Haberexen #50 ExenPlus Aralık 2013

Page 1

1


2

E


Editör Zamanı Algılama Farkı

Zaman nesnel açıdan belirli dilimlere ayrılmış, üzerinde yazılı ve sözlü mutabakata varılmış bir kavram olmasına rağmen yapılan işler açısından algılamada farklılıklar ortaya çıkaran bir olgu. Yılın son günlerini yaşadığımız Aralık ayında bu algı farkı daha da ayyuka çıkıyor. Siz Aralık ayına yılın son ayı diye bakarken, biz dergiciler 2014’ün ilk ayı olarak bakıyoruz. Hatta ipucu vereyim, bavulunuzu hazırlayın, 2014’ün ilk sayısında sizi keyifli bir Karadeniz turu bekliyor. Neyse, şimdi gelecek sayımızı bırakıp bu ay elinizde tuttuğunuz EXENplus’ta neyimiz var ona bakalım. “İş’te Yaşama Dair” sloganıyla çıktığımız yolda her ay kapağa iş dünyasının başarılı erkek veya kadınlarını taşıyoruz. EXEN+’ın bu sayısının kapağında “Samsunluyum” demekten gurur duyan, ekranların başarılı yüzü Suna Vidinli var. Öğrencilik yıllarından gelecek planlarına kadar sohbet ettiğimiz Suna Vidinli’yi daha yakından tanımak isteyenler, Suna Hanım’a ayırdığımız 6 sayfada beklentilerini karşılayabilirler. Bu sayının bir diğer önemli konuğu ise 15 yılı aşkın süredir “Mazeret Yok” diyen, Türkiye’nin yetiştirdiği önemli iletişimcilerden Dr. Şaban Kızıldağ. Gerek kişisel, gerekse profesyonel yönleriyle ele aldığımız Kızıldağ’dan Karadeniz’e mesaj var. Ayrıca, kurumsallaşma, liderlik, yöneticilik ve dahası yine bu satırlarda karşınızda. Tam da Şaban Kızıldağ’ın dergimizde “Mazeret Yok” dediği ayda, Samsun’un Çarşamba İlçesi’nde Kumköy İlkokulu’nda bir öğretmenle tanıştık. Dilek öğretmen de “Mazeret Yok” diyenlerden. Öyle ki, yaptığı projeler sayesinde 2012 yılında “Yılın Öğretmeni” ödülünü de almaya hak kazanan Dilek Livaneli’nin takdire şayan uygulamaları EXEN+’ta sizlerle. Kimine göre çalıkuşu, kimine göre anne, kimine göre ise idealist bir öğretmen olan Dilek Livaneli’nin hikâyesini okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. Bütün bunların yanında 26 yıldır aralıksız perde açan amatör tiyatro BST, aşkın ritmi tango, iş yemeği adabı ve daha birçok konu bu sayfalarda sizi bekliyor. Bu arada bahsetmeden geçemeyeceğim, Dergi Haberexen’in bu ay 50. sayısı sizlerle. Bir zamanlar ufak bir fidan olan dergimiz, bugün yetişkin bir ağaç oldu ve yeni sürgünler veriyor. EXEN+ bunun en güzel örneklerinden. Siz değerli okurlarımızla birlikte nice 50 sayılara demek istiyorum. Keyifli okumalar!

Kür sad Tekoluk

HABEREXEN

®

www.haberexen.com Dergi Haberexen’in Ücretsiz Ekidir. Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi Mustafa ÇAKIR SORUMLU YAZI iSLERi MÜDÜRÜ

Mustafa BİiLiK

HABER MERKEZi

Mert Volkan GÜN Merve SARISIN Ayse GENÇ HALKLA iLiSKiLER

Ekrem Yunus KESiCi Onur NURDEMiR Tel : 0 362 432 64 64 Faks : 0 362 435 47 77 Mail : abone@haberexen.com REKLAM SATIS

Yavuz YAMAN Kürsad TEKOLUK Rezervasyon Tel : 0 362 432 64 64 Rezervasyon Mail : reklam@haberexen.com HUKUK DANISMANLARI

AV. Hakan KARADUMAN AV. Hasan Tahsin SENGÜL AV. Adem AKSOY GÖRSEL YÖNETMEN

Uğur BIYIK BASIM YERi

Erol Ofset Ltd. Şti. Pazar mah. Necati Efendi Sk. No: 43 / SAMSUN Tel: 0 362 431 98 96 YÖNETiM YERi ADRESi

Ulugazi Mh. 19 Mayıs Bulvarı Sarı Konak Apt. No: 16 / 1 - 3 SAMSUN YAYIN TÜRÜ

Aylık Yerel Süreli Yayın BASIM TARİIHI

10 Aralık 2013 ISSN: 2147-4397 Bu dergi’de yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları Marka Evi Ajans ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. ‘ye aittir. Yazılı ve ön izin olmaksızın hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun materyalin tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Bu dergi, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.


32 Şaban Kızıldağ

Dr. Şaban Kızıldağ EXEN+ okurları için aile şirketlerinde kurumsallaşmadan insanların ve şirketlerin ürettikleri mazeretlere, Karadeniz ekonomisinden yönetici ve liderlerin özelliklerine kadar birçok konuda sorularımızı yanıtladı.

56 Dilek Livaneli

Sadece Kumköy’de değil Türk eğitim tarihinde örnek olabilecek uygulamalara imza atan Dilek Öğretmen ve birbirinden önemli projeleri sizlerle.

42 TANGO

“Tango ve Kırmızı” dans ekolünün kurucusu Orçun Sakarya ve hem eşi hem de dans partneri Meral Sakarya EXEN+ Dergisi için tango ile ilgili sorularımızı cevapladı.

06

til Sahibi Olmak Ayrıntılarda Gizlidir. S Stil sahibi olmak modayı bire bir takip etmek anlamına gelmez. İş hayatı içindeki erkeklerin giyimlerinde aksesuar kullanımı ve aksesuar seçimi için tavsiyeler

08 İş Seyahatiniz Kabusa Dönüşmesin.

İş seyahati sırasında konaklayacağınız mekân sadece yatakhane hizmeti sunan bir yer değil. Konuklarınızı ağırlayacağınız, belki de işletmenizin kaderini değiştirecek işlere imza atacağınız yer.

10 2014 Dijitalde & Pazarlamada Bizlere Ne

Getirecek?

Sürekli değişen bir ekosistemin içinde trendleri takip etmek elbette çok zor. Bu trendleri takip eden kişiler içinse daha zor bir durum var: uygulama süreçleri.

14 İş Yemeği Adabı.

Önceleri ofis ortamına sıkışıp kalan iş görüşmeleri, rezidanslara, lüks restoranlara veya otellere taşındı. Tabi ki her ortamın kendine has kuralları ve adabının olduğu unutulmamalı.

22 Suna Vidinli

Bazı insanlar vardır sadece birine, bir yere hatta bir zaman dilimine ait olamazlar. Bunlar geçmişten aldıkları gücü, vizyonlarıyla birleştirerek geleceğe taşırlar. EXEN Plus’ın bu sayısında böyle bir insanla röportaj yaptık sizin için.


5


6

Stİl Sahİbİ Olmak Ayrıntıda Gİzlİdİr Stil sahibi olmak modayı bire bir takip etmek anlamına gelmez. Herkesin kendine göre bir tarzı ve kıyafeti taşıma şekli vardır. İş hayatı içindeki erkeklerin giyimlerinde aksesuar kullanımı ve aksesuar seçimi çok önemlidir. Kadınlar kadar çok giyim seçeneği bulunmayan çalışan bir erkeğin az ama duruş ve stil sahibi olmasını sağlayan o aksesuarlar:

Kol düğmesi statünüzün önemini vurgular Ayrıca ceketteki kol düğmelerinin yapılış şekli ve sayısı sizin giyiminizdeki otorite mesajının önemli bir parçasıdır.


7 Taşıdığınız ve cebinizden çıkan her şeyin sizin seçtiğiniz bir parça olduğunu ve sizi temsil ettiğini hatırlayarak kullandığınız cüzdan ve kalemin kalitesine de özen gösterin. Kalemin duruş üzerindeki bıraktığı izlenime örnek olarak Turgut Özal’ın katıldığı televizyon programlarına elinden düşürmediği o kalemi verebiliriz. Kalem Özal’a bir ciddiyet kazandırdığı gibi gereksiz hareketlerde bulunmasına da engel olmaktaydı.

Kravat kıyafetinizdeki renkleri birbirine bağlamanıza, görünüşünüze dinamizm katmanıza, seçeceğiniz desen şekilleri ile kişiliğinizi vurgulamanıza ve kıyafetinize resmi, spor görünüş kazandırmanıza veya görünüşünüzü modernleştirmenize yardımcı olur. Cep mendili kullanılacaksa kravata uymasına ama kravatla aynı desen olmasına dikkat edilmelidir. Değişik şekillerdeki mendiller görünüşünüzü klasik, romantik veya modern yapabilir.

Ayakkabı ve kemerde kıyafetten uyumsuz renkten ve topuğu yenmiş, bakımsız ayakkabılardan kesinlikle kaçının. Ayakkabının pahalı olmasına gerek yoktur. Ancak bakımlı olması giyimde can alıcı noktadır.

Saatiniz kesinlikle ciddiyet mesajı verebilmelidir Taşıdığınız evrak çantasına dikkat edin yeni bir evrak çantasının ya da tıka basa dolu bir evrak çantasının bırakacağı izlenimi önemseyin


8

İş Seyahatiniz

Kabusa

Dönüşmesin!

Rekabet ortamının kızışması eskiden gelen alışkanlıkların da terk edilmesine neden oluyor. Bundan 40 yıl önce sadece bulundukları şehirde iş yapmayı yeterli gören insanlar günümüzde bırakın şehirlerarası ya da bölgeseli uluslararası ticaretin peşinde. Kabuğunu kırmak isteyen işletmeler ve işletmeciler bu süreçte sıkça bulundukları konumun dışına seyahat etmek durumunda kalıyor. Yapılan bu iş seyahatleri günübirlik olabildiği gibi bazen haftalarca da sürebiliyor. Özellikle uzun soluklu seyahatlerde görüşeceğiniz kişiler veya konuşacağınız konular kadar konaklayacağınız mekânda önemli bir konudur. Bir iş seyahati sırasında kalacağınız oteli tatil yapacağınız bir yer gibi değil de gittiğiniz o bölgedeki ofisiniz olarak görmeniz doğru seçim yapmanızın ön koşulu. Seçim yaparken önceliğiniz konfordan veya lüksten ziyade, şık görüntü ve işlevsellik olmalı. Oteldeki SPA merkezi sizin önceliğiniz olamamalı. Tabi ki, gün sonunda yoğun koşuştur-

macanın stresini atacak kadar sosyal imkânlara da sahip olmalı. Ayrıca güvenlik de unutulmamalı. Özellikle yurt dışı seyahatlerinde tanımadığınız bir kültürle etkileşim kuracağınızdan güvenliğe ekstra önem vermelisiniz. Seyahatiniz boyunca unutmamanız gereken en önemli şey şu: Siz buraya iş görüşmeleri yapmaya geldiniz ve bu otel sizin ofisiniz. Konuklarınızı ağırlayacağınız, belki de işletmenizin kaderini değiştirecek işlerin altına imza atacağınız yer. İşlevselliği öne çıkaran ve yaptığınız işe prestij katan otelleri sıkça görmek mümkün günümüzde. “Business Class Oteller” diye adlandırılan bu tür otellerde lüks ve gösterişin ön planda olmadığını unutmazsanız hayal kırıklığı yaşamanıza da gerek kalmaz. Basit bir konu gibi görünmesine rağmen kimi zaman can sıkıcı olabilen iş seyahatinde konaklama konusuyla ilgili aşağıdaki tavsiyeleri uygulamanız işlerinizi kolaylaştıracaktır.


9 İş seyahati sırasında konaklayacağınız mekân sadece yatakhane hizmeti sunan bir yer değil. Konuklarınızı ağırlayacağınız, belki de işletmenizin kaderini değiştirecek işlerin altına imza atacağınız yer.

• Seyahat planınızı mümkün olduğunca erken bir tarihte hazırlamaya çalışın. Bu durum size daha detaylı plan yapma fırsatı ile ulaşımda ve konaklamada daha rahat yer bulma ve uygun fiyat avantajları sunacaktır. • İş seyahatini planlarken konaklama için ayıracağınız bütçeyi önceden belirleyin ve rezervasyonunuzu yaptırın. Bu sayede seyahatiniz sırasında hoş olmayan sürprizlerle karşılaşma riskini azaltabilirsiniz. • Gittiğiniz bölge hakkında önceden araştırma yapın. Sizin seyahatinizle aynı tarihlere denk gelecek bir fuar, kongre ya da farklı bir organizasyon varsa stratejinizi ona göre belirleyin. • Önceliğinizin iş görüşmeleri olduğunu unutmayın ve işinize prestij katabilecek, gittiğiniz bölgede marka olmuş bir otel tercih edin. • Sizi ziyarete gelebilecek konuklarınızı ağırlayabileceğiniz bir mekana sahip olup olmadığına bakın. Bu bir restoran da olabilir lobi de. • Business Class Oteller genelde 4 yıldızlı olur. 3 yıldızlı oteller görüşmelerinizde istediğiniz sonucu elde etmenize pek yardımcı olmayabilir, 5 yıldızlı oteller ise işinizi görebileceği gibi sahip olduğu imkanlar nedeniyle size daha fazla maliyet çıkaracaktır. • Seyahatiniz için otel seçerken evinizden ve ofisinizden uzak olduğunuzu göz önünde bulun-

durmalısınız. Kaldığınız otelin sağlık, ulaşım ve benzeri alanlarda ne gibi hizmetler verdiğini ve “House Keeping” hizmetleri hakkında önceden bilgi almanız seçiminizi kolaylaştıracaktır.

• Otelin bulunduğu konumu göz önünde bulundurun. Güvenlik güçlerine, hastanelere, görüşme yapacağınız yerlere yakınlık sizin avantajınıza olacaktır. • Otel bünyesinde konaklama harici hizmetlerine göz atın. Araç kiralama, hava alanına ulaşım, Business Center gibi hizmetler seçiminizi kolaylaştıracaktır.


10

2014 Dİjİtalde & Pazarlamada Bİzlere Ne Getİrecek? Necip MURAT / pazarlamasyon.com kurucusu

Sürekli değişen bir ekosistemin içinde trendleri takip etmek elbette çok zor. Bu trendleri takip eden kişiler içinse daha zor bir durum var: uygulama süreçleri. Bugün dijital pazarlama ile ilgili temel seviyede bilgisi olan profesyonellerin uygulamaya kolaylıkla dökebileceği trendlerden, başlıklar halinde söz edeceğim. HAYAT UZARKEN DİKKAT KISALIYOR Gün içerisinde yüzlerce video izliyoruz. Peki, hiç düşündünüz mü internette en son ne zaman 4-5 dakikanın üzerinde bir video seyrettiğinizi? Ya da şöyle söyleyeyim; en son ne zaman bir markanın yaptığı Facebook aplikasyonuna onlarca dakikanızı verdiniz? Bu soruların yanıtı aslında internet alışkanlıklarımızın ve online düzenimizin tekdüzelikten çıkıp daha kıvrımlı bir hal aldığının kanıtı. Twitter’ın 6 saniyelik Vine, Facebook’un 15 saniyelik Instagram güncellemesinin yegane amacı da bu: dikkat dağıtmadan kısa zamanlı geri bildirimler alabilmek. Türkiye’de de son yıllarda 59saniye.com gibi internet sitelerinin ve Vine videosu paylaşan Facebook sayfalarının yükselmesinin arkasında yatan gerçek de bu aslında.

Bu aşamada dijital pazarlamacıların, tüketicilere uzun mesajlar vermekten kaçınması ve call to action’ı yüksek olan çalışmalar yapması gerekiyor. Basit düşünmek gerekirse; yaratıcı bir Vine/İnstagram serisi bu iş için güzel bir başlangıç olabilir. İNSANLARI DÜŞÜNMEYE TEŞVİK ETMEK Günlük yaşantımızda ortalama 3000 reklamla karşılaşıyoruz. Bu durumun sonucu olarak artık çoğu insan reklamlar karşısında bağışıklık kazandı. Reklamların call to action’a dönüşmesi de artık tüm zamanlardan daha zor. Bu koşullar altında markanın pazarlama faaliyetlerini efektif bir şekilde yapabilmesi için diğer markalardan farklı olması ve insanları düşündürmeye teşvik etmesi gerekiyor. Peki nedir bu düşündürmeye teşvik etmek?


11


12

Aslında olay gayet basit. Markanın, tüketicilerin zihnine ”acaba ben bu durumda olsam ne yapardım?” sorusunu yerleştirmesi gerekiyor. Genellikle viral videolarda kullanılan bu taktik sayesinde tüketicilerin hem dikkat seviyesi daha üste çıkıyor hem de akılda kalıcılık artıyor. DEBRANDING Debranding uzun süredir konuşulan bir konu. Türkçeye “isimsizleştirme” olarak geçen bu kavram, markayı marka yapan şeylerden bilinirlik sağlayan en önemli unsurlardan biri olan ismi, markanın üstünden bir kenara atmak sadece bilinen diğer özelliklerini ön plana çıkarma anlamına geliyor. Nike’ın stratejisi bu durumun en iyi örneği. Nike’ın logosunu 1971 yılında üzerinde Nike yazarken görebiliyorken, özellikle son zamanlarda Nike yazmasına hiç gerek kalmadan sadece ikonu ile birlikte onu tanıyabilir hale geldik.

