon ve kampanya ürünleri hazırlama, stok takibi ve (FIFO, LIFO, FEFO) stok yönetimi gibi hizmetler veriliyor. Öncelikli hedef sektörler arasında ise e-ticaret, tekstil, deri, otomotiv, kimyevi maddeler, ilaç-kimya sanayi, kozmetik, elektronik, gıda, temizlik ürünleri, kırtasiye, hediyelik eşya ve perakende yapı malzemeleri (DIY) sektörleri yer alıyor. 2014 hedef ve beklentileriniz nelerdir? 2014’te e-lojistikte en büyük oyuncu olmayı hedefliyoruz. Hadımköy’de e-lojistik hizmetlerimiz için ayrılmış toplam 18.000 m2’de ve Samandıra tesislerimizde yine e-lojistik hizmetleri için kullanılan 10.000 m2’lik alanda yıllık toplam 45 milyon adet online ürün kapasitesine sahibiz. Tecrübeli uzman kadromuz ile sektörlerin ihtiyaç duyduğu ürün birleştirme ve promosyonel dönem hazırlıkları gibi katma değerli hizmetleri de veriyoruz. Gururla ifade etmeliyim ki, e- ticaret lojistiğinin her aşamasını başarıyla yöneten Sertrans’in e-ticaret hizmetlerindeki hasarsızlık oranı 99.9. Ekim ayında sektörümüzde bir ilk

olarak başlattığımız yeni Shuttle hizmetimiz IQ+ (International Quick Service) ile İspanya, İtalya, Almanya, Fransa ve Benelüks ülkeleri başta olmak üzere 14 ülkede 37 noktaya haftalık düzenli, karşılıklı parsiyel taşımacılık hizmetini maksimum hızda gerçekleştiriyoruz. Bu hizmetimizle aldığımız yükleri Barselona’ya 68 saatte, Münih’e 60 saatte, Milano’ya ise 58 saatte ulaştırıyoruz. Bizimle sürekli çalışan değerli müşterilerimiz için uçak hızında karayolu taşımacılık hizmeti vermemiz de ulaştığımız yüzde 99.8 hasarsızlık oranımız da şaşırtıcı değil. 2014 yılında, oluşturduğumuz IQ+ ürünlerimizi hem hız hem ülke adedi olarak genişletmeyi düşünüyoruz çünkü çok anlamlı bir ihtiyaca cevap veriyorlar. Orta Asya ve Karadeniz bölgesi açılımına önümüzdeki yıl da devam ede-


ceğiz ayrıca proje taşımalarına ağırlık vereceğiz. “Proje Trans” adını verdiğimiz bu hizmetimiz, standart araçlarla, normal şartlar altında taşınamayan, özel yükler için özel araçlar ve izinler gerektiren özel bir taşımacılık hizmetimiz. Yurt dışı fuar taşımacılığı, büyük yapılarda kullanılan makinelerin, teçhizatın, büyük trafo ve kazan gibi malzemelerin taşınması, bu hizmet kapsamında Sertrans güvencesiyle gerçekleştiriliyor. Faaliyetleriniz açısından sizi sektörde farklı kılan özellikleriniz nelerdir? Bizim sektörde fark yaratan en önemli özelliğimiz, gerçek anlamda “Müşteri Odaklı” ve “Çözüm Odaklı” iş yapış şeklimizdir. Müşteri istek ve ihtiyaçları doğrultusunda anında ve esnek hizmet modeli üretebilme, bir kerede hatasız, çok yüksek kalitede ve hızlı iş yapabilme ve hizmetlerimizi bu şekliyle sürekli kılabilme gibi özelliklerimiz yerli ve yabancı arenadaki diğer firmalarla aramızdaki en önemli farkımızdır. “Etik olma, güvenilir olma, şeffaf olma” gibi aslında dünyada şirketlerin olmaz ise olmaz’ları haline gelmiş konular, maalesef sektörümüzdeki pek çok firma için bugün hala tartışılır konular olmaya devam ediyor. Sertrans Logistics ise, bu konularda gerek ulusal gerekse uluslararası müşterileri nezdinde layık olduğu konuma ulaşmış durumdadır. Biz sadece müşteri ihtiyacına göre şekillenen, en yüksek kalitede, en hızlı hizmeti vererek değil, aynı zamanda bu hizmetleri etik ilkelerden ayrılmadan, müşterilerimizle kurduğumuz karşılıklı güvene sadık kalarak ve şeffaflık ilkesiyle yerine getirerek de müşteri algısı açısından en yüksek mertebede yer alıyor, farkımızı bu açıdan da ortaya koyuyoruz. Müşterilerimizle uzun soluklu ve kalıcı işbirliği yapabilmemizin en temel sebeplerinden birisi de, bu konulardaki hassasiyetimiz ve ciddiyetimizdir. Sektörde öncü firma olmanın inceliğini anlatır mısınız? Sertrans Logistics olarak kuruluşumuzdan bu yana daima ilkleri hayata geçiren öncü bir firma olduk. Bugün de Sertrans’ın inovatif yaklaşımının ürünü olan yeni hizmet modellemeleri, bu öncü kimliğinin bir devamı ola-

rak müşterilerimizin hizmetine sunulmakta. Kurulduğumuz günlerde, sektörde ilk olarak askılı taşımacılığı başlatan, uydu takip sistemlerinden, IT teknolojilerindeki altyapılara kadar tüm yenilikleri ilk olarak uygulayan firma olduk. Bundan 10-15 yıl önce geliştirdiğimiz “day5done” adlı ürünümüzle o zamanlar Avrupa’da 5 ülkeye 5 gün süre garantili taşımacılık hizmeti vererek bir ilki gerçekleştirmiştik. Bugün bu ürünümüzü hem daha geniş coğrafyalara yaymış, hem de süreleri çok daha kısaltmış durumdayız, adeta uçak hızında karayolu taşımacılığı yapıyoruz. Kısaca bugün de, sektörün “inovatörü” olma özelliğimizi halen koruyoruz. Bunun en güzel örneğini yeni uygulamaya koyduğumuz IQ+ Shuttle adlı hizmetimiz oluşturuyor. IQ+ Shuttle hizmetimiz iddialı varış süreleriyle Avrupa’daki farkımızı bir kez daha ortaya koyuyor. Avrupa-Türkiye arasında karşılıklı ve tarifeli taşımacılık hizmetimizle aldığımız tüm parsiyel yükleri İspanya’ya 68 saat, Münih’e 60, Milano’ya 58 gibi son derece kısa sürelerle taşıyoruz. Bu hizmetimiz çerçevesinde şu anda 14 ülkede 37 direkt noktaya karşılıklı seferlerimizle hizmet veriyoruz. Bu yeni nesil hizmetimiz özellikle ürünlerinin adeta uçak hızıyla ve süre garantili taşınmasını isteyen müşteri gruplarımız tarafından tercih ediliyor. Ayrıca güçlü IT alt yapımız ve ileri teknolojimizle İstanbul’un her iki yakasında bulunan modern depo ve antrepolarımızda yüksek standartlarda e-lojistik hizmeti veriyoruz.

Avrupa yakası Hadımköy tesislerinde e-lojistik hizmetleri için ayırdığımız toplam 18.000 m2’de ve Anadolu yakasında bulunan Samandıra Tesisleri’nde yine e-lojistik hizmetleri için kullanılan 10.000 m2’lik alanda yıllık toplam 45 milyon adet online ürün kapasitesine sahip olan Sertrans Logistics olarak, tecrübeli uzman kadromuz ile sektörlerin ihtiyaç duyduğu ürün birleştirme ve promosyonel dönem hazırlıkları gibi hizmetleri de veriyoruz. E-ticaret hizmetlerinde hasarsızlık oranımız yüzde 99.9 envanter doğruluğu oranımız ise yüzde 100. Depolarımız ise, Türk lojistik sektöründe ilk ve tek olan poliüretan zemin uygulamasına sahip. Ayrıca, dileyen müşterilerimize, operasyonlarını değerlendirme veya yerinde proje çalışması yapabilmeleri için özel odalar tahsis ediyor ayrıca ürün iade operasyonlarını da yönetiyoruz. E-ticaret alanında lojistik hizmet sunabilmek için çok güçlü otomasyon teknolojileri sistemine sahip olunması gerekiyor. Hız ve uzmanlık isteyen bu konu mutlaka bu sektörün dinamiğini bilen firmalar tarafından yapılması gerekiyor. Sertrans Logistics olarak 24 yılda lojistik “inovatörü” olduk ve Smartteam adında özel bir ekip kurduk. Gurur duyduğumuz bu ekipten kısaca bahsetmek isterim. Smartteam, Sertrans Logistics’in rakiplerine karşı mukayeseli üstünlüğü olan inovasyon gücünden ve bu gücün temelini oluşturan empati yeteneği yüksek, çözüm odaklı, iyi eğitimli, tecrübeli insan kaynağından doğdu. Sertrans

Aralık 2013

33


LOJİSTİK

Logistics olarak biz, müşterilerimizi dikkatle dinliyoruz. Kendimizi onların iş ortağı olarak görüyoruz. Problemi doğru anlayıp en iyi çözümü sunmaya çalışıyoruz. 24 yıllık birikimimizi bir ibrikten geçirdik, damıttık ve tüm çalışanlarımızla birlikte kendi kültürümüzü oluşturduk. Smartteam, işte bu Sertrans kültürünün ve başarılarımızın temelinde yer alan empati yeteneği yüksek, çözüm odaklı, iyi eğitimli ve tecrübeli insan kaynağı gücümüzün adı oldu. Bu ekip, Sertrans Logistics standartlarını belirleyen ve hem kendini hem de verdiğimiz hizmetleri geliştirerek standartlarımızı da yükselten bir ekip olarak öne çıkıyor. Smartteam, aynı zamanda Sertrans kültürünü oluşturan ve bizi başarıya taşıyan özelliklerimizi geliştirmeye, güçlendirmeye yönelik eğitim programlarıyla desteklendi. Bundan sonra da düzenli eğitimlerle sektörde bizi farklı kılan bu özelliklerimizi güçlendirmeye devam edeceğiz. Önümüzdeki dönem gerek sektörünüz açısından gerekse hizmet vermekte olduğunuz sektörler açısından sizin için ne gibi farklılıklar öngörüyorsunuz?

34

Aralık 2013

Türkiye 2023 yılı hedeflerini belirledi. Bu hedefler çerçevesinde lojistik sektörünün 2023 yılı için beklentileri oldukça büyük. Demiryollarının kısmi olarak serbestleşmesiyle birlikte, özellikle bu taşımacılık türünün gelişmeye başlayacağı tahmin ediliyor. Hızla artan, Anadolu’ya da yayılmaya başlayan AVM çalışmaları, zincir mağaza açılışları, perakende sektör yatırımları, coğrafi konum avantajları, artan dış ticaret hacmi ve istikrarlı bir gelişme gösteren yeni sanayi bölgeleriyle Türkiye, lojistik üs olma yolunda ilerliyor. Lojistik, dış ticarette taşıyıcı sektör olarak büyük bir öneme sahip. Taşımacılık ve lojistik artık her önüne gelenin yapamayacağı bir iş, sektör haline geldi. Ölçekler büyüdü. Bu önemli dönüşüm sektörün profesyo-

nelleşmesi ve daha verimli kurumsal yapıların güçlenmesi açısından büyük önem taşıyor. Ürün sahipleri artık, finansal olarak kuvvetli, teknolojiye yatırım yapan, hizmet yelpazesini genişletmiş, kaliteli elemanlarla hizmet veren, iş tecrübesi yüksek kurumsal firmalarla çalışmak istiyor. Sektörün önemli oyuncularından biri olan Sertrans Logistics olarak sadece müşterilerin beklediği hizmetleri veren bir hizmet sağlayıcısı olarak değil, çalıştığımız firmalarla stratejik iş birliği çerçevesinde iş süreçlerinin yönetilmesi de dâhil geniş bir hizmet yelpazesiyle çalışmayı planlıyoruz. Amacımız iş yapma standartlarımızı daha da yukarı çekmek, sektördeki kaliteyi yükseltmek, büyüme hızımızla ülkemizdeki lojistik sektörünü daha da yukarı çıkarmak olacaktır.


Aral覺k 2013

35


BASF: Marmaray’ı dünyaya örnek gösteriyoruz 72 milyar Euroluk cirosuyla dünyanın lider kimya şirketi olan BASF, 60’dan fazla ülkede üretim tesisi ve satış merkeziyle 2.3 milyar Euro’luk ciro elde ettiği Yapı Kimyasalları Bölümü’nü oluşturan 30 kadar markasını Master Builders Solutions adını verdiği tek bir marka çatısı altında birleştirdi.

Marter Builders Solutions markasının Türkiye’deki lansmanında konuşan BASF Yapı Kimyasalları Türkiye Genel Müdürü ve Rusya ve BDT Ülkeleri Pazar Yöneticisi Buğra Kavuncu, Marmaray’ın betonun dışarıda hazırlanıp bloklar halinde yerleştirildiği dünyanın en derin yapısı olduğunu hatırlatarak, “Marmaray’da kullanılan yüksek teknolojimizin arkasındayız. Marmaray’ı büyük bir gururla tüm dünyaya örnek gösteriyoruz,” diye konuştu. Dünyanın en yüksek binası olan Burj Khalifa’da 600 metre yükseğe beton pompalayarak yükseklik rekoru, Marmaray’da ise en derine inerek derinlik rekoru kırdıklarını kaydeden Kavuncu, ““Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan İstanbul’daki Marmaray Tüneli gibi önemli projeler, ülkenin sosyal ve ekonomik performansını güçlendiriyor. Küresel teknik bilgimize dayanan ve yerel

36

Aralık 2013

uzmanlarımız tarafından uygulanan çözümlerle bu ilerlemenin bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz” dedi. Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Rusya ile birlikte ekonomik gelişim ve inşaat sektörü açısından BASF için Ortadoğu, Afrika ve Orta Asya bölgesi içerisinde en öncelikli ülkelerin başında geldiğini kaydeden Kavuncu, Türkiye’de yürütülen kentsel dönüşüm projelerinin inşaat ve yapı endüstrisi açısından çok değerli fırsatlar içerdiğini, bu projelerde dünyanın kaynaklarını daha az tüketen ileri teknoloji ürünü yapı kimyasalları ile yer almak istediklerini ifade etti. Kavuncu, “İstanbul’un yeni havaalanı, araç geçişi için planlanan Boğaz tüp geçişi, 3. Köprü gibi mega projelerde bulunarak bu amaca en üst düzeyde hizmet edebileceğimize inanıyoruz. BASF olarak global bütçemizden 1.7 milyar Euro’yu AR-GE projeleri için harcıyoruz. Bunda yapı

endüstrisinin dünyanın sürdürülebilir geleceğine hizmet edebilecek şekilde dönüşmesine öncü edecek inovasyonlar önemli bir pay alıyor,” şeklinde sözlerini sürdürdü. Master Builders Solutions’ın Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri ve Kazakistan’da pazara sunulması, adı geçen ülkelerde BASF’nin konumunu daha da güçlendirecek. Bu ülkeleri Mayıs 2014’te Afrika, Azerbaycan ve Ürdün takip edecek. BASF Yapı Kimyasalları Bölümü ORA Bölgesi (Ortadoğu, Rusya, Orta Asya ve Afrika) Başkan Yardımcısı Dick Purchase, “Markanın sunulması, kimyasal ürünler tedarikçisinden daha fazlası olduğumuzu vurguluyor. BASF, tüm inşaat sektörü için tercih edilen tek çözüm sağlayıcı olmak üzere ürünlerini ve hizmetlerini tek bir marka altında birleştiriyor. Yeni marka aynı zamanda yapı kimyasalları sektöründe gerçek bir küresel oyuncu olarak konumumuzu vurguluyor” dedi. Ürün ve hizmet yelpazesinin küresel bir marka altında pazara sunulması, BASF’nin müşterilerini ve iş ortaklarını yüksek kalitede ve tutarlı ürünler ve hizmetlerle desteklemesine yardımcı oluyor. Marka kapsamında pazarlanan ürün ve hizmet portföyü, altyapının yanı sıra binaların yeni inşası, bakımı, tamiri ve renovasyonu için kimyasal çözümler içeriyor. Bunlar arasında beton katkıları, çimento katkıları, madencilik ve tünel açma çözümleri, su yalıtımı sistemleri, beton koruma ve tamir ürünleri, derz dolguları, kendiliğinden yerleşen grout harçları, zemin kaplama sistemleri ve seramik yapıştırıcıları yer alıyor.


Kayalar Kimya’ya 4 Ar-Ge Ödülü! İSO’nun 500 büyük sanayi kuruluşu listesinde 200 milyon liraya yaklaşan cirosu ile yer alan Kayalar Kimya, tüm sektörü bir araya getiren 3. Kimyevi Maddeler ve Mamulleri Ar-Ge Proje Pazarı’nda 3 birincilik ve 1 ikincilik ile Ar-Ge ödüllerini topladı. Türkiye’de mobilya vernik ve boyaları üretiminde yüzde 23’lük pay ile pazar lideri olan Kayalar Kimya, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) koordinasyonunda İKMİB ve AKMİB işbirliği ile bu yıl üçüncü kez gerçekleştirilen 3. Kimyevi Maddeler ve Mamulleri Ar-Ge Proje Pazarı’nda 3 birincilik ve 1 ikincilik olmak üzere toplam 4 ödül alarak sektörde dikkatleri üzerine çekti. Sanayi kategorisinde Mikro Seramik Kürecikli Isı Yalıtımlı İç Dış Cephe Boya ve Astaları’yla birincilik, UV Işınları ile Kürlenebilen Alkid Reçinelerin Sentezi ve Boya Formülasyonlarının Geliştirilmesi ile girişimci kategorisinde birincilik ödüllerini alan Kayalar Kimya, Su Bazlı UV Kürlenmeli Son Kat Vernik ve Boya Sistemlerinin Geliştirilmesi projesiyle de ikincilik ödülüne layık görüldü. Şirket ayrıca sunduğu proje sayısı ile En Yüksek Katılımı Sağlayan Sanayici kategorisi ödülünü de alarak dikkatleri üzerine çekti. Kimya Sektörü Ar-Ge ile Güçlenecek

Konuya ilişkin açıklama yapan Kayalar Kimya Genel Müdür Yardımcısı Tolga Kayalar, “Kayalar Kimya olarak mobilya boya ve vernik ile su bazlı inşaat grubu üretimini geliştirmek amacıyla son teknoloji ekipmanlarla donattığımız 1000 m2’lik Ar-Ge laboratuvarımız bizim olduğu gibi sektörün de gıpta ettiği bir konuma geldi. Uzman ve deneyimli Ar-Ge çalışanlarımız, sektördeki yeni teknolojileri takip ederek maksimum kaliteyi oluşturuyor ve yeni Ar-Ge çalışmaları sayesinde ürün kalitesini ve çeşitliliğini arttırıyor. Hem şirket olarak hem de sektör olarak ihracatımızın artması ve yüksek seyreden ithalat paralelindeki dışa bağımlılığın azaltılması odağında Ar-Ge çalışmalarına daha fazla

yatırım yapmamız gerekiyor. İşte bu noktada biz de sektöre yön veren şirket olarak yaptığımız yatırımların ne kadar doğru olduğunu bu özel ödülleri kazanarak göstermiş olduk” dedi. Kayalar Kimya, İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri’nin 2011 ve 2012 yılında düzenlediği ödül törenlerinde, ‘boya, vernik ve mürekkep kategorisinde’ kimya sektöründe birinci konumda yer alarak “ihracat yıldızı” olarak seçilmişti. Haliç Kongre Merkezinde düzenlenen etkinlikte seçilen 150 proje ser-

gilenmeye hak kazanırken; akademisyen, sanayici, girişimci, öğrenci olmak üzere 4 farklı kategoride 12 projeye ödül verildi. Ödül törenine; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, İKMİB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve AR-GE Proje Pazarı Yürütme Kurulu Başkanı Necmi Sadıkoğlu ile AKMİB Yönetim Kurulu Başkanı A. Uğur Ateş katıldı. Aralık 2013

37


Kimya ihracatı 10 ayda 14 milyar 380 milyon dolara ulaştı Türkiye ekonomisinden önemli bir pay alan kimya ihracatında, Mısır’daki iç karışıklığın olumsuz etkileri devam ediyor. Ekim ayında 1 milyar 413 milyon dolarlık ihracatla otomotivden sonra ikinci sırada yer alan sektörün Mısır’a olan ihracatı tam yüzde 50 oranında düştü. Kimya sektörünün ihracatını aşağıya çeken bu düşüşte, ülkeye yaptığımız mineral yakıtlar ihracatındaki azalma etkili oldu. Sektörün uzun süredir bir numaralı pazarı olan Mısır’ın yerini rekor artışla Birleşik Arap Emirlikleri aldı. Geride bıraktığımız ay Avrupa’ya olan kimya ihracatında da artışlar yaşandı.

Ocak - Ekim dönemindeki kimya ihracatı 14 milyar 380 milyon dolara ulaşırken, sektör bu dönemde en fazla ihracatı Mısır, Irak ve Almanya’ya yaptı. Bu ülkeleri İran, Rusya, Malta, Hollanda, İspanya, AzerbaycanNahcivan ve İtalya izledi. Ortadoğu ve Mısır’daki istikrarsızlığın devam etmesi kimya ihracatının azalmasında başlıca etken olurken, özellikle yaşanan son olaylar sonrası Mısır’a yönelik akaryakıt ihracatının önemli oranda düştüğü görüldü. Sadece Ekim ayında mineral yakıtlar ve yağlardaki azalma yüzde 43,48 olarak gerçekleşti. Buna karşılık yılın 10 aylık döneminde kimyanın plastik mamuller, kauçuk, boya, eczacılık ürünleri, kozmetik, sabun, yapıştırı-

38

Aralık 2013

cılar ve tutkallar gibi alt sektörlerinde ise ihracat artışı devam etti. Kimya sektörünün güncel ihracat rakamlarını değerlendiren İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, çevre ülkelerde yaşanan sıkıntıların kimya ihracatına olumsuz yansıdığına dikkat çekerek şunları söyledi: “Mısır’a olan ihracatımızda Ekim ayında ciddi bir düşüş var. Suriye’deki durgunluk da devam ediyor. Diğer yandan Avrupa ekonomisi yeniden canlanma dönemine girdi ve beklediğimizden daha hızlı toparlandı. Başta Almanya olmak üzere Fransa ve İspanya gibi Avrupa ülkelerine olan ihracatımızda da artış var.”

