Haberexen #51 Ocak 2014

Page 1



HABEREXEN

®

Kadim KARADENİZ

www.haberexen.com

Yüzyıllar hatta binyıllar boyunca ticaretin gözdesi olan Karadeniz kadim tarihi ile onlarca koloniye ev sahipliği yapmış.

AYLIK HABER DERGİSİ

Türklerin 1071’de Anadolu topraklarını ilk kez girdiği kabul edilse de Karadeniz’in Türklerle tanışması M.Ö 8’inci yüzyıla kadar dayanıyor kaynaklara göre bu tarihten itibaren çeşitli Türk toplulukları Canik Ve Doğu Karadeniz dağlarının denize bakan yamaçlarına yerleşiyor. Dergi HABEREXEN, bu kez okuyucuları için Karadeniz’in pek bilinmeyen ama hep merak edilen ve tartışmalara konu edilen ama hep kulaktan dolma bilgilerle anlatılan kadim tarihini araştırdı. Karadeniz Bölgesi’ndeki yerleşim neredeyse insanlık tarihi kadar eski. Kapak dosyamız da bu cümleyle başlayacak ve elbette bunun bir sebebi var.

Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi Mustafa ÇAKIR SORUMLU YAZI iSLERi MÜDÜRÜ

Mustafa BiLiK HABER MERKEZi

Mert Volkan GÜN Merve SARISIN Ayse GENÇ Tugay BASSAN HALKLA iLiSKiLER

Ekrem Yunus KESiCi Onur NURDEMiR Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com REKLAM SATIS

Üzerinde yaşadığımız toprakların hep birlikte geçmişine gideceğiz.

Yavuz YAMAN Kürsad TEKOLUK Ali TOKUR

Geçilen süreçleri ve bunların ne tür izler bıraktığınızı irdeleyeceğiz.

Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com

Bu dosyamızı hazırlarken Prof. Dr. İbrahim Tellioğlu’nun “Osmanlı Hakimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler” adlı eserinden oldukça faydalandık ve kendisinden oldukça yardım aldık. Kapak dosyasını hazırlarken gördük ki, Karadeniz çok kadim bir coğrafya ve ezelden ticaret merkezi. Bu özelliğini de bugün de fonksiyonel kılabilirse kalkınmaması için hiçbir sebep yok. Sinop, Amasya, Tokat, Çorum, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon ve Rize’nin geçmişine indikçe oldukça enteresan bilgilere ulaştık ve sizlerle paylaştık. Dergi HABEREXEN, Karadeniz’in kadim tarihini araştırdığı kapak dosyasının yanı sıra bu ayıda hazırladığı diğer özel dosyaları da dikkat çekecek.

HUKUK DANISMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin SENGÜL AV. Adem AKSOY GÖRSEL YÖNETMEN

Uğur BIYIK BASIM YERi

Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mah. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96 YÖNETiM YERi ADRESi

Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konak Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN YAYIN TÜRÜ

Aylık Yerel Süreli Yayın BASIM TARİiİ Hi

Karadeniz’de işsizlik gerçeğinin bir de arka yüzüne baktı. Dosyanın ayrıntılarını okuyunca sizde şaşıracaksınız! Özel Sağlık kuruluşları 2007’den beri SGK’dan alınan tarifelere zam alamamaktan şikayet ederken Bakanlar Kurulu Kararıyla uygulamaya açılan yüzde 200’lük fark ücretini neden uygulamıyor? Hepsi ve daha fazlası Dergi Haberexen’in 51. Sayısında sizlerle buluşacak...

Sayı 51 / Ocak 2014

10 Ocak 2014 ISSN: 2147-4397

Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.

3


OCAK 2014

İÇİNDEKİLER/

36 14

KARADENİZ ÇOCUKLARI NEDEN ŞİŞMANLIYOR

22

HAMSİ HAKKINDA NE KADAR AZ ŞEY BİLİYOR MUŞUZ!

Ticaret Penceresinden KADİM KARADENİZ

Şişmanlıkta Doğu Karadeniz yüzde 41,3 ile ilk sırada yer alıyor.

Hamsi hakkında bugüne kadar anlatılan şeylerin çoğunun birer şehir efsanesi olduğu iddiası

50

KARADENİZ’DE KANSER VAKALARI HIZLA ARTIYOR

Türkiye’deki kansere bağlı ölüm oranı da 2002’de yüzde 12 iken, 2012’de yüzde 21’e fırladı.

16

SGK anlaşmalı Özel Sağlık Kuruluşları, birkaç aydır vatandaşlardan devletin ödediğinin yüzde 200’üne kadar fark ücreti alabilmekteler.

Türkler Malazgirt Savaşı’nın hemen ertesinde Samsun ve çevresinde de gözükür. Ancak bu onların bölgeye ilk gelişi değildir. Kaynaklar, M.Ö. 8’inci Yüzyıl’dan itibaren çeşitli Türk topluluklarının Canik ve Doğu Karadeniz dağlarının denize bakan yamaçlarına yerleştiğini bildiriyor.

44

56

26

Barcelona İspanya’dan Gördü; Federasyon Farkında Değİl

Arzu Şimşek ve Ebru Kocagülle. ikisi de köy çocuğu. Ayvacık YİBO’da keşfedildiler ve okullarının adını önce Samsun, ardından da Türkiye Şampiyonluğuna taşıdılar. Türkiye’de iki yıldır kamp yapan dev İspanyol Kulübü Barcelona’nın bile dikkatini çektiler.

ÖZEL SAĞLIKTA %200 BİLMECESİ

DOĞALGAZDA TASARRUF YOLLARI

Enerjiyi verimli kullanmada yalıtım kadar tercih edilen kombinin ve diğer ekipmanların nitelikleri de önem arz ediyor. Yoğuşmalı kombiler öneriliyor.

İLAÇTA HESAPLAR KARIŞTI; HASTALAR MAĞDUR

Ne SGK sağlık harcamalarına para yetiştirebiliyor ne de ilaç sektörü 2004’ten beri hükümetçe belirlenen ilaç fiyatlarından memnun.


.FSDFEFT #FO[ 5 SL " Ă› Yetkili Servisi Erçal Otomotiv ,BNZPOMBSĂŽOĂŽ[ĂŽO )J[NFUJOEF

Erçal Plaza Atatßrk BulvarĹ Cumhuriyet Mahallesi Cumhuriyet Sokak No:1 TekkekÜy / SAMSUN Tel: 0362 256 23 23 (Pbx) Fax: 0362 256 37 07

www.ercal.com.tr


Akılda Kalanlar

TROLEYBÜS DE YATTI, METROBÜS GÜNDEMDE… Samsun Büyükşehir Belediyesi; Gar-Canik-Tekkeköy hattında elektrikli troleybüs çalıştırmayı planlıyordu. Ancak maliyet hesapları tutmadı. Şu anda İstanbul’da örneği sergilenen metrobüs gündemde. Fizibilite raporlarına göre Tekkeköy’e kadarki bölümde yolcu potansiyeli tramvay için yeteriz görülünce, tercihli yol uygulamasıyla 24 metrelik 220 yolcu kapasiteli elektrikli troleybüsler alternatif öngörülmüştü. O da rantabl bulunmayınca metrobüs fikri devreye girdi.

SİNOP VALİSİ’NDEN GELECEK 10 YIL VURGUSU… Sinop Valisi Vali Yavuz Selim Köşger, Sinop’un gelecek yıllarda büyük yatırımlara ev sahipliği yapacağını; potansiyelinin ortaya çıkartılmasında hem idarecilere, hem de özel sektöre büyük görevler düştüğünü söylüyor: “Önümüzdeki 10 yıl Sinop için oldukça önemli. Büyük bir değişim bekleniyor. Özel sektörün de nükleere yönelik teknoloji yoğunluklu yatırımlara başlaması lazım.”

HAVALİMANI İLKBAHARA BİTECEK MÜJDESİ Giresun Valisi Hasan Karahan, Ordu-Giresun Havaalanı’nın önümüzdeki ilkbaharda hizmete açılacağını duyurdu: “Havaalanı büyük bir eksiklikti. Bir bölgede hava yolu ulaşımı yoksa o şehir kendini toparlayamıyor, kalkınamıyor ve uçuşa geçemiyor. Bu eksiklik çok şükür yakın gelecekte tamamlanacak.”

FINDIĞIMIZA AFLATOKSİN KARASI Ordu Ticaret Borsası (OTB) Başkanı Ziver Kahraman’a göre, İspanya Gıda Tarım ve Kooperatifler Birliği tarafından yapıldığı iddia edilen “Türk fındığına yüksek oranda aflatoksin olduğu ve bu nedenle AB ülkelerine girişinin yasaklanması gerektiği” yönündeki haberler, spekülatif girişimlerin bir parçası.

6

Sayı 51 / Ocak 2014


AB’YE İHRACATTA OSB ŞARTI Avrupa Birliği’ne (AB) ihracatta 2015 sonundan itibaren Organize Sanayi Bölgesi’nde (OSB) üretim şartı geliyor. Ancak çoğu sanayici durumdan habersiz. Sektör temsilcileri AB’yi çifte standartla suçluyor.

BAŞBAKAN ERDOĞAN ORDU VE GİRESUN’DAYDI… AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ordu ve Giresun’a gerçekleştirdiği 2 günlük ziyaret programında toplu açılışlara katıldı.

GENÇLİK VE SPOR’DA 2’İNCİ KILIÇ DÖNEMİ… Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı 10 bakanlığı kapsayan revizyonda en ilgi çekici değişiklik Samsun’daydı. Eski ve yeni Gençlik ve Spor Bakanı da bu şehirden. Üstelik soyadları da aynı. Suat Kılıç makamını Akif Çağatay Kılıç’a devretti.

7 KARADENİZ ŞEHRİ TURİZM GÖZDESİ… Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde yer alan Türkiye Turizm Portalı’ınca ‘en gözde şehirler kategorisinde belirlenen’ 29 şehirden 7’si Karadeniz’de: Samsun, Rize, Trabzon, Amasya, Çorum, Kastamonu ve Bolu.

Sayı 51 / Ocak 2014

7


Köşe Yazısı

Bekir Reşitoğlu AK Parti ve Cemaat’in Ayrışması Kime Yarar?

D

Dünyaya uzaydan baktığımızda aslında hem mekân hem de zaman açısından bir tiyatro sahnesinde ömür rolünü oynadığınızı görmekteyiz. Bu hakikat penceresinden yapılan değerlendirmelerin diğerlerine nazaran doğruluk ve isabet yüzdesi çok çok fazladır.

2013 yılının son ayının bize verdiği işaretleri iyi okumak gerekiyor. Tabi ki yazının girişinde belirttiğim ufuk ve kadrajı yakalamayı başararak… 17 Aralık tarihli rüşvet ve yolsuzluk operasyonu istisnasız herkesin kimyasını bozdu. 2002 Kasım’dan beri iktidardaki AK Parti’nin etkili ve yetkili isimlerine ve onların birinci derecedeki yakınlarına kimi suçlar isnat ediliyordu. Kamuoyu ikiye bölündü. Birileri yolsuzluk iddialarının gerçekliğine inanıyor ve üzerinin kapatılmak istendiğini düşünüyor. Birileri de soruşturmalar bahanesiyle iktidara, hatta ülkeye ve millete kumpas kurulduğunu söylüyor. Moda kavram ise şu: Paralel devlet. Görevinden alınmadık polis müdürü ve şefi kalmadı neredeyse. ‘Cadı avını’ andıran el çektirme ve tayin fırtınası başka kurumlara da sıçrıyor. Devletin içine yuvalanan bir örgütten, çeteden söz ediliyor. Bununla alakalı da ülkeye müthiş faydalar sağlayan Hizmet Hareketi ve onun büyüğü Fethullah Gülen Hocaefendi acımasızca karalanıyor. Kanıksanan nitelemeyle ‘cemaatin’ hükümeti yıkmaya yeltendiği ileri sürülüyor.

8

onursal başkanlığındaki Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) 30 Aralık’taki açıklamasıyla yangına körükle gidilmemesi yönünde değerli bir adım attı. Özetle, “Yürütülen yolsuzluk soruşturmasının ardında Hizmet olduğu iddiası çirkin bir iftiradır.”, “Muhterem Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’nin, AK Parti’ye husumeti yoktur ve olamaz.”, “Yolsuzluk iddialarının üzerine en etkin şekilde hem yargı hem de medya tarafından gidilmesi zaruridir.” ve “Sokak eylemlerinin sabote edilmesi ve provokasyonlara sebebiyet vermesinden endişeliyiz.” mesajlarını verdi. Söylemeden edemeyeceğim, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanlarından Yalçın Akdoğan’ın dile getirdiği şu ifadeler olayı bambaşka bir mecraya taşıdı: “Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir.” Ardından Ergenekon ve Balyoz benzeri darbe davalarından hüküm giyenler paralel devletin kurgusuyla adil yargılanmadıklarını dillendirir oldu. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım bile bu argümanla ilgili mercilere başvurdu. Hatasını gören Akdoğan, sözlerinin bağlamından koparıldığını söylese de oluşan algıyı sıfırlamak bir hayli zor. Öte yandan, Başbakan Erdoğan’ın, günlerdir paralel devlet derken cemaati işaret ettiğinin anlaşıldığını hiç umursamaksızın, “İninize gireceğim, ininize.” diye konuşması gerginliği tırmandırdı.

Taciz ve taarruz dayanılmaz noktaya erişince Hocaefendi’nin mecbur kaldığı ’mülaane, mübahale (lanetleşme) ve ahitleşme beddua diye yansıtılıyor. Oysa hakkımızdaki iddialar doğruysa Allah bizim; değilse, bu yaftayı atanların ocakları sönsün diyordu. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in de (sas) uyguladığı bir metottu bu. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de yeri de vardı.

12 Eylül 2010 referandumu ile 12 Haziran 2011 genel seçimlerindeki çabaların unutulduğunu görmek gerçekten üzücüydü. Referandumla anayasa değiştirilmese, AK Parti’ye ikinci kapatma davası açılacağını kaydedenler sus pustu. Şer güçlerin niyetleri ve amaçları gayet açık: Önce AK Parti ve Cemaat ’in arasını açtılar. Şimdi ikisini de bölmeye uğraşıyorlar.

Kelimenin tam anlamıyla AK Parti-Cemaat savaşı için tamtamlar çalınıyordu. Nifakların biri bitiyor öbürü başlıyordu. Neyse ki Hocaefendi’nin

Umarım 2014, herkes ve Türkiye için toparlanma, yanlış ve hafakanlar kurtulma yılı olur.

Sayı 51 / Ocak 2014


Say覺 51 / Ocak 2014

9


TÜİK

’in 2012 raporu diyor ki: Sinop, Samsun, Tokat, Çorum ve Amasya işsizlik oranının en düşük olduğu şehirler arasında yer alıyor; ama yaman çelişkiler var ortada. Göçle nüfus kaybında liderlik Karadeniz’de. Örneğin Sinop bir yandan istihdamı gayet iyi iller listesinde. Diğer yandan da Karadeniz’in göç verme ikincisi.

T

ürkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığIı “Hane Halkı İşgücü Araştırması Bölgesel Sonuçlar 2012” raporuna göre, Sinop, Samsun, Tokat, Çorum ve Amasya işsizlik oranının en düşük şehirler arasında yer alıyor. Manisa, Afyonkarahisar, Kütahya ve Uşak’taki işsiz oranı sadece yüzde 4,4. Onların ardından yüzde 5,4’le Balıkesir ve Çanakkale geliyor. Kastamonu, Çankırı ve Sinop yüzde 5,6; Samsun, Tokat, Çorum ve Amasya da yüzde 5,7’yle takipte. Tablonun iyice okunması adına hemen belirtelim ki, en fazla işsizlik yüzde 21,3’le şu vilayetlerde yaşanıyor: Mardin, Batman, Şırnak, Siirt. İşgücüne katılma oranında ülke ortalaması yüzde 50. Yüzde 58,1’le ‘Zonguldak, Karabük ve Bartın; yüzde 56,9’la Antalya, Isparta ve Burdur ile yüzde 56,5’le Aydın, Denizli ve Muğla bu istatistikte başı çekiyor. Oran, Şanlıurfa ve Diyarbakır’ da yüzde 28,8; Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt’te yüzde 35’e kadar geriliyor.

UMUMİ İSTİHDAM ORANLARI

Ülkenin umumi istihdamına bakıldığında yüzde 45,4 oranıyla karşılaşıyoruz. Zonguldak, Karabük ve Bartın 53,9’la zirvede. Manisa, Afyonkarahisar, Kütahya ve Uşak yüzde 52,4’le ikinci. Antalya, Isparta, Burdur, Aydın, Denizli ve Muğla da yüzde 52,2’yle üçüncü. Tahmin edileceği üzere, Şanlıurfa ve Diyarbakır yüzde 26,8’le kategorinin en altın-

daki iller. Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt yüzde 27,5; Gaziantep, Adıyaman ve Kilis de yüzde 38,5’le bir nebze üstteler. Rapordaki en ilginç verilerden biri de şöyle: Hem toplam işgücünde, hem toplam istihdamda ve hem de toplam işsiz sayısında en büyük paya İstanbul sahip.

RAPORDAKİ GÖÇ GERÇEĞİ

Yine TÜİK datalarıyla, Karadeniz Bölgesi’ndeki ekonomik ve sosyal gerekçeli göç hız kesmeden sürüyor. Ülkede geçen yıl toplam 2 milyon 317 bin 814 kişi bir şehirden başka bir şehre göç etti. 45 şehrin nüfusu azalırken, 36’sının çoğaldı. Göçülecek bölgeler değerlendirmesinde Batı Anadolu birincil tercih. Göçle nüfus kaybında liderlik Karadeniz’de. Daha ziyade İstanbul’a göçülüyor bu bölgeden. Bir numaralı göç sebebi istihdam sorunu. Zira yöresel geçim kaynakları eriyor. Tarım ve hayvancılık her sene kan kaybediyor. Eğitim ve sağlık hizmetlerindeki yetersizlik de göçe itiyor aileleri. Sinop’ta da yaman bir çelişki söz konusu. Bir yandan istihdamı iyi iller listesinde. Diğer yandansa Karadeniz’in göç verme ikincisi. İşsizlik; Tokat, Amasya ve Samsun’da da ciddi problem özelliğini hiçbir zaman yitirmiş değil. Belki Çorum sanayi alt yapısı itibariyle vaziyeti kurtarabilmekte.

Rapordaki en ilginç verilerden biri de şöyle: Hem toplam işgücünde, hem toplam istihdamda ve hem de toplam işsiz sayısında en büyük paya İstanbul sahip.


İŞSİZLİK MADALYONUNUN BİR DE ARKA VAR İstatistikleri okuyunca gözlerinize inanamayacaksınız. İnanmayın da zaten

YÜZÜ Sayı 51 / Ocak 2014


Hitit Üniversitesi öğrencilerinden yenilikçi engelli aracı

İnovasyon Ruhunun İlk Civcivleri Çorum Hitit Üniversitesi’nin inovasyon ruhlu öğrencilerince geliştirilen ve Civciv diye adlandırılan araçla, ortopedik engellilerin hayatı bir hayli kolaylaşacak. “Türk milletinin artık dünyayı şaşırtması gerekiyor. Artık klasik şeylerle yarışmamalıyız. Dünyayı şaşırtmalıyız. İnsanlığın ihtiyacı olan ürünler geliştirip insanlığın hizmetine sunmalıyız.” diyen Vali Başköy, Civciv’in arzuladığı hamlenin başlangıcı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bu civciv daha büyüyecek tavuk olacak. Horoz olacak. Ben de varım diyecek.

