Haberexen #57 Temmuz 2014

Page 1



Karadeniz’in Beyaz Perde Aşkı Karadeniz, hem coğrafyası hem de insan hikayeleri ile beyaz perdenin ve beyaz camın her dönem dikkatini çekmiştir. Denizi, yaylası, yeşili, mavisi, sisi, bulutu sinemaya gönül vermiş yönetmenlerin, senaristlerin, yapımcıların ve oyuncuların hep ilham kaynağı olmuştur. Filmler bölgenin tanıtılmasına büyük katkı sağlıyor; Yerli ve yabancı pek çok turistin yeşil ve mavinin dansını keşfetmesine vesile oluyor. Aslında ülkenin her yeri zengin kültürel ve coğrafi zenginliklerle dolu fakat Karadeniz’dekiler biraz daha farklı. Öyle ki ‘kamerayı nereye koyarsanız koyun açı çıkıyor’. Geçmişte Karadeniz denildiğinde sinema perdesinde hep komik sahneler akla giliyordu. Ancak bu algı her gün değişti. Bölge insanın da en büyük şikayeti bundan belki de Temel fıkralarından fırlamış karakterler ve kötü şiveyle yapılan Karadenizli taklitleri.

HABEREXEN

®

www.haberexen.com AYLIK HABER DERGİSİ Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi Mustafa ÇAKIR GENEL KOORDiNATÖR

Barışs AYTEKiN SORUMLU YAZI iSLERi MÜDÜRÜ

Mustafa BiLiK HABER MERKEZi

Onur NURDEMiR HALKLA iLiSKiLER

Ekrem Yunus KESiCi Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com REKLAM SATIS

Ali TOKUR Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com HUKUK DANISMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin SENGÜL AV. Adem AKSOY GÖRSEL YÖNETMEN

Uğur BIYIK BASIM YERi

Görüştüğümüz Karadenizli sanat çevreleri, olayın fıkralara ve dağılan Sovyetlerden akın eden Rus kadınlarla bölge erkeklerinin maceralarına indirgenmesinden bir hayli rahatsız.

YÖNETiM YERi ADRESi

Dergi HABEREXEN, sinema objektiflerinin niçin Karadeniz’e yöneldiğini araştırdı.

YAYIN TÜRÜ

Sinema ve dizi dünyasına Karadeniz’in neler kazandırdığının yanı sıra Karadeniz’e neler kattığının peşine düştük biraz. Bizde kendi kadrajımızdan baktık Karadeniz ve Beyaz perde ilişkisine her yönüyle...

Ahmet Ak Sayı 57 / Temmuz 2014

Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mah. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96

Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konak Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN

Aylık Yerel Süreli Yayın BASIM TARİiİ Hi

01 TEmmuz 2014 ISSN: 2147-4397

Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.

3


temmuz 2014

İÇİNDEKİLER/

14

TÜM OBJEKTİFLER DÖNDÜ KARADENİZ’E

ŞİMDİ SIRA BÜROKRASİDE

14

BİR YERDE ADALET VARSA MEDENİYET, MEDENİYET VARSA ADALET VARDIR”

DOST-DER Başkanı Hüseyin Mutlu’ya göre siyasetle sivil toplum faaliyetleri arasında kalın bir çizgi var

Sonunda Samsun’daki medikal sanayicilere ihtisas OSB alanı bulundu.

38 18

samsun sel mevsİmİne hazır mı?

Meteoroloji Genel Müdür­lüğü’nün istatistikleriyle de tescilleniyor ki, Samsun aldığı bol yağışlar sebebiyle sel riski altında.

52

KATIRCIOĞLU AİLESİ SAÇAK’I GENİŞLETİYOR

Sıfırdan girdikleri döner işinde Saçak markasını ilk sıralara oturtmayı başardılar. İsmail Katırcıoğlu ile ailelerinin girişimcilik hikâyelerini konuştuk.

Yapımcılar son yıllarda Doğu Karadeniz’i mesken tuttu. Dizi üstüne dizi, film üstüne film çekiyorlar. Bunda bölgenin coğrafi güzellikleri ve insanındaki cana yakınlık elbette büyük rol oynuyor. Ancak araştırmamızda ortaya çıkan sonuca göre finans boyutu da önemli bir etken. Düşünsenize filtre ve ışığa bile ihtiyaç yok

48

60

72

Bafra’nın ‘Altın Yaprağı’ Yenİden Revaçta!

Yabancı sigara firmalarının talebiyle, Samsun’un Bafra ilçesinde ‘Altın Yaprak’ tütünü yeniden canlanıyor. Sayısal veriler İlçe Tarım ve Hayvancılık Müdürü Dursun’dan: “2013 yılında 45 bin dekar alanda tütün ekimi yapılırken bu yıl ilçemizde 55 bin dekar alanda ekim gerçekleştirildi.”

“Samsun Yeni Yatırımlar İçin Cazİbe Merkezi”

Anne-babalık görevinin evlatların karınlarını doyurmak ve temel ihtiyaçlarını karşılamakta bitmediğini anlatıyor Ahmet Yıldız.

Kırkpınar’da Başpehlİvanlık Samsun Lâdİk’te

Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nin 653’ünde başpehlivanlık Samsun’a taşındı. Fatih Atlı, iki sene daha üst üste aynı başarıyı göstererek altın kemerin ebedi sahibi olmayı hedefliyor.



Akılda Kalanlar

AMASYA 7 ÜLKENİN HALK DANSI EKİPLERİNİ AĞIRLADI Amasya’da düzenlenen 12-22 Haziran Atatürk Kültür ve Sanat Festivali’nde 7 ülkenin halk dansı ekipleri geleneksel oyunlarını sahneledi. Kazakistan, Kosova, Makedonya, Romanya, Rusya, Gürcistan ve Irak ekiplerinin performansları beğeniyle izlendi. Makedonya ekibinin gösterisinde, ülkenin Devlet Bakanı Hadi Nezir de hazır bulundu.

TÜRSAB, KAÇAK TURİZM FAALİYETLERİNE ‘DUR’ DİYECEK

ÇORUM TSO KENDİ ENERJİSİNİ ÜRETECEK Çorum Ticaret ve Sanayi Odası’nın (TSO) yeni kompleksi, kendi enerjisini kendisi üretecek. Fuar alanındaki kompleksin elektrik ihtiyacı güneş paneliyle karşılanacak. Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın (OKA) Yenilenebilir Enerji Mali Destek Programı kapsamında yüzde 75’i ajans tarafından desteklenecek proje hakkında bilgiler veren TSO Başkanı Çetin Başaranhıncal, Çorum’da bir ilk olma özelliğini taşıyan güneş enerjisi santralinde anlık ortalama 223 kW enerji üretilmesinin planlandığını kaydediyor.

Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği’nin (TÜRSAB) geçtiğimiz mart ayında kurulan ve Ordu, Sam­ sun, Tokat, Amasya ve Sinop illerini kapsayan bölgesel yürütme kurulu, kaçak turizm faaliyetleriyle mücadele edecek. TÜRSAB Batı Karadeniz Bölgesel Yürütme Kurulu Başkanı Temel Uzlu bir hayli kararlı konuşuyor: “Şehrimize hangi noktadan gelirse gelsin bütün turizm araçlarını belgelerinde bir noksanlık olup olmadığı şeklinde denetleyeceğiz.”

TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ TOKAT’TA BULUŞTU Karadeniz’in tarihi kentleri, Tokat Belediyesi’nin ev sahipliğinde buluştu. Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nde düzenlenen toplantıda 17 ilden belediye başkan ve temsilcileri, vali ve kaymakamları, sivil örgütleri, meslek odaları, kanaat önderleri ilk defa Tarihi Kentler Birliği’nin Karadeniz Bölge Toplantısı’nda bir araya geldi. Tarihi Kentler Birliği ile Samsun Büyükşehir Belediyesi Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, kentsel yerleşimdeki planlama kadar inşaat endüstrisinin köyleri istilasıyla mücadele edilmesi gerektiğini de vurguladı. 6

Sayı 57 / Temmuz 2014


TRABZON, ORDU VE GİRESUN’DA 287 BİN ÜRETİCİ DONDAN ETKİLENDİ

İlgili bakanlık uzmanlarının ön tespitlere göre 29-31 Mart tarihleri arasındaki don olayında Trabzon, Ordu ve Giresun illerinde ilk etapta toplam 287 bin 187 üreticiye ait tarım alanının zarar gördüğü belirlendi. Zarara uğrayan çiftçi sayısı ve alan ölçüleri şöyle: Trabzon’da 596 köyde 91 bin 193 çiftçiye ait 435 bin 938 dekar fındık, kivi ve çay üretim alanı; Ordu’da 635 köyde 117 bin 229 çiftçiye ait 2 milyon 53 bin 245 dekar fındık ve kivi üretim alanı, Giresun’da ise 674 köyde 78 bin 763 çiftçinin 965 bin 785 dekar fındık, çay ve kivi üretim alanı.

KRUVAZİYER TURİZMİNE ORDU DA TALİP Kruvaziyer turizminin, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) raporlarına göre hızla arttığını belirten Ordu Tanıtım Kulübü Derneği Başkanı Arzun Tosunoğlu, “Büyükşehir olan Ordu’nun kruvaziyer turizminden pay alması için Ordu iskelesinin rehabilite edilmesi gerekir.” diyor.

RİZE-ARTVİN HAVALİMANI ÖNCELİKLİ YATIRIM LİSTESİNDE AK Parti Rize Milletvekili Nusret Bay­ raktar, Rize-Artvin Havalimanı’nın Ulaştırma Bakanlığı’nca ‘öncelikli yatırımlar’ kapsamına alındığını duyurdu. Çalışmalar başladığında THY yetkililerinin Rize’ye havalimanı gerekmediğini belirttiklerini hatırlatan Bayraktar, “Sayın Başbakanım da bu fikre sıcak bakmamıştı. Ancak bir çalışmalarımızı sürdürdük.

Trabzon Havalimanındaki yolcu trafiğinin 3’te birin Rizeli ve Artvinli yolculardan oluştuğunu, Ovit Tüneli gibi büyük projelerin hayata geçirilmesi ile yolcu kapasitenin 2-3 kat daha artacağını bilimsel olarak ortaya koyduk. Yapılan bu çalışmalar neticesinde Rize Havalimanının gerekliliği anlaşıldı ve Sayın Başbakanımız 21 Mart tarihinde düzenlenen Rize mitinginde havalimanı müjdesini verdi.” diyor.

GAYRİMENKUL TAPULARINDA ÜSTÜNLÜK ERKEKLERDE Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü gayrimenkul sahipliğine dair istatistikleri açıkladı. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde ilk sırayı Ordu ili alırken, onu Trabzon ve Giresun izliyor. Türkiye’de her geçen yıl gayrimenkul sahipliği oranı artıyor. Doğu Karadeniz de dahil, birincilik erkeklerde. Ordu’da gayrimenkul tapularından 1 milyon 254 bin 491’i kadınların, 2 milyon 72 bin 389’u da erkeklerin üzerine yapılı.

Sayı 57 / Temmuz 2014

7


Köşe Yazısı

Bekir Reşitoğlu

Önceleri Ensafımız Esnafımızdı

m

ahalle bakkalıyla süpermarketlerin yarışı tartışılırken söylenen sözlerin çoğu, esnafın toplumsal örgüde gördüğü fonksiyon üzerinedir. Çünkü sanki ailelerden biridir onlar. Kara gün dostudurlar. Sır saklarlar. Çoluk, çocuk, yaşlı ve güçsüzleri kollarlar. Katiyen yalan söylemezler müşterilerine. Alacak-verecek defterleri bereketlerinin beratıdır.

Klasik değildi anlaşılan. Sonunda buldu püf noktasını.

Evet, alışveriş merkezlerinin sayısı her geçen gün artıyor. İnsanlar akın akın buralara koşuyor. Nasıl olsa herkesin cebinde üçer beşer kredi kartı mevcut. Pos makinesiyle temas etmesi yeterli kucak kucak eşyaların ve yiyeceklerin eve götürülebilmesi için. Neredeyse ekmeği bile büyük marketlerden alır olduk.

Çok tuhaftı olay. Davranışın hiç de şık olmadığını ve esnaflığa sığmadığını anlattım adama. Israrla bana, mesleklerinin gereğini yerine getirdiğini dile getirip durdu. Gerçekten de çok yazıktı. Öyle az buz değil, günlerce etkisindeydim hadisenin. Yakınlarıma ibretlik kıssa niyetiyle aktardım. Çok şaşırdılar.

Peki, başta bakkallar sokağımızı şenlendiren esnaf gruplarının hiç mi kusuru yok bu olumsuz gidişatta? Bütün kabahati küreselleşmeye ve e-ticarete yükleyebilir miyiz? Acaba nerelerde hatalara düşmekteler? Biraz düşünüldüğünde ve araştırıldığında net olarak görülüyor ki, -istisnalar kaideyi bozmaz- şimdinin esnaflarıyla geçmişinkiler arasında dağlar kadar fark var. Aza kanaat yok. Köşe dönmeci mantık hâkim. Haliyle sebattan, güler yüz ve disiplinden eser kalmamış.

Osmanlı’daki Ahilik’i hatırladım. Loncaları da. Gedikleri de. Hani o meşhur öyküyü de. Yan yana dizilen esnafların, sabah siftahında yanlarındaki arkadaşlarını işaret ettikleri ahlakilikle bezenen tavırdan söz ediyorum. İkinci malı isteyen müşteriye, onu da yandakinden temin edin ricasını…

Kısa süre önce yaşadığım bir hikâyeyi paylaşacağım sizlerle. Çocuğuma okuldan başarısı sebebiyle hediye edilen tanınmış markalı dijital saatin ayar sistemini anlayamadık. Dolayısıyla dilediğimiz ayarı yapamıyorduk. Bilen için basitçe işlemdi tabi ki. Bu tür saatler satan dükkâna uğrar oradaki görevliden öğrenirim dedim oğluma. İşyerinin yakınlarındaki esnafın kapısını çaldım gün içinde. Anlattım durumu. Aldı, baktı; o da biraz oyalandı. 8

Bana da açıklar mısın, dedim. ‘Olmaz’ cevabıyla irkildim. Nasıl yani? Bir arkadaşın arkadaşa ufak iyiliğiydi ondan talebim. Neden, diye sorduğumda, ‘5 lira verirsen söylerim’ dedi karşılığında. İnanın, insani değerlerimde 10 şiddetinde deprem meydana gelmekteydi o sıralarda. O halde gerekmez, deyip uzaklaşmak istedim. Tam dükkândan ayrılıyordum ki, ‘2 lira rica edeyim’ sözüyle daha da derinleşti içine düştüğüm girdap. Uzatmadan takdim ettim ücretini. Saati ayarlamanın bedeli 2 liraydı.

Esnafımızın kıvamı aslında tam da toplumun haleti ruhiyesini yansıtıyor. Öz değerlerimizi yitirmekteyiz. İnançlarımız şekli ritüellerle hayatta. İç dünyamız maddi kaygıların işgali altında. Maneviyat bitişlerde. Ahlaki kriterler borsaya endekslenmiş. Kendini ayağına çağıran kaymakam oğluna ‘Ben sana adam olamazsın demiştim ve yanılmadım” diyen zavallı babanın üzüntüsünü kaçımız hakkıyla idrak edebilmekte bugün? Göreceksiniz yakında, “Öyleyse dünyaya gelmeme vesile olmasaydınız.” diye haykıran çocukların sesi gürleşecek etrafta. İnşallah yanılıyorumdur.

Sayı 57 / Temmuz 2014


Say覺 57 / Temmuz 2014

9


Rize Ticaret Borsası Başkanı Erdoğan:

“Çay Kaçakçılığı Organİze Suç Kapsamına Alınmalı” R

ize Ticaret Borsası Başkanı Erdoğan: “Çayla ilgili tarladan başlayıp tüketiciye kadar giden zincirin her halkasını onaracak kanun istiyoruz.” diyor. Türkiye’de çayın yüzde 85’inin Rize’de üretildiğini hatırlatarak, “Çayı Rize’den çekip aldığımızda 350 bin kişinin yaşadığı yerde 35 bin kişi kalır.” diye konuşuyor. Rize Ticaret Borsası (RTB) Başkanı Mehmet Erdoğan, çayla ilgili “tarladan başlayıp, tüketiciye kadar giden zincirin her halkasını onaracak” kanuni düzenleme istediklerini belirtiyor. 2010’dan beri yürüttükleri çalışmalarda hazırladıkları 18 maddelik taslağı bakanlığa sunduklarını ifade ederek, “İnanıyorum ki bölgenin katkıları ile ortaya çıkacak kanun, tarladan bardağa olan süreçte 1 milyon insanı ilgilendiren çayın katma değerini artıracaktır. Bölgeden hiçbir fikir alınmadan, Ankara’daki bürokrasinin ön gördükleri ile hazırlanan bir kanun önümüze konulursa, bu yaralarımızın sadece yüzde 10’una çare olabilir.” diyor.

ÇAY KAÇAKÇILIĞI ÖNLENMELİ Erdoğan’a göre çay sektörü bölgedeki siyasi aktörlerin gayretleriyle ayakta kalıyor: “Siyasi aktörlerin olmadığını varsayarsak, bölgede ürünün, insanların ve kurumların ayakları üzerinde durmalarını sağlamalıyız.” Çay üreticisi ve çalışanlar “tarladan-bardağa” süreçten memnun değil: “Kanunun içinde yer almasını istediğimiz en önemli maddelerden biri de çay kaçakçılığının organize suç kapsamına alınmasıdır. Yurda kaçak yollarla çay sokanlara ceza verebilecek sistemin oluşmasının sağlanmasını istiyoruz.” Erdoğan, Türkiye’de çayın

yüzde 85’inin Rize’de üretildiğini hatırlatarak, “Çayı Rize’den çekip aldığımızda 350 bin kişinin yaşadığı yerde 35 bin kişi kalır. Tüm örgütlerle çayımıza sahip çıkmamız lazım. Çaya sahip çıkmanın en önemli şartlarından biri, ürünü kontrol altına alacak kanuna sahip çıkmaktır. Türk çayının yaklaşık 1,5 milyar dolar olan işlem hacminin, kanun ve düzenlemelerle 3 milyar dolarlara yükseleceğini tahmin ediyoruz.” diye konuşuyor. Türkiye’de 1930’lu yıllardan itibaren çay tarımı yapılıyor. 2013 yılı rakamlarına göre, yaklaşık 206 bin aile, dolaylı olarak da 1 milyonu aşkın kişi çayla içi içe.



19. Yüzyıl’dan Günümüze...

Asırlık Tamzara Dokuması Eski Günlerine Dönüyor 19’uncu Yüzyıl’da Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinin Tamzara köyünde köyle aynı adı taşıyan dokumacılık türü revaçtaydı. Neredeyse her ev bir atölyeydi. Üniversite, kaymakamlık ve belediyenin ortak girişimiyle bu kadim gelenek yeniden canlandırılıyor.

G

iresun’un Şebin­ karahisar’ın Tam­ zara köyüyle aynı adı taşıyan dokuma türü, günümüzde yeniden canlandırılıyor. 19’uncu Yüzyıl’da çoğu aile evlerinde bu işle meşguldü. Ürünler, Akdeniz Bölgesi ile Mısır, Suriye gibi ülkelere satılırdı. Giresun Üniversitesi (GÜ), Kaymakamlık ve Belediye’nin ortak girişimiyle açılan kurslarda eğitim alan kadınlar Tamzara dokuması imaliyle para kazanmaya başladılar. MISIR VE SURİYE’YE SEVKİYAT G.Ü. Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölüm Baş­

12

kanı Yrd. Doç. Dr. Gazanfer İltar, 19’uncu Yüzyıl Trabzon Vilayet Salnameleri incelendiğinde Şebinkarahisar’dan yurt içine ve dışına en fazla Tamzara dokuması gönderildiğinin anlaşıldığını belirtiyor. Kayıtlarda dokuma miktarı ve hangi evde kaç tezgâh olduğu­ na dair bilgilerin yer aldığını kaydederek, “Bugün Tamzara köyünde bu dokuma hemen hemen bitmiş olmasına rağmen, Şebinkarahisar ilçe merkezinde dokuma atölyesinin açılması, Tamzara dokumacılığını tekrar gündeme getirmiş. Tamzara dokuması eski günlerini yaşamaya başlamıştır.” diyor. Yine altı-

nı çiziyor ki, Şebin­ karahisar geçmişte, Karade­n iz’den Akdeniz’e, hatta Mısır’a uzanan kervan yolu üzerindeki önemli bir güzergâh. Dolayısıyla ortaya çıkarılan ürünler Akdeniz Bölgesi’ne, hatta kervan yollarıyla Mısır’a, Suriye’ye kadar götürülüyor. GÜNDE 12 METRE DOKUNURMUŞ Kurs eğitmeni Nazire Kelemci ise, dokumayı tekrar gün yüzüne çıkardıklarını söylüyor: “Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü bünyesinde dokuma işi devam ediyor. Çok eski bir el sanatı olduğu için yaz kış dokuma işini yürütüyoruz.”

Eski zamanlarda günde 12 metre dokunduğuna dair rivayetler bulunduğunu ifade ederek, şunları anlatıyor: “Eskiden sofra bezi, hamam havlusu, yatak yüzü, çarşaf, keten gibi ürünler dokuyorlarmış ama şimdi daha otantik olan masa örtüsü, sehpa örtüsü, perde gibi ürünler üzerine çalışıyoruz. Çok amaçlı el işi olduğu için her yerde kullanılıyor.” Dokuma işleminde desen düzgünlüğüne ve tam orantıya özen gösterdiklerini dile getiriyor: “Dokumada keten ip ve renkli pamuklu ipler kullanıyoruz. Tabi eskiler kök boya ve kendi yaptıkları ipleri kullanıyorlarmış.”

Sayı 57 / Temmuz 2014



Gündem

SAMSUN MEDİKAL OSB’YE YER BULUNDU

ŞİMDİ SIRA BÜROKRASİDE Sonunda Samsun’daki medikal sanayicilere ihtisas OSB alanı bulundu. Bafra OSB’de karar kılındı. İlk adım olan başvuru dilekçesi imzalandı. Top artık bürokraside. MEDİKÜM Başkanı Aydemir, “Uzun zamandır bir mücadele veriyoruz ve artık elle tutulur bir şeyler görmek istiyoruz.” diyor. Bafra Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Başar da ilçedeki OSB’nin Medikal İhtisas OSB için çok uygun olduğunu ifade ediyor.

M

edikal Sanayi Kümelen­ me Derneği (MEDİKÜM) üyeleri, Bafra Organize Sanayi Bölgesi’nin (OSB) Medikal OSB’ye dönüştürülmesi konusunda fikir birliğine vardı. Böylece Türkiye’nin ilk Medikal İhtisas OSB’si için süreç başladı. Samsun Valisi Hüseyin Aksoy bu yeni durumdan haftalar önceki değerlendirmesinde, mobilya ve medikalde ihtisas OSB’ler için yer bulma sıkıntısı çekildiğini; her türlü yardım, destek ve öneriye açık olduklarını belirtmişti. ARTIK SOMUT ADIM ZAMANI MEDİKÜM Derneği Baş­kanı Dr. Ahmet Aydemir, “Bafra Kaymakamı Ali Katırcı, Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin, Bafra Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Göksel Başar bir süre önce bizleri davet etmiş ve Bafra OSB’de incelemelerde bulunmuştuk.” diyor. Gelinen noktanın aşamalarına ilişkinse şunları anlatıyor: “Orada yer konusunda bazı önceliklerinin giderilmesi halinde Bafra OSB`ye yatırımın uygun olabileceği hususlarını konuştuk. Ardından MEDİKÜM Üyesi arkadaşlarımız ile de fikir alışverişinde bulunarak konuyu değerlendirdik. Bu görüş14

meler sonucunda Bafra OSB’nin söz konusu ikinci etabının Medikal İhtisas OSB ilan edilmesi durumunda buraya yatırım yapmak konusunda hem fikir olduk. Ardından Samsun Valimiz ile bu konuda bir istişare yapma fırsatı bulduk. Bafra Organize Sanayi Bölgesinde Medikal İhti­sas Organize Sanayi Böl­gesi’nin kurulması için ilk adım olan başvuru dilekçesi imzalandı.

civarında kişinin çalıştığını öğrendik.

