Birden Fanzin - Konu: Ahlak 7. sayı

Page 1

Ağustos 2018 / 7. Sayı

Konu: Ahlak

D ü ş k a l e m - L e y l a T Ü R K E R İ - M u s t a f a K A S A R S n e m N A z l ı D E M İ R - Z a f e r TA Ş K I R A N


Birden Aylık Kültür Sanat Fanzini Ağustos 2018 E-posta:

birdenfanzin@gmail.com

İnstagram: @birdenfanzin Twitter:

@birdenfanzin Editörler Mustafa KASAR Zafer TAŞKIRAN Yazanlar Çizenler

Düşkalem Mustafa KASAR

Leyla TÜRKERİ Zafer TAŞKIRAN


Mustafa KASAR

‘’Deli olarak doğarız. Sonra ahlak ediniriz; durgunlaşıp aptallaşır ve mutsuz oluruz. Sonra da ölürüz.’’ Lawrence Durrel

İnsanın belki de her şeyini bir kenara a ğı, tüm ikilemlerini yaşadığıandır; ahlak-ahlaksızlık anı. Haya , tutkularını, zamanı, dünyayı, ölümü, kederi ve utanmayı unutup, kendisi olabilmeyi umduğu andır ve her insan binlerce yıldan beri onu içinde besler ya da yasaklar. Ahlak sığınak gibidir ve her seferinde ansızın onasığınır, kendimizi apaçık ortaya koyacağını ya da tümüyle bizi açığa vuracağını önemsemeden var oluruz. Her insan, her devlet, her toplum, herinsan en keskin çizgilerine rağmen ahlak kuralları ile bütünüyle uyum içinde yaşayamaz hiçbir zaman. Ahlaktan konuşulmaz. Onun adı söylenmez, ondan söz edenler keskin kurallarına boyun eğmelidir, Ahlak odalarında yıllarca şekil almışve ona esir olan her insanoğlu, onu gördüğünde sanki hiç tanımıyormuş gibi davransa davarlığını inkâr edemez. Ahlaki duygular, başka duygulardan bir parçayı içlerindetaşıdıkları halde aslında hiçbir duyguyla ilişkili değildir. Bütün duygular içinde en saf, en ka şıksız, en el değmemiş ve tümüyle çelişkiler yumağıdır yeri sürekli değişen. İnsanın, Tanrının ve toplumun ne denli kuralı varsa hepsini paramparça eder. Güçlüdür. Bir yanıyla alay eder kendisine sınırlar koymaya kalkanlarla.O, herkesindir. Ayrıcalıksızdır. Onun için tehlikelidir. Ahlak söz konusu olunca binlerce yıldan beri bütün tanrılar ve insanlar onun için korkarlar ondan. En derinde saklı olandır o.Kendini aramaz hiçbir yerde, değdiği yerde kendi örgüsünü yara r; bir şey istemediğinden, bir şey veremeyecek olanların dünyasında dolaşır. Bu yüzden anlaşılmaz kim ahlaklı kim ahlaksız? Bir avuç yargıyla savruluruz hiç tanımadığımız benlikleri ahlak ya asıyla ele alarak… Oysaki; "İnsanları kendi sahip olduğun ahlaka göre yargılama. Onları kendilerinin sahip olduğu ahlaka göre yargıla. Ahlaksız benim ahlakıma uymayan değildir. Ahlaksız, kendi ahlakına uymayandır.’’ — Ahmet Altan, İsyan günlerinde aşk


Düşkalem

İÇ KEŞİF – MASKENİN ARDINDAKİ YILANLAR Sayın okurlar bu sefer lafı kısa keseceğ m, z ra çok da yazamadım ben mazur görün. B ld ğ n z üzere bu sayının konusu "Ahlak" ve bahs geçen kavram ucu bucağı neredeyse olmayan güzel b r sorgu ves les . Öyleyse s z nle ufak b r bey n j mnast ğ yapalım.

Ahlak kavramı, genelde dogmat k s stemlerle olan d nlerle bağdaştırılsa da asırlardır filozofların kafa yorduğu, kend nce anlamlandırdığı ve kısmen cevap bulduğu koca b r soru şaret d r. Fakat bugün ne söz konusu filozoflardan bahsedeceğ m s zlere ne de dogmat k ahlak lkeler nden. Bu yazıda yapacağımız şey b reysel ahlak anlayışımızı ve bu bağlamda b rçok konuya nasıl yaklaştığımızı fark etmek olacak. Öyleyse; buyurun başlayalım.

İy ned r? Kötü ned r? Doğru ned r? Yanlış ned r? Bunların sınırı var mıdır? Hang davranışlar ahlaklıdır, hang ler değ ld r? Ahlaklıysa neden, değ lse neden? Bu sorular kend çerçevem zden bazı şeylere cevap bulab lmem z ç n b ze ver len har ta notları yahut koord natlar olarak düşüneb l rs n z. Çünkü bu sorular sonucunda b r keş f yapmış olacağız. Tab k , ben burada kend üzer mden yapacağım s zlere örnek olab lmes ç n.