H

itit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Mekatronik ve Alter­natif Enerji Kulübü öğrencilerince ortopedik engelli vatandaşlar için geliştirilen ve ‘Civciv’ adı verilen ulaşım aracı, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mühendislik Fakültesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nün düzenlediği 11’inci Ne Üretelim Etkinlikleri ve Proje Yarışması’nda ikincilik derecesini elde etti. İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilen İnovasyon Türkiye Yenilikçi Teknolojiler ve Buluşlar Fuarı’nda da sergilenerek görücüye çıktı. Ortopedik engellilerin Civciv sayesinde tekerlekli sandalyeleriyle birlikte kimseye ihtiyaç duymadan diledikleri yere gidebileceklerini ifade eden Fakülte Dekanı Prof. Dr. Halil Aykul; aracın, ‘Gönül Elçileri Projesi’ kapsamında Çorum Valisi Sabri Başköy’ün eşi Fatma Başköy’ün fikri öncülüğüyle ve Rektör Prof. Dr. Reha Metin Alkan’ın destekleriyle üretildiğini belirtiyor. BU ARAÇ ENGELLİLER İÇİN ÇOK ÖNEMLİ Fatma Başköy ise engelli bireylerin yeniden hayata tutunmaları adına tasarlanan araçta başarılı sonuçlara erişilmesinden dolayı çok mutlu: “Mühendislik Fakültesi öğrencilerimiz bana bu fikirle geldiklerinde çok mutlu oldum. Hem katılımcıların hem de öğrencilerin gösterdiği yoğun sinerji ile bu başarı elde edildi. Bu tarz araçlar, engelli vatandaşlarımızın ulaşımı için öncelikli ihtiyaçtır. Emeği geçen tüm öğrencilerimizi kutluyorum.” VALİ BAŞKÖY: CİVCİV, İNOVASYONDUR Türklerdeki yenilikçi düşünce yani inovasyon potansiyeline dikkatleri çeken Vali Başköy de, dünyada ilk arabalı vapurun KadıköySirkeci arasında işletildiğini; söz konusu deniz vasıtaları İngiltere’de imal edilseler de, çizimlerinin Türkiye’de yapıldığını anlatıyor. Civcivler gibi serbest dolaşabildiği için civciv diye isimlendirilen aracın kati suretle yabana atılamayacağını vurguluyor: “Bu civciv daha büyüyecek tavuk olacak. Horoz olacak. Ben de varım diye-

12

cek. Bizim civciv yarın büyüyecek gelişecek. Bunu uçurmamak için hemen patentini almak lazım. Yoksa bunu hemen uçururlar. Hemen patentini alın. Bir engelli geliyor biniyor ve istediği gibi geziyor. İşte bu inovasyon.” İHRAÇ EDİLEN HER KİLODAN 1,5 DOLAR Türk gençliğine güvenilmesini istiyor Başköy: “Zamanın değiştiğini dönemin değiştiğini fark edeceğiz. Ülkelerin ihracat rakamları açıklandığında sattığınız ürünün kilogramı ile aldığınız parayı böldüğünüzde bir kiloya kaç lira para kazınıyorsunuz. Türkiye’den ihraç edilen mallarla kilo başına 1,5 dolar para kazanıyoruz. Üniversite gençliği sanayi bunun farkına varacak Türk milletinin artık dünyayı şaşırtması gerekiyor. Artık klasik şeylerle yarışmamalıyız. Dünyayı şaşırtmalıyız. İnsanlığın ihtiyacı olan ürünler geliştirip insanlığın hizmetine sunmalıyız. Civciv bunun niyet başlangıcı bu civciv gönül elçilerine de köprü kurmuş. Engelli insanların hayatını kolaylaştırmış. Yeni ürünler ortaya koymamız dünyayı şaşırtmamız lazım. Çorum sanayisi, üniversitenin bilgisi ve merak bir araya geldiğinde hallolmayacak bir şey yok.” YAZILIM, APARAT ÜRETMEKTEN ÇOK DAHA ÖNEMLİ Dünyada “bizde varız” diyebilmenin yolunun civcivlerden geçtiğini kaydediyor : “Bizim gençliğimiz üniversitesiyle sanayi işbirliği ile ihtiyaçlara göre alternatif sunumlar ve tasarımlar yaparak insanlığa arz edecek. Kimse bedava tasarım yapmıyor. Herkes para kazanmak için tasarım yok. Bunu daha da geliştirelim daha çeşitleri de çıkar. Bir civciv üniversitenin yüzünü ak etti. Gönül elçileri projesine katkı yaptı.” Yazılım gücünün stratejik konumunu da hatırlatıyor: “Türkiye kendi yazılımını yapan dünyadaki ilk 5 ülke arasında. Milli harp sanayinde kendi yazılımımızı yapıyoruz. Yazılım aparat üretmekten çok daha önemli. Yazılım yapamazsan sırrını koruyamıyorsun. Kendi uydumuzu uzaya gönderdik. Yarın kendi uçağımızı yapacağız. Tren vagonumuzu yapacağız. Bunlar nasıl olacak çalışmayla olacak. Bu tür şeylere ihtiyacımız var.”

Sayı 51 / Ocak 2014


Say覺 51 / Ocak 2014

13


Güncel

Karadenİz Çocuklari Neden Şİşmanliyor

?

Çocukluk Çağı Obezite Araştırması’na göre erkeklerin yüzde 10’u, kızlarınsa yüzde 6,6’sı ciddi manada şişman. Hafifileri derece fark etmeksizin oran, şehir merkezindeki erkek çocuklarda yüzde 24,9’a, kızlardaysa 23,4’e yükseliyor. Şu veri bölgemizi yakından ilgilendiriyor: T

14

D

ünya Sağlık Örgütü, Milli Eği­ tim Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi’nin Sağlık Bakan­ lığı’nın koordinasyonuyla 216 okulda gerçekleştirdiği “Çocukluk Çağı Obezite Araştırması” ön sonuçlarına göre içinde bulunduğumuz tablonun şişmanlık boyutu şöyle: “7 yaşındaki erkek çocukların yüzde 23,7’si, kız çocuklarının yüzde 22,4’ü hafif şişman; erkeklerin yüzde 11,3’ü ile kızların yüzde 6’sı şişman. Sekiz yaş grubunda ise erkeklerin yüzde 22,9’u ile kızların yüzde 20,7’si hafif şişman ve erkeklerin yüzde 8,6’sı ile kızların yüzde 7,3’ü şişman. Toplamda ise erkeklerin yüzde 23,3’ü, kızların yüzde 20,7’si hafif şişman ve erkeklerin yüzde 10’u ile kızların yüzde 6,6’sı şişman.” Zayıflık penceresinden ise şunlar görülüyor: “7 yaş grubunda erkeklerde yüzde 0,2 kızlarda yüzde 0,1 ciddi zayıf; erkeklerde yüzde 2,3 kızlarda yüzde 1,6 zayıf. 8 yaş grubu erkeklerde 0,5, kızlarda 0,3 ciddi zayıf, erkeklerde 2,2 kızlarda 2,2 oranlarında zayıf. Toplamda erkeklerin yüzde 0,3’ü ve kızların 0,2’si ciddi zayıf; erkeklerin 2,2’si ile kızların 1,9’u zayıf.” Şimdi de araştırmacıların bodurluğa ilişkin belirlemelerini okuyalım: “7 yaş için erkek ve kızların yüzde 0,1’i ciddi bodur,

erkeklerin yüzde 2’si ile kızların yüzde 2,5’u bodur. 8 yaş için erkelerin 0,2’si ile kızların da 0,3’ü ciddi bodurken, kızların 2,8’i ile erkeklerinse yüzde 2,6’sı bodur. Toplamda erkeklerin 0,1’i kızların 0,2’si ciddi bodurken; erkeklerin 2,6’sı ile kızların 2,8’i bodur.” Bölgeler arası değerlendirmedeyse şu manzarayla karşılaşıyoruz: “Şişmanlıkta Doğu Karadeniz yüzde 41,3 ile ilk sırada yer alırken; yüzde 28,3 ile İstanbul ikinci, yüzde 26,3 ile Ege üçüncü ve yüzde 25 ile Akdeniz dördüncü. Genel toplamda şişmanlık yüzde 22,5, zayıflık yüzde 2,1, az kilolu yüzde 2,3 ve bodur yüzde 2,4. Ön sonuçlar şişmanlığın şehirli çocuklarda daha yaygın olduğunu ortaya koyuyor: “Kentteki erkek çocuklarının yüzde 24,9’u şişman çıkarken; bu oran kırlarda yüzde 14,8’de kalıyor; kızlarda ise kentlerdeki oran yüzde 23,4 kırda yüzde 13,6.” Açıklanan yüzdeler işaret ediyor ki, vaziyet bir hayli vahim. İnsanları çocuk yaşta hareketsiz bırakan sebeplerin saptanması yetmiyor; tehlikenin savuşturulması için etkin çözümlerin pratiğe geçirilmesi gerekiyor. Aksi taksirde hükümetlerin sağlığa ayırdığı bütçe hastalıkların teşhisine bile derman olamayacak. Sayı 51 / Ocak 2014


Say覺 51 / Ocak 2014

15


Gündem

2007’den beri zam alamamaktan yakınırken niçin uygulamıyorlar?

Özel Sağlıkta Yüzde 200 Bilmecesi Samsun’daki özel sağlık kuruluşları 2007’den beri Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) tarifelere zam yapmamasından yakınmalarına rağmen, Bakanlar Kurulu’nun kararlaştırdığı yüzde 200’lük fark ücretini uygulamadıklarını söylüyorlar. Samsun SGK Müdürü Selami Göz, “Uygulamamaları vatandaşlarımız için olumlu bir durum. Neden uygulamıyorlar bunu bilemiyorum. Sizin de ifade ettiğiniz gibi eğer ücretlerin artmaması nedeniyle bir yakınma söz konusuysa o zaman burada bir çelişki var demektir.” ifadeleriyle yorumluyor bu tuhaf durumu. Sosyal Güvenlik Kurumu’yla (SGK) anlaşmalı Özel sağlık kuruluşları, Bakanlar Kurulu’nun kararıyla, birkaç aydır vatandaşlardan devletin ödediğinin yüzde 200’üne kadar fark ücreti alabilmekteler. Fakat birçoğu bunu uygulamaya koymadığını söylüyor. 2007’den bu yana zam yapılmamasından yakınırlarken şimdi neden böyle davranmaktalar? Acaba oran haricinde başka değişiklikler söz konusu mu? Bu soruları ve diğer merak edilenleri SGK Samsun İl Müdürü Selami Göz’e sorduk.

miştir. Sağlık Hizmetleri Fiyat­landırma Komisyonunca belirlenen sağlık hizmetleri bedeline ek olarak, bedellerin iki katına kadar alınabilecek ilave ücretin tavanını belirlemeye de Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. Bakanlar Kurulu’nun daha önce yüzde 90 olarak belirlemiş olduğu oranı aşmamak kaydıyla, kurumumuz özel hastaneleri sınıflandırarak alabilecekleri ilave ücret oranlarını yüzde 30, yüzde 45, yüzde 60, yüzde 75 ve yüzde 90 olarak belirlemiştir.

12 EKİM 2013’DE ORANLAR DEĞİŞTİ Yalnızca vatandaşların ödeyeceği fark ücretinin oranında mı değişiklik meydana geldi? Yoksa birincil paketteki (muayene + ilk etapta gerekebilecek tahliller vs) işlemlerin paketten çıkarılması gibi bir durum söz konusu mu?

12 Ekim 2013 tarihli ve 28793 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 16 Eylül 2013 tarihli ve 2013/5385 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, sınıflamaya esas teşkil eden 16 Kasım 2009 tarihli ve 2009/15627 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı yürürlükten kaldırılmış ve söz konusu Bakanlar Kurulu Kararı ile Kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları dışındaki vakıf üniversiteleri dahil sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularının Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca belirlenen sağlık hizmetleri bedelinin en fazla iki katına kadar

İlave ücret 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 73. Maddesinin ikinci fıkrasında düzenlen16

ilave ücret alabileceği yani özel hastanelerin alabilecekleri ilave ücret tavan oranı yüzde 200 olarak hükme bağlanmıştır. Bu değişiklik sadece ilave ücret oranlarıyla ilgilidir. Bu düzenleme ile Kurumca sağlık hizmet sunucularına yapılan ödemelerde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.

Bu farklar muayene ve ona dâhil birincil paketteki işlemlerin yanı sıra MR, BT ve EKO türü üst düzel görüntüleme ve tahlil işlemleri için aynen geçerli mi? Genel sağlık sigortalılarımız ve hak sahiplerinin sağlık yardımlarından yararlanma usul ve esasları Sağlık Uygulama Tebliği ile bildirilmiştir. Tebliğin 1,9. maddesi de ilave ücretlerle ilgilidir. Burada ilave ücret alınabilecek durumlar belirtilmiştir. Bahsetmiş olduğunuz MR, Tomografi vb. tetkikler, ayaktan başvurularda ilave olarak faturalandırılabilecek işlemler listesine dahil olduğundan, özel sağlık kuruluşlarınca hastalardan ilave ücret talep edilebilmektedir. Sayı 51 / Ocak 2014


Say覺 51 / Ocak 2014

17


Gündem

YÜZDE 200’Ü UYGULAMAMALARI BİR ÇELİŞKİ

Özel hastaneler yeni oranları uygulamadıklarını söylüyor. 2007’den beri onlara ödenen ücretlerin artmaması sebebiyle yakınmalarına rağmen niçin böyle bir tutum içinde olabilirler? Soruyu uzatacağız ama şöyle açmakta büyük yarar var: Eski oranlar yürürlükteyken vatandaşlardan resmi standartların dışında para aldıklarına dair şikâyetler vardı. Örneğin birincil pakete dahil tahlil için de para isteniyordu. Ya da MR tipi paket harici müstakil işlemler için hastalardan, SGK’nın onlara verdiğinin yüzde 90’ını talep etmeleri gerekirken yüzlerce lira istiyorlardı. Diyelim ki SGK bir MR için 80 lira ödüyordu. En fazla 72 lira fark alabilirlerdi. Ama 200-300 liralık faturalar çıkartmaktaydılar. Belirlenen yüzde 200’lük oran hastanelerin sigortalılarımızdan talep edebilecekleri en yüksek orandır. Sağlık kuruluşları bu oranı aşmamak kaydıyla sigortalılarımızdan talep edecekleri ücretleri kendileri belirlemektedir. Bizim de Samsun Sağlık Kenti Derneği ve bazı özel hastane yöneticilerinin basına yapmış oldukları açıklamalar ve çevremizde hastaneye gidenlerden duyduğumuz kadarıyla bu oranı uygulamadıklarını biliyoruz. Uygulamamaları vatandaşlarımız için olumlu bir durum. Neden uygulamıyorlar bunu bilemiyorum. Sizin de ifade ettiğiniz gibi eğer ücretlerin artmaması nedeniyle bir yakınma söz konusuysa o zaman burada bir çelişki var demektir. Sonuç itibariyle Kurum olarak bizim için önemli olan ilave ücret uygulaması konusunda vatandaşlarımızın mağduriyet yaşamaması. Sigortalılarımız,

18

kendilerinden fazla ilave ücret alındığı durumlarda bize müracaat etmesi yeterli. Hastanelerce mevzuata aykırı olarak ilave ücret alındığı tespit edildiğinde yapılan sözleşme gereği fazla alınan ilave ücret bedelinin 10 (on) katı tutarında cezai şart uygulanmaktadır.

ÜCRET 100 LİRAYI AŞIYORSA FATURA ŞART Diğer bir konu da ayrıntılı fatura düzenleme mecburiyeti. Bu konuda yükümlü değiller mi? Ne kadarlık ücrete kadar isteğe bağlı, ne kadardan sonrası zorunlu?

Sağlık Uygulama Tebliğinin ilave ücretlerle ilgili olan 1.9.1. maddesinde bu konuya açıklık getirilmiştir. Özel sağlık hizmet sunucularının, sigortalılarımızın aynı başvuruyla ilgili olan ve Kurumca karşılanan sağlık hizmeti bedellerinin toplamının 100 (yüz) TL’yi aşması halinde, bu hizmetleri ve varsa ilave ücret tutarını gösterir belgeyi yatan hasta tedavilerinde en geç hastanın taburcu olduğu tarihte, diğer tedavilerde ise işlemin yapıldığı tarihte hastaya vermek zorundadır. Ancak hastanın istemesi halinde tutar sınırı olmaksızın sunulan tüm işlemleri ayrıntılı olarak gösteren bilgi ve belgeler hastaya verilmek zorundadır.

SGK Müdürü Göz, “(Tutar 100 lirayı aşıyorsa.) Özel sağlık hizmet sunucularıyla yapılan sözleşmeye göre hastaya sunulmuş olan hizmetleri ve ilave ücreti gösterir belgenin süresi içerisinde hastaya verilmemesi durumunda, her bir fiil için 3.000 lira, cezai işlem uygulanmaktadır.” diyor.

Ayrıntılı fatura düzenlenmezse bunun idari yaptırımı nedir? Özel sağlık hizmet sunucularıyla yapılan sözleşmeye göre hastaya sunulmuş olan hizmetleri ve ilave ücreti gösterir belgenin süresi içerisinde hastaya verilmemesi durumunda, her bir fiil için 3.000 lira, cezai işlem uygulanmaktadır.

Sayı 51 / Ocak 2014


Say覺 51 / Ocak 2014

19


Sektör

Balıkçıların dertlerİne kulak verdİler

ÇORUM’DA GEMİ ÜRETİYORLAR Balıkçıların dert yanmalarından etkilenerek, önce zihinlerinde geliştirdikleri, sonra da pratiğe döktükleri gemi imalatıyla, Çorum’da sıradışı bir iş gelişim örneği ortaya koyuyor HMAK Hidrolik Makine. Denizsiz bir şehirde katamaran yapmaları her açıdan ilginç bir girişim.