Türkiye’nin ilk Medikal İhtisas OSB’si için süreci başlattık.” Ancak sürecin nasıl şekilleneceğini ve sonuçlanacağını bileme­diklerini de söylüyor Ayde­ mir: “Çünkü uzun zamandır bir mücadele veriyoruz ve artık elle tutulur bir şeyler görmek istiyoruz.”

İşin bundan sonrasının bürokrasiye kaldığını dile getiriyor Başar: “Sayın Valimiz de bu yönde bir çalışma yapıldıktan sonra karar verilmesi yönünde bir ifade de bulundu. Tabi bundan sonrası bürokratik süreçleri de beraberinde getiriyor. Örneğin Bilim Sanayi ve Tekno­loji Bakanlığı ile OSB Genel Müdür­ lüğü’nden gerekli izinlerin alınabilmesi lazım. Bu konuda çalışma yapılması yönünde uğraş içerisindeyiz.”

TOP BÜROKRASİDE BAFRA OSB’nin Medikal İhtisas Orga­ nize Sanayi yapılması için çok uygun olduğunu dile getiren Bafra Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Göksel Başar da ilçedeki OSB’nin Medikal İhtisas OSB için çok uygun olduğunu ifade ediyor: “Samsun Mediküm 3 yıldan bu yana Samsun’da Medikal İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kurmayla ilgili bir çalışma yürütüyordu. Bu çalışmalar sonucunda, bu sektörde 40 ‘a yakın firmanın olduğunu ve 1300

Bafra Organize Sanayi Bölgesi`nin ikinci etabında imarı tamamlanmış yaklaşık olarak 700 dönüm yer bulunmaktadır. Burası henüz yatırımcılara açılmamıştır. Medikal İhtisas Organize Sanayi yapılması için çok uygundur. İncelemeler neticesinde firmaların yatırımlarını bu bölgeye yapmaları isabetli olacaktır.”

Başar sözlerine, fabrikaların tümden Samsun’dan Bafra’ya intikal edeceğini düşünmemek gerektiğini de ekliyor: “Bu firmalar artık kaplarına sığmıyorlar ve mevcut yerleri yeterli gelmiyor. Mevcut fiziki ortamlarının yetersizliğinden dolayı belki ikinci fabrikalarını Bafra’ya kuracaklar gibi düşünmek lazım.” Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

Bafra TSO Başkanı Başar, fabrikaların tümden Samsun’dan Bafra’ya intikal edeceğini düşünmemek gerektiğini söylüyor: “Bu firmalar artık kaplarına sığmıyorlar ve mevcut yerleri yeterli gelmiyor. Mevcut fiziki ortamlarının yetersizliğinden dolayı belki ikinci fabrikalarını Bafra’ya kuracaklar gibi düşünmek lazım.” Sayı 57 / Temmuz 2014

15


e d ’ e l e r ö G n u s e e y r i i v i G K e V k ı d n Fı f i t a n r e Alt Kapak

yünde ö k r a l dın ok ’nin Ay ilendiren ç e l e r ö ilg ,G esaoğlu lkı yakından asıyla bölg ı k u l o u K a m ama h duğun Hasan araştır İmam le irtibatsız nternetteki k elverişli ol . or ı. İ ço ğiy mesle bir işe el att etiştiriciliğe zzat yürütüy i y li mini b önem ye mantarı i t e r ü me irid alınanin ist lirledi. Dene antar m m be kilogra

16

35 de 30in t e ş o bu ğlı p y l e rd e B u e ba n biliyor. ö n k i s i e k ç il ruz. Hasa niz ’de Görele mi imamı arade ırmak istiyo k olaK e y n e l id ’u k a t ir i n c t ş ll mi Giresu köyünde, üyle is çlı ilk Öze arı yaygınla zün ekono ğ lü düşüü r c n la a nt ama ümü ağını ç ve l m c y e a ö Aydın oğlu’nun ö m n k e u n a tk ı s tar ın . Den a ş t ı ra , ağa Kolukıs yetiştiriliyor konuyu ar çeci man lişimine ka y istemiyor niz’de e e e ı r ş g K n ade ir manta internette inden Hacı tıyla rak Çok b unlar da Kar . m u , r a r i a nüyo üretim köy sakinle un mürac iliyor, b e açı- samana dik ’n ile c u l ’n m ğ ü a o ğ lü im ısa Koluk rkezi Müdür ndisinden bol.” e he ya p t ı . ü M m er kezi aat ğitim ir E z i lk im M bilK İLGİ t a iş i Ü k H ğ Y E 0 Ü 3 rsta de şu RSA B , Halk lan ku or. n KU imci imam kursa ilişkin e Gıda, a ş la y lı ın ş İlç ki ir i yg ders a rda ya y- G dürlüğü’nde Kurs açıldı, ğündeki e la d ıl e y r n e “ lü ık ve so açlı tarım n eyen Mü i aktarıyor: cılık Müdür veriyor. m m e; fınd r n a d e ek iş a r t il e ğ s v li r g e e y e ö d a Y işi H rı a de g ize d h la e a b in v ış i y D ic “ a r n 10 k is r a e ım d a r d n d a y e T ö h lu K kivi h Alternatif a ü . ını kısaoğ . ıyoruz nomik arım m ırlıklar se yok . İmam Kolu nasıl eko biri- bir t retimini yap ek için haz m n ü m alk günde ürünlerle h üşünenlerde iz’in Test ntarı yetiştir n a d e ik m e d bu değiş ağlar?” diy a Kara en ucund rişli şar tlara yapıyor.” çs et ed : n k o e r s i a r h kazan e le or or tak in elv eleme zde de getir iy a l e l i ’y d u dir. İnc mantarı iç : “Köyümü l ten rı oğ e nir e giriş lukısa ci’yse şunla mlekette za in o K istiridy uğunu öğre böyle bir iş . Me un iç im ve Hacı Keçe ld e aldık yandı. On ağını ğu için siparişi verd haiz o d u ü ld n o c ü le m ok “İlk ür on nedeniy anç sağlaya aha nem ç li’den tohu z d a a iz n nr d ik fındık tik. De yaptım.” aha iy aldıktan so nşallah d ın r İ i manta ek ilk ürünü OR tayız. ekimin er İKİLİY i gibi çok lamak ı m o l d u k ç a n n D ü a l ş A p ü N d at ı l z. eyi MA rler üretm niyoru VE SA tar tü ursa k aranlık AĞAÇ diğer man 5-20 gün k ere- çok lı oluruz. K unda bilgile ğımızı d e rı ca a1 us İstiridy eğildir. Başt klaşık 16-25 zde başa ar kon ir sonuç ala t n a M ü a d b y . Y hassas temektedir. elişiminde 0-70 fazla için olumlu G 6 is i . is ” . r e ir m a d le id t im İ âf or yüz ı ektey ı da k e ys e şartlar üşünm d celik ıs , üretimind tadır. İdeal : m aoğlu ak 90 ne tiyaç duym yor Kolukıs ntar a lü ih neme uklarını söy man dolu m a d s r oluştu gramlık bir ilo “100 k Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

Say覺 57 / Temmuz 2014

17


Gündem

2012’deki afette 14 canını kaybeden

18

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

Meteoroloji Genel Müdür­lüğü’nün istatistikleriyle de tescilleniyor ki, Samsun aldığı bol yağışlar sebebiyle sel riski altında. 2012’dekinde 14 can yitirildi. Sel olayları haziran, temmuz ve ağustos aylarında yoğunlaşıyor. DSİ 7’inci Bölge Müdürü, Karayolları 7’inci Bölge Müdürü ve SASKİ Genel Müdürü’nün hazirandaki toplantısı taşkın koruma çalışmalarına dairdi.

S

amsun, iklim kuşağı itibariyle bol yağış alan ve su baskınları riski altında bir şehir. Orman ve Su İşleri Bakan­lığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün ‘Zarar Yapan Hadiseler’ adlı ve 2007 ila 2012 yıllarını kapsayan arşivine bakıldığında durum gayet net. Sıralanan şu tarihlerde ulaşım, yerleşim bölgeleri ve ekili tarım alanlarının zarara uğradığı belirtiliyor: 24 ve 28 Ağustos 2007; 26 Ekim 2008; 13 Eylül, 13 ve 15 Temmuz, 18 ve 24 Haziran 2010; 2 ve 4 Mayıs, 16 Temmuz 2011; 31 Mayıs, 4 Temmuz, 7 Ağustos 2012 ve 8 Ağustos 2013… 24 Ağustos 2007’deki sel afetinde kent adeta yerle bir olmuştu. 4 Temmuz 2012’dekindeyse bilanço çok ağırdı. 14 kişi ölmüştü o gün. Bundan 3 gün sonra 7 Ağustos’a da Atakum ilçesinde etkiliydi yağışlar. Bu olayın yıldönümünde 8 Ağustos 2013’de aynı ilçe yeniden sele teslim oldu. Çok şükür ki bunlarda can kaybı meydana gelmedi. 14 canın yitirildiği 2012 felaketinden yıllar evvel tedbir almak mümkündü oysa. 1967’deki Mert Irmağı taşkınında 102 bina yıkılmıştı. DSİ de 1976 yılında ırmağın kıyıdan içeriye doğru 6,5 kilometrenin ıslah edilmesi gerektiğini raporlamıştı. HAZİRAN, TEMMUZ VE AĞUSTOS SEL AYLARI Meteoroloji 10’uncu Bölge Müdürü Murat Asar, istatistiki verilere göre Samsun’da haziran, temmuz ve ağustos aylarında seller olduğunu söylüyor: “Bu aylar içeresinde de 15 Temmuz ile 15 Ağustos arasındaki dönemde zirveye çıkıyor. Diğer aylarda sel riski var ama bu aylar kadar değil.” Haziran ayı içerisindeki Samsun Taşkın Koordinasyon Kurulu 2014 yılı birinci toplantısında DSİ 7’inci Bölge Müdürü Ahmet Kanık, Karayolları 7’inci Bölge Müdürü Mehmet Çetin ve SASKİ Genel Müdürü Coşkun Öncel, taşkın koruma amaçlı çalışmalarına dair bilgi sundular. DSİ 61 MİLYON 715 BİN 569 TL HARCADI İşte DSİ 7.’inci Bölge Müdürü Kanık’ın dile getirdikleri: “2012-2013 yıllarında taşkın tesislerdeki çalışmalarda 39

Sayı 57 / Temmuz 2014

19


Gündem

milyon 184 bin 874 TL, “Makineli çalışmalara 2 milyon 930 bin 695 TL yatırım gerçekleştirildi. 2014 yılında ise ihale edilecek taşkın tesisler tutarı 19 milyon 600 bin TL olup, toplam 61 milyon 715 bin 569 TL 2012 ve 2013 sonrası taşkınlardan sonra gündeme alınan çalışmalar tutarıdır.” Karayolları 7’inci Bölge Müdürü Çetin’in kaydettikleriyse şöyle: “Taş­kından sonra alınan kararlar sonucunda 16 adet menfez çalışmaları başladı. Bu çalışmalarımızı bir hafta önce yani 24 Mayıs 2014 tarihinde bitirmiş durumdayız. Samsun’da Ağustos 2012 tarihinde meydana gelen aşırı yağışlar sonrasında yaşanan sorunlara yönelik olarak Atakum ilçesindeki Kuruzeytin, Afanlı, Değirmenderesi ve Sazak Dereleri enine geçiş sanat yapıları yapıldı. Atakum ilçesinde muhtelif kilometrelerde 12 adet muhtelif ebatlarda enine geçiş sanat yapıları yapıldı. Kolay beldesindeki şehir geçişi sel hasarlarının giderilmesi için muhtelif sanat yapıları yapıldı. Terme Köprüsü, Samsun şehir geçişi yağmursuyu hatları ve menfezlerin temizlenmesi işi için Karayolları 7. Bölge Müdürlüğümüz yaptığı çalışmalar sonrasında proje bedeli olarak 32 milyon 465 bin 911 TL harcamış bulunmaktadır.” SASKİ’DEN 56 MİLYON 618 BİN 107 LİRA SASKİ Genel Müdürü Coşkun Öncel de şu bilgileri paylaştı: “SASKİ Genel Müdürlüğü olarak hizmet alanımızdaki çalışmalarımızı öncelikli olarak iki grup altında topladık. Birincisi batı bölgesinde yapılan dere ıslah çalışmaları, ikincisi doğu bölgesinde yapacağımız dere ıslah çalışmalarıdır. İlk önce batı bölgesinden başlayarak çalışmalarımızı gerçekleştirdik. Bir ekip kurarak bütün derelerimizin temizliğini gerçekleştirdik. Batıdan doğuya doğu çalışmalarımızı yaptık. Yapılan bu çalışmalar sonucunda SASKİ Genel Müdürlüğü olarak 56 milyon 618 bin 107 TL harcama yaptık.” 20

VALİ AKSOY:

METEOROLOJİNİN Vali Hüseyin Aksoy, sellerin zararını en aza indirmeye gayret gösterdiklerini vurgulamakta: “Alınabilecek tedbirler varsa bunları zamanında alabilmektir. Özellikle Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’müzün yağışlarla, hava tahminleriyle ilgili tespitleri, değerlendirmeleri ve uyarıları büyük önem taşımaktadır. Bunları zamanında yayıyor, biz de bunları ilgili kaymakamlıklarımıza, belediyelerimize ve kurumlarımıza gönderiyoruz. Benim özellikle sizlerden ricam, bu önerileri ve değerlendirmeleri Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

UYARILARI ÇOK ÖNEMLİ ciddiye almanızdır. Tabi ki bunlar bir tahmindir. Zaman zaman bu yağış miktarları tam gerçekleşmeyebilir. ‘Nasıl olsa bu gerçekleşmiyor’ rehavetine hiç bir zaman kapılmayalım. Afet ve Acil Durum Müdürlüğümüz herhangi bir riskli anda hemen kriz merkezimizi oluşturuyor.”

Sayı 57 / Temmuz 2014

Meteoroloji radarının çok önemli bir fırsat olduğunu da belirtiyor Aksoy: “Bulut yoğunluğunun nerede olduğu ve bu yağmurun nereye düşebileceği simülasyon ile ortaya konuyor. Yağan bu yağmur hangi vadiden denize ulaşacağı konusunda yorum yapılıyor. Buna göre de o

güzergâhta uyarıları yapmış oluyoruz.” Aksoy; 2012 yılından beri öncesinde yapılmayanları hayata geçirdiklerini de söylüyor: “İlimizde gerçekleşecek olan herhangi bir afet ve sele karşı hazır olmak ve alabileceğimiz tedbirlerin en iyisini alabilmek adına bu çalışmalarımızı sürdüreceğiz.” 21


Kapak

22

Say覺 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

Vakfıkebİr ekmeğİ 140, fındıklı ekmekse 5 yaşında

TRABZON’UN MEŞHUR EKMEKLERİ Trabzon’da yaklaşık 140 yıldır taş fırınlarda üretiliyor Vakfıkebir ekmeği. Ekşi mayayla imal edildiğinden uzun süre tazeliğini koruyor. En küçüğü 2,5; en büyüğüyse 25 kilogram. Türkiye genelinde fırınları olsa da, müşteriler için Vakfıkebir’dekilerin yeri çok başka. Ünü Türkiye geneline yayılan Vakfıkebir ekmeğinin keşfi, biraz da yayla hayatının mecburiyetlerine bağlı. Uzun süre bozulmama ve tazeliğin korunması üzerine kafa yorunca geliştirmiş hamur ustaları. 140 yıldır aynı formülle taş fırınlarda üretiliyor. Yalnızca dayanıklılığı cezbetmiyor insanları, diğer ekmeklere nazaran fiyatı daha uygun.

yor. Bu mayayı üretmek için un su tuz karışımından hazırlanan hamur bir kapta üzeri bez ile örtülerek bekletilir. Süre mevsimden mevsime farklılık gösterir. Ekşi bir koku vermeye ve üzerinde kabarcıklar oluşturmaya başladığında maya hazırdır. Hamurun rengi de değişir. Her hamurdan ekşi maya için bir parça ayrılır.

İŞİN SIRRI EKŞİ MAYA Trabzon’un Vakfıkebir ilçesindeki yol üstü fırınları hediye amaçlı ekmek alanların uğrak yeri. Bu ekmeğin en küçüğü 2,5; en büyüğüyse 25 kilogram ağırlığında. Hamurunda ekşi maya kullanılıyor. Gelin hep birlikte aşama aşama nasıl yapıldığını öğrenelim: Unlar yoğurma denilen kazana dökülüyor ve ardından ekşi maya ve tuz ekleniyor. Karışıma mevsime göre ılık ya da soğuk su katılıyor. Elde edilen hamur yaklaşık 5 ya da 6 saat dinlendiriliyor. Çeşitli ebatlarda ekmek haline getirilerek ortalama 200 derecedeki taş fırınlarda iki saat pişiriliyor.

FINDIKLI EKMEK DE TUTTU Trabzon’un fındık unlu ekmeği de giderek meşhur oluyor öte yandan. Trabzon Ticaret Borsası (TTB) tarafından 2009 yılında “İşin TEMEL’i Fındık Olsun, Ekmeğin İçinde DURSUN” sloganıyla fındıklı ekmek projesi hayata geçirilmişti. Projeyi, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) de desteklemekte. 5 yılda ülke sathında bu ekmekten üreten fırın ve fabrika sayısı arttı.

Günlerce bayatlamamanın arka planında ekşi maya yatıyor. Saklama koşullarına göre bir hafta boyunca taze kalabiliyor. Hemen belirtelim ki, büyüklüğüyle lezzeti arasında doğru orantı var. TEK SEFERDE ÜÇ AYLIK EKMEK İmalatçılara bilhassa İstanbul, İzmir ve Ankara’dan özel siparişler veriliyor. Hemen hemen her ilde Vakfıkebir ekmeği adıyla fırınlar çalıştırılsa da, müşteri ana merkezdekini tercih ediyor. Paketlenen ürün kargo ya da otobüslerle alıcısına ulaştırılıyor. Öyle ki üç aylık ihtiyacı bir defa da temin ediyormuş kimileri. Derin dondurucuda muhafaza ediyorlarmış ekmekleri. Ekşi maya katılan yemekler de geç bayatlıSayı 57 / Temmuz 2014

Borsa Yönetim Kurulu Başkan Şükrü Güngör Köleoğlu: “Trabzon’un dışında Ankara, İstanbul, Denizli, Çorum, Antalya, Bursa gibi illerden gelen talepleri de değerlendirip imalatçılara bedava fındık unu desteği sağladık. Büyük ilgi gördük. Hala da talepler devam ediyor.” diyor. Projenin tanıtımında özellikle her yılın şubat ayında Ankara’da organize edilen ‘Her Yönüyle Trabzon Etkinlikleri’nde ziyaretçilere dağıtılan fındıklı ekmekler etkili olmuş: “Giresun’un Görele ilçesine bağlı Çavuşlu beldesindeki bir fırınımızda ekşi maya kullanılarak taş fırınlarda imal edilen ekmekler Ankara’ya taşınarak tattırıldı ve büyük ilgi gördü.” Proje kapsamında 2,5 miligram aralığında imal edilen fındık unlarından yaklaşık 10 ton ücretsiz dağıtılmış. Yüzde 12-13 oranında natürel fındık unu ilavesiyle üretilen ekmeklere tüketicilerden tam puan. 23


Yaşam

DOST-DER Başkanı Hüseyin Mutlu:

Bir Yerde Adalet Varsa Medeniyet, Medeniyet Varsa Adalet Vardır” DOST-DER Başkanı Hüseyin Mutlu’ya göre siyasetle sivil toplum faaliyetleri arasında kalın bir çizgi var: “İçimizde doğrudan siyaset ile uğraşan kişiler tutmuyoruz. Çünkü siyasetçi olmak sivil toplum örgütlerinin içinde yer almaya engel. Sivil toplum örgütü siyasetin aksine bir yeri yönetmek adına bir şeylere talip olmaz.”

24

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

Dost Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği (DOST-DER), 2005 yılında Samsunlularca kurulan bir dernek. Üye sayısı resmi olarak 50 ama gönüllüleri binin üzerinde. Yelpaze -işadamından öğretmenebir hayli geniş. Tüm etkinliklerini sosyal medya üzerinden duyuruyor. Üyeleri çalışmalarını bu mecrada paylaşıyor. Suriye’de dağıtılan yardımı gösteren bir fotoğraf karesi ya da düzenlenen bir yardım kampanyası ve ihtiyaçların sahibine ulaştığı bilgisi… Dernek Başkanı Hüseyin Mutlu katılma müracaatlarını cevaplarken çok seçici davrandıklarını söylüyor: “Derneğimize sosyal med­ ya üzerinden olsa da katılmak isteyen herkesi kabul etmiyoruz. Mutlaka ve mutlaka alt yapısında referansları olan bizimle bağlantısı bulunan bizi bilen bizim bildiğimiz insanlar aracılığı ile kabul ediyoruz. Çünkü sosyal medya her türlü art niyetli kullanıma açık bir platform.” “SOSYAL MEDYA YASAKLAN­ MAMALI” Sosyal medyaya müdahale ve kapatmaların insan hak ve özgürlükleri açısından kabul edilemez olduğunu da vurguluyor Mutlu; “Arap baharında fitili ateşleyen insanları bir araya getirip kilitleyen sosyal medya olmuştur. Halkı devrime taşıyan araç baktığınızda sosyal medyadır. Sosyal Sayı 57 / Temmuz 2014

medya çok hızlı biçimde büyük kitlelere ulaştığı ve iletişim sağladığı için insanlar tarafından özellikle gençler tarafından yoğun biçimde kullanılmakta. Bu da güzel bir şey çünkü günümüzde hızlı ve düzgün iletişim çok önemli. Ancak aynı silahın farklı ve kötü amaçla kullanılmasına karşı dikkatli olmak gerek. Adam öldürmek suçtur. Fakat savaşta adam öldürdüğünüzde size madalya takarlar. Fiil aynıdır ama birinde katil diğerinde kahraman olursunuz. Bu nedenle sosyal medya ve video paylaşım siteleri devletin menfaatleri göz önünde bulundurularak kapatılması değerlendirilebilir ama insan hak ve özgürlükleri açısından kabul edilemez. Devlet menfaati de söz konusu olsa kişi hak ve özgürlüklerine saygı ön planda tutularak müdahaleler yapılmalı. Bir yanlışı yapanın cezası ya da bu yanlışının telafisi başka bir yanlışlık yaparak olmamalı. İnsan her şart alında aynı doğrultuda aynı doğrulukta duruyor olmalı. Biz zalimin karşısında mazlumun yanında durduğumuzu söylerken, zalime aynı zulmü uygulayacağız diyemeyiz. Her şart altında önceliğimiz Adalet olmak zorunda.”

