Haberexen #47 Eylül 2013

Page 1


HABEREXEN


HABEREXEN

®

Karadeniz Ölüyor Ağlayanı Yok! Karadeniz de dünyanın diğer denizleri gibi gün geçtikçe kararıyor. Kıyısındaki ülkeler Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya Federasyonu ve Gürcistan’ın hoyratça kullandığı Karadeniz’de kirlilik her yıl artıyor ve böyle giderse her yıl daha da artacak. Karadeniz’de akan nehirlerin içinden geçtiği 11 ülkenin atıklarını da bu eklenince tablo daha da vahim bir hal alıyor. Ülkelerin zararlı sanayi atıklarının üçte biri bu denize ulaşıyor. İşte bu yüzden Türkiye’nin kuzeyini boydan boya kaplayan Karadeniz’de balık türleri gün geçtikçe azalıyor. Ayrıca Karadeniz’in kirlenmesinde bir iç deniz olma özelliği de oldukça etkili.

www.haberexen.com AYLIK HABER DERGİSİ Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi Mustafa ÇAKIR SORUMLU YAZI iSLERi MÜDÜRÜ

Ahmet AK

HABER MERKEZi

Mustafa BiLiK Mert Volkan GÜN Cüneyt YASAR Tugay BASSAN HALKLA iLiSKiLER

Ekrem Yunus KESiCi Onur NURDEMiR Tel Faks Mail

: 0 362 432 64 64 : 0 362 435 47 77 : abone@haberexen.com

REKLAM SATIS

Karadeniz denilince akla gelen balıkçılık, azalan balık türleri nedeniyle zor günler geçiriyor. Dergi HABEREXEN, av yasağının kalkmasıyla ülkenin her yerinde her yıl olduğu gibi “Vira Bismillah” nidaları ve bereket dualarıyla açtığı balık avı sezonunun başında dertlerini Karadenizli balıkçıların dertlerini dinledi.

Yavuz YAMAN Kürsad TEKOLUK

Uzmanlara sordu; Karadeniz özelinde ve Türkiye’deki balıkçılığı, bu sahadaki problemleri ve bunların nasıl aşılabileceğini...

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin SENGÜL AV. Adem AKSOY

Sektörün temsilciler ve bilim adamları herkes kendi penceresinden bakınca haklı. Ancak ne yazık ki pencere adedi sanılandan fazla. Büyük fotoğrafı okuyucularımız için çekmeye çabaladık. Umarız başarmışızdır. Sektörün önde gelen temsilcileri “Balık İçin Denize Çıkacak Ruhumuz Kalmadı” diyecek kadar karamsar.

GÖRSEL YÖNETMEN

Sektörün en çok şikayet ettiği konu küresel ısınma ile artan deniz suyu sıcaklığı. Karadeniz denilince akla ilk gelen balık türü olan hamsi artık yüz güldürmüyor. Konu hakkında çok değişik iddialar var dosyamızın içinde.

Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com HUKUK DANISMANLARI

Uğur BIYIK BASIM YERi

Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mah. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96 YÖNETiM YERi ADRESi

Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konak Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN YAYIN TÜRÜ

Aylık Yerel Süreli Yayın

Samsun Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifler Birliği Başkanı Atıf Malkoç’a göre hamsi avlanma sezonunun Karadeniz’de kısalmasının sebebi yanlış avlanma değil, küresel ısınma: “Karadeniz’de hamsi çok bol, ancak sıkıntı Türkiye kıyılarında hamsinin az kalır olması.” Balıkçıların diğer bir sorunu ise 24 metre yasağı. Peki siz Karadeniz’in 6 bin 500 yıl önce tamamıyla bir tatlı su olduğunu biliyor muydunuz? Bu ilginç ayrıntının yanı sıra balıkçılık sektörüne dair bir çok detayı dosyalarımızda bulabileceksiniz.

BASIM TARIHI

06 Eylül 2013 ISSN: 2147-4397

Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.

Sayı 47 / Eylül 2013

3


HABEREXEN

Sayı 47 / Eylül 2013

d o s y a l ar 6 AKILDA KALANLAR 8 KÖŞE YAZISI - BEKİR REŞİTOĞLU 10 YAĞIŞ İSTATİSTİKLERİNE SİL BAŞTAN REVİZE 13 TEKKEKÖY’E KADAR TROLEYBUS 16 KARADENİZ’DE VALİLER FIRTINASI 18 BİR KARADENİZLİLİK ANLAYIŞI OLUŞTURMAMIZ GEREKİYOR 22 TOBB YÖNETİMİNE SAMSUN NÜFUZU 24 TRABZON’DA KENTSEL DÖNÜŞÜM 26 TRABZON & RİZE 28 KÖŞE YAZISI - AYLİN TAT 30 RİZE’Yİ HAYATA BAĞLAYAN KÖPRÜLER 34 BOYABAT OSB BÜYÜK GELECEK VAAT EDİYOR 36 KAPAK DOSYASI - BALIK VAR DA BİZ Mİ YEMİYORUZ? 50 KLASİK OTO AŞKINDA BENZİN YANGINI 54 TÜRKİYE’NİN KISPETLERİ SAMSUN’DAN 56 KÖŞE YAZISI - AYDIN DOĞDU 58 KALPAR: “İLK 6’NIN DIŞINDAKİ BİR POZİYON BAŞARI DEĞİLDİR” 60 TEKNOLOJİ - YENİ MAC PRO 64 KARADENİZ’İN VEJETERYAN MUTFAĞI 66 AJANDA

4

Sayı 47 / Eylül 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

5


Akılda Kalanlar

ATAKUM’U YİNE SEL ALDI Samsun’un Atakum ilçesinde Ramazan Bayramı’nın ilk günü metrekareye 205 kg yağmur düşmesi sonucu meydana gelen selden dolayı çok sayıda ev ve işyerleri sular altında kaldı. Birçok araç sulara gömülerek büyük çapta maddi zarar gördü. Raylı sistem seferleri de bir gün aksadı. Büyükşehir Belediyesi, SASKİ, AFAD ve Atakum Belediyesi ekiplerine çevre illerden ve ilçelerden de destek çıkıldı.

ORTA VE DOĞU KARADENİZ’İN İKİNCİ 500 KARNESİ ZAYIF

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) açıkladığı Türkiye’nin 2012 yılı ikinci 500 büyük firmasından 18’i Orta ve Doğu Karadeniz’deki 9 ilde faaliyet gösteriyor. 10’u Samsun’da. Sinop, Çorum, Tokat ve Rize’den hiçbir firma listeye giremezken, Samsun’u 3 firmayla Ordu, 2’er firmayla Trabzon ve Giresun izledi. 1 firma da Amasya’dan.

SEZARYEN, KARADENİZ’DE EN FAZLA SAMSUN VE TRABZON’DA TERCİH EDİLİYOR

Türkiye’de 2012 yılındaki doğumların yüzde 47,43’ü normal, yüzde 52,57’si sezaryen idi. 2013’ün ilk 6 ayında tablo sezaryen lehine ilerleme kaydetti. Normal doğum yüzde 41,40’a geriledi. Sezaryen daha ziyade gelişmiş illerde tercih ediliyor. Samsun, Trabzon, Adana, Antalya, Osmaniye, Ankara, Tekirdağ, Bursa, Batman, Gaziantep ve İstanbul sezaryenin en yüksek olduğu iller.

TOKAT MİLLİ EĞİTİM’E 40 MİLYON LİRA ÖDENEK Tokat İl Genel Meclis Başkanı Mehmet Elibol, Milli Eğitim’e 40 milyon liraya yakın ödenek tahsis ettiklerini açıkladı. Okullarda bakım onarım çalışmalarına ağırlık verdiklerini; derslik ihtiyacının ise 2-3 yılda kadar biteceğini müjdeledi.

FİSKOBİRLİK 7 YIL SONRA TEKRAR PİYASADA Türkiye genelindeki aktif 75 bin ortağı bulunan Fiskobirlik, 2006 yılında maddi sıkıntılar sebebiyle üreticinin parasını ödeyemeyince fındık alımını durdurmuştu. 7 yıl aradan sonra yeniden piyasada. Üreticileri bekliyor. 6

Sayı 47 / Eylül 2013


MOBİLYACILAR İHRACAT İÇİN İŞBİRLİĞİNE GİDİYOR Samsun’da S ’d iimalat l t yapan apan mobilyacılar bil l Ul Uluslararası l Rekabet Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (URGE) programından yararlanabilmek için kümeleniyor. Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı ve Mobinda Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Durmuşoğlu, kümelenme kapsamında 1 milyon 500 bin dolarlık proje hazırlayacaklarını duyurdu.

YENİ 19 MAYIS STADYUMU’NUN TEMELİ ATILDI TOKİ’nin 600 günde 125 milyon lira harcayarak tamamlayacağı 33 bin 919 kişilik 19 Mayıs Stadyumu’nun temeli, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın da katıldığı törenle atıldı. Törendeki konuşmasında uzun yılların rüyasının gerçekleşme potasına girdiğini belirten Bakan Kılıç, stadyumun UEFA kriterlerine göre inşa edileceğini belirtti.

KARADENİZ’DE BÜYÜK BULUŞMA Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR), hinterlandında barış ve istikrarın sürdürülmesi ve bölgesel iş birliğinin artırılmasını amaçlıyor. Üye ülkelere ait gemiler, 22’inci etkinlik için bir araya geldikleri Ukrayna’nın Sivastopol limanından 20 Ağustos’ta ayrılarak denize açıldı. Aktivasyona, Türkiye’den TGC Turgut Reis Fırkateyni, Bulgaristan’dan Priboy mayın tarama gemisi, Romanya’dan Sebastian korveti, Rusya’dan Bora hücum botu ve Ukrayna’dan Slavutych komuta ve kontrol gemisi katıldı.

AMASYA, 45 ÜLKEYE MERMER İHRAÇ EDİYOR Türkiye, doğal taş sektöründe önemli miktarda ham madde rezervine sahip. Dünya mermer rezervinin de yüzde 30’unu elinde bulunduruyor. Mermer üretiminin öncü illerinden Amasya’dan çıkan ürün kendine has rengi ve kalitesiyle adından söz ettiriyor. Özellikle Amasya Beji çok sayıdaki ülkeye pazarlanıyor. Şehirdeki Ticaret ve Sanayi Odası’nın Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kırlangıç, geçtiğimiz yıl başta Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Irak, Gürcistan, Hindistan, Bangladeş, Tayvan, Lübnan, Suriye, Suudi Arabistan; 45 ülkeye mal sattıklarını söylüyor.

ORDU’YA 2’İNCİ OSB ŞART Ordu Ticaret ve Sanayi Odası (OTSO) Meclis Başkanı Ufuk Ünal, vilayetin çok acil ikinci organize sanayi bölgesine ihtiyacı olduğunu; kurulursa şehrin daha fazla yatırım çekeceğini ifade etti. Sayı 47 / Eylül 2013

7


Köşe Yazısı

Bekir Reşitoğlu

Tefekkür Sörfü…

T

efekkür sörfüne muhtacız. Tek yol o. İnsanlığın ilacı onda gizli. Hayatın somut duvarlarına çarpa çarpa bu hallere geldik. Olan biteni molekül, hücre, doku, organ ve vücut zannediyoruz. Ruhu es geçtik hep. Aslımızı inkar ettik. Öz varlığımıza giydirilen ceset elbisesinin istek ve arzularına boyun eğdik. Oysa elimizin kiriydi sadece.

davranmıyoruz. Şu evrende ne irademize bağlı ki? Neyin kararında sözümüz etkin ki? Aldığımız nefes, boşalttığımız ter, damarlarımızdaki kanın sanatkarı mıyız? Hangi meyveyi biz yaptık? Elementlerin dizginlerinde büzüldüğümüzü de mi inkar edeceğiz yoksa? Su bazen sıvı, bazen buhar ve bazen katı. Bizse naçar ve tamamen edilgen.

Nereye gideceğimizi kestiremiyoruz. “Dünya gerçek, gerisi yalan” diyor kimileri. Yeryüzünü arşınlamak ve parsellemekle meşgulüz. Güneş Sistemi, Samanyolu Galaksisi ve eşsiz bucaksız uzay hesabımızda yok. Biz anamızın rahmine düşmeden bir yerlerdeydik. Yine elbet terk eyleyeceğiz mavi küreyi. O, yaşarken bizi bırakmaz görünüyor. Aslında neylesin bizi? Bizim gibi zalimleri, düzenbazları, riyakarları ve vahşileri niye sevsin ki?

Dünya diyelim ki içimizden birinin hükümranlığında. Ne zamana dek? Peki kâinatta ne miktarda yer kaplar burası? Yörüngesinden bir milim sapsa halimiz nicedir? Veda ederken onu valize koyup götürebilecek miyiz? Bir anlığına mümkün kabul edelim: Kime yutturacağız bu faniyi? Kim beş parasını harcar ki onun kurusuna? Dünya dünyamızı karartıyor, farkında mıyız?

Aklımızı peynir ekmekle yiyoruz. İnsanlığı arayanlara akılsız yaftası yapıştırıyoruz. Maalesef hiç de akıllıca

8

Kendinizle baş başayken elinizdeki fırsatı mutlaka değerlendirin. Sessizce sonsuzlukta dolaşın. Ne mekanların soğukluğu engelleyecek sizleri ne

de kas katılığı. Fizik ötesinde koşun. Fiziği Yaratan’ın hikmetlerini özümseyin. Büyüttüğünüz onlarca mevzunun hafifliğini sezin. Hakiki var oluşun ağırlığını hissedin. Aldanışın koordinatlarını ezberleyin. Zira tekrar yeryüzüne gerilediğinizde hatırlamanız gerekecek. Tefekkürde söz gereksiz. Göz de. Sadece öz lazım sana. Kalbinin gözeneklerindeki ışıkları süz. Niyetler sansürsüz. Duyuşlar pürüzsüz. Sonuna dek hür ve son derece gürsün o esnada. Makro alemden mikro aleme var ve yok’un tek maliki ölçülemeyecek yakınlıkta. Onu yitirme. Yitip erime. Tefekkür kürü yap. Diğer kürler faydasız. Körü körüne yaşama. Yaşarken ölme. Ölürken doğ. Doğunca korkma sakın. Nurdan sakınma. Teslim ol. Esir maddesini idrak et. Maddenin esiri olma fakat. Sonra mı? Tahayyül başlayacak. Tasavvur oluşacak. Tekamülle şerefleneceksin. Ve o sana yetecek. Şükredeceksin.

Sayı 47 / Eylül 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

9


Gündem

‘500 yılda bir’ tespitleri bir yanılgıdan mı ibaret?

Yağış İstatistiklerine Sil Baştan Revize G

eçtiğimiz yıl Samsun’un Canik İlçesi’nde 14 vatandaşımızın ölmesiyle sonuçlanan dehşetli tabloların benzerleri seneyidevirde Ordu ve Sinop’ta da oluştu. Geçmişi şöyle bir hatırlayalım: 2007 yılının Ağustos ayı. Samsun’da gök adeta yarılıp yere boşaldı. İlkadım felç, Atakum yerle bir. 2012 yılının 4 Temmuz’u. Bu kez Canik’i vurdu sel. 14 can yitip gitti. Atakum’da evleri sular bastı, Yüzlerce vatandaş perişanlık yaşadı. Yıl 2013. Ramazan Bayramı’nın birinci günü. Samsun’un Atakum ilçesi tam bir kabusa uyandı. Geçen yıl Atakum’a 24 saatte 118 kilogram yağmur düştüğünde, ‘böylesi bir felaket 500 yılda bir yaşana-

10

bilir’ deniyordu. Oysa sadece bir yıl sonra yağış miktarı 205 kilograma yükseldi. Atakum’daki selin hemen ardından Samsun’un Ayvacık ve Salıpazarı ilçelerinde de heyelanlar yüzünden köy yolları ulaşıma kapandı. Terme ilçesinin ortasından geçen çay taşınca park ve bahçeleri sular bastı. Trabzon’un Yomra ilçesindeyse etkiler yağışlar sebebiyle İkisu deresi taştı. Taşdelen köyünde sele kapılan iki kadın kaybolurken, Sayvan köyü yolunda ulaşım kesildi.

Yağış, Sel Ve Heyelanlar Artacak Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Hidrolik

Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hızır Önsoy, süren iklim değişikliklerinin tabi sonucu bölgedeki yağış miktarının daha da artacağını; dolayısıyla da taşkın ve heyelan riskinin katlanacağını söylüyor: “Bölgemizde etkili olan sel ve heyelanlarda iki periyot var. Bunlardan bir tanesi Mayıs-Haziran periyotu diğeri ise Kasım-Aralık periyotu. Ancak bu periyotlar ileri ve geri kayabiliyor. Çünkü yaşanan küresel iklim değişikliği bu periyotların zamanlarını kaydırabiliyor. Değişen küresel iklim değişikliğini ile Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yağışların daha da artarak diğer bölgelerde azalacağını tahmin ediyoruz. Bu nedenle bölgemizin taşkın açısından daha dikkatli incelenerek daha hassas bir şekilde

Sayı 47 / Eylül 2013


Geçen yıl Atakum’a 24 saatte 118 kilogram yağmur düştüğünde, ‘böylesi bir felaket 500 yılda bir yaşanabilir’ deniyordu. Oysa sadece bir yıl sonra yağış miktarı 205 kilograma yükseldi. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Hidrolik Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hızır Önsoy, süren iklim değişikliklerinin tabi sonucu bölgedeki yağış miktarının daha da artacağını; dolayısıyla da taşkın ve heyelan riskinin katlanacağını söylüyor.

etüt edilmesi gerekir.”

85 Yılda 800 Kurban Verdik 1929’dan bu yana Doğu Karadeniz Bölgesi’nde sel ve heyelan sebepli ölümlerin 800’e yaklaştığını ifade ederek, “Bölgemizde taşkınlar yeni değil. Uzun yıllardır bölgemizde bu olayları yaşıyoruz. 1929 yılından bu yana elimizdeki kayıtlara göre can kaybı sayısı neredeyse 800’e yaklaştı. Bunlar göz önüne alınarak Doğu Karadeniz Bölgesi’nde taşkın riski bulunan tüm akarsu havzalarının etüt edilerek haritalandırılması lazım. Maalesef şu ana kadar böyle bir çalışma yapılmadı. Bilindiği kadarı ile sadece DSİ talep olması durumunda talep edilen bölgelerde risk haritaları çıkartıyor. Tabi bu 1/25

Sayı 47 / Eylül 2013

bin olarak değil daha ince ve daha detaylı olarak taşkın riski olan bölgelerin tümünde 1., 2. ve 3. derece olarak çıkartılması gerekir. Maalesef bu güne kadar bu yapılmış değil neden yapılmıyor, anlamış değilim” diye konuşuyor Prof. Dr. Önsoy.

Bir Aylık Yağış Bir Haftada Düşebiliyor Bölgeye ilişkin resmi ve ilmi istatistik kayıtlarının son yıllardaki yağışlar dikkate alınarak revize edilmesi gerektiğini de vurguluyor hoca: “Örneğin eskiden Ağustos yağmurları derdik. Ağustos boyunca yağardı. Ancak gün içerisinde ve ay içerisine yayılırdı. Şimdi ise bir aylık yağmur bakıyorsunuz ki bir hafta içerisinde düşüyor. Bir haftalık yağış

bir günde birkaç saatte düşebiliyor. Su sızmaya fırsat bulamadan yüzeysel akışa geçiyor, sel ve heyelanlar meydana geliyor. Yaşanan bu iklim değişikliğinde bu alanla ilgili bilim adamlarına çok büyük görevler düşüyor. Yeniden bazı eski kayıtların revizyondan geçirilmesi gerekiyor.”

“Planlamalar Güneşli Günlerde Yapılıyor!” TMMOB Mimarlar Odası Samsun Şube Başkanı Selami Özçelik ise şehir planlarının bilimsel kurallara ve şehircilik ilkelerine uyulmadan yapıldığını ifade ediyor: “Selin esas sebebi şehircilik ilkelerine uymamadan geçiyor. Siyasilerimiz her şeyi biliyor ve gündüz güneşlik ağustos ayında şehri planlıyor. Bilimsel

11


kurallara uyulmadan, şehircilik ilkelerine uyulmadan ve bilim insanlarının görüşü sorulmadan, siyasilerin kişisel düşüncesiyle yapılan planlaman ardından ise bu şekilde sonuçlar çıkıyor. Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin gündemini büyük çoğunluğu imar değişikliği oluyor. Böyle bir yerde planlamadan ve plan bütünlüğünden bahsetmek mümkün değil. Planlama bir bütündür. Çevre düzeni, ülke planı, bölge, uygulama imar planı. Eğer siz planlamayı terse çevirir ve kişilerin isteklerine göre yaparsanız, kişilerin parsel ölçeğinde isteklerini karşılarsınız ama yağmur sularının dereye gitmesini engellersiniz.”