Ç

orum’da hidrolik makine ve vinç imalatıyla uğraşan HMAK Hidrolik Makine, Samsunlu balıkçıların talebi üzerine -mühendislik işlemleri de kendilerinden, 2 buçuk aylık sürede 14 metre uzunluğunda ve 6 metre genişliğinde katamaran tipi gemi imal etti. Bafra ilçesindeki Alaçam Barajı’na indirilen araçların sahiplerinden, iki yeni sipariş daha aldı. İşyerlerinin bulunduğu Çorum Sanayi Sitesi’nde, Hüsamettin Özakıncı ile oğlu Hakan Özakıncı, yaklaşık üç yıl önce balıkçı tekneleri ve gemiler için vinç imalatına başlıyor. Vinçlerin Samsunlu müşterisi dert yanınca, A’dan Z’ye katamaran imalatı fikri gelişiyor zihinlerinde. Zira balıkçılar çok dertlidir. Tuzla’da tekneyi, motoru ve vinci farklı yerlerden sağlamaktadır. HMAK Hidrolik Makine, Alanya’dan bir gemi projesi üstleniyor. Fizibilite çalışması bir buçuk yıl sürüyor. Vinç sipariş eden firmaya kurulum için gidildiğinde, yetkili kişi “Vinci farklı yerden alıyoruz, geminin motorunu farklı yerden alıyoruz daha başka

20

ekipmanlarını da farklı firmalardan temin ediyoruz .” diyor. Gemide bir arıza meydana geldiğinde dört ayrı firmayla muhatap olduklarını kaydediyor. Bu gelişme üzerine gemi işine girmeyi kararlaştırdıklarını söylüyor Hakan Özakıncı: “Yaptığımız çalışmalar sonucunda projemizi firmaya sunduk onlar da kabul etti. Denizi olmayan kentimizde gemi yapmanın heyecanını yaşadık.” Katamaran üretme teklifini kısa süren bir araştırma sonucunda kabul ettiklerini ve hızla işe koyulduklarını belirtiyor: “Asıl heyecan duyduğumuz konu, tekne ve gemi sektörü ile Çorum’u tanıştırma fırsatı bulmaktı. Başaracağımız inancıyla çıktığımız yolda, sektöre Çorumlu bir firmanın kabiliyetini ve kaliteli işçiliğini sunmuş olduk.” ÇORUM SANAYİDE ESPRİ KONUSU Sergiledikleri mesleki cesaretin Çorum’da espri konusu olduğundan da söz ediyor Özakıncı: “Firmamıza gelen müşteriler, diğer esnaf ve yoldan geçenler, caddedeki gemiyi görünce şaşırdılar. Firmamıza gelip, üretiminin nasıl yapıldığını soranlar oldu.”

Fİrma sahİbİ Hakan Özakıncı, “Asıl heyecan duyduğumuz konu, tekne ve gemİ sektörü İle Çorum’u tanıştırma fırsatı bulmaktı. Başaracağımız İnancıyla çıktığımız yolda, sektöre Çorumlu bİr fİrmanın kabİlİyetİnİ ve kalİtelİ İşçİlİğİnİ sunmuş olduk.” dİyor.

Sayı 51 / Ocak 2014


“Kitap benim yaşam öykülerimi içinde barındırıyor olsa da, aslında bu öyküler herkesin hayatında var olan öyküler. Geçmişte üzülüp ağlayarak yaşadığım birçok hikâye bugün kitabımda yer aldığı haliyle beni ve okurları güldürüyor.” diyor, Ayhan Özköroğlu. Ardından da şunları söylüyor: “Kitaba şöyle bir baktığımda kendim ile dalga geçmek var aslında içerisinde. Elbette kitabın içerisinde gülmek olduğu kadar ağlamak da var. Hayat da zaten böyle değil mi?”

Sürece dair şu bilgileri aktarıyor: “Firmamız ağırlıklı olarak deniz bölgelerine faaliyet göstermekte olup, orada kültür balıkçılığı ve açık deniz balıkçılığı yapan müşterilerimize hizmet vermekte. Tabi ki bu sadece deniz bölgelerini kapsamıyor. İç bölgelerimizde bulunan baraj ve göletlerin de etkisi olmaktadır. Son Sayı 51 / Ocak 2014

yıllarda ülkemizde yüksek bir ivmeyle büyüyen balıkçılık sektörü bizleri de yan sanayi oluşturmaya itti. Altı senedir bu işle de uğraşmaktayız. Haliyle sektörün eksikliklerini de görüyorsunuz. Katamaran tekne projesi de böyle çıkmıştır.” 1978 yılında kurulan HMAK Hidrolik

Makine, Çorum’da ilkin toprak sanayi sektörüne hizmet veriyor. 2002’de araç üzeri vince imalatına da başlıyor. Zamanla kapasiteyi artırarak tekne veya sabit platform üzeri hidrolik vinçe dönüştürüyor işini. Geçtiğimiz aylarda katamaran tekne yapımını da katıyor faaliyet alanına. 21


Güncel

HAMSİ HAKKINDA

NE AZ ŞEY

Bugüne kadar

anla

tılanlar için

sehir

efsanesi iddiası

22

BİLİYORMUŞUZ! Son yıllarda hamsinin geleceğine dair pek de ümit içermeyen tezler ortaya atılıyor. Ancak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın öncülüğüyle 2011 yılından beri TÜBİTAK, ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü ve Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü’nce ortaklaşa yürütülen Karadeniz’de Hamsi Stoklarının Akustik Yöntem ile Belirlenmesi ve Sürekli İzleme Modelinin Oluşturulması Projesi’nde ulaşılan sonuçlar şaşırtıcı ve sevindirici.

Sayı 51 / Ocak 2014


Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Temel Bilimler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Levent Bat: “Karadeniz sahili boyunca ülkemizde arıtılmadan herhangi bir evsel atığın denize verilmemesi, deşarj edilmemesi, kıyılardaki bozuk yapıların oluşmaması veya direk olarak çöp atıklarının denize atılmaması gibi basit önlemler alınabilir.” Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Temel Bilimler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Levent Bat, -kirlilik, aşırı ve yoğun avlanma, iklimsel değişiklikler gibi sebeplerle- 1960’lı yıllardan bu yana, Karadeniz’de avlanan balık türünün 23’ten 5’e kadar düştüğünü belirtiyor. Bunlarıysa şöyle sıralıyor: Hamsi, istavrit, mezgit, palamut ve lüfer. “Kılıç, uskumru, kolyoz gibi balıklar artık günümüzde neredeyse hiç yakalanmamaktadır. Yine nesli azalmakta olan türler var ki bunlar korunmaya da alınan Mersin balığı ve türleri. Ayrıca kırlangıç balığı bir ara çok vardı; şimdi yok nesli azalmakta. Ama şu bir gerçek, bazı türlerin tamamen azalmaya başladığını söylemek mümkündür.” diyor, hoca. HAMSİ ARTIK AB’NİN DE İLGİ SAHASINDA Bulgaristan ve Romanya’nın tam üyeliği sonrasında Avrupa Birliği’nin (AB) Karadeniz’i ziyadesiyle önemsediği bilgisini paylaşarak, şunları anlatıyor Prof. Bat: “Karadeniz’i kendi deniziymiş gibi korumaya yönelik çalışmalar yapmaya ve destekler vermeye başladı. Dolayısıyla AB, bunun için Karadeniz’de sahili olan 6 ülkeyle toplantılar yaparak, bunlara destekler vererek merkezi İstanbul’da bulunan Karadeniz Komisyonu Genel Sekretaryası’nın önderliğinde Karadeniz’i daha çok kirletmeme ve korumaya yönelik çabalar gösterdi.” Ancak AB etkisiyle hayata geçen bu düzelmeleri yeterli görmüyor: “Bunun için bilim adamlarına ve

Sayı 51 / Ocak 2014

karar alıcı mercilere kesinlikle büyük işler düşmektedir. Örneğin Karadeniz sahili boyunca ülkemizde arıtılmadan herhangi bir evsel atığın denize verilmemesi, deşarj edilmemesi, kıyılardaki bozuk yapıların oluşmaması veya direk olarak çöp atıklarının denize atılmaması gibi basit önlemler alınabilir.” ‘HAMSİ TÜKENİYOR’, BİR ŞEHİR EFSANESİ Mİ? Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Deniz Biyolojisi ve Balıkçılık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Cemal Gücü, Türkiye ekonomisi için büyük ehemmiyet arz eden hamsi hakkında çok az bilgiye sahip olunduğunu söylüyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın öncülüğüyle 2011 yılından beri TÜBİTAK, ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü ve Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü’nce ortaklaşa yürütülen projede (Karadeniz’de Hamsi Stoklarının Akustik Yöntem ile Belirlenmesi ve Sürekli İzleme Modelinin Oluşturulması Projesi) şu ilginç sonuçlara ulaşıldığını dile getiriyor: “Sürekli söylenen ‘aşırı avcılık ve hamsinin sonu geldi düşünceleri gerçek değil. Yani endişe edilecek bir durum olmadığını gördük. Hamsi çok üretken ve çok verimli bir balık. Üzerindeki baskı ne olursa olsun birkaç yıl içerisinde kendisini hemen toparlıyor. Örneğin 2011 yılında bu projeye başladığımızda o sene hamsi neredeyse hiç çıkmadı. Ondan sonraki sene baktığımızda ise yeni yavruların denizde olduğunu gördük ve şu anda bu sezon onlar avlanıyor.”

23


Güncel

Geçen yıl hamsinin az avlandığını anımsatan Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. İlhan Aydın: “Bu sene o hamsilerin yavruları bize bereketli bir sezon getirdi. Biz, seneye daha bereketli bir sezonun geçeceğini düşünüyoruz.”

‘İKİ HAMSİ STOĞU VAR’ BİLGİSİ DE GERÇEK DEĞİLMİŞ Doç. Dr. Gücü’ye göre “Karadeniz’de iki farklı hamsi stoku var.” tezi de artık gerçeklikten uzak: “Birinci stok Tuna havzasında, ikincisi ise Azak Denizi’nde olarak biliniyordu. Bunların bu bölgelerde yumurtlayıp kış aylarında bizim kıyılarımıza geldiği düşünülüyordu. Şimdi gördük ki bizim kendi kıyılarımızda yerli hamsimiz var.” asıl, ‘Avladığımız balık hangisi?’ sorusunun cevabı verilebilmeli: “Onu bulmaya çalışıyoruz. Bu çok önemli çünkü Avrupa Birliği, Bulgaristan ve Romanya ile birlikte Karadeniz’de temsil ediliyor. Elbet bir gün bu ülkelerle hamsiyi pazarlık etmek zorunda olacağız. Bu çalışma ile bunu da anlayacağız.” Hamsinin Gürcistan’a kaçtığı ve Türk balıkçılarınca avlanayamayacağı yönündeki düşünceler de yanlış: “Eğer müsaade edersek ve fazla avlanmazsak hamsi kışın bizim kıyılarımızda bulunuyor. Bunu doğru şekilde balıkçılarımıza izah edebilirsek av sezonunu uzatmamız mümkün. Bunlar şu ana kadar hamsiyle ilgili bilinmeyenlerdi.” İĞNE ADA’DAN HOPA’YA HAMSİYİ İNCELEMİŞLER Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. İlhan Aydın ise yaklaşık 5 milyon lira bütçesiyle söz konusu projenin bugüne kadar ki hamsiyle ilgili en kapsamlı çalışma olduğunu vurguluyor. İğne Ada’dan Hopa’ya hamsiyi incelediklerini kaydediyor: “Geniş kapsamlı projede 50 kişi çalışıyor. Kara ve deniz olarak iki ekip var. Deniz ekiplerimiz araştırma gemisi ile şu ana kadar altı sefer yaptı. Hamsi stok-

24

larını iyi yönetmemiz gerekiyor. Elde ettiğimiz verilere göre, bugüne kadar birçok bilimsel tez çökmüş durumda. İyi bir hamsi avcılığı ve yöneticiliği yaparsak mevcuttan daha fazla avlayabiliriz. İkincisi ise sadece aşırı avcılığı hamsiye bağlamamak gerekiyor. Aşırı avcılık elbette önemli bir husus ancak ‘hamsi bitti, ne yapacağız artık’ demek doğru değil, çünkü hamsi doğal sebeplerin yanı sıra çevresel faktörlerden de etkilenen bir tür.” Geçen yıl hamsinin az avlandığını anımsatan Aydın bu sene hamsinin bollaştığını da ekliyor sözlerine: “Yaptığımız saha çalışmalarında hemen rapor hazırladık. Daha sonra sahada yapılan kontroller sıkılaştı ve bunun neticesini aldık. Geçen yıl hamsi az avlanmıştı. Bu sene o hamsilerin yavruları bize bereketli bir sezon getirdi. Biz, seneye daha bereketli bir sezonunun geçeceğini düşünüyoruz.” SEZON MAALESEF ERKEN KAPANIYOR; ÇÜNKÜ... Uzmanlar iyimser tablo çizerken Giresun Piraziz Balıkçılar Kooperatifi Başkanı Hamdi Arslan, hakikatin diğer yüzlerine dikkati çekiyor. “Karadeniz’de hamsi sezonunda (erkenden) sona geliniyor.”, bunlardan biri örneğin. Bunda av sezonunun kasım ayı ortalarından eylüle çekilmesinin rol oynadığına inanıyor. Evet, “Karadeniz’de bu sezon hamsi bereketi yaşandı. Balıkçı tekneleri tonlarca hamsi ile limanlara döndü. Karadeniz halkı adeta hamsiye doydu.” Ama “Normalde hamsi avı Kasım ayı ortalarında başlar, Mart’a kadar sürer. Ancak balıkçılar hamsi avına Eylül ayı

gibi çok erken bir dönemde başladı. Ekim ve Kasım aylarında da Karadeniz’de bol miktara hamsi avı gerçekleştirildi. Hamsi aşırı avlanma nedeniyle Rusya ve Gürcistan’a kaçtı. Yine erken başlayan avlanma sezonu nedeniyle hamsi gelişmedi. Nispeten küçük yağsız hamsiler tüketildi.” Tezgahlardaki hamsilerin hatırı sayılır bir bölümü Rusya ve Gürcistan’dan: “Karadeniz’in Türk kara-

Sayı 51 / Ocak 2014


sularında hamsi avı çok çok az miktarda yapılıyor. Hamsi sürüleri Rusya ve Gürcistan karasularında bulunuyor. Bazı Türk takımları ise hamsi sürülerinin peşinden giderek, buralarda hamsi avlıyor.” BU SAATTEN SONRA HAMSİ DE FAKİR FUKARA İÇİN LÜKS Giresun’un Görele ilçesi Su Ürünleri

Sayı 51 / Ocak 2014

Kooperatifi Başkanı Fuat Tavacı da Arslan’la aynı fikirde: “Bazı Türk balıkçılar hamsi sürülerinin peşinden giderek, buralarda hamsi avlıyor. Karadeniz’de tezgahlarda yer alan hamsilerin büyük kısmı Rusya ve Gürcistan’dan gelen hamsilerden oluşuyor.” Kulağına kar suyu kaçan hamsi dönemlerinin bittiğine işaret ediyor: “Birkaç sene öncesine kadar bu aylarda denizden bol bol çıkan

ve kilosu 2-3 lira arasında olan hamsiyi, şimdilerde bir alan bir de almayan pişman. Karadeniz’den kaçan hamsinin geri gelmesi biraz zor. Şu anda tezgahlarda şoklu hamsi satılıyor. Ama ara ara denizden çıkan hamsi de oluyor, fakat onun da kilosu yaklaşık 7 ile 10 lira arasında değişiyor. Fakir fukara için hamsi bu saatten sonra lüks balık sınıfına giriyor.”

25


İLAÇTA HESAPLAR KARIŞTI

HASTALAR MAĞDUR Ne SGK sağlık harcamalarına para yetiştirebiliyor ne de ilaç sektörü 2004’ten beri hükümetçe belirlenen ilaç fiyatlarından memnun. Yeni nesil ilaçlar Türkiye’ye uğramıyor bu yüzden. Ucuz ilaçlar bile ekonomiklikten uzaklaştığı gerekçesiyle üretilmeme riskiyle karşı karşıya. Yani hem kanser gibi hayati hastalıklara yakalananlar hem de sürdürülebilir rahatsızlıkları sebebiyle sürekli ilaç kullanmak zorunda olanlar mağduriyet yaşıyor. 6’ıncı Bölge Eczacılar Odası Başkanı Karacan, ilaca ‘bütçede kara delik’ muamelesi yapılmaması gerektiğini belirtiyor. 26

Sayı 51 / Ocak 2014


Karacan: “Fiyatlar üzerinde baskı oluşturulduğu zaman kara borsaya iter hale getiriyorsunuz. Yasal yollarla temin edemez hale geliyorsunuz. Miadı geçmiş, sahte ilaçlar üremeye başlıyor. Fiyatı yüksek olup yeni üretilmiş ilaç ülkemize girmiyor. İlaçta fiyatı devlet belirlediği için yeni moleküllü ilaçlar 4-5 yıldır ülkemize girmiyor.” Kamu sağlık harcamasının alıp başını gittiği gören hükümet, yerli - ithal ayırmaksızın 2004’ten beri ilaç fiyatlarını bizzat belirliyor. Tarifeyi Avrupa’daki en ucuzun ortalamasına endeksliyor üstelik. Fiyatı düşük bulan yabancı firmalar yeni nesil kanser türü pahalı ilaçları Türkiye piyasasına sokmak istemiyor. Ne yazık ki, arz sıkıntısı sahteciliği körüklüyor. Ucuz ilaçlardan bazıları da ekonomik anlamda kurtarmadığı gerekçesiyle ya üretilmiyor ya da getirilmiyor. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) mevcut sirkülasyona kaynak yetiştirmekte zorlanıyor. Uyguladığı tedbirler orta vadede problemi daha da büyütüyor. ‘SAĞLIK HARCAMASINA KARA DELİK MUAMELESİ’ Devlet, yılda ilaca 15 milyar lira ayırıyor. Durum gayet ciddi ki, 6’inci Bölge Eczacılar Odası Başkanı Onur Ferhat Karacan, “Hastalara ilaç bulamayabiliriz.” diyor ve devamında şunları anlatıyor: “Çünkü yavaş yavaş uluslararası sermayelerden de Türk ilaç pazarından çekilmeler başladı. Bir aile aylık bütçesini belirlediğinde ve bir sağlık problemi meydana geldiğinde bu ailede; ‘Bu sağlık harcaması bütçe hesabında yoktu ve buna para harcayamayız.’ diyebilir mi? Ama devletin yaptığı bu olmuştur. Hükümetin burada en büyük hatası sağlık giderlerini bir bütçe deliği olarak görmek. Elbette devlet bütçe hesabını yapacak ve denetleyecek. Ancak bu sağlık başka bir şey değil ve sağlık harcamalarının bütçeyi geçmesi bir kara delik olarak görülemez.” ‘YENİ İLAÇLAR 4-5 YILDIR ÜLKEMİZE GİRMİYOR’ Oda Başkanı Ferhat Karacan’a göre ilaç fiyatı politikasında bir değişikliğe gidilmeli: “Fiyatlar üzerinde baskı oluşturulduğu zaman kara borsaya iter hale getiriyorsunuz. Yasal yollarla temin edemez hale geliyorsunuz. Miadı geçmiş,

Sayı 51 / Ocak 2014

sahte ilaçlar üremeye başlıyor. Fiyatı yüksek olup yeni üretilmiş ilaç ülkemize girmiyor. İlaçta fiyatı devlet belirlediği için yeni moleküllü ilaçlar 4-5 yıldır ülkemize girmiyor. Bu anlamda yurtdışında tedavülde olan kullanılan ilaçlar Türkiye’de göremiyoruz. İlaç fiyatlarında bu kadar baskı olması doğru değil. Devlet ilaç fiyatnamesinde, Euro kurunu 1.95 liraya sabitlemiş durumda. Oysa Bugün Euro, 3 liraya yaklaştı. Ayrıca ilacı alırken fiyatı Türkiye belirliyor. Bu baskılar, yeni moleküllü ilaçların ülkemize girmesine engel oluyor.” KANSER İLAÇLARINDA SIKINTI YAŞANIYOR Fiyat baskısı yüzünden yeni geliştirilmiş ilaçların ülkeye giremediğini de kaydediyor Karacan: “Bu, kanser ilaçlarının kolay bulunamamasına yol açıyor. Halk mağdur oluyor. Sahtekârlar nişastadan ilaç yaparak hastaların hayatlarıyla oynuyor. Ama bu sahte ilaçlar asla eczanelere giremez. Bunlar karaborsada satılıyor. Eczaneye girememe nedeni de ilaç takip sistemi. 2011 yılında hayata girdi. İlaç takip sistemi övündüğümüz bir sistemdir Avrupa da yok bizde var. Her ilaca farklı bir numara verilmesi sistemi Türkiye de mevcut bu durumla gurur duyuyorum. Ancak birileri bu işi yapıyor. Sahte ilaçlarla insanlar ölüme sürükleniyor. Bunlar internet üzerinden satışlarda ya da yurtdışından farklı bir şekilde yapılan teminlerde yaşanan mağduriyetler. Sağlıkta bakış açısı değiştirilmelidir. Sağlıkta yapılan harcamalar için sağlıkta 2 milyon dolar harcamayı sağlıkta kara delik olarak verilmesi içler acısı bir durumdur. Sağlık

harcaması önemli bir konudur. Sağlıkta yaşanan usulsüzlükleri, kaçakçılık başka açılardan denetlenmeli bu fiyat baskısı ile yapılmamalıdır. Sosyal devlet anlayışı kapsamında sağlıkta özelleştirmeye gidilen bir yolda sıkıntı yaşanır. Sağlıktaki harcama kara delik değildir.” SAĞLIKTA ARAÇ KASKOSU MANTIĞI Karacan, sağlık ödemelerinin tamamlayıcı adıyla yavaş yavaş özel sigortalara devrolacağını da belirtiyor: “Bugün bir özel hastaneye girdiğiniz andan itibaren tahliller, tetkikler derken 300 liradan aşağıya çıkamıyorsunuz. Tıpkı bireysel emeklilikte olduğu gibi sigortacılar vatandaşa gelecek ve tamamlayıcı sağlık sigortası satmaya çalışacak. Bu, ilk aşamada özel hastanelerdeki tahlil ve tetkik paralarını ödenmemesi amaçlı bir sigorta olarak satılacak. Bunun örnekleri görülmeye başlandı. Bu sağlık politikası ile önümüzdeki birkaç yıl içinde devlet sağlık sigortasından tamamen çekilmesi ile sonuçlanacak. Yani SGK, sadece emeklilik prim ve işlemleri ile ilgili bir kurum olurken; sağlık sigortaları özel sigorta şirketleri tarafından yapılıyor olacak. Bu durumun doğuracağı en büyük dezavantaj, sağlıklı iken 100 lira özel sağlık sigortası primi ödeyen vatandaş, kronik bir hastalığa yakalandığında örneğin kalp, tansiyon, şeker gibi hastalıklar ile karşılaştığında bin lira prim ödeyecek. Tıpkı araba kaskolarında olduğu gibi. Kaza yapmadığınızda normal prim öderken kaskoya kaza yaparsanız primleriniz yükseliyor. Tıpkı sağlıkta araç kaskosu mantığı ile yürüyecek.”

