Haberexen #31 Mayıs 2012

Page 1

HABEREXEN

R

AYLIK HABER DERGİSİ

YIL: 3

BİR DOKUN ECZACIYA BİN AH İŞİT

MAYIS 2012

√ DERSHANELERDEN OKUL ÇIKAR MI?

FİYATI: 9 TL

SAYI: 31

NE EV, NE HASTANE TEDAVİ ŞAHANE

DÜŞTÜK, KALKTIK, YÜRÜDÜK AMA OLMADI

SAMSUN

HIZLI TREN GECİKİR, BELKİ HİÇ GELMEZ 2 Dergi a 1 arad Sayı 31 / Mayıs 2012

Türkiye’nin lojistik üssü şehirlerinden Samsun’a hızlı tren gelecek mi? Bu kritik soruyu TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman’a yönelttik 1


2

Say覺 31 / May覺s 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

3


4

Say覺 31 / May覺s 2012


Tren kalkıyor mu? HABEREXEN

R

AYLIK HABER DERGİSİ

YIL: 3

BİR DOKUN ECZACIYA BİN AH İŞİT

MAYIS 2012

√ DERSHANELERDEN OKUL ÇIKAR MI?

FİYATI: 9 TL

SAYI: 31

NE EV, NE HASTANE TEDAVİ ŞAHANE

DÜŞTÜK, KALKTIK, YÜRÜDÜK AMA OLMADI

SAMSUN

1950’den sonra tamamen sıfırlanan demiryolu hareketliliği 2003’ten itibaren yeniden alevlendi. 2023 hedefleri arasında yurdun dört bir yanına hızlı trenlerle ulaşabilme de var. Ancak ne yazık ki, lojistik avantajlarla donatılı; bölge, ülke ve dünya ticaretinin geçiş noktalarından Samsun listede yok. Olayı TCDD Genel Müdürlüğü’nden doğrulattık.

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) ildeki temsilcileri propaganda konuşmalarında sık sık Ankara’ya hızlı tren yolu bağlantısından söz etmekteydi. Bu söylemler Adem Güney’in 2009’daki parti il başkanlığı dönemine kadar uzanıyor. “Hızlı tren yatırımı ile Samsun-Ankara arası ulaşımı 2 saat 15 dakikaya düşecek.” demişti Güney. HIZLI TREN GECİKİR, BELKİ HİÇ GELMEZ

2 Dergi 1 arada

Türkiye’nin lojistik üssü şehirlerinden Samsun’a hızlı tren gelecek mi? Bu kritik soruyu TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman’a yönelttik

Sayı 31 / Mayıs 2012

1

Ulaştırma Bakanlığı’nın 2023’te Anadolu’nun pek çok noktasına hızlı ulaşımı planladığı Cumhuriyet tarihinin en büyük demiryolu hamlesinde, Türkiye’nin lojistik üssü şehirlerinden Samsun da yer alıyor mu? Bu kritik soruyu Devlet Demiryolları (TCDD) Genel Müdürü Süleyman Karaman’a yönelttik. Buna dair ve hızlı trenin faydaları hakkında neler söylediğini yayınladığımız röportajda detaylarıyla okuyabilirsiniz. Kamuoyuna yansıyan bilgiler sonrası kafaları karışanlar hiç de haksız sayılmazlar. Çünkü kimi bir metre raysız Karadeniz vilayetlerinin adı dahi projede geçerken, 19 Mayıs Şehri’yle alakalı durum net değil. Samsun Valisi Hüseyin Aksoy ise hızlı tren tartışmalarının ötesinde ya da fevkinde başka bir teklifle çıkıyor karşımıza. Ankara’ya en kestirme güzergahtan varacak direkt bir demiryolu hattı inşasını öneriyor. Bununla 19 Mayıs Şehri’nin lojistik avantajlarının büyük ölçüde değerlendirileceğine inanıyor. Aksoy’un görüşlerini de dikkatlerinize sunmaktayız kapak dosyamızda. Kamuoyunu sıkça meşgul eden, ancak yol aldırmayan Samsun-Ankara arası hızlı tren vaadini her yönüyle masaya yatırdık. Her muhataba sorularımızı yönelttik. İşin bayraktarlığını yapandan muhalif duruşa sahip olanlara kadar herkesin kanaatlerini kapak dosyamızda bulacaksınız. Kimileri de susmayı tercih etti. Onlarda konuşsaydı, katkıları herkesi mutlu edecekti. Kim bilir belki sözlerinin tamamını zaten söylemişlerdir.

w w w.hab erexen . com AYLIK HABER D ERGİSİ Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi

Mustafa ÇAKIR SORUMLU YAZI İŞERİ MÜDÜRÜ

Ahmet AK

HABER MERKEZİ

Mustafa BİLİK - Tugay BAŞSAN HALKLA İLİŞKİLER Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com SATIŞ VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ

Serkan KULAKSIZ

REKLAM REZERVASYON Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com HUKUK DANIŞMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin ŞENGÜL AV. Adem AKSOY TASARIM

Serdar ILGIN

www.serdarilgin.com.tr

BASIM YERİ Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mh. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96 YÖNETİM YERİ ADRESİ Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konaklar Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN

Samsun için konuşmak ortak paydada buluşmak yarın adına umutları büyütüyor. Samsun büyükse büyüğüz.

YAYIN TÜRÜ Aylık Yerel Süreli Yayın

Treni kaçırmadan Vali Aksoy’un ki dahil her öneriyi acilen masaya yatırmalıyız.

Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, vermiştir.

Sayı 31 / Mayıs 2012

basın meslek ilkelerine uymaya söz

5


HABEREXEN

14

R

Sayı 31 / Mayıs 2012

dos y al ar

18

5 EDİTÖR 8 AKILDA KALANLAR 10 KÖŞE YAZISI - BEKİR REŞİTOĞLU 12 KÖŞE YAZISI - HÜSEYİN AKAN 14 BİR DOKUN ECZACIYA BİN AH İŞİT 18 DERSHANELER OKULLARDAN ÇIKTI PEKİ, DERSHANELERDEN OKUL ÇIKAR MI?

24 28

24 NE EV NE DE HASTANE TEDAVİ ŞAHANE 28 KİM TUTABİLİR Kİ ARTIK; HAYDİ PİKNİK ALANLARINA 30 AŞK, KAVUŞAMAMAKTIR 34 WASHINGTON’UN BEYAZ SARAYI VARSA, SAMSUN’UN BEYAZ EV’İ VAR

30

38 KÖŞE YAZISI - AYLİN TAT

40

40 HIZLI TREN GECİKİR, BELKİ HİÇ GELMEZ 56 KÖŞE YAZISI - AYDIN DOĞDU 58 DÜŞTÜK, KALKTIK, YÜRÜDÜK AMA OLMADI! LİGE HEYECAN KATTIK! 62 DAMAK TADI - MEHTAP YEŞİLBAŞ

58

66 2012 MODASINDA MAZİ CIVILTISI 68 SİNEMA

6

Sayı 31 / Mayıs 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

7


Akılda Kalanlar Samsun-Rusya arası 40 dakika… Samsun İl Özel İdaresi İl Genel Sekreteri Aslan Karanfil, Rusya’yla ticari ilişkilerin artması amacıyla bu ülkeye şehirden direkt uçak seferleri planlandığını belirterek şunları söylüyor: “Valilik, Özel İdare, Samsun Büyükşehir Belediyesi ve Samsun Ticaret ve Sanayi Odası olarak, Rusya’nın Krasnador veya Soçi şehirlerine uçak seferi konulması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu seferler açıldığında, iki şehir arasındaki mesafe sadece 40 dakikada kat edilecek. Bunun sonucunda, iki ülke arasında, ithalat - ihracat ve alışveriş turizmi oranı ciddi anlamda artacak. Gerek özel hastaneler, gerek devlet hastaneleri bakımından sağlık kenti olduk. Rusya’dan buraya birçok Rus vatandaşı sağlık hizmetleri içinde gelecektir”

Haberexen, Samsun ‘Ortak Paydasında’ buluşturuyor… Haberexen Yayın Grubu’nun düzenlediği ‘Ortak Paydamız Samsun Buluşmaları’ başladı. İlk konuk, Müstakil İşadamları Derneği (MÜSİAD) Samsun Şubesi idi. North Point Otel’de gerçekleştirilen programda, Samsun, Samsunluluk bilinci, teşvik, yatırımlar, şehrin ticari potansiyeli, sorunları ve çözüm önerileri ile Samsun’daki sportif başarı ve başarısızlık konuları irdelendi.

8

Yeni teşvik yasasına sevinelim mi, üzülelim mi? Türkiye’nin merakla beklediği yeni teşvik sisteminin öncekilere nazaran devrim niteliği taşıyacağı ifade ediliyordu. Samsun’un 3. bölgedeydi. Paketi iş dünyasının genel manada olumlu karşıladı. Ancak yerel bazda tam da tatmin ettiği söylenemez. Şehrin Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Salih Zeki Murzioğlu, yasanın vilayeti teşvikte en iyi yere oturttuğu görüşünde: “Gönül ister teşvikte Samsun en iyi yerlerde olsun. Ama benim şahsıma sorarsanız, bana göre yeni Teşvik Yasası’nda Samsun en iyi yere oturtulmuş bir ildir. Siz Amasya, Erzincan ve Uşak illeriyle ‘aynı bölge içersinde beni kabul et’ diyorsanız gidelim onlarla beraber olalım. Ama Samsun’un bir adı var. Samsun’un bir gelir seviyesi ve düzeyi var. Hükümet bölgesel ekonomik düzeyi birbirine eşitlemek için teşviki çıkartıyor. Bunları aynı seviyeye getirmek için bu teşvikler veriliyor. Bana göre Samsun bugün teşvikin tam ortasına oturmuştur. Bunu eleştirecek arkadaşlar varsa ben bu eleştirilere de açığım. Gönül isterdi ki Samsun 6. bölgede veya 5. bölgede olsun ama öyle bizim dememizle beraber olmuyor.”

Genel Merkez ‘Çetinkaya’ diyor… Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Merkezi, 24 Haziran’daki İl Kongresi’nde görevdeki başkan Osman Çetinkaya ile yola devam edecek. Söz konusu karara, ildeki delegelerin SMS yoluyla nabzı ölçülerek varıldı. Temayülde adı ön plana çıkan Çetinkaya; “24 Haziran 2012 tarihinde Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan’ın katılımıyla il kongremizi gerçekleştireceğiz. 2014’teki yerel seçimlerdeki sloganımız 17+1. 2015’deki yapılacak genel seçimlerde hedefimiz yüzde 65.” diyor. Sayı 31 / Mayıs 2012


Medikal sanayiye sektörel destek… Samsun Medikal Sanayi Kümesi, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Küme Destek Programı’na dâhil edilen 12 önemli sektörel kümeden biri artık. Program kapsamında kümelere, 6 milyon lirası bu yıl içinde kullanılmak kaydıyla, toplamda 25 milyon lira destek veriliyor. İhtiyaca göre bütçenin artabilecek. Uygulama ilerleme sağlayan sektörlere antibiyotik etkisi meydana getirecek.

Elveda Süper Lig!

Süper Toto Süper Lig’in son haftasında Sivasspor’a 2-1 yenilince alt kümeye düştük. Oysa son haftaya taşımıştık ümitlerimizi. Maçın ardından teknik direktörümüz Mesut Bakkal’ı da kaybettik! Yönetime haber vermeden gitmişti, basına ‘Hakkınızı helal edin’ diyerek. “Konuyla ilgili gerekli başvuruları yaparak, kulübümüzün hakları Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) nezdinde aranacaktır.’’ denilmesi neye fayda artık?

Başbakan’dan KASİF’e plaket Başbakan Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) hibe programları çerçevesinde en çok proje yürüten sivil toplum kuruluşu Karadeniz Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu’nu (KASİF), plaketle ödüllendirdi. Plaket, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu’nun (TUSKON) İstanbul’da yapılan 4. Genel Kurulu’nda takdim edildi. KASİF Başkanı Osman Reis, TUSKON Başkan Yardımcılığı görevinde güven de tazeledi böylece. TUSKON’a bağlı 7 federasyon ve 175 dernek var.

Kalbi sınav stresine dayanamadı…

Kızılay’a rekor kan bağışı Kimse Yok Mu Derneği Samsun Şubesi ile Kızılay’ın ortaklaşa tertip ettiği bağış kampanyasında 525 ünite kan toplandı. Bu bölgede rekor.

Henüz 17 yaşındaydı Damla Orhan. 19 Mayıs Lisesi son sınıf öğrencisiydi. İlkadım ilçesinde girecekti üniversite sınavına. Çok stresliydi ve yıllardır bu anı bekliyordu. Ancak o günün sabahı aniden fenalaşarak hastaneye kaldırıldı. Tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamıştı. Bu acı haber Kılıç Dede Mahallesi’ndeki ailesini, yakınlarını ve sevenlerini yasa boğdu. Bir damla gibi düşüvermişti tutunduğu dalın yaprağından. Sayı 31 / Mayıs 2012

9


Köşe Yazısı

Bekir Reşitoğlu Mefkuresizler anlayamaz

S

amsun’daki her sahanın mesleki ve sivil oluşumlarını ortak payda toplantılarında buluşturmaya başladı Mustafa Çakır. Bunun ne derece önem arz ettiğini algılamak için aynı duyguları hissetmek gerekiyor. Büyük hayır ve gelişmelere vesile oluşturmasını dilemekteyim. Taşın altına elini koymak tabirini zaman zaman kullanırız diyaloglarımızda. Ama nedense çok az pratiğe geçirmeyi yeğleriz. Nice acaba? Çünkü kendimizi kandırmaktayızdır. “Olur mu öyle şey?”, demeyin. Çevresindekileri uyuttuğunu sananlar ninnilerinin asıl muhatabıdırlar aslında. Türkiye’nin parlayan yıldızı vakit tamamlandığında el üstünde tutulacak. Buna eminim. Kutlama seremonisinde kimler bulunacak kimler, bir bilseniz. Peşinen belirtmeliyim ki, riyakarlar dışlanacak o gün. Gizleyemeyecekler ikili oynadıklarını. Gerçeği alınlarından okuyacak cümle alem. Adımlar atıldığında etki ve yankıları ölçülemez. Sahibi de farkında değildir bunun. Hedefe varıldığında tadılır mutluluğu. Çekilen onca yorgunluğa değmiştir. Huzuru yeter insana. Tarih altın harflerle yazar onları. Unutulmazlar. Hak da razıdır, kul da. Başka ne istenir ki bu dünyadan? “19 Mayıs Şehri”, diyorlar Samsun’a. Gençliğe hediye bu ay. Atatürk’ün

10

adımı da, nitelemeye çalıştıklarımdan yalnızca biriydi. Bakın nerelere taşıdı ülkeyi? Gerçi çarklarımıza sokulan çomağın haddi hesabı yok. Darbedarız. Acıların milletiyiz. Ne sevindirici ki yılmadık, yılmayacağız jakoben anlayışlılardan. Kendileri tokken aç gezenleri hiçe sayanlardan. Hepbanacılardan. Çaldıkları süt burunlarından fışkırmakta. Her bir şehrimiz pırlanta güzelliğinde. Gözleri kamaştırmakta. Kimse evladına çirkin der mi? Samsunumuz ayrı lakin. Nerede bu dağlar taşlar? Ovalar, ırmaklar, denizler ve topraklar… Karadeniz’in kapısı. Yurdun mihenk noktası. Yatırım, illa da yatırım. Dört bir yanında 5 yıldızlı oteller, kongre merkezleri ve dev tesisler yükseliyor ilimizin. Yabancılar mobbing dinlemiyor bundan böyle. Yastık altı bankerleri naneli! Nereden de çıktı bu gaile, türküsünü söylüyorlar. Medyada düğümleniyor kritik meseleler. Yerelin sesi doğrunun peşinde koşup, başarıya motive edince, kim durdurabilir ki hemşerilerimizi? İlan gazetesi basanlar aradan çekilmeli. Bu gidişle sonları malum. Gazetecilik bilgisi, azmi ve ruhundan mahrumlar evlerine külfet. Ey o kalem tutan ellere… Olmak ya da olmamak demiş elin İngiliz şairi. Cihan aşık tekstlerine. Onu aşmaya çabalıyorlar genç tiyatrocular.

Rol modelin neyse sen de osun. Kültürüne açken sen sen değilsin. Bir dayatmayla karşı karşıyayız. Alenen hedef gösteriyorum işte: Hani o, cumhuriyetin haizliği iddiasındakiler var ya… Kep düştü, kel ortada. İlaçlarını başlarına sürebilirler. Bırakamayız, uzaktan izleyemeyiz eskisi gibi. Müdahiliz. Takipteyiz. Asıl oyuncuyuz. Karakterimiz belli. Mefkûresizler anlayamaz bizi. Beklemiyoruz da zaten. BURCU YİĞİTLER… Sarp kapılar ardında Burcu yiğitler. Sönmüş ateşlerin Közleri onlarda. Nice dertlerde, gurbet illerde Yine de yanık insanların Ümitleri onlarda. Sözleri söz, özleri öz. Ne korkmuşlar ölümden Ne de dünya umurlarında. Kahpe fikirler kol gezse de Yılmaz iradeler onlarda. Silelim sarpa sarmış buhranları Verelim elele kurtuluş yollarında Satalım art niyetlerin anasını Sevelim bu yiğitleri Güvenelim bu yiğitlere Kim ne derse desin Derdimizin dermanları onlarda.

Sayı 31 / Mayıs 2012


Dünya Mühendislik Bilgisayar DÜNYA MÜHENDİSLİK BİLGİSAYAR

SİSTEMLERİ ve İLETİŞİM SAN. TİC. LTD. ŞTİ

EXPER

Mantık Varsa,

DMO Üzerinden Kurumsal Satış Expertiz Kiralama Sistemi Exper Yetkili Bayii ve Servis Noktası

Rakip Yoktur! www.dunyasepeti.com

ÇOK YAKINDA !

İnternet üzerinden online satışlarımız başlıyor... Her türlü bilgisayar ve bilgisayar ekipmanlarının web üzerinden online satışı

GÜVENLİK & ALARM SİSTEMLERİ

SATIŞ ,SERVİS & KURULUM

Cctv Kamera Sistemleri, Dvr Kayıt Sistemleri, Gizli Kamera Sistemleri, Kablosuz kamera Sistemleri, Yangın Alarm Sistemleri

KURUMSAL DESTEK

YILLIK/PERİYODİK BAKIM ANLAŞMALARI Yapılan bakım anlaşmalarıyla kurumunuzun gerek yazılım gerek donanım ihtiyaçlarına profesyonel destek hizmeti sunuyoruz

vionty

ALARM SİSTEMLERİ

KAMERA SİSTEMLERİ

TM

VEGA YAZILIM

Adres: Ulugazi Mahallesi İstiklal Caddesi No: 24/6 Kat: 1 İlkadım/SAMSUN Tel: (362) 435 04 93 Fax: (362) 433 16 75 Web: www.dmb.com.tr E-posta: dmb@dmb.com.tr 11 Sayı 31 / Mayıs 2012


Köşe Yazısı

Hüseyin Akan Herkesin konusu sağlık

H

Herkesin bir fikir sahibi olduğu, daha doğrusu çok fikir sahibi olduğu ve rahatlıkla konuştuğu alanları hepiniz biliyorsunuz. Bunlar; din, siyaset, futbol ve sağlık. Köşe yazarları ise filozof gibidirler. Fikir sahibi olmadıkları, söyleyecek sözleri olmayan konu yoktur. Uzun uzun tahliller yapıp, cesurca hükümleri arka arkaya sıralarlar. Özellikle sağlık alanında, hekimler alanı dışında olduğu için veya kesin, net bilgi sahibi olmadığı konularda sessiz kalırken, tıp dışı olan kişiler sağlığa ve hastalığa ilişkin her hususta rahatlıkla fikir belirtip tavsiyelerde bulunabilmektedirler. İşin ilginç yanı, tıp dışı kimselerin söyledikleri hekimlerinkinden çok daha fazla dikkate alınmakta ve uygulanmaktadır. Özellikle, hastane koridorlarında yapılan sohbetlerdeki tavsiyeler önemsenmede ön sıradadırlar. Çünkü, şu aforizmaya hepimiz iman etmişizdir: “Ağaçtan düşenle ilgili malumatı, en

12

iyi ağaçtan düşenler bilir”. Nitekim, çok okuyan değil çok gezen veya çok yaşayan bilir. Yüzlerce kanalda yayın yapan televizyonlarda, günün birçok saatınde sağlıkla ilgili çeşitli uzmanlar bütün bilgilerini, büyük bir güvenle insanlara iletirler. Bazen, bir hastalık moda olur. O hastalıkla ilgili konuşmalar, tartışmalar ekranlardan odalara yayılır. Ertesi gün, hastaneler o hastalıkta görülebileceği söylenen şikayetleri olan hastaların hücumuna uğrar. Medyada, her gün bir başka bitkinin iyi geldiği hastalıklar anlatılır. Bitkilerin mucizevi yararları sıralanır. Bazen sabah kuşağı programlarında, bazen de ana haberlerde yer verilir bu harika formüllere. Nasıl sağlıklı kalınır, yağlardan nasıl kurtulunur? Doğru ve sağlıklı beslenme nedir? Suyun, balın, narın, altın çileğin, kuşburnunun, zeytinin, cevizin, kiraz sapının, kekik suyunun ve daha bir çok şeyin faydaları ve tedavi ettikleri hastalıklar saymakla

bitmez. Bu tavsiyelerin her birini dinleyecek olursanız, ya şişmanlarsınız, ya hazımsızlık sorunlarınız ortaya çıkar veya bilinçli olarak dengesiz beslenmiş olursunuz. Hastalık riskleri nasıl en aza indirilir? Bunların tümünün cevaplarını ekrandaki veya gazete köşesindeki uzman(!) verir. Bütün bu bilgileri akılda tutmanın veya not alıp uygulamaya çalışmanın size, hafızanızı ve zamanınızı doldurmak, yani sizi oyalamak, can sıkıntısına düşmenizi engellemek gibi bir faydası olur. Bu programlarda dikkat ederseniz, hekimler yani doktorlar çok az yer alır. Çünkü, onların mucizeleri ya da mucize ilaçları yoktur. Bilimsel bilgileri ve deneyimleri vardır. Etraflıca bilgi sahibi ve deneyim sahibi olmadıkları hususlarda fikir ileri sürmezler. Bilimsel bilgilerin de bir gün değişebilme ihtimali olduğunu bilirler. O nedenle, kesin konuştukları ender görülür. Sağlık, üzerinde çok konuşulacak ve dinleyeni bol olan bir konu olmayı sürdürecektir. Sayı 31 / Mayıs 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

13


Sektör

Sağlıkta global bütçe anlayışının sancıları artıyor…

Bir dokun eczacıya bin ah işit! Sıkıntıdan ve kar marjlarının sürekli düşmesinden yakınan eczacılara yöneltilen en temel soru şu: O halde niçin eczane sayısı artıyor? 6. Bölge Eczacı Odası Başkanı Karacan, bunun fakülte ve mezun enflasyonundan kaynaklandığını söylüyor. On yıl öncesine göre Fakülte sayısı 10’dan 25’e, mezun miktarı da 650’den 1500’e yükselmiş. Ancak aylık eczane açılış ve kapanış oranları kafa kafayaymış: “İşin garip tarafı da 10 sene önce 650 mezun verilirken eczacı nüfusu yüzde 5 artıyordu. Bugün ise 1500 mezunla yüzde 3-4 civarında. İki katına çıkması gerekmez mi?”

S

ağlık sistemindeki en önemli ayaklardan eczacılar ile vatandaşları karşı karşıya getiren muayene katılım ve reçete parası tahsilâtının oluşturduğu nahoş durumun sonu nereye varacak belli değil. İlaç fiyatlarını Avrupa’nın en ucuz ortalamasına endekslemek de işe yaramayacak endüstrinin sonuncu indirimdeki direnişinden sonra. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), yıllık harcama limitinin aşılmaması üzerine kurguluyor planlarını. Global bütçe diyorlar adına. Sağlık Bakanlığı’nın performans mantığıyla çalıştırdığı hastaneler her

14

gün masraf üretiyor. Gerekirse hizmet satın alırım düşüncesi de iflasın eşiğinde. Fatura sürekli halka yükleniyor. Özel hastanelerin kategorilerine göre talep ettikleri fark ücretleri de artırıldı. İlacın tedavi sürecindeki kritikliği tartışma götürmez. Eczacının rolünü yadsımak da imkansız. Ancak bilimsel eczacılığın 173’üncü yılında bu mesleği icra edenler hiç de umutla bakamıyor geleceğe. 14 Mayıs onlar için özel bir gün. Samsun’daki 6. Bölge Eczacı Odası da 56. kuruluş yıldönümünde.