“Selle Yaşamayı Öğrenmemiz Gerek!” TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Samsun Şube Başkanı Hüseyin Tüfek’e göre tıpkı deremdeki gibi selle yaşamayı da öğrenmeliyiz: “Geçen sene yaşanan sel felaketi bizim elimizi çabuk tutmamızı sağladı. Bir yıldır sel konusunda ciddi çalışmalar yapıldı. Bunlar henüz yeterli değil. Ancak, artık depreme karşın olduğu gibi sele karşında farkındalığımız oluşmaya başladı. Bir sene kesinlikle boşa geçmiş değil. İnsanlar tarafından birtakım tepkiler eleştiriler yapılıyor ben onlara katılmıyorum. Hiçbir şey yapılmadı demek doğru değil ama birçok şeyin daha yapılması gerekiyor ciddi çalışılması gerekiyor çok bilgi ve tecrübeler alınıyor. Bizim selle yaşamayı öğrenmemiz gerek.” “Hani Geçen Yılki Yağış 500 Yılda Birdi?” Selin yıkıcı etkilerinin yerel yöneticilerin planlama hatalarından kaynaklandığını da dile getiriyor Tüfek: “Yerel yönetim plan yapar, özel sektör bu planlara göre ruhsatını alır ve inşaat yapar. Bir derenin debisi oranına bağlı olarak ne kadar mesafe yakınına inşaat yapılmaması gerektiği yerel yönetimler tarafından planlanmış olması gereklidir. Yerel yönetim bu planlamayı yapmaz ya da kendi planlarına aykırı olarak göz 12

göre göre kişilere bina ruhsatı verirse ortaya bu sonuçlar çıkar. Bir sene evvel çok ciddi bir sel yaşadık orda can kaybı da oldu. Bu sene geçen sene yağan yağmurun iki katı yağdı. Geçen sene şehri yönetenler “bu 500 yılda bir yağacak yağmur” diye açıklamada bulundular. Demek ki bu 500 yılda bir olmayacakmış. Artık küresel ısınmayla beraber iklimlerin değişmesiyle yağmurların artacağı daha farklı daha hızlı bir şekilde yağacağı bir realite. Peki, bu bir sene içerisinde ne oldu? Bir sene içerisinde büyükşehir belediyesi de, devlet su işleri de, karayolları da çok ciddi çalışmalar yaptılar. Ben ihaleleri takip eden biriyim, bugün internette ihale sayfalarını açtığımızda ihalelerin yüzde ellisine yakın bir kısma dere ıslahı şeklinde. Dolayısıyla bir çok şey yapıldı yapılmaya devam ediliyor ama bunlar yeterli mi değil. Bir çok şeyin de yapılması gerekiyor ama son bir senede hiç bir şey yapılmadı dersek haksızlık yapmış oluruz.”

“Dereleri Kapatırsanız Sel Yaşarsınız” Tüfek; Raylı Sistem Hattı’nın Atakum’u ikiye bölerek suyun bloke edilmesine yol açtığına dikkatleri çekiyor: “Herhangi bir heyelan anın-

da yolların su taşıması gerekiyor. Ama raylı sistem buna engel oluyor. Karadeniz’de bir sürü kuzey güney doğrusuna akan dere var siz bu derelerin üzerini kapatırsanız daima seli yaşarsınız. Siz bu derelerin üzerini kapatırken coğrafyayı değiştirmiyorsunuz. İki tepenin arasındaki oluşan vadide dere yer alıyor. Siz sadece derenin üzerini kapatıyorsunuz tepe ve vadi orada yine. Bu tepelerden biriken su üstü kapalı dereden taşınamayacağından sel meydana geliyor. Betonlaştırarak yağmurun toprakla temasını kesiyorsun direkt akışa geçiyor biz bunlarla yaşamayı öğreneceğiz. çok yapılaşma olmadığı zaman yüzde 50’si 60‘ı toprağa karışıyor toprakla beraber gidiyordu akışa geçmiyordu sular.” Tüfek’in bodrum katlara ilişki tespitleriyle şöyle: “Türkiye’de ortalama gelir seviyesini daha yukarılara çekip o insanları bodrum katlardan kurtarmayı mı planlıyorsunuz? Ayrıca çoğu zaman bahçe katları konut alırken tercih sebebi oluyor. Bizim olayın kaynağına bakmamız lazım. Alt yapımızı ve neler yapabileceğimizi değerlendirmeliyiz.”

Sayı 47 / Eylül 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

13


Güncel

yecek… e m n e ş ö d y ra ik il d nırken şim a z u a y u ğ o d m e te t is s Raylı

r a d a K e ’ y ö k e k k e T S Ü B Y E L TRO

tren hattı lı y ra f fi a h k li e etr layan 15,7 kilom ğ a b e ilk etapta ray in , ir n b e ir rk b lı ü tı a ’y z Ü u M r a Gar ile O cak. Ray, komplekse kad şa lı lı ç ça a r m e a sl ü k b o y ç le i o tr Tekkeköy ’dek lektrikle çalışan e a ld o y li ih rc Te döşenmeyecek. deme gelecek. n ü g a rs a rt a u ğ yolcu yoğunlu olması.”

açların tekerlekli . Tercihli yol ar ek ec ey nm şe dö ni ray raylı sistemin ye İMİ etrelik 220 yolcu amsun’daki hafif ÜS YÜZDE 13 EĞ gulamasıyla 24 m YB uy LE . O yre le TR et tro m lo an ki lış ça R uzunluğu 15.7 siteli elektrikle TIRMANABİLİYO Ondokuz kapa k. p yı ca la şla ku ba so e an ey vr ahı Samsun -Çar rg de Gar’d r ze sle gü n bü sü bü lü ey ör ol kt Tr Re n Ü) i (OM eski tren yolunu Mayıs Üniversites BÜS şamba arasındaki tramvayla RO et ET ad M 16 kkeköy’e R . A te D ek KA EKÖY’E ğü’nde bitm nından geçerek Te KK ya . TE or en ıy m şın he ta lcu bin yo nk gelen ot fabrikasına de İ günde ortalama 60 Az EL . D ak m O ac şa M aş ak l ul ve ne h Ge Liman yesi ve saba kı raylı sistemin Büyükşehir Beledi Konforu artırmak n tıp su a ü m m un Sa lü uğ bö nl at ğu uz ki gibi lcu yo fer Arlı, parkı duraklarında saatlerindeki yo er Yardımcısı Se lik et nç kr ha Ge Se da et ve e yl ad şö 5 na rak ise ek için raylı değil sorusu aşılacak. Son du karşılık verebilm çin e ni kl rın a dü la m ya aç r vi ar ı Ga nl salonu, şilik ve çak taba 7500 kişilik spor getiriyor: “340 ki tren alınacak. Al de in lık ık es lcu aç ny yo 1 bü e 40 i’n ve es öy İlç olacak yeni stadı ngre Merkezi ve nu’ndan Tekkek boyları 40 metre Ko yo R as ve CN İst ar n Fu Çi an ay m na mpleks. i kaza ilite ol Tekkeköy’deki ko olan hatta fizib alabilecek. İhaley n r ra da de dı in ka rın rih ba ta ha da 12 iyeti 50 alık 20 i yerine öngörülen mal ylı sistem trenler firmasıyla 17 Ar Ra in ay k. en ca 6 oj ı Pr u at lc m yo sli otobüs ndı. Te sler ile a. Başlangıçta 10 sözleşme imzala pasiteli Troleybü lir k ka n ce az yo te il bi m m da te ay sis z. Bu tansiyeli ve 8 recek. Yolcu po ı gerçekleştireceği sonra başlayacak gi as e n şım et bi ta 0 zm r hi 50 sle on nler ala1 mily nan metrobü leybüsün yerini tre trenlerin tanesi tro a rs İstanbul’da bulu ta ar aç ar k eğilime an kontrollü ve büsler yüzde 13’lü Avro. ey ol Tr gibi ayrı bir yold k. . ca ak ac sağlay i başarıymanabiliyor. Test den ayrı bir ulaşım tır in a a kl fiğ tlı rm tra ta ha ra ak ile ve ik ektr n şehrin sleme slerden farkı el e bu özelliğinde Raylı sisteme be rs bü rle ro ün çe et M ge ün üs t la al ob ot edilmesi 23 ring layısı ile rinde de istifade hizmeti sağlayan ak olmaları. Do rle ac sı ye lış yı r ça sa ğe di lcu in in yo er nl ı toplam raylı sistem tre taşınacak. bir günde taşıdığ yönünde yapıları da ğu lecekte gündeme do n ge ttı e ec Ha yl tı. Bö aş . ak ac ol bi gi 12 binlere ul i a sistem anı’na doğudays elinin artması Çarşamba Havalim taşıma potansiy in lcu şk yo ili a ın as k uzatılm devreye sokulaca Taflan’a kadar lisi’nin 10 durumunda ec M ye di le pı Be Büyükşehir ra- trenler için alt ya toplantısında ka Şimdilik Ekim 2011’deki Gar’dan hazır olacak. t ha ta ap et İlk ar yerine ra alınmıştı. k şimdilik tek fark rayl ca An k. ca ıla at uz Tekkeköy’e

S

14

Sayı 47 / Eylül 2013


"$ # " $ & $ !

$ $% ! ! " " " " $ & $ !


Güncel

Son Üç Ayda 8 Vilayetin Valisi Başka Görevlere Atandı

Karadeniz’de Valiler Fırtınası Karadeniz Bölgesi’ndeki vilayetlerde rotasyon hareketliliği yaşanıyor. Son 3 ayda toplamda 8 ilin valisi yeni atamalarla görev yerlerine veda etti.. 2013’ün 8 Mayıs’ındaki kararnameyle Ordu ve Sinop’un; 4 Ağustos’undakiyle de Amasya, Giresun, Artvin, Zonguldak, Bayburt ve Trabzon’un valileri değişti.

S

on 3 ay içerisinde Karadeniz Bölgesi’nde toplam 8 ilin (Amasya, Ordu, Sinop, Trabzon, Giresun, Artvin, Zonguldak ve Bayburt) valileri değişti. Bu süre zarfında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayıyla iki valiler kararnamesi yürürlüğe konuldu. İlki 8 Mayıs, ikincisiyse 4 Ağustos 2013 tarihli. 8 Mayıs’taki kararname Ordu ve Sinop’u işaret ediyordu. Sinop Valisi Ahmet Cengiz,

Mardin Valiliği’ne; Mahalli İdareler Genel Müdürü Yavuz Selim Köşger ise yerine atandı. Ordu Valisi Orhan Düzgün Kayseri Valiliği’ne uğurlanırken; Kütahya Valisi Kenan Çiftçi halefiydi. 4 Ağustos’taki kararname de Amasya, Giresun, Artvin, Zonguldak, Bayburt ve Trabzon’la ilgiliydi. Giresun ve Trabzon valileri merkeze alınırken; Amasya Valisi

Abdil Celil Öz Trabzon’a yollandı. İzmir Bayraklı Kaymakamı İbrahim Halil Çomaktekin Amasya, Kayseri Melikgazi Kaymakamı Hasan Karahan da Giresun’a vali yapıldı. Merkez Valisi Ali Kaban’ın yeni adresi Zonguldak idi. İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviri Mükerrem Ünlüer, Bayburt’a; Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürü Kemal Cirit ise Artvin’e vali oldu. Valilerimizi kısaca tanıyalım.

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nden Sinop’a gelen Vali Selim Köşger, 3 Ocak 1964 tarihinde Konya doğumlu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin 1986 mezunlarından. 1987–1990 yılları arasında Dernek Denetçiliği yaptı. 1990’da Kırşehir Kaymakam Adayı sıfatıyla mesleğe başladı. Yapraklı ve Beydağ Kaymakam vekilliklerinin ardından İngiltere – Oxford’ta yurtdışı stajını tamamladı. Doğankent, Kemaliye ve Şarkikaraağaç’ta Kaymakamlık, Artvin’de Vali Yardımcılığı ve Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği Genel Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Fransa’nın Paris şehrinde 5 ay dil eğitimi aldı ve bu ülkenin idari sistemini inceledi. 2004’de Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’ne daire başkanı oldu. 2006’da genel müdür yardımcılığına, 2010’daysa genel müdürlüğe yükseldi. Evli ve 4 Çocuk babası. Bu arada Köşger, AK Parti Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy’un, fakülteden arkadaşı.

Sinop Valisi Yavuz Selim Kösger 16

Artvin Vali yardımcısıyken, AK Parti’den milletvekilliğine adaylığını koymuş ama seçilememişti. Köşger daha öncesinde de AK Parti’nin Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı aday adayıydı.

Sayı 47 / Eylül 2013


1965 yılında Düzce’de doğan Vali Kenan Çiftçi, ilkokulu Gümüşova’da, orta ve lise eğitimini Düzce’de bitirdi.

Ordu Valisi Kenan Çiftçi

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nden mezun. Konya Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden, ‘Şehirlerin Pazarlanması’ konusunda yüksek lisanslı. Aynı üniversite ve fakültede ‘Vali ve Kaymakamların Halkla İletişimi, Çözüm Önerilerinde Kullanılan İletişim Köprü Modeli’ konulu doktora eğitimini sürdürüyor. 19 Haziran1989’da Kırklareli Valiliğinde kaymakam adayıydı. Ardından sırasıyla Adana Pozantı, Erzurum Çat, Karabük Eskipazar, Rize Ardeşen, Diyarbakır Bismil, Konya Akşehir ve Ankara Yenimahalle’de kaymakamlık yaptı. 16 Aralık 2010’ta Kütahya’ya vali atandı. Mayıstaki kararnameyle Ordu’da görevlendirildi. Evli ve 4 çocuk babası. 1967 yılında Manavgat’ta dünyaya geldi. Dolbazlar İlkokulu, Antalya Faruk Tugayoğlu Ortaokulu ve Antalya Ticaret Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siysal Bilgiler Fakültesi’nden mezun. 1990’da Antalya’daki kaymakam adaylarındandı. Isparta Gelendost ve Atabey ilçelerinde kaymakamlığa vekâlet etti. 1994-1995 yıllarında Afyon Hocalar; 1995-1997 yıllarında Şırnak Uludere ve 1997-2001 yıllarındaysa Burdur Gölhisar kaymakamı idi. 2001-2005 arasındaysa Sivas Vali Yardımcısı idi. 2005-2006’da Mülkiye Müfettişi, 2006-2008’de Çukurova Kalkınma Ajansı kurucu genel sekreteri idi. 2008 Şubat’ından 7 Haziran 2010’a dek Bakanlık Sözcüsü’ydü.

Trabzon Valisi Abdil Celil Öz

2001 yılında İngiltere’de Londra Middlesex Üniversitesinde “AB Genişleme Sürecinin Yapısal Fonlar Üzerinde Etkileri” konulu tez ile yüksek lisans; 2009 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde “Kalkınma Ajanslarının Türk Kamu Yönetimi İçindeki Yeri” konulu tezle de doktora eğitimini tamamladı. 2010’da İller İdaresi Genel Müdürü oldu. 11 Ağustos 2011’de Amasya Valiliğine atandı. Son görev yeri Trabzon. Evli ve iki çocuk babası. Almanca ve İngilizce biliyor.

1970 Mardin doğumlu İbrahim Halil Çomaktekin, ilk ve orta öğrenimini bu vilayette tamamladı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Sinop Türkeli, Kars Selim, Van Gevaş, Amasya Gümüşhacıköy, Muğla Köyceğiz’de kaymakamlık yaptı.

Amasya Valisi ibrahim Halil Çomaktekin

2010 yılında Kayseri Vali Yardımcılığına atandı. Oradan İzmir Bayraklı kaymakamlığına tayin edildi. Ancak buradaki görevine henüz başlamadan Amasya Valiliği’ne getirildi. Çomakçetin, İçişleri Bakanı Muammer Güler’in hemşerisi. Hasan Karahan, 2 Aralık 1963 tarihinde Ankara’ da doğdu. Bütün öğrenim hayatı Başkent’te geçti. Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi mezunu. 1986 yılında Bingöl Kaymakam adayı idi. 1987-88’de İngiltere’de yabancı dil eğitimi aldı. 1990- 1991 döneminde Manchester Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Çalışmalar Fakültesinde “Avrupa Birliği” üzerine master yaptı.

Giresun Valisi Hasan Karahan Sayı 47 / Eylül 2013

Çankırı Yapraklı’ da (1989-1991), Ordu Akkuş’da (1991-1993), Mardin Kızıltepe’de (1993-1996) ve Sakarya Akyazı’da (2004-2007) kaymakamdı.1996-1998 yılları arasında İçişleri Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon kurulunda İnsan Hakları Daire Başkanı idi. Giresun’ da (1998-2002) ve Kayseri’ de (2002-2004) Vali Yardımcısıydı. 2007-2012 arası İstanbul Kadıköy’de kaymakamlık görevinde bulundu. Buradan Kayseri Melikgazi kaymakamlığına tayin edildi. Şu anda Giresun’un valisi. Evli ve 3 çocuk babası.

17


Kent

AK Parti Trabzon İl Başkanı Dr. Adnan Günnar:

“Bir Karadenizlilik Anlayışı Oluşturmamız Gerekiyor” AK Parti Trabzon İl Başkanı Dr. Adnan Günnar’dan dört kritik tespit: “Gezi Parkı olayları Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin Türkiye’de siyaseti sokaklara taşıma eylemiydi.” “Muhalefetin muhalefet olması için ortaya fikirler sürmesi gerekiyor. Muhalefet ezbere AK Parti ne yaparsa yapsın karşısında olmak demek değildir.” “Bölgede 50 milyon dolarlık bir fabrika kurmak istediğinizi ele alalım. Trabzon’da kurduğunuzda 25 milyon dolarını araziyi uygun hale getirmeye harcamanız gerekir.” “Bizim Karadeniz’in herhangi bir ilinin başarısında bölgesel olarak sevinmemiz gerekiyor. Trabzon ve Samsun birbirine en çok benzeyen, en yakın, farklılığı olmayan iki vilayettir.” Geçtiğimiz haziran ayındaki Gezi Parkı olayları… 2014 ve 2015’teki kritik seçimler… Kürt probleminin çözüm süreci… İlk sivil anayasa yapımı için son gayretler… Üç defadan fazla aday olmama prensibi sebebiyle AK Parti’deki muhtemel gelişmeler… Balyoz Davası’nın Yargıtay aşamasının da tamama ermesi… Ergenekon Davası’nın ağır mahkumiyetlerle sonuçlanması… Ülke ekonomisinin ilerlediği rota… Ve daha pek çok konuyu hararetle tartışmaktayız. Bölgemizin en önemli illerinden Trabzon’da AK Parti İl Başkanlığı görevini yürüten Dr. Adnan Günnar’a yerel ve genel içerikli sorularımızı yönelttik. Günnar’a göre partisi halka götürdüğü hizmetler sebebiyle büyük teveccüh görüyor: “Kim halkın yanında olursa o daima AK Parti kadar güçlü bir şekilde iktidarda olur. AK Parti bu anlayıştan ayrılmayacağından dolayı 2023 hedeflerimizi 2071 hedeflerimizi 18

de ortaya koyduk. Bizim bu zihniyetimiz dünya var oldukça devam edecek düşüncesindeyim.”

CHP 1980 ÖNCESİNDEKİ OYUNUN PEŞİNDE -İstanbul’daki Gezi Parkı olayları ülke geneline yayılmak istendi. Siz yaşananları buradan nasıl görüp değerlendirmektesiniz? Gezi Parkı olayları esnasında toplanan gruplar arasında iyi niyetli, kötü niyetli, gezmeye gelen eyleme gelen, yönlendirenler ve yönlendirilenler vardı. Ancak daha sonrasında olayların asıl nedeninin ve gidişatının ortaya çıkması ile birlikte insanlar bilinçlenmişlerdir. Bir doğa eyleminin kullanılarak dükkanların yakılıp yıkıldığını, insanlara zarar verilerek ortalığın yakılıp yıkıldığını bir kaos ortamı oluşturulmaya çalışıldığı ve PKK bayraklarının açıldığını marjinal grupların etkinlikleri görülünce insan-

lar durumun farkına vardılar ve insanlar geri adım attı. Elbette ki herkes demokratik biçimde hakkını arayabilir ama bu Türkiye’nin gidişatını engellemek şeklinde olmamalıdır. Gezi Parkı olayları Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin Türkiye’de siyaseti sokaklara taşıma eylemiydi. Zaten 1980 döneminde de CHP’nin kol kanat gerdiği marjinal gruplar ülkeyi o hale getirmişti. Elbette bu marjinal gruplar karşısında yer alan ve sokaklara çıkan gruplarda oldu o dönem onları da tasvip etmiyoruz. -Devlet Bahçeli’nin uyarısıyla Milliyetçi kanat sokağa inmedi ve çatışmanın tarafı olmadı? Bu önemli bir kararlılıktı, değil mi? Devlet Bahçeli’nin bu tavrı takdirle karşılanmalıdır. Hiçbir MHP’linin devlete karşı bir hareket içerisinde bulunmasını istememiş ve takdire şayan bir tutum sergilemiştir. Aynı şekilde sayın Sayı 47 / Eylül 2013


KARADENİZ TURİZMLE KALKINACAK

Dr. Günnar: “Bizim bölgemizin kalkınmasının temel yolu 1: Turizm – 2: Tarih boyu var olan ticari hareket – 3: Sağlık kenti misyonu bunların dışında orta ölçekli sanayi kuruluşları.” Başbakanımızın tavrı da insanları bu marjinal grupların karşısında sokağa çıkmaktan alı koyduğunu ifade etmiştir. Nitekim Başbakanımızın gezi olaylarının olduğu sırada Fas’ta bulunması ve oradan dönüşünde havalimanına ‘gelmeyin’ ikazlarına baskılarına rağmen kendisini karşılamaya gelen oluşan yüzbinlerce kalabalığı gördük.

FAİZ LOBİSİ ORTAYA ÇIKTI -Gezi Parkı olaylarında asıl amaç neydi size göre? Faiz lobisinin parmağı iddiaları ortaya atıldı biliyorsunuz… Buradaki amaç, Türkiye’de kargaşa çıkması. Bunu istiyorlar. Türkiye 10 gün çalışmaz ise sermayesi, piyasası, ekonomisi kilitlenmez mi? Nitekim yaşanan olayların doğurduğu zararı gördük. Arkasından faizler yükseldi. Dolayısı ile faiz lobisi bu işten karlı çıktı. Etrafımızda çevremizde Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen ülkeler var. Bu ülkelerin içeriden organizatörleri de var. Fakat, insanımız bunlara fırsat vermedi. -Bir de şunu öğrenmek isteriz sizden: Bu eylemlerin bu denli büyümesinin ve yankı uyandırmasının arka planında ne var acaba? Biz bu tür eylemlere aşinayız. Hatırlayın Sayı 47 / Eylül 2013

birkaç yıl öncesini. Cumhuriyet yürüyüşlerinin farklı bir tarzı var mıydı? Sadece o eylemlerde bu denli yakma yıkma kırma yoktu. Ama benzer hadiselerdi. Bu tür protestolara bizim anlayışlı bir yaklaşımımız da mevcut. Onlara karşı olumsuz bir tavır içerisinde değiliz. Elbette ki herkes düşüncelerini özgürce söylemeli.