27


Yaşam

Otel konforundaki misafirhanede çok faydalı bir hizmet sunuluyor

Samsun’da Sadece Bebeklere Değil

Annelere De Yoğun Bakım! Bebekleri, Samsun Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’nin ‘Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde tedavi gören anneler, kendilerine tahsis edilen misafirhanede hiçbir ücret ödemeden kalabiliyor. Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Aydın, hizmetin çapını genişleteceklerini belirtiyor.

S

amsun Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde bebekleri ‘yeni doğan yoğun bakım servisinde’ kalan annelere otel konforunda ve ev rahatlığını aratmayan misafirhane hizmeti sunuluyor. Hem de ücretsiz. Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sek­ reteri Uzm. Dr. Hasan Rıza Aydın, annelerin tıbbi şartlar gereği ikinci ve üçüncü düzey yeni doğan yoğun bakımda yatan bebekleriyle beraber kalamadığını dikkate aldıklarını anne sütü ihtiyacının giderilmemesinde bir sorunla karşılaşılmaması için misafirhane uygulaması başlattıklarını belirterek “Bu annelerimize yardımcı olabilmek adına, yeni doğan ünitesindeki 5 yataklı anne uyum odası süt verecek annelerimizin kalması için de kullanılıyordu. Ancak ayrılan bu alanın ihtiyacı karşılayacak donanımı olmadığından elbette ihtiyacımıza cevap ver28

miyordu. Diğer yandan, hava ve yol şartları nedeni ile hastanemize ulaşması sıkıntılı olabilecek yerlerden gelen, doğumu yaklaşmış ama ayaktan takip edilmesi gereken anne adayları, hastanede yatması gerekmediği halde, mecburen yatırılarak takip ediliyordu.” diyor. ANNELER BEBEKLERİNDEN KOPMUYOR Ardından hizmeti geliştirme ve genişletme kararı vermişler: “Gene sekreterlik olarak hem yoğun bakımda yatan bebeği için süt verecek anneler hem de hastaneye gerektiğinde hemen ulaşamayacak anne adaylarımız için, bizler bu hizmeti daha nitelikli ve işlevsel hale dönüştürmek üzere çalışmalarımızı başlattık. Hizmete açacağımız anne misafirhanemizle, annelerimiz ve anne adaylarımız ev konforunda bir ortamda kalabilecek ve bebekleri ile olması gereken iletişimi rahatlık-

la kurabileceklerdir.” BEBEKLERE ANINDA ANNE SÜTÜ Bu hizmetten faydalananlardan 22 yaşındaki İlknur Çelebi, Çarşamba ilçesinde doğum yapmış. Ancak bebeğinin tahlillerinde yüksek oranda enfeksiyon saptanınca Samsun’a yönlendirilmişler: “Çocuğum burada yoğun bakımda kaldığı için benim de Samsun’da kalacak yerim olmadığından burada kalıyorum. Burası çok güzel, üç öğün yemeğimiz geliyor, eğitimlerimiz veriliyor. Bebeğimi her iki saatte bir emzirmeye gidiyorum. Sıcak bir ortamda kalıyoruz, televizyon izleyebiliyoruz. Burası olmasaydı hasta odalarında kalacaktık, ama bu kadar konforlu değil orası.” Aynı misafirhanenin sakinlerinden Yeliz Sekendiz de 22 yaşında: “Bize burada kaldığımız gün boyunca emzirme, aile planlaması gibi birçok eğitimler veriyorlar. Hiçbir ücret de talep etmediler.” Sayı 51 / Ocak 2014


Say覺 51 / Ocak 2014

29


Kent

Ebadı belki küçük; ama fonksiyonu çok büyük

GİRESUN’UN ORTA YERİ KÜTÜPHANE Giresun Belediyesi’nin Atatürk Meydanı’nda hizmete soktuğu Sokak Kütüphanesi’ne rağbet büyük. Daha önceki Kitap ve Oyuncak Kumbarası uygulaması da hayli beğenilmiş, Türkiye çapında ses getirmişti. Mekânda her kesime yönelik kitap, günlük gazete ve dergi bulmak mümkün. Belediye Başkanı Aksu, “Sokak Kütüphanesi’nin amacı, meydandaki insanları boş zamanlarında kitap okumaya teşvik etmektir.” diyor. Giresun Belediyesi’nin bir süre önce başlattığı ‘Kitap ve Oyuncak Kumbarası’ projesi kadar, bunun ardından uygulamaya koyduğu ‘Sokak Kütüphanesi’ de büyük ilgi görüyor. Şehrin en işlek yerlerinden Atatürk Meydanı’nda hizmete sokulan mekânda her kesime yönelik kitap, günlük gazete ve dergi var. Vatandaşların önemli bir bölümü, yaklaşık 3 metre boyunda ve 3 metre enindeki kütüphanenin yanına geldiklerinde, içerisindeki kitapları mutlaka inceliyor. Beğendiklerini ister meydanda oturarak isterlerse de evlerine götürerek okuyabiliyor. Dileyenlerden kitap bağışı da yapabiliyor buraya. Okurlar arasında değiş tokuş da mümkün. Dünyanın dört bir yanındaki kitapseverlerin sosyal medyada övgü yağmuruna tuttuğu kütüphane, güvenlik gerekçesiyle günün sadece belli saatlerinde açık tutuluyor. Japonya ve Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde toplu taşıma araçlarında dahi kitap okunduğuna dikkatleri çeken Belediye Başkanı Kerim Aksu, bizde bu konuya dair alışkanlık düzeyinin çok gerilerde kaldığını vurgulayarak, “Sokak kütüphanesinin amacı meydandaki insanları boş zamanlarında kitap oku-

30

maya teşvik etmektir. Roman, hikâye, kitap, gazete ve dergileri vatandaşlar bu kütüphanede okuma fırsatı buluyor.” diyor. KİTAPSEVERLERİN BULUŞMA NOKTASI Sokak Kütüphanesi’nin de, ‘Kitap ve Oyuncak Kumbarası’ gibi Türkiye genelinde örnek gösterileceğine inandıklarını söylüyor Başkan Aksu: “Eğitsel olarak ilk projemiz olan ‘Kitap ve Oyuncak Kumbarası’nın devamı olarak hazırlanan bu projemizde de kumbaraya gelen ve burada biriken kitapları ‘Sokak Kütüphanesi’ aracılığıyla tekrar kitapseverler ile buluşturuyoruz. Böylelikle kumbarada biriken bilgi, ‘Sokak Kütüphanesi’ ile tekrar öğrenmek isteyen halkımızın hizmetine sunulmaktadır.” Halkı kitap okumaya özendirmeyi amaçladıklarını anlatıyor: “İsteyen meydanda okuyor isteyen de kayıtlı olarak evine, işyerine götürüp kitabını okuyabiliyor. Bu bir sosyal projedir, böylelikle vatandaşımıza hizmet etmiş oluyoruz. Kütüphaneye vatandaşlar bağış da yapabiliyorlar, bunların dışında kendimiz de kitap ekliyoruz. Kütüphaneye ilgi çok güzel.” Kütüphaneye uğrayanlara mesai saatleri içinde bir belediye görevlisi yardımcı oluyor.

Sayı 51 / Ocak 2014


Dünyanın dört bir yanındaki kitapseverlerin sosyal medyada övgü yağmuruna tuttuğu kütüphane, güvenlik gerekçesiyle günün sadece belli saatlerinde açık tutuluyor.

Sayı 51 / Ocak 2014

31


İş Dünyası

Kinşasa Ticaret Odası Başkanı Knayiki’nin Ziyaretiyle

Çorum’dan Demokratik

Kongo’ya

Ticaret Köprüsü

Kuruluyor Çorum’un sanayi potansiyelinden yararlanmayı planladıklarını belirten Kinşasa Ticaret Odası Başkanın Knayiki, “Kongo’nun kültürünü tüm dünyayla paylaşmak ve ticari ilişkilerle güçlü bağlar kurmak istiyoruz. Kongo’da uluslararası düzeyde ticaret yapan Türk işadamlarını ağırlamak istiyoruz.” diyor. Dünyayı parsellere bölen coğrafi enlem ve boylamların hiç önemi kalmadı artık. Zira internetin ördüğü ağlarla global bir köy haline geldi yeryüzü. Sınırlar kalktı. Afrika Kıtası ülkelerinden Demokratik Kongo’nun başkenti Kinşasa’nın Ticaret Odası Başkanı Christian Knayiki’nin Çorum’u ziyaret etmesi ve burada yaptığı açıklamalar bunun en somut örneklerinden biri. Çorum’un sanayi potansiyelinden yararlanmak istediklerini; bilhassa da tekstil, çimento ve makine sanayi firmalarıyla işbirliğine gideceklerini açıklıyor Knayiki.

32

“KONGO’DA ÜRETİM AÇIĞI VAR” Çorum programında yardımcısı Partick Sunzu Matala ve Kanadalı iş adamı Andrew Lebovics de yanında bulunan Knayiki, 10 milyonu aşkın nüfusuyla Kinşasa’nın alt Sahra bölgesinin ikinci, Afrika’nın ise Lagos ve Kahire’den sonra üçüncü büyük şehri olduğunu vurguluyor. Ev sahipliklerindeki fuara katılan bir firmanın davetiyle Çorum’a gezi düzenlediklerini anlatıyor: “Ülkemizde birçok alanda üretim açığı var. Bu konuda Çorum’un potansiyelinden faydalanmak istiyoruz. İş birlikleri yapmak üzere buradayız. Makine, tekstil, çimento, şeker ve toprak

sanayi sektöründeki firmaları ziyaret ederek görüşmeler yapacağız.” “TÜM DÜNYAYLA TİCARİ İLİŞKİLER KURMAK İSTİYORUZ” Kongo’nun yeni partnerler, güçlü takım arkadaşları aradığını da dile getirerek, “Kongo’nun kültürünü tüm dünyayla paylaşmak ve ticari ilişkilerle güçlü bağlar kurmak istiyoruz. Kongo’da uluslararası düzeyde ticaret yapan Türk işadamlarını ağırlamak istiyoruz.” diye konuşan Knayiki, şunları da ekliyor sözlerine: “Şehrinizde hemen hemen her konuda üretim yapılıyor. Bu bizleri çok memnun etti. Burada bulunma-

Sayı 51 / Ocak 2014


mızın amacı iş birliği yaparak ülkemizin açıklarını kapatmak. Kardeş oda protokolü yapabiliriz. Daha sonra heyetler oluşturarak karşılıklı ziyaretlerle temaslarda bulunup, ilk somut adımları atarız. Bu konuda sizlerden destek bekliyoruz.” BAŞARANHINCAL: “TECRÜBELERİMİZİ PAYLAŞMAKTAN MEMNUNİYET DUYARIZ” Çorum Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Başaranhıncal, Afrikalı heyetin ziyaret programından son derece memnun. Her an işbirliğine açık

Sayı 51 / Ocak 2014

olduklarını ifade ediyor. Çorum’un sanayi ve şehir yapısının, Demokratik Kongo’nun gelişmesine katkı sağlayacağına inandığını belirtiyor: “Çorum, tarih, tarım ve hayvancılık potansiyeli açısından Türkiye’nin önemli merkezlerinden biri. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde bu potansiyelin çok daha fazlasının olduğunu ifade ettiler. Çorum iş dünyası olarak, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile tecrübelerimizi paylaşmaktan memnuniyet duyarız.” KOLDAŞ: FUAR TEMASI TİCARİ ORTAKLIĞA DÖNÜŞÜYOR Çorumlu üretici Şükrü Koldaş

da, Demokratik Kongo’daki bir fuarda başlayan temasın ticari ortaklığa dönüşme seyri izlediğini söylüyor: “Misafirlerimizin Çorum’daki bu temasları, bu ticaret ve iş birliğinin detaylarının görüşülerek aktif çalışmanın başlaması amaçlıdır. Biz firma olarak bir ön protokol yaptık. Artık Çorum sanayisi ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti arasında karşılıklı gelişen bir süreç başlayacaktır.” Misafir oda başkanından öğreniyoruz ki, Kongo’da tarımsal faaliyet çok sınırlı. Bu sahadaki ihtiyaçlar ithalat yoluyla karşılanmakta.

33


Ekonomi

Yaş Sebze ve Meyve İhracatına Krasnodar Çelmesi Trabzon, Rize, Artvin ve Gümüşhane’den gerçekleşen ihracat 2013’te, 2012’ye nazaran azaldı. Faaliyet alanı bu şehirleri kapsayan DKİB Yönetim Kurulu Başkanı Gürdoğan düşüşü, yaş meyvesebze sektörünün Rusya piyasasında yaşadığı olumsuzluklara bağlıyor. Doğu Karadeniz İhracatçılar Birliği (DKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Hamdi Gürdoğan, aralık ayları hariç tutulduğunda 2013’teki bölgesel ihracatın 2012’nin yüzde 4 gerisinde kaldığını belirtiyor. Birlik kapsamındaki Trabzon, Rize, Artvin ve Gümüşhane’den bu yılın ocak-kasım döneminde 1 milyar 417 milyon 482 bin; 2012’nin aynı bölümündeyse, 1 milyar 478 milyon 904 bin dolarlık ihracat gerçekleşmiş. 656 milyon 722 bin dolarla fındık ve mamulleri ihraç kalemlerinde başı çekiyor. 256 milyon 387 bin dolarla yaş meyve ve sebze ikinci; 242 milyon 338 bin dolarla da madencilik ürünleri üçüncü sırada yer alıyor. Belirtilen zaman diliminde 111 ülkeye mal satılmış. En fazla ihracat sırasıyla Rusya Federasyonu, Almanya, Gürcistan, Çin Halk Cumhuriyeti ve İtalya’ya yapılmış.

34

YAŞ SEBZE VE MEYVEDE RUSYA KRİZİ Gürdoğan, 2013’teki düşüşü, yaş meyve-sebze sektörünün Rusya piyasasında yaşadığı olumsuzluklara bağlıyor ve şunları söylüyor: “Bölge ihracatında en fazla düşüş görülen sektörler yaş meyve sebze ile madencilik sektörleridir. Yaş meyve sebze ihracatındaki düşüşün nedenleri sektörün en önde gelen pazarlarından Rusya Federasyonu piyasasında yaşanan sorunlar, ihracatçıların bu piyasada yaşadığı sıkıntılar, ihraç süreçlerindeki maliyetlerin her geçen gün artış göstermesinin ihracat üzerindeki olumsuz etkileridir. Madencilik sektöründeki azalış ise dünya piyasalarındaki durgunluğa bağlı ürün fiyatlarındaki düşüşlerden kaynaklıdır. Madencilik ürünlerinde bir önceki yıla oranla daha fazla ürün ihraç edilmesine rağmen ihraç fiyatlarındaki düşüşe bağlı olarak elde edilen dövizin düşük kalması, değer bazında ihracatımızın düşük kalmasına sebebiyet vermiştir.”

Sayı 51 / Ocak 2014


Gürdoğan’a göre, “Basitleştirilmiş Gümrük Hattı sisteminin Tuapse Liman Gümrüğü ile Vladikavkaz Verhni Lars Gümrüğü’nde uygulanmaya başlamasıyla”, Rusya Federasyonu’na yaş meyve ve sebze ihracatındaki sorunlar bir nebze azalacak. Ancak Rusya’nın Krasnodar merkezli Güney Federal Bölgesi’nde çeşitli otoritelerin ihracatçılarımıza ağır baskıları sonlanmadığı müddetçe bu piyasaya güvenle bakılması ve uzun vadeli yatırımlar düşünülmesi imkânsız. ÇÖZÜM REÇETESİ Gürdoğan’ın çözüm reçetesi şöyle: “Bun­ dan dolayı Dünya Ticaret Örgütü üyesi olan ve her geçen gün serbest piyasa ekonomisi düzenine adapte olmaya çalışan Rusya Federasyonu’nun özellikle Kras­ nodar Bölgesi merkezli Güney Federal Bölgesi’nde bütün kurumlarının, piyasa uygulamalarını ve hukuki süreçlerini de serbest piyasa kuralları ve gelişmiş ülke örneklerine uyumlaştırmak zorundadır. Bu yapılmadığı ve çeşitli kesimlerden ihracatçılarımıza yapılan baskılar devam ettiği sürece bu bölgedeki ihracatçılarımız, piyasada kalıcı yatırımlar yapmaktan kaçınacaktır. Rusya Federasyonu piyasasına en fazla yaş meyve-sebze ihracatının ve lojistik operasyonların bölgemiz ihracatçıları tarafından gerçekleştirilmesi nedeniyle yaş meyve-sebze ihracatımızda yaşanan düşüşün önlenmesi amacıyla gerekli temaslarda bulunulması büyük önem ihtiva etmektedir.”