Kar oranlarının çok düştüğünü ve artık işin yapılamaz hale geldiğini iddia eden eczacılar hangi ölçüde haklı? SGK İl Müdürlüğü, “Eczacıların bu yönde sızlanma ve serzenişte bulundukları doğrudur. Bunu zaman zaman bizlere de ifade etmekteler. Aralık ayında yapılan Kamu Kurumu Iskonto artışı ve yapılan düzenlemeler sonucunda ilaç fiyatlarında toplamda yaklaşık yüzde 20’yi bulan düşüşler olmuştur. Bunun sonucunda İlaç üretici ve ithalatçı firmaları ecza depoları ilaç alım koşullarında yeni güncellemeler yapmışlardır. Bu güncellemelerle birlikte yüzde 4 civarında eczacı karında azalma olmuştur.” diye cevaplıyor bu soruyu. Sayı 31 / Mayıs 2012


KARACAN: ECZACI TÜCCAR DEĞİL Kİ… Samsun’da SGK ile sözleşmeli eczane sayısı 403. 2011 Ekim ayında 394 idi. 6. Bölge Eczacı Odası Başkanı Onur Ferhat Karacan problemin kökenine iniyor ilkin: “Eczacıların kar oranları ilaç fiyatlarında meydana gelen şuursuzca düşüşler nedeni ile sürekli olarak azalmakta. Biz eczacılar ilaç fiyatlarında meydana gelen bu düşüşler nedeni ile stoklarımızda bulunan ilaç fiyatlarını da aşağıya çekiyor ve aradaki farkı kendimiz karşılamak zorunda kalıyoruz. Bu durumda dolayısı ile karlılık oranımızı sürekli olarak aşağıya çekiyor. Bizler market değiliz ki belli stok miktarları üzerinden çalışalım. Bizim kanunlar ile belirlenen belli ilaçları stoklarda bulundurma zorunluluğumuz var. Çünkü biz sağlık hizmeti veriyoruz. Ticaret ile uğraşıyorsanız fiyatı düşecek bir ürünü bulundurmayabilir ve bir müşterinize elimizde bu ürün kalmadı, gelecek diyebilirsiniz. Ancak biz sağlık hizmeti veriyoruz. Bizim böylesi bir lüksümüz yok. Ayrıca Türkiye’de çok sayıda eczacılık fakültesi açılıyor ve her yıl çok sayıda eczacı bu fakültelerden mezun oluyor. Bir ülkenin ihtiyacından daha fazla eczacı yetişmesi bu konuda bir enflasyonun meydana gelmesine neden olmakta.” 2004 yılında görüldü ki yerli piyasanın baş müşterisi kamunun sağlık harcaması alıp başını gidiyor. İlaç fiyatlarını düşürme formülüne başvuruldu hemen. Eczacı, depo ve üreticiden indirim istendi. Endüstri yüzde 4 ila 11 aralığında yerine getirdi bu talebi. Ama bunu depocuya, o da eczacıya yansıttı. 5 Kasım 2011’deki tüm ilaç fiyatlarının yüzde 10 aşağıya çekilmesi artık yeter dedirtti. 10 Kasım’da kamu kurum ıskonto çıtası yükseltildi. Bu aynı nispette eczacının karını törpülemekteydi. Hattı zatında düşüşe karşı çıkamayacaklarını ancak stoklardaki ilaç zararının halledilmesi gerektiğini vurguluyor Ferhat Karacan: “Hayati öneme haiz ilaçlarda Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen oranlara göre bir eczacının karı yüzde 12’dir. Bunun dışında ayrıca ilaç fiyatına göre kademelendirilmiş bir kar oranı var eczacıların. Yani 0 ila 100 TL arası olan ilaçlarda eczacının kar oranı yüzde 25’dir. Onun devamındaki fiyatlarda kar oranı yüzde 12 ve 16 arasında değişmektedir. Ayrıca bu Sayı 31 / Mayıs 2012

Karacan: “10 TL’lik bir ilacı almak için eskiden sadece emekliler 1 TL çalışanlar 2 TL öderken bugün 7 TL civarında bir para ödemeleri gerekiyor. 100 TL’lik bir ilaç içinde bu rakam 40 TL’yi bulabiliyor.”

Global bütçe uygulamasını eleştiren Karacan, “Bir aile aylık bütçesini belirlediğinde ve bir sağlık problemi meydana geldiğinde bu aile; ‘Bu sağlık harcaması bütçe hesabında yoktu ve buna para harcayamayız.’ diyebilir mi? Ama devletin yaptığı bu olmuştur. Hükümetin burada en büyük hatası sağlık giderlerini bir bütçe deliği olarak görmesi. Elbette devlet bütçe hesabını yapacak ve denetleyecek. Ancak bu sağlık, başka bir şey değil ve sağlık harcamalarının bütçeyi geçmesi bir kara delik olarak görülemez.” diye konuşuyor. 15


Sektör Ayrıca bu rakamlar devlet ile eczacılar arasında yapılan protokol gereği yapılan özel indirimler hariçtir. Bizler bir de bu protokol gereği yüzde 3 oranına varan ıskontolar yapmak zorundayız. Yani Eczacıların karlılığı toplamda yüzde 9 ila 22 arasında ilaca göre değişkenlik göstermekte. Bugün eczacıların elde ettiği karın yüzde 10 u zaten çalıştırdığı elaman, vergi ve dükkan masraflarına gitmekte. Üzerine birde karınızın yüzde 10’u ilaç fiyatının düşürülmesi ile elinizden alındığında geriye kalan kar oranı ile ayakta kalmanız mümkün olmaz. Dolayısı ile bugün hiçbir eczacı kar etmiyor ve bunun sıkıntısını yaşıyor.” GLOBAL BÜTÇE SIKINTISI Genelge diyor ki, eczacının depo zararını ilaç firmaları üstlenecek. Bu hep havada kalıyormuş maalesef. Bekleyiş sürüyor. Firmalar da kendilerini maliyet hesaplarıyla savunuyorlar. Sıkıntı o radde ki, bazı ürünlerin piyasada bulunamayacağı kozu dahi oynanıyor. Bilhassa fiyatı düşük bazı ilaçları teminde zorlandıklarını, maliyeti kurtarmadığı gerekçesiyle çoğunda üretimin durdurulduğunu söyleyen Oda Başkanı Karacan, kendilerinin aksine uluslararası sermayenin olaya ticari pencereden baktığını kaydediyor: “Sıkıntılardan bir tanesi de esasında global bütçe olayı. 2008 yılında devlet sağlığı global bütçe kapsamına dahil etti. Bunun anlamı devletin her sene için sağlık harcamaları konusunda bir bütçe ön görmesi ve bu rakamın geçilmesi halinde de bir sene sonraki bütçe için o denli sağlık harcamalarından indirime giderek bütçeyi denkleştirmesi demek. Bu bütçe 2011 yılı için 15 Milyar TL idi. Bu bütçeyi geçtiği oranda da devlet sağlık harcamalarında indirim getirdi yılın sonunda. Bu durumun bize yansıması da Kasım ayındaki ilaç fiyatlarına getirdiği indirim oldu. Harcama her defasında belirlenen bütçeyi geçtiğinde tekrar tekrar indirime gidilirse ki böyle olacak. Birincisi bu zararın altından hiçbir eczacının kalkması mümkün ola-maz. İkincisi hastalara ilaç bulamayabiliriz. Çünkü yavaş yavaş uluslararası sermayelerden de Türk ilaç pazarından

16

çekilmeler başladı. Bir aile aylık bütçesini belirlediğinde ve bir sağlık problemi meydana geldiğinde bu ailede; ‘Bu sağlık harcaması bütçe hesabında yoktu ve buna para harcayamayız.’ diyebilir mi? Ama devletin yaptığı bu olmuştur. Hükümetin burada en büyük hatası sağlık giderlerini bir bütçe deliği olarak görmek. Elbette devlet bütçe hesabını yapacak ve denetleyecek. Ancak bu sağlık başka bir şey değil ve sağlık harcamalarının bütçeyi geçmesi bir kara delik olarak görülemez.” SAĞLIK ÜCRETSİZ DEĞİL… Emekliler yüzde 10, çalışanlar ise yüzde 20’sini öderdi reçete tutarının. Yeni katılım ve fark ücretleriyle cepten çıkan para epey palazlandı. Sağlık ücretsiz demek ne mümkün! Ayrıntıları şöyle anlatıyor Karacan: “Öncelikle eş değer ilaç kavramı çıktı. Devlet her ilaç için ayrı bir ödeme rakamı belirledi. Yani doktorun reçetenize yazdığı ilacı almak üzere eczaneye geldiğinizde ve bu ilacın fiyatı 10 lira ise devlette bu ilacın 8 TL’sini ödüyor ise siz ilacın yüzde 20’lik veya 10’luk kısmından hariç olarak aradaki devletin ödemediği farkı da ödüyorsunuz. Biz buna ilaç fiyat farkı diyoruz. Ayrıca ücretsiz sağlık hizmeti diye konuşulurken hastanelerde veya aile hekiminde muayene olmanın bedelini de devlet eczanelerde tahsil etmeye başladı. Böylece vatandaş ücretsiz muayene olmuyor aksine muayene ücretini eczanede ilaç alırken ödediği için muayene ücretini ödediğinin farkına varmaması sağlanıyor.” Ardından kapsam genişletilerek reçete bedeli icat ediliyor: “Yani doktor tarafından reçetenize yazılan ilaç sayısı kadar ekstra bir ücret ödüyorsunuz. Reçetenize üç adete kadar ilaç yazılmışsa 3 TL eğer üç kalem ilaçtan fazla yazmışsa her ilaç başına 1 TL olmak üzere ücret ödüyorsunuz. Eğer reçetenizde sadece bir ilaç yazılı ise yine üç TL ödüyorsunuz elbette. Bu nedenle 10 TL’lik bir ilacı almak için eskiden sadece emekliler 1 TL çalışanlar 2 TL öderken bugün 7 TL civarında bir para ödemeniz gerekiyor. 100 TL’lik bir ilaç içinde bu rakam 40 TL’yi bulabiliyor. Yani artık ilaç için hasta daha fazla para ödüyor. Bu paraların da sanki eczacılar

tarafından alındığına dair vatandaşta bir kanı oluşuyor. Çünkü devlet sağlığı ücretsiz yaptığını söylerken hastanede bedel almıyor. Eczacılar vasıtası ile muayene ücreti de dahil olmak üzere bir sürü parayı tahsil ediyor. Bu para eczacının cebine girmeden de devletin kasasına otomatik olarak ulaşıyor.” ECZANE SAYISI NİÇİN ARTIYOR O ZAMAN? İçinizden ‘Bunca eza ve cefaya, öte yandan da karsızlığa rağmen eczane sayısı her geçen ay niçin artıyor o halde?’ diye geçiyor olabilir pekala. Karacan’a göre bunun tek sebebi var, eczacı enflasyonu: “Bundan 10 yıl önce 7 tane eczacılık fakültesi yılda ortalama 650 civarında mezun veriyordu. 2012 yılında 25 tane eczacılık fakültesi var. 19 tanesinde öğrenim gören öğrenci var ve sayıları 1500 civarına ulaşmış. Ancak aylık eczane açılış ve kapanış oranlarına baktığınızda durum net olarak ortaya çıkıyor. Günümüzde eczane açılış ve kapanış rakamları kafa kafaya gitmek-te. İşin garip tarafı da 10 sene önce 650 mezun verilirken eczacı nüfusu yüzde 5 artıyordu. Bugün ise 1500 mezun verilirken eczane artış oranımız yüzde 3-4 civarında. Buna baktığınızda 10 sene önceki mezunun iki katından fazla mezun verildiğine göre eczane nüfus oranının da iki katı olması gerekmez mi? Bugün eczaneler en ücra köşelerde dahi var. Devletin bunun bir nimet olduğunu bilip eczacıların ayakta kalması için elinden geleni yapması lazım. Çünkü üniversite eğitimi görmüş okumuş yazmış eczacılar bulundukları ücra bölgelerde halk tarafından öyle bir hale getiriliyor ki mahallenin abisi ablası, mahallenin danışmanı oluveriyorlar. Bazen kavga eden komşular arasında arabuluculuk dahi yapılırken bazen de üniversite sınavına girmiş çocuğunun tercihleri konusunda yardım isteyen babaya yardımcı oluyorlar. Doktora ulaşılamayan saatte ve yerde eczacıya ulaşılabiliyor. Eczacılar sağlık sektörünün kılcal damarlarıdır ve bu değere sahip çıkması lazım devletin. Çünkü bu kılcal damarlara sahip çıkamazsanız o ücra köşelere hiç ulaşamazsınız ve ulaşamadığınız yer sizin olmuyor maalesef.” Sayı 31 / Mayıs 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

17


Eğitim

Türk eğitim sisteminin en kallavi problemi:

Dershaneler okullardan çıktı.

Peki, dershanelerden okul çıkar mı?

Ü

niversite giriş sınavlarını da üniversite hazırlık kurslarını ortadan kaldırıyoruz. Bu dershaneler ya liseye dönecekler ya da kapanacaklar. Çünkü insanların ellerindeki son imkânları bu alanda kullanmalarını istemiyoruz. Ben bazı büyük dershanelerle konuştum. Kendileri ‘Biz de bu yola girmeyi düşünüyoruz’ dediler.” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu sözleri kaydettikten sonra eğitim ülkenin birinci gündemi haline geliverdi. 4+4+4 formülünün Meclis’te kabulüyle bütün dikkatler bu alana yönelmişti zaten. Sistem sil baştan yenilenecekti.

18

Fazladan okula, eğitimciye ve araç-gerece ihtiyaç duyulacaktı. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in üniversite seçme ve yerleştirme sınavlarında da farklı metotlar deneneceğini belirtmesiyle herkes bu konuyla hemdemleşti. Siyasetin de ana malzemesiydi artık. Ekonominin de. Sosyal hayatın da. Evet, çocuklar henüz ilkokul çağından itibaren bir sınav maratonuna sokuluyordu. Öğrenme, özümseme ve içselleştirme yerine ezberle teste kadar unutma mantığı hâkimdi. Nesil bilgi çöplüğüne dönüşmüştü. Fonksiyonellik geri plan-

da kalmıştı. 18 yaşındaki Damla Orhan’ın Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nın (YGS) yapılacağı sabah kalp krizinden vefat etmesi müthiş bir ibret ve ispattı. Önümüzdeki senelerde öğrenciye çok sayıda sınav fırsatı tanınacağını belirtiyor Bakan Dinçer. Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan törenlerinde sarf ettiği ‘dershaneler söğüşlüyor’ sözüyle de daha da alevlendi tartışma. 19 Mayıs Şehri’ndeki yetkin ve ilgili kurum temsilcilerine sorduk meseleyi. Neler söylediklerini kesip biçmeden paylaşmak en iyisi diye karar kıldık. Sayı 31 / Mayıs 2012


“YANLIŞ POLİTİKALAR EĞİTİM SİSTEMİNİ İFLAS ETTİRDİ…” Levent Kuruoğlu (Türk Eğitim Sendikası - Türk Eğitim Sen Samsun Şube Başkanı): Hatırlanacağı üzere Başbakan 2008 yılında da yine aynı minvalde açıklamalar yapmış, dershane sisteminin kaldırılacağını söylemişti. Dershanelerin kapatılmasının Başbakan’ın hayali olduğu açıktır. Dershane sistemine son verilmesi Türk EğitimSen olarak bizim de arzumuzdur. Ancak, maalesef önümüzdeki 5-10 yıl içinde dershanelerin kapatılması mümkün görünmemektedir. Başbakanın açıklamaları şu an için hayalden de ötedir, bir ütopyadır. Şöyle ki; Türkiye’de dershaneler büyük bir sektör haline gelmiştir. Sınavlara hazırlık amacıyla kurulan dershanelerin sayısı 1975-1976 yılında 157 iken; 20022003 yılında 2 bin 122, 2009-2010 yılında ise 4 bin 193’e yükselmiştir. Dershanelere devam eden öğrenci sayısı ise 2002-2003 yılında 606 bin 522 iken, 2009–2010 yılında 1 milyon 174 bin 860’tır. AKP iktidarında dershaneye giden öğrenci sayının bu denli bir artış göstermesi sorgulanması gereken önemli bir husustur. Hal böyleyken; dershanelerin kapısına kilit vurmak, bu rant kapısını lağvetmek, hiçbir alt yapı hazırlığı yapmadan sadece sözle mümkün olabilecek kolay bir iş değildir. “DERSANELER İHTİYAÇTAN DOĞDU” Öncelikle dershanelerin ihtiyaçtan doğduğu aşikârdır. Bugün okullar-

da derslik ve öğretmen açığı çok fazladır. Bu nedenle dersler sağlıklı işlenememektedir. Kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar Türkiye’nin acı bir gerçeğidir. Bazı okullarda derslere kadrolu öğretmenler yerine ücretli öğretmenler girmekte ve bu da eğitimin kalitesini düşürmektedir. Okulların fiziki ve teknolojik alt yapısı yetersizdir. Öğrenci sayısının fazlalığı nedeniyle öğretmenlerin öğrencilerle bire bir ilgilenmesinin imkânı yoktur. Ayrıca eğitimde sağlıklı yönlendirmenin olmayışı ve mesleki ve teknik eğitime önem verilmemesi nedeniyle bilinçsiz, amaçsız şekilde yükseköğretime giden çocuklarımızdan dolayı üniversite sınavına giren öğrenci sayısının fazla, kontenjanların sınırlı olması adaylar arasındaki rekabeti daha da artırmaktadır. İşte tüm bu nedenlerden dolayı çocuklarının üniversiteyi kazanması ya da iyi bir üniversiteye yerleşmesi için okulların tek başına yeterli olmadığını düşünen aileler çocuklarını dershanelere göndermektedir. Kısacası eğitim sisteminde yaşanan sorunların bir türlü çözülememesi dershaneleri karşımıza çıkarmıştır. SINAV KALKAR AMA REKABET ASLA… Öte yandan üniversite sınavının kaldırıldığında dershanelerinde kaldırılacağının düşünülmesi yanlıştır. Okullarımız, öğrencilerimiz ve üniversiteler arasında ciddi bir rekabet vardır. Sınav kaldırılsa bile rekabet sona ermeyecektir. Öğrenciler daha iyi liselere

ya da daha iyi üniversitelere gitmek için yine kıyasıya rekabet edecektir. Ayrıca üniversite sınavının kaldırılacağına da ihtimal vermiyor, sadece sınavın adının değişeceğini düşünüyoruz. Çünkü eleme hayatımızda olduğu müddetçe sınavlarda olacaktır. Zira mevcut sistemde bu kadar çok öğrenciyi sınavsız elemek mümkün değildir. Üstelik öğrenciler sadece üniversite sınavına hazırlık için dershaneye gitmemektedir. Ülkemizde o kadar çok sınav var ki. Şayet Başbakan dershaneleri kapatmak konusunda kararlıysa, KPSS’yi de kaldırmalıdır. Çünkü üniversite sınavını kaldırsanız bile KPSS için de dershaneler yine bir ihtiyaç olacaktır. “MALİYE BAKANI ÖZEL OKUL FİYATLARINDAN HABERSİZ…” Siyasi erk özel okulları sürekli teşvik ederken, devlet okullarını ihmal etmektedir. Fiziki alt yapıları, donanımları ve diğer kriterler açısından yeterlilikleri olmayan binlerce dershanenin, özel liselere dönüştürülmesi konusunda desteklerini esirgemeyeceğini düşündüğümüz siyasi erkin, devlet okullarına aynı özeni göstermemesi düşündürücüdür. Devlet okulları elektrik, su, yakıt paralarını bile karşılayamazken, borç içinde yüzerken; özel okulların sürekli teşvik edilmesi kabul edilebilir değildir. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in özel okul formülü evlere şenliktir. Şöyle ki; Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Örneğin ilköğretimdeki bir öğrencinin bize

Türk Eğitim Sendikası Samsun Şube Başkanı Levent Kuruoğlu: “Dershanelere devam eden öğrenci sayısı 2002-2003 yılında 606 bin 522 iken, 2009–2010 yılında 1 milyon 174 bin 860’tır. AKP iktidarında dershaneye giden öğrenci sayının bu denli bir artış göstermesi sorgulanması gereken önemli bir husustur. Hal böyleyken; dershanelerin kapısına kilit vurmak, bu rant kapısını lağvetmek, hiçbir alt yapı hazırlığı yapmadan sadece sözle mümkün olabilecek kolay bir iş değildir.” Sayı 31 / Mayıs 2012

19


Eğitim

yıllık maliyeti diyelim ki 2 bin 500 lira. Öğrenci başına 1500 lira versek, durumu müsait olan vatandaşımız üstüne bir miktar daha koyup çocuğunu özel okula gönderse diye düşünüyoruz. Verdiğim 1500 liralık katkıyla vatandaş çocuğunu özel okula gönderme yolunu seçerse o zaman bizim yükümüz azalmış olur. Her ilköğretim öğrencisi başına 1000 lira devletin kasasında kalır.” Bakan Şimşek’in açıkladığı dâhiyane (!) formül daha önce de kamuoyu gündemine gelmişti. Böyle bir formülü kabul etmemiz mümkün değildir. Çünkü biz sendika olarak Maliye Bakanı’nın özel okul fiyatlarından habersiz olduğunu düşünüyoruz. Bugün özel okul ücretleri yıllık ortalama 15 bin TL’dir. Dolayısıyla Bakanın, “üstüne bir miktar koysunlar” dediği rakam, 13 bin 500 TL’dir. Bu durumda temel ihtiyaçlarını karşılamakta dahi zorlanan orta gelir grubunda olan bir ailenin bile çocuğunu özel okula göndermesi hayaldir. Bu parayı verebilecek olan zengin kesimdir. Bu durumda devlet alt ya da orta gelir grubuna değil, üst gelir grubuna 1500 TL yardım etmiş olacaktır. Türk Eğitim-Sen 4+4+4 sisteminin tüm öğretmen dengesini bozacağını,

90 yıllık bilgi birikimimizin çöpe atılacağını, müfredatların alt üst olacağını, okullarımızın fiziki yapısının alabora olacağını muhataplarına anlatmıştır. Okul öncesi eğitiminin zorunlu eğitimden çıkarılmasının kabul edilemez olduğunu, açık öğretim hakkının alternatif okul olarak düzenlenmesinin, öğrencilerimizi yüz yüze eğitimden uzaklaştırmak anlamına geleceğini vurgulamıştır. Okula başlama yaşının 60 aya düşürülmesinin akılcı olmadığı gibi, pedagojik olmadığını da savunmuştur. 4+4+4 teklifi yasalaşmıştır ve tarih yapılan hatayı tüm çıplaklığıyla yazacaktır. Siyasi erk ne zaman okulun önemini yeniden zihinlerde inşa edebilirse, eğitimin sorunları ne zaman tamamen çözebilirse, okullarda nitelikli eğitim ne zaman yapılırsa; işte o zaman dershaneler ihtiyaç olmaktan çıkacak ve kendiliğinden kapanacaktır. “YENİ OKULLARLA YENİ RANT ALANLARI AÇILIYOR” Metin Erol (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası - Eğitim-Sen Samsun Şube Başkanı): Eğitim Sen olarak biz baştan beri dershanelerin ortadan kalkmasını istiyoruz. Ancak, 1995 yılında imzalanan General Agreement on Tariffs

and Trade yani Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) gereği Türkiye’de sağlık ve eğitim de dahil olmak üzere yaşantımızın tüm alanları talan ediliyor. Dolayısı ile siyasal iktidarın bakışı da bu tandansta ve gerçeği yansıtmıyor. Bize göre dershanelerin kalkması fantastik bir hayal ve kamuoyunu şirinlikler ile yanıltmaktan başka bir şey değil. Tüm eğitim sistemi sınavlar üzerine kurulu olduğu için özel dershanelerin kalkması oldukça zor görünüyor. Kaldı ki, üniversiteye giriş sınavları kalksa ve örneğin okullarda not ortalamasına ve yetenek sınavına ya da mülakata göre üniversiteye giriş mümkün olsa, bu durumda özel dershanecilik mutlaka devam eder. Eğitim bilimcilerin, eğitim alanında örgülü meslek örgütleri ve sendikamızın bütün itirazlarına rağmen kabul edilen 4+4+4 kademeli kesintili eğitim yasası, Eğitim Sen’in ısrarla vurguladığı, düzenlemenin eğitim süresini uzatmaktan çok, eğitimde yaşanan ticarileştirme ve dinselleştirme uygulamalarının önünü tamamen açmaya yönelik olduğudur. “EĞİTİM PİYASACI BİR ANLAYIŞLA TİCARETE DÖKÜLÜYOR” 4+4+4 yasası ilk ortaya çıktığında dershaneler birliği bu sistemin işlerine

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Samsun Şube Başkanı Metin Erol: “4+4+4 yasası ilk ortaya çıktığında dershaneler birliği bu sistemin işlerine yarayacağını açıklamıştı. Başbakan’ın söylediği de dershanelerin özel liselere ya da devletin hizmet alımı yapacağı okullara dönüştürüleceğidir. Bu bize net olarak gösteriyor ki eğitim ve sağlıkta uygulanan dönüşüm politikaları ile tamamen piyasacı bir anlayışla ticarete dökülüyor ve özelleştiriliyor. Buda son derece tehlikeli bir durumdur.” 20

Sayı 31 / Mayıs 2012


Eğitim ve Bilim İş Görenleri Sendikası Samsun Şube Başkanı Rüstem Kara: “Eğitim sistemi bugünkü haline gelmemiş olsaydı; öğrencilerin okulda aldığı notlar alanlara yönlenmesinde kullanılabilseydi; öğrencilerin okulda aldığı eğitim bu sınavlar için yeterli olabilseydi zaten bugün dershaneler var olmayacaklardı. Önceden öğrenciler düşünmeye, üretmeye yönelik, bilginin kaynağına yönelik bir eğitim içerisindeydiler. Öğretmenlerde bu doğrultuda eğitim veriyorlardı.”

yarayacağını açıklamıştı. Başbakan’ın söylediği de dershanelerin özel liselere ya da devletin hizmet alımı yapacağı okullara dönüştürüleceğidir. Bu bize net olarak gösteriyor ki eğitim ve sağlıkta uygulanan dönüşüm politikaları ile tamamen piyasacı bir anlayışla ticarete dökülüyor ve özelleştiriliyor. Buda son derece tehlikeli bir durumdur. 4+4+4 sistemi en başta okul öncesi eğitimi ortadan kaldırarak meydanı özel anaokullarına bırakmaktadır. Devletin rolünü tamamen bunlar üstlenecekler. Dolayısı ile özelleştirme okul öncesi eğitime kadar inmiştir. Eğitim sektörü de sağlık sektörü gibi karlı bir alandır. Dolayısı ile kapitalizm bu alanları da tahrip etmeye çalışıyor. AK Parti iktidarı da bunun taşeronluğunu yapmaktadır. Oysa sosyal devletin gereği halka sağlık ve eğitim hizmetleri ücretsiz olmak zorundadır.