Akyüz, kimyanın tüm alt sektörlerinde ciddi gelişmeler yaşanmasına rağmen, petrol ve türevlerindeki düşüş nedeniyle ihracatta azalmalar olduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam etti: “Politik sıkıntıların ihracatımıza olan etkisi ortada. Ancak çok fazla moral bozmamak gerekiyor. Yılın son iki ayında çok büyük değişimler beklemiyoruz. İhracatçılarımızın 2014’e hazırlıklı olması gerekiyor. Sadece bir ülkeye yapılan ihracat sıkıntılar yaratabiliyor. Bu dengeyi sağlamak ihracatçılarımız açısından oldukça önemli. Kan kaybettiğimiz pazarlara alternatif olarak geliştirdiğimiz pazar stratejimiz 2014 yılında da devam edecek. Önceliğimiz ise Afrika ve Güney Amerika pazarları.”


Aral覺k 2013

39


İNŞAAT

“ Konutlarda ömrünü tamamlamış cihazlar yenilenmeli” 1993’ten bu yana Türkiye’deki doğalgaz sektörünün gelişmesini sağlamak amacıyla faaliyet gösteren DOSİDER, 20’nci yılını kutladığı toplantıda doğalgaz sektörünü kapsamlı olarak değerlendirdi ve yeni logosunun tanıttı. Toplantıya İGDAŞ Genel Müdürü Bilal Aslan ve GAZBİR Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Arslan da katıldı.

Toplantıda konuşan DOSİDER Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan, DOSİDER’in 20 yıllık çalışmalarındaki başarısına dikkat çekerek; “Doğal gaz kullanıcıları için en önem verdiğimiz konu güvenlik ve enerji verimliliği. Bu bağlamda özellikle konutlarda ekonomik ömrünü tamamlamış eski cihazların daha verimli yeni teknolojilerle çalışan cihazlarla yenilenmesi gerekiyor.” dedi. 1993 yılında Türkiye’deki doğalgaz sektörünün düzenli işlemesini ve gelişmesini sağlamak amacıyla kurulan Doğal Gaz Cihazları Sanayicileri ve İşadamları Derneği – DOSİDER, 20’nci yılını 12 Kasım 2013 tarihinde The Marmara Taksim Hotel’de düzenlediği bir toplantıyla kutladı.Sektörün en önemli yerli ve yabancı sanayi ve ticari kuruluşlarını bünyesinde bulunduran DOSİDER, toplantıda daha modern çizgilere sahip ve doğalgazın

40

Aralık 2013

çevreci niteliğini vurgulayan yeni logosunun tanıtımını da gerçekleştirdi. Toplantıda ayrıca ısıtma sektöründe enerji verimli cihazların kullanımı, ömrünü dolduran cihazların değişimi, doğal gaz cihazları kullanımında emniyet faktörleri, doğalgaz kullanımının hava kirliliğinin giderilmesine ve çevre faktörüne katkıları konularında da önemli uyarı ve açıklamalar yapıldı. DOSİDER olarak doğalgaz sektöründe standartların oluşması, insanların doğalgazı güvenilir ve en iyi konforu sağlayacak şekilde kullanabilmesi için çalışmalarımızı sürdürdük ve sürdürmeye devam ediyoruz” dedi ve çalışmalarda emeği geçenlere teşekkür etti.

Doğalgazda hareketlilik artarak sürüyor

Türkiye’deki doğalgaz sektöründeki durumu özetleyen Ömer Cihad Var-

dan: “Ülkemizde 2012 yılı sonunda 45,2 milyar metreküp doğalgaz tüketimi gerçekleşmiştir. 2013 yılı tüketiminin de 47,6 milyar metreküp civarında olacağı tahmin edilmektedir. Dolayısıyla 2013 yılının, en azından bugüne kadar, sektörümüz açısından özellikle 2011 yılından itibaren artan hareketliliğin devam ettiği bir yıl olarak yaşanmakta olduğunu söyleyebiliriz. Bundan sonrası için de bu şekilde devam edeceğini tahmin ediyoruz” dedi. Enerji savurganlığıyla savaş

Konuşmasında Türkiye’nin doğalgazda dışa bağımlı olduğuna ve enerjinin verimli kullanılmasının önemine dikkat çeken Vardan, önümüzdeki birkaç yıl içinde enerjide verimliliğin slogan haline getirilmesi ve çocuklardan başlayarak toplumun her kesi-


mine eğitimler verilerek enerji savurganlığına karşı adeta “savaş” açılması gerektiğini söyledi. Kalifiye elemana ihtiyaç var

Konuşmasında doğalgaz sektörünün sorunlarına ve çözümlerine de değinen Vardan, özellikle doğalgazın yeni geldiği bölgelerde kalifiye eleman ihtiyacı olduğunu söyledi ve “Tüketicilerin doğru bilgilendirilmesi, doğru ekipman seçimi ve doğru uygulama yapılabilmesi ancak kalifiye elemanlarla olabilmekte” dedi. Sertifikasız ürüne izin yok!

Standartlara uygunluk konusunda Ömer Cihad Vardan, “Doğalgazla çalışan her türlü ürünün gerek AB, gerekse TSE direktif ve standartlarına uygun olarak üretimi yapılmakta olup gaz dağıtım şirketlerince de kullanım uygunluğu kontrolü olmaktadır. Doğalgaz sektörü diğer birçok sektöre göre bu anlamda kontrollü bir piyasadır. Sertifikasız bir ürün kullanımına müsaade edilmemektedir” dedi. Avrupa, Türk ürünlerini kullanıyor

Türkiye’de doğalgaz sektörünün önümüzdeki dönem nasıl olacağına ilişkin ise şu açıklamalarda bulundu:

“Doğalgaz sektörünün genel manada 2014 yılında da, daha önceki 2012 ve 2013 yıllarında olduğu gibi, belirli bir gelişme göstereceğini beklemekteyiz. Hâlihazırda, yabancı sermayenin sektöre girişi ve özelleştirmeler ile sektörün daha şeffaf bir yapıda gelişmeye devam edecek olması ülkemiz adına umut verici. Son yıllarda yapılan yatırımlar ile ülkemiz kombi ve panel radyatör ürünlerinde Avrupa’nın üretim merkezi konumuna gelmiştir. Bugün Avrupa’nın her ülkesinde üyelerimizin fabrikalarında, Türkiye’de üretilen ürünleri görmeniz mümkündür.” Tesisatçılarda bu tabelaya dikkat

İGDAŞ Genel Müdürü Bilal Aslan ise toplantıda yaptığı konuşmada İstanbul’da 5 milyon 300 bin doğal gaz abonesi bulunduğunu, yılda 5 milyar metreküp doğal gaz tüketildiğini ve Silivri ve Şile’deki bir kaç köy dışında doğal gaz kullanmayan hiç bir ilçenin bulunmadığını anlattı. Aslan, son yıllarda doğal gazın güvenli ve verimli kullanılması için yoğun şekilde çalıştıklarını belirterek şunları söyledi: “Vatandaşlarımızdan ricamız yetkili ve bilgili olmayan tesisatçıların doğal gaz sistemlerine müda-

hale etmelerine izin vermemeleri. İstanbul’da İGDAŞ yetki belgesine sahip 1.000 adet tesisatçı bulunuyor. Bu tesisatçıların dükkanlarına bir tabela asacağız. Vatandaşlarımız doğal sistemlerine müdahale için bu tabelanın bulunduğu tesisatçıları tercih etmeleri güvenlikleri için önemli. Bu tabelaya sahip tesisatçılara gönül rahatlığı ile tesisatlarını emanet edebilirler.” 2000 yılından önceki cihazlardan güvenlik sorunu var

GAZBİR Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Arslan da konuşmasında özellikle 2000 yılından önce üretilen cihazların kullanıldığı kentlerdeki doğal gaz kullanıcılarının karbon monoksit zehirlenmelerine karşı daha büyük sıkıntıda olduğunu, teknolojik gelişmelerden sonra bir çok şeyin çözümlendiğini ancak 2000 yılından önce yapılan cihazlarda gerekli kontrollerin yapılması gerektiğini belirtti. Ayrıca DOSİDER Başkanı olarak daha önceki dönemlerde görev yapan eski başkanlar Mete Nakiboğlu, Germiyan Saatçioğlu, Melih Batılı, Önder Kıratlılar, B. Lütfü Kızıltan, Dr. Celalettin Çelik ve Cahit Köse’ye teşekkür plaketleri verildi.

Aralık 2013

41


İNŞAAT

Konut Konferansı 2013’te, Türkiye konut sektörünün geleceği masaya yatırıldı “Konut Konferansı 2013”te ödüllü ve konusunun uzmanı uluslararası konuşmacılar “konut”u, sektörün günümüzde yaşadığı değişimler ile birlikte mercek altına aldı. “Yeni Yollar” temasıyla YEM’de düzenlenen konferansta, değişen kentlerin farklılaşan barınma ihtiyaçları çerçevesinde, ülke ekonomisi ve Türk yapı sektörünün lokomotifi olan “konut” sektörünün önümüzdeki dönemde yaşayacağı dönüşüm ele alındı.

Yapı sektörünün bilgi merkezi YapıEndüstri Merkezi tarafından bu yıl dördüncü kez düzenlenen Konut Konferansı, sektör profesyonelleri ile birlikte dünyaca ünlü uzmanları ağırladı. Çuhadaroğlu, Kale Kilit Dış Ticaret, Optimum Proje & Danışmanlık ve Siemens Ev Aletleri ana sponsorluğunda; Vorne sponsorluğunda ve Ulus Yapı alt sponsorluğunda düzenlenen konferansa, YEM Etkinlik Salonu ev sahipliği yaptı. “Konut Konferansı 2013”ün temasını, değişen kentlerin farklılaşan barınma ihtiyaçları çerçevesinde “Yeni Yollar” oluşturdu. Konferansın ana sponsorlarının konuşmacıları, alanlarındaki uzmanlıklarını Yapı-Endüstri Merkezi Organizasyon Grup Yönetmeni Banu Uçak yönetimindeki oturumda izleyicilerle paylaştı. Oturuma Çuhadaroğlu Pazarlama Müdürü Halit Güral, Optimum Proje&Danışmanlık Genel Müdür Yardımcısı Mahmut Burak Özsaraç ve Kale Kilit Dış Ticaret Satış,

42

Aralık 2013

Pazarlama Müdürü Semih Teker katıldı. Konferansın moderatörü olan, Cushman & Wakefield’in Yönetim Kurulu Başkanı, Emlak Konut GYO Yönetim Kurulu Üyesi ve ULI Türkiye Başkanı Haluk Sur, konferansta yaptığı konuşmada, 7 milyarlık dünya nüfusunun yüzde 50’sin yani 3.5 milyarı kentlerde yaşarken, 3.5 milyar insanın da kırsalda yaşadığını hatırlattı ve şunları söyledi: “Kentlerdeki 1,2 milyar insan gecekondularda, son derece sağlıksız koşullarda, teneke evlerde yaşıyor, 100 milyon kişi ise evsiz. Nüfus artışına paralel olarak tabii kaynaklara, enerjiye olan talep giderek artıyor. Yapılan araştırmalar, 2050 senesine geldiğimizde 2,8 tane gezegene ihtiyacımız olacağını gösteriyor. Dolayısıyla süratle bir şeyleri değiştirmemiz, dönüştürmemiz, sürdürülebilir yaşam alanlarının oluşturmamız gerekiyor. BM Habitat’ın raporuna göre 2050’ye kadar 600 milyon konutun yapımı ön-

görülüyor. Bunun yalnızca 200 milyonu Çin’de. Enerji tüketiminin ve çevre kirliliğinin önemli bir kısmının konuttan kaynaklandığını göz önüne alırsak konut meselesine ‘Yeni Yollar’ başlığı altında farklı bir perspektiften bakmamız gerekiyor.” “Türkiye’de Konut Sektörünün Geleceği ve Yeni Yollar” panelinde Haluk Sur’a eşlik eden, DKY İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı ve KONUTDER Başkan Yardımcısı Ali Dumankaya da, konut sektöründe aşılması gereken ana meseleler, nerede sıkıntı yaşandığı ve sektörün gelecek açısından sunduğu fırsatlar üzerine şöyle konuştu: “1999 depremi konut sektörü için bir milat oldu. 17 Ağustos’tan sonra uyandık, kentsel dönüşümle başlayan süreç devam ediyor. Biz firmalar olarak kentsel dönüşüme odaklanmak zorundayız. Bu lokomotifin doğru yöne gitmesi adına öncü olmak zorundayız. 2012’de bakanlıklar kuruldu, enerji verimliliği, yeşil binalar gibi farklı şeyler konuşmaya başladık. Mütekabiliyet yasası çıktı, tüketici kanunu yenilendi, KDV yasası değişti, kentsel dönüşümle ilgili 6306 sayılı afetle ilgili bir yasa çıktı, yönetmelikler değişti. Bu yeni yasalarla birlikte artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bir yol ayrımındayız. Geçmişte yaptığımız gibi iş yapamayacağımızı artık hepimiz öngörebiliyoruz. 300 bin farklı kişi ve kuruluşun iş yaptığı, istihdama yüzde 6 civarında katkı yapan bir sektörden bahsediyoruz. İnşaat sektörünün yüzde 75’ini de konut oluşturuyor. Sektör yavaşladığı zaman ülke ekonomisinin de frene bastığını ve bir küçülme gerçekleştiğini görüyoruz.” “Türkiye’de Konut Sektörünün Geleceği ve Yeni Yollar” panelinde ko-


nuşan bir diğer isim olan Ege Yapı Group Yönetim Kurulu Başkanı ve İSGİD Yönetim Kurulu Başkanı İnanç Kabadayı ise, gayrimenkul sektörünün son 10 yılda çok büyük gelişme kat ettiğini belirtti ve kentsel dönüşümle beraber önümüzdeki 20 yıl içerisinde daha da ileriye gideceğini, sadece Türkiye sınırları içinde kalmayacağını, bölge ülkelerde de etkin olacağını öngördüğünü dile getirdi. Kabadayı şunları söyledi: “Yaklaşık bir yıldır Türkiye’de konut alanında çok farkı imkânlar doğmaya başladı; imar kanunu, 2B kanunu, kentsel dönüşüm, mütekabiliyet kanunu gibi kanunlarla oyun değişik bir alana giriyor. Çarpık yapı stoğunun bir an önce dönüştürülmesi lazım. Ekonomimiz büyüyor; bu büyüyen ekonomiye yakışır, bu ekonomiye uygun altyapının da çok hızlı bir şekilde dönüşmesi ve geliştirilmesi lazım. Konut sektörünü etkileyen önemli dinamiklerden biri de genç nüfusumuz; şehirleşme oranımız giderek artıyor. Bu nedenle temel barınma ihtiyacı olan konutun bir an önce iyileştirilmesi ve geliştirilmesi lazım. Bunların nasıl yapılacağını tartışmak, arz talep dengesini bozmamak, finansal çözümler üretmek lazım. Bu yeni modele sektördeki herkesin kendini hazırlaması, ayak uydurması gerekiyor. Farklı alan ve ölçeklerde konut geliştirme tiplerini mercek altına almak adına Konut Konferansı bu yıl “Türkiye’den Vaka Etüdleri” bölümüne ev sahipliği yaptı. Hem yurtiçi hem de yurtdışı arenada çeşitli ödüllere layık görülen İPERA25 (Alataş Consulting&Architecture), İstanbul Inn Levent (Mental Design Works), NOXX Apartmanı (CM Mimarlık) ve Palivor Çiftliği (Oral Mimarlık) projeleri ofis direktörlerinin sunumlarıyla izleyicilerle buluşurken, Konut Konferansı 2013 kapsamında katılımcılara özel sunulacak Siemens Ev Aletleri Lounge’unda Vaka Etüdleri Sergisi yer aldı. Orta Direği Ev Sahibi Yapmak – Mümkün mü? Konut Konferansı 2013, dünyaca ünlü mimarlık ve geliştirme ofislerinden uzmanlar ağırladı. Orta ve düşük gelir grubuna kaliteli sosyal konut geliştiri-

cisi Pocket’ın CEO’su Marc Vlessing, İngiltere’de devlet desteğiyle ilk kez konut sahibi olacaklar için gerçekleştirilen yeni bir konut programını masaya yatırdı. Vlessing bu programla, büyüyen genç neslin konut gereksinimlerinin karşılanması için kamu ve özel sektörlerin birlikte nasıl çalışması gerektiğine dikkat çekerek talep edilen ekonomik, yenilikçi ve sürdürülebilir tasarımlarla genç profesyonellere yönelik kozmopolit konutları tanımladı. Vlessing konuşmasında, doğru konut tasarımının, dünyanın nasıl değiştiğini anlamakla mümkün olabileceğini vurgularken konut yapımında sürdürülebilirliğin de önemine dikkat çekti. İngiltere deneyimi ışığında Türkiye’deki durumu değerlendiren Vlessing, şu konulara değindi: “Dünya değişirken konut politikaları değişmiyor. Oysa artık daha az mekana, ısınmaya ve otoparka ihtiyaç var. Bu nedenle derli toplu, tek odalı evler daha çevreci bir kimlik kazanıyor. İngiltere’de ve Türkiye’de problem, artık en küçük daireyi bile alamamanız. Bu durum, konut politikasının çöktüğü anlamına gelir. İnsanlar tek odalı bir ev alamayınca uzağa taşınmak zorunda kalıyor. Konut krizinin temelinde de insanların kentlerden uzaklaşması var. Konut alanında orta gelirlilere ulaşmak, onları ev sahibi yapmak lazım. “ Mutluluğu Yeniden Düşünmek Tasarım araştırma atölyesi Cibic Workshop’ta sürdürülebilirlik, sosyal konut, ekoloji, şehircilik ve malzeme üzerine deneysel çalışmalar yürüten Aldo Cibic, Konut Konferansı 2013’ün bir diğer anahtar konuşmacısıydı. Aldo Cibic, konuşmasında 12. Venedik Mimarlık Bienali’nde okuyucuyla buluşan “Mutluluğu Yeniden Düşünmek” adlı kitabından hareketle, konut olgusunu yeni olası topluluklar ve tasarım yöntemleri üzerinden yorumladı. “İstanbul’daki dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusu üzerine Cibic şunları söyledi: “Sonuçta ben bir yabancıyım ve İstanbul’a dışarıdan bir gözle bakıyorum. Ama bazen kendimi bir gecekonduda daha iyi hissettiğimi söyleyebilirim. Bombay ve Şangay gibi metropoller de aynı sorunla

karşı karşıya. Orada da yerinden edilen gecekondulular var. Sonuçta insan her koşulda mekânı insanileştirme yeteneğine sahip. Eğer her şeyi en baştan düşünürseniz mekân kalitesi de artar. Yaratıcılık binadan çok, süreçten geçiyor. İstanbul’a gelen turistlerin kentle ilgili algısı hep aynıdır. Biz İtalya’da bu değerlerin bir kısmını yok ettik. Sizin de geçmişi yok etmenizden korkuyorum. Umarım siz de değerlerinizi aptal ticari alanlar yaratmak için yok etmezsiniz. Çünkü bu kentin kimliği o değil.” Yılın Kadın Mimarından Yeni Alternatifler İngiliz Mimarlar Kraliyet Enstitüsü RIBA’nın en prestijli üç ödülü birden almış tek mimarı olan ve ayrıca 2012 yılında “Yılın Mimarı” ve “Yılın Konut Mimarı” seçilen Alison Brooks, 2013 yılında da takip edilmesi gereken önemli bir tasarımcı kimliğini Architects Journal tarafından “Yılın Kadın Mimarı” ödülünü almasıyla pekiştirdi. İngiliz mimarlığının öncüleri arasında yer alan Brooks, güzel sanatlar, mimarlık ve detayın birleştiği projelerinde yeni yollar ve tasarım alternatifleri arayışlarını paylaşarak kültürel bir olgu şeklinde ifade ettiği “kentsel konut” tanımını irdeledi. 2013 Ağa Han Mimarlık Ödülü, sahibi sosyal tasarımcı tamassociati’nin Sürdürülebilir mimarlık, kentsel tasarım, peyzaj tasarımı, katılımcı mimarlık, grafik tasarımı ve sosyal iletişim tasarımı konuları ile ilgilenerek, kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kar amacı gütmeyen kuruluşlar ve özel iştirakler için etik ve sorumluluk sahibi projeler planlama prensibiyle çalışmalarını sürdüren tamassociati’nin Kurucu Ortağı Simone Sfriso, Konut Konferansı’nın anahtar konuşmacılarındandı. Her projede sürdürülebilir teknolojiler, katılımcı planlama ve yerel üretim teknikleri kullanarak ödüllü birçok projeye imza atan ofis, Sudan’da inşa edilen Salam Kalp Cerrahi Merkezi ile 2013 Ağa Han Mimarlık Ödülü’nün sahibi oldu. Sfriso, tamassociati vizyonuyla basit, ortak ve ekonomik olarak tanımladığı yeni konut tasarımındaki güncel talepleri masaya yatırdı.