Sayı 51 / Ocak 2014

Ahmet Hamdi Gürdoğan’a göre, Rusya’nın Krasnodar merkezli Güney Federal Bölgesi’nde çeşitli otoritelerin ihracatçılarımıza ağır baskıları sonlanmadığı müddetçe, bu piyasaya güvenle bakılması ve uzun vadeli yatırımlar düşünülmesi imkânsız. 35


Kapak

36

Say覺 51 / Ocak 2014


Türkler Malazgirt Savaşı’nın hemen ertesinde Samsun ve çevresinde de gözükür. Ancak bu onların bölgeye ilk gelişi değildir. Kaynaklar, M.Ö. 8’inci Yüzyıl’dan itibaren çeşitli Türk topluluklarının Canik ve Doğu Karadeniz dağlarının denize bakan yamaçlarına yerleştiğini bildiriyor.

K

aradeniz Bölgesi’ndeki yerleşim neredeyse insanlık tarihi kadar eski. Kapak dosyamıza bu cümleyle başlamamızın elbette bir sebebi var. Üzerinde yaşadığımız toprakların hep birlikte geçmişine gideceğiz, 2014 yılında çıkaracağımız ilk sayımızda. Geçilen süreçleri ve bunların ne tür izler bıraktığını irdeleyeceğiz. Hemen belirtelim ki, haberi hazırlarken Prof. Dr. İbrahim Tellioğlu’nun “Osmanlı Hakimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler” adlı eserinden genişçe yararlandık. Biz gördük ki, Karadeniz çok kadim bir coğrafya ve ezelden ticaret merkezi. Bu özelliğini de bugün de fonksiyonel kılabilirse kalkınmaması için hiçbir sebep yok. VEZİRKÖPRÜ’DE 7 BİN 500 YIL ÖNCESİNE AİT İZLER M.Ö. 8000’den M.Ö. 5500’e dek süren 2500 yıllık Neolitik dönem tam anlamıyla devrimler çağıdır. İnsanoğlunun madeni (bakırı) keşfetmesiyle sona erer. Yerini

Sayı 51 / Ocak 2014

M.Ö. 3000’e kadar devam edecek Kalkolitik döneme bırakır. Samsun’un Vezirköprü ilçesinin bugünkü merkezine çok yakın mesafedeki Adatepe’de 7 bin 500 yıl öncesine (Kalkolitik çağa) dair izlere rastlandı bilgisini aktardığımızda sanırım konuya bu satırlardan sonra daha sıcak bakacaksınız. TARİHTEKİ İLK APARTMAN: TEKKEKÖY MAĞARALARI Samsun ve yöresi, bereketli Kızılırmak ve Yeşilırmak havzaları zengin yerel su ağları ile örülüdür. Çağlar boyunca insan yerleşimi için müsaitlik arz etmiştir. Bundan dolayıdır ki Orta Taş Dönemi’nin Anadolu’daki ilk yerleşimlerinden biri Tekkeköy’dür. Kabul edilir ki, bu ilçedeki mağaralar, Karadeniz’deki ilk insan yerleşkesidir. Aynı zamanda yapıları itibariyle de, tarihteki ilk apartman örneğidir. 360 bin metrekarelik alandaki Tekkeköy Mağaraları Paleolitik ve Kalkolitik döneme aittir. Evveliyatı M.Ö. 10

bin ile 50 bin yılları arasına gitmektedir. İçinde ayrıca Mezolitik veTunç çağları bulgularına da denk gelinmiştir. ANADOLU’NUN OXFORD’U: AMASYA Mazisi Hititlere kadar uzanan Amasya müthiş değerlere sahip bir şehrimizdir. Özellikle Osmanlılar zamanında hayli ehemmiyet kazanmıştır. 15 ve 16. yüzyıllarda pek çok Osmanlı şehzadesi ve bilim adamının yetiştiği yerdir. Bir vakitler Anadolu’nun beş gözde kültür merkezinden biridir. Avrupalı turistlerce Anadolu’nun Oxford’u diye isimlendirilmiştir. EZELDEN BERİ BİR LİMAN ŞEHRİ: TRABZON Kolonileşmeyle beraber Karadeniz sahillerinde ticaret canlanmıştır. Trabzon, bölge sahillerinin en mühim ve çaplı limanıTrabzon’dadır. M.Ö. 7. yüzyılda Miletlilerce kurulan Trapezus kolonisi, şehrin tica-

37


Kapak ri potansiyelini artırmıştır. Mimari eserlerin çoğu, Bizans, Kommagene ve Osmanlı dönemlerinin izlerini taşır. KARADENİZ’İN GÜNEYİNDEKİ İLK KOLONİ: SİNOP Miletliler, Karadeniz’in güneyindeki ilk koloniyi Sinop’ta kurarlar. Çeşitli filozofların yaşadığı şehir, kolonilerin anasıdır. Diğerleri buradan yayılmıştır. Yunanlıların Karadeniz’de kolonileşmesi de Sinop başlangıçlıdır. İldeki yerleşmenin miladı Tunç Çağı’dır. M.Ö. 7. yüzyılda bir Helen Kolonisi’dir ve Antik Çağ’da Karadeniz’in en başat kentidir. Helenistik dönemde Anadolu’nun yerli kültürleriyle, Helenistik ve Pers kültürlerini birleştirmek isteyen Pontus Devleti, başkenti Amasya’dan Sinop’a taşır. Bizans hakimiyetindeyken yöre Ortodoks Hıristiyanlığının tesirindedir. KAŞKALARIN ÜLKESİ: ORDU Ordu, Hitit tabletlerine göre M.Ö.17. yüzyılda Kaşkaların (Gaşkaların) ülkesidir ve Hitit hâkimiyetindedir. Akabinde, sırasıyla Frigler ve Kimmerlerin sözü geçer. Yunan Tarihçi Ksenophon’un “ On binlerin Dönüşü” adlı eserinde, Mossinoikler, Khalibler ve Tibarenlerden yerli halk diye söz edilir. Asur kökenli Tibarenler, Çarşamba-Ordu arasında ikamet ederler. Batıya doğru, yani demir madeninin bol olduğu Tibaren ülkesine yayılan Khalibler ise Ünye’yi merkez yaparlar. Kimmerlerin hükümranlığında Miletoslular yörenin kıyı kesiminde ticaret kolonileri kurarlar. Hâkimiyet

Tarihi kaynaklarda; Trabzon’daki tüccar tabakasının ekseriyetle Grek kökenlilerden oluştuğu ve bunların Grekçe konuştukları; şehir üzerinden gerçekleşen Doğu-Batı ticaretini Grek tüccarların yönlendirdiği belirtilmektedir. Bölgede ilk ticaret merkezlerini kuran Hitit, Fenike veya Urartu dillerinin izi eser miktardadır. Kimmerler’den sonra Med ve Perslerdedir. VİLAYET-İ ÇEPNİ: GİRESUN Miletliler, Giresun’da da kolonileşir. Şehrin Yunanca adı Kerasus’dur. Yabani kiraz ağaçlarından dolayı “Kiraz diyarı” olarak da bilinir. 1397’de Türkmen beyi Emir Oğlu Süleyman Bey tarafından fethedilerek Türk yurdu haline getirilir Giresun. Eski Türklerdeki adı Vilayet-i Çepni’dir. RİZE’NİN ATALARI ASYA KÖKENLİ Rize ili ve çevresinin bilinen ilk hakim ahalisi, bitişken dilli ve Asya kökenli yerleşik kavimlerdir. Tarım ve hayvancılıkla geçinmişlerdir. Kulku-Kulkhalar, bu topluluklardandır. Erzurum yöresini toprakla-

rına katan Urartu kralı II. Sardur’un Çıldır gölünün güneyinde, Taşköprü köyünün üstündeki kayalıklara kazdırdığı çivi yazılı kitabede adlarına rastlanmıştır. M.Ö. 2000’lerde Kafkas dağları ile Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Kimmerler’in ülkesi, M.Ö. 720’lerde Sakalarca işgal edilir. Kimmerler’in Azak denizi ile Kafkaslar arasında konuşlanan kolu, Sakalar’ın baskısıyla M.Ö. 714’te yurtlarından ayrılıp Aras ve Çoruh nehri boylarına yayılır. Hâkimiyetleri Kızılırmak’tan Adana Bölgesi’ne erişir. TrabzonBayburt arasındaki Kemer dağı, Rize Çayeli İlçesi çıkışındaki Kemer köyü, Kızılırmak boyundaki Gemerek ile Kars’ın doğusundaki Ümrü gibi coğrafi adlar onlardan kalmadır. TOGAYITLARIN KURDUĞU KENT: TOKAT Tokat’ın; Komana, (Bizans), Kah-Cun (İran), Dar Ün-Nusret (Selçuklu) ve Sobaru (Moğol) diye pek çok adı vardır. İlk çağlarda Togayıtların kurduğuna inanılır. Hititlerin, Asurluların, Hurriler ve Kimmerlerin egemenliklerinin ardından; Perslerin, Makedonyalıların (Büyük İskender Dönemi), Kappodokia Krallığının ve buraya ‘Comana Pontica’ adını veren Pontos Krallığı’nın yönetimine geçer. M.Ö.65’te Romalıların ve M.S. da Bizans Devleti’nin bayrağı altındadır. Tokat Kalesi; BizansSasani ve Bizans-Arap savaşlarında kritik öneme haizdir. Malazgirt Zaferi’yle Danişmedlilerin, daha sonra da Anadolu Selçuklularının toprağıdır.

Karadeniz havzası, stratejikliği dolayısıyla pek çok milletin hükmetmek istediği bir bölgedir. Kıyılarında serpilen Yunan kolonilerinin derin etkisinde kalmıştır. Yunanların kolonizasyon faaliyetleri siyasi ve ekonomik sebeplidir.

38

Sayı 51 / Ocak 2014


Karadeniz kenarındaki ilk koloniler Sinop ve Trabzon’dur. Samsun ise kuvvetle muhtemel üçüncüsüdür. HİTİTLERİN BAŞŞEHRİ: ÇORUM Çorum il toprakları, tarihi devirlerin en başından beri insan yerleşimine sahiptir. Kadim Hititlerin başkenti Hattuşaş buradadır. Alacahöyük, Hattuşaş, İskilip, Kuşsaray, Pazarlı, Eskiyapar, Büyükgülücek ve Balimsultan köyü çevresindeki arkeolojik kazı ve araştırmalarda Kalkolitik ile İlk Tunç devirlerine ilişkin araç, gereç ve silahlar bulunmuştur. KARADENİZ TARİH BOYUNCA GÖZBEBEĞİ İDİ Görüldüğü üzere Karadeniz havzası, stratejikliği dolayısıyla pek çok milletin hükmetmek istediği bir bölgedir. Kıyılarında serpilen Yunan kolonilerinin derin etkisinde kalmıştır. Yunanların kolonizasyon faaliyetleri siyasi ve ekonomik sebeplidir. Tarihçiler ittifak halindedir ki, Karadeniz kenarındaki ilk koloniler Sinop ve Trabzon’dur. Samsun ise kuvvetle muhtemel üçüncüsüdür. Aslında bu şehirlerde Yunanların öncesinde de ticaret aktiftir. Yerleşime açılmaları tarih öncesine dayanan bu merkezlere hem kara yoluyla hem de nehirler vasıtasıyla mallar getirilmekte ve değiş tokuşa uğramaktaydı. Mallar deniz aracılığıyla diğer ülkelere ulaştırılmaktaydı. Samsun’un doğu ve batı kesimlerindeki (bugün görülmeyen) höyükler, İç Anadolu’ya doğru gitmektedir. Bu Hititler ile çağdaş ve İç Anadolu’dan kıyılara inen bir kavimce burada --sonraları Amisos adını alacakpazar yerleri oluşturulduğunu işaSayı 51 / Ocak 2014

retlemektedir. TRABZON LİMANI MİLETLİLER ÖNCESİNDE VARDI Anadolu ticaret tarihinde baştan itibaren Trabzon’dan İran’a uzanan ticaret yolunu kullanan Van Gölü civarındaki Urartu Krallığı’nın sınırları; Karadeniz ticareti Helenlerce ele alınmadan yüzyıllar evvel, Aras nehri boyunca genişlemiştir. Bu sebeple, muhtemelen Miletlilerden önce Trabzon’a liman inşa edilmiş ve İran hattında ticaret faaliyeti gerçekleşmiştir. Kırım ve çevresindeki sahillere Fenikelilerin Yunanlardan çok önce pazar yerleri kurduklarında da hemfikirlik söz konusudur. ORTA VE DOĞA KARADENİZ’İN KADİM BÜTÜNLÜĞÜ Koloniler devrinden beri Samsun ve çevresi çeşitli coğrafi bölgelerin sınırları içerisinde gösterilmiştir. Yunanlar bugünkü Orta ve Doğu Karadeniz’e -deniz kıyısındaki bölge anlamına gelen- Pontus; Batı Karadeniz’e ise Bithynia demişlerdir. İki bölgeyi birbirinden ayırmayarak Pontus- Bithynia ismiyle anmışlardır. Bu isimlendirme Roma hakimiyetine dek sürmüştür. Romalılar zamanında aynı isimle kurulan eyaletin sınırları daha dardır; bugünkü İzmit’ten doğuda Sinop’a kadardır. Romalılar doğuya doğru yayılınca yeni idari birimler oluşmuş; bugünkü Orta ve Doğu Karadeniz -yani Pontus- ayrı bir coğrafi bölge halini almıştır. Esas itibariyle bu tanımlama tarihi coğrafya açısından uygun düşmekte. Giresun ya da Trabzon’daki bir hadise Ordu’yu

Araştırmalara göre Yunanlılar M.Ö. 7. yüzyıldan M.Ö. 6. yüzyılın ortalarına dek Karadeniz Havzası’nın her tarafında koloni kurmuşlardır. Böylelikle havzaya tümden hakim olabilmişlerdir. Önceki halk ve toplulukların dil ve dinlerine tesir etmişlerdir. Kısaca, Karadeniz’de ticareti elinde tutan kültürünü benimsetebilmiştir. 39


Kapak

Samsun, Karadeniz sahil şeridinde kıyı ile iç bölgenin bağlantısının en kolay sağlandığı şehir. Erken dönemden beri ticaretle haşır neşir olan toplulukların cazibe merkezidir. Güneyindeki 840 metrelik Mahmurdağı, 820 metrelik Hacılardağı ve 900 metrelik Karadağ geçitleri; Doğu ve Orta Karadeniz’in en kolay geçiş yoludur. Kervanlar Samsun limanını ilk çağdan itibaren etkin kullanmışlardır.

İnanış o ki, Samsun’un en eski adı Amisos’tur. Güncel isim bundan türemiştir. Amasyalı coğrafyacı ve tarih alimi Strabon, Samsun’un isimleriyle ilgili bilgiler de nakletmektedir. Ona göre, kolonicilerden evvel Samsun’un adı Enete’dir. Buraya yerleşen Enetoiler, bir Kimmer kabilesidir. Şehrin ilk adı Orta Asya ile bağlantılıdır. etkileyebilirken, Kastamonu’daki vakıa Samsun’da yankılanamamakta. Coğrafi ilişkilerde Samsun ve Ordu doğuya bağlıyken, Sinop’tan daha batıyla bütünlükten söz edilemez. Amasya ve Tokat’ın Doğu Karadeniz Bölgesi’yle bağlantısı daha güçlüdür. Diğer yandan Çorum sahilin sırtını yasladığı dağlık alanın güneyindeki sahada Batı Karadeniz şehirleriyle de irtibat kurar. Vezirköprü, Durağan ve Boyabat üzerinden Taşköprü’ye ulaşan hat üzerinde bulunması sebebiyle, bu şehirlerle de iletişim içerisindedir. Ancak Orta ve Doğu Karadeniz bölgeleri tarihi coğrafya açısından bir bütündür. SAMSUN’DAN TRABZON’A CANİK Türkler Karadeniz sahiline ulaştığın40

da Samsun’dan başlayıp doğuda Trabzon’a uzanan bölgeyi Canik adıyla anmışlardır.

kullanmışlardır.

Sınırları zamanla genişleyip daralan bu bölgenin güney ucu Giresun’dan Samsun’adır. Türkler de kendilerinden öncekilerin bakışıyla Karadeniz Bölgesi’nde birbirinin parçası gördükleri yerleri aynı isimle anmışladır. Samsun Karadeniz sahil şeridinde kıyı ile iç bölgeyle bağlantının en kolay sağlandığı yerdir.

İnsanlık coğrafi şartları uygun yerlerden dünyaya yayılmıştır. İlk büyük medeniyetler, su kaynakları etrafındadır. Samsun bu açıdan ilkçağın elverişsiz yerlerinden birisidir. Sık ormanlar yöreye yerleşmeyi engellemiştir. Şehrin denizle iç kesimi birbirine bağlayan kesimlerindeki iskân gelişimi ve buradaki insan yoğunluğu ile kentin diğer yerleri arasında büyük fark vardır.

Bu özelliğiyle erken dönemden beri, bilhassa da ticaretle haşır neşir olan toplulukların nezdinde cazibe merkezidir. Samsun’un güneyindeki 840 metrelik Mahmurdağı, 820 metrelik Hacılardağı ve 900 metrelik Karadağ geçitleri; Doğu ve Orta Karadeniz’in en kolay geçiş yoludur. Bu yüzden kervanlar, Samsun limanını ilk çağdan itibaren etkin

COĞRAFYAYA GÖRE GEÇİM YOLLARI Samsun’un güneyi Canik dağlarının ardındaki bölge arazi yapısı ve su kaynakları açısından tarıma elverişlidir. Yeşilırmak ve Kızılırmak’ın beslediği yöre geniş otlaklarıyla hayvancılığa da uygundur. Tarım ve hayvancılıktan geçinen topluluklar için idealdir. Sayı 51 / Ocak 2014


YUNANLAR KARADENİZ HAVZASI’NIN HER YANINDA KOLONİLEŞTİLER Munro’nun Roma yollarıyla ilgili haritası, Samsun’un tarih boyunca ticari bakımdan neden önem kazandığını anlatıyor. 1903’ten sonra ilk kez Prof. Dr. İbrahim Tellioğlu’nun “İlk Çağdan Osmanlılara Samsun” adlı kitabında basıldı. Harita Samsun’un ulaşım imkanları ile tarihteki stratejik önemini ortaya koyuyor.

