Birden Fanzin - 10.Sayı - Şubat 2020

Page 1

Şubat 2020 / 10. Sayı

Konu: Erkek

Stefan a Infante

D ü ş k a l e m - F e y y a z Ç A K I R L A R G ü l d e n K I R - L e y l a T Ü R K E R İ - M u s t a f a K A S A R - M u r a t Ö n c ü Ü m i t D İ Z D A R - Z a f e r T A Ş K I R A N


Birden Aylık Kültür Sanat Fanzini Şubat 2020 E-posta:

birdenfanzin@gmail.com

İnstagram: @birdenfanzin Twitter:

@birdenfanzin Editörler Mustafa KASAR Zafer TAŞKIRAN

Yazanlar Çizenler Düşkalem Gülden KIR Mustafa KASAR Ümit DİZDAR

Feyyaz ÇAKIRLAR Leyla TÜRKERİ Murat ÖNCÜ Zafer TAŞKIRAN


Mustafa KASAR

Ötek Erkl k - erkek, -ğ 1. s m- Yet şk n adam, bay, er k ş : "Erkekler tekaüt olunca çocuğa dönüyorlar." - Reşat Nur Güntek n 2. s m- İnsan, hayvan ve b tk ler n d ş y dölleyecek c nsten olanı:


Mustafa KASAR

"Erkek arıların takatler kes lmeye başlar, b r b r dökülür, ölür g derler." - Tarık Buğra 3. s m Koca: Kadın erkeğ n uğurladı. 4. s m, b yoloj Sperma oluşturan organ zma. 5. sıfat, mecaz Sözüne güven l r, mert. 6. sıfat G r nt l ve çıkıntılı olarak b r ç ft oluşturan nesnelerden çıkıntılı olanı. 7. sıfat Sert, kolay bükülmez: Erkek dem r, erkek bakır. TDK - https://sozluk.gov.tr/?kel me=erkek%20olmak

-erkek olmak 1. kadınken c ns yet değ şt rmek. 2. erkeğe yaraşır davranışlarda bulunur duruma gelmek: "İnsan erkek olur da bu yaşta alnının ter yle ekmeğ n kazanacağı b r ş tutmaz mı?" - Necat Cumalı 3. halk ağzında sünnet olarak erkekl ğe adım atmak. TDK : https://sozluk.gov.tr/?kel me=erkek%20olmak Adam nsan. Erkek k ş . B r n n tarafını tutan k mse. İy ve terb yel yet şm ş nsan. Osmanlıca - https://www.luggat.com/ ndex.php#cev r


Mustafa KASAR

Episode 1 1. isim- Yetişkin adam, bay, er kişi: "Erkekler tekaüt olunca çocuğa dönüyorlar." - Reşat Nuri Güntekin Kimlik, dünyaya fırlatıldığın andan itibaren insanın birey olarakağulu dikenler gibi ruhuna sapladığı bir ötekileşme halidir. Üzerimize iğnelenen kavram, ad kaynağından çıkıpbir küheylan gibi koşturduğunda, doğduğun anda üstüne yıkıldığında -çaresiz bir kabullenişle yaşam önümüzdedir. Oysa bir adı var mıydı bir cinsiyeti var mıydı var oluşun? Acının, öfkenin, bir deniz avcısı gibi, ta derinlere daldığımızda evrenin tek tek bütün canlıları tek bir kavramla açıklanabilir miydi? Episode 2 2. sıfat Sert, kolay bükülmez: Erkek demir, erkek bakır.

Erkek; bizim güçsüz, korkak, hayatın karşısında zorunda bırakıldığı rollerden kurtulamayan aşağılanan yanımızdı; biz onu güçle ifade ederken, o güçsüzlüğe doğru batan yalnız bir b a l ı k t ı . Gücün kederli ve çaresiz formuna sahipti. Herkes, onu dünyanın en şiddet kokan en kaba saba haliyle ele alırkenkavramlar tarafından terk edilmenin acısına d a h i ağlayamadı. Bütün erkeklerin üstüne kapanıp gizlemeye çalıştığı gizil bir çığlıktı aslında gözyaşı. Erkeklerin içini elemle kavuran acılar hiç kimsenin gündemi de olamazdı.

Episode 3

3. Erkeğe yaraşır davranışlarda bulunur duruma gelmek:


Mustafa KASAR "İnsan erkek olur da bu yaşta alnının teriyle ekmeğini kazanacağı bir iş tutmaz mı?" - Necati Cumalı

Bütün insanlar gibi erkeğinde vahşeti, gerektiğinde vahşileşememesinde yatıyordu. Bazen, bir ömür bir uçurum taşırdı içinde ve kimse fark etmezdi. Erkeği erkek yapan her şeyin ve adına hayat dediğimiz buserüvenin kökünde büyük bir boşluk vardır ve biz bu boşluğu, onun orada olduğunu bilmeden, hissetmeden yargılayıp dururuz. Cinsiyetiyle var oluşunun dışında onu görmemiz, hissetmemiz, onun orada bulunduğunu anlamamız, genellikle o boşluğun hiç olmazsa birkez, güçlü bir duyguyla, keskin bir heyecanla, yakıcı bir istekle dolması ve sonra boşluğu dolduran duygunun ya da ‘’insan’’ erdemiyle bakabilmekle olur. Geride kalan, artık doldurmak için çırpındığımız bir uçurum ve her cinsiyete yapıştırdığımız etiketlerimizdir.

Erkek ?

-erkek olmak 1. kadınken cinsiyet değiştirmek. 2. erkeğe yaraşır davranışlarda bulunur duruma gelmek: "İnsan erkek olur da bu yaşta alnının teriyle ekmeğini kazanacağı bir iş tutmaz mı?" - Necati Cumalı 3. halk ağzında sünnet olarak erkekliğe adım atmak. TDK : https://sozluk.gov.tr/?kelime=erkek%20olmak

Mustafa Kasar


Düşkalem

GALAKTİK METROBÜS Merhabalar, sevgili paralel evren turistleri! Sıradaki evrenimizde, tarih 2222’yi gösteriyor. Bu yıl öyle bir hadise yaşandı ki, tüm Samanyolu Galaksisi’nin her bir sarmal kolu ayrı sallandı. Bu sallan nın kozmik curcunası ise en çok komşu galaksi Andromeda’da duyuldu. Gelin, hep beraber bu kaosa neyin sebep olduğunu ve olayın gelişim aşamalarını inceleyelim. Yıllardan 2209. Dünya nükleer bir kıyamet ile sarsılmış . Dünya nüfusunun yüzde doksan dokuz nokta dokuz yüz doksan dokuz milyon dokuz yüz doksan dokuz bin dokuz yüz doksan dokuzu telef olmuş ve geriye sadece Türk kökenli bir erkek ile bir kadın kalmış . Onlar ki, postapokalip k devrin Adem ve Havva’sıydı. Onlar, teknolojinin her nevini görmüş ancak kıt bilgili kişilerdi. Dünya, mekanik ve siber hurdalar haricinde tamamen taş devrine döndüğünden bunca ıvır zıvırı kullanabildikleri kadar yığınla cihaz icat e ler.


Düşkalem Ama içlerinden öyle bir cihaz vardı ki Yerküre’nin en büyük siberzırva destanının merkezinde o vardı. Geometrik Türeyiş Destanı’nın ana ko nusu olan bu cihazın adı: Mesir Macun Özlü Nörosiberne k Genital Hormon Kartuşu! Bu aygı yapmak için gerekenler ise şöyle: 1 adet yeryüzündeki son kavanoz mesir macunu (Yeryüzündeki son kavanoz olmasına dikkat edin.) 5 adet süperiletkenli sinirsel onarıcı implant fiberleri 1 adet doksanlı yıllardan kalma hantal bir yazıcı kartuşu 1 adet A sını testesteron tankı (Cep boyu) 1 adet A sını östrojen tankı (Cep boyu)

Öncelikle, mesir macunumuzu alıyoruz, sonra kartuşun kapağını açıp içine boca ediyoruz. Ardından fiberlerimizi düzgünce kartuşun içine yerleş riyoruz. Macun yüzünden kaymamasına dikkat edin. Sonra da eş zamanlı olarak östrojen ve testeronu boşal p – Ne? Evet, doğru. Konumuz 2222 yılındaki olay ve gelişimi. Aaa... Sanırım haklısınız. Kap rmışım kendimi, hehehe, neyse. Bu cihaz insanoğlunun tek seferde düzinelerce kişi türetmesine yarayan bir cihazdı ancak ne işe yaradığı keşfedilmeden önce çi imiz tara ndan, Ay’daki Sivaslı bilim adamlarına göre bu kişiler Kayserili’ydi, yemeklere tat ka tmak için baharat ve mutasyona uğramış kedi büyüklüğündeki sinekleri kovan bir böceksavar olarak kullanıldı. Bir gece kafası atan çi imiz, roman k dakikalar yaşarken kazara bu kartuşun soke ne dokunmuşlardı ve ertesi sabah uyandıklarında, bir düzine kadar kızlı erkekli bir ergen grubu anadan uryan halde onlara bakıyordu.


Düşkalem İşte, bu olay henüz kargaşanın başıdır diyemeyiz ancak bundan on beş gün sonra dünyadaki insan nüfusu (Ay ve Mars ayrı meseledir) neslin tükenmesini durduracak seviyeye fazlasıyla gelmiş . Buluş çalışmalarına devam ediliyor, nükleer felake n izleri silinmeye çalışılıyordu. Bu çalışmaların hızla ilerlemesi de dünyanın her metrekaresine yayılmış olan Köksöktürenotu sayesinde oluyordu. Bu bitkiden; an mutajen serum, atmosfer dezenfektasy on ki ve en önemlisi de, ot çorbası imal e ler. Serumun katkılarıyla garip ve mide ağrı cı değişim geçiren bütün canlıları iyileş rdiler, kit sayesinde de atmosferi temizlediler ya da öyle sandılar. Aslında doğa, on senede kendi kendisini dalga geçer cesine ve beklenenden daha hızlı onardı. Yeni Dünyalılar ise bu olan biteni çalışmalarının bir sonucu varsayarak kutladılar. Yıl, 2219’a geldi ve ataları İstanbul’a göçmüş Kayserililer olan Yeni Dünya Medeniye , hurdalarını gizemini tamamen çözmüş ve sist emsel ya da galak k ile şim kurabilecek donanıma sahip hale gelmişlerdi. Çemenyolu Uzay Araş rmaları Merkezinde; Gök Kepçesi adında devasa pas ma k radyo dalgaları yollayan bir anten tarlaları, Diplomatatar namlı bir uzaylimanları ve Kozmik Kangal denilen devasa halka şeklinde uzay gemileri vardı. Bu gemiler uzayda çemen yılı hesabına göre yol alıyordu yani bir birimi 100 ışık yılına tekabül ediyordu. Andromeda’ya beş günde varıyor, Samanyolu’ndaki tüm gezegen, sistem ve takımyıldız birliklerini ziyare t ederek intergalak k diplomasiyi ivedilikle geliş riyorlardı. Bu vesileyle Yeni Dünya Medeniye , tüm Samanyolu’nun en ponçik ve mıncırılası haline gelmiş ve 2221’de Galak k Konfederasyon’da Onursal Delegelik’e bile layık görülmüşlerdi.

Bunu üzerine o günün gezegensel başkanı 294. Teodor Kasap, (Yeni yöne mde; gezegen kabinesi her yıl ünlü bir Kayserili’yi seçerdi ve o senenin ünlüsü o yılın başkanlık ünvanı olurdu. Kabinedeki vekil sayısı da bir senedeki gün sayısına denk olduğundan, her gün bir temsilci belli sırayla o günün başkanı olurdu. Her başkanın aldığı kararlar uygulanır, ça şan kararlarsa tamamen yok sayılırdı. Bu sebeple, kıtlık zamanında Salı günü başkanı yemek yardımı verip Çarşamba günkü de kararı iptal e ğinden, bütün sene aç kaldılar.) açıkladığı kararla, Konfederasyon için bir hizmet


Düşkalem hediyesi vermek istediklerini ve bu hediyenin sonraki sene bir törenle duyurulacağını belir . Bahsi geçen hediye, hadisenin faili ve maktul -ünden başkası değildi: Galak k Metrobüs.... Kozmik boşlukta homurdana homurdana ilerleyen r lımsı bir ispermeçet balinasını anımsatan bu güzide(!) taşı n tasarımı, akıllı ve komplike yaşam formlarını geçin; amipler için bile çok büyük bir hakare . Bu yıldızlar arası şeyin niye böyle olduğuysa törende ortaya çıkacak . Görünüşü, Bünyan halısı desenleriyle süslü normal bir metrobüse benziyordu, tek bir farkla tabii ki; tekerlek yerine Salamura Sakatat İ cileri yerleş rilmiş . Arka camın hemen al nda ise iki yedek i ci yer almaktaydı. Giriş için gayet normal olan yan yüzeydeki kapılar kullanılırken, çıkış için Kapsül isimli tabiri caizse, rlatma topu kullanılıyordu. İnmek isteyen yolcular durak butonlarına bas klarında iki mekanik kol, inecek tüm yolcuları Kapsül’e kıyor ve durağa varıldığında da mekan izma devreye girerek yolcuları havaya rla yordu. Havaya yükselen yolcuları ise durak koruyordu çünkü amorfokoton cam denilen içi yumuşak ve porlu, dışı sert ve pürüzsüz olan bir maddeden içi boş bir küre şeklinde tasarlanmış . Yer çekimi için, her bir türün gezegenindeki çekimsel ivmeler bulunup ortalaması alınarak, en uygun değer elde edilmiş ve yolculara da bileklik şeklinde ayarlayıcılar verilmiş . Kalabalıktan ve nedeni olan şoförlerden bahsetmeye gerek yok sanırım. Bu adamlar, boşluk kelimesinin anlamını bilmeyenlerden özellikle seçiliyordu çünkü ne kadar dolu olursa olsun, taşıta yolcu alması bitmek bilmiyordu. Genel özellikleri böyleydi ve tüm bunlara rağmen denemeler oldukça başarılı geç . Pilot bölge olan Güneş Sisteminin ilk metrobüs ha , 34 JM Jüpiter-Mars olarak konumlandırıldı ve çalışmaya o yılın son çeyreğinde başladı. Kazasız belasız nazarsız gayet iyi çalışıyordu ancak Dünya ve bağlı olan gezegen kolonilerindeki insanlar abesle iş gal olan duruma kolayca uyum sağlarken, dünya dışı z eki canlılar ise bir o kadar zorlandılar. Öylesine zorlandılar ki, fiziksel adaptasyon geliş rmek zorunda kaldılar. Merkür’deki Edirneli biyologlar bu adaptasyona, Nöroelektrik İskelet -Kas Şekillenmesi adını verdiler. Meali, düşünce ile kasların ve kemikl erin şeklini değiş rebilme kabiliye diyebiliriz. Hesaplanan ista s klerin ne cesinde


Düşkalem huzursuz olan metrobüse yabancı olan bu canlıların şikâye diğer gök adalarda duyulmasın diye, mevcut günün başkanı, zararın telafisi maksadıyla ücretsiz kebapçı kuponlarını bu yara klara rüşvet verdi. Nihaye nde, büyük gün geldi ça . Orion Takımyıldızı’nın merkezi olan Kemerlibel Belediye Sisteminden Küçük Ayı Bahtsız Bedevi Yerleşkesi’ne ilk gök adasal metrobüs ha açıldı ve ilk görev seferi, birinci durağa varır varmaz iptal edildi ve metrobüs ha kapa ldı çünkü o gün, o r lımsı balinanı içinde kış pıkış gidenler Galak k Konfederasyon vekilleriydi. Dakika bir gol bir; sürrealist bir tablo gibi hepsi içi içe geçen vekiller muhtemelen şuna benzer şeyler düşünmekteydi: “Yav, iyi hoş ama nedir bu yani? Bindik gidiyoruz inebileceğimden Nihilistçe bir şüphe duyuyorum. Şu Zamorlu herif dokunaçlarını ensemden, Merkürlü hanımefendi de üçüncü kafasını karnımdan çekerse nefes alabilirim herhalde! Aha, yoksa şuradaki boş koltuk mu ?! Hayır, sadece bir Anunak’ın sır yla beliymiş...” Onlar, örneğin türevi şeyler düşünürken taşıt durağa vardı ve orada inecek olanların hepsi Kapsül’e doluştu. Canlı yayından izleyenler ya da üşenmeyip durağa gelenlerin hepsinin şahit olduğu şey; tüm yolcuların yüksek ivmeyle yukarı rlaması ve durmayıp sert pürüzsüz yüzeye çarpmasıydı. Tahmin e ğiniz gibi kıymetli turistler; kapa lma kararı sadece aşırı kalabalık, yolcuların çıkış yolunun saçmalığı değil astronomik, astrolojik ha a ve ha a astrofizik bir ihmalkârlık olan amorfokoton camın ters yerleş rilmiş olmasından da kaynaklıydı. Bu hadise sonucunda, bu şeytani taşıt, tüm canlılar için bir hakaret olarak görüldü ve evrenin lağımı an evrene gönderildi. Solucan deliklerinin zincir gibi bağlanması sonucu gerçekleşen bu operasyon, Varto gezegeninden Saade n Yardıryar’ın “Solucan Deliklerinden Taç Yapam Sana” isimli tekno -arabesk parçasına da konu olmuştur. Tabii Konfederasyon, Yeni Dünya Medeniye nin tüm üyelikleri iptal edere k ir bat dışı bırakmış , gariplerim de tepki olarak kepenk kapatmışlardı. Yanlış duymadınız, gezegenin kepenklerini kapa lar ve Yeni Dünyalılar atmosfer yoksunluğundan kısa sürede öldüler.


Düşkalem Bu zaman diliminde gerçekleşen diğer önemli olaylar ise şöyle: Ay Kolonisi’ni yöneten Hologramik Barış Özcan, 2214 yılında yeni bir evreni hızlıca yara p hazır hale ge recek karanlık enerji miktarının kozmodinamik seviyesini buldu. Bu sabite kendi soyadını verecek iken, yazılımsal sorunları düzelten teknisyenin yansı cıya çay dökmesi sonucunda dili uzay zaman gibi büküldü. Özcan Deniz Sabi diyerek muazzam bir gafa imza atmış oldu. Bu ga n ardından sabi n ismi, ''Siyah Atlet Sabi '' olarak değiş rildi. Başka bir paralel evrenden bu evreni ele geçirmek için gelen Fa h Medyum Memiş, yap ğı astrolojik hesapların bu evrene uymamasından (Geldiği evrende Mars Kariyer Noktası ile seks l yapıyorken, bu evrende de Mars Satürn ile kavuşum yapıyordu.) ötürü geld iği gibi filosuyla geri püskürtüldü. Gemiler çoklu evrenlerden sekip hiçliğe düştüler. Başka bir söylen ye göre, yenilginin kaynağı Medyum Memiş’in kendisiymiş. Sefere çıkmadan tüm gemileri okuyup üflediği için felaketler hızlıca cereyan etmiş. Yeni bir kanser türüne Beşiktaş adı verildiği de gelen bilgiler arasında. Sırada, astrofizik fenomenleri var. Bu paralel evrenin en büyük fenomeni NS 84TUR isimli, dayısına sövüp kışkır rcasına ne görürse içine çeken bir kara delik r değerli gezginler. Onun gibi o lan Oğlum Yapışmak ile birleşerek çoklu evreni yutacak bir süperhipermega-alfabetaomega kara deliği oluşturmasından korkuluyor. Çok şükürlük, paralel evren tur idaremiz bu olaya el a ve o iki lüzumsuz şeyi ''Senin Tüp An boyutu'' na ışınladı. Bu paralel evrenin gelişmeleri, fenomenleri ve çalkan lı olayları bunlardı. Ben, tur rehberinizi Zor Aki Fosfat. Komşu paralel evrenlerde görüşmek üzere.

Düşkalem


Feyyaz ÇAKIRLAR

Erkek? “Girintili ve çıkıntılı olarak bir çift oluşturan nesnelerin çıkıntılısı” tanımıyla erkek, evrimsel gelişim sürecinden gelen biyolojik ve zamanla üzerine yapı şıp kalan sosyolojik sebeplerle çokluk, sorunların kaynağı olmasındaki ve büyümesindeki çıkıntılık rolünü başarıyla yerine getirmiştir. Bu çıkıntılık hallerinin ağırlıklı sebebi ise, doğumundan belirli bir erişkinliğe erişene kadarki süreçte bir anneye ve ölümüne kadar geçen sürede de bir eşe olan gereksinimi ile etrafında her daim bir dişinin varlığına muhtaç olmasıdır. Ama ne yapsın ki garibim? Evrenin hepimize oynadığı rastlantısal, belki de planlı bir şakası ile erkek ve can yoldaşı testosteron hormonu kaynaşmıştır bir kere. Bu hormonun sebep olduğu biyokimyasal baskıyla, çoğunlukla da bir hatundan sebep, kendisini ve çevresini sürekli streslerden streslere koşturup durmuştur. Bu stres özellikle doğadaki diğer canlılarda kendisini çok daha açık bir şekilde göster mektedir. Çaptan düşmüş erkek aslanlardaki gençlerin önünü açmama savaşları, geyiklerdeki beyin akıtan boynuz düelloları, erklerini kanıtlamak uğruna geyimsi görünmekten kaçınmayan dudak dudağa dövüşen balıklardaki gibi şiddet içerikli sahneler, rakipler elenip de dişiyle karşı karşıya kalındı mı, yerini türlü soytarılıklara bırakır. Gıdısında n balon şişiren fok balıkları, kıçından başından renkli renkli tüyler çıkaran kuşlar, (yoksa bile maviş maviş ıvır zıvırları toplayıp inşa ettiği çardağın yollarını süsleyen


Feyyaz ÇAKIRLAR

çardak kuşları) , dans eden örümcekler, o kalabalık içinde gözüne kestirdiği dişiye çakıl taşı hediye eden penguenler, ellerinde çiçekle kapılarda sırılsıklam homo sapien sler... -

...“Ahan da bah, en gocca bizonu vurdum”lardan

- “Bak, kafam kadar taşlı yüzük aldım ’’ lara lara kadar uzayan sonsuz bir süreç. Küçücük kabilesindeki liderlik mücadelelerinden kıtalar arası coğrafyalara hükmetme hırsına ulaşmıştır çoktan. Güneş veya ay tutulması üzerinden korkuyla yarattığı egemenlikten peygamberleri veya ruhani temsilcileri aracılığıyla hayatın da ötesine taşıdığı baskıc ı öğretilere kadar ve dahası olabilecek araçlarla bir süreçten geçen erkek, hep bir veya daha fazlası dişiye sahip olabilmek adına sürekli bir savaş ve çaba içinde olmuştur. Bu savaşımlarla didinip duran erkek, kendisine yüklediği/yüklenen ve doğasına pek de aykırı düşmeyen başka rollerde de yer almaktadır. Erkek çocuklarına örnek bir baba figürü, para kazanmakla ve aileyi geçindirmekle yükümlü bir görev insanı, trafikte her an dövüşmeye hazır bir ilkel, askere gidip sınırların korunmasından sorumlu bir cengâver, anne, eş ve kız çocuklarının güvenlik kulübesi olmak gibi vazifeleri de sor gulamadan görev edinmektedir. Sosyal hayatın içerisindeki payına düşen görevlerini yerine getirmekle hem toplum tarafından saygın ve kabul görür bir yer e konur, hem de aslen dürtülerinin sürüklemesiyle beklenen sonuca erişerek bir dişi tarafından seçilir. Temelde konu edilen dürtüleri ile ele alındığında erkekler, eylemlerinin altında derinlemesine bir takım anlamlar bulunmayan , üzerinde fazla düşünülmemesi gereken basit canlılardır.

Feyyaz Çakırlar


Gülden KIR

CENNETE İKİ BİLET "Muhteşem partimizin en özel kısmına geldik. Bayanlar ve baylar! Ellerinizi öne doğru uzatıp kulaklarınızı aşağı doğru sarkıtın, dilinizin ucunu yukarı doğru b ükerek dışarı çıkarın ve yüzünüzde acıdan eser kalmasın. Ayaklarınızın tabanını hissetmeye çalışın sırtınızın dik olduğundan emin olun. Şimdi buraya dikkat edin l ütfen çok önemli, alıp verdiğiniz nefesin sıcaklığını saçlarınızın her bir telinde hissedin ve serbest bıraktığınız ilk üç nefeste üç farklı dilek tutun! Ben sizler için açıyorum ellerimi, lütfen rahat hissedin ve t üm dikkatinizle televizyon ekranına bakın. Karanlık odalar, dehşet verici acı sesler ya da oldukça garip karşılayacağınız görüntüler belirecek ekranda fakat sizi ürkütmesine izin vermeyin. Sadece detaylara dikkat etmeye çalışın. Az sonra rahatlama seansımız sona erdiğinde sizlere bir soru soracağım. O soruya doğru yanıt verene benden bir adet cennet bileti. Evet, yanlış duymadınız! Bir kişiyi cennetle m üjdeleyeceğim. Bitmedi! Biletini de şimdiden takdim edeceğim. Kendinizi şimdiden garantiye alabileceksiniz. Ah çok heyecanlıyım dostlarım! Kim olacak acaba o kutlu insan? Ne mutlu ona ki benim sevgimi takdirimi kazanıp öyle çıkacak Yaradan’ın huzuruna..." ...... Canım fena halde sıkılmıştı. Sıkılmaktan da öte aşırı dozda eğlencenin havada u çuşan kahkahaların acı ççığlıklara dönüştüğü bir korku filminin ortasına d üşmüşüz gibi hissediyordum. Sa çlarını çimen misali yeşillendirip, sakalını kırmızıyla renklendirmiş ve gözlerini simsiyah boyayarak insanda Azrail’miş hissi uyandıran kaşlarını kazıtmış bu adamın deli olduğundan artık şüphem yoktu.


Gülden KIR Bu odada deli adamla beraber tam on altı kişiydik. O meşhur bilindik konularıyla can sıkan korku filmleri gibi başlamıştı biz im filmimiz de. İşlerin buraya nasıl geldiğiyle ilgili pek bir fikrim yoktu aslında. Tek hatırladığım eğleneceğimizi düşünüp birbirimizi gaza getirdiğimiz o kısacık andı. O kısacık an uzayıp giden bir gecenin ortasında ruhumuza eziyetler etmiş ve k ötü bir kâbusun içine çekmişti bizi. Partileme niyetiyle geldiğimiz bu ev bir çeşit sırat köprüsü niteliğindeydi. Bu adam da k öprüdeki gişe meleği olmalıydı ki cennet ve cehenneme giriş biletleri kesiyordu. Adamın evine geldiğimiz ilk anlarda keyifle birbirimize bakıp gülüyor, bilerek saçma sapan sualler sorarak adamı alaya alıyorduk. O da en az bizim kadar mutlu g örünüyordu. Fakat zaman geçtikçe aramızda mutlu g örünen yüzü ışıklar saçarak sonsuz keyifle gülen bir tek O kalmıştı. Çünkü hem sözleri hem de hareketleriyle bizi korkutmaya başlamıştı. Biraz alkol alırız kafamız güzelleşir diye düşünmüştük. Oysaki O ise isimlerini bile bilmediğimiz acı kokulu tuhaf otları birleştirip kaynatmış, çay niyetine bize ikram etmişti. İçip içmemekte karasız kaldığımızı fark edince: -" Gençler bakın, bana bakın g özlerime, göbebeklerimin içine bakın. Size ikram ettiğim çayın kokusundan rahatsız olduğunuzun farkındayım ama ömrünüzde böyle lezzetli bir çay içmediğinizden eminim l ütfen bana güvenin, niyetim sizi şaşırtmak ve mutlu etmek. Başka bir amacı m yok inanın bana." demişti. Bu garip yaratığın art arda sıraladığı ikna cümlelerinin hiç birine gerek yoktu aslında. .. Sihirli cümleyi en başta söylemişti ve biz de boş bulunup dediğini yapmıştık. Gözlerine, gözbebeklerinin en derin noktasına varana dek dikkatle bakmıştık. Ondan sonrasını hi ç birimiz hatırlamıyorduk zaten. İğren ç kokulu çaylar içilmiş, üst baş yırtılmış, kadın arkadaşlar üstlerine rahat bir şeyler giymişler, kalanımız ise g özlerini siyaha boyayıp gişe memurunun karşısında bilet i çin sıraya girmiştik. Kendimize geldiğimizde dışarı sarkan dilimizden salyalar akıyor, öne doğru uzattığımız ellerimiz dirseklerimizle beraber titriyor, dimdik savaş kazanmış asker edasıyla kahraman g ibi adamın önünde dikiliyorduk. Herkes yavaş yavaş kendine gelmişti. Birbirimize yakınlaşıp fısıltıyla biz ne halt ediyoruz b öyle diye sormaya başlamıştık. Bir ka ç arkadaş ise konuşmayı geçtim kımıldamaya dahi korkuyor dili hala dışarıda salyalar akıtırke n gözleriyle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Vücudumuzda garip bir uyuşukluk hissediyorduk. Herkes halden d üşmüş bir şekilde sağa sola yalpalıyor ve dik durmaya çalışıyordu. Kendimize gelmiştik gelmesine ama deli gibi korkuyor bu melek adamın ya da gişe memurunun ya da kızıl sakallı yeşil kafalının işte her neyse ( o sırada adını bilmediğimi fark ediyorum.) g özlerinde ki tuhaf sarılığın etrafında uyum içinde pervane gibi dönen siyah halkalara bakıyorduk. Kendimize geldiğimizi fark eden manyak herif bize doğru yaklaştı ve sağ eliyle yüzlerimizi havaya doğru kaldırdı. Kimseden çıt çıkmıyordu. "Evet, kardeşlerim, güzel gençler, yürekleri temiz arkadaşlarım benim. Rahatlama seansınız sona erdi. Şimdi size soracağım soruya hazır mısınız?" Herkes birbirine bakı yordu. Ben sırayla önce Eda'ya sonra Ceyhun'a ardından Demir'e ardından Selma'ya ardından Ferhat'a ardından Saffet'e ardından Oğuz'a ardından Sinem'e ve diğer herkese aynı s üreyle aynı merakla bakmıştım. Hazır mıyız? Biz neye hazırız. Biz burada ne yapıyoruz? Kim hazır? Sinem sen hazır mısın? Cevabımız var mı? Soru mu soracakmış? Ne soracak ki şimdi bu? G özlerinin rengini mi? İçimden saçmalıyor korkudan titriyor ama ses ççıkarıp deli adamın dikkatini üzerime çekeceğim tedirginliğ iyle neredeyse nefes bile almıyordum. "Nefesimi kestiniz bay gişe meleği kırmızı sakal bey! İnanın bana her birimiz çok etkilendik lakin siz bize sormadan önce ben size bir soru y öneltmek isterim uygun mudur? Sizinle uzun uzun sohbet ettiğimizi hatırlıyoru m. Neredeydik? Sanrım şu her zaman gittiğimiz kahvecide oturuyorduk. O gün on kişiydik bunu çok net hatırlıyorum sonra nasıl çoğaldığımız ise tam bir muamma! Yanımıza gelip önce sıcak dostane bir tebess ümle " Merhaba arkadaşlar" dediniz sonra "Siz yüreğinin güzelliği yüzüne yansımış olan güzel insanlar. Mübarek genç arkadaşlarım. Müsaadeniz olursa size bir ş ey sormak istiyorum." dediniz. Evet, yanlış hatırlamıyorum aynen b öyle oldu, aynen bu şekilde bir sorunuz olduğunu s öylediniz. Hatırlıyorum az da olsa bir şeyler hatırlıyorum. Biz de "tabi ki sorabilirsiniz" diyerek merakla g özünüze baktık... Göz... Gözünüze... Baktık... Merakla baktık... Gözbebekleriniz ne kadar parlak... Dönen siyah halkalar.... Pervane gibi....


Gülden KIR Uyum içinde dönüyorlar. Soluk sarı. Kırmızı sakal, yeşil kafa, gişe meleği. Biletler... "Sonra ne oldu? Ne oldu? Ne oldu?" Kafamın içindeyim. Kendimi karşıma alıp rahat bir pozisyonda oturmamı rica edip adeta kendi g özlerime bakıp kendimden yardım dileniyordum. Defalar ca kendime cevabını veremediğim sorular soruyor bir yandan adamla konuştuğumu hayal ederek nereden başlasam diye sessiz bir prova yapıyordum. ..... Hızlıca arkasını döndü. Oldukça kalabalık ve dağınık ahşap kitaplığının en üst rafından kalınca bordo kapaklı bir kitap ve kum saati indirdi. Biz koltuklara oturmuştuk o ise önümüzde diz çöküp büyük kitabı açmış dizlerinin üzerine yerleştirmişti. Hızlıca kum satini çevirip "Sinem bana bak" dedi. İ çimden "Sİnem sakın bakma, sakın! "diye bağırsam da sesim çıkmıyordu. Sinem baktı. Adam" soruyu ilk sana soracağım s üren başladı bakalım cenneti hak edebilecek misin? " diyerek şimdi de kim cennetli olmak ister yarışma programının sunucusu gibiydi. Bir elini çenesine dayadı ve sordu sualini. -"Sinemcim" – ( Bak seeeen Sinemcim he)" demin hepinize bir video izlettim, en sevdiğim filmin en sevdiğim sahnesini tam üç kere izlediniz. Soru soracağımı bir detaya özellikle dikkat etmeniz gerektiğini vurgulamıştım. Bakalı m sen ne kadar dikkatli izlemişsin. Hazır mısın?" "Ha.. ha..hazır...ım" "Sarı saçlı oldukça seksi ve güzel olan kadın okuduğu üçüncü duadan sonra aynaya bakıp sağ g özünü kırpmasıyla aynada beliren mavi bir yüzün aynı kendisi gibi ona g öz kırparak karşılık verdiğini görünce dehşete kapılıp korkuyor ve aynayı kırıyor. Peki, aynayı kırmak için eline ne alıyor?" Sinemden ses yoktu. Demin dışarı sarkıttığı dilini korkudan yutmuş olabilir miydi? "Zaman dolmak üzere Sinem ebedi cennet hayatını ka çırmak üzeresin. Bir daha asla ölene dek arasan bile sana bu bileti verecek birini bulamazsın. Bu şans kapını bir daha çalmaz. İnan bana. Fakat seni sevdim belki bir s üre sonra seninle özel olarak görüşebiliriz. Bence görüşelim." Pis bir ifade ile bakıp Sinem'i g özlerinde ki o yuvarlağın içine hapseder gibi göz kırpıyordu. "Sana bir kıyak yapabilirim ve hiç şüphen olmasın bu sadece sana özel olur. Yine de bu detayı bilmen ve cevap vermen çok hoşuma gider. Ahhh... Hadi Sinem s öyle ! " Birden gözlerinden yaşlar gelene dek eşek anırmasına benzer seslerle kahkaha atmaya başladı. Ayağa kalmıştı. Kum saatinin etrafında zıplaya hoplaya dans edip d önüyordu. "Sıra sende Kamil. Neydi eline alıp aynayı kırdığı şey?" "Dinliyorum Oğuz." " Ahhh güzel Selmaaaaa..." "Bir k ere öpebilir miyim Edaaaaa? " İzlediğimiz videoyu d üşünürken aniden sahneden bir g örüntü gözümün önünden geçti. O iğrenç sahneyi hatırlamaya başlamıştım. Hatırladıkça, görüntüler gözümün önüne geldikçe midem bulantıyla kasılıyor kusmamak i çin kendimi zor tutuyordum. Cevap vermekle vermemek arasında kararsızdım. Soruyu en son bana sormuştu. Sesimi yutmuşum gibi hissediyordum. Bir daha konuşamayacak kadar g üçsüzdüm. Fakat konuşmalıydım. Nİhayet hatırlamıştım işte. Bu eziyet sona erecekti. Kendimi başından be ri zorluyordum hatırlamak i çin. Nİyetim bileti alıp cennete u çmak değildi tabi ki bu manyak adamın yapabileceklerinden korkuyordum. Cevabı verirsem belki bizi gönderirdi. "Cevap bekliyorum senden." "Cevap veriyorum." “Emin misin”? "Eminim Melek bey" "Son kararın mı?"


Gülden KIR "Son kararım gişe memuru bey" "Süren bitmek üzere" "Joker hakkım var mı acaba?" "Joker hakkı mı? Dalga mı ge çiyorsun? Cevap ver artık bilmiyorsan diğerleri gibi kafanı aşağı eğip dilini dışarı sarkıt ve bekle.!" "Kadın aynayı kafasıyla kırıyor. Eline herhangi bir şey almıyor. Kafasına kırılan camlar batıyor ve cam par çalarını kafasından tek tek çıkarıp uçlarına saplanmış kendi beyninden kopan parçaları yiyor." "Ohhhhh işte bu! Ne yapıyor bir daha s öye!" "Cam parçalarını çıkarıp uçlarına saplanmış beyninin par çalarını yiyor." "Aaahhhhhh... Harikasınnnn.... Bİr kere daha en baştan anlat, ey cennetlik kutlu adam!’’

Kafaları önlerinde dilleri dışarı sarkık salyaları çenesinden aşağı akan, oldukları yerde mum alevi kadar cılız ve tit rek bir halde sonlarını bekleyen arkadaşlarıma tek tek baktım. Hepsi sessiz sessiz sarsılarak ağlıyordu. Başından beri i çimizde bir korku vardı ama adamın psikopatlık seviyesini şimdi daha iyi anlıyorduk. Bize çay diye içirdiği o şeyin ne olabileceğini d üşünüyordu herkes. Ağzının suları aka aka ohhlayan bu adam birazdan: "Çok canım çekti kim bana beynini sunmak ister? Ona bir bilet vereceğim." diyebilirdi. Biraz olsun cesarete ihtiyacım vardı. Herkes fazlasıyla yıpranmıştı. Bir anda on yıl yaşlanmış gibiyd ik. Belki daha da fazla... Ölümü bekliyorduk... Cennet biletimiz de ne yazık ki sahteydi. Ne cennet ne de cehennem umrumuzdaydı, ölümümüzün böyle bir manyağın elinden olma ihtimali yıkıyordu bizi. Daha onurlu bir ölüme kucak açmayı kim istemezdi ki? Arkadaşlarımın hepsi acınacak hale gelmişti. Kadınlar haykırarak ağlıyor korkudan zangır zangır titriyordu. Başımı kaldırdım ve cesaretimi toplayıp bizimle oynadığı gibi onunla oynamaya karar verdim. " Soruyu bildim sanırım." "Evet bildin. Harikasın. Başından beri senden ümitliydim ben zaten. Y üzünde ki nuru, içinde ki imanı görmemek mümkün değil mübarek kardeşim. " "Peki, bileti kazandığıma göre şuandan itibaren cennetlik bir Allah kuluyum değil mi?" "Ah evet! Bİrazdan biletini melek k anadında sunacağım sana. Biletin geliyor." "O halde ben bir cennetliksem Allah beni seviyor ve benden razı demektir." "Elbette seviyor. Ben de seviyorum. Hadi anlat! Yeniden anlat! O kadın kafasında ki cam par çalarıyla ne yaptı?" "Yeter artık! Manyak mısı n sen be adam?" Ayağa fırlamış adamın yakasına yapışmıştım. "Derdin ne s öyle? Bu nasıl iğrenç bir oyun böyle? Ne içirdin bize? Ne yaptın? B üyücü müsün? İn misin cin misin? Hipnoz ettin bizi ne hale getirdin. Akıl hastası. Şimdi garip oyunlar oynayarak bizleri korkutmaya çalışıyor ve bundan zevk alıyorsun. Bi letmiş! Ne bileti, ne cenneti.. . Sen bizi cahil mi sandın? Sana inanacağımızı mı sandın? Biz gidiyoruz... Arkadaşlar toparlanın kendinize gelin! Çıkıyoruz buradan!" Arkadaşlarımı tek tek kollarından tutup sarstım. Bitap d üşmüş bedenlerini harekete ge çirmeye çalıştım. Kimisi hala hipnozun ya da büyünün etkisindeydi. Adamın bize bir şey yaptığı kesindi. Şuan bunun bir önemi yoktu, önemli olan bu kapıdan çıkıp bir an evvel bu manyaktan kurtulmamızdı. Dış kapıya y önelip herkesi dışarıya çıkarmaya başladım. Önce kadınları yolladım, herkes bu evden dışarıya adımını attığı an kendine geliyor ve koşar adım merdivenlerden aşağı inmeye başlıyordu. Anlaşılan bize yaptığı her


Gülden KIR ne ise sadece evin içindeyken etkiliydi. En sona ben kalmıştım. Arkama d önüp akıl hastası din dolandırıcısı psikopat herife son bir kez baktım. Öylece kımıldamadan odanın ortasında dikilmiş bizi izliyordu. Engel olmak i çin hiç ama hiç bir şey yapmamıştı. Şuan bize yaptığı şeyin etkisine kendisi girmiş gibiydi. Y üzüne iyice yerleşip dudaklarının kenarlarından taşan alay dolu sinir bozucu bir tebes ümle kapıya bakıyor asla ama asla kımıldamıyordu. Y önümü tekrar kapıya çevirdim bu cehennemden bir an önce çıkmalıydım. Tam kapıdan çıkmak üzereyken Oğuz kapının önünde durdu o adamın yüzünden çalıntı pis gülüşüyle kıvrılan dudaklarını diliyle yalayarak şeytani bir bakış fırlatıp karnıma olduk ça sıkı bir tekme attı ve üzerime kapıyı kapattı. ........ Yerdeydim. Başım d önüyordu. Olanları anlamakta zorlanıyordum. Oğuz bana bunu nasıl yapmıştı . Kırmızı sakallı gişe meleği beni iki kolumdan tutmuş acımasızca yerde s ürüklüyordu. Gözlerim açıktı, kendimdeydim ama o çok güçlüydü ve ne kadar çabalasam da bileklerimi ellerinden kur taramıyordum. Önce mutfağa götürdü beni ardından yatak odasıydı sanırım, oradan banyo, tuvalet, ne olduğunu anlayamadığım karanlık garip bir odaya, oradan uzun tozlu pis balkona kadar yerlerde sürüyerek bana adeta evini gezdirdi. G ülmeye başlamıştım. Başladığımız noktaya geri dönmüş yine aynı odaya gelmiştik ." Bu evde en sevdiğin yer burası sanırım he?" "Ee sen şimdi evini mi gezdirdin bana? Ama fikrimi s öyleyemeyeceğim maalesef yerde s ürüyerek gezdirdiğin i çin pek bir şey göre medim fakat ne yalan s öyleyeyeyim halılarına bayıldım y üreği güzel, sakalı kızıl, kafası yeşil gişe meleği kardeşim. Halıların çok yumuşaktı. Söylesene, nereden aldın?" Korkumu tamamen yenmiştim. Kafayı sıyırmış bu hasta herifi zerre kadar ciddiye almıyordum artık. Daha fazla ne olabilirdi ki zaten? Benim asıl kafama takılan Oğuz'un bana tekme atıp üstüme kapıyı kapatması olmuştu. Oğuz bu işin neresindeydi? Ruhunu kızıl sakala satmış olabilir miydi? Peki, bu yeşil kafalı manyak herif şeytanın ta kendisi ola bilir miydi? Büyükbabam "Peygamber zamanında şeytan insan kılığına girer d ünyada dolaşırmış ve insanlar da onu g örebilir hatta konuşabilirlermiş." derdi. Bu ihtimal bana mantıklı g örünmeye başlamıştı. Ger çi şeytan cennet bileti çekilişi başlatıp on beş arkadaşını etiketleyip soracağım soruya doğru yanıt verene melek kanadında özel olarak sunulacak bir adet cennet bileti hediye edeceğim gibi bir saçmalıkla uğraşmazdı heralde. Kendi kendime teoriler üretip rahatlamaya çalışsam da bu adamın deli olduğundan emin oluyordum ama Oğuz' un yaptığı şeye inanmak istemiyordum. Bu düşüncelerden sıyrılıp yeşil kafanın ortalıkta g örünmediğini fark etmemle nerede olduğunu anlamam arasından sadece bir kaç saniye geçmişti. Yine o koku, yine o çay. Her şeye baştan başlayacakt ım. Gözlerine bakmamalıydım. G özleriyle yaptığı şey tam olarak neydi? Bunu cevabını bilmiyordum ama o d önen gözlere bakınca başlıyordu her şey... Kendi kendime tekrarlamaya başladım. G özlerine bakma... Gözlerine bakma... Gözlerine sakın bakma.. . Asla bakma! Bana çay getirdi. Sanki hi ç bir şey olmamış O'na misafirliğe gelen karşı komşusuymuşum gibi g ülümsüyor, nasıl evimin yeni dekorunu beğendin mi diye soracakmış gibi sevecen bir tavırla bana yaklaşıyordu. Yüzüne yarım yamalak bakıyor g özlerine bakmamaya özen gösteriyordum. "Bu çaya bayılacaksın yakışıklı kardeşim. İ ç soğutmadan iç lütfen." "Teşekkür ederim. Bugün çok çay içtim. Niye zahmet ettin?" Yüzü aniden sertleşmişti. Gözleri de sakalıyla aynı renkten bir elbise kuşanmış ejderha gibi ateş s açıyordu. "İçmezsen biletini iptal ederim. " Ben ise gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Bileti geri alacakmış. Bak bak bak ....


Gülden KIR "Sen kafayı yemişsin. Bana bak yeşil kafa! Senin acilen bir akıl hastanesine yatırılman gerekiyor. Zira korkuyorum ki senin b u cennet uydurmalarına bilet vaatlerine kanıp kendinin cennetlik olduğuna inanacak insanlar var bu d ünyada ve ne üzücü ki bu uğurda para, emek, zaman hatta ve hatta bir canı bile ziyan edebilirler. Ama ben onlardan değilim. Şimdi bu kapıdan çıkıp gideceğim. Seni de polise ihbar edip akıl hastanesinde tedavi g örmeni sağlayacağım. Seni hasta olarak değerlendiriyorum o nedenle sana zarar vermeden buradan çıkıp gideceğimi bilmeni istiyorum. Sen de zahmet edip demlediğin o çayı kendin iç. " Gözlerine bakmıyordum sadece dudaklarına odaklanmıştım. Ne kadar kendimden emin konuşsam da dudaklarına baktığımda dikkatimden ka çmayan beni yeniden tedirgin etmeye yetecek bir şey görmüştüm. Her nefes verişinde ağzından siyah canlı gibi görünen duman parçacıkları çıkıyordu. Sanki parça parça ruhunu teslim ediyordu. Y üzü bembeyazdı. Gözlerine bakmamayı başarmıştım. Arkadaşlarımı çıkardığım sırada yaptığı gibi hi ç kımıldaman beni dinlemişti. Yavaş ça ayağa kalktım kapıya y öneldim. O da ayağa kalkmıştı ve usulca beni ta kip ediyordu. Dikkatli olmaya çalışıyordum ters bir hareketini sezdiğim an ona karşı koyabilmeliydim. Kapıyı a çtım ve dışarı çıktım. Dışarı çıktım ve kapıyı kapattım. Ne engel oldu ne de bir şey s öyledi. Rüya görüyor olabilir miydim ben? Her şey sa çma sapan bir rüya olmalıydı! ..... Hızlıca binanın dış kapısına y öneldim . Sinem kapının önüne oturmuş ağlıyordu. Çok duygulanmıştım... Oğuz beni sırtımdan vurmuştu. Dİğerleri de beni bırakıp gitmişlerdi çoktan ama Sİnem benim i çin kapıda bekliyordu hem de benim için gözyaşı dökerek... "Sinem, ağlama canım. Bak kurtuldum, çıktım oradan. Bİtti her şey tut elimden uzaklaşalım buradan. O adamı polise şikâyet etmemiz lazım. O adam hasta çok hasta olmalı Sinem." "Sinem bana bak canım! G özüme bak! Gözlerimin tam içine bak Sinem.!" Sinem beni ne duyuyor ne de cevap veriyordu. Ona dokunmaya sarılmaya çalıştım ama sarılamadım. G özyaşlarını silmek istedim ama tenim havadan ibaret gibiydi. Elimle ona dokunmaya çalışıyordum ama elimin i çinde boşluğa akan boşluktan başka hiç bir şey kalmıyordu. Ya da Sinem ölmüştü, ağlayan acı içinde ki huzursuz ruhuydu. Defalarca bağırdım. "Sinem bana bak. G özlerime bak Sinem!" Hayır, beni duymuyordu. Allah'ım neler oluyordu b öyle? Kimsenin olmadığı koca bir evrende yapayal nız kalmış gibi hissediyordum kendimi. Kendi kendime hayaller ve insanlar görüyor onlarla konuşmaya çalışıyordum. Fakat yalnızdım, belki de bir ölüydüm. Sinem yaşıyordu! Acı içinde kıvranan o huzursuz ruh bana aitti. Ben ölü müydüm? O evde kırmızı sakalla tek başıma kaldığımda beni öldürmüş olabilir miydi? Burası ne cennetti ne de cehennem! Ben Arafta mı kalmıştım? Ben iki ebedi d ünya arasında sıkışıp kalmıştım belki de... Yeşil kafalı gişe meleğinin kestiği bileti almadığı m hatta ona inanmadığım i çin belki de hiç bir yere ait olamıyordum. Of! Neler saçmalıyordum böyle? Ne ölüsü? Ne Araf'ı? Ne bileti? Kendime gelip Sinem'e seslenmeye devam ettim son bir umutla... "Sinem anlıyorum şoktasın. K ötü bir gün geçirdik, hemen acil s ervisi arıyorum merak etme gelip seni alacaklar. Hİ ç korkma. İyi olacaksın. Bir daha b öyle bir saçmalığın içine düşmene asla izin vermem." Sinem sadece ağlıyordu. Sinem'in yanına çömelip oturdum. Telefonumu çıkarıp 112 yi tuşladım. Üç kere çaldı. Telefona erotik sesini kulağıma boşaltan bir kadın çıktı. "Ahhhhh... Beynimi yiyorum şuan. Kafamı sert çe aynaya vurdum ve ayna kırıldı sonra cam parçaları kafatasımın içine girip beynime saplandı. Y üzüme sıcacık kanlar akıyorrr.. Ahhhh... evet işte buna bayılıyoru mmmmm bennn.... Cam par çalarını teker teker çıkarıp beynimi yiyorummmm.... Ahhh evet.... Sen de yemek ister msin?"


Gülden KIR

Ayağa fırlayıp telefonu elimden atmamla binaya geri çıkmam bir oldu. Bu adamın bana, bize, Sinem'e neler yaptığını öğrenecektim. Üzerimizde büyü vardı. Bize oyunlar oynuyordu. D ördüncü kata hızla çıktım. Sağ tarafta üstünde küçük yuvarlak süs asılı olan kapının ziline elimi hiç çekmeden basmaya başladım... Zil çaldıkça çalıyor kimse kapıyı a çmıyordu. Bİr iki kere kapıyı kırmayı aklım dan geçirip vazgeçtim. Açacaktı. Sonra uzaktan yakına doğru gelen bir duanın ayak seslerini duydum. Çocukken uykularımda başımda okunan dualara benziyordu. Bir adam vardı. Eli erkeklik organımın üzerinde... Bu dualarla elini oramdan çekmeden beni uyutuyor ve yanımdakilere "İyi olacak. Bir gün o da normal bir erkek gibi yuva kurup baba olabilecek. Hİ ç kuşkunuz olmasın. Çok sağlam bir büyüyle onu güçlü bir erkek yaptım."diyordu. Yine aynı dualar. Duaların ayak sesleri... Cennete iki bilet. "Bir hafta sonra b ir kere daha getirin. Bir kaç kontrol yapacağım. Sonrası çok güzel olacak." "Allah razı olsun hocam. Hakkınızı nasıl öderiz? Bu yaptığınızın karşılığı sadece para olamaz. Size çok dua edeceğim." "Sizin gibi insanlar benim cennet biletim efendim. Kocan ve sen iki cennet biletisiniz benim i çin. Sizin gibi insanlara iyilik ettikçe cennete biraz daha yaklaşıyorum. Artık garantiledim gibi. Eh oğlunla beraber üç bilet eder hatta. K öşkler, saraylar, huriler. Ohh.. Daha ne olsun efendim? Haftaya bekliyorum." Yaklaşan duanın ayak sesleri. Kapı a çılıyor. Yüzüme heyecanlı bir nefesin rüzgârı vuruyor. Gözlerine bakıyorum... Heyecanlı ve mutlu gözlerinin tam i çine. "Oğlummmmmmmmm. Oğlum gelm işşşş. Oyyy kurban olsun annesi kızıl sakallarına onun... Ah evladım! Nasıl özledik seni nerelerdesin sen aylardır? Selami Bey oğlumuz geldi! Bize s ürpriz yapmış. Gel yavrum bekleme kapıda i çeri gir." "Hoş geldin delikanlı. Bizi unuttun sanmıştık. B öyle ani sürprizler yapıyorsun ama bir g ün şu kadının yüreğine indireceksin vallahi. O elindeki iki kâğıt parçası da ne? Bilet mi o? Neyse ya kapıda niye konuşuyoruz ki biz hadi gel evladım i çeri geçelim." " Merhaba anneciğim ve babacığım. İçeri girmeyeceğim gör menizi istediğim bir şey var lütfen bana eşlik edin. Bu iki bilet sizin! Cennet biletlerinizi sıkıca tutun. Korkacak hiçbir şey yok. Çok mutlu olacaksınız! Şimdi beni takip edin...’’ "

....................................................................... ............................................................ SON

Gülden Kır


Leyla TÜRKERİ

Kes n Karanlık Eller , usulca ufalanan ışığın eks lmes yle kayboluyor. Ömrünü b r s gara ç m ne sığdırmak sterces ne z hn n n bulanık sularını yokladı. İs mler akıp duruyordu. “Öncek Günün Adası “( b r den z kazasında terked lm ş gem de kalan o adam d ye başlıyordu.) B t rmemek ç n ağır ağır okumuştu. D ğerler n de anımsamak sted . Kezlerce yazılmış yalnızlık, hayatın anlamı -anlamsızlığı-üzer ne yazılanları düşünerek d mağında belk kırık dökük b r k y cümle bulmaya çalıştı durumuna uygun. Oysa deoloj k olanları b le anımsayamadı. Boşa okudun hergele dey p güldü kend ne. Parmaklarının arasındak s garanın zmar t de y tm şt ş md . Yanan ucu boşlukta b r yıldız kümes g b parlıyordu. Önceler hoşuna g tt el n n görünmezl ğ . Hücreler n n tek tek eks l p kayboluşunu zlerken


Leyla TÜRKERİ neden ellerden başladığını anlamaya çalıştı. Göz h zasında tuttuğu ç nd belk . B razdan tamamen görünmezl ğe bürünecek, ellerden başlayan bu doyumsuz haf fl ğ tüm beden nde duyacaktı. Varlığın mayası ışık, kes n karanlık le önce duvarlardan sonra eller nden başlayıp tüm beden nden, benl ğ nden çek lerek kend görünürlüğünü y t recekt . İlk nereye g deceğ n düşündü görünmez olunca . B r yay mesafes kadar yakın duracaktı cesaret edemed ğ yaklaşamadığı ne varsa. Neden daha önce olmamıştı k ... Hür olacaktı. Sokakları defalarca g d p gelmekten esk tecekt . Evler n duvarlarındak boya çatlaklarını ezberleyecek, d plerdek çöpler n k ml ğ nden evlerde yaşayanların k ml ğ ne gereks zce varmaya çalışacaktı. K rl l k üzer ne düşünüp tem z dünya hayal n b r daha sorgulayacaktı. B r kaç saat sonra kapı açıldığında kafasında g tmen n ardından gelen olası tüm düşler hızlıca geç rd aklından. B r kaç saat b le sürmeyecekt belk . Erdoğan’ı düşündü; gülerd burda olsa. Bu f z kötes olayın kıçından uydurduğu b r yanılsama olduğunu materyal st yaklaşımıyla saatlerce yorulmadan anlatırdı. Parmaklarını oynatmaya çalıştı. H ssetmed ğ n fark etmes yle b r ted rg nl k duydu. Koluna doğru lerleyen karanlığın kalb ne beyn ne lerlemes f kr onu adamakıllı korkmuştu. Eller n n y tmes nden duyduğu haf fl ğ , görünmezl ğ n vereceğ cesaret ve özgürlüğü düşünerek aklını telk n etmeye çalıştı. Yerdek yanan s garaya baktı. Boşlukta salınan ışık huzmes yerde can çek ş yordu. Dokunamayacaktı demek b r daha. Hala göreb l yor olmanın düşününeb l yor olmanın verd ğ huzurla doldu ç . Üç kez tekrar ett . B l nc n n yer nde olduğunu tey t etmek ç n. Yerde s gara yanıyor. Yerde s gara yanıyor. Yerde s gara yAnIYOoooOooOOr. Harfler z hn n n duvarlarına çarpıp büyüyordu. Söyleyecek olsa ağzının anlamsız b r şek lde kasıldığını duyumsuyordu. Felçl b r hastanın yalnız ünlü sesler çıkarab ld ğ anlamsız ses parçaları g b yd ç ses . -‘’Tekrar etmeye çalıştı yerde s gaaa yan ıııyo …’’ . Kapı açılacak, görünmezl ğ fırsat b l p kaçacaktı. Özlem duyduğu göğün amansız mav s n soluyacaktı. Böyle olacaktı. Evet, böyle olmalıydı. Son zamanlarda y ce zayıflamış beden n aynada son kez görmek sterd . Ah b r ayna olsaydı. Gözler nasıl bakıyordu. Unutmuştu çoktan. Şüpheye düştü. O kadar uzun zaman olmuştu k ışığı görmeyel . Karanlığın aklıyla oynadığı b r oyundu belk . Öyle ya z h n bu g b durumlarda ha ylaz b r çocuk g b oyun oynamak stem ş o lab l r. Doğrulup kend ne dokunmak stey nce durumun c dd yet n n farkına vardı. Sonsuz şek ls z b r karanlıktan başka b r şey yoktu . Gerçeğ açığa çıkaracak tek şey kapının açılması d ye düşündü. Olduğu yerden kıpırdamaya cesaret edem yordu. Karanlık aklından geçen kel melere bulaşıyordu.


Leyla TÜRKERİ

Annes n n adını düşünmeye çalıştı. Kocaman b r A ses dalgalanıp durdu karanlıkta. Arkadaşlarını, odasındak masasının üzer nde duran kum saat n anımsamak sted . Karanlık heps n n üzer nden s ns ce geç yordu ş md . Sevd ğ kadını göresed . Adını ç nden geç rd ğ zamanlarda b nlerce farklı kuşun aynı anda ötmeye başladığı karmaşık r t ml ezg y duymaya çalıştı. “SEvDa“ , “sEVdE” hang s yd adı? Yalnızca uzun dalgaları saçlarının es nt s n duyab ld . Yüzü buzlu b r camdan görünür g b genel hatlarıyla duruyordu. Konuşmuyor gülmüyor. Bakışı y tm şt . Hatırlamaya çalışmak şkences nden vazgeçt . B r sabun kokusu geld burnuna. Talaş, sıcak su, annes n n önce çamaşırları sonra çocukları yıkad ığı çamaşır günler nden tertem z b r kokuydu. Beyaz sabunun burnunu gözünü acıtmasını özlem şt . Ve nc r toplarken komşunun bahçes ndek ağaçtan , yüzüne gözüne bulaşan nc r sütünün mayhoş kokusuyla sarsıldı b r an. Terl ks z sokağa çıktığında ayağına batan kıymıkları çıkarırken, annes n n b r cerrah t t zl ğ yle ayaklarını tutuşunu düşündü. Yoruldu. Çocukluğunun kokularını duyup acılarını yen den h ssetmekten. Durmak b lmeyen kokular b rb r ne karışıyordu. Ayağının acımasıyla annes n n dokunuşu arasında g d p gelen kum taneler . Kapı büyük b r gürültüyle açıldı. İçer süzülen ışık gözler n r s n patlatırcasına kör eden b r aydınlıkla doldurdu hücrey . İlk kez ardına kadar açılmıştı kapı. Kapıdan çıkacağı esnada yerdek s garaya Son kez bakmak sted . İk gard yan daha g rd . Boğuldu kalabalıktan. Adamı kaldırıp götürdüler.

Leyla Türker


Murat Öncü

PRİMAT Çocuktun aşk öldüğünde, B r dağlar kalmıştı özgürlüğe b r de gökyüzü. Severken eller m dağ soğuğu, üşür. Orta çağ karanlığıydı Mecnun Leyla'dan geçt ğ nde. Sevdaya el vermed ğ m zden ber d r, yüz çev rd gereks z b r onur Bak sevg l ; 1964 yılıydı lk sanal sevg l sev ld ğ nde O gün, kalb n avucunda atmasını unuttu bu korkunç pr mat. Ondan sonra başladı reklam panolarıyla yüreğ n depoz tosu. Murat Öncü


Ümit DİZDAR


Raewyn Connell Hegemonyal Erkekl k Hegemonyal erkekl k, Raewyn Connell' n erkek araştırmalarında kullandığı b r kavramdır. Kavram Connell'e göre egemenl k sorununu yanıtlayamayan ve c ns yet l şk ler n açıklayamayan c ns yet roller teor s n n eleşt r s nden doğmuştur. Hegemonyal erkekl k her zaman tar hsel bağlam ç nde düşünülür ve mevcut egemen söylemde kadınların, ama aynı zamanda d ğer erkekl k haller n n lkesel olarak baskılanmasını fade eder (Carr gan, Connell & Lee, 1985). Connell'e göre hegemonyal erkekl k zaman ve mekân ç nde değ ş m geç r r. Hegemonyal erkekl k, ver l b r c ns yet l şk ler yapısında bel rley c konumda bulunan her erkekl k b ç m n fade eder. Bu konum her zaman sorgulanab l r durumdadır (Connell, 2000). Kavram sadece erkekler ve kadınları farklı konumlarda görmez, aynı zamanda bu kopuntuyu erkekler arasında da sürdürür. Bu s stemde heteroseksüal te normat f b r kategor d r. Bu normun dışına düşen erkekl k vasfını y t r r ve ona kadınlık özell kler atfed l r. Normal anormalden ayıran sınır esnekt r ve toplumsal söylem tarafından bel rlen r. Hegemonya kavramını Connell Anton o Gramsc 'den almıştır. Hegemonyal erkekl k de, Gramsc 'n n hegemonya kavramında olduğu g b , c ns yet sorunlarında alandak bel rley c söylemd r. Hegemon k söylemde erkek c ns yet h yerarş s n n en altında eşc nseller yer alır. Connell'e göre patr arkal deoloj n n hegemonyal erkekl kten dışladığı herşey eşc nsell k olarak sınıflanır. Kaynaklar Carr gan, T., Connell,R & Lee, J. (1985). "Ansätze zu e ner neuen Soz olog e der Männl chke t". BauSte neMänner (Ed.)(2001). Kr t sche Männerforschung. Neue Ansätze n der Geschlechtertheor e. (s. 38-75). Hamburg: Argument. Connell, R. (2000). Der gemachte Mann. Konstrukt on und Kr se von Männl chke ten. Opladen: Leske & Budr ch. https://elest relps koloj .fandom.com/w k /Hegemonyal_erkekl k


Ayın Filmi

B rden Fanz n olarak s zler ç n ayın film nde '' Dövüş Kulübü'' film n seçt k. Dövüş Kulübü F lm Konusu Oregon Ün vers tes nde yüksek l sansını yapan Chuck Palahn uk'un uzak olmayan b r gelecekte geçen ve kafası karışık genç b r erkeğ konu alan romanından yola çıkılarak çek len F ght Club'da film anlatan, ünlü b r otomob l firmasında y b r şe sah pt r. Tek düze yaşamı kron k uykusuzluk sorunuyla çek lmez b r hale gelm şt r. A les ve yakın b r arkadaşı olmayan Jack doktorunun tavs yes üzer ne kanserl hastaların terap grubuna katılır. Bu toplantılar esnasında Marla'yla tanışır o da genç adam g b hasta olmadığı halde grubun toplantılarına katılmaktadır. Jack' n ve Marla'nın çabaları tüket c kültürünün anlamsızlığına karşı b r duruştur adeta kar yer sah b ama yanlız nsanların b r tepk s . Jack'ın jenerasyonu ölü b r jenerasyondur. B r yolculuk sonrası ev n n yanmış olduğunu gördüğünde arayab leceğ tek k ş n n yolculuk sırasında tanıştığı sabun satıcısı Tyler Durden olmasıda adeta bunun b r kanıtıdır. İç len b rkaç b ranın ardından park yer nde Tyler, kahramanımızı kend ne vurması ç n kışırtacaktır. Aralarında başlayan bu kavga Jack' n hayatını değ şt recekt r. B r süre sonra Jack Tyler'ın yanına taşınır. Tyler'ın l derl ğ nde b r dövüş kulübünün kuruluşuyla bu kulübde sayıları ell y aşmamak kaydıyla genç erkekler b rb rler yle dövüşmeye başlayacaklardır. Kısa sürede popüler hale gelen kulüp ve Tyler Durden hızlı b r şek lde bu ölü jenerasyonun mes h hal ne gel r. ,F lm n Künyes : Or j nal İsm : F ght Club V zyon Tar h : 10 Aralık 1999 Süre: 139dk Tür: Dram Yönetmen: Dav d F ncher , Chon Kye-Young Senar st: J m Uhls Yapımı: 1999 - ABD , Almanya Yayına Hazırlayan: Mustafa Kasar


Ayın Kitabı

B rden Fanz n olarak ayın k tabında Murathan Mungan'dan ''Erkekler n H kayeler '' ve R. W. Connell ' dan ''Erkekl kler'' adlı k taplarını uygun gördük key fl okumalar d ler z. Erkekler n bağımsızlık merakları, serüven tutkuları, sevg gereks n mler , sah plenme stekler , bağlanma korkuları, toplumsal roller ve b rl ktel ğ n tuzaklarından kalkarak çoğaltılab lecek n ce durumun yarattığı k c ns arasındak ezel sorunlar ç nde sıkışıp kalmış h kayeler... "Bu da erkekler n h kayeler ," d ye okunab l r bu k tap. Ya da erkekler n nasıl gördüğü, nasıl h ssett ğ , nasıl yaşadığı ve nasıl anlattığı üzer ne olan bu h kâyeler ç n "b r de erkeklerden d nleyel m bakalım," deneb l r. Yazarların yalnızca erkeklerden seç ld ğ ne bakılırsa, "erkek yazarların h kâyeler " d ye de yorumlanab l r. - Murathan MunganYazarlar Cesare Pavese - Henry M ller - Vlad m r Nabokov - Bernard Malamud - John Cheever - Raymond Carver - Alberto Morav a - Han f Kure sh - Truman Capote - Charles Bukowsk - Paul Bowles - J. L. Borges - M lan Kundera - Bernhard Schl nk - Kazuo Ish guro - Ernest Hem ngway Yayın Tar h 2016-01-28ISBN9753424769Baskı Sayısı7. BaskıD lTÜRKÇESayfa Sayısı189C lt T p Karton KapakKağıt C ns K tap KağıdıBoyut13.5 x 19.5 cm


Ayın Kitabı

atı'da 1970'ler n kültürel devr m ortamında yaşanan Fem n zm tartışmaları ve bu tartışmaların dümen suyunda gel şen özgürleşme hareketler , c ns yet n esasen ortak prat kler aracılığıyla, çıkar ve kt dar l şk ler eksen nde ve toplumsal süreçlerde nşa ed ld ğ n ler sürerek, erkek le kadın arasındak farklılıkların doğuştan geld ğ , doğal ve aşılmaz olduğu nancına meydan okudular. "Toplumsal c ns yet" kavramı ve kuramları, toplumda c ns yet ayrımcılığını ve eş ts zl ğ n meşrulaştıran, erkek egemenl ğ n k ş ler arası l şk lerden gruplar arası l şk lere, hatta uluslararası d plomas ye varasıya b rçok alanda ve b n b r yoldan yen den üreten yerleş k ataerk l c ns yet düzen n anlamaya ve değ şt rmeye z n verecek esnek b r kuram ve eylem çerçeves oluşturmayı hedefleyen bu çabalardan doğdu. Böylece toplumsal c ns yet tartışmaları, erkekl ğ n sosyal b l mler n görüş alanına b r sorun olarak g rmes ne ves le olarak erkekl k çalışmalarının meşru ve özerk b r akadem k saha hal ne gelmes n n önünü açtılar. R.W. Connell, toplumsal c ns yet ve erkekl k çalışmaları alanlarında çığır açan ve b rçok d le çevr len klas kleşm ş eser Erkekl kler'de, c ns yet b yoloj ye nd rgeyen görüşler n yanı sıra "c ns yet rolü" olarak değerlend ren görüşlere de kararlılıkla karşı çıkıyor. C ns yet n, toplumsal prat k tert batları aracığıyla kurulan l şk sel, tar hsel ve değ ş me açık b r olgu olduğunu ortaya koyuyor. Gramsc 'n n "hegemonya" kavramından hareketle, erkekl ğ n yekpare olmadığını, her b r kt dar l şk ler h yerarş s nde farklı konumları şgal eden muhtel f erkekl kler n var olduğunu ve erkekl kler arasındak bu l şk ler n b zzat erkekler le oğlanlar ç n de son derece külfetl olab ld ğ n gözler önüne ser yor. Bu l şk ler n, kend ler n ortadan kaldıracak değ ş m n olanağını da barındırdıklarını ler sürüyor. Bu çerçevede, toplumsal c ns yet eş tl ğ n n ve toplumsal adalet n sağlanması ç n kullanılab lecek stratej ler sunuyor. Batı'nın hegemon k erkekl ğ n n ve erkekl k h yerarş s n n küreselleşme sürec aracılığıyla tüm dünyaya hraç ed ld ğ şu günlerde, kadınları, eşc nseller , erkekler ve ez lm ş, marj nalleşt r lm ş, madunlaştırılmış tüm grupları başka b r dünya nşa etmek üzere b r araya get recek b r tt fak s yaset öner yor. C lt Durumu:C lts zBasım Tar h :Şubat 2019Basım Yer :Türk ye / AnkaraBoyutlar:13,50 x 21,00 cmBasım D l :TürkçeOr j nal D l:İng l zce

Yayına Hazırlayan : Mustafa Kasar


Ayın Sözü "B r erkeğ verd ğ cevaplara göre değ l de sorduğu sorulara göre yargılayın." - Volta re


Ayın Repliği


Ayın İllüstrasyonları B rden Fanz n olarak s zler ç n ''Erkek'' sayısı ç n seçt ğ m z llüstrasyonları derled k. Key fl düşünmeler olsun.


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları


Ayın İllüstrasyonları

Yayına Hazırlayan: Mustafa Kasar Sanatçılar: Alejandra-García, Alessandro-Gottardo, G ul a-Rosa, Holly Stapleton, İIlar a-Urb nat , Kwon__a, https://sanatl b blog.com/gorsel-sanatlar/ llustrasyon/ LLD Graph sm, P etro-Tenuta, Stefan a-Infante.Kaynak :


Zafer TAŞKIRAN


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.