Düşkalem Öncel kle y , b rey n kend s ve kend dışındak b reyler ç n olab lecek ortak menfaatler n, ortak hazların ve ortak hoşnutlukların tümüdür. Kötü se bunun zıddı, aynadak yansımasıdır. İy ışık ve beyaz renkle sembol ze ed l rken, kötü de karanlık ve s yah renkle sembol ze ed l r genelde. Doğru kavramına gelecek olursam y olan şeyler n eyleme dökümüyken, yanlış se tam aks ne, kötü olan şeyler n eyleme dökümüdür. D nî tems l olarak günah-sevap veya haram-helal l şk ler yle de bu kavramların arasındak l şk y örneklend rmem z oldukça makul gözüküyor. D ğer b r öneml soru yan , bu kavramların b r ucu bucağının olup olmadığı le lg l yd . Bana kalırsa k s n n de sınırı, nsanın kend ç nde besled ğ y-kötü denges ne bağlı. İk s de normalde sınırsız olab lme potans yel ne sah p fakat nsana bahşed len nefis, v cdan, nsaf, zulmet g b bazı vasıflar ve bu vasıflara olan eğ l m nsanın ç ndek y ve kötünün (aynı zamanda doğru ve yanlışın) sınırlarını ç zeb l r. Bu konuyla lg l b r d ğer husus se y-kötü l şk s n n genel geçer bağlamdan ayrı olarak b rtakım nsanlarca ters yüz olması durumu da aslında sınırsızlığı bell b r l m te nd rgend ğ gösteren b r d ğer kanıttır zannımca. Bu bahsett ğ m durum davranışların ahlak sınıflandırmasını kapsayan ve nedenler n sorgulayan son k soruya da güzel b r kapı açıyor böylel kle. Ahlaklı davranış; toplumca kabul ed len davranışlar tümüyken, ahlaksız davranış toplumca dışlanan, kabul ed lmeyen davranışların tamamıdır. Ama b reysel ahlakta se y -kötü, doğru-yanlış, ahlaklı –tavır, ahlaksız-tavır ve nedenler k ş n n tamamen ç dünyasında, ed nd ğ tecrübeler, aldığı eğ t mler, tanık olduğu olaylarla oldukça bağlantılıdır. Suç şleyenler, genelde toplumca sev lmeyen ve ahlakdışı görülen nsanlardır örneğ n. Bu nsanlar suç şlerken y ve kötüyü sorgulasa b le yanlışı yapmıştır. Belk p şman olmuş veya olmamıştır fakat genelde azılı suçluların ps koloj k travmalarla dolu b r geçm şe sah p olduğu ve suç mot vasyonlarının da bu travmalar olduğu ortadadır. Toplumsa onları, bunları düşünmeden ve toplumun her b rey kend b reysel ahlak kavramıyla, ahlaksız olarak lân eder, ama arkadan ve g zl ce kend ler de suç şleyeb l rler. Çünkü her b r m z n karanlık b r yanı vardır. Bu karanlık yanımız menfaatler m z ç n b z h leye, ş ddete ve d ğer kötü davranışlara teb l r. Ama başkalarını görüp onu suçlamak kend mz le barışık olmamızı sağlar çünkü b z o değ l zd r her ne kadar g zl saklı küçük günahlarımız da olsa. Aslında bu noktada her b r m z n b reysel ahlak anlayışında var olan b r şey tesp t etm ş oluyoruz: Tüm nsanlar b r kırılma noktasına sah pt r. K m n n çok düşüktür, k m n n çok yüksekt r fakat bu vardır. Ama k mse kabul etmek stemez ve bu sebeple genelde suçlarımızı ya g zlemeye çalışırız ya da saklamayı terc h eder z. Böyles daha kolaydır, dışlanmayız, sev l p sayılır ve sosyal maskeler m z n ardındak yılanlarımızı beslemeye devam eder z. Kısaca nsan y d r ama ç nde kötüyü de taşır ve genelde ç m zdek kötü, canavar bazı zamanlarda daha baskındır ama onu saklamamız gerek r. İşte bunun adı da günümüzde ‘’meden leşmekt r’’. Sevg l okurlar; buraya kadar s ze kend mden yola çıkarak ana hatlarıyla bu keşfin b r kısmını gösterd m, özell kle de karanlık pat kaları. Çünkü karanlık pat kaları geçmeden aydınlık vad lere ulaşamayız. Yolunuzun sonu o aydınlık vad olsun.

İy keş fler d ler m.


Leyla TÜRKERİ

BEN, SİZ, ONLAR... Kelime olarak her zaman itici gelmiştir kulağa. Bazı kelimeleri yalnız kendimiz için kullanmak isteriz; aşk, mutluluk, seks, iyilik, dürüstlük gibi... Kelimeler de bencilce kullanılabiliyor çünkü. Ancak ahlak öyle değildir alabildiğine ben dışı bir kelimedir. Daima öteki için kullanılır ; "Ahlaksızca yol ortasında öpüşüyordu." ,"Tavrın hiç etik değil"... Biliyorsunuz ki dilde bazı olumsuzlama kullanımları vardır , "değil ","olmaz"," yok ya da "sız -siz" eki gibi. Ahlak sözcüğü ötekiler için kullanılan bir kavram olduğu kadar kendiliğinden hep değiliyle bağlamlar kurar sanki... Ahlak dışı olan tüm davranışları ahlaki davranışlardan daha çok değerlendirmeye alırız. Varlığı değil de yokluğu daha çok önemsenir. Toplumsal ahlak kurallarına uyduğunuzda kimse sizi ödüllendirmez ama her hâlükârda işleyen bir ceza sistemi vardır. Bir hastane kantininde otururken içeri etekleri diz altında şık bir hanımefendi girdi. Bir elinden kız çocuğu tutmuş, parlak düz saçları ve hoş parfüm kokusuyla genç bir anne... Kapı girişindeki masada oturan bir teyze, teyzenin muhtemelen oğlu olan orta yaşlarda, kirli sakallı bir adam ve adamın yanında oturan gri eşofman giymiş, saçlarını alelade toplamış hafif toplu, teyzenin gelini olduğuna kanaat getirdiğim bir hanımefendi... Bu hanımefendi demin kapıdan giren şık giyimli hanımefendiye önce çık çıkladı. Sonra gayet yüksek bir sesle: - "Ahlak diye bir şey kalmadı." Dedi. Son olarak yüksek tonda vurgulu bir - "Yazık! " ekleyerek bitirdi tiradını. Benim bakışlarım ise ne bu gri eşofmanıyla daha mahrem ve müstehcen göründüğü halde kapıdan giren hanımefendiyi sözleriyle recmeden bu ahlak abidesindeydi ne de kapıdan giren hanımefendinin vereceği tepkide. Yalnızca o hanımefendi kapıdan girer girmez attığı on, on beş adım boyunca onu gözleriyle taciz eden ahlak abidesinin kocasındaydı. Gözlerini hanımefendiden alıp karısına dikti. Bu kez o aldı eline sazı. Ahlak şarkısına o devam edecekti. - "Sus başımı belaya sokma benim. " Sonra yine bir çık çık sesi... Gündelik yaşam edebiyattan da tiyatrodan da daha şaşırtıcıdır. Gerçekliğin çıplaklığını pornografik bir biçimde izletir size. Kelimeler, kavramlar ve yüklenilen anlamlar.


Leyla TÜRKERİ Ve dil öyle bir soyka ki toplum kelimeleri kendi uzlaşımsal düzleminde bulur. Sonra bu kelimelerin oluşturduğu kavramlar arasında kaybolur. Kimse kendi için kullanmaz ahlak sözcüğünü, gece yatmadan önce zihnimizi kemiren düşünceler arasında asla ahlaklı davranmadığımız anlar yoktur. Ama ahlaksız davranan insanların bize yaşattıklarını sonuna kadar düşünürüz Gündeliğin anlık tezahürleri size etik felsefesi yaptırmaz elbette fakat toplumun çekirdeğindeki katı kurallar gündeliğin dinamiklerini derinden etkilerken varoluşsal bir sıkıntınız yoksa akışa kapıldığınızın farkına bile varamayabilirsiniz. Bir uzay fiziği dersinde, profesör evrendeki yıldızlardan yıldız ve gezegen oluşumlarından bahsederken: "Onları tamamen tanıyabilmemiz ve açıklamamız için önce kendi gezegenimizi tamamen çözmüş olmamız gerekir bu dünya da evrenin bir parçası, “demişti. Biz hep ötekini çözmeye anlamaya çalışırken kendi kavram dünyamızı es geçeriz. Kendimize ait kavramlarımız yok mesela adalet sevgi ahlak... Dayatılan, öğretilen doğruların fanatikliğini yapmaktan bırakın kendi doğrularımızın ışığını yakalamayı yanlışlarımızın bizi içine attığı karanlığın farkında bile olmayız çoğu zaman. İnsanı insan yapan erdemler sıralamasında içselleştirilmesi bakımından kaçıncı sırada yer alır sizce "Ahlak "? Bu kavramın öznesi "Ben" değildir, "siz" ve "onlardır. Bu nedenle üzerinde en çok fikir sahibi olunan, hüküm verilen konudur.


Sinem Nazlı DEMİR

Ahlak ?