25


Yaşam

“MEDENİYETİN YOLUNU AÇAN YEGÂNA ANAHTAR ADALETTİR” “Dinler partiler renkler, ırklar değildir toplumları toplum yapan. Asıl unsur adalettir. Sivil toplum örgütleri de adaletin toplumun her katmanında var olmasını sağlamak üzere mücadele etmelidirler. Bizim temel felsefe ve prensiplerimiz bu temel üzerinedir.” diyor, Mutlu. “Medeniyetin yolunu açan yegâne anahtar adalettir.” ve “Boynuzsuz koçun boynuzludan hakkını alacak olmasıdır o adalet.” cümleleri de ona ait. Sivil dendiğinde ‘üzerinde üniforma olmayanlar değil, medeniyet için çalışan’ insanlar akıllara gelmeli, Mutlu’ya göre: “Bir yerde adalet varsa medeniyet, medeniyet varsa mutlaka adalet vardır. Biz DOSTDER’i 2005 yılında kurarken tüm görüşleri, fikirleri kucaklayacak sivil toplum örgütleri olmadığını düşünerek kurduk. Bu da sivil toplum örgütlerinin bir başka handikabı.” “DOĞRUDAN SİYASETLE UĞRAŞANLARI İÇİMİZDE TUTMUYORUZ.” Mutlu’dan çok mühim bir tespit: “Sivil toplum örgütleri ya bir partinin arka bahçesi, ya bir anlayışın devamı veya o anlayışı topluma empoze etmeye çalışan kurumlar olarak ortaya çıkıyor.” Dernekleri tek tipliliğe karşıymış bu yüzden. Toplumun tüm katmanları kapsayacak anlayıştan yanalarmış: “İçimizde doğrudan siyaset ile uğraşan kişiler tutmuyoruz. Çünkü siyasetçi olmak sivil toplum örgütlerinin içinde yer almaya engel. Sivil toplum örgütü siyasetin aksine bir yeri yönetmek adına bir şeylere talip olmaz. Bana göre memuriyet dahi buna engel. Kişilerin tamamen toplumun anladığı manada sivil olması gerek. Bir müdürlükte memuriyet yapan kişi26

“STK’LAR AKLINI PARTİLERE EMANET ETMEMELİ” Mutlu özenle altını çiziyor ki, “Sivil toplum örgütleri (STK) birilerinin arka bahçesi olmadan, aklını birilerine emanet etmeden kendi içerisinde ürettiği değerleri kabul ettirebilir. Eğer aklını bir partiye emanet etti ise onun değerleri üzerinden çalışıyor ise o partinin bir organı olmuş demektir. Aklını birilerine emanet eden kimse bir şeyler üretemez. Hükümet aklını bir yerlere emanet etse Amerika’ya, Siyonizm’e emanet etse zaten o hükümet de iş yapamaz. Bizler aklımızı bir yerlere emanet etmeksizin toplum için üretime sosyal hayata katkı sunmaya çalışıyoruz.” lerin bir sivil toplum örgütünde sivil hareketler içerisinde bulunabileceğini düşünemiyorum.” “BAŞARI YOLA ÇIKMAKTIR” “Başarının hedefe varmak değil, yola çıkmaktır.” Görüşünü dillendiriyor Mutlu: “Yolda olanlar asla kaybetmezler. Bizler Mavi Marmara gemisi ile yola çıktık. Gazze’ye varamadık. Ancak bu kaybettiğimiz anlamına gelmez ne o gemi ne onun yolcuları hiçbir zaman kaybetmediler. Yalnızca yola çıkamayanlar kaybeder. Oturduğu yerden çok güzel fikirler üretebilenler oturduğu yer-

Mutlu, eşitlik kavramının yanlış algılandığını düşünüyor: “Eşitlik matematiksel bir kavram olarak kaldığında problem yok. Ancak sosyolojik ve toplumsal bir kavram olarak kullanılması çok yanlış bana göre. Her insana adil biçimde davranır ve kaldırabileceği kadar yük yüklerseniz toplumsal adaleti – toplumsal eşitliği sağlayabilirsiniz.”

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

Mutlu: “Ben Afrika’ya Suriye’ye bebekler ölmesin diye temel gıda maddesi taşıyorken eleştiriliyor isem bu eleştiriyi yapanlar bugüne kadar komşusu için ne yapmış acaba?” den kalkarak bu fikirler doğrultusunda birkaç adım atmıyor ise hiç birinin önemi kalmaz.” “TOPLUMA AYIRACAK VAKİT BULAMIYORUZ!” Mutlu, daha öğrencilik yıllarından itibaren sosyal hassasiyetlerle yaşamış insanları ayrı tutuyor ve insanımızın hep kişisel hırsları doğrultusunda hareket ettiklerinden sivil toplum örgütleri için ayıracak vakit bulamamalarından yakınıyor: “Kişi hazlarını hızlarını yaşayacak, iyi gününü kötü gününü bitirecek, mesleğini sürdürecek, tatilini bayramını yapacak kişisel beklentilerimiz yerine gelecek de ondan sonra kalan zamanını toplum için faydalı olmaya ayıracak!” “EŞİTLİK KAVRAMI YANLIŞ ANLAŞILIYOR” Eşitlik kavramının yanlış anlaşıldığını düşünüyor Mutlu: “Eşitlik adaletsizliği getirebilir. Yani 100 kiloluk bir adama 50 kilo yük vurup 50 kiloluk adama da eşitlik adına 50 kilo yük vurmak adaletli değildir. Eşitlik matematiksel bir kavram olarak kaldığında problem yok. Ancak sosyolojik ve toplumsal bir kavram olarak Sayı 57 / Temmuz 2014

kullanılması çok yanlış bana göre. Her insana adil biçimde davranır ve kaldırabileceği kadar yük yüklerseniz toplumsal adaleti – toplumsal eşitliği sağlayabilirsiniz. Ancak eşit yük yükleyerek toplumsal eşitliği sağlayamazsınız.” YARDIM AMA NE ZAMAN VE KİME? DOST-DER’in yardımda birinci önceliği Samsun. Ondan sonra ülke ve en nihayetinde dünya. Ölçüsü: “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir.” Mutlu’nun da belirttiği gibi madalyonun öteki yüzü var: “Bizim burada insanlara yaptığımız olağan yardımlar dünyanın bir başka noktasındaki insanın 100 yıl yaşasa göremeyeceği türden. Burada normal olan yardımlar orada ölüm ya da hayat demek. Biz Samsun’da bir muhtaç komşumuzun evine ayda bir kere et girsin diye mücadele veriyoruz buna göre programlar yapıyoruz ama Afrika’da yerde bir tutam ot bulsa onun sayesinde hayatta kalabilecek durumda insanlar var. Suriye kamplarında açlıktan ölenler oldu.” ‘Bizim burada

ihtiyacımız varken niye oraya gidiyorlar?’ diye soranların ihtiyaç dediği şeyin ne olduğuna bir bakılmalı: “Burada ihtiyaç denilen televizyonu bozulmuş eee televizyona ihtiyacı var. Televizyonu bozulan yardıma muhtaç kişinin aradığı koordinatörümüzün evinde televizyon hiç yok düşünün. Televizyon isteyen kişi Suriye’ye giden unu, suyu, bebek mamalarını, ilaçları eleştiriyor niye komşunuzun ihtiyacı varken o kadar uzağa gidiyorsunuz diyor ise söyleyecek bir söz kalmıyor. Ben Afrika’ya Suriye’ye bebekler ölmesin diye temel gıda maddesi taşıyorken eleştiriliyor isem bu eleştiriyi yapanlar bugüne kadar komşusu için ne yapmış acaba?” Toplumumuz yardım konusunda büyük yanlışlıklara da düşebiliyor: “Pakistan’da yardım topladığımızda askılı elbise mini etek dağları oluştu. İnsanların orada günlük kıyafeti burka. Kendinizin günlük hayatta giydiğiniz elbiseleri buralara yardım olarak göndermemelisiniz. Boşa emek ve zayiattan başka bir şey olmuyor.” 27


Kent

Görevdeki 4 yıllık süreyi değerlendiren Vali Hüseyin

Aksoy:

“Samsun Yeni Yatırımlar İçin Cazibe Merkezi” 4 yıldır Samsun’da görev yapan Vali Hüseyin Aksoy, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılını kutlayacağı 2023’te şehrin ilk 10 kent arasına gireceğine inanıyor. Bu süre zarfında okullaşma oranında ülke birinciliği elde ettiklerini, öğretmen sayısının yüzde 19 arttığını, hastanelerde koğuş sistemine son verildiğini, tarım sektörüne 167 milyon lira destek sağlandığını, sporda 107 projeye yaklaşık 323 milyon lira harcandığını ve ulaşımdaysa 22 projenin bittiğini söylüyor. Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, 4 yıldır görev yaptığı şehirde gerçekleşenleri değerlendirirken gelecek adına bir hayli ümitli: “Samsun ilimiz eğitim, sağlık, turizm, sanayi, ticaret ve tarım alanlarında ilerleme kaydederek yeni yatırımlar için cazibe merkezi haline gelmiştir. Hedefimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü Kuruluş yılında yani 2023’te Samsun’u Türkiye’nin ilk 10 kenti arasındaki yerini belirginleştirmek ve pekiştirmektir.” OKULLAŞMADA TÜRKİYE BİRİNCİSİ Samsun’un ‘eğitim kenti’ olma yolunda hızla ilerlediğini ifade ediyor Vali Aksoy: “Eğitim bizim asla taviz vermememiz gereken ve geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizin en iyi şekilde yetişmelerini sağlamak 28

için ihmalimizin olmaması gereken bir alandır. İlimizde 2012 - 2013 eğitim öğretim yılında yüzde 100 olan ilkokul okullaşma oranı ile Türkiye birincisiyiz. Ortaokulda yüzde 97.07, ortaöğretimde de yüzde 81.33’dür. Bunlar genel olarak bakıldığında Türkiye ortalamasının üzerindedir.” ‘Ancak’ vurgusuyla şu bilgileri de aktarmaktan kaçınmıyor: “Kırsal ilçelerimizde özellikle iç ilçelerimizde zaman zaman okullaşmalarda özellikle kız öğrencilerimizin hatta bazı ilçelerimizde erkek öğrencilerin de inşaat işlerinde çalışma isteği ve arzusu ile lise kısmına gitmede bazı eksikliklerimizin olduğunu ve bunun üzerinde yoğun bir şekilde çalıştığımızı da ifade edebilirim.”

Derslik ve yurtlardaki kontenjan sayısından konu açarak şunları söylüyor: “2010 yılına kadar ilimizde yapılan derslik sayısı 9 bin 615 iken eğitimde kaliteyi artırmak amacıyla ilimize sadece 4 yılda bu derslik sayısının yaklaşık yüzde 20’si kadar yeni derslik kazandırıyoruz.” Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı yurtlardaki kapasitemizi 2’ye katladık. 2010 yılında 32 yurtta 4 bin 427 öğrencimiz barınırken, 4 yılda 960 kapasiteli 6 yurt tamamlanmış, 2 bin 944 kapasiteli 13 yurdun ise yapım ve ihale çalışmaları devam etmektedir. Yurtların hepsi tamamlandığında 3 bin 904 öğrencimize daha barınma imkânı sağlanmış olacaktır.” ÖĞRETMEN SAYISI YÜZDE 19 ARTTI Vilayette vazifeli öğretmen sayısının 4 yılda yüzde 19 artığın bilgisini paylaşıp şu bilgileri aktarıyor vali: “Halk Eğitim Merkezleri tarafından 2010 2014 yılları arasında 32 bin 670 kurs açmışız ve 575 bin 346 kişi çeşitli kurslara katılarak buralardan eğitim almışlardır. Okuma yazmaya büyük önem verdik. 2010 yılında yüzde 7.04 olan ilimiz okumaz - yazmaz oranını 2014 yılına kadar yüzde 3.07’ye kadar düşürdük. Eğitimde son 4 yılda 99’u Milli Eğitim ve İl Özel İdaresi, 42’si hayırseverler tarafından olmak üzere

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

EKONOMİ VE TİCARET KENTLİĞİ Lojistik Köy Projesi için 3 yılı aşkın bizzat çalıştığının altını çiziyor Aksoy: “Samsun’a uluslararası bir lojistik köyü kazandırmayı hedefliyoruz. Bu projenin üzerinde ben 3 yılı aşkın bir süredir çalışıyorum. Çok sessiz ve derinden çalıştık. Bunun bu noktaya gelmesi noktasında 3 yılı aşkın bir emek var. Birçok kurum ve kuruluşumuz ile işbirliği içerisinde bunu yaptık ve iyi bir noktaya getirmiş olduk.” İhracatta arzu edilen noktada olunmadığını kaydediyor: “Vergi mükellef sayımız 4 yılda yüzde 16,5 oranında artış var. Tahsilat sıralamasında Türkiye genelinde 12. sıraya yükseldik.

141 projede yaklaşık 385 milyon yatırım yapılmıştır. 141 projenin 79’ı tamamlanarak eğitim öğretim faaliyetlerine başlamış, 42’si devam etmekte, 20’si ise ihale aşamasındadır. İlimize bu yatırımlarla, bin 865 derslikli 120 okul, toplam 3 bin 904 kapasiteli 19 öğrenci pansiyonu, 9 adet okul spor salonu, 4 atölye, 16 lojman ve konferans salonu kazandırılmıştır. Son 4 yılda Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde 18 yeni birim açıldı.” HASTANELERDE KOĞUŞ SİSTEMİNE SON Vali Aksoy, sağlıkta markalaşan 20 şehir arasına girildiğini belirtiyor: “Sağlıkta görev yapan personel Sayı 57 / Temmuz 2014

sayımız 4 yıl içeresinde yüzde 29,5 oranında artmıştır yani 16 bin 659’a çıkmıştır. Hastanelerimizde öncelerde koğuş sistemi vardı. Biz koğuş sisteminden vazgeçtik ve bunları birer ve ikişer yataklı hale getirdik. 2 bin 629 sağlık kuruluşlarında, 761 özel hastanelerde, 775’de üniversitede olmak üzere toplam yatak kapasitesi Samsun genelinde 4 bin 165’e çıkmıştır. Samsun’da 2010 - 2014 yılları arasında toplam 240 yatak kapasiteli 3 özel hastane hizmet vermeye başlamış olup, aynı dönem içerisinde diğer özel hastanelerimizin çoğu yatak kapasitesini artırmıştır. 112 Acil Sağlık Hizmetleri kapsamında 2010 yılında 26 olan istasyon sayısını 2014 yılında 31’e çıkardık.

Dış ticaret hacmimiz son 4 yılda yüzde 45,7, ihracatımız da yüzde 59,6 arttı. İhracatımız yeterli değil diyoruz ama ciddi bir de artışımız var. Bunu görmemiz gerekiyor. Bu Samsun için yeterli değildir. Bunu daha iyi bir noktaya taşımız gerekiyor. Limanlarımızdaki ticaret hacmi artarak devam ediyor. OKA (Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı) Samsun’a son 4 yılda yaklaşık 31 milyon TL mali destek sağladı. İşsizlik sigortası ödenekleri ve iş kaybı tazminatı kapsamında yapılan ödeme tutarı 2010 yılında yaklaşık 8 milyon iken, 2013 yılında yüzde 53 artarak 12 milyon 300 bine ulaştı.” 29


Kent

Personel sayımızı 316’dan 496’ya çıkmış ve ambulans sayımızı ise 38’den 56’ya çıkmıştır. Ayrıca 112’le gelen çağrı sayısı da 2 milyon civarında. Samsun’da anne ve bebek ölüm hızının düşürülmesi amacıyla önemli çalışmalar yürütülmüş ve 4 yılda bu oranlarda ciddi düşüşler sağlanmıştır. 2010 - 2014 yılları arasında bebek ölüm hızı binde 8,7’den 6.3’e, anne ölüm hızı 100 binde 10.9’dan 5.3’e düşmüş. Sadece kaba ölüm hızında bir artışımız var. Kaba doğum hızında binde 14,3’den 13,9’a düştü.” CERRAHİ ALETTE DÜNYA ÜÇÜNCÜLÜĞÜ Medikal cihaz ve aletler sektöründeki potansiyel ve hareketliliğe dikkatleri çekerek, “Samsun merkezli olarak gelişmekte olup, ilimiz cerrahi el aletleri üretiminde Almanya ve

30

Pakistan’dan sonra Dünya’da 3’üncü kümelenme merkezidir. Cerrahi aletler sektöründe yaklaşık 50 firmamız, 22 bin çeşit ürün ile 60 ülkeye yıllık ortalama 30 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirmektedir.” diye konuşuyor. 6 ay önce başlayan organ bağışı projesine 2 bin 800 kişi ilgi gösterdiğini dile getiren Aksoy, sağlığa dair şu bilgileri de ekliyor: “Sağlık Kenti Samsun’da 4 yılda devlet hastaneleri, toplum sağlığı merkezleri, acil ünitesi yapımı, ağız ve diş sağlığı merkezi ve diğer alanlarda toplam 21 proje gerçekleştirilmiştir. Bu projelerden 7’si tamamlanmış, 5’i devam etmekte ve 9’u ise ihale ve proje aşamasında olup, toplam maliyet yaklaşık 660 milyon liradır.”

107 SPOR PROJESİNE 322 MİLYON 766 BİN LİRA Spordaki performanstan da memnun Vali Aksoy: “Samsun’da 4 yıllık süreç içeresinde lisanslı sporcu sayısı yaklaşık 2,5 kat arttı. 55 bin ortaokul öğrencimizin sportif yetenek taraması yapıldı. Spor kulüpleri, hakem ve antrenör sayıları artıyor. Yeni yapılan gençlik merkezleri ile üye sayısı yaklaşık 5 kat arttı. Faal tesis sayısı 51’e yükseldi. Türkiye olimpiyatlara hazırlık merkezi açıldı. Samsun’da 2002 2009 yılı arasında 9 projede 6 milyon 960 bin yatırım yapılmışken, son 4 yılda 107 projede toplam 322 milyon 766 bin yatırım yapılmıştır. Özellikle eski Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç ve şuandaki Bakanımız Akif Çağatay Kılıç dönemlerinde büyük bir değişim ve dönüşüm yaşandı.

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

Samsun’da burs ve öğrenim kredisi almakta olan öğrenci sayısı 14 bin 185’den 19 milyon 609’a çıktı. Yeni yapılan kurtlarla 4 bin 100 öğrencimize daha barınma imkânı sağlanacaktır.” TARIM SEKTÖRÜNE 167 MİLYON LİRA DESTEK Samsun diğer taraftan bir tarım şehri. Halkının yüzde 35’inin direkt ya da dolaylı sektörle alakası var. Aksoy’un konuya ilişkin açıklamaları da şöyle: “Samsun’da devlet sulaması yani tarımsal sulama 4 yılda yüzde 104 arttı. Tarım ve kırsal kalkınmayı destekleme kurumundan 278 projeye 56 milyon hibe destek sağlamıştır. Özellikle Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğümüzün bakanlığın çeşitli alanlardaki gübre ve mazot gibi bir takım desteklerine baktığımızda 4

Sayı 57 / Temmuz 2014

tarım sektörüne, üreticimize, çiftçilere 167 milyon liralık destek sağlanmıştır. Fındık üreticilerine de 4 yılda 207 milyon destek ödemesi yapılmıştır. DSİ 7. Bölge Müdürlüğü tarafından 2010 - 2014 yılları arasında 18 proje yürütülmüş, bu projelerden 8’i tamamlanmış, 7’si devam etmekte ve 3’ü ihale ve proje aşamasındadır. Projelerin toplam maliyeti yaklaşık 1 milyar 475 milyon TL’dir.” ULAŞIMDA 22 YATIRIM BİTTİ, 9’U DEVAM EDİYOR Aksoy’un ajandasından ulaşımdaki hizmetler: “Bölünmüş yolumuz 258 kilometreden 303’e çıktı. Ulaşımda 22 yatırım tamamlandı 9 yatırım ise devam ediyor. Bu yatırımların toplam maliyeti yaklaşık 2 milyar 475 mil-

yon TL’dir. Çarşamba Havalimanı’nda 4 yılda uçak trafiğinde yüzde 19,8, yolcu sayısında yüzde 38.7 oranında bir artış oldu. 19 Mayıs havaalanının birinci ve ikinci etap çalışmaları tamamlandı.” YATAK KAPASİTESİNDE YÜZDE 100 ARTIŞ Samsun’un termal, sağlık, kültür, kış - kayak ve doğal zenginlikleriyle hızla gelişen bir turizm merkezi olduğunu da ifade ederek, “Son 4 yılda yatak sayımız yüzde 100 arttı. İlimizde önemli özel sektör turizm yatırımları yapılıyor. Samsun’u ziyaret eden yerli ve yabancı turist sayısı son 4 yılda yüzde 37 oranında arttı. Kültür ve tabiat varlıklarını korumak için 39 projeye destek verildi” diyor, Vali Aksoy.

31


Köşe Yazısı

İlhan Çenesiz

Marka Olmak Önemli

E

fendim; ben “uyku apnesi” hastasıyım. Kısa, kalın boyunlu olan Türk tipi, “uyku apnesi” hastası olmaya meyilli.

dükkânına uğradım. Fiyatının kaç lira olabileceğini sordum.

İnsanlarımızın bir kısmı bu hastalıktan büyük sıkıntı çekerek yaşıyor, ömürlerini tamamlıyorlar da; ne kendilerine ne de yakınlarının haberi olmuyor.

Kısa süre sonra Erdem Çenesiz ile Bülent Onur ziyaret için gelmişlerdi. Erdem’e gösterip, “Fiyatı ne olmalı?” diye sordum.

Aslında hastalığın keşfi de 1982 olduğuna göre yeni sayılır. Kilo alma ve horlama ile kırklı yaşlardan sonra başlıyor. İlerleyince boğulma hissi ile uyanmalar ve tatminsiz uykuya neden oluyor. Bu yüzden direksiyon başında veya olmadık yerde uykuya dalmalar daha kötüsü ölümle sonuçlanacak hiç uyanmamalar olabiliyor. Hastalığın şekline göre tedavileri var. Bunlardan birisi; otomatik süpopla burundan hava basmak.

“500 TL olabilir” dedi. Tanıdık dükkan sahibi” 20 TL eder diyor” dedim. “Olmaz! Marka Philips yazıyor” dedi. Biraz sonra Bülent Onur geldi. Erdemle konuşmamızdan haberi yoktu. O da “600 TL” edeceğini söyledi. Ona da “20 TL eder” diyen dükkân sahibini anlattım. “Olmaz! Philips yazıyor” dedi. Liste fiyatı 550 TL civarında idi. Enişte kayın ortak iş adamı marka değerini doğru saptamışlardı.

Ben bu gruba giriyorum.

Birkaç gün önce; Sabah gazetesinde Şeref Oğuz “Aynı peynir Mısır Çarşısında 15 TL ama Zorlu Center’de 450 TL diye yazıyordu.

Havanın basılması için uygun bir maske gerektiriyor. Maskenin ömrü bir sene kabul görüyor. Maskenin her yıl değiştirilmesi gerekiyor.

Yine kısa bir süre önce ilgili bakanımız 2014 yılı ihracatının 165 milyar dolar olabileceğini söylüyordu.

Üç ay kadar önce yeni bir maske aldım.

Anlattıklarımızdan; ihracatımızın % 5’lik kısmı marka olabilse, 165 milyar dolarlık ibre belki de 300 milyar dolara varacak.