“EY MUHALEFET NEREDESİN KARDEŞİM?” -Diğer siyasi partilerin muhalefet anlayışı, dili ve stratejileri için neler söyleyeceksiniz? Biz diyoruz ki; ‘ Ey muhalefet neredesin kardeşim? Bir muhalefet ette biz de görelim. Milletimiz muhalefetin eksikliğinden dolayı büyük bir ümitsizlik içerisinde. AK Parti’nin muhalefetinin olmayışında nasıl bir meclis ortaya çıkıyor. Muhalefet güçlü olmalı ki Türkiye kalkınsın. Belki AK Parti bazı işlerde eksiklik yapıyor olamaz mı? Ancak muhalefet dendiğinde her icraata karşı çıkacak bir olgu anlaşılmasın. Muhalefet kelimesinin Arapça karşılığına bir bakılsın lütfen. Muhalefet demek fikirler ileri sürerek ayrılığa düşen anlayış manasına geliyor. Muhalefetin muhalefet olması için ortaya fikirler sürmesi gerekiyor. Ezbere AK Parti ne yaparsa yapsın karşısında olmak demek değildir.

-Genel siyasi tablodan bölgemiz özeline inersek; bölge ekonomisinin sağlam temellere oturtulabilmesi hangi adımlar atılmalı? Bizim incelemelerimize göre bölgenin kalkınması turizm ile olacaktır. Bizim bölgemiz bir turizm bölgesidir. Özellikle Trabzon bu konuda bölgede başı çekmektedir. Ama Samsun bölgedeki merkezi konumuyla, nüfusuyla ve ekonomisi ile dikkat çekmektedir. Bizim bölgemizin kalkınmasının temel yolu 1: Turizm, 2: Tarih boyu var olan ticari hareket, 3: Sağlık kenti misyonu bunların dışında orta ölçekli sanayi kuruluşları. Bu unsurlar ile birlikte bölgemiz kalkınmaya devam etmektedir. Nitekim bölgemizde yer alan Samsun kalkınmış bir kentimizdir. Türkiye’deki birçok şehirle kıyasladığımızda çok daha önde olan bir şehirdir. Trabzon’da aynı şekilde ekonomik açıdan sınıf atlamış bir şehirdir. Bölgemizin topyekûn kalkınması ise karşı kıyı ülkeleri ile olan ilişkilerde gizlidir. Turizm bu manada daha fazla önem arz etmektedir. Yine hükümetimizin Gürcistan ile vizeyi kaldırması ticari faaliyetleri çok daha fazla arttırmıştır.

“AĞIR SANAYİ İÇİN ARAZİ SORUNU VAR” -Orta ölçekli sanayi kuruluşları var bölgede. Ancak neden ağır sanayi hamlesi yapılamıyor? Trabzon tarih boyunca Karadeniz’in merkezi konumunda olmuştur. Samsun Canik Sancağı altında küçük bir belde idi. Ama Samsun sadece arazi imkanlarından başkent Ankara’ya yakınlığından, tarım potansiyelinin yüksek olmasından dolayı liman demiryolu gibi avantajların desteği ile büyük mesafe aldı. İşte sermayenin gittiği yerler… Bölgede 50 milyon dolarlık bir fabrika kurduğunuzu ele alalım. Sadece bu fabrikayı Trabzon’da kurduğunuzda karşılaşacağınız sorunları konuşalım. Bu 50 milyon doların 25 milyon dolarını yatırımınız için gereken araziyi uygun hale getirmeye harcamanız gerekir. Burada arazi yok. Bunların yerine devletimizin kalkınma amaçlı kurduğu organize sanayi bölgelerinde faaliyet gösteren 19


Kent

Dr. Günnar: nnar: “5-6 aydır seçim yarın rın yapılacakmışçasına ya apılacakmışçasına çalışmaktayız. AK Parti Trabzon teşkilatı olarak yüz bin üyemiz ile birlikte gece gündüz demeden çalışmaya devam etmekteyiz.”

orta ölçekli üreticiler bu açığı kapatmaktadırlar. -Bizim bölgemizdeki iller arasında kısır bir çekişme söz konusu. Sizce bunlar bölgesel iş birliğini ve gelişmeyi ne ölçüde etkiliyor? Bizim Karadeniz’in herhangi bir ilinin başarısında bölgesel olarak sevinmemiz gerekiyor. Trabzon ve Samsun birbirine en çok benzeyen, en yakın, farklılığı olmayan iki vilayettir. Keza Giresun bize çok yakın her gün Trabzonlular Giresun’da, Giresunlular Trabzon’dadır. Ayrımız gayrımız yoktur. Ama ister istemez bölgesel milliyetçilik bunlara sebebiyet veriyor. Buna iyi yönünden bakacak olursak rekabet illerin kalkınmasında önemli bir faktör. Ancak elbette ki temelde bir Karadenizlilik anlayışını oluşturmamız gerekiyor.

“DIŞARDAN GELENLER TRABZON’DAKI DEĞIŞIMI GÖRÜYOR” -Yerel seçim çalışmalarına şimdiden startlar verildi. Trabzon’da durum nasıl? AK Parti yerel yönetimleri tüm Türkiye’de olduğu gibi vilayetimizde de gerek Büyükşehir Belediye Başkanımız gerekse ilçe belediye başkanlarımız Trabzon’un çehresini değiştirdiler. Dışarıdan Trabzon’a gelenler kentin değiştiğini bizlere ifade ediyorlar. Elbette çarpık kentleşme ülkemizin bütün vilayetlerinde kanayan bir yara maalesef. Bununla ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Erdoğan Bayraktar, Sayın Başbakanımızın talimatı ile birlikte tüm Türkiye’de kentsel dönüşüm hamlelerini başlatmışlardır. Yerel seçimlere baktığımızda ise Ak Parti belediyeciliği ile diğer dönemlerdeki belediyeciliği çok güzel kıyasladıklarını 20

Teşkilat olarak kollarımızı sıvamış 5-6 aydır seçim yarın yapılacakmışçasına çalışmaktayız. AK Parti Trabzon teşkilatı olarak yüz bin üyemiz ile birlikte gece gündüz demeden çalışmaya devam etmekteyiz. görüyoruz. Bu kıyaslama neticesinde de seçimleri alacağımıza inancımız tamdır. Özellikle Trabzon’un büyükşehir olması ile birlikte şehrin genelinde imar bütünlüğünün yakalanması ve aynı zamanda Trabzon’a gelecek olan belediye bütçesindeki artışı da düşündüğümüzde belediyecilik hizmetlerinin çok daha yaygın ve güzel biçimde yapılacağına inancımız tamdır. Yaptığımız kamuoyu yoklamaları neticesinde bizim seçimi yine yüksek bir oy oranı ile birlikte kazanacağımız bilgisi ortaya çıkmaktadır. Ama teşkilat olarak kollarımızı sıvamış 5-6 aydır seçim yarın yapılacakmışçasına çalışmaktayız. AK Parti Trabzon teşkilatı olarak yüz bin üyemiz ile birlikte gece gündüz demeden çalışmaya devam etmekteyiz.

-Yüz bin üyeniz olduğunu söylediniz. İnsanları bu yoğunlukta siyasetin içerisine dahil etmedeki sırrınız nedir? Öncelikle teşkilattaki arkadaşlarıma teşekkür ederek bu sorunuza cevap vermek istiyorum. Hakikaten başarılı çalışmalar yapmaktalar. Bunu yaparken de son derece fedakar davranıyorlar. Yeter ki mahallesi, ilçesi, şehri ve ülkesi kalkınsın. Bunun için teşkilat mensubu arkadaşlarımız paralarını ve zamanlarını harcıyorlar. Hiç kimsenin şahsi bir beklentisi yok. Geçmişte olduğu gibi değil. Bir beklenti ile siyaset yapan şimdi siyasi partilerin içerisinden dışlanan insanlar pozisyonuna düşmekteler.

Sayı 47 / Eylül 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

21


İş Dünyası

TOBB Yönetimine Samsun Nüfuzu Samsun Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) Yönetim Kurulu Başkanı Salih Zeki Murzioğlu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. Bu görevi dört yıl süreyle yürüteceğini belirterek, “Bundan sonra birliğimizin desteğini daha güçlü bir şekilde arkamıza alarak ilimiz ve bölgemiz için çok önemli hizmetleri gerçekleştireceğimize olan inancım tamdır.” diyor.

R

ıfat Hisarcıklıoğlu tek aday girdiği 1,3 milyon özel sektör müteşebbisinin çatı örgütü ve ülkenin en kalabalık sivil toplum kuruluşu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) Ankara’da gerçekleştirilen 69’uncu Genel Kurulu’nda dördüncü defa başkan seçilirken, Samsun Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) Başkanı Salih Zeki Murzioğlu da 364 odadan 1734 delegenin oy kullandığı kurulda TOBB’un yönetim kurulunda yer almayı başardı. ŞİMDİ DAHA GÜÇLÜ DESTEK GEREKİYOR Murzioğlu 4 yıl bulunacağı bu göreve, bölgenin birlik ve beraberlik halinde hareket edebilmesi sonucu geldiğine inanarak şunları söylüyor: “Göreve geldiğimiz 2009 yılından itibaren gerek Samsun gerekse bölgemizde tüm kurum kuruluş, bürokratlarımız ve siyasilerimizle birlik beraberlik içinde çalışarak hizmet üretme gayreti içinde olduk. Bu birlikteliğin sonuçlarını Samsun’da şehrimize kazandırdığımız projelerle alıyoruz. Şimdi de yine gerek ilimiz ve ilçelerimizdeki gerekse bölgemizdeki odalar ve borsalarımızın yine birlikte ve uyum içinde olduğumuzun bir göstergesi olarak Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu ve Türk Özel Sektörünün çatı kuruluşu olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildik.

22

Bundan sonra birliğimizin desteğini daha güçlü bir şekilde arkamıza alarak ilimiz ve bölgemiz için çok önemli hizmetleri gerçekleştireceğimize olan inancım tamdır.” 65 ODA VE BORSANIN GÜCÜ Karadeniz Bölgesi’nin TOBB’da 65 oda ve borsayla temsil edildiğini hatırlatan Murzioğlu,“ Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu ve meslek örgütü olan birliğimizdeki bu onurlu görevin önemini bilicindeyiz. İlimizin ve bölgemizin bizden beklentilerini farkında olarak çalışmalarımızı yürüteceğiz. Ne yazık ki, iş dünyası özellikle sanayi sektörü Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında çok fazla temsil edilmiyor. O nedenle birliğimize çok büyük görevler düşüyor. Bizler ülke ekonomisinin bel kemiğini oluşturan iş dünyamızın sorunların tespitleri ve çözümleri konusundaki çalışmalarımızla sürece katkı sağlamak istiyoruz. Öte yandan göreve başladığımız günden bugüne kadar en çok vurgu yaptığımız konuların başında şehrimizdeki tüm kurum ve kuruluşlarla birlik ve beraberlik içerisinde çalışma kabiliyetini geliştirmektir. Bunu Samsun’a kazandırdığımız projelerimizle başardığımızı düşünüyoruz. Ama bunu daha da geliştirmek ve şehrimize daha da büyük katkılar sağlamak arzundayız” diye konuşuyor.

Sayı 47 / Eylül 2013


Salih Zeki Murzioğlu Kimdir?

S

alih Zeki Murzioğlu 5 Ocak 1959 Samsun’da doğdu. Buradaki ticaret lisesinden mezun. Üniversite öğrenimi yarım bırakarak baba mesleği bakır işleme sektöründe iş hayatına atıldı. Elektrosan Elektro Bakır Sanayi A.Ş.’yi yönetiyor. 2009’dan beri TSO Yönetim Kurulu Başkanı. Öncesinde de odanın yönetim kurulu ve meclis üyeliklerinde bulunmuştu. Şu görevleri de paralel yürütmekte: TOBB Ticaret ve Sanayi Odaları Konseyi Üyesi, vilayetteki Merkez OSB Yönetim Kurulu Başkanı, Kavak OSB Yönetim Kurulu Başkan Vekili, yine ildeki Gıda OSB Yönetim Kurulu Başkanı, KOBİ Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı A.Ş. Denetim Kurulu Üyesi, TEKMER Danışma Kurulu Üyesi, SABEK A.Ş. Yönetim Kurulu Üyeliği ve Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar A.Ş. Yönetim Kurulu Üyeliği ve OSBÜK Denetim Kurulu üyeliği. Salih Zeki Murzioğlu evli ve iki erkek çocuk babası. Sayı 47 / Eylül 2013

23


Yaşam

Eski ve Yeni İmar Bakanlarının Şehri, 4 Bin Yıllık

TRABZON’DA B

aşbakan Recep Tayyip Erdoğan, 46 ildeki 87 bin 628 adet konutluk dev kentsel dönüşüm projesini çok önemsiyor ve olayla bizzat ilgileniyor. İş; Trabzonlu Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın sorumluluğunda. Aynı fonksiyondaki evvelki oluşum Bayındırlık İskan’ın eski bakanlarından Faruk Özak da bu şehirden. Dolayısıyla dönüşümde ilin ayrı bir yeri söz konusu. 4 BİN YILLIK KENT Trabzon Büyükşehir Belediye Ba;kanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, “Trabzon 4 bin yıllık tarihi bir kent. Sanat, spor, uygarlık ve spor kenti olan Trabzon’u gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarmak için kentsel dönüşüm projelerine önem veriyoruz.” diyor ve projeler tamamlandığında şehrin çehresinin değişeceğini söylüyor. Zağnos ve Tabakhane vadileri çarpık yapılaşma öncesinde portakal, mandalina, nar ve incir bahçesiydi. Sahile kadar inerek eski kimliğine kavuşacaklar. Bahçecik k 24

Camii’nin çevresi açılıyor. Narlıbahçe ve Çömlekçi de dönüşüyor. Çömlekçi’deki çalışmalarda bugüne dek vatandaşlara 13 milyon TL ödendi. Kamulaş tırılan binaların yıkımlarına Eylül veya Ekim aylarında başlanıyor. Başkan Gümrükçüoğlu, adı geçen vadileri ilin nefes boruları diye niteliyor: “Çömlekçi, Ayasofya ve Ortahisar ve Narlıbahçe kentsel dönüşüm projelerinin hayata geçirilmesiyle kentimizde çarpık yapılaşma önemli oranda ortadan kalkacaktır.” ZAĞNOS VADİSİ PROJESİ Zağnos Vadisi’ndeki dönüşüm projelerinden ilki bitmişti. İkincisi de henüz sonuçlandı. Bahçecik’e çıkan yol ve 354 konut da projeye dahil. Kahramanmaraş Caddesi ile Zağnos köprüsü arasındaki üçüncü etap projesinin rekreasyonu nihayete erdi. Bunun içinde 120 araçlık üç

KENTSEL katlı otopark ve butik otel tarzında dizayn edilen üç tarihi Trabzon evi de var. Ayrıca çevredeki tescilli binalar da onarılarak turizme kazandırılacak. Kahramanmaraş Caddesi ile Devlet Sahil Yolu’nda hayat bulacak dördüncü etaptaysa hak sahibi vatandaşlarla görüşmeler sürüyor. 102 binanın konuşlandığı etapta 70 malikle anlaşmaya varıldı. Ödenen para 32 milyon lira. Zağnos Vadisi Kentsel Dönüşümü’nde devletin cebinden vatandaşlara hâlihazırda 161 milyon lira aktarıldı. Bahçecik Mehmet Akif Ersoy Camii’nin yakınındaki yapılar da yıkıldı bu arada. Dördüncü etap da sonuçlandığında halk Çamoba’ya dek yeşil ve ferah bir alanda yürüyecek. TABAKHANE PROJESİ Aslına döndürülmek istenen Tabakhane Vadisi’ndeki işler de büyük bir hızla devam etmekte. 688 bina yıkılacak. 525’inin istimlâkinde uyuşma sağlandı. 220’si yıkıldı. Sahiplerine toplamda 98 milyon lira verildi. KENTİN BALKONU AYASOFYA Ayasofya Kentsel Dönüşüm Projesi belediye ve TOKİ ortaklığıyla yürüyor. Rekreasyon düzenlemesi devam ediyor. Tahminen yılSayı 47 / Eylül 2013


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın özel önem atfettiği yurt genelini kapsayan kentsel dönüşüm projelerinin en önemli duraklarından biri de Trabzon. Büyükşehir Belediye Başkanı Fevzi Gümrükçüoğlu, çalışmalar tamamlandığında şehrin çehresinin değişeceğini belirtiyor. Başkana göre, Ayasofya kentin balkonu ve buradaki proje Trabzon’un markalaşmasında bir hayli rol oynayacak.

DÖNÜSÜM sonuna yetişecek. Kamulaştırılan 44 bina sahibine yaklaşık 40 milyon lira ödendi. Gümrükçüoğlu, “Kentin balkonu diye tabir edilen Ayasofya’da, Trabzon’un yöresel el sanatları ürünlerinin satışı ve tanıtımının yapılacağı alanların da oluşturacak. Tarihin, kültürün ve sanatın kenti olan Trabzon’un, Ayasofya bölgesindeki bu güzel birlikteliğin, şehrimizi ileriye taşıyacak, dünya kenti yapacak adımların en önemlilerinden biri olduğunu ve bunun gerçekleşmesi ile de mutlu olduğumuzu ifade etmek istiyorum.” diye konuşuyor ve bu projeyle Trabzon’un marka kent haline geleceğini belirtiyor. ÇÖMLEKÇİ PROJESİ Çömlekçi kentsel dönüşüm projesi de dev bir adım. Vatandaşlarla görüşülüyor. Etap etap ilerleyecek. Fizibilite ve haritalar tamam. Gayrimenkul değerlendirmesinde sona yaklaşıldı. Birinci etapta 123 bina yıkılacak. Şimdiye dek hak sahiplerine 13 milyon lira takdim edildi. NARLIBAHÇE’DE DÖNÜŞÜM Belediye hizmet binası ile valilik ve itfaiye kavşağı arasındaki Narlıbahçe Kentsel Dönüşüm

Sayı 47 / Eylül 2013

FARKI Projesi’nde tespit aşaması neticelendi. Gayrimenkul irdelemesinin alt yapısı da hazır. Burası da Çömlekçi gibi adım adım yok alacak. 222 bin metre kare sahada 380 bina yıkılarak kentsel dönüşüme tabi tutulacak. YENİ CAZİBE MERKEZİ: ORTAHİSAR Ortahisar kentsel yenileme bünyesinde 461 bina var. 134’ü tescilli. Projesi Bakanlar Kurulu’nca onay landı. Kültür Varlıkları Koruma Bölge Müdürlüğü’nün onayı ve askı süresinin akabinde mimari işlere girişilecek. Tarihi mekandaki yenileme ve canlandırmayla yer ilin turizm ve kültür merkezlerinden biri olacak. Gümrükçüoğlu, Ortahisar, Pazarkapı ve Gülbaharhatun Mahalleleri Kentsel Sit Alanı Yenileme Projesi’yle tarihe not düşüleceğini

kaydediyor: “Zağnos Vadisi ve Tabakhane Vadisi Kentsel Dönüşümleri bitirildiğinde iki tarihi surların arasında kalan Ortahisar ile bir kompleks oluşturulacak. Bu aslında tarihe bir not düşülmesi ve belki dünyada çok örnek gösterilebilecek bir projenin oluşmasını sağlayacaktır. Bu projeyi TOKİ ile yürütsek 4-5 senede tamamını bitirebilirdi. Kentsel yenileme projesinin uygulaması kişisel kanaatim olarak söylüyorum belki 8-10 seneyi bulabilir.” Ortahisar’da katılımcı çok. Plana uymak kaydıyla mülk sahibi de yenileme işlemi gerçekleştirebilecek. TOKİ aracılığıyla çok düşük faiz oranlarıyla kredi kullanmak mümkün. Büyükşehir de bütçesinden ödenek ayırarak kamulaştırmalara imza atacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı da bizzat devreye girebilecek. 25


Turizm

Arap Turistleri hayran bırakan iki şehir:

Trabzon & Rize

Mustafa Çakır Haberexen Yayın Grubu Başkanı

G

ün ağarmadan çıktığımız yolculukta sabahın ilk saatlerinde Rize’de durakladık. İçten bir karşılama ve sıcak sohbetin yanında ikram edilen çayın ardından İkizdere’ye doğru yola koyulduk. Rize ile ilgili manevi katkılarını hiç unutamayacağımız Gazeteci abimiz Mustafa Bayrak’ın ofisinden ayrıldıktan sonra çok kıymetli işadamları, sivil toplum kuruluşlarının başkanlarıyla, siyasetçilerle tanıştık, sohbet ettik. Akşam ise, Trabzon’da aile ortamı sıcaklığında ve içtenliğinde ikram edilen yemeğin lezzetini tarif etmek imkânsızdı. ET İLE TIRNAK OLMUŞUZ Her iki şehirde de, Samsun’dan referans olan insanların selamıyla vardığımızda ‘Hoşgeldiniz’le karşılanmak, bölgedeki her bir şehrin diğerleriyle et ile tırnak olduğunu gösteriyordu. Trabzon ve Rize’de aynı şehirde kaç yıllık dostlarla sohbet ediyormuşcasına geçti vakitler. Trabzon ve Rize’ye giderken bizi yalnız bırakmayan Samsun’daki dostlarımıza şükranlarımızı sunuyorum. Karadeniz’in bir şehrinin insanları diğer şehirlerde ne kadar çok kıymet görüyormuş! İkizdere’ye çıktığımızda ağaçlarla bezeli tepelerin arasındaki kayalara çarparak akan suyun sesinin insanın ruhunu nasıl mest ettiğini yaşadık.

2 BİN METRE’DE İŞADAMLARI HABEREXEN OKUYOR Yaklaşık 2 bin metre rakım lı İkizdere’de de 0 rakımlı şehir mer kezlerin de de iş adam larının Haberexen’e abone olması büyük gurur kaynağı. Anlı yoruz ki, artık bu marka bizim değil. Karadeniz’de sahiple nilmiştir ve bölgeye aittir. Bize düşen bu markaya daha çok katkı vermektir . HABEREXEN markasının ne kadar özel olduğunu Trabzon ve Rize’ye gidince gördüm.