Sor, tam da şimdi ne düşündüğümü sor. Hayalimde kimlerin yer aldığını ve hangisine sarılıp hangisini öptüğümü sor. Kaç kişinin kalbini kırdığımı ve hangi dar sokaklardan hayal kırıklığıyla yürüdüğümü sor. Kimleri korkutarak kaçırdığımı ve hangi caddelerden ayaklarım çıplak koştuğumu sor. Derinden geliyor bu düşünceler ama her gün merak ettiğin tüm bu soruları bugün bana haykırarak sor. Söz doğruları söyleyeceğim. Çünkü hangi duygu ket vurabilir ağzımdan çıkacak kelimelere, kim engel olabilir bardağımı paylaşacağım insana? Suç ortağım kim olacak benim bu ahlak yoksunu diye bahsettiğim dünya düzeninde. Düzen kelimesinden bahsederken bile kim dudağını bükerek okuyacak bu yazılarımı? Sen sor kadın! Çizgili dudaklarımla lanet edeceğim bu akşam ahlaktan bahsedenlere. Vücudumdaki tüm çukurlarla birlikte bağıracağım, bana öpüşmeyi yasaklayan tüm yetişkinlere.Sen düşün ve nefesini en yakınımda hissettiğim ana geldiğimizde bana sor adam! Bu gece, saat ilerlediğinde, koca yürekli insanlar evlerine çekildiklerinde, büyük ışıklı marketlerin lambaları söndüğünde, saf diye düşündüğümüz bireyler kötü düşünme mesailerine başladıklarında, ben burada dimdik duracağım. Sırlarımı ceplerime dolduracağım, ta ki taşana dek, elbisem belimden kayana dek dolduracağım hepsini. Kafamda küçük bir şapka olacak ve içinde küçüklükten kalan travmalarımı taşıyacağım. Tahta kapının arkasında heybetli bir kadın göreceksin, yumruk yaptığım ellerimde ise geçmişi ve geleceği tutacağım. Öyle ki, tırnaklarım canımı acıtacak kadar derine saplanmış olacak. İçimde ahlaktan hiçbir toz bırakmamış bir şekilde; yaşımı unutmuş, yaştan habersiz, yaştan nefret edercesine ben kısa boyum ve ürkek ama keskin bakışlarımla tam da düşündüğün o noktada bekleyeceğim seni. Aklına ne gelirse aklına geldiği anda soracaksın bana ve yanında her şeyini getireceksin. Oturacağın küçük taburenin üstünde tek bir konu kalana kadar konuşacağız, içindeki yangınları her sabah uyandığında çaresizce körükleyen insanlar, sevişmemizi sonuna kadar izleyecekler ve en son, ortamızda tek bir tabu kalacak. Ne sen açacaksın ne de ben.


Sinem Nazlı DEMİR Ne sen bana ondan bahsedeceksin ne de ben seni onunla itham edeceğim. Orada, ıslak masanın üzerinde, arkamıza bakmadan bırakıp gideceğiz onu. Tek başına kaldığında aslında her şeyi berbat e ğini anlayacak “Ahlak” diye adlandırdığımız! Ve kendi yara kları ahlak kavramından pişman olacak bu insanlar. Olduklarında ise heybetli bir kadın görecekler karşılarında. Bu sefer ben soracağım. Sen de sor kadın! Ahlaktan bahseden bedenlere bugün yap kları en büyük ahlaksızlığı sor! Niye en bahsedenlere kötülüğün arkalarında koca kara bir bulut gibi belirdiğini ve bunu fark e ğini söyle. Sen de söyle çocuk! Neden bilerek kalpleri söküp a ğını ve bundan gram pişmanlık duymadığını anlat bize.

Saatten habersiz bir şekilde ayın tüm gücüyle aydınlatmaya çalış ğı o caddelerde! Sen haykır insanoğlu! Bu gece ahlaktan bahsedenlere tüm gücünle haykır!


Ayın Filmi

Birden fanzin olarak ayın filminde sizler için bir Stanley Kubrick başyapıtı olan ‘’ Otomatik Portakal’’ filmini seçtik. Otomatik Portakal, şiddet bağımlısı gençlerden kurulu bir çetenin, çevrelerine saçtığı dehşet ve korkuyu işleyerek bir korku imparatorluğunun resmini çizmektedir. Çetenin lideri Alex, işler çığırından çıkınca yakalanır ve gözaltına alınır. Ama hapse atılma z; cezası bir şiddet deneyine kobay olarak kullanılmak olur. Bu deney insanoğlu ve şiddet kavramı arasındaki ilişkiyi ortaya koyma amaçlıdır ama deneyin kendisi de bir o kadar insan doğasına aykırıdır. Filmde Alex karakteri üzerinden Kant’ın ahlaklı olmayı özgürce seçmekle ilintili etiksel ikilemi üzerine durulur. Kant’a göre bir bireyin iyi ve ahlaklı olarak kabul görmesi için davranışlarını özgür iradeyle isteyerek ayarlıyor olmalıdır. Alex’in beyni devletin üzerinde kullandığı iyileştirme programı sonucu iyice yıkanmıştır ve önceki kötülük dolu hayatından tiksinmeye başlamıştır. Fakat sonrasında bu iyileştirme programının hatalı olduğuna karar verilir ve Alex kısa sürede eski kötü adam rolüne geri döner bu kötülüğün onun doğasında olduğunun bir göstergesi dir aslında. Bir devletin mekanizması her zaman evrenselleştirilemez çünkü bu düzmece bir “iyi” yaratır. Bu aynı zamanda seçim hakkını bireyin elinden almış olma sonucunu üretir. Bu mekanizmadan ötürü bireyin iyi davranışları onun asıl amacını göstermez sa dece baskıyla empoze edilen kodlara göre hareket ettiği sonucuna ulaşmış oluruz. Filmde Alex’in iyileştirme programından geçmemiş olsaydı yine önceki ahlaki normlara uymayan davranışlarına devam edeceği mesajı verilmektedir. Kubrick’in filmi sadece Kant’la ilintili sorulara cevap aramıyor aynı zamanda hür irade sorunsalını da irdelememizi sağlıyor . Sinemanın dahi yönetmeni Stanley Kubrick tarafından Anthony Burgess’ın aynı adlı kitabından beyazperdeye uyarlanan film, aynı anda hem kitap okuyucusunun hem de sinema seyircisinin gönlünü kazanan nandide uyarlamalardan biridir. Film, 1972 Akademi Ödülleri'nde 4 dalda aday gösterilmişti. Filmin Künyesi:

Süre 2s 16dk Yönetmen Stanley Kubrick Oyuncular: Malcolm McDowell , Patrick Magee, Michael Bates devamı Tür Bilimkurgu, Dram Ülke İngiltere, ABD

Yayına hazırlayan: Mustafa KASAR


Ayın Kitabı

Birden fanzin olarak bu ay dosyamızda ‘’Ahlak’’ konusu ile ayınkitabını Prat k Aklın Eleşt r s yle b rl kte Kant'ın Et kle lg l k ana yapıtından b r olan ve "Eleşt r "den önce yayınlanan "Ahlâk Metafiz ğ n n Temellend r lmes ’’ eser n seçt k.