50 TL’yi geçeceğini tahmin ettiğim maskeyi o günün dolar kuruna göre hesapladırlar. Eski müşteri olduğumun için indirim yaptılar ve 400 TL aldılar. Yol üstünde parası kıymetli tanıdığımın

32

Baktı, “20 TL” dedi.

Problemli günlerinizin bitip, üstün markalı üretim günlerinin gelmesini diliyorum. En güzel günler sizlerin olsun.

Sayı 57 / Temmuz 2014


Say覺 57 / Temmuz 2014

33


İş Dünyası

Yeme-içme sektöründe Türkiye geneline ulaşmayı hedefliyorlar

KATIRCIOĞLU AİLESİ SAÇAK’I GENİŞLETİYOR Yenilikçi, vizyon sahibi ve mücadeleciler. Türki Cumhuriyetlerdeki yatırım fırsatlarını bile zamanında kovaladılar. Oradayken Samsun, Samsun’dayken de orayla irtibatı kesmediler. Sıfırdan girdikleri döner işinde Saçak markasını ilk sıralara oturtmayı başardılar. Kokoreç ve midye dolmada çok iddialılar. İsmail Katırcıoğlu ile ailelerinin girişimcilik hikâyelerini konuştuk. Katırcıoğlu Ailesi, 1993 yılına kadar otobüslerle şehirlerarası yolcu taşımacılığı işiyle meşguldür. O yıl İsmail Katırcıoğlu’nun açtığı kuyumcu mağazasıyla farklı bir sektöre girer. İki yıl sonra da Türkmenistan maceraları başlar. Bugün birçok iş kolunda marka halindeler. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Türki Cumhuriyetlerdeki fırsatları kollar aile. Şartlar gerçekten de caziptir. Türkmenistan’da kuyumculuk işi filizlendirmek isterler. Ancak gerekli izinleri alamayınca hediyelik eşyaya yönelirler. Hikayelerini Dergi Haberexen’e anlatırken, 15-16 sene Türkmenistan’da yaşadıklarını ama Samsun’la bağlantılarını hiç koparmadıklarını söylüyor İsmail Katırcıoğlu. OTOBÜS YAZIHANESİNDEN DÖNER SALONU 2003’te geri döndüklerinde Samsun Cumhuriyet Meydanı’ndaki otobüs yazıhanesini yıkarak Saçak Döner ismiyle yeme içme sektörlerine giriyorlar: “Aile büyüklerimizi alışageldikleri otobüs işinden vaz geçirerek yazıhaneyi dönerciye çevirmek kolay olmadı elbette. Keşke çok daha önceden başlasaymışız bu işe.” 34

Türkmenistan’dan da vazgeçmemişler bu arada: “Amacımıza yıllar sonra ulaşarak ilk özel teşebbüs altın ve kuyumcu mağazası olarak 2010 yılında açılan Han Altın 120 metrekarelik modern mağazasında hizmet vermekte şuan. Yine çok önemli dünya markalarını bünyesinde barındıran bir optik firmamız da faaliyetini sürdürmekte.” Yıllardır yeme-içme sektöründe faaliyet göstermesine rağmen döner bıçağını hiç eline almamış İsmail Katırcıoğlu: “Herkes kendi işini yapmalı. Usta ustalığını işletmeci işletmeciliğini yapacak.” Diyor. Müşteri odaklı çalışmaya, markalaşmaya önem vermiş: “Şuan Samsun’da kokoreç ve midye dolmada en iyiyiz. Döner konusunda 30 yıldır Samsun’da döner işinde var olan Samsun’a döneri getiren firmalar ile aynı seviyeye geldiğimize inanıyorum.” ARSAYA DAİREYE DEĞİL, MARKAYA YATIRIM En başta kaliteye, müşteri memnuniyetine ve reklama odaklanmışlar öte yandan: “Biz burada bir şeyler yiyen her ailenin çocuğuna hediye veriyoruz. Çocukların hatırasına yerleşen bu hoşluk markanın geleceği adına çok önemli. Şimdinin çocukları büyüyecek belki de Samsun dışına çıkacaklar ve orada aynı yaşta iki memleketli bir Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

araya geldiğinde geçmişi yad ederken Saçak Döner’den aldıkları şeker hatırlarına gelecek ve bundan bahsedecekler. Bizim farkımız arsaya daireye değil markamıza yatırım yapmamız.” Sektörde uluslararası firmalarla rekabet de şart. Dünyanın en çok bilinenlerinden bir tanesi de Saçak Döner’in tam karşısında. Katırcıoğlu bu konuda gayet rahat. İnsanların Amerikan fast food’uyla doymadıklarını ve Saçak Döner’e geldiklerini ifade ediyor: “Onlar ancak tattırıyor. Onlar sinekten yağ çıkarmaya çalışıyor, istemezseniz ketçap dahi vermekten imtina ediyor. Bizlerde ise dolu dolu malzemeli sosuyla ketçap mayonezi ile müşterinin isteğine göre malzemesi ile doyurucu ve lezzetli hizmet sunuluyor. 5 TL’ye çift lavaş dürüm yiyorsunuz yaklaşık 400 gramın üzerinde bir yekün tutuyor toplamda. Oldukça hacimli bir yemek halini alıyor. Biz ekmeksiz sofrada doyamayan bir milletiz.” İLLE DE KALİFİYE ELEMAN! Trabzon’da da şube açıyorlar ama kapatmak zorunda kalıyorlar: “Trabzon şubemizi kapatma nedenimiz müşterilerimiz ya da kazancımız ile alakalı olmadı. Sadece kalifiye personel konusunda yaşadığımız sıkıntılar nedeniyle oldu. Trabzon’da çalıştıracağımız ekibi önce burada yetiştirip o süreç sonunda açmamız gerektiğini gördük. Fakat biz önce şubemizi açıp sonra eleman aldığımız için sürdüremedik. Markamızın imajına zarar vermemek için kapattık.” Venezuela’da da kötü bir tecrübe yaşanmış: “Ortaklı bir şube idi. Ancak Samsun’da yaşanan sel felaketinde büyük zarar gören alışveriş merkezi içerisinde bizimde bir yatırımımız işletmemiz vardı. Saat mağazamız tamamen zarara uğradı. Bu durum hem bizi sarstı ve ticari olarak epey geriye attı. Hem de Venezuela’da ki işimizle ilgilenmemizi engelledi. Orada da yine Saçak markasını akamete uğratmamak adına şubemizi kapattık.” TÜRKMENİSTAN’DAKİ YANGIN Başka felaketlerle de karşı karşıya kalmışlar aslında: “Örneğin 1995 yılında Türkmenistan’da bir yangın geçirdik ve yatırımımızın yüzde 95’ini kaybettik. Tekrar sıfırdan başladık. Bütün bunlara rağmen ben hiç pes etmedim. Hep yoluma Sayı 57 / Temmuz 2014

Kavak Organize Sanayi Bölgesi (OSB) içerisindeki altı bin metrekare projesi onaylanmış tesisi 2015 ortasında hizmete açacaklarını söylüyor Katırcıoğlu: “Şu an 30 olan personel sayımızı 100 civarına ve üstüne çıkartmayı planlıyoruz.” Türkmenistan’dan da vazgeçmemişler bu arada: “Amacımıza yıllar sonra ulaşarak ilk özel teşebbüs altın ve kuyumcu mağazası olarak 2010 yılında açılan Han Altın 120 metrekarelik modern mağazasında hizmet vermekte şuan. Yine çok önemli dünya markalarını bünyesinde barındıran bir optik firmamız da faaliyetini sürdürmekte. 35


İş Dünyası

devam ettim. Şimdi bütün bunların ardından Samsun’da entegre tesisimiz hizmete devam ediyor, hem de kapasitemizi arttırmak adına yenilerini kurma çalışmalarımız devam ediyor.”

Gross Marketler ile çalışıyoruz ve onlara ürün tedarik ediyoruz. Onlar tüm Türkiye’deki marketlerinin deniz ürünleri reyonuna bizim midye dolmalarımızı koyuyorlar. Orada kendi markamız ile yer alıyoruz.”

Entegre tesisimizde öncelikle kokoreç üretiyorlar. Türkiye’nin en büyük üçüncü kokoreç imalatçısı durumundalar. Doğranmış kokoreci pakete sokan ilk kişi olmakla da övünüyor Katırcıoğlu: “Tavuk döner et döner midye dolma ürünlerimizin burada üretmekle birlikte başka firmalara da satışımızı yine bu tesisimizde ürettiğimiz ürünler ile yapıyoruz.”

METRO’YLA YÜKSELİŞ TRENDİ Metro yükselmelerinde başlıca rol oynamış: “Çünkü Avrupalı Metro’nun denetiminden geçebilmek her firmanın harcı değil. Onların zihniyetleri ve incelemeleri denetlemeleri hep Avrupalı mantığına göre. Büyük tüketiciler Metro’dan mal tedarik ediyor ki Metro tüm olumsuzluklar karşısında sorumluluğu alıyor. Dolayısı ile Metro’da alt tedarikçilerini bu nedenle iğne deliğinden geçiriyor.”

ANTALYA’DA BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ 2014 yılı başında Antalya’da gıda fuarına katılıp beş yıldızlı oteller ile bağlantı kurmuşlar: “Hemen bir bölge müdürlüğü açtık. Mal vermeye başladığımız otellerin dışında Antalya’da yine Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na, Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ürün veriyoruz. Daha yılın yarısında kazandığımız bu pazardan gelecek yıllar için çok daha fazla ümitliyiz. 8 aydır yine Metro

Makro marketler zinciri ile de çalışıyorlar: “Ancak Makro’da yakın çevredeki şubeleri ile çalışmak istedik. Bunun sebebi de ürünlerimiz son kullanma tarihinde çok hassas olunması gereken ürünler. Biz bu tarihlere gelmeden iki üç gün önce ürünlerimizi hemen topluyoruz ki sıkıntı olmasın. O nedenle bu hassasiyeti uzak noktalarda koruyamayız sıkıntı yaşarız endişesi ile çok açılmak istemedik.”

Döner kültürünün önemli bir yer tuttuğu Samsun’da Saçak döner bir yenilik getiriyor. Kesme ve pişirme işlemlerinin tümünü özel bir bilgisayar yazılımıyla gerçekleştiren döner kesme robotunu hizmete sokacaklar. İsmail Katırcıoğlu böylece tavuk ve et dönerin son derece hijyenik biçimde müşterilere sunacağını ifade ediyor: “Bu sayede döner ustalarımız müşteriler ile daha uzun diyalog halinde kalabilecekler ve müşterilerimizi tanımak ve onların arzularını anlamak onlar için daha kolay olacak.”

36

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

BÖLGENİN HAYVANLARI TERCİH EDİLİYOR Ürünlerinde bölgenin hayvanlarını tercih ettiklerini kaydediyor Katırcıoğlu: “Kuzu kokoreçte Tokat yöresini tercih ediyoruz. Dönerde ise Samsun, Amasya dolaylarındaki hayvanları tercih ediyoruz. Gümüşhane’de yaylada Rus menşeli Romanov koyunlarını da yetiştirmeye başladık. Yaklaşık iki yıldır bu projemiz sürüyor. Adım adım tamamen Gümüşhane’nin kekik dolu yaylasında yetişmiş kendi sürümüzün etlerini kullanmaya geçiyoruz. Biz fabrikasyona geçtikten sonra kendi tezgâhımızdaki döneri hiç değiştirmedik. Hep yaprak etten yapmaya devam ediyoruz. Ancak bizden ürün alan ve karlılığı ön planda tutan işletmelerin arzularına uygun üretim yapıyoruz. Onlar kıyma ağırlıklı et döner istiyorlar ona göre tedarik sağlıyoruz. Ama biz kıymalı döner kullanmıyoruz. Dönerimizin üzerinde projektör lamba var ki müşterilerimiz ne yediklerini görsünler.” AKÇAABAT KÖFTESİ DE YAPIYORLAR Hayvanları bütün olarak alıyorlarmış: “Yaprak etlerini kendi dönerimizde kullanıyoruz. Ayrıca Akçaabat Köftesi de Sayı 57 / Temmuz 2014

yapıyoruz. Biz döner için kullandığımız tosundan köfte de yaptığımız için aslında en kaliteli etten köfte yapmış oluyoruz. Yani kırpıntı diyebileceğimiz ucuz etlerden yaşlı inek etlerinden köfte yapmıyoruz.” KAVAK OSB’DE BÜYÜK TESİS Katırcıoğlu, Kavak Organize Sanayi Bölgesi (OSB) içerisindeki altı bin metrekare projesi onaylanmış tesisten de söz ederek şu bilgileri paylaşıyor: “2015 ortasında açacağımız tesis ile şuan 30 olan personel sayımızı 100 civarına ve üstüne çıkartmayı planlıyoruz. O tesisle biz tüm Türkiye geneline hitap edebileceğiz. Mevcut entegre tesisimiz kokoreç ve midye dolma üzerine devam ederken yeni kurulacak tesisimiz et ve tavuk ürünleri üzerine devam edecek. Midye dolmamızda da özel bir hassasiyet gösteriyoruz. O da şu kaya midyesi olmazsa olmazımız. Bu konuda çok dikkatliyiz hep aynı tedarikçi ile çalışıyoruz. Bu midye dolmaları da dondurup Metro Market ile müşterilerimize ulaştırıyoruz. Kendimizde taze olarak sunuyoruz. Şubeleşme ve franchise dağıtımları ile Saçak Döner Markasını tüm yurt geneline ve yurtdışına taşıma arzusundayız.” 37


Gezi

Samsun Bafra’daki tabiat harikası 341 kuş ve 400 bitki türüne sahip

KIZILIRMAK DELTASI’NA İZMİR KUŞ CENNETİ MODELİ Ülkedeki kuş türlerinin yüzde 73’ünü ve 400 bitki çeşidini bünyesinde barındıran Samsun Bafra’daki Kızılırmak Deltası, Karadeniz kıyısındaki tabiat harikalarından biri. Ancak zirai ilaçlar, sulama kanalları ve barajların negatif tesiriyle büyük risk altında. 2014 yılı başında kurulan gönüllüler platformu, İzmir Kuş Cenneti’ndeki başarılı uygulamanın burada da hayata geçebileceğine inanıyor.

38

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

Say覺 57 / Temmuz 2014

39


Gezi

Aynı adı taşıyan nehrin taşıdığı alüvyonlarla oluşan Kızılırmak Deltası, Türkiye’dekilerin en büyüklerindendir. Deniz, ırmak, göl, sazlık, bataklık, çayır, mera, orman, kumul ve tarım alanları gibi farklı ekolojik karakterlerdeki habitatlar bir aradadır burada. Besin maddelerince zengindir. Uygun iklim koşullarının da tesiriyle eşine az rastlanır ölçüde biyolojik çeşitliliğe sahip. Sivas’ın İmranlı ilçesinin doğusundaki 3 bin 25 metre rakımlı Kızıldağ’dan doğan Kızılırmak Nehri; Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Kırıkkale ve Çankırı’dan akar ve Samsun’un Bafra ilçesindeki burundan Karadeniz’le buluşur. Tam bin 355 kilometre yol kat eder. Döküldüğü yerdeki delta 40

78 bin kilometre karedir. Karadeniz kıyılarında doğal özelliklerini kısmen koruyabilmiş en büyük sulak alandan söz etmekteyiz.

çoğalması sonucu plankton ve alg varlığının aşırı şekilde artması) yol açmaktadır. Bunun düzeyi ciddi miktarda çoğalmıştır.

ÜLKEDEKİ KUŞ TÜRLERİNİN YÜZDE 73’Ü DELTADA Türkiye’deki toplam kuş türü 465 ve bunların 341’i yani yüzde 73’ü Kızılırmak Deltası’nda… Deltada bitki çeşidi de yaklaşık 400. Ancak ne yazık ki bilinçsizce kullanılan tarımsal ilaç ve gübreler ve drenaj kanalları deltaya zarar vermektedir. Cernek Gölü’ne ulaşan Bafra kanalizasyonu, sulak alanda ötrafikasyona (Göl gibi herhangi bir büyük su ekosisteminde, başta karalardan gelenler olmak üzere, çeşitli nedenlerle besin maddelerinin büyük oranda

Senenin ekseriyetinde söz konusu yerde yaşayan mandalar, balıklar ve kuşlar kimyasallardan olumsuz tesirindedir. Ekolojik yapı da hızla bozulmaktadır. Kirlenme sonucu son yıllarda göl etrafındaki ıslak çayırlar ve meralarda tuzluluğun arttığı gözlenmiştir. Salicornia cinsi tuzcul bitkinin artışı bunun en bariz göstergesidir. BARAJLAR ALÜVYON TAŞINMASINI ENGELLİYOR 1987 yılından beri su tutmaya başlayan Altınkaya ve ardından da Derbent barajları alüvyon taşınımını Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

engellediğinden delta oluşumu gerilemektedir. Barajlardan önce taşınan sediman miktarı (Kayaçların parçalanması, aşınması vb. gibi ayrışmalar sonucu oluşmuş - tortul kayaçlar - parçacıklar) 23 milyon iken, baraj inşaat çalışmalarından 0,5 milyon dek inmiştir. Nehir kendini genişletememekte ve yenileyememektedir. Kıyı erozyonunun tehdidi altındadır.

Gönüllüler Platformu Üyesi ve TEMA Samsun Temsilcisi Ömer Faruk Sönmez, deltanın yasaklanarak değil; yaşanarak ve insanlar tarafından sahip çıkılarak korunmasını dilediklerini de ifade ediyor. Sayı 57 / Temmuz 2014

Delta için başka bir tehdit de, plansız yazlık inşaatlarındaki yoğunluktur. 1987’de Galeriç Ormanı’nın kuzeyinde sadece on küçük ev vardır. Kısa sürede bu sayı 100’ü aşmıştır. Ormanın şahıslara ait kısmında yapılaşmanın önünü açmak amacıyla, ağaçlık alanlar bilhassa son 10 yılda baltalanmıştır. Arazi spekülasyonu deltanın diğer bölümlerinde de sürmektedir. Sonuç: Çoğunluğu yitirilmiş orman alanı iyice küçülmekte. Kaçak kum çekilmesi de kumulları riske sokmakta. Ekolojik denge kaybolmakta. YASAĞA RAĞMEN KAÇAK AVCILIK SÜRÜYOR Yasağa karşın, Cernek Gölü’nde kaçak avcılık sürmektedir. Deltanın diğer bölümleri av mevsimi boyunca ava açıktır; bu bölgelerde de usullere aykırı avcılığa sık sık rastlanmaktadır. Deltanın doğu bölümünde tutulan balık miktarı, 1970’lerdeki 500 tondan 1995’te 125 tona inmiştir. Batı bölümünde ise, aşırı avlan-

ma ve kirlilik nedeniyle balıkçılık sektörü tümüyle çökmüştür. Tarım Bakanlığı bölgede lagün balıkçılığının ıslahı için araştırmalar yürütmektedir. Hayvan otlatma şartlarını iyileştirmek için sazların yakılması ve yasadışı olmasına karşı kum alımı sürmektedir. Deltanın doğu bölümünde tutulan balık miktarı, 1970’lerdeki 500 tondan 1995’te 125 tona inmiştir. Batı bölümünde ise, aşırı avlanma ve kirlilik nedeniyle balıkçılık sektörü tümüyle çökmüştür. Tarım Bakanlığı bölgede lagün balıkçılığının ıslahı için araştırmalar yürütmektedir. Hayvan otlatma şartlarını iyileştirmek için sazların yakılması ve yasadışı olmasına karşı kum alımı devam ediyor. KIZILIRMAK DELTASI GÖNÜLLÜLERİ PLATFORMU Türkiye’nin en değerli sulak alanlarından Kızılırmak Deltası’nın doğal işlev ve değerlerini koruma arzusuyla 2014 yılı başında “Kızılırmak Deltası Gönüllüleri” adı altında bir platform kuruldu. 20’yi aşkın akademisyen, doğa koruyucu ve yerel gönüllüden müteşekkil platform; başta Kızılırmak Deltası, sulak alanların ehemmiyetini vurgulamayı hedeflemekte. Platform Üyesi ve TEMA Samsun Temsilcisi Ömer Faruk Sönmez, 2013 41


Gezi

“Mevcut hali ile delta adeta yedi kocalı Hürmüz durumunda. Birçok belediye oraya karışabiliyor. Çevre Müdürlüğü, kaymakamlıklar hepsi karışabiliyor. Ancak en çok söz sahibi olan doğa koruma ve milli parklar. Onlar korumayı istiyor ama personeli az imkânları kısıtlı.” yılı Ekim ayındaki ‘Sulak Alanlar Kongresi’ ile ‘Sorunlar karşısında ne yapılabilir?’ sorusuna cevap arandığını söylüyor: “Ben de bu kongrenin yürütme kurulunda yer alıyordum. Kongrede biz deltanın önemini bir kere daha anladık ancak içimizde bir burukluk kaldı. Tamam, kongre ya­ pıldı deltanın önemini bir kere daha anladık. Eee ya sonra? Hepimizde ki bu ortak burukluk deltaya karşı gönülden bağlılık ortaya çıkarttı. Bu bağlılık Kızılırmak Deltası Gönüllüleri Platformu’nu ortaya çıkarttı. Mevcut hali ile delta adeta yedi kocalı Hürmüz durumunda. Birçok belediye oraya karışabiliyor. Çevre Müdürlüğü, kaymakamlıklar hepsi karışabiliyor. Ancak en çok söz sahibi olan doğa koruma ve milli parklar. Onlar korumayı istiyor ama personeli az imkânları kısıtlı. Bizlerde bunun üzerine diyoruz ki; Deltada yeni bir yönetim tarzı geliştirilmeli. Zaten deltanın mevcut bir yönetim planı var ve bu plan içerisinde bu yen, yönetim tarzı da yer alıyor.” İZMİR KUŞ CENNETİ’NDEKİ BAŞARILI UYGULAMA Kızılırmak Deltası’nın önünde iyi bir 42

örnek durmakta: İzmir Kuş Cenneti (İZKUŞ). Bakanlar Kurulu Kararı ile bir yönetim birliği kurulmuş. Başkanlığı İzmir Büyükşehir Belediyesi yürütmekte. Aynı modelin Kızılırmak Del­ tası’na uyarlanmasını istediklerini anlatıyor Sönmez: “İzmir’de büyükşehir belediyesi bütçesinden ayrılan bir fonla delta için gerekli koruma personeli ve araç gereç giderleri kuş cennetinin maddi kaynakları sağlanıyor. Veterinerler, doğa bilimcileri gibi bilim insanları profesyonel yöneticilik yapıyor. İzkuş yönetim birliği içerisinde İzmir Büyükşehir Belediyesi-Çiğli Belediyesi-Menemen BelediyesiKarşıyaka Belediyesi- Foça Belediyesi yer alıyor. Burada yapılmasını arzu ettiğimiz ise İzmir Büyükşehir Bele­ diyesi yerine Samsun Büyük­ şehir Belediyesi’nin yer alması Çiğli Belediyesi yerine Bafra belediyesi Ondokuz Mayıs Belediyesi’nin yer alması. Bizim bu konuda resmi başvurularımız da olacak. Bu işinde takipçisi olacağız.”