Şirketin logosunu, isme gerek duymadan kullanıcıların bilinçaltına yerleştiren Nike, algı yönetimi konusunda ne denli büyük bir adım attığını kanıtlamış oldu. Son zamanlarda Coca Cola’nın yapmış olduğu en popüler 250 ismi kutulara yerleştirmek de debranding’in iyi örneklerinden biri. Önümüzdeki dönemlerde bu konu ile ilgili haberleri sıkça duyuyor olacağız. DENEYİMSEL PAZARLAMA Markalar, değişen alışkanlıklar ve opsiyonların çokluğu sayesinde tüketicinin kral olduğu bir dünyada pazarlama faaliyetlerini gerçekleştirmek zorundalar. Bu dünyanın en büyük özelliği ise geleneksel pazarlama faaliyetlerinin yerini kullanıcı deneyimine bırakması. Global çaptaki markaların Youtube kanallarını veya reklam filmlerini izlediğimizde de bu durumun farkına rahatlıkla varabiliriz. Örneğin Heineken, yapmış ol-

duğu birçok deneyimsel pazarlama faaliyetiyle, tüketicileri eğlendirirken, onların markaya olan sadakatini arttırıyor ve viral bir etki kazanıyor. Peki, markalar deneyimsel pazarlama ile ne kazanıyor? • Satış Artışı Ürün ya da hizmet ile ilgili bir deneyim yaşayan kişinin o ürünü kullanmaya istekli olması son derece doğal bir durum. Yapılan araştırmalar da bu durumu kanıtlar nitelikte. Örneğin ABD’deki işletmelerin %74’ü deneyimsel pazarlama sonucu satışlarının arttığını dile getiriyor. Her ne kadar bu oran Türkiye’de daha az olsa da deneyimsel pazarlamanın en önemli etkisinin satışlar olduğu aşikâr. • Marka Sadakati Deneyimsel pazarlamanın en önemli faydalarından birisi de müşteriye aşılanan sadakat duygusu. Yaşanan deneyim sonucunda bilinçaltında filizlenen sadakat duygusu, ürünü ya da


13

hizmeti alma ihtiyacı hissedildiğinde eyleme dönüşüyor. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki her gün binlerce ürün ya da hizmet ile karşılaşan müşteri için sadakat süreci çok da uzun olmuyor. Bu noktada markaların deneyimsel pazarlamayı bir Premium hizmet gibi görmesi yerine sürekli uygulaması sadakatin daha uzun süreli olmasını sağlayacaktır. CONTENT IS THE KING! Tüketici istekleri araştırılmadan “Ne üretirsem onu satarım” anlayışı biteli çok oldu. Şimdi güç tüketicide ve o ne isterse o oluyor. Hatta istemedikleri bile önüne seriliyor. Durum; “yeter ki markamızı sevsin ve bağlansın, biz her şeyi yapmaya hazırız” kıvamına geldi. Hâl böyleyken tüketici de tüm şımarıklık haklarını kullanıyor. Bir nevi geçmişin intikamını alıyor. Bir kez kullandığı bir markayı bir daha kullanmama ya da yıllardır kullandığı markayı terk etme ihtimalini her an hissettirerek, üreticiyi diken üstünde tutuyor ve değişime zorluyor. Çünkü kendileri de değişiyor. Alışkanlıkları, ihtiyaçları, hayalleri, zamanı kullanma biçimleri, kullandıkları iletişim yolları, sabır sınırları.. Her şey değişiyor. Her gün yeni bir istekle anne babasının karşısına çıkan çocukları mutlu etmek ne kadar zorsa, bugünün tüketicisini mutlu etmek de bir o kadar zor. Zaten eskiden en büyük hayali bisiklet olan çocuklar bugün akıllı telefonlar, bilgisayarlar istiyor ve başka türlü ikna olmuyor. Tüketiciler de TV’de, dergide gördükleri reklamlarla satın almaya ikna olmuyor ve markanın elinden gelenin fazlasını yapmasını istiyor. Bu nedenledir ki geleneksel pazarlama yerini dijital pazarlamaya bırakmak üzere. Dijital pazarlamanın en güçlü kozu ise içerik pazarlama. Son yıllarda sıkça söz edilen içerik pazarlama, sosyal medya, mobil, SEO, e-mail gibi dijital pazarlama yöntemlerinden ayrı tutuluyor ve markalar tarafından en önem verilen ve gelecekte de en önem verilecek olan pazarlama biçimi olarak gösteriliyor. Bunun sebebi ise şımarık diye tabir ettiğim tüketicinin kendi etrafına ördüğü reklam geçirmez duvarı yıkacak tek yolun içerik pazarlama olması.


14

İş Yemeği Adabı


15

“Başkaları konuşurken uyumayın, başkaları ayakta dururken oturmayın, sakince susmanız gereken zamanda konuşmayın ve başkaları dururken yürümeye devam etmeyin” George Washington

Çağa ayak uydurmaktan ziyade çağın önüne geçmeyi hedef edinen iş dünyasında dinamikler artık çok daha hızlı değişiyor. Firmalar rekabeti üretim, maliyet, kalite veya hızdan çok kurumsallaşma, Ar-Ge, algı veya imaj üzerinde yapıyor. Bu değişim beraberinde firmaların iş yapma şekillerinde de değişime neden oldu. Önceleri ofis ortamına sıkışıp kalan iş görüşmeleri, rezidanslara, lüks restoranlara veya otellere taşındı. Tabi ki her ortamın kendine has kuralları ve adabının olduğu unutulmamalı. Ofiste yaptığınız iş görüşmesiyle, restoranda yaptığınız yemekli bir iş görüşmesinin aynı formatta olmasını bekleyemezsiniz. Aslında oldukça basit gibi görünen bu iş yemeklerinin iş imajınıza etkisi sandığınızdan daha fazla olabilir. Yeni çözüm ortaklıkları kurulabilir ya da mevcut müşterinizi kaçırabilirsiniz. EXEN+ sizin için iş yemeğinin adabını araştırdı.


16

İş Yemeği Nedir?

I

ş yemekleri ofis ortamına karşın sağladıkları daha az resmi ve göreceli rahat ortamla, iş hayatında sorunların çözümlenmesi ve toplantılar için bulunmaz fırsatlardır. İyi bir yemek yemenin zevkiyle işin bir araya gelmesi sonucunda karşımıza çıkan iş yemeği kavramı kuşkusuz anne ve babaların çocuklarına öğrettikleri, yemek masasında ‘lütfen’ ve ‘teşekkür ederim’ gibi kelimelerin kullanılmasından çok daha ciddi donanım ve bilgi gerektirir. Kariyer merkezlerinin, imaj uzmanlarının ve eğitim şirketlerinin hakkında seminerler ve eğitimler düzenlemeye başladıkları iş yemeği kavramı hakkında bir şeyler öğrenmek; iş yaşamınızın hayatınızla birleştiği bu önemli zamanlarda kendinizi daha rahat hissetmenizi sağlayacak. Aman Dikkat! İş yemekleri ile ilgili sürekli aklınızda tutmanız gereken en önemli şey, iş yemeklerinin yemek ile ilgili gibi görünse de aslında iletişim ile ilgili olduğudur, dolayısıyla kendinizi rahat hissetmeniz ve çevrenizdekileri de rahat hissettirmeniz başarılı bir iş yemeği için en önemli kriterlerdir. İş yemeği, hayatınızla işinizi bir araya getiren dolayısıyla hayatınızın işinize yansımasını açıkça ortaya koyan bir alan olması ve sizin karşınızdakine karşı saygınızı ile detaylara olan ilginizi ortaya koyması bakımından önemlidir. İş yemeği hakkında bilmemiz gereken en önemli ayrım davet edenle davet edilenin görevlerinin ayrı olduğudur. İş yemeğinin mükemmel geçmesi için bu ayrımın yapılması ve herkesin kendi rolünü oynaması önemlidir. İş yemeğinde uygun mekânı seçmek ve beğenilere uygun yemeği seçmek ev sahibinin yani daveti yapanın görevidir. İş yemeklerine kesinlikle geç kalmamanız gerekir. Tercihen 10 dakika önceden orada olmak bu riski azaltmak

için en etkili çözümdür. Geldiğinizde yemeği birlikte yiyeceğiniz insan henüz gelmemişse; masanın düzenini bozmadan beklemeniz ve herhangi bir şey yiyip içmemeniz gerekir. İş yemeği göreceli olarak daha az resmi bir ortamda yapılsa da hazırlığınızı yapmalı ve ihtiyacınız olabilecek dosyaları yanınızda getirmelisiniz. Hazırlığınızın boşa gitmemesi ve yemeğin başarıya ulaşması için; yemeği bitirmeyi planladığınız vakitte aktarmak istediklerinizi açıklamış ve hedeflerinizi anlatmış olmalısınız. Yemek sırasında oluşacak olan iletişimi bozmamak için, yemeğin başlangıcında cep telefonu gibi sizi ve karşınızdakini rahatsız edecek faktörlerden kurtulmanız önemlidir. İş yemeği konusunda bilginizin olması; kullanılması gereken uygun kaşık-çatal-bıçakları bilmeniz ve doğru kullanmanız, uygun yemeği ve mekânı seçmeniz gibi detaylar bütünün başarıya ulaşması için çok önemlidir. Yemeği küçük parçalar halinde yemeniz olası kazaları engelleyeceği gibi iletişim kurmanızı da kolaylaştırır. İş yemeğine çıkacağınız kesinleştiğinde, iş yemeği etiketi hakkında bir şeyler okuyup kendinizi geliştirmeniz önemlidir. Yemeğe başlamak iş yemeklerinin en çok sorun yaşanan kısmıdır. Misafirinizin ya da patronunuzun yemeğe başlamasını beklemek bu sorunu kolayca halletmenizi sağlayacaktır. Kalabalık davetlerde ise beklemeniz gereken daveti yapanın baştaki konuşmayı bitirmesi, yemeğe başlamanız için doğru zamanı gösterir. Tatlı ve kahve, iş yemeğinin en önemli kısmıdır dolayısıyla zamanı iyi planlayıp bu bölümü atlamamanız gerekir. Alınması gereken kararlar ve yapılması gereken anlaşmalar çoğunlukla bu bölümde gerçekleşeceğinden; tatlı ve kahve konusunda dikkatli olmanız gerekir. Tatlı ve kahvenizin siparişini verdiğinizde, yemek


17

boyunca anlattığınız şeylerin kısa bir özetini yapıp ana noktaları tekrar vurgulamak, yemeğinizin başarısını artıracaktır. Eğer yemek teklifini getiren sizseniz, hesabı ödemeniz gerekir. Bu noktada, hesabın doğru olduğuna göz atmakla birlikte, hesabı uzun uzun incelememenizi öneririz.

Eğer hesapta bir yanlışlık varsa bunu iletmek için misafirinizin mekândan ayrılmasını bekleyin.

ği için sorun yaratabilmekle beraber; akşam yemeklerinde öğle yemeklerine göre daha çok tercih edilir.

Alkol kullanımı iş yemeklerinin en büyük soru işaretlerinden biridir. Alkol kullanımı, iletişimi duraksatacağı ve yanlış algılamalara yol açabilece-

Öğle yemeklerinde alkol kullanımı ise yemeğe davet edenin seçimlerine göre şekillenebilir.


18

Kültürel İş yemeklerinin yemekten çok bir gündemi tartışmak için yapıldığını; bundan dolayı da önemli olanın iletişim olduğunu asla unutmayın. İş yemeklerinde istediğiniz ortamı yaratabilmek, iletişimi güçlendirmek için karşınızdaki insanın şirketi, kültürü, görevi ve benzeri nitelikleri hakkında önceden bilgi sahibi olmanız işinizi kolaylaştıracaktır. İşte dünyanın neresinde olursanız olun başarılı bir iş yemeği geçirmek için bilmeniz gerekenler.

Rusya

Diğer ülkelerin aksine Rusya’da kahvaltılar iş kültürünün bir parçası sayılamaz. İş yemeklerinin genelde toplantı için değil anlaşma imzalama için tercih edildiği Rusya’da, yemekler için sakin ve kalabalık olmayan yerlerin tercih edilmesi, saat 18.00 civarında yemeğe başlanması, kadın çalışanların yalnız başına yemeğe çıkmayı tercih etmediğinin dikkate alınması ve en önemli pozisyondaki insanın merkeze oturtulması önemlidir. Alkol yemeklerin kaçınılmaz bir parçasıdır ama alkol olmasa bile şerefe kadeh kaldırma gelenekseldir. İçki içmenin Rus kültürünün önemli bir parçası olduğunu unutmayın çünkü içki içmeyi reddetmek son derece kaba bir davranıştır dolayısıyla ya sağlık gibi geçerli bir sebep açıklamalı ya da içer gibi yapmalısınız. Ruslar çatalı sağ, bıçağı sol elle kullanırlar dolayısıyla sizin için doğru olan onlar için yanlıştır.

Hindistan

Hindistan’da menü geldiğinde menüyü daha yaşlı ya da daha yüksek pozisyonda olanın alması gerekir. Hindistan’da iş yemeklerinde davet edenin müsrif olması beklenir dolayısıyla davet edenin pahalı bir restoran seçmesi ve menüden istenebilecek her şeyi sipariş etmesi uygundur. Yemek başladığı anda iş konuşulmaya başlanması Hindistan’da hoş karşılanmaz çünkü kişisel iletişim işin yapılması için çok önemlidir. Aile gibi kişisel konular hakkında sorular sorulmasını garip karşılamazlar.

Avrupa

Genel olarak Avrupa’da, yemek sırasında ellerin dizlerin üzerinde olması uygun karşılanmaz dolayısıyla yapmanız gereken bir elinizi masanın üstünde tutmaya çalışmaktır. Elin sürekli dizlerin üzerinde olması güvensizlik belirtisidir ve insanların ilgisi elleriniz üzerine yoğunlaşır.

Fransa

Fransa’da kişisel konular konuşmak uygunsuzdur bunun yerine politika gibi gündem maddelerine yoğunlaşmalısınız. Fransa’da iş yemeği dediğinizde akla 1-2 saat gibi tahmin edebileceğinizden çok daha uzun süreler gelir çünkü yemek Fransa’da kültürün bir parçasıdır. Akşam ye-


Farklılıklar meklerinde olduğu kadar öğle yemeklerinde de şarabı tercih etmek normal kabul edilir.

İsveç

İsveç’te iş yemeğinde resmilik çok önemlidir. Resmiliği sağlayabilmek için davet edenin yemek başlamadan bir hoş geldiniz konuşması yapması ve bu sırada davet edilenin de teşekkürlerini belirtmek için ayakta durması beklenir. Almanya’da yemeğe başlamadan önce herkese “Afiyet olsun” demek adettir. Yiyebileceğiniz kadar yemek sipariş etmeniz önemli bir özelliktir çünkü Almanlar yemek sonrasında tabakta bir şey kalmamasına dikkat ederler. Masaya yakın ve dik oturmanız; ellerinizin masanın üstünde olması, yemek sırasında göz kontağı kurmanız ve masadaki herkese servis yapılmadan yemeğe başlamamanız gerekir.

Çin

Çin’deki toplum yapısı hakkında bilmeniz gereken en önemli şey hiyerarşidir. Yemek sırasında yapabileceğiniz en büyük hata insanların pozisyonlarını unutup bir insanı olduğundan daha düşük bir pozisyondaymış gibi hatırlamaktır. Masadaki en önemli kişi, davet edenin sağında oturan; ikinci en önemli kişi ise solunda oturandır.

Japonya

Japonya’da yemek daveti yapmak bile çok önemlidir çünkü iş adamları güvenmedikleri insanlarla yemeğe çıkmazlar. Geleneksel bir Japon restoranında genellikle davet eden sizin için sipariş verir dolayısıyla beklentilerinizi bilmesini sağlamalısınız. Yemek bitiminde mutlaka teşekkürlerinizi davet edene iletmelisiniz çünkü bu geleneklerinin önemli bir parçasıdır. Eğer siz Japon bir iş adamını yemeğe davet ediyorsanız mümkün olduğunca kendi kültürünüzden bir restoran seçmelisiniz çünkü Japonlar için kendi kültürünüzü tanıtmaya çalışmak önemli bir prestijdir ve iletişimi sağlamak konusunda size çok yardımcı olur. Aynı şekilde bir Japon sizi davet ediyorsa bu kültürel bir yere gideceğiniz anlamına gelir dolayısıyla gitmeden kültürleriyle ilgili bilgi edinmelisiniz. Konuşmalarınız sırasında Japonca cümleler kullanmanız onları etkileyecektir. Japonya’da diğer ülkelerin aksine resmi yerlere karşı patronların da eğlenceye katılabilecekleri “karaoke” barları ve gece kulüpleri tercih edilir dolayısıyla iş yemeğinin sabaha kadar sürebileceğini ve kadınların mutlulukla karşılanmayacağını da hesaplamanız gerekir.

Olası Kazalar Yemek boyunca isteğiniz dışında, sizi zora sokan küçük kazalar yaşayabilirsiniz. Telefonunuzun çalması, davetlinizin alerjisi olduğu yemekler seçmeniz ve yemek hakkında şikâyet etmeniz bu küçük kazalardan bazıları. Asıl dikkat etmeniz gereken kazalar; karşınızdakinin dinsel ve politik nedenlerle yememe olasılığının olduğu yemekler seçmemek, karşınızdaki sizden tamamen farklı bir kültürden geliyorsa kültürü hakkında bilgi edinmek, fazla alkol almamak, fazla konuşmak ve seçtiğiniz yerin personeline kaba davranmamaktır. Çorbayı içmeye başlamadan önce olası kazaları engellemek için kendinizden biraz uzaklaştırın. İş yemeğinde; dişinize takılacak, kesmesi zor ve elle yenecek yemeklerden kaçınmanız gerekir. Bunlar yerine yemesi kolay ve sossuz yiyecekleri tercih edin böylece yemeğin üzerinize sıçraması gibi olası kazaların önüne geçmiş olursunuz. Yemeği beraber yiyeceğiniz kişi geç kaldıysa beklemeniz gereken süre 30 dakikadır. 30 dakika sonunda hale gelmediyse, yemeğinizi sipariş edebilirsiniz. Yemeğe davet eden ya da davet edilen tarafsanız ve yemeği unutursanız; en kısa zamanda yemeği beraber yiyeceğiniz insanı arayıp özür dilemeli ve uygun olan en kısa zamanda yeni bir yemek planlamalısınız.


20

TAVSİYELER • Davet edilen ve davet eden tarafın rolleri farklı olduğu için bu konuda özellikle dikkat etmeniz işinizi kolaylaştıracaktır.

• Masaya menü geldiğinde ilk başta davet eden tarafın menüyü alması beklenmelidir. Davet edilen taraf genellikle davet edenin yönlendirmesini bekler. Menüyü masada açık bıraktığınız sürece garsonun sipariş almak için gelmeyeceğini unutmayın. • Yemek sırasında birbirleriyle tanıştırmanız gereken insanlar varsa, ilk başta daha önemli olan (tercihen davet ettiğiniz) kişiyi tanıştırmanız gerekir. • Yemeği düzenleyen sizseniz, herkesi doğru yere oturtmakta sizin görevinizdir dolayısıyla özenli bir oturma planı yapmalısınız. • Yemek başlamadan önce garsonunuzu önce misafirinize servis yapması konusunda uyarabilirsiniz. Servisi siz yapıyorsanız, ilk misafirlerinize en son kendinize servis yapın. • Yemeğe davetliyseniz tam zamanında gitmeniz doğruyken, davetli olduğunuz bir kokteylse kesinlikle başlangıç zamanından önce orada olmamalısınız. Kokteyle gitmek için en ideal vakit, başlangıcından sonraki ilk yarım saat içerisinde orada olmanızdır. • Yemek esnasında herhangi bir şekilde masadan kalkmanız gerekirse, peçetenizi sandalyenin üstüne bırakmalısınız. • Yemek sırasında konuşurken davetlilerinizin gözlerine bakmak, iletişimi sağlamak açısından çok önemlidir. • Davetli olduğunuz yemekte, davet eden içki içmeyi tercih ettiyse ve siz istemiyorsanız başta bardağınıza konulmasını reddetmeyin. • Eğer ofiste bir yemeğe davet edildiyseniz, davet edenin size oturacak yer göstermesini beklemelisiniz.