Aralık 2013

43


İNŞAAT

Aspen, Zorlu Center’ın da Yüzü Oldu! Yapı sektörünün liderşirketi Aspen Yapı ve Zemin A.Ş, İstanbul’un veTürkiye’nin en yeni yaşam ve iş merkezi Zorlu Center’da yenilikçi ve kaliteli tasarımlarıyla yer aldı. 102.000 m2’lik bir arazi üzerine inşa edilen Zorlu Center projesinin birçok noktasında, Aspen imzası bulunuyor…

2,5 milyar doların üzerinde bir yatırımla faaliyete geçen Zorlu Center’da, AVM’den iş merkezine, Rezidanstan 3.070 kişi kapasiteli Performans Sanatları Merkezi’ne kadar birbirinden farklı yaşam alanları bir araya geldi. İstanbul’un yeni modern ve görkemli yüzü Zorlu Center’da, Aspen’in son dönemde imzasını attığı, yenilikçi ve tasarımlarıyla beğeni toplayan ürünleri kullanıldı. Zorlu Center ile bağlantı kurulan metro istasyonunda Aspen’in güvenlik noktasında iddialı metal asma tavan sistemi Integra Expanded yer aldı. Çeşitli boyutlarda ve seçeneklerde üretilen bu ürün mimarlara modern tasarım seçenekleri sunuyor.Zorlu Center’ın İstanbul’a kazandırdı-

44

Aralık 2013

ğı Performans Sanatları Merkezi’nde ise Ecophon cam yünü duvar paneli ve Integra Tile metal asma tavan kullanıldı.“A Sınıfı” akustik performansını üstün kaliteyle birleştiren Ecophon cam yünü duvar paneli, Texona kumaş kaplaması ile çok sayıda renk seçeneği ve kombinasyon fırsatı sunuyor. Performans Sanatları Merkezi’nde ise 2 ayrı renk kullanıldı. Yangın, geri dönüşüm vb. tüm bina standartlarına uyumluluk sağlayan panel, “Ecophon” yani Saint Gobian güvenesine sahip. Zorlu Center’ın alışveriş merkezinde ise Danoline Contur Perforasyonlu akustik alçı tavan paneli uygulandı. Akustik performansa sahip ve yapı malzemesi gereksinimleri-

ne uyumlu olan bu ürün, Danoline’a özel taşıyıcısı görünmeyen gizli kenar detayı ile görsel farklılığını konuşturuyor. Tüm dünyada ses getiren Zorlu Center projesinde birbirinden farklı ve kaliteli ürünleriyle yer alan Aspen Yapı ve Zemin A.Ş. Genel Müdürü Ertuğrul Gündoğdu,“Aspen olarak dünyada olduğu gibi Türkiye’de de önem taşıyan projelerine değer katmayı sürdürüyoruz. Yüzünü geleceğe çevirmiş, sektörüne liderlik eden bir şirket olarak sorumluluğumuz çok büyük. Özellikle her yeni proje bizim başarı çıtamızı kendi adımıza da yükseltmemiz anlamına geliyor. Zorlu Center projesine kattığımız değer bizleri ayrıca mutlu etti” dedi.


Pakpen, altyapı boru sektöründe kalitenin önemine dikkat çekti Yapı sektörünün öncü şirketlerinden Pakpen’in alt yapı ve bina içi tesisat boru sistemleri markası Pakplast’ın altın sponsorluğunda düzenlenen ‘2.Plastik Boru ve Altyapı Sistemleri’nde Kalite Bilinci Semineri’ 4- 5 Aralık tarihlerinde İstanbul Cevahir Maltepe Oteli’nde düzenlendi. Seminerin ilk gününde Pakplast Alt Yapı Boru Satış Müdürü Cem Sırgüven ve Alt Yapı Boru Üretim Müdürü Çağrı Korkut konuşmacı olarak katıldı.

Üretimde kalite prensibiyle hareket eden Pakpen, sektörün gelişmesi için farklı platformlarda kalitenin önemine dikkat çekmeye devam ediyor. Pakpen’in altın sponsor olarak destek verdiği ‘2. Plastik Boru ve Altyapı Sistemlerinde Kalite Bilinci’ semineri sektör paydaşlarının katılımıyla, UGETAM (İstanbul Uygulamalı Gaz Ve Enerji Teknolojileri Araştırma Mühendislik Sanayi Ticaret A.Ş) tarafından 4-5 Aralık’ta düzenlendi. Seminere Pakpen çatısı altında boru ve alt yapı sistemleri üretimi yapan Pakplast markasının Alt Yapı Boru Satış Müdürü Cem Sırgüven ve Alt Yapı Boru Üretim Müdürü Çağrı Korkut konuşmacı olarak katıldı. Yapılan sunumda alt yapı boru sistemlerinde kalitenin önemi aktarılırken sunulan çözümler ve alt yapı borularında geleceğe yönelik teknolojik gelişmeler tanıtıldı. Pakplast Satış Müdürü Cem Sırgüven, “Üstün hizmet anlayışımız ve

ürün kalitemiz sektöre sunduğumuz en önemli avantajların başında geliyor. Kalite standartlarına uygun ürün ve hizmetler büyük önem taşıyor.

Ancak kalite algısı öncelikle üretim sürecinin standartların tanımladığı ölçülebilir sonuçlara ulaşması durumunda oluşmaktadır” dedi. PakplastAlt Yapı Boru Üretim Müdürü Çağrı Korkut, ‘Kaliteli bir altyapıdan bahsedebilmemiz için hammadde tedarik sürecinden başlayarak imalat, kontrol ve uygulamaya önem verilmelidir. Pakplast olarak, kalitenin tüm bileşenlerini büyük bir ciddiyetle ele alıyor ve üretimde ve uygulamada kaliteden vazgeçmiyoruz. Avrupa Birliği tarafından istenilen tüm sertifikalara ve TÜRKAK tarafından akredite edilmiş laboratuvarlara sahibiz’ dedi. Pakplast, Konya’da bulunan 300 bin metrekarelik üretim tesislerinin 120 bin metrekarelik bölümünde, maliyeti 70 milyon Euro’yu bulan yatırımla kurulan 2 ayrı boru üretim tesisi ile Avrupa’nın en büyük boru üreticileri arasında yer alıyor.

Aralık 2013

45


İNŞAAT

Kılıç: “2007 yılından önce yapılan yüksek binalarda yangın önlemleri yetersiz” Türkiye Yangından Korunma Vakfı (TÜYAK), Yangından Korunma Derneği ve Sektörel Fuarcılık tarafından üçüncüsü bu yıl 14-15 Kasım 2013 tarihleri arasında düzenlenecek TÜYAK 2013 – Yangın ve Güvenlik Sempozyumu ve Sergisi düzenlenen törenle açıldı. Odakule’de felaket olabilir

Açılış töreninde konuşan TÜYAK Onursal Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç, 2007 yılından önce yapılan; konut olarak kullanılan yüksek binaların tamamında, ofis ve iş merkezi olarak kullanılan yüksek binaların yarısına yakınında yangın önlemlerinin hiç olmadığını ya da çok yetersiz düzeyde olduğunu söyledi. Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç ayrıca İstanbul’da her gün ortalama 60 adet yangının çıktığını ve son yıllarda bu yangınlar arasında endüstriyel yapı

46

Aralık 2013

yangınlarının sayısında hızlı bir artış gözlendiğini belirtti. Yangın ve Güvenlik Sempozyumu ve Sergisi 14 Kasım 2013 Perşembe günü yapılan törenle açıldı. Açılış törenine Türkiye Yangından Korunma Vakfı ile Yangından Korunma Derneği Onursal Başkanı ve TÜYAK 2013 Yangın ve Güvenlik Sempozyum ve Sergisi Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç,TÜYAK Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Turanlı ve TÜYAK Yönetim Kurulu Üyeleri katıldı.

Törende konuşan TÜYAK Onursal Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç, kat sayısı yedinin üzerinde ve yüksekliği 21 metreden yüksek binaların “yüksek binalar” kapsamına girdiğini hatırlatarak, bu binalarda meydana gelen yangınlarda ölü ve yaralı sayısının genelde fazla olduğunu belirtti. İstanbul’da her gün ortalama 60 kadar yangın meydana geldiğini sözlerine ekleyen Kılıç şöyle konuştu: “2007 yılından önce yapılan; konut olarak kullanılan yüksek binaların tamamında; ofis ve iş merkezi olarak kullanılan yüksek binaların yarısına yakınında yangın önlemlerinin neredeyse hiç yok, ya da çok yetersiz düzeyde. İstanbul’un tanınmış iş merkezlerinden olan Odakule binasında bile, yangın merdiveni ve yağmurlama sistemi bulunmamaktadır. Odakule’de meydana gelen iki yangının ardından, Bakanlar Kurulu tarafından 2002’de yayımlanan Binaların Yangından Korunma Yönetmeliğine göre üç yıl içinde yangın merdiveni, yağmurlama sistemi yapılması ve yangın güvenlik holleri oluşturulması gerekmesine rağmen, hala yangın merdiveni ve yağmurlama sistemi yapılmamıştır. Zira mevcut merdiven doğrudan ofislere açılmakta, önünde yangın güvenlik holü bulunmamaktadır. Odakule binasına iki adet yangın merdiveni yapılması ve otomatik söndürme sistemi tesis edilmesi hem risk açısından hem de yönetmelikler açısından zorunludur. Günümüzde, hafta içi alt katlarda oluşan bir yangında felaket denebilecek boyutta can kaybı olabilir.


Yangın kader değil, tasarımla önlenebilir

Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç ayrıca yangınların kader olmadığını, tasarımla önlenebileceğini belirterek, “Özellikle yüksek binalarda iki şey ölüme sebebiyet verir. Biri duman diğeri ise mimardır. Yangınlar, iyi tasarımla ve iyi alınan yangın güvenlik önlemleriyle başlamadan söndürülmüş olur. Malzeme seçimi hayati önem taşımaktadır. Çünkü yanacak malzeme yoksa yangın da yoktur. Yüksek binalarda yanmaz malzeme ya da zor yanıcı malzemeler kullanılmalıdır.” diye konuştu. Tarihi binalar bir gün bitecek

TÜYAK Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Turanlı ise açılış töreninde yaptığı konuşmada tüm amaçlarının güvenli bir çalışma ve yaşama alanları yaratmak ve toplumun yangın ve yangın güvenlik önlemleri konusunda bilinçlendirmek olduğunu söyledi. Yangın söz konusu olduğunda “kaza” diye bir kavramı anlamanın mümkün olmadığını sözlerine ekleyen Turanlı, “güncel fayda peşinde koşmanın getirdiği olumsuzlukları kaza olarak tanımlamak akla man-

tığa sığmayan bir gerçekliktir.” dedi. Özellikle tarihi binaların korunarak gelecek nesillere taşınması gerektiğinin altını çizen Turanlı, “Tarihi yapılarda koruma – kullanma dengesini çok iyi gözeterek bu yapıları geleceğe aktarmamız gerekiyor. Bu dengeyi korumazsak tarihi binalarımız bir gün bitecek. TÜYAK 2013, yangına, sabotaja, depreme, iş kazalarına, çevre risklerine karşı, önceden haber alan, algılayan, uyaran ve uygun çözüm bulan yeni cihaz ve sistemleri tanıtmak, günümüz teknolojisine uygun koruma ve önleme sistemlerindeki gelişmeleri ve yeni tasarım esaslarını açıklamak, problemleri tartışmak, üretici ve kullanıcıları bir araya getirmek, konu ile ilgili olan yönetmelik ve standartlardaki gelişmeleri açıklamak amacıyla düzenlenmektedir. 14-15 Kasım 2013 tarihleri arasında WOW Convention Center’da düzenlenen TÜYAK 2013’te kurulan stantlar sayesinde çeşitli firma ve ziyaretçilerin buluşma fırsatı yakalayacağı sempozyumun hedef kitlesini kamu kurumları, devlet teşekkülleri, belediyeler, sivil toplum örgütleri, endüstriyel tesisler, organize sana-

yi bölgeleri, itfaiye birimleri, turistik tesisler, oteller, alışveriş merkezleri ve hastaneler oluşturuyor. Sempozyum boyunca yangın güvenliği alanında en son teknolojilerden oluşan yangın güvenliği çözümlerini sergileyen firmalar yeni iş fırsatları yaratma şansı bulacak. Sempozyuma destek veren kurum ve kuruluşlar arasında İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (İMSAD), Türkiye Gazbeton Üreticileri Birliği (TGÜB), Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), Türk Pompa ve Vana Sanayicileri Derneği (POMSAD), TMMOB Makine Mühendisleri Odası Genel Merkezi (EMO), Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği (İZODER), Mekanik Tesisat Müteahhitleri Derneği (MTMD), Türkiye İş Güvenliği İş Adamları Derneği (TİGİAD), Doğal Gaz Cihazları Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (DOSİDER), Türk Mimar Mühendis Müşavirler Birliği (TMMMB), Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES), İstanbul Sanayi Odası (İSO), Türk Yapısal Çelik Derneği (TUCSA), Petrol Sanayi Derneği (PETDER), Doğal Gaz Dağıtıcıları Birliği Derneği (GAZBİR) yer alıyor.

Aralık 2013

47


YENİLENEBİLİR ENERJİ

JORGEN RANDERS: DAHA İYİ BİR GELECEK MÜMKÜN Sürdürülebilirlik, iklim stratejileri ve küresel öngörü uzmanı Jorgen Randers, 150. Yıl etkinlikleri çerçevesinde Boğaziçi Üniversitesi’nin konuğu oldu. Randers daha önce çeşitli çalışmalarında da ele aldığı “Büyümenin Sınırları” üzerine yaptığı konferansta Dünya’nın geleceği hakkında açıklamalarda bulundu. Boğaziçi Üniversitesi 150. Yıl ve Endüstri Mühendisliği Bölümü 40. Yıl etkinlikleri kapsamında sürdürülebilirlik ve iklim stratejisti, sistem bilimci/modellemeci Jorgen Randers İstanbul’a geldi. 1970’lerde kaleme aldığı 30 dile çevrilen ve 30 milyon nüshası satılan ‘Büyümenin Sınırları’ kitabıyla 21. yüzyılda dünyadaki gelişmeleri öngören Jorgen Randers, son kitabı ‘2052: Gelecek 40 Yıl için Küresel bir Öngörü’ ile gelecek 40 yıl için karamsar ancak gerçekçi bir tablo çizdi. 40 yıl önce yazdığı kitapla bugün arasında bağlantı kuran 67 yaşındaki Randers, “40 yıl boyunca sürdürülebilir kalkınma için çalışsam da bu konuda başarısız oldum. Çünkü dünya artık daha az sürdürülebilir durumda” dedi. 2050’li yıllarda nüfusun çıkabileceği en üst noktaya çıkacağını diğer yandan küresel ısınmanın yıkıcı boyutlara ulaşacağını ifade eden Randers, “Önümüzdeki 40 yıl boyunca dünya nüfusu çıkabileceği en üst noktaya çıkacak. Ancak bundan sonra nüfusta artma beklemiyorum. Bunun da nedeni şehirleşmenin ve bununla birlikte bilinçlenmenin de artması olarak görüyorum. Şehirde yaşayıp da çok nüfuslu bir ailede yaşamak günümüz şartlarında çok da mantıklı değil. Dünya 2050’de şu anki halinden iki kat daha fazla büyüyecek. 2030 yılında fosil yakıt kullanımı en üst seviyeye çıkacakken sonrasında hızla düşecek. Dünya yenilenebilir enerji kullanımına yönelecek. 2052 yılında dünya üzerindeki ortalama sıcaklık iki dereceden fazla artacak” şeklinde konuştu. Kapitalizm sisteminin dünyamızdaki çevresel sorunları çözmeye yardımcı olmayacağını söyleyen Jorgen Ran-

48

Aralık 2013

ders, “Kapitalizm sisteminde önemli olan, harcayabileceğiniz en az paraya en verimli yatırımı yapmaktır. Ancak dünyayı kurtarmak istiyorsak bundan vazgeçmemiz gerekir. İhtiyaç duyduğumuz, çevreyi koruyacak projelere sermaye ayırmaktır. Daha çok para harcanan ama daha çevreci bir dünya… Kapitalizm sorunlarımızı çözmeyecektir” diye konuştu. “Daha iyi bir gelecek mümkün”

Daha sağlıklı ve daha iyi geleceğin mümkün olduğunu ifade eden Randers gerekçelerini şöyle açıkladı: “Teknik olarak küresel ısınma sorununu çözmemiz mümkün. Tek ihtiyacımız çevreyi kirleten yatırımlardan çevreyi kirletmeyen yatırımla-

ra %2’lilk bir pay aktarmak. Örneğin benzinli arabalar yerine elektrikli arabalar, kömürle çalışan fabrikalar yerine güneş enerjisiyle çalışan fabrikalar kullanılabilir. Bunlar çok pahalı yatırımlar değil. Biraz daha pahalı olsa da dünya için son derece gerekli yatırımlardır” “Dünyayı kurtarmak için neler yapılmalı” konusunu altı başlık altında inceleyen Jorgen Randers “Nüfus büyümesinin durdurulması, karbondioksit emiliminin azaltılması, yoksul dünyaya daha fazla yatırım yapılması, zengin dünyanın ekolojik hayattan ayak izini çekmesi, küresel olarak ülkelerin kısa vadede anlaşma yapmaları, gelirle büyümenin bir an önce engellenmesi” gerektiğini söyledi.


Aral覺k 2013

49


YENİLENEBİLİR ENERJİENERJİ YENİLENEBİLİR

Dünya 2100’e kadar 4°C küresel ısınma olasılığıyla karşı karşıya IPCC tarafından 2100 yılına kadar kullanılması öngörülen 2°C karbon bütçesi 2034 yılında tamamen kullanılmış olacak ve bu gelişme dünyanın 2100 yılına kadar 4°C küresel ısınma olasılığıyla karşı karşıya kalmasına neden olabilecek.

G7 ülkeleri karbon yoğunluğunu ortalama yüzde 2,3 oranında düşürürken küresel ekonominin üretiminin büyük bir kısmını oluşturan ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu E7 ülkeleri sadece yüzde 0.4 oranında düşüş sağladı. Karbon yoğunluğunda görülen ufak düşüşün yüzde 92’lik kısmını oluş-

50

Aralık 2013

turan enerji verimliliğindeki gelişmeler, daha az enerji tüketen ve G20’deki en enerji verimli ekonomiler olan İtalya, İngiltere ve Türkiye sayesinde gerçekleşti. PwC tarafından gerçekleştirilen “5. yıllık PwC Düşük Karbon Ekonomi Endeksi” analizine göre dünya, IPCC (Hükümetlerarası İklim Deği-

şikliği Paneli) tarafından önümüzdeki 89 yıl içinde kullanılması öngörülen 2°C karbon bütçesini alt üst ederek 21 yıl içinde tüketme yolunda ilerliyor. Tüm dünyada bu oranda dekarbonizasyona devam edilirse, IPCC tarafından 2012 ila 2100 dönemi için öngörülen karbon bütçesi bu sürenin dörtte birinden kısa


sürede harcanmış ve 2034 yılında tamamen kullanılmış olacak. Analiz sonucuna göre, IPCC tarafından önerilen sınırları aşan düzeyde emisyon, tehlikeli iklim değişikliği olasılığını artırarak yüzey sıcaklığının ortalama olarak 2°C’den fazla ısınmasına yol açabilir. IPCC 5. Değerlendirme Raporu’nda sunulan ve iklim bilimi üzerine hazırlanan en kötü senaryoya göre ise bu durum dünyanın 2100 yılına kadar 4°C küresel ısınma olasılığıyla karşı karşıya kalmasına neden olabilir. “5. yıllık PwC Düşük Karbon Ekonomi Endeksi”nde, küresel ısınmayı 2°C ile sınırlamak üzere gerekli olan GSYİH birimi başına enerjiyle ilişkili karbon emisyonu miktarı da inceleniyor. Endeks, bu düzeyde ısınmanın “ciddi ve kapsamlı etkileri” olacağı konusunda uyarıyor ve büyük iş ve altyapı yatırımlarına yönelik geçerli yatırım planlama döngülerinde bu durumun da karar alma aşamalarına dahil edilmesi gerektiğinin altı çiziliyor. Ayrıca, politikaların ve düşük karbon teknolojilerinin, küresel ekonomideki büyüme ile karbon emisyonu arasındaki bağı koparmada başarısız oldukları da endeksin öne çıkan sonuçlarından biri. Dünyadaki enerji çeşitliliğine fosil yakıtların hakim olmaya devam ettiğini vurgulayan endeksteki diğer bazı sonuçlar ise şöyle; •Karbon yoğunluğunda küresel olarak gözlemlenen düşüş değeri, son beş yıl içinde her yıl ortalama yüzde 0,7 oldu. Bugünden itibaren 2100 yılına kadar her yıl yüzde 6’lık bir düşüş sağlanması gerekli. • G7 ülkeleri, ortalama yüzde 2,3 oranında düşüş sağlarken, küresel ekonominin üretim tabanının büyük bir kısmını oluşturan E7 ülkeleri (Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Meksika, Endonezya ve Türkiye) yalnızca yüzde 0.4 oranında düşüş sağladılar. • ABD, Avustralya ve Endonezya, 2012 yılında karbon yoğunluğu bakımından önemli ölçüde düşüş sağlamayı başardı ancak hiçbir ülke yıllara yayılan önemli oranlarda düşüş gerçekleştiremedi. • Hidrolik kırılma (kaya gazı çı-

karmada kullanılan teknik) devrimi ABD’de düşük emisyon sağlanmasına yardımcı olurken, diğer yerlerde, ucuz kömür fiyatı yüksek kömür kullanımını teşvik etti. Örneğin AB’de; bir ülkedeki dekarbonizasyonun, emisyonun başka bir ülkeye kaymasına neden olabileceği yönünde endişeler yarattı. PwC Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Direktörü Jonathan Grant konuyla ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi: “G20 ülkeleri, geleceği hiç düşünmeden fosil yakıtları tüketmeye devam ediyor. Yenilenebilir enerji sektörü hızlı bir biçimde büyüme göstermiş olsa da, yenilenebilir enerji, enerji kullanımının yalnızca küçük bir kısmını oluşturuyor ve kömür tüketimindeki artış nedeniyle gölgede kalıyor. Sonuçlar, geniş fosil yakıt rezervlerimizin kapasitesi ve ekonomimizin gücünü nereden aldığı konusunda gerçek birtakım soruları gündeme getiriyor. 2 derece karbon bütçesi, bu rezervlerin azalmayan tüketimiyle başa çıkmaya yetecek kadar büyük değil.” “5. yıllık PwC Düşük Karbon Ekonomi Endeksi”ndeki olumlu noktalardan biri ise enerji verimliliğindeki ilerleme. Geçen yıl karbon yoğunluğunda elde edilen ufak düşüşün yüzde 92’lik kısmı enerji verimliliğindeki gelişmelere, kalan yüzde 8’lik kısmı ise daha temiz enerji çeşitlerine yönelik eğilime bağlı olarak gerçekleşti. Elde edilen GSYİH’nin her milyon doları için diğerleriyle karşılaştırıldığında daha az enerji tüketen İtalya, İngiltere ve Türkiye, G20’deki en enerji verimli ekonomiler olarak biliniyor. Fakat rapor, GSYİH birimi başına enerji kullanımını indirebileceğimiz bir sınır olduğu konusunda uyarıyor. PwC Türkiye Ortağı ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri Lideri Ediz Günsel konuyla ilgili şunları söyledi: “ Türkiye her ne kadar enerji verimliliği konusunda G20 ekonomileri içinde ev ödevini yapan ülkeler arasında gösterilse de, küresel resme bakıldığında sürdürülebilir bir gelecek için karbon emisyonunu azaltıcı, sürdürülebilir iş modellerine geçiş zorunluluğu aşikardır.