Bugün devlet tarafından eğitime aktarılan bütçe sadece personel giderlerine yönelik olmaktadır. Eğitimin fiziki alt yapısını geliştirmeye yönelik ayrılacak bir bütçe kalmamaktadır. Devlet okullarında 45 kişilik bir sınıfta 40 dakikalık bir ders işlenmesi öğrencilere Sayı 31 / Mayıs 2012

ayrılan zamanın bir dakikanın altında olması demek. Özel okullarda ise sınıflar en fazla 20–25 kişilik. Özel okullarının teknolojik imkânları ile devlet okullarındakini kıyaslayabilir misiniz? Bu alt yapıları sağlamaz iseniz dershanelere ve özel okullara olan talep artar. Bilerek arttırılır aslında bu tercih. Devlet parayı gerekli alanlara bilerek ve isteyerek kullanmamaktadır. Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda kullanmaktadır. “GÜNÜMÜZ KOŞULLARINDA DERSHANELERİN KALDIRILABİLECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUZ” Rüstem Kara (Eğitim ve Bilim İş Görenleri Sendikası-Eğitim İş Samsun Şube Başkanı): Bizler sınavlarda dershanelerin etkisinin olmadığı bir dönemden geliyoruz. Bizlerin zamanında okulda edinilen bilgiler ile sınavlarda başarılı olmak mümkündü. Dolayısı ile sınavlarda başarılı olmak için aslında dershaneye ihtiyaç yok. Sadece mevcut sınav ve eğitim sisteminin bir sonucu olarak ortaya çıkmışlardır. Dershaneler bizce özel okullara

dönüştürülebilir. Ancak resmin bütününe baktığımızda günümüzde bir öğrencinin dershaneye gitmeden okul dışında özel ders alamadan iyi bir üniversiteye gitmesi mümkün değildir. Yani bugün ihtiyaç gibi gözüken dershaneler aslında zaten mevcut sınav ve eğitim sisteminin bir sonucu. Yani eğitim sistemi bugünkü haline gelmemiş olsaydı; öğrencilerin okulda aldığı notlar alanlara yönlenmesinde kullanılabilseydi; öğrencilerin okulda aldığı eğitim bu sınavlar için yeterli olabilseydi zaten bugün dershaneler var olmayacaklardı. Önceden öğrenciler düşünmeye, üretmeye yönelik, bilginin kaynağına yönelik bir eğitim içerisindeydiler. Öğretmenlerde bu doğrultuda eğitim veriyorlardı. Şimdiki eğitim sistemi ise ezbere ve test çözmeye yönelik bir eğitim sistemi. Yaşanan bu değişimde dershaneleri doğurdu. Biz dershaneler olmadan da sistemin süreceğine inanıyor ancak bunun için okullarda ki eğitim sisteminde ve müfredatlarda köklü değişiklikler ile buna uygun hale getirilmesi lazım. Günümüz koşullarını değerlendirdiğimizde ise dershanelerin kaldırılabileceğini düşünmüyoruz.

21


Eğitim

Eğitimciler Birliği Sendikası Samsun Şube Başkanı Nejdet Güneysu: “Üniversite sınavı ile her şey bitmiyor ayrıca birde 4 yılın sonunda KPSS işin içine giriyor. Dolayısı ile hükümetin dershanelerin rolünün ortadan kaldırılacağı söylemi mümkün olamayan bir şey. Üniversiteye kontenjanından fazla öğrenci başvuruyor ise siz bu başvuranlar arasında eleme ve tercih yapmak zorundasınız. Dolayısı ile sınav ve eleme olan her yerde dershaneler de var olacaktır. Biz eleme ve tercihlerin 3 saat içerisinde değil ilköğretim 1. Sınıftan itibaren olması gerektiğini söylüyoruz.”

“ÖĞRENCİLERİMİZ EĞİTİM SİSTEMİ İÇİNDE ÖLÇÜLSÜN İSTİYORUZ” Nejdet Güneysu (Eğitimciler Birliği Sendikası - Eğitim Bir Sen Samsun Şube Başkanı): Dershaneler bu ülkede başlı başına bir sorun ve onun da sebebi öğrencilerimizin kaderinin 3 saatlik bir sürede belirleniyor olması. Biz yıllardır öğrencilerimizin eğitim sistemi içerisinde değerlendirilsin ve ölçülsün istiyoruz. Üniversite kapısına gelinceye kadar aşağıya doğru bir eleme olsun. 600 bin öğrenciyi yerleştirme kapasitesi olan üniversite sınavına bu yıl 1 milyon 900 bin öğrencimiz girdi. Bu sorgulanması gereken bir olay. Biz öğrencilerimizin ilköğretim birinci sınıfa adım atmasından itibaren kendi beceri ve yeteneklerine uygun alanlara yönlendirilsin istiyoruz. Üniversite kapısına gelen öğrencilerin

22

sayısı da kontenjana yakın olsun istiyoruz. Biz üniversite sınavlarını travmalar ile atlatıyoruz. Bir insanın hayatı 3 saatlik sınava bağlanmamalı. Üniversite sınavı ile her şey bitmiyor ayrıca birde 4 yılın sonunda KPSS işin içine giriyor. Dolayısı ile hükümetin dershanelerin rolünün ortadan kaldırılacağı söylemi mümkün olamayan bir şey. Eğer bir üniversiteye kontenjanından fazla öğrenci başvuruyor ise siz bu başvuranlar arasında eleme ve tercih yapmak zorundasınız. Dolayısı ile sınav ve eleme olan her yerde dershaneler de var olacaktır. Biz eleme ve tercihlerin 3 saat içerisinde değil ilköğretim 1. Sınıftan itibaren olması gerektiğini söylüyoruz. Avrupa’da üniversiteler öğrenci seçmiyor. Öğrenciler üniversite seçiyor. Çünkü onlarda meslek eğitimi ile sorun çözülüyor. Bizim gibi genç

nüfusun olduğu meslek ediniminin alabildiğine ihtiyaç olduğu bir ülkede mesleki eğitim %25’leri bulamaması büyük bir eksiklik. Biz bugün kalifiye eleman ve ara eleman sıkıntısı yaşıyoruz. 28 Şubat dayatmaları ile meslek lisesine giden üniversiteye gidemez, düz liseye giden üniversiteye gider mantığı oluştu. Düz liselerde yığılmalar meydana gelirken, meslek liseleri boş kaldı. Sanayilerde çalıştıracak ara eleman bulunamazken düz liseyi bitirerek üniversiteyi kazanamayan gençlerimiz ise bir meslek sahibi de olmadıkları için işsizler ordusunu oluşturdu. Dolayısı ile bugün üniversite kapılarında meydana gelen yığılmalarda o günlerin eseri. Biz dershanelerin kaldırılmasını istiyoruz ama bunun yolu mesleki ve kendi eğilimlerine yönelik yetiştirilmesi. Aksi takdirde dershanelerin kaldırılması mümkün değil. Sayı 31 / Mayıs 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

23


Sağlık

Hem akıllar terapi oluyor hem de ruhlar

Ne ev ne de hastane tedavi şahane Batılı ülkeler Orta Çağ’da akıl ve ruh hastalarını diri diri yakıp türlü işkencelere maruz bırakırken Osmanlı özel şifa merkezlerinde ilaçlar ve terapilerle tedavi etmeye çalışmaktaydı. Modern tıp aynı metotları kullanıyor şimdi. Bakanlığın geçen yıl devreye soktuğu Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri (TRSM) bir yandan hastaları yeniden topluma kazandırırken, diğer yandan da halk arasındaki yanılgıları gidermeye çabalıyor.

O

rta Çağ’da akıl hastaları bugünün batılı toplumların dedelerince ‘ruhlarına şeytan girdi’ hezeyanıyla insanlık dışı ağır işkencelere maruz bırakılırken, Sultan 2. Beyazıt’ın Edirne’ye 1488’de Mimar Hayrettin’e inşa ettirdiği külliyenin darüşşifa bölümünde ilâç, istirahat, gıda ve çiçek çeşitleri, musiki ve su sesiyle tedavi uygulanıyordu. Avrupa’da 19. Asra kadar akıl hastaları, şeytanın ruhları kabz edilen ancak cismen insan bir varlıktı. Osmanlı’daysa sadece meczûb. Yani Allah katına “cezb edilmiş” hasta. Mecnûn, şeydâ

24

ve dîvâne tabirleri de kullanılır, deli nitelemesinden kaçınılırdı. Bu illete yakalananlara hakaret etmemeye özen gösterilirdi. İki kültür arasındaki yaklaşım farkı muamele ve metodlarda da hissediliyordu haliyle. Akıl hastası batıda ateşte yakılıp, işkenceye uğratılarak ruhları şeytandan kurtarılırdı. Gerisi ‘Öbür Dünya’ya, onların tabiriyle Tanrı’ya havale edilirdi. Osmanlı, diğer hastalıklar gibi akıl hastalıklarına özel dârüşşifâ kurmak geleneğini, selefi Selçuklulardan aldı. Bu amaçlı dârüşşifâ’lara bîmâr-hâne

denirdi. Halk ağzında ‘tımarhane’ye dönüştü kelime. Küçümseme içerdiğinden pek tercih edilmiyor şimdilerde. Modern tıp Osmanlı’nın bu metotlarını tatbik ediyor bugün. Sağlık Bakanlığı’nın 2011 Şubatı’nda yayımladığı yönergenin mantığında da bu yatıyor. Bakanlığın yataklı tesislerine bağlı çalışan ‘Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri’ (TRSM) yaygınlaşacak. Bolu ve İstanbul’un ardından üçüncüsü Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi bünyesinde bir yıl önce faaliyete girmişti. Merkezler eliyle hastalara psikososyal destek sunulacak. Takip ve tedavileri gerektiğinde evlerde gerçekleşecek. Sayı 31 / Mayıs 2012


PSİKOSOSYAL TEDAVİNİN ROLÜ BÜYÜK… 19 Mayıs Şehri’ndeki TRSM’nin sorumlu hekimi Psikiyatr Ayşe Gökçen Gönen’le yürüttükleri çalışmalar üzerine konuştuk. Bu merkezlerin niçin açıldığını soruyoruz öncelikle. “Şizofreni ve benzeri psikotik bozukluklar ve ağır duygu durum bozuklukları gibi kronik ruhsal hastalıklar bireyin kendi yaşamı yanı sıra ailesi ve yaşadığı çevre üzerinde de olumsuz etkilere sahip. Hastaların kendilerine özgü sorunları ve ihtiyaçları, kronik bir süreci yaşıyor olmanın getirdiği yükler, toplumda var olan damgalanma, hastalıklar ve tedavileri konularında söylenceler ya da şehir efsaneleri için ilaç tedavisi ile yeterli çözüm üretilememekte, etkin tedavinin ilaçlarla birlikte çeşitli psikososyal tedavi yöntemlerinin birleşiminden meydana geldiği bugün kabul edilmekte. Her ne kadar 1950’li yıllarda ilaç tedavilerinde yaşanan gelişmeler uzun süreli hastane yatışlarında azalma sağlamış olsa da hem hastaların tekrarlayan yatış gereksinimlerinin önüne yeterince

geçilememiş hem de hastaların topluma yeniden kazanılması hedefi gerçekleştirilememiştir.” diyor. Hastalığı tanımak ve bireyin yaşamında meydana getirdiği kayıpları fark etmek hastalıkla baş etme ve yaşam kalitesini artırmakta çok önemliymiş. Büyük ruh hastanelerinde uzun süre kalınması günlük hayata katılım becerilerinin gelişmesi ile özerk ve kaliteli yaşam sürülmesini engelleyerek başkalarına bağımlı kılıyormuş hastaları. Akut alevlenme dönemleri arasında desteğe muhtaç bu insanlar. Tedavileri kesinlikle aksamamalı. Poliklinik trafiğinde hep aynı hekimce izlenmeleri de zor. Zaten psikofarmakolojik başka bir deyişle ilaç tedavisi esas buralarda. Doğan gereksinimler itiyor bakanlığı sözü geçen yönergeye. Geçen yıl Nisan ayından bu yana Samsun TRSM’de psikiyatr, psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve hemşirelerden oluşan ekip görevde. Bireysel durumlarına göre hastalar haftada 2 ila 5 gün merkeze gelmekte. Toplumdan dışlanmaları ve damgalanmaları en az hastalık kadar zorluyormuş ruh sağlığı bozulanları.

Gönen bu hususta özellikle basın mensuplarını hassasiyete çağırıyor. Üçüncü sayfa haberlerindeki şizofreni vurgusuyla toplumun yanıltıldığını söylüyor. Madde bağımlılarına göre daha az tehlikelilermiş aslında. Bu hastalardaki şiddet eğilimi, normalle kıyaslandığında hafif kalıyormuş hatta. Nicelerinin merkezde tedavi görerek hastalığından önceki işine ve hayatına dönmeyi başardığını kaydediyor Gönen: “Bazı hastalar hastalığa yakalandıktan sonra banyo yapmayı yemek yemeyi bırakıyor bir nevi hayata küsüyorlar. Bu hastaların etrafında da sadece ailelerinin kalması ile birlikte etkileşimde olacağı insanlar kısıtlı bir çerçeveye hapis oluyor. Ama bu merkeze gelmesi ile hastanın onunla ilgilenen etkileşebileceği başka insanların olması ona bir birey olarak davranan insanların olması en basiti günaydın diyen insanların olması o hastada çok ciddi gelişmelere neden oluyor. Öyle ki yeniden çalışmaya başlamayı düşünüyorlar. Komşuları ile yeniden iletişime geçiyor ya da artık odasından çıkarak ailesi ile yemek yemeye başlıyor.”

Psikiyatri Uzmanı Ayşe Gökçen Gönen

Sayı 31 / Mayıs 2012

25


Sağlık

HASTANE İLE TOPLUM ARASINA TRSM KÖPRÜSÜ… Samsun’daki TRSM’ye 150 hasta kayıtlı halihazırda. 45’i merkeze düzenli uğruyor. Diğerleri evlerinde ziyaret edilerek doktor kontrolünde tutuluyor. Akıl ve ruh sağlığı bozulan kişilerde salt ilaç tedavisinin ve hastanede yatışın sorunları çözmediğini belirten Gönen, Osmanlı’daki anlayış ve tatbikata işaret ediyor. Meşgale ve bir şeyler ürettirmeyle terapi sağlandığını vurguluyor. Hastalar sabahları servislerle merkeze getiriliyor. Öğlen yemeklerini burada yiyorlar. Akşamleyin yine aynı araçlarla evlerine bırakılıyorlar. Sağlık güvencelilere ücretsiz bu hizmet. Güvencesizlerin imdadınaysa Sosyal Hizmetler Kurumu yetişiyor. İlgili bir hekimin yönlendirmesi kafi merkezin kapısını çalabilmek için. Alevli dönemde değilse derhal kabul ediliyor. Durumu ağırsa dinginleşmesi bekleniyor. Doktor ve hasta yerine danışan ve danışman sıfatlarıyla iletişime geçiliyor bu merkezlerde. Eşit ve ortak bir yaşam alanı tesis ediliyor. Yemek bile aynı mekânda yeniyor. Peki, tam olarak neler icra ediliyor TRSM’lerde? Gönen tek tek detaylarıyla anlattı hepsini. Bireysel danışmanlık: Psikolog veya psikiyatri hemşirelerince her hastaya bireysel danışmanlık hizmeti verilmekte. Hastaların sürekli aynı danışmanla görüşmeleri sağlanarak hem ilişki ve bağ kurma yetenekleri arttırılmakta hem de hangi alanlarda desteğe ihtiyaç duyulduğu kişiye özel olarak belirlenmektedir. Böylece hastanın psikososyal uyumu arttırılarak günlük yaşamını diğerlerine bağımlı olmadan sürdürebilmesi hızlandırılmaktadır. Bu amaçla danışmanlar her görüşmede hastanın toplumsal, psikolojik ve mesleki işlevselliğini, aile ilişkilerini, hastanın içinde yaşadığını ortamı ayrıntılı formlarla değerlendirmekte ve merkezden sorumlu psikiyatrist süpervizyonu ile ekipçe hasta için en uygun rehabilitasyon programını hazırlamaktadırlar.

26

Haftalık olarak veya hastanın ihtiyaç duyması halinde daha sıklıkla yapılan görüşmelerle hastanın rehabilitasyon planında ilerlemesi değerlendirilmekte ve yeni ortaya çıkmış ihtiyaçlara göre program gözden geçirilmektedir.

150 hastanın kaydı bulunan Samsun’daki TRSM’nin sorumlu hekimi pskiyatr Ayşe Gökçen Gönen, “Her ne kadar 1950’li yıllarda ilaç tedavilerinde yaşanan gelişmeler uzun süreli hastane yatışlarında azalma sağlamış olsa da hem hastaların tekrarlayan yatış gereksinimlerinin önüne yeterince geçilememiş hem de hastaların topluma yeniden kazanılması hedefi gerçekleştirilememiştir.” diyor

Grup terapileri: Psikiyatrist, psikolog ve hemşirelerin katıldığı ve haftada bir yapılan grup terapileri ile hastalık ve tedavisi hakkında psikoeğitim verilmektedir. Psikoeğitim gruplarında şizofreni, belirti tipleri ve onunla baş etme hakkında bilgi verilmekte, yanlış inançlar ve etiketlenme/damgalanma ele alınmakta, ilaç uyumunun arttırılması hedeflenmektedir. Hastaların erken belirtilerini tanıyarak nükslerin azaltılması, hastalar ve tedavi ekibi ile tedavi işbirliğinin arttırılması psikoeğitimin diğer amaçları arasındadır. Hastanın grup ortamında hastalık belirtilerinin kendisine özgü olmadığını fark etmesi, yalnızlık duygusunun azalması, karşılıklı etkileşimin artması yoluyla hislerini paylaşma fırsatının doğması, destek almayı öğrenmesi, hastalığı nedeniyle karşılaştığı izolasyonu ve diğer engellenme/ zorlanmalarını paylaşma ve bireylerin bunun üstesinden nasıl geldiklerini duyma fırsatı bulması, sosyal yaşamında neler yapabileceğine dair farkındalığının artması hasta için ol-dukça destekleyici bir nitelik taşımaktadır. Ayrıca her sabah yapılan grup toplantılarında güncel olaylar ve günlük yaşam sorunları ele alınarak hastaların kendilerini ifade etme becerilerinin geliştirilmesine, kendilik değerlerinin artmasına yardımcı olunmaktadır. Aile grup terapileri: Şizofreni hastalarında aile girişimlerinin hastalardaki relaps hızını azalttığı yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Hastanın aile üyeleri ile yapılan grup terapilerinde hastalık belirtileri, hastalığın gidişatı, tekrarlama belirtileri ve tedavisi konusunda bilgilerinin artırılmasına Sayı 31 / Mayıs 2012


Merkezdeki terapinin sonuçlarını şöyle anlatıyor Gönen: “Öyle ki yeniden çalışmaya başlamayı düşünüyorlar. Komşuları ile yeniden iletişime geçiyor ya da artık odasından çıkarak ailesi ile yemek yemeye başlıyor.”

çalışılmaktadır. Ayrıca günlük pratikte çoğu zaman hastalık belirtilerine odaklı tedavi yaklaşımları sırasında gözden kaçan ailelerin tükenmişlikleri, gelecek kaygıları, hastalık gelişimi konusundaki soru işaretleri, zaman zaman hastalıkla ilgili hissettikleri çaresizlik, yetersizlik, öfke gibi yoğun duyguları ele alınarak hem bireyin hem ailenin yaşam kalitesinin arttırılması hedeflenmektedir. Toplumda yaşanan damgalanma bireylerin hastalıklarını kabullenmelerinde, arkadaş ilişkilerinde, iş bulma olasılıklarında olumsuz etkiye sahip olduğu kadar aileleri de etkilemekte bu durum çoğu zaman ailelerin hastalığı gizlemelerine neden olabilmekte ve yaşanan izolasyon duygusunu artırmaktadır. Grup çalışmaları bu açıdan da ailelere yardımcı olmaktadır. Grup çalışmalarında aileye rehberlik sağlanmasının yanı sıra grup etkinlikleri sırasında hastalar hakkında da daha fazla bilgi edinilmesi mümkün olmaktadır. Sayı 31 / Mayıs 2012

Ailelerle grup dışında hastaları ile ilgili görüşmeler yapılarak hem aile içi stresin azaltılmasına yardımcı olunmakta hem de hastaya sağlanacak desteğin arttırılması için hasta özelinde stratejiler geliştirilmektedir. Uğraş tedavileri: Halk eğitimden gelen, alanında uzman eğitmenlerce el işi-uğraşısı, müzik, resim, spor, halk oyunları gibi uğraş tedavileri ile hastaların üreticiliklerinin artırılması ve yeniden aktive edilmesi, özgüvenlerinin artırılması, yeteneklerinin ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi, duygu dışavurumunun arttırılması, birlikte çalışma ve ilişki kurma yeteneğinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Kendini ifade etmekte zorluk yaşayan birçok hastanın müzik çalışmalarında diğer aktivitelere oranla çok daha rahat katılım gösterdikleri, spor faaliyetlerinde grup ruhunu yakalayabildikleri gözlenmektedir.

Diğer faaliyetler: Zaman zaman film gösterimleri yapılmakta ve ardından film üzerine tartışma saatleri düzenlenmektedir. Özel günlerde (doğum günleri gibi) kutlamalar yapılmaktadır. Bunun yanı sıra merkez dışında yapılan piknik, gezi gibi sosyal faaliyetlerle hastaların negatif belirtilerinin azaltılmasına çalışılmaktadır. Gezici ekip çalışmaları: Ağır ruhsal rahatsızlığı olan hastalar tespit edilerek öncelikle hasta veya ailesi ile telefon yoluyla irtibat kurulmakta merkez ve uygulamalar konusunda bilgilendirme yapılarak hasta merkeze davet edilmektedir. Merkeze gelemeyecek durumda olan hastalar evde ziyaret edilerek durumları saptanmakta, hizmet alacak kişinin durumu ve sunulacak hizmet belirlenmektedir. İhtiyacı olan hastaların sosyal hizmet görevlileri ile iletişimi sağlanarak hasta sosyal hakları hakkında bilgilendirilmektedir.

27


Gezi

Nerelere mi gidebilirsiniz? İşte adresleri…

Kim tutabilir ki artık; haydi piknik alanlarına Bahar ve yaz aylarının vazgeçilmez aktivitelerindendir piknik. Samsun’un gözde piknik adreslerini sizin için araştırdık. Kimisi şehirle iç içe, bazıları da yerleşimin biraz uzağında bunların.

T

Tabiatla başbaşalığın tadını çıkarmanın tam zamanı. Yeşille denizin raks ettiği, ormanın huzursuzlukları boşaltıp yerine oksijen doldurduğu alanlara koşmak için ne bekliyorsunuz ki… Dilimiz döndüğünce anlatmak istedik o güzelim yerleri. BATIPARK Doğal görünümüyle Samsun’a nefes aldıran Batıpark, ilk akla gelenlerden. Buraya 4 bine yakın çınar ağacı dikildi. 10 yıl içersinde yemyeşil bir orman olacak burası. Hafta sonları bütün şehir buraya akın ediyor adeta. Büyükşehir Belediyesi yaklaşık 121 bin 500 metre alanın çim ekim işlemini yaptı. Yaklaşık 140 bin metre kare alanda, sulama sistemi, toprak dolgu ve tesviye işleri ise bitirildi. Geriye kalan alanlar içerisinde de toprak dolgu ve tesviye işleri de tamamlandı. Kanal çevresinde tepeler ve şevler oluşturuldu, 500 süs bitkisi dikildi. 825 bin metrekarelik konsept projesi dahilindeki tesisler; yani Amazon kanalı, seyir terası, balık restoranları, piknik alanları gibi rekreasyon alanları tanzim edildi. Dolgu alanında 730 metre uzunluğunda, 10 metre genişliğinde ve 1,75 metre derinliğindeki su kanalı projesiyle, Kürtün Irmağı ağzı koyu ile Eski Yalova

28

Gemisi koyu arası birleştirilerek; deniz tahkimatı ile kanal arasında suni bir ada ve tepecikler oluşturuldu. Batıpark Amazon adasında kafe ve seyir platformu niteliğiyle dev aslan figürleri konumlandırıldı. Aslan heykelinin oturduğu 160 metrekarelik yerde dia gösteri merkezi kafeterya ve seyir terasları ile hediyelik eşya satış reyonu var. Amazon Heykeli etrafı kaplamalarıyla birlikte tamamlandı. Ayrıca bu ada üzerinde Samsun’a turizm açısından katkı sağlayacak, Ama-

zon Köyü yerleştirildi. Konseptin içerisinde mağaralar, zindan, kral mezarı, ana kraliçenin yatak odası ve mutfağı, kraliçenin silah odası, diğer savaşçıların sergilendiği salon ile 3 adet çadır kafeterya, hediyelik eşya satış reyonu, dia ve gösteri merkezi ve şelaleden oluşmakta. Kısacası Batıpark alanında piknik yapanlar çocuklarını gezdirecek ve teleferiğe binip yukarı Amisos Timülüsleri’ne çıkacak yemeğini yiyip, Karadeniz’in doyumsuz manzarasını izleyebilecek.

Sayı 31 / Mayıs 2012


DOĞU PARK Belediye evlerinden başlayıp Cumhuriyet meydanına dek uzanan Doğu Park epeydir favori zaten. Limanın doğu ucunda. Kurtuluş Savaşı’nın sembolü Bandırma gemisinin replikası müze olarak sergileniyor. Ailenizle birlikte gününüzü neşe içerisinde geçirebilirsiniz yeşillikler eşliğinde. Büyükşehir’in rekreasyon çalışmalarıyla yepyeni bir görünüme büründü burası. Hem piknik hem de spor yapmak mümkün. Yerleştirilen kondisyon aletleri sayesinde yediklerinizin hazmını kolaylaştırabilirsiniz. Samsunspor tesisleri de burada. Hayvanat bahçesi ayrı bir renk katıyor. Sevgi Gölü’nde ferahlayabilirsiniz. Amfi tiyatroda etkinlikler düzenleniyor. Basketbol severler de düşünülmüş. Alt tarafında Bandırma Plajı bekliyor sizi. Bandırma gemisindeki bal mumu heykeller gerçek gibi. Su kayağı parkı da ayrı bir güzellik.

ASARAĞAÇ Avrupa standartlarında piknik düşlüyorsanız, dokuz hektar büyüklüğündeki Tekkeköy Belediyesi Asarağaç Piknik Ve Mesire Alanı’na yollanmalısınız. Yapay şelalesiyle ekstradan serinleyebilirsiniz. Dilerseniz mangalınızı kendiniz yapabilir, isterseniz de Tomruk restorana uğrayabilirsiniz. Mescit ve tuvalet ihtiyacında sorun yok. Çeşmeler, oturaklar yeterli. Tam aile yeri. Çam ağaçlarının arasından yeşilin

ve mavinin aşkına şahitlik edebilirsiniz. Restoranda semaverde çay keyfi de mümkün. Çocuk oyun parkı, halı saha, yürüyüş parkurları, futbol sahası, spor alanları ve otopark var piknik yerinde. 3 kilometre yukarısındaki Bayrak Seyir Terası’na da uğrayabilirsiniz. Şehre en güzel göründüğü açıların birinden bakabilirsiniz 300 metrekarelik dev Türk bayrağının gölgesinde. Alan belirli aralıkla haşere ve zararlılara karşı ilaçlanıyor merak etmeyin. Etrafı

çitlerle çevrili; giriş ve çıkışlar kontrol altında. Üstelik ücretsiz. Samsun Ordu Karayolu’nun 6. Kilometresinden, Petrol Ofisi dolum tesislerinin karşısındaki yoldan 2 kilometre tırmanıyorsunuz. Öncesinde yabani çalı ve otlarla kaplıyken aktif kullanımda değildi. Kutlukent Belediyesi’nin çabalarıyla 2004’de bugünkü haline kavuşturuldu.

