Birden Fanzin 2.Sayı Mart 2018

Page 1

Mart 2018

/ 2.Sayı

Konu: Kedi

A b d u l l a h E m r e A L A D A Ğ - A y s u n - D d e m K AYA - G ü l a y D O Ğ R U - H a n d e A L Ç İ N - H l m Ş İ M Ş E k - İ b r a h m A K S A K A L L I - M u s t a f a K A S A R - N a z S E V İ N Ç S n e m N A z l ı D E M İ R - Ü m t D İ Z D A R - Z a f e r TA Ş K I R A N


Birden Aylık Kültür Sanat Fanzini Mart 2018 E-posta:

birdenfanzin@gmail.com

İnstagram: @birdenfanzin Twitter:

@birdenfanzin Editörler Mustafa KASAR Zafer TAŞKIRAN Yazanlar Çizenler

Abdullah Emre ALADAĞ Aysun Didem KAYA Gülay DOĞRU Hande ALÇİN Hilmi ŞİMŞEK

İbrahim AKSAKALLI Mustafa KASAR Naz SEVİNÇ Sinem Nazlı DEMİR Ümit DİZDAR Zafer TAŞKIRAN


Abdullah Emre ALADAĞ

GECEYE KARŞI RENKLİ KEDİ B r formül patladı şakaklarımda Bankalı b r asker n adıydı bu, Adıydı evs zler n, Renkl b r ked cesed n n Kanıyla yazılmıştı geceye. İmzayı kanından kanıtlayanlar Evs z bankalardan doğuruyordu gecey Gece k ; mart kokulu Gece k ; renkl ked tadında Şeh r buharlaşırken ayın son dördünde Yavru sesler alçalmakta natla Ama s z y ne devam ed yorsunuz... Evet, askerler, S z; bankalı askerler! Cüzdandan s lahlar tasarlayıp Kanın mza demek olduğunu unutanlar! Sondan b r öncek sözüm s zed r: Gündüz adlı s hr n gece adlı formülündend şakaklarım İşte tam orada Şakaklarımda, s zler ç n sevg kışlası kuruyorum. Sözün b tt ğ yerde se; Ah bu şehr n bankasız ve evl az zler ! B ze de anne ked yanında b r yer açın!


Aysun

Kozmostan münezzeh kedi Uyandığı zamanlar beni “ ilk defa görmüş ” gibi bile değil , “ hiç tanımamış ” gibi bakıyordu. Sanırım haya a en çok darıldığım an buydu. Hiç var olmadığının hisse rilmesi. Yok-muş-sun gibi davranmak… Hemen tuvale n yolunu tutar gibi yapıp gene mu ağa keskin, kıvrak ama bir o kadar da aheste aheste ve seksi bir viraj aldı. Her zamanki gibi bu numaraları inatla yiyordum. Ne ona ne de kendime , bu durumun adını hiç koyamadım. Bana öyle bir bakışı vardı ki ya beni hizmetçisi gibi paspal ya da tanrısı gibi kutsal görüyordu; bilemiyorum. Zaman denen şeyin anlamını bu bilinmezlik akışında vuku buldukça kavrar olmuştum. Kuyruğunda dünya dalgalanıyordu. Belki de paraleller ve meridyenler onun dolaşımları sayesinde bulunmuştu. Kuyruğundaki ahenk balkanlardan soğuk hava dalgasını ge rmiş, meteorolojiyi icat e rmiş . Piramitlerin, tapınakların en tepesine herkesten önce o ulaşmış . Ha a içlerinden çıkıp bir tanesi kriz geçiren sahibi için ambulansı bile aramış ! Tuhaf idi. 2 ay gibi kısa bir sürede kendinden 4 ila 8 arası klonlayabiliyordu. Üstelik profesyonel bir seri ka ldi. Tek bir kan lekesine rastlayamazdınız! Temizler - yalar dururdu yeri kendini ve dünyayı. Fedakar-lığa bakar mısınız ! ??? Keşke beynimi, kalbimi ve ruhumu da yalayıp-temizleyip beni de arındırabilseydi, diye mırıldandım.


Aysun Yukarıdan aşağıya ağzında balıkla, bıyığında sarkıtla indikçe kutupların soğuk olduğunu keşfe ler. Kim bilir, belki de Amerika kara kutusunu, kıtasını o bulmuştu. Bütün zaferleri üzerine aldığı gibi insanlık bu zaferi de üzerine bir ka an gibi heybetle almış . Oysa onun bir kıyafe bile yoktu. Olmamış ve olmayacak . Üzerindeki renkler tüm kültürünü ve z olup olmayışını yansı yordu. E-devle en soy ağacına bakmasına hiç gerek yoktu. T.C. kimlik numarası yoktu. Zaten bir numarası da yoktu! Gözlerinden biyolojiye ve sanata merak salabilir, felsefe yapabilirdiniz. Sabahtan akşama hunharca düşünürdünüz. Biraz ekşi tarafları da vardı belli ki. Bu kuyruklu tanrı olmasa internet sitelerinde “yutubır” tüm havasıyla –kanımca- gezemezdi. ( Ha a nah gezerdi! ) Aslında ne sekse ne sevgiye hürmet yoktu. Sadece ona vardı. Cemal Süreyya' nın sevda tanımına bu kuyruklu tanrı da dahil olsa mıydı acaba? Ona yazdıklarımı hiçbir zaman okuyamayacak . Yi p giden sevgilimin okuyamamasından daha da derbeder bir vaka idi bu. Yine de o hüznün içinde dahi, benim için bir ümit, kıvanç ve saadet yer alırdı. İki hissi aynı anda üstelik birbirine karış rmadan hisse rebilecek yegâne varlık idi bu. Yüreği olan onu seviyordu. O sadece kendini seviyordu. Yıldız Tilbe türü şarkı yazdıracak kadar, o garipsenecek güzelliği ile Albert Camus 'un in harın absürtlüğünü vurgulayacak kadar, Barış MANÇO didak kliğinde, Yann Tieersen mutluluğu, Vivaldi Baharı, Chopin Pesimistliği, hem ik dar hem muhalefet, hem kozmostan münezzeh hem tanrı parçacığı, hem de tanrı . Akmar 'daki tüylü ra m, sivri – dikenli bir dilin tatlı ve dezenfekte olduğu tek yerim, her detaya iliş rilmiş bir molalık sevgim, Ay Işığında Sonata'm… Aslında hafi en hafi en pek cesare mizde yok. Bu yüzden sevgiyi formülize ediyoruz. Birbirimizi anlamaya çalış kça anlam önce puslanıp sonra dağılıyor. Daha da kao kleşmeye başlıyor. Aslında biz, birbirimizi anlamak değil SEVMEK is yoruz. Daha doğrusu, o sevgiyi gösterebilmek is yoruz. İşte kedi bunu çok güzel başarıyor. Belki de bu yüzden tüm fiziksel, düşünsel ve duygular durumlarımızı –deyim yerinde ise – kediye yüklüyoruz. Candan Erçe n'in: - “ Ben özlemedim ki seni / kedi özledi / çağır onu gelsin diye / bana ke(n)di söyledi “, dizeleri, Minik Serçe' nin -“ Bir kedim bile yok. Anlıyor musun? Hadi gülümse! “ nidaları belki de bu yüzden. Biraz karnım ağrıyor. Yine gelip beni anlayan gözlerle bana bakarak karnıma yatacak, canım benim ... Kedi: Uyandı uyanalı boş boş bana bakıyor. Gideyim de bir dürteyim. Şimdiye çoktan doymuştum, peh insanoğlu peh !