• Eğer iş yemeği için davet edildiğiniz yer bir ev ise peçetenizi, ev sahibinden ve sizden daha yaşlı insanlardan önce kullanmaya başlamamalısınız. • Ağzınızda yemek varken asla konuşmayın, bunun içinde yemeğinizi küçük parçalar halinde yemeyi tercih etmelisiniz. • Çatal, kaşık ve bıçaktan herhangi birini kullanmak için kaldırdığınızda onun bir daha masaya değmemesi gerektiğini unutmayın. • Çatal, kaşık ve bıçak servisinizi dışarıdan içeriye doğru kullanın. • Masayı düzenlerken tuzu ve biberi yan yana yerleştirin. Birisi tuzu ya da biberi istediğinde, ikisini birlikte uzatın. • Masayı düzenlerken dikkat etmeniz gereken şeylerden ekmekleri oturan kişinin soluna, bardakları ise sağına yerleştirmeniz gerekir. • Yemek yerken karşınızdaki insanın yeme hızına uyum sağlamaya çalışın. Yemeği karşınızdakinden çok önce ya da çok sonra bitirmemelisiniz. • Davet edilen tarafsanız ve karşınızdaki bir menü hazırlamadıysa kesinlikle menüdeki en pahalı yemeği tercih etmeyin. • Ne giydiğiniz iş yemeklerinde önemlidir dolayısıyla iş yemeğine çıkmadan önce uyumlu ve abartısız giyime özen gösterin. • Peçetenizi dizinizin üstüne yemeğe başlamadan önce yerleştirin. • Masanın öbür ucundaki bir şeye ulaşmaya çalışmayın, o kenarda oturan birisinden size istediğinizi uzatmasını rica edin. • Yemeğinizin tadına bakmadan baharat kullanmaya başlamayın. Ketçap ve mayonez tercihen


21

kullanmamanız gerekenler arasındadır. • Masada parmaklarınızı kullanarak yiyeceğiniz tek şey ekmektir. Ekmeği küçük parçalar halinde kopararak yiyiniz. • Yemek sırasında saçınızı düzeltmek, ruj sürmek gibi kendinizle ilgili şeyler yapmaktan kaçının. • Yemeğin sonunda el sıkmak, vedalaşmak için en ideal yöntemdir. • Yemekten sonra ofisinize döndüğünüzde, sonuç ne olursa olsun teşekkür notu göndermeyi unutmayın.


22

Adı Türkiye’ye Sığmayan Bir Samsunlu:

Suna Vidinli Kürşad Tekoluk

MAG Dergisi

Samsunlu hemen herkes duymuştur adını, adını bilmeyenler de kesin soyadını hatırlar. Samsun’un köklü ailelerinden birinin kızı Suna Vidinli. Kendini Samsunlu olarak tanımlasa da ben ona “Dünya Vatandaşı” diyorum. Daha doğrusu ben demiyorum, yaptığı işler, altına imza attığı projeler, hayata bakış açısı, görüştüğü insanlar ve dahası böyle demeye mecbur kılıyor beni. İş dünyasının başarılı insanlarını kapağımıza taşıdığımız EXEN Plus’ın bu ayki konuğu Samsunlu olduğunu gururla dile getiren ve Türkiye’yi uluslararası platformlarda başarılı bir şekilde temsil eden Suna Vidinli. Ulusal ve uluslararası düzeyde büyük ölçekli medya kuruluşlarında üst düzey yöneticilik, danışmanlık ve sunuculuk yapan Vidinli, hem iş hem de sosyal hayatıyla sizlerle.


23


24 Hayat size sunduğu imkânlar oranında imtihanlara da tabi tutuyor. Dışardan hayatım pırıltılı gözükebilir ama çok bedeller de ödediğimi söylemek isterim. Medya kolay bir mecra değil, kurtlar sofrası

Harvard’dan Master’lı Bir Samsunlu 1978 yılında Samsun’da dünyaya gelen Suna Vidinli Üsküdar Amerikan Lisesi’nde eğitim görmüş. Buradan mezun olduktan sonra Georgetown Üniversitesi School of Foreign Service’de Siyasal Bilgiler ve İslami bilimler üzerine lisans öğrenimini tamamlamış. Ardından Harvard Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler alanında master derecesini alan Vidinli, Türkiye’ye döndüğünde sırasıyla Doğan, Ciner ve Çalık Gruplarında CCO (Chief Communicaiton Officer/Dış İlişkiler Direktörü) olarak görev yapmış. Başarılı bir öğrenim hayatını, çalıştığı güçlü gruplarla taçlandıran Suna Hanım, New York Times’ın Türkiye Yayın Danışmanlığını da yürütmüş. 2011 yılında Kanal D, CNN Türk ve Habertürk’te siyaset ve haber porgramları hazırlayıp sunan Vidinli, 2011 yılının başlarında Habertürk’e transfer olur ve burada Çarşamba akşamları “Perspektif” isimli bir siyaset programı hazırlayıp sunar. Türkiye’nin başarılı kadınları arasındaki yerini hızla sağlamlaştıran Suna Vidinli, 2012 yılının Mart ayında NTV’ye transfer olur. Yaklaşık 1 buçuk yıldır NTV’deki kariyerine devam eden ekranların sevilen yüzü Vidinli halen Cuma akşamları “prime time”da yayınlanan ve üst düzey isimleri ağırladığı “NTV

Panorama” programını sunuyor. Yaptığı başarılı işlerin yanında sivil toplum kuruluşlarında da oldukça etkin olan Vidinli, aynı zamanda Hazar Strateji Enstitüsü (HASEN) ve Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD) yönetim kurulu üyesi.

“Tevekküle İnanırım”

Suna Vidinli’yi, lise yıllarından beri tanıyanlar “o yıllardan belliydi buralara geleceği” diyor. Merak ettik ve Suna Hanım’a sorduk peki, siz ne diyorsunuz diye. Suna Vidinli şöyle açıklıyor durumu: “Öğrenim hayatım boyunca çalışkan bir öğrenciydim ama hayatta kısmet de çok önemli. Allah yürü ya kulum derse olur bazı şeyler. Lise 1. sınıfta, sanırım 16 yaşındaydım, ilk hakkıyla idrak etmeye çalıştığım Kadir Gecesiydi ve “Allah’ım lütfen Harvard’a gireyim” (O zamanki aklımla) diye dua etmiştim. Seneler sonra okula kabul edildiğimi öğrenince ilk aklıma gelen o gece oldu. Tevekküle inanırım… Elimden geleni yaparım, gerisini Allah’a bırakırım. Ailem bana önemli fırsatlar sundu, ben de o fırsatları layıkıyla değerlendirmeye çalıştım. Dışardan bakınca hayatımız pırıltılı gibi gözükebilir ama aslında zorlu dönemlerden, ağır imtihanlardan geçmeden bir yerlere ulaşmak çok zor.”


25 Üç Büyükler, Davos, Clinton Vakfı ve Dahası

Yurtdışındaki öğrenim hayatını 2002 yılında tamamlayan Suna Vidinli vakit kaybetmeksizin Türkiye’ye döner. Döner dönmez de Doğan Grubu’nda CCO olarak çalışmaya başlar. Bu sayede medya dünyasına adıma atan Vidinli, takip eden dönemde sırasıyla Ciner ve Çalık gruplarında da CCO görevini üstlenir. Ülkesine döndüğü andan itibaren başarılı bir kariyere başlayan Vidinli, böylece medyanın üç büyüklerinde de görev almış olur. Bu süreçte esas önceliğinin Türkiye’yi uluslararası platformlarda temsil etmek olduğunu belirten Vidinli, “Dünya Ekonomik Forumu Davos Zirvesi’nde dört defa oturum başkanı olarak görev aldım. Clinton Vakfı toplantıları, Dünya Gazeteciler Birliği Zirveleri, New York Paley Medya Konferansları’nda Türkiye’yi temsil ettim. Geçtiğimiz yaz World Political Forum’da ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in himayesinde gerçekleşen St. Petersburg International Economic Forum’da oturum başkanı oldum ve Türkiye panelini yönettim.” diyerek esas önceliğini de yerine getirdiğini ifade ediyor.

“Önemli Bir Virajdı”

Suna Vidinli, gazetecilik kariyeri boyunca hem ulusal hem de uluslararası birçok başarılı projenin altına imza atmış. Bunlardan biri de New York Times’ın Türkiye edisyonu. New York Times ve Sabah Gazetesi arasında ortak anlaşması projesi için yaklaşık bir sene boyunca New York-İstanbul arasında mekik dokuduğunu söylüyor Vidinli, sonunda da iki gazete arasında ortaklığın yapıldığını ve Türkçe New York Times’ı basmaya başladıklarını ifade ediyor. Vidinli, “NY Times her ülkede önde gelen gazetelerle bu tarz ortaklıklar yapıyor. O dönemde New York Times Türkiye Yayın Danışmanı olarak görev yaptım ve bu kariyerim açsısından önemli bir virajdı.” diyor.

“Çok Bedeller Ödedim”

Her insanın hayatında bir noktası, yaşama bakış açısını değiştiren bir olay ya da süreç vardır. Bu insanın karşısına ne zaman çıkacağı belli olmayan durum. Suna Hanım’ı daha iyi tanıyabilmek için bu dönüm noktasını sorduk. Samimi bir şekilde cevap verdi kendisi. Suna Hanım’ın hikâyesi tam da “dışı seni içi beni yakar” denilecek türden. Dışarıdan bakıldığında pırıltı bir yaşam olarak gördüğümüz yaşantısının imtihan-


26

“Seyahat işimin en keyifli tarafı ve aslında en büyük hobim. Bayram tatilinde Tokyo’daydım. Yeni kültürleri görmek ve tanımak ufkumu genişletiyor.” larla dolu olduğunu söylüyor Vidinli. “Hayat size sunduğu imkânlar oranında imtihanlara da tabi tutuyor. Dışardan hayatım pırıltılı gözükebilir ama çok bedeller de ödediğimi söylemek isterim. Medya kolay bir mecra değil, kurtlar sofrası... Zaman zaman samimiyetinizin sorgulandığı dönemler de oluyor. Haksızlıklara da uğradım, büyük sınavlar da verdim. Bunlar beni olgunlaştırdı. Zaten dertsiz insandan korkarım ben... Allah sınamamış demektir... Türkiye’ye ilk döndüğümde “Çağdaş Türkiye’nin Modern Kızı” olarak lanse edildim, zamanla bunu reddetmeyi ve kendi yolumu seçmeyi öğrendim... Twitter sayfamda profilime “Bilir misin dorukları

tadanın dibini, araftakinin halini, pırıltının bedelini, imkânların imtihanını, sakınmanın zarafetini?” yazdım. O satırlar anlatıyor yaşadıklarımı... Sanırım dönüm noktasından çok bir süreçti beni değiştiren dönüştüren. Doğru bildiklerimi sorgulamak, tecrübelerden ders çıkarmak ve memleketimi doğru okumak…

“Seyahat En Büyük Hobim” Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında çok yoğun bir tempoda çalışan Suna Vidinli’nin bu tempoda rahatlamak ve dinlenmek için neler yaptığını, hobilerinin neler olduğunu merak ettik. Söze en son Time Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Fareed Zakaria ile çekim için Malezya’ya gittiğini söyleyerek başlıyor Suna Vidinli ve devam ediyor.

“Amman’da Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Inger Andersen ve Nobelli Ekonomist Joseph Stinglitz’i konuk ettim. Onun öncesinde Monte Carlo’da ‘Dünyanın En Başarılı Müteşebbisi’ seçilen Chobani CEO’su Hamdi Ulukay ile çekim yaptım. Seyahat işimin en keyifli tarafı ve aslında en büyük hobim. Bayram tatilinde Tokyo’daydım. Yeni kültürleri görmek ve tanımak ufkumu genişletiyor.”

“Kariyerimle Gündeme Gelmeyi Tercih Ederim”

Kariyerindeki başarıları kadar ekrandaki şık görünümüyle de takdir topluyor Suna Vidinli. Çalışmalarını siyaset ve ekonomi üzerine yapıyor olsa da sormadan edemiyoruz modayı takip


27 ediyor mu acaba diye. Suna Hanım verdiği cevabıyla bir kez daha gönlümüzde taht kuruyor. “Moda tanımlayıcı değil tamamlayıcı olmalı bir kadın için. İstanbul cemiyet hayatında zaman zaman katıldığımız davetlerde giydiklerimiz konu edilebiliyor. Ama ben daha çok kariyerimde yaptıklarımla gündeme gelmeyi tercih ederim.” Bütün bu yoğun tempoya rağmen spor yapmayı aksatmayan Vidinli, düzenli olarak spor yapıyormuş. Haftada 3 gün pilates yaptığını belirten Suna Hanım, kışın fırsat buldukça da kayak yaptığını söylüyor. Ayrıca lisanslı yelkenciymiş aynı zamanda. Hayatı boyunca hiç içki ve sigara kullanmadığını ve bunun faydasını bu yaşlarda gördüğünü ifade ediyor Suna Hanım.

Çok Yönlü Bir Kişilik

Suna Vidinli’nin çok yönlü kişiliğini hem imrenerek hem de hayretler içerisinde takip ediyoruz. Bitmeyen bir enerji, bitmeyen bir görev aşkı Sayın Vidinli’de. Öyle ki, bu yoğun temposuna rağmen sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmalarını da ihmal etmiyor. Türkiye İş Kadınları Derneği’nin (TİKAD) yönetim kurulu üyesi olan Vidinli, burada yaptıkları işi şöyle özetliyor: “TİKAD, Türkiye’nin en etkin ve aktif kadın örgütü. Sene boyunca yurtiçi ve yurtdışında sadece kadın sorunlarına yönelik değil memleket meselelerine yönelik çalışmalarımız oluyor.”

“Önemli Olan Gök Kubbede Hoş Bir Seda Bırakmak”

Suna Hanım ile keyifli bir sohbetin sonuna gelirken geleceğe dair planlarını öğrenmek istiyoruz. İyi bir eğitim, başarılı kariyer peki sonra ne olacak diye soruyoruz deyim yerindeyse. 10 yıl sonra nasıl bir Suna Vidinli karşımızda olacak diye soruyoruz. Bütün yaptığı görevler yurt içi ve yurt dışında etkin bir çevre ve tecrübe kazandırmış Suna Vidinli’ye. “Önceliğim ülkemi yurtdışı platformlarda temsil etmek ve zamanla bunu yapmanın en iyi yolunun siyaset üstü konumlarda bulunmak olduğunu anladım. Hedefim ülkemi temsil etmeye devam etmek ama siyasete girmeyi düşünmüyorum.” diyor ve ekliyor Suna Hanım, “On sene sonra nerede olacağımı bilemem ama umarım vicdanen hayırlı işlere vesile olabilecek bir konumda olabilirim. Babam Arif Vidinli 3 milyon Türk Lirası’nı aşan bir bağışla 4 okul yaptırdı memlekete. Ben de Vidinli ailesine yakışacak hizmetler yapmak isterim. Önemli olan gök kubbede hoş bir seda bırakmak olmalı öyle değil mi?”


28


29


30

“Bir Heves Tiyatro”

S

ahnelenen ilk tiyatro eserinin sahibi Namık Kemal’in de anlatmaya çalıştığı gibi tiyatro hayatın bütün dokusunu girift bir yapı içinde sunuyor izleyicisine. Acının içinde tatlıyı, siyahın içinde beyazı, hüznün içinde gülümsemeyi sunuyor... Bu sunum Giresun’un Bulancak İlçesi’nde de 26 yıldır aralıksız devam ediyor. Bulancak Sanat Tiyatrosu (BST), 40 bin nüfuslu kentte sadece hayatın rengini değil, ilçe halkının hayata dokunuşlarını da değiştirmiş geçen 26 yıl içinde. Amatör ruhuyla profesyonel işler ortaya koyan tiyatronun tamamı amatör oyunculardan oluşuyor. Bir gün önce tezgâhının başında balık satarken gördüğünüz balıkçı, bir gün sonra sahnede bambaşka bir karaktere bürünmüş şekilde karşınıza çıkıyor Bulancak’ta. Öğretmen, voleybol hakemi, inşaat işçisi, fındıkçı, pazarcı, mühendis ve daha niceleri hem gönül hem emek vermiş tiyatroya. Yaptığı işlerle ulusal ve uluslararası birçok ödüle layık görülen BST, imece usulü yapısıyla TRT’nin de dikkatini çeker ve TRT tarihinde ilk defa çekeceği amatör tiyatro belgeseli için en doğru adresin Bulancak olduğuna karar verir. 2012 yılında “Bir Heves Tiyatro” ismiyle hayata geçirilen belgesel projesiyle birlikte Bulancak Sanat Tiyatrosu da adından daha sık söz ettirmeye başlar.

Bireysel Çıkarları Yok Sayan Kolektif Bir Yaklaşım

Kurulduğu kentte sosyal gelişimin önünü açan tiyatro, kurucuları Mümtaz Gülmez’i kaybettikten sonra da yolundan sapmaz. Ondan devraldıkları bayrağı bir adım daha öteye taşıyabilmek için mücadele verirler. Öyle ki bu grup yalnızca tiyatrodan değil ilçedeki sosyal yaşantıdan da sorumlu hissederler kendilerini. Bu sorumluluk onlara, üç okulda tiyatro sahnesi, bir ilkokul ve bir de yüksekokul kütüphanesi yaptırır. Bu adımları atarken efsane kurucularını da unutmayan BST, 14 yıldır aralıksız “Mürsel Gülmez Tiyat-

ro Günleri” adı altında onu yaşatmaya devam eder.

Sanatçı Fabrikası

Onca imkânsızlığa rağmen tam 26 yıldır düzenli olarak her hafta perde açan Bulancak Sanat Tiyatrosu, bünyesinden çıkardığı birçok sanatçıyla da dikkat çekiyor. Öyle ki, BST’nin Genel Sanat Yönetmenliğini yapan Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı Şahin Ergüney, Van Devlet Tiyatrosu sanatçısı Serkan Yakan, Kocaeli Büyükşehir Tiyatrosu sanatçısı Celal Aldıç, İstanbul’da özel tiyatrolarda sahneye çıkan Mustafa Çolakoğlu, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun teknik kadrosunda yer alan Özlem Apaydın Toprakçı ve Emrah Tirsi Bulancak’tan çıkıp sanat hayatına devam edenlerden birkaçı. Kendisi de bir Bulancaklı olan Ankara Devlet Tiyatrosu Sanatçısı ve BST’nin Genel Sanat Yönetmeni Şahin Ergüney, tiyatronun hem kendi hayatlarını hem de şehrin hayatını değiştirdiğini söylüyor. Gündüzleri balıkçılık, pazarcılık, öğretmenlik, voleybol hakemliği yapan Bulancak-

lılar, akşam olunca tiyatronun yolunu tutuyor. Zaman içinde oyuncularda kahvehane alışkanlığının bile yok olduğunu anlatıyor Ergüney. Bunun yanında tiyatronun seyirciye de çok şey kattığını ifade eden Şahin Ergüney, “Artık Bulancak halkı tiyatroya daha özenerek geliyor. Giyiminden davranışlarına kadar bu gelişmeyi görebiliyorsunuz. Artık ‘Ne zaman oyun oynanacak?’ yerine ‘Bu hafta hangi oyun var?’ diye soruyorlar.” diyor. Ergüney’e göre tiyatronun insan yaşamında hoşgörü kültürünü oluşturan bir yanı da var. BST oyuncuları da tiyatro ile birlikte insanları yargılamak yerine anlamaya çalıştıklarının altını çiziyor ve sanat yoluyla dünyayı değiştireceklerine de inançları tam. Farklı meslek gruplarından oyuncuların olduğu bu toplulukta birbirinden ilginç hikâyeler de zaman içinde kendiliğinden ortaya çıkmış.