9 ilde olmanın bize kattığı değerin, yayınların içeriğindeki pozitif katkının kıymetini ve büyüklüğünü işadamlarından, abonelerimizden dinlemek bizi ziyadesiyle motive etti. Siyaset dünyasından çok önemli isimlerden geçmişten bugüne duyduğumuz şu cümle çok mana yüklü: “Hava, su, ekmek ne ise HABEREXEN de o!” Çok büyük projelerle geliyoruz. Şimdi daha güçlüyüz. Çünkü adlarını yazdığımızda “aaa, bu da mı o projenin içinde” diyeceğiniz onlarca işadamıyla, siyasetçiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, bürokratların desteğiyle Karadeniz’de bölgesel entegrasyonu hep birlikte sağlayacağız. Ticaret ve Sanayi Odalarından, Ticaret Borsalarından da öyle proje talepleri geldi ki, müthişti. Bizim düşünmediğimiz projeleri bizden istediler. İstenilen birçok görüşme talebini de zaman yokluğu nedeniyle gerçek leştiremedik. Ziyaretlerin hemen ardından iş dünyasının talep ettiği o projeler için de çalışmaya başladık…

MEMLEKETİNDEN “ZEKİ ABİ”YE SELAM, BİR DE BORCUMUZ VAR! Sohbetin bir yerinde hemşehrileri “Zeki abi ne yapıyor?” diye sordu. Samsun n TSO Başkanı Zeki Murzioğlu’nu telefonla arayarak bir tür telekonferansla Rize Ticaret icaret ve Sanayi Odası’nın yönetimiyle buluşturdum. Duygusal bir ana tanıklık ederek erek ayrıldım, Rize TSO’dan. Rize Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Erdoğan’ın “Zeki abiye ye selamlarımızı” iletin mesajı da boynumuza borç oldu. 26

Sayı 47 / Eylül 2013


ARAP TURİSTİN CEBİNDE KOLBASTI O işadamlarından bir kısmı ile kaldığımız otelde toplantılar yaptık. Tam o sırada bir telefonun ısrarla çalan kolbastı müziği dikkatleri sesin geldiği yöne çekti. Hepimizin yüzünde memnuniyet tebessümü ve gülüşü vardı. Çünkü Arabistanlı turistin telefonunda kolbastı çalıyordu.

Çayın içimine doyum olmadığı memleketten Trabzon’a geçtiğimizde özellikle turizmde birbirini tamamlayan güzelliklere şahit olduk. O güzelliklerin meftun ettiği Arap turistler otellerin yüzünü güldürüyor. Yılın iki-üç ayında otellerde yer bulmak için araya referans koymanız bile yeterli olmayan Trabzon ve Rize’nin yüzünü Arap turistler güldürüyor. Araplar Trabzon ve Rize’ye hayranlığı her geçen yıl daha da artıyor. Önce 1 aylık doluluk yakalayan otellerde bu süre 2–3 ay arasına kadar uzamış.

ARAP TURİST HAYRANLIĞINI NASIL İFADE ETTİ? Bir yaygın gazete küpüründe yer alan başlık aslında onlarca cümleyi anlatıyor: Rize ve Trabzon’a gelip yaylaları gören Arap turist: “Hanım bana tokat at. Cennete mi geldik?” Büyük bir hayranlık ve bağımlılık yapan güzelliği tasvir eden cümle! Sürdürülebilir büyüme için kafa yoran şehrin ileri gelenlerinin Haberexen’in bölgesel entegrasyon vizyonunu desteklemeleri ekiplerimiz adına beni çok mutlu etti. Sayı 47 / Eylül 2013

RİZE BELEDİYE BAŞKANI BAKIRCI’DAN ENTEGRASYON TESPİTİ Özellikle Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı’nın “Dağın arkası denizen karşısı” betimlemesi hayli mana taşıyor. Karadeniz şehirleri eteklerine kuruldukları dağların arkasına uzanarak Orta Doğu ve Akdeniz ile sahilinde yaşadıkları denizin karşı kıyısında ise Rusya’yla buluşmalı.

TRABZON İŞDÜNYASI UMUTLARI TAZELİYOR Trabzon’da içten misafirperverliği ile ağırlayan çok kıymetli işadamlarını, gazeteci abilerimiz Murat Taşkın ve Osman Diyadin’i tanımaktan çok mutlu oldum. Bölge insanının sosyal ve ekonomik alanlarda neden başarılı olduklarını da gözlemlediğimiz bu coğrafya ile bütünleşen fikrimizle gelecekte çok başarılı proje sonuçlarına ulaşılacağı muhakkak. Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Suat Hacısalihoğlu’nu, Trabzon Ticaret Borsası Başkanı Şükrü Güngör Köleoğlu’nu ve Trabzon Ticaret Borsası Meclis Başkanı Mehmet Cirav’la konuşunca bölgenin yarını adına umudun tazelenmesi, elbette ki kaçınılmaz. Karadeniz kendi içinde entegrasyonu başlattı. Sırada Dünya var. Karadeniz yeniden kıpır kıpır…

27


Köşe Yazısı

Aylin Tat İnsan Olmak mı, Adam Olmak mı? Hepimiz insan olarak doğduk. Evrim Teorisine göre ‘’Homo sapiens’’ denen aynı tür, inançlarımıza göre Âdem ile Havva’dan olma. Hangi inanış olursa olsun doğduğumuzda hepimiz birbirimizin aynısı idik.

alanında kuralına göre cenk ediyorsan, mertçe ve dürüstçe savaşıp, ahlakı ve insanlığı unutmuyorsan, savaşı kaybedenin mücadelesine saygı duyabiliyorsan; adam olmuşsun demek ki.

Ruh ve bedenden oluşan insanoğlu önce emekleyerek başlar dünya mücadelesine. Bedenini büyütür bu arada ruhunu da besler. Büyümek sadece yıllara yeni yaşlar eklemekle olmuyor, başka bir şey büyümek. Boyunun uzaması, ayaklarının büyümesi değil tabiri caizse. İnsanlığa yakışır gibi yaşamak, adam olmaktır büyümek.

Sahip olduğun koltuğa güç verebiliyorsan, ondan güç almaya ihtiyaç duymadan, o koltukta oturmanın hakkını da verebiliyorsan dürüstçe, adam olmuşsun demek ki.

“İnsanlar başaklara benzer, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler” diyen Montaigne’nin bu güzel sözüne katılmamak mümkün mü? Büyüdükçe olgunlaşıyor, sözünün eri oluyorsan eğer; savaş

28

Vefayı unutmuyorsan merdivenlerden çıkarken, merdivenlerden çıkmak için adım attığın ilk basamakta sana güç ve destek vereni iteleyip kakalamıyorsan, yalnız başına çıkmaktansa yukarılara birilerini de yanında götürebiliyorsan eğer, adam olmuşsun demek ki. Kendini bilen bir insansan eğer, insanları seviyor ve değer veriyor-

san, sözünde de duruyorsan üstelik adam olmuşsun demek ki. Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapmıyorsan, başkasından duymak istemediğini sen de başkasına söylemiyorsan adam olmuşsun demek ki. Dostunun başarısına ortak olduğun gibi yenilgisine de ortak olabiliyorsan, kötü gün kapısını çaldığında kapıyı dostunla birlikte açabiliyorsan, Brütüs’ü utandıracak ihanetler yaşatmıyorsan sevdiklerine adam olmuşsun demek ki. Yani insan doğmak bir lütuf, adam olmak bir erdemdir. Unutmamak lazım ki, hiçbir varlık insan kadar yükselemez ve onun kadar da alçalamaz. İnsanlığımızı ve adamlığımızı kaybetmeyeceğimiz günler geçirmek dileğiyle, sağlıcakla kalın…

Sayı 47 / Eylül 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

29


Türkiye’de kayıt altına alınan 1400 civarındaki tarihi taş Geziyaklaşık yüzde 10’u Rize sınırlarında. Turizm köprünün seferberliği başlatan valilikçe hazırlanan altı kitaplık serinin ilki ‘Tarihi Kemer Köprüler Kenti Rize’ geçtiğimiz günlerde yayımlandı. İldeki taş kemer köprüler sistemi varlığını, eski ticaret ve göç yollarının kentten geçmesine borçlu.

30

Sayı 47 / Eylül 2013


Rize’yi Hayata Bağlayan Köprüler Köprüler hep medeniyetlerin gelişmesine ve birbirleriyle iletişime geçmesine aracılık ettiler. Kadim İpek Yolu üzerindeki Anadolu topraklarında hanlar, kervansaraylar ve köprüler büyük işlev gördü. Mimari ve estetik görünüşleriyle de ilgi çekiyor bu yapılar. Kemerli köprülere arazi özelliklerinden ötürü Karadeniz Bölgesi’nde de sıkça rastlanır. Her daim deli akan, geçit vermez dereler üzerine kurulan kemer köprüler aracılığıyla ulaşım sağlanır. Eskiyen köprüler yenilerin yanı başında emekliliğin tadını çıkarırlar. Bölge ziyadesiyle ormanlarla örtülü olmasına rağmen köprülerinde ahşap kullanılmaz. Çünkü taş ahşaba göre daha sağlam ve suya dayanıklıdır. Tanıtım seferberliğine girişen Rize Valiliği’nin şehri turizmde bir adım öne çıkarmak amacıyla hazırladığı ‘tarihi kemer köprüler’, ‘şelaleler’, ‘yaylalar’, ‘buzul gölleri’, ‘konaklar’ ve ‘macera kenti’ temalı altı kitaplık serinin ilk ayağı ‘Tarihi Kemer Köprüler Kenti Rize’ geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Türkiye genelinde kayıt altına alınan bu kategorideki yaklaşık 1400 taş köprünün yüzde onu Rize sınırları dahilinde. Coğrafyasındaki derin vadiler ve hırçın dereler sebebiyle şehir halkı bunlara ihtiyaç duymuş tarih boyunca.

Sayı 47 / Eylül 2013

31


Gezi

akan derelerde birer yay gibidirler. O görkemli gövdelerini kilit taşı ayakta tutar. Vadi yatağına ve suyun debisine göre kemer açıklığı fazlalaştıkça yükseklikleri de artar. İşte kilit taşı ise açıklıktaki denge unsurudur. Köprülerin yükseklik ve uzunluğu, inşa edildikleri vadinin ve akarsu yatağının boyutlarıyla doğru orantılıdır. Nüfus ve ekonomik kapasite faktörleri de cüsselerinde belirleyicidir. Kalabalık vadilerdeki köprüler büyük, tenha mevkilerdeyse küçüktür.

Vali Nurullah Çakır özellikle Fırtına Vadisi güzergahındaki köprülerin bölgeye ziyaretçi gönderen tur operatörlerince gezi programlarına alındığını belirterek, “Köprüler Kenti Rize” kitabı hem genel bir envanter kıvamında hem de kemer köprüler gezi rehberi konseptinde hazırlandı. İçeriğinde hemen hemen il sınırlarında kalan tüm köprüleri bulacağınız gibi, haritalarla desteklenmiş araç veya yürüyüş güzergahlarını kullanarak dilediğiniz tarihi köprüyü gezebilirsiniz.” diyor.

KAH KALABALIK KAH ISSIZ YERLERDE Rize’deki taş kemer köprüler sistemi varlığını, eski ticaret ve göç yollarının kentten geçmesine borçlu. Doğu Karadeniz ile Anadolu platosunun kuzey bölümünü ayıran Kaçkar Dağları’nda birçok geçit bulunmaktadır. Doğu - batı ekseninde uzanan bu doğal bariyeri aşan geçitler ticareti mümkün kılmaktadır. HemşinÇamlıhemşin - İspir, ÇamlıhemşinBarhal - Yusufeli, Ardeşen - Tunca Vadisi - Bıçakçılar - Yusufeli, Fındıklı-Çağlayan Vadisi - Salikan Yaylası-Yusufeli ve Rize - Kalkandere - İkizdere - Ovit - İspir gibi güzergahlardaki kemer köprülere yerleşim bölgelerinde de ıssız vadi yataklarında da denk gelebilirsiniz. 32

Rize’de taş kemer köprülere gereksinim duyulmasının diğer bir nedeni, karlı doruklardan gelen ve bölgeye has iklim şartlarının oluşturduğu bol yağıştan beslenen hırçın akarsuların varlığıdır. Kuzey-güney doğrultusunda uzanan derin vadiler içinde akan bu dereler genellikle, debilerinin yüksek olması, yataklarının genişliği ve daralan vadilerde suyun derinliği gibi nedenlerle geçit vermez. Arazinin düz olmamasından dolayı yamaçlara kurulan evlere ve köylere ulaşım sağlamak için inşa edilen kemer köprülerin çoğu birkaç asırlık yapılardır.

GENELİ TEK VE YUVARLAK KEMERLİ Rize kemer köprülerinin tamamına yakını dikdörtgen planlıdır. Birkaçı hariç hemen hepsi tek ve yuvarlak kemerlidir. Günümüze yıkıntıları ulaşabilen Pazar ilçesindeki Kocaköprü, dört gözlü formuyla bir zamanlar Rize’nin en büyük taş kemer köprüsüydü. Çamlıhemşin’deki Kadıköy (Örenkit), Mikron ile Ardeşen’deki Yukarıdurak köyü ve Köprüköy (Timisvat) köprüleri çift kemerli örneklerindendir. Sel hesaba katıldığından taş köprülerin umumi formu yükselen kemerler halindedir. Kanyonlar ve coşkun

KÖPRÜLER VE MISIR UNU Yalnızca insan, kervan ve hayvan geçtiğinden köprüler 2,5-3 metre enindedir. Dik dağ yamaçlarına birbirinden oldukça uzakta inşa edilmiş evlerde yaşayanlar; evlerine dar patikalarla gidebilmekte ve yüklerini ancak katır, eşek, deve gibi hayvanlarla taşıyabilmekteydi. Taş kemer köprüler aynı zamanda dere kenarlarındaki mısır öğüten değirmenlere erişmeye imkan tanımaktadır. Mısır unu bölge insanı için yaşamsal önemdedir. Bu yüzden küçük dere yataklarındaki köprüler değirmenlere yakındır. Vadileri bir gerdanlık gibi saran kemerli yapılarıyla daima insanı insana kavuşturmanın öyküsünü anlatacak köprüler. Rafting meraklılarının adrenalin dolu çığlıkları Çamlıhemşin Kadıköy ve Ardeşen Köprüköy’ü çınlatacak. Manzaranın güzelliği Şenyuva Köprüsü’nden ilk kez geçenleri büyüleyecek her zaman. Çağlayan Vadisi köprüleri, çay toplamaya gelenlere geçit verecek. Makrevis Köprüsü sakinlerini asırlık konaklara eriştirdiği yıllardaki gibi. Bazen sel suları köprüleri yıkacak ama kısa bir süre sonra yenilenmiş yüzleriyle tekrar karşımıza çıkacaklar. Nehirleri süsleyen köprüleriyle Rize, bir ‘köprüler şehri’ olarak anılacak.

Sayı 47 / Eylül 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

33


Sektör

Boyabat OSB Büyük Gelecek Vaat Ediyor Boyabat OSB, işçi maliyetleri açısından Çin ile rekabet etmeye imkan tanıyan 6’ıncı bölge teşvikleri kapsamında. Sinop limanı ile arasında tren hattı kurulması planlanıyor. Boyabat Sinop’un stratejik önemdeki ilçelerinden. Biten, devam eden ve proje aşmasındaki çevre yolları ile İç Anadolu ve Karadeniz bölgeleri arasında geçiş sağlayan kapı konumunda. 1998’de kurulan Organize Sanayi Bölgesi (OSB) ilçe merkezinden 12 kilometre uzaklıkta. Sinop’sa 85 kilometre ötede. 720 dönüm üzerine konuşlanan Boyabat OSB’ye 2010’da Müteşebbis Heyet Kararı ile Bölge Müdürü görevlendirdi. Kasım 2011’de altyapı proje ihalesi yapılarak fiili çalışmalar başladı. Alt yapı niteliğindeki yol, atık-temiz su, Telekom ve elektrik işleri tamamlandı. 11 firmanın; cam mozaik, orman ürünleri, mobilya, kimyasal gazlar, turizm, ayakkabı, güvenlik malzemeleri ve metal sanayi sektörlerinde tahsis başvurusu var. Prosedürler sonrası en az 400 kişiye iş sahası açılacak. Sayı 1000’i aşabilir de. OSB gelen talepler doğrultusunda büyümeye müsait. Üniversite, teknik okul, nitelikli iş gücü ve genç nüfus hususlarında da bir hayli şanslı OSB.

ta istihdamda, her konu başlığındaki destekler azami oranlarda seyredecek. Ayrıca enerji ve kamu yatırımları hariç, bölgedeki tüm girişimler doğrudan teşvik kapsamında olacak. Asgari ücretin işveren üzerindeki yükü neredeyse sıfırlıyor örneğin. Yatırımlara, 12 yıla kadar sigorta primi işveren hissesi; 10 yıl süresince de gelir vergisi stopajı ve sigorta primi işçi hissesi desteği veriliyor. İşverenin asgari ücretliye ödediği meblağ 1.077 liradan 677 liraya düşüyor.

İşçi Maliyetinde Neredeyse Çinle Rekabet Ediyor 6’ıncı bölgenin kriterleri, işçilik maliyetlerinde Çin’le rekabet edecek durumda. Bu bölgede yatırımın yüzde 55’ine kadar vergi indirimi uygulanıyor. Ayrıca bunun yüzde 80’i, elde edilecek kazanca endeksli. Bu şu anlama geliyor: 1. bölgede faaliyet gösteren bir firma, 6. bölgeye yatırım yaptığı takdirde yatırımın harcamasının yüzde 44’üne kadarını yatırımı devam ederken öde-

diği kurumlar vergisinden indirebilecek. Bu bölgede, diğer bölgedekilerden farklı olarak yeni hazır giyim yatırımları ile çağrı merkezi ve plastik gibi istihdam yoğun yatırımlar da destekleniyor.

Sinop OSB’de Lokomotif Sektör Tekstil Samsun karayolu üzerinde ve limana 16 km uzaklıktaki Sinop OSB’nin lokomotif sektörü tekstil. Onu PVC ürünleri, su ürünleri, makine sanayi ve süt ürünleri imalatı izliyor. Sinop OSB teşvikte 5’inci bölge kapsamında. En yakın demir yolu hattı Samsun’da ve 150 km uzaklıkta. Ancak Sinop havalimanı sadece 14 km mesafede. 100 hektarlık OSB içerisinde yer alan 72 sanayi parselinden 29 tanesi sanayiciye tahsis edilmiş durumda. Üretimdeki firma sayısı ise 14. Sinop OSB’deki istihdam sayısı 1.150 kişi. Burada iş yapmayı düşünen sanayiciler metrekaresi 30 liradan arsa sahibi olabiliyor. Ancak henüz doğalgaz imkânına kavuşabilmiş değil.

Ulaşım Avantajları Göz Kamaştırıyor Çevre yollarına bağlantının yanı sıra, Sinop Limanı’na dek raylı sistem öngörülmekte. Liman, özellikle Karadeniz’e kıyılı ülkelerle ticareti düşünen yatırımcılar için mühim bir nokta. Açık alanı 5000 metrekare. 400 gemilik kapasiteye, gümrük, pasaport kontrol, barınma, atık atma, elektrik, yükleme ve boşaltma imkanlarına sahip.

Cazip Teşvikler Yatırımcıyı Cezbedecek Sinop yatırım teşviklerinde 5’inci bölgede. Yatırımcı Boyabat OSB de 6’ıncı bölge imkanlarından faydalanacak. Baş34

Sayı 47 / Eylül 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

35


Kapak Kıyısındaki ve Avrupa’nın içlerindeki ülkelerin sanayi, tarım ve kentsel atıklarıyla hızla kirlenen Karadeniz her anlamda SOS veriyor. Zaten az sayıdaki balık türleri giderek azalıyor. Bir yanda bilinçsizce avlanmalar, diğer yandaysa balıkçılarının elini kolunu bağlayan ufuksuz düzenlemeler. Hatalar zinciri birbirini izliyor. Tabi ki iki yanlış bir doğru etmiyor.

Karadeniz kirlilikten ölüyor,, ağlayanı yok…

BALIK VAR DA BİZ Mİ YEMİYOR Z? K

ıyısındaki 6 ülkenin - Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya Federasyonu ve Gürcistan - hoyratça kullandığı Karadeniz’deki kirlilik her yıl artıyor. Buraya akan nehirlerin içinden geçtiği 11 ülkenin atıkları da eklenince tablo daha da korkunçlaşıyor. Avrupa’da oluşan zararlı sanayi kalın36

tılarının üçte biri bu denize ulaşıyor. En yoğun kiri Tuna Nehri taşıyor. Almanya’dan doğan nehir, 120’den fazla koldan gelen suyu da alarak bütün endüstri, tarım sahası ve yerleşim yerlerinin kirini Karadeniz’e boşaltıyor. İşte bu yüzdendir ki, kuzeyimizi boydan boya kaplayan

denizdeki balık türleri giderek azalmakta. Kapalı su özelliği de adeta boğuyor denizimizi. Bırakılan kirler üzerine çöküyor adeta tortulaşıyor. Transit seyreden tanker ve diğer gemilerin balast ve sintinelerini dökmeleri de Karadeniz’i zehirleyen başka bir etken. Dünya Gıda Örgütü’nün (FAO) en temel stratejisi, Sayı 47 / Eylül 2013


“Sürdürülebilir Yaşam” ilkesinin hayat bulması için örgütün balıkçılık birimince ortaya konan “Balıkları En Az Bir Kere Üredikten Sonra Avlamak” tavsiyesi çok önemli. Ancak böylece “Su Ürünleri Avcılığının Sürdürülebilirliği” sağlanabilir. Balıklara asgari bir defa üreme fırsatı tanımak zorundayız kısaca. Her yıl “Vira Bismillah” nidaları ve bereket dualarıyla açılıyor balık avı sezonu. Deniz şartlarıyla mücade-

lenin yanı sıra; sanıldığının aksine büyük denebilecek çapta yatırımlar gerektiriyor balıkçılık. Borçların üzerine yenileri ekleniyor. Mesleğin önümüzdeki yılları da pek parlak görünmüyor yaşananlara bakıldıkça. Her açıdan dengelemeye muhtacız deniz avcılığında. Ne bilinçsizce avlanılmalı, ne de sorumsuzca balıkçıların önü kesilmemeli. İki yanlış

bir doğru etmiyor maalesef. Hatta negatif yönde birbirlerini tetikliyor her hatalı adım. Ömrünü denizlere ve okyanuslara adayan ünlü bilimci Jacques-Yves Cousteau sürekli “Denizler ve okyanuslar o kadar muhteşem bir yapıya sahipler ki kendi kendilerini onarmayı başarabiliyorlar.” diyordu belgesellerinde. Fakat sonuncusunda “Artık bunu başarabileceklerini sanmıyorum.” ümitsizliğine düşmüştü.