Ayın Filmi

“Filmi tasarlarken kedilerin evrensel bir çekiciliği olduğunu zaten fark etmiş k. Özellikle son beş senedir Amerika ve Avrupa'da kedilerin çok sevilmesi, kedi videolarının popüler hale gelmesi adeta kedilere Rönesans dönemini yaşa yor. Biz de İstanbul kedileriyle ilgili bir şey yapmak istedik ve bu belgesel film ortaya çık .” Ceyda TORUN Birden fanzin olarak ayın filminde sizler için Ceyda Torun'un kedi filmini seç k. Başrollerinde İstanbul sokaklarının sıcak sakinleri olan kedilerin yer aldığı belgeselde, bu küçük dostlarımız yaşadıkları sıkın lara ışık tutulur. Filmin en dikkat çeken yanlarından biri İstanbul'un en işlek yerlerinden alınan doğal görüntülerde oluşmasıdır. Belgesel, Ceyda Torun imzasını taşımaktadır. Filmin künyesi: Yayın tarihi: 10 Şubat 2017 (ABD) Yönetmen: Ceyda Torun Film müziğinin bestecisi: Kira Fontana Bilet gişesi: 4 milyon USD Oyuncular: Bülent Üstün Adaylıklar: Satellite En İyi Belgesel Ödülü

Daha fazlası için linkten Ceyda Torun ' un kısa röportajına ulaşabilirsiniz: h ps://www.ntv.com.tr/sanat/ceyda-torun-kedi-amerikada-en-cok-izlenen-turk-filmi-oldu,KAcMycrLikC6qHkFq0RHaA Yayına hazırlayan : Mustafa KASAR


Gülay DOĞRU

Kedi Gözü Hayata bir kedinin gözünden bakmak, bizi çok tuhaf şeylerle karşılaş rabilir. Lü en dikkat edin ''garip'' demiyorum ''tuhaf'' diyorum. Çünkü görülenler uzak şeyler değildir: Yakındır, içinde bulunulan şeylerdir. Tuhaf görünmesinin nedeni uyumsuz yapısıdır. Uyumsuzluk hem iyi hem kötüdür. İyidir çünkü boyun eğmek yerine başkaldırmayı salık verir. Kötüdür çünkü başkaldırma beraberinde gururu ha a kibri ge rebilir; aldanma, büyüklenme ve belki de böbürlenme. Tam bu nokta da bir karar vermemiz gerekiyor. Bir insanın gözünden uyumsuz kediye mi bakacağız yoksa kedinin gözünden uyumsuz insana mı? İnsanın gözünden kediye bakmak bizi gerçekle bir araya ge rirken, kedinin gözünden insana bakmak ancak kurgu yoluyla olabileceği için hakikatle yüzleşmemizi sağlayabilir. Felsefenin Kedisi Kedi cesaretlidir, a k r, asla sessiz kalmaz. Bedenine en fazla önem veren canlılardan biridir. En önemlisi de o bir sürü hayvanı değildir. Tüm bu özellikleriyle adeta Nietzsche'nin ''üst insanı''dır. Camus'un, insanın haya boyunca hisse ğini söylediği uyumsuzluğunun temsilcisidir. Aynı zamanda uyumsuzluğun aşılması için çözüm yollarından biri olan dayanışmanın da tara nda değildir. Ama sorumluluk sahibidir. Yine de dik kafalılığı suçluluğunu perçinler. Buna rağmen sessiz


Gülay DOĞRU kalmayacak, sessizliğin bir ürünü olan yazının yanından geçmeyecek r. Eline kalem vermek imkânsızdır, onun yazısı davranışlarıdır, yaşan sıdır. Bu yüzden onun yaşan sına bakmamız gerekir. Kedinin Felsefesi Adım Momo. Sahibimin beni diğer kedilerden ayırmak için koyduğu bir anime karakterinin ismi. Belli ki bunu yaparken bir kedinin asla başka bir kediye benzeyemeyeceği kuralını unutmuş. Kuralda yok aslında sadece diğerleri gibi değilim işte. Ama öncesinde böyle değildi. Yeni doğduğumda, üç kardeşimle beraber annemizin kucağındayken böyle değildi. Hepimiz birbirimize benziyor, hepimiz annemizi takip ediyorduk. Daha annemi emerken onun gibi kuyruğumu kaldırıp yürümeye çalış ğım günleri ha rlıyorum. Henüz bunu yapacak kadar güçlenmemiş olmama rağmen denemekten hiçbir zaman vazgeçmedim. Denemelerimin sonuç vermesi için uzun zaman gerekiyordu ve bu zaman gelene kadar başımdan bir sürü şey geç . İki kardeşim bir kedi tara ndan parçalandı, diğeri ise başka bir canlı tara ndan öldürüldü. Bu canlının, annemin beni ilk yuvamızdan çıkarıp, başka bir yere saklamaya götürdüğü güne kadar, bir insan olduğunu bilmeyecek m. O zaman yemek bulmayı, avlanmayı ha a düzgünce yürümeyi bile beceremeyen küçük bir kediydim. Kendi ırkımın üyelerinden korktuğum gibi ar k insanlardan da korkuyordum. Oysa anneme bakan, yemek veren, barınak sağlayanların insanlar olduğunu sonradan öğrendim. Böylece o insanları tanıdım, onlarla oynadım ha a bazen yanlarında kaldığım da oldu. İlk başlarda sadece benimle konuştuklarını düşünüyordum. Fakat sonra başka ırklardan canlılara da sahip olduklarını gördüm. Sahip olma çabası insanın en büyük uyumsuzluğuydu. Uyumsuzlukları, doğaya başkaldırma üzerine kuruluydu. Karınları acık ğında onlarda bizim gibi başka canlıları öldürüp etlerini yiyorlardı ama bir kere öldürmeye başladılar mı en az iki öğünlük et depoluyorlardı. Daha önce Ka a'nın köpek ırkını anla ğı bir kitapta köpeklerinde böyle yap ğını, besinlerini sakladığını fakat bunun bir yasa olduğunu, bencillikle değil, bencilliğin aşılmasıyla ilgili olduğunu okumuştum. İnsanlar ve köpeklerin bu açıdan birbirine benzer olduğunu ama bu yasanın haya a kalmaya dair olduğunu düşünmüyorum. Bunun yanında insanlar avladıkları etleri pişirmeden yemiyordu. İnsanın ırkının tarihi gelişimi içerisinde bazı büyük a lımlar vardır. İnsanın ateşle tanışması bunlardan biriydi ve bu ateşle neredeyse tüm dünyayı değiş rdiler. Doğaya ilişkin bir diğer uyumsuz başkaldırı barınacak yer bulma çabasıyla ortaya çıkmış . Barınmak yatmak yaşama karşı tutunmak. Kesinlikle keyiflerine bizim kadar düşkün başka bir ırk daha yoktur. Fakat bu keyfi durumlarını da uyumsuz doğaları tara ndan şekillendirdiler. Güneşin al nda çimlerde yatmak varken, onlar toprağı yukarı kaldırmayı ya da toprağın üstüne ağaç dalları koyup içine girmeyi tercih e ler. Toprağın üzerine koydukları ağaç dallarını o kadar yükseğe çıkardılar ki toprağı göremeyen ya da üstüne basamayan bazı insanlar var ar k. Bir kediyi şaşırtmak kolay değildir ama insanlarla ilgili duyduğum ya da gördüğüm bu şeyler beni hep şaşır . Yine de yemek, uyumak, barınmak ve vahşet içerisinde kendimi insanlara hep yakın gördüm ama onlara asla uymadım. Yazının esin kaynağı olan ve önerilen kitaplar: Franz Ka a, Bir Köpeğin Araş rmaları; Erhan Bener, Kedi ve Ölüm; Erich Scheurmann, Göğü Delen Adam.