MEŞE TESİSLERİ Canik ilçesindeki Meşe Tesisleri’nde tüm haftanın yorgunluğunu atabilirsiniz. Neler yok ki burada? Restoran binası tam 2385 metrekare. İki açık düğün salonuysa 1000. Süz havuzu ve oturma alanları, açık-kapalı çocuk oyun yerleri, kafesi, yürüyüş ve trafik yolları, iki katlı 10 kişilik konuk evi, 50-100-300 kişilik toplantı salonları… Belediyenin sosyal tesislerinden faydalanabilirsiniz. 34 bin metrekarelik ormanın içindesiniz oraya gittiğinizde. Karadeniz’in en büyük tesisinde yeşille de berabersiniz seyrine doyamayacağınız denizle de. Hafta sonları için nezih bir ortam.

ATAKENT Atakent Piknik alanı değişen çehresiyle daha albenili şimdi. Atakum Belediyesi’nce yeniden düzenlendi. Spora da müsait. Eğlenmeye de. Uzun doğa yürüyüşlerine de. Sağlık, hijyen ve rahatlığı tercih edenlere tavsiye ederiz. ÇAKIRLAR Türkiye’nin sayılı su basar ormanlarındandır, Atakum ilçesindeki Çakırlar Korusu. Belki de piknik bahane, ormanın dinginliği benliğinize siner, derinden dinlenirsiniz 22 hektarlık Sayı 31 / Mayıs 2012

bu koruda. Kır kahvelerindeki havayı başka nerede bulabilirsiniz ki. Gerçekten bir tabiat harikasıdır. Yürütülen çalışmalarla yeni detaylar ekleniyor. Yakında istifadeye açılacak bunlar da.

Ancak aşama aşama bitiriliyor, halk buradan mahrum kalmasın diye. Belediye tek bir ağaç dalının dahi kırılmayacağının sözünü de vermiş durumda ayrıca.

29


Kitap

Bir Gün kitabının yazarı Mehmet Yılmaz:

Aşk, kavuşamamaktır Bir Gün’ün yazarı Yılmaz’dan muhtevanın arka planına dair mühim bir ipucu: “Arka kapakta ifade etmeye çalıştığım gibi, alelade iki gencin aşklarını müstesna kılan bir şey olmalıydı –ki o şey Yavuz’un sonradan idrak ettiği tanımıyla “aşk, kavuşamamaktır” oluyor. Ya da imanî bir bakış açısıyla, kişi zaten sevdiğiyle beraber olacaktır…”

“Ben iyimser bir insanım aslında lakin bu hikâyede okurun, sizin, benim irkilmemiz, sarsılmamız ve yeniden 1999’un yazına dönmemiz gerekiyordu.” diyor, Yılmaz.

H

akkında bir kitap da kaleme aldığı Samsunspor ve futbol yazılarından tanımaktaydık onu. Eğitimci - yazar Mehmet Yılmaz, Samsun’da yaşanan bir aşkın

30

merkezinde geçen Bir Gün adlı çalışmayla çıktı karşımıza bu defa. Roza Yayınları’nın bastığı eser okuyanlarını derinden etkilemekte. Sıradan bir aşk öyküsü değil bu. Dillerden dillere aktarılması gereken anlamlı mesajlarla

dolu. Layıkıyla filme alındığında daha geniş kitlelere ulaşacağı kesin yazarca vurgulananların. Girişi uzatmamak, sizi Yılmaz’ın anlattıklarıyla baş başa bırakmak en iyisi. Sayı 31 / Mayıs 2012


Nasıl ve nerede başlamıştı, Bir Gün’ün serüveni? Büyük bir kısmını 2003 yılında yazmıştım. O zaman Sinop’un Durağan ilçesinde çalışıyordum. Samsun hasreti, gurbetteki herkes gibi benim de içimde bir kordu. Sonrasındaki 8-9 yıl boyunca bir bakıma dinlendirdim eseri. Tekrar okumalar yaptım. O süreçte hem benim edebi beğenilerim değişti, gelişti hem de hikâyeye bakışımda bir farklılık oluştu. Futbolla özdeşleştiğinizden dolayı, sizi takip edenler için sürpriz bir çalışma bu… Doğrudur… Ancak benim hayatım futboldan ibaret değil. Öğretmenim; bunun yanında çok uzun yıllardır, askerlik dönemi de dahil çokça okuyan bir insanım. Edebiyata ilgim her daim vardı. Hatta futbola çok fazla vakit ayırdığımı düşünüp, yeteneklerimi körelttiğime inanan çok sayıda arkadaşım da vardı. Hülasa, pek çok kişi için sürpriz sayılabilir belki ama kendi adıma sürpriz değil, geç bile kalmış bir hamle idi. Hangi yazarları diğerlerine nazaran daha fazla benimsemekte ve örnek almaktaydınız? Romancı olarak en başta gelen isim Cengiz Aytmatov’dur… Onu istisna tutmuşumdur her daim. Yine roman ve hikâyeci olarak Tarık Buğra, Peyami Safa, Mustafa Kutlu, Ömer Seyfeddin, Cengiz Dağcı ilk anda aklıma gelen isimler… İyi bir Samsunsporlu ve Samsunlusunuz, bunu çok iyi biliyoruz. Bu yüzden mi öykü de Samsun’da geçiyor? İlk eserleri her yazar için otobiyografik çizgiler taşır; bunda da durum böyle. Çok sevdiğim ve yaşadığım Samsun’dan kopmam mümkün olmadı. Zaten bence böylesi bir sevda hikâyesi İstanbul’da değil olsa olsa taşrada yaşanabilirdi. Temrin Dergisi’nde Hatice Eğilmez Kaya’nın çok güzel tespit ettiği gibi, “Yaşanan her duygu gibi aşk da oluştuğu şehrin özelliklerini yapısına nakşeder.” Bu nedenle bence bu hikâye -illa da Samsun’da- geçen bir sevda hikâyesidir. 1999 yazının Samsun’unu geziyoruz aslında Yavuz ve Tuğçe ile birlikte. Bir de Samsun’un Türk edebiyatında Akın Üner’in Çalı Harmanı ile Zerrin Koç’un Islak Kentin İnsanları kitapları dışında çok fazla yer Sayı 31 / Mayıs 2012

Yılmaz, çok anlamlı bir gayeyi güttüğünü de söylüyor bu eseri kaleme alırken: “Bunun haricinde özellikle gençlere aşk adı altında yutturulmaya çalışılan pek çok saçmalığın varlığına inanıyorum. Bu toprakların çocuğu olan iki gencin, çok temiz, duru ve masumane sevdalarının anlatılması gerekiyordu belki de…”

bulamamış olması da etkiliydi tabii bu yer seçiminde. Okurların ‘bildiğimiz mekânlar’ tepkileri de gayet güzeldi. Hakikaten de bildiğimiz mekânlar; Atakum Eğitim Fakültesi, Gençlik Parkı, Meydan, Mecidiye, Çiftlik, eski otogar, Doğu Park, Bulvar… Bir de şunu ilave edeyim; Samsun benim memleketim. Şehirlerin gelenekleri, ruhları vardır ve içinde yaşayanları derinden etkiler. Benim karakterimi, hayat görüşümü şekillendiren unsurlardan birisi de Samsunluluğumdur. Bu anlamda şehrime karşı bir borcum olduğuna inandım hep. Kafamda bir üçleme vardı; bunlardan birincisi büyük bir aşkla bağlı olduğum Samsunspor’a dair bir kitap hazırlamaktı. İkincisi Samsun’da geçen bir hikâye/roman yazmaktı. Çok şükür bu ikisini gerçekleştirdim. Şimdi üçlemenin son ayağı olarak tıpkı Tanpınar’ın Beş Şehir’i ya da A. Turan Alkan’ın Sivas’ı anlattığı Altıncı Şehir’i gibi bir Samsun denemeleri kitabı oluşturmak. İçinde tiritten, güreşe, güvercinlerden, 19 Mayıs’a, mübadeleden, Samsun’un yokuşlarına kadar pek çok şeyin olduğu bir şehrengiz! Kitapla ilgili nasıl tepkiler aldınız? Malumunuz, yazarın eserini anlatmaya çalışması biraz da beyhudedir zira söylenecekler söylenmiştir çoktan. İlk edebi eserim olması nedeniyle elbette bir takım eksikleri var, bunu da en iyi ben biliyorum ama yine de aldığım olumlu tepkiler, iyi bir başlangıç yaptığımı müjdeliyor biraz da. Hemen herkes farklı bölümler, farklı cümleleri beğenmiş. Çok hoş tepkiler de aldım. Mesela, Cezaevi hattında çalışan bir şoför arkadaşım, “Tuğçe ile Yavuz’un bindikleri o minibüsün kendi minibüsü olduğunu” iddia etti. Hikâyeyi o kadar benimsemiş, o kadar içinde yer bulmuş ki kendine “o minibüs benimdi” diyor. Bir ev hanımının okuduktan sonra çok etkilendiğini ve oturduğu apartmandaki herkesin sırayla kitabı okuduğunu haber aldım –ki şahane bir şeydir bu… Ayrıca Aksiyon, İnceleyen gibi dergilerde de önemli değerlendirme yazıları çıktı. Tuğçe ile Yavuz, gerçek bir hikayenin kahramanları mı? Bu soru çok soruldu bana. Hatta İstanbul’da yaşayan bir okurum gece 11 gibi telefonumu bulmuş ve aradı; ‘Yavuz gerçekte varsa Samsun’a onu

31


Kitap

Bir sinema filmi olur mu diye soruyoruz Yılmaz’a. Çok açık ve net konuşuyor: “Bana ve pek çok okura kalırsa, pekâlâ çıkar bir sinema filmi. Sektörün içinde öğrenci, senarist ya da kameraman sıfatıyla yer alan birkaç dostumdan da benzer cümleleri duydum; neden bir filmi olmasın ki? Tabii aslına uygun olarak, Samsun’da geçmesi kaydıyla…” görmeye geleceğim; tanışmak istiyorum’ dedi. Ona da söyledim; Yavuz ve Tuğçe… Gerçekte böyle iki insanı tanımadım ben. Ancak biliyorum ki, gerçekte tanımasam bile o büyük afetten arta kalan mutlaka birkaç Tuğçe olmuştur, ardında Yavuz’ları bırakarak. Arka kapakta ifade etmeye çalıştığım gibi, alelade iki gencin aşklarını müstesna kılan bir şey olmalıydı –ki o şey Yavuz’un sonradan idrak ettiği tanımıyla “aşk, kavuşamamaktır” oluyor. Ya da imanî bir bakış açısıyla “kişi zaten sevdiğiyle beraber olacaktır…” Peki, neden bir aşk hikâyesi? Aşk, insani duyguların en önde gelenidir. Bu bir realite… Son derece izafi bir kavram; herkesin kendine göre aşk tasavvuru var ve bir bakıma hepsi de doğru. Benim anlattıklarım da, bu topraklarda yaşanan milyonlarca aşk serüveni de aslında dönüp dolaşıp ‘Leyla ile Mecnun’a çıkar. Bence, aşk kavuşamamaktır. Nitekim hikâye içinde deniz-martılar-ırmak metaforunun ardından Tuğçe’nin ‘aşk, karşılıksız

fedakârlığın adıdır’ tespitine karşılık Yavuz, ağır bir bedel ödeyerek aşkın tanımına ulaşacak. Bunun haricinde özellikle gençlere aşk adı altında yutturulmaya çalışılan pek çok saçmalığın varlığına inanıyorum. Bu toprakların çocuğu olan iki gencin, çok temiz, duru ve masumane sevdalarının anlatılması gerekiyordu belki de… Sonu ile ilgili bir şeyler demek gerekirse eğer, böyle mi olmalıydı? Sonuyla ilgili açık edecek bir şeyler demek istemiyorum. Sonuçta henüz kitabı okumayanlara haksızlık olabilir. Ancak genel hatlarıyla şunu ifade edebilirim; evet, sonu tam da böyle olmalıydı. Eğer öyle olmasaydı biz kitabın son sayfasını bitirip de düşünmeye başladığımızda her şeyi unutacaktık. Ben iyimser bir insanım aslında lakin bu hikâyede okurun, sizin, benim irkilmemiz, sarsılmamız ve yeniden 1999’un yazına dönmemiz gerekiyordu. Şunu da açıkça söyleyebilirim ki, pek çok okurum bana sitem etti son bölümle ilgili ve hüzünlen-

diler ama insanlar okurken ne hissettiyse ben de yazarken onları hissettim. Her yayınevinden ulaşabilmek mümkün mü kitabınıza? Kitaba Türkiye genelinde herhangi bir kitapevinden sipariş vererek ulaşılabilir. Bunun dışında başta limonkitap.com olmak üzere internetteki kitap satış sitelerinden de rahatlıkla temin edilebilir. Samsun’da benim bildiğim Deniz Kültür Merkezi, Endülüs Kitabevi, Selamet Kitabevi ve N&T şubelerinde bulunuyor. Kitabın sinematografik bir dili ve kurgusu var. Bir sinema filmi çıkabilir mi bu eserden? Açıkçası bu konuda benden çok sinema sektöründe bulunan kişilerin ne düşündüğü önemli. Bana ve pek çok okura kalırsa, pekâlâ çıkar bir sinema filmi. Sektörün içinde öğrenci, senarist ya da kameraman sıfatıyla yer alan birkaç dostumdan da benzer cümleleri duydum; neden bir filmi olmasın ki? Tabii aslına uygun olarak, Samsun’da geçmesi kaydıyla…

AŞK, KARŞILIKSIZ FEDAKARLIĞIN ADIDIR… Mehmet Yılmaz’ın Bir Gün’ünden etkileyici bir pasaj: - Martıları görüyor musun Yavuz? diyerek sessizliğe son noktayı koyuyor. - Evet görüyorum. Denizin çılgın aşıkları, martılar... - Ben martıların denize aşık olduğunu düşünmüyorum. Bence onlar balıkları amaçlıyor ve denizi de bu amaçlarına ulaşmak için kullanıyorlar. Denizin esas aşıkları kimlerdir biliyor musun? Irmaklardır... Çünkü onlar upuzun bir yolculuğa çıkarlar ona kavuşmak için. Nice badireler atlatırlar; kururlar, taşarlar, bulanırlar, önlerine setler çekilir ama asla yılmazlar. Bilirler ki, sevgilileri onları bekliyordur. Her ne olursa olsun mutlaka varmalıdırlar sevgiliye. Akarlar, akarlar ve nihayetinde vuslata ererler. Karşılıksız ve mücadele ederek severler. Üstelik sevgiliye giderken büyürler, güçlenirler. Neticede martılar gibi bir şeyler de almazlar denizden ya da o kirlenince terk-i diyar eylemezler... Aksine, kendilerinden bir şeyler verirler. Aşk budur işte... - Aşk bu mudur sence? - Evet. Aşk, karşılıksız fedakârlığın adıdır. Aşk, sevginin tekâmül etmiş halidir bence. Ya sence nedir aşk? - Bilmem. Kesin bir tanımım yok benim. Ama olursa mutlaka haberin olacak. Yine de sadece şunu söyleyebilirim; aşk, sensin benim için... Ve sana dair olan her şey...

32

Sayı 31 / Mayıs 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

33


Mekân

Tanınmış sanatçı, sporcu ve devlet adamları uğramadan ayrılmıyor şehirden

Washington’un beyaz sarayı varsa, Samsun’un da Beyaz Ev’i var Hüseyin Tayıncı gerçek döner için şunları söylüyor: “Ateşi gördüğünde sertleşmeyecek olan 2 yaşını geçmemiş dana etinden veya dişiden kullanılacaksa tek doğum yapmış hayvanlardan; but kısımlarından ön kol ve arka bacaklardan yapılır. Bu bölümün etleri yaprak yaprak açabileceğiniz şekildedir. Ki döner yapılacak etin çok ince ince açılması şart.”

30 metrekarelik küçük bir dükkandan bir restoran ve 5 fast food şubeli ciddi bir gıda şirketine dönüşen Beyaz Ev’in ünü Samsun sınırlarını çoktan aşmış durumda. Firmanın ilk prensibi, kaliteden ödünsüzlük.

34

Sayı 31 / Mayıs 2012


30

metrekarelik küçük bir dükkânda başlamıştı hikayesi. Bugün bir restoran ve 5 fast food şubesinde 130 personeliyle hizmet veriyor lezzet sever Samsunlulara. Hasan Tayıncı’nın üç kardeşi ve bir çalışanıyla yola koyulduğu girişim gıda sektöründe ciddi bir marka şimdi. İstiklal Caddesi’nde bir restoranı; aynı caddede iki, Yeşilkent Makro AVM, Atakum ve Bafra’da da birer fast food şubesi var yemek şirketinin. Beyaz Ev’in kurucusu Hasan Tayıncı mesleğe ünlü Maksim gazinolarında merhaba diyor. En şaşalı dönemlerinde şef aşçısıymış bu mekanın. Çocuklarına; “Öyle bir hizmet verin ki, bu hizmeti almak için gelen müşteriler sanki kendi evlerine gelmiş gibi rahat, doğal ve güvende hissetsin. Bir aile geldiği zaman sıcacık ve samimi bir ortamda yemeğini yesin.” diye tavsiyelerde bulunuyor sürekli. Beyaz Ev adı da bu düşüncenin simgesi zaten. Profesyonel destek almakla dört erkek kardeş Ahmet, Adil, Hüseyin ve Dursun’un işlettiği bir aile şirketi hüviyetinde Beyaz Ev. Ancak hepsinin uzmanlık alanları ayrı. Biri ürün alımı, diğerleri de finans ve halkla ilişkilerle meşgul. ASLA KALİTEDEN TAVİZ YOK… Kardeşlerden Hüseyin Tayıncı Beyaz Ev’i marka yapan öncelikli unsurlar için şunları söylüyor: “En önemli unsur elbette kalitede taviz vermemek. Kendimizin yemeyeceği bir ürünü müşterilerimize sunmamız da söz konusu olamaz. Babamızın nasihatini unutmadan, kalite ve lezzetten taviz vermeden içine hoş görü ve güler yüzü de koyarak en iyi şekilde müşterilerimize hizmet etmeye çalışıyoruz. “ Döner Samsun’un vazgeçilmez tatlarından. Genelde hep birbirine benzer gibidir bu ürün. Ama Beyaz Ev’in sırları kendine özgü. “Aslında döner yapımı genel manada birbirine çok benzese de çok ince teknikler ve püf noktaları vardır. Bu da yaptığınız dönerin lezzetini tümden değiştirir.” diyen Tayıncı, kesinlikle kelle etinden döner olmayacağını belirtiyor. Ucuzluğu sebebiyle maalesef kullanılıyormuş kimilerince. Bir de kemiklerden sıyrılan etler ile soya kıyması karıştırılarak da

Sayı 31 / Mayıs 2012

Beyaz Ev’in kurucusu Hasan Tayıncı’dan çocuklarına baş tavsiye: “Öyle bir hizmet verin ki, bu hizmeti almak için gelen müşteriler sanki kendi evlerine gelmiş gibi rahat, doğal ve güvende hissetsin.”

35


Mekân döner elde ediliyormuş. Müşterinin bunu ayırması imkansızmış. Tüketicinin işletmenin vicdanına kaldığını anlatan Tayıncı, “Gerçek döner ateşi gördüğünde sertleşmeyecek olan 2 yaşını geçmemiş dana etinden veya dişiden kullanılacaksa tek doğum yapmış hayvanlardan yapılır. Hayvanın but kısımlarından ön kol ve arka bacaklardan yapılır. Bu bölümün etleri yaprak yaprak açabileceğiniz şekildedir. Ki döner yapılacak etin çok ince ince açılması şart.” diye konuşuyor. DÖNER SOSUNUN FORMÜLÜ AĞABEYDE Kıyma etten de döner de mümkünmüş. İskender’de tercih edilirmiş bu. Kıymasında sığır etinin yanı sıra koyun ve kuzu eti de bulunmalıymış mutlaka. Bu et türleri kıyma makinesinden birlikte geçirilirmiş. Şunun altını özenle çiziyor Tayıncı: “Yaprak döner diyerek kıymadan elde edilen döner ile İskender harici kullanım müşteriyi kandırmaktır. Dürüm; yaprak dönerden, İskender; kıyma dönerden yapılır aksi olmaz.” Salamura aşamasından da söz ediyor ardından: “Salamuranın formülü de kullanılacak etin ağırlığına göre değişir. Önemli olan içindeki et miktarına göre salamuranın kıvamını içindeki maddelerin oranını iyi ayarlamak. Biz Beyaz Ev olarak bu dengeyi iyi yapıyoruz. Bizim baş ustamız ağabeyimiz. Bize özel olan salamura formülü onda gizli. Özellikle şirketimizin özeli olan iki sosumuz var. Birincisi döner sosumuz diğeri salata sosumuz. Bu sosların formülü gizlidir. Salata sosunun formülünü ağabeyimiz ve salata ustamız bilir. Döner sosunu ise sadece ağabeyimiz bilir. Onun dışında kimse bilmez.” Beyaz Ev ser verip sır vermiyor bu mevzuda. 24. Dönem Mardin Milletvekili Muammer Güler Samsun’da vali iken eşi Neval Güler, Beyaz Ev’de yediği salatayı çok beğenir. Bir valilik yemeğinin menüsüne eklemek ister. Aşçısı sosun püf noktalarını sorunca hayır cevabıyla karşılaşır. Hazırını gönderirler valinin programına. Bu olaya ilişkin gazete haberleri hala hafızalardaki tazeliğini korumakta.

36

“Baş ustamız ağabeyimiz. Bize özel olan salamura formülü onda gizli. Özellikle şirketimizin özeli olan iki sosumuz var. Birincisi döner sosumuz diğeri salata sosumuz. Bu sosların formülü gizlidir. Salata sosunun formülünü ağabeyimiz ve salata ustamız bilir. Döner sosunu ise sadece ağabeyimiz bilir. Onun dışında kimse bilmez.” diyor Hüseyin Tayıncı.

“BİZİ BEYAZ EV’E GÖTÜRÜR MÜSÜNÜZ?” Beyaz Ev’in müşteri profili çok geniş. Toplumun bütün katmanlarına hitap ediyor. Fiyat politikasındaki itidal yüzünden öğrenciyle işadamını bir arada görülebilmekte salonlarında. Lezzeti Samsun’un sınırlarını aşmış durumda. Buna dair ilginç bir örneği bizzat yaşamış Hüseyin Tayıncı. Oğlunun sünnet düğünü organizasyonunu üstlenen İstanbul merkezli firmanın personelini havaalanında karşılar ve ne yemek arzu ettiklerini sorar. ‘Biz ilk defa Samsun’a geldiğimiz için gelmeden önce sorduk araştırdık Beyaz Ev diye bir yer varmış.

Orada yemek yememizi önerdiler. Bizi oraya götürür müsünüz?’ derler. Hiç belli etmeden Beyaz Ev’in yolunu tutarlar. Tabi ki restoranda gerçek ortaya çıkar hemen. 19 Mayıs Şehri’ne gelen tanınmış sanatçı, sporcu ve devlet adamlarının da uğrak yeridir mekan. FAST FOOD DÖNERLE YAYGINLAŞIYOR… 2011 açılım yılıdır Beyaz Ev için. Müşteriler bastırmaktadır şehir dışına da yayılın diye. Franchising sistemi yakın ilçe ve illerde büyümeyi düşünüyor Tayıncı kardeşler. Nihai hedef metropol şehirlerine demir atmak. Kırmızı et döneri üzerine patent ve marka çalışmalarında da sona yaklaşılmış. Restoranında 200 çeşit ürünü beğeniye sunan Beyaz Ev, bayileşmede yalnızca döner odaklı fast food ilkesini benimsiyor. Son dönemde tavuk etinden döner de hızla yaygınlaşıyor. Kırmızı etle tat farkı ortada. Ancak kısmen ucuzluğu ve hafifliği yüzünden rağbet gördüğü kaydedilebilir. Öte yandan iyi bir alternatif. Beyaz Ev’in yalnızca bir şubesinde, o da, sağlık gerekçesiyle kırmızı et yememesi gereken müşteriler düşünülerek tavuk döner satılıyor. Tarım ve Köy İşletmeleri Bakanlığı, 2006’da yürürlüğe giren yasayla, beyaz ya da kırmızı et döneri satan işletmeleri ya kendi imalathanelerini kurmaya ya da kurulu entegre tesislerden ürün tedarik etmeye mecbur kıldı. Beyaz Ev, entegre et tesislerini devreye sokarak sisteme derhal adapte oluyor. İşlediği etleri entegre tesise gücü yetmeyen dönercilere de pazarlıyor. Beyaz Ev, eti kontrollerindeki hayvanlarından elde edecek sistemi de hayata geçirmiş entegreleşirken. Şirketin veteriner hekim ve ticari uzmanının ilçelerdeki anlaşmalı ahırlarda yetiştirilen ve görerek aldıkları hayvanlar Sames A.Ş’ye ait mezbahanede kesiliyor. Beyaz Ev müşterisine sunduğu etin nereden geldiğini biliyor böylelikle. Sayı 31 / Mayıs 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

37


Köşe Yazısı

Aylin Tat Varlık ve yokluk

V

arlık, var olduğu söylenen şeydir. Yokluksa yok olma, bulunmama durumu anlamına gelir. Aslında birbiriyle doğan, birbirini yaratan iki kavramdır varlık ve yokluk. Birinin bitişi diğerinin başlamasıdır. Varlık yokluğu, yokluk da varlığı doğurur aslında. Kötülüğün olmadığı yerde iyiliğin, hastalığın olmadığı yerde sağlığın, gecenin olmadığı yerde gündüzün olduğu gibi, karşıtların kavgasıdır varlık ve yokluk. Varlık denince öncelikle maddesel zenginlik geliyor insanoğlunun aklına. Oysaki ‘’ hayatta en çok şeye sahip olmak asıl zenginlik değildir, asıl zenginlik en az şeye ihtiyaç duymaktır’’ diyen Eflatun’a hak vermemek mümkün mü? Cüzdanımızda sahip olduğumuz kredi

38

kartlarının sayısı mıdır zengin olmak? Oturduğumuz evin metrekaresi artıkça zenginliğimiz de mi artar? Zenginlik, varlığından mutluluk duyabildiğimiz her şeydir. Bir tabak bulgur pilavını yiyebilmektir mesela. Merdivenlerden çıkarken kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan, basamakları tek başına çıkabilmektir zenginlik. Kendine inanabilmek, kendine güvenebilmek ise en büyük zenginliktir bence. Zira kendine güvenen ve inanan insan evrendeki her şeye karşı daha hoş görülü ve güzel bakar ve baktığı gibide güzel görür her şeyi.

