13 2f Magazine / Temmuz

Page 1

AY L I K L I F E S T Y L E D E R G İ

magazine

KAPAK KONUSU 1 TEMMUZ 2014 S: 13

RÖPORTAJ * Intel Türkiye Ar-Ge Direktörü

ASLI EŞME

DOSYA

* ASUS Türkiye Sistem İş Grubu Yöneticisi

Plaja Giderken Teknoloji de Sizinle Gelsin!

BORA ARAS * Toshiba - TNB Genel Müdürü

DİYET Tatilden Kilo Almadan Dönün

AYTAÇ BİTER * Escort - Nar Teknoloji Genel Müdürü

HALİL ÖZTÜRK

SAĞLIK

MODA

* Alerji: Nedir? Türleri Nelerdir? Tedavisi var mıdır? * Ramazanda Ağız ve Diş Sağlığı

Kadınlar Ne İster? KAPAK KONUSU

İNCELEME

* Nokia 630

MUTLAKA GÖRMENİZ GEREKEN FESTİVALLER Sizler için mutlaka görülmesi gereken, eşsiz bir deneyim yaşama garantisi sunan festivalleri derledik.

Artık

Google play ’dayız

@2fmagazine @2fmagazine

/2fmagazine /2fmagazine

/2fmagazine /2fmagazine

www.2fmagazine.com // 39 