Hande ALÇİN

KIRMIZI KEDİ Güneşin lime lime e ği mu ak tülünden içeri doluşan parlak öğle ışığının etkisinden mi, yoksa kısık seste sürekli açık olan, içerdeki televizyondan sızan notaların içini tretmesinden mi bilinmez, gözlerini kısmış '' birden''. Mu ak penceresinin önündeki emektar ocağında kayna ğı çorbayı, topaklanmasın diye karış rmayı bile unutmuş, çok uzaklara dalıp gitmiş . Sanki uzaktan gelen sesleri duymaya çalışıyor gibi bir tara an kısık gözleriyle camdan dışarı bakıyordu. Bu haliyle pkı kafasını hafifçe aşağı eğmiş, kulakları dikmiş hınzır mı hınzır, tekir mi tekir bir kediye benziyordu. Gözlerini kısınca daha çok beliren yaşlılık çizgileri onu ne kadar mahzun gösterse de mağrur bir kadındı. Her gün, aynı çorbayı pişirmekten yana derdi yoktu ama masaya koyduğu tek kişilik servis sıkıyordu canını. Pazarda -parası yetmediği için- neredeyse eli boş eve dönmesini umursamıyordu da, o yolu bir başına dönüyor diye hiddetlenmiyor değildi insanlara... Her gece migrenle boğuşmuş, siya ği tutmuş, tutsundu dert değildi Azize Teyze'ye. Bilirdi ki; bezi herkesin arşınına göre vermezlerdi. O da kimseye durumunu açık etmez, kuyruğu dik tutmayı iyi bilirdi. Kulebi; -''Kedi, sokaklarda sürünürken bile, eğer sizden korkmadıysa yine mağrur, kibirli ve raha na düşkündür '' sözünü sanki onun için söylemiş . Ne yapsındı? Kimi bulsa içinde birikenleri fütursuzca akı r, bir nefese o kadar çok kelime sığdırırdı ki, son nefesi olacağından korkuyor diye geçirirdim aklımdan. İronik olan da ölmeden şunları da söyleyeyim, deyip nefes almayı unutmasıydı oysa... Susmuyordu Azize Teyze. Hasbel kader yolda karşılaş ğı mahalleli, bitmeyen cümlelerden migren bulaşmışçasına kafasını tuta tuta kaçmak is yordu evine. Bu sebeple mahalledeki herkes elini eteğini çekmiş kendisinden. Konu komşu, kimsesi olmayan bu kadının kibirli, huysuz, sadece kendi konuşup, kimsenin konuşmasına rsat vermeyen, geveze bir ih yar olduğunu düşünüyordu. Bu komşulardan biri de benim annemdi. Evet, bizim apartmanın birinci ka nda, köşe dairede otururdu Azize Teyze. Canım annem... Bir gün gözleri dolu dolu gelmiş eve. Hiç unutmam; -'İçim burkuluyor ama tahammül de edemiyorum şu kadıncağıza, ne biçim insanım ben?' demiş . Araf, meğer böyle bir şeymiş diye uzun uzun düşünmüştüm o gece.


Hande ALÇİN O günden sonra kendisini mercek al na aldım adeta. Her ne kadar sıkılsam da içten içe merak etmeye başladım bu garip kadını. Okul dönüşünde her gün merdivenlerden çıkarken ona yakalanmaktan korkmuyor da değildim. Tabi ki her gün o kapı açılır, bakılır… Kim gelmiş? Kime gelmiş? Şayet yakalandıysan -bu asla bir tesadüf değildir- zaman me umu, denizin derinliklerinde gömülmüş bir analog saat kadar unuturdu kim olduğunu. … Ne mi anla rdı? Şimdi tam olarak ha rlamam mümkün değil, günlüğüme bakıp birkaç bölüm paylaşabilirim belki sizinle: 15 Mayıs 96 Bugün yine Azize Teyze'ye yakalandım. Tanrım şansa bak. Ne şaşır cı değil mi? Tabi ki yine üst komşusu...'Deli mi ne bu kadın?' diye düşünmeye başladım. Ama yok, çok başarılı bir öğretmenmiş eskiden. Zaten çok düzgün konuşuyor. Tek masalla çocuk uyutur, derdi babaannem olsaydı. Neyse, diyor ki; -gülmekten yazamıyorum- bizim mahallenin eski bakkalı vardı Faik Amca, emekli polis memuruydu kendisi. 2 sene önce Hakk'ın rahme ne kavuşmuştu. Neymiş efendim aslında adam ölmemişmiş de, Bilmem ne ajanıymış da, Aranıyormuş da, Ondan böyle öldü süsü verip bizim apartmanda sessiz sedasız yaşayıveriyormuş. Tövbe estağfurullah … İşte böyle… Bu kadarla kalsa iyiydi aslında bir de şuna bakın: 20 Temmuz 96 Azize Teyze, yakaladı bu arada yine bu akşam... Dedi ki; üst ka nda bir hayat kadını yaşıyormuş, adı Çiçek. Gündüz evde dikiş dikiyor gece işe gidiyormuş. Olanları bir o, bir de kadının kedisi biliyormuş. Ah o kedinin bir dili olsa da anlatsaymış. Nasıl bizim iffetli apartmanımızda böyle bir şey olabilirmiş? Ben de tutamadım kendimi güldüm, çok kızdı bana. Ama haklı değil miyim? İki ha a önce de meğer çocuğu olmadığı için kocası tara ndan suçlanıp sürekli dayak yiyen Gülendam vardı, aynı dairede. Ha a geçen gün kahveye uğramış, kocası işteyken dertleşmişlerdi. Bu arada son olay, aklımdan ömür boyu çıkmayacak olan ve ar k bardağı taşırdığını düşündüğüm son damlaydı belki de bende. İyi ki anlatmış, iyi ki dinlemişim, dedir yıllar sonra bana... Kışa dönmüştü mevsim, yine bir okul dönüşünde apartmanda üşüyoruz, uzun uzun konuşamayız diye zorla içeri davet etmiş . O günden sonra bizim monologlar kış güneşinin ısı ğı o küçük mu akta yapılmaya başlanmış . Bir akşam açıverdi kapıyı birden, yüzünde bambaşka bir ifade vardı, ama renk yoktu. 'Ölmüş ama gururundan kabul etmiyor olabilir mi? 'dedim içimden. Çek kolumdan. İlk kez öyle görmüştüm onu. Hala tüylerim diken diken oluyor. Bir kolunu nişan alır gibi yukarı kaldırmış, işaret parmağını sallayarak o malum daireyi gösteriyordu. Anladım da her zaman mevzu bahis o dairede oturanlar değil miydi?