Ömer Faruk Sönmez

Sönmez; deltanın yasaklanarak değil; yaşanarak ve insanlar tarafından sahip çıkılarak korunmasını dilediklerini de ifade ediyor. Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

Say覺 57 / Temmuz 2014

43


Kültür/Sanat

Endülüs Kültür Merkezi’nde 2011’den beri Cumartesi Konuşmaları gerçekleşiyor

SAMSUN’UN BİLGİ REAKTÖRÜ E

ndülüs Kitabevi, aynı adla bir kültür merkezi gibi çalışıyor. Öyle ki, üniversite konferans davetlerini geri çeviren entelektüeller seve seve gelip orada konuşuyor. Çünkü işin içinde samimiyet var. Projenin hiçbir döneminde maddi kazanç düşünülmemesi de etken bunda. Merkezin Akademi ve Kültür Müdürü Esat Şengül, “Yaptığınız yatırım ile amacınız para kazanmak ise kitap satmak doğru tercih değil.” diyor. Samsun’daki Endülüs Kül­ tür Merkezi’nde 2011 yılından bu yana devam eden “Cumartesi Konuşmaları”, şehrin entelektüel birikimine ciddi katkılar sağlıyor. Merkezin Akademi ve Kül­ tür Müdürü Muhammet Esat Şengül, düzenledikleri etkinlikle sosyal meselelerin bir de bu yolla anlaşılmasına çaba sarf ettiklerini ifade ediyor: “Cumartesi Konuşmalarında edebiyat ve sosyal bilimler ağırlıklı olmak üzere birçok alan ve disiplinden önemli konulara yer verdiğimiz bu etkinlikte tek kaygımız entelektüel bir yaklaşımla kent kültürüne bir katkı sağlamaktır. Bu bağlamda gerek şehrin, gerekse ülkemizin değerli ve birikimli isimlerini din44

leme ve onlarla aynı havayı soluma imkânı sağlayan faaliyetlerimiz, okurlarımızın katılım ve katkılarıyla bugünlere ulaşmıştır.” KİTAP SATMAK PARA KAZANILACAK BİR İŞ DEĞİL 1990’da Hüseyin Ayçiçek ve arkadaşlarının kurduğu Endülüs Kültür Merkezi, başlangıçta sadece bir klasik bir kitabevi görünümündedir. “Yaptığınız yatırım ile amacınız para kazanmak ise kitap satmak doğru tercih değil.” görüşündeki Şengül, “Zaten Samsun’da o aranılan entelektüel kimliğe sahip insanları çok önemsemek ile birlikte onlarla bir kitabevini ayakta tutmak mümkün değil. Dolayısı ile Samsun’da

kitapevlerini ayakta tutan sınav kitapları türü kitaplardır.” diye konuşuyor. Endülüs’ün ilk yeri yalnızca 48 metrekaredir. Şimdikiyse 480 metrekare. 10 kat birden artan yeni yerde ‘alanın zekâtını verelim’ denilmiş. Bu kaygıyla daha ziyade kültürel boyuta önem atfedilmiş. “Bu doğrultuda değerli hocalarımız üniversiteden akademisyen büyüklerimiz burada kültürel faaliyetlerin yürütülmesi için uygun ortamın oluşacağı konusunda bizi cesaretlendirdiler.” diyor, Şengül. Ardından da şunları anlatıyor: “Özellikle Hüseyin Ayçiçek ve Şaban Sağlık hocalarımızın yoğun gayretleri ile Cumartesi konuşmaları başladı. Edebiyat ve sosyal bilgiler pergelin ucunun oturduğu nokta oldu. Kültürümüz güncel sosyal meseleler işin içerisinde yer alıyor. Entelektüel çerçevede bütün bu konuları ele almaya bunları dert edinmeye ayrılmış bir zaman dilimi aslında Cumartesi konuşmaları. İlk oturumumuz 2011 yılı aralık ayının üçünde şiir ve hikmet üzerine Mustafa Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

Karaosmanoğlu’nun katılımı ile gerçekleşti. Saf ve samimi duygular ile girişilen her iş böyle büyür. Bizim Cumartesi konuşmalarımızda böyle büyüdü ve artık kurumsallaştı.”

ra kaydırıldığını kaydediyor Şengül: “Cumartesi günleri zaten kitabevi mizin en yoğun günü. Bu etkinliğin Cumartesi oluşu ve kitabevinin hareketliliği de etkinliğin daha kalabalık olmasına katkı sağladı. Elbette biz bu işte yola çıkarken hiçbir maddi beklenti ya da reklam düşüncesi ile yola çıkmadık. Ancak gelinen noktada bize iyi bir halkla ilişkiler unsuru olarak geri döndü. Böylece bir nevi kazan kazan durumu oluştu.”

ENDÜLÜS’TEKİ SAMAMİYET CEZBEDİYOR Cumartesi konuşmalarına katılanlardan pek çoğu, üniversitenin konferans davetlerini geri çevirmekteymiş. Hatta ikna için Şengül’ü devreye sokulmaktaymış.

Kültür merkezinin üst katı her an kullanıma amade. “Edebiyat sanat üzerine münazaralarda bulunmak istiyoruz üst katınızı kullanabilir miyiz?’ diyenlere tebessümle buyurun deniyor. Zarar vermemek koşuluyla raflardaki kitapları okumak da serbest. Kat adeta bir kütüphaneye dönüşüyor çoğu vakit.

Hali; “entelektüel kaygı ve samimiyet” ile izah ediyor Şengül: “İnsanların kitapların içerisinde oturup edebiyatı, şiiri sanatı felsefeyi dert edinip bununla ilgili kafa patlatması konuşması tartışması çok güzel bir olay. Bunun tamda yapılacağı yer kitapların arası idi zaten. Buraya gelen insanlar bu işin samimiyetini gördükleri için yol yemek masrafları dışında bir talepleri olmuyor. Ama kitabevinin bunun için de olsa bütçe ayırıyor olması çok garip gelebilir. Burası bir ticarethane neticede ama bu gönüllü olmakla alakalı bir durum. Kitabevinin şu anki sahipleri Davut Şal ve Hayati Şahin bu konudan hiç yüksünmüyorlar.

KAFE BÖLÜMÜ, KİTAPEVİNİN HAVASINI BOZAR Türkiye’de kitapevlerini benzer şekilde değerlendiren başka işletmeler de var elbet. Avrupa’daki örnekleri 4-5 kat gibi daha geniş mekânlardan oluşuyor. Kitap-kafe tarzı yaygın. Kitaplar arasında vakit geçirilmesine imkan sunuluyor.

Burada maddiyatın ötesinde bir şey var. Bu ses yankı bulmasa idi bize geri dönmezdi. İnsanlar bunu sevdi merak etti sahip çıktı.” PROJEDE MADDİ BEKLENTİ HİÇ OLMADI İlkin oturumların konusu belirleniyor. Görselleri hazırlanıp internet ortamında paylaşılıyor. Meraklılar ilgi alanlarına göre icabet ediyorlar. Hakikat şu ki, herkes her programa teşrif etse mekan buna müsait değil. Yoğunluk olacağı öngörüldüğünde programın daha geniş salonlaSayı 57 / Temmuz 2014

Şengül: “Değerli hocalarımız üniversiteden akademisyen büyüklerimiz burada kültürel faaliyetlerin yürütülmesi için uygun ortamın oluşacağı konusunda bizi cesaretlendirdiler.”

Buna henüz tüketici olarak hazır olmadığımızı düşünüyor Şengül: “Burada benzeri bir hizmeti sunmaya kalktığımızda kafe amaca hizmet etmekten çok daha farklı bir yöne gidiyor. Kafe bölümü kitabevinin havasını bozmamalı. Biz kitabevimizde sürekli taze çay bulundurup insanlara ücretsiz olarak ikram ediyoruz. Çayı ücretsiz ikram etmemizin sebebi de bu. İnsanlar paralarıyla bir yerde oturup bir şeyler içmeye başladıklarında istediklerini yapmak gibi bir ruh haline bürünebiliyorlar. Biz bu olsun istemiyoruz. Çayınızı ücretsiz içer ve buranın havasını da bozamazsınız.”

45


Kapak

46

Say覺 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

Her yerİ doğal plato, İnsanı candan

Sayı 57 / Temmuz 2014

KARADENİZ’İN ÇEKİM GÜCÜ

47


Kapak

TÜM OBJEKTİFLER DÖNDÜ KARADENİZ’E Yapımcılar son yıllarda Doğu Karadeniz’i mesken tuttu. Dizi üstüne dizi, film üstüne film çekiyorlar. Bunda bölgenin coğrafi güzellikleri ve insanındaki cana yakınlık elbette büyük rol oynuyor. Ancak araştırmamızda ortaya çıkan sonuca göre finans boyutu da önemli bir etken. Düşünsenize filtre ve ışığa bile ihtiyaç yok Eşsiz tabi güzelliklere sahip Doğu Karadeniz Bölgesi, son yıllarda televizyon dizisi ve sinema filmi yapımcılarını cezbediyor. Filmler bölgenin tanıtılmasına büyük katkı sağlıyor; yerli ve yabancı pek çok turistin yeşil ve mavinin dansını keşfetmesine vesile oluyor. Rize İl Kültür ve Turizm Müdürü İsmail Hocaoğlu’nun söyledikleri gerçeğin tescili: “Katıldığımız fuarları ziyaret edenlerin birçoğunun özellikle izledikleri Karadeniz filmleri sonrası ‘Ben buraları bir an önce görmeliyim.’ söylemlerine muhatap olduk.” Aslında ülkenin her yeri zengin kültürel ve coğrafi zenginliklerle dolu fakat Karadeniz’dekiler biraz daha farklı. Öyle ki ‘kamerayı nereye koyarsanız koyun açı çıkıyor’. İlk başlarda komedi filmleri ağırlıktaydı. Artık trajik hikâyeler de çekilmekte. Yalnız senaryolarda tıkanmışlık göze çarpıyor. Geçmişteki Rus bayanlarla ilişkilerin irdelenmesi gına geti48

riyor insanlara. Problem ana temayla sınırlı değil. Yöre halkının konuşma tarzı da zorluyor oyuncuları. Üzerinde çok uzun zaman çalışmalar gerekiyor. Dünya sinemasında oyunculara diyalektik için geniş zaman tanınıyor. Hatta özel hocalar tutuluyor. Bazen 2-3 yılı buluyor adaptasyon süresi. Bizdeki hazırlık dönemi 5-6 ayı aşamıyor maalesef. KIVILCIM’I YAKAN ADAM: ADEM KILIÇ Sinema ve TV dünyasının Doğu Karadeniz’e yönelmesinin sebeplerini araştırdık. Karadeniz’de çekilen ve bir milyon 750 bin kişinin izlediği “Sümela’nın Şifresi: Temel” filminin yapımcısı ve yönetmeni Adem Kılıç, objektiflerinin niçin Karadeniz’e yöneldiğini anlattı Dergi Haberexen’e. Doğru bir isimle konuşmuştuk. Zira elde ettiği gişe başarısıyla meslektaşlarına kıvılcım belki de meşale yakmıştı. Kılıç, kanıksanan bir hakikatin çok iyi Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

farkındadır: “Biz millet olarak gezmeyen Turizmi pek sevmeyen bir milletiz. Yaşadığı köyün ilçenin dışına çıkmayan onlarca insanımız var.” ‘Sümela’nın Şifresi: Temel’ projesindeki birincil amacı ‘komik ve güzel bir filme’ imza atmaktır: “Fonda da bölgenin doğal dokusunu seyirciyle buluşturabileceğim bir belgesel sunmakta istiyordum. Bu güzel coğrafyayı bir platoya dönüştürerek belgesel tadında bölgeyi tanıtmak amacım vardı.” Bu toprakları çok sevmektedir ve inanmaktadır ki “Trabzon’un tarihi İstanbul’un tarihine eş değerdedir. Kültürel birikiminin o alt yapının

burada var olduğunu biliyorum. Buradan hiçbir zaman bağlarımı koparmadım. Trabzon’un inanılmaz tarihi ve kültürel zenginliği var. Burası denizi yeşili ormanı ile yemekleri lezzetleri ile dereleri köprüleri ile fotoğraf açısından çok özel bir öneme sahip.” Bölge halkının komplekslerini aşmışlıkları önemlidir onun için: “Kendileri ile dalga geçip bununla ilgili kompleks yaşamayan insanlar. Onlarla beş dakika oturup inanılmaz iyi bir ilişki kuruyorsunuz. Bir gün sonra yakın arkadaş dost oluyor ve sürekli görüşüyorsunuz. Bu sıcaklık da cezbediyor.”

Çok sayıda sinema oyuncusu ve yönetmenin çıktığı Samsun’da film adına 1975 yılında Orhan Gencebay’ın Hülya Koçyiğit ile Samsun’da çevirdiği “Bir Araya Gelemeyiz” filmi dışında akıllarda kalan başka eser yok. Trabzon’daysa, Yeşilçam’ın şaşalı dönemi 1960 ve 1980 yılları arasında 3 film çekilmişti. 2008 yılından sonra 21 filme imza atıldı.

“İSTANBUL’DA FİLM ÇEKMEK DAHA ZOR” Büyükşehirlerde film üretmenin zorluğuna da işaret ediyor Kılıç; “İstanbul gibi şehirlerde bir yerden bir yere hareket etmek, dev film ekibini oradan oraya taşımak zor. Hızlı hareket etmek imkânsız. 80-100 kişilik ekipten onlarca araçtan bahsediyoruz. Dolayısıyla zamanı efektif kullanmanın mümkünü yok. Diğer yandan bu kadar güzel coğrafyaya bu kadar güzel fotoğraflara sahip, bol hikâyesi olan şehirler Sayı 57 / Temmuz 2014

neden kullanılmasın? İstanbul’da Ankara’da İzmir’de bu işleri yapmaya çalışırken zorlanmak gerilmek zaman kaybetmek dertleri ile uğraşılsın? Kadir İnanır gelip burada film çekiyorsa bunun mesajı şudur: ‘Burada çok güzel film çekilir, burada aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Korkmadan gelip burada projeler üretin.’ Öte yandan buralara gelip bu işlere

girişmek maliyetleri de yüzde 20-30 oranında arttırıyor. Nedeni de sayıca fazla bir personeli İstanbul’dan getirip buralarda konaklatıyorsunuz. Bunu kazandığınız zaman tolore ediyor. Burada bir ayda çekeceğiniz filmi İstanbul’da bir buçuk ayda çekersiniz. Toplam maliyette avantajlı olursunuz. Bir defa trafikte tıkanıp o gün planladığın işleri yapamama gibi bir durum söz konusu değil.”

49


Kapak

Sümela’nın Şifresi: Temel’in yönetmen ve yapımcısı Adem Kılıç: “Trabzon’da Rize’de Artvin’de Sinop’ta, Samsun’da film çekilirse tutmaz diye bir şey yok. Sonuçta İstanbul’da çok daha fazla iş tutmuyor. Ama İstanbul’da film çekilmeye devam ediliyor. İşlerin tutup tutmaması hikâyeyle, izleyicinin onu benimseyip benimsememesi ile alakalı bir durum.”

“İŞLERİN TUTMASI HİKÂYEYLE VE BENİMSEMEYLE ALAKALI” Projelerin çekildiği şehir veya mekân ile tutulması arasında direkt bir bağ söz konusu mudur? Kılıç, “Trabzon’da Rize’de Artvin’de Sinop’ta, Samsun’da film çekilirse tutmaz diye bir şey yok. Sonuçta İstanbul’da çok daha fazla iş tutmuyor. Ama İstanbul’da film çekilmeye devam ediliyor. İşlerin tutup tutmaması hikâyeyle, izleyicinin onu benimseyip benimsememesi ile alakalı bir durum. Yayınlandığı zaman ile ilgili alakalı bir durum. Ama çekildiği yöre ile alakalı değil. Ben Trabzon’un her köşesini çok iyi bildiğim için burada film çektim. Ama Samsun’da da çok güzel film çekilebilir. Ordu’da da çok güzel film çekilebilir. Bir başka yerde de. Ancak ulaşım etken olabilir. Çünkü teknik alt yapıyı oluşturan ekibi, cast ekibini İstanbul’dan getirmek durumundasınız. Trabzon’da havalimanı var. Ordu’da yeni yapılıyor gibi 50

etkenler.” diye cevaplıyor suali. “YEREL KÜLTÜRLERİ DÜNYANIN BEĞENİSİNE SUNMALIYIZ” Trabzonlu yapımcı ve yönetmen Adem Kılıç’ın şöyle bir çağrısı var sinema sektörüne: “Herkes Anadolu’nun bir köşesinden İstanbul’a gelmiş. Burada imkânlara kavuşmuşuz. İstanbul’da işler yaptık evet ama doğduğumuz büyüdüğümüz çocukluğumuzun geçtiği o Anadolu şehirlerinde yörelerinde neden bir şeyler de yapmayalım? Oraları da sinemaseverler ile buluşturup katkı vermeyelim? Artık bu tür işleri muhakkak İstanbul’un dışına taşımamız lazım. Buralardaki yerel kültürleri bütün ulusumuzun ve dünyanın beğenisine sunmamız lazım. Ben Sümela’nın Şifresi: Temel Filmi ile Nürnberg Sinema Festivali’ne gittim. Almanların çok çok ilgisini çekti ve saatlerce bizden Trabzon ile ilgili bilgi almaya çalıştılar. Bu benim için çok özeldi.”

Tiyatro, sinema ve seslendirme sanatçısı Sedat Erdiş: “Samsun Karadeniz’in en büyük kenti olmasına karşın burada yapılmış başarılmış bir tane proje yok. Çünkü Samsun’u yönetenler ne sanata ne sanatçıya sahip çıkmıyorlar. Kentin turizmi adına yaşanacak gelişmeleri göz ardı ederek bu projelerden uzak duruyorlar.”

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

“ŞEHİRLERİN TANITIMI SANAT İLE MÜMKÜN” Samsun Karadeniz’in en büyük şehri ancak buradaki hiçbir projede nedense tutmuyor. Samsunlu tiyatro, sinema ve seslendirme sanatçısı Sedat Erdiş, şehirde çekilen ve hiç gösterime girmeyen Karayel Poyraz filminde oynamıştı. Filmi Samsunlu yapımcılar projelendirmiş, senaryoyu ve yönetmenliği Levent İnanır üstlenmişti. Peki, neden böyle bir akıbetle karşılaşılmıştı? Erdiş ilkin şu tespiti koyuyor ortaya: “Doğu Karadeniz’in coğrafi, kültürel ve tarihi dokusu yeşille mavinin birleşerek ortaklaşa sunduğu doğal güzellikleri insanların sevdiği ve hoşuna giden yerler olmasını sağlıyor. Ancak, yatırımcı yani yapımcı çekeceği filmin nerde çekiyor ise oraya katkı vereceğini markalaştıracağını göz önünde bulundurur. Bu doğrultuda da beklentileri olur. Kentinin turizm ve tanıtım alanında yükselmesini isteyen mülki amirler, yerel yöneticiler veya sivil toplum örgütleri de ellerinden geleni yapıyorlar.” Ardından da şunları söylüyor: “Doğu Karadeniz yapımcılar için bu nedenle uygun bir bölge. Sayı 57 / Temmuz 2014

Ancak, Samsun Karadeniz’in en büyük kenti olmasına karşın burada yapılmış başarılmış bir tane proje yok. Çünkü Samsun’u yönetenler ne sanata ne sanatçıya sahip çıkmıyorlar. Kentin turizmi adına yaşanacak gelişmeleri göz ardı ederek bu projelerden uzak duruyorlar.” Samsun’dan birçok sanatçı yetiştiğini hatırlatarak, “Ülke­ mizin en iyi dizi TV sinema tiyatro oyuncuları, kabare ustaları üstat komedyenleri çıkartmış yetiştirmiş bir şehir. Fakat bugün birçoğu Samsun’un adını dahi anmaktan imtina ediyorlar. Bunun sebebi ne? Samsun’un sanatçısına sahip çıkmaması. Bu sanatçılar yetiştikleri şehir Samsun’dan bir sahiplenme görebilseler idi elbette buna karşılık bir ahde vefa örneği gösterirlerdi. Önce bunu düzeltmemiz gerekiyor. Önce sanatçımıza sahip çıkacağız. Şehir sanatçısına ne kadar sahip çıkarsa sanatçı da şehrine o denli sahip çıkar. Almanya ikinci dünya savaşından çıktıktan sonra ilk olarak tiyatro binası yaptı. Sıfırın altından başladı ama dünyanın önde gelen ülkelerinden bir tanesi oldu. Önce sanata sahip çıkacağız.”

“KARAYEL POYRAZ, BAŞARISIZ BİR FİLMDİ” Erdiş’e göre Karayel Poyraz başarısız bir filmdir aynı zamanda: “Film Samsun’dan güzel kareler barındırıyor. Buna rağmen yapımcı firmanın bu filme güvenemediğini ‘Bu da bizim filmimiz’ deyip vizyona sokmaya değer görmediklerini düşünüyorum. Çünkü senaryo ve yönetmenin yetersiz kaldığı bir film. Başrol oyuncuları Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğrencilerinden amatör oyunculardan müteşekkil bir film olarak kaldı.” Bu tür kötü tecrübeler yüzünden yöneticiler önlerine gelen projelere soğuk bakmakta kısmen haklı sayılabilir: “Ama sağlam projeler, doğru projeler doğru insanlarda var. Destek olsak, bir adım atsak bu insanları da Samsun’a getirebiliriz. Samsun’un el birliği içerisinde sağlam alt yapısı olan bir projeyi kente acilen getirmesi gereklidir. Yoksa bahsi geçen turizm paylarından nemalanmak hayal olacaktır.”

51


Kapak

“TEK HİKAYİSİ FIKRALAR VE RUS KADINLAR DEĞİL Kİ” Trabzon Devlet Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Birkan Görgün ve oyuncusu Ceyhun Gen ile yaptığımız ortaklaşa söyleşi esnasında öğreniyoruz ki yapımcılar bölgenin komik fıkralarına ve özelliklerine kapılıyorlar. Rus bayanlar ile bölge erkeklerinin yaşadığı öyküler de dikkat çekiyor! Görgün, bu klişe yaklaşımının bitmesi gerektiğini görüşünde: “Bölgede aslında o kadar çok hikâye var ki örneğin mübadele konusu var. Mübadelede yaşanan hikâyeleri kimse ele almıyor. Ya da Rusya ile sadece bayanlar üzerinden yaşanan hikayelerden ibaret değil bir Rus savaşı var. O kadar çok savaş hikayesi var ki. Üstelik bunları kaybetmek üzereyiz. Çünkü çok fazla

yazılı kaynak yok sözle olarak bunları anlatabilecek insanlardan hayatta kalmış olanlarda çok az. Daha çok Doğu Karadeniz’in mizahından faydalanmak üzere yola çıkılıyor. İstanbul hikâyeleri artık izleyicinin çok fazla ilgisini çekmiyor. Ama Anadolu hikâyeleri Karadeniz hikayeleri tutuluyor. Bir dönem Güney Doğu’dan trajik hikâyeler çok oluyordu. Şimdi Karadeniz hikâyeleri popüler.” Kimi vakit yapımcılar ters köşeye yatabiliyor Karadeniz’de. Büyük prodüksiyon şirketlerinden Pana Film’in dizisinin altı bölüm dayanabilmesi en can alıcı misali. Görgün’ün penceresinden bunun nedenleri: “Biz tüm bölgeye gelen

projelerde söylüyoruz. Artık fıkra ve Rusya kalıplarının dışına çıkmak gerekiyor. Bölgemizde başka birçok hikâyeler var. Pana filmin çektiği dizi bu yanlış yolda gittiği için sürdüremedi. Baktığınızda çok büyük bir prodüksiyon idi. Fıkralarda da durum aynı fıkraları anlatmak güzeldir ama oynanması aynı güzelliği vermez. Bunlar artık prim yapmayınca projeler Karadeniz Bölgesi’nden uzaklaşacak. Hâlbuki buralardaki diğer hikâyelerde görülebilse çok daha fazla proje buraya gelmeye devam edecek.”

“GÜNEYDOĞU TÜKETİLDİ, KARADENİZ BU ANLAMDA ÇOK BAKİR”

52

ünyesinde ektin faaliyetteki sanat derneklerini buluşturan Trabzon Sanat Evi’nin Kurucu Başkanı ve Karika­ türcüler Derneği Trabzon Temsilcisi Adnan Taç’a göreyse, yapımcıların Karadeniz’e açılmasının arka planında arayış yatıyor:

B

başlaması ile bu gelenek zirve yaptı. Güneydoğu kültürüne yönelik trajikomik filmler de çok çekildi. Ağalık kültürüne ilişkin, kan davalarına ilişkin çocuk gelinlere ilişkin, berdel düzenine ilişkin yapımlarda oldu. Oraların bu anlamda tüketildiğini düşünüyorum.

“Türk Sinemasında bölgelere göre coğrafi donelerden faydalanan filmler yapıla gelmekte. Daha sonra TV’lerin baskın çıkıp dizi furyalarının

Karadeniz bu anlamda çok bakirdi. Şimdi yapımcılar bu bakirliği fark ederek Karadeniz’in mizahı üzerine projeler geliştirerek bu bölge-

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

“IŞIK VE FİLTREYE GEREK DUYULMUYOR”

Işık ve filtre kullanmadan çekim yapılabilme avantajına da işaret ediyor Görgün: “Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf Üçlemesi: Yumurta - Süt - Bal filmleri ışık kullanılmadan doğal ışıkta çekildi. Bölgede yukarılara çıktıkça iklim koşulları sis, bulut doğal filtre sunuyor size. Tabi bütün bu etkilerden daha önemlisi burada gerçekleştirilen projelerin tamamına yakınının ya yapımcısı, ya senaristi, ya yönetmeni yine buralı ve bölge insanı.”

“ŞİVE HATALARINDAN BÖLGE HALKI RAHATSIZ” ye rağbet gösteriyorlar. Karadeniz mizahında ki fıkraları yansıtan asıl öz de Trabzon yakınındaki Rize’de kendini gösteriyor. Artvin de biraz. Bizler de Kültür Bakanlığı’ndan da tescilli kısa filmler çekiyoruz burada. Bir tanesi ‘Gan Davası’. Biz de bu kısa filmlerde bölgenin mizahını ve fıkralarını kullanıyoruz. Tiyatroda da aynısını yapıyoruz. Yine bu bölgenin mizahını kullanıyoruz. Yapımcılarda bunu yaparak film ve dizi çekiyor.”

Sayı 57 / Temmuz 2014

Oyuncu Ceyhun Gen’in eleştirileri daha ziyade şive üzerine: “Bölgenin insanı yardımı sever. Projeler için evlerini açıyorlar. Her imkânı sunuyorlar. Dolayısı ile yapımcılar bölgeyi tercih ediyorlar. Ancak burada bir şeyler yapayım derken şive konusunda büyük hatalar yapıyorlar ve bölge insanı bu konuda rahatsız oluyor.” Gişe başarısında manzaraların rol oynadığı kanaatinde: “Karadeniz Bölgesi’nin güzellikleri her insanı cezbediyor. Bunları sinemada arka planda da olsa görmek hoşlarına gidiyor. Dolayısı ile filmlerin gişe başarıları da olumlu etkileniyor bu durumdan. Ayrıca bölge insanı ağırlıklı olarak gurbette. Örneğin başka yerlerde başka ülkelerde yaşayan insanlar bir Karadeniz filmi olduğunda mutlaka izlemek istiyor. Film içerisinde doğup büyüdüğü yerleri görme arzusuyla sinemaya gidebiliyor.” 53


Kapak

“BÜYÜK PRODÜKSİYONLARIN İSTANBUL DIŞINA ÇIKMA İHTİYACI YOK” Taç’tan son derece kritik bir değerlendirme: “Bu tür büyük oyuncuların ya da prodüksiyon şirketlerinin İstanbul gibi büyükşehirlerin dışında Anadolu’da bulunmaları onlar için adeta bir zul gibi.” Akabindeki izahatı da doyurucu: “Buraya gelen önemli isimler de buralarda çok uzun süre kalamıyorlar. Ya çok iyi kazandırıyor olması lazım ya da o bölgenin insanı olması lazım; önemli oyuncuların ya da diğer sektör paydaşlarının İstanbul dışına çıkmaları için. Bu bölgelere gelenler yine belli bütçelere sahip olan prodüksiyonlar olarak kaldı. İyi gişe olduğunda ya da dizi tuttuğunda burada devam edildi. Çünkü buralarda platolar kurmaya seti oradan oraya değiştirmeye taşımaya gerek kalmıyor. Büyük prodüksiyonların İstanbul dışına çıkmaya ihtiyaçları yok. Onlar bütçeleri ile dev platolar kurabiliyorlar. Düşük bütçeli olanlar ise İstanbul dışında arayışa giriyor.” “KARADENİZ FİLMLERİ KARADENİZLİYİ ANLATAMIYOR” Tamer Küçük, ödüllü bir Karikatürist. Oyunları hem radyolarda hem de televizyonlarda yayınlanan bir yazar. Sözü katı suretle gevelemeden, “Trabzon’da çekilen filmleri buranın halkına sorduğunuzda bu filmlerin Trabzon’u anlatmadığını, şiveleri doğru aktarmadığını söyleyeceklerdir. Burada yapılan işler genelde fıkraların birleştirilmesi ile yapılmış senaryolardan ibaret.” diye konuşuyor ve iddia ediyor: “Bu filmler bölge dışında yoğun ilgi gördü çünkü gurbetteki Trabzonlular acaba uzun 54

sokağı görebilir miyim? Boz Tepe’yi görebilir miyim? Trabzon’un neresini gösterecek diyerek filmlere ilgi gösterdiler. ‘Bir Trabzon Filmi’ iddiasıyla film çeken vizyona giren projeler aslında Trabzon filmi değil sadece Trab­ zon’da çekilmiş olan filmlerden ibaret oluyor. Elbette bunlar çekilsin şehrimize katkı veriyorlar. Ama Trabzon filmi denilmesi yanlış.” Artvin’de Mahsun Kırmızıgül’ün çektiği dizinin Karadeniz insanını yanlış aksettirdiğini vurguluyor Küçük: “Ensest ilişkiler barındırıyordu. Bu proje mi Karadeniz insanını anlattı. Hayır asla böyle bir şey olamaz. Sadece doğal güzellikleri göstermesi katkı verdi. Burada yapılan işler yüzde 99 oranında bu bölgenin kültürünü insanını anlatmıyor.” Bölgenin küfürbaz gösterilmesine de karşı çıkıyor: “Bizim bölgemizde Türkiye’nin diğer bölgelerden daha fazla küfür edilmez günlük yaşamda ama siz komiklik uğruna çektiğiniz filmin her beş dakikasına küfür koyar sonra bu bir Trabzon filmi derseniz o olmaz. Şive derseniz şiveyi hiç tutturamıyorlar. Ortak bir şivede buluşmuyorlar. Mahalle mahalle değişen şiveyi her oyuncu ortak bir noktada buluşturmadan konuşunca ahenk de bozuluyor.” “ANADOLU’YU AÇILMANIN MİLADI ASMALI KONAK” Küçük’ün şu analizi bir hayli ilginç: “Türkiye’de prodüksiyon şirketlerinin İstanbul dışına kafalarını çevirmelerini sağlayan milat Asmalı Konak

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

dizisi oldu. Bir sokak düşünün bütün dükkanlar bakkal olsun. Fakat birisi gelip oraya kahve açsın ve işleri iyi gitsin o bakkallarda kahvehaneye dönüşmeye başlar. Türkiye’de mantık böyle çalışıyor. Asmalı Konak ile Doğu yöresine bir

akın başladı. Doğu bitti Ege çıktı. Ege bitti Karadeniz. Karadeniz’in başlangıcı da Fırtına dizisi oldu. O dizi de tutunca Karadeniz’ e akın başladı. Ardından tutmayan projeler ile bir dönem bu soğudu 2008 – 2009 yıllarında Sümela’nın Şifresi: Temel Filmi’nin gişe başarısı ile tekrar

Karadeniz furyası başladı. Buranın da etinden sütünden faydalanılacak burası da bitirilecek ve başka yörelere yönelecekler. Bizim için bunun güzel yanı ise bu fırsatı değerlendirip turizm ve tanıtım anlamında katkı sağlanması olacak.”

“BÖLGE HALKININ SAHİPLENMESİ YAPIMCILARI MEMNUN EDİYOR” CAST Sorumlusu Selin Bodur, Trabzon’da eğitimini aldığı mesleğini yine Karadeniz’de sürdürüyor ve İstanbul’dan gelerek bölgeye proje yapmak isteyen yapımcılar yardımcı rollere uygun oyuncuları bulmak için onu aramaktaymış. Bölgenin coğrafyası ve doğası hayranlık uyandırıyormuş. İnsanlarının dostane ve sıcakkanlı tavırları da önemli bir faktörmüş. Ona göre de, “Sümela’nın Şifresi: Temel Filmi” bir milat bölge için: “Yapımcı ve yönetmeni Trabzonlu. Adem Kılıç’ın bu kıvılcımı ateşlemesi Karadeniz’e olan ilgiyi arttırdı. Diziler ilk Fırtına dizisinin etkisi ile geldi. Onunda izleyici kitlesi yapımcıları cezbetti. Yani aslında hep bir kırılma noktası ve onu takip eden projeler zincirleme olarak geldi Karadeniz’e. Burada da gelen her proje kabul gördü ve bölge halkı tarafından sahiplenildi. Herkes çok iyi karşılanıp ağırlandı. Bu misafirperverlik yapımcılara bölgeyi daha çok tanıtma hevesi verdi.” İnsanların İstanbul’dan misafir film

Sayı 57 / Temmuz 2014

ekiplerini sahiplendiğini söylüyor: “Örneğin Rize’de Sevdaluk Dizisi çekimlerinde yöre halkı herkes için Hemşin örgüsü denilen bir tür yün çorap ördü ve getirdi. Bu bile set ekibini yapımcıları oyuncuları çok derinden etkiledi.” “KARADENİZ’E İLGİNİN BİR DE MADDİ BOYUTU VAR” Bodur, Karadeniz’e ilginin maddi boyutundan da söz ediyor bizlere: “İstanbul’da mekân kiraları çok yüksek.

Türkiye’de plato kurma işi son yıllarda yavaş yavaş başladı. Daha öncesinde hep boğazlarda yalılar ya da herhangi bir mahalle film seti dizi seti oluyordu. Ancak İstanbul’da artık herkes dizilerden filmlerden çok ciddi mekân kiraları ister oldu. Zaten plato kurma işinin son yıllarda başlama sebebi de bu mekân kiralarının çokluğu idi. O zaman İstanbul’da film, dizi çekeceğim diyorsanız ya plato kuracaksınız ya da yüksek mekan kiralarına katlanacaksınız. Bu durum bütçesini düşünmek zorunda olan yapımcıları da Anadolu’ya itti. Karadeniz’de bu açıdan hem görsel olarak uygun her yer plato hem de insanlar size kapılarını sonuna kadar açıyor. İster istemez Karadeniz yapımcıların rağbet ettiği bir yer halini aldı. Karadeniz’de kullanılan mekânlar restore ediliyor. Bu restore edilen mekânlar mal sahibine bırakılıyor. Böylece her iki taraf içinde kazan kazan oluyor.”

55


Kültür/Sanat

56

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

Sanayicilikten emekli Hilmi Uzun’dan sıradışı ahşap sanatı

Denizde Sürüklenen Kütükten Eşsiz Bir ESERE Sayı 57 / Temmuz 2014

57


Kültür/Sanat

Samsun’da sanayicilikten emekli Hilmi Uzun’un ahşap çalışmaları bir hayli dikkat çekiyor. Eserlerini, ‘Ahşabın Yolculuğu’ adıyla iki defa sergileyen Uzun, ahşabı şapkadan aynaya, hayvandan tepsi, tabak, çanak, kaşık, saat, abajur gibi birçok objeye dönüştürebiliyor. Daha ziyade ceviz, meşe, kestane, zeytin, elma ve kiraz ağaçlarını kullanıyor Uzun: “Ayrıca eski ahşap ev kalıntılarından da yararlanıyorum. Yılların yaşanmışlığını taşıyan ahşapları da yeniden şekillendirip günümüzde kullanılır hale getiriyorum. Bütün bu çalışmalarıma ‘Ahşabın yolculuğu’ adını verdim.” Ahşaba çocukluk çağlarından itibaren ilgi duymaktaymış: “İlkokul çağlarında beri kendi oyuncaklarımı ağaçlardan yontarak kendim yapardım. Eskiden çocuklar tellerden ağaçlardan dallardan oyuncaklar

yaparlardı. Şimdiki nesilde ise her şey hazır bu doğru değil. Onların hayal gücü ve zihinlerinin gelişmesini istiyor isek onların kendi kendilerine bir şeyler yapmasına fırsat vermeniz lazım. Benim el becerim ve hayal gücüm ağaçlar ile iç içe ve hazıra konmadan kendi ellerimle yaptığım oyuncaklar ile oynadığım o çocukluğun mahsulüdür.” Emeklilik sonrası da boş duramadığından kendini ağaçlara ve ahşaba vermiş. AĞAÇ CANLIDIR, SÜREKLİ ŞEKİL DEĞİŞTİRİR “Birçok şeyden şapka yapılırken ağaçtan neden yapılmasın?” diye düşünmüş Uzun. Şapkayla başlamış sanat serüveni. Bir ay sürüyormuş şapka imalatı. “Ağaç canlı bir varlıktır. Sürekli şekil değiştirir. O nedenle üzerinde titizlikle ve sabırla çalışmak gerekir.” diye açıklıyor sürenin uzun-

luk sebebini. Son şekil alınıncaya dek birçok aşamadan geçiliyormuş ve aralarda beklemek gerekmekteymiş: “Ağaçlar aslında şapka halini aldıktan sonra da yaşamaya devam ediyorlar. Bu defada evimizde bir obje olarak yaşamlarını sürdürebilirler ve ölmezler. Ben yalnızca ölmüş gözü ile bakılan ağaçları tercih ediyorum ki onları işleyerek yeniden hayata döndürmek istiyorum. Ormanda olur oduncularda olur bir köşeye atılmış kütük olur suyun içerisinde sürüklenerek gelmiş olur daha çok bu ağaçlar benim ilgimi çekiyor. Benim istediğim şeyler onların içinde oluyor.” Bir tepsiyi 150 yıllık evin duvarındaki kestane ağacından imal etmiş örneğin: “Ahşap evin karşılaştığı iklim koşulları bu ağaç parçası üzerinde öyle derin izler bırakmış ki adeta onu tablo gibi çizmiş. Ben de bu

Hilmi Uzun Kimdir? 1955 Karaman’ın Ermenek ilçesi doğumlu. İlk ve ortaokulu ilçede liseyi ise Konya’da tamamladı. Ankara Teknik Yüksek Öğretmenlik Bölümü’nden mezun. Hem çalışıp hem okudu. Öğretmenlik yapamayacağını anlayınca da iş hayatına atıldı. 1972– 1978 yılları arasında İzmit Gölcük ve İstanbul’da çalıştı. 1978’da abisiyle Samsun’da kendi firmasını kurdu ve sektöründe öncülük etti. 2010’da emekliye ayrıldı ve hobi uğraşlarına ağırlık verdi. 110 eserden oluşan “Ahşabın Yolculuğu” adlı ilk kişisel sergisi, 24 Mayıs 2013 tarihinde Samsun Büyükşehir Belediyesi Sergi Salonu’nda sanatseverlerle buluştu. 20 Aralık 2013 ‘te de ikinci sergisini açtı. Evli ve iki çocuğu babası. Samsun Fotoğraf Sanatı Derneği’ni (SAMFAD) 2002’de kuran üyelerden biri. 58

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

desenleri kullanarak ortaya güzel bir eser çıkarmaya çalıştım. Dolayısı ile 150 yıl kadar bir evin dış cephesini oluşturan bu ağaç artık evin içerisinde kullanılabilecek bir objeye dönüştü.” ÇİN MALLARI İSTİLASI Hızla yaygınlaşan Çin mallarının bu tür sanatsal ürünleri de negatif etkilemesinden yakınıyor Uzun. Tüketim çılgınlığıyla ‘ucuza alma’ isteğinin artığını, standart ve kalitenin ikinci planda kaldığını vurguluyor: “Ben denizde sürüklenen bir kütüğü aldım tezgâhıma getirdim o koca kütüğü işledim ve sadece bir kâse elde ettim. Bu emekler ve zahmet zinciri hazır ağaçtan yapılmış Çin menşeli bir ahşap kâse ile kıyaslanabilir mi? Ya da az önce anlattığım ahşap tepsi. 150 yıllık bir serüven bu uzak doğu ürünleri ile kıyaslanabilir mi? Çin menşeli bu ürünlerden birbirinin aynından binlercesini satın alabilirsiniz. Ancak benim denizden çıkardığım kütükten yaptığım kâseden ya da tepsiden ya da şapkadan dünyada ikinci bir tane daha yok. Bana sipariş verseniz bir tane yaptığım üründen ikinci bir tane çıkartamam. Bunu özel kılan da bu. Ortaya çıkan bir ürünün üzerinde ki desenler o ürünün çıktığı ağaca özel. O desenlerin bir benzeri ikinci yaptığım şapkada asla olmayacak.” Sayı 57 / Temmuz 2014

“BUNU DIŞARIDA GİYEBİLİRİZ DEĞİL Mİ?” Hikmet Uzun, el emeği sanat ürünlerinin büyük alaka gördüğünü ancak satışların bununla doğru orantılı olmadığını söylüyor: “Bu belki birazda Samsun’un yapısından ve kültüründen kaynaklanıyor. Çünkü birçok kişi aldığı ürünü kullanmak istiyor. Örneğin ahşap şapkayı alırken ‘Bunu dışarıda giyebiliriz değil mi?’ diye soruyorlar. Bu bir sanatsal objedir. Bunu dışarıda insan niye giymek ister. Şapka giymek istersen şapka alır giyersin. Az önce bahsettiğim denizden çıkardığım kütükten elde ettiğim çanak içerisinde salata yapıp yapamayacaklarını sordular.”

Bazen denizden çıkarılmış bir kütük… Bazense köyde kenarda köşede unutulmuş bir ağaç gövdesi… Bazen de sökülmüş eski evlerden çıkan tahtalar… Hepsi de sanayicilikten emekli Hilmi Uzun’un elinde yeniden şekillenip farklı bir yolculuğa merhaba diyor.

Soruların yönlendirmesiyle gündelik hayata dair eşyalar ürettiğini de ifade ediyor: “Örneğin salata koyulabilecek ahşap salata kâseleri, dışarıya ağacın içindeki desenleri yansıtan abajurlar. Bu gibi ürünleri günlük kullanmak isteyenlere sunuyorum.” Çalışmalarını tek başına imal eden ve her eser bittiğinde “kendini yenilenmiş hisseden” Uzun, halkın ilgisinden gayet memnun. Ama kurumsal bazdaki desteği pek yeterli bulmuyor: “Başka bir sıkıntımız da Samsun’daki sergi salonlarının mesai saatleri dışında ve pazar günleri kapalı olmaları. Burada sergileyeceğiniz ürünler için alt yapıyı dahi siz oluşturmak zorundasınız.” 59


Sektör

Vazgeçen çiftçiler bile dış talep sebebiyle tütüne yöneliyor

Bafra’nın ‘Altın Yaprağı’ Yeniden Revaçta! Yabancı sigara firmalarının talebiyle, Samsun’un Bafra ilçesinde ‘Altın Yaprak’ tütünü yeniden canlanıyor. Sayısal veriler İlçe Tarım ve Hayvancılık Müdürü Dursun’dan: “2013 yılında 45 bin dekar alanda tütün ekimi yapılırken bu yıl ilçemizde 55 bin dekar alanda ekim gerçekleştirildi.” Yabancı sigara firmalarının ‘Altın Yaprak’ türünden talep etmesiyle Samsun’un Bafra ilçesinde tütün ziraatı yeniden canlanıyor. İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Dursun, tütün ekimini bırakan üreticilerin de yeniden bu bitkiye yöneldiğini belirtiyor. Bafra ilçesinde yetiştirilen tütünler kalitesiyle dünyaca tanınıyor. Sigaraya dönüşen harmanların olmazsa olmazlarından. Harmandaki karışımın yüzde 10’una kadarı ‘Şark tipi’ sıfatlı Bafra tütününden oluşuyor. Ahmet Dursun, “Harmanlarda bulunmasının sebebi ise sos görevi görmesi, diğer tütünlerin kalitesini ve yanıcılığını artırmasıdır.” diye açıklıyor durumu. Akabinde de şu bilgileri veriyor: “Bafra ilçemizde azalan tütün ekimi son iki yıldır hızlı bir yükselme ivmesine girmiştir. 2013 yılında 45 bin dekar alanda tütün yetiştiriciliği yapılarak 5 bin ton civarında tütün üretimi gerçekleşti. 2014 yılında ise 55 bin dekar alana tütün ekimi yapıldı. 6 bin ton civarında tütün rekoltesi bekleniyor.” BAFRA TÜTÜNÜ İHRACATA DÖNÜK Vazgeçen çiftçilerin de tütüne dönmelerinin ilçe ekonomisini hareketlendirdiğini söylüyor Dursun: “Bafra tütünü 60

tamamen ihracata yönelik bir ürün. İlçemizde yabancı firmaların alıcıları vasıtasıyla tütünün sözleşmeli olarak dikimi yaptırılmakta ve üretilen ürün ise yine yurt dışına ihraç edilmekte. Bu şekilde ülkemize ve ilçemize döviz girişi olmakta.” Tütün tarımı tartışmasız diğer bitkilerinkine nazaran daha meşakkatli. 30 dönüm alanda tütün yetiştiren çiftçi Ferdi Çevik, Bafra Ovası’nda tütün ve çeltiğin para kazandırdığını ifade ediyor: “Para eden mahsuller tütün ve çeltiktir. Tütünü yapmak kolay bir şey değil. Tek tek kırılan tütünler tek tek iplere diziliyor. Kuruması, kutuya doldurması, ekimi, hepsinin zahmeti var.” Tütünün zahmetine rağmen maddi getirisi dolayısıyla tekrar ekildiğinin altını çiziyor o da.

TÜTÜN ÜRETİCİSİ ÖZEL SEKTÖRE MECBUR Özelleştirmelerden sonra çiftçilerin ürünlerini artık sektöre satıyor. Bu gerçekliği şu sözlerle yorumluyor Ferdi Çevik: “Sadece özel sektör ilgileniyor, onların elindeyiz şu an. Onlara ürettiğimiz tütünü 5 liradan da olsa satmaya mecburuz. Çiftçi bu yıl tütünden para kazanmak istiyor. Bunun işçisi var, çapacısı var, bir sürü emeği var, mecburuz bu işi yapmaya.” 10 dönüme tütün eken Özcan Arslan ise şunları anlatıyor: “Yaz aylarının başlamasıyla ilçede tütün ekimleri başladı. Önceki senelere oranla, 2014 yılında tütün ekimi daha da arttı. Tütün ekiminin artışının sebebi ise çiftçiler kışın ektikleri mahsullerin bazılarında zarar ettiler, bu zararı karşılamak için ise bu yıl tütün ekimi arttı. Çiftçilerimize bol bereket diliyorum.” Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

SAMSUN’UN TÜTÜNÜ DE ONU EN İYİ ÜRETENLER GİBİ SELANİKLİDİR ASLINDA... Ragıp Göker

Bu mesleğe başladığım günden bu yana geçen 38 yılda sayısını bilemediğim kadar çok tütün haberi yazdım. Ayrıca, bana ayrılan köşelerde onlarca da tütün yazısı yazdığımı biliyorum. Ve fakat Tütüne ait hatırladığım ilk şey Babamın evimizin holünde denk hazırladığına dair görüntüdür. Köy evlerini bilir misiniz? Bizim evimiz Mübadele öncesi Aşağıçinik Köyünün asıl yerleşimcileri olan Rum’lardan kalma bir evdi. Anacığım ve Babacığım sırtlarında tuğla, taş ve kum taşıyarak yeni bir ev yapmışlar aslında. Ama Amcam evlendikten ve eve yeni bir gelin geldikten sonra barınamadıkları bu yeni binadan yeniden o eski Rum evine taşınmışlardı. İşte ben o Rum evinde büyüdüm. İlkokulu bitirdiğim 1968 yılında da Samsun’a göçtüğümüz tarihe kadar da o evde yaşadım. Sağlı sollu iki odanın bulunduğu evin en kullanışlı tarafı ortadaki geniş holdü. Evi boydan boya geçen bu geniş holde geçerdi günlerin büyük çoğunluğu. Tarladan toplanan tütünümüzü iplere orada dizerdik biz mesela. Bahçede özel düzeneğe serilerek kurutulan tütünümüSayı 57 / Temmuz 2014

61


Sektör

zü babam çatısı tenekeyle örtülü olan evimizin tavan arasına taşırdı önce. Ki; tütünü kurutulduktan sonra bekletebileceğiniz iki yerden birisi teneke çatıların altıdır. Babam, daha sonra tütün kündelerini evimizin altında bulunan ahırın da altına kazılmış kuyuda yumuşattıktan sonra yeniden evimizdeki o hole getirirdi. Anacığımla içinden kötülerini yani görmez denilen işe yaramazları ayıklayıp denklere sarardı. Bende onu izlerdim. Meşakkatli bir iştir tütün üretmek. Yıl yetmez çoğu kere tütün köylüsüne Ama en zorlu günleri de tarlada geçer tütün üreticisinin. Tütün ekimi mesela en zor olanıdır. Her bir fide teker teker toprağa ekilirdi. Yetiştikten ve belli olgunluğa ulaştıktan sonra da tek tek dalından toplanarak dizilmesi için eve getirilen ürün için sabah namazıyla birlikte tarlaya gider benim hemşerilerim. Giderlerdi demek daha doğru olacak. Zira “Devletimiz üretmeyin’’ dediği için bu tarım yapılmıyor şimdilerde. PİYASA GÜNÜ FESTİVAL GİBİYDİ Meslek yaşamım boyunca onlarca piyasa açılışına katıldım ben. Piyasa Günü nedir bilir misiniz? Anlatayım izninizle. 62

O gün, Gümrük ve Tekel Bakanı Samsun’a gelir, yılın ‘Başfiyatı’nı açıklardı. Piyasa günü esnaf için borçların tahsili demek olduğu gibi, Piyasa günü zenginleşmenin ve bir yıl için hesap görmenin de günüydü ayrıca. Bir dönem Samsun bu ülkenin 7. Büyük şehri olmuşsa. Bu özelliğini tütün tarımına borçludur. Sadece Tekel almazdı ki Samsun Tütününü. Ben onlarca tütün tüccarını hatırlarım. The American Mesela en bilineniydi.

Başfiyatı iyi bulurlarsa köylülerin şapkalarını havaya fırlattıklarına dair çok fotoğraf çektiğimi hatırlıyorum. Festival gibi geçerdi Piyasa Günleri. Ve fakat Benim hatırladığım piyasa gününe ait ilk anım, çocukluk yaşlarıma aitti. Daha henüz köyde yaşıyorduk. Dedemden ayrılıp o Rum evine taşınan Babacığıma, Dedem tarafından İncirlik’te iki dönüm, Yazı yanında ve Abdulah’ın yeri olarak bilinen yerdeki tarlalardan da ikişer dönüm olmak üzere üç parça tarla verilmişti. İşte o üç parça tarlada 500-600 kilo dolayında tütün yapardık aile olarak. Ekim sırasında bana düşen, ekim

işinin en kolayı olan fide atmaktı. Tütün kırmaya yetişemedim, ama yaşıtlarıma oranla iyi sayılabilecek ölçüde tütün dizerdim. İlk piyasa günü anım, Süleyman Demirel’in Başbakan olduğu 60’lı yıllara aittir. Çok küçük yaşta olmama rağmen Babamın ‘’İyi para verdi’’ dediğini hatırlıyorum. O Piyasa Gününde bizim fakirhanede bir bayram havası esmişti. Daha sonraki yıllara sırasıyla Başbakan olan Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in tütüne iyi para vermek için yarıştıklarını ve bu nedenle de tütün üreticilerinin zenginleştiğini birim. Onun içindir, gerek Süleyman Demirel ve gerek Rahmetli Bülent Ecevit’e bir başka hürmeti vardır tütün üreticilerinin. KÖYLÜ DE ESNAF DA PİYASA GÜNÜNÜ DÖRT GÖZLE BEKLERDİ Piyasa günü para demekti. Genç kızlar ve genç erkekler için Yuva Kurmak anlamına gelirdi. Yani, düğün zamanı piyasa gününe göre ayarlanırdı. Eve perde mi alınacak! Piyasa Günü beklenirdi. Sarı Öküze eş gelecekse de Piyasa Günü iple çekilirdi. Piyasa günü esnaf için borçların tahsili demek olduğu gibi, Piyasa günü zenginleşmenin ve bir yıl için Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

Mehmet Yavuz Erler ve Kerim Edinsel tarafından kaleme alınan ‘Samsun’da Tütün Üretimi (1788-1919) araştırmaya göre, Türkler tütünle 1598 yılında tanışmışlar. Bu tarımın ilk defa 1614 yılından itibaren Manisa ve Biga taraflarında yapılmaya başlandığı da aynı araştırmadaki notlar arasında bulunuyor. hesap görmenin de günüydü ayrıca. Bir dönem Samsun bu ülkenin 7. Büyük şehri olmuşsa. Bu özelliğini tütün tarımına borçludur. Sadece Tekel almazdı ki Samsun Tütününü. Ben onlarca tütün tüccarını hatırlarım. The Amerıcan Mesela en bilineniydi. Bugün mobilya mağazalarının bulunduğu Merkez İçi tütün tüccarlarından ve onların depolarından geçilmezdi. Ki Tekel’in Baş Eksperliği de günümüzde dershane olarak kullanılan o binadaydı. Yerli Tüccarlardan Rahmetli Fahrettin Gözoğlu’nu da hatırlarım. Ne kibar adamdı Rahmetli. Nur içinde uyusun İnşallah. Trabzon’da ve Amasya’da da tütün yetişirdi. Bölgede yetişen yaklaşık 20 milyon kilo tütünün yüzde 80’i Bafra, Alaçam ve bugün Tekkeköy sınırları içersindeki Aşağıçinik, Çırakman, Yukarıçinik, Kökçe, Karaoğlan gibi köylerde yetişirdi. Samsun tütünü Maden ve Evkaf gibi türlere ayrılırdı ki maden oymaklarında yetişenleri dünyanın en dayanıklı tütünü olarak bilinirdi. Ve en iyi paraya da yani Başfiyata da o maden oymağında yetişen Sayı 57 / Temmuz 2014

ürünler satılırdı. SAMSUN TÜTÜNÜ SELANİKLİ Mehmet Yavuz Erler ve Kerim Edinsel tarafından kaleme alınan ‘Samsun’da Tütün Üretimi (17881919) araştırmaya göre, Türkler tütünle 1598 yılında tanışmışlar. Bu tarımın ilk defa 1614 yılından itibaren Manisa ve Biga taraflarında yapılmaya başlandığı da aynı araştırmadaki notlar arasında bulunuyor. Araştırmaya göre Samsun, Amasya, Çorum ve Sivas’a tütün sevki yapılan bir merkez konumundaymış ama Samsun’a ve bölgeye dağıtılmak üzere getirilen tütünün aslında Selanik’ten geldiği biliniyor. Samsun’da tütün üretiminin ise 1788 yılında başlandığı belirtiliyor. Mübadele sonrasında Samsun’a yerleştirilen Mübadillerin çok iyi tütün yetiştiricileri olduğu da bilinen bir gerçektir. Demem o ki; Samsun’u zenginleştiren ve bu ülkenin yedinci büyük şehri yapan güç tütün tarımından sağlanmışsa bunu en iyi yapanlarda Selanikli göçmenlerdi. Son söz: Samsun tütünü, onu en iyi üretenler gibi Selaniklidir.

Samsun’u zenginleştiren ve bu ülkenin yedinci büyük şehri yapan güç tütün tarımından sağlanmışsa bunu en iyi yapanlarda Selanikli göçmenlerdi. 63


Lezzet

Meshur Akçaabat köftesinin kısa tarifi:

Et, Trabzon Ekmegi Sarımsak

Tuz ve Biraz da Sevgi Ünü ülke sınırlarını aşan Akçaabat köftesinin nasıl yapıldığını ve lezzet sırlarını bizzat ana vatanına gidip meşhur ustalara sorduk. Birinci madde kesinlikle baharat kullanılmıyor. Et, sarımsak, tuz ve Trabzon ekmeğinden üretiliyor. Karadeniz’in yeşilliklerinde kekik otuyla beslenen danalar tercih ediliyor. Etler kesim sonrası; malzeme karışımı şekillenme; köfteler ise pişirilme öncesinde mutlaka dinlendiriliyor Neredeyse ülkenin her yerinde gördüğümüz meşhur Akçaabat köftesi 1900’lu yılların başında geliştirildi. Farklı bir karışımı var bu köftenin. İçine kesinlikle baharat türleri katılmıyor. Ancak tadı dillere destan. Kiloyla satılması da orijinal kılıyor onu. Tabi ki en güzelini ancak ve ancak Trabzon’un Akçaabat ilçesinde yiyebilirsiniz. Baharatsız köfte mi olur diye düşünenlere Akça­ abatlı ustaların verdiği cevap çok manidar; “Köftede kullanılan et ve diğer malzemeler kötü dahi olsa baharat ile kötü tatlar bastırılabilir. Önemli olan etin tadını ortaya koyan ve içerisinde kötü tatları kamufle edecek baharat gibi malzemeler kullanılmadan yapılan lezzettir. Akçaabat köftesi er meydanına üzerinde kamuflaj olmadan çıkmaktadır.”

64

KEKİK OTUYLA BESLENEN DANA ETİ Akçaabat köftesini ünü ülke sınırlarını da aşan Cemil Usta’ya (Kalkışım) sorduk. İşin sırrı şunlarda saklıymış: “Akçaabat köftesinde ön plana çıkan en önemli unsur bölgemizin yeşil yaylalarında kekik otu ile beslenen danalardan elde edilen et. Bölge dışındaki illerden gelen hayvanların etinden bu lezSayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

zetin yakalanması mümkün değildir. Bizim köftemize soğan, maydanoz ve baharat gibi malzemeler girmiyor. İçerisinde sadece et, sarımsak ve Trabzon ekmeği yer alır.” YOĞURMA KIVAMI ÇOK ÖNEMLİ Köftenin yapılışını ise şöyle tarif ediyor usta: “Kesilen etler 24 saat dinlendirildikten sonra kemiklerinden ayrılır, sinirleri temizlenir, artık etler atılır. Etler ufak parçalar halinde parçalanıp bayat ekmek, sarımsak, taze iç yağı, tuz katılarak bir numara dediğimiz maki-

sağlıklı olmayabilir, normal kıvamının verilebilmesi gerekmektedir. Bu noktada ustalık ön plana çıkmaktadır. Şekillendirme işlemi yapıldıktan sonra 2 saat dinlendirilir. Odun kömürü kullanılarak yakılan ocaklarda pişirilerek servis yapılır. Köfte kiloyla satılır.” LEZZETİN KAYNAĞI KEKİK OTU Akçaabat köftesini okyanus ötelerine taşıyan bir başka isim de Nihat Usta (Aydın). O da şu bilgileri aktarıyor bizlere: “Köfte, bölgede bol yeşillik ve yaylalarda yetiştirilen hayvanların etinden elde edilen kıymaya ilave edilen ekmek ve sarımsaktan yapılmakta. Etin özelliğini veren bu yeşil coğrafyada bol miktarda bulunan kekik otu. Biz Akçaabat’a gelen yabancı misafirlere et yemekleri, ızgaralar ve balık ve köfte ikram ediyoruz. Ama baktığınızda köfteyi tercih ediyorlar.” AKÇAABAT’TAKİ ETİN KENDİ LEZZETİ Baharattan uzak durulma sebebini de öğreniyoruz Aydın’dan: “Köftede baharatı özellikle kimyonu koyduğunuzda kullandığınız et ne derece kötü olursa olsun etin kötü özellikleri ve tadı kaybolur. Bu gizleyici baharatlar konulmadığı zaman etin gerçek tadı gün yüzüne çıkıyor. Böylece başrol etin oluyor.

neden g e ç i r i l i r. Çekim işlemi bittikten sonra yoğurma işlemi yaklaşık 1 saat devam eder. Bu yoğurma esnasında fazla veya az yoğrulma Sayı 57 / Temmuz 2014

Et iyi ise köfte güzel, değil ise kötü oluyor. Ne kadar çok baharat kullanılmışsa o denli şüpheci yaklaşılmalı köfte gibi et yemeklerine. Bu malzemeler Akçaabat köftesinin ilk yapıldığı günden bu yana hiç değişiklik göstermedi.” EN AZ İKİ SAAT DİNLENDİRİLMELİ Nihat Usta’dan evde Akçaabat köftesi denemek isteyenlere pratik bir tarif: “Gerdan, kaburga ve ağırlıklı olarak kol, bölgelerinden elde edilen dana eti. Bu etin yağ durumuna göre yani et yağlı

ise 10’da bir, et yağsız ise biraz daha fazla iç yağı katmak gerekiyor. Yani 10 kilo yağsız ete 1 buçuk kilo, yağlı ete 1 kilo olacak şekilde iç yağ katılacak. Yine 10 kilo ete 1 kilo 300 gram kadar bayat Trabzon ekmeği içi katılacak. 80 gram kadar sarımsak ve 100 gram tuz karışım için yeterli. Bütün bunlar bir arada kıyma makinesinden geçirilmeli. Bu sayede tam olarak karışabilecekler. Ardından yoğurma işlemi yapılmalı. Dinlendirilmeden de şekil vermeye kalkışılmamalı. Önce bir saat kadar dinlenen malzemeler sonra şekillendirilecek. Bu defa buzdolabında iki saat olacak şekilde tekrar dinlendirilecek. Unutulmaması gereken ise bu köftenin dolapta derin dondurucu bölüme koyulmadığı takdirde üç gün ömrü var.

AKÇAABAT KÖFTESİNİN MUHTEVASI Kullanılan malzemelerin yüzde 76,2 –73,2’si et; yüzde 14–15’i ekmek, yüzde 8–10’u iç yağ, yüzde 1’i tuz ve yüzde 0,8’i sarımsak. Etin yüzde 30’luk bölümü döş kısımdan, geri kalanıysa çoğunluğu kol eti olmak üzere, kaburga, biftek ve gerdan kısmından. Gerisi yoğurma ve pişirme ustalığına bağlı. Tabi ki biraz da gösterilen sevgiye. Köftenin tanesi 30–35 gram ağırlığında. Porsiyonu 200 gram. 65


şkanı Murat Sert: a Gündem B lu ru u K m ti e n Yö

Mufi Gıda

vesiz’ ve ‘orgaila r ke şe z– sı kı at ‘k ’, ’, ‘ekstra geleneksel urulu Başkanı Murat Sert, “1989 el ks ne le ge -‘ ta up gr K Dört ana ufi Gıda’nın Yönetim ücadelenin 25’inci yılında, doğaM en ir şt le ek rç ge at m nik’- imal imi diye başladığımız gücünü doğru kullanarak dengeli ve et ür da gı el ks ne le yılında ge rdik. Tohumun pozitif yerek ve hak ettiği saygıyı göstereve k la ku a ın ığ ğl çı iz le nın sess pmayı, kaynakları yineanlıyoruz.” diyor. ya im et ür r bi r ili eb sürdürül rarlarına bırakmayı pl ya e nd ri lle si ne k ce rek gele

66

isimlerde karşığimiz otlar farklı di le lnı lla ku si ı madde r yörelere, hatta ıza çıkıyor, isimle tatlandırıcı ve katk m de ün üm “T ör : kt or se tiy ksel belir değişiklik arz adan ürettiklerini Yöresel ve gelene saba ve köylerde m ka le lik an el ay öz , nm da lu ün etiketleriufi Gı liliği bu iliyordu. Biz de ür faaliyet gösteren M eb ürünler ekoloji kir ed di r. id dı ta yli ak ha m r bi de yer verdik. nda n toplan e yerel isimlerine organikler konusu izd Tokat bölgesinde m ı an li at şk kk Ba di lu da ru Ku kültür bitkileri amasın alı. Şirketin Yönetim zünle fark ettik ki Üretimimizin her aş Hü i im m sa a ın ad miz şı veren bu bitvardır. Murat Sert’ten hepi risinde yaşam sava ve titiz bir çalışma içe le öy , in ng ze öyle uvermişler. Oysa bir itiraf: “Doğa; er yabancı ot ol kil en ak rd ar zle ol Bi a ki. lam ssiz el uygu ın ilk sahiplerinin cömert ve öyle se rçekte o topraklar Üretimimizde tem ge iz i ss m se te ış sis i rm tim rla kliyo k yöne mamalıydı. fark edilmeyi be lar olduğu unutul kabul edilen ve ris on eür i el lit ka CCP ile çığlıklarla.” esasına dayalı HA P) uygulamalarını ı otların mücaM (G i er kemizde yabanc tim teknikl Ül ­ er M t ka To ri n be aldık.” tırma ve uyguMufi Gıda, 1996’da lesine ilişkin araş temel amaç olarak de de i’n es lg Bö nayi stitüler vardır. kez Organize Sa aların yapıldığı En lam kne ze le ku ge en ve el yd lges güne t fakültelerinde (OSB) 1996’dan bö cak, gerek ziraa Doğudan batıya, An rt dö ve i ri er le el ul ld am be r. M nlıkta yabancı ları, sel gıda imal ediyo gerekse ilgili baka ye şehirleri, kasaba ve , el aks ul ne e le in el Ge m r: ıyo a yönelik birimceri te ana grupta toplan lardan yararlanmay köyleri; “Bilgi ve be ot ila da r uz ke şe um z– rd ısı yu zel , katk zleri bu ferdi araekstra geleneksel şılabilmek için, gü ler bulunmayışı bi zle re le ek m i ye bulunan yaşları vesiz ve organik. özgürce yetişen, kim yışta, bölgelerinde lafra so a şın ve eli nasırlı anandi ba -75 olan delikanlı zet katan, kimi ke 60 ar ri m le ek ve m ey ye m i k gani sleyic i. İşletmeler kar Çeşitlerse şöyle: Or ımıza yönlendird rımızda şifalı ve be lar , va u ay ğr do ıç, al rın la u, ud üretim konulabilir ot melatlarında ahud açlarının dışında, oluşturan, yenile am , nu ra ur kla şb şa ku ku , p ik , er deneyim ve kaycine sahi armut, böğürtlen daki, bilgi, beceri, rın i; beslenme bilin sin ei er yd m ka ı n rın ba ya ve radıkla uma geri vermes karadut, kızılcık aktarılması için” ta naklarını yine topl zli vi kce re sa ge ı ay as rd ıkla ni yapm organik kahvaltıl yor Sert. konusunda gereke kaparili, üzüm di li in yt ze şil ye , tlı bahara tirmektedir. k ezme ve organi şit ürünü en iyi sakpekmezli fındık 2014 yılında 12 çe a haliyle tüketicida geleneksel gıda musli. lama şekli salamur Özetle, 1989 yılın k bi m tle Çi çı, Arapsa dığımız mücadeye sunmaktalar: üretimi diye başla si, iz lce İ rü İĞ İL bö z RL ni İ Kİ , De da, doğanın sess BİTKİLER, EKOLOJ filizi, Dağ kekiği lenin 25’inci yılın ya ziKa , po an un rg m Isı N n, TA Tohu niz fasulyesi, Hoda OLMAYAN TOKAT’ lığına kulak verdik. inde yüksek De ak, Pezik ve çığ liğ ım er narak dengeli ad hb lla M , re ku an u in oc ğr jin el do lo M “Tekno koruğu, tif gücünü am ta ile i et yr ga r üretim yapmayı, kaliteye ulaşmanın ve sürdürülebilir bi - Yabani semiz. us i ul ve al us ul , da erek ve hak ettiğ men hijyen şartlar kaynakları yineley a ın lar ! rin sa IZ le ya IY sil ve ne NC i k ks YABA gelece lararası gıda kode OTLAR DEĞİL BİZ saygıyı göstererek i nl i” ve . nd uz gü ke or an lıy ın nd an rın ısı pl la ad ık aç kmayı uygun olarak, sağl Bitkilerin Latince de yararlarına bıra ize ira im “Z nd iş: ke ı ym ay te pm e yol göstermek ve kaliteli üretim ya şuyor Murat lerin nu ko yörelerinden derye di ” k. di in ilke ed Anadolu’nun farklı l, re tü na en am m ta Sert. Tüm gıdaları Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

Say覺 57 / Temmuz 2014

67


Köşe Yazısı

Aydın Doğdu

2. Altın Dönemi!

K

ongre sonrası yaşananlardan sonra Samsun­spor için Süper Lig mücadelesi yeni bir boyut kazandı. Çünkü kamuoyu desteğini yitiren Emin Kar’ın, özellikle para konusunda ciddi sıkıntılar yaşayacağı muhakkaktır.

Son anda yönetimin içinden bazı isimlerden gelen baskı üzerine adaylığını açıklayarak hem kendini hem de takımı zor durumda bırakan Emin Kar yönetiminde daha yolun başındayken iki ismin istifası “Neler oluyor?” düşüncesinin artmasına neden oldu. Özellikle Basın Sözcüsü olarak birbiri ardına dikkat çeken açıklamalar yapan İbrahim Ersöz listeye son anda eklenmişti. Yaptığı açıklamalar daha ilk günlerde böyle bir ismin ele avuca sığmayacağı kendini belli etmişti. Nitekim, istifası istenerek yönetimden uzaklaştırılmış oldu. Samsunspor için bu dönem çok ilginç olacaktır. Çünkü parasal sıkıntısı olan yönetimin bunun üstesinden nasıl geleceği herkesin merak konusu. Özellikle talep edilen futbolculardan elde edilecek gelir belli ölçüde sıkıntıyı giderecek niteliktedir. Öyle ki hem geçmiş borçlar hem de mevcut borçlara birde yeni transfer borçları eklenecektir.

Kalpar Hoca için geçen yıl bu zamanlar yazdığımı Erhan Altın Hoca içinde tekrarlıyayım; ligdeki hedef için ilk 5 maç belirleyicidir. Sonra ki maçlarda bunun telafisi içindir. Şimdi ya Erhan Hoca Samsunspor’a Altın dönemi yaşatacak! Yada daha önceki gibi çalıştırdığı takımlardan erken ayrılacak. Elbette ben yanılmayı tercih ederim. Çünkü Samsunspor’un başarısı bütün bizim yazdıklarımızdan daha önemlidir. Şikede düşmeler olur mu? Takip ettiğim bazı yazarlar, şike sürecinde ceza alan takımların UEFA tarafından alt liglere düşürüleceğini iddia ediyorlar. Bizi ilgilendiren konu, bunların içinde Mersin İY’nun da olmasıdır.

Hal böyle olunca bunun üstesinden gelmek ve birde Süper Lige oynayacak takım oluşturmak hiçte kolay olmayacaktır. Bunun ilk emaresi teknik direktör seçiminde yapılmıştır. Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki yönetimin geçmiş dönemde ki gibi parasal sıkıntılardan dolayı yakınma gibi bir lüksüde kalmamıştır. Ayrıca takımı da Süper Lige oynatmaya mecburdur.

Öyle ki bu iddialar için daha evvel şikeden küme düşürülen Juventus’un bu cezaların uygulanmaması durumunda 500 Milyon Euro tutarında UEFA’ya dava açacağı konuşuluyor. Tüm bu iddialar doğru olması durumunda sürpriz bir şekilde Samsunspor’un da Süper Lig’e döneceği iddia sahipleri yazarlar tarafından bizzat dile getirilmektedir.

Hatırlayanlar vardır. Daha evvelde belirtmiştim. Yönetim-futbolcu-teknik heyet birbirine uyumlu olmalıdır. Aksi halde başarı söz konusu olmaz. Nitekim eğer hedefe oynayacaksanız bu hedefe yönelik futbolcu ve teknik heyet oluşturmak durumundasınız.

Bu iddiaları iki aydır yakından takip ediyorum. İddia sahipleri hem bilinen yazarlar, hem de UEFA nezdinde olayı takip eden hukukçularla birlikte hareket ediyorlar. TFF’nin bu cezaları uygulamaması demek uzun yıllar Avrupa’dan men anlamı taşımaktadır. Bunu göze alanlar olur mu? Bekleyip göreceğiz.

Samsunspor’da Hüseyin Kalpar’ın kim ne derse desin bir karizması ve bir duruşu vardı. Futbolcuların çekindiği ve hakkını verdiği bir hocaydı Hüseyin Kalpar. Erhan Altın için böyle bir durum maalesef söz konusu değil. Elbette iki yıl evvel toplama takım ile belli ölçüde başarıyı yakalamış, genç oyuncuları oynatmış ve takıma bazı futbolcuları kazandırmış söylemleri olacaktır. Bunu belli ölçüde kabul edebiliriz. Ancak benim bahsettiğim konu daha özel bir konu. Çünkü hedef ligde kalmaksa tamam! diyebilirim. Lakin Samsunspor’un hedefi eğer Süper Lig

68

ise bunun için Erhan Hoca’nın işinin çok zor olduğunu belirtmem gerekir. Yönetimde bunun bilincinde. Ancak “Şapkadan tavşan çıkarma!” peşinde olacaklar. Maliyeti Hüseyin Kalpar Hoca’dan birkaç kat daha az olan bir hocaya futbolcuların tepkisinin ne olacağı merak konusu. Oynatacak oyun sistemi hücum olduğunu söyleyenleri duyar gibiyim. İyi de bu ligde hangi takım sürekli hücum oynuyor ki? Bunun için ligin üstesinden gelmek için ciddi bir maliyet gerekecektir. Bunun içinde bütçemiz maalesef yeterli değil.

Elbette haksızlıklarla karşılaştığımız ve masada kaybettiğimiz bir finalin sonrasında yine masada Süper Lige dönmek güzel olur. Tabi ki bunun garantisinin ne kadar olduğunu hep beraber temmuz ayı içinde görmüş olacağız. Emin Kar’ın, final maçında yaşananlardan sonra “UEFA ve CAS’a kadar gideriz!” demesine herhangi bir işlem görmedik ama bakarsınız bu vesileyle istenen hedefe ulaşmış oluruz.

Sayı 57 / Temmuz 2014


Say覺 57 / Temmuz 2014

69


Yaşam

Yeni Yaşar Doğu’lar Neden Yetişmiyor? Olimpiyat ve Dünya Şampiyonu efsane güreşçimiz Yaşar Doğu’nun büyüdüğü Samsun’un Kavak ilçesi Emirli Mahallesi’ndeki ev aslına uygun restore ediliyor. Çalışmalar kısa bir zamana bitecek. Eşyaları ve fotoğraflarının sergilendiği bir müzeye dönüşecek bina. Ankara’da yaşadığı evin yerindeyse yeller esiyor maalesef. 70

Güreşteki Olimpiyat ve Dünya şampiyonluklarıyla adını Samsun’un Kavak ilçesinden bütün dünyaya duyuran Yaşar Doğu’ya köylülerinden büyük vefa. Emirli Köyü (yeni kanuna göre mahallesi) Yaşar Doğu Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Doğu’nun köydeki evini restore ettiriyor. Dernek Başkanı Naci Cengiz 3,5 yıl zarfında bu konuda önemli mesafe aldığını öğreniyoruz: “Çalışmalar oldukça uzun sürdü. Tapulu yerin içinde 11 kişinin hissesi var. Bunlar Türkiye’nin çeşitli yerlerinde ve yurt dışında. Onlara tek tek ulaştık. Hepsinden bağış yazılarını aldık. Samsun Valimizin de desteğiyle bu ihale aşamasına getirildi.” Müteahhit firmanın restorasyon işlemini sürdürdüğü iki katlı binanın müze olacağını söylüyor Cengiz: “Kullandığı eşyalarından çeşitli yerlerde yaptığı güreş fotoğraflarından bir konsept yapılacak. Mutlaka ziyaretçi sayısı artacaktır. 670 metrekare bir alan.” 3-4 AYA BİTECEK Müteahhit Yılmaz Göktepe ise mimarideki özgünlüğü koruduklarını belirtiyor:

“Aslının aynısı yapılacak. Bahçede peyzaj çalışmaları sürüyor, taş duvar örüyoruz. Mevcut yapı desteklenerek çürümüş ahşap kısımları değiştirilerek yapılacak. 150 yıl daha dayanacak. 3-4 ay gibi bir sürede bitmiş olacak. Çalışmalar sırasında kaynak suyu çıktı. Onu da alıp bahçeye çeşme yapacağız. Bittiği zaman çok güzel olacak.” ANKARA’DAKİ EVİ ÇÖKTÜ Yaşar Doğu’nun Ankara’da uzun yıllar ikamet ettiği bir ev daha var. Fakat Kavak’taki kadar şanslı değil. Yıllar önce Aksiyon Dergisi’nden Ercan Yavuz şöyle anlatmıştı hikâyesini: “Uzunyol Sokağı’nın köhne evleri arasında durup, eski Ankara’nın kömür kokan semtinde yaşayan yaşlıların sokağa çıkmalarını bekliyoruz. Yaşar Doğu’yu gençlerin tanımayacağını kabullenmiş olmalıyız ki, yaşlı insanları arıyor gözlerimiz. Soğuk havaya karışan is kokuları acı bir iz bırakıyor burnumuzda. Kırık leblebilerin çuvallarda satıldığı bu sokakta modern ağırlık ölçüleri kullanılmıyor hâlâ. Tahta-kerpiç karışımı yapının cami olduğunu anlamak için ezan sesini duymanız gerekiyor. Ezanla

Sayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

hiç bir zaman sıkıcı olmazlar. Aksine her geçen gün daha da değerlenir, hatta ölümsüzleşir. Brezilya’da Pele, ABD’de Jesse Owens ne ise Türkiye’de de Yaşar Doğu odur.”

YAŞAR DOĞU KİMDİR?

1915 yılında Samsun’un Karlı köyünde dünyaya geldi, askerlik için gittiği Ankara’da, karakucak güreşini bırakarak minder güreşine başladı. 1939 yılında giydiği milli formayı 1952’ye kadar hiç çıkarmadı. Doğu, milli formayı ilk giydiği 1939 yılında Estonyalı Toots’a yenilince hayatının tek yenilgisini aldı. Dünya ikincisi olduğu bu karşılaşmadan sonra bir daha yenilmemek üzere yemin etti ve bu sözünü tuttu. Ansiklopediler, ‘Olimpiyat, Dünya ve Avrupa Şampiyonu Efsanevi Türk Güreşçisi’ diye söz ediyor ondan. Öyle bir efsane ki; sadece yaşadığı dönemin değil, Türk güreş tarihinin en büyük ismi. Serbest ve grekoromende 47 defa milli formayı giyip 46 defa galip gelen ve bu karşılaşmaların 33’ünü tuşla kazanan bir pehlivan o. 1948 Londra Olimpiyatları’nda şampiyon olan Doğu; 1952 Olimpiyatları’na, Gençlik Spor Genel Müdürü Burhan Felek’in tarihi bir hata sonucu profesyonel sporcu ilan etmesi (ödül olarak bir ev hediye edildi) sebebiyle katılamayınca mindere veda etti. Dönemin Güreş Federasyonu Doğu’yu Milli Takımlar Teknik Direktörlüğüne getirdi. O bu fırsatı değerlendirerek Ankara Güreş Kulübü’nü kurdu; Hüseyin Akbaş, Mustafa Dağıstanlı, Mehmet Alkış, Tevfik Kış, Hamit Kaplan, İsmet Atlı, İbrahim Karabacak, Mahmut Atalay, İsmail Ogan gibi Türk güreşinin şampiyonluklara abone kadrosunu yetiştirdi. En büyük özelliği, Anadolu’yu dolaşarak yetenekli güreşçileri bulup Ankara’ya getirmesiydi. Onun yetiştirdiği güreşçiler Türkiye’ye 21 dünya, 10 olimpiyat şampiyonluğu kazandırdı.

Sayı 57 / Temmuz 2014

birlikte köhne kapılar birbiri ardına açılıp kapanıyor. Bir parça kerpiç düşüyor, bir kedi korkuyla atılıyor sokağa. Sonra insanlar... ‘Yaşar Doğu’yu tanır mısın?’ diyoruz, yaşlı adam yadırgayıcı bir ifadeyle gülüyor: ‘Delisin sen! Onu kim tanımaz ki?’ Konuşa konuşa Yaşar Doğu’nun ya­şadığı evin önüne geliyoruz. Hemen yanı başına dikilmiş apartmanın gölgesine daha fazla dayanamayan ahşap ev, tahtaları ayıklanmış bir kerpiç yığınına dönmüş. Viranenin önüne üç çöp tenekesi konulmuş. Bir devin yaşadığı yerde mahallenin pisliği ve aç kediler toplanıyor artık. Mahalleli ise kahvede hâlâ kahramanlık destanı gibi onun güreşlerini anlatıyor birbirine.” “O BİR KAHRAMANDI” Yaşar Doğu’nun hayatını kitap haline getiren Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu öğretim üyelerinden Doç. Dr. Özbay Güven, spordaki kahramanların bazı karakteristik özellikleriyle yıldızlardan ayrıldığından dile getiriyor: “Spor yıldızları bir süre sonra sıkıcı olmaya başlarken, spor kahramanları

Doç. Güven, ‘sembol sporcu’ diye nitelediğini Doğu’nun kendini Türk güreşine adadığını kaydedip şu bilgileri aktarıyor: “1948 Olimpiyatları’ndan sonra ‘Sporcuları Koruma Derneği’nce borç senedi mukabilinde verilen 20 bin TL ile Ankara’da Turgut Reis Mahallesi Uzunyol Sokağı’nda bir ev satın alır. İdealindeki Pehlivan Tekkesi’ni gerçekleştirmek için eve ilaveler yapar. Evin arka bahçesini antrenman salonu, alt katını lokanta, orta katını lokal ve üst katını da yatakhane yaparken parası biter. Antrenman salonunu Kümes Hayvanları Yetiştiricileri Cemiyeti’ne kiraya verir. Burada biletli horoz döğüşleri düzenler, kazandığı üç beş kuruşu ise idealindeki Güreşçiler Tekkesi’nin inşaatında çalışan işçilere öder.” OĞLU BİLE BAŞARAMADI Güven, 1990’daki Spor Şûrası’nda Uzunyol Sokağı’ndaki evin müze haline getirilmesi önermiş. Dönemin en yetkili isimleri fikre sıcak bakmışlar ama gerisi gelmemiş. Zar zor ayakta durabilen binanın yerinde yeller esiyor şimdi. Oğlu Gazanfer Doğu’nun Refahyol Hükümeti zamanında Gençlik ve Spor Genel Müdürü olması iyi bir fırsattır oysa. Ancak hisseli parsel sebebiyle olumlu bir neticeye varılamıyor. Yeni Yaşar Doğular neden yetişmiyor diye merak edenlere çok anlamlı mesajlar ve ibretlerle dolu evin akıbeti. 71


Spor

1984 doğumlu Fatih Atlı, altın kemerin sürekli sahibi olmayı hedefliyor

Kırkpınar’da Başpehlivanlık Samsun Lâdik’te Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nin 653’ünde başpehlivanlık Samsun’a taşındı. Ondokuzmayıs Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu’nda öğrenimine devam eden Fatih Atlı, iki sene daha üst üste aynı başarıyı göstererek altın kemerin ebedi sahibi olmayı hedefliyor.

653’ücü Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nin başpehlivanı Fatih Atlı, Kâğıthane’deki güreşlerin ardından Kırkpınar’da birinci olacağına inandığını; üst üste iki yıl daha kazanıp altın kemeri elde etmeyi hedeflediği söylüyor. Samsun Büyükşehir Belediyesi sporcusu Atlı, bu seneki finalde geçen yılın şampiyonu İsmail Balaban’ı süresiz uzatma bölümünde yenmeyi başardı. 45 dakikalık güreşte taraflar birbirlerine üstünlük sağlamayınca altın puana geçildi. Balaban sıkça tek kalma taktiğine başvuruyordu. Bu riskli bir girişimdi. Atlı hatayı iyi değerlendirdi. Seri ve sert oyunlarla önce boyunduruk yaptı sonra da çengel atarak bir puan aldı. O an maçın 55’inci dakikasıydı. 2006’dan bu yana tarihi güreşlere katıldığını belirten Fatih Atlı, ‘çok sıcak’ diye niteliyor Kırkpınar’daki er meydanını. Seyirci baskısına 72

işaret ederek, “Süreler uzadıkça psikolojik olarak insan çöküyor. Antrenörüm sayesinde bunu atlattım, iyi bir kamp dönemi geçirmiştim.” diyor. LÂDİK’TEKİ BABAEVİNDE BÜYÜK SEVİNÇ Atlı’nın Samsun’un Lâdik İlçesi Kova Mahallesi Turgutreis Sokak’taki baba evinde de büyük bir sevinç vardı başpehlivanlığa eriştiği dakikalarda. Babası Bahattin Atlı, oğlunun final müsabakasını kahvehanede televizyondan izlemişti. “Kalbim yerinde durmuyordu. Kahvehanede beni zor zapt ettiler. Çok çalışmıştı. Sonunda hayaline kavuştu.” diye konuşuyor gururlu baba. Anne Remziye Atlı ise şunları söylüyor: “Çocuğumuz çok çalıştı, emek verdi. Kendini adadı. Allah da bugüne nasip etti. Çok mutlu olduk. Kaç yıldır bekliyordu. Kendi emekleriyle, kendi çabasıySayı 57 / Temmuz 2014


HABEREXEN

®

la bugünlere geldi. Çok şükür çok mutluyuz. Televizyondan izlerken çok heyecanlandık.” Fatih Atlı, 09 Mayıs 1984 Lâdik doğumlu. Aynı ilçedeki çok programlı liseden mezun. Güreşe ustası Bayram Ertan’ın teşvik ve himayesinde 1999 yılında başlıyor. İlk adresi Lâdik Belediyespor Kulübü’dür. Ertan’dan öğrendiği yağlı güreşin tüm inceliklerini er meydanlarında çok iyi uygular. Normalde 10 yılda kat edilebilecek yolu 6 yılda alır. “BU ÇOCUĞA DİKKAT EDİN” DEDİRTMİŞTİ 2000 yılında Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde deste Küçük Boyda çeyrek finale kadar yükselmiş, ilerisi için büyük umutlar vaat etmiştir. Cazgır Kasım, ta o vakitler yapmıştır tespiti: “Bu çocuğa dikkat edin.” 2001-2002-2003 yıllarında da Kırk­ pınar’ın çeşitli boylarda çeyrek final müsabakalarında boy gösterir Atlı. 2004 yılında ilk kez katıldığı Samsun’daki Türkiye Serbest Güreş Sayı 57 / Temmuz 2014

Şampiyonasında 97 kg’da da yarı finale çıkar. 2005’te Kırkpınar Büyük Orta Boyda en güçlü 7 rakibini yenerek birinci olur ve piyasada baş altı boyda güreşlere tutuşur. 2006’da Kırkpınar başaltı şampiyonudur. Bu derecesiyle artık başpehlivanlık kategorisindedir. Ayrıca 2007 Dünya Plaj Güreş Dünya Şampiyonası’nın 120 kilo şampiyonudur Atlı. 2008 de Kırkpınar’da çeyrek final güreşir. 2011’de üçüncüdür. Aynı zamanda 2011 yılının en teknik güreşçisi seçilmiştir Atlı’nın en büyük özelliklerinden biride ustası Bayram Ertan’dan öğrendiği güreş tekniğini rakipleri karşısında en iyi şekilde tatbik etmesidir. Azmi, tekniği, kuvveti ve aklı sayesinde rakiplerine meydanı adeta dar eder. Şuanda Samsun Büyükşehir Bele­ diyesi adına güreşen Fatih Atlı, Ondokuzmayıs Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu’nda eğitimine devam ediyor. 73


xen habere

AJANDA

Kubbelerin Altındaki Tarih

Türkiye deyince İstanbul; İstanbul deyince de muhteşem camileri. Yavuz Afşar tarafından hazırlanmış eserler Ayasofya’nın güzelliğini, Sultan Ahmet’in heybetini, Selimiye’nin çizgilerini kütüphanesine taşımak isteyenler için biçilmiş kaftan. İstanbul’un tarihi camilerinin bilinmeyen yönleri ihtişamlı fotoğraflar eşliğinde bizlere sunuluyor sayfalarda. Ayasofya, Fatih Camii ve külliyesi, Süleymaniye, Sultanahmet, Selimiye Camii ve külliyesinin ilginç yönleri ve anıları tarihin birer yansıması gibi önümüzde açılıyor.

Bu Ay Ne İzlesem? MAYMUNLAR CEHENNEMİ: ŞAFAK VAKTİ Dawn of the Planet of the Apes

Vizyon Tarihi: 11 Temmuz 2014 Yönetmen: Matt Reeves Oyuncular: Gary Oldman, Andy Serkis, Keri Russell Tür: Bilim Kurgu, Aksiyon, Dram Serinin ikinci filminde Maymunları Cehenneminin şafağına tanık olacağız. Virüsten kurtulan insanlar ve Caesar öncülüğündeki maymunlar, kaos ve ölümün hakim olduğu dünyada hayatta kalmaya çalışacaklar.

HERKÜL: ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISI Hercules

Vizyon Tarihi: 25 Temmuz 2014 Yönetmen: Paul Greengrass Oyuncular: Dwayne Johnson, John Hurt, Joseph Fiennes Tür: Aksiyon, Macera

Altın Pusula Kuzey’i Gösterdi Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) tarafından bu sene on üçüncüsü düzenlenen Altın Pusula Halkla İlişkiler Ödülleri, 3 Haziran’da İstanbul’da gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) – İstanbul Uluslararası Özel Sektör ve Kalkınma Merkezi Direktörü Simona Marinescu başta olmak üzere, bakan, milletvekilleri, belediye başkanları, jüri üyeleri, kamu ve özel sektör temsilcileri, halkla ilişkiler profesyonelleri, medya mensupları, akademisyenler ve genç iletişimcilerin yoğun katılımıyla gerçekleştirilen ödül töreninde, 13 ana 10 alt kategoride olmak üzere başvuruda bulunan toplam 113 projeden 25 tanesi ödüllendirildi.

25 Temmuz tarihinde vizyona girecek olan filmin, Hercules: The Tharcian Wars çizgi romanından esinlenildiğini ve klasik Herkül hikayesinin sona ermesinden bir süre sonrasını konu alıyor.

Evcil Savaşlar Michael Kohlhaas - Adalet İçin (Michael Kohlhaas) Cannes Film Festivali’nd Kafka’nın “ne zaman aklımdan geçse gözyaşlarına boğulurum” dediği, Heinrich von Kleist’in unutulmaz edebiyat klasiğinden uyarlandı. 16. Yüzyılda geçen hikayede Michael Kohlhaas’ın ailesine bağlı, onuruyla yaşayan bir at tacirinden yönetime baş kaldıran bir kahraman olmasına giden yolu anlatıyor. 300 - Bir İmparatorluğun Yükselişi (300-Rise of An Empire) Hikaye 300’ün yeni bölümü sizi nefes kesici görüntüler eşliğinde, mutlak zafer için savaşılan mücadele dolu bir deniz savaşına götürüyor. Frank Miller’ın çizgi romanından uyarlan 300’ün ardından biraz sönük kalsada Eva Green’in ekrandaki karizması filmi seyretmeye değer kılıyor.

Türkiye’nin en prestijli halkla ilişkiler ve iletişim ödüllerinden biri olan Altın Pusula’da ibre bu sene kuzeyi gösterdi. İstanbul merkezli KSS ve Sürdürülebilirlik Danışmanlığı firması SU CSR ile ortak projeler yürüten Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş iki ayrı kategoride ödüllendirildi. “Enerjimizi Harekete Geçiriyoruz” isimli projeyle UNDP Özel Ödülü’nü alan YEDAŞ, “Dikkuyruk’u Koruyoruz” isimli projesiyle de Kurumsal Sorumluluk/Çevre kategorisinde ödüle layık görüldü.

Bu Ay Ne Okusam? BİLMİYORUM DEME SANATI

Leah Hager Cohen Eksik Parça

Cohen kitabında bizi sadece, cahilliğimizi iti­rafa yönlendirmiyor, aynı zamanda çok daha umut verici ve heyecanlı bir şey öneriyor; belirsizliği kucaklamamız gerektiği gerçeği. ‘Bilmiyorum’ demekten kaçarız çünkü utanılacak bir duruma düşmekten ve dışlanmaktan korkarız. Ama bu mazeret sonucunda da bazı bedeller öderiz. Korkularımızdan kurtulabildiğimizde ise gerçek anlamda özgürleşebilir.

74

İsİm Şehİr Artİst

AÇ GÖZLERİNİ

Doğan Kitap

Alfa Yayınları

Yılmaz Özdil

Yılmaz Özdil, İsim Şehir Hayvan ve İsim Şehir Bitki’den sonra 17 Aralık süreci ve Gezi olaylarını da anlattığı çarpıcı köşe yazılarıyla okurla­rıyla buluşuyor. Şimdi de sıra İsim Şehir Artist’de. İstediği kadar tazyikli su sıksın… Korkma sönmez!

MASAL BİTTİ İkbal Bayrak

Çocukluğunda külkedisi masallarıy­la uykularına dalan masum kız çocukları ve kurtarıl­ ma­ sı gereken prenses arayan hırçın erkek çocukları için gerçek hayatı bir roman havasıyla anlatıyor İkbal Bayrak. Kitap; kırık hayallerle, umutsuzluklarla baş başa kalacakken mücadele etmenin, cesurca var olabilmenin yolunu açıyor.

Sayı 57 / Temmuz 2014




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.