Ah birde sahip olduğumuz şeylerin değerini varken anlayabilsek, sağlığımızın ve sevdiklerimizin değerini anlamak için ille de hayatımızdan yok olup gitmeleri mi gerekiyor mesela? İçimizde var olan meziyetlerin değerini bilip onları işlemek, huzurlu ve enerji dolu yapar bizi. Kalbinizin güzelliği bir başka insanın gözlerinde ışıltı yarata biliyorsa ne mutlu ki varsınız. Varlıkla yokluk arasındaki ince çizgiyi iyi algılamak lazım. Yokluğuyla eksileceğimiz, sahip olduğumuz tüm varlıklara sıkıca sarılmamız gerekiyor vesselam. Tabi ki manevi varlıları daha da önemseyerek… Varlığı maddesel olarak değerlendirenlere sorarım: ‘’Eğer sonumuz yokluk ise bu varlık niye ?’’ Sayı 31 / Mayıs 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

39


Kapak

19 Mayıs Şehri Samsun’dan yanık bir türkü:

Hızlı tren gecikir, belki hiç gelmez 1950’den sonra tamamen sıfırlanan demiryolu hareketliliği 2003’ten itibaren yeniden alevlendi. 2023 hedefleri arasında yurdun dört bir yanına hızlı trenlerle ulaşabilme de var. Ancak ne yazık ki, lojistik avantajlarla donatılı; bölge, ülke ve dünya ticaretinin geçiş noktalarından Samsun listede yok. Olayı TCDD Genel Müdürlüğü’nden doğrulattık. Her şeye rağmen, ümidimizi yitirmiş değiliz. Vali Hüseyin Aksoy’un, Ankara’ya en kestirme güzergahtan direkt ray döşenmesi önerisi de değerlendirilmeli bu arada.

U

Ulaştırma Bakanlığı’nın 2023’te Anadolu’nun pek çok noktasına hızlı ulaşımı planladığı Cumhuriyet tarihinin en büyük demiryolu hamlesinde, Türkiye’nin lojistik üssü şehirlerinden Samsun da yer alıyor mu? Bu kritik soruyu Devlet Demiryolları (TCDD) Genel Müdürü Süleyman Karaman’a yönelttik. Buna dair ve hızlı trenin faydaları hakkında neler söylediğini yayınladığımız röportajda detaylarıyla okuyabilirsiniz. Kamuoyuna yansıyan bilgiler sonrası kafaları karışanlar hiç de haksız sayılmazlar. Çünkü kimi bir metre raysız Karadeniz vilayetlerinin adı dahi projede geçerken, 19 Mayıs Şehri’yle alakalı

40

durum net değil. Seyahat sıklığımız, Avrupa ortalamasının 20 kat azı. Ekonominin homojen dağılmayışının bir sebebi de bu. Bölgesel gelişmişlik farkı körükleniyor. Yüksek hızlı tren bunun düzelmesi için bir iksir adeta. Ankara ile Konya ve Eskişehir’i bağlayan hatların istatistikleri ispatlıyor her şeyi. Raylı sistemde Atatürk döneminde ciddi hamleler yapılıyor. Ancak 1950’den sonra nedense üstünlük karayollarına geçiyor. “1950 yılı itibariyle 7.498 kilometre olan anahat yol uzunluğu 2003 yılı sonuna gelindiğinde ancak 8.679 kilometre olabilmiş ve 52 yılda ancak 1.181 kilometrelik yol yapılabilmiştir.” diyor, Karaman. 2003 yılının bu alan-

da milat ilan ediyor. 60 senelik ulaşım politikasının sonlandırıldığını vurguluyor: “Çünkü ulaşım sistemi tüm sistemlerin lokomotifidir, temel ihtiyacıdır. Buradaki bir olumlu ya da olumsuz durum tüm sistemi artı ya da eksi olarak etkilemektedir.” Ortadoğu’ya dönük projeler de tasarlanıyor. İstanbul’dan Mekke, Medine’ye kadar YHT ile gidilmesi düşünülüyor. İspanya ve Çin’le anlaşmalar imzalandı bunun için. Karaman’dan bir istatistik hedefi daha: “Demiryolu ulaşımının yolcu taşımacılığında pazar payının yüzde 2’den 10’a, yük taşımacılığında yüzde 5’den 15’e yükseltmesi beklenmektedir.” Sayı 31 / Mayıs 2012


Bakanlık, ülke kuruluşunun 100’üncü yılında 9 bin 978 kilometresi hızlı, 4 bin 997 kilometresi de konvansiyonel toplamda 14 bin 975 kilometre yeni demiryolu hattı inşa etmeyi hedefliyor. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) ildeki temsilcileri propaganda konuşmalarında sık sık Ankara’ya hızlı tren yolu bağlantısından söz etmekteydi. Bu söylemler Adem Güney’in 2009’daki parti il başkanlığı dönemine kadar uzanıyor. “Hızlı tren yatırımı ile Samsun-Ankara arası ulaşımı 2 saat 15 dakikaya düşecek.” demişti Güney.

2023’E KADAR 15 BİN KİLOMETRE RAY DÖŞENECEK… Bakanlık, ülke kuruluşunun 100’üncü yılında 9 bin 978 kilometresi hızlı, 4 bin 997 kilometresi de konvansiyonel toplamda 14 bin 975 kilometre yeni demiryolu hattı inşa etmeyi hedefliyor. Hükümet buna büyük önem veriyor. Dile kolay 11 bin kilometrelik mevcut ray yolu 12 yıl içinde iki katına çıkacak. ‘Kara tren gecikir’ ibaresi ise reel hayattan düşerek yalnızca türkülerde duyduğumuz hoş bir nostalji haline gelecek. Çalışmalar zamanında biterse başta İstanbul, Ankara, İzmir, Sivas, Bursa, Trabzon, Yozgat, Diyarbakır ve Malatya; 29 ilden yüksek hızlı tren geçecek. Bunun maliyeti ise yaklaşık 45 milyar dolar. 25-30 milyar doları Çin’den. Çinliler işe, -“Ayaş Tüneli” açılamadığından yılan hikâyesine dönen Sürat Demiryolu’nu da kapsayan- Edirne’den Kars’a uzanan 3 bin 636 kilometrelik hattı yaparak başlayacak. Böylece karayoluyla 16,5 saatte varılabilen iki şehir arası 8 ila 9 saate inecek. Ayrıca diğer yandan, 850 kilometrelik Erzincan-Trabzon ve Yerköy-Kayseri hatlarını da döşeyecek çekik gözlüler. Sayı 31 / Mayıs 2012

Şurası çok açık ki, coğrafi özellikler ve şehirleşme biçimi demiryolu güzergahı tayinine doğrudan tesir ediyor. TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman, “Düz bir arazide, kentleşmenin daha az olduğu bölgelerde demiryolu yapımı ile dağlık bir arazide, kentleşmenin yoğun olduğu bölgelerde demiryolu yapımı aynı şey değildir.” sözleriyle altını çiziyor bu gerçeğin. Bunu Ankara-İstanbul yüksek hızlı tren (YHT) projesinde yakinen gördüklerini belirtiyor: “Ankara-Eskişehir YHT hattı daha kısa sürede ve daha kolay inşa edilirken, Eskişehir-İstanbul etabında coğrafik ve kentleşme sorunları nedeniyle daha fazla güçlüklerle karşılaştık.” 41


Kapak

Yaygın basınca yayınlanan haberlerde Erzincan-Trabzon ile YerköyKayseri hatlarından bahsedilirken, Samsun’un adı yoktu. Oysa iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) ildeki temsilcileri propaganda konuşmalarında sık sık Ankara’ya hızlı tren yolu bağlantısından söz etmekteydi. Bu söylemler Adem Güney’in 2009’daki parti il başkanlığı dönemine kadar uzanıyor hatta. “Hızlı tren yatırımı ile Samsun-Ankara arası ulaşımı 2 saat 15 dakikaya düşecek.” demişti Güney. Hattın, Ankara - Sivas güzergahına bağlanacağını belirtmişti: “SamsunAnkara arasında yapılacak hızlı tren yatırımı için Yozgat-Yerköy’den bir hat çıkarılacak. Bu yatırım Çorum, Amasya ve Samsun bağlantıları tamamlanarak noktalanacak. Bu yatırımla hızlı tren Samsun’a gelmiş olacak. Bu sayede, Samsun-Ankara arası ulaşımı da 2 saat 15 dakikaya düşecek.” ERDOĞAN’DAN SEÇİM SONRASI DA ÇIT YOK… 12 Haziran 2011 seçimlerine 9 gün kala Başbakan Recep Tayip Erdoğan da 30 bin kapasiteli yeni stadyum ile 7 bin 500 kişilik bir spor salonunu müjdelerken, hızlı trene dair tek kelime dair sarf etmemişti, vilayetteki mitingde. Partinin İl Başkanı Osman Çetinkaya, “Başbakanımız bazı yatırımları açıklamayı seçim sonrasına bıraktı.” ifadeleriyle değerlendirmişti durumu. Muhalefet partileri ise ağız birliği etmişçesine hızlı tren sözünün vaatten ileri gitmeyeceğini ve ucuz oy avcılığı sahnelendiğini ileri sürmekteydi. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Şubat 2012’de Türkiye’nin 2023 vizyonunda hızlı trene kavuşacak yerleşim birimlerini duyurdu. Sivas, Bursa, Yozgat, Trabzon, Malatya ve Diyarbakır gibi şehirlerin adı okunurken, Samsunlular heyecanla kendilerininkinin zikredilmesini de bekliyordu. Ama nafileydi. Hızlı tren tartışmaları yeniden alevlendi. “Samsun’da hızlı tren

42

Ankara Samsun Dernekler Federasyonu (ASDEF) Genel Başkanı Remzi Kozal’ın, yüksek hızlı tren konusundaki gayretlerinden dolayı şehrin AK Partili Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’e teşekkür plaket takdim etmesi de ilginç bir gelişme. AK Parti İl Başkanı Çetinkaya, ziyaretin ardından şöyle diyordu: “Hükümetimizin kendisine hedef olarak koyduğu, hızlı tren projelerinden Samsun-Ankara etabının Cumhuriyetimizin 100. Yılı olan 2023’den önce mutlaka başlanması için her türlü girişimimiz devam edecektir.”

vaadinde bulunanların, Türkiye’nin 2023 planlarında hızlı trenin geçeceği şehirlerin arasında Samsun’un bulunmamasının izahını yapsınlar.” diyordu, muhalif parti yetkilileri. Zaten AK Parti seçim broşürlerinde de Samsun ile hızlı trenin aynı cümlede kullanılmadığını vurguluyorlardı: “Sadece hızlı tren yazıyordu. Biz bunu vatandaşımıza anlatmaya çalıştık.” Osman Çetinkaya’nın “Muhalefet partileri 2019 yılına kadar millet tarafından kapatılmazlarsa onları, hızlı trene bindirip Ankara’ya göndermek isteriz.” sözünü de hatırlatıyorlardı. DEMİR’E PLAKETİN ANLAMI NE? Ne ilginçtir ki, vaziyet buyken, Ankara Samsun Dernekler Federasyonu (ASDEF) Genel Başkanı Remzi Kozal, yüksek hızlı tren konusundaki gayretlerinden dolayı şehrin AK Partili Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’e teşekkür plaketi takdim ediyordu. Demir kısa bir süre önce Çetinkaya, İlkadım İlçe Başkanı İhsan Kurnaz, Tekkeköy İlçe Başkanı Aydın Karmil ve Çarşamba İlçe Başkanı Mehmet Köse de beraberindeyken hâlihazırdaki demiryolunun eksiklikleri ve hızlı treni görüşmek için TCDD Genel Müdürü Karaman’la bir araya geldi. Çetinkaya, ziyaretin ardından şunları söyledi: “Hükümetimizin kendisine hedef olarak koyduğu, hızlı tren projelerinden Samsun-Ankara etabının Cumhuriyetimizin 100. Yılı olan 2023’den önce mutlaka başlanması için her türlü girişimimiz devam edecektir.” Samsun Valisi Hüseyin Aksoy ise hızlı tren tartışmalarının ötesinde ya da fevkinde başka bir teklifle çıkıyor karşımıza. Ankara’ya en kestirme güzergahtan varacak direkt bir demiryolu hattı inşasını öneriyor. Bununla 19 Mayıs Şehri’nin lojistik avantajlarının büyük ölçüde değerlendirileceğine inanıyor. Aksoy’un görüşlerini de dikkatlerinize sunmaktayız kapak dosyamızda. Sayı 31 / Mayıs 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

43


Kapak

TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman:

Yüksek hızlı tren ulaşımda bir milattır Coğrafi özellikler ve kentleşme gibi şartların demiryolu güzergahı belirlenmesine doğrudan tesir ettiğini belirten TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman, “Düz bir arazide, kentleşmenin daha az olduğu bölgelerde demiryolu yapımı ile dağlık bir arazide veya kentleşmenin yoğun olduğu bölgelerde demiryolu yapımı aynı şey değildir.” diyor. Bunu Ankara-İstanbul YHT projesinde tecrübe ettiklerini söylüyor: “Ankara-Eskişehir YHT hattı daha kısa sürede ve daha kolay inşa edilirken, Eskişehir-İstanbul etabında coğrafik ve kentleşme gibi sorunlar nedeniyle daha fazla güçlüklerle karşılaştık.”

Karaman, “En çok seyahat eden Danimarkalılara göre insanımız 30 kat, Avrupa ortalamasına göre ise yaklaşık 20 kat daha az seyahat ediyor. Bu da ülke genelinde ekonominin homojen dağılımını engelliyor, bölgesel gelişmişlik farklarının belirginleşmesine neden oluyor.” diyor.

44

Sayı 31 / Mayıs 2012


‘2023 hedeflerinin hızlı trenle alakalı dosyasında Samsun’un adı geçiyor mu?’ sorusunun en doğru cevabını elbette ki konunun bir numaralı bürokratik muhatabı Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) Genel Müdürü Süleyman Karaman’dan öğrenebilirdik. Şunu peşinen söyleyebiliriz: Listede adımız yok. Hayalimizin gerçekleştiğini görmek için uzunca bir süre beklemek zorundayız. Trabzon ise 100’üncü yıl projesine dahil. Samsun demiryolu alt yapısı problemsiz bir şehir. Coğrafyası da ray geçişine son derece müsait. Oysa Trabzon’da alt yapı sıfır. Hızlı trene 40 kilometre tünel gerekiyor üstelik. İlk bakışta yaman bir çelişkiden söz edilebilir. Dilerseniz sözü uzatmadan Karaman’ın bildirdiklerine odaklanalım. 2023 tren yolu projesinde Karadeniz Bölgesi’ne dair neler var? Karadeniz Bölgesi için 2023 hedefleri arasında; avan proje çalışmaları devam eden Trabzon-Erzincan Yüksek Hızlı Demiryolu Projesi, 2035 hedefleri arasında uygulama çalışmaları tamamlanmış bulunan SamsunÇarşamba-Terme-Ünye-Fatsa Demiryolu Projesi ile avan proje çalışmaları devam eden Kırıkkale-Çorum-Samsun Yüksek hızlı Demiryolu Projesi yer almaktadır. Bu projeler yeni demiryolu hattı olarak planlanmaktadır. Hızlı tren projeleri içerisinde Samsun öncelikli adımlardan biri midir? Samsun çok önemli bir kentimizdir. Bildiğiniz gibi burada demiryolları ile bağlantılı bir liman bulunmaktadır. Dolayısıyla, Samsun’un ulaşım ağlarının güçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bunlardan birisi lojistik merkez kurulmasıdır. Bildiğiniz üzere; kent merkezi içinde kalmış olan yük garlarının; Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, etkin karayolu ulaşımı olan ve müşteriler tarafından tercih edilebilir bir alanda, yük lojistik ihtiyaçlarına cevap verebilecek özellikte, teknolojik ve ekonomik gelişmelere uygun, modern bir şekilde kurulması amacıyla; özellikle Organize Sanayi Bölgesi’ne yakın ve yük potansiyeli yüksek olan İstanbul, İzmit (Köseköy), Samsun (Gelemen), Eskişehir (Hasanbey), Kayseri (Boğazköprü), Balıkesir (Gökköy), Mersin(Yenice), Uşak, Erzurum(Palandöken), Konya (Kayacık), Denizli (Kaklık) ve Bilecik (Bozüyük) olmak üzere 12 noktada kuSayı 31 / Mayıs 2012

Yüksek Hızlı Trenin (YHT) ulaşım alışkanlıklarını değiştirdiğini de ifade ediyor Süleyman Karaman. YHT seferlerine başlamadan önce, Ankara-Eskişehir arasındaki taşımada otobüsün payı bir buçuk yılda yüzde 55’ten yüzde 10’a gerilemiş. YHT payıysa yüzde 8’den yüzde 72’ye yükselmiş. Özel araçla seyahat oranı da yüzde 38’den 18’e düşmüş. AnkaraKonya hattında da otobüs yolcularının yüzde 46’sı, özel araçlarını kullananların da yüzde 49’u hızlı trene yönelmiş.

rulmaya başlanan lojistik merkezleri, 2011 yılı yatırım programına alınan Kahramanmaraş (Türkoğlu), Mardin, Kars ve Sivas Lojistik Merkezi ile birlikte 16 noktada kurulmaktadır. Samsun, Denizli, İzmit, Eskişehir, Kayseri inşaat çalışmalarının 1. etabı tamamlandı. Eskişehir ve Kayseri’nin 2. Etap işleri ile Balıkesir, Erzurum, Uşak ve Yenice Lojistik Merkezlerinin 1.Etap inşaat işlerine başlanmıştır. Diğer lojistik merkezlerle ilgili çalışmalar devam etmektedir. Ayrıca; Yerel Yönetimler, Ticaret ve

Sanayi Odaları ile görüşmeler yapılarak, Çevre Düzeni ve Kentsel Dönüşüm Planları ile imar planı çalışmaları göz önünde bulundurularak sanayi, ithalat, ihracat ve ulaşım pazarının dinamik koridorları dikkate alınarak, çevre, karayolu erişimi, sanayi bölgesine olan yakınlığı ve gelişme imkanları ile yüksek taşıma potansiyeline sahip olan İstanbul Trakya kesiminde MersinYenice, İzmir ve Samsun’da Küresel Lojistik Merkez yapılması için çalışmalar başlatılmıştır. Diğer taraftan, “Türkiye Rusya Tren Feri Hattı Projesi” de çok önemli bir projedir ve Samsun’un önemini daha da artıracaktır. Türkiye’nin Samsun, Rusya’nın Kavkaz Limanları arasında kurulan tren feri hattı ile kombine taşımacılık başlatılmıştır. Samsun, ülkemizin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına kadar birbiriyle entegre şekilde yapımı planlanan hızlı tren hatlarıyla daha da yakınlaşacaktır. Tren yolu açılmasındaki en büyük zorluklar nelerdir? Coğrafik, kentleşme vb. birçok koşullar güzergahların belirlenmesinde ve maliyetlerde etkili olmaktadır. Düz bir arazide, kentleşmenin daha az olduğu bölgelerde demiryolu yapımı ile dağlık bir arazide, kentleşmenin yoğun olduğu bölgelerde demiryolu yapımı aynı şey değildir. Bunu Ankaraİstanbul YHT projesinde gördük. Ankara-Eskişehir YHT hattı daha kısa sürede ve daha kolay inşa edilirken, Eskişehir-İstanbul etabında coğrafik ve kentleşme sorunları nedeniyle daha fazla güçlüklerle karşılaştık. Bu hattın bir bölümü, coğrafi şartlar, şehirleşme, istimlâk zorlukları gibi nedenlerle mevcut hat üzerine inşa edilmektedir. Bu nedenle 2 yıl süreyle bu hattı tren trafiğine kapatmak zorunda kaldık. Fakat demiryolu sistemi karayolu ile karşılaştırıldığında yapım maliyeti ucuz, kullanım ömrü uzundur. Petrole bağımlı olmaması nedeniyle enerjide dışa bağımlı değildir. Çevre dostu bir sistemdir. Dolayısıyla, tüm zorluklara karşın aklın yolu demiryoludur. Geçmişten günümüze topraklarımızdaki demiryollarının inşa hikâyelerinden bahsedebilir misiniz? Öte yandan rayın yolcu ve yük taşımacılığındaki payı nedir şu anda? Osmanlı İmparatorluğu’ndan milli sınırlar içerisinde kalan demiryolu

45


Kapak uzunluğu yaklaşık 4 bin kilometredir. Cumhuriyetin ilanından sonra Ulu Önder Atatürk demiryolu seferberliği başlatmış, 18 yılda demiryolu inşaat teknolojisinin oldukça geri mali sıkıntının olduğu bir dönemde, eldeki kısıtlı olanaklarla, yüzde 80’i doğuda olmak üzere yaklaşık 3 bin 500 kilometre yeni yol yapılmış ve ayrıca yabancı şirketler elindeki hatlar millileştirilmiştir. 52 YILDA SADECE BİN 181 KİLOMETRE RAY DÖŞENMİŞ Ancak bu süreç, 1950’li yıllarda sona ermiş, karayolu ağırlıklı ulaşım politikaları izlenmiştir. 1950 yılı itibariyle 7.498 kilometre olan anahat yol uzunluğu 2003 yılı sonuna gelindiğinde ancak 8.679 kilometre olabilmiş ve 52 yılda ancak 1.181 kilometrelik yol yapılabilmiştir. TCDD İşletmesi, 2003 yılına kadar 8.679 kilometresi anahat ve 2.287’si tali hat olmak üzere toplam 10.984 kilometrelik demiryolu hattında taşımacılık faaliyetlerini sürdürmüştür. Söz konusu ana hatların yüzde 95’i tek hat olup, toplam hatların 2.122 kilometresi elektrikli ve 2.449’u sinyalli hale getirilebilmiş ve toplam yol uzunluğu içerisindeki elektrikli ve sinyalli hat oranları sırasıyla yüzde 19 ve 23 olabilmiştir. Alt ve üst yapıdaki olumsuzlukların yanı sıra çeken ve çekilen araçlardaki sorunlar işletmeciliği ciddi boyutlarda zorlamış tehirler artmış ve yolcuların demiryollarından kaçmasına yol açmıştır. Bu durum kuruluş zararlarını giderek artırırken taşımadaki payımız 2003 yılında yolcuda yüzde 2,7; yükte yüzde 5,2 oranında olmuştur. Yaklaşık 60 yıl süren bu dönemde, mevcut sistemi dahi koruyacak imkân verilmemiş, ülkemiz ulaşım sistemi adeta tek bir sisteme, karayoluna bağımlı hale getirilmiştir. Böyle bir ulaşım sisteminin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatımızdaki olumsuz etkileri çok derin olmuştur. 2003 DEMİRYOLLARI İÇİN BİR MİLATTIR

46

İşte 2003 yılı demiryollarımız için adeta milattır. Hükümetler ulaştırma politikalarında demiryolunu yeniden devlet politikası haline getirmiştir. Bu siyasi kararla 60 yıllık ulaşım politikaları sona ermiştir. Bu karar çok önemli sonuçlar doğuracak bir karardır. Çünkü ulaşım sistemi tüm sistemlerin lokomotifidir, temel ihtiyacıdır. Buradaki bir olumlu ya da olumsuz durum tüm sistemi artı ya da eksi olarak etkilemektedir. Demiryollarına yeniden önemli kaynak ayrılması ile ulaşım sisteminde dolayısıyla ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamında devrim niteliğinde değişimler başladı, diyebiliriz. Bu çerçevede; hızlı tren hattı inşa ederek Türk halkını hızlı trenle tanıştırmak, mevcut hatlarımızı ve araç parkımızı modernize ederek trenlerimizi hızlandırmak, ileri demiryolu sanayisini geliştirmek, demiryollarını, dünya demiryollarında olduğu gibi yeniden yapılandırarak daha etkin ve verimli bir kuruluş haline getirmek ana hedeflerinde çalışmalarımız devam etmekte olup, yaklaşık 9 yıllık dönemde 80 ‘in üzerinde proje hayata başarıyla geçirilmiştir. Hızlı tren ağlarının arttırılması ülkenin ticari hareketliliğini ne yönde etkileyecektir? Ülkemizin ilk yüksek hızlı tren hattı (YHT) olan Ankara-Eskişehir’in 13 Mart 2009’da, ikinci YHT hattı olan Ankara-Konya’nın 23 Ağustos 2011’de işletmeye alınmasıyla birlikte yaşamaya başladığımız yüksek hızlı tren çağı, ülkemiz ulaşım sisteminde devrim niteliğinde değişimlere, dönüşümlere neden olurken, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmada pozitif etkileri hissedilmeye başlandı. Saat başı sefer yapan YHT’lerle her yaştan her kesimden kişi ileri demiryolu teknolojisinin rahatlığını, kolaylığını, konforunu, güvenliğini yaşıyor, kentlerin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamı daha da dinamikleşiyor. İç turizm canlanıyor, tur şirketleri YHT kentlerine günü birlik turlar düzenliyor. Öğrenciler okullarına, çalışanlar işlerine YHT ile gidiyor.