Hande ALÇİN N'oldu ki? Bu sefer kim? Ağlayarak anla yordu... Sesi, nefesi hiç yetmez olmuştu bunca kelimeye... O mağrur İstanbul hanımefendisi gitmiş, yerine ağzı bozuk, alelade, zavallı bir kadın gelmiş sanki. Rahmetli Amca Bey, kendine sarışın bir dost tutmuş. Boyu devrilesice adam, yeni karısıyla meşk eder dururmuş. Nispet olsun diye de üst daireye taşınıvermişler. Nasıl sakinleş receğimi bilemedim. Laf arasında nasihatlere gark oldum tabi olmasına da. Ne yapacak m ben şimdi? -''Kızım ;'' -''Herkes sakız çiğner ama Kürt kızı tadını çıkarır. Sonra benim gibi sen de bakakalırsın...' Hiçbir şey anlamadım, anlatmadı, ben de sormadım. Bir şiir okuyup ya m o gece: ''Kedi kadının yanındaydı, Kadın gecenin yanındaydı. Kedi gi geceye değdi, Karardı, Döndü kadına değdi. Bir kadın portresi belirdi; Elinde siyah bir gül vardı, Kucağında kırmızı bir kedi.'' -Maurice Carême- Kedi Ertesi gün kapısı açıldı Azize Teyze'min. Gördüğüne hiç şaşırmadı sanki. Zili kim çaldı? Diye etrafa bile bakmadı. Biliyordu sanki merdiven boşluğunda beklediğimi bile... Akıllı kadındı vesselam. Hikâyeler bahane... '' Kim içimi ısıtmak istedi ki bana onu söyle? '' dercesine sarıldı kapıda bekleyen kırmızı kediye. Günler geç , görmedim. Ben fark etmedim, evden kokular gelmeye başlamış. Çoktandır görmeyince de meraklanmış komşular. Bizim eve telefon e ler. Telefonu kapatamadan rladım evden. Koşa koşa inmek istedim, inemedim o lanet merdivenlerden, 2. Kat köşe daire taşınıyormuş aksi gibi. Canhıraş bir şekilde ulaş m neyse ki. ''Kapıyı kıralım .'' Duydum ama ben giremezdim ki... Kırdılar. Girdiler. İçerden ses gelmiyordu hiç. Garip değil miydi? Çok garip. Nefesimi tu um. Girdim içeriye.Azize Teyze'm elinde siyah bir gül, kucağında kırmızı kedi, yüzünde tanıdık bir tebessüm ile... Savaş bi . Kırmızı kedi, ateşkesin mürekkebiydi sanki.


Hilmi ŞİMŞEK


İbrahim AKSAKALLI

İYİ Kİ VARSINIZ Kediler; küçük sevimli topaçlar, haylaz hareketli tüy yumakları. Hareketli bazen uyuşuk bebek gibiler. Yalnızlık gideren bir yoldaş gibiler; kardeşi olmayanlara kardeş, yalnızlara arkadaş, çocuğu olmayanlara evlat, kediler insanlar için varlar değil mi? Bazen kedilerin insanlar için değil de insanlar kediler için varlar gibi geliyor bana. Onları yedirir içiririz mıncıklarız ama hala -ha a hep ilgi beklerler. İnsanları kendileri için sevgi yumağı gibi kullananlar dahi var. Hep dört ayaküstüne düşmelerinden belli değil mi çok şanslı bu yumaklar. Ama her şeye rağmen kediler bizim için sevinç huzmesi içimizde… Algıyı değiş ren yapıda haya mıza dokunuyorlar; bunu nerden mi anladım birçok şairinde haya na dokundu. Ve tam da bu noktada belki Nazım Hikmet'in ''Masalların Masalı'' şiirine kulak vermeli: ''Su başında durmuşuz, çınarla ben. Suda sure miz çıkıyor, çınarla benim. Suyun şavkı vuruyor bize, çınarla bana.


İbrahim AKSAKALLI Su başında durmuşuz, çınarla ben, bir de kedi. Suda sure miz çıkıyor, çınarla benim, bir de kedinin. Suyun şavkı vuruyor bize, çınarla bana, bir de kediye. Su başında durmuşuz, çınar, ben, kedi, bir de güneş. Suda sure miz çıkıyor, çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin. Suyun şavkı vuruyor bize, çınara, bana, kediye, bir de güneşe. Su başında durmuşuz, çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz. Suda sure miz çıkıyor, çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün. Suyun şavkı vuruyor bize, çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze. Su başında durmuşuz. Önce kedi gidecek, kaybolacak suda sure . Sonra ben gideceğim, kaybolacak suda sure m. Sonra çınar gidecek, kaybolacak suda sure . Sonra su gidecek güneş kalacak; sonra o da gidecek… Su başında durmuşuz. Su serin, Çınar ulu, Ben şiir yazıyorum. Kedi uyukluyor Güneş sıcak. Çok şükür yaşıyoruz. Suyun şavkı vuruyor bize Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze…'' Hayvanları sevin, çünkü anlamı taşır her gün sokaklarda…