Prat k Aklın Eleşt r s yle b rl kte Kant'ın Et kle lg l k ana yapıtından b r olan ve "Eleşt r "den önce yayınlanan "Ahlâk Metafiz ğ n n Temellend r lmes "nde Kant, günlük yaşamda eylemde bulunurken, kend m zle l şk m zde temel n bulan ahlâklılığın olanağının koşullarını ser ml yor. Kant'a göre ahlâklılık, başkalarıyla l şk ler m zde sted kler m z n her türlü k ş sel çıkardan bağımsız olmasında bulunur. Ancak kend m z ve başkalarını böyle çıkarlar ç n araç olarak değ l, amaç olarak görerek eylemde bulunduğumuzda ahlâklı oluruz. K ş sel ve grupsal çıkarların oluşturduğu eylemler karşısında, çıkarsız h çb rşey yapılamayacağı kanısının yaygın olduğu dünyamızda, Kant bu k tapta, erdeml yaşamanın onsuz olunamayacağı b r koşuluna -başkasını amaç olarak görme koşuluna- güçlü b r ışık tutuyor.

Sayfa Sayısı: 97 Baskı Yılı: 2009 D l : Türkçe Yayınev : Türk ye Felsefe Kurumu İlk Baskı Yılı : 2009 Sayfa Sayısı : 97 D l : Türkçe

Yayına hazırlayan: Mustafa KASAR


Ayın Sözü


Konuk Yazı Ahlak Felsefesi Ahlâk felsefesi, Yunanca ethike, etos (töre, ahlâk) kelimesinden türemiş r. Ahlâk felsefesinin konusu, insanın kişisel ya da toplumsal yaşamdaki eylemleri ve bu eylemlerin dayandığı ilkelerdir. Çünkü insan, hem düşünen hem de davranışlarda bulunan bir varlık r. İnsanın, davranışta bulunurken yaşadığı toplumun benimsediği ahlâki kurallara uyması gerekir. Ahlâk felsefesi, İnsanların kişisel ve toplumsal yaşamdaki ahlâki davranışlarına ilişkin problemleri inceler; insan davranışlarını değerlendirir. Bu davranışları açıklamak ve tasvir etmek ise psikoloji, sosyoloji gibi diğer bilimlerin görevidir. Kısaca ahlâk felsefesi, olması gerekeni inceler. Bilimler ise sadece var olanı açıklamaya çalışmış r. Bu amaçla ahlâk felsefesi, insan ve toplum yaşamındaki ahlâki olaylardan önce; insan davranışları ile ilgili kavramları, il keleri ele alır. Bunları sistemleş rir, hepsi için geçerli genel ilkeler bulmaya çalışır. Ancak, ahlâk felsefesinin konusunu, insanın bütün davranışları değil; özgür ve bilinçli davranışları oluşturur. Özetle, ah lâk felsefesi, insanın bilinçli eylemleri üzerine derinliğine düşünmedir. Felsefe Açısından Ahlak İnsan sadece bilen bir varlık değil, aynı zamanda eylemde bulunan varlık r. İnsan eylemleri; meydana geliş, yöneldikleri amaç ve değerler bakımından felsefi sorunlar içermektedir. Bu nedenle insan eylemlerini, amaçlarını ve yöneldikleri değerleri inceleyen felsefe dalı ahlâk felsefesi ya da e k adını alır. Ahlak, genel anlamıyla, insanların bir toplum içinde uyumlu yaşamaları için kendilerine göre belirledikleri ilkelerin tümüdür. Bu anlamıyla ahlak, felsefeden bağımsız olarak her toplumda belli derecelerde var olan davranış kurallarıdır. Ahlâk ve e k, günlük dilde birbirlerine yakın anlamda kullanılmalarına rağmen, bunların felsefe dilindeki kullanımları farklıdır. Ahlâk, olgusal bir davranış biçimini belirleyen değer yargısı; e k ise bu değer yargısını araş ran, inceleyen, açıklamaya ve değerlendirmeye çalışan felsefe dalıdır. Bu nedenle günlük dilde bir ahlâki problemden söz edildiğinde, bunu bir e k problemi olarak anlamak gerekir. Ayrıca, ahlâki davranış, ahlâk felsefesinden önce de vardı. Çünkü ahlâki davranış, ilkel anlamda da olsa, insanların toplu olarak yaşamaya başlamaları ile görülmektedir. E k, çok sonraları felsefe ile birlikte ortaya çıkmış; filozofların felsefe sistemleri içinde yer almış r. Günümüzde e k, felsefenin bir alt dalıdır. Ahlak Felsefesinin Temel Kavramları Ahlâk felsefesi, ahlâki davranışları değerlendirirken değişik kavramların anlamlarını açıklığa kavuşturmak ister. Ahlâki kavramları analiz ederek ortak değerlendirmeye esas olmak üzere anlamlarını ortaya koyar. Ahlak Felsefesi ile İlgili Temel Kavramlar Ahlak: Belli bir dönemde, belli insan topluluklarınca benimsenmiş, insanlara yol gösteren temel kurallar kümesidir. İyi: İyi, insanın aklına ve iradesine uygun olarak yap ğı seçimin sonucunda oluşan yararlı ve değerli şeydir. Yani toplum tara ndan yapılması istenen eylemdir. Örneğin: Yardımseverlik gibi. Kötü: Ahlakça değerli olmayan, toplum tara ndan yapılması istenmeyen eylemdir. Örneğin; Hırsızlık kötüdür. Sözü edilen iyi ve kötü yargılar, toplumdan topluma ve aynı toplumda zamanla farklı anlamlar taşıyabilir. Özgürlük: Bireyin iradesini kullanarak istediğini yapabilmesi, kendisine herhangi bir zorlamanın olmamasıdır. Özgürlük, insanın sorumluluk duymak koşuluyla her istediğini yapmasıdır. Baskı duymadan; hürriye , özüne dayanarak kullanmak hür olmak r. Bir eylemin ahlâki olması onun özgürce yapılmış olmasına bağlıdır. Sorumluluk: Bireyin bilerek ve iradi olarak yap ğı işin sonuçlarını kabul etmesidir. Sorumlu davranmak, özgürlüğü kullanmak demek r. Çünkü sorumluluk, özgürlük sonucunu üstlenme koşuluyla her şeyi yapmak şeklinde tanımlanır. Bunedenle, özgürlük ile sorumluluk arasında bir ilişki vardır. Esirler, küçük çocuklar ve akıl sağlığı yerinde olmayan insanların sorumluluğundan söz edilemez. Vicdan: Eylem ve davranışları ahlaki yönden değerlendirme, özeleş ri yapma, kendini hesaba çekmedir. Her insan, kendi eylemlerini değerlendirir. Acaba iyi mi yap m, kötü mü diye? İyi


