Birden Fanzin - Konu: Düş 8. Sayı

Page 1

Ekim 2018 / 8. Sayı

Konu: Düş

D ü ş k a l e m - G ü l a y D O Ğ R U L e y l a T Ü R K E R İ - M u s t a f a K A S A R S i n e m N A z l ı D E M İ R - S e r ü v e n c i Z a f e r T A Ş K I R A N


Birden Aylık Kültür Sanat Fanzini Ekim 2018 E-posta:

birdenfanzin@gmail.com

İnstagram: @birdenfanzin Twitter:

@birdenfanzin Editörler Mustafa KASAR Zafer TAŞKIRAN

Yazanlar Çizenler Düşkalem Mustafa KASAR Sinem Nazlı DEMİR Serüvenci

Leyla TÜRKERİ Gülay DOĞRU Zafer TAŞKIRAN


Mustafa KASAR

Düşün İmgelemi

‘’Konuşmam ar k, ağır sözler söylemem bir düş için sabahları göğsüme sede en bir çiçek işlerim.’’ Birhan Keskin

Düş kırıklığıyla dolu yaşamımızda neden istediklerimizin hi ç gerçekleşmediği hissinin peşine düşeriz . Cevaplar, hatalar ararız. Bulamayız genellikle. Cevaplar vardır aslında. Kendimizi düş -süz bulduğumuzda yıpranmışızdır, sevilmediğimizi sandığımızda sevilmişizdir, değersiz olduğumuzu düşündüğümüzde değerimizi bilenler çıkmıştır. Birçok düşü aynı anda kımı ldatan o sihirli rüzgârı yaratmakta düşlerimiz -de bile farkına varmadığımız büyük bir rolümüz olmuştur. Eğer düşlerimiz "ikinci sınıf" istençlerin den birini bize gönderse ve bizsiz bir hayatın nasıl olacağını gösterseydi, sanı rım hepimiz kendimize de düşle re de başka türlü bakardık. Hatta o istenç bize "istediklerimiz gerçekleştiğinde nasıl bir hayatımız olabileceğini" gö sterseydi belki düşlerimizin gerçekleşmemesi için dua ederdik. Bu muhteşem bir düştür, sırrı kendi içinde saklıdır. Ve o düşü hep birlikte yaşarız. Bazen düşlerimizden şikâyet ediyorsak, bu da hayatın mutlak kıymetini bilemememizdendir. Düşlerin imgesi yoktur acısı vardır…


Düşkalem

Ölüm Kuran

Evelyn De Morgan, Ölüm Meleği Tablosu Dünya ve insanoğlu yaratılmadan evvel, ırkım Tanrı tarafından hayal edilip yaratıldı. O'nun adını durmaksızın anmak ve O'na hizmet etmek için saf ışıktan yaratılmıştık. Sonra Tanrı cinleri, dumansız ateşten yarattı ve bir hayalini daha gerçekleştirmek istiyordu: Hür ama sınırlı iradeleriyle kendisine kulluk yapacak yeni varlıklar yaratmak. Cinlerin ardından da bir müddet sonra, yaratılanların en şereflisi olan insanı, yani Adem'i yar attı. Adem'e eşyanın isimlerini öğretti ve onu biz meleklerden de üstün kıldı fakat İblis, Âdem yaratılırken ona secde etmeyi reddetti ve kibirli davrandı. Sonrasında ise Şeytan, Âdem ve eşi Havva'yı kandırarak cennetten kovulmalarına sebep oldu. Tanrı da Şeytan'ı sonsuza kadar lanetleyip cennetten dünyaya sürdü.

Âdem ve Havva affedilse de onlar da Dünya'ya sürüldüler, Tanrı'nın bilgeliği sonucu. Benim ise görevim tam da bu olaydan sonra başladı.


Düşkalem Ben kim miyim? Görevim mi ne? Bunu merak ettiğini biliyorum insanoğlu. Bir sürü adımla biliyorsun beni; Antik Yunan'da Hades, Antik Mısır'da Anubis, Japonya'da Şinigami. Ancak beni en çok semavi dinlerdeki Azrail olarak tanıyorsun. Evet, ben Tanrı'nın ölüm meleğiyim. Görevim can almaktır, doğru biliyorsun ancak bi r eksik var: Ölüm anını kurgulayıp vuku bulmasını sağlayan da benim elbette ki Tanrı'nın izni ve emriyle.

Sizlerin ölüm dediği şey, hayal ettiğim sahnelerin öykülenmesinden sonra gerçekleşmesidir, başka bir şey değil. Tanrı'nın hayalleri olmasaydı hiçbir şey var olamazdı, benim görevim de bu olmasaydı ölüm de var olamazdı. Tanrı hayal ettiği için kâinat var ölüm var.

Bir bakıma, evet, ben de bir öykü yazarıyım. Ölümlerin gerçekleşebilmesi için önce ölmesi gereken kişinin tüm hayatını okumam gerekir. Kâtip meleklerden gelen amel defterini *Levh-i Mutlak ve *Levh-i Muallak yardımıyla okurum. Bu işlemi tamamlayınca yaşadığı hayata göre ölecek olan kişi için adaletli bir ölüm hayal ederim ve Levh -i Mevt isimli defterime bu ölümü öykü şeklinde yazarım. Yanlış anlaşılmasın, cinayete kurban giden insanlar, savaşta ölenler si zin kibir ve açgözlülüğünüzün eseri. Katiller mi? Onlar cinayet işleyerek kendi vicdanlarına en büyük eziyet ediyorlar zaten ve onların ölüm anlarını oldukça acı verici hale getiriyorum ki, kas tettikleri canların adaleti sağlansın. Neyse, nerede kalmıştık? Böylelikle, yapılacak son şey de ölüm anını izleyip, ölüm vuku bulduktan sonra canı teslim almak olur böylece.

Sen, insanoğlu artık öldün ve bundan sonrası Tanrı'nın şaşmaz adaletine kaldı. T anrı'nın hayallerinin yansıması olan bizler, sekmez bir şekilde O'nun tasarladığı şekilde hareket ediyoruz. Bu koca kâinatta hem hayal hem de gerçek olan tek şey varsa o da Tanrı'nın hayalleridir. Çünkü siz insanların hayallerinin gerçek olması, sürece ve koşullara bağlıdır. Ama Tanrı'nın öyle değil ve sebebi de oldukça bariz. Artık gitme vaktin geldi insanoğlu! Tanrı bekletilmeyi sevmez ... DİPNOT *Levh-i Mutlak: İslam inancında, kaderin kesinleşeceği bölümlerin yazıldığı Levh -i Mahfuz’un bir kısmıdır. **Levh-i Muallak: İslam inancında, kaderin belirgin olmayan kısımlarının nasıl gerçekleşip sonuçlanacağının yazıldığı Levh -i Mahfuz’un diğer kısmıdır.


Gülay DOĞRU

GERÇEĞİN HAYALİ ANLAMI Düş karşımıza rüya sözcüğüyle eş anlamlı olarak çıkar. Hayal ise imgelem, zihinsel görüntü demek r. Rüya/düş ve hayalin daha önce "uyku -uyanıklık" başlığı içerisinde beraber ele alınması bundan dolayı boşa değildir. Hayal ve düşün uyku ve uyanıklıkla arasındaki sınırına değil de ortaklığına değinmemiz ha rlama ve unutma üzerinden olmuştu. Dolayısıyla bizim bu yazıda yapmaya çalış ğımız şey bu üç farklı karşıtlık durumu arasında karşıtlığı azami düzeye indirerek kesişimlerini ortaya çıkarma amacı taşıyordu. Şimdi düş ve hayal arasındaki beraberliğe daha derin bakmamız gerekecek. Düş, düşündüren şeydir. Peki düşünmemize yol açan düşün, i ci kuvve nedir? Neden düşleriz, neden düş kurarız? Hayal ise henüz somuta dökülmemiş bir eylemdir. Hayalleri gerçeğe dönüştürmekten bahsedilir. Bu bahisten yola çıkarak hayal ve gerçek arasında bir geçiş olduğunu görürüz. Çünkü hayal, uyku ya da uyanıklık sırasında bize gerçekmiş gibi görünen bir görünüştür. Gerçekmiş gibi göründüğü için gerçeklikle bağlan lı fakat bize gerçeği tam vermeyendir hayal. Nitekim gerçeklikle bağlan sına bak ğımızda düş ve düşünmek de hayalle aynı çizgide durur. Düşünmek gerçekliğe ilişkin bir düşünme olabileceği gibi nesnel gerçeklikten apayrı bir eylem olarak da çıkar karşımıza. Hayal, düş ve düşünmenin gerçekliğin yansısı gibi durması bir düşme durumunu mu ifade eder? Hayır. Bunlar insana hayat veren nefsin, nefesin, ruhun, Psyke’nin yani canlılığın idrakine yol açar. Bu durumda hayal ya da düşe yol açan insanı n haya dır, haya a olduğuna dair duyduğu his r. Hayal de düş de gerçeklikten yola çıkar. Gerçekliğe yeni bir form verir, onu dönüştürür, yeniden ortaya koyar. Böylece haya mızın sıradanlaşması engeller, eylemlerimize yön verir,


Gülay DOĞRU tüm yaşayışımıza bir anlam katar. Bir şeyin “…" anlamına gelmesi, anlamın donmuş ve değişmez olması demek değildir. Bundan dolayı biz haya n anlamını bulduğumuzu iddia edemeyiz ya da "haya n anlamı “…”dır" diyemeyiz. Hayal ve düş her zaman bu iddiayı çürütür. Anlamın ortaya çık masına yol açan değişim ve dönüşüm hayal gücünün işleyişinden, düşten ve düşünmekten geçerken; anlam değişimi idrakimizi kuvvetlendirir. Dönüşen, değişen ya da yeniden oluşturulan anlamdan söz e ğimiz sırada ideal olanın sahasına girmişiz demek r. Hayal ve düş de bir idealdir. Çünkü henüz tamamlanmamış r ve hiçbir zaman tamamlanmayacak r. Demek ki hayal ve düş yaşayışımıza dair statükocu yaklaşımları engeller, ona bir devinim kazandırır. İnsanın ak fliği üzerine kurulu bu hayat tasarımında hayal ve dü ş konusunda daha önce ele aldığımız uyku durumu aşılır. Uyku-uyanıklık bu iki kavram için yerini daha üst bir kavram olan anlama bırakır. Böylece hayata dair bu anlam arayışı içerisinde düş hayale, hayal gerçeğe dönüşür ve bu devinim bireysel gerçekliğe sa hip olduğumuz sürece devam eder.


Leyla TÜRKERİ

SİHİRLİ DEĞNEK

Sokakta buldukları taşlardan bir çember yapıvermişlerdi. Ot, marul yaprağı, çöpten aldıkları patlıcan saplarını bu çemberin içine yayıp küçük bir çi lik oluşturan mahallenin çocukları , bu çi liğin etra nda oturmuş; kimisi tavuklara yem ver deyip küçük taşları sürüklerken kimi de elindeki dal parçasıyla toprağı kazıyordu. İzmir' in çingenelerin ve doğudan gelen göçmenlerin çoğunlukta ikamet e ği bu mahallede çoğu yapı izinsizdi. Dar -geniş düzensiz sokaklarında, gürültülü çingeneler, tablacılar, hurdacılar... Tüm günü alabildiğine yaşayan bir mahalle Mevlâna mahallesi...

Çi liğin etra ndaki çocuklara bakakaldım bir süre. Sevinç, umut, adaletsizlik, çocuk temizliğinde bir dünya, içimden geçen bir yığın sözcükle beraber çi liğin kenarına çöktüm. Taşların ortası çöp doluydu, kokan çürümüş karpuz kabuğu, kemik, küflenmiş ekmek parçaları, salata yapmadan önce a lan marulun dış yaprakları ve çocukların bozuk saç raşlarıyla, çöplerle oynamaktan kararmış elleriyle bir mucizeye bakar gibi bu çi liğe bakmaları ... Ayağa kalkıp çi liğin tam ortasına bir dal a m. "Hadi bakalım!" "Bu, bir sihirli değnek, sırayla herkes istediğini yapabilir." Tuhaf tuhaf bak lar bana önce. Onların en çok istediği şeyleri merak ediyordum. Hem onlara ka lacak m hem de içimden geçen güzel sözcüklere sözcük ekleyecek m. Hiçbiri oralı olmadı. Biri alıp çi liğin dışına rla

değneği ...


Leyla TÜRKERİ "Sen hiç taş ge rip koymadın ki hakkın yok oynayamazsın "dedi ... Kendimi oyunun dışına i lmiş bir çocuktan ziyade her hal bildiğini zanneden bu koca çi lik sahibi adamlara caka satan bir şehir züppesi gibi hisse m. Sihirli değnekmiş! Onun yerine birkaç taş ge rseydim alacaklardı beni aralarına. Hüsrana uğradım. Hem yabancıydım hem oyun bozan yerim yoktu. Demin tavukların sahibi çocuk a lan sihirli değneği aldı eline. "Hokus pokus! Babam hemen hapisten çıksın. " Birkaç kez ard arda kurdu bu cümleyi. Nasıl bir çıkmaza girdiğimi arsanın köşesini dönünce anladım İçimde güzel dünyaya, umuda olan diri inanc ımla bu çöp a lan iki harabe evin arasında kalmış 7, 8 çocuğun mucize çi liklerine dahil olmakla belki içimdeki umut dediğim o yararsız duyguyu besleyecek m, belki öğrencilere sını a hayat dersi verirken kullanacak m bu anıyı . Gerine gerine anlatacak m o çocuklar diye başlayıp O imkansızlıklarla nasıl güzel oyun kurmuşlar diyecek m Ama "hokus pokus” ve defalarca kulağımda çınlayan babam sözü ... Bir taş koymam yeterken mucizeye ka lmak için belki onlar kadar yara cı olmadığım , onlar kadar gerçeklerle yüzleşemediğim için bir çıkmazla cezalandırılmış m. Bir daha hiçbir çocuğun düşüyle oynamamaya yemin e m.


Sinem Nazlı DEMİR

BULANIK

Aynı renkleri görmüyor muyuz yoksa ? Neden daha çok parlıyor senin gözlerin ? Ağrımıyor mu senin de kulakların bu kadar çok çığlığın arasında ? Fark etmez misin kontrol bu küçük ellerimin arasında. Bu yüzden ih yacım olan, sessizlik. Kesin . Issızlığa ket vurdum ve sessizlik gerimde kaldı şimdi. Çünkü, kargaşa.

Karakterin üstüne bir karakter daha ve şimdi bir tane daha ! Hem kulaklarım sağır hem gözlerim bulanık ! Bir yalandansa şimdi acı bir gerçek daha acı yor omuzlarımı. Düş ilegerçek arasındayım. Olduğum ve olmak istediğim ve her zaman benimle, olmaya çalış ğım. Ne zormuş hepsini bilmek, her bir parçamı tanımak.

Gerçek sandığım zamanlarda ben yokum, düş diye adlandırdıklarımda ise sevdiklerim. Ayaklarım yere basmıyor. Bir parça var ki yürümemi yavaşla yor, yeryüzünü benden aşağıda; gökyüzünü ise ulaşılmaz yapıyor. Bir his var ki, en saf duygularıma şüphe ge riyor, gülümsememe endişe; üzüntüme belirsizlik ka yor. Bir ben var her zaman bu gezegende soluyan; bir de ben var kendi içimde sulayıp ye ş rdiğim. Bir gerçek var kimsenin görmek istemediği; bir de düş var hepsinin gerçek gibi benimsediği. Fanus var koskoca kafalarımızın üstünde bembeyaz beliren ! Ellerimiz var kenetlendiğimizi sandığımız, tek bir rüzgârda bozmaya can a ğımız.

Gerçeğin içinde kaybolup gidiyor yıllarımız, düşte ise buharlaşıp uçuyor üzüntüm ve sevincim. Her gün sırasıyla sessizlik ve kargaşa, sessizlik ve kargaşa. İnsanlar ve insan olma yolunda çabalayanlar. İnsanlardan bıkmış insanlar ve henüz insanlaşamamışlar. Yol verin geçeyim ! Düş diye adlandırdığımı seçeyim, son sözümü söyleyeyim, yol verin geçeyim tüm bu gerçekliğin arasından bir tüy gibi salına salına !


Serüvenci

DÜŞLER GEZGİNİ

Düşlerin hikayelere dönüştüğü yerde durup yıldızlar diziyorum gecenin boşluğuna. Benimle gelirseniz eğer, Büyük resimlerin çözülmemiş sırlarına götüreceğim sizlere bu akşam. Güneşlerden büyük yürekler, zerrelerden küçük evrenlerde geçeceğiz beraber ve yeryüzünde doğup masallarda büyümüş serüvencilerden dinleyeceğiz, gerçeğe dönüşmüş hikayelerini... Sessizliğin uğultusunu dinliyordum Gecenin bir vak bir masalı temizlerken ve birden düşüverdim bu kimsenin bilmediği zaman parçasına,parlak tüyleri ve eşsiz kanatlarıyla bembeyaz bir Pegasus sesleniyordu bana. Benimle gel düşler gezgini, kim olduğunu biliyorum ve ne aradığını da Ne aradığımı nerden biliyorsun dedim? Kimsin sen? Gerçeğin düşlerini arıyorsun dedi kendi içindeki vadileri yok sayarak… Yaşamayı en çok dilediğin öyküye götüreceğim seni, hadi ve Küba’da idik birkaç adım sonra bir serüvenci haykırıyordu sokak ortasında sıcacık bir yaz mevsimini anla yordu kış soğuğunun tam ortasında ve sevinenler üzülenlere sarılıyordu bir bütün olmak istermişçesine, köylerden şehirlere bir nehir akıyordu çocukların sır nda. Çek beni beyaz Pegasus eşsiz kanatlarının beyazıyla Gidelim dedi Aspendos’a iki bin yıldır seni bekliyor orda yeryüzündeki ilk Agora. Tu u yelelerinden Pegasus ’un binlerce yıllık mevsimlerden geç k bir göz kırpışı zaman da... Bir filozofun avuçlarına bulduk kendimizi


Serüvenci Gerçeğin islenmiş gölgelerini kazıyordu mağara duvarlarında ve bu bir hayal diyordu, basit bir rüya. Bir deliler görebilir diyordu bu masalın aslını, birdedüşleri bilen çocuklar ve evrenin en uçsuz bucaksız yerlerine binlerce yollarla geçen bir lisan serdi önümüze, yol amaç r dedi sonra ve yolunu kaybetmek amacından sapmak r bir anlamda. A ldık yola Pegasus sürüleriyle, aritme ğin binlerce sırlarından geç k ışık yılları boyunca ve her bir harf, çizgiler, üçgenler ve geoitlerden bir bilmeceydi bize. Gerçekler den sızan ışıkları takip ederken, kendi hayallerimizden kaçıyorduk bir düşün kalbinin aurasında... Bir destanın içine girdik sislerin üzerinden kayarak, bir tanrıçayı izledik, kilden tabletler ile tarih dilinde konuşuyorken, düşleri anla yordu onlara, yaradılışın ve var olmanın anlamını ve uyanı verdik aniden bir başka hikâyede, taş oynayan çocukların yoksul mahallerinden geçiyorduk ve denizler al na indik yirmi bin fersah, metalden canavarların geleceğine yüzdük. Bugüne gelene kadar... Şimdi Yazılar yazan bir yazar olarak oturdum, aklımdan kaleme akan masalların masasına... hangi gerçeğin düşünü hangi düşün gerçeğini seçmeliydim sizler anlata bilmek için bu hayal dolu kurgusal karmaşayı hangi kelimelerle ifade etmeliydim daha anlaşılır olabilmek için. Sonra yazının başlığını ha rlarım Ve sizlerin hayal gücüne bırakmaya karar verdim bu kao k yazıdan çıkarımlar yapmayı ve gökten üç elma düşer bu hayalde buluşanların başına...


Ayın Filmi

B rden Fanz n olarak s zler ç n ayın film nde ‘’Düşler n Efend s ’’ film n seçt k.

F lm n Konusu Doug Wr ght'ın ödüllü t yatro oyunundan beyazperdeye uyarlanan Qu lls, hayatının son 10 yılını hap s benzer b r akıl hastanes nde geç ren Marqu s De Sade'n n h kayes n anlatmakta. Sad zm n filozofu olan De Sade hastaneye kapatıldıktan sonra da her b r büyük tepk toplayacak yazılarını yazmayı sürdürür. De Sade'ın çek m ne kapılan hastanen n çamaşırcısı genç Madele ne, De Sade'ın yazdığı met nler g zl ce hastane dışına dağıtmaktadır. Bu met nlerden b r olan Just ne'I Napolyon okuyunca s n rlen r ve çok koyu b r muhafazakâr olan Dr. Royer Collar'ı, de Sade'y tedav etmes ç n hastaneye gönder r.

F lm n Künyes :

Or j nal İsm Qu lls TürB yografi , Dram V zyon Tar h 13 Kasım 2002 Yapımı2000 - ABD Süre 124dk

Yayına Hazırlayan: Mustafa Kasar


Ayın Kitabı

Birden Fanzin olarak ayın kitabında Sigmund Freud’un ‘’Yanılgılar ve Düşler Üzerine ‘’ adlı kitabını uygun gördük keyifli okumalar dileriz. Geçmişin yeniden inşası bilindiği üzere kolay değildir ama kesinlikle kabullenmemiz gereken bir şey varsa -izninizle böyle bir espride bulunacağım- 3000 yıl ha a daha önce yaşamış atalarımızın da bizler gibi düş görmüş olmalarıdır. Bildiğimiz kadarıyla, eski halkların tümü düşlere büyük önem vermiş, düşlere pra kte işe yarar gözüyle bakmışlardır. Düşlerden geleceğe yönelik işaretler çıkarmış, düşlere dayanarak kehanetlerde bulunmuşlardır. Günümüzde keşif uçaklarının keşifleri olmadan nasıl askeri bir harekâta girişilemiyorsa, Yunanlılar ve diğer Doğulu halklar da zaman zaman bir düş yorumcusuna başvurmadan sefere çıkmamışlardır. “Nedir şu düş dediğimiz şey? Tek cümleyle bu soruyu yanıtlamak güçtür. Öte yandan, düşün belli başlı özelliklerini saptamaya çalışmaktan da geri kalmayacağız. En başta yapmamız gereken, sanırım bütün düşlerdeki ortak özelliği ele geçirmek r. Bütün düşlerde ortak bir özellik varsa, düş görürken uyuyor olmamızdır. Şurası belli ki, düş uyku sırasında ruhsal yaşamı oluşturmakta ve bu ruhsal yaşam uyanık durumdaki ruhsal yaşamla bazı benzerlikleri içerse de ondan büyük farklılıklarla ayrılmaktadır. An kçağda böyleydi Aristoteles'in düş tanımı. “Bir şey söylemek isterken ağızdan başka bir şeyin çıkması, bir metni okurken orda olmayan başka bir sözcüğün telaffuzu, duyma sorunumuz olmamasına rağmen işi ğimiz bir sözcüğü farkında olmadan başka bir sözcük olarak algılamak… Bir yanda, Freud'un "biri engelleyen, diğeri de engellenen iki isteğin ça şması" olarak tanımladığı "yanılgılar"; diğer yanda hem tam çözümlenemeyen hem de üzerine düşünülmesinden vazgeçilemeyen "düşler"…Yanılgılar ve Düşler Üzerine, Freud'un en önemli eserlerinden birisi olan Psikanalize Giriş Dersleri arasından seçilmiş derslerden oluşuyor. (Tanı m Bülteninden)

İnce Kapak: Sayfa Sayısı: 328 Baskı Yılı: 2015 Dili: Türkçe Yayınevi: Say Yayınları İlk Baskı Yılı : 2011 Sayfa Sayısı : 328 D l : Türkçe Yayına Hazırlayan : Mustafa Kasar


Ayın Sözü


Zafer TAŞKIRAN


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.