Bu hedef doğrultusunda kamu, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarını bir araya getiren örnek projelerin artarak devam etmesi ve bu yönde stratejiler geliştirilmesi önem arz etmektedir.” Beş yıl önce dekarbonizasyon hedefi yılda yüzde 3,5 iken, şu anda bu hedef yaklaşık iki katına çıkarak yüzde 6 olmuş durumda. Bu, şu anki dekarbonizasyon oranının sekiz kat üzerinde ve yıllarca korunmak şöyle dursun daha önce erişilmemiş bir düzey. İklim değişikliğinin şiddetli etkilerini sınırlamak amacıyla, IPCC tarafından belirlenen atmosferdeki güvenli “karbon” miktarına ulaşmak için, karbon yoğunluğunun önümüzdeki on yıl içinde yarıya indirilmesi ve 2050’ye kadar bugünkü düzeylerin onda birine ulaşılması gerekiyor. 2100 yılına kadar ise küresel enerji sisteminin neredeyse sıfır karbon olması gerekiyor. PwC Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Direktörü Jonathan Grant bu konuda şunları söylüyor: “Analizimizde, gelişmekte olan ekonomilerde uzun vadede ortalama ekonomik büyüme, gelişmiş ekonomilerde ise yavaş ve istikrarlı bir büyüme yaşanacağını öngördük. Ancak, iklim değişikliğiyle başa çıkılamazsa, sonuçta istikrarlı büyüme gibi iyimser bir senaryo ortaya çıkmayabilir. Büyük ihtimalle çok yakında büyük sorunlarla karşılaşılacak ve bunun, şu anda planlanmakta olan ve günümüzde uygulanan pek çok karbon yoğun teknoloji yatırımı üzerinde etkileri olacak.” PwC Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Ortağı Leo Johnson ise değerlendirmesinde şunları şöyledi: “Artık, Karbon Yakalama ve Saklama (CCS), nükleer, biyoyakıt ve enerji verimliliği dörtlüsünün karbon yakıtların önüne geçerek büyümede daha etkin olduğu günleri yakalamamız gerekiyor. Karbon sınırını çoktan aştık, bizi önceki konumumuza getirecek yolları aramanın vakti geldi. Şu anda sorgulamamız gereken diğer bir konu da, uzun vadeli büyümeye yönelik varsayımlarımızın iklim değişikliğini sınırlayamadığımız bir gelecekte makul ve uygun olup olmayacağı konusu.”

Aralık 2013

51


YENİLENEBİLİR ENERJİ

TÜRKİYE’DE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ KİTABI YAYINLANDI ENİVA (Enerji ve İklim Değişikliği Vakfı) tarafından Kadir Has Üniversitesi’nde bir proje olarak yürütülen çalışmalar tamamlanarak, “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Enerji” kitabı hazırlandı. “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Enerji” kitabının tanıtım toplantısı Kadir Has Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.

Kadir Has Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölüm Başkanı ve ENİVA Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr. Volkan Ş. Ediger toplantının açılışında yaptığı konuşmada, iklim değişikliklerinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında gösterilen Türkiye’de, risklerin başında kuraklık ve çölleşmeye bağlı olarak tahıl üretimindeki azalma geldiğini vurguladı. Ediger şöyle devam etti, “İklim değişikliği sorununun insan kaynaklı ve küresel olması, ülkeler arasında yardımlaşmanın sağlanmasını kolaylaştırarak uluslararası düzeyde çok önemli işbirliklerinin gerçekleşmesine neden olurken, ortaya çıkacak sorunlarla baş edilmesi esas olarak yerel çözümlerle olmak zorunda. Olaya yeşil ekonomi çerçevesinden bakıldığında ise küresel iklim değişikliğinden çok, sürdürülebilirliğin artırılması, doğal kaynakların daha verimli tüketilmesi ve sistemin daha etkin ve verimli işletilmesi konuları ön plana çıkmalı. Bu nedenle, her ülke, iklim değişikliği konsepti çerçevesinde ortaya çıkacak sosyal ve ekonomik etkileri ayrıntılı olarak değerlendirmek zorunda. Fakat,

52

Aralık 2013

Türkiye’ye özgü bilimsel veriler değerlendirildiğinde, gelişmiş ülkelere göre zaten az sayıda olan bilgilerin ulusal ve uluslararası dokümanlarda yeterince kullanılmadığı görülmekte. Mevcut bilgilere göre, iklim değişikliklerinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında gösterilen Türkiye’de bazıları olumlu ama pek çoğu olumsuz etkiler söz konusu olup her iksinin de çok iyi değerlendirilmelidir. Dolayısıyla, 21. yüzyılda daha güçlü olabilmek için, bilimsel ve teknik bilgilere dayanılarak oluşturulmuş uzun vadeli stratejilerin geliştirilerek uygulamaya konulması gerekmekte. İklim değişikliği konusunda yürütülen faaliyetlere bilimsel ekipler de katılmalı ve onların devletçe desteklenerek yürüttükleri çalışmalarına ulusal ve uluslararası düzeydeki strateji dokümanlarında daha fazla yer verilmeli.” ENİVA, “Enerji kaynaklarının aranması, üretimi, nakli ve tüketimi süreçlerinde verimliliğin artırılması, çevrenin korunması ve iklim değişikliğinin önlenmesine yönelik araştırma-geliştirme, bilgilendirme ve kamuoyu oluşturma faaliyetlerini yürütmek ve bu faaliyetlerin sonuçlarını hayata geçirmek amacıyla” Nisan 2010’da Ankara’da kuruldu. ENİVA Yönetim Kurulu, Prof. Dr. Volkan Ş. Ediger başkanlığında Nusret Cömert, Murat Yazıcı, Yrd. Doç .Dr. Gökhan Kirkil ve Sinan Erer’den oluşuyor. İklim değişikliği konusundaki en kapsamlı uluslararası girişim olan Kyoto Protokolü’nün yeterli başarıyı sağlayamadan süresinin tamamlanarak yerine yeni bir uluslararası anlaşmanın konulmaya çalışıldığı karmaşık bir ortamda hazırlanan bu kitapta; özel olarak Türkiye’ye özgü verilerin sergilenmesi amaçlandı.

ENİVA yönetim kurulu kurucu başkanı Prof.Dr. Volkan Ş. Ediger ve kitap yazarlarının katıldığı tanıtım toplantısında yazarlar kendi bölümleri hakkında kısaca bilgi verdiler. Gelen misafirlere bir kopyası da takdim edilden ve 6 yazar tarafından kaleme alınan kitabın birinci bölümde Prof. Dr. Atilla Çiner ve Doç. Dr. Mehmet Akif Sarıkaya, “Buzullar ve İklim Değişikliği: Geçmiş, Günümüz ve Gelecek” konulu çalışmasıyla, jeolojik tarihçe boyunca yerkürenin geçirdiği iklim değişikliklerini buzullar temelinde gözler önüne sergiledi. Kitabın ikinci bölümünde, Prof. Dr. Volkan Ş. Ediger, İklim Değişikliğinin Türkiye’deki Etkileri: Bilimsel Veriler” konulu çalışmasında konuyla ilgili olarak Türkiye hakkındaki mevcut bilimsel verileri sundu. İzzet Arı tarafından kaleme alınan “Enerji Kaynaklı Emisyonların Tarihsel Gelişimi ve Ekonomisi” başlıklı üçüncü bölümde ise Türkiye’de 1990–2010 yılları arasında kullanılan birincil enerji kaynaklarının değişimi, bu kaynakların sektörel kullanımları ve buna bağlı olarak sera gazı emisyonlarının gelişimi incelendi. Kitabın finansmanla ilgili bölümü U. Serkan Ata tarafından “Sürdürülebilir Enerjinin Finansmanı” başlığıyla yazıldı. Bu bölümde, Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye ilişkin hedeflerine ulaşması için önemli bir finansman ihtiyacının karşılanması gerekliliğinin altı çizildi. Kitabın son bölümü ise özel olarak karbon piyasasına ayrıldı. Dr. Aslı Özçelik’in kaleme aldığı “Türkiye İçin Karbon Piyasası Modeli Önerisi” başlıklı çalışmada, Türkiye’nin özel şartları çerçevesinde ülkeye özgü bir karbon piyasası modelinin neleri içermesi gerektiği ve paydaşların kazanımlarının neler olabileceği sorularına yanıt arandı.


Rüzgar kongresinde lisans yönetmeliği sevinci Geçtiğimiz günlerde açıklanan lisans yönetmeliği ile yüzlerinin güldüğünü söyleyen Ataseven, bundan sonra her yıl Ekim ayında alınacak rüzgar müracaatlarından duydukları memnuniyeti dile getirdi.

Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) tarafından düzenlenen Türkiye Rüzgar Enerjisi Kongresi (TÜREK) 6 Kasım’da Enerji Bakan Yardımcısı H. Murat Mercan ve beraberindeki heyet tarafından açıldı. Finlandiya’da olduğu için açılışa katılamayan Enerji Bakanı Taner Yıldız, video görüntü aracılığı ile açıklamalarını yaptı. Konuşmasında uzun vadeli enerji politikalarına önem verdiklerine değinen Yıldız, sürekli artan enerji talebini karşılamak için, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmak durumunda olduklarını belirtti. Yeni enerji teknolojilerinin sanayileşmesinin hız kazandığını vurgulayan Bakan Yıldız, “En iyi rüzgar olan yerlerin dışında da türbin kurmak mümkün hale gelmektedir. 11 yıl önce neredeyse yok denecek rüzgar kurulu gücü, bugün 2600 mw üstüne çıkmıştır. Artık rüzgardan ürettiğimiz elektrikle yılda en az 600 milyon dolar daha az doğalgaz ithalatı yapıyoruz.” dedi. Açılışta konuşan TÜREB Başkanı Mustafa Ataseven ise, geçtiğimiz yıldan bu yana yaşanan gelişmeleri ve bu yıl çözümlenmesini bekledikleri sıkıntıları paylaştı. Geçen seneki ra-

dar, mit ve Başbakanlık izin süreçlerindeki sorunu aştıklarını, fakat bu yıl da orman izinleri ile ilgili sıkıntıların yaşandığını belirtti. Geçtiğimiz günlerde açıklanan lisans yönetmeliği ile yüzlerinin güldüğünü söyleyen Ataseven, bundan sonra her yıl Ekim ayında alınacak rüzgar müracaatlarından duydukları memnuniyeti dile getirdi. Enerji Bakan yardımcısı H. Murat Mercan ise yaptığı konuşmada, son bir yılda sektörde olan değişikliklere değindi. Rüzgarın dinamik bir sektör olduğunu söyleyerek, çıkarılan yasaların bu dinamiğe uygun şekilde sürekli revize edilmesi gerekliliğinden bahseden Mercan, “yenilenebilir enerji sektörünün özellikle rüzgarın önümüzdeki dönemde Türk ekonomisine katkısı sadece elektrik üretmek olmamalıdır. Yerlileşme, arge çalışmaları ve rüzgarda dünyanın önde gelen ülkeleri arasına girmek hedefini de oluşturmalıdır. Biz rüzgar teknolojilerini dünyaya satan ülke olmalıyız. Türkiye’nin rüzgardaki vizyonu bölgesinde etkin ve dinamik rol oynamak olmalıdır.” dedi. Kongre açılış konuşmalarında EPDK Başkanı Hasan Köktaş, TBMM Ener-

ji Komisyonu Başkanı Nihat Zeybekçi ile EWEA Başkanı Dr. Andrew Garrad ve İRENA Başkanı Adnan Amin de yer aldı. Plaket töreni ve kurdela kesiminin ardından Enerji Bakan yardımcısı H. Murat Mercan ve beraberindeki heyet fuarda yer alan firmaların standlarını ziyaret etti. Sonrasında “wind soccer” – rüzgar futbolu için hazırlanan grup eğlenceli dakikalar geçirdi. Oyun başlarken kısa süreli yaşanan takım kurma krizine EPDK Başkanı Hasan Köktaş’ın “Piyasalar karıştı, düzenlemeye gitmek lazım” diyerek, yönetimi ele alması katılımcıları güldürdü. Rüzgar futboluna Enerji Bakan Yardımcısı H. Murat Mercan başta olmak üzere, TEİAŞ Gn. Müdürü Kemal Yıldır, TBMM Enerji Komisyonu Başkanı Nihat Zeybekçi, IRENA Başkanı Adnan Amin, Demirer Holding Yön Kur. Bşk. Erol Demirer, EWEA Başkanı Andrew Garrad, TÜREB Başkanı Mustafa Ataseven, Türkiye Elektrik Tic. Taah. A.Ş Gn. Müd. Münib Karakılıç, Enerjisa İş Geliştirme Md. İbrahim Erden, ve Enercon Satış Md. Arif Günyar katıldı. Aralık 2013

53


OTOMOTİV

BP ve Toyota’dan dev işbirliği BP ve Toyota, “Forever Kart” uygulamasını başlattı. Toyota Forever Kart sahipleri, BP istasyonlarından yapacakları akaryakıt ve otogaz alışverişlerinde %5 ‘e kadar hediye yakıt kazanıyor.

BP ve Toyota dünyanın farklı ülkelerinde sürdürdükleri işbirliklerine, Türkiye’deki Forever Kart uygulamasıyla bir yenisini daha ekliyor. İki öncü markanın Türkiye’deki uzun soluklu işbirliğinin detaylarını paylaşmak üzere düzenlenen basın toplantısı, BP Türkiye Akaryakıt Ülke Müdürü Richard Harding ve Toyota Türkiye Pazarlama ve Satış A.Ş. CEO’su Ali Haydar Bozkurt’un katılımlarıyla gerçekleştirildi. BP ve Toyota’nın Türkiye’deki işbirliği çerçevesinde BP, Toyota kullanıcılarına BP istasyonlarında özel avantajlar sunuyor. Toyota markalı araçlar için geliştirilen, araca özel kart “Toyota Forever Kart” sahipleri, kampanyaya dahil olan BP istasyonlarından yaptıkları her akaryakıt ve otogaz alımında hediye yakıt kazanıyorlar. Toyota tarafından başlatılan ve Bronze, Silver, Gold, Titanium, Platinium ve Diamond statü kartlarına sahip olan Toyota araç sahipleri yüzde 2’den yüzde 5’e varan hediye yakıt puanı kazanıyorlar ve BP istasyonlarında akaryakıt ve otogaz alımı yapabiliyorlar. Bunun yanında, eski araçların üzerinde geçmişten bu yana biriken Toyota Puan tutarına

54

Aralık 2013

göre mekanik yedek parça indirimi yüzde 20’ye, işçilik indirimi ise yüzde 30’a kadar çıkıyor. BP Türkiye Akaryakıt Ülke Müdürü Richard Harding, BP ve Toyota’nın dünyada farklı ülkelerdeki işbirliğinin Türkiye’ye taşınmasından memnuniyet duyduğunu ifade etti. Toyota’nın Ar-Ge merkezlerinin teknoloji geliştirirken BP ile işbirliği yaptığını ve Türkiye’de üretilen Toyota marka araçların fabrika çıkışında depolarına yapılan ilk dolumun BP akaryakıtları olduğunu belirten Harding “Toyota ile gerçekleştirdiğimiz işbirliği Türkiye’deki Toyota müşterilerinin de BP’nin gelişmiş akaryakıt formüllerinin sağladığı avantajlardan yararlanmasını garanti altına alıyor. BP olarak, akaryakıtlarımızı geliştirirken dünyanın en ileri teknolojisini kullanan araç üreticileri ile çalışıyoruz ve Toyota da bu üreticilerden biri. Onların ürettikleri araç motorları ile uyumlu yakıtlar geliştiriyoruz ve birlikte binlerce test yapıyoruz. Ortak amacımız müşterilerimize daha fazlasını sunabilmek aslında. Örneğin en son ürünümüz BP Ultimate Euro Diesel yüksek tekno-

lojili özel formülü ile sıradan yakıtlara göre bir depoda 42 km’ye kadar daha fazla yol gitmenizi sağlıyor. BP Ultimate Euro Diesel, kat üstün temizleme formülü ile özellikle enjektörlerde olmak üzere motor parçalarında oluşabilecek tortuları önlüyor ve motorun ilk günkü gibi çalışmasını sağlıyor. Motoru güç kaybına ve yakıt tüketimine karşı koruyor. Toyota’nın dizel araçları bu işbirliği ile artık daha fazla yol gidiyor” dedi. İşbirliğinin duyurulmasından bu yana geçen bir ay içinde hedeflenen aktif kart hedefinin yüzde 20’sine ulaşıldığını ifade eden Toyota Türkiye Pazarlama ve Satış A.Ş. CEO’su Ali Haydar Bozkurt ise Toyota markasının temel felsefesinin mutlak müşteri memnuniyeti olduğunun altını çizerek şunları söyledi; “Toyota tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mutlak müşteri memnuniyeti anlayışını birinci sıraya yerleştirmiş bir markadır. İnsana saygı ve sürekli iyileştirme temelinde yüksek hedefler belirleyerek bu yoldaki çalışmalarımızı müşterilerimize sunuyoruz. Forever Kart bu uygulamalarımızdan en yenisidir ve büyük avantajlar içermektedir. Şu bilinmelidir ki; bizim için otomobil üretip satışını gerçekleştirerek marka ile insanlar arasındaki iletişimi sonlandırmak yeterli bir yaklaşım asla olmamıştır.” “Toyota Forever Kart” sahipleri, Toyota Plazalarda yapılan servis harcamaları karşılığında puan kazanıyorlar. Forever Kart sahiplerinin puanları azalmıyor aksine kullanıldıkça artıyor ve daha yüksek faydalara hak kazanılıyor. Mekanik yedek parçada yüzde 20’ye, işçilik indiriminde ise yüzde 30’a varan indirimlerin yanısıra Toyota ve BP işbirliği ile kampanyaya dahil olan BP istasyonlarından yapılan her akaryakıt ve otogaz alımında yüzde 5’e varan hediye yakıt kazanılıyor.


Otomotiv ihracatı 17,5 milyar dolara dayandı

Otomotiv sektörü, yılın 10 ayında yüzde 11,6′lık artışla 17 milyar 476 milyon dolar ihracat gerçekleştirerek Türkiye’nin toplam ihracatından aldığı yüzde 14,1′lik payla liderliğini sürdürdü. Söz konusu 10 aylık ihracat, otomotiv sektörünün 20 milyar dolar sınırını aştığı 2007, 2008 ve 2011 ile 2012 (19 milyon 63 milyon dolar) dışındaki tüm zamanların yıllık ihracat rakamlarını solladı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) kayıtlarından derlenen bilgilere göre, otomotiv sektörü, ocak-ekim döneminde, geçen yılın aynı sürecine göre yüzde 0,2′lik düşüşle 124 milyar 357 milyon 687 bin dolara gerileyen dış satımdan yüzde 14,1 pay aldı ve “lokomotif sektör”özelliğini devam ettirdi. Geçen yılın ocak-ekim döneminde 15 milyar 661 milyon 891 bin dolar olan otomotiv sektörünün ihra-

catı, bu yılın aynı sürecinde yüzde 11,6′lık artışla 17 milyar 476 milyon 997 bin doları buldu. Bu 10 aylık ihracat, otomotiv sektörünün 2007 (21 milyar 256 milyon dolar), 2008 (24 milyar 730 milyon dolar), 2011 (20 milyar 400 milyon dolar) ve 2012 (19 milyon 63 milyon dolar) dışındaki tüm zamanların yıllık ihracat rakamlarını geçti. Otomotiv sektörünün en yakın takipçisi, yüzde 11,5′erlik paylarla “hazır giyim ve konfeksiyon” ile “kimyevi maddeler ve mamulleri” ve yüzde 9,3′lük payla “çelik” oldu. Ekimde aylık bazdaki ihracat vites küçülttü Avrupa ülkelerindeki daralma ve Ortadoğu’da yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen aylık bazda yüzde 30′ları aşan ihracat artış hızlarını yakalayan otomotiv sektörünün dış satımı, ekimayında vites küçülttü. Otomotiv sektörün ekim ayı ihraca-

tı, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 7,3′lük artışla 1 milyar 751 milyon 212 bin dolara yükseldi. Yıla, ocak ayındaki 5,7′lik düşüşle başlayan ancak şubatta yüzde 9,2 artış gerçekleştiren otomotiv sektörü, marttaki yüzde 1,9′luk gerilemeyle yükselişini sürdürememişti. Nisandayüzde 8,6, mayısta yüzde 11,6 ve haziranda yüzde 12,5′lik ihracat artışı ile istikrarlı bir yükseliş trendine giren sektör, aylık bazda yılın en yüksek artış oranını ise yüzde 35,4 ile temmuzda yakalamıştı. Sektör, ihracatını ağustosta yüzde 18,6, eylül ayında da yüzde 31,3 artırmıştı. Ekim ayı itibarıyla geriye dönük bir yıllık ihracatı 20 milyar 871 milyon 163 bin dolar olan sektör, bu rakamla “20 milyar dolar” olarak açıklanan 2013 yılı otomotiv ihracat hedefinin yakalanabileceğine yönelik tahminleri de güçlendirdi.