Konuk Yazı davrandığımızda mutlu oluruz. Buna vicdan huzuru denir. Kötü davrandığımızda mutsuz oluruz. Buna da vicdan azabı denir. İnsan için en ağır ceza vicdan azabıdır. Çünkü bu cezadan kurt uluş yoktur. Erdem (Fazilet): Bireyin bilinçli olarak, ahlaki açıdan iyi ve değerli olanı istemesidir. Dürüstlük, adalet, hoşgörü gibi. Ahlak Yasası: Genel-geçerliliği olan ahlak kurallarıdır. “Dürüstlük iyidir, ödeve uygun davranmak iyidir." türü önermeler ahlâki yasadır. Ahlaki Karar: Bireyin ahlak yasasına kendi hür iradesiyle uymasıdır. Ahlaki Eylem: Ahlak yasalarına uygun, iradeyle yapılan davranışlardır. Ahlâki eylemin amacı ahlâk yasasına uygun olarak davranmak r. Ödev Ahlakı: Belli bir fayda, haz, çıkar beklen si olmadan, iyinin sadece görev duygusuyla yapılmasını isteyen ahlak yasasıdır. Mutluluk Ahlakı: İnsan davranışlarının amacını hazza, faydaya dayandıran ahlaki sistemdir. Yukarıdaki kavramları bir örnekle açıklayalım; Karnı aç olan ve yiyecek bir şey alma imkanı olmayan birine, doğal ih yaçları hırsızlık yapmasını; aklı ve ahlak yasası ise hırsızlık yapmamasını söyler. Bu çelişik durum karşısın da birey, ekmeği çalma ya da çalmamayla ilgili olarak kendi hür iradesiyle bir seçim yapıp ahlâ ki bir karar verir. Bu karar sonucu bir davranışta bulunur. Bu, özgür bir seçimdir ve verilen karar özgür bir karardır. Hırsızlık yapma ya da yapmama ahlâki bir eylemdir. Eğer hırsızlık yaparsa bu davranışı kötü, yapmazsa iyidir. Bu davranışı iyi ya da kötü olarak değerlendirmek ahlâki yargıdır. Bu kararı verirken, iyi veya kötüyü birbirinden ayıran, kişinin vicdanıdır. Kişinin, verdiği kararın sonucuna katlanması ise sorumluluktur. Ahlak Felsefesinin Temel Soruları İnsan eylemleri üzerinde yoğunlaşanahlâk felsefesinin temel sorulan şunlardır: İnsan eylemlerinin bir amacı var mıdır? Toplumca benimsenen ve bireye yap rılmak istenen eylem biçimleri gerçekten “iyi" midir? Bütün insanların benimseyeceği evrensel ahlak yasası var mıdır? Ahlak yargısını öteki yargılardan ayıran nitelikler nelerdir? İnsanın doğası ahlâklı olmasına elverişli midir? İnsan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür? Ahlak Felsefesinin Temel Sorularıyla İlgili Görüşler 1. Ahlâki Eylemlerin Bir Amacı Var mıdır? Ahlâki eylemlerin bir amacının olduğunu kabul eden düşünürler, bu amacın ne olduğu sorusuna; mutluluk, haz, fayda, ödev gibi farklı cevaplar vermişlerdir. Ahlâki eylemlerin amacının mutluluk olduğu görüşü, mutluluk ahlâkı adını alır. Bu görüş mutlu olmanın erdemli olmakla mümkün olduğunu, bu anlamda mutluluk ile erdemliliğin özdeş olduğunu ileri sürer. Mutluluğun ne olduğu, nasıl elde edildiği sorusuna ise filozoflar farklı cevaplar vermişlerdir. Bazı filozoflar mutluluğu hazza dayandırmaktadır. Bu görüşe hedonist (hazcı)ahlâk anlayışı denir. Epiküros'a göre, ahlâki davranışların amacı hazza, mutluluğa ulaşmak r. Ona göre biricik iyi, mutlak değer hazdır. Sokrates'e göre, bilgi bütün ahlâki davranışların kaynağıdır. Bilgi, insanı doğru davranışa, dolayısıyla mutluluğa; bilgisizlik, insanı yanlış davranışa, dolayısıyla mutsuzluğa götürür. Onun için Sokrates, “Kendini bil." der. İnsanın kendisini bilmesi, bilgili olması, iyi davranışlarda bulunmasını ve kötü davranışlardan kaçınmasını sağlar, insanı erdemli kılar. Bu da ni sanın kendisini tanımasıyla, yani bilgili olmasıyla mümkündür. 2. İnsan Ahlâki Eylemde Bulunurken Özgür müdür? Ahlâki eylemde insanın özgür olup olmadığı problemi ahlâk felsefesinde tar şmalı bir problemdir. Bu konuda üç farklı görüş vardır. Bunlar; İnsanın ahlaki eylemlerde özgür olduğunu savunanlar (indeterminist) İnsanın ahlaki eylemlerde özgür olmadığını savunanlar (determinist)


Konuk Yazı İnsanın ahlaki eylemlerde özgür olduğunu savunan indeterminist düşünürler bu görüşlerini temellendirmek için şu iddiaları ileri sürerler: Psikolojik Kanıt: Biz hür irademizle ve bilinçli olarak, birçok durumdan birini seçerek eylemde bulunuruz. Sosyolojik Kanıt: İnsan toplum içinde yaşar. Toplumsal yaşam bazı kurallarla düzenlenir. Kişi bu kurallara uyar veya uymaz. Ahlâki Kanıt: Her toplumda uyulması gereken ahlâki kurallar vardır. Bu kurallara uymak ya da uymamak, insanın özgür seçimine bağlıdır. Hukuki Kanıt: Hukuk sistemi kişilere sorumluluk yükler. Akli dengesi yerinde olan birey işlediği suçtan dolayı sorumlu tutulur. İnsanın ahlaki eylemlerde özgür olmadığını savunan determinist düşünürler de bu görüşlerini temellendirmek için aşağıdaki iddiaları İleri sürerler: Psikolojik Kanıt: İnsanlar karar verirken iç ve dış etkenlerden etkilenirler. Ahlâki eylemlerimiz şartlanma, güdülenme ve bilinçal gibi etkenler tara ndan belirlenir. Sosyolojik Kanıt: insan toplum içinde yaşadığı için, toplumun kurallarına uymak zorundadır. Uymadığı zaman yap rımlarla cezalandırılır. Bu nedenle irade özgürlüğü yoktur. Ahlâki Kanıt: Ahlâki olaylar sosyal olaylardır. Toplum içinde yaşayan birey bu kurallara uymak zorundadır. Yoksa çeşitli yap rımlarla karşılaşabilir. Ahlâki yargılarınbu özelliği nedeniyle insan, davranışlarında özgür değildir. Hukuki Kanıt: Hukuk kuralları insan kararlarını, dolayısıyla kararlarını etkiler. Otodetermisitler iradeyi ve ahlaki eylemleri bir "kişilik" ürünü olarak görürler: Bu görüş irade ve ahlaki eylemin kaynağını kişiliğedayandırdığından özgürlüğe de yer vermiş olmaktadır. Otodeterministler için özgürlük doğanın bize bir armağanı değildir, insanın özgür olarak doğduğu savının da gerçekle bir ilgisi yoktur. Tam tersine insan, bilgi birikimini zenginleş rerek, kişiliğini geliş rerek ve aklını kullanarak özgürleşmiş r. Bu da bizi şu sonuca götürür. Kişilikleri gelişmiş olanlar, gelişmemiş olanlardan daha özgürdür. E k Problemine Farklı Yaklaşımlar İyi ya da kötü davranışta bulunmak, insanı yönlendiren ve içten gelen bir güce dayalıdır. Bu güç ise vicdandır. İnsanın gerçek bir ahlâki yargıya varması, iyi ve doğruyu bulması için ahlâki değerlerin bilincine varması gerekir. Bu da, kendi kendine yargılama yeteneğini kullanmasıyla mümkündür. Bu bağlamda vicdan, kişinin kendi eylemleri hakkında yargıda bulunmasını sağlayan duygudur. Vicdanın kaynağına ilişkin farklı görüşler vardır. Bunlar: Vicdan doğuştandır, Tanrısal bir içgüdüdür, bütün insanlarda ortak r. Vicdan insanın içinde bulunduğu toplumsal koşullarla belirlenmiş, görgü ve bilgi sonucu ortaya çıkmış r. “Ahlâki davranışta bulunan insan, kendi vicdani kararlarına göre mi hareket eder; yoksa bir evrensel ahlâk yasası var mıdır?” sorusu, e ğin temel problemini oluşturmuştur. Bu soruya farklı iki cevap verilmiş r: Bazı düşünürler evrensel ahlâk yasasını reddetmişler, bazıları ise kabul etmişlerdir. a. Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Reddedenler Bazı filozoflar evrensel ahlaki yasa ve değerleri reddederler. Bunlara göre, bireyleri bağlayacak hiçbir evrensel yasa yoktur. Evrensel ahlak yasasını reddeden felsefi sistemler şunlardır: 1. Hazcı Ahlak Felsefesi (Hedonizm) İnsan eyleminin amacı hazdır. Bilge kişi, kendini hazza kap rmadan hazza sahip olandır. Haz ise duyumsaldır. Yani kişiye bağlıdır. Kişiye haz veren şeyler iyi, acı verenler ise kötüdür. Hazzın kişiye göre değişmesi evrensel bir ahlak yasasının olamayacağı anlamına gelir. Başlıca temsilcileri, Aris ppos ve Epiküros'tur. 2. Faydacı Ahlak Felsefesi (Pragma zm) Bir eylemin ahlaki veya doğru olup olmadığını belirleyen, eylemin sonucudur. Yani, fayda veren eylem iyi, fayda vermeyen eylem ise kötüdür. Faydacı görüş, ahlakı bireysel olarak ele alır. Faydalı ve zararlı olmak kişilere göre değiş ğinden evrensel ahlâk yasasından söz edilemez.Fayda ahlakının başlıca temsilcileri J. Dewey, W. James’dir. 3. Bencilci Ahlak Felsefesi (Egoizm)