Ömrünü denizlere ve okyanuslara adayan ünlü bilimci Jacques-Yves Cousteau belgesellerinde sürekli “Denizler ve okyanuslar o kadar muhteşem bir yapıya sahipler ki kendi kendilerini onarmayı başarabiliyorlar.” diyordu. Ancak sonuncusunda “Artık bunu başarabileceklerini sanmıyorum.” ümitsizliğine düşmüştü. İşte Karadeniz’de tam da bu hakikat cereyan ediyor.

KARADENİZ’DE TÜR AZ AMA... Sadece Karadeniz’de değil Türkiye genelinde de balıkçılık hamsiyle anılmakta. Balık tüketimi hamsinin bolluğuna bağlıdır bir ölçüde. Hamsi çoksa ulaşım imkanları doğrultusunda ülkenin iç bölgelerine kadar ulaştırılmakta. Yeni koruma yöntemleriyle dünyaya gönderilebilmekte artık.

avlandığında dar gelirli de nasiplenebilmektedir ondan. Karadeniz’deki balık türü sayısı öbür denizlerimize nazaran az ama mevcutları epey kıymetli. Mevsime bağlı olmak kaydıyla istavrit, barbunya, mezgit, lüfer, izmarit, ısparoz, eşkina, levrek, kefal, zargana gibi türlerde avlanmakta burada.

Hamsi haricinde de Karadeniz’e özgü balık türleri de var elbette. Örneğin Kalkan. Ne yazık ki azalan stoklar sebebiyle kilosu 100 liraya erişmekte. Pisi balığı da mühim bir deniz ürünü ama son yıllarda tezgahlarda rastlayamamaktayız. Kırlangıç balığı evvelki senelerde dikkate bile alınmazdı. Bugün o da nadirliğinden yüksek fiyatlara satılmakta. Bölgemizde çarpan diye bilinen iskorpit de ağlara takıldığında istenmeyen bir balık türüydü seneler önce. Şimdi değerlendi. Bir zamanlar çöpe giderken, yaz aylarının arananları arasında. Kılçıklarından ötürü pek rağbet edilmeyen tirsi de revaçta. Bu yağlı balık çeşidinin ızgarası güzel oluyor. Güzelce yakıldığında tadı hakikaten doyumsuz. Palamut sezonun gözde balıklarından. Bol

YETERİNCE BALIK TÜKETİLMİYOR ÇÜNKÜ Su ürünleri tüketimimiz Avrupa Birliği (AB), Uzakdoğu ve ABD ile kıyaslandığı bir hayli gerilerde. Kişi başında dünya ortalaması 16 kilogram. AB ülkelerindeki miktar 23 iken bizdeki ise yalnızca 7-8. Yeterince balık yemiyoruz. Bunu salt beslenme alışkanlığıyla açıklayamayız. Tezgahlardaki fiyatların kabarıklığı temel neden. Kültür balıklarına talebin arka planındaki gerçek de bu. Ucuza satılıyor ve her istendiğinde kolayla sofraya getirilebiliyor. Balığın bollaşmasını beklemeye gerek yok yani.

Sayı 47 / Eylül 2013

Eylül kapak dosyamızda Karadeniz özelinde Türkiye’deki balıkçılığı, bu sahadaki problemleri ve bunların

nasıl aşılabileceğini irdeledik. Sektörün bileşenleri olaya kendi pencerelerinden bakınca haklılar. Ne yazık ki pencere adedi sanılanın fevkinde. Büyük fotoğrafı çekmeye çabaladık. ş Umarız başarmışızdır.

AV SINIRLRINI BELİRLEYEN YASAL MEVZUATLAR Ülkemiz karasuları, 1958 Cenevre Karasuları Bitişik Bölge Sözleşmesi, 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konvansiyonu ve 1964 tarih 2674 Sayılı Karasuları Kanunu ile belirlenmiştir. Karadeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge ise 1982’de imzalanan Birleşmiş Milletler 3’üncü Deniz Hukuku Sözleşmesi’yle çizilmiştir. Balıkçılarımız bu bölgede ülkemiz kanun, mevzuat ve tebliğdeki hususlar doğrultusunda avlanabilmektedir. Karadeniz’deki diğer ülkelerin sahalarına girilmesiyle zaman zaman problemler yaşanmakta.

37


Kapak

Sinop Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Bircan:

Av Mevsimi Öne Çekilince Hamsi Bitti Prof. Dr. Recep Bircan, geleneksel av takvimiyle oynandığı için hamsi sezonunun artık çok kısa sürdüğünü belirtiyor: “Önceleri Kasım ayında başlayan hamsi avcılığı son yıllarda ekim başına hatta eylül sonuna kadar çekilmiştir.” Balığın üzerine gidilince sürülerin henüz büyüyüp düzen kazanamadan bozulduğunu söylüyor hoca: “Dağılan hamsinin toplanması ise zorlaşmakta bilinen göç hareketleri ve yapısı değişmektedir. Mart ayına kadar avcılığı yapılabiliyorken artık aralık ayında sona ermektedir.” Sinop Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Bircan, uzun süre şehirdeki Su Ürünleri Fakültesi’nin dekanlığını yapan, balıkçılık sahasındaki en yetkin isimlerden biri. Karadeniz’de balıkçılığı olumsuz etkileyen en önemli faktörleri şöyle sıralıyor: Kirlilik, aşırı ve bilinçsiz avlanma, koruma yöntemlerindeki eksiklik, mevzuat ve yasakların gerektiği gibi uygulanamaması. Tabi ki başka sebepler de var kötü gidişe davetiye çıkaran. Detaylar söyleşinin satır aralarında. -Karadeniz’deki balık türü ve miktarı azalıyor mu? Cevap evetse bunun sebepleri nelerdir? Yoksa doğal bir süreç mi yaşanıyor? Balık avcılığının kârlılığı ve stokların korunması açısından; büyümenin hızlı olduğu ve cinsi olgunluk öncesi boylardaki balıkların avlanmaması, avcılığın büyümenin azaldığı boyuta ulaşmış bireyler üzerinde yoğunlaştırılması gerekmektedir. Aşırı avcılık, küçük bireylerin avlanmasıyla potansiyel ürün kayıplarına ve popülasyona zarar verilmesine neden olmaktadır. Buna karşılık yetersiz avcılık ise yaşlı bireylerin avlanmayarak doğal ölüme terk edilmesi ile ürün kaybı ve önemli bir yarar sağlamadıkları halde yaşlı balıkların diğer balıkların besinlerine 38

ortak olması sonucunu doğurur.

ÖNCELERİ MARTA KADAR HAMSİ AVLANIRDI -Son yıllarda özellikle hamsi neden bol değil? Karadeniz’de hamsi mevcut, ancak hamsinin bol olduğu yıllarda taze tüketim, balık unu-yağı sektörü, soğuk hava depoları ve işleme sektörünün tam kapasitelerinin üzerinde avcılık gerçekleşiyor. Balık bol olduğu av sezonlarında bu kapasite doldurulduğunda dahi avcılık faaliyetleri düzensizce devam ediyor. Dolayısı ile hamsinin büyük bir kısmı da değerlendirilemiyor. Taze tüketim için balık halleri ve balık marketlerinin, soğuk hava depolarının ve balık unu-yağı fabrikalarının alamadığı tonlarca hamsinin ziyan olduğu dönemler olmuştur. Son yıllarda hamsinin bol olmama nedenlerinden biri de hamsinin geleneksel avcılık zamanının bozulmaya başlanmış olmasıdır. Önceleri Kasım ayında başlayan hamsi avcılığı son yıllarda ekim başına hatta eylül sonuna kadar çekilmiştir. Balığın tam olarak büyük ve düzenli sürüler oluşturmaya başlamasından önce avcılık maksadıyla üstüne gidilmekte ve sürünün

yapısı bozulmaktadır. Dağılan hamsinin toplanması ise zorlaşmakta ve bilinen göç hareketleri ve yapısı değişmektedir. Bu nedenle hamsi avcılığı artık ülkemizde erken başlayıp kısa sürmektedir. Mart ayına kadar hamsinin avcılığı yapılabiliyorken artık aralık ayında hamsi avcılığı sona ermektedir. Bir başka bakış açısı da palamut popülasyonundaki büyümenin hamsi üzerindeki beslenme baskısını arttırarak, türün doğal ölüm oranını yükselttiği ve stoklarındaki dengenin bozulmasında etkili olduğu şeklindedir.

MARMARA’DAKİ YENİ TÜRLER KARADENİZ’E GEÇEBİLİR -Bilinçsiz avlanmanın balığa etkileri gündeme getirildiği kadar çok mu, yoksa küresel ısınmanın etkisinin yanında biraz abartılıyor mu? Bilinçsiz avcılık balık stoklarımıza zarar vermektedir. Küresel ısınmanın da dolaylı olarak etkisi olabilir. Ancak bir sorunun net olarak cevabı yoksa hemen küresel ısınma cevabına sığınılıyor. Isı değişimleri tüm canlıları etkilediğinden denizlerdeki yaşamsal zincirde de etkili olacaktır. Su sıcaklığındaki artış ile birlikte denizlerde yeni türlerin görülmesi mevcut

Sayı 47 / Eylül 2013


Prof. Dr. Bircan, “Küresel ısınma ile Karadeniz’e Karadeni adeniiz’e birçok yeni türün giriş yapacağı ve mevcut türleri etkileyeceği söylenmektedir. Henüz bu hipotez tam olarak gerçekleşmese de Marmara denizinde yeni türlerin tespit edilmesi bu türlerin gelecek yıllarda Karadeniz’de de görülme olasılığını artırmaktadır.” diyor.

türlerin azalması/yok olması gibi durumlar yaşanabilir. Küresel ısınma ile Karadeniz’e birçok yeni türün giriş yapacağı ve mevcut türleri etkileyeceği söylenmektedir. Henüz bu hipotez tam olarak gerçekleşmese de Marmara denizinde yeni türlerin tespit edilmesi bu türlerin gelecek yıllarda Karadeniz’de de görülme olasılığını artırmaktadır.

BAZI TÜRLERE KORUMA AMAÇLI TAM AV YASAĞI GEREKİYOR -Ülkedeki balıkçılık politikasında köklü değişikliklere gitmek gerekiyor mu? Bazı türler için tamamen av yasağı getirilebilir. Örneğin nesli azalmakta olan mersin balıklarının avcılığı yasaktır ve koruma altına alınmıştır. Radikal de olsa ciddi şekilde azalan/yok olma tehlikesi içinde olan bazı türlerin avcılığının tamamen yasaklanması gündeme gelebilir. En son su ürünleri istatistikleri (2012 yılına ait) üretim miktarının genel olarak azaldığını göstermektedir. Ancak artışlar ve azalışlarda dikkat edilmesi gereken husus, avlanan balıkların gerçekten yasal avlama boyunda avlanıp avlanmadığıdır. Küçülen balık boyları nedeniyle illegal avcılık artış göstermektedir. Av sahası ihlalleri, mil mesafe ihlalleri, ağ gözü açıklığı ihlalleri (ağ gözü açıklığının düşürülmesi, çift torba kullanımı) gibi yasa dışı avcılıklar yapılmaktadır. Belirlenen yasaklar ve uygulamalar birçok bilimsel araştırma sonucunda elde edilmiştir. Uzun vadede hep haklı çıkan bilimi, dolayısı ile belirlenen yasakları dikkate alarak sürdürülebilir bir balıkçılığın sağlanmasına hep birlikte destek olmalıyız. Balık avcılığı ile iştigal eden balıkçılarımız gelecekleri olan balığa sahip çıkmak zorundadırlar. Kontroller

Sayı 47 / Eylül 2013

sıklaşmalı ve denizlerimizin her yerinde fırsat verilmeden takipler düzenli yapılmalıdır.

O HALDE NELER YAPILMALI? “Kurallar hepimiz içindir ve uyulmalıdır.” diyen Sinop Üniversitesi Rektörü ve Su Ürünleri Fakültesi’nin eski Dekanı Prof. Dr. Recep Bircan’dan balıkçılığın geleceği için tavsiyeler: Ülkemizde balık stok tespiti çalışmaları tüm türler üzerine yapılmalıdır. (Hamsi üzerine yapılan ve devam eden çalışmalar mevcut ancak yeterli ve net sonuçlar yoktur.) Belirlenen balık stoklarına göre av kotaları belirlenmelidir. (Yine hamsi için taze tüketime kota verilirken, balık unu ve yağı fabrikalarına kota uygulaması yoktur.) Av aracı vasıflarında düzenlemeler yapılmalıdır. Tür, boy ve zaman yasakları yeniden tespit edilmeli ve sıkı kontroller yapılmalıdır. (Lüfer, kalkan gibi bazı türler üzerinde bu uygulama yapılmıştır.) Av sahaları, mil ve derinlik yasaklarının yeniden düzenlenmelidir (Pelajik türlerin avcılığında derinlik yasağı düzenlenmiştir.) Karaya çıkış noktalarının arttırılması, denetim altına alınması ve bu noktalarda kontrollerin sıklaştırılması gerekmektedir. 39


Kapak

Samsun Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifler Birliği Başkanı Atıf Malkoç:

“Balık İçin Denize Çıkacak Ruhumuz Kalmadı” Samsun Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifler Birliği Başkanı Atıf Malkoç, “Karadeniz’de hamsi çok bol, ancak sıkıntı Türkiye kıyılarında hamsinin az kalır olması.” diyor. Kısacası, suçu küresel ısınmaya atıyor. Avlanma derinliğinin 24 metreye çıkarılmasını da şiddetle eleştiriyor: “Biz nerede avlanacağız. Balıkçının 2 senedir bankalara borcu var. Balık için denize çıkacak ruhumuz kalmadı. Sezon ha başlamış ha bitmiş bizim için bir anlamı yok.” Balık fiyatlarının artışı, Karadeniz’deki av azlığına ve bundan böyle Gürcistan’da da hamsi yakalanmasına bağlanıyordu. Hamsi sezonunun aşırı avlanma yüzünden kısaldığı, Türkiye’de Gürcistan hamsisinin tüketildiğini dile getiriliyor; hayıflanan halk ise balıkçıları suçluyordu. İddiaları aydınlığa kavuşturmak için mesleğin içindekileri dinledik. Samsun Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifler Birliği Başkanı Atıf Malkoç, kamuoyunun yanlış bilgilendirildiğini ileri sürüyor. Malkoç’a göre hamsi avlanma sezonunun Karadeniz’de kısalmasının sebebi yanlış avlanma değil, küresel ısınma: “Karadeniz’de hamsi çok bol, ancak sıkıntı Türkiye kıyılarında hamsinin az kalır olması.” Sıkıntılı geçeceğini tahmin ettiği yeni balık sezonundan müspet manada hiçbir şey beklemediklerini ve eskideki ruhun artık çok gerilerde kaldığını söylüyor Malkoç. Balık avlanma derinliğinin 24 metreye çıkarılmasını eleştirerek, “Biz nerede avlanacağız. Balıkçının 2 senedir bankalara borcu var. Çinakop’u lüfer yaptılar balıkçılar 40

mağdur oldu.” diyor. Son iki yıldır balıkçıların bankalara kredi borçlarını ödeyemez hale düştüklerini belirtiyor: “Balık için denize çıkacak ruhumuz kalmadı. Sezon ha başlamış ha bitmiş bizim için bir anlamı yok.” HANİ LÜFERLER NEREDE? İki senedir 20 santimetreden kısa çinakop avlamak yasak. Malkoç, bu tedbire rağmen iki yıldır henüz denizde lüferle karşılaşılmadığını ifade ederek soruyor: “Nerede bu lüfer olması gereken çinakoplar?” Ardından şunları sıralıyor: Karadeniz’deki balık dağılımı, yani diğer balıkların varlığı hamsiye endeksli. Hamsi, tıpkı Türk halkı gibi balıklar için de balıkta öte ve özel. Karadeniz eskisi kadar soğuk değil. Yeşilırmak ve Kızılırmak buz gibi serin akmıyor. Dağlarımızda karsız. Kışın en sert dönemi bile yazı andırıyor. Karadeniz’de sardalye ve dülger balığı tutulur oldu. Denizimiz bu denli sıcakken biz de hamsi durmuyor. Daha soğuk Gürcistan karasularına kaçıyor.

BİLİNÇSİZLİKLER MAZİDE KALDI Eskideki bilinçsizleri de saklamıyor Malkoç. İhtiyaçtan fazla tutulan hamsilerin gübre niyetine fındık diplerine döküldüğünü doğruluyor. Organik tarım literatürüne Türk usulü (!) bir boyut ekleniyor bu uygulamayla. Balık unu ve yağı fabrikalarında harcanan balıkları da inkar etmiyor Birlik Başkanı. Ancak bunların mazide kaldığını savunuyor: “Türkiye’de balıkçılık tıpkı Avrupa’daki gibi yapılıyor artık. Avrupa’daki standartlar geçerli. Denetimlerde oldukça sıkı. Avlanan tekneleri Sahil Güvenlik hem helikopterle havadan denetliyor hem de botları ile denizden.” KARŞI KIYIDA BOY SINIRI YOK Türkiye’deki yasakların karşı kıyılarda esamisinin okunmadığını da vurgulayarak, “Onlarda boy metre sınırı yok. Balık unu fabrikaları ile doldu Kafkas kıyıları.” diye konuşuyor Malkoç. Boy sınırlarıyla balık nesillerinin korunamayacağını iddia ediyor ayrıca: “Bu yasaklarla sadece iki şeye hizmet edilir. Bunlardan birincisi Türkiye’nin ekonomisine ve balıkçılara zarar verirken Sayı 47 / Eylül 2013


Malkoç: “Türkiye’de balıkçılık tıpkı Avrupa’daki gibi yapılıyor artık. Avrupa’da ki standartlar geçerli. Denetimlerde oldukça sıkı. Avlanan tekneleri Sahil Güvenlik hem helikopterle havadan denetliyor hem de botları ile denizden.”

balığın göç yolu olarak kullandığı ülkelerin ekonomilerine ve balıkçılığına hizmet edersiniz. İkincisi de balık üretim çiftliği sahiplerinin ekmeğine yağ sürer vatandaşı suni yemler ile beslenen doğal olmayan balıklara mecbur bırakırsınız. Denizden çinakop gelmeyince çiftlik sahiplerinin payı büyüdü. Bu çok kişinin ağzını sulandıran bir pay hem de.” Çinakopların lüferleştiğinde zaten Akdeniz ülkeleri ne vardığını ve oralarda avlandığının altını da çiziyor: “Diğer ülkelerin cebi dolarken ülkemizin ekonomik zararı katlanıyor. Bu yasakların konmasında rol oynayan profesörler, doğaseverler ve kanun yapıcılar aslında bunun farkında değiller ya da büyük sermayeler tarafından bir şekilde kullanılıyorlar.” KARŞI KIYILARA YILDA 30 MİLYON DOLAR Türk sularında avlanmaları men edilen balıkçıların milyonlarca dolar ek maliyeti göze alarak mecburen Karadeniz’in yasaksız sularına yöneldiğini de anlatıyor Malkoç: “Karadeniz’in Türkiye kıyılarında yasaklar nedeni ile avlanamayan balık göç yoluna devam ederek daha soğuk sulara sahip karşı kıyımızdaki ülkelerin kara sularına geçecek. 24 metre yasakları nedeni ile kıyıdan giden ve avlanamayan balıklar, boy yasakları nedeni ile avlanamayan balıklar birkaç ay sonra diğer Karadeniz ülkelerine giden Türk balıkçıları tarafından kasasına 30 ila 50 lira gibi bir artı maliyet yansıyacak şekilde balık tutacağız. Elbette bu fark balık yemek isteyen vatandaşa da yansıyacak. Sadece bununla kalmıyor. Bu balıkçılar tekne başına o ülkelerin kara sularında avlanabilmek için sezon başına 1 milyon dolar gibi yüksek meblağlarda rüşvet vermek zorunda kalıyor. Türkiye’nin milli serveti, kendi ekonomik değeri olan bizim karasularımızdan geçip giden balıklar için dışarı akacak. Sezon başına en az 30 milyon dolar gibi bir para Türk balıkçıları üzerinden karşı kıyıdaki ülkelere rüşvet olarak geçiyor. Bunun maliyeti de elbette yansıyacak fiyatlara.”

Atıf Malkoç

Çinakopların lüferleştiğinde zaten Akdeniz ülkelerine vardığını ve ora larda avlandığını da vurguluyor Malkoç: “Diğer ülkelerin cebi dolarken ülke mizin ekonomik zararı katlanıyor. Bu yasakların konmasında rol oynayan profesörler, doğaseverler ve kanun yapıcılar aslında bunun farkında değiller ya da büyük sermayeler tarafından bir şekilde kullanılıyorlar.”