Aralık 2013

55


OTOMOTİV

Doğuş Otomotiv’den sosyal sorumluluğa 1.8 milyon TL Doğuş Otomotiv, uluslararası GRI standartlarında hazırladığı, Kurumsal Sorumluluk Raporu’nun dördüncüsünü kamuoyu ile paylaştı. Raporda 2012 yılında sürdürülebilirlik ve toplumsal gelişme amacıyla şirket çalışanlarından Yetkili Satıcı ağına kadar tüm paydaşlarıyla gerçekleştirdiği çalışmalara yer veren Doğuş Otomotiv, toplumsal yatırımlara 1,8 milyon TL ayırdığını duyurdu. Şirket, 2012 yılında tüm paydaşları ile iş yapış şeklini çizen Etik Kodu’nu da yayınladı. maları gözler önüne seriyor.

Doğuş Otomotiv 2012 Kurumsal Sorumluluk Raporu’na göre Trafik Hayattır Platformu kapsamında 5 ilde gerçekleştirilen eğitimlerle 30 bin öğrenciye ulaşıldı. Çevrenin korunmasına yönelik attığı adımlarla Doğuş Otomotiv, satılan her araç başına düşen karbon emisyonu ve su tüketimi oranında de önemli tasarruflar elde etti. 2012 yılında satılan her araç başına düşen karbon emisyonu bir yıl öncesine göre yüzde 2,8 düşerken, şirket içindeki kağıt/karton geri dönüşüm oranları da yüzde 54 oranında iyileştirildi. Türkiye’nin lider otomotiv distribütörü Doğuş Otomotiv, sektörün-

56

Aralık 2013

de bir ilk olan Kurumsal Sorumluluk Raporu’nun, bu yıl dördüncüsünü yayınladı. Doğuş Otomotiv’in ekonomik kalkınma, çalışanlar, müşteriler ve toplumsal katılım etki alanı çerçevesinde üzerine düşen sorumlulukları yerine getirme isteğinin bir taahhüdü, etik ve hesap verebilir kurumsal yönetim anlayışının bir yansıması olan rapor, uluslararası raporlama standardı olan Global Reporting Initiative (GRI) çerçevesine uygun hazırlandı. Rapor, Doğuş Otomotiv’in 2012 yılı boyunca, sürdürülebilirlik, toplumsal gelişim ve daha yaşanabilir bir çevre için aldığı kararları ve geliştirdiği uygula-

Aclan ACAR: “Sürdürülebilirlik ancak toplumsal gelişim ile sağlanır” Gerçekleştirilen tüm bu uygulamaların Doğuş Otomotiv’in şeffaf ve hesap verebilir kurumsal yönetim anlayışının bir göstergesi olduğunu ifade eden Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı Aclan Acar, “Biz Doğuş Otomotiv olarak, sürekli ve sürdürülebilir gelişimin, ancak bir parçası olduğumuz toplumun gelişimiyle paralel sağlanacağının bilincindeyiz. 2012 yılında şirket olarak toplumsal yatırımlara 1.8 milyon TL’lik bir kaynak harcadık. Bir Şirket olarak birinci vazifemiz işimizi en doğru şekilde yaparken aynı zamanda iyi bir kurumsal vatandaş da olmak. Bu anlayışla geride bıraktığımız yıl, sürdürülebilirlik faaliyetlerimizi var olduğumuz alanlarda derinleştirirken, etki alanımızı daha da genişletmeye odaklandık. Ekonomik, sosyal ve çevresel sorumluluklarımız dahilinde iyileştirme projelerimizi daha da yaygınlaştırdık. Üç yetkili satıcımızı Kurumsal Sorumluluk Raporu’muzun kapsamına dahil ettik” diye konuştu. Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan trafik güvenliği için çalışmalara özellikle 2012 yılından itibaren hız verdiklerini söyleyen Acar, “Geçen yılbaşından itibaren hız verdiğimiz Trafik Hayattır Platformu ile toplumumuzda trafik güvenliği konusunda kültür değişimi yaratmayı hedefliyoruz. Trafikte saygı ve güvenlik bilincinin toplumun her kesiminde oluşması için 2011 yılında birçok program geliştirdik. İlk etap-


ta, Doğuş Grubu çalışanlarına eğitimler verdik. Önce kendi kapımızın önünü süpüren bir yaklaşım sergiledik. 2012 yılında da bu eğitimleri, ilkokul öğrencilerine götürdük” dedi. Araştırmalarda çocukların ailelerinin davranış değişiklikleri üzerinde büyük etkisi olduğunu gördüklerini söyleyen Aclan Acar, “İl Milli Eğitim Müdürlükleriyle birlikte 5 kentte ilkokul 2.sınıflara trafik güvenliği eğitimi veren öğretmenlere trafik güvenliği ve dersleri etkili nasıl verebilecekleri konusunda eğitimler verildi. Öğretmenler bu eğitimleri yaklaşık 30 bin öğrenciye, diğer öğretmenlere ve okullardaki servis şoförlerine aktardı” diye konuştu. Etik Kod yayınlandı Doğuş Otomotiv, 2012 yılında bir ilke daha imza attı ve tüm paydaşları ile iş yapış şeklini çizen Etik Kodu’nu yayınladı. Küresel standartlarda hazırlanan ve Türkiye’nin yurtdışından adaptasyon olmayan ilk Etik Kodunu yayınlayan DoğuşOtomotiv, çalışanları, müşterileri, iş ortakları ve rakipleri ile ilişkilerinde dürüst ve etik davranış sergileyeceğinin sözünü bir kez daha vererek ve Etik Kodu ile belgeledi.

Satıcılarındaki satış temsilcileri 100 binin üzerinde müşteriye, araç satın alma süreçlerinde trafik güvenliği konusunda doğru ve faydalı bilgiler aktardı. İsteğe bağlı olarak Türkiye genelindeki tüm Doğuş Otomotiv satış noktalarında müşterilere güvenli sürüş teknikleri eğitimleri verildi. Trafik eğitimlerinin yanında, Şirket Genel Merkezi’nde çalışan 59 güvenlik görevlisine, insan hakları eğitimleri de verildi. Kamu Spotları ile toplum geneline trafik güvenliği mesajı verildi Trafik Hayattır! Platformunun trafik güvenliğine ilişkin topluma iletmeye çalıştığı mesajların, daha geniş bir kitleye yayılması için Emniyet Genel Müdürlüğü işbirliği ile radyo ve TV kamu spotları üretildi. Ulusal ve yerel TV ile radyo kanallarında bir yılda 10 binden fazla kez yayınlanan kamu spotlarına da Türkiye’nin en ünlü seslendirme sanatçıları ve ak-

törler de destek verdi. Araç nakliyesinde yakıt tüketimi yüzde 57 azaldı Doğuş Otomotiv, attığı adımlarla satılan araç başında düşen karbon emisyon oranında ve su tüketiminde de önemli tasarruflar elde etti. Distribütörü olduğu markaların yeni yakıt teknolojileri ve çevre dostu ürünlerinin pazara sunulması ile satılan her araç başına düşen karbon emisyonu bir yıl öncesine göre yüzde 2,8 düştü. Türkiye genelinde alınan tasarruf önlemleri ile de geçen yıl 0.66 metreküp olan, satılan araç başına su tüketimi, 2012 yılında 0.59 metreküpe düşürüldü.Doğuş Otomotiv’in araç nakliye operasyonlarından kaynaklanan yakıt tüketimi tasarruf önlemleri ve verimli sürüş teknikleri eğitimleri ile 2009 yılından bu yana yüzde 57 oranında azaltıldı. Şirket içinde kağıt/karton geri dönüşüm oranları da yüzde 54 oranında iyileştirildi.

30 bin öğrenciye trafik eğitimi verildi B tipi olarak yayınlanan rapora göre, Doğuş Otomotiv Trafik Hayattır! Platformu kapsamında İl Milli Eğitim Müdürlükleri işbirliği ile 5 ilde ilkokul 2. sınıflara yönelik, trafik güvenliği eğitimleri gerçekleştirildi. İlk etapta İstanbul, Kocaeli, Bursa, Ankara ve Niğde kentlerinde düzenlenen eğitimlerde, ilkokul 2. Sınıf öğretmenlerine, trafik güvenliği bilgileri aktarıldı. Bu öğretmenler yardımıyla da 30 bin öğrenciye ulaşıldı. Doğuş Otomotiv, Trafik Hayattır Eğitimleri ile üniversite öğrencilerine de ulaştı. Doğuş Otomotiv Genel Merkezi’nin de bulunduğu Kocaeli’de Kocaeli Üniversitesi’nde gerçekleştirilen üniversite eğitimlerinde, bu dersi seçen 588 öğrenciye online olarak trafik güvenliği dersleri verildi. Trafik güvenliği dersinin gelecek yıllarda Türkiye genelindeki üniversitelere yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. 2012 yılında, Türkiye genelinde DoğuşOtomotiv Yetkili Aralık 2013

57


ENDÜSTRİYEL TEMİZLİK

“İlk hedefimiz teknolojiyi ve hijyeni en yüksek noktalara taşımak” İlk hedeflerinin hizmet vermede, teknolojiyi ve hijyeni en yüksek noktalara taşımak için gerekli olan her türlü yatırımın yapılması olduğunu belirten DEÇA Hijyenik ve Kimyasal Temizlik Hizmetleri Ticaret A.Ş. Yön.Kurulu Bşk. Ali Murat ÇİMEN ile sektör ve AVM hijeni konusunu konuştuk. “Sektöre 32 yıl kesintisiz hizmet veren Türkiye’nin ilk firmalarından bir tanesiyiz” İstanbul-Ankara-İzmit-Antalya-Bursa ve Kayseri’de hizmet verdiğimiz AVM ve sanayi kuruluşları ile çalışmalarımız uzun yıllardır devam ediyor ancak buna ilaveten market zincirlerine bağlı olarak Türkiye’nin birçok yerinde nokta hizmetleri veriyoruz. Sektörde 32 yıl geçmişi olan Türkiye’nin ilk firmalarından bir tanesiyiz. Ancak hiçbir zaman kontrolsüz bir pazar payını yükseltme çabası içerisine girmek istemedik. Bunun sebebi ; Türkiye’de sık yaşanan krizler doğrudan hizmet firmalarını etkiliyor ve iş kayıpları firmaları iflasın eşiğine kadar götürüyor maalesef. Onun için kârlı ama uzun ömürlü firmalara vereceğimiz hizmetin kalitesini ve sürekliliğini sağlayarak bir pazar payı oluşturmak ilk hedefimiz olduğu için Pazar payı ile ilgili bir oran yakalama çalışmamız hiç olmadı. Dört farklı hizmet grubunda hizmet veriyoruz. Bunlar; -Genel temizlik hizmetleri -Güvenlik hizmetleri -Haşere kontrol hizmetleri -Personel istihdamı ve -bodrolanması hizmetleridir

Yukarda belirttiğim gibi kârlılığa önem veriyoruz. Bunu da kaliteli hizmet vermekle sağlıyoruz. Bu kârlılığı elemanlara da asgari ücretin biraz daha (%20) gibi üstünde vererek personel sirkülasyonunu en aza indirerek eleman değişiminin de mümkün olduğu kadar önüne geçip temizliğin kaliteli ve hijyen olmasına çok önem ve-

58

Aralık 2013

riyoruz. Fakat bunu AVM’ler de bu karlılığı gerçekleştiremiyoruz. Çünkü buralardaki fiyat kırma rekabeti tekliflerde çok farklılıklar yaratmaktadır, kârlı bir süreç yakalamak da mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla personel sirkülasyonu buralarda çok yaşanmaktadır.Bir firma için AVM’ler her ne kadar prestij sağlasada bir o kadar da masraflı zahmetli çalışma gerektirir. Buralarda temizliğin sürekliliğini devam ettirmekte kolay değildir. Firma olarak Türkiye’nin ilk AVM’sinden (Galleria) bu yana birçok ilklerde hizmet verme tecrübe-

lerimizle sektörün lokomotifi ve örnek çalışmalarıyla hep model firma olduk. Bunu muhafaza ederek 32 yıldır sektörün birçok sorunlarına rağmen yol almaya gayret etmekteyiz. Yine yukarıda bahsettiğim gibi AVM temizlikleri bir çalışma ve takip gerektirir. Çünkü; sürekli kirlenen alanlardır. Buralarda eleman seçimine ve elemanların AVM’lere motivasyonuna önem vermek gerekiyor. Makineleri kullananlar bakımlarını iyi yapabilmeli ve periyodik bakımlarını takip etmek şarttır. Aksi halde masrafları firmalara büyük zararlar açar. Bunlara önem vermenin yanında AVM’lerde


tuvaletlere ayrı bir önem verilmeli gerçek bir hijyen çalışması yapılmalıdır. Biz AVM’lerde buna önem verdiğimiz gibi 2-3 ay süreyle etkili olan tüm tuvalet yüzeylerine uygulattığımız bakteri ve mikroplara karşı dezenfeksiyon işlemi yaptırıp bunların sonucunu yönetimlere rapor ediyoruz. Ayrıca AVM’lerde haftalık, aylık 3 ay ve 6 aylık yapılacak ek temizlik işlerini periyodik Olarak yaparak AVM’nin bir bütün olarak temiz kalmasını sağlama gayreti içerisinde temizliğin sürekli kaliteli olmasına önem veriyoruz. Yine önemli bir konu olarak çalışanlarımızı AVM müşterisi , dükkan sahibi ve çalışanları arasında mesafeli ve saygılı olmaları konusunda sürekli motive ediyoruz ki hizmetin bir bütün olarak yansıması mümkün olabilsin. Tabi ki bu kaliteyi operasyonda bulunan müdürün, Vardiya amirlerinin AVM temizliğinde yetişmiş sürekli sahada takipçi olan elemanlardan oluşturmak bu hizmetin olmazsa olmazıdır, diye düşünüyorum. Önümüzdeki hedefler yine aynı dili konuşan temizliğe önem veren bunun karşılığın da fiyat olarak taktir edecek bir müşteri portföyü oluşturmaya,

bu çizgide de çıtamızı mümkün olduğu kadar yüksek noktalara taşımaya

tiyorum. Yıllardır düşünmeden fiyat kıran firmaların geçmişinden dersler alınmalı ve karsız işlerden uzak durulmalıdır. Personel giderleri ve kanuni yaptırımlar her geçen gün ek maliyetler ve zorunluluklar getirmektedir. Bunlar yokmuş gibi teklifleri hazırlamak ve çalışmak firmanın kanser gibi içini yer bitirir. Dolayısıyla sektörümüz de bir arpa boyu yol alamaz. Biz insanların yaşam yerlerini, kirlenen alanlarını temizliyoruz. İyi hizmet vererek saygınlığımızı arttırıp dik duralım, hakkımızı da bu oranda talep edelim diyerek herkese saygı ve sevgilerimi iletiyorum. Herkese başarılı çalışmalar diliyorum.

devam ettireceğimizi belirtmek isterim. Dolayısıyla da bu seçkin müşterileri pörtföyümüze ne gibi daha iyi hizmet verme noktasında ; teknolojiyi ve hijyeni en yüksek noktalara taşımak için gerekli olan her türlü yatırımın yapılması ilk hedefimiz olacaktır. Benim son olarak sektördeki meslektaşlarıma her zaman söylediğim tavsiyelerimle konuşmamı bitirmek is-

Aralık 2013

59


ENDÜSTRİYEL TEMİZLİK

Olgaçlar Gruop, hastane ve AVM ‘lerin ihtiyaçlarını geniş ürün yelpazesiyle hizmete sunuyor 2012 yılında faaliyete geçen Olgaçlar Group ,Özel hastane ve AVM’lere profesyonel ekibi,uygun fiyat ve kalite anlayışı ile tedarik hizmeti sunuyor. Olgaçlar Group işletme sahibi İbrahim Olgaçlar sektörün ürün tedariğinde emin ve güvenilir adımlar ilerlediklerini belirterek ; “Genelde temizlik kavramı, hem insan ve hem de çevre açısından son derece stratejik bir kavramdır. Dolayısı ile bu önemli kavramın içini insanlığın gelişimine uygun, doğru bilgi ve tanımlarla doldurmak, öncelikle biz üretenlerin temel ilkesel sorunlarından biri olmalıdır. “ şeklinde konuştu. Hizmet veren kadar hizmet alanın da bilgilendirilmesi, eğitimi, ayrıca evrensel deneyimlerin ulusal pazara kazandırılarak hizmet kalitesinde çıtanın sürekli yüksekte tutulması, sektörün kurumsallaşması ve kurumsal hizmet talebinin canlı tutulması açısından son derece önemli olduğunu ifade eden İbrahim Olgaçlar, grup olarak sektörde temizlik ürünleri tedariği konusunda son derece profesyonelleşmiş uzman kadrosu ve kaliteli ürün hizmetiyle güvenli adımlar ile ilerlemekte olduklarını belirtti. “Olgaçlar Group olarak özellikle, özel hastanelerin %80’ni ve birçok AVM’nin ürün tedariğini biz sağlıyoruz. “ Olgaçlar Group, firmaların ihtiyaç duyduğu alanlarda tedarik hizmeti sağlayarak firmaların işgücünü ve enerjisini üretimine aktarmasında yardımcı olmak amacı ile faaliyet göstermeyi ve çağın gereklerine uygun bir şekilde temizlik hizmeti sunmayı hedef edinmiştir. İbrahim Olgaçlar; “Ürün tedariği

60

Aralık 2013

yanı sıra müşterilerimizin memnuniyeti açısından yerine kadar gidip ürün demosu ve uygun ürünü sunuyoruz.Böylelikle müşterimize zaman açısından da avantaj sağlamış oluyoruz. Özel hastane ve AVM ‘lerin temizlik ihtiyaçlarını geniş ürün yelpazesi ile sağladıklarını belirten İbrahim Olgaçlar; “ Ped ve Sünger Grubu,Çöp Torbaları Grubu,Yersil Grubu,Paspas Seti Grubu,Cam Temizleme Grubu Wc Banyo Koku Giderici,Bez Grubu,Çöp Kovaları Grubu,Kat Arabası Grubu, Konteyner, Kağıt Aparatlar Fırça Grubu,Mop Grubu,Sap Grubu,Medikal Grubu,Aparat Grubu

olmak üzere müşterilerimizin ihtiyaç duyabilecekleri tüm temizlik ürünlerini ayrıca Üniversitelere de kırtasiye ve gıda malzemelerini kaliteli ve güvenilir hizmet anlayışı ile tedarik etmekteyiz. ” dedi. Firma prensibimiz; “Kalite-fiyat performansını gözeterek zamanında temin ve teslim etmektir.” Olgaçlar Kimya, yıllar içerisinde kalite ve güvenden ödün vermeden çevre ve sağlık önemini göz önünde bulundurarak, sektörün köklü firmaları arasında yerini almayı ve müşteri memnuniyetini en üst düzeyde tutmayı hedeflemektedir.


“Daha iyi bir dünya yaratmak için bugünden daha uygun bir zaman yok!” Dünyanın en büyük hızlı tüketim ürünleri şirketlerinden Unilever’in Dünya Başkanı Paul Polman, Sabancı Üniversitesi tarafından her yıl öğrencileri iş dünyasıyla buluşturmak için düzenlenen 700’ün üzerindeki konferanstan birine, “Creating a Better Future Everyday Made By You” başlıklı konuşmasıyla katıldı. Unilever Dünya Başkanı Paul Polman’ın verdiği konferansa, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Rektör Prof. Dr. Nihat Berker ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Füsun Ülengin ev sahipliği yaptı. 1000’e yakın üniversite öğrencisi katıldığı konferansın açılışında konuşan Prof. Dr. Füsun Ülengin, sürdürülebilir büyümeye olan ilginin artışından duyulan mutluluğu dile getirdi. Son yıllarda özel sektörün de sürdürülebilirlik konusunu stratejik olarak ele aldığını belirten Ülengin, Unilever’in de sürdürülebilirlik için yenilikçilik alanında lider olduğunun altını çizdi. Sabancı Üniversitesi’nin de benzer vizyonla 2012 yılında Türkiye’de ilk kez Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen ‘Üniversitelerarası Yenilikçilik ve Girişimcilik Endeksi’nde birinci* olduğuna vurgu yapan Ülengin, ardından sözü Unilever Dünya Bakanı Paul Polman’a bıraktı. Paul Polman, “Hızla globalleşen dünyada gittikçe daha bağımlı hale gelen finansal yapı, gelişen teknoloji ve ekonomik sistemler yönetimi daha karmaşık bir dünya yarattı. Bizi hızla değişen, kararsız, karmaşık ve anlaşılması güç bir gelecek bekliyor. Dünyanın dengesinin bozulduğu çok açık. Hepimiz sorumluluk alarak, dünyayı değiştirmek için çalışmalıyız” diye konuştu. Polman hızlı globalleşmenin doğurduğu sonuçlar nedeniyle kapitalizmin daha adaletli ve daha sürdürülebilir bir türüne geçiş yapılması gerektiğini vurguladı ve başarılı büyümenin sırrının burada yattığını kaydetti. “Karşılaştığımız sosyal ve çevresel meseleler her zamankinden daha

zorlu. Nüfus hızla artıyor, iklim artan bir hızla değişiyor, su kaynakları yok oluyor. 1 milyar insan açlık çekiyor, başka 1 milyar insansa bolluk içinde yaşıyor ve her yıl 1 milyardan fazla çocuk bağırsak hastalıkları yüzünden yaşamını kaybediyor” diyerek sözlerine devam eden Polman, gençleri sürdürülebilir yaşamı yaygınlaştırmak için destek vermeye çağırdı: “Bugünkü durumu daha iyi hale getirmek, ister işletme, ister hükümet, ister sivil toplum örgütü olalım, bugünün liderleri olarak bizim, geleceğin liderleri olarak da sizin sorumluluğunuzda bulunuyor. Daha iyi bir dünya yaratmak için bugünden daha uygun bir zaman yok! Bu bizim görevimiz. Bizim sorumluluğumuz.” Sürdürülebilirlik hem karlı olabilecek, hem de doğaya ve insanlığa pozitif geri dönüş sağlayabilecek bir iş modeli… Unilever olarak, global değişime öncü olmak için ara vermeden çalıştıklarını ifade eden Paul Polman,

“Ancak bu değişimi tek başına başarmamız mümkün değil. Bu nedenle, STK’lar, hükümet, özel sektör, üniversitelerle gerçekleştireceğimiz işbirlikleri bizim için çok önem taşıyor“ diye konuştu. Polman sözlerine şöyle devam etti: “Unilever olarak, urumsal hedefimiz işimizi iki kat büyütürken, çevresel ayak izimizi yarı yarıya indirmek ve pozitif sosyal etkimizi artırmak olarak belirledik. Sürdürülebilir Yaşam Planımız sayesinde geride bıraktığımız 4 yılda işimizi %30 oranında büyütürken; atıklarımız ile enerji ve su tüketimimizi azaltmayı başardık. Sağlık ve hijyen kampanyalarımız ile, çeyrek milyar insanın yaşamlarına dokunduk. Artık, hammaddelerimizin üçte birinden fazlasını sürdürülebilir kaynaklardan tedarik ediyoruz. 450,000 küçük çiftçinin sürdürülebilir tarım eğitimi almasına destek olduk. Böylece, sürdürülebilirliğin hem kazandıran, hem de doğaya ve insanlığa çok pozitif geri dönüşler yaptıran bir iş modeli olduğunu kanıtlamış olduk.”