Tiyatroda Kesişen Hayatlar

BST Bulancak’ta bir tiyatrodan daha fazlasını ifade ediyor. Öyle ki, tiyatro


31 oyuncularından Olgun ve Birgül Kartal çifti 12 yıl önce tiyatroda tanışmışlar. Öğretmen çiftin kızları Dilan da deyim yerindeyse tiyatroda doğup büyümüş. Tiyatronun önemli isimlerinden bir diğeri de Şenol Yaşar. O da yıllardır sahne tozunun içinde yetişmiş birisi. Harita teknikeri olarak çalışan Yaşar, “Beni kimse gerçek mesleğimle tanımıyor. Arazide karşılaştığımda insanlar genelde şaşırıyor ve ‘Sen bu mesleği mi yapıyorsun?’ diye soruyorlar.” Tiyatroya ilk başladıkları yıllarda büyük sıkıntılar çektiklerinin altını çizen Yaşar, “Sahnede siz ne yapıyorsunuz?’, ‘Dansöz de var mı?’ diye soran insanlar oluyordu. Ancak o süreci rahmetli Mürsel’in de büyük katkısıyla yılmadan geçirdik ve zaman içerisinde BST, bilinçli, düzeyli ve belli bir kültürü oluşmuş tiyatro izleyicisini oluşturdu. Bulancak Sanat Tiyatrosu’nun hayata karşı duruşu bellidir ve bu duruş süreç içerisinde hiç değişmemiştir. Ancak tiyatro sahnesi, kendi yaşam felsefemizden farklı düşünen insanları daha da iyi anlamamıza yardımcı olmuştur” diyor.

Doğuma 15 Gün Kala Halâ Sahnede

BST sayesinde tanışıp evlenen bir diğer çiftse Harun ve Fatma Gündoğdu çifti. Harun Gündoğdu, tiyatronun hem idari müdürü, hem de kimi zaman ‘berbat ağa’ kimi zaman da bir ‘ihtilalci subay.’ Gerçek hayatta ise İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde memur olarak çalışıyor ve tiyatronun kapanmasını ölümle eşdeğer görüyor. Eşi Fatma Gündoğdu ise anaokulu öğretmeni. O da ilginç hikâyesini şöyle anlatıyor. “Tiyatroda rol aldığım ilk zamanlarda çok heyecanlanıyordum. İnsanların karşısında bir başka insan olmak çok zor geliyordu ama zamanla tecrübe kazanınca bunu aştım. Tabi benim tiyatroya gelmem çok zordu, hele

de bir kadın olarak burada oynamak daha da zor ama bunlar aşıldı zamanla. Tiyatroyu çok seviyorum. Öyle ki doğumuma 15 gün vardı ben halâ sahnedeydim. Turne bitmeseydi, doğuma bir gün kalsa bile yine sahnede olurdum. İnanıyorum ki çocuğum karnımda da olsa sahnenin tozun yuttu sanatın bir tarafından tuttu.”

Bahçeden Sahneye

BST oyuncularından Sururi Apaydın’ın hikâyesi de dikkat çekici. Apaydın “fındık bahçesinde dal keserken kendimi sahnede rol keserken buldum” diyor. Aslında Apaydın’ın aklında sahneye çıkmak gibi bir fikir yokmuş, ancak Şahin Ergüney’in talebiyle 55 yaşından sonra ilk kez sahneye çıkmış. “Sahnenin tozunu yutan bir daha oradan inmek istemez derlerdi de inanmazdım.” diyen Apaydın, ‘Bu nasıl şeymiş ki insanı böyle etkiliyor’ diyordum, ama gerçekten öyleymiş yaşayınca gördüm. Burada yapılanları, buradaki arkadaşlarımı çok seviyorum. Ölene kadar da bu sahneden ayrılmak istemiyorum” diyor.

Efsane Mürsel Gülmez Bundan 26 yıl önce kurulan BST’nin asıl kahramanı, tiyatronun kurucusu ve aynı zamanda ilk sanat yönetmeni olan Mürsel Gülmez. Yaklaşık 12 yıl boyunca BST’yi hep bir adım daha ileri götürmeye çalıştı. Gülmez 1999 yılında yaşanan Marmara depreminin hemen ardından depremzedelere yardım götürdüğü yolun dönüşünde geçirdiği trafik kazasıyla 2 arkadaşıyla birlikte hayata gözlerini yumar. Hem BST hem de Bulancaklılar için çok büyük bir anlam ifade eden Mürsel Gülmez’in ismi bugün Bulancak’ta bir sokakta yaşatılıyor. Şimdilerde onun bıraktığı mirası büyütmeye çalışan BST, bir yandan kendi oyunlarını farklı mekânlarda sahnelerken bir yandan da profesyonel tiyatroları sahnesinde ağırlıyor. Bugüne kadar Ankara, İzmir, Konya, Sivas, Trabzon Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi’nin yanı sıra Romanya, Gürcistan, Yunanistan, KKTC, İran ve Azerbaycan’dan gelen gruplar BST’nin konuğu olmuş. Kendi oyunlarını da köy meydanlarından, cezaevlerine, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun prestij salonları Küçük Tiyatro ve Akün Sahnesi’ne kadar pek çok yerde sahnelediler.



Dr. Saban Kızıldağ;

Karadenİz’İn En önemlİ hedefİ

I Ç K I L YENI

e v R I L I B E L Ü R Ü D R SÜ

I Ç T E B REKA Bİr Karadenİz İnşa Etmek Olmalı! Akademisyen, iletişimci, danışman, yazar, patron, eş, baba… Her şeyden önemlisi 15 Yılı aşkın süredir “Mazeret Yok” diyen bir insan. Ulusal ve uluslararası birçok başarılı işin altına imza atmış bir isim. Bugüne kadar 1 milyondan fazla insana seminer ve konferans vermiş olan Dr. Şaban Kızıldağ EXEN+ okurları için aile şirketlerinde kurumsallaşmadan insanların ve şirketlerin ürettikleri mazeretlere, Karadeniz ekonomisinden yönetici ve liderlerin özelliklerine kadar birçok konuda sorularımızı yanıtladı.


34

yorlar ve bu durum geneli etkiliyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Tangonun hitap ettiği belirli bir kitle var mı? O.S: Tango Arjantin’de halkın dansı, hatta alt kesimdeki halkın dansı olarak ortaya çıkmıştır. Ama belli bir süre sonra Paris’te sosyetenin sahiplendiği bir dans haline gelmiştir. Ben her zaman şunu söylüyorum, bir kişinin tango yapabilmesi için belirli bir statü, gelir düzeyi ya da öğrenim duYerel festivallere en güzel örneklerden biri ise sirumu şart değil. Daha önceleri Öğrencileriniz arasında sizi “mat­ için başarı da kaçınılmazdır. Ça- Mesleki anlamdatangonun ağır basanbelirli kimzin şehrinizde, yani Samsun’da. Samsun’da artık bir yaş grubuna da hitap ettiği söylenirdi amaBubu ruşka”ya da benzeten de vardı, lışmayı seven insanlar, kendilerini liğim elbette öğretmenlik... her 19 Mayıs’ta tango festivali düzenleniyor. Yanda doğru değil. Özellikle son zamanlarda ortaya “Google”a benzeten de. Siz bu du­ bedenen de ruhen de mutlu his- nun için de akademik hayatımı lış hatırlamıyorsam en son dördüncüsü yapıldı. nuevo akımıyla birliktedevam gençlerde tangoya rumu nasıl yorumluyorsunuz? seder. Her şey bir çıkan yana, çalışmak aksamasız ettiriyorum. 19 Mayıs bizim için çok önemli birinsanı tarih mutlu ve o tasıcak bakıyor. Çünkü bu akım figüratif yakılandaha bir şey. Keşke Üniversite bambaşka bir dünya. Şaban Kızıldağ: Matruşka ve Goherkes bu ifade mutluluğu gerçek an- ilgi Hayata hazırlanan, her şeyin barihte tango festivali yapılması ayrı bir anlam pısıyla onların alanına giriyor. Aslında 7’den ogle benzetmelerinin muhakkak tatsa… şında, gencecik pırıl pırıl insanlar ediyor. Türkiye’nin birçok yerindenlamda dansçılar geli- 77’ye herkes tango yapabilir. nedenleri vardır. Gençleringeliyor, zekâsı bu sizin şehrinizvar karşınızda bir kere. Bu başlı yor, değerli eğitmenler beni her zaman etkilemiştir. Öğ- Birden çokbuna kimliğin bir olarak, bünyedetangoya başına başlamayı müthiş bir duygu. Çünkü de yapılan bir örnek. Diğer şehirlerde de var Son düşünenlere rencilerim beni çok kimlikli biri barışık bir şekildenasıl barınmasını öğretmenlik kutsal bir benzer festivaller. bir tavsiyede bulunmak sahiden istersiniz? olarak görüyor. Bu benim için gu- sağlıyorsunuz. Bu durum size internet zor­ meslek. Şurasıİnsanlar çok açık ki, ben her O.S: Artık çok gelişti. istedikleri rur verici. Gerçekten de çok şeyle luk çıkarıyor mu? Sizin için öncelik şeyden öte bir eğitimciyim. ÖğCiddi bir zenginlik oluştu ve bu zenginlik bizi çok her bilgiye internet üzerinden erişebilir durumuğraşıyorum ve bundan büyük verdiğiniz, ağır basan kimliğiniz rencilerim için ‘Şaban Hoca’yım. mutlu ediyor. Çünkü biz başladığımızda bir gece da. Artık arama motoruna “nerede tango dersi keyif alıyorum. Çalışmayı seviyo- hangisi? İlk ve en önemli kimliğin bu. Ama düzenlemek çok zordu. Gece düzenlemek için alabilirim” yazıldığında önlerine uzunca bir liste rum çünkü. Bir insanın kendisi bununla bitmiyor, sizin de söybir mekâna gittiğimizde “ne gecesi, ne dansı ya- çıkacaktır. O listeden öncelikle eğitim alacaklaiçin ve dünya için yapabileceği en Ş.K: Hiçbir kimlik diğeriyle çeliş- lediğiniz gibi... İyi ki de bitmiyor. pacaksınız, nasıl bir dans bu?” gibi sorularla kar- rı hocayı araştırabilirler, çünkü hocalar arasında önemli şey, tembellik etmemektir. miyor. Çünkü benim için hepsi bir Çünkü her kimlik bir başkasını şılaşırken zihni şimdigereksiz mekân şeylerle sahipleri tango geceleri olabiliyor. Bu iyigeliştiriyor. veya kötüBen anlamında Çalışmak, bütünün ayrılmaz farklılıklar parçaları. Akabesliyor, öncelikdüzenlememiz için bize geliyor. değil, hocaların tarzları arasında farklılıklar oluyor uğraşmaktan alıkoyar. Odaklan- demik hayat, yazarlık, danışman- le eğitimciyim diyorum. Ama ben ve siz kendinize en uygun tarzı seçmeye mecburma yeteneğini artırır. Çalışmayı lık, koçluk, öğretmen olmak, baba aynı zamanda bir iletişimciyim. İnsanların tango ve benzeri sosyal danslara ön olmak... sunuz. Bu nedenle araştırma yapılmalı. bir zorunluluk olarak değil, bir olmak, vatandaş Aynı zamanda bir danışman ve yargısı var. Genellikle belirli bir kesime ait görümutluluk biçimi olarak görenler yönetici koçuyum. Okulda hocadüzenlemeler yapıldı. Bu durum tangoyu daha kurumsal bir yapıya soktu. Bunun dışında düzenlenen yarışmalar, bu dansa gönül verenleri motive etme noktasında olumlu etkiledi. Tabi bir de festivaller var. Ülkemizde şu an hem yerel düzeyde hem de uluslararası düzeyde festivaller yapılıyor. Ülkemizde artık her yıl dört tane uluslararası festival düzenleniyor.

“Hiçbir Kimlik Diğeriyle Çelişmiyor”


35

“Mazeret Toplumsal Bir Alışkanlık Oldu” yım, evde babayım, sokakta amcayım. Özetle çok yerdeyim. Böylece daha çok insana fayda sağlamanın yollarını arayabiliyorum. Bunu hem bir şans, hem de bana verilmiş bir görev olarak görüyorum. Hayattaki en temel misyonum belki de bu. Farklı kimlikler, yaşama daha çok dokunmanın da ondan daha çok beslenmenin de tek yolu. Bu kimliklerin hepsi birbirine fayda sağlıyor ve birbirini olumlu yönde etkiliyor. Özetle mutluyum ve iyi ki böyle, diyorum. Yanlış bilmiyorsam 15 yılı aşkın süre­ dir toplumun geneline “Mazeret Yok” diyorsunuz. Peki, kendinize ilk olarak ne zaman ve hangi şartlar altında “Mazeret Yok” dediniz? Bu isim altında yaptığınız etkinliklerin temeli nereye

dayanıyor? Ş.K: Hazreti Ali’nin bir sözü: “Mazeret İnsanın Kendisine Söylediği En Büyük Yalandır”. Bu sözü duyduğum anda, bu konuda bir şeyler yapma sorumluluğunu hissettim içimde. 15 yıl önce duyduğum bu söz, beni derinden etkilemişti çünkü. Hepimiz biliriz ki, mazeret bizim en önemli toplumsal yaralarımızdan biridir. Bireysel konularda da toplumsal meselelerde de mazeret üretme konusunda son derece başarılı olduğumuz aşikâr. Çıkış noktası Hz. Ali’nin bir sözü olan “Mazeret Yok” eğitimleri, işte bu başarının bir ürünü! İnsanlar ve işletmeler en çok hangi şartlar altında mazeret üretiyor, ma­ zeret olarak genelde neyi öne sürüyor ve neden mazeret üretiyorlar?

Ş.K: İnsanların günlük yaşamda sık sık başvurduğu ve toplumsal bir alışkanlık halini alan ‘Mazeret’, özellikle iş hayatını olumsuz etkiliyor. İş hayatında yöneticiler, kalifiye eleman bulamamayı ve bulduklarında da aynı dili konuşamamayı başarısızlığın mazereti olarak gösteriyor. Çalışanların en önemli mazereti ise, maaşların yetersizliği ve her anlamda ‘daha fazlasını’ hak ettiklerini düşünmeleri. Başarısız çalışanların büyük bölümü, yanlış yerde ya da yanlış pozisyonda olduklarını, aslında daha iyi yerlerde çalışmaları gerektiğini düşünüyor. Aslında, yöneticiler için de çalışanlar için de temel sorun ‘mazeret üretme’ alışkanlığı. Bu, durumu iyice çözümsüz hale getiriyor. Elbette etkenler arasında, yanlış pozisyonlarda yanlış insanların ça-


36

lıştırılması, sorumluluk ve yetki konusundaki kavram kargaşası gibi konular da var. Ama filmin adı ‘her şeye rağmen’ ve başrolde hep ‘mazeretler’ var. Ülke ekonomimizin çok büyük bir bölümünü KOBİ’ler oluşturuyor, bu KOBİ’lerin de yapısı genel­ likle “Aile Şirketi” şeklinde ve ne yazık ki Aile Şirketlerinin büyük bir bölümü ikinci kuşağın sonu­ nu göremiyor. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz? İşletmelerde sür­ dürülebilirlik için yöneticilere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Okurlarımız için Aile Şirketlerin­ de kurumsallaşma kavramını ve önemini kısaca anlatır mısınız? Ş.K: Türkiye’de ekonominin yönünü aile şirketleri belirliyor. Türkiye’deki şirketlerin %96’sının aile şirketi olduğu düşünülürse, konunun önemi hemen anlaşılıyor. Bu oran, Türkiye’de, ekonominin yönünü aile şirketlerinin belirlediğini gösteriyor. Ancak aile şirketlerinin ortalama yaşam süresi 12 yıl! 10 aile şirketinden sadece 3’ü ikinci nesle devredilebiliyor. Aile şirketleri de ikinci kuşaktan itibaren batmaya, çökmeye başlıyor. Profesyonel yaklaşmazsanız konuya, şirketleriz de, fabrikalarınız da, tarlalarınız da bölünür, parçalanır, yok olur... Bu, bırakın aile şirketini, Türk ekonomisine büyük zarar veren bir durum. Ben çoğunlukla KOBİ’lere profesyonellik, iş ahlakı, yöneticilik ve marka zekâsı

Eltiler ekonomisi çoğu şirketin temel sorunu. Kapalı kapılar ardında konuşulunca, gerçek daha da yakıcı bir şekilde ortaya çıkıyor. Peki, çözüm ne? Çözüm belli: Aile Anayasası. eğitimleri veriyorum. Ve bu eltiler ekonomisi kavramı oralarda çok ilgi çekiyor. Çünkü bu gerçekten de çoğu şirketin temel sorunu. Kapalı kapılar ardında konuşulunca, gerçek daha da yakıcı bir şekilde ortaya çıkıyor. Peki, çözüm ne? Çözüm belli: Aile Anayasası. Danışmanlık verdiğim yöneticilere öncelikle bunu öneriyorum. Kardeş sayısı az da olsa… Daha çocukları küçük bile olsa… Her şirketin mutlaka ve mutlaka kendi Aile Anayasasını yapması gerekiyor… Zaman hızlı geçiyor. Hayat farkında olmadan sürprizler getiriyor karşımıza. Şirket, bireylerden bağımsız bir yapıdır. Anlık kararlarla yönetilemez. Kuralların önceden belirlenmesi, olası pek çok sorunu başından çözer. Dargınlıklara, kırgınlıklara engel

olur. Hem aileyi bir arada tutar, hem de şirketin planlı büyümesini sağlar. Türkiye’de yöneticilik ve liderlik konularında daha çok çalışmak gerekiyor. Hepimizin öğrenmeye ihtiyacı var. Ezber bozmayı göze almalı ve bilginin izinden gitmeliyiz. Ben buna öğrenmeyi öğrenmek diyorum. Öğrenme eylemini sürekli kılma hali de diyebiliriz... Sizce yönetici ve lider arasındaki fark nedir? Olmazsa olmaz özel­ likleri nelerdir? Ş.K: Yönetici ve lider konusunu açmadan önce, yöneticilik nedir, ya da ne değildir diye sormak gerek... Yöneticilik, insanlarla ve diğer organizasyonel kaynak-


Şaban Kızıldağ Kİmdİr?