Konuk Yazı Ahlaki davranış, bireyin kendi yararına olan şeyi başkalarının zararına da olsa tercih etmesidir. Çünkü insanın yapısında kendine düşkün olma, kendini koruma içgüdüsü vardır. Ahlâki eylemde ilkelere değil, bireyin çıkarına uygun sonucu önemseyen bu yaklaşım evrensel bir ahlâk yasasının olmayacağını savunur. En önemli temsilcisi T. Hobbes'dir. 4. Anarşist Ahlak Felsefesi (Kaos) Mutluluk, her türlü baskının yokluğuna bağlıdır. Devlet, din, ahlak, kanun, örf -adet, aile, toplum gibi her türlü gücü ve otoriteyi reddeden bir anlayış r. Nietzsche ye göre; ahlakın amacı eşitlik değildir. Sadece güçlüler yaşamalı, zayıflara hayat hakkı tanınmamalıdır. “Merhame öldürün." demiş r. Temsilcileri M.S rner, Proudhon'dur. 5. Varoluşçu Ahlak Felsefesi (Egzistansiyalizm) Mutluluk, insanın hür bir şekilde yap ğı eylemlerle özünü ortaya koymasına bağlıdır. Belli birtakım kurallara bağlanmayı ve kaderciliği reddeder. Varoluşçuluk felsefesinin çıkış noktası insanın bireysel deneyimleriyle belirlenen varoluştur. Varoluşçu filozoflara göre birey, evreni ve toplumu anlamak için biricik dayanak r. J. P. Sartre'a göre insanın var oluşu, özünden önce gelir. İnsan doğuştan iyi, kötü ve suçlu değildir. Özgürce yap ğı eylemler sonucu iyi, kötü ve ahlâki değerleri oluşturur. Örneğin, kişinin dürüst bir insan ya da hırsız olması özgürce seçimi sonucu gerçekleşir. Sartre insanın kendi özgür iradesiyle tüm eylemlerini, dolayısıyla, ahlâki eylemlerini belirlediğini savunduğu için evren sel ahlâk yasasını kabul etmez. b. Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Kabul Edenler Kişi vicdanı karşısında, evrensel ahlâk yasasının olduğunu kabul eden görüşler,kii grupta ele alınır: I. Evrensel ahlak yasasını sübjek f özelliklerin belirlediğini savunanlar: Evrensel ahlak yasası, varlığını, Tanrıdan veya önceden gelen değerlerden değil, insanın öznel yaşamından alır. Faydacı Ahlak Kuramı İnsan; doğası gereği acıdan kaçar, hazza yönelir, mutluluk ister, insanın mutluluğu, bir toplumda yaşama zorunluluğundan dolayı diğer insanların mutluluğu ile ilgilidir. J.S. Mili bunu “büyük mutluluk” ilkesiyle açıklar. Yani, eylem, mümkün olan en fazla sayıda insana en fazlamutluluk ge rmelidir. Sezgici Ahlak Kuramı İnsan iyi ve kötünün ne olduğunu kendi sezgileriyle kavrayabilir. H. Bergrson bu durumu, "kendi zegine uy ki, hem kendin hem de başkası için en iyisini yapmış olasın." şeklinde açıklamış r. II. Evrensel ahlak yasasını objek f özelliklerin belirlediğini savunanlar: Evrensel ahlak yasası, varlığını, insanın öznel yaşamından değil; insandan bağımsız olarak var olan gerçeklerden alır. Faydacılardan farklı olarak Sokrates, Platon, Kant ve İslam dünyasında Farabi, ibn-i Sina gibi filozoflar; insanların ih yaç, arzu ve eğilimlerinden bağımsız evrensel ahlâk yasasının varlığını kabul etmektedirler. Sokrates Sokrates, ahlâk felsefesinin kurucusudur. O, düşüncelerini hayata uygulama ve görüşleri uğruna ölme cesare gösteren ilk filozo ur. Sokrates’e mal edilen iki görüş vardır: Bilgi, erdemdir. Hiç kimse bilerek kötülük yapmaz. Ahlaki eylemlerin amacı mutluluktur, mutluluk ise bilgi ile elde edilir. Sokrates ahlâki kavram ve doğruların insanların ruhunda gizli olarak bulunduğuna inanır. Filozofun görevi bu doğruları ortaya çıkarmak r. O halde, ahlâklılık bir bilgi sorunudur ve bu bilgiyi elde etmek ahlâklılığın en önemli adımını teşkil etmektedir. Platon Bir eylemin iyi-kötü olması, üstün iyiye yani, ideal iyiye uygun olup olmamasına bağlıdır. Bu nedenle, en yüce idea "iyilik ideası" dır. Ahlaki eylemin belirleyicisi de iyilik ideasıdır. İnsan davranışlarını iyilik ideasına uygun olarak belirlerse ahlaki davranmış olur. Aristoteles