Aralık 2013

61


ENDÜSTRİYEL TEMİZLİK

Mis Group 25 yaşında! Temizliğin henüz sektör haline gelmediği 1988 yılında temizlik firması olarak kurulan Mis Group, 25. yaşını kutluyor. 25 yıldır adım adım ilerleyerek büyümesine devam eden Mis Group; Temizlik, Güvenlik, İlaçlama, Elektronik Güvenlik ve Güvenlik Kameraları, Alarm İzleme Merkezi ve son olarak da Gayrimenkul alanında faaliyetlerini sürdürmektedir. Hizmette 25 yılı geride bırakan Mis Group Yönetim Kurulu Başkanı Cevat Turan büyüyen ve gelişen Mis Group’un 25. yılı için şunları söyledi: “Biz sadece hizmet üreten değil, hizmet verdiğimiz Bina, Tesis, Site, AVM, Hotel, Hastane ve tüm yaşam alanlarına görünenden daha fazla DEĞER KATMAYI önemsiyoruz ve ona göre çalışıyoruz. Şimdi bu gün geldiğimiz

nokta da daha çok kurumsal ve müşteri memnuniyetini artırma yönünde şeffaf, yasalara saygılı, etik değerlere sahip çıkan, çalışanlarının her türlü haklarını koruyan, serbest piyasa kuralları ve gelişen rekabet ilkeleri çerçevesinde kendini geliştiren bir kurum olma yolunda her gün yolumuza bir taş daha döşeyerek ilerliyoruz.” Son yıllarda çok hızlı gelişen ‘Entegre Tesis Yönetimi’ sektöründeki en büyük şirketlerden biri olan Mis Group, aralarında Sapphire, Ağaoğlu, Fourseasons Hotel, Mövenpick Hotel gibi kurumsal şirketlerin de bulunduğu 300 farklı firmaya hizmet verirken, mevcut binlerce personel istihdamına ilave olarak bin beş yüz kişilik daha ek istihdam yaratmayı hedeflemektedir.

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Ontex fabrikasını açtı Ontex Türkiye’nin 60 milyon TL’lik yatırımla hayata geçen Silivri Selimpaşa’daki fabrikası Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan tarafından açıldı. Avrupa’nın en büyük, dünyanın sayılı hijyenik ürünler üreticisi Ontex, Türkiye’deki yatırımlarına hız verdi. 2000 yılında Canbebe, Canped ve Canlady’i bünyesinde bulunduran Astel Kağıtçılık’ı satın alarak Türkiye pazarına giren Ontex, yeni fabrikasıyla hem Türkiye’de hem de Türkiye’nin sorumlu olduğu Ortadoğu ve Afrika pazarında gücünü artırmayı hedefliyor. Ontex’in fabrika açılışı nedeniyle Türkiye’ye gelen Ontex CEO’su Charles Bouaziz, Ontex olarak Türkiye’ye ve potansiyeline çok inandıklarını söyledi. Ontex Türkiye’nin 13 yılda çok önemli adımlar attığını, hem şirketi hem de markaları sürekli büyüttüklerini ifade eden Bouaziz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ontex dünyanın sayılı hijyenik ürün üreticilerinden biri. Ancak biz her ülkeye yatırım yapan bir şirket değiliz. Türkiye faaliyet gösterdiğimiz ülkeler içinde fabrikamızın bulunduğu nadir ülkelerden biri. Çünkü Türkiye’ye güveniyoruz. Bu nedenle geçtiğimiz aylarda Türkiye’yi Ortadoğu ve Afrika’nın merkezi olarak konumlandırdık. Bu bölgelerdeki tüm operasyonlar Türkiye’deki ekibimiz tarafından yöne-

62

Aralık 2013

tiliyor.” Türkiye’deki yeni fabrika yatırımı ile çok daha hızlı ve güçlü adımlar atmayı hedeflediklerini belirten Charles Bouaziz, Ontex’in cirosunda, Türkiye ve sorumlu olduğu ME&A bölgesinin payının sürekli arttığını belirtti. 2012 yılını 160 milyon Euro’luk ciro ile kapattıklarını hatırlatan Bouaziz, “Türkiye gelişime ve yeniliklere çok açık bir ülke. Markalarımıza yaptığımız yatırımların da geri dönüşünü çok hızlı bir şekilde alıyoruz. Canbebe pazardaki gücünü sürekli artırıyor. Canbebe ComfortDry ürünümüzün rölansmanı sonrasında marka bilinirliğimizin artması ve yeni bir hedef kitleye ulaşmamızın bu büyümedeki payı çok yüksek. Yetişkin hasta bezi pazarında ise Canped markamızla Türkiye’de açık ara lider durumdayız. Bu global stratejilerimizle de çok paralel. Ontex olarak tüm dünyada yetişkin hasta bezi pazarında yaptığımız satın almalarla gücümüzü artırmaya devam ediyoruz” diye konuştu. Ontex ME&A Genel Müdürü Özgür Akyıldız, yeni fabrikalarının 22 bin metrekarelik arsa üzerine toplam 33 bin met-

rekare kapalı alandan oluştuğunu söyledi. Ontex’in yeni fabrikasının toplam yatırım tutarının 60 milyon TL olduğunu ve inşaatın 10 ay gibi rekor bir sürede tamamlandığını ifade eden Akyıldız, söz konusu yatırım tutarının 18 milyon TL’sinin bina, 42 milyon TL’sinin ise makine, teçhizat ve teknoloji yatırımlarından kaynaklandığını vurguladı. Özgür Akyıldız, “Fabrikamız üretim miktarı açısından Ontex’in tüm dünyadaki fabrikaları arasında üçüncü sırada yer alıyor. Bizi diğer Ontex fabrikalarından ayıran en önemli özelliğimiz ise kendi markamız Canbebe markası için üretim yapıyor olmamızdır. Diğer Ontex fabrikaları bu düzeyde büyük bir markaya sahip olmadıkları için ağırlıklı olarak private label ürün üretiyor” dedi. Ontex ME&A olarak şu anda Pakistan’daki fabrikanın kurulumu konusunda yoğun bir çalışma yaptıklarını ifade eden Özgür Akyıldız, Cezayir’deki fabrikalarının kapasitesini de kısa süre önce iki katına çıkardıklarını söyledi. Satışlardaki büyümeye bağlı olarak sorumlu oldukları ülkelerde yeni yatırımlar yapacaklarını söyledi.


Aral覺k 2013

63


DIŞ TİCARET

ATO, Avrupalı odalarla kardeş olacak Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Salih Bezci, Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle ticari ilişkileri geliştirmek için AB üyesi 6 ülkenin başkentinin ticaret odalarıyla kardeş oda anlaşması yapacaklarını bildirdi. ATO’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, Bezci, Almanya Federal Cumhuriyeti Büyükelçiliği Birinci Müsteşarı Ekonomi ve Ticaret Bölümü Başkanı Christoph Hallier’i makamında kabul etti. Bezci, kabulde yaptığı konuşmada, Türkiye ile Almanya’nın ekonomik ve sosyal ilişkilerinin çok eski tarihlere dayandığını ve Almanya’daki Türk vatandaşlarının bu ilişkilerde önemli bir rolü olduğunu ifade etti. Türkiye’nin Almanlar için bir tatil ülkesi olduğunun altını çizen Bezci, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Alman turistler için Alanya çok önemli. Biz de Ankara’yı ticaretin başkenti yapmak istiyoruz. Eskiden Almanya lehine olan fiyat avantajı özellikle tekstilde Türkiye lehine döndü. Türk vatandaşlarımız gelip buradan kıyafetlerini alıyor. Almanları da alışverişe bekliyoruz. Bundan sonra Almanlar için Turizmde Alanya neyse ticarette Ankara aynı olsun.” ATO olarak AB ile ticari ilişkileri geliştirmeye yönelik çalışmalar yürüttüklerini bildiren Bezci, aralarında Almanya’nın da bulunduğu AB üyesi 6 ülkenin başkentlerinin ticaret odalarıyla karşılıklı dostluk anlaşması imzalayacaklarını ifade etti. Türkiye’nin ve belirlenen 6 ülkenin sanayi altyapısı hakkında karşılıklı bilgilendirme çalışmaları yürüterek ticari akti-

viteyi artırmayı amaçladıklarını belirten Bezci, bu kapsamda 2014 yılında Ankara’da bu ülkelerin başkentleri için özel günler organize edeceklerini, bu günlerde ticari işbirliklerini geliştirmeye yönelik çalışacaklarını kaydetti. Bezci, daha sonra Müsteşar Hallier’e ATO Kongre ve Sergi Sarayı Congresium’u gezdirdi. 3 bin 200 kişilik toplantı salonuyla Avrupa seviyesinde hatta ilerisinde bir bina yapıldığını kaydeden Müsteşar Hallier, binaya ve kullanılan teknolojiye duyduğu hayranlığı anlattı. Müsteşar Hallier, “Almanya’daki bütün oda başkanlarından daha aktif olduğunuzu, odanın aktif çalıştığını görüyorum” dedi.

JCI Avrupa’ya İsmail Haznedar liderlik edecek 128 ülkede 200 bini aşkın üyesi ile faaliyet gösteren Junior Chamber International (JCI)’ın bu yılki dünya kongresi Brezilya’nın Rio de Janeiro şehrinde gerçekleşti. Dünya Kongresi’nde yapılan seçimlerde İsmail Haznedar, JCI İcra Kurulu Üyesi seçilerek, Avrupa Başkanlığı görevine getirildi! Dünyanın en büyük liderlik ve girişimcilik organizasyonu Junior Chamber International (JCI) bu yılki JCI Dünya Kongresi 3200 kişilik katılım ile 4-9 Kasım tarihlerinde Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde, dünyanın dört bir yanındaki JCI üyelerini bir araya getirdi. Dünya Kongresi’nde yapılan seçimlerde İsmail Haznedar, JCI İcra Kurulu Üyesi seçilerek, Avrupa Başkanlığı görevine getirildi! JCI Türkiye, yıl boyu gerçekleştirmiş olduğu çalışmaları ile JCI’daki lider konumunu almış olduğu görevlerle pekiştirerek, JCI dünyasında başarıları ile parlayan bir yıldız olmayı sürdürdü. JCI Türkiye 2010 Başkanı ve 2011 Dünya Başkan Yar-

64

Aralık 2013

dımcısı İsmail Haznedar, gerçekleştirilen seçimlerde JCI İcra Kurulu Üyesi (JCI Executive Vice President – JCI EVP) olarak Avrupa’dan sorumlu başkan olarak atandı. Yıl boyunca, gerçekleştirilecek uluslararası çalışmalarda Dünya Başkanı’nın Baş Danışmanı ve Stratejik Planlama Komitesi üyesi olarak, kurumun geleceğinin şekillenmesinde aktif rol üstlenen İsmail Haznedar için bu görev JCI Dünya Başkanlığına giden yolda önemli adımlardan birini oluşturuyor. Kongrenin ardından açıklamada bulunan JCI EVP İsmail Haznedar; “JCI Türkiye için 25. yılında yepyeni bir noktada olmak hepimiz için gurur verici. İlk defa aday olduğumuz EVP (JCI İcra Kurulu Üyeliği) görevi ile ilgili Rio’da büyük heyecan yaşadık ve görevi kazanarak geri geldik. 2014 yılında Avrupa’dan Sorumlu Başkan olarak görevimi sürdüreceğim. Uluslararası bir organizasyonda liderlik görevi üstlenmek gençlerimiz açısından bir örnek oluşturuyor. Görev süresince en iyisini yapmayı

hedef edinmiştik, şu an Avrupa’nın liderliği görevini üstlendik, 2014 yılında gençler liderler ve girişimcilerin temel konularına çözüm üretmeye odaklanacağız.” dedi. JCI Avrupa’da 40 ülkede aktif 1.000 şube ve 60.000 üye bulunuyor. 11-14 Haziran 2014 tarihlerinde Malta’da gerçekleştirilecek Avrupa Konferansı’na İsmail Haznedar başkanlık yapacak ve bu konferansta Avrupa’nın temel konuları gençler tarafından değerlendirilerek sonuçları bir rapor olarak Dünya Kongresi’ne sunulacak.


Daha fazla üretim, daha fazla ihracat yapmalıyız Türkiye’nin dünya ortalamasından daha hızlı büyüdüğünü belirten OTİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ulvi Orhan, Türkiye’nin daha fazla ihracat ve daha fazla üretim yapması gerektiğini söyledi. Osmanbey Tekstilci İş Adamları Derneği (OTİAD), Üyeleri “Günaydın Osmanbey” kahvaltılı sohbet toplantısında bir araya geldi. Toplantıya İTHİB Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Gülle, İHKİB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kemalettin Güneş, TİGSAD Yönetim Kurulu Başkanı İrfan Özhamaratlı, MESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Halit Tuna, BATİAD Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Erten, ÖRSAD Yönetim Kurulu Başkanı Fikri Kurt, Türkiye Tekstil Terbiye Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Vehbi Canpolat, ORKA Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, OTİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ulvi Orhan, Patika Fuarcılık Genel Başkanı Didem Cılga ve OTİAD Yönetim Kurulu Üyeleri katıldı. Dünya ticareti yavaşladı

OTİAD Başkanı Ali Ulvi Orhan, toplantıda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin daha fazla ihracat ve daha fazla üretim yapması gerektiğini söyledi. 2008’den beri dünya ekonomisi yavaşladığını belirten Orhan, şunları kaydetti: “Dünya ticaretinde bir gerileme söz konusu. 2012 yılında ise dünya yüzde 2.3 oranında büyüme kaydetti. Bu büyüme daha çok Asya ülkelerinin büyümesiydi ancak dünyaya da etkisi oldu. 2014 senesi için ise yüzde 3’lük bir büyüme bekleniyor. Türkiye dünya ortalamasından daha hızlı bir büyüme oranı kaydediyor ve bu yıl ihracat 153.5 milyar dolar olarak bekleniyor. Türkiye’nin tekstil ihracatı ise genel ihracatından daha fazla. Tekstil ve hazır giyim ihracatı artış gösteriyor. Daha fazla yabancı sermayeye girişi olmalı. Sektörün talepleri için bir araya gelmeliyiz.” Sezonların birbirine karıştığını belir-

ten Orhan, üreticinin malını satmakta zorlandığını da sözlerine ekledi. Hedefleri büyütmeliyiz

ORKA Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu ise hazır giyim sektörünün dünü bugünü ve yarını hakkında konuştu. Osmanbey’in şirketleri için ayrı bir yeri olduğunu belirten Orakçıoğlu, “Girişimlerimizin temelini Osmanbey oluşturuyor. Benim için Osmanbey sıcaklık, samimiyet ve enerji demek” dedi. Dünya ekonomisinde gelişmeler bizi ne kadar etkiliyorsa, hükümetin aldığı kararların da olumlu ya da olumsuz etkilediğini ifade eden Orakçıoğlu, şunları dile getirdi: “Son dönemde işsizlik oranları açıklandı. Bu şu demek oluyor ki farklı parametreleri düşünmemiz gerekiyor. Daha fazla istihdam, daha fazla üretim ve daha fazla rekabet ortamı ile daha büyük hedeflerin koyulması gerekiyor. Şu an sıcak para ve cari açık temel 2 sorun. Bu sorunları aşmanın çözümünde ise Osmanbey var. Ülkenin ihtiyacı olan dövizin sağlanacağı en temel kaynak Osmanbey.“ Tek bir marka ile başarılı olamaya-

cağımızı düşündüğümüz için farklı farklı segmentlerde marka ürettiklerini aktaran Orakçıoğlu, “Üst ve ticari segmentte markalarımız var. Pazar liderliği ve imaj liderliği olarak hedeflerimizi ayrıştırdık. Çünkü imaj ve pazar liderliğini ayrıştırmak gerek” diye konuştu. Orakçıoğlu, Fashionist Fuarı’na katılacaklarını da sözlerine ekledi. Fashionist Fuarı’nda 15 bin kişi hedefliyoruz

Patika Fuarcılık Genel Başkanı Didem Cılga da yaklaşık 1 yıldır OTİAD ile Fashionist Fuarı için çok şey yaptıklarını söyledi. Cılga, şunları kaydetti : “5-7 Aralık tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi’nde ilk kez böyle bir fuar düzenlenecek. Bu fuarı nasıl uluslararası hale getiririz diye düşündük ve büyük hedefler koyduk. Yerli ve yabancı yaklaşık 15 bin kişiyi ağırlamayı hedefliyoruz. Bu fuarda firmalar 2014 yılı yaz koleksiyonlarını ilk kez sergileyecekler. Dünyada İstanbul önemli bir marka. Bu iş dünyada konuşulan bir iş olacak. İddialıyız. Uyumlu çalışmalarından dolayı OTİAD’a teşekkür ederim.”