A Lider Kim? Yönetici Kim? larla birlikte sistemsel hedeflere ulaşma sürecidir. Başka bir deyişle, belirlenmiş işletme politikaları ve tanımlanmış hedefler uyarınca, işletmenin etkinliklerinin koordine edilmesi ve örgütlenmesi işi yöneticiliktir. Yönetici ise bir işletmenin yönetilmesi bağlamında kararlar alabilen ve bu kararların sorumluluğunu taşıyan kişi ya da kişilerdir. Bir yöneticinin çok temel rolleri vardır. Bu roller genel olarak, yöneticinin iş tanımını oluşturur. Yürüttüğüm pek çok çalışmada, yöneticilerimizin genel olarak iş tanımlarının çok da farkında olmadıklarını gördüm. Çalışanlarından iş tanımları uyarın­ ca performans sergilemelerini bekleyen bu yöneticilerimizin kendilerinin ne yapacağını çok da bilmediğini görmek açıkçası beni pek çok kez hayal kırıklığına uğratmıştır. Bunun için bir yöneticinin her şeyden önce kendi işinin sınırlarını ve tanımlarını çok iyi bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gelelim şu can alıcı soruya. Lider kim? Yönetici kim? Her şeyden önce, liderler, yöneticilerden mekanik ve programatik olarak ayrılır. Kabaca şöyle açıklanabilir; yöneticilik, bir iş tanımıdır. Oysa lider-

lik kapsayıcı bir kişilik tanımıdır. Liderler, her yöneticinin sahip olduğu özellikleri taşımanın yanı sıra bu özellikleri insanlara ve kaynaklara yönlendirebilme, etkileyebilme kapasiteleriyle özelleşirler. Kısacası, etik değerler ve kişilik, etkileme kapasitesi ve yetenekleri yöneticilerin liderlik vasfını taşıyıp taşımadıklarını ortaya koyar. Biliyoruz ki, yöneticilik okullarda öğrenilebilir, teknik uzmanlar da belirli bir düzeye kadar iyi yöneticiler olabilirler. Ancak liderlik sadece okullarda öğrenilemez. Her şeyden önce deneyim ve kişisel gelişim, liderliğin vazgeçilmezlerindendir. 21. yüzyılın ihtiyacı olan, daha sorumlu ve zorluklarla mücadele etme kapasitesinde, küresel düşünmeyi başarabilen neo-karizmatik liderlerdir. Liderlik bir kişinin sahip olduğu bir özellikten, bir bireyin gerçekleştirdiklerinin niteliğine, durumlara özgü koşullarda başka bireylerle birlikte dinamik bir etkileşimle hareket edebilme yeteneğine doğru evrildi. Her geçen gün daha da merkezileşen ve ağ biçiminde örgütlenen iş alanlarında yepyeni bir liderlik tarzı gerekiyordu. Bu durumda liderlik artık tek bir kişinin ya da bir grup elitin gerçekleştirebilece-

nadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri alanında lisans, Sakarya Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı’nda yüksek lisans ve Yönetim Bilimleri alanında doktora yaptı. Sakarya Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Fatih Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde dersler verirken, ulusal ve uluslararası alanda birçok makalesi ve bildirisi yayımlandı. Dört yıl bir kamu kurumunda üst düzey yönetici olarak çalıştıktan sonra “executive coaching” alanında eğitim aldı ve Eğitim, İletişim, Danışmanlık ve Sosyo-Ekonomik Araştırmalar Merkezi Kareli Defter’i kurdu. Uluslararası Koçluk Federasyonu (ICF) üyesi olan Şaban Kızıldağ Maltepe Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmakta. İletişim, Kültürlerarası Sentez, Yönetim Danışmanlığı, Kültür Biçimlendirme, Liderlik ve Performans Gelişimi alanlarında eğitim, danışmanlık ve koçluk hizmeti verirken, aynı zamanda Medya Çocukları, Dersaadetten İstanbul’a Eminönü Ailesi, Aynası İştir Kişinin Lafa Bakılır, Genel İletişim, Asırlar Boyunca Eminönü, Yerçekimine Karşı Temel Bilgiler, Yöneticiliğin Temel Haritası adlı kitapları da bulunmakta. Evli ve dört çocuk babası olan Kızıldağ bugüne kadar yaklaşık 1 milyon katılımcıya konferans ve seminerler verdi.

37


38

Bilgiyle, insanlarla ve kaynaklarla ilişkisini yönetebilen kişi liderliğe adaydır. Liderliğin, literatürdeki tüm tanımlarına ortak olan bakış açısı ‘liderlerin eylem ve etkinlikleri ile bir grup insanı ortak ve paylaşılan bir amaca ulaşmak için harekete geçirebilen kişi’ olduğunu söyler. Bu tanım, liderliğin bir etkileme süreci olduğunun altını çizmektedir.

“Suistimal Her Zaman Her Yerde” ği bir eylem olarak görülmüyor; parçaları bütünle ilişkilendiren bir ağın örgütlenmesi sorununa dönüşüyordu. Dolayısıyla bugün liderliği, çoklukları yönetme becerisi olarak adlandırabiliriz. Kurumsallaşma, marka, danışman­ lık, kurumsal gelişim, kişisel geli­ şim ve benzeri kavramların uzman olmayan ellerde suiistimal edildiği, bu yüzden de bu kavramlara olan güvenin azaldığı belirtiliyor kimi çevrelerde. Sizin bu konuya dair görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Ş.K: Suistimal konusu her zaman her yerde söz konusu. Mesele niyetle ilgili. Ülkemizde uzman olmayan kişilerce yapılan pek çok alan var. Bu konu da bunlardan sadece biri... Referanslara bakmak ve iyi araştırmak lazım. Lafa söze kanmadan, sonuç odaklı iletişimler kurmak gerekiyor. Aksi takdirde attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değmeyecektir. Ben gelişimi, kişisel ve toplumsal diye ayıramıyorum. Hatta meselenin çocukluktan, hatta hatta bebeklikten başladığını düşü-

nüyorum. Çözümlerin oralarda olduğuna inanıyorum. Bebeklik döneminde dinlediğimiz ninniler bile, nasıl bir insan olacağımızı doğrudan etkiler. Elbette geçmişe dönüp, onları düzeltemeyiz. Ama çocuklarımızı bu bilinçle yetiştirebiliriz. Değişimi başlatabiliriz. Kendimize gelince… Kendimiz için de yapabileceğimiz çok şey var… Yeter ki isteyelim, yeter ki farkındalığımızı artırmaya ve kendimizi tanımaya kararlı olalım. Ben, insanlara, öncelikle ezberle-


39

rinden uzaklaşmalarını öneriyorum. Engel sandığımız pek çok şeyin kendi kurgumuz olduğunu söylüyorum. Eğitim için, gelişim için, değişim için mazeret yok, diyorum. İnsanları, hatırlamaya davet ediyorum. Ve hepsinden önemlisi kendini bilmeye! Kendini tanımak son derece önemli. Onu, hatırlamak izliyor. Ve onu da, yanlış öğrenilenler… Hatırlamamız gerekenler, bilip de unuttuğumuz çok basit şeyler aslında. Düzeltmemiz gerekenler ise daha en baştan yanlış öğrendiğimiz bilgiler... Ya da işimize gelmediği için görmezden geldiğimiz durumlar…

Özetle, insanları, kendi gerçeklerini görmeleri için zorluyorum. Kendimiz olamadığımız sürece, ne istediğimizi bilmediğimiz sürece, -mış gibi yapmaya devam ettiğimiz sürece ve çocuk olmaktan vazgeçtiğimiz sürece hiçbir şeyi hakkıyla yaşayamayacağımızı anlatıyorum. Zaten içlerinde var olan yeni yolları keşfetmeleri için, onlara yardımcı oluyor, hayatlarındaki çıkmazlara yeni kapılar açıyorum. “Cetveli düz olanın çizgisi yamuk olmazmış”, diyorum. Gerçekten de yolunuzu düzeltir, geçtiğiniz yolu da seçtiğiniz yolu da doğru belirlerseniz ve zihninizde doğru kapılar açarsanız, doğru evrenlere ulaşırsınız. O yollar

sizi dilediğiniz yere götürür, o kapılar sizi dilediğiniz bilgiye ulaştırır. Yeter ki öğrenmekten vazgeçmeyin. Yeter ki isteyin. Yeter ki inanın... Ve asla unutmayın, bilgi her yerde ve herkes için... Kurumsal kültürün, işletmenin bulun­ duğu coğrafyanın kültüründen de et­ kilendiği söylenir ve hatta bu nedenle Karadeniz Bölgesi’nde işletmeler arası ortaklık kültürünün gelişmediği ifade edilir. Hazırladığınız programlar kap­ samında Türkiye’nin birçok yerini gör­ dünüz. Siz Karadeniz Bölgesi’ndeki bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Ş.K: Aile Şirketleri büyüdükçe, or-


40


lar doğa k r a m i n e y , te k Uluslararası ölçe larını ım d a n u n u B . n a rd malı bu toprakla oldui’ d im ‘ş ın n a m a ğru z atmak için en do rum. ğunu düşünüyo i nmak gerektiğ de neye odakla iz im r tiğ Zo et l. ği liz zor de tak r. Bunu görmek çe patronları or ik yo kı ed çı şl ği ni ya rli ta ge bi or ç on gü ganizasy r her şeyi plan yapmak, r. O güne kada olan bu konuda ayı öğrennm tın al lla bir korku sara in ku in lı el a her şeyi ak, or tak ak ay rm m tu al a uş ol tın al l zor olan da tüm r anda kontro bette daha da ış yöneticiler, bi el m ış Ve la. al e ek ey m m et olunca şekilde tamam da hiss eri sağlıklı bir ılaşıverir. Böyle çl nc re ba sü ya bu e in es işletm lerine aile geçmek. in kritik mevki yarak, harekete en m he da, ilk iş şirket bu ak amaktır. Anc gelişmeden birilerini at belli. Eğitime a. Bunu bilse rı m la ru ım ku ad rir da ve n r Bunu sallaşma her zaman zara adımsa, kurum için bir başka i ilk tic ak ne m yö ol o ık , ye aç süreci ve de bilmese de cu bir şekilde da markalaşma nu nu so O i . tic ım ne ad ci yö ikin konular yol yoktur. O n gelişmesi gibi e devam eder nü yl rü bö ltü em kü st ık si kl , or ta öngörse dahi rkulardır. Bu i tek neden ko ak izliyor. ad rk A rr. va ru si du bir çare k te de in en mamlarsa, korkuları yenm reci sağlıklı ta aları ayakta tu sü rm Fi bu . z ak ni şm de ra lla şması, yallı Ka dır. Kurumsa ’lerin kurumsalla siplinli ve kura Bİ di KO ör i kt ek fa ed li lg em bö acaktır. tacak en ön r. talepleri de ar tır çe ım ge tır n ya ta ı ak nc m ba bir şirket ol rü konusuna tarketler içinde da or taklık kültü şi da m ra he l bu i ak bi şm Ta de Karadeniz deği Kurumsalla bir süreç. Hem gerek. Sadece n ke ek re nm ltü ge ği ı kü de as ık or takl esela mamlanm sorun yaşayan, a i yapılar için... M ek ad l kt kt ne çe no öl ge k bu rın yü i yapıla daha bü ma için, deki tüm ticar iz Bölgesel kalkın m i. ke rlü es ül lg tü r Bö rü bi z f ni se Karade şma süre , or taklık maale tek kurumsalla problemi. Evet i işinin patç nd gü , ke kurumların tek an es m rk za . Çünkü . Çünkü he or ez iy n tm m ye liş i ge es rm ıl alen küçük olsu bir ak cine gi a zamanı. Tek a sevdasında. H m pm ol an ya m nu ği za ro , rli et bi Ev ıl ve ak ü sesler çı layışı hâkim. nde, daha güçl benim olsun, an yor, işler haline gelindiği ıklar da kurulu kl ta or l ze gü n. çıkarlar zaman karmak mümkü bir süre sonra a am r, yo lü tü büyü Güç böfi, yenilikçi, alar yaşanıyor. de m he rıl li ay em ve ön or ıy şa döçatış Karadeniz’in en çülüyor. Yani ba bir Karadeniz kü r er ili kl eb çe ül öl ür r, rd yo nü e... rekabetçi ve sü ınacak en lü n daha da geriy alı. Ve bence al ruz. Hatta baze m yo ol nü ek m et re şa in in isin , bölge ekonom ada ilk 10 önemli karar da ’e kadar düny 23 . 20 ak m z, bi tır ar a ys O fine sahip kabet gücünü ına girme hede as ar i om on ek kültürü ge a bu, or taklık rizm, madencilik m tu A if z. at yi rn ke te ül al , r n- bi k bir başarı Karadeniz’in yakalanabilece mak üzere, pota ol en a şt ed ba ilm da tir gı liş ni markalar ve organik sahip olduğunu arası ölçekte, ye re ar le sl lu ör U kt l. se ği ek de nun adımlaısınsiyeli yüks topraklardan. Bu ngre turizmi aç bu ko ı ’ al ve a ğm oğ do D . zamanın ‘şimdi Her yıl biliyoruz için en doğru nokta burası. ak r m bi at li ı em rın ön dan da . Bu önemli nüyorum. n turist geliyor olduğunu düşü aan ıp yaklaşık 100 bi tır ya eseleyi masaya bir sayı. Yani m


42

Hayatımızdaki olayları, olguları ve duyguları onlara karşılık gelebilecek kavramlarla eşleştirmeye ve sembolleştirmeye çalışırız. Acının, hüznün, umudun, mutluluğun ve daha birçoğunun bir birinden farklı renkleri, ritimleri vardır. Tabi ki aşkın da…


43


44

İnsanlık tarihi kadar eski bir duygu olan aşkın tanımı halâ kesin olarak yapılamadı ancak bazı göstergeler var ki onları gördüğümüzde ya da duyduğumuzda aşk gelir aklımıza. Bunlardan en belirgin olanları belki de tango ve kırmızı. Aşkın rengi olarak kabul gören kırmızıyı aşkın ritmi olarak adlandırılan tangoyla buluşturan “Tango ve Kırmızı” dans ekolünün kurucusu Orçun Sakarya ve hem eşi hem de dans partneri Meral Sakarya EXEN+ Dergisi için tango ile ilgili sorularımızı cevapladı. Öncelikle tangonun ortaya çıkışından söz etmek istiyoruz. Tango nerede, ne zaman, nasıl ve hangi şartlar altında ortaya çıkmıştır? Orçun Sakarya: 19. yüzyılın sonlarında Avrupa’da yaşanan ekonomik sıkıntılardan ötürü burada yaşayan gençler gemilerle Arjantin’in Başkenti Buenos Aires’e ve Uruguay’ın Başkenti Montevideo’ya göç eder. Bu göçle birlikte kendi kültürlerini, müziklerini ve danslarını da getirirler Latin topraklarına. Bu göçün ardından mevcut kültürle bir araya gelen yeni kültür Arjantin’de tangoyu ortaya çıkarır. İlk etapta gelişimi biraz yavaş olan tangonun gelişim süreci dünyada kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesiyle doğru orantılı aslında. Bu nedenle 1950’lerde tango dünyanın birçok bölgesinde gelişmeye başlıyor ve hatta Paris sosyetesinin de gözde dansı haline geliyor. Ülkemizdeki gelişimi ise daha erken tangonun. Türkiye’de tangonun geçmişi Cumhuriyet ile başlıyor. Hatta Atatürk’ün yaptığı tango-

lar var. Ama güncel olarak bilinen Arjantin Tangonun tam olarak gelişimi 1997’de oluyor. Bu yıllarda ülkemizde eşli danslara olan ilgi arttı, bununla birlikte tango da gelişti. Günümüze gelince, “Tango Geceleri” Türkiye’nin dört bir tarafında olmasına rağmen özellikle İstanbul’da çok gelişti. Eğer bir tango gecesine gitmek istiyorsanız internette araştırmanız yeterli, en az 5-6 alternatif çıkacaktır karşınıza. İlk başladığımızda, yani 1997 yılında Türkiye’de 10 tane hocaydık ama şu an 500’ü aşkın tango eğitmeni var. İki kişinin dansı olarak tanımlanan ve sosyal bir dans olan tango, 2007 yılından bu yana Türkiye Dans Sporları Federasyonu altında sosyal danslar statüsünde bulunuyor. Tango lokal olmayı çoktan aşmış global bir dans olarak görünüyor ve farklı coğrafyalarda farklı şekillerde uygulanabiliyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Kaç farklı stilde tango vardır? Stiller arasında ne gibi farklılıklar bulunmaktadır?


45

O.S: Bu konuda benim biraz daha idealist bir bakış açım aslında. Tango, Arjantin Tangosudur bana göre. Ama Amerika ve Avrupa’nın tangoyu kendilerine göre değiştirmeleri bu tür ayrımları ortaya çıkardı. Bu durumu şöyle açıklayabiliriz aslında. Mesela futbolu düşünün. Kökeni Avrupa olan futbolu Amerika değiştirmiş ve elle oynanan farklı bir forma sokmuş. Tango da bu şekilde kültürlerden etkilenmiş ve değişim yaşamış. İki kişinin anlaşmasıyla ve beden diliyle ortaya çıkan ve doğaçlama bir dans olan Tango, Amerika’da daha koreografik bir hal almıştır mesela. Bugün Amerikan Tangosu denilen stil, sosyal bir dansın standardize edilerek sunulmuş halidir. Bir de tutuşu biraz daha farklıdır. 1990’lı yıllardan itibaren ise Arjantin Tango iyice öne çıkıyor. Hâlihazırda, Amerikan Tango ve Avrupa Tango çok yaygın değil ama Arjantin Tango içinde farklılıklar ortaya çıkmaya başladı. Daha kapalı ve klasik bir stil olan milonguero ve yeni

bir akım olan, elektronik tango müzikleriyle temeli atılmış olan nuevo Arjantin Tangonun içindeki farklılıklarla ortaya çıkan stillerdir. Bunların yanında daha fantazya diye tabir ettiğimiz ve şova yönelik tangolar da var.

Peki tango yapmak isteyen birinde olması gereken özellikler nelerdir? Fiziğiyle, duruşuyla, giyim tarzıyla ya da özel bir yetenekle alakası var mıdır tangonun? O.S: Bu sosyal bir dans ve iki kişinin dansı. Eğer öğrenen kişi bu dansı sosyal anlamda kendisi için öğreniyorsa, yani profesyonel anlamda dans etmeyecekse veya başkaları için dans etmeyecekse yürümeyi bilen herkes dans edebilir derim. Tango ileri, geri ve yana adımlarla oluşan bir danstır, dolayısıyla ekstra bir yeteneğe gerek olmadığını düşünüyorum. Tabi bakış açısı önemli burada, kendini geliştirerek ileride profesyonel anlamda iş olarak dans etmeyi tercih edecekse kişi yetenek önemli ama aksi takdirde keyif için yapıyorsa önemli değil. Biz eğitimlerimiz sırasında tangonun tutuşundan duruşuna, müzikalitesinden felsefesine kadar öğretiyoruz. Bu eğitimi alan bir kişi iki ay sonra partneriyle piste çıkıp keyifle dans edecek seviyeye geliyor. Tangonun en güzel yanı ise eğitiminin hiç bit-

Orçun ve Meral Sakarya Kimdir?