Konuk Yazı İnsanlar mutluluğa ulaşmak için aşırı uçlardan kaçınmalı, ılımlı bir şekilde davranm alıdır. Örneğin, korkaklık ve gözü karalılık iki aşırı uçtur. Bunlar arasında orta yol cesare r. Farabi Bireyler eği m-öğre m yoluyla ahlaka, erdemli eylemlere ulaşabilirler. İnsan doğuştan iyilik ve kötülüğe kabiliyetli olarak doğar. Akıl, bir eylemin iyi ve kötü olduğuna karar verebilir. Spinoza Spinoza’nın ahlâk anlayışı varlık felsefesine dayanır. Spinoza'nın varlık felsefesi esas olarak Tanrı'ya dayanır. Ona göre, var olan tek şey Tanrı dır. Tanrı kendi kendisi tara ndan, belirlenmiş r. O halde, Tanrı’da özgürlük, zorunlulukla aynı şeydir. Böylece insan evreni tanıyıp onun içinde cereyan eden her olayın zorunlu olarak meydana geldiğini bilmek ve bu zorunluluğu kabul etmek sure yle mutlu olur. O halde mutluluk insanın kendisini Tanrının yasalarına tam bir gönül rahatlığıyla bırakmasıdır. Bu hem özgürlük hem de yüksek bir mutluluktur. Kant Kant, modern çağın en büyük ahlâk filozofudur. Ona göre ahlâk bir bilimdir. Çünkü, pra k aklın yasaları tara ndan belirlenmektedir. Kant, ahlâkı biyoloji, fizyoloji ve psikolojiye indirgeme çabalarına karşı çıkar. Bu nedenle haz ve fayda ahlâkını reddeder. Ona göre ahlâki eylemlerdeki asıl amaç, iyi niye r. Evrende ha a evrenin dışında mutlak olarak iyi diye adlandırılabilecek tek bir şey vardır. O da iyi niyet r. Kant'a göre ödev duygusuna göre yapılan iyi eylemler ahlâkın alanını oluşturur. Kant, ahlâk alanının bilimini yapmak isterken ona birtakım evrensel yasalar kazandırmak ister. Bu yasalar özel birtakım tavsiyelerden ibare r. Bunlar, genel evrensel kurallardır. Örneğin; “Öyle bir eylemde bulunmalısın ki, eylemlerin bütün zamanlar ve mekanlar için geçerli olsun.” “Sana nasıl davranılmasını is yorsan, sen de başkalarına öyle davran.’’ “Başkasının sana yapmasını istemediğin bir şeyi, senin debaşkasına yapmaman gerekir.” Ahlak Yasasını Evrensel Dinlere Göre Temellendirme Tek Tanrılı dinlerin Tanrı kavramı aracılığıyla ahlâka evrensel bir temel kazandırdığını görmekteyiz. Ahlâk yasası bir Tanrı buyruğudur. Bundan dolayıdır ki o; mutlak geçerli,doğru ve bağlayıcıdır. Ahlaki eylemlerin kaynağı, Allah ve ilahi kitaplardır, iyi ve kötü kutsal kitaplarda verildiği gibi kabul edilir. İçki, kumar, zina, yalancılık, kötüdür ve günah r... vb. Tasavvuf Düşüncesine Göre Evrensel Ahlak Yasasının Değerlendirilmesi Tasavvuf, insanın nefis ve arzularının egemenliğinden kurtulması demek r. Bu ise imanla ve ibadetle gerçekleşir. Tasavvufa göre, gerçekte var olan tek şey Tanrı’dır. Geri kalanlar ise Tanrı'nın bir görüntüsüdür. Yaratma, Tanrı'nın kendisini göstermesidir. Tanrı gizli bir hazinedir. Bilinmek istemiş r. Bundan dolayı kendisini açmış r. Ba 'nın mis k anlayışı; tamamen kendini toplumdan soyutlayarak kiliseye kapama biçiminde algılanırken, İslam'da “kendisi halk ile kalbi hak ile olma" ilkesi benimsenmiş r. Mevlana 13. yüzyıldaki diğer tasavvufçular gibi evrenin varlık sebebini ve insanın bu dünyadaki yerini, görevini ve değerini anlamaya çalışır. Mevlana'ya göre evrenin varlık sebebi, Tanrı'nın, kendini bildirmek istemesidir. Tanrı'nın, kendi gücünü, güzellik ve büyüklüğünün bilinmesini istemesi evreni varlığa ge rmesinin sebebi olmuştur. O halde evren, çokluğu al nda birliğe, yani Tanrı'nın varlığına işaret eder. Başka deyişle evren, gerçekte bir görüntüler alemidir. Onun asıl gerisinde bulunan varlık, Tanrı’dır. Her insan içinde Tanrıya ait bir şeyler bulunur. Bu sebeple insanlarla olan ilişkilerimizde Tanrı inancı önemlidir. İnsana zarar vermek Tanrı’nın yara ğı bir varlığa zarar vermek olduğu için Tanrıya karşı bir saygısızlıktır ve dolayısıyla kötüdür. Mevlana Tanrı sevgisini içinde hissetmiş ve bu sevgiyle insanlaşma sürecinin en yüksek aşamasına ulaşmayı hedeflemiş saygın bir kişilik r. Onun engin hoşgörüsü ve koşulsuz insan sevgisi, hem insanlara duyduğu güvenin hem de onların iyileşmelerine ilişkin taşıdığı umudun anla mıdır. Onun sesi, bu sevgisizlikten yakınan günümüz insanına, çağlar öncesinden sevgiyi gönül diliyle anlatan bir ses r.


Konuk Yazı İbn-i Sina Gerçek erdem ve mutluluğun, bilimin aydınla ğı dinde olduğunu savunan ibn-i Sina’ya göre insan, ancak eği mle gerçekleşir, ibn-i Sina’ya göre insan, nefsini bilimlerle süslemeye ve düzeltmeye çalışmalıdır. Bilimden başka her şeyi bırakmalıdır. Bilimde insan için gerekli her şey vardır, insanın ruhu kandil, bilimse onun aydınlığıdır. Tanrısal hikmet de kandildeki yağ gibidir. Bu yağ yanar ve ışık saçarsa insana canlı denilir. Yanmazsa insan karanlıkta kalır ve ölür.

Kaynak h p://webders.net/ahlak-felsefesi-ders-14-166p2.html


Konuk Yazı Immanuel Kant ve Ödev Ahlakı Immanuel Kant "Ahlaki bir eylem nedir?" sorusuyla ilgileniyordu. Kant'ın bu soruya verdiği cevap felsefede çok büyük bir sahiptir. Burada, onun esas özelliklerinin ana hatlarını çizmeye çalışacağız.