Aralık 2013

65


DIŞ TİCARET

Aylık bazda 13.8 milyar dolarlık ihracat rekor getirdi Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Kasım ayı ihracat rakamlarını Tokat’ta açıkladı. İhracat Kasım ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 8.8 artışı gösterdi. tüm ihracatçılarımıza teşekkür ediyoruz” dedi. Yılın 11 ayında toplam ihracatta ise yüzde 0,3 azalma hesaplandığını belirten Büyükekşi, Ocak-Kasım döneminde toplam 138 milyar 337 milyon dolar ihracat gerçekleştiğini belirtti. Büyükekşi, “Birlik kaydından muaf ihraç kalemleri hariç, net mal ihracatına baktığımızda, ilk 11 aydaki birikimli artış performansımız yüzde 5,4 oldu. Son 12 aylık genel ihracatımız ise yüzde 0,2 azalarak, 150 milyar 942 milyon dolar oldu” dedi. TİM-3-İhracat rakamları Tokat’ta açıklandı-MB Otomotiv ihracatta yine lider

TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, Kasım’da elde edilen 13,8 milyar dolarlık ihracatın, aylık bazda Cumhuriyet tarihinin rekoru olduğunu bildirdi. Euro bölgesinin resesyondan çıkma işaretleri verdiğini, küresel talepte toparlanma olduğunu belirten Büyükekşi, 2014 yılı öngörülerinin pozitif olduğunu söyledi. Büyükekşi, “geçtiğimiz hafta İran’la ilgili yaşanan gelişmelerin de ihracatımıza pozitif katkı yapacağına inanıyoruz” dedi. Türkiye ihracatçılar Meclisi (TİM), Kasım ayı ihracat verilerini Tokat’ta düzenlenen basın toplantısında açıkladı. İhracatın Kasım ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 8,8 artışla, 13 milyar 797 milyon dolar olduğunu bildiren Büyükekşi, “bu rakam, Cumhuriyet tarihimizin en yüksek aylık ihracat tutarıdır. Böylelikle aylık ihracat rekorumuzu geliştirdik,

66

Aralık 2013

TİM Başkanı Büyükekşi’nin verdiği bilgiye göre, Kasım ayında en fazla ihracatı 2 milyar 77 milyon dolarla otomotiv sektörü gerçekleştirdi. Bu sektörü hazır giyim ve kimyevi maddeler sektörleri takip etti. Kasım ayında ihracatını en fazla artıran sektör, yüzde 33 artışla zeytin ve zeytinyağı sektörü oldu. Bu sektörü yüzde 27 ihracat artışı ile savunma ve havacılık sektörü ve yüzde 24 ihracat artışı ile de ağaç mamulleri ve orman ürünleri sektörü izledi. İller bazında da, “en fazla ihracat yapan ilk 10 il bazında”, ihracatını en fazla artıran il yüzde 93 artışla yine Sakarya oldu. Sakarya’yı yüzde 21 artışla Denizli ve yüzde 10 artışla İstanbul takip etti. AB’ye ihracat artışı sürüyor

Kasım ayında, AB pazarındaki ihracat artışının sürdüğünü bildiren Büyükekşi, “AB’ye ihracatımız Kasım ayında yüzde 9 arttı. Kasım ayında Uzakdoğu ülkelerine yüzde 21, Ortadoğu’ya yüzde 14, Bağımsız Devletler Topluluğuna yüzde 6, Afrika’ya yüzde 4 ihracat artışı yaka-

ladık. Kasım’da ön plana çıkan ülkeler Suriye (yüzde 349 artış), Bangladeş (yüzde 257 artış), Umman (yüzde 189 artış), Portekiz’e (yüzde 101 artış) ve Finlandiya (yüzde 100 artış) oldu. Norveç’e ihracat artışı da yüzde 95 olarak hesaplandı” diye konuştu. 2014 umut veriyor

Dünya genelinde ihracatın, ilk 2 çeyrekteki yüzde 1 seviyesindeki artış performansını 3. çeyrekte yüzde 3,4’e çıkardığını kaydeden Büyükekşi, ithalat hızının da eksi değerlerinden sıyrılıp yüzde 2,6’lık artış hızına ulaştığına işaret etti. Dünya ekonomisi ve ticareti üzerine kapsamlı bir değerlendirme yapan TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi şöyle konuştu; “Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı AB bölgesi de, bu trendi izleyen grup içerisinde yer alıyor. Bölge ekonomisi, bir önceki çeyreğe göre binde 1 büyürken, geçen yılın aynı dönemine göre binde 4 daraldı. Ancak ekonomideki daralma gittikçe azalıyor. Bir diğer ifadeyle EURO bölgesi resesyondan çıkış belirtileri sergiliyor. İlk 2 çeyrekte ithalat daralması yaşayan bölge, 3. çeyrekte yüzde 3 oranında artışla, ithalatına ciddi bir ivme kazandırdı. Bölgede talebin canlandığını gösteren bu gelişme, Türkiye ihracatının geleceği açısından da, oldukça umut verici. Sonuç olarak, başta AB olmak üzere global anlamda yaşanan beklenti iyileşmeleri ve artan ithalat, dış talep koşullarının giderek olumlu hale geldiğini gösteriyor. ABD Merkez Bankası’nın öne çıkan Başkan adayı Janet Yellen ise, 2014 yılında parasal genişlemeye devam edileceğinin sinyallerini veriyor. Esasında tüm bu bilgiler, ABD başta olmak üzere küresel talepteki güçlü toparlanmayı önkoşul olarak görüyor. Dolayısıyla her halükarda genel dış ticaret ta-


lebinin 2014 yılında daha pozitif olacağını öngörüyoruz. Geçtiğimiz hafta İran’la ilgili yaşanan gelişmelerin de ihracatımıza pozitif katkı yapacağına inanıyoruz. 2014 yılından da bu yüzden daha umutluyuz.” Çin’in reformları olumlu yansıyacak

Çin’in yeni nesil reformlar ile piyasa ekonomisine geçişi hızlandırdığını anlatan Büyükekşi, “Bankacılık, emek piyasası ve kur rejiminde daha esnek uygulamalar daha gerçekçi fiyatların oluşmasını sağlayacak. Yuan’ın değerlenmesinin, Türkiye’nin rekabetçilik gücünü ve ihracatta birim fiyat avantajını artıracağını düşünüyoruz. Önümüzdeki yıl dünya ekonomisinin yüzde 3 büyümesini bekliyoruz. AB ve Euro Bölgesi dâhil özellikle gelişen ülkelerin daha yüksek büyüme oranlarına erişeceğini düşünüyoruz” dedi. Büyükekşi, pazarlar üzerine yaptığı değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Yakın ve komşu pazarlarımız arasında yer alan Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinin yüzde 3,4, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin yüzde 3,6, Sahra Afrika’sının yüzde 6 büyümesini ve bu büyümenin komşu ülkelerimizle olan ticarete pozitif yansımasını bekliyoruz. Türkiye’nin 8 komşusuyla yaptığı ihracat son 10 yılda 13 kat arttı. 2 milyar dolardan, 28 milyar dolara geldi. Buradan aldığımız güçle ve bölgesel risklerin de azalmasıyla 2014 yılında, komşularımıza yaptığımız ihracatın güçlenerek artmaya devam edeceğine inanıyoruz.”

zeceğini öngörüyoruz” dedi. Katma değer inovasyonla artacak

Konuşmasında TİM tarafından düzenlenen İnovasyon Haftası’na da değinen Büyükekşi, konuşmasını şöyle tamamladı: “Bizler bulunduğumuz her platformda, düzenlediğimiz her etkinlikte, inovasyon ve katma değerin önemine vurgu yapıyoruz. Ve biliyoruz ki, önümüzdeki 10 yılda, inovasyonun önemi, geride bıraktığımız 10 yıldan çok daha fazla olacak. Biz Türk insanının yaratıcı iş zekasına inanıyoruz. Türkiye’nin bu potansiyelini açığa çıkarmak ve Türkiye’ye yeni icat çıkarma alışkanlığını kazandırmak için her yıl Türkiye İnovasyon Haftası etkinliklerini düzenliyoruz. PerşembeCuma-Cumartesi günlerinde, 2013 Türkiye İnovasyon Haftası’nı gerçekleştirdik. Bu yıl geçtiğimiz yılki etkinliğin üzerine eklediğimiz, son derece başarılı bir etkinlik oldu. 28 Kasım’da başlayan ve 3 gün süren etkinliklerimize tüm Türkiye ilgi gösterdi. Geçen sene 15 bin kişinin katıldığı etkinliklerimize bu sene tam 26 bin kişi katıldı. Ayrıca tüm program, TİM TV’den canlı bir şekilde yayınlandı. Dünyanın dört bir yanından 20 bine yakın kişi bu etkinliği internetten takip etti.” Suriye’ye ihracat BM’nin gıda alımlarıyla artıyor

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)

Başkanı Mehmet Büyükekşi, basın toplantısında soruları yanıtladı. Ambargo döneminde İran’a ihracatta 1 milyar dolarlık düşüş olduğunu belirten Büyükekşi, yeni dönemde ihracat artışı beklediklerini kaydetti. İran’a ambargo ile birlikte altın ihracatının yüzde 77, ithalatının da yüzde 80 arttığını belirten Büyükekşi, altının cari açığın artmasına neden olduğunu vurguladı. Büyükekşi, “İran Türk ürünlerine yüzde 30-100 arasına gümrük uyguluyor, bu da ihracatı zorlaştırıyor, rakabet gücümüzü olumsuz etkiliyor” dedi. Suriye’ye yapılan ihracata da açıklık getiren Büyükekşi, “Suriye’ye 1.7 milyar dolar ihracat vardı. Bu rakam sıkıntılardan sonra yüzde 70 düştü. BM örgütleri Suriye’ye yönelik gıda alımlarını Türkiye’den yapıyor. Bu da Suriye’ye ihracat alarak kaydediliyor. Suriye’ye ihracatın artış nedeni bu. Mısır pazarında da bütün bu gelişmelere rağmen sıkıntı beklemiyoruz. Mısır’da 2 milyar dolarlık yatırımımız var. 50 bin kişilik istihdam yarattık. Mısır’da sıkıntı olmaz” diye konuştu. Bölge ülkelerinden Irak’a yönelik ihracatın da sürekli arttığını belirten Büyükekşi, bu ivmeyi artırabilmek için TİM olarak Basra, Erbil ve Bağdat’a bir ziyaret gerçekleştireceklerini açıkladı. Büyükekşi, yıl sonu hedefini yakalayacaklarını ve 153,5 milyar dolara ulaşacaklarını belirtti.

Cari açığın önemli nedeni altın

Cari açık ilk 9 ayda yüzde 27 artarak 49 milyar dolara yükseldiğine değinen TİM Başkanı Büyükekşi, cari açıktaki genişlemede, ağırlıklı payı altın ithalatında yaşanan büyük artışlar ve altın ihracatındaki düşüşlerin oluşturduğunu söyledi. Büyükekşi, “Özellikle altın ve enerji hariç tutulduğunda, cari açığın çok daha düşük seviyelerde olduğu gözleniyor. Bu bağlamda, Merkez Bankası da, altın ticareti çıkarıldığında, cari açığın ılımlı iyileşmeye devam ettiğinin altını çiziyor. Bizler 2014 yılı ile beraber, altın rakamlarındaki normalleşme ile birlikte, cari dengenin daha iyi bir tablo çi-

Aralık 2013

67


İNOVASYON

Yenilikçi fikirler, geleceği bugüne taşıdı Türkiye İnovasyon Haftası inovasyonun ilham verici kapılarını açtı. Bu yıl 20. Kuruluş yıldönümünü kutlayan Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin 28-30 Kasım tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlediği Türkiye İnovasyon Haftası etkinlikleri kapsamında katılımcılar inovasyonun bilgi dolu dünyasını keşfe çıktı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleri ve T.C. Ekonomi Bakanlığı’nın destekleriyle gerçekleşen Türkiye İnovasyon Haftası, dünyada ve Türkiye’de fark yaratan uluslararası profesyonel, sanayici, akademisyen ve üniversite öğrencilerini İstanbul’da buluştururken, inovasyon ve Ar-Ge’nin Türkiye ekonomisi ve ihracatında taşıdığı önemi bir kez daha Türkiye gündemine taşıdı. Mehmet Büyükekşi; Türkiye İnovasyon Haftası ile kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının inovasyona dayalı aktivitelerini destekleyerek Türkiye’ye moral, motivasyon ve özgüven aşıladıklarını belirtirken, Türkiye’nin gücüne ve bu ülkenin gençlerine yürekten inandıklarının altını çizdi. Stratejik sponsorluğunu Arçelik, Brisa, Türk Ekonomi Bankası (TEB) ve Türk Hava Yolları’nın üstlendiği organizasyon, yurt içi ve yurt dışından ilham verici fikirleriyle büyük ses getiren konuşmacıları ağırladı. Dünyanın ve ihracatın geleceğinin inovasyona dayalıkalkınmaya bağlı olduğu öngörüsünden hareketle ilki 2011 yılında düzenlenenTürkiye İnovasyon Haftası bilim, teknoloji, pazarlama, tasarım, kent, iş vesanayi dünyası, pazarlama, enerji ve tıp alanlarında inovasyonun geliştiricigücünü gözler önüne serdi. 273 Ar-Ge projesi ve 243 tasarım projesi ile farklı bakış açıları Başarılı tasarımcılarla, sanayicileri buluşturarak sektörü kaliteli tasarımlarla beslemek hedefinden hareketle, İhracatçı Birlikleri tarafından 2013 yılında düzenlenen 8 Farklı Ar-Ge Proje Pazarı ve 17 farklı tasarım yarışmasından seçilen ödüllü 273 ArGe projesi ve 243 tasarım projesi katılımcıların beğenisine sunuldu. 168 üniversiteden seçilen projeler ise karma bir sergi olarak etkinlikte yer aldı. 53 Ar-Ge Merkezi, 16 Teknopark, 8 Bilim Merkezi ile 53 üniversite stand açarak, katılımcılara inovasyona da-

68

Aralık 2013

yalı zengin bakış açısı kazandırdı. Büyükekşi: Biz Türkiye’nin İnovasyon Potansiyeline İnanıyoruz Bilim, teknoloji, nanoteknoloji, marka yönetimi, dijital pazarlama, tasarım, enerji, kent, iş ve sanayi dünyası alanlarında inovasyonun geliştirici gücüne dikkat çeken böyle önemli bir organizasyonu düzenledikleri için oldukça memnun olduklarını ifade eden TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, “57 bin ihracatçının temsilcisi Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) olarak, 2023 yılında ulaşmayı hedeflediğimiz 500 milyar dolarlık ihracata, Türkiye’ye inovasyon kültürünü, iklimini ve eko sistemini daha fazla yerleştirerek ulaşabileceğini düşünüyoruz. Büyük bir inançla gerçekleştirdiğimiz Türkiye İnovasyon Haftası ile yeni teknoloji ve üretim süreçlerinin daha kapsamlı tanıtımını yapıyoruz, akademi ve sanayiyi daha sıkı kenetliyoruz. Kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının inovasyona dayalı aktivitelerini destekleyerek Türkiye’ye moral, motivasyon ve özgüven aşılıyoruz. Biz Türkiye’nin inovasyon potansiyeline inanıyoruz, bu ülkenin gençlerine inanıyoruz. Dinamik gençlerimiz Türkiye’nin geleceğine yön verecek. O yüzden gençlerimize daha fazla imkân verelim, onların önünü açalım.” dedi.

Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında olabilmek ve dünya mal ihracatından daha fazla pay alabilmekiçin odak noktasının, her zamankinden daha fazla katma değer yaratmaya yönelik inovasyon olduğunu belirten Büyükekşi, Türkiye’nin geleceğine yapılacak en büyük yatırımın, girişimciyi ve girişimciliği ön plana çıkararak geleceğin inovatif liderlerini yetiştirmek olduğunun altını çizdi. 20 kişiye CERN seyahati Bu yıl Türkiye İnovasyon Haftası’nda bir ilke daha imza attıklarını belirten Büyükekşi, “Türkiye İnovasyon Haftası etkinlikleri sırasında, sosyal medya takipçilerimiz, üniversite öğrencilerimiz ve basın mensuplarımız arasından belirlediğimiz 20 kişilik bir ekibi, Avrupa’da inovasyonun kalbi olan CERN’e götüreceğiz. Aynı zamanda 20. kuruluş yıldönümümüzü kutladığımız bu yılki etkinlikler kapsamında, Türkiye’nin inovasyon potansiyelini açığa çıkararak 500 milyar dolarlık ihracat hedefine giden yolda ivme kazandığımızı düşünüyorum. Bu ivmenin artarak devam etmesi en büyük isteğimiz.” dedi. Yeniliğin nabzını çarpıcı isimler tuttu Türkiye İnovasyon Haftası’nda yurt içi ve yurt dışından ses getiren önemli konuşmacılar deneyimlerini ve ilham veren görüşlerini paylaştı.


BIRAKIN ÇOCUKLAR BÜYÜSÜN!.. Şirketler çocuklarıdır patronların. Emek sarf ederek , tüm ömürlerini harcayarak , birçok fedakârlık yaparak, bakıp, büyüttükleri çocukları. Emanet edince tüm kontrolünü kaybedeceklerinden korktukları çocukları… Çocuklarının gelecekleri ile ilgili her şey firma sahiplerinin kafasının içerisinde planlanmıştır. Firma sahibi kendince büyüttüğü firması için planladığı şeyler gerçekleşmediğinde agresifleşir. Daha kontrolcü olur ve çalışanlarını suçlar. Personelinin gerektiği gibi çalışmadığını yada işi iyi yapamadıklarını düşünür. Amaç ve hedeflerini kimse ile paylaşmadığı için çalışan personeli hakkında bu şekilde düşünmesinin yersiz olduğunu bilmesine rağmen böyle düşünmekten kendini alamaz. O yüzden çocuklarının hayatını kolaylaştırmak için onların her işini yapan ebeveynler gibi şirketlerinin de her işini kendileri yapmaya çalışırlar. Her kararı kendileri verirler. İnisiyatif kullandırmazlar. Bu nedenle firmalar sahiplerine bağımlıdır. En iyi senaryolardan biri olarak, kurucu sahipleri şirketten gidipte yerine ikinci nesil şirket sahibi gelince firmalar bocalar ve çoğunlukla ondan sonraki üçüncü nesli göremezler.

Daha kötü senaryo ise kurucu sahiplerinin elinde firmanın can vermesidir. İnsanlar gibi şirketlerinde ömürleri vardır. Şirketlerde doğar, büyür, gelişir, düşüş dönemi geçirir ve ölürler. Firmaların bu süreci yaşarken çok daha az sancılı dönem geçirmeleri ve yaşam sürelerinin daha uzun olması açısından sistemleşmesi yani kurumsallaşması gerekir. Bu aşamada firma sahipleri çocuklarının yani firmalarının ömürlerini daha sağlıklı daha güçlü geçirmesi için gerekli tüm profesyonel yardımı almalıdır. Profesyonellerle çalışmayı öğrenerek, firmasının hayatını kişilere bağlı olmadan sürdürmesi için gerekli tüm çalışmayı desteklemelidir. Firmalar kendi başlarına da ayakta durabilirler ise doğup büyümesi için fedakârlıklar yaptığınız çocuklarınız gelecek nesiller içinde hizmet edebileceklerdir. O yüzden sevgili firma sahipleri BIRAKIN ÇOCUKLAR BÜYÜSÜN.

Yeliz Sarıçam Kalite Danışmanı info@ekonomiajandasi.net

Aralık 2013

69


İŞ FİKİRLERİ

Genç MÜSİAD’tan fikri olan 100 Gence 10 Milyon TL’lik dev destek Genç MÜSİAD, 100 Fikir 100 Şirket 10 Milyon Destek projesiyle hem 100 Girişimciyi iş sahibi yapıyor, hem de melek yatırımcılık kavramına karşı yepyeni bir yatırım modelini duyurmaya hazırlanıyor. Dünyanın 68 ülkesinde temsilciliği, Türkiye’nin 35 ilinde şubesi ve toplamda 3000’i aşkın üyesi ile Türkiye’nin en yaygın ve en etkili genç sivil toplum kuruluşu olan Genç MÜSİAD, bu yaygınlığını da kullanarak Anadolu’nun en uzak il ve ilçelerindeki girişimci adaylarını 100 bin TL başlangıç sermayesi ile buluşturarak şirketini kurmasına olanak sağlayacak. www.100fikir100sirket.com web sitesine girerek proje başvurusunu yapabilecek olan girişimci adaylarının projeleri değerlendirilecek. Seçilecek en iyi 100 proje, her biri kendi sektöründe lider isimler MÜSİAD’lı iş adamları tarafından 100 Bin TL ve üstü rakamlarla fonlanarak kurulan şirketler, yatırımcıların da deneyimiyle iş hayatına “Merhaba” diyecekler. Her sektörden başvurunun kabul edildiği 100 Fikir 100 Şirket projesine başvurmak için MÜSİAD ya da Genç MÜSİAD üyeliği şartı aranmazken iş fikrinde aranacak üç özellik “Sürdürülebilirlik”, “Yenilikçilik” ve “Ölçeklenebilirlik” olarak belirlendi. “Melek yatırımcılık” kavramını derinlemesine incelediklerini ve yüzlerce gençle talepleri ve ihtiyaçları üzerine görüşmeler yaptıklarını belirten Müsiad Gençlik Kurulu Başkanı Faruk Akbal, Türkiye koşullarına, kültürümüze ve gençlerin ihtiyaçlarına yönelik yeni bir başlangıç sermayesi modeline olan ihtiyacı fark ettiklerini belirtti ve şöyle devam etti : “Gençlerin ihtiyaçlarını, melek yatırım alan gençlerin yatırımdan sonra

70

Aralık 2013

yaşadığı zorlukları, gençlerin bir iş adamı yetiştirme gayesiyle değil, bir anda parayı 5’e katlama aracı olarak ele alındığı gerçeğini göz önüne alınca yeni bir yaklaşım geliştirdik. Bu yeni yaklaşımı 6-7 Aralık tarihlerinde düzenleyeceğimiz 4. Uluslararası Genç İş adamları Kongresi’nin açılış konuşmasında hem Türkiye, hem de dünya kamuoyuna açıklayacağız. “ Genç MÜSİAD’ın ismini şimdilik sır gibi sakladığı bu yeni Başlangıç Sermayesi modelinin öne çıkan birkaç farkı şöyle olacak. -Yatırımcı, genç girişimcinin moti-

vasyonunu düşürecek, heyecanını azaltacak derecede yüksek bir hisse alamayacak. Baskın hisse girişimcinin elinde olacak. -Yatırımcı, parasını katlamak için girişimin doğal büyüme sürecine zarar verecek bir hızlandırma yapamayacak. -Yatırımcı, girişimciye paradan önce deneyim sağlamayı amaç edinmiş olacak ve zaten bu yatırımcı ağına da bu bakış açısıyla bakan yatırımcılar kabul ediliyor. Yani yatırımcı, girişimcinin öncelikle akıl hocası olduğu yaklaşımıyla hareket edecek.