HIZLI TRENLE ULAŞIM ALIŞKANLIKLARI DEĞİŞİYOR… Yapılan araştırmalar YHT’nin ulaşım alışkanlıklarını değiştirdiğini gösteriyor. YHT seferlerine başlamadan önce, Ankara-Eskişehir arasındaki taşımada otobüsün payı bir buçuk yılda yüzde 55’ten yüzde 10’a geriledi. Yüksek hızlı trenin payı ise yüzde 8’den yüzde 72’ye yükseldi. Özel aracıyla iki şehir arasında yolculuk yapan vatandaşlar da tercihini hızlı trenden yana kullandı. Trenden önce yüzde 38 olan özel araç ile seyahat yüzde 18’e geriledi. Araştırmaya göre, yüksek hızlı tren ile seyahat eden yolcuların yüzde 84’ünü karayollarından çekildi. Başkent ile Eskişehir arasında ilk akla gelen ulaşım aracı artık YHT... YHT ile otobüs firmalarına olan talep azaldı. Günlük yolcu sayısı 4 binden 800’e geriledi. Firmaların 4 bin yolcu taşıdığı günlerde, konvansiyonel tren Ankara-Eskişehir arasında sadece 572 kişi taşınırken, YHT’nin devreye girmesiyle yolcu sayısı günde 7000’i aştı. Aynı etkiler Ankara-Konya YHT hattında da yaşanıyor. Yapılan çalışmaya göre; Ankara-Konya-Ankara arasında günlük otobüsler ile taşınan yolcunun yüzde 46’sı, özel araçlarla taşınan yolcuların yüzde 49’u seyahatlerinde artık YHT’yi tercih etmeye başladı. Bunun sonucu olarak, günlük 52 otobüs ve 354 araç trafikten çekildi. Yüksek hızlı tren çağının ekonomiye etkileri bunlarla sınırlı değil… 2023 yılına kadar inşası hedeflenen 10 bin km YHT hattı toplam 46 Milyon TL’ye mal olacak. Bu ekonomiye artı değer olarak yansıyacak. İleri demiryolu teknolojisi olan YHT hatlarının inşası, işletilmesi ise müşavirlik, mühendislik alanlarında bilgi birikimine yol açıyor, ayrıca orta öğretim ve üniversitelerde raylı sistem bölümlerinin gelişmesine neden oluyor. Dolayısıyla, demiryolu sektörünün önemli bir istihdam alanı olmasına neden oluyor. Ülkemiz artık dünyanın her yerinde bu bilgi birikimini kullanabilecek yetkinliğe ulaşmış durumda… Sayı 31 / Mayıs 2012


Kuşkusuz yüksek hızlı tren hatları sadece prestij anlamına gelmiyor, yüksek hızlı tren aynı zamanda zarar etmeyen bir demiryolu demek… Uluslararası istatistikler incelendiğinde ise ülkemizde seyahat sıklığının gelişmiş ülkelere göre oldukça düşük olduğunu gösteriyor. En çok seyahat eden Danimarkalılara göre insanımız 30 kat, Avrupa ortalamasına göre ise yaklaşık 20 kat daha az seyahat ediyor. Bu da ülke genelinde ekonominin homojen dağılımını engelliyor, bölgesel gelişmişlik farklarının belirginleşmesine neden oluyor. İşletmeye açılan yüksek hızlı tren hatlarına ilişkin veriler, bu güzergahlardaki yolculuk sayılarının yüksek hızlı tren öncesine göre katlanarak arttığını gösteriyor. Hızlı trenler hizmete başlamadan yüzde 8 olan demiryolunun payı yüzde 70’lere çıkıyor. Bu çerçevede planlanan yüksek hız hatlarından üretim bölgeleri ile tüketim bölgelerini birbirlerine yakınlaştırmayı ve bu yolla insanımızın seyahat sıklığının artırılması hedefleniyor. YHT, EKONOMİYİ DE HIZLANDIRIYOR… Artan bu hareketlilik beraberinde ekonomik çeşitliliği ve canlanmayı da getiriyor. Uluslar arası alanda yapılan bilimsel çalışmalar, ulaştırma yatırımlarının ülke ekonomisi üzerinde çok yüksek düzeyde hızlandıran etkisine işaret ediyor. Yüksek hızlı tren yatırımlarının ekonomiye sağlayacağı doğrudan katkının yanı sıra bağlantı sağlanan illerde yer alan pek çok sektörde artan hareketliliğe bağlı olarak pozitif etkiler yaratması bekleniyor. Kentin ekonomisi üzerindeki pozitif etki, kent planlamalarını kolaylaştırıyor, özellikle göç hareketlerini yavaşlatıyor, nüfusun dengeli dağılımına, yaşanabilir kentlerin planlanmasına, akılcı büyüme politikaların oluşturulmasına ve sosyal sürdürülebilirliğe önemli katkılar sunuyor. Yüksek hızlı tren hatlarının ekonomik etkilerinde çevreye yaptığı olumlu katkılar da önemli bir kriter. Yapılan çalışmalar demiryolu sisteminin çevreye olan duyarlılığını ortaya koyuyor. Demiryolu sadece maliyet açısından değil, kullanım ömrü ve kullandığı arazi bakımından da karayolundan avantajlı bir sistem. Aynı miktarda Sayı 31 / Mayıs 2012

yolcu taşımacılığında yüksek hızlı tren hatları, karayoluna göre 2/3 oranında daha az alana ihtiyaç duyuyor. Öte yandan; gürültü, hava kalitesi, karbon emisyonu, enerji kullanımı vb. diğer çevresel parametreler dikkate alındığında da YHT’lerin doğal yaşam ve ekosistem üzerindeki pozitif katkısı yadsınamayacak boyutta… Avrupa Birliği (AB) bünyesinde yapılan bir çalışmaya göre karayolları (otomobil) 1000 yolcu-km başına 76 € dışsal maliyet oluştururken, demiryolları 22,9 € ile ulaştırma sistemleri içerisinde en düşük dışsal maliyet yaratan sistem… Bir diğer gerçek ise Türkiye’nin hızla büyümesi nedeniyle ulaşım ihtiyacının da hızla artması… Büyüme hızımız dikkate alındığında Cumhuriyetimizin 100. yılına gelindiğinde en iyimser tahminlerle yolcu trafiğinin bugünkü düzeyini ikiye katlayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Doğaldır ki böylesi bir trafik talebinin karşılanabilmesinin olmazsa olmaz koşulu demiryolları ve yüksek hızlı tren hatlarıdır. Özetle söylemek gerekirse, ekonomiye, sosyal ve kültürel hayatımıza, çevreye sunduğu olumlu katkılarla YHT’ler ulaşımda bir milattır. Ülkemizin modernleşmesini simgeleyen prestij projelerdir. Türkiye, yüksek hızlı tren çağı ile yepyeni bir döneme adım attı. Hızlı Tren ağlarının artması ticari hareketliliği olumlu etkileyecektir. Tren yolu yapılmasındaki en önemli zorluk arazi şartları ve maliyettir. İSTANBUL’DAN MEKKE’YE HIZLI TREN… TCDD geleceğe yönelik neleri planlamakta? Bildiğiniz gibi, Ankara-Eskişehir, Ankara-Konya YHT hatlarında başarıyla hizmet verilmektedir. Ankara-İstanbul 2. Etap ile Ankara-Sivas YHT projelerinin inşası devam etmektedir. Bunun yanı sıra, Ankara-İzmir, Sivas-Erzincan ve Bursa-Bilecik arasında çift hatlı, elektrikli ve sinyalli 250 km hıza uygun yüksek hızlı tren projelerinin ihale süreçleri devam ediyor. Uluslararası demiryolunun geliştirilmesi için de önemli projeler var. Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan işbirliğiyle tarihi İpek Yolu’nu Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu Projesiyle yeniden hayata geçiriyoruz. ‘Demir İpek Yolu’ olarak nitelenen proje

ile ilk yıllarda 1,5 milyon yolcu ve yıllık 3 milyon ton yük taşınması hedefliyoruz. Ortadoğu’ya yönelik de projeler var. İstanbul’dan Mekke, Medine’ye kadar YHT ile gidilmesini hedefliyoruz. Bu projelerde ortak çalışmak üzere İspanya ve Çin’le anlaşma yaptık. Uluslararası 10.Ulaştırma Şurası’nda ise ülkemiz ulaşım sisteminin vizyonu belirlenmiş, demiryollarımız için çok önemli kararlar alınmış, Ulaşım sisteminin haritası çizilmiştir. Bu kararlar bağlamında; 2023 yılına kadar ulaştırma sektörüne 14 yılda yapılacak 350 milyar dolarlık yatırımın 45 milyar dolarlık kısmı demiryollarına tahsis edilecektir.Bu çerçevede; yapımları devam eden 2 bin 622 km yüksek hızlı tren ağının öncelikle tamamlanması, 2023 yılına kadar 10 bin hızlı tren ağının inşa edilmesi, 2023 yılına kadar 4 bin konvansiyonel yeni hat inşa edilmesi hedefleniyor. Ayrıca, mevcut sistem de modernize edilecek, yeniden yapılanma tamamlanarak özel sektörün demiryolu sektörüne girmesi sağlanacaktır. Bu çerçevede ülkemiz doğusundan batısına güneyinden kuzeyine kadar YHT hatları ile örülecektir. Uluslararası demiryolu yük taşıma payını artırmak için İstanbul - Basra, İstanbul - KarsTiflis - Bakü, Kavkaz - Samsun - Basra, İstanbul - Halep - Mekke, İstanbulHalep - Kuzey Afrika taşıma koridorları geliştirilecektir. Yeni çeken ve çekilen araçları UIC, EN ve TSI standartlarına uygun imal edilecek, çeken ve çekilen araçların üretim ve bakımlarında özel sektör payı artırılırken, demiryolu işletmeciliğinde özel sektör payı yüzde 50’ye çıkartılacaktır. Planlanan Lojistik Merkezlerin yanı sıra “Küresel Lojistik Merkezler” kurulacak, Organize sanayi bölgelerine ve önemli üretim merkezlerinin tümüne iltisak hatları ile bağlantı sağlanacaktır. Bunlardan birisinin de Samsun’da yapılması planlanmıştır. Diğer taraftan, Ulaştırma Bakanlığı, Üniversite veya TÜBİTAK bünyesinde Demiryolu Enstitüsü ile Uluslararası akredite bir demiryolu test ve sertifikasyon merkezi kurulması da planlar arasındadır. Demiryolu ulaşımının yolcu taşımacılığında pazar payının yüzde 2’den 10’a, yük taşımacılığında yüzde 5’den 15’e yükselmesi beklenmektedir.

47


Kapak

48

Say覺 31 / May覺s 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

49


Kapak

Hızlı tren tartışmaları sürerken Vali Aksoy’dan farklı bir çıkış:

Demiryolundan Ankara’ya direkt hat Vali Hüseyin Aksoy, hızlı tren tartışmalarını bir yana bıraktıracak bambaşka bir öneri sunuyor: Demiryoluyla Ankara’ya direkt bağlanmak. Samsun’un 1000 kilometrelik bir çapta Karadeniz çanağındaki tüm limanları içine alıp komşu ülkelerin tamamıyla kesiştiğini vurgulayarak. “Tren projesi ile de Samsun Karadeniz Havzası’nın yük ve yolcu taşımacılığına yönelik bu alanda bölgenin önemli bir merkezi olacaktır.” diyor.

Vali Aksoy: “Samsun, Karadeniz’in bir ticaret denizi haline getirilmesi ve ülkemizin kuzey ülkelerine ve Türk Cumhuriyetlerine yönelik İhracat üssü olmasına dönük tüm altyapılarıyla hazırlanmaktadır.”

50

Sayı 31 / Mayıs 2012


Samsun, Karadeniz’in en büyük şehri, Karadeniz çanağındaki ülkeler için bir çekim merkezi ve bölgesel kalkınma ve gelişmenin merkez kenti. Vali Hüseyin Aksoy, “hedeflerini koyduğunu, inandığını, bütünleştiğini ve güçlerini birleştirdiğini” söylediği Samsun’un iyi bir sinerji yakaladığını ifade ediyor. Gelişimi sağlayacak projelerin kurgulanıp uygulamaya geçildiğini; bunda kamu, özel, sivil ve yerelin ortak rol aldığını dile getiriyor. Amasya-Tokat-Sivas-Kayseri üzerinden Ankara’ya bağlanan 900 kilometrelik demiryolunun yük taşımacılığında cazibesini kaybettiğine dikkati çeken Vali Aksoy, hızlı trenden ziyade, başkente direkt uzanacak ray hattının şehre kısa vadede çok sayıda avantajlar kazandıracağını belirtiyor. Böylece hem mesafenin kısalacağını, bununla beraber vilayetin bölgesi ve Karadeniz çanağındaki ülkeler için çekim merkezi haline geleceğini kaydediyor. Ulaşım alternatiflerini çeşitlendirecek bu yolla ilin büyük bir ivme yakalayacağını da vurgulayan Aksoy, ayrıca Türkiye’nin demiryolu şebekesine çok önemli bir arterin ekleneceğine işaret ediyor: “SamsunAnkara arası tren projesinin hayata geçirilmesi; hedefimiz olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yılında yani 2023’de de Samsun’un Türkiye’nin ilk on kenti arasındaki yer almayı belirginleştirecek ve pekiştirecektir.” “İlimiz 4 ulaşım alt yapısının buluştuğu stratejik konumu, tarihsel birikimi, tarım ve sanayi potansiyeli, uluslararası ilişkiler ağına yakınlığı, enerji koridorları girişi ve üzerinde olması, insan zenginliği, ara eleman, eğitilmiş eleman ve hizmetler sektöründeki sağlık, turizm ve diğer bütün alanlardaki zenginliğiyle tartışmasız Türkiye’nin bu noktadaki belirleyici kentlerinden biridir. Bize düşen bu buluşmanın ve alt yapı zenginliğinin sağladıklarıyla yetinmemek, iddiamızı hazırlıklı olarak geleceğe taşımak ve sürdürülebilirliğini sağlamaktır.” diyen Aksoy, ardından da şunları aktarıyor: “Güneşin Doğduğu Şehir başlığı altında, tarihi geçmişinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve Türk Milleti’nin kurtuluşundaki simge kent olan, bağımsızlık güneşinin doğduğu Samsun’un, Türkiye Cumhuriyetinin kalkınmasında ve hedeflerine ulaşmasında da aynı düzeyde etSayı 31 / Mayıs 2012

“Avrupa ile canlı ticaret kapasitesinin ve Avrupa Birliği kriterleri vizyonunun yanı sıra; Samsun içte Anadolu, dışta kuzey ülkeleri ile ticaretin de tarihi merkezi.” diyen Vali Aksoy, “Yeşilırmak ve Kızılırmak nehirlerinin can kattığı, Türkiye’nin en geniş ve en bereketli Bafra ve Çarşamba ovaları üzerinde yer almasının getirdiği yerleşik medeniyet birikimine” de dikkatleri çekiyor. “Karadeniz’in Mezopotamyası” denen şehrin, ticaret merkezliğinin yanı sıra, “Birçok büyük medeniyete beşiklik yaptığını” belirtiyor.

üs olabilecek nitelik ve avantajlarını değerlendirmek ve lojistik sektöründeki alt yapı yetersizliğini gidermek için Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı Doğrudan Faaliyet Desteği programı kapsamında TR83 Lojistik Master Planını hazırladık. Bu planda belirtilen öncelikler doğrultusunda, Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA) destekli toplam bütçesi 181.250,00 TL olan ‘Samsun İhtisas Lojistik Organize Sanayi Bölgesi Fizibilite Çalışması’projesi yürütülmektedir.” ‘Ayrıca’ diyerek, şöyle devam ediyor: “Bakü, Tiflis, Kars Demiryolu Projesi’ni dikkatle izlenmekte ve tarihi İpek Yolu Projesi’nde Samsun’un deniz, kara, hava ve demir yollarında bir transit geçiş ve lojistik dağıtım merkezi kent pozisyonuna taşınması düşünülmektedir ki bu konudaki rolümüzün de takipçisiyiz.” KARADENİZ NOKTASI…

ÇANAĞININ

KESİŞME

MÜTHİŞ LOJİSTİK AVANTAJI…

Türkiye ile BDT ülkeleri (özellikle Rusya ve Türki Cumhuriyetler) arasında yük ve yolcu taşımacılığı için yapılan Samsun – Kavkaz tren-ferry hattı projesinin, ilin Türkiye, Rusya ve çevre ülkeler nezdindeki stratejik konumunu pekiştiğinin altını da çizerek, Ankara’ya doğrudan demiryolu önerisinin dayandığı hakikati izah ediyor: “Samsun’un 1000 km’lik bir çapta ise Karadeniz çanağındaki tüm limanları içine almakta ve komşu ülkelerin tamamı ile kesişmektedir. Tren projesi ile de Samsun Karadeniz Havzası’nın yük ve yolcu taşımacılığına yönelik bu alanda bölgenin önemli bir merkezi olacaktır.”

19 Mayıs Şehri’nin bünyesinde barındırdığı göz ardı edilmesi imkansız ve mutlaka değerlendirilmesi gereken lojistik imkanları çok net olarak orta yere seriyor Vali Aksoy’un anlattıkları. Öncelikle verdiği şu bilgi bir hayli mühim: “Samsun’un, Türkiye’nin Karadeniz’e açılan ithalat, ihracat merkezi konumu ve Litvanya, Ukrayna ve Belarus tarafından Baltık Denizi ile Karadeniz’i birbirine bağlamayı öngören VIKING Projesinin Türkiye bağlantı noktası olması düşüncesinin eyleme geçmesi amacıyla Samsun Lojistik Sektör platformu kurulmuştur. Samsun’un coğrafi konumu itibariyle Türkiye’de önemli bir lojistik

‘Ankara - Samsun arasında doğrudan çalışacak bir tren hattı şehirdeki sanayi ve ticaret potansiyeline nasıl yansır?’ diye sorduğumuz Aksoy, “Türkiye değişen ticaret, üretim ve siyasal dengelerde şüphesiz ki kilit ve önemli bir yerdedir. Ülke olarak kendimizi bu süreçle ilgili ve bağlantılı değerlendirdiğimiz takdirde Karadeniz bizim için çok önemli bir denizimiz ve bu noktada ticarete konu edeceğimiz bir merkezimizdir. Avrupa ile canlı ticaret kapasitesinin ve Avrupa Birliği (AB) kriterleri vizyonunun yanı sıra; Samsun içte Anadolu, dışta kuzey ülkeleri ile ticaretin de tarihi merkezi.” diyor, ilk etapta.

kin, üretken ve verimli bir kent olması amaçlamaktayız.”

51


Kapak

KARADENİZ’İN MEZOPOTAMYASI… Sonrasında da birbirinden ehemmiyetli iki unsuru bilgilere sunuyor: “Orta Asya/Doğu Karadeniz/Kafkaslar, Orta Doğu/Akdeniz/Afrika ve Batı Karadeniz / Balkanlar / Avrupa üçgeninin doğal ve stratejik anlamda merkezinde bulunan Samsun’un; coğrafyasından kaynaklanan bu jeopolitik önemi, uluslararası bir ticaret çekim merkezi olan şehri bugün de ayrıcalıklı kılan ana etkendir. İkinci etken, Yeşilırmak ve Kızılırmak nehirlerinin can kattığı, Türkiye’nin en geniş ve en bereketli Bafra ve Çarşamba ovaları üzerinde yer almasının getirdiği yerleşik medeniyet birikimidir ki; bu Karadeniz’in Mezopotamyası olarak isimlendirilen Samsun’un; neden uluslararası ticaretin merkezi olmasının yanı sıra, birçok büyük medeniyete beşiklik yaptığını da açıklamaktadır.” “Samsun, Karadeniz’in bir ticaret denizi haline getirilmesi ve ülkemizin kuzey ülkelerine ve Türk Cumhuriyetlerine yönelik İhracat üssü olmasına dönük tüm altyapılarıyla hazırlanmaktadır.” cümlesiyle, şehre yatırım düşünenlere müthiş bir tüyo ileten Aksoy, “ İlimizin en önemli hedeflerinden birisi de Lojistik master planını yapmış ve bu doğrultuda stratejik adımlarını belirleyerek; öncelikle Karadeniz Çanağındaki ülkelerin lojistik merkezi olma yolunda ilerleyen, kuzey güney hattındaki altyapıları tamamlayarak Samsun-Ankara-Mersin hattıyla kuzeyi Ortadoğu’ya bağlayan stratejik bir merkez olmaktır. Bu hedefi gerçekleştirmek için tren projesi hayati önem taşımaktadır. Böylelikle İlimiz, sadece kendi büyüklüğüyle değil, bölgesini ve çevresini etkileyen, yönlendiren ve belirleyen bir kent konumunda olacaktır. Tren projesi İlimiz için gelişen ve farklılaşan dünyadaki gerek ticaret gerek sosyal ilişkiler ağı adına da Türkiye’nin kalkınmasını, gelişmesini ve daha iyi bir geleceğe taşınmasına katkı sağlayacak katkının ve ışığın tanımlamasıdır.” diye konuşuyor.

52

KUZEYDEKİ TEK BÜYÜK ŞEHİR… Karadeniz’in her kentinden göç alan bir il Samsun. Nüfus akışı halen sürüyor. Cumhuriyet’in başında Balkanlardan mübadeleyle çok sayıda soydaşımız da bu topraklara yerleşmişti. Ticari ve ekonomik performansıyla ülke genelinden çalışmak veya ikamet amacıyla da akın edildi buraya. Gerçek anlamda büyük bir şehir oldu. Bölgesinin her açıdan belirleyicisi ve yönlendirici. İstanbul-Artvin kuzey kuşağındaki tek Büyükşehir. Coğrafi konumu ile kara, deniz, hava ve demir yolu bağlantıları ortada. Özel sektöre ait 3 adet limanı (Samsun Port, Toros Limanı, Yeşilyurt Limanı) var. Uluslararası Samsun Çarşamba Havaalanı, hava kargo üniteli. Lojistik Köyü, uluslararası arenadaki pazar kapısı ve merkezlik fırsatı. Sıraladığımız tespitlerine, “Samsun; coğrafi konumu ve ekonomik potansiyeli itibarı ile Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler başta olmak üzere, tüm BDT ülkeleri, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve doğu komşumuz İran’a en kolay, süratli ve ekonomik ulaşım imkanlarına sahip bulunmaktadır. Dış pazarlara yakın olduğu kadar, Samsun, Karadeniz otoyolu ile tüm Doğu Karadeniz illerine, demiryolu karayolu ile İç Anadolu’ya uzanan geniş bir hinterlanda sahiptir.” ifadelerini de ilave ediyor Vali Aksoy. BRİC İLE BAĞLANTI İÇİN BİRE BİR… Şu belirlemeler de ona ait: “Samsun, coğrafi ve stratejik konumu, kamu ve özel sektöre ait limanları, uluslararası havalimanı, Karadeniz Bölgesini Anadolu’ya bağlayan demir ve karayolu, Üniversitesi ve kültürel alt yapısı ile bölgenin merkezi konu-

mundaki ilimiz gelişim sürecini hızlı bir şekilde devam ettirmektedir. Dünyanın gelişen yeni ve güçlü pazar alanı BRİC Ülkelerinden, Rusya, Hindistan ve Çin’e açılımda Avrupa, Kafkasya ve Asya bağlantı noktasında Samsun’u konumlandırmak, ticaret ve lojistik merkezi kent olarak yapılandırmayı hedefliyoruz. Bunun yanında Anadolu’nun, Karadeniz çanağında bulunan ülkeler ve art bölgelere açılım kapısı olma jeopolitik önemi ile uluslararası fuar ve kongre merkezi olmayı düşünüyoruz. Samsun sahip olduğu alternatifli ulaşım altyapısının yanı sıra, limanları, serbest bölgesi, organize sanayi bölgeleri ile gelişmiş sanayi altyapısı, kurulacak Teknopark ve geçmişten gelen ticaret geleneği ile Anadolu’nun Karadeniz Bölgesi üzerinden dünyaya açılan kapısıdır. Türkiye’nin her noktasına yolcu ve yük taşımacılığı yapılmaktadır. Devlet Demir Yolları 6 adet Lojistik Köy Projesinden birisi ilimizde faaliyetini sürdürmektedir. Karadeniz Havzası’nın yük ve yolcu taşımacılığına yönelik çalışmalar devam etmektedir. Samsun’un geleceğinin şekillenmesinde lokomotif görevi üstlenecek olan Samsun – Kırıkkale hattı demiryolu projesinin çalışmaları devam etmektedir. Ulaşım imkânlarının etkin kullanılması, Samsun iline yeni yatırımların yapılmasına, yeni istihdam imkânlarının doğmasına katkıda bulunacaktır. Bu amaçla ilimizde lojistik master planı doğrultusunda oluşturulması gerekli görülen yeni bir lojistik merkez çalışmaları devam etmektedir. Geçmişten aldığımız enerji ve birikimlerle bu günü en doğru ve reel değerlerle anlayıp kavramakta ve sahip olduklarımıza yeni imkânlar da ekleyerek yakın ve uzun geleceği bu birikimlere göre kurgulamaktayız. Cumhuriyetin kurucusu Büyük Önder Atatürk’ün Milli Mücadeleyi başlattığı ve kurtuluşun ilk adımlarını attığı şehir olma gurur ve sorumluluğuyla ülkemizin kalkınma hamlelerinde öncü bir kent olma görev ve heyecanını yaşamakta ve bu yolda yoğun bir gayretle çalışmaktayız.” Sayı 31 / Mayıs 2012


Hızlı tren projesinin kesintiye uğramamasını isteyen SAM-SEV Başkanı Rüştü Araboğlu:

Verilen sözlerin altı dolmalı Samsun Spor, Eğitim ve Tanıtma Vakfı (SAM-SEV) Başkanı Rüştü Araboğlu, “Bu iş tek başına bir plan dahilinde, ayrı bütçelendirilen, kesintiye uğramadan devam etmesi gereken yapılacak doğru bir yatırımdır.” diyor, 19 Mayıs Şehri’ne de yapılması gündeme gelen hızlı tren projesi için. Hemen peşine şunu ekliyor: “Yolcu treninin yanı sıra yük taşıma işi de projelendirilmelidir.” Demiryolu ağına ulaştıracak kısa yolların Samsun’u yatırımcılar açısından cazip kılacağını belirten Araboğlu, bir noktaya bilhassa dikkatleri çekmek istiyor: “Siyasilerimiz öteden beri yatırımları malzeme yaptılar. Tersane gibi, turizm merkezi gibi, cazibe kenti gibi. Şimdilerde bir milletvekilimizin Koç Grubu’nun otomobil yatırımına telefon görüşmesi ile talip olması gibi gelişmeler, işin ciddiyetine zarar vermektedir. Kentin geleceğine şekil verilecek ise bu sözleSayı 31 / Mayıs 2012

rin altının dolması gereklidir.” Projenin elbette kendilerini de mutlu edeceğini dile getirerek, “Ulaşımınızı organize etmediğiniz sürece gelişmeniz mümkün değildir. Tabii hızlı tren projesi için geçen sürede önemli diğer eksiklerimizin tespitinin de yapılması ve giderilmesi noktasında hizmet üretilmesi gerek.” diye konuşuyor. Önerisinin altını da şu örnekle destekliyor: “Uluslar arası hava alanımız, Giresun’dan Sinop’a, iç bölgede Çorum’a kadar geniş bir alana hizmet veriyor. Yaz aylarında charter seferlerinin de ilavesiyle oluşacak yoğunluğa cevap verebilecek durumda olmadığını düşünüyoruz. Öte yandan kargo ile ilgili tüm aşamalar halledilmesine rağmen henüz hizmet veremiyor.” Bunun sebebini merak ettiklerini de vurguluyor ardından.