23

Ocak 1980 tarihinde dünyaya gelen Orçun Sakarya, Klasik Arkeoloji mezunu. 1997 yılında Arjantin Tangosuna başlayan Sakarya, bir sene sonra tangonun Türkiye’de gelişmeye başlamasıyla eğitmen kadrosunda yer alır. 2001 yılında Türkiye şampiyonluğuna uzanan Orçun Sakarya, 15 yıldır tango eğitimleri veriyor. Bunun yanında üniversitelerde de çalışmalarına devam eden Sakarya, Türkiye’nin dört bir yanında düzenlediği workshoplar ve gösterilerle tangonun gelişimine katkıda bulunmaya devam ediyor. Televizyon ve sanat dünyasında da adından söz ettiren tangocu, Ahmet Kural, Hazal Kaya ve Demet Akbağ gibi isimlere oyuncu koçluğu yaparken dizilere de koreograflık yapıyor. Tango ve Kırmızı ekolünün kurucusu olan Orçun Sakarya, sahip olduğu dans okulunda da eğitimlere devam ediyor. 17 Kasım 1980 doğumlu olan Meral Sakarya da eşi gibi tangoya gönül verenlerden. Öğrenimini Halkla İlişkiler alanında tamamlayan Meral Hanım eşiyle beraber bir yıldır dans ediyor. Üç yıldır evli çift, hafta sonlarını şehir dışında geçirerek gittikleri yerlerde tangonun tanıtılması ve geliştirilmesi için çalışmalar yapıyor.


46


47 memesi. 7-8 yıldır benden eğitim alan öğrencilerim var. Bu öğrencilerim, dans edemediklerinden değil sürekli kendilerini geliştirmeyi istediklerinden devam ediyorlar. Ben mesela, 15 yıldır dans ediyorum ama halen yeni şeyler öğreniyorum. Kıyafet konusuna gelecek olursak, ağırlık olarak klasik kıyafetler kullanılıyor diyebilirim. Erkekler için takım elbise, kadınlar içinse abiye dediğimiz gece kıyafetleri en sık tercih edilenler. Çünkü bu dansın ortaya çıkışından beri böyle, o dönem dans edenler bu tarz kıyafetler kullanmışlar. Ayrıca tangonun ruhuna da yakışan bir tarz. Tabi ki bu kot pantolon giyen tango yapamaz demek değil. Aslında kişisel tercihlerle alakalı bir durum. Zaten son zamanlarda ortaya çıkan tango akımlarındaki farklılık dans edenlerin kıyafetlerine de yansıyor. Mesela Nuevo stilinde dans edenler kot üstü ceket kullanabiliyorlar ama baktığınızda, bu işin kıyafeti ne derseniz, erkek için takım elbise, kadın içinse abiye gece kıyafet derim. Müziğin ve dansın insan sağlığı özellikle de psikolojik sağlığı açısından önemi sıkça konuşulur. Siz bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? O.S: Biz bu noktada insanların eviyle işi arasına giriyoruz. Yani kişi işten çıkınca eve gitmiyor da bizim dersimize gelip günün stresini atıyor. Tabi bir de bunun tersi bir durum var. Eğer kişi buraya gelirken psikolojik olarak dans öğrenmeye geliyorum kaygısıyla gelirse keyif almak, stresini atmak için geldiği yer ona azap olacaktır. Bu nedenle ben ilk ders bütün öğrencilerimize “arkadaşlar, eğleneceğiz, buraya eğlenmek için geldik ve biz bu sırada siz farkında olmadan eğlenirken dans etmeyi öğreteceğiz” diyor. Bizim bu açıklamamız oldukça etkili oluyor. Bu konuyu aştıktan sonra kişi eğlenerek eğitimlere devam ediyor. İş çıkışlarında eve gitmeden önce salona gelip üzerindeki gerginliği, stresi atıyor daha sonra evine gittiğinde ailesiyle daha güzel ve rahat geçim sağlıyor. Aynı şekilde bir gün sonra işe giderken de aynı rahatlamanın etkisiyle mutlu gidiyor. Tangonun ana vatanı lokasyon itibariyle ülkemize oldukça uzak, buna rağmen oldukça sevilen bir dans. Tango nasıl bu kadar sevildi, ülkemizdeki gelişimi nasıl oldu? O.S: Atatürk’ün de dediği gibi “Dans medeni bir ihtiyaçtır.” Ülkemizde düzenlenen yarışmalar, festivaller ve tango geceleri (Milonga) bu dansın gelişimine olumlu katkı verdi. 1997-2000 yılları arasında iki ayda bir milonga düzenleyebilirken bugün gecede 5-6 tane milonga düzenleniyor. Türkiye Dans Sporları Federasyonu ile beraber bir sistem oluşturuldu, resmi bir statü oluşturuldu ve eğitmenlikle ilgili çeşitli düzenlemeler yapıldı. Bu durum tangoyu daha kurumsal bir yapıya


48

soktu. Bunun dışında düzenlenen yarışmalar, bu dansa gönül verenleri motive etme noktasında olumlu etkiledi. Tabi bir de festivaller var. Ülkemizde şu an hem yerel düzeyde hem de uluslararası düzeyde festivaller yapılıyor. Ülkemizde artık her yıl dört tane uluslararası festival düzenleniyor. Yerel festivallere en güzel örneklerden biri ise sizin şehrinizde, yani Samsun’da. Samsun’da artık her 19 Mayıs’ta tango festivali düzenleniyor. Yanlış hatırlamıyorsam en son dördüncüsü yapıldı. 19 Mayıs bizim için çok önemli bir tarih ve o tarihte tango festivali yapılması ayrı bir anlam ifade ediyor. Türkiye’nin birçok yerinden dansçılar geliyor, değerli eğitmenler geliyor, bu sizin şehrinizde yapılan bir örnek. Diğer şehirlerde de var buna benzer festivaller. Ciddi bir zenginlik oluştu ve bu zenginlik bizi çok mutlu edi-

yor. Çünkü biz başladığımızda bir gece düzenlemek çok zordu. Gece düzenlemek için bir mekâna gittiğimizde “ne gecesi, ne dansı yapacaksınız, nasıl bir dans bu?” gibi sorularla karşılaşırken şimdi mekân sahipleri tango geceleri düzenlememiz için bize geliyor.

belirli bir yaş grubuna da hitap ettiği söylenirdi ama bu da doğru değil. Özellikle son zamanlarda ortaya çıkan nuevo akımıyla birlikte gençlerde tangoya daha sıcak bakıyor. Çünkü bu akım figüratif yapısıyla onların ilgi alanına giriyor. Aslında 7’den 77’ye herkes tango yapabilir.

İnsanların tango ve benzeri sosyal danslara ön yargısı var. Genellikle belirli bir kesime ait görüyorlar ve bu durum geneli etkiliyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Tangonun hitap ettiği belirli bir kitle var mı? O.S: Tango Arjantin’de halkın dansı, hatta alt kesimdeki halkın dansı olarak ortaya çıkmıştır. Ama belli bir süre sonra Paris’te sosyetenin sahiplendiği bir dans haline gelmiştir. Ben her zaman şunu söylüyorum, bir kişinin tango yapabilmesi için belirli bir statü, gelir düzeyi ya da öğrenim durumu şart değil. Daha önceleri tangonun

Son olarak, tangoya başlamayı düşünenlere nasıl bir tavsiyede bulunmak istersiniz? O.S: Artık internet çok gelişti. İnsanlar istedikleri her bilgiye internet üzerinden erişebilir durumda. Artık arama motoruna “nerede tango dersi alabilirim” yazıldığında önlerine uzunca bir liste çıkacaktır. O listeden öncelikle eğitim alacakları hocayı araştırabilirler, çünkü hocalar arasında farklılıklar olabiliyor. Bu iyi veya kötü anlamında değil, hocaların tarzları arasında farklılıklar oluyor ve siz kendinize en uygun tarzı seçmeye mecbursunuz. Bu nedenle araştırma yapılmalı.


49



EN SIK IS ARKADASINIZ İster ofiste ister ofisten uzakta çalışın, Yeni Samsung Galaxy Note 10.1 iş hayatınızın ayrılmaz bir parçası olacak. Deri görünümlü arka kapağıyla prestijli bir görünüm kazanan Note 10.1, iş hayatınızdaki şık tarzınızı mükemmel bir şekilde tamamlıyor. İdeal boyutları ve hafifliği sayesinde Note 10.1’i gün boyunca rahatlıkla yanınızda taşıyabilirsiniz.

Çoklu Pencere İle İşler Çok Daha Kolay

Yeni Galaxy Note 10.1 güçlü işlemcisi ve 10.1 inç genişliğindeki ekranı ile birçok işlemi aynı ekranda yapabilmenize olanak tanıyarak yoğun iş hayatınızı çok daha kolay hale getiriyor. “Çoklu Pencere” özelliği sayesinde, ekranınızda aynı anda iki veya daha fazla uygulama açabilir ve aktif olarak kullanabilirsiniz. Örneğin bir pencerede ekonomi haberlerini takip ederken diğer pencerede e-postalarınızı okuyabilirsiniz. Böylece farklı bir uygulamaya geçebilmek için pencerenizi değiştirmek zorunda kalmazsınız.

Pen’i kullanarak da yeni bir uygulama penceresi açabilirsiniz. Ekran üzerinde çalışırken ek bir uygulamaya ihtiyaç duyarsanız; “Kalem Penceresi” özelliği ile ekranın istediğiniz yerinde, istediğiniz boyutlarda bir pencere çizip bu özelliği destekleyen uygulamalardan herhangi birini açabilirsiniz. Örneğin e-posta yazarken hesap makinesini kullanabilir, internette gezinirken ChatOn’da arkadaşlarınızla mesajlaşmak çok kolay. Üstelik Note 10.1 el yazınızı anında tanıyarak her fikrinizi daha çabuk ve basit bir şekilde not almanıza yardımcı oluryor

“Sürükle Bırak” özelliği ile, tıpkı bilgisayarlarda olduğu gibi bir metin ya da resmi sürükleyerek başka bir pencereye bırakabilir, dilerseniz S

S Note’un kullanışlı arayüzü sayesinde kolayca yazı yazıp defterler arasında dolaşabilir, geniş renk paletinin olanaklarından faydalanabilirsiniz.

SIK ve TASINABİLİR Samsung’un sürekli yenilik felsefesi doğrultusunda, Galaxy Note 10.1’in dış tasarımı gözle görülür şekilde iyileştirilmiştir. Galaxy Note 10.1, eski modellerin çerçevesinde bulunan ekstra boşluğun kaldırılmasıyla aynı ekran genişliğini daha hafif ve daha küçük bir tasarımla sunuyor. Maksimum hareket kabiliyeti ile hareket halindeyken iş yapma kapasitenizi arttırıyor.

S Note hızlıca yazdığınız notları ve çizdiğiniz resimleri dijital metinlere ve şekillere dönüştürebilir. Böylece toplantılarda kolayca not alırken Easy Chart özelliği yardımıyla da kısa sürede iyi düzenlenmiş tablolar oluşturma imkanına sahipsiniz. S Pen’in üzerindeki tuşa basarak ulaşabileceğiniz Karalama Defteri’nde, yapılacak işlerin listesini

oluşturarak hayatınızı düzenleyebilirsiniz.

Daha Canlı Daha Net

Yeni GALAXY Note 10.1, kristal berraklığındaki yüksek WQXGA çözünürlüğü ve büyük ekranı ile çok etkileyici. Olağanüstü çözünürlüğüyle size en üst düzey görüntüleme deneyimi sunuyor. Full HD içerikler görüntü kalitesinden ödün vermeden destekleniyor.


52


53


54


55


56


57

larca, yüzlerce, n O r. u rd zo k a m rca Yapılmayanı yap inlerce, milyonla b i lk e b re ö g a num ütür bulunduğunuz ko a. Bu yüzden ürk d n a ir b iz in rs ri ımı a buluve na rağmen o ad u insanı karşınızd B r. e ll e g n e ı n a tması ranları da yanın u insanı ve adım a d a d ın ıs rş a k e n an içind ncak çok az insa A atanlar kısa zam r. a şl a b e y e tm fa cadele e e bu adım ilk de d alıp birlikte mü ir b le e H r. e d a cesaret e k bir uygulaması ce e bu adımı atmay d e il şk te l sinde emsa atılacaksa, önce rlaşır süreç. yoksa daha da zo ayı başaran, tm a ı ım d a u b a sayısınd ye ikna eden ve e EXEN+’ın üçüncü tm e le e d ca ü ları yanında m ızdayız. Sadece ın rş a k karşısında duran le y sü ü k an bir insan öy ilecek yapılmayanı yap inde örnek olab h ri ta im it ğ e rk il Tü inden Kumköy’de değ retmen ve birbir ğ Ö k e il D n ta a za uygulamalara im sizlerle. önemli projeleri


58

S

amsun’un Çarşamba İlçesi’ne bağlı olan Kumköy, Samsun’a 50 kilometre, Çarşamba’ya ise 14 kilometre uzaklıktaki yaklaşık 100 haneli küçük bir köy. Dilek Livaneli’nin yolu 2008 yılında Müdür Yetkili Sınıf Öğretmeni unvanıyla atanmasıyla düşüyor bu köye ve 5 yıldır da bu okulda aralıksız görev yapıyor. 11 yıldır öğretmenlik yapan Dilek Öğretmen hiç tek sınıf okutmamış. Kariyeri boyunca hep birleştirilmiş sınıflarda üç sınıf, dört sınıf, beş sınıf bir arada okullarda görev yapmış. Şimdiki okulu Kumköy İlkokulu da yine birleştirilmiş sınıf sistemiyle eğitim öğretim hayatına devam ediyor. 120 metrekare, tek katlı bir binadan oluşan Kumköy İlkokulu bir sınıf, bir hobi sınıfı ve bir de müdür odasından oluşuyor. Bir de bahçesinde lojman olarak tahsis edilmiş iki odalı bir bina daha var. Tabi, Dilek Öğretmen burayı da lojman olarak kullanmamış eğitim sürecine dâhil etmiş. Buraya kadar her şey tipik bir köy okulu ve öğretmenine benziyor. Ülkemizin hemen her yerinde bu okulları görmek mümkün ancak Kumköy İlkokulu’nu ve Dilek Öğretmeni diğerlerinden ayıran bazı özellikleri var. Bunlar, Dilek Livaneli’nin öncülüğünde Valilik, Kaymakamlık, Milli Eğitim Müdürlüğü, Halk Eğitim, İŞKUR ve en önemlisi de Kumköy ahalisinin işbirliğiyle ortaya çıkan özellikler. “Destek Bulmak İçin Çok Koşturdum” Kumköy’de görev yaptığı 5 yıl içinde birbirinden renkli ve başarılı projelere imza atmış Dilek Livaneli. Sırasıyla anlatmaya başlıyor EXEN+ okurları için. Bizi önce 2008 yılına, Kumköy İlkokulu’na ilk atandığı güne götürüyor. Okula ilk geldiği gün Atatürk büstünün olmadığını fark ediyor. Livaneli, “Okula ilk geldiğim gün bahçeye girdim ve okulun Atatürk büstü olmadığını fark ettim. 1970 yılında yapılmış okul ve yol kenarında yer alıyor ama Atatürk büstü yok. İlk işim bu oldu. Eşimle birlikte askeriyeye gidip istedik. Bu bile başlı başına bir kısa film olur aslında. Gece saat 12’de resmi makamlardan aldığımız büstü köye getirdik, sonra bir güzel varakladık. Tabi bu

haliyle kullanılmaya uygun değildi, altına bir kaide lazımdı ve bunun için de muhtarı devreye soktum. Köyün muhtarı, imamı ve öğretmeni olarak ben koordineli bir çalışma sonucu esnaftan yardım topladım. Kaideyi köyün esnafından topladığım parayla yaptırdım ve Atatürk büstünü okulun girişine yerleştirdim.” Okuldaki ilk eksikliği bu şekilde giderdikten sonra, daha büyük işlere gözünü dikmiş Dilek Öğretmen ve okulun fiziki şartlarını iyileştirmeyi gözüne koymuş. Her derse girdiğinde okulun o kötü görünümünden rahatsız olduğunu belirten Livaneli, “Her köy okulunda olduğu gibi burada da fiziki koşullar oldukça kötüydü. Boyalar kalkmış, pencereler, duvarlar, zemin neredeyse kullanılamaz haldeydi. Bu aksaklıkları düzeltmek için ‘Okulum Gençleşiyor’ adında bir proje hazırladım ve bu proje kapsamında sıralar, camlar, boyalar, zemin her yer yenilendi. Bu kapsamda okulun fiziki şartlarını iyileştirecek adımlar attık. Bir tek çatının sorununu çözemedik. Şu an acil ihtiyacımız çatı. Çünkü kış geliyor ve yağışlar başladı. Tabi bu konuda Milli Eğitim Müdürlüğü’nü çok sıkıştıramıyorum çünkü benden daha kötü durumda olan okullar da var ve sırayla yaparak geliyorlar. Gönüllü biri çatı için kereste vereceğini söylemişti, işçilik kısmını da başka bir sponsor üstlenecekti ama söz veren kişi keresteyi ayarlamadı halâ. Kereste olmayınca diğer sponsorun gözünde de güvenimi kaybettim. Buna bir çözüm üretmeye çalışıyoruz.” diyerek çektiği zorluğu dile getiriyor. “Hiç Samsun’a Gitmemiş Çocuklarım Vardı” Okulun fiziki ihtiyaçlarını tamamladıktan sonra daha elverişli bir eğitim ortamı sağlayan Dilek Livaneli, artık yavaş yavaş çocuklara yönelik projelerine başlar. Eğitim ve öğretim sürecinin sınıfa sığamayacağı ve bunun sosyal bir süreç olduğunu herkese hatırlatan projeler bunlar. Öğrencilerinin derslerinde olduğu kadar sosyal hayatlarında da başarılı bir noktaya gelmesini amaç edinen Dilek Öğretmen, “Hiç Samsun’a gitmeyen çocuklarım vardı. Onları, hem özgüvenlerinin gelişmesi açısından hem de ufuklarının açılması


59 Dilek Livaneli Kimdir? 1981 yılında Samsun’un Bafra İlçesi’nde dünyaya gelen Dilek Livaneli, ilk ve orta öğrenimini Bafra’da tamamladıktan sonra Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü’ne girmeye hak kazanmıştır. 2002 yılında yükseköğrenimini bu bölümden mezun olarak tamamlayan Livaneli, öğretmenlik mesleğindeki on birinci yılını yaşamaktadır. 2008 yılında Samsun Çarşamba İlçesi Kumköy İlkokulu’ndaki görevine müdür yetkili sınıf öğretmeni statüsünde atanan Dilek öğretmen halen bu okulda görevine devam etmektedir. Birleştirilmiş sınıf şeklinde eğitim öğretim hayatına devam eden Kumköy İlkokulu’nda öğretmen olarak görev yapan Dilek Livaneli, gerçekleştirdiği projeler sayesinde 2012 yılında “yılın öğretmeni” ödülünü kazanmıştır. için, kendilerini daha rahat ifade edebilsinler diye Samsun’da her yere gittik. Gitmediğimiz yer kalmadı. Lunapark, Batı Park, Doğu Park, müzeler, teleferik, Amisos Tepesi, tarihi mekânlar, tiyatro, opera, sinema, 3D sinema, Atatürk Evi, Dünya Sirki, Disney Land gösterileri, at çiftliği, uzay gözlem evi, bowling salonu, havaalanı, Samsun’daki bütün alışveriş merkezleri, stadyum, buz pateni pisti ve hatta kendi evim… Aklınıza gelebilecek her yere götürdüm. Bunu yapmamın tek nedeni onları gezdirmek değil. Bu sayede öğrenciler ailelerinin haricinde birileriyle farklı bir yere gidip sosyalleşebildiler. Bu onlara ciddi bir özgüven ve kendini ifade edebilme becerisi kazandırdı.” diyor.