Kant için ahlaki bir eylemin, kişinin salt eğilimi, hissi ya da bir çıkarı olması dolayısıyla değil de bir görev anlayışıyla ortaya konduğu apaçıktır. Bundan dolayı, örneğin ihtiyacı olanlara fazlasıyla merhamet hissettiğim için bir yardım kuruluşuna bağış yapmış olmam, Kant'a göre, zorunlu olarak ahlaki bir eylemde bulunduğum anlamına gelmez: Eğer eylemim, bir görev anlayışı yerine merhamet hissim üzerinden şekilleniyorsa, bu durumda o, ahlaki bir eylem değildir. Benzer şekilde, arkadaşlarım arasında saygınlığımın artacağım düşünerek bir yardım kuruluşuna bağışta bulunuyorsam, yine ahlaki bir eylemde bulunmuyorum, sadece sosyal statü kazanmak için uğraşıyorum demektir. Dolayısıyla Kant için bir eylemin gerekçesi, eylemin kendisinden ve onun sonuçlarından çok daha fazla önemlidir. Ona göre birinin ahlaki bir eylemde bulunup bulunmadığını bilebilmek için, eylemi gerçekleştirenin niyetini bilmek gerekir. Bu durumda Merhametli İnsanın yardıma muhtaç birine yardım edip etmediğini bilmek yeterli değildir. Bu merhamet sahibi insan, eylemini kendi çıkarı için yerine getiriyor olabilir ya da eylemi yerine getirmek uğruna çektiği zorlukların ardından bir mükafat bekliyor olabilir. Bunların haricinde o bunu vicdanının sızladığını hissettiği için de yapmış olabilir: Fakat bu da eylemin gerekçesinin bir görev anlayışından ziyade, hissi olduğu anlamına gelir.

Ödev ahlakının gerekçeleri: - Maksimler - Kategorik imperatif (Kesin buyruk) - Evrenselleştirilebilirlik Diğer ahlak filozoflarının birçoğu da salt kendi çıkarını gözetmenin ahlaki bir eylemin gerekçesi olamayacağı konusunda Kant'la hemfikirdir. Bununla birlikte birçokları da eylemin ahlaki bir eylem olup olmadığı değerlendirmesinin Kant'ın iddia ettiği gibi kişinin merhamet gibi bir duygu hissedip hissetmemesinden bağımsız olduğu fikrine karşı çıkarlar. Nitekim Kant için, ahlaki bir eylemin kabul edilebilir yegane gerekçesi, bir görev anlayışı olabilir. Kant'ın eylemin sonuçlarından ziyade, eylemin gerekçelerine bu kadar fazla odaklanmasının sebeplerinden biri, onun, bütün insanların ahlaklı olabileceğine inanıyor olmasıdır. Mantıksal olarak, yalnızca kontrolümüzün olduğu şeyler üzerinden ahlaken sorumlu tutulabileceğimize göre -ya da Kant'ın deyişiyle "yapılmalı yapılabiliri gerektirdiğine" göre- ve eylemlerin sonuçları genellikle bizim kontrolümüzün dışında olduğu için, bu sonuçlar ahlak açısından hayati olamaz. Örneğin boğulmak üzere olan bir çocuğu kurtarmaya çalışıyorsam, fakat kazara çocuğun boğulmasına sebebiyet verdiysem, eş deyişle görev anlayışımdan dolayı eylediysem, bu eylemim doğru türden gerekçelere sahip olduğu için, yine de ahlaki bir eylem olarak kabul edilebilir: bu durumda eylemim her ne kadar çocuğun boğulması trajik sonucunu beraberinde getirse de bu sonucun yapmış olduğum şeyin ahlaki değeriyle hiçbir ilgisi yoktur. Buna benzer olarak, duygusal tepkilerimiz üzerinde zorunlu olarak bütünüyle kontrole sahip olmadığımızdan, bunlar da ahlak için temel olamazlar. Kant, eğer bilinçli bir varlık olarak tüm insanlar ahlaklı olmaya uygunsa o halde, ahlakın tamamıyla iradeye ve özellikle de görev anlayışımıza bağlı olduğunu söyler.


Konuk Yazı insan kendi ahlak yasasını kendi belirler. Bu, ahlaki eylemin temel şartıdır. Bu ahlak yasasına uymak zorunluluk değil, bir ödevdir.

Ödev; yapmayı, yerine getirmeyi kendi isteğimizle üstlendiğimiz, sorumluluğunu üzerimize aldığımız bir buyruktur. Bu buyruk insanı dışarıdan koşullayan koşullu buyruk (hipotetik imperatif) değildir. Bu buyruk, bizim kendimize koyduğumuz bir buyruk anlamında koşulsuz buyruk (kategorik imperatif) tur. Yani ödev insana başkası tarafından değil, bizzat kendisi tarafından, kendi vicdanı tarafından verilir. İnsan kendi ödevini kendisi oluşturur. Koşullu buyruk (hipotetik imperatif) belirli bir amaca ulaşmak için ne yapılması gerektiğini söyleyen buyruktur. İnsanın arzu ve isteklerine bağlı olan bu buyruk, eylemin muhtemel sonuçlarını dikkate alarak ortaya çıkar. Koşulsuz buyruk (kategorik imperatif) ise bir koşula bağlı olmadan, bütün insanlar için geçerliliği olan buyruktur. İnsanın arzu ve isteklerine bağlı olmayan bu buyruk, eylemin muhtemel sonuçlarını dikkate almadan, zorunlu olarak ortaya çıkar. Koşulsuz buyruğun temelinde üç ilke vardır:

- Öyle davran ki davranışın temelindeki ilke, tüm insanlar için geçerli olan evrensel ilke veya yasa olsun. - İnsanlığı, kendinde ve başkalarında, bir araç olarak değil de her zaman bir amaç olarak görecek şekilde davran! - Öyle davran ki iraden, kendisini herkes için geçerli olan kurallar koyan bir yasa koyucu olarak hissetsin! Yani bir eylem, bir çıkar veya beklenti içerisinde yapılmışsa bu eylem, koşullu eylemdir ve bu eylem ahlaki değildir. Fakat bir eylem, ödev duygusu içerisinde, hiçbir çıkar veya beklenti içerisine girmeden koşulsuz buyruk ile yapılmış ise ahlakidir. Örneğin araç kullanırken kırmızı ışık yandığında sadece vicdanen bu kurala uymak, Kant'a göre ahlaklı bir eylemdir. Çünkü kırmızı ışıkta, salt çıkarın tamamen dışında, sadece vicdani gereklilikten ötürü durulmuştur. Kırmızı ışıkta durma nedenimiz ceza almamak, kameraya yakalanmamak, birilerine hoş görünmek vb. ise de bu eylem Kant'a göre ahlaksızca bir davranıştır; çünkü davranışın temelinde çıkar vardır. Bir davranış yapılmadan önce o davranışın yapılış amacı (niyeti) önemlidir. Buradaki niyet sadece ödeve uygun olarak, amacı kendisi için olan salt iyiyi (niyeti) gerçekleştirmektir. Salt iyi yasaya uygun olandır. Kant’ın bu düşüncesine ödev ahlakı (iyi niyet ahlakı) denir. Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM Kaynak: Ömer YILDIRIM'ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf "Felsefeye Giriş" ve 2., 3., 4. Sınıf "Felsefe Tarihi" Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı; "Felsefeye Giriş" / Nigel Warburton http://www.felsefe.gen.tr/ahlak_felsefesi/immanuel_kant_ve_odev_ahlaki_felsefesi.asp


Zafer TAŞKIRAN


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.