SAMSUN-KAVKAZ NE OLDU? Samsun uluslararası lojistik yatırım programına alındı. 53 milyon Euro bütçesi var. Hızlı tren bu bağlamda da hayatiyet arz ediyor. Şehre pek çok şey katabilir. Araboğlu’na göre de, Rusya Federasyonu’na bağlı Kavkaz Limanı’nda oluşturulacak Türk Lojistik Merkezi ve 2010 yılında anlaşması yapılan Samsun-Kavkaz Demiryolu Projesi, şehir için can alıcı önemde. “Ülkemizin kentimiz üzerinden Rusya Federasyonu’na bağlantısını sağlayacak olan bu proje hayata geçtiğinde Güney Rusya lojistik pazarında kalıcı yer edinileceği, lojistik anlamda her türlü ihtiyaca cevap verebilen konumdaki kentimiz için önemli bir proje olduğu ve üzerinde durulması gerektiği Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Sayın Murzioğlu tarafından belirtilmişti.” bilgisini hatırlatan Araboğlu soruyor: “Şimdilerde bu proje ile ilgili gelişmeler nelerdir, hangi aşamaya gelinmiştir?”

53


Kapak

Samsun’a hızlı tren isteğini ilk dile getiren AK Parti’nin eski il başkanı Güney:

Arkadaşlarımın bu projeyi takip ettiklerini ummak istiyorum “Ben bu işe ilk giriştiğimde kendi partimin kendi şehrimin milletvekili demoralize etmeye, heyecanımı kırmaya çalıştı.” diyen Güney’e şunlar söylenmiş: “Bunlar senin boyunu aşan işler. Böyle işlere girme. Bunlar uzun işler.”

54

Sayı 31 / Mayıs 2012


Evet, yoğunca tartışılıyor ama yüksek hızlı tren projesinin Samsun’un gündemine nasıl taşındığı da önemli, konuyu masaya yatırırken. Bunu ilk telaffuz eden kişi AK Parti’nin şehirdeki eski il başkanı Adem Güney idi. Biz de haliyle olayın evveliyatını ondan dinlemek istedik. Anlattıkları gerçekten hayret verici. “Hızlı tren geçmiş olduğu bölgelerde müthiş gelişim ve atılımlara sebebiyet veren bir yatırım. Samsun’a böyle bir yatırımın gelmesi demek, buradan kalkıp Bafra’ya gitmekle Ankara’ya gitmenin aynı olması demek. Hızlı tren şehirlerin gelişimi için bulunmaz nimetlerden bir tanesi.” diye söze başlayan Güney, şöyle devam ediyor: “Hükümet programlarında hızlı tren projelerinin yaygınlaştırılması ilk gündeme geldiğinde sadece Samsun’dan değil bölge milletvekillerinden ve il başkanlarından oluşan bir heyet oluşturduk. Çünkü hızlı trenin Samsun’a gelmesi demek en başta Çorum Amasya gibi bölge illerinin de bu nimetten faydalanması anlamına geliyordu. Biz bu heyet ile zaman zaman Ankara’da bir araya gelerek lobi faaliyetleri yaptık. Hatta bir il başkanları toplantısında Başbakan Recep Tayip Erdoğan’a karşı söz alarak ben bizzat bu projeyi gündeme getirdim. Başbakan’a ‘ Gördüğümüz kadarı ile hızlı tren projesini Türkiye’nin birçok noktasına yaparken Samsun bunlar arasında yok. Biz Anadolu’nun Karadeniz’ e açılan kapısı Samsun’a bu projeyi istiyoruz.’ dedim. Başbakan’ın yanıtı ise; ‘ Sen ne dediğinin farkında mısın? Hızlı trenin maliyetinden haberin var mı?’ oldu. Ben de maliyet ile alakalı sorunu bu hükümetin çözebilecek güçte olduğunu söyledim. Gerçekten’de bu proje ile şaha kalkan Samsun’un ülke ekonomisine yapacağı katkı bu projenin maliyetini karşılardı.” GÜNEY: DÖNEMİMDE GÜZERGAH BELİRLENMİŞTİ… Ardından durumu bir de Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a aktarmış Güney: “Kendisi bana bu projenin 2023 vizyonuna yetişmeyebileceğini ama sonraki yıllarda projenin yapılabileceğini söylemişti. Ardından da benim il başkanlığı görevim sona ermişti sonrasında ne olup bittiğinden habersizim. Benden sonra görevi Sayı 31 / Mayıs 2012

devralan arkadaşların bu projeyi takip ettiğini ummak istiyorum. Özellikle Samsun’un bir de bakanı var. Kendisi bu projeyi takip ederse bu proje hayata geçer. Benim görev dönemimde zaten güzergah belirlenmiş ve proje ihalesine çıkılmıştı. İşin son adımı da yapım ihalesi idi zaten.”

AK Parti’nin Samsun’daki eski il başkanı Adem Güney, yüksek hızlı tren projesini, partili arkadaşları ile yaptıkları istişarelerde öne çıktığı için gündeme getirdiğini söylüyor. Bir il başkanları toplantısında bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’a talebi açıkça dile getirmiş. Projeye muhalefetiyle iktidarıyla şehirdeki hatta çevre illerdeki siyasi temsilcilerin sahiplenmesini istiyor: “Hızlı tren yapılırsa bunu sadece AK Partililer kullanmayacak.”

Bu projeye muhalefetiyle iktidarıyla Samsun’un tüm siyasal temsilcilerinin, hatta çevre illerdekilerin de harekete geçip sahip çıkması gerektiğini belirten Güney, “Hızlı tren yapılırsa bunu sadece AK Partililer kullanmayacak.” diyor. “BUNLAR BOYUNU AŞAN İŞLER” Güney’e bu işin peşinde koşarken Samsun vekillerinden üstelik de partisinden biri aynen şunları söylemiş: “Bunlar senin boyunu aşan işler. Böyle işlere girme. Bunlar uzun işler.” Bir nevi tenkit niteliğindeki bu sözler: “Beni bu işe ilk giriştiğimde kendi partimin kendi şehrimin milletvekili demoralize etmeye, heyecanımı kırmaya çalıştı. Muhalefetin zaten böyle projelere bırakın destek olmayı hayalleri yetmiyor. Ben bunlara rağmen hızlı tren projesinden bırakın geri kalmayı üstüne Sarp sınır kapısından Samsun’a buradan da Anadolu’ya bağlayacak yük tren hattını da gündeme getirdim. Böylece Samsun hem yük hem yolcu taşımacılığı açısından bölgenin merkezi konumuna gelmiş olacaktı.” “KARINCA MİSALİ DÜŞTÜK YOLUNA” Bu fikir Samsun’un gelişimine hangi projelerin faydası olur temalı istişarelerde üretilerek dillendirilmiş: “Projelerin takipçisi olduk, hayata geçirebilmek için uğraştık. Biz karınca misali düştük yoluna. Bu projelerin gelecekte hayata geçeceğine inancım da tam. Ama arkasına düşmek takip etmek birlik beraberlik içerisinde bunları istemek lazım.” Güney’den konuya ilişkin son söz: “Samsunlular birbirlerin güzel hayırlı ve iyi işlerinde bir araya gelmeliler. Sırf muhalefet etmiş olmak için karşı durmamalılar. Buna iktidar partisi, muhalefet partisi, gazetecisi, sivil toplum örgütleri, şehrin kamuoyu da dahil olmak üzere birlik sağlanmalı, destek olunmalı.”

55


Köşe Yazısı

Aydın Doğdu Taraftarsanız Tarafsız Olamazsınız!

H

atırlayacağınız gibi kümede kalma adına önemli bir müsabaka oynadık. Son maç kendi evimizde ve ligin iyi ekiplerinden Sivasspor ile olan malum maç. İyi başlayıp sonunu getiremediğimiz hepimizin içinin acıdığı bir maçtı o maç. Birçoğumuzun hatırlamak dahi istemeyeceği bir maçtı. Stadın dolup taştığı, milyonlarında televizyon ekranlarından heyecanla takip ettiği hayati öneme haiz bir maçtı. Statta yerimi aldığımda tıpkı geçen yıl şampiyonluk maçında nasıl heyecan duyduysam, Süper Ligde kalma mücadelesindeki böylesi önemli bir maçta da aynısını hissettim. Hatta fazlası var eksiği yok diyebilirim. Golden sonra dakikalar biran evvel bitsin istedim. Ama o şok golle de dakikalarda bitmesin istedim. Ama olmadı. Üstüne üstlük bir penaltı es geçildi bir de kırmızı kart. Yetmiyormuş gibi gol aradığımız dakikalarda bir de gol gördük kalemizde. Kısacası yıkıldığımız andı o an! Maçta olduğunu düşünmüştüm Sayın Bakanımızın. Çünkü onun da buna şahitlik yapacağı kanaatindeydim. O gün Samsun da olması belki de bana böylesi bir hisse kapılmama neden olandı. Aradan birkaç gün geçince taraftarların tepkisini biraz olsun azaltmak için olsa gerek “Ben Spor Bakanı olarak tarafsız olmam gerekirdi! Bundan dolayı maça gelmedim.” minvalinde açıklama yaparak gönül almaya çalışmış. Kendisi takdir ettiğim ender siyasetçiler-

56

dendir. Samsun için yaptıkları ortada. Etkileyici bir hitabeti var kuşkusuz. Geçen yıl takımın Süper Lig yolunda yaptığı katkıyı da unutmuş değilim. Hatta halen hayırla yad etmekten de çekinmem. Kaldı ki verdiği destekle birlikte oluşan havayla birlikte Süper Lige çıkmamızda önemli bir katkısı olmuştur. Zamanın milletvekili Fatih Öztürk ile birlikte. Ancak yaptığı açıklamaya doğrusu şaşırmadım da değil. Neden mi? Çünkü daha sezon başlamadan katıldığı televizyon programlarında olmak üzere her mahfilde “SAMSUNSPOR TARAFTARIYIM” demekten çekinmeyerek bizleri memnun etmişti. Öncelikle “taraf” kelime manası itibariyle “yön” demek. “Taraftar” ise “yandaş” bize bakan yönüyle de; “Sporcunun veya sporcuların temsil ettikleri renklere, kulübe veya bayrağa bağlı kimse” demek. (Bkz. TDK sözlüğü.) Eğer tarafsız olunacak ise bu maça gelemeyerek olmaz diye düşünüyorum. Kaldı ki sizden önceki bakanlık görevinde olan Sayın Faruk Özak, Trabzonspor maçlarının neredeyse hepsine iştirak etmişti. Diğer taraftan ülkemizi en üst düzeyde temsil eden Sayın Cumhurbaşkanımızın da zaman zaman tuttuğu takım olan hem BJK’nın de diğer maçlarda yerini almıştı. Ayrıca yıllar evvelinden zamanın Bakanlarından Sayın Kemal Unakıtan’ın Eskişehirspor için neler yaptığını hepimiz bilmekteyiz. Kaldı ki siz de Ankaragücü ile oynanan Ankara’da ki maçta da yerinizi almıştınız. Hem şehrimizin hem takımımız adına böylesi kritik maçta olmanız herkesin takdirini de kazanacakken statta olmamanız

tüm taraftarları üzdüğü kesin. Olmanız neyi değiştirir bilinmez elbette ama en azından hakemin neler yaptığına da şahitlik yapmış olurdunuz. Belki de böylesine fütursuz davranamazdı hakem. Sizin varlığınızın etkisiyle utanırdı yaptıklarından. Hayır o değil de bizler sanki haksız yere bağırıyormuş gibi sonra ki hafta derbi maçına da veriliyor olması da bizlere yapılan bir başka hakaret kuşkusuz. Gerçi orayı da karıştırdı ya. Anlayacağınız sizi görmek isterdik o gün statta! Şu aşamadan sonra şikeden dolayı küme düşürülmeme olayını ve ligin 22 takıma çıkarılmasını bekleyeceğiz. Bu ne kadar olur bilinmez ama az da olsa umut var. En azından gündeme getirildiğinde büyük kulüplerin de destek vermesi umutların artmasına neden oluyor. Şike olayının bugünlere geleceği gün gibi aşikardı. En son tahkim kurulunun açıklamalarında her ne kadar muğlak ifadeler de olsa ortada net tespit edilen “şike” bulunmakta. Ben şu fikre de katılmıyorum; “ Takımlar değil de kişiler ceza alsın!” Çünkü, bildiğiniz gibi takımları yöneticiler yönetiyor, nitekim işletmeleri de yönetenler de yöneticiler. Oysa bir şirket vergi kaçırmışsa ve bu tespit edilmişse ceza kime kesiliyor? İşletmelere değil mi? Bu gibi örnekleri artırabiliriz. Yöneticiler takımları adına bir iş yaparlar, dolayısıyla ona göre destek verilir. Şike gibi hadise de takımın başarısını artırmak amaçlı olduğundan cezayı da takımla birlikte yöneticiler de görmelidir. Bu çok sevdiğim takımımda olsa bu gerçek değişmez. Sayı 31 / Mayıs 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

57


Spor

Ramak Kala! Düştük kalktık yürüdük ama olmadı!

Lige heyecan kattık!

Z

or ama imkansız değildi. Samsunspor gibi aynı puanda olan Karabükspor mutlu sona ulaştı. Samsunspor ise ramak kala Süper Lige veda etti! Bir imkansızın başarılma öyküsünü yazmanın keyfini sizlerle paylaşacaktık bu sayıda ama olmadı. Neden? ve Niçinleri? üzerinde çok yazılar yazıldı, söylendi, programlar yapıldı! Sonuçta yanlışta ki ısrarlar takımın düşmesine neden oldu. Tek umut olan şike kararına da olan inancımız gün geçtikçe azalmakta. Kararı bekleyip göreceğiz. İkinci yarıya yapılan ara transferlerle ligde tutunmak için son hamleler

58

yapılmıştı. Uğur Boral, Serdar Özkan, Murat Ceylan, Dejan Kelhar ve Gekas isimleriyle yapılan takviyelerle birlikte özellikle çocuğunun rahatsızlanması sonucu kulüpten izin isteyen Dominguez’in de gidişi vardı. Ayrıca Ufuk, Dilaver, Savaş, Orhan, Burak, Bülent gibi isimlerle de yollar ayrılmıştı. İkinci yarı da Mesut Hoca farkı! İlk maç Gençlerbirliği. Alınacak galibiyet ligde tutunmak için ilk adım olacaktı. 1-0 da öne geçmemize rağmen atılan golden birkaç dakika sonra Fink’in talihsiz ters kafa vuruşuyla sahadan 1-1 berabere ayrılarak kısmen moralli ayrılıyorduk zorlu deplasmandan.

Galatasaray maçı! Belki de bu maçı kimse unutamayacak. Fırtına gibi başlayıp 2-0 önde bitirilen ilk yarının ardından, ikinci yarıda yenilen 4 golün sonrasında mağlup ayrılmak herkesi şok etmişti. Trabzonspor’a da farklı mağlubiyetle birlikte oynanan oyun iyiden iyiye Petkoviç’in sonunu hazırlıyordu. Bir anlamda var olma maçıydı Orduspor karşılaşması. Ya tamam ya devam! Bu sözü daha çok konuşacaktık! Bu da ilk olanıydı. Maçı alamazsak iyiden iyiye herkesin kabulleneceği bir durum vardı ortada! Maç kazanılıyor, Petkoviç yollanılıyordu! 2-0 alınan bu galibiyet ümitlerin artmasına neden olmuştu! Sayı 31 / Mayıs 2012


Herkes kimin geleceğini tartışıyor, bir çok isim dolaşıyordu dillerde! Zaman yerinde durmuyordu; Manisaspor maçının da vakti gelmişti. Takım Burak Hoca nezaretinde maça çıkıyordu. Yenik duruma düşülen maçta son dakikalar da Kemal’in golüyle beraberlikle bitirmeyi başarıyorduk. Deplasmanda alınan bu beraberlik takıma artı bir motive getiriyordu. Ancak hangi hoca ile anlaşılacak tartışmasıyla hafta doluyor maça son iki gün kala Mesut Hoca ile anlaşma yapılıyordu. Buna rağmen yine Burak Hoca takımı İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçına hazırlıyor ve çıkartıyordu. Sonuç tam bir hüsran oluyordu. 2-4 kaybedilen maçın ardından yine ümitsizlik hakim oluyordu! Mesut Hoca, tüm bu olumsuzluklar içinde takımı Fenerbahçe gibi zorlu bir takımın karşısına hazırlıyor, herkese ümit aşılamaya çalışıyordu. Kaotik bir ortam vardı! Belki de son şanstı bu maç! Zorlukların üstesinden gelmekte vardı ama rakip ortadaydı. Tüm bu karmaşık duygularla başlanan maçta 1-0 yenik duruma düşülmesi de ayrı bir dramatik durumdu. Sahneye Gekas çıkıyordu. Önce kazanılan penaltıyı gole çeviriyor ve devre 1-1 bitiyordu. Olur mu? Düşünceleri içinde çıkılan ikinci yarıda yine Gekas’ın iki golüyle maç 3-1 kazanılıyordu. Bu maç aynı zamanda tek geriden gelip kazanılan maç niteliğindeydi.

başarıyordu. Ümitler bir kez daha tazelenirken, rakip gençlerden oluşan Ankaragücü’ydü. Maç beklenenden kolay geçiyordu ve sahadan 3-0’lık skorla ayrılmayı başarıyorduk. Ancak biz maç kazanırken rakiplerde kazanıyor, onlarda puanlarını artırıyor. Bu da bizim işimizi bir anlamda zora sokuyordu. Çünkü telafisi zor maçlar oynanıyordu. Mesut Hoca ile yakalanan olumlu havanın devam etmesi için zorlu Bursaspor maçından puan veya puanlarla ayrılmak gerekiyordu. Herkeste bu maç için olan beklenti gerçekleşmiyor ve oynanan kötü maç sonrasında 0-3 mağlup ayrılmaktan kurtulamıyorduk. Kaybedilen bu maç sonrasında yine ümitsizlik hakim olmuştu herkeste. Deplasmanda oynanacak Antalyaspor maçında da kimsenin ümidi yoktu. Bu

maçta işimiz bitti! diye düşünülürken zorlu deplasmandan 2-0’lık net bir galibiyetle ayrılıyor ve bir kez daha ligde varım! diyordu takım. Ligde bizim gibi umduğunu bulamayan bir takım vardı karşımızda. Ancak son haftalarda hem gol yemeyen hem de aldığı galibiyetlerle düşme potasından uzaklaşmayı başarabilen Gaziantepspor ile golsüz berabere kalmamız bizi yine düşündürmeye yetiyordu. Alınan beraberlikle bozulan moralleri tekrardan kazanmamız için Kayserispor’u mutlak yenmemiz gerekiyordu. Ancak çokta kötü oynamamamıza rağmen mağlup ayrılmaktan ziyade kale dibinden Ekigho’nun kaçırdığı gole yanıyordu herkes!

Kazanılan bu maçla ikinci geri dönüş yapılıyordu. Ancak her şey yeniden başlamıştı. Çünkü geride kalan haftalarda çok hata yapma lüksüde yoktu. Karabükspor maçı bir başka dönüm maçıydı. Rakip bizim gibi düşmemeye oynuyordu. Bu maç iki takım içinde hayati önem taşıyordu. 6 puanlık bu maçtan kazançlı çıkan rakip Karabükspor oluyor ve sahadan 2-1 galibiyetle ayrılıyordu. Kaybedilen puanların telafi için önümüzde bir Eskişehirspor maçı vardı. Yine bir geri dönüş olabilecek miydi? Taraftar her zaman ki gibi stadı dolduruyor ve takımı adeta coşturuyordu. Lige tutunmak için bir başka fırsat daha önümüze gelmişti. Bunu iyi değerlendirmek gerekiyordu. İki eski dostun karşılaşmasında galip gelen Mesut Hoca oluyor ve Samsunspor sahadan 3-1 galibiyetle ayrılmayı Sayı 31 / Mayıs 2012

59


Spor Manispor’un dahi ligden düşmeyi garantilediği bir ortamda 3. Takım kim olacaktı? sorusunun da herkesin tahmin ettiği bir ortamda çıkılan Mersin İY. maçında alınan üç puan sadece işin matematiksel olarak devam etmesi niteliği taşıyordu. Çünkü Antalyaspor takımı da zayıf rakibi Ankaragücünü yenmiş puan farkını korumuştu. 6 puanlık farkın kapanmasına kimse imkan vermiyordu. Diğer muhtemel rakiplerde matematiksel anlamda da bizden puan farklarını artırmışlar ve ligde kalmayı başarmışlardı. Tüm bu karmaşık hesapların eşliğinde oynanan Beşiktaş maçını almak da neredeyse imkansız gibiydi. Olur muydu? Beşiktaş’ı yenebilir miydik? Maç bir gidip bir geliyordu. Bir Samsunspor bir Beşiktaş cömertçe pozisyonları harcıyordu. Sahneye de kaptan Murat Yıldırım çıkıyordu; attığı o enfes golle bir kez daha pes etmek yok! diyordu. Rakip Antalyaspor’un da Bursaspor’a

kaybetmesiyle heyecan son haftaya taşınmıştı. Yine o hakem! İkili averajda üstünlüğümüz olan Antalyaspor’un Fenerbahçe karşısında mağlubiyetini beklemek, bizimde Sivasspor’u mağlup etmemiz! Tüm hesaplar bunun üzerinde yapılıyordu. Hesaplar da tutmayan bir şey daha vardı; Hakem Hüseyin Göçek! Hesapta olmayan bu hakem atamasını duyunca herkes eyvah! diyordu. Sivas da oynanan maçtaki son dakika golünü vermeyen, Eskişehirspor maçında da Gekas’ı haksız yere atan bu hakem böylesi kritik maça nasıl verilebilirdi. Anlamak zaten mümkün değildi. Böylesi maçta futbolcularımız hakeme nasıl güvenebilirdi ki. Hangi hareketimde kart görürüm, kırmızı kart gösterir mi? gibi değişik duygularla çıkılan maç-ta da korkulanlar oluyor ve haksız kararlarıyla maça damgasını vu-

ruyordu Göçek. Maça hızlı başlayan rakip olmasına rağmen Fink’in golüyle 1-0 öne geçiyor ve dolu tribünler adeta kendinden geçiyordu. Üstüne üstlük rakip kalede pozisyonlar buluyor, farkı artırmaya çok yaklaşıyorduk. Bunlardan bir tanesinde de Uğur Boral’a yapılan penaltı es geçiliyor ve farkın 2-0 a çıkmasına engel olunuyordu. Hakem yine yapmıştı yapacağını. Bunun sonrasında da yenen gol herkesi şok etmişti. İkinci yarıda Fenerbahçe den gelen gol herkesi sevindirse de üst üste kaçırdığımız goller sevincimizi yarım bıraktırmaya yetiyordu. Birde skor 1-1 ken rakip futbolcu Navratil’in 2. Sarıdan 60. dakikada oyundan atılmayışı da yine hakeme olan tepkiyi artırıyordu. Son dakikalarda rakip kalede gol ararken bir anda gelişen atakta yenen gol tam bir şok etkisi yapmış! Rüyada bitmişti… Taraftarın Farkı! Süper Ligde ki bu yıl damgasını vuran gelişmeler oldu. Takımı bir çok maçta yalnız bırakmayarak herkesin takdirini kazandı. Hazırlanan görsel şov ve koreografiyle taraflı tarafsız herkesin gönlünde taht kurdu. Özellikle tesislerden stada kadar yapılan otobüse eşlik yürüyüşü takıma olan güveni ortaya koyması bakımından önemli bir katkıydı. Takım küme düştü belki ama taraftarlarımızın bunu hak etmediğini herkes görmüş oldu. Bayanların da son yıllara oranla maçlara olan ilgilerinin artmasıyla taraftar ruhu başka bir anlam kazanmıştı. Herkes üzerine düşeni fazlasıyla yapıyordu. Ufak tefek sıkıntıların dışında neredeyse kazasız geçirilen bir sezon oldu. Taraftarların gösterdikleri performansın herkes tarafından takdir edilmesi ve “taraftara yazık!” sözleri de taraflı tarafsız herkesin dilinde olmasına neden oluyordu. Çünkü birçok takımın maçlarının boşa geçtiği ortamda maçlarda ki doluluk oranı dikkat çekiyordu.

60

Sayı 31 / Mayıs 2012


LİG SONUNDAKİ TOPLAM PUAN DURUMU

1. Devre

1

2

3

4

5

6

7

8

9

LİG SONUNDAKİ TOPLAM PUAN DURUMU 2. Devre

18

10 11 12 13 14 15

16 17

19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32

33

1.GALATASARAY A.Ş.

O 34

G 23

P 77

2.FENERBAHÇE A.Ş. 1. Devre 3.TRABZONSPOR A.Ş.

34 341

20 2 15

4.BEŞİKTAŞ 2. Devre A.Ş. 5.ESKİŞEHİRSPOR

34 18 34 O

B 8

3

M 3

8 4 11

6 6 87

5

A 69

Y 24

AV 45

34

61 34 27 68 9 10 113912 13 14 16 17 60 21 15 56

8

6.İSTANBUL BBSK 1.GALATASARAY A.Ş. 7.SİVASSPOR A.Ş. 2.FENERBAHÇE

34 34 34 34

8.BURSASPOR 3.TRABZONSPOR A.Ş. 9.GENÇLERBİRLİĞİ 4.BEŞİKTAŞ A.Ş.