DENİZLERİ BALIKÇILAR MI KİRLETİYOR? Karadeniz’deki kirlilik sorununa da değiniyor Malkoç: “Bu denizlerin kirliliği ne olacak? Karadeniz kıyılarındaki şehirlerin çöpleri, çöp suları deniz karışıyor. Bu işin sonu ne olacak? Lağım denize akıyor. Denizlerimize neden sahip çıkmıyoruz?” Sayı 47 / Eylül 2013

41


Kapak

Ailesi üç nesildir Trabzon’da balıkçılık yapan Hüseyin Akgün:

Karadenizli Balıkçılar;

Lobi Ve Hobi Kıskacında Ailesi Trabzon’da üç kuşaktır balıkçılıkla uğraşan Hüseyin Akgün’ün dile getirdiği iddia bir hayli ilginç: “Bugün doktorların, sanayicilerin, mühendislerin, profesörlerin kısacası parası olan herkesin limanlarda teknesi var. Bu insanlar lobi sahibi. Büyük tekneleri 24 metre gibi uzağa sürüyorlar ki bu insanlara balık tutacak bolca yer kalsın.” Trabzon’da üç nesildir faaliyetini sürdüren Akgün Balıkçılık’ın sahiplerinden Hüseyin Akgün, -başta dipte yaşayanlar- Karadeniz’deki balık türlerinin seyrekleştiğini, bunda küresel ısınmanın büyük rol oynadığını ifade ediyor. “Karadeniz artık eski kıyılarına sahip değil. Karadeniz’de denizi doldurmayan şehir var mı?” diyerek, deniz kıyılarındaki yoğun kentleşmeyle artan ışık ve sesin balığın huzurlu ortamını bozduğunu belirtiyor.

BİLİNÇSİZ AVLANIYORSAK, PALAMUT NİYE ARTIYOR? Bir çelişkiye de parmak basıyor Akgün. Hamsi rekoltesi düşerken palamuttakinin çoğaldığına dikkatleri çekerek, “Biz balıkçıları hep yanlış avlanmakla ve bu nedenle balık neslini azaltmakla suçlayanlar palamudun son yıllardaki bolluğunu nasıl açıklayacaklar. Bu balık hem çok avlanıyor hem de bolluğunu sürdürüyor.” diye konuşuyor. Akgün’e göre yasaklar realiteden bir hayli uzak: “Biz ağlarımızı istavrit için attığımızda içerisinde sürüye avlanmaya gelen çinakoplar da tutuluyor. Bunları istavritin içinden ayıklamaya, tek tek boyunu ölçüp yasak dışında kalanları ayırmaya çalışana dek bu çinakoplar çoktan ölmüş oluyor. Biz boy sınırının altında kalan ölü çinakopları denize mi atsak daha verimli faydalanmış oluruz yoksa vatandaşın sofrasına mı getirsek? Av yasakları bu denli mantıksız. Bizde boy sınırına uymayan ölü çinakopları denize geri atmamız 42

isteniyor. Çünkü sahil güvenlik veya kıyıda Gıda Tarım Hayvancılık denetim ekipleri bunları yakaladığında ceza kesiyor.” 24 metrelik mesafe kuralıyla işlerin iyice zorlaştığını da kaydediyor Akgün. Gırgır tekneleri 10 metreden geçen balığı yakalayamıyormuş zaten. Göç sürüleri kıyıya 10 metre yakın geçtiğinde Türk balıkçılarının bu balıkları yakalaması mümkün değilmiş. Karasularımızın dışına ulaştıklarındaysa boy sınırına takılmadan öbür ülkelerdeki meslektaşların ağlarına takılıyormuş güzelim balıklar.

YASAKLARIN ARKASINDA ÇEŞİTLİ LOBİLER VAR Peki, bu yasaklamalar hangi anlayışa dayanmakta? Katılırsınız ya da katılmazsınız; Akgün’ün bu soruya verdiği cevap aynen şöyle: “Bugün doktorların, sanayicilerin, mühendislerin, profesörlerin kısacası parası olan herkesin limanlarda teknesi var. Bu insanlar lobi sahibi insanlar. Büyük tekneleri 24 metre gibi mümkün olduğunca uzağa sürüyorlar ki bu insanlara balık tutacak bolca yer kalsın. Devlet küçük balıkçı teknelerini asla denetlemiyor zaten yasakların dışında tutuyor. Vergi levhası gibi bir şey de söz konusu

değil. Öte yandan yumurta bırakmak için Karadeniz’e girecek balıklar daha boğazda zenginlerin kurduğu dalyanlar ile tutuluyor. Bunun adı hobi için balık tutmak oluyor. Bunların avladığı balık miktarları da denetlense ortaya farklı sonuçlar çıkacak. Ayrıca bugün kültür balıkçılığı lobisi de av balıkçılarının önünün kesilmesini arzu ediyor.”

KORUYUP TUTMADIĞIMIZ BALIKLAR KARŞI KIYILARDA AVLANIYOR Karadeniz’de balık neslini etkileyecek avcılık yapıldığına inanmadığını da söylüyor Akgün: “Çünkü bütün balıkçılar kurallara uymakta. Kurallara uymadığında cezaların büyüklüğünü biliyor.” Bizdeki yasakların Karadeniz’in karşı kıyılarında olmadığını da vurguluyor: “Onlar boy ve cins sınırı gözetmeksizin avcılık yapıyor. Bizim koruyup tutmadığımız balık onlar tarafından tutuluyor. Bu durumda balık için değişen bir şey olmuyor.” Sayı 47 / Eylül 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

43


Kapak

Altaş Yağ, Su ve Tarım Ürünleri A.Ş yöneticisi ve Su Ürünleri Mühendisi Selim Altaş:

Avcılar ve Yetiştiriciler Birbirini Tamamlıyor Tesis yöneticisi ve Su Ürünleri Mühendisi Selim Altaş; av balıkçılığı ve yetiştiriciliğinin birbirini tamamladığını vurguluyor: “Biz av balıkçılığı olmazsa hayatta kalamayız. Av balıkçılığı da yetiştiricilik olmazsa hayatta kalamaz. Av ve yetiştiricilik birlikte ve sürdürülebilir olmalıdır.” Ordu – Perşembe’deki tesisler, Karadeniz Bölgesi’nin balıkçılıkta yükselen değerleri. Bölgeye has meşhur somon ve levrek buradan ülkenin değişik yörelerindeki sofralara dağılıyor. İlçedeki en büyük tesislerden Altaş Yağ Su Tarım Ürünleri A.Ş.’de bu iki balık türü bir arada yetiştiriliyor. Ancak belirtmeliyiz ki, şu andaki ürün arzının talebin ötesinde. Firmanın yöneticisi ve Su Ürünleri Mühendisi Selim Altaş; av balıkçılığı ve yetiştiriciliğinin birbirini tamamladığını ifade ediyor: “Biz av balıkçılığı olmazsa hayatta kalamayız. Av balıkçılığı da yetiştiricilik olmazsa hayatta kalamaz. Av ve yetiştiricilik birlikte ve sürdürülebilir olmalıdır.” Çok doğru bir tespit yapıyor ki; kullandığı yemin ham maddesi avcılıkla sağlanıyor. Avcılığın da ekonomik açıdan ayakta durabilmesi için balık unu fabrikalarına mahsul tedarik etmek zorunda. Her ikisi de bir çarkın dişlileri gibi. “Ayrıca balıkçı tezgâhlarında sadece yetiştirme balık ya da sadece av balığı olacak değil. Bunlar tezgâhlarda birlikte olduğunda vatandaşı çeker.” diyor, Altaş. 44

AV YASAKLARI UZUN VADEDE FAYDALI… Avcıların aksine, yasakların uzun vadede faydalar doğurduğunu dile getiriyor: “Balıkçılar kendilerine getirilen yasağa uymazlar ise bir iki yıl bol balık tutarlar onları da ucuz pahalı satarlar. Sonra denizde ne yakalayacaklar. Vatandaş bu defa sadece havuz balığını tüketmeye mecbur olacak. Bu yasaklar av balıkçılarının ortadan kaldırılması için değil. Sürdürülebilir bir balıkçılık ile uzun yıllar denizlerde var

olmaları adına konulmakta. Dolayısı ile bu yasaklar en başta onları korumak için.” Selim Altaş’ın da vurguladığı üzere vatandaşlar balıkçı tezgahlarında ilkin fiyat etiketlerine bakıyor. Palamut sezon başlarındaki bolluk anlarında fazlaca tüketiliyor. Sonra el yakıyor. Hamsinin durumu da aynı sayılır. Ağlardaki mahsul seyrekleştiğinde fiyatlar tırmanıyor. O sebeple cüzdanlarına uygun geldiğinden havuz balığına yöneliyor insanlar.

Sayı 47 / Eylül 2013


BALIK-TAVUK TÜKETİMİ ÇAKIŞIYOR Altaş’a göre arz - talep sorunu daha ziyade balık - tavuk tüketiminin çakışmasından kaynaklanıyor: “Vatandaş balık yerine tavuk eti tükettiğinde balık tüketim miktarı düşüyor. Bir de bizi etkileyen turizm sektörü. Çünkü balık havuzlarının kurulması turizm sektörü ile çakışıyor. Turizm sektörü devletimizin en çok öncelik verdiği sektör ve öncelik bu sektörde. Dolayısı ile bizim sektörümüzle av balıkçılığının hiçbir etkileşimi ve zararı yok.”

Balık yetiştiriciliğinin en büyük maliyeti yem. Onun ham maddesi da balık unu. Balık unu borsası yurt dışından idare ediliyor. Karadeniz alışık bu manzaraya. Fındığın borsası da Almanya’nın Hamburg şehrinde. Balık unu ihtiyacının önemli bir bölümü ithalatla karşılanıyor.

BALIĞIN LEZZETİ YAĞINDA GİZLİ Balık yetiştiriciliğinin en büyük maliyeti yem. Onun ham maddesi da balık unu. Balık unu borsası yurt dışından idare ediliyor. Karadeniz alışık bu manzaraya. Fındığın borsası da Almanya’nın Hamburg şehrinde. Balık unu ihtiyacının önemli bir bölümü ithalatla karşılanıyor. Balığın lezzeti yağında gizli. Balık ne denli yağlı ise o denli lezzetli. Vahşi hayatta balıkların bol yemlenerek yağlanması güç. Sadece belli dönemlerde mümkün. Ancak havuzlarda yem miktarı ile balığın yağlı olması 12 ay boyunca ayarlanabiliyor. Bu da lezzeti artırıyor. Sofralardaki hüsnükabul buna dayanıyor.

ORDU’NUN YENİ SU ÜRÜNLERİ KONTROL TEKNESİ DE MESAİDE Ordu İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Musa Sağlam, Mersin’den getirilerek Perşembe Kışlaönü Balıkçı Barınağı’nda bakımdan geçirilen 12,1 metre uzunluğundaki Aşiyan isimli teknenin mesaiye başladığını belirtiyor. Su ürünleri kontrol ve denetim hizmetlerinde kullanılmak üzere Ordu İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’ne tahsis edilen tekne deniz mesaisine başladı. İl Müdürü Musa Sağlam, “Balıkçı Gemisini Avcılıktan Çıkaranlara Yapılacak Destekleme Tebliği” kapsamındaki ve 12,1 metre uzunluğundaki Aşiyan isimli teknenin müdürlüğün imkanlarıyla Mersin Karaduvar Balıkçı Barınağı’ndan treylere yüklenerek getirildiğini belirtiyor: “Perşembe Kışlaönü Balıkçı Barınağı’na getirilmiş, burada gerekli bakım ve onarım yapılarak denize indirilmiştir.”

Sayı 47 / Eylül 2013

Sürdülebilir Avcılık İçin Şart Sağlam, Ordu’nun bir deniz şehri olduğunun altını çizerek şunları söylüyor: “Bilindiği üzere, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 33 üncü maddesi ile su ürünlerinin, deniz ve iç suların koruma ve kontrolü ile yetkilendirilen kurumlardan biri de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıdır. İlimizin bir deniz kenti ve önemli bir balıkçılık merkezlerinden biri olması nedeniyle denetim ve kontrollerin etkinliğinin ve caydırıcılığın arttırılması, böylece sürdürülebilir avcılı-

ğın devamının sağlanması amacıyla denizde kontrol ve denetim Müdürlüğümüze ait Yunus-7 isimli kontrol teknesi ve yeni su ürünleri kontrol teknesi ile beraber yapılacaktır.” Bu arada Seydi Ali Reis Gemisi de, Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi bünyesinde faaliyete geçecek. Balıkçılık, Sinop’un temel geçim kaynaklarından. Gemi balık neslinin sürdürülebilmesi ve gelecek nesillere aktarılabilmesi çalışmalarında değerlendirilecek.

45


Kapak

KTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Bektaş

Karadeniz 6500 Yıl Önce Tatlı Su Gölüydü Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş anlatıyor: “Karadeniz de birçok balık türü kayboldu. Olan balığın da tadı yok tuzu yok. Bunun nedeni küresel ısınmadır. Aşırı avlanma elbette var, bilinçsiz avlanma, çevreyi kirletme bunlar etkili. Ancak balığın özellikle yağsız olması, balığın özellikle küçük olması gibi unsurların nedeni suyun oldukça ısınması ve oksijenin azalması.” Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Bektaş, bilgisayar modellemelerindeki öngörüler gerçekleşirse Karadeniz’in iklim değişimine bağlı olarak 20 metre kadar yükselebileceğini belirtiyor. Bu bilgilerin kapak konumuzla ne alakası var demeyin; balıkçılığa ilişkin tartışmaların tam da orijininde yer alıyor. Balık neslinin azalmasında yalnızca balıkçıları suçlayanların Prof. Dr. Bektaş’ın anlattıklarını mutlaka dikkatlice okuması gerekiyor: “Karadeniz’deki balıkların tür sayısındaki değişimi sade balıkçıların bilinçsizliğinden veya çok fazla avlanmasından kaynaklanmıyor. Esas neden küresel iklim değişimi. Etkenlerden bir tanesi ama en önemlisi.”

lere oranla küresel iklim değişiminden çok daha fazla etkilenecektir.”

Farklı tatlı ve tuzlu ortamlarına ait canlı kalıntıları ile tortuların iklim değişimini kanıtladığını kaydediyor Bektaş: “Karadeniz’in geleceği bilgisayar modellemeleri ile tartışılabilir. Ancak kesin olan bir şey varsa o da Karadeniz asla eski Karadeniz olmayacağıdır.”

nedeni küresel ısınmadır. Aşırı avlanma elbette var, bilinçsiz avlanma, çevreyi kirletme bunlar etkili. Ancak balığın özellikle yağsız olması, balığın özellikle küçük olması gibi unsurların nedeni suyun oldukça ısınması ve oksijenin azalması. Kuzey soğuk denizlerde balıklar yağlı niye yağlı balık yağlı çünkü hayvan soğuk sudan korunması için bünyesini yağ yapıyor ama sıcak denizlerde hayvan buna gerek duymuyor yağlanmıyor.”

Dünyadaki değişkenliğin ve dönüşümün tüm canlıları etkilediğini; ısınmanın en fazla denizleri ve okyanusları başkalaştırdığını kaydediyor: “Su ısınınca içindeki canlının türü değişiyor; özelliği de değişiyor. Karadeniz de birçok balık türü kayboldu. Olan balığın da tadı yok tuzu yok. Bunun

Binlerce yıl önceki küresel ısınmayla okyanusların suları yükseliyor. Atlantik okyanusu ve Akdeniz’in suları Çanakkale ve İstanbul boğazları aracılığıyla Karadeniz’i istila etmeye başlıyor. Tuzlu suyla birlikte Karadeniz’deki hayat formu tamamen değişime uğruyor.

KARADENİZ ASLA ESKİ KARADENİZ OLMAYACAK

SU SEVİYESİ ARTAN HIZLA YÜKSELİYOR Küresel ısınma ve iklim değişimleriyle Karadeniz’in “ateşteki tencere” misali taştığını söylüyor Prof. Dr. Bektaş. 6500 yıl önce tatlı bir su gölüymüş denizimiz: “1992-2005 yılları arasında Karadeniz’in su seviyesindeki yükseliş bir önceki on yıla göre 2-3 kat daha artarak yıllık 8-9 milimetreye ulaşmıştır. Bilgisayar modellemelerinde ön görülen koşullar 2100 yılına kadar değişmezse Karadeniz’in suları iklim değişimine bağlı olarak 20 metre kadar yükselebilecek. Yarı kapalı bir deniz olan Karadeniz diğer açık deniz46

Sayı 47 / Eylül 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

47


48

Say覺 47 / Eyl羹l 2013


SAMSUN’un CATERING SEKTÖRÜNDE LİDER KURULUŞU 29 Yıllık deneyimiyle MUTFAK CATERING, toplu yemek sektöründe binlerce kişiye, ev yemekleri lezzetinde hizmet vermeye devam ediyor. Hastane, Fabrika, şantiye, AVM gibi onlarca işyerinde her ay 100.000 in üzerinde yemek vermenin haklı gururunu yaşayan Mutfak Catering, çalışanlara annelerinin hazırladığı ev yemekleri tadında, leziz menüler hazırlıyor. Kahvaltıyla başlayan yemek hizmeti, gün içerisinde işyerinin isteğine bağlı olarak, açık büfe seçmeli yemek, salata büfesi, meyve,

Sayı 47 / Eylül 2013

tatlı büfesi gibi seçeneklerle müşterilerinin beğenisini kazanıyor. Aldığı kalite belgeleriyle de farklılığını gösteren Mutfak Catering, büfelerinde gene işyerlerinin isteğine uygun olarak diyet yemekleri de hazırlıyor. Organize Sanayi Bölgesi girişinde 800 m2 lik kendi fabrikasında ürettiği taşımalı yemeğin yanı sıra, iş yerinde de üretim yapan firma, ilk açıldığı günden beri, ÖNCE MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ’ ilkesinden taviz vermeden üretimine devam etmektedir Çalışan personelinin eğitimine önem

veren Mutfak Catering, gıda mühendisleri ve diyetisyenler vasıtasıyla düzenli eğitim programlarını aksatmadan devam ettirmektedir. Mutfak Catering Satış Paz. müdürü Fahri Yılmaz, çalışanlara ve ailelerine yönelik motivasyon programlarına bu kış sezonu da devam edeceklerini belirterek, fabrikalarında üretilen yemekle, müşterilerine lezzetli, kaliteli ve sağlıklı yemek sunmanın ana hedefleri olduğunu, ve misafirlerden aldıkları geri dönüşlerin bunu başardıklarını kanıtladığını söyledi..

49


Klasik oto tutkunlarından Kazım Çiçek, artık yakıtına para yetiştiremediğinden Türkiye’ye sadece iki adet getirilen Pontiac marka Amerikan otosunu satıyor. Samsun caddelerine çıktığında bütün gözler otonun üzerinde toplanıyor. Klasik araba tutkunluğu nevi şahsına münhasır kişilere has bir sevdadır. Koleksiyonlarına bakınca herkes imrenir ama onları ancak onlar gibi hissedenler anlayabilir. 68 yaşındaki Kazım Çiçek de onlardan biri. 1964 model Çekoslovak 350cc Jawa Ogar ve 1969 Canada yapımı Pontiac Parisienne var onda. Her iki araç da kendi kulvarında tam bir efsane. Çiçek, 1964 model Çekoslovak 350 cc Jawa Ogar’ı satın aldığında henüz bıyıkları yeni terleyen delikanlıdır. O sıralar Samsun’daki fuarın en cafcaflı zamanıdır. Kafesli motorsiklet gösterisi bir hayli ilgi çekmektedir. Demir bir kafesin içerisindeki sürücü çılgın ve ölümcül hareketler sergilemektedir. Bunun için Çekoslovak 350 cc Jawa Ogar gibi güçlü ve hızlı motorlar gerekmektedir. Çiçek’in motoru, kafesli gösteride kullanılanlarla bire bir aynı. Aracının her parçasını elleriyle tamir ediyor ve bakımını bizzat yapıyor. Buna biraz da mecbur zaten. Çünkü 50

artık o motorlardan anlayan usta yok. Şükür ki zamanında yeteri kadar yedek parça depolamış. Çiçek, Samsun’un eski toptancı esnaflarından. Gündelik işlerini hala emektar motoruyla görüyor. Yakıt tüketiminin düşüklüğü ve şehir içi trafiğine müsaitliği de etken bunda.

Pontiac Bugün İçin Bile Lüks Pontiac Parisienne ise Çiçek’in öbür tutkusu. Pontiac, bir Amerikan otomobil markası. İsmi, Kızılderili Şefi Pontiac Obwandiyag’dan. General Motors, ABD’de 1906’dan 2009’daki krize değin üretimi sürdürmüş. 80’li yıllarda Kara Şimşek adlı dizide kullanılan 1982 model Pontiac Firebird’i, yani KİT’i bu firma imal etmiş. Pontiac Parisienne marka otonun Türkiye’deki ilk sahibi için İzmir’e Amerika’dan kargo uçağıyla getirilmiş. Çiçek aracı 1982’de ilk sahibi Rize’de sürerken görmüş. Peşinden İzmir’e gitmiş. 500 bin lira, bugüne uyarlarsak iki daire parası ödeyerek

otoyu satın almış. Bu araçtan ülkeye yalnızca iki adet getirilmiş. Diğeri de şuan Kayserili bir vatandaşta. Araç son derece gösterişli ve günümüz için dahi lüks. Ancak o yıllarda otomobillerin sağında ayna yoktur. Bu denli geniş ve uzun, ilaveten de hidrolik direksiyonsuz otoyu şehir içinde yürütmek her babayiğidin harcı değil. Çiçek daha ziyade uzun yolda tercih ediyor bu aracı. 120 mil hız kadranına sahip araç kilometrede 70 lira yaktığından son yıllarda pek garajdan çıkarmıyor. 6 silindirli motorunun sesi tükettiği yakıtın hakkını verse de, maliyeti bütçeyi zorluyor. Satmayı düşündürten gerekçe de bu. Araç tamamen orijinal. Samsun caddelerinde salındığında bütün gözler ona yöneliyor.

