B Kapısı Sayı 7

Page 37

attıktan sonra gelip metal küreye dokunarak duracaktır. Bu olayın bizce kavranamayacak bir yanı yoktur, küçük küre şiltedeki eğime uygun olarak hareket etmiştir. Ancak olaya bir kaç metre yukarıdan bakan ve deneyimizin mahiyetini bilmediği için şiltede oluşan eğimi fark edemeyen Newton yanlısı bir gözlemci rahatlıkla şunu söyleyebilmek hakkına sahiptir; büyük küre yakınından geçen küçük küreyi kendisine doğru çekmiştir. Bu noktada önemli bir hususa değinmek istiyorum; deneyimiz sırasında ağır küreyi şilteye bıraktığımızda, şiltedeki eğilme ani bir şekilde meydana gelmez, eğimin şilteye yayılması, biz fark etmesek de birkaç saniye zaman alacaktır. Olayı ağır çekimle videoya kaydetseydik, bunun böyle cereyan ettiğini görecektik. Eğimin oluşma hızı kürenin ağırlığına ve şiltenin fiziksel özelliklerine bağlı kalmaktadır. Bu hız doğada, kütleçekiminin yayılma hızına tekabül etmektedir ve Genel Görelilik Kuramına göre kütleçekiminin yayılma hızı, ışık hızına eşittir. Bu olgu, bu kuramın Newton’un Kütleçekimi Kuramına nazaran üstünlüklerinden birini teşkil etmektedir. Zira bilindiği gibi Newton’a göre kütleçekimi etkisi sonsuz hızla yayılır ki bu kabul, cevaplandırılması mümkün olmayan soruları da gündeme getirmiştir. Konuyla ilgili olarak bir başka örnek daha verilebilir: Bir arsada çocukların misketlerle oynadıklarını düşünelim. Çocukların bütün dikkat ve çabalarına rağmen misketler zaman zaman arsanın zeminindeki çukur ve tümseklere tabi olarak hareket etmek durumunda kalırlar. Görüleceği üzere; çocukların yanında durup oyunu izleyen bir gözlemci için olay basittir. Ancak arsanın kenarındaki bir apartmanın üst katından bakan bir gözlemci, zemindeki çukur ve tümseklerin farkında değil ise ve aklı da hâlâ Newton’un klasik kütleçekimi kavramına takılı kalmışsa,

misketlerin ara sıra düz yollardan saptırılarak çeşitli yönlere doğru çekilmekte olduklarını iddia edebilir. Bu örneğimizdeki çukur ve tümsekler evrenin dokusunda madde tarafından oluşturulan eğim ve bükümlere, misketler bu eğim ve bükümlere uygun hareket etmek zorunda olan gökcisimlerine tekabül etmektedir. Burada önemle vurgulamak gerekir ki buraya kadar vermiş olduğumuz örnekler, aslında olayı gözümüzde canlandırabilmemiz amacıyla yapılmış çok kaba benzetmelerdir. Bu evren kavramını matematik formülleri ile tariflemek mümkündür ki bunu ilk defa Einstein yapmıştır, ancak hiçbir insan dört boyutlu böyle bir yapıyı gözünde canlandıramaz. Zira beynimizin milyonlarca yıl zarfında en, boy ve yükseklik olarak üç boyutlu bir çevreye göre yapılanması hayatımızı sürdürebilmemiz için yeterli olmuş, Einstein’ın beyni zuhûr edinceye kadar da dördüncü bir boyuta hiç işimiz düşmemiştir. Genel Görelilik Kuramı’na göre; birbirinin çevresinde dönen nötron yıldızları gibi süper büyük yoğunluktaki gökcisimleri ile kara delikler, evrenin söz konusu yapısının titreşmesine neden olurlar ve bu titreşimlere kütleçekimi dalgaları adı verilir. Ancak, kuramsal olarak sağlam temellere oturtulmuş olan kütleçekimi dalgalarının varlığı, gösterilen bütün çabalara rağmen deneysel olarak henüz kanıtlanamamıştır. Bunun başlıca sebebi bu titreşimlerin dalga boylarının olağanüstü küçük olmasıdır. Kütleçekimi dalgalarının kaydedilebilmesi için bilimde ileri ülkeler tarafından halen çeşitli türden laser dedektörleri kullanılmaktadır. Yakında bu çabalar Dünya’nın çevresindeki uzaya da taşınacaktır. Son olarak burada bir ekleme yapmak istiyorum. İki Rus yazarın dilimize 1976 yılında çevrilerek Onur Yayınevi tarafından bastırılan “Madde ve İnsan” isimli kitabında kütleçekiminin açıklanması konusunda şöyle bir görüşe yer verilmekteydi: Eşit uzunluk ve ağırlıkta iki boru alalım, bu borulara tam ortalarından birer delik açalım ve bu deliklere birer basınçlı hava hattı bağlayalım. Sonra bu boruları yine tam ortalarından birer iple, birer ağızları karşılıklı gelecek şekilde bir yere asalım ve içlerine dışarıdan eşit basınç ve debide hava verelim. Ne olur ? Bu iki boru