E

vet, Karadeniz Bölgesi’ndeki ilk ticaret Yunanlar eliyle değildir. Fakat yöreyi kültürel açıdan nasıl bu denli etkileyebilmişlerdir o zaman? Bu ancak bütün Karadeniz havzasında kolonileşmeleri ve ticari faaliyetleri genelleştirmeleriyle açıklanabilir. Araştırmalara göre Yunanlılar M.Ö. 7. yüzyıldan M.Ö. 6. yüzyılın ortalarına dek Karadeniz Havzası’nın her tarafında koloni kurmuşlardır. Böylelikle havzaya tümden hakim olabilmişlerdir. Önceki halk ve toplulukların dil ve dinlerine tesir etmişlerdir. Kısaca Karadeniz’de ticareti elinde tutan kültürünü benimsetebilmiştir. M.Ö. 4.yüzyıldan itibaren Yunanca, bölgede yaygın bir dil haline gelmiştir. Grekçe’nin (Yunanca) etkisiyle Hristiyanlık da yayılmış; kıyı ve dağlık bölgeler arasındaki etnik ve kültürel farklılıklar çok aza inmiş, dağlık kesimdeki farklı halklar da zamanla Rumlaşma eğilimine girmiştir. HÂKİM DİL YUNANCA İDİ Tarihi kaynaklarda, Trabzon’daki tüccar tabakasının ekseriyetle Grek kökenlilerden oluştuğu ve bunların Grekçe konuştukları; bu şehir üzerinden gerçekleşen Doğu-Batı ticaretini Grek tüccarların yönlendirdiği belirtilmektedir. Bölgede ilk ticaret Sayı 51 / Ocak 2014

merkezlerini kuran Hitit, Fenike veya Urartu dillerin izi eser miktardadır. 20. yüzyıla kadarki seyahatnamelerde de sıkça yer almaktadır ki; Karadeniz’de sahil kesimi boyunca farklı milletlerden tüccar sınıfına mensup (Rum, Yahudi, Ermeni, Gürcü, Megrel, Çerkes, Tatar, Arap, Venedikliler, Cenevizliler) çok sayıda insan yaşamaktadır. Ama bunların dilleri ve inanç sistemlerine dair emareler yoktur; çünkü havzanın her yanında ticaret dile Grekçedir. Gürcü kaynaklarında, Lazların Grekçeyi bildiği, ticaret ve din hayatlarında bu dili kullandıkları yazmakta. Araştırmacılar A. Bryer ve D. Winfield, Trabzon Tonya bölgesinde Rumca konuşanlar hakkında şu yargıyı ortaya atmaktadırlar: Ya yöre halkı Türk ya da Çepni Türkmen’idir. Rumcayı geçerli dil olduğu için içselleştirmişlerdir. 19. yüzyıl başlarında Karadeniz bölgesini dolaşan Amerikan misyonerleri, Gürcistan’daki Yunanlardan bahsettikleri bölümde, bölgedeki Rumların Türkçe ile karışmış (Greko-Türkçe) bir Yunanca konuştuklarını; Yunan harfleriyle Türkçe yazdıklarını kaydediyorlar.

41


Kapak

Sahilin berisinde Canik dağlarına sırtını yaslayan düzlükler de tarıma müsaittir. Fakat dar kıyı şeridi burada hayvancılığa pek imkân tanımaz. Bafra ve Çarşamba ovalarının 20. yüzyılda ıslahıyla, sahilin tarım ve hayvancılık bakımından kıymeti çoğalmıştır. Öncesinde her iki bölge de bataklıktır.

TÜRKLER MALAZGİRT’TEN ÖNCE DE CANİK’E GELMİŞLERDİ

Sahil, daha ziyade balıkçılık ve belirli merkezlerde ticaretle geçinenlere caziptir. Kolonicilerin buralarda yoğunlaşması, tarım ve hayvancılıkla geçinenlerin de diğer yerlere yayılması tesadüf değildir. SAMSUN’UN EN ESKİ ADI AMİSOS MU, ENETE Mİ? İnanış o ki, Samsun’un en eski adı Amisos’tur. Güncel isim bundan türemiştir. Amasyalı coğrafyacı ve tarih alimi Strabon, ömrü boyunca yaşadığı Amasya ve çevresi hakkındaki pek çok gerçeği gün yüzüne çıkarmıştır. Samsun’un isimleriyle ilgili pek çok yanlışı düzelten bilgiler de nakletmektedir. Kolonicilerden evvel Samsun’un Enete olarak anıldığını kaydediyor. Buraya yerleşen Enetoiler, ona göre bir Kimmer kabilesidir. Haliyle şehrin en eski adı Orta Asya ile bağlantılıdır. Bu kabilenin Paflagonya’nın en itibarlı ve kalabalık kabilesi olduğu da bu bilgiler arasında. Karadeniz Bölgesi’ni sahada araştıran Michael Pereira, Grek kökenli yer isimlerinin yörelere daha önce verilen isimlerden kaynaklandığını söyler. Paul Wittek de, Bizanslılardan Türklere geçen yer isimleri konusundaki çalışmasında, sadece Bafra isminin Grekçe Pavrae adından türediğini belirtiyor. Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki diğer yer isimlerinin Grekçe ile bağlantısını kanıtlandıramıyor. Anthony Bryer, Trabzon ve Giresun’un eski kullanımı Trapezous ve Kerasous isimlerinin Helenlerden önce kalmış bir adın çarptırılmasıyla doğduğundan kuşku duymuyor.

42

Türkler Malazgirt Savaşı’nın hemen ertesinde Samsun ve çevresinde de gözükür. Ancak bu, onların bölgeye ilk gelişi değildir. Kaynaklar M.Ö. 8.yüzyıldan itibaren çeşitli Türk topluluklarının, Canik ve Doğu Karadeniz dağlarının denize bakan yamaçlarına yerleştiğini bildiriyor. Samsun/Salıpazarı ve Ordu/Mesudiye’deki kaya resimleri ve damgalar bu yerleşmenin hiç tartışma götürmeyen arkeolojik delilleridir. Malazgirt Savaşı’ndan sonraki dönem ise, günümüze kadar kesintisiz olarak devam ettiği için ayrıcalıklıdır. Hayvancılıkla geçinen konargöçer Türkmenler sahildeki dar kıyı şeridine rağbet etmiyor. Canik dağlarının güneyindeki hatta yerleşir. Ladik, Havza, Vezirköprü, Kavak, Asarcık’taki yer isimlerinin kökeni Türkçedir. Binlerce yıl öncesine dayanır. Canik ismi de, Samsun’un daha önceki adlarından farklıdır. Canik adı, Türkler Karadeniz Bölgesi’ne yayılmaya başlayınca ortaya çıkmıştır. 11. yüzyıldan önce kaynaklarda böyle bir isime rastlanmamaktadır. Sayı 51 / Ocak 2014


Fark yaratan konseptimiz ve eşsiz tatlarımızla Gazi caddesindeyiz.

Çok yakında Adalet şubemizle hizmetinizdeyiz

Gazi Şubesi

: 19 Mayıs Mh. Gazi Cd. No:63 (eski YKM yanı) İlkadım / Samsun Tel : 432 1 432 - 432 8 432

ÇOK YAKINDA Adliye Şubesi : Kılıçdede Mh. Cumhuriyet Cd. No:167 (yeni Adliye yanı) İlkadım / Samsun Tel : 210 0 111 - 210 0 112 Sayı 51 / Ocak 2014


Güncel

Enerji sarfiyatında verimlilik çok önemli

DOĞALGAZDA TASARRUF YOLLARI Enerjiyi verimli kullanmada yalıtım kadar tercih edilen kombinin ve diğer ekipmanların nitelikleri de önem arz ediyor. Yoğuşmalı kombiler önerilmekte. İç yerine dış yalıtım önerilmekte. Yalıtımla yüzde 40’a kadar enerji tasarrufu mümkün. Kombi sistemine zaman ayarlı termostat da taktırılmalı. Termostat 24 saatten fazla evde bulunmayacaksa kapatılmalı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, 10 Aralık 2013’te 200 milyon metreküplük bir kullanıma yaklaşıldığını belirterek aynen şunları söyledi: “Olumsuz hava koşullarının bulunduğu bir mevsimdeyiz. Gerek meskenlerimizin, gerek sanayi kuruluşlarımızın, gerekse doğalgazdan elektrik üreten santrallerimizin hepsinin beraber en fazla çekişinin bulunduğu bir ortamdayız. O yüzden diyoruz ki biz kendimize bahar muamelesi yapmayalım, çünkü kış ayındayız.” Bakan Yıldız’ın da vurguladığı üzere, enerjide verimli sarfiyatın önemi ortada. Ehemmiyet; hem ısınma, hem de elektrik üretimindeki baş unsurlardan doğalgazda daha da artıyor. Yalıtım, uygun tesisat-cihaz seçimi ve tasarruf ekipmanları verimlilikle doğrudan alakalı. 44

YALITIMLA YÜZDE 40’A KADAR TASARRUF Yüzde 40 oranında tasarrufa imkan tanıyan yalıtımda, binanın dışının izole edilmesi esas. İçteki çabalar arzulanan sonucu vermeyebiliyor. Demir ve betonun ömrünü de törpülüyor. Yalıtımla yaz aylarında sıcaktan da korunmaktayız aynı zamanda. Yoğuşmalı kombiler, yakıt tasarrufu sağlarken çevreyi de fazla kirletmez. “Evimiz küçük veya petek sayımız az; yoğuşmalı kombi gerekmez.” görüşünün pek geçerliliği yok. Olayı basite indirgersek; yoğuşmalıda, kalorifer dönüş suyunu bacadan geçirerek ön ısıtma yaptığımızı düşünebiliriz. Ortaya çıkan suyun sebebi ise doymuş su buharının kendisinden daha soğuk bir ortama girdiğinde suya dönüşmesidir.

Sayı 51 / Ocak 2014


Yoğuşmalı kombiler, yakıt tasarrufu sağlarken çevreyi de fazla kirletmez. “Evimiz küçük veya petek sayımız az; yoğuşmalı kombi gerekmez.” görüşünün pek geçerliliği yok. Sayı 51 / Ocak 2014

45


Güncel

Kombilerin evde iken normal ısı derecesinde çalıştırılması, evde olunmadığı zaman ise ekonomi sıcaklığına getirilmesi tavsiye ediliyor. Ekonomik kullanım için gece yatarken de kombinin ısı ayarını düşürmek gerekiyor.

Kombilerimizin bakımını yetkili servislere yaptırarak tasarruf sağlayabiliriz. Bilhassa kullanım suyu eşanjöründeki kireçlenme ısı transferini azaltır. Temizleterek bu duruma engel olabiliriz. ZAMAN AYARLI TERMOSTAT Kombi sistemine zaman ayarlı termostat da taktırılmalı. Termostat 24 saatten fazla evde bulunmayacaksa kapatılmalı. Normalde ısıtılmayan banyo, tuvalet, hol gibi bölümlerin kapıları da gerekmedikçe daima kapalı tutulmalı. Kombideki suyun devrinden sorumlu pompadan azami fayda için asgari 3 açık olmalı. Radyatörler periyodik kontrolden geçmeli. Havası mutlaka alınmalı. Bunun yanı sıra basıncın 1 - 2 seviyesi arasında bulunmasına özen gösterilmeli. Radyatörün üzeri ve önü kesinlikle perde, mobilya gibi nesnelerle kapatılmamalı. Radyatör ile duvar arasında muhakkak boşluk olmalı. Eğer doğalgaz sobası kullanıyorsanız, sobanızın filtresini her ay kontrol edin veya gerekliyse temizleyin. İmkanınız varsa diğer kombilere göre yüzde 15-20 tasarruf sağlayan yoğuşmalı kombileri tercih edin. GÜNEŞ GÖRMEYEN PENCERELER KAPALI TUTULMALI Oda sıcaklığını muhafaza edebilmek için güneş görmeyen pencerelerin 46

perdelerini kapalı tutun. Sadece pencereniz güneş görürken perdeyi açın. Bacalı cihazlarınızı dolapların içerisine yerleştirmeyin. Kışın en soğuk günlerde bile oda sıcaklığını 20 derecede tutun. Bina-daire için doğru ısı hesabının yapılmasını sağlayın ve bu hesap sonucuna göre kombi alın. Düşük ayarda sürekli çalışan kombiler, sık sık açılıp-kapanan kombilerden daha az doğalgaz tükettiği için kombinizi sürekli açıp kapatmayın. GECELERİ KOMBİYİ DÜŞÜK AYARA GETİRİN Geceleri kombiyi kapatmak yerine

kombiyi düşük ayarda çalıştırın. Bu sayede ertesi gün odayı ısıtmak için kombiniz daha az çalışmış olur ve bu işlem toplamda daha karlıdır. Kombinizin bakımını her yıl yaptırın ve baca temizliğine dikkat edin. Kombi sahiplerinin yüzde 72’si yanlış kullanım nedeniyle fazladan doğalgaz faturası ödüyor. Kombilerin doğru kullanımının ve periyodik yaptırılan bakımın yüzde 15’in üzerinde tasarruf sağlıyor. Kışın en soğuk geçtiği ısınma ihtiyacımızın giderek arttığı şu günler-

Sayı 51 / Ocak 2014


de ısınmanın ekonomik yolları da kafamızı kurcalayan sorulardan biri haline gelmeye başladı. Doğalgaz pahalılığı tasarrufu daha da önemli bir hale getirdi. Kombilerin kaç derecede çalıştırılacağı, hem konfor şartları hem de enerji ekonomisi açısından önem taşıyor. Türk halkının yalnızca yüzde 28’i kombilerini doğru ve ekonomik kullanıyor. EVDE KİMSE YOKSA KOMBİ NORMAL ISIDA ÇALIŞMAMALI Kombilerin evde iken normal ısı derecesinde çalıştırılması, evde olunmadığı zaman ise ekonomi sıcaklığına getirilmesi tavsiye ediliyor. Ekonomik kullanım için gece yatarken de kombinin ısı ayarını düşürmek gerekiyor. Gece, kombisi tamamen kapatılan bir evin, gündüz istenilen konfor sıcaklığına gelmesi için harcanacak enerji, gece evin ekonomi sıcaklığında tutulması için harcanacak enerjiden daha çok oluyor. Tüketicilerin kombilerini, 60 santigrat derece ve üzerinde çalıştırması da keseye zararlı. Kombinin 60 santigrat ve üzerinde çalışması, evin yaklaşık 23-24 santigrat sıcaklıkta tutulduğu anlamına geliyor. Bu da yüzde 18-24 arasında fazla yakıt tüketildiğini ortaya koyuyor. Doğalgazın güvenli ve ekonomik kullanımıyla ilgili olarak evlerimizdeki havalandırma menfezleri kapatmamak gerekiyor. Havalandırma menfezleri hayat deliğidir. Delik kapanırsa bitersiniz. Cihaz veya ocaklar mevcut ortamdaki havayı kullanarak yanmaktadır. Dışarıdan temiz hava gelmesi ve içeriden kirli havanın da bir şekilde bertaraf edilmesini sağlayan havalandırma menfezleri asla kapatılmamalı. Evimizde uzun süre olmayacaksak donma tehlikesi olan cihazların vanasını kapatmalıyız. Kombi, ocak, soba gibi cihazlarda kullanıma bağlı olarak sonradan gaz kaçağı oluşma riski olabilir, belirli zamanlarda fileks bağlantılarını sabun köpüğü ile kontrol etmeliyiz.

Sayı 51 / Ocak 2014

• Bir uzman kişinin bilgisine başvurularak duvarlar yalıtılmalıdır. Bu

işlem için yapılacak giderler, 2-5 yıl arasında kendini amorti edebilir. • Isınmayı sağlayan ısıtıcıların belirli periyotlarla ayarlarının yetkili servisince kontrollerinin yapılması gereklidir. • Uygun bir yalıtım malzemesi ile çatı en az 100 milimetre kalınlıkta yalıtılmalıdır. • Pencerede çift cam ya da çift pencere kullanılmalıdır. • Radyatörlerin önüne ve üstüne eşya, mobilya, mermer konmamalıdır. • Perdelerin radyatörlerin önünü ve üstünü kapatmamasına dikkat edilmelidir. • Pencerelerin ve dışa açılan kapıların kenarları uygun bir plastik sünger malzeme ya da kağıt bantlarla kapatılmalıdır. Giderleri hemen o kış geri alınabilir. • Oturma odaları için 22 derece, yatak odaları için ise 20 derece sıcaklık önerilir. Ancak bu sıcaklıklar 1 derece düşürülerek toplam yakıt tüketiminde yüzde 7 tasarruf sağlanabilir. 1 derecelik azalmayı sağlamak için termostatlardan yararlanılabilir. • Kullanılmayan oda, antre ve merdiven radyatörleri ile banyo yapılmayan günler banyo radyatörleri kısılmalıdır. • Odalarda bulunan eşyalar dış duvardan uzak tutulmalıdır. • Kombiler sürekli açıp kapatılmamalı, bunun yerine düşük ayarda sürekli çalışır vaziyette bırakılmalı.

47


Gündem

Şimdiye kadar 300 projeye 133 milyon lira destek sağlayan OKA’dan

Yenilenebilir Enerji ve Yenilikçi Yaklaşımlara 26 Milyon TL Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA) 2014 yılında “Yenilebilir Enerji Mali Destek Programı” ve “KOBİ’lere Yönelik Yenilikçi Yaklaşımlar Mali Destek Programı” için teklif edilen yatırım projelerinden değerlendirme sonucunda uygun bulunanlarına toplamda 26 milyon lira hibe aktaracak. Samsun Valisi Aksoy: “Kalkınma ajanslarımızın bu çağrılarına bütün kurum ve kuruluşlarımızın, özel sektörümüzün başvurmalarını bekliyoruz.” diyor.

OKA NEYİ HEDEFLİYOR?

Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA), “Bölgesel kalkınmaya yönelik planlama ve uygulama faaliyetlerini, hızlı, sağlıklı, sürekli ve sürdürülebilir bir kalkınma hareketini yerel ve bölgesel aktörlerin etkin olduğu katılımcı bir anlayışla yürütmek üzere, hem yerel aktörler ile merkezin işbirliğini geliştirmeyi hem de bölge illeri olan Çorum, Amasya, Samsun ve Tokat’ın ulusal ve uluslararası ölçekte rekabet üstünlüklerini artırmayı” hedefliyor. Projelerin çağrı amacı ve koşullara uygunluğu bağımsız kuruluşlarca değerlendiriliyor.

48

Sayı 51 / Ocak 2014


Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA), yenilenebilir özellikteki hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal, biyokütle, biyogaz, dalga, akıntı ve gel-git gibi fosil dışı enerji kaynaklarıyla lisanssız elektrik üretimine yönelik yatırımlara destekleme programlarında öncelik tanıyor. Şu ana kadar 300 projeye 133 milyon lira destek sağlayan ajans, 2014 yılında Samsun, Çorum, Amasya ve Tokat illerinde 26 milyon lira hibe verecek. Yenilenebilir Enerji Mali Destek Programı’yla, bu türdeki kaynak kullanımının TR83 bölgesinde de yaygınlaştırılması, elektrik üretiminin artırılması; böylelikle sürdürülebilir kalkınmaya katkı amaçlanıyor. 7 milyon lira bütçe tahsisli programa; kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları başvurabiliyor. Destek tutarı asgari 50, azamiyse 750 bin lira olacak. KOBİ’lere Yönelik Yenilikçi Yaklaşımlar Mali Destek Programı’nın amacıysa; “Bölgede faaliyet gösteren ve öncelikle katma değer kapasitesi yüksek KOBİ’lerin uluslararası düzeyde rekabet güçlerinin, AR-GE ve yenilikçilik kapasiteleri ile birlikte ihracata dönük ileri teknoloji, kalite ve katma değere sahip ürün geliştirme ve üretme imkanlarını ve bölgede yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını” artırmak. Her iki program için de Kalkınma Ajansları Yönetim Sistemi (KAYS) üzerinden son başvuru tarihi 28 Şubat 2014. Proje dosyalarının 07 Mart 2014’e kadar teslim edilmesi gerekiyor. OKA, GÜDÜMLÜ PROJELERİN DE ÖNCÜSÜ Samsun Valisi Hüseyin Aksoy’un konuya ilişkin açıklaması söyle: “OKA kurulduğu günden itibaren bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda Sayı 51 / Ocak 2014

kalkınmasına katkı sağlayacak birçok projede yer aldı. Proje çağrılarında bulundu ve gerek kamu kuruluşları, gerek sivil toplum kuruluşları ve gerekse özel sektörün başvuruları neticesinde uygun gördükleri kaynakları bu amaçla kullandı. Kurulduğu günden itibaren kalkınma ajansımızı Çorum, Tokat, Amasya ve Samsun illerimizde 300 projeye yaklaşık olarak 70 milyon liralık bir kaynak kullandırdı. Eş finansmanlarımızı da bunlara dahil ettiğimizde 133 milyon liralık bir proje bu bölgede hayata geçirilmiş oldu. Bunlar - sivil toplum örgütlerimizin de almış olduğu kaynakları bunlara dahil ettiğimizde- sosyal projeler olduğu gibi KOBİ’lerin kendilerini geliştirme ve ekonomiye katkı sağlayacak birçok alanda yer alan projelerdir. Özellikle güdümlü projeler kapsamında da Türkiye’deki ajanslar içersinde ilk güdümlü projeyi uygulayan ajanslardan birisi de OKA olmuştur. Bu kapsamda Samsun Fuar ve Kongre Merkezine yaklaşık olarak 7 milyon liralık bir kaynağı, OKA’nın finansman desteği ile gerçekleştirdik.”