Jawa’nın Kariyeri Başarıyla Dolu Jawa firması, makineli tüfeklere el bombası üreten eski bir cephane fabrikasının dönüştürülmesiyle sektöre adım atıyor. Firma sahibi Sayı 47 / Eylül 2013


František Janecek 1920‘lerin ortalarında iki tekerlekli motorlu araçlar üretmeye girişiyor. İmalatı hızlandırmak ve envanterine 500 cc. motosikletler katabilmek amacıyla Alman Wanderer firmasından lisans alıyor. Böylece llk hecelerin birleştirilmesiyle (Janecek + Wanderer) Jawa markası doğuyor.

Çiçek, 120 mil hız kadranına sahip aracını kilometrede 70 lira yaktığından son yıllarda pek garajdan çıkarmıyor. 6 silindirli motorunun sesi tükettiği yakıtın hakkını verse de, maliyeti bütçeyi zorluyor.

Marka bilhassa sportif başarılarıyla ün kazanıyor. İlk madalya 1930’da tertiplenen Uluslararası 6 Gün Rekabet Yarışları/off-road’dan geliyor. Başarılar 2’inci Dünya Savaşı’ndan sonra artıkça artıyor. 15 World Trophy, 11 Silver Vase ve 25 muhtelif Avrupa Şampiyonlukları elde ediliyor. Çek motosiklet sanayinin başarılı öncüsü Jawa’yla, 1960 yılında pilot Frantisek Stastny pist yarışlarında ipi göğüslüyor. Ayrıca Grand Prix of the World Championships pek çok dereceye imza atıyor. Sayı 47 / Eylül 2013

51


Kapak Avrupa ülkeleri ve ABD’den bile talep var…

Türkİye’nİn Kıspetlerİ

Samsun’dan Samsun’daki atölyesinde yılda ortalama 800 kıspet diktiklerini söyleyen Uğur Kesen, “25 kilo ile 120 kilo arasındaki pehlivanlar için hazırladığımız kispetlerin fiyatları 200 ile 500 lira arasında değişiyor.” diyor.

Minder güreşinde dünyanın her yanında bu spora özgü ve tek tip mayo giyiliyor. Ancak çimdekinde ritüeller ve kıyafet tamamen değişiyor. Karakucak ve yağlı güreşlerden; halk arasında bilinen tabiriyle ‘er meydanında ter döküleninden’ söz ediyoruz. Buradaki birinci figür kıspettir.

Fiyatlar 200 İla 500 Lira Arasında Yağlı güreş, Edirne’yle özdeş. Ama rahatlıkla vurgulayabiliriz ki; sporun ana unsuru kispette söz sahipliği Samsun’da. Uğur Kesen, adeta Türkiye’yenin her yerine, hatta dünyaya ürün yetiştiriyor. 13 yıldır sürdürdüğü bu işi şu an 74 yaşındaki İrfan Şahin’den öğrenmiş. Çanakkale’nin Biga ilçesinde aralıksız 43 senedir kıspet dikimiyle meşgulmüş el aldığı ustası. Kardeşleriyle işlet52

tiği atölyede yılda ortalama 800 kıspet imal ettiklerini söylüyor Kesen. Fiyatlar pehlivanların kilosuna göre değişiyormuş: “25 kilo ile 120 kilo arasındaki pehlivanlar için hazırladığımız kispetlerin fiyatları 200 ile 500 lira arasında değişiyor.”

Eski Pehlivanların Kıspetleri 8 Kiloydu Bu yağlı güreşçi kıyafeti önceleri manda derisinden üretiliyormuş ve ağırlığı 8 kilo civarındaymış. Hiç de şaşırmayın. O zamanın meydan erleri 150-200 kiloluk cüsseye sahiplerdi. Günümüzde dana derisi tercih edilmekteymiş. Ağırlıksa 1,5 ile 2 kilograma kadar düşmüş. Detayları şöyle anlatıyor Kesen: “Kasnakları kalın deriden yapıyoruz. 3 kat deri kullanıyoruz. Bacak

arası, yumuşak deriden yapılıyor. Bacakların kesimi yapıldıktan sonra elle nakışlarını yapıyoruz.”

Ata Demirer ve Cem Yılmaz’a da Kıspet Bir kıspet aşağı yukarı 3 günde tamamlanabiliyormuş. Sağlamlığı çok önemliymiş. “Çünkü güreş sırasında yırtılırsa pehlivan yenik sayılabiliyor.” diyor, Kesen. Film çekimlerinde kullanılmak üzere de ürün siparişi veriliyormuş kendilerine: “Ata Demirer ve Cem Yılmaz’a da film çekimleri için de kispet ürettik. Ayrıca, ‘Akasya Durağı’, ‘Canım Ailem’ dizileri için de kispet siparişi almıştık. Evlerinde saklamak için kispet talep eden vatandaşlarımız da var. Özellikle bu talepler yurt dışından geliyor. Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya da kispet gönderiyoruz.” Sayı 47 / Eylül 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

53


Spor

54

Say覺 47 / Eyl羹l 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

55


Köşe Yazısı

Aydın Doğdu Milli Takımın Çöküşü! Aşağıdaki yazıyı Abdullah Avcı’nın, istifasından önce kaleme almıştım. Fatih Terim’in, tekrardan Milli Takımın başına geleceğinden de habersiz olarak yazıyı hazırlamıştım. Ancak Milli Takımdaki değişikliklere rağmen yine de yazıyı yayınlama lüzumu hissetim; Uzun süredir tartışılır Milli Ruh kalmadı! diye. Ancak buna bir çözüm bulmak şöyle dursun, maalesef gün geçtikçe de eriyip giden bir milli takım var önümüzde. Hatırlarım; Çocukluğumda, bir milli maç olacağı zaman hani derler ya, hayat durdu! Evet aynen öyle bir zaman dilimi olurdu. Hele de sahadan galip ayrıldı mı? Yer yerinden oynar, saatine bakılmaksızın herkes sokaklarda onu kutlardı. Eline bayrağını alan, arabalarla veya yayan meydanlarda toplanırdı. Kiminle mücadele ettiğimizin önemi yoktu. Çünkü bu milli bir maçtı ve kazanılan zafer ortadaydı! Tabi zaman zaman hezimetlerimiz olurdu. Böylesi durumlarda, kimsenin ağzını bıçak açmaz, moraller bozuk olduğundan bunun bir teselli yönü aranırdı. En azından “Namus golümüz olsaydı!” denilerek hayıflanılırdı. Artık Milli takım 90’ların ortalarına gelindiğinde yeni bir ivme kazanmaya başlamıştı. Önce hani şimdilerde çok önemsenmeyen, Akdeniz oyunlarında kazanılan şampiyonlukla başladı. O günlerde yer yerinden oynamış, “Fatih Terim’in Aslanları!” büyük bir zafere imza atmıştı. O takımın iskeleti, bu sefer bizleri ilk kez 96 Yılında Avrupa Şampiyonluğuna taşıyordu. Her ne kadar sıfır da çeksek, ortada kazanılan büyük bir başarı vardı. Milli takım artık gözünü daha da ileri hedeflere götürmek için yelken açmıştı. O günlerde Milli Golcümüz Saffet’in, 5-0’lık İzlanda zaferi sonrası “Fatih Hoca, öyle bir motive etti ki değil burnum, ayağım kırılsa yine oynamaya devam ederim!” sözleri halen gözümün önüne gelir 56

zaman zaman. İlk büyük zafere Şenol Güneş’in, talebeleri Dünya 3.’lüğü apoletini takarak gösteriyordu. Belki başarının zirvesine ulaşmış oluyorduk. Ancak diğer taraftan da o eski “Milli Ruh’tan” da uzaklaşmanın bir başka boyutu oluyordu. Hem futbolcular hem de toplumsal olarak başarının sadece milli maç kazanmak olmadığı yıllar başlıyordu. Kazanılan milli maçlardan sonra sokaklara dökülmek sadece büyük başarılara endeksliydi artık. Ya Avrupa şampiyonasına katılmak ya da Avrupa 3. lüğü bunu sağlayabilirdi. Olması gerekende buydu belki ama üstüne koymak ve daha ilerilere gitmek olmalıydı hedef. Ancak bu başarılar son yıllarda Dünya 10. luğuna ve seri başlarına kadar ilerlememize rağmen, maalesef şu an 56.’lıklara (Ağustos Ayında 58.yiz) kadar FIFA klasmanında yerimizin olması ise bizleri üzen bir başka nedendir. Buna sebep mi? Bunda başlıca Federasyonun yanlış tutumlarıyla birlikte, takıma belki de ilk kez birlikten uzaklaştıran ve yanlış tutumlarıyla olayı kişiselleştiren Teknik adamlar olmuştur. Çünkü “Futbolcularımıza Milli Forma’yı aşılayacak!” ve onlara bu formanın ne demek olduğunu öğretecek ve ona uygun futbolcuları da takıma çağırmaktır!” başlıca görevleri. Milli takıma çağrılan futbolcuları yakından tanımayız. Tanımamız da çok mümkün olmaz, olması da mümkün değil. Ancak, yaptıkları açıklamalar ve özel yaşantılarının basına yansıdığı kadarıyla bilebiliriz. Onun için şu veya bu futbolcu diyerek isim vermemizde mümkün değil. Ancak, teknik açıdan şunu söyleyebiliriz. Belki de bugüne kadar en iyi futbol tekniğine sahibiz. Bunun yanında hızlı ve futbolu her yönüyle oynayabilen futbolcularımızda bulunmaktadır. Buna karşın kalede de sorun yaşadığımız söylenemez. Belki de bizim, “futbol ekolümüzün!” olmayışı veyahut “Sistemimizin bulunmayışı!”

bugünkü acı tabloyu yaşamamıza neden oluyor. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda olayın milli şuurdan yoksunluk olduğu ortaya çıkmaktadır. Nitekim bir ara Milli Takım kampına çağrılan futbolcuların otele gelişlerini televizyonlarda izleyince herkes rahatsız olmuştu. Bunun nedeni onların kazandığı para değil, 90’lardaki Milli Ruhtan uzaklaştığının sahada da son derece uzaklaşılmış olmasıydı. Federasyon Yönetimi, muhakkak buna bir çözüm üretmeli ve dibe vurmuş Milli Takımı bu durumdan kurtarmalıdır. Diğer taraftan da futbolcularla diyalog kuramayan Abdullah Avcı’nın, görevini taktisyenliğin dışına çıkarak buna bir çözüm bulacak ya da görevi bırakacak.Artık şu iyi bilinmeli ki Milli Takıma, çağrılan futbolcuların teknik problemleri yoktur. Dolayısıyla onlara teknik bir katkıdan ziyade formanın hakkının ne demek olduğu üzerinde durulmalı. Tabi ki oyuncu tercihleri de, taktikte önemlidir. Ama şuan başlıca sorun budur. Artık çok kazanan futbolcular, sakatlanmamak uğruna topa dahi basmıyorlar. Çünkü takımlarına kazandıkları paralardan olmamak için sağlam dönmeleri gerekiyor! (26 Haziran 2013) Fatih Terim! Yine zor bir dönemde ve ateşten bir gömlek giyerek göreve gelen Fatih Hoca’nın, önümüzdeki maçların skorları ne olursa olsun, en azından yukarıda bahsettiğim o kaybolan “Milli Ruhun” yeniden futbolcularımız üzerinde tesis edeceğini ve en azından “Topa korkmadan basma!” sözünün sahada görüleceği kanaatindeyim. İlerleyen aylarda bu mevzuyu birde “Fatih Terim dönemi” olarak tekrardan ele almak nasip olursa enine boyuna yazarız. Gerçi bir yıllık ve kısa bir maç programı ama ilk 4 maç zaten bunun emarelerini bize gösterir. Bize şu aşamada başarılar demek düşer.

Sayı 47 / Eylül 2013


Say覺 47 / Eyl羹l 2013

57


Spor

ILK 6’NIN DISINDAKI BIR POZISYON BASARI DEGILDIR Samsunspor’la ilk ola rak 2009-10 sezonunun ortalarında tanışıp, ligin dibine demir atmış Kırmızı Beyazlı ekip ile sezonu 10. sırada tamamlayan bir sonraki sezon ise Süper Lig’e yükselme başarısını gösteren Hüseyin Kalpar, Emin Başkan ve yönetiminin çağrısına kulak verip aynı ateşten gömleği bir kez daha giyerek görev başına örev b aşına geldi. Hocam Samsunlular sizi çok iyi tanıyor ancak kendinizi yine de kısaca tanıtır mısınız? 1974-75 yıllarında Gaziantepspor’da profesyonel futbola başladım ve 1987 senesine kadar futbol oynadım. Futbolu bıraktıktan sonra antrenörlük kurslarına katıldım. İlk olarak Polisgücü isimli amatör takımda bir süre çalıştıktan sonra Gaziantepspor’da antrenörlüğe başladım. Uzun yıllar Gaziantepspor ve Altay’da Teknik Direktör Sakıp Hoca’nın yardımcılığını yaptım, daha sonrasında ise ilk teknik direktörlük görevime Gaziantepspor’da geldim. Gaziantepspor’da iki sezon görev aldıktan sonra Yozgat’a geçtim ve orada Süper Lig’e yükseliş sevinci yaşadıktan sonra Anadolu’nun çeşitli kulüplerinde görev aldım.

İSTİKRAR BAŞARIYI GETİRMİŞTİ Samsunspor’a ilk geliş süreciniz ve yaşadığınız bir şampiyonluk sevinci vardı? O dönemleri anlatır mısınız? Ben Samsunspor’la ilk anlaştığımda 58

Samsunspor puan cetvelinde alt sıralardaydı; 17. durumdaydı ve küme düşme konuşuluyordu ancak Samsunspor’un küme düşme ihtimali olamazdı. Takıma adapte olduktan kısa bir süre sonra bir çıkış yakaladık ve dolayısıyla o seneyi küme düşmeden kurtardık hatta bir iki maç daha almış olsaydık play off şansını yakalamış olacaktık. Ertesi sezon istikrarı sağlama açısından takımımızla yolumuza devam ettik. O istikrarı kulüp olarak yakalamaya çalıştık ve yakaladık. Bu devam edişimizin çok büyük faydasını gördük çünkü eksiklerimizi biliyorduk ve oyuncularımızı tanıyorduk. Dolayısıyla eksiklerimizi tamamladıktan sonra kendimize belli bir hedef koyduk ve bu hedef doğrultusunda çalışmaya başladık ve sezonu Süper Lig’e çıkarak tamamladık. Samsunspor’da iki sezon çalıştım ve ikinci sezonu Süper Lig’e çıkarak taçlandırdık.

İKİNCİ DEFA AYNI YNI BAŞARIYI YAKALAMANIN N MANEVİYATINI YAŞAMAK İSTİYORUM… YORUM… Şampiyonluk yaşadığımız adığımız ve başarılarla dolu bir grafiğimiz ğimiz olan Samsun bizim evimiz ve Samsun’da çok iyi bir tu. Samsunspor kulüortamımız olmuştu. m bazında tekrar bize bü olarak yönetim teklif yaptığında biz de seve seve bu k. Bu beni mutlu edigörevi kabul ettik. yor ve Samsun’u evim olarak görüyoarılı bir grafik çizen rum. Burada başarılı yı elde edebilme ikinci bir başarıyı adına büyük bir çalışma içerisine bu çalışmanın de olacağımızı ve arının gelesonucunda başarının orum ve inaceğini düşünüyorum nıyorum. Ayrıca burada tekrar ak benim için başarıyı yakalamak evi değeri varmüthiş bir manevi dır. Hiç kimseye belki de nasip neviyatı kazaolmayan bir maneviyatı yorum. Aynı nacağıma inanıyorum. ge çıkaran takımı iki defa lige u da benim bir hoca olarak bu uluk verici adıma çok mutluluk Sayı 47 / Ey Eylül ylü lül 2013 2013 20 13


Deneyimli teknik adamla göreve geliş sürecini, Samsunspor’un bugününü, yarınını ve hedeflerini konuştuk. Başarıya çok çalışarak ulaşabileceklerini ancak doğru çalışarak en iyisine ulaşacaklarını ifade eden tecrübeli teknik direktör, Kırmızı Beyazlı ekiple bir kez daha aynı başarıyı sağlayarak adını ölümsüzleştirebilecek mi?

Aynı Basarıyı 2. Kez Yakalamanın Maneviyatını Yasamak Istiyorum

ve sevindirici bir olay olacak. Bunun için büyük bir çalışma içerisindeyim. İnşallah bunu gerçekleştiririz. Tabi herşey bizim söylemimizle değil, tamamıyla icraatla olabilecek şeyler bunlar. Biz de bu icraatı gerçekleştirmek adına doğru işler yaparak, yönetim kurulu başkanımız, taraftarımız, basınımız yani herkes Samsunspor’a destek verecek bir anlayışta olarak ancak gerçekleştirilebilir. Yani olaylara olumsuz değil olumlu yaklaşarak ve sabırlı olarak bu başarı gelir. Dolayısıyla ben bunun inancı içerisindeyim. Bunu yapabilmek gene kolay değil.

ÇALIŞMAK ÇOK GÜZEL BİR ŞEY ANCAK DOĞRU Ç ÇALIŞMAK EN İYİSİ Sezon öncesi hazırlıklarınızı hazırlıkla değermisiniz? lendirir misiniz Sezon başı kampımız çok Tabi her takımda iyi geçti. Ta olduğu gibi bizde de illaki ek eksikler olabiliyor. Şu anda bu eksikliklerigiderme çalışması mizi gid içerisindey içerisindeyiz, doğaldır. Çok iyi çalıştığımızı çalıştığım söyleyebilive düzeyriz. Çok seviyeli se çalışma içerisinde li bir çal olduk vve oyuncularımızdan çok memnun olduğumu söyleyebiolduğu lirim. Çok daha iyi olabiliriz diye de olab düşünüyorum çünkü çalışmak çok güzel bir şey ama doğru çalışmak en iiyisidir. Biz doğru çalışmaya çalışıyoruz. Herkesin şıyo işini en iyi şekilde yapabilecek bir kapa yapab sitede olmasını istiyoruz. yoruz

Sayı Sa ayı y 4 477 / Ey Eylül E ylül lü ül 2013 2013

da. Bizim de hedefimiz başarılı olmak. Biz şampiyon olduğumuz yılda da illa biz şampiyon olacağız kelimesini hiç kullanmadık ama başarılı olacağız dedik. Başarılı olmak neyi ispatlıyorsa biz oraya talibiz. Özellikle Samsun ismi ve Samsunspor her zaman her şekilde başarılı olabilme adına mücadele ediyor. En iyi takım da olsa en zayıf takım da olsa amaç hep başarılı olabilmektir. Biz de başarılı olabilme adına ne gerekiyorsa onu yapacağız.

Dolayısıyla bunu yaparsak inanıyorum ki herşeyi daha düzgün ve daha iyi bir şekilde olacaktır.

SAMSUNSPOR GENÇLERİNDEN FAYDALANACAKTIR… Takımda bulunan genç oyuncular hakkında ne düşünüyorsunuz? Geçen seneden elimizde bulunan Halil İbrahim, Doğan, Canberk, Ercan, Kemal, Mehmet Yılmaz gibi gençlerimiz var. Bunlardan bazılarını kiralık olarak veriyoruz ki gittikleri takımda oynayabilmeleri için. O çocukların ve kulübün menfaati için böyle yapılması gerekir diye düşündük. Dolayısıyla Samsunspor’un iyi olması adına buradan zaten çok fazla sayıda oyuncu çıkarabilme özelliğine sahip olmalıyız. Şu anda faydalanacağımız gençler var ve çok daha iyi özellikler içerisinde olacaklardır. Ben gençlerden de çok memnunum; hakikaten çok iyi çalışıyorlar ve oynayabilecek kapasitede oluyorlar. Çok daha iyi olabilmeleri için de bize düşen görevi mümkün olduğu kadar onlara yardımcı olarak yerine getirmeye çalışıyoruz. Yani Samsunspor gençlerinden faydalanacaktır.

İLK 6’NIN DIŞINDAKİ BİR POZİSYON BAŞARI DEĞİLDİR Bu sezon Samsunspor’un hedefi olarak neyi ifade ediyorsunuz? Tüm takımların hedefi aynıdır aslın-

Bu başarı inşallah bizim adımıza ilk iki sıra olabilir, bu başarı ilk 6 olabilir. Bunun dışındaki başarı şu andaki ekibimle 8. 9. 10. olmak değildir. İlk 6’nın dışındaki bir pozisyonu da şahsen ben teknik adam olarak başarılı göremem ve bizim başarılı olmamız da ilk 6 içerisinde olmalıdır.

TARAFTARIMIZ MÜTHİŞ BİR POTANSİYELE SAHİP Son olarak Samsunspor taraftarı hakkındaki düşünceleriniz; Ben herşeyden önce Samsunspor taraftarının müthiş bir potansiyele sahip olduğunu ve çok önemli bir taraftar topluluğu olduğunu, takımına gerçekten üst düzey bir motive ve katkı sağlayabildiğini yaşadım ve görüyorum. Bu sene de yine gösterileriyle, tezahüratlarıyla, açmış oldukları pankartlarla takımlarına çok büyük destek veriyorlar ve önemli bir taraftar topluluğu olduklarını gösteriyorlar. İnanıyorum ki başarı geldikçe taraftarlarımız çok daha coşkulu, çok daha verimli, çok daha üretken ve takımına daha çok destek veren bir topluluk olacaklardır. Şu anda takımlarına oldukça iyi bir destek veriyor ve çok daha iyi olacaklardır. Onlara da çok teşekkür ediyorum. Bizler onlardan her zaman her şekilde bizi desteklemelerini bekliyoruz.