Mustafa KASAR

Kedi (siz) bir sabah Gecenin naif kokusunda uyandım, hava karanlık, şehir derin bir uykunun sessizliğine doğru kaybolmakta, geceden yağmış bir yağmurun ıslak serinliği var tüm evlerde, sokaklarda. Oysaki ciddi bir ödül kazanmanın müthiş hazzıyla kendime sarılıp; kazandığımız ödülü başucuma koyup, su toplayan ayak parmaklarıma müdahale bile etmeden uyuyacak m. Uyuşmuş gibiydim sanki evimin merdivenlerinden kapıya doğru yönelirken karanlıkta her zaman gördüğüm gece ile rengi ayırt edilemeyen apartman kedimiz yine yemek arıyordu. Zaman zaman olduğu gibi biraz da başarının ge rdiği haz ile içeri aldım onu ve hemen karnını doyurma telasına girdim. Ama vücudumun bitkinliğiyle, su toplayan ayak parmaklarıma müdahale bile etmeden uyuyacak m. Ve uyuyamadım. Çay yap m kendime, bir sigara yak m, bir hareketsizliğin içinde ruhumla yüz yüze oturdum, dağınık bir bilye gibi çeşit çeşit düşünce kırpın ları oluştu zihnimde. Birbirinden ayrık, birbirinden ayrı renklerde, ama içimde en derindeydi. Düşüncelerimi sabitlemeye çalışmıyordum, bırak m onları kendi hallerine, yok olsunlar diye. Olmadı. ''Başarı...'' Ne ağır bir kelime lüga e. Ne de olsa başarının kişiye biç ği heybetli egodan çok az insan arınırdı. Kediye yöneldim, düşüncelerden uzaklaşmak için karnını doyurmuş ve sanki '' - Sen beni tanıyor musun?'' ifadesi ile yüzüme bakıyordu. Tüyleri ar k iyice eskimiş kedi, şişman koltuğun başucunda yanan abajurun ışığı, pencerelerdeki karanlığı süzüyordu, o karanlığa bakarken sabahın geldiğini anlamak neredeyse olanaksızdı. ''Birden,'' uyudum, bedenim ar k kendini uykunun sesine bırakmış . Gecenin karanlığıyla uyuşmuyordu sabah, sabah olmamış , hemen kapa m abajuru, gecenin etekleri arasından sızan uykusuzluğumun arasında ilk solgun sesleri duydum: -''Miy, miy, miyav...'' Pencereyi aç m, yaşlı anne kedinin yorgun sesleri ve küçük yavruların çığlıkları arasında, sessizliğin şakımaları duyulmuyordu dışarıdan odama. Neşeli bir yavru kedi gördüm yatağımda, sevinçli çağıl larla dökülen ses gibiydim gecenin karanlığından iplik iplik akan...


Mustafa KASAR Gökyüzü hâlâ karanlık , o karanlığın bir ucundan başarıyı düşünüyordum içimde belli belirsiz bir duyguyu taşırken, ansızın evime aldığım kedi dört yavrusunu birden dünyaya, sabah bir örtüyü usulca kaldırır gibi yatağıma bırakmış . Yeni bir gün doğuyordu. Yeni bir can doğuyordu. Milyonlarca defa doğmasına rağmen hiç eskimeyen bir şeydi doğum, her defasında yeniydi, her defasında taze, her defasında ansızın geliyor, her defasında beliren dünyaya yeni bir şeyler ummamızı sağlıyordu. Aydınlık çoğaldıkça ar yordu yavruların sesleri, anne kedi yorgun sesiyle bana çocukluğumu, hayallerimden hiç kaybolmayan sevinç-hüzünlerimi ha rla yordu, dağınık düşünce yumağının içinde bir doğuma şahit olmak... Üç yavrusunu emzirmeye başlamış , bir yavru yatağımda mırıldanırken; onu da alıp annesiyle buluşturmak istedim. Sonra; -''sakın dokunma annesi kokusundan dolayı reddeder.'' İç sesim beni uyardı ve bir bez yardımıyla annesinin yanına bırak m, dört yeni can annelerine kenetlenmiş emerken içimi kaplayan sonsuz huzur ve başarı denen olgunun dayanılmaz hazzıyla uykuya uzandım... Hayatla ilgili kederli-hazin bir iplik vardı, ucunun nereye bağlı olduğunu bilmediğim bir iplik, göbek bağı ile ölüm arasında bir iplik... Ölüm sessiz, yaşam fluydu... ... Gün usulca ağarırken, yalnızken hep olduğu gibi, ölümü düşünüyordum. Sabahlarla yaralanıyorduk sanki bunca hırs, başarıya rağmen. Doğan günden beklediğim bir şeyler vardı ve beklediğim bir şeyler olduğu sürece yaşamın umut-var olduğunu biliyordum, umutsuz olmak vazgeçmek , sabahın yeni bir şey olduğuna inanmamak . Gökyüzü ağarmış, mat bir siyahlık yayılmış sanki odama. Kedi sesleri çağıldıyordu hâlâ ve sesleriyle çocukluğumu ha rla yordu, başarıyı ve ölümü düşünüyordum, çocukluğumu, milyonlarca defa doğmasına rağmen canlıların ve sabahın hiç eskimediğini. Doğan günden beklediğim bir şeyler vardı. Vardı. Uyandım. Hemen yavru kedi ve anneyi görme heyecanı ile yataktan kalk m. Dört yavru da annesini emiyor görünüyordu, yalnızca sesleri geliyordu. Tek bir notayla uyumlu dört ses, dört can sonra bir gökkuşağı gibi çeşitli notalarla birbirinden ayrılacağını hiç bilemezdim. Ve sabah; beni çağırana kadar da beklediğim bir şeyler olacak . Dört yavru da annesini emiyor görünüyordu, yalnızca sesleri geliyordu. Bir ses hariç . Bir yavru kaska kesilmiş, annesini emerken ölmüştü. Başarı? Yaşam? Doğum? Ölüm?


Ayın Kitabı

-Ben insanım, herhangi bir hayvanı istediğim gibi, istediğim zaman öldürebilirim, herhangi bir bitkiyi koparır, kökünü sökerim demek, tehlikeli bir yanılsamadır, kötü bir yanılgıdır. -Her şeyden önce, üç ay içinde 1747 kedi ve köpeğin öldürülmesidir (24 Temmuz 1987 Bursa da ki kedi ve köpeklerin rınlarda yakıldığı olay) Yani evcilleş rilmiş hayvanların... Yani bizlerin, insanların, işimize yaraması için, binlerce yıl önce yolunu bulup, avından, kırından, dağından kopardığımız, kendimize alış rdığımız, özgürleş rdikçe de canını da biz vermişiz gibi davranmaya kalkış ğımız hayvanların öldürülmesidir. -Öldürmekten, yok etmekten azıcık daha zahmetli çıkar yollar aramamak, uygarlığın övüncü haline mi gelecek? -İnsanlar, şehirlerinde rahat etmek için dirim ortaklarını teker teker yok etmenin ne kadar ilkel bir çözüm olduğunu, iş işten geçmeden anlayabilecekler mi? ( Pencereyi gölgede mi bırakıyor? Kökler betona mı dayandı? Ağaçlar kesiliverir. Kuduz tehlikesi artar gibi mi? Kediler köpekler rınlarda yakılıverir) -"Ona bakıyorum. Susuyor. Önüne bakıyor. Çocukluğundan beri bu oyunu oynar: Gözetlenme oyununu. Önceleri belki bir suçluluk duygusuydu bu: Kendisine dikilen göz Tanrının, anasının, büyüklerden birinin, sevmediği birinin gözü olur, kınardı o anda yap ğını. Adı konmadan yaşanırdı bu suçluluk. Şimdi ise gerçekten bir oyun: kimi dakikayı, 'bakan, gören varmış gibi yaşamak'... Karasu kendi kendinden bir şeyler anla r, gözetlenme oyunu da o sıra oynanır. Bakan göz o anla lanı dinlemektedir. Nasıl gözse! İşte bundan ötürü bakıyorum ona, bak ğımı biliyor, susuyor, önüne bakıyor. Ne düşündüğünü bildiğimi biliyor."