“KOBİLER ÖN YARGIYI YENMELİ” Dergimizin bu ayki sayısında RUTA Halkla İlişkiler’in kurucusu Ruşen Tanrıverdi ile Kobilere yönelik yaptığımız söyleşide, Tanrıverdi’nin halkla ilişkiler ve reklam konularındaki görüşlerini dinledik. İşte o görüşmeden bazı satır başları…

- Halkla ilişkiler faaliyetleri, firmaların büyümesindeki en önemli stratejilerden biridir. Dönem dönem farklılık göstersede halkla ilişkiler çalışmaları KOBİ’lerin rakiplerini geride bırakmada etkin bir rol oynar. Büyümeyi hedefleyen firmaların öncelikle yapması gereken, halkla ilişkiler faaliyetine önem vermeleridir - RUTA Halkla İlişkiler olarak bizim görevimiz globalleşen dünyada markalaşmayı hedefleyen KOBİ’lere uygun adımları izleyerek onların büyümelerine yardımcı olmak. KOBİ’lerle yaptığımız doğru çalış-

malar sayesinde onlara geri dönüşümü sağlamak - Halkla İlişkiler bir ekip işi. Profesyonel kadromuzla birlikte yürüttüğümüz projelerle ve çözüm ortaklarımızla yürüttüğümüz çalışmalarla KOBİ’lerin büyümesini sağlıyoruz. Kobiler büyüdükçe bizler de büyüyoruz - Küreselleşmenin yanında getirdiği rekabet savaşı KOBİ’lerin ayakta kalabilmesindeki en büyük engel. Böylesi durumlarda KOBİ’ler halkla ilişkiler faaliyetinin yanı sıra reklam çalışmalarına da önem vermeli. Rek-

lam yapmak yalnızca satışların arttırmasını sağlamak ile sınırlı değildir. Aynı zamanda firmaların rakiplerinin gerisinde kalmaması için de gerekli bir çalışmadır - Dikkat edilmesi gereken bir husus var. Birçok KOBİ reklam planlamasına önyargı ile yaklaşıyor. Önyargılar KOBİ’lerin büyümesindeki en büyük engel. Eğer markalaşmayı hedefliyorsanız önyargıları yıkmalısınız - RUTA’da kurumsal iletişim danışmanlığı, medya iletişimi, reklam filmi ve organizasyon hizmetleri veriliyor

Aralık 2013

71


İŞ FİKİRLERİ

Başarısızlık korkusu kalkarsa‘Girişimcilik’ artacak Amway Avrupa tarafından 4.sü gerçekleştirilen Girişimcilik Araştırması sonuçlarına göre girişimciliğin önündeki en büyük engel ‘Başarısızlık korkusu’. rıca üniversite mezunu katılımcıların (%67), girişimciliğe karşı daha olumlu yaklaştıkları görülüyor. Özellikle 30 yaşın altındaki genç katılımcılar (%53) ve öğrenciler (%56) ciddi bir girişimcilik ruhu sergiliyor. Girişimciliğe en olumu bakan bölge Doğu Anadolu

Doğu Anadolu (%78), Karadeniz ve Marmara bölgelerinden (her biri %75) katılımcılar girişimciliğe karşı olumlu tavır sergilerken, Ege’deki (%30) komşuları ise dünya ortalamasının (%70) çok altında kalıyor. Başarısızlık korkusu en büyük engel

Bu seneki araştırmanın en büyük farklarından biri de katılan ülke sayısı. 2013 araştırması ABD, Kolombiya, Meksika ve Avustralya’nın da dahil olduğu 24 ülkede gerçekleştirildi. Araştırmada girişimcilik potansiyelinin yükselişini sürdürdüğü gözlemleniyor, Türkiye ise kendi işine sahip olma oranı en yüksek beş ülke arasında yer alıyor. Amway Avrupa’nın Girişimcilik Araştırması’nın 4. sünün sonuçları açıklandı. Dünya Girişimcilik Haftası için Amway Avrupa tarafından dünyanın önde gelen Pazar Araştırma şirketi GFK Almanya’ya ve Münih Teknik Üniversitesi işbirliğinde yaptırılan araştırma bu sene sınırlarını genişleterek dünyanın çeşitli bölgelerinden 24 ülkeyi (Avustralya, Avusturya, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Büyük Britanya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Japonya, Meksika, Hollanda, Polonya , Portekiz, Romanya, Rusya, İspanya, İsviç-

72

Aralık 2013

re, Türkiye, Ukrayna, ABD) kapsadı. 14-99 yaşları arası 26.009 kadın ve erkek arasında gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına göre katılımcıların %70’i kendi işine sahip olmaya olumlu yaklaşıyor ve kendi işine sahip olma potansiyeli sürekli olarak yüksek düzeyde seyrediyor (%39), başarısızlık korkusu ise % 70 oranla yeni bir iş kurmanın önündeki en büyük engel olarak göze çarpıyor. Diğer yandan, kamu kaynakları, iş kurma kredileri ve girişimcilik eğitimi, işletme kurma kararında insanları teşvik ediyor. Türkiye’nin girişimcileri 30 yaş altından çıkacak

Genel amacı, farklı ülkelerdeki girişimcilerin ekonomik potansiyeline işaret etmek ve potansiyel girişimcileri planlarını hayata geçirmelerinde desteklemek olan araştırmada Türkiye’de her 5 katılımcıdan 3’ünün (%61) kendi işine sahip olmaya yönelik tavrı olumlu. Ay-

Ülkemizdeki girişimcilik potansiyeli halen dünya ortalamasının (%39) üzerinde kalmayı sürdürürken araştırmaya katılan tüm ülkeler arasında da beşinci sırada bulunuyor. Ayrıca katılımcıların %11’i halihazırda kendi işine sahip olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla, Türkiye en yüksek kendi işine sahip olma oranına sahip beş ülke arasında yer alıyor. Ve tıpkı uluslararası ortalamada olduğu gibi (%70), Türkiye’deki her 3 kişiden 2’si (%66) girişimlerinde başarısız olma korkusunu işletme kurmalarının önünde bir engel olarak görüyor. Türkler için ekonomik kriz büyük bir engel değil!

Türkler, ekonomik şart ve engeller karşısında çok daha az endişeliler. Uluslararası ölçekte en yüksek sırada yer alan bu durum “iflastan kaynaklanan finansal yükler” (%41) ve “ekonomik kriz tehdidi” (%31) olurken, Türk katılımcılar ise bu konulardan çok daha az endişeleniyorlar (sırasıyla %20 ve %15). Danimarka, Finlandiya ve Avustralya girişimciliğe en olumlu bakan ülkeler

Araştırma sonuçlarına genel ola-


rak baktığımızda ise Danimarkalılar (%89), girişimciliğe yönelik tavır konusunda araştırmada yer alan ülkeler arasındaki birinciliğini bu yıl da sürdürüyor. İkinci ve üçüncü sıralar ise bu yıl araştırmaya yeni dahil olan ülkelere gidiyor; %87 ile ikinci olan Finlandiya’yı %84 ile Avustralya takip ediyor. Geçen yıl olduğu gibi, Avusturya (%40), Macaristan (%40), Portekiz (%39), ve Almanya’daki (%37) katılımcılar girişimciliğe karşı en olumsuz tavrı gösterenler arasında yer alıyor. Dünya çapındaki araştırmanın yapıldığı ülkelerde ortalama kendi işine sahip olma potansiyeli %39 düzeyinde seyrediyor. Bu, Kolombiya (%63), Meksika (%56) ve Yunanistan’da (%53) en yüksek düzeye ulaşırken, Yunanistan en yüksek girişimcilik arzusuna sahip Avrupa ülkesi olarak konumunu koruyor.

gel olarak öne çıkıyor. Bilhassa Japonya (%94), İtalya ve Çek Cumhuriyeti (her biri %91) vatandaşları girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasından korkuyor. Tam aksine, ABD (%62), Hollanda (%55) ve Meksika’da (%50) ise başarısızlıktan korkmayanların yüksek oranlarda olduğu görülüyor. Bu başarısızlık korkusu, “iflastan kaynaklanan finansal yükler” (%41) ve “ekonomik kriz tehdidi” (%31) gibi farklı etkenlerden oluşuyor.

En cesur ABD, en ürkek Japonya

Girişimcilerin teşvik edilmesi şart

Halihazırda kendi işine sahip olduğunu teyit eden insanların sayısı ise nispeten düşük. Rusya (%3), Danimarka ve Finlandiya (her biri %4) son sıralarda yer alıyor. Özellikle girişimciliğe yönelik olumlu bir tavra sahip olan ama kendini bir iş kurarken tahayyül edemeyen ülkelerde, başarısızlık korkusu çok ciddi bir en-

Girişimciliği istemenin en önemli nedeni ‘bağımsızlık’

Araştırma sonuçları aynı zamanda teşvik edici gerekçeler hakkında da net bir ifade sunuyor: Katılımcılar bir çalışandan bağımsız olmayı ve kendi fikirlerini hayata geçirmeyi (%43) yeni bir iş kurma konusundaki baskın nedenler olarak gösteriyor.

Öte yandan, “kamu kaynakları ve iş kurma kredileri” (%42), “girişimcilik eğitimi ve ticari yeteneklerin öğretilmesi” (%33) ve “akıl hocalığı, iş ağları üzerinden destek” (%27) gibi iş kurulmasını teşvik edici unsurların hayata geçirilmesi gerekiyor. Dahası, başarısızlık korkusunun güçlü olduğu ülkeler aynı zamanda “dü-

şük riskli iş modelleri”nin de özlemini çekiyor. Bu, Almanya (%34), İtalya (%29), Macaristan, Türkiye ve Ukrayna’da (her biri %26) girişimciliği teşvik eden en büyük üç etken arasında yer alıyor. Amway Avrupa Kurumsal İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Michael Meissner bu durumu, “Amway olarak, doğrudan satış sektöründe uluslararası ölçekte başarılı düşük riskli bir kariyer fırsatı sunarak kadınlar, yaşlılar, etnik azınlıklar ve gençler arasında girişimciliği teşvik ediyor ve bir nevi iş geliştirme merkezine benzer bir destek sunuyoruz,” diye açıklıyor. Girişimciliğe dost – düşman ülkeler

Son olarak, rapor katılımcıların toplumun genelini ne kadar girişimcilik dostu olarak gördüğü konusunda da içgörüler sunuyor. Uluslararası ortalama ülkelerinin aynı derecede girişimcilik dostu ve düşmanı olduğunu belirtiyor. ABD (%73) ve Avustralya’daki (%62) katılımcılar kendi ülkelerini en girişimcilik dostu ülkeler olarak oylarken, krizden etkilenen ülkelerden katılımcılar ise kendi toplumlarını en girişimcilik düşmanı olarak görüyor: Portekiz (%76), Macaristan (%74), İspanya, İtalya (her biri %64) ve Romanya (%57)

Aralık 2013

73


EĞİTİM

Üniversite-Sanayi İşbirliğiyle Sektörü Kalkındıracak Projeler! OBASE Ar-Ge Merkezi’nden, üniversite-sanayi işbirliğiyle sektörü kalkındıracak projeleri açıkladı.

Perakendenin geleceği şekilleniyor

Sektörden 18 yılda edindiği deneyimi teknoloji üretimine aktaran OBASE, 1. yaşını dolduran genç Ar-Ge merkezinde perakende sektörünün verimlilik ve süreç yönetimi ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebilecek projelere imza atıyor. Türkiye’nin akademik gücünü perakende ve iş analitiği alanında buluşturuyor. Perakende alanında filizlenen yeni fikirlerin ve projelerin hayata geçmesi için OBASE bünyesinde oluşturulan OBASE Ar-Ge Merkezi ise tam bir yıldır faaliyetlerini hızla sürdürüyor. Perakende sektörü ve iş analitiğine yönelik teknolojileri 18yıldır geliştiren ve sektörün gelişimine ışık tutan OBASE, üniversite iş birlikleri kapsamında geliştirdiği sayısız projeyle sektöre yön vermeye de-

74

Aralık 2013

vam ediyor. Talep tahmini başta olmak üzere, veri madenciliği tekniklerini de kullanarak perakendede optimizasyon, planlama, sosyal zeka, kampanya yönetimi, CRM ve mobil projeleriyle sektörü hedefleyen pek çok teknoloji ürününün çok daha verimli hale gelmesini hedefleyen OBASE ArGe Merkezi, bu hedefe doğru yaptığı yolculukta Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden değerli akademisyenlerle birlikte çalışıyor. Akademik alanın fikir gücünü sanayideki yatırım gücüyle birleştirerek yarının perakende teknolojilerini inşa ediyor. En büyük yatırım insana…

OBASE’in gücünü Türkiye’nin teknoloji alanındaki hedefleriyle birleştirmeyi ve akademik projelerin gerçeğe dönüşmesine yardımcı olmayı he-

defleyen OBASE Ar-Ge Merkezi, bilimsel perakende çözümleri ve analitik iş uygulamaları alanında sektöre ilkleri yaşatan yepyeni ürünler geliştirmek için var gücüyle çalışıyor. Bunun için öncelikle insana yatırım yapan merkez bünyesinde çalışan mühendis sayısı şimdiden 100’ün üzerine çıktı. Yok satma oranı yüzde 6 azalıyor

Gelişen ekonomik şartlar günümüz perakende sektörünü ve iş yapış biçimlerini önemli ölçüde değiştiriyor. Eskiden fazla stok miktarı orta vadede önemli bir kazanım olarak görülürken, bugün depolama ve vitrin maliyetlerinin yükselmesi, nakit akışı sıkıntıları stok miktarının optimum düzeyde tutulmasını gerektiriyor. Bu gereksinim de talep tahmini konusuna hayati önem kazandırıyor.


OBASE Ar-Ge Merkezi, üniversite iş birlikleri kapsamında geliştirdiği talep tahmini projesinin ilk fazı sonunda çıkan çözüm içerisinde, özellikle gıda perakendesinde yok satma oranını %6 azaltan algoritmalar üretti. Boğaziçi Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilen çok boyutlu talep tahmini projesi, gelecekte üretilecek OBASE ürünlerine büyük katkı sağlayacak. Tahmin doğruluğunu daha da yukarı çekecek yöntemlerin çözüme dahil edilmesi ile ilgili çalışmalar devam ediyor. İlk müşteri denemesinde yok satma oranı %6.9azalırken, stoklarda da %2.4’lük düşüş ile daha az stok ile daha çok satış sağlanmış oldu. Perakende sektörü işletmeleri, yeni nesil çözümlerle stok-satış oranlarında mükemmele bir adım daha yaklaşacak, kârlılıklarını artıracak.

Üniversite eğitimleri başlıyor

Ar-Ge Merkezi’yle birlikte gelişen üniversite-sanayi işbirliği kapsamında OBASE uzmanları, teknik bilgi ve mesleki deneyimlerini üniversiteöğrencileri ile paylaşmak üzere, Anadolu Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Fakültesi’nde bilgi yönetimi eğitimlerine başlıyor. 2013-2014 eğitim döneminde; Operasyonel ve Analitik Sistemler, Veri Ambarı Mimarisi ve Bileşenleri, İş

Zekâsı ve Karar Destek Sistemi, Veri Görselleştirme, Bilgi Keşfi, Mobil İş Zekası, Veri Madenciliği, Büyük Veri ve kullanım alanları ile İş Analitiği, İş Optimizasyonu ve örnek uygulama alanları gibi ana başlıklarda eğitimler verilecek. Üniversite öğrencilerinin sektördeki örnek uygulamalar hakkında bilgi edinmesini sağlayacak eğitim süreci sonunda, öğrencilere OBASE Ar-Ge Merkezi Eğitim Akademisi tarafından Bilgi Yönetimi Eğitimi Katılım Sertifikası verilecektir.

Yeditepeli genç girişimcinin büyük başarısı

Yeditepe Üniversitesi öğrencisi Onur Candan, Washington’da Türkiye’yi temsil edecek Yeditepe Üniversitesi öğrencisi Onur Candan ve şirketi “Visionteractive”, Global Üniversiteli Girişimci Yarışması’nın 20-22 Kasım tarihlerinde Washington’da gerçekleşecek büyük finalinde Türkiye adına yarışacak. Yeditepe Üniversitesi Endüstri ve Sistem Mühendisliği bölümü son sınıf öğrencisi Onur Candan ve şirketi “Visionteractive”, bu yıl üçüncü kez Türkiye’de hayata geçirilen “Global Üniversiteli Girişimci Yarışması”nın 20 - 22 Kasım tarihlerinde Washington’da gerçekleşecek büyük finalinde Türkiye’yi temsil edecek. 2012 yılından bu yana Yeditepe Üniversitesi Yönetim Uygulama ve Geliştirme Merkezi (YUVAM) Genç Girişimci Destek Programı’na dahil olan Candan, 44 ülkenin birincileri ile 150 bin dolar değerinde nakit ve sponsorların ürün ve hizmet ödülleri için yarışacak. Saint Louis Üniversitesi tarafından 1998 yılında başlatılan Global Üniversiteli Girişimci Yarışması (Global Students Entrepreneur Awards

(GSEA)), tüm dünyadaki üniversite öğrencileri arasında girişimciliği teşvik etmek ve gelecek kuşak girişimcilerin yetiştirilmesi amacıyla düzenleniyor. Türkiye elemelerine 130 genç girişimcinin başvurduğu yarışmaya bir yandan üniversiteye devam ederken, bir yandan da kendisine ait bir şirketi olan (minimum 6 aylık) ve onu işleten öğrenciler katıldı. Türkiye elemelerinde birinci olan Onur Candan’ın yakın arkadaşları Alişan Yılmaz ve Batuhan Yılmaz ile ortak olup, kendi imkanlarıyla kurduğu Visionteractive şirketi, online dünya ile gerçek dünya arasında bir köprü kuran, fiziksel ve dijital ürünler geliştiren bir şirket olma özelliğini taşıyor. Şirketin en çok ses getiren ürünü ise, Instagram ile çekilen fotoğrafları basan bir kiosk olan Presstagram.

Aralık 2013

75


KÜLTÜR SANAT

“İstanbul tarihsel bir değişim ve dönüşüm yaşıyor”

Ülkemizde “yerel yönetimler” ve “İstanbul” denildiğinde ilk akla gelen uzmanlardan biri olan Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı ve İstanbul Araştırmaları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Recep Bozlağan, Hayat Yayınları’ndan çıkan “İstanbul 2053 Vizyonu” adlı kitabında; İstanbul’un 8 bin yıllık geçmişini mercek altına alarak gelecek 40 yılı için yeni ve çarpıcı vizyon önerilerinde bulunuyor. “Yerel yönetimler” ve “belediyecilik” alanında sadece akademik değil, aynı zamanda uygulama boyutunda da ülkemizin en önde gelen uzmanlarından biri kabul edilen Prof. Dr. Bozlağan, “İstanbul için küresel düzeyde iddialı bir vizyonun geliştirilmesi, Türkiye’nin önündeki temel önceliklerden biri olmalı” diyor. Dünyanın 30’u aşkın ülkesin-

76

Aralık 2013


de “yerel yönetimler” konusunda teorik ve uygulamalı çalışmalara imza atan Prof. Dr. Recep Bozlağan, İstanbul’dan hareketle şehirlerin geleceğinin nasıl inşa edilmesi gerektiğine ilişkin önemli teşhislere, tespitlere ve tavsiyelere yer verdiği kitabında, “2053 vizyonu insanın yaratılış gayesine uygun ve bütün dünyaya liderlik edecek bir şehircilik modelini ortaya koymalı. Dünya kültür ve medeniyet havzalarının kesişme noktasında yer alan İstanbul, bu potansiyele sahip yegâne şehirdir” vurgusunu yapıyor. Şehrin ruhuna dokunan, şehri anlamayı, anlamlandırmayı ve yönlendirmeyi amaçlayan eserinde Bozlağan, İstanbul’un nasıl bir değişim ve dönüşüm süreci ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor. Kitapta yaşanmakta olan değişimin ana dinamiklerinin neler olduğu ve bunların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair de çarpıcı tespitler ve açıklamalar mevcut. Prof. Dr. Recep Bozlağan kimdir?

1972 yılında Kayseri’de doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünden mezun oldu. Marmara Üniversitesi’nde yerel yönetimler üzerine yüksek lisans ve doktora yaptı. 2002 yılında yardımcı doçent, 2006 yılında doçent ve 2011 yılında profesör oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul İl Özel İdaresi

Marmara Belediyeler Birliği ve özel sektörde üst düzey görevlerde bulundu. Marmara Üniversitesi bünyesinde İstanbul Araştırmaları Bilim Dalını, Türkiye’nin ilk 4 yıllık yerel yönetimler bölümünü ve Turgut Cansever Şehir Kütüphanesini kuran Recep Bozlağan, halen Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı görevini yürütmektedir.

LoveStar İzlandalı yazar Andri Snær Magnason’un, okuyucuya hem gerçek dışı hem de huzursuzluk verecek kadar tanıdık bir gelecek senaryosu sunduğu LoveStar, türünün hakkını veren sarsıcı bir distopya… Paranın tüm değerlerden üstün olduğu bir dünya düşünün. En yakın arkadaşınızın sohbet sırasında size gizlice bir ürünün reklamını yaptığını gözünüzün önüne getirin ya da komşunuzun faturalarını ödeyebilmek için her sabah yolunuza çıkıp size iltifat ettiğini. Gelişiminden memnun olmadığınız çocuğunuzu yedeğiyle değiştirebildiğinizi, ölen yakınınızın bir roketle gökyüzüne fırlatılıp bir yıldız gibi kaydığına şahit olabildiğinizi, tüm bunları mümkün kılan büyük şirketin kimi seveceğinize bile sizin adınıza karar verdiğini düşünün. Ve böylesine sahte bir dünyada hâlâ delicesine âşık olabilecek kadar insan kaldığınızı…

İndridi ve Sigridur’un mutlu hayatı, LoveStar şirketler grubunun aşktan sorumlu kolu inLOVE’dan aldıkları bir mektupla kâbusa döner. Yapılan hesaplamaya göre Sigridur’un gerçek aşkı İndridi değil, bir başkasıdır ve Sigridur’un onunla eşleştirilmek üzere İzlanda’nın kuzeyindeki merkeze gitmesi gerekmektedir. İki sevgili, aşkları uğruna her şeyi göze alarak mücadele etmeye, inLOVE da işi şansa bırakmamaya kararlıdır. Bu sırada şirketin kurucusu LoveStar ise, insanlığın kaderini belirleyecek müthiş bir keşfin, Tanrı’yı bulmanın peşindedir. “George Orwell, Kurt Vonnegut ve Douglas Adams’ı okura her sayfasında hissettiren Magnason, aynı zamanda özgün dilini de yaratmış. Bu esere tadını veren şey ise hiciv ve derinlikli bir toplum eleştirisi. Magnason’un hayal gücü kalıbına sığmıyor.”

Aralık 2013

77


A B O N E L İ K F O R MU 1 YILLIK ABONELİK BEDELİ 60 TL Adı Soyadı: T.C. Kimlik No: Doğum Tarihi: Mesleği: Ev/İş Adresi: İlçe: Şehir: Posta Kodu: Tel:

Fax:

Vergi Dairesi: V.No: Abonelik Başlangıç Tarihi: Hesap No: Abonelik bedeli banka hesabınıza yatırılmıştır imza: EKONOMİ AJANS YAYINCILIK PAZ.VE DANIŞMALIK HİZMETLERİ Abdurrahman Çinar BANKA HESAP BİLGİLERİ: İŞ– BANKASI –KALAMIŞ ŞB ŞUBE KODU: 1168 HESAP NO : 0272093 IBAN NO: TR 290006400000111680272093 Adres: Fevzi Paşa Cad. No 2 Sarı Ap.D:6 34750 Küçükbakkalköy – Ataşehir – Istanbul Tel

: +90 (0) 216 572 60 69

Faks : +90 (0) 216 576 89 96




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.