34 34 34 34

10.GAZİANTEPSPOR 5.ESKİŞEHİRSPOR 11.KAYSERİSPOR 6.İSTANBUL BBSK

34 34 34 34

15 20 21 10 22 23 924 25 26 50 27 283929 30 31 11 32 55 19 33 34 14 12 42 41 1 50 G B8 M A Y AV P 14 12 48 49 -1 50 23 88 3 69 24 45 77 13 11 10 57 54 3 50 20 8 6 61 34 27 68 13 10 11 44 35 9 49 15 11 8 60 39 21 56 13 10 11 49 48 1 49 15 10 9 50 39 11 55 13 12 39 33 48 14 89 12 42 41 16 50 13 16 42 39 3 44 14 85 12 48 49 -1 50

12.KARDEMİR D.Ç. 7.SİVASSPOR KARABÜKSPOR 8.BURSASPOR 13.MERSİN İDMAN YURDU 9.GENÇLERBİRLİĞİ 14.ORDUSPOR 10.GAZİANTEPSPOR 15.MEDİCAL PARK ANTALYASPOR 11.KAYSERİSPOR 16.SAMSUNSPOR 12.KARDEMİR D.Ç. 17.MANİSASPOR KARABÜKSPOR

34 34 34 34 34 34 34 34 34 34 34 34

13 13 13 12 13 10 13 10 13 9 13 8

18.MKE ANKARAGÜCÜ 13.MERSİN İDMAN YURDU

34 34

14.ORDUSPOR

34

15.MEDİCAL PARK ANTALYASPOR

34

11 5 10 6 10 12 9 9 5 9 58

10 16 11 16 11 12 12 15 16 16 16 18

57 44 44 34 49 28 39 32 42 36 44 31

54 56 35 45 48 34 33 42 39 47 56 52

3 -12 9 -11 1 -6 6 -10 3 -11 -12 -21

50 44 49 42 49 42 48 39 44 36 44 32

2 12

65

27 16

22 34

77 45

-55 -11

11 42

10

12

12

28

34

-6

42

10

9

15

32

42

-10

39

16.SAMSUNSPOR

34

9

9

16

36

47

-11

36

17.MANİSASPOR

34

8

8

18

31

52

-21

32

18.MKE ANKARAGÜCÜ

34

2

5

27

22

77

-55

11

LİG SONUNDAKİ TOPLAM PUAN DURUMU

PETKOVİÇ’İN KARNESİ 1. Devre 2. Devre 1.GALATASARAY A.Ş.

O 23

2.FENERBAHÇE A.Ş. 1. Devre A.Ş. 3.BEŞİKTAŞ

23

6.SİVASSPOR 1.GALATASARAY A.Ş. 7.İSTANBUL BBSK 2.FENERBAHÇE A.Ş.

8.KAYSERİSPOR 3.BEŞİKTAŞ A.Ş. 9.ESKİŞEHİRSPOR 4.TRABZONSPOR A.Ş. 10.BURSASPOR 5.GENÇLERBİRLİĞİ 11.MEDİCAL PARK ANTALYASPOR 6.SİVASSPOR 12.ORDUSPOR 7.İSTANBUL BBSK KARABÜKSPOR 13.MERSİN İDMAN YURDU 8.KAYSERİSPOR 17.SAMSUNSPOR 14.GAZİANTEPSPOR 9.ESKİŞEHİRSPOR 18.MKE ANKARAGÜCÜ 15.MANİSASPOR 10.BURSASPOR

2

3

18

19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32

G 15

PETKOVİÇ’İN KARNESİ

4.TRABZONSPOR A.Ş. 2. Devre 5.GENÇLERBİRLİĞİ

1

23

5

6

B 5

14 113 2

7

8

M 3

6 3 64

A 44

3 64

5

9

38 8 359

7

10 11 12 13 14 15 Y 16

16

17

33

34

P 50

AV 28

21 17 48 10 11 16 22 12 131314 15 45

6 24 254126 27 28 25 29 301631 32 39 1811 19 20 621 22 23 33 10 6 34 28 6 37 G B7 M A Y AV P 10 38 34 4 37 15 57 36 44 16 28 50 9 32 33 -1 33 14 66 38 38 21 17 48 10 11 25 26 -1 32 13 62 4 35 22 13 45 9 22 25 -3 32 11 65 69 41 25 16 39 7 26 25 29 10 78 68 34 28 61 37 7 20 23 -3 28 10 77 69 38 34 4 37

23 23 O 23 23 23 23 23 23 23 23 23 23 23 23 23 23

97 7 10 3 96 2 76

23 23 23 23 23 23 23 23

67 26 8 58 5 88

89 10 11 12 99 16 89

20 32 23 25 20 22 22 17 22 26

26 33 26 26 36 26 25 47 26 25

17 34

28 33 27 32 17 26 32 11 26 29

-6 -1 -3 -1 -16 -4 -3 -30 -4 1

PETKOVİÇ’İN KARNESİ

Not: Manisaspor - Samsunspor , 14 27 41 -14 21 73 9 20 23 -3 28 Dilmen Görev aldı. Manisa-Samsun ve Samsun-İBB) Samsunspor - İstanbul B.B . maçlarına 7 9 20 26 -6 28 12 20 36 -16 17 Burak Dilmen yönetiminde çıkıldı. 73 68 10 23 26 -3 27 16 17 47 -30 11 62 85 9 22 26 -4 26 22. ve 23. Hafta

16.KARDEMİR D.Ç.ANTALYASPOR 23 11.MEDİCAL PARK 23 76 (Not : 21 ve 22. hafta maçlarında Burak KARABÜKSPOR 12.ORDUSPOR 23 7 17.SAMSUNSPOR 13.MERSİN İDMAN YURDU 18.MKE ANKARAGÜCÜ 14.GAZİANTEPSPOR

4

23 23 23 23

15.MANİSASPOR 23 6 8 9 22 26 -4 26 Mesut Bakkal’ın Karnesi 16.KARDEMİR 23 Burak6 Dilmen3 Görev 14 27 41 21 (Not : 21 veD.Ç. 22. hafta maçlarında aldı. Manisa-Samsun ve-14 Samsun-İBB) 1. Devre

1

10 11 12 13 14

15

16 17

19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31

2

3

4

32

33 34

Mesut Bakkal’ın Karnesi O G B 2. Devre

18

5

6

7

8

M 0

9 A 25

Y 8

AV 17

P 27

1.GALATASARAY A.Ş.

11

2.KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR 1. Devre 3.GAZİANTEPSPOR 2. Devre 4.FENERBAHÇE A.Ş. 5.BURSASPOR 1.GALATASARAY A.Ş. 6.SAMSUNSPOR 2.KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR 7.ESKİŞEHİRSPOR 3.GAZİANTEPSPOR 8.TRABZONSPOR A.Ş. 4.FENERBAHÇE A.Ş. 9.İSTANBUL BBSK 5.BURSASPOR 10.MERSİN İDMAN YURDU 6.SAMSUNSPOR 11.ORDUSPOR 7.ESKİŞEHİRSPOR 12.SİVASSPOR 8.TRABZONSPOR A.Ş. 13.KAYSERİSPOR 9.İSTANBUL BBSK 14.GENÇLERBİRLİĞİ 10.MERSİN İDMAN YURDU 15.MEDİCAL PARK ANTALYASPOR 11.ORDUSPOR 16.BEŞİKTAŞ A.Ş. 12.SİVASSPOR 17.MANİSASPOR 13.KAYSERİSPOR 18.MKE ANKARAGÜCÜ 14.GENÇLERBİRLİĞİ

111 11 18 11 O 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11 11

27 3 42 5 6 2 7 8 7 1 3 19 20 21 22 23 24 25 6 2 3 G B M 6 2 3 8 3 0 6 1 4 7 2 2 5 3 3 7 1 3 4 5 2 6 2 3 5 2 4 6 2 3 5 0 6 6 1 4 3 5 3 5 3 3 3 4 4 4 5 2 3 3 5 5 2 4 3 3 5 5 0 6 3 2 6 3 5 3 2 4 5 3 4 4 2 0 9 3 3 5 0 0 11 3 3 5

17 2 15 23 9 10 111512 13 14 16 17 17 7 10 22 26 27 28 29 30 31 32 33 34 23 13 10 20 A Y AV P 18 10 8 20 25 8 17 27 16 11 5 19 17 15 2 23 20 16 4 18 17 7 10 22 19 14 5 17 23 13 10 20 16 16 0 17 18 10 8 20 11 19 -8 15 16 11 5 19 8 8 0 14 20 16 4 18 19 20 -1 13 19 14 5 17 17 13 4 12 16 16 0 17 15 20 -5 12 11 19 -8 15 12 19 -7 11 8 8 0 14 15 17 -2 10 19 20 -1 13 9 26 -17 6 17 13 4 12 5 30 -25 0 15 20 -5 12

15.MEDİCAL PARK ANTALYASPOR

11

3

2

6

12

19

-7

11

16.BEŞİKTAŞ A.Ş.

11

2

4

5

15

17

-2

10

17.MANİSASPOR

11

2

0

9

9

26

-17

6

11

0

0

11

5

30

-25

0

Sayı 31 / Mayıs 2012 18.MKE ANKARAGÜCÜ

8

3

MESUT BAKKAL’IN KARNESİ

61


Damak Tadı

HAZIRLAYAN: MEHTAP YEŞİLBAŞ

KIYMALI PATATESLİ NEFİS BÖREK Malzemeler: 3 adet yufka 2 kahve fincanı sıvı yağ (tercihen zeytinyağı) 1 kahve fincanı soda İç malzemesi için: 4 adet orta boy patates 250 gr kıyma 2 yemek kaşığı tereyağ tuz,karabiber Yapılışı: Kıymayı bir tavaya alın, üzerine biraz su ekleyin, tuzunu, karabiberini de ekleyin ve arada sırada karıştırarak suyunu çekene kadar pişirin. (Bu şekilde pişirince kıyma çok hafif oluyor tabii yaptığınız börek de). Kıymayı bir kenara alın. Patatesleri soyun ve rendeleyin pişmiş olan kıymayla karıştırın. Börek içiniz hazır. Yufkaların üç tanesini üst üste aralarını su ve sıvıyağ karışımı sürerek tezgaha yayın. Hepsini 8 eşit üçgen parçaya bölün . Her bir üçgenin geniş kenarına kıymalı harçtan kalın bir şerit halinde yayın. Kenarlarından birer parmak boş bırakın, harç koymayın. Kenarlarından içe katlayarak üçgeni geniş kenarından ince kenarına doğru sarın. Tepsiye yerleştirirken üstünden çapraz şeklinde bıçakla kesin. Bu işlemi bütün üçgenler içi tekrar edin. Daha sonra yumurtalarını sürüp susamları üstüne ekleyin . Önceden ısıtılmış fırında 200C de üzeri kızarana kadar yaklaşık 30/40 dk pişirin. Fırından çıkardıktan sonra sevdiklerinize sunarak keyfini çıkarın . Afiyet olsun!

YOĞURTLU KABAK SALATASI Malzemeler: 3-4 orta boy kabak 2 diş sarımsak (ezilmiş) Yarım demet dereotu (kıyılmış) Yarım su bardağı ceviz (iri dövülmüş) 1 su süzme bardağı yoğurt 2 yemek kaşığı mayonez 1 çay bardağı zeytinyağı 1 çay kaşığı tuz Yapılışı: Kabakların kabuklarını kazıyıp rendeleyin. Geniş bir tavaya zeytinyağı, sarımsak, rendelenmiş kabak ve tuzu alıp kabaklar yumuşayana kadar kavurun.Kavrulmuş kabaklar soğuyunca ince kıyılmış dereotu,mayonez, ceviz ve yoğurdu ilave edip iyice karıştırıp servis tabağına alın. Afiyet olsun.

62

Sayı 31 / Mayıs 2012


ÇİLEKLİ CUP ŞİMDİ ÇİLEK ZAMANI

Malzemeler: 1 paket çilekli krem şanti 1 çay bardağı şeker 1 su bardağı soğuk süt 1 çay bardağı yoğurt 250gr çilek 1 çay bardağı fındık kırığı Yapılışı: Çileklerin yarısını tencereye koyun üzerine şeker ekleyin 8-10dk spatula ile ezerek püre haline getirerek pişirin ve soğumaya bırakın.Krem santiyi sütle çırpın yoğurtu ekleyip tekrar çırpın kalan çileklerden 4 tane ayırıp kalanını küçük küçük doğrayıp fındıkla beraber kremaya ekleyip karıştırın.Kuparın altına 1 kaşık püre yarısına kadarda krema koyun kalan püreyide kuplara paylaştırdıktan sonra üzerini kremayla doldurun. Çilekle süsleyerek servis yapın. Afiyet olsun.

En düzgün işleyen saat midedir. (Fransız Atasözü)

ÇİLEĞİN FAYDALARI Önümüz yaz. Ve birbirinden lezzetli meyvelerin de zamanı. Bana göre yazın müjdeliyecisi nazlı sultanı çileğin üzerine yok derim. Tadıyla muhteşem kokusuyla tam bir doğa harikası. Sadece tadı ve kokusu değil yararlarıyla da kesinlikle yemeye değer. Çilekler C vitamini içeren besin zincirinde ilk sıralarda yer alıyor. Antioksidan ve bitki özleri yüksektir. Kırmızılığı koyulaşan çileklerin antioksidan özelliğin daha fazla olduğu sanılıyor. Hücrelere zarar veren, kanser türlerine neden olan serbest radikallere karşı koruyucudur. C vitamininin yanı sıra , mükemmel bir folik asit , manganez, potasyum, roflavin, B5 ile B6 vitamini, magnezyum, omega-3 yağ asiti, bakır ve K vitamini kaynağıdır. Vücudu kuvvetlendirir. Hasta olmayı önler. Cilde tazelik ve güzellik verir.

Sayı 31 / Mayıs 2012

63


Damak Tadı

ZEYTİNYAĞLI KEREVİZ DOLMASI Malzemeler: 1/2 çay zeytinyağı 15 adet arpacık soğan, soyulmuş 10 sarımsak, soyulmuş 2 ortaboy havuç, soyulmuş & küp küp doğranmış 3 adet kereviz (orta boy) 2 ortaboy patates, soyulmuş & küp küp doğranmış 1 limonun suyu 1 portakal suyu kaynamış su 1 tatlı kaşığı tuz 1 çay bardağı konserve bezelye 5-6 dal kereviz yaprağı

Yapılışı: 1. Yağı tencereye alıp arpacık soğanları, sarımsakları ve havuçları ilave edin.yaklaşık 5 dakika ara sıra karıştırarak kendilerini hafif bırakana kadar kavurun. 2. Bu arada kerevizleri, beyaz kısımları ortaya çıkıncaya kadar soyup ikiye bölün. ortalarını bıçak yardımıyla oyarak çukur hale getirin. bunları yıkayıp tencereye ilave edin. bu arada karıştırma işlemine devam edin. Patatesleri limon ve portakal suyunu tencereye ekleyip 1-2 defa karıştırdıktan sonra kerevizlerin hizasına gelecek kadar kaynamış su koyun. kerevizler yumuşayana kadar pişirin. (kereviz piştiyse diğerleri de pişmiştir.) tuzunu ilave edip tencerede soğumaya bırakın. 3. Soğuduktan sonra servis tabağına önce kerevizleri alın. sonra sebzelerle içlerini doldurun. üzerlerini bezelye ve kereviz yapraklarıyla süsleyin. Afiyet olsun.

KEREVİZİN FAYDALARI Akdeniz mutfağının lezzetlerinden kereviz, içerdiği maddeler sayesinde sinirliliği önlüyor. B vitamini, demir ve kireç yönünden zengin olan kereviz şeker, yüksek tansiyon ve romatizma hastalıklarına da iyi geliyor. Uzmanlar düş kırıklığı çekenlerin kereviz ve havuç yemesini tavsiye ediyor. Salatası, çorbası, zeytinyağlı yemeği yapılarak tüketilebildiği gibi, yemeklere kendine özgü bir lezzet de katan kereviz, içerdiği değerlerle alternatif tıpta birçok hastalığın tedavisinde de kullanılıyor. Yaprak ve kök kerevizi olarak iki çeşidi bulunan ve anavatanı Güney Avrupa olan kereviz, deniz havası alan rutubetli yerlerde yetiştiyor.

64

Sayı 31 / Mayıs 2012


Pek çok kültürde 5 çayı sofra kültüründe önemli bir yer tutar. Özellikle de yaz aylarında öğle yemeği ile akşam yemeği arasında uzun bir boşluk bu saatlerde acıkmamıza yol açar. Sağlıklı beslenmenin unsurlarından biri olan ara öğün belki de en lezzetli hale bu saatte bürünür. 5 saatleri sadece büyüklerin değil, çocukların da sabırsızlıkla beklediği bir zaman dilimini değil midir? Yıllar geçse bile 5 çaylarında yenen kek, kurabiye ve pastaların tadı unutulmaz. Yetişkin olduğumuzda bile mutluluğun adını çağrıştırır bu tatlar… İşte hem ailenize, hem dostlarınız, arkadaşlarınız, akrabalarınız ve komşularınıza unutulmaz 5 çay saatleri için birkaç öneri: Sofra Düzeni Alışık olduğumuz siyah çay yerine değişik meyve ve bitki çayları da deneyebilirsiniz. Şık bir cam vazonun içine kurabiyelerinizi yerleştirip, farklı bir sunumla konuklarınızın beğenisini kazanabilirsiniz. İnce uzun zeytin kalıplarında susamlı bisküvilerinizi sunmaya ne dersiniz? Küçük dokunuşlarla büyük farklar yaratmak elinizde... Birbirinden farklı kurabiye şekillendirme aletiyle aynı kurabiye hamurundan değişik şekiller elde edebileceğiniz gibi, kurabiye hamuruna portakal veya limon kabuğu rendesi ekleyerek farklı lezzetler de yakalayabilirsiniz.

Zararlı şeyden az yemek, faydalı şeyden çok yemekten daha iyidir. (Hipokrat)

Sayı 31 / Mayıs 2012

65


Moda

2012 MODASINDA MAZİ CIVILTISI Dantel, pili, neon renkler, deri elbiseler, çiçekli pantolonlar, parlak renkli takımlar öne çıkıyor, 2012 yaz giyim sezonunda. Geçen yılın dizileri erkekleri saçlarını ortadan ayırmaya ve faulleri uzatmaya itiyor. Gelinliklerde maziye yolculuk var. Modacılar bu sezon geçtiğimiz yılın trendi pijama pantolonları biraz değiştirerek yeniden gündeme getiriyor. Üstelik bu kez neredeyse hepsi çiçek desenli.

S

on birkaç yıldır geçmişe yolculuk moda!. Bu bahar ve yaz koleksiyonlarında 1940 ve1950’li yılların esintileri var. Geçen seneki desenli veya çiçekli pantolonları gönül rahatlığıyla gardırobunuzdan çıkartıp kullanabilirsiniz. Çünkü bu yıl da altın çağı onların. Rengârenk, çeşit çeşit etek, pilili kıyafet, dantel detay ve desenlere modern bir dokunuş değiyor 2012’de. 1950’li yılların siluetleri en temel belirleyici. Yüksek belli bir kalem eteğin üzerine uçuşan farbalalı bir bluz giyebilirsiniz. Popüler renk, turuncu. Pastel ve neon renkleri de sık sık göreceğiz. İlkbahar zamanı yaza devrederken koyulardan, açık ve yumuşak renklere geçiliyor. Bebe maviler, tozpembeler ve yavruağzı tonlarına; turkuazlar, turuncular, fuşyalar eşlik ediyor. Hem maziye yolculuk, hem de cıvıl cıvıllık…

66

Sayı 31 / Mayıs 2012


PARLAK, RENKLİ VE PASTEL TONLAR… Parlak, renkli ve pastel tonların ağırlık kazanacağı 2011 yazından belliydi aslında. Bir yanda turuncu, sarı, yeşil ve kırmızının flaş tonları, diğer yanda da, dondurma renkleri diye adlandırılan soft pembe, uçuk mavi, açık limon sarısı, pudra. İkisi arasında seçim çok zor. Eğer canlı ve dikkat çekici görünmek istiyorsanız neon renkleri, buna cesaretiniz yoksa ve sadelikten yanaysanız pastel tonları tercih edebilirsiniz. Karar sizin... Modacılar bu sezon geçtiğimiz yılın trendi pijama pantolonları biraz değiştirerek yeniden gündeme getiriyor. Üstelik bu kez neredeyse hepsi çiçek desenli.

SICAK HAVALARDA BİLE DERİ... “Yaz aylarında deri mi giyilirmiş?” demeyin sakın ha. Kış aylarına damgasını vuran, neredeyse her markada karşımıza çıkan deriler, sıcak aylarda kıyafetlerinizi tamamlayacak. Piliseden bol bir detay da göremeyeceksiniz. Pantolon, etek, elbise, hatta üst giyimde bile karşımıza çıkacak. 1920’lerin kat kat ve uzun püsküllü çarliston etekleri de epey revaçta. Fakat kimi noktalara dikkat etmek şart. Örneğin, sade kalem eteklerin üzerine detayı ön plana çıkan bir bluz ya da gömlek düşünülebilir. Üste oturan yüksek belli siyah bir eteğe ise neon ya da çarpıcı bir renk kalın kemer yakıştırabilir. Zaman zaman karşımıza çıkan dantel bu yıl da gündeme taşınıyor. Feminen ve şık duran danteller sadece gece değil artık gündelik de giyilebilecek. Tüm yaz boyunca ışıltılı tasarımlara rastlayacağız. Parlak dore ve lameyi deneyerek tüm dikkatleri üzerinize çekebilirsiniz. Şal desenleri yeni sezonda zirveye yerleşiyor. Sadece ipek gömlekler ve fularlarla kalmayıp aksesuarlara kadar geniş bir skalada kendini gösterecek. Farklı ve akılda kalıcı kombinasyonlar için bire bir. Günlük giyimde başı çekecek.

GELİNLİKLERDE DE GEÇMİŞE YOLCULUK Baharla düğün mevsimi de başlıyor tabiatıyla. Gelinlik denince akla ilkin etekleri kabarık modeller gelse de, son birkaç yıldır, vücudu saran ancak dizlerden sonra genişleyen denizkızı tarzı yaygınlaşıyor. 1980’lerde hayli yaygınlaşan stil, modadaki 1980′ler akımının etkisiyle günümüz ürünlerine yansıyor. Bu tarz, nikâh töreni ve düğün sonrasındaki parti için ayrı gelinlik tasarlayanlara iyi bir seçenek. 1960′lardan bir gelinlik de giyebilirsiniz. 1920’lerde gelinlikler kısa etekliydi. Ardından kuyruklu ve elbise tarzındakiler geliştirildi. Şimdi bu akımı yeniden güncelleniyor. Sayı 31 / Mayıs 2012

67


Sinema Can Tür : Dram Gösterim Tarihi :11 Mayıs 2012 Yapım yılı : 2012 Yönetmen : Raşit Çelikezer Oyuncular : Selen Uçer, Serdar Orçin, Yusuf Berkan Demirbağ Filmin konusu: Ayşe ve Cemal birbirlerini çok severek evlenmiş, maddi açıdan iyi-kötü geçinen mutlu bir çifttir. Fakat bir türlü çocukları olmaz. Normal yollardan çocuk sahibi olamayınca, Ayşe’nin karşı çıkışlarına rağmen Cemal, yasa dışı bir şekilde çocuk sahibi olur. Ayşe, Can adını verdikleri bu bebeği hiçbir zaman tam olarak sahiplenemez. Diğer yandan bu tutum yüzünden Cemal ile de arası gitgide açılacaktır; Cemal’in bir sene boyunca çabalaması sonuç vermez, nihayetinde evi terk eder. Ayşe şimdi Can ile tek başına kalır. Bir yandan tam annelik yapamadığı ve başından da atamadığı Can vardır, diğer yanda tek düze giden hayatından gitgide sıkılmıştır. Bir gün karşısına yeniden birlikte olabileceği bir adam çıkınca, Ayşe kağıt üstünde hala evli göründüğü Cemal ile yüzleşmek için onun karşısına çıkar...

Koruyucu Tür : Aksiyon, Gerilim Gösterim Tarihi : 11 Mayıs 2012 Yönetmen : Boaz Yakin Süre: 94 dk Oyuncular : Jason Statham, Chris Sarandon, James Hong . Filmin konusu: Mei isimli 10 yaşındaki Çinli küçük bir kız çocuğu çok değerli bir matematik zekasına sahiptir. Tek bir satır kağıt kalem kullanmaksızın Çin’in en büyük suç mafyalarından birinin rüşvet ve haraç verilerini zihninde tutmaktadır. Örgüt kızı Amerika’ya yollar ve bu sayede geride yazılı hiçbir kanıt kalmaz. Luke Wright ise Amerika’nın New Jersey kentinde yaşayan ve hayatını uzak doğu dövüş müsabakalarında geçiren ikinci sınıf bir dövüşçüdür. Bir gün Rus mafyasının bir şikesini bozar ve bütün hayatı allak bullak olur. Ruslar ailesini öldürür, onu evsiz ve beş parasız bırakır, dahası yaklaştığı herkesi öldürmekle tehdit ederler. Luke metroya atlayıp intihar etmeyi planlarken peşinde Rus mafyasının, New York Polis Departmanı’nın ve tabii ki Çinlilerin olduğu Mei ile yolları kesişir... The Punisher, Pers Prensi gibi filmlerin senaristliğini yapan ve korku filmlerinin yapımcılığını üstlenen Boaz Yakin, bu filmin de senaristliğini ve yönetmenliğini üstleniyor. Filmin kadrosunda komedi aksiyon türünün gediklisi aktör Jason Statham’ın yanı sıra Chris Sarandon, Robert John Burke, Reggie Lee, Danny Hoch ve James Hong da yer alıyor.

Şeytanın Yüzü Tür : Tarihi, Macera Gösterim Tarihi : 25 Mayıs 2012 Yönetmen : Dominik Moll Süre: 81 dk Ülke : Fransa, İspanya Oyuncular : Vincent Cassel, Sergi López, Catherine Mouchet Filmin konusu: 17yy.’da Madrid’de geçen hikayede, bir kilisenin merdivenlerine kundakta bir erkek bebek bırakılır. Bebeği sahiplenip kilisenin koruması altında yetiştiren rahipler, büyüdükçe dinine daha gönülden bağlanan bu delikanlıyı takdir ederler. Ambrosio Tanrıya, kiliseye inançta ve erdemde, kendisini yetiştirenleri geçerek, verdiği vaazlar yüzlerce insan tarafından dinlenen, büyük saygı gösterilen bir rahip olur. Fakat doğru yoldan asla sapmayacak gibi görünen bu genç rahip için şeytanın da planları vardır... Başroldeki Rahip Ambrosio karakterinde ünlü Fransız oyuncu Vincent Cassell’i seyrettiğimiz film Matthew Lewis’in romanından Dominik Moll tarafından uyarlanarak beyazperdeye aktarıldı.

68

Sayı 31 / Mayıs 2012


Say覺 31 / May覺s 2012

69


70

Say覺 31 / May覺s 2012


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.