(Tanı m Bülteninden) Birden fanzin olarak bu ay dosyamızda ''kedi' konusu ile ayın kitabını usta yazar Bilge Karasu 'nun ''Ne Kitapsız Ne Kedisiz'' olarak belirledik. Bilge Karasu'nun özellikle en çok okunan kitabı galiba... 1994'te Sedat Simavi Vak Edebiyat Ödülü'nü aldı. Keyifli Okumalar dileriz. Yayına hazırlayan : Mustafa KASAR


Louis Wain’in Trajedisi Bir kedi hayat kurtarabilir miydi? Mutluluk için bir yönteme dönüşebilir miydi? Önce bir yır lış, derin bir sancı. Acı hissediyor Wain, kendi bağrında sancıyı oluşturan, sızıyla her yeri kaplayan ve içinde sakladığıyla hiç benzeşmeyen kalın ve duyarsız, cansız bir sıkın kaplıyor bu acının üstünü ve sonsuz bir acıyı, bir sıkın nın içinde yaşamak, bunu bir sanata dönüştürmek kaygısıyla dayanamıyor yaşamaya. Düşünceleri ve duyguları şiddetli bir kopmayla, unutulmuş bir r nadan savrulan nesneler gibi kendi insanından, kendi yaşamından, kendi toplumundan kopup kedilerin sınırsız dünyasına doğru kayıp gidiyordu. Karışını çok sevmiş, hep de sevecek, ama kendi girdabında kendini boğarak yok eden bir Louis Wain hikâyesi bu. Karısını güldürmek için üre yordu kedi resimlerini, sonunu hiç düşünmeden, çünkü sanat sonsuzluğa doğru bizi çeken bir yapıdaydı. Sana n bedene, zihne ulaş ğı noktada Louis Wain şizofreni hastalığına yakalandı. Karısını güldürmek için üretmiyordu kedi resimlerini ar k; kedileri sürekli değişen bir yapıda ilerlemeye başlamış . 1860–1930 yılları arasında İngiltere de yaşayan ressam ve aynı zamanda grafiker olan Louis Wain, eşiyle çok mutluydu. Bu mutluluk eşi, meme kanserine yakalanana kadar sürdü. Kedilere karşı olan zaa onun bu hastalıkla baş etme sürecinde ilk başvurduğu çözüm yoluydu. Karısını mutlu etme isteği sürecinde eve kedi alarak başladı bu kedili serüven. Kedileri resmederken Wain, karısını güldüreceğini ,hastalığını yenebilmede etken olacağını düşünüyordu. Karısını güldürmeyi başarsa da Wain, karısıyla kedileri resme ği mutluluk tabloları arasında yaşarken meme kanserine daha fazla direnemeyen eşinin vefa yla, bir anda kendini kedilerle yapayalnız buldu. I. Dünya Savaşı başladı ve savaş yüzünden yoksulluk, eşinin ölümü yüzünden yoksunluk Wain için bambaşka zorluk taşıyan bir dönemi başla . Wain evdeki kedileri ve resimleriyle yolculuğuna devam edecek . Ancak eşinin ölümünün aç ğı o derin boşluğun yaratacağı travma onu tanımsız bir dünyaya itecek ... Ölüm ve yalnızlığın yol aç ğı depresyon, sonu gelmez bir döngünün içinde kaybolan Wain psikoz bir dönemde buldu kendini. Bu ağır psikoz dönemi şizofreniye dönüştü ve işte o zaman sanatçının haya nda birtakım değişimler hızlandı. Eski kedi çizimlerinde neşeli, yürüyen, sevgi dolu kediler yerine, tüyleri diken diken, korkutucu gözleri açılmış ve dikkat çekici renkler kullanılan kediler yansıdı tablolarına. İnsan hareketleri verilen eski kedi tablolarında kediler kıyafet giyer, kahve içer, yürüyüşe çıkar, arkadaşlarıyla buluşurdu. Şizofreni sonrası dönemde ise kedilerin yüzlerine ve tüylerine vermiş ağırlığı sanatçı. Kimilerine göre kedilerin gözleri değiş belki de en çok. Sevimli kedi yüzleri yerini kaygılı kedigözlerine, panikleyen kedigözlerine ve sonrasında ö eli kedigözlerine bırak . Sanatçı karısının ölümüne olan ö eyi bu şekilde mi yansı yordu? Oysa tuhaf olan şu kedi tablolarından çok kedi tablolarının evrimiyle tanınmış olması. Louis Wain eserlerine gösterilen ilgi 57 yaşlarından sonra kendini buldu. Ancak Wain, şizofreninin mahkûmuyken tuhaf davranışlar sergiliyordu ve bu yüzden akıl hastanesine ya rıldı. Kız kardeşinin de akıl hastanesine ya rılmasıyla Wain'in hastalığının alakası var mıdır bilinmez ama hem o olayın hem de karısının ö esini ve bilinçdışı akışını tablolara yansı Wain. Kedi çizimleri bir süre sonra belli belirsiz kedilere dönüştü. Tablolarında dikkat e ği şey detaylar oldu. Bir kedi hayat kurtarabilir miydi? Mutluluk için bir yönteme dönüşebilir miydi? Şimdi sizi Louis Wain'in şizofreni öncesi -sonrası resimleriyle baş başa bırakıyorum. Daha fazlası için linkten videoyu izleyebilirsiniz: h ps://www.youtube.com/watch?v=H 2fER_T_s h ps://www.youtube.com/watch?v=sUzSZyB0z4s Mustafa KASAR


Louis Wain’in Trajedisi Şizofreni Öncesi


Louis Wain’in Trajedisi Şizofreni Sonrası


Naz SEVİNÇ

Kulağımda Kedi Var! Doktor bey “kulağımda kedi var !” Ahahahah! İyi ya işte yalnız kalmazsın. İyi de doktor bey yirmi dört saat miyavlayan yavru bir kedi bu. Beni uykularımdan uyandıran, uyutmayan sadece bana miyavlayan… Emekliliğine sayılı günler kalan bir doktorun kulağımın tahammül edilemez çınlamasına verdiği tepkiler bir derginin 2. Sayısına konu olacak cinstendi, bunu göz ardı edemezdim. Tüm çocukluğu kırda, dağda, bayırda, ovada geçmiş biri olarak hayvanları ve doğayı severim. Doğanın bir parçası olduğuma canı gönülden inanır, evrende enerjinin asla yok olmayacağı fakat dönüşeceğini bilir, kedi ve köpekleri kucaklarım. Sonra döner kediyi bir kez daha kucaklarım. Hal böyleyken sabrımı sonuna kadar sınayacak bir sağlık probleminin başrolünde kedi miyavlamasının olması elbe e beni şaşırtmadı. İki yıl önce bir sabah uykumdan enteresan bir sesle uyandım. Bir sağa bir sola arandım. Sesin sahibini bulamadım. Tiz sesli bir böcek olabileceğine karar verdim. Akşama kadar yataktan çarşafa, köşe bucak temizlik yap m. Ve akşam yeniden ya m. Temiz'miş… O da nesi? Ertesi sabah yine o ses. Bu bir böcek değildi. Sabahlar sabahları takip ederken benim z sesli böceğim evirilmeye, kendisini bana beğendirmeye çalışıyordu. Sabahlar geceleri geceler gündüzleri takip ederken böceğim Ka a'nın böceğinden esinlenmiş olacak ki bir dönüşüm içerisine girdi. Önce beni izledi, dinledi, zaaflarımı keşfe . Benimle daha uzun kalabilmenin yollarını ustaca çizdi. Dönüşümünü tamamladığında bu ses kulağımda 24 saat yankılanıyordu. Bu dönüşüm iki yıl sürdü. İki yılsonunda ar k bir doktora “ KULAĞIMDA KEDİ VAR! “ diyecek kadar dönüşmüştü. Doktor haklıydı yalnız değildim. Kedi beni ele geçirdi. İç sesim oldu, benimle konuştu. Hararetli bir tar şmanın ortasında sesimin yükselmemesi gereken doğru hamlenin susmak olduğu zamanlarda kulağımdaki kedi beni susturdu. Miyavlama sesinden karşı tara duyup cevap veremedim. Kedi beni korudu. Ar k kediyi kabullendim. Birlikte yiyoruz, içiyoruz, geziyoruz. En önemli toplan lara önlüğümün sol cebinde not de erim, kalemim sağ kulağımda kedim giriyoruz. Sence de öyle değil mi Naz öğretmenim? Diyorlar. Ben evet diyorum, içerden bir ses miyuuuvvvvvv! Tek korkum bir gün benden evvel davranacak ve herkes duyacak “miyuv miyuv miyuv” Kedilerin daima doğaları gereği içgüdüsel davranışlarının stratejik olduğunu düşünmüşümdür. İnsanın vicdanının en inceldiği, yumuşadığı anı kollamaları, miyavlama tonunu reddedilmeyecek bir ayara ge rmeleri kesinlikle benim örnek almam gereken davranışlar. Ve o insanı çıldırtan umursamaz halleri. Halleri var kedilerin, minnoş hali, yır cı hali, uykucu hali… Neyse ki benim kulağımdaki minnoş bir ev kedisi. Ha bu arada sizlere çok selamı var “miyuvvv miyuvvvvvvv”


Sinem Nazlı DEMİR

MİYAVLARIM, SEN SADECE ''SES'' SANIRSIN Dışarıdan gelen sesler; içerideki gürültü, ikisinin birbirine en çok karış ğı odadayım şimdi. Sanmayın ki bu beni rahatsız eder. Aksine, en hayatla dolu olduğum anları sadece bu odada yaşayabiliyorum. Bir yanımda evdekilerin bağrışmaları; diğer yanımda ev dışında olanların çığlıkları yankılanıyor içimde. Evet, evet gerçek çığlıklardan bahsediyorum. Birininki mutluluk çığlığıyken; bir diğeri haykırış. Arada benim mırlamalarım bölüyor bu iki kendine benzer ve zıt duygu patlamalarını. Hem de nasıl benzer! Birine ö elendiğimde: - ''Mutluluğunu içinde yaşa be adam!'' diyesim geliyor ama tek yapabildiğim küçük bir aksırıktan ibaret... Bazen de git başka yerde yaşa hüznünü be kadın diye çığırasım geliyor. Ama elimden gelen en büyük tepki hırlamak oluyor. Zaten ne diye insanlar ulu orta hislerini belli eder hala anlayabilmiş değilim. Bu durumun belli bir güzel geri dönüşü olduğunu bilseler tamam diyeceğim. Tamam, gösterin içinizdekileri. Biz kediler hissetmediğimizden umursamaz görünürüz sanırlar, Hâlbuki hisleri belli etmenin bu sıralar yapılacak en kötü şey olduğunu bildiğimiz içindir bu sakinliğimiz.


Sinem Nazlı DEMİR Sahibimin telefonda girdiği uzun soluklu tar şmalardan bilirim, kent haya eskisi gibi değilmiş ar k. İnsanlar ürke ürke korkaklaşmışlar dediğine göre, sonra da cesare yaman sayıp kendi kabuklarının en büyük mimarları olmuşlar. Ama bir başkasının ne balkonuna ne de odasına yanaşmışlar. En güzel çiçeği kendi evlerinde de besleseler bir başkasınınkini sulamaz olmuşlar. Nefis yemekleri de pişirseler bir diğerininkine tuz katmaz olmuşlar. İnsanlar her şeyi olmuşlar da bir '' kedi '' olamamışlar. Olsalar bilirlerdi, istemediğimizden değil bildiğimizden yanaşmayız ar k sizlere. Sonra da bu kedi neden ısırır durur diye sorarsınız. Geçen ha a kaç kişinin kalbini kırdığını kendi camımın oradan izledim de ondan. Gelme bizim yuvamıza sen sakın sarı oğlan. İlk önce o kadında sebep olduğun gözyaşlarını temizle diyesim gelir. Gelir de sadece miyavlarım ben de işte. Yemek için ses çıkardığımı düşünürsünüz, -git konuş onunla- dedim ben sana o gün be sahibim, neden çıkamadın evden. Edemedin cesaret. Uykum geldiği için kendimi odaya kapa ğımı zannedersiniz, siz rahatça öpüşün diyeydi o halim, huysuz tavırlarım. Bilirim göremezsiniz benim gözümden, ben de sen bari aç gözlerini diye rmalarım, gözünün üstüne koyarım pa mi ki anlayasın beni. Çoğu zaman kaçarsın bundan çünkü bir başkasını anlamanın ilk yolunun ilk olarak kendini tanımaktan geç ğini bilirsin. Ah ne zordu o tanıma süreci. Ne acıdır farkındalığa sahip olma aşaması ve sonrasındakiler. Duyguların azalır, çünkü çevrendeki insanlar azalır, inandıkların azalır, fikirlerin değişir, birer birer eksilirsin de en yalın seni ortaya koymaya çalışırsın. Sonra da bir bakmışsın tek başınasın, bedenen ve ruhen. İşte o seviyeye geldiğinde ben yanında olacağım, sıcak göbeğimle kucağına oturup iki parlak kedigözümle sana bakacağım. Ama en garibi de nedir bilir misin? Tüm bu süreç içinde aslında ben senin değil; ‘'Sen benim kedimsindir.''


Susan Herbert’in Gözünden Kediler Susan Herbert'in Gözünden Kediler Kim bu kedi sanatçısı ? Kedi imgesi sana a bu denli yer alabilir miydi? Sanırım bu sorunun cevabını en iyi karşılayacak olan çağdaşlarından ayrılan kedi sanatçılarından Susan Herbert'in muhteşem yapıtları olacak r. Her sanat yapı insan ile başlıyordu ve insan ile bi yordu. Shakespeare Kedileri, Film Kedileri: Godfather'dan vb. filmlerden unutulmaz kareler ve Film Kedileri II: Sinema tarihinin kült yapıtları da yerını aldı S Van Gogh'tan Edward Munch'a Leonardo da Vinci'ye, Bo celli'den Manet'ye, Goya'dan Dante Gabriel Rose 'ye, Van Eyck'ten Greuze'e ünlü ressamların tekniğini taklit ederek çizdiği kedi resimleri var. Ötekiyi ya da görünen biçimleri farklı yorumlayarak ele alan Susan Herbert Oxford Üniversitesi, Ruskin Çizim ve Güzel Sanatlar Okulu'nda eği m gördü; aynı zamanda bir yazar ve The Cats Gallery of Art, The Cats History of Western Art, Diary of a Victorian Cat, Medieval Cats, Impressionist Cats, Pre-Raphaelite Cats, Shakespeare Cats, Opera Cats ve Movie Cats çalışmalarının çizeri; sizler için bir derleme yap k... Daha fazlası için: h ps://www.youtube.com/watch?v=DB3QBYTIZ8I h p://www.chrisbeetles.com/ar sts/herbert-susan-born-1945.html Mustafa KASAR-Abdullah Emre ALADAĞ


Susan Herbert’in Gözünden Kediler


Susan Herbert’in Gözünden Kediler


Susan Herbert’in Gözünden Kediler


Ümit DİZDAR


Ümit DİZDAR


''Schrödinger' in Kedisi' ni duyduğumda silahıma uzanmak istedim.'' - Stephen Hawking

Schrödinger'in Kedisi Nedir? Schrödinger meşhur Schrödinger'in Kedisi adlı düşünce deneyini oluşturmadan önce de kuantum fiziğinin anahtar ismiydi. Şu an evrendeki hareke tanımlayan denklem olan kuantum dalga fonksiyonunu kendisi oluşturmuştur. Bu denklemin ilginçliği bütün hareke bir yığın olasılıklar formunda ifade etmesidir. Bilimde zamanın fizik görüşlerini direkt ihlal eden bir şey çıkınca bu o zamanın bilimcilerini fizik gerçekliğinin nasıl işlediği konusunda çeşitli varsayımlara ve yorumlara yönel r. Schrödinger, kuantum fiziğindeki sorunları tasvir etmek için Schrödinger'in Kedisi kavramını öne sürdü. Şimdi bu sorunları inceleyelim ve daha sonra Schrödinger'in bunları benzeş rme yoluyla tasvir etmek için yap ğı araş rmayı görelim.


Kuantum Belirsizliği Kuantum dalga fonksiyonu, koşulları verilmiş bir sistemin bütün fiziksel özelliklerini çeşitli kuantum durumları şeklinde belli bir olasılıkla sergiler. 1 saatlik yarı-ömüre sahip bir radyoak f atom düşünelim. Kuantum dalga fonksiyonuna göre tam 1 saat sonra bu radyoak f atom hem bozunmuş hem de bozunmamış bir durumda olacak r. Sadece atomun ölçümü yapıldığında dalga fonksiyonu tek duruma indirgenecek fakat bu dalga fonksiyonu ölçüm yapılana kadar iki kuantum durumunun süper pozisyonu (üst üste) olarak kalacak r. Bu, kuantum fiziğinin Kophenag Yorumunun anahtar görüşüdür. Kophenag yorumuna göre bu sadece, ölçüm yapılana kadar bilimcilerin atomun hangi durumda olduğunu bilmemelerini değil aynı zamanda fiziksel gerçekliğin de belirsiz olduğunu gösterir. Bazı bilinmeyen yollarla "gözlem eylemi" kuantum durumunun sayısını bire ya da bir alt kümeye indirir. Gözlem eylemi yapılana kadar fiziksel gerçeklik bütün olasılıklar arasında bölünür.


Kedinin Akıbe Schrödinger bu konuyu varsayımsal bir kutu içinde varsayımsal bir kedi kurgusu hazırlayarak genişle . Kedinin bulunduğu kutu içinde kediyi anında öldürecek bir şişe zehirli gaz yerleş rilmiş olsun. Şişe Gaiger Sayacına bağlanmış bir makinede asılı olsun. Bahsedilen radyoak f atom da Gaiger sayacının yanına yerleş rilsin ve 1 saa k yarı ömrü olsun. Eğer atom bozunursa, Gaiger sayacı radyasyonu algılayacak ve şişe kırılıp, kedi ölecek. Eğer atom bozunmazsa şişeye dokunulmamış olacak ve kedi yaşıyor olacak. 1 saat sonra atom hem bozunup hem de bozunmadığı kuantum durumunda olacak r. Her halükarda durumu nasıl kurarsak öyle gözükecek r. Bu da demek olur ki şişe hem kırık hem de değil, sonuçta kuantum fiziğinin Kophenag Yorumuna göre kedi hem canlı hem de ölü olacak. Shrödinger'in Kedisi'nin Yorumu Stephen Hawking'in bir deyişi vardır "Schrödinger'in Kedisi'ni duyduğumda silahıma uzanmak istedim" Bu birçok fizikçinin şaşkınlığını ifade eder. Çünkü bu düşünce deneyinin sorunu büyüten birkaç yönü var. Benzetmeyle ilgili en büyük problem kuantum fiziğinin sadece mikroskobik ölçekteki atom ve atom al parçacıklara uygulanabilir olmasıdır, mikroskobik ölçekteki kedi ve zehir şişesine değil.


Kophenag Yorumu bir şeyi gözlemlemenin kuantum dalga fonksiyonunu çökerteceğini (yani burada durumu bire indireceğini) ifade eder. Bu benzetmede ölçme eylemi Gaiger Sayacı tara ndan yapılır. Olaylar örgüsünde çok sayıda etkileşimler vardır ve kuantum mekaniksel dünyada gerçekten kediyi izole etmek ya da sistemi parçalara ayırmak imkânsızdır. Kedinin kendisi daha denkleme girene kadar ölçüm çoktan yapılmış r. Ölçümler Gaiger Sayacının atomları, şişeyi kıran aygıt, şişe, zehirli gaz ve kedinin kendisi tara ndan binlerce kez yapılmış r. Kedinin korkuyla kutunun etra nda dolaşması ya da ölmüş olarak yatması sonucunda bile çeşitli atomlarla ilişkiye gireceğini düşünürsek, kutudaki atomların bile ölçüm yapıyor olduğunu söyleyebiliriz. Kophenag Yorumunun bazı ka görüşlerine göre, aslında bilinçli bir varlığın gözlem yapması gereklidir. Kuantum dalga fonksiyonunlarının çökmesinin bilinçle ilişkili olabileceğine dair bir takım argümanlar olmasına rağmen, yorumun bu ka formu bugün çok az fizikçi tara ndan benimsenir. Diğer bir yorum, kuantum fiziğinin paralel evrenler görüşüdür. Bu yorum, bu durumun bir kaç evrende kollara ayrıldığını öngörür. Bu dünyalardan bir kısmında kutu açıldığında kedi ölü olacak diğer kısmında yaşıyor olacak r. Bilim kurgucu yazarlar ve toplum için ilgi çekici olan Paralel Evrenler Görüşü, doğru ya da yanlış olduğuna dair spesifik herhangi bir kanıt olmamasına rağmen çok az sayıda da olsa bir miktar fizikçi tara ndan benimsenir.

*'h p://www.fizikmakaleleri.comdan Alın dır -h p://www.fizikmakaleleri.com/2012/12/schrodinger-in-kedisi.html

Daha fazlası için: - h ps://www.youtube.com/watch?v=UjaAxUO6-Uw - h ps://www.youtube.com/watch?v=BYNYOFUt5ZI


Zafer TAŞKIRAN


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.