birbirlerine doğru hareket ederler. Zira basınçlı hava bu boruların her iki uçlarından püskürürken, karşılıklı gelen deliklerden çıkan hava akımları birbirini dengeler, diğer uçlardaki deliklerden çıkan hava akımları jet etkisi yaratarak boruları birbirlerine doğru hareket ettirirler. Fiziğe yabancı kalmışsanız bu durumda bu iki borunun birbirini çektiğini söyleyebilirsiniz. Öte yandan, kurama göre bütün maddi cisimler her yöne doğru graviton denilen olağanüstü küçük parçacıklar yayarlar. Yukarıda bahsettiğimiz kütleçekimi dalgalarının kaynağını oluşturan bu gravitonlar öylesine küçüktürler ki protonları Dünya ebadına getirdiğimiz takdirde gravitonlar bunun yanında bezelye tanesi gibi kalırlar. Şimdi bu kuramsal gravitonları yukarıda anlattığımız deneydeki hava akımlarının yerine koyarsak ne demek istenildiği kolaylıkla anlaşılacaktır. Yan yana getirilmiş iki madde parçasının her yöne dağılan gravitonlarından iki parça arasında kalanları birbirini dengelerken, diğer yönlere dağılan gravitonların etki/tepki prensipine göre yarattığı kuvvet bu iki kütleyi de (sanki aralarında bir çekim kuvveti varmış gibi) birbirine yaklaştırmalıdır. Burada belirtilmesi gereken husus; kütleçekiminin mahiyetini izah edebilmek için yapılmış olan bu ilginç önerinin bilim âleminde genel bir kabule mazhar olmadığıdır. Çağdaş fiziğin kütleçekimi kavramına ilişkin çözümlemeleri bu kısa yazıda özetlemeye çalıştığımız kadar basit değildir. Esasen, benim burada anlatmak istediğim şey de sadece, toplumda genel olarak kabul edildiğinin aksine, çevremizdeki uzayda Lagrange noktaları hariç (1) - kütleçekiminin sıfır olduğu bir yerin bulunmadığı, bu kabulün; bir nevî serbest düşme halindeki uzay istasyonları gibi ortamlarda yaşanan ve evlerimize TV ekranlarından yansıtılan tecrübelerin, işin aslını bilmeyen kişilerce yanlış yorumlanmasından kaynaklanmakta olduğudur. Yurdaer İhsan Aksoy

NOTLAR: (1) Lagranj noktaları: Çevremizdeki uzayda Güneş’in, Dünya’nın ve Ay’ın çekim etkilerinin birbirini dengelemekte olduğu noktalar vardır. Kuramsal olarak bu noktalarda, dengelenmeden ötürü, kütleçekimi etkisi sıfır olmalıdır. Sayısı beş olan bu noktalara, bu konuyu 1772 yılında ilk defa gündeme getiren Fransız astronomu Joseph Lagrange (Lagranj )’ın adı verilmiştir.

35


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.