VALİ AKSOY’DAN YATIRIMCILARA AÇIK DAVET OKA’nın 2014 yılı teklif çağrısına bütün kurum ve kuruluşlar ile özel sektörden icabet beklediklerini belirtiyor Vali Aksoy: “Kalkınma ajanslarımızın bu çağrılarına bütün kurum ve kuruluşlarımızın, özel sektörümüzün başvurmalarını bekliyoruz. Özellikle bugün duyurusunu yapacağımız başvurularda 2 başlık altında toplam bütçesi yaklaşık olarak 26 milyon liralık bir kaynağı bu iki başvuru ana başlığı altında bütün illerimizi kapsayacak OKA’nın ait olan bölgemizdeki projelere kullandıracağız. ‘Yenilebilir Enerji Mali Destek Programı’ ve ‘KOBİ’lere Yönelik Yenilikçi Yaklaşımlar Mali Destek Programı’ projeleri, artık inovasyon kavramı çağımızın en önemli kavramları haline geldi. Projelerin istenilen düzeyde olması büyük önem taşıyor. Bu projeler kalkınma ajansımızda bağımsız uzmanlar tarafından inceleniyor, notlar veriliyor. Projenin amacı ve niteliği çok iyi olabilir; ama biz onu iyi ifade edememişsek bu defa bu uzmanlardan geçerli not alamayabiliyor.” 49


Sağlık

Dünyada, Türkiye’de ve tabii ki de Karadeniz Bölgesi’nde

Kanser Vakaları Hızla Artıyor

2030 yılında dünya nüfusunun 8,7 milyarı bulacağı ve bir yılda kansere yakalandığı belirlenenlerin sayısının 27 milyona ulaşacağı öngörülmekte. Bu hastalık sebepli yıllık ölümlerin de 17 milyona erişeceği tahmin ediliyor. Türkiye’deki kansere bağlı ölüm oranı da 2002’de yüzde 12 iken, 2012’de yüzde 21’e fırladı. Tıp bilimcileri, en çetrefilli ve karmaşık yapılı hastalıklardan kanseri yenmek için gece gündüz çalışıyor. Bu alanda birbirinden bağımsız binlerce eş zamanlı araştırma yürütülüyor. Bazılarında umut verici sonuçlara ulaşılsa da, henüz sorunu kökten çözümleyecek adımlar atılabilmiş değil. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, kanserin toplumlara ve devlet bütçelerine yükü, geçtiğimiz 30 yılda iki kat arttı. 2020’de yıllık kanser vakıa sayısı tahminen, 2000 yılına nazaran yüzde 65 çoğalarak 17 milyona yükselecek. 2030 yılı öngörüleriyse şöyle:

50

Dünyanın nüfusu 8,7 milyarı bulacak. Bir yılda, kanser saptananların miktarı 27 milyona tırmanacak ve hastalık sebepli yıllık ölümler 17 milyona erişecek. Son beş yılda 75 milyon insana kanser tanısı konulmuş olacak. Ordu Üniversitesi (ODÜ) Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmet Balık, kanserin en önemli sebeplerinden birine işaret ediyor: “Doğu Karadeniz Bölgesi’nde artan sanayi ve kentleşme çevre kirliliğini beraberinde getiriyor.” Ayrıca, bölgedeki atık su işleme tesislerinin gerekenin çok altında olduğunu vurguluyor.

PROF. BALIK: ÇEVRESEL KİRLİLİK KANSER SEBEBİ “Sanayi atıkları, evsel atıklar, tarımsal atıklar, maden endüstrisi ve her türlü taşımacılık bu kirliliğin sebebidir.” diyen Prof. Dr. Balık, şunları söylüyor: “Kirlilik akarsular, yer altı suları veya akıntılar yolu kaynağından binlerce kilometre uzağa taşınabilmekte ve geçtiği bölgelerdeki canlılığın tümünü etkileyerek çevresel bir felakete dönüşebilmektedir. Hatta nesiller boyu birikim gösterebilmekte ve insan da dahil olmak üzere her türlü canlı için hayati tehlike oluşturabilmektedir. Maalesef ki çevremizde gördüğümüz kanserli

Sayı 51 / Ocak 2014


Ordu Üniversitesi (ODÜ) Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmet Balık, kanserin en önemli sebeplerinden birine işaret ediyor: “Doğu Karadeniz Bölgesi’nde artan sanayi ve kentleşme çevre kirliliğini beraberinde getiriyor.” Ayrıca, bölgedeki atık su işleme tesislerinin gerekenin çok altında olduğunu vurguluyor.

Sayı 51 / Ocak 2014


Sağlık

ODÜ, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde artan sanayi ve kentleşmenin çevre kirliliğini beraberinde getirdiğini belirten Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Balık, “Maalesef ki çevremizde gördüğümüz kanserli insanların sayısının yüksek olmasının en önemli sebeplerinden biri de çevresel kirliliktir.” diye konuşuyor.

insanların sayısının yüksek olmasının en önemli sebeplerinden biri de çevresel kirliliktir.” KİRLİLİK AKARSULARLA DENİZE TAŞINIYOR Bölgedeki pek çok akarsu kaynağının arıtılmamış sanayi ve evsel atığı denize taşıdığına dikkatleri çekerek, “Rize Limanı gibi büyük limanlarımız kirliliğin yoğunlaştığı yerlerdir. Ayrıca maden işletmelerinin atıklarının denize bırakıldığı Hopa kirlilik açısından son derece önemlidir. Trabzon hem doğal yollu oluşabilecek hem de atık yollu biriken kirliliğin tehdidi altındadır. Doğu Karadeniz bölgesinde pek çok kanalizasyon yeterince arıtılmadan açık denize deşarj edilmektedir. Bu da yine bölgedeki genel kirliliğin temel sebeplerindendir. Tarım alanlarındaki toprakların denize akarsu erozyonu ile taşınması ve sahil yolunun denize çok yakın olması sonucu hem egzoz gazları hem de arabalardaki balata gibi bazı parçaların yıpranmaları sonucu ortaya çıkan atık gaz ve parçaların denize karışması bölgedeki canlılığı olumsuz etkilemektedir.” diye konuşuyor Balık. “KANSER, MÜREFFEH TOPLUM HASTALIĞI” ZANNEDİLİYORDU Yeniden genel bilgilere dönersek; 1970’li yılların başlarındaki kanaat, kansere genellikle, kaynakları bol ve müreffeh Batılı ülkelerde rastlandığı yönündeydi. Günümüzde bu kanı önemli ölçüde değişti. Artık kansere yakalanmaların yüzde 70’inden fazlası, kıt veya orta kaynaklı ülkelerde gerçekleşecektir. Kabul edilmekte ki, nüfus dengesinin yaşlılar lehine bozul-

52

ması ve sanayileşmenin hayatın her sahasına girmesi kanseri yaygınlaştırmaktadır. Türkiye dahil pek çok ülkede kanser, ölüm sebepleri arasında ikinci sıradadır. Hasta yakınları ve toplumda da ciddi psikolojik ve sosyal sorunlara yol açmaktadır. ETKİNLEŞTİKÇE, TEDAVİ MALİYETLERİ YÜKSELİYOR Tedavi etkinliğinde sevindirici ilerlemeler kaydedilmekle birlikte, buna paralel olarak maliyetler de kabarmaktadır. 2012’de bu hastalığın tedavisi için kullanılan 7 milyon 649 bin 42 kutu ilaca, 1 milyar 477 milyon 625 bin 340 lira harcandı. İlaçların 77,62’si ithaldi. Kanserin ‘önlenebilirliği’ üzerinde duruluyor şimdilerde. Koruyucu ve önleyici tıbbın gelişmesi arzulanmakta. Hastalık, Ulusal Sağlık Politikası’nın bir numaraları gündem maddelerinden. Erkeklerde en çok trakea (nefes borusu), bronş ve akciğer kanser türlerine rastlanmakta. Bunları prostat izliyor. Kadınlarsa birincil manada meme kanserinden muzdarip. Ardından deri ve troid bezi kanseri geliyor. Türkiye’deki kansere bağlı ölüm oranı 2002’de yüzde 12 iken, 2012’de yüzde 21’e fırladı. Dünyadaki istatistiki verilerle, bizdekiler bir hayli benzeşiyor. Artışın arka planında üç faktör yatıyor. İlkini az önce de vurgulamıştık: Nüfusun yaşlanması. İkincisi, sigarının her yere yayılması. Üçüncüsü de obezite. Sayı 51 / Ocak 2014


1983’e dek kanser, ülkemizde ihbarı zorunlu hastalık değildi. Oysaki kanser araştırmalarına 1940’lı yılarda başlamıştık. Nüfusumuz giderek yaşlanmakta. 45 yaş ve üzerindekilerin, nüfusa oranı 2000 yılında yüzde 20 idi. 2023 yılı tahmini yüzde 33,8. Tanı imkânlarının ülkeye yayılması da kayıtlı kanser hastası sayısını kabartmakta tabii ki.

1983’E DEK KANSER KAYDI AKTİF DEĞİLDİ Kanser kayıt çalışmaları 1983’e dek pasif sistemle yürüyordu. Hekimlerin bildirildiği vakalardan ibaretti. Aktif kanser kayıtçılığına geçildiğinden bu yana, datalar daha kaliteli, doğru ve özellikli. 15 aktif kanser kayıt merkezinde halkın yüzde 50’yi aşkını, takip altına alınmış durumda. Kayıtta dünya geneli oranıysa maalesef yüzde 8’lerde. 1983’e dek kanser, ülkemizde ihbarı zorunlu hastalık değildi. Oysaki kanser araştırmalarına 1940’lı yılarda başlamıştık. Verilerimiz şu 11 Aktif Kanser Kayıt Merkezi’nde toplanmaktadır: Ankara, İzmir, Antalya, Samsun, Eskişehir, Erzurum, Edirne, Trabzon, Gaziantep, Malatya ve Bursa. Nüfusumuz giderek yaşlanmakta. 45 yaş ve üzerindekilerin, nüfusa oranı 2000 yılında yüzde 20 idi. 2023 yılı tahmini yüzde 33,8. Tanı imkânlarının ülkeye yayılması da kayıtlı kanser hastası sayısını kabartmakta tabii ki. Kanser Tedavi Merkezlerimiz, 29 Sağlık Hizmet Bölgesi’ne göre icraat yapıyor. Tedavi için gerekli insan gücü ve malzeme planlamaları da, bu 29 sağlık hizmeti bölgesine göre şekillenmekte. Ayrıca, Türkiye’de 124 Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi (KETEM) faaliyette. Buralarda; meme, rahim ağzı ve kolorektal kanserleriyle ilgili toplum temelli tarama ve halk eğitimi programları sürdürülmekte. Sayı 51 / Ocak 2014

53


Köşe Yazısı

Aydın Doğdu

PTT 1. Lig!

P

TT 1. Lig; Futbolumuzun 2 numaralı markası. Süper Lig’den sonra hem seyir olarak hem de heyecan anlamında önemli maçların yer aldığı lig. Bazen oluyor ki Süper Lig maçlarından daha çekişmeli ve son ana kadar heyecanlı maçlar izlenir.

Bu ligin son yıllardaki yeri ve önemi artıyor. Artıyor artmasına ama halen hem mali açıdan ve uygulamalar yönüyle daha çok yol alması gerekiyor. Uzun yıllardır 1. Ligde olmayı istemesek ve kabullenemesek de bu ligin tecrübeli takımı Samsunspor. Bizler de bu vesileyle takip etmek ve eksikleri yer yer görüp yazmak durumunda kalıyoruz. Böylesi önemli ligin maddi açıdan Süper Lige göre gelir açısından kıyaslanmayacak fark olması bizim gibi çok kulübü de “kendi yağıyla kavrulamayacak!” durumda bırakıyor. Diğer taraftan sırf bu sebepten kapılarına kilit vurulmaya yüz tutmuş kulüpler mevcut. Hele de Süper Ligden düşmüş ve maddi açıdan da sağa sola borçlandıysan. Düşmeye gör! Dışa bağımlılığın alası yaşanıyor. Belki son zamanlarda TFF ve Gençlik ve Spor Bakanlığı bir atılım yaptı. Oynanan maçlardaki primleri yeniden ayarladı ve deplasmanlara belli ölçüde para desteği veriyor. Ama bu ne kadar yeterli? Bir üst lige çıkmak için çırpınan takımlar, artan futbolcu ve teknik heyet maliyetleri karşısında çaresizlik içinde türlü arayışlar içinde. Buna bir de taraftar desteğinin az olması da eklenince iyiden iyiye kalite oluşturmak daha da zorlaşıyor. Diyeceksiniz ki Samsunspor taraftarı hatırı sayılır geliyor! Doğru ama maçtaki hasılat 40 bin TL (Orduspor maç sonrası açıklamalar) bazen alınan cezaya gidince gerisini siz düşünün. Öncelikle seyir zevki bu ligin en azından Süper Ligden oluşan havuzdan daha fazla yararlanılması gerekir. Ayrıca yayın haklarından oluşan havuzdan ve haliyle TRT’nin de katkısının daha fazla artması gerekir. Mesela bir galibiyete Süper Ligde galibiyetlerde, 1 Milyona yakın para miktarı verilirken PTT 1. Ligde bu miktar 70 Bin TL. Hal böyle olunca artan maliyetlerde bu miktarlar sadece takımların işine yaraya merhem olarak kalıyor. Hedefi Süper Lig olarak belirleyen bir kulüp abartısız 15-20 Milyon TL’yi gözden çıkarması gerekiyor. Bu durumda da desteğin kulüp dışı gelirlerden oluşması gerekiyor. Ya Belediye desteği ya da büyük işadamlarına iş düşüyor. Bu durumda çoğu takım için pek

54

mümkün olmuyor. Kaldı ki yıllık gelirler 4-5 Milyonu ya buluyor ya da biraz aşıyordur. Hepsi O kadar! Bir diğer unsurda futbolcu seçenekleridir. Yerli oyuncuların son yıllarda maliyetleri bir hayli arttı. Buna mukabil takımda bulunan oyuncular arasında bazen dengesizlikler oluşuyor ve aralarındaki farklarda ikiye üçe katlayabiliyor. Bu durumda da yabancı oyunculara yönelince onların da takıma uyumlulukları devreye giriyor. Ayrıca 3 yabancı hakkı da bazen hangi takım olursa olsun sıkıntıya düşürebiliyor. Yabancı sayının 3 ile sınırlı olması bu futbolcuların bazen insaflarına kalıyor. Rekabet edecekleri çok seçenek olmayınca maç seçmeden, müzmin sakatlanmaya varan hadiseler meydana gelebiliyor. Bu sayıyı 3+2 gibi artırma yönüne gidilebilir. Böylelikle, yabancılar arasında daha çok rekabet imkanı sağlanır ve yetenekli olup maliyetleri düşük genç yabancılara da şans tanınması mümkün olacaktır. Diğer taraftan maalesef yıllar ilerledikçe Teknik Direktör konusunda da sıkıntılar yaşanmaya başlandığı açık. Avrupa’nın alt liglerinde de Yabancı Teknik Direktörler çalıştığını bilmeyen yok. Yine Teknik Direktörlerinde maliyetleri son yıllarda tavan yapmış durumda. Neredeyse Süper Lig fiyatlarına çalışan hocalar bulunuyor. Maalesef yeni genç Teknik Direktörlere de gereken şans verilmiyor. O halde en azından Yabancı Teknik Direktöre şartlı olarak izinler verilebilir. Yardımcılarından bir tanesine yabancı izni verilip gerisinin yerli olacağı gibi. Bu konuda bana iştirak etmeyen ve “yok daha neler!” diyenler olabilir. Ancak, rekabetten korkmamak ve bunun için daha çok çalışmanın gerekliliğini görmek gerekir. Öncelikle itiraz edenlere şunu sorayım; 1. Ligde kaç Süper Lig oyuncusu oynuyor ve maliyetleri nedir? Hepimizi biliyoruz ki, o meşhur teknik direktörlerin kulüplerden ne kadar paralar istediklerini? Ayrıca kimilerinin de bu lig için burun kıvırdıklarını? Tartışmak ve yorumlamak gerekir. Sorunlardan kaçarsanız önünüze buz dağı gibi geliyor ilerleyen yıllarda. Bu ligin maddi ve teknik problemleri çözüldüğünde ve güçlendirildiğinde daha çok izleme oranı artacak ve daha çok kalitesi artacaktır. Bu güçlenme olunca can çekişen alt yapılarda güçlenecektir. İyi bir finansal durumu olan kulüpler alt yapıya da önem verecektir. Bakın bir çok ünlü Avrupa Kulüplerin alt liglerde takımları var. Hemen kızmadan önce biraz araştırma yapmak ve kalıcı çözümler üzerinde kafa yormak gerekir.

Sayı 51 / Ocak 2014


Say覺 51 / Ocak 2014

55


Güncel

Barcelona İspanya’dan Gördü; Federasyon Farkında Değİl Arzu Şİmşek ve Ebru Kocagülle. İkİsİ de köy çocuğu. Ayvacık YİBO’da keşfedİldİler ve okullarının adını önce Samsun, ardından da Türkİye şampİyonluğuna taşıdılar. Türkİye’de İkİ yıldır kamp yapan dev İspanyol Kulübü Barcelona’nın bİle dİkkatİnİ çektİler. Ancak ne hİkmetse Türkİye Futbol Federasyonu’nun gözüne gİremedİler. Genç futbolcular henüz yolun başında bulunduklarının farkındalar. Her türlü İmkânsızlıklara ve talİhsİzlİklere rağmen geleceğe ümİtle bakıyorlar. 56

Sayı 51 / Ocak 2014


Say覺 51 / Ocak 2014

57


Kadın futbolunun yıldız adayları Samsun Ayvacık’tan

Arzu ve Ebru bölgeye taşımadaki hızıyla adeta durdurulması imkânsız bir kanat oyuncusuydu. Samsun’da mutlu sona ulaşmışlardı ve sırada Türkiye Şampiyonası vardı. Kramponsuz, antrenman sahasız bir ekibin, yalnızca öğretmen, okul idarecileri ve ailelerinin özverileriyle daha rahat şartlardaki İlkadım, Atakum, Bafra, Çarşamba ve Canik ilçelerini geçerek ipi göğüslemesi taktire ve alkışa şayandı. Ayvacık Belediye Başkanı Mustafa Belur, bu başarıya kayıtsız kalmadı ve malzeme desteği verdi oyunculara.