“Aile Gibi Olduk” Planladığı projelere destek buldukça hep bir adım daha ileri atan Dilek Livaneli, çocukların gelişimi için yaptığı etkinliklerden sonra köy için de bir şeyler yapılabileceği düşüncesine girer. Köyün kalkınması, birliği ve beraberliği pekiştirilmesi adına projeler gerçekleştirmek ister. Önceleri çocuklarını okula bırakıp giden velileri, okulun içine çekmeyi başarmış ve eğitim sistemine dâhil etmiş. Böyle olunca birbirlerini daha iyi tanıdıklarını ve bir aile gibi olduklarını dile getiren Livaneli, aile gibi olunca insan ailesi için de bir şeyler yapmak istiyor diyor. Bu kapsamda bir proje hazırlayan Livaneli ‘Kadın ve Yaşam’ adında bir proje hazırlar.

Öğrencileri motive ederek ders başarılarını da artıran bu gezilerin kanıtlanmış en güzel başarıları ise 2012 ve 2013 yıllarında ortaya çıkar. 2012 yılında yapılan bilgi yarışmasında 48 okul arasında birleştirilmiş sınıflarda ikincilik elde eden dilek Öğretmen ve öğrencileri 2013 yılında başarılarını artırarak 42 köy okulu arasında birinci olmuştur.

Üç aşamadan oluşan bu önemli projeyi Livaneli şöyle anlatıyor: “Bu proje üç aşamalı bir projeydi. Birinci aşamada köy kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması, üretim yapması ve para kazanması hedeflenirken, ikinci aşama köylü kadının eğitimini ve son aşama yine bu kadınların sosyal ve kültürel anlamda geliştirilmesini kapsıyor.”

Bu etkinliklerin yalnızca bir defaya mahsus olmadığını da belirten Livaneli, her yıl yeni öğrencilerin geldiğini ve yeni gelen öğrencilerle birlikte bu etkinliklerin tekrar yapıldığını ifade ediyor.

Ve Lojman Atölye Olur “Kadın ve Yaşam Projesi” kapsamında ilk aşama olan üretim ve ekonomik özgürlük için okulun lojmanı ayarlanır ve atölye haline getirilir. Kaymakamlık, İŞKUR ve İlçe Halk Eğitim


60 Müdürlüğü’nün desteğiyle ayakkabıcılık üzerine meslek edindirme kursu açılır burada. Samsun’un tescilli markalarından biri olan “Çarşamba Ayakkabısı”nın üretimini uygulamalı olarak öğrenirler. Dilek Öğretmen şöyle özetliyor bu aşamayı: “Kadınlar çocuklarıyla bir­likte sabah okula gelip, çocuklarını sınıfa bırakıp atölyeye geçiyorlardı. Burada hem meslek öğreniyorlar, hem üretim yapıyorlar hem de günlük 20 TL para kazanıyorlardı. Kısa zamanda tam bir aile ortamı oluştu burada ve sonuçta çok güzel bir meslek edindiler. Bu onlara sadece meslek edindirmedi kendilerine olan güven ve saygılarını da artırdı. Sonra bu proje medyada yer bulunca Milletvekili Prof. Dr. Tülay Bakır’ın da dikkatini çekmiş ve kendisi bizi burada okulumuzda ziyaret etti. Kadın istihdamını artırmak için bize destek vereceğini söyledi Milletvekilimiz, biz de devlet eliyle de bir şeyler yapılabileceğini görünce büyütelim istedik atölyemizi. Çünkü artık sığamıyorduk atölyeye. Büyütmek için çözüm ararken, çözümü yanı başımızda bulduk. Bizim bu arka tarafımızda bir baraj var. Sağdan soldan

Hobi Sınıfı

120 metrekarelik okul binasının bir odası hobi sınıfı haline getirilmiş. Bu sınıfta bilgisayar köşesi, kitap okuma köşesi, müzik köşesi, satranç köşesi ve drama köşesi gibi yerler bulunuyor. Boş zamanını değerlendirmek isteyen öğrenci burada hem eğleniyor hem de kişisel becerilerini keşfederek geliştiriyor. Küçük bir not, drama köşesinde kullanılan kostümleri Dilek Öğretmen ve annesi birlikte dikmişler.

Öğrenci Sayısı Azalıyor!

Dilek öğretmenin en büyük şikâyetlerinden biri öğrenci sayısındaki düşüş. İlk geldiği yıl 25 öğrencisi bulunan okulun şu an 11 öğrencisi var. Bunun nedeni hem eğitim sisteminin değişmesi hem de göç olarak gösteriliyor. Bu durum okulun kapanma tehdidini de beraberinde getiriyor.

“Öğretmenimin Öğretmeni”

Dilek öğretmen 24 Kasım Öğretmenler günü için de bir etkinlik organize etmiş. Dilek Livaneli Öğretmenimin öğretmeni adını verdiği bu etkinlikte öğrencilerini Samsun’un Bafra İlçesi’nde görev yapan kendi öğretmenine ziyarete götürdü.

“Samsun’da Bir İlk”

Kumköy İlkokulu bünyesinde çalışan bir hizmetli olmamasına rağmen geçtiğimiz sene “Beyaz Bayrak” almaya hak kazandı. Bu sayede Kumköy İlkokulu Samsun’da “Beyaz Bayrak” alan ilk köy okulu olma unvanını da elde etti.

“Bir Dilek Tuttum Oyun Parkı”

Okulun fiziki konumu nedeniyle imkânları oldukça sınırlı. Fiziksel ve zihinsel gelişimleri için oyun oynamaya da ihtiyaç duyan çocukların köyde oyun oynama imkanları da yok denecek kadar az. Bu sorunu aşmak için girişimlerde bulunmuş Dilek Öğretmen ve bu girişimlerinin meyvesini de toplamış. Artık bir oyun parkları var, hem de spor aletleri ve banklarıyla birlikte tam bir tesis şeklinde. Hatta bu park öyle bir hal almış ki, köy halkı ve çevre köylerden insanlar faydalanmak için gelir olmuş okula. Burası artık bir okul olmanın yanında köyün de sosyalleşmesini sağlayan bir mekân haline gelmiş.

“Modern Çalıkuşu”

Çarşamba Kaymakamı Sayın Caner YILDIZ Kumköy İlkokulu’na yaptığı ilk ziyarette yaptığı çalışmalardan ötürü Dilek Öğretmeni Çalıkuşu romanındaki Feride karakterine benzetmiş. Bu benzetme daha sonra basında da yer bulunca üzerine yapışmış.

Köye 8 Mart Gelir Eğitim sürecini okulun dışına taşıyan Dilek Livaneli toplumsal bilinci artırma adına birçok etkinlik de düzenlemiş. Bunlardan biri de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlaması. Bu özel gün için özel bir çalışma hazırlayan Dilek Öğretmen kadınlara şiir dinletisi düzenletip bu sayede hayatında hiç şiir okumamış kadınlara şiir okutmuş, hiç şiir yazmamışlara şiir yazdırmış. Livaneli’nin düzenlediği bu etkinlik aynı zamanda köyde kutlanan ilk “Dünya Kadınlar Günü” olur. Kumköy İlkokulu yine bu tarihte Samsun Büyükşehir Belediyesi Halk Müziği Sanatçılarını ağırlamış ve “Her Kadına Bir Türkü” etkinliğini gerçekleştirip Türk Halk Müziği Konserine köy halkının katılımını sağlamıştır.

Efsaneleşen “Köyde Opera” Projesi Dilek Öğretmenin efsane haline gelen projelerinden biri de “Köyde Opera” projesi. 27 Haziran 2013 tarihinde gerçekleşen etkinlik, yapıldığı dönem gerek yerel gerekse ulusal medyada sıkça yer aldı. Bu etkinlik kapsamında Kumköy’e davet edilen Samsun Devlet Opera Balesi Sanatçıları okulun bahçesinde köy halkının operayla tanışmasını sağlamıştır.


61 hep duyuyordum 49 yıllığına ihale almışlar ve sözleşmelerinde ‘bulunduğu köyde sosyal sorumluluk ve kalkınma projeleri uygulanabilir’ gibi bir madde var diye. Bunu duyunca ben gittim firma yetkilileriyle görüştüm, destek olacaklarının sözünü aldım. Geriye bir tek arsa sıkıntısı kalıyordu ki onu da muhtarın oğulları halletti. Bize hemen okulumuzun arkasından yaklaşık 500 metrekare yer verdiler. Muhtarın oğulları arsayı verdi, barajı yapan firma da çok değil 150 metrekarelik bir prefabrik yapı yaparsa bir de Milletvekilimizin dediği 16 tane makine gelirse buradan çok iyi işler çıkarabiliriz.” “Kadın ve Yaşam Pro­jesi”nin ikinci aşamasını eğitim ayağı oluşturuyor. Öncelikle köyde okuma yazma bilmeyen 13 kadına okuma yazma kursu verilmiş. Bunun akabinde ise 0-12 yaş arası çocuğu olanlara dört ay boyunca haftada bir gün bir sosyolog tarafından aile eğitimi seminerleri verilmiş. Bu eğitimlerin faydasına dikkat çeken Dilek Livaneli, “çocukların evde yattıkları yerden, ders çalıştıkları yere kadar birçok konuda değişiklikler oldu.” diyor. Projenin üçüncü ve son aşamasında ise sosyal ve kültürel gelişme hedeflenmiş. Bu kapsamda köylü kadınlar hayatlarında ilk defa operaya, sinemaya gitme şansı yakalamış. Ancak bu etkinliklerin hazırlanma süreci biraz maceralı olmuş. Akşam saat 8’de bir kadını köyden alıp operaya götürmenin sanıldığı kadar kolay olmadığını söyleyen Dilek Öğretmen, “Bu kadınların hemen hepsi kayınpederi, kayınvalidesi, çocukları bir arada yaşıyorlar, yani sorumlulukları çok fazla. Operaya götürebilmek için her birinin ailelerinden tek tek izin aldım.” diyerek o anları tebessümle hatırlıyor. “Kadın ve Yaşam Pro­jesi”nin sorunsuz bir şekilde tamamlandığını ve Türkiye’nin dört yanından çok güzel tepkiler aldığının altını çizen Dilek Öğretmen, “Bu projenin sonucunda köy kadını ekonomik özgürlüğü, eğitimi, kültürü ve sanatı tattı, tanıdı.” dedi. “7’den 77’ye Türk Bayrağı Yapıyoruz” Kumköy halkı içinde birlik ve beraberliğin pekiştirilmesi için de kafa yoran Dilek Öğretmen, gerçekleştirdikleri “7’den 77’ye Türk Bayrağı Yapıyoruz” projesinin Vali Bey tarafından ödüllendirildiğini söyledi. Bu projeyi, geçtiğimiz yıl Cumhuriyet Bayramı kutlamaları çerçevesinde yaptıklarını söyleyen Livaneli, “Proje adından da


62

anlaşılabileceği gibi Türk Bayrağı yaptık. Ama bu diğerlerinden farklıydı. Bütün köy ahalisinin emeği var bu bayrakta.” diyerek projenin öneminden bahsetti.

de bu sorun çoğu firma için ‘çerez parası’ denebilecek bir miktar. Bir yere hayır yapacaklarsa, gelip görsünler kendileri karar versinler. Belki yardımcı olabilirler.

Röportajımız sırasında hayırsever iş adamlarına da seslenmeyi ihmal etmeyen Dilek Öğretmen, “Her şeyi Milli Eğitim Müdürlüklerinden beklemek de yanlış bence, okulumuzu yapılandırma adına herkes bir şeye el atsa hiçbir sorunumuz kalmaz. Örneğin çatının onarılması, belki

Bir de Aralık ayının ikinci haftasında Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası kapsamında yerli üreticileri okulumuza bekliyoruz. Samsun’da birçok üretici firma var. Bu firmalar ürettikleri yiyecek ya da başka bir şeyle, ufak hediyelerle okulumuza gelip, kendilerini tanıtsalar, çocuk-

larımızla sohbet edip onlara örnek olsalar çok seviniriz.” diyor. Sohbetimiz sırasında İlçe Kaymakamı Sayın Caner Yıldız ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Sayın Telat Aktaş’a desteklerinden ötürü sıkça minnettar olduğunu dile getiren Dilek Öğretmen, “Biz öğretmenler de öğrenci gibiyiz. Arada bir aferin duymaya ve motive edilmeye ihtiyacımız oluyor” diyerek sözlerini noktaladı.


63


Kısa Zamanda Çok Yer Görmek İsteyenlere Samsun Yelkenle Geleceğin Temellerini Atıyoruz

Yelken Kulübü

Kullandığımız araç ve gereçlerdeki teknolojinin gelişmesiyle artık daha hızlı hareket edebiliyoruz ancak yine de zamanın yetmediğinden şikâyetçiyiz. Günün yaklaşık 10 saatini çalışarak geçiren insan, 168 saatlik ifade eden bir haftalık dilimin 60 saatini çalışarak geçiriyor. Tabi ki bu durumda uzun soluklu tatil planlamaları yapmakta imkânsız bir hal alıyor. İş hayatının stresinden kurtulmak isteyen çalışan insan az zamanda çok yer görerek rahatlamaya çalışıyor. Tarihiyle, doğasıyla ve kültürel alt yapısıyla dikkat çeken Samsun sadece şehir dışı ya da yurt dışından gelenlere değil. Samsun’da ikamet edip gün içerisinde por denilince akla ilk isteyenlere gelenlerdende biripaha değilbiçilemez gururunu yaşıyor. küçük geziler düzenlemek fırsatlar sunuyor.

S

belki. Belki çoğu kişinin hiç aklına gelmez. basketbol, voleybol, hentbol… Kamuoyunda zaman zaman “zenginler kulübü” EXEN+Futbol, Samsun’da hafta sonu izninizi değerlendirebileceğiniz 15 yeri sizin için derledi. diye sayılır çoğu kişi tarafından ancak kolay ko- şeklinde yakıştırmalar yapılıyor olsa da, kulülay kimse yelken sporundan bahsetmez. Hâlbuki bün ne yöneticileri ne de sporcuları bu sözlere Samsun’da Samsunspor’dan yaşça daha büyük aldırış etmiyorlar. Onların tek derdi var, o da kubir spor kulübü var. 1961 yılında kurulan Sam- lüplerinin başarısı. Biliyorlar ki, Samsun Yelken sun Yelken Kulübü, bu sene 52. yılını kutlamanın Kulübü’nün başarısı Samsun’un başarısı.


Samsun Yelken Kulübü’nün yaklaşık 6 yıldır Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlenen Mustafa Seyhan, kulübün geçmişinden geleceğine, merak edilen soruları EXEN+ okurları için cevapladı.


66

S

amsun’un merkezi, ilçeleri ve köyleri gezilip görülmeye değer tarihi ve turistik yerlerle dolu. Yazın deniz ve kum, kışın da kayak ve av meraklıları için bire bir şehir. Önce kendi yanı başındaki hazineleri keşfetmeli insanlar. Sonra diğer şehirlere ve ülkelere açılmalı. Böylelikle zengin değerler hakkıyla başka diyarlara anlatılabilir ve turist çekilebilir. 15 kilometre doğusundaki Tekkeköy Mağaraları, Paleolitik devrine ait. Alman arkeolog Markidi’nin kazılarında belirlediği üzere, 18 kilometre güneybatısındaki Atalan, Anadolu medeniyetlerinden Frigler’in Karadeniz’e indiği kaledir. Kavak Kaledoruğu ile Vezirköprü Oymaağaç köyünde, Bakırçağı ve Hitit yerleşmelerinin izleri vardır. Bafra ve Alaçam arasındaki İkiztepe, Hoşkademtepe, Dedetepe ve Gökçeboğaz höyükleri de Hitit kültürünün izlerini günümüze taşımaktadır. Ayrıca yine Anadolu’nun önemli uygarlıklarından Hititlerin de Karadeniz sahiline kadar geldiklerinin delilidir bunlar. Bafra’ya 35 kilometre mesafedeki Kızılırmak vadisine konuşlu Paflagonya Kaya Mezarları MÖ.7’inci yüzyıldan kalmadır. Buradaki Asar Kalesi’nde Roma, Bizans ve Osmanlı devrine ait kalıntılar tespit edilmiştir. Vilayetin sahil bandı, Yakakent’ten Terme’ye vilayetin sahil bandındaki güzel kumlu doğal plajlar denize girmeye elverişlidir. Yakakent Çamgölü mevkiinde yemyeşil tepeler masmavi sulara akarken adeta büyüler göreni.

Alaçam, Bafra ve 19 Mayıs ilçelerine yayılan Kızılırmak Deltası; sulak alanı, flora ve faunası ile ülkemizin eko-turizm alanındaki en ilginç köşelerinden biridir. 19 Mayıs ilçesi, Yörükler mevkiinde ilkbaharda tabanı tamamen suyla kaplanan yaprak döker ağaçlardan oluşan Galeriç ormanı, yaban hayatı açısından bir hayli ilgi çekicidir. Havza ve Ladik Kaplıcaları, 2000 yıldır faydalanılan sağlık merkezleridir. Başta romatizma, kadın, sinir, eklem ve kireçlenme hastalıklarına şifalıdır suları. Ladik’teki Hamamayağı kaplıcası da birinci derecede önem ve öncelik arz eder. Ladik kaplıca suları gösterdiği radyoaktif özellik sayesinde organizma üzerinde uyarıcı etki yapar. Bu sebeple gençlik suyu da denilmektedir. Yaylaları da bir başkadır Samsun’un. Yeşili, temiz havayı ve sessizliği özleyenler için ideal adreslerdir. Üstelik ulaşımı da çok kolaydır. Normal otolarla dahi rahatlıkla gitmek mümkündür. Ladik-Akdağ, Vezirköprü-Kunduz yazları ve kışları farklı güzellikleri yansıtırlar. Kunduz ormanla iç içedir. Altınkaya Baraj Gölü’yle birleşim noktası bir harikadır. Mevki yayla turizminin yanı sıra doğa yürüyüşleri, su sporları, balık avcılığı, motor gezileri ve kamp için de idealdir. Samsun’da Anadolu Ahşap mimarisinin en güzel örneklerini de görebilirsiniz. Çarşamba’daki Göğceli Cami bunların en ilgincidir. Yapımında hiç çivi kullanılmayan yapı tam kestirilememekle birlikte yaklaşık 800 yaşındadır ve sapa sağlam ayaktadır.


67

1) Kabaceviz Şelaleleri Samsun’a 32, Tekkeköy’e 22 kilometre mesafede. Treking, dağcılık, piknik ve foto safari için çok uygun. Mayıs sonu ya da Ekim başı gezilmesi tavsiye edilen şelaler yaklaşık 60 metrelik su düşümü ağustos sonuna dek izlenebiliyor. 2) Amisos Antik Kenti Şehrin günümüzdeki yerleşiminin kuzeybatısındaki Cedit Mahallesinin bulunduğu yerdir. Amisos’un ilk adı Enete’dir. Antik kaynaklar, MÖ. 6’ncı yüzyıl başlarında Miletoslularca kolonize edildiğini yazmaktadır. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde de iskanlıdır. Sahra Sıhhıye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı’nın arazisi Amisos’un akropol (yüksek şehir) bölümüdür. Müze Müdürlüğünce son yıllarda Kalkanca, Karasamsun ve Baruthane mahallelerinde gerçekleştirilen kurtarma kazılarında nekropol (mezarlık) alanının buralara dek genişlediği anlaşılmıştır. 3) Dündartepe Höyüğü (Öksürüktepe) Merkez Adalet mahallesindeki höyük tipi yerleşim yeri, 19401941 yıllarında iki dönem kazıldı. Kalkolitik çağ, ilk tunç çağı ile Hitit kültürüne ait belgeler ortaya çıkarıldı. Son yerleşimin MÖ. 1700-1500 devrinde olduğu belirlendi. Sit derecesi I ve II. Öksürüktepe ve Dündartepe diye iki adı vardır. Tepede gömülü pir öksüren çocuklara tedavi edermiş. 4) Toptepe Tümülüsleri Hasköy’dedir. Samsun-Çarşamba Karayolunun üstünde yer alan biri büyük, diğeri küçük iki tepeden oluşmaktadır. II. derece arkeolojik sit alanıdır. 5) Baruthane Tümülüsleri Samsun-Sinop karayolu üzerindedir. İl merkezinden dört kilometre uzaklıktaki Baruthane mevkiinde yer alır. İki tepe de yığmadır. Eski çağlarda soylu kişilerin gömüldüğü tipik mezar örneklerindendir. Güney Tümülüs 15 metre yüksekliğinde ve 40 metre çapındadır. Yığışma tabakası oyularak elde edilen iki oda ve bir mezar vardır içinde. Kuzey Tümülüs’ün yüksekliği 8, çapı ise 30 metredir. Üç odası da, güneydeki gibidir. Bir de mezar yer almaktadır. Tümülüsler MÖ. 3’üncü yüzyılı işaret ederken I. derece arkeolojik sit özelliğine sahipler. Tarihi tepenin hemen yanı başındaki Amisos Cafe’de, Karadeniz manzarası eşliğinde çayınızı yudumlayıp bölgenin meşhur pidesi ve saç kavurmasını tadabilirsiniz. Tepeye sahilden teleferikle de ulaşılabiliyor.


68

6) Akalan Kalesi Samsun Merkez Çatmaoluk Köyü Yeniköy Mahallesinin güneyinde yüksek bir platonun dik yamacında kurulmuş kale tipi bir yerleşmedir. Etrafı yaklaşık 500 metrelik taş örgü bir surla çevrilidir. Geç Demir Çağına aittir. I.derece arkeolojik sit alanıdır. 7) Tekkeköy Mağaraları Tekkeköy ilçesindedir. Büyüklü küçüklü sığınak ve mağaralar, Fındıcak ve Çınarcık derelerinin suladığı vadi boyunca yükselen kayaların üzerindedir.1941’deki kazılarda anlaşıldı ki, Prehistorik ve Protohistorik çağlara aitler. İleri sürülmektedir ki, Delikli kaya denilen nokta Frig’den kalmadır. I. derece arkeolojik sittir. 8) Kaledoruğu Höyüğü Kavak ilçe merkezindedir. Adını üstündeki kaleden almıştır. Höyüğün uzunluğu 350. genişliği 250, yüksekliği de 25 metredir. 1941 kazılarında Kalkolitik Çağ, Tunç Çağı, Hitit, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemine ait belgeler ortaya çıkarılmıştır. I. ve II. derece arkeolojik sit alanıdır. 9) İkiztepe Bafra ilçesinin 7 kilometre kuzey

batısındaki İkiztepe Köyü sınırları içerindedir. Dört yükseltiden ibarettir. Kalkolitik Çağ, Tunç Çağı ile Geçiş Çağı (Hitit öncesi) kültürleri tespit edilmiştir. İlk Tunç Çağı III’den bir mezarlık ile Tepe I’deki son kültür katında Tümülüs tipi iki odalı ve dromoslu Helenistik Çağ’dan anıt bir mezar vardır. II. derece arkeolojik sit alanıdır. 10) Asarkale ve Kaya Mezarları Kolay Beldesi, Asar Köyü yakınındadır. Kızılırmak’ın batı kenarında Bafra ovasını Anadolu’nun iç kısımlarına bağlayan vadiyi kontrol etmek için kurulmuş kale tipi bir yerleşmedir. Halen ayakta kalmış ve kayalara oturtulmuş savunma duvarları ile köşeli ve yuvarlak planlı kulelerin alt sıra taşlarının işçiliği, Asarkale’nin ilk defa Helenistik Çağ’da iskan edildiğini gösteriyor. Duvarların üst sıra taşlar arasında görülen tuğla örgüsü de Orta Çağ’a (Bizans) aittir. Asarkale’ye nehir seviyesinden batıya gittikçe dikleşen bir yamaç takip izlenerek varılabiliyor. Yamacın sonunda bir sur girişi yer alır. Teraslar halindeki Asarkale’de kayaya oyulmuş bir sarnıç ile yine kayaya oyularak açılmış merdivenli

bir yer altı geçişi vardır. Asarkale’nin yakın çevresindeki Helenistik devirden kalma 3 anıt mezar, kayalara oyularak yapılmış. I. derece arkeolojik; I. ve II. Derece de Doğal Sit alanıdır. 11) Kızılırmak Deltası Bafra’nın doğusundan batısına 60 kilometrelik kıyı şeridine sahip deltada balık gölleri, kıyı kumulları, çorak adalar, kuru ve su basar çayırlar, sazlıklar, çamur düzlükleri ve tarım alanları dizilidir. Kuş popülasyonu açısından da çok zengindir. I-II-III. derece doğal sit alanıdır. 12) Lerdüge Tümülüsleri Havza ilçesinin 21 kilometre doğusunda Lerdüge döneminden beş tümülüs saptanmıştır. 1946 tarihli çalışmalarda bulunanlar Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndedir. Buluntular ve mimari tekniği, 4 no’lu tümülüsün MÖ. 1-MS. 2. yüzyıl arasında kullanıldığını haber vermektedir. Girişte demir kenetlerle bağlanmış taş kapak vardır. Tonoz örtülü dromosa (geçit) ve küçük bir kapıdan gömüt odasına girilmektedir. Kesme taştan tonoz örtülü gömüt odasının duvarları insan ve hayvan betimleri ile süslenmiştir. Betimler, bitkisel ve


69 geometrik motiflerle çevrilidir. Altın süs gereçleri, tunç kandiller, çeşitli büyüklükte şişeler, tümülüste bulunan eşyalardır 13) Vezirköprü Tümülüs ve Yerleşmeleri Çal, Yukarı Çal ve Kületek köylerinde tümülüsler vardır. Vezirköprü’nün güneybatısında Çal köyündedir. İlçenin kuzeybatısındaki Yağıbasan köyünün Çaltıcak mahallesinde 3 adet tümülüs bulunmuştur. Çeltek köyünün güneybatısında da 2 tane mevcuttur. Aşağı Narlı Tümülüsü, Doğantepe’nin güneydoğusundadır. Avdan köyünün güney ve güneybatısında iki Tümülüs vardır. Maltepe Tümülüsü, Köprübaşı’nın kuzeydoğusundaki Boğazkoru köyündedir. Köprübaşı’nın kuzeybatısındaki tümülüs, konuşlandığı Tepeören köyüyle aynı ada sahiptir. Roma ve geç antik çağı yerleşim örnegidir. Vezirköprü’deki Örenyeri, Kızılcaören, Adatepe ve Çöğe Köyü yerleşmeleri de önem arz etmektedir. 14) Kızılırmak Deltası (Balık Gölleri) Kızılırmak’ın binlerce yıl Anadolu’dan sürükleyip getirdiği sedimenlerle oluşturduğu bereketli deltasında aynı zamanda ülkemizin en önemli sulak alan eko sistemlerinden Bafra Balık Gölleri de bulunur. Barındırdığı canlı türlerinin çeşitliliği; canlılar için zengin yaşam alanları sunması ve halen bozulmamış doğal yapısıyla ülkemizin uluslararası öneme sahip ender sulak alanlarındandır, Kızılırmak deltası. Deltadaki kuş türlerinin çeşitliliği ve sayıları eko sistemin canlılar açısından zenginliğini ve sağlıklılığını ortaya koyuyor. Karadeniz’i cephe göçü ile aşan küçük ötücüler ve su kuşlarının yanı sıra yırtıcılar, leylekler, turnalar ve balıklar için de, delta son derece mühim bir beslenme ve konaklama alanıdır. Bölge, EkoTurizm için çok müsait. 15) Hacı Osman Ormanı Çarşamba ilçesinin Çınarlı köyündedir. Çok sınırlı bir yayılışa sahip ve hızla ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan eşsiz bir alüvyal orman ekosistemidir. Dişbudak, meşe, dişbudak yapraklı kant ceviz, kayacık, kayacılar, doğu gürgeni ve akçaağaç içindeki önemli türlerdendir. Beslenme imkanlarının elverişliliği sayesinde pek çok hayvan türünün barınabilmektedir. Köstebek, kaplumbağa ve gri balıkçıl gibi hayvanlar da vardır. Bu özelliklerinin korunması amacıyla sahanın 86 hektarlık bölümü 1987 yılında Tabiatı Koruma Alanı sayılmıştır ve tel çitle çevrilmiştir. Sahada yönlendirme levhaları mevcuttur.


70


71 Ofis çalışanlarının sıkça şikâyet ettiği ve önemli bir sağlık sorunu boyun düzleşmesi iş verimini düşürdüğü gibi iş dışı yaşamı da etkileyen bir rahatsızlık. Saatlerce masa başında oturmak, bilgisayarda uzun süre vakit geçirmek ve hareketsiz yaşam bu soruna neden olan önemli faktörler arasında sayılıyor. Yaptığınız iş gereği saatlerce masa başında çalışmanız gerekiyor olabilir ancak buna rağmen boyun düzleşmesinin önüne geçmek mümkün.

Düzleşme Nasıl Ortaya Çıkar

Omurgaya yandan bakıldığında eğriliklerden oluştuğunu görürsünüz. Öyle ki boyunda, sırtta ve belde farklı çukurlaşmalar bulunuyor. Boyunda bulunan çukurun görevi başın ağırlığını adeta bir amortisör gibi taşımak. Boyun çukuru; özellikle atlamasıçra­ma sırasında başın ağırlığının yapacağı ivmelenme kuvvetini emerek yükün sırt omurgasına daha az yansımasını sağlıyor ve içinden geçen sinirlerin de korunmasına yardım ediyor. Bu eğriliğin azalmasında ise düzleşme denilen sorun ortaya çıkıyor. Boyunda oluşan bu düzleşme boyun omurlarına aşırı yüklenmeden akciğer sorunlarına kadar birçok şikayeti beraberinde getiriyor.

Bilgisayar Başında Uzun Süre Oturmak

Boyun düzleşmesinin çeşitli nedenleri var. Disk hastalığı (boyun fıtığı veya dejenerasyonu), içinden geçen sinirlerin hastalıkları, trafik kazası, kemik ve eklem hastalıklarının yanı sıra kötü pozisyonda oturarak kitap okumak veya bilgisayar kullanmak da boynun düzleşmesine neden olabiliyor. Genç hastalarda en sık nedenlerin başında bilgisayar başında uzun süre kötü pozisyonda oturmak ve hafif şiddetteki trafik kazası geliyor. Özellikle trafikte aracınıza arkadan düşük hızda bile çarpılsa başınız ani olarak önce arkaya sonra öne doğru hareket ediyor. Bu hareket sonrası sık olarak boyun fıtığı oluşabilirken boyun düzleşmesi de meydana gelebiliyor.

Düzleşme Akciğer Hastalıklarını da Tetikliyor

Boyun düzleşmesinde başın öne doğru gitmesi ve vücut denge merkezinin değişmesi birçok sorunu da beraberinde getiriyor. •Kafa öne doğru yer değiştirdiğinde kafanın ağırlığını taşıyan kemiklere ve kaslara aşırı yük biniyor. Bunun sonucunda kaslarda yorgunluk ve spazma bağlı ağrılar ortaya çıkıyor. • Kafa öne doğru yer değiştirdiğinde omurga uzuyor ve geriliyor, bu durum da omurganın içinden geçen sinirlerde gerilime neden oluyor. Vücudumuza giden tüm sinirler boyundan geçiyor, bu nedenle tüm organlarımız ile ilgili problemlere neden olabiliyor. Yapılan bilimsel çalışmalarda boyun düzleşmesinin akciğer fonksiyonlarının azalmasına neden olabildiği bildiriliyor. Bu durum özellikle yaşlı hastalarda çeşitli problemlere yol açabiliyor. • Boyun düzleşmesi sonucu yıllar içerisinde boyun omurlarında aşırı yüklenme meydana gelerek osteofit adını verdiğimiz kemik çıkıntıların oluşmasına neden oluyor. Zaman içerisinde bu kemik çıkıntılar, sinirlere baskıya yol açabiliyor. • Boynu düzleşen hastalarda omurga esnekliği kayboluyor. Bu durum da onların travmalarda daha fazla zarar görmelerine neden oluyor. Boyun eğimi travma sırasında oluşan yükleri emdiği için travmanın etkilerini en aza indiriyor.

Dİk Oturun

zellikle masa başında çalışan kişilerin oturma pozisyonlarına dikkat etmesi gerekiyor. Omurga bir bütün olarak çalışıyor, sırt veya bel eğriliği boyun eğriliğini etkiliyor. Bu nedenle dik oturmayı sağlayıcı tedbirler alın; Oturduğunuz sandalye yüksekliği: ayaklarınız yere temas ettiğinde dizler 90 derece açı yapacak kadar yüksek olmalı. Sandalyenizin bel desteği yok ise mutlaka bel yastığı kullanın.

2D

monİtörünüzü hİzalayın

3S

egzersİz yapın

ik oturduğunuzda kullandığınız bilgisayarın ekranının üst kenarı kaş hizanızda olmalı. Eğer monitör aşağıda kalır ise başınızı sürekli öne eğerek oturmak boyun düzleşmesine neden olabiliyor.

ürekli oturarak çalışıyorsanız her iki saatte bir ara vererek boyun güçlendirici egzersizler yapın.


72


73

C

esur ve kompakt Range Rover Evoque, şimdiye kadar üretilen en verimli Land Rover aracını meydana getirmek üzere en son teknolojiyi kullanıyor. Tüm diğer Range Rover’larda olduğu gibi kalite ve lükse gösterilen özen Range

Rover Evoque’da da devam ediyor. Sadece bir farkla. Range Rover Evoque spor ve dinamik görünümüyle ağabeylerine fark atıyor. Öyle ki kendine has çizgileri ve özellikleriyle yeni bir sınıf oluşturmak üzere.


74 Range Rover Klasiğinin Yeni Yorumu Canlılık ve enerjiden ilham alan tasarımıyla yeni bir kuşağa ait olduğunu haykırırcasına dile getiren bir tasarıma sahip olan Range Rover Evoque, cesur ve hiçbir şeyden ödün vermeyen, benzersiz, kendini sonuna kadar ortaya koyan bir tarza sahip.

ratıyor. İmza niteliğindeki istiridye kaput, asılı görünümlü tavan, ön ve arka kısa gövde sarkıntıları ve karşılaşabileceği her şey için tam hazırlıklı bir duruş gibi Range Rover’ın klasiği haline gelmiş tüm tasarım işaretlerinin yeni bir yorumunu sunuyor.

Spor ve dinamik görünümü ile Range Rover Evoque kendisine ait diyebileceği yeni bir sınıf ya-

Önemli ölçüde yükseltilmiş orta çizgisiyle tüm araç boyunca devam eden kaslı bir görünüme

Tüm Koşullarda Üstün Hareket Kabiliyeti Tüm Range Rover araçlar gibi Range Rover Evoque da her türlü asfalt ve arazi koşulunda performansı ve kapasiteyi en üst düzeyde sunuyor. Bunu, Range Rover Evoque’un motorunu, şanzıman ve elektronik sistemlerini, yol tutuşunu, konforunu ve çekişini en iyi duruma getirecek şekilde ayarlayan Terrain Response® gibi bir dizi yenilikçi teknoloji ile sağlıyor.

düğünüz en verimli Range Rover. Kompakt bir yapıda gerçek bir Range Rover.

Range Rover Evoque, efsanevi Land Rover all-terrain teknolojileri sayesinde tüm zemin ve hava koşullarının üstesinden başarıyla gelebiliyor. Daha küçük, daha hafif ve şimdiye kadar gör-

Genel sürüş, çim/çakıl/kar, çamur ve kanallar, kum olmak üzere dört sürüş modunda tüm koşullara uyum sağlayabilen araca ayrıca isteğe bağlı olarak alınabilen Adaptive Dynamics ile beşinci ayar olan Dynamic mod da eklenebiliyor. Sürüş Tutkusunu Evoque’da Yaşayın Hafif ve daha kompakt yapısıyla Range Rover Evoque, tutkulu sürücülere daha çabuk tepkiler vererek, daha atak bir kullanım olanağı sunuyor. Prestige ve Dynamic modellerinde bulunan

sahip olan araç, iki çubuklu ızgara ve ayırt edici farların yarattığı cüretkâr yatay grafiği ile özgün bir Range Rover. Kişiliğinizi yansıtacak ve her yolculuğu tamamen size özel hale getirecek fırsatlar sunan araç, Range Rover Evoque ve Range Rover Evoque Coupe olmak üzere iki farklı gövde stilinde sunuluyor.

gelişmiş MagneRide™ özellikli Adaptive Dynamics, aracın hareketlerini saniyede en az 1.000 kez izliyor. Böylece araç daha iyi kontrol sağlamak ve savrulma riskini en aza indirmek için sürücünün hareketlerine ve yol koşullarına tepki vererek, daha dengeli ve düzgün bir sürüş olanağı sunuyor. Sistem arazi koşullarını bile algılıyor ve amortisörleri buna göre ayarlıyor. En gelişmiş hidrolik direksiyon sistemine de sahip olan Range Rover Evoque, aracın hassas ve tutarlı biçimde yönlendirilmesini sağlarken, keskin dönüşlerde yüksek performans sunuyor.


75


76


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.