59


T eknoloji Teknoloji

Profesyonel Masaüstü Bilgisayarın G.E.L.E.C.E.Ğ.İ

Mac Pro Tasarlanırken ulaşılabilecek en iyi ve en ileri teknolojiyi geliştirmek için sınırları zorlanan yeni Mac Pro; grafikler, depolama, genişletme, işlem gücü ve bellek gibi yenilenen birçok birleşimiyle daha öncekilerden tamamen farklı, radikal bir sonuç. Yeni Güç Yapısı Çift GPU destekli iş istasyonu grafik gücü, PCI Express tabanlı flash depolama, yüksek performanslı Thunderbolt 2, yeni nesil Xeon işlemciler, ultra hızlı bellek ve 4K video desteğiyle yeni Mac Pro, her yönüyle ileri teknoloji bir performans sunuyor. 60

İşlemci Yeni Mac Pro, yeni nesil Intel Xeon E5 chipset ile çok ama çok daha güçlü. 12 çekirdeğe kadar işlem gücü sağlayan yapılandırma seçenekleri, 40 GB/s’e kadar PCI Express gen 3 bant genişliği ve 256 bit kayan nokta yönergeleriyle asla hız kaybetmeyeceksiniz.

Bellek Yeni Mac Pro 866 MHz’de çalışan dört kanallı bir DDR3 bellek denetleyicisi ve 60 GB/s’e kadar bellek bant genişliğiyle, işlem yoğunluğu en yüksek görevleri bile anında yerine getirebilir. ECC belleğiyle; tüm ağır işlemleri gerçekleştirirken, geçici bellek hatalarıyla durdurulmazsınız.

Sayı 47 / Eylül 2013


Yeni Mac Pro başka şu an piyasadaki hiçbir bilgisayara benzememesinin nedeni sadece görünümündeki değişiklikler değil. İç bileşenlerin mimarisi üzerinde yapılan değişiklikler, tüm gövdeyi barındıran soğutma mantığı, donanımındaki yüksek performans onu eşşiz kılıyor. Ve her şey birleştirilmiş bir termal çekirdeğin çevresine kurulduğu için; daha hafif, daha sessiz ve çok daha şık bir yapı tasarlama özgürlüğünü sadece 9.9x6.6 inçlik bir alanda yakalıyor yeni Mac Pro.

Grafikler Profesyonel bilgisayarların işlem gücünde öncelikle CPU’ları temel alınır. 6 GB’a kadar özel VRAM belleğe sahip ileri teknoloji ürünü AMD FirePro iş istasyonu sınıfı grafik işlemcisine sahip. Hem de tam iki tane.

Depolama Bir flash depolama var, bir de yeni nesil PCI Express flash depolama. 10 kata kadar daha hızlı depolama artık mümkün. Çoğu flash depolama sistemi, düşük devirli sabit diskler için tasarlanmış SATA veri yolları aracılığıyla bağlanır. Ama Mac Pro, bir masaüstü bilgisayarda standart olarak bulunan en hızlı solid-state sürücüye sahip olması için yeni PCI Express tabanlı flash kontrol teknolojisiyle tasarlanmış.

Birleştirilmiş Termal Çekirdek Yeni Mac Pro, düşünülemeyecek kadar küçük bir alana benzeri görülmemiş miktarda güç sığdırmış. Bunu sağlaSayı 47 / Eylül 2013

yan en önemli şeylerden biri ise tamamen farklı tasarlanmış termal çekirdek. İşlemciyi ve grafik kartlarını soğutmak için birden fazla ısı havuzu ve fan kullanmak yerine her şeyi, hava akışını ve termal kapasiteyi en üst seviyeye çıkarmak için tasarlanmış tek parça hadde alüminyuma yerleştirilmiş. Bu sistem ısıyı işlemciden ve grafik işlemciden uzaklaştırarak ve tüm çekirdeğe eşit şekilde dağıtarak çalışıyor. Daha önce hiçbir bilgisayar bulunmayan bu sistemde, bir işlemci diğerleri kadar yoğun çalışmadığında, geriye kalan termal kapasite diğer işlemciler arasında etkili bir şekilde paylaşılabiliyor.

Devrim Yaratan Tek Fan Sistemde daha fazla fan eklemek yerine, alttaki bir delikten havayı çekecek daha büyük bir fan tasarlanmış. Hava, aygıtın merkezinden dikey olarak geçerken, ısıyı emer ve yukarıya taşır. Sessizlik ve soğutma performansını en üst düzeye çıkarmak için kanatçık

sayısından şekline kadar her ayrıntı dikkatle düşünülmüş.

Genişletme Apple bilgisayar kasasının içindeki alanla sınırlı kalmadan, çok büyük miktarda genişleme olanağı sağlamış. Yerleşik Thunderbolt 2, USB 3, Gigabit Ethernet ve HDMI 1.4 bağlantı noktalarıyla tasarlanan Mac Pro; esnek, yüksek performanslı genişlemede yeni bir standart belirliyor. Yeni Mac Pro bugüne kadar üretilen en genişletilebilir Mac sıfatını taşıyor

Thunderbolt 2 Thunderbolt; mevcut en hızlı, en çok yönlü G/Ç teknolojisi. Thunderbolt 2, her harici sürücüye 20 GB/s’e kadar bant genişliği ayırarak iki kata daha fazla çıkış sağlıyor. Thunderbolt 2 bağlantı noktasına papatya dizilimiyle altı çevre aygıtı bağlayabildiğinizden, sadece Thunderbolt aracılığıyla 30 harici aygıt bağlayabilirsiniz. 61


Sinema

%100 KARADENİZ FİLMİ

T

epe’nin Uşakları’nın yönetmeni Dr. Eraydın, filmin hakiki bir Karadeniz eseri olduğunu söylüyor: “Şimdiye kadar çekilen Karadeniz filmlerinin çoğunda sunilikten öteye gidilemedi. Karadeniz insanı küfrederek değil kıvrak zekasıyla insanları güldürüyor.” İstanbul’da dağıtımcı firma ilk görüşmede “Şöhretli oyuncunuz var mı?” diye sormuş. “Şöhretimiz yok ama hiçbir yerde bulamayacağınız 86 Karadenizli oyuncum var dedim.” demiş Eraydın.

62

ir film düşünün yönetmeni ve yapımcısı neredeyse hiç tanınmıyor. Oyuncu kadrosu ise, -bırakın daha evvel başka projelerde rol almamayı-, çekimlere dek hayatlarında çıplak gözle kamera dahi görmemişlerden oluşuyor. Ve bu filmin şu ya da bu şekilde tamamlanıp fena sayılamayacak bir sinema mevsiminde 60’a yakın kopyayla salonlarda gösterildiğini düşünün.

B

grubunun da çalıştırıcısı. Tepenin Uşakları, ilk uzun metrajlı filmi. Daha önce bir kısa film çekmiş. Filmin hikâyesi yönetmenin kendi yaşamından kesitler taşıyor: Doğup büyüdüğü köydeki çocukluğuna ait hatıralar, genel köy yaşamına ait izler… Senaryodaki bütün olayların başlangıç ve bitiş merkezi küçük bir tepe. Her şey yüzde yüz amatör ruhla cereyan ediyor filmde.

Tamamen Amatör Filmi yöneten İsmet Eraydın, acil servis doktoru. Amatör bir tiyatro

Fenomen Tepe Tepe, hikâyenin görünmeyen kahramanı adeta. Çocuklar için oyun alanı,

gençler ve sevgililer için buluşma mekanı. TV’nin, telefonun olmadığı zamanlar… 12 Eylül darbesine adım adım gidilen süreçte, köyün yeni yetme delikanlısı Hikmet (Samet Karahasanoğlu), sert ve gaddar Sabri Ağa’nın kızına, çocukluğundan beri umutsuzca aşıktır. Yakın arkadaşı Mecnun’un (Ekin Uzunlar) da yardımıyla nihayet sevdiği kıza açılma şansı yakalar. Ancak beklenmedik gelişmeler olur. Küçücük köyde kulaktan kulağa yayılır olay ve trajik bir sonun başlangıcı tetiklenir.

Sayı 47 / Eylül 2013


Türkçe alt yazılı ilk Türk filmi özelliği taşıyacak olan “Tepenin Uşakları Orak Ayı 1980” 61 kopya ile sinemalarda. Karadenizli filimin kendi şivesini anlayabiliyor. Ancak ülkenin diğer yörelerinde de vizyona giren filmin herkes tarafından anlaşılabilmesi için Türkçe filme ilk kez Türkçe alt yazı koyuldu. Ayrıca filmdeki İngilizce konuşma sahnelerini de Karadeniz şivesine çeviren alt yazı mevcut. Öte yandan delikanlıların Tepe’ye ulaşma çabaları, defineci iki kafadarın hikâyesi, Vayde Aba’nın doğallığı, köyün delisi İsiyin (Altuğ Küçük), kahveci Adem ve diğer karakterlerin yan hikâyeleri de hiçbir mizansene gerek duyulmadan perdeye aktarılıyor. Sahicilikte yer yer profesyonellerdekinden daha üstün performans sergilenmesinin arka planında da bu tabilik yatıyor. Belki de karakterlerden pek çoğu gizli birer yıldız adayıdır.

Sırrı: Samimiyet Gerçek kabul edilmeli ki, bir başarı hikayesiyle karşı karşıyayız. Ne milyon dolarlık bütçeler, ne PR ne de reklam çalışması var ortada. Doğallık, sıcaklık ve samimiyetle salonlara çıkabilmiş bir yapımdan söz ediyoruz. Seyirciyi çekebilmek başlı başına taktire şayan. Filmin tamamen aile derecesinde birbiriyle yakın ilişkilerdeki ekip tarafından çekilmesi de, samimiyet kat sayısını çoğaltmış. Karadeniz insanının doğasındaki mizah-dram yeteneği de eklenince değmeyin keyfine! İşte perdeden izleyiciye kolayca geçen bu sıcaklık ve samimiyet projedeki hata ve eksiklerin göze batmasına engel oluyor. 7-8 Dakika Diye Başlandı Tepe’nin Uşakları’na başlanıldığında niyet 7-8 dakikalık kısa bir filmdir. Çeşitli festivallere katılacaktır yönetmen Eraydın. Ancak bakmış ki kamerayı kime çevirdiyse karşısındaki harbiden oyuncu. Fragmanlar sosyal medyada patlayınca 98 dakikalık küfürsüz gerçek Karadeniz filmini ortaya çıkmış. Baştaki adı Tepe 1980’dir filmin. Özen film, Karadeniz’i çağrıştıran bir isim bulunsun deyince ‘Tepe’nin Uşakları’ fikri gelişmiş. Akçaabat’ın Çiçeklidüz köyünde yaşayan insanların rol aldığı filmin galası da aynı yerdeydi. Yönetmen, oyuncular ve köylülerin katılımıyla ilk gösterim köydeydi. Oyuncular kendilerini beyaz perdede seyrederken büyük bir heyecan içindeydi.

Gerçek Karadenizliler Eraydın, filmin hakiki bir Karadeniz ürünü olduğunu söylüyor: “Şimdiye kadar çekilen Karadeniz filmlerinin çoğunda sunilikten öteye gidilemedi. Karadeniz insanı küfrederek değil kıvrak zekasıyla insanları güldürüyor. Küfürsüz ve argo cümleler kullanmadan da insanları güldürebileceğini göstermek istiyoruz. Bugüne kadarki Karadeniz filmleri ithal Karadenizlilerle ‘geleyruz, gideyruk’tan öteye geçemedi. Bu gerçek bir Karadeniz filmi ve tüm oyuncuları gerçek Karadenizli ve orijinal Karadeniz şivesini kullanıyorlar. İstanbul’a dağıtımcı firmaya gittiğimizde bize şöhretli oyuncunuz var mı? dediler. Ben de şöhretimiz yok ama hiçbir yerde bulamayacağınız 86 tane Karadeniz oyuncum var dedim.” İlk defa bu filmde kamera karşısına geçen ve hiçbir oyunculuk eğitimi ve tecrübesi bulunmayan bazı köylülere şimdiden teklifler geliyormuş. Filmde anlatılan en güzel detaylardan biri de; internet, televizyon ve cep telefonunu olmadan da çocukluğun yaşanabileceğinin gösterilmesi. Sayı 47 / Eylül 2013

63


Kapak

Çalı Çileği Çorbası Karadeniz’in birçok bölgesinde yetişen ve yaban mersini diye de bilinen meyveden hazırlanıyor, çalı çileği çorbası. Bir hayli faydalı ve yapılışı da gayet kolay. İlkin ayıklanan meyve kaynar suda haşlanıyor. Ardından suyu süzülüp sıkılarak doğranıyor. Bir tencereye koyulan suya, haşlanmış mısır yarması ve fasulye ilave edilerek 10 dakika pişiriliyor. Doğranan yaban mersini kaynayan suya bırakılarak tencere 20 dakika daha ateşte kalıyor. Diğer yandan ince ince kıyılan soğan yağda pembeleşinceye kadar kavruluyor ve kaynama esnasında çorbaya katılıyor. Sıcak servisi makbul bu çorbanın. Yaban mersini kolesterol, yüksek kan şekeri, görme bozuklukları, idrar yolları enfeksiyonu gibi çeşitli rahatsızlıklarda fayda sağlıyor.

64

Kiraz Kavurması Bu yemek, kirazın anavatanı Giresun’a özgü. Şehrin mitolojideki ismi ‘Kerasus’ Latince’de kirazın memleketi anlamına gelmektedir. Bahar aylarında ak kirazdan hazırlanan kavurma yörede çok makbul. Tarife geçelim: Öncelikle kirazlar saplarından ayrılarak tuzlanıyor. Kendi kendine sulanan meyvenin çekirdekleri ayıklanıyor. Pişirme işleminden bir gece evvel böylece suya bırakılıyor. Tuzu hemen çıkmayacağından ara ara suyu yenileniyor tabi ki. İnce ince doğranan ve pembeleşinceye dek kavrulan soğan katkısı, Çalı Çileği’ndeki gibi bu çorbanın da olmazsa olmazı. Tuzlanmış kirazlar solan soğana ekleniyor. Gerisi malum.

Sayı 47 / Eylül 2013


Hiç çilek çorbası ya da kiraz kavurması yediniz mi? Hafiften vejetaryen misiniz? İlk soruya hayır, ikincisine de hayır cevabı veriyorsanız mutlaka yolunuz Karadeniz Bölgesi’ne düşmeli. Ya da tarifleri haberin içindeki yemeklerin yapıldığı bir yöresel restorana uğramalısınız.

Sakarca Fasulye Diblesi Dible, bu coğrafyanın zengin florasında yetişen fasulyelerden üretilen popüler bir yemek. Ayıklanmış sebze 1 cm inceliğinde parçalara bölünüyor. Üzerine soğan, küp küp kesilen domates, pirinç ve tuz ilave ediliyor. Ocaktaki serüvenin 5-10 dakika orta, geriye klanıysa kısık ateşte seyrediyor.

Sakarca, Giresun ve çevresinde fındık bahçelerinde ve çayırlık alanlarda yetişen bir bitki. Kış aylarında toplanır ve toplaması da zahmetlidir. Semt pazarlarında satılan sakarcaya kimi zaman çökülce de denir. Tencerede haşlandıktan sonra süzülen sakarca hafifçe sıkılır ve sonra mısır unu, tuz ve yumurtayla harmanlanır. Karışımın altı ve üstü tencerede kızdırılan sıvı yağda kızartılır. Bizden söylemesi: Mutlaka sıcak tüketilmeli.

Üzerinde eritilmiş tereyağı gezdirilerek ılık halde servis ediliyor. Yaz aylarının ideal yemeklerindendir.

Isırgan Otu Çorbası Isırgan otu zehrinden ötürü çıplak elle tutulduğunda yakar. Bu sebeple eldivenle temizlenmeli. Tuzlu suda iyice haşlanır. Yavaş yavaş un serpilerek karıştırılır ve eriyinceye kadar pişirilir. Sonrasında tel süzgeçten geçirilerek püre haline getirilir. Bu halde 15 dakika sürecince ateşte kalır. Servis öncesi üzerinde ayrı bir tencerede kavrulan sarımsak ve nane gezdirilir. Karadeniz yalnızca yeşilin bin bir tonu ve mavinin bütünleşmesiyle değil birbirinden ilginç ve güzel vejetaryen yemekleriyle de meşhur: Çileğin çorbası, kirazın kavurması vs… Zamanla Türk mutfağındaki yerini sağlamlaştırıyor bu tarif ve tatlar. Haberexen okuyucularına bir lezzet turu attıralım istedik. Sayı 47 / Eylül 2013

65


xen habere

AJANDA Affleck’ten Yarasa Olur mu?

Telefon musun fotoğraf makinesi mi? Samsung S4 Zoom modeli akıllı telefon dışında gerçek fotoğraf makinesi özelliği taşıyor. 10x Optik zoom ile fotoğraf kalitesi ve detayı normal bir akıllı telefonun üzerinde. Objektif kontrolü ile aramalar sırasında fotoğraf paylaşmanızı ve optik zoomu kontrol etmenizi sağlarken, hassas 16 mp CMOS sensörle, nefes kesen detayları yakalayabiliyorsunuz. S4 Zoom, dünyanın herhangi bir yerinde fotoğraf çekmek için sizi en iyi konuma bile yönlendiriyor.

Bu Ay Ne İzlesem? R.I.P.D Ölümsüz Polisler

Christian Bale, Batman karakteriyle özleşmesinden sonra Dark Knight Rises filmiyle birlikte Batman serisine son verdiğini açıklamış ve bütün hayranlarını hayal kırıklığına uğratmıştı. Bununla birlikte yeni Süperman filminde Batman karakterinin de yer alacağı açıklanmış ancak kimin oynayacağı belirtilmemişti.

Vizyon Tarihi: 06 Eylül 2013 (90 dk.) Yönetmen: Robert Schwentke Oyuncular: Ryan Reynolds, Robert Knepper, Kevin Bacon, Jeff Bridges, Mary-Louise Parker Tür: Bilim Kurgu, Aksiyon Nick Walker henüz hayatını kaybetmiş bir polistir. Bu gerçeküstü dünyada ‘Rest in Peace’ polis teşkilatına katılan Nick, ortağı Roy Pulsipher ile dünyadaki kötülükleri yok etmek için işbirliği yaparlar.

MENEKŞE’DEN ÖNCE

Bu belirsizlikler içerisinde geçtiğimiz günlerde Batman’in pelerinini giyecek kişinin ismi Ben Affleck olarak açıklandı. Warner Bros tarafından yapılan açıklamada Christian Bale’in canlandırdığı Bruce Wayne karakterini artık Ben Affleck’in üstleneceği ve ismi açıklanmayan yeni Superman & Batman filminde yer alacağı belirtildi. Yönetmenlik koltuğuna Zack Snyder’in (Man of Steel) geçeceği açıklanan yeni film 17 Haziran 2015’te vizyona girecek.

Vizyon Tarihi: 20 Eylül 2013 (70 dk.) Yönetmen: Soner Yalçın Tür: Belgesel Müzik: Fazıl Say İki kardeşini (Menekşe ve Koray Kaya) 2 Temmuz 1993’te Madimak Oteli’ndeki yangında kaybeden ve bu katliamdan sonra dünyaya gelen Menekşe, bu felaketi araştırmaya karar verir. Belgeselde, şu ana kadar çok fazla konu edilmeyen, aslında sadece şenliklere katılmak üzere oraya gelmiş olan sıradan Alevi vatandaşların öyküleri anlatılıyor.

George Clooney, Val Kilmer gibi Batman fanlarının hiç bir zaman onaylamadığı oyunculardan sonra sekizinci kez farklı bir aktör Batman’e hayat verecek. Affleck’in daha önce Marvel’in Daredevil karakterine verdiği zararı unutmayan yarasa severlerin tepkileri sosyal ortamlarda yükselmeye başladı bile. Hatta change.org internet sitesinde Ben Affleck’in Bruce Wayne rolunu oynamaması lehine başlatılan kampanya 55 bin imzayı aştı.

THE FAMILY Belalı Manzoniler Vizyon Tarihi: 27 Eylül 2013 Yönetmen: Luc Besson Oyuncular: Robert De Niro, Michelle Pfeiffer, Tommy Lee Jones, Dianna Agron, David Beller Tür: Gerilim, Komedi, Suç Manzoni ailesi diğer mafya aileleri tarafından ölüm tehditleri aldıktan sonra koruma programına katılıp Fransaya yerleştirilirler. Ancak aile bireylerinin hemen hepsinin bu hayata uyumla ilgili büyük problemleri vardır.

Man of Steel ile birlikte Superman’in ayağını yere başarılı bir şekilde bastıran Zack Snyder’in Affleck ile nasıl bir yol izleyeceğini kestirmek zor. Ancak Christopher Nolan’ın yönetimindeki Christian Bale’in koltuğuna oturmaya hazırlanan ikilinin sırtlarındaki sorumluluk çok büyük.

Bu Ay Ne Okusam? YILDIZLAR

KAYIP ŞEY

Can Dündar

Shaun Tan

Can Yayınları

İthaki Yayınları

Can Dündar’ın 2003 yılında, Milliyet’in eki olarak çıkartılan Popüler Kültür’de yayımlanan söyleşileri yer alıyor, ikinci baskısını yapan bu kitapta. Tarkan’dan Yılmaz Erdoğan’a pek çok ismin bulundugu bir arşiv niteliğinde bu kitap.

66

ALMAveHugoödüllerinin yanında, animasyon uyarlamasıyla Oscar kazanan Avustralyalı yazar ve çizer Shaun Tan’in kitabı, kendini arayan bir çocuğun hikayesi. Pek çok ülkede yayımlanan ve çocuklar kadar büyüklerin de ilgisini çeken “Kayıp Şey” felsefenin temellerinden birisini soruyor bizlere:“Biz kimiz ve bu dünyada ait olduğumuz bir yer var mı?”

KARARDI KARADENİZ Uğur Biryol İletişim Yayınları

“Laz” klişesi, “Karadenizli”nin tektipleştirmesi kitabın ortak dertlerinden biri. O klişelerin bir cephesinde “asabilik” varsa, öteki cephesinde bir yaşam neşesinin olduğuna dikkat çeken Uğur Biryol derlediği kitapta Karadeniz’in ve Karadenizli’nin hayatındaki bir çok konuya değiniyor.

Sayı 47 / Eylül 2013




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.