S Arzu ve ebru oynadıkları futbolla şİmdİden dev kulübün gelecek planları arasına gİrdİler. 58

amsun’un Ayvacık ilçesine bağlı Gültepe köyünde doğan Arzu Şimşek, yedi kardeşin en küçüğü. Futbolla ilkokul dördüncü sınıftayken, yani 8 yaşında tanıştı. Okullar arasındaki maçlarda gösterdiği üstün performansla Ayvacık Mustafa Üstündağ Yatılı Bölge Ortaokulu’nun (YİBO) idarecilerinin ve öğretmenlerinin dikkatini çekti. Ebru Kocagülle’yse aynı ilçenin Gülçam köyünde dünyaya geldi. Üç çocuklu ailenin tek kızı. Futbola başlama hikayesi Şimşek’inkine çok benziyor. Beden Eğitimi Öğretmeni Hakan Çoban tarafından keşfedildiğinde 10 yaşındaydı. Süratinin yanı sıra üstün top tekniğiyle, ileriki yıllarda kazanacakları Türkiye şampiyonluğunun baş aktörü olacaktı. ZOR ŞARTLARA RAĞMEN ŞAMPİYONLUK Samsun’daki 2013 Yıldız Kızlar Futbol İl Birinciliği turnuvasında tüm rakiplerini farklı skor ve üstün futbolla geride bırakan Ayvacık YİBO’da iki isim öne çıkıyordu: Ebru ve Arzu... Attığı goller, yaşıtlarına göre fizik avantajı, pas tekniği ve oyun zekasıyla hücumda takımını sırtlayan Arzu, skor yükünü de taşıyordu. Ebru ise topu üçüncü

AYVACIK TÜRKİYE ŞAMPİYONU Türkiye grup elemeleri ve yarı finalde gol dahi yemedi Ayvacık YİBO. Kastamonu’daki finallerde Denizli ve İstanbul’un temsilcilerini yenerek Samsun’un ismini zirveye yazdırdı. Şampiyonluk yolunda kalelerindeki tek golü Eskişehir’den gördü (1-1). Grubu lider bitirdiler ve yarı finalde İstanbul Eyüp Prof. Kaya Görsel Ortaokulu’yla karşılaştılar. Skor: 4-0. Finaldeki rakibi Diyarbakır Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu idi. Tek kale oynamalarına rağmen normal sürede gol kaydedemediler. Fakat penaltılarda 2-1’lik neticeyle gülmeyi bildiler. Dile kolay, artık Türkiye Şampiyonu idiler. Şampiyon Ayvacık YİBO takımından Aslıhan Demirkıran ise turnuvanın ‘En Değerli Oyuncusu’ seçildi. Ayvacık’ın kızları 7 Ocak başlangıçlı maratondaki 16 resmi maçta hiç mağlup olmadılar. Attıkları 37 gole karşılık bir gol yediler. Ebru ve Arzu’nun yolu Dünya’nın en büyük kulüplerinden Barcelona’ya kadar uzadı. BARCELONA GÖRDÜ AMA Son 10 yıla damgasını vuran ve kadın futbolunda atağa geçen Barcelona’nın, Türkiye’de düzenlediği kamplara ülke şampiyonu ekibin yetenekli oyuncularını çağırması doğal bir durumdu. Arzu Şimşek ve Ebru Kocagülle, oynadıkları futbolla şimdiden dev kulübün gelecek planları arasına girdi. Fakat binlerce kilometre uzaktaki İspanyollar bu yetenekli kızları fark ederken, Türkiye Futbol Federasyonu’nun kadın futbol takımları birimi öyle bir tercih ortaya koydu ki, dünya genelinde niçin geri kaldığımızın bir kanıtıydı bu. İstanbul’da

Sayı 51 / Ocak 2014


Arzu Şimşek

Beden Eğitimi Öğretmeni Metin Ateş, “Arzu ve Ebru futbol yeteneklerinin yanı sıra çok zeki çocuklar. Onları liseye başlamadan önce de takip ediyorduk.” diyor. gerçekleştirdiği dörtlü turnuva sonunda oluşturduğu U13 Kız Milli Takımı’na geçen yılın şampiyonu Ayvacık YİBO’dan hiçbir oyuncuyu davet etmedi.

doğumlu iki oyuncu kontenjanı var. Bizim ise 4-5 tane çocuğumuz var. Sadece ikisini oynatabiliyoruz. Bu iki kızımız şu anda takımın en iyilerinden.”

2. LİG’DE FORMA GİYİYORLAR 2013’te lise öğrenimine başlayan Arzu ve Ebru, Samsun Spor Lisesi Gençlik ve Spor Kulübü formasıyla Kadınlar Futbol 2. Ligi’nde boy gösteriyor. Gülizar Hasan Yılmaz Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi’ne 100 tam puanla giren ilk öğrenci olan Ebru, aslında Atatürk Anadolu Sağlık Meslek Lisesi’ni kazanmış ama spor lisesi öğretmenlerince ikna edilmiş. Arzu’nun ise tek isteği Spor Lisesi imiş zaten. Okulun Beden Eğitimi Öğretmeni Metin Ateş, projeleri kapsamında yetenekli çocukları takibe aldıklarını ifade ediyor: “Arzu ve Ebru futbol yeteneklerinin yanı sıra çok zeki çocuklar. Onları liseye başlamadan önce de takip ediyorduk. Nitekim bu çocuklarımız geçtiğimiz yıl Türkiye Şampiyonluğu gibi büyük bir başarı yaşattılar Samsun’a. Bu iki sporcumuzu Kadınlar Futbol 2. Ligi’nde mücadele eden kulübümüze kazandırdık. Ligde 1999

ATEŞ: “KIZLARIMIZA DAVET BEKLİYORUZ” Arzu ve Ebru’nun U13 Milli takımına seçilmemesiyle hayal kırıklığına uğradıklarını da dile getiriyor Ateş: “435 takım arasından sıyrılarak 16 maçta hiç yenilmeyen ve sadece bir gol yiyen Türkiye Şampiyonu takımdan hiçbir oyuncunun U13 Milli takımına çağırılmaması bizi üzdü. Sadece İstanbul’da düzenlenen ve 4’lü turnuvaya katılan sporculardan oluşan bir milli takım yerine Anadolu’dan bu şekilde yetenekli ve başarılı sporcuların çağırılması hem milli takıma hem de sporcuların gelişimine katkı sağlardı. Ama yetkililerin bu gelecek seçimlerde bu eksikliklerini görüp kızlarımızı davet edeceğine inanıyoruz.”

Sayı 51 / Ocak 2014

KOCAGÜLLE: “HEDEFİM MİLLİ TAKIM” Önceleri hukuk eğitimi almayı planlayan Ebru Kocagülle’nin beden eğitimi okumayı düşünüyor şimdilerde: “Altıncı sınıftayken

beni keşfeden Hakan Çoban hocamız ‘yeteneğin var’ dedi ve beni takıma kazandırdı. Türkiye Şampiyonu olduk. Gerçekten tarif edilemez bir mutluluktu, sevinçten gözlerim doldu. Ailem de abim bir ara Samsunspor altyapısında oynadı. Futbol oynamamı babam destekledi ama annem kız işi değil diye karşı çıktı. Ben futbolu çok seviyordum ve oynamaya devam ettim. Hakan hocamın payı büyüktür üzerimde.” ŞİMŞEK: “İNANDIK VE BAŞARDIK” Küçük yaşlardan itibaren futbolla yatıp kalkan bir kız çocuğu olan Arzu Şimşek ise Samsun şampiyonluğunu hakikaten çok zor şartlarda elde ettiklerini kaydediyor: “Daha sonra Ayvacık Belediye Başkanımız bize krampon ve eşofman desteğinde bulundu. Tüm grupları birinci olarak tamamladık. Sadece bir gol yedik. Şampiyon olacağımıza inanıyorduk. Ayvacık’taki hocalarımızın bize olan güveni ve desteği bu inancımızı güçlendirdi. Şampiyonluk olduk ve o an ki mutluluğu anlatmaya kelime bulamıyorum.”

59


Lezzet

Samsun’un tanınmış balık restoranlarından Fevzi’nin Yeri, 2010’dan beri Batıpark’ta denize sıfır istiridye görünümlü mekânda ağırlıyor müşterilerini. Sahibi Fevzi Güler, 1985’te girdiği bu işte tazeliğe ve kaliteye azami önem veriyor. Ürünleri bizzat seçiyor. Hava durumlarını yakından takip eden Güler, fırtınalı günler öncesinde birkaç günlük balık stokluyor ki, gelenler boş dönmesin.

F

evzi’nin Yeri, “Samsun’da balık nerede yenir?” diye sorulunca cevap sıralamasının en başında yer alan mekânlardan biri. Fevzi Güler’in 1985 yılında Büyükşehir Belediyesi 60 Balık Hali içerisinde sosyal tesis

sıfatıyla çalıştırılan işletmeyi devralmasıyla başlıyor evveliyatı. Güler, otobüs işletme, bakım onarım ve zabıta müdürlükleri yapan eski bir belediye personeli. Her daim müşterilere taze balık sunulur burada. Zira balıkların tekneden indirildi-

ği sahadadır, liman girişindedir restoran. Uzun yıllar aynı mekanda Samsunluları ağırlayan Güler, 2010’dan beri Batıpark’taki dev istiridye görünümlü yeni tesisinde, neredeyse denizle iç içe bir ortamda sürdürüyor lezzet mimarlığını.

Sayı 51 / Ocak 2014


İLLA DA KARADENİZ BALIKLARI Fevzi’nin Yeri’nde mevsiminde mutlaka Karadeniz balıkları pişiriliyor. Av yasağı dönemindeyse kültür balıklarıyla idare ediliyor. Belki abartılı bulacaksınız ama mekâna Ege ve Akdeniz deniz ürünleri girmiyor.

Sayı 51 / Ocak 2014

Güler’e göre bunlar, Karadeniz balığının yerini kesinlikte tutmuyor ve tatları yavan. Öğreniyoruz ki, balık kızartırken birincil sır, kalaylanmış bakır tava tercihi. İkincisi de balığın mısır ununa bulanması. Ancak tavaya atılmadan önce silkeleyerek fazla

unların dökülmesi gerekiyor. Balıkları ayçiçeği yağıyla bakır tavada kızarttıklarını, her seferinde yağı yenilediklerini; yağlı mevsim balıklarını ızgaraya attıklarını söylüyor Güler: “Örneğin hamsi -şu mevsim- 61


Lezzet FEVZİ GÜLER KİMDİR? 1935 Trabzon Sürmene doğumlu. Babası o bir yaşındayken TEKEL Tütün İşletmeleri Fabrikası’nda tütün ustası olarak çalışmak üzere Samsun’a göçer. Sanat okulu torna tesviye bölümünden mezundur. 1961 yılında Tarım Bakanlığı bünyesindeki Zirai Mücadele Başkanlığı’nda işe başlar. 1971 yılında Belediye’ye geçer. Burada Otobüs İşletmesi, Bakım Onarım ve Zabıta Müdürlükleri görevlerinde bulunur.

de (Aralık sonu ve Ocak) - yağlı ve ızgarası güzel oluyor. Kalkan ise her daim tavada lezzetli. Yani yağlı balıkları ızgara diğerlerini tavada pişiriyoruz.” MISIR UNUNA BİRAZ BUĞDAY UNU Ardından mesleğin püf noktalarını paylaşıyor bizlerle: “Tavada pişirdiğimiz balıkları mısır unu ve birazcık da beyaz un (buğday unu) ile karıştırarak kızartıyoruz. Beyaz un balığın yanmış gibi görünmesine engel oluyor. Sadece mısır unu kullandığımızda balık çok kararmış gibi bir görüntü veriyor. Zeytinyağını ağır olduğunu düşündüğümüzden kullanmıyoruz. Tereyağını da müşteri özellikle belirtmedikçe kullanmıyoruz. Gelen müşterimiz balığının tereyağında pişmesini isterse pişiriyoruz. Izgarada pişirirken de balığı harlı ateşin üzerine koymuyor ve köz ile ızgara arasında da 2-3 parmak boşluk bırakarak pişiriyoruz. Izgara hamsinin üzerine hafif kırmızı acı biber de gezdiririz. Balığı değil ızgara telini çeviririz ki balık dağılmasın.” BALIKLAR HEP BİLDİĞİ YERDEN Güler, müessesinde değerlendirdiği her malzemeyi bizzat seçiyor. Hava durumunu da yakından takip ediyor. Fırtınalı havalarda ava çıkılamadığını 62

bildiğinden öncesinde birkaç günlük ihtiyacı stokluyor. Sebebini de “Müşterilerimi geri çevirmemek için.” diye açıklıyor. Tazelik konusunda bir hayli titiz: “Balığı da tanıdığımız bildiğimiz yerden karşılıklı güven içerisinde alırız. Herkes de böyle yapmalı, devamlı bildiğiniz yerden almak gerekir. Lokantaya alınacak bir marulu bile gider kendi elimle seçer alırım.” Şoklama balığa elini bile sürmüyor öte yandan. O ESKİNİN KARIŞ BOYLU HAMSİLERİ! Balığın mezelerle değil, orijinal tadıyla yenildiğinde anlam kazandığını da belirtiyor Güler: “Balık tek başına salata ile yenmeli. Balığın tadı alınmalı. Mezeler kalamar ve karides gibi ürünleri müşteri özellikle istemedikçe sunmuyoruz. En büyük zevk balığı tek başına sunup beğendirmek. Ama eski balıkları da bulamıyoruz. Eskiden bir karış boyunda hamsi olurdu. Şimdi kalmadı bunlar. Eskiden uskumru kolyoz gibi balıklar vardı Karadeniz’de şimdi kalmadı onlar. Levrek, lüfer, karagöz, mavruşgil, kötek, barbun, mezgit, kalkan, istavrit, hamsi müşterilerimize sunabildiğimiz balıklar. Bunlardan kötek balığı yağlı olduğundan sebzeli buğulama ya da ızgara olarak sunarız, tavada yapmayız.”

Güler’e göre Ege ve Akdeniz ürünleri kesinlikle Karadeniz’den çıkanların yerini tutmuyor, tatları yavan. İyi balık kızartmasının birinci sırrı ise, kalaylanmış bakır tava kullanımı. İkincisi de balığın mısır ununa bulanması. Ancak tavaya atılmadan önce silkelenerek fazla unların dökülmesi gerekiyor. Sayı 51 / Ocak 2014


Say覺 51 / Ocak 2014


64

Say覺 51 / Ocak 2014


Say覺 51 / Ocak 2014

65


xen habere

AJANDA

Samsung’dan Yeni Tablet 3 GB RAM’i bulunan tablet, 32 veya 64 GB dahili bellek modelleriyle sunuluyor. Ayrıca, maksimum 64 GB kart destekleyen micro SD kart girişinin yanında USB 3.0 girişi de bulunduruyor. 9500 mAh gücünde bataryası bulunan Tab Pro’nun bir diğer önemli özelliği, Android’in en son versiyonu Kit Kat ile gelmesi.

En Silik Bu Ay Ne İzlesem? KADIN İŞİ BANKA SOYGUNU Mürekkep, En Güçlü Hafızadan İyidir.

Vizyon Tarihi: 17 Ocak 2014 Yönetmen: A. Taner Elhan Oyuncular: Meltem Cumbul, Özge Ulusoy, Filiz Ahmet Tür: Komedi Macera

Başrollerini Meltem Cumbul, Özge Ulusoy, Filiz Ahmet ve Esra Dermancıoğlu’nun paylaştığı filmde; farklı nedenlerle hayal kırıklığına uğramış, kalpleri kırık 4 kadının kalkıştığı banka soygunu macerasını anlatıyor.

DÜZENBAZ

American Hustle

G

Vizyon Tarihi: 17 Ocak 2014 Yönetmen: David O. Russell Oyuncular: Christian Bale, Robert De Niro, Bradley Cooper Tür: Dram, Macera Dolandırıcı Irving Rosenfeld ve İngiliz ortağı Sydney Prosser çılgın FBI ajanı Richie DiMaso tarafından yakalanınca onun için çalışmak zorunda kalırlar. New York’un tehlikeli bölgelerinde geçen inanılmaz komik ve akla sığmayan gerçek bir operasyonun hikayesi.

eride bıraktığımız yıl boyunca Karadeniz’in en büyük şehirlerinde meydana gelen olaylar, önümüzdeki ay dördüncüsünü sizlerle buluşturacağımız Haberexen Almanak’ta. Geçmiş günlerden ders almak isteyenlerin sayfa sayfa inceleyeceği Haberexen Almanak, Samsun, Trabzon, Rize, Giresun, Çorum, Amasya, Tokat, Ordu ve Sinop’da olan veya bu dokuz şehri yakından ilgilendiren olaylar ve haberler, kronolojik sıraya göre elinizin altında.

Jack Ryan: Gölge Ajan

Jack Ryan: Shadow Recruit

Bölgedeki siyasi gelişmeler, Spor sahalarındaki başarılar ve hayal kırgınlıkları, Şehir şehir günlük yaşantınızı kökünden değiştiren olaylar...

Vizyon Tarihi: 24 Ocak 2014 Yönetmen: Carl Rinsch Oyuncular: Keira Knightley, Kevin Costner, Colm Feore Çok satan roman yazarı Tom Clancy’nin popüler karakteri Jack Ryan’ın Wall Street’te finansal analiz olarak çalışırken CIA öncesi günlerine götürüyor film. Ryan global finansal terörizmi araştırmak için CIA tarafından işe alınır. Amerikan ekonomisini batıracak bir komplo açığa çıkınca Jack, Moskova’ya gitmek zorunda kalır.

Bölgenin bir yıllık tarihinde toplanıp biriken hatıraları Haberexen Almanak içerisinde, kütüphanenizde yer alması için sizlere sunuyoruz Şubat ayında. Haberexen’in 52. sayısını kaçırmayın.

Bu Ay Ne Okusam? Bay Daldry’nin Tuhaf

İSTANBUL YOLCULUĞU Marc Levy Can Yayınları

1950’lerin Lond­ra­ sı’nda parfümler yara­tarak hayatını kaza­n an Alice’in, aksi ve münze­vi kapı komşusu Daldry’nin yolları bir kehanetin peşine düşüp zamanın kalın bir sisle perdelediği, sırlarla örülü bir geçmişin saklı olduğu büyülü İstanbul’a düşer.

66

HOBBİT RESİMLERİ J.R.R Tolkien İthaki Yayınları

Dünyaca ünlü yazar J.R.R. Tolkien’in en önemli eserlerinden biri olan Hobbit için, kitap daha taslak halindeyken çizdiği resimler ilk defa “J.R.R. Tolkien’den Hobbit Resimleri” kitabında okurlarla buluşuyor. Hobbit’in yayımlanışının 75. yılını kutlamak üzere yayınlanan kitap İthaki yayınlarından.

Canım Alİye, Ruhum Fİlİz

Sabahattin Ali Yapı Kredi Yayınları

Büyük sıkıntıların yaşandığı çalkan­ tılı dönemlerde bile ailesinin sorumluluğunu taşıyan bir yazarın eş ve baba olarak portresini çizen bu mektuplar, Sabahattin Ali’yi yakından tanımamızı sağlıyor.

Sayı 51 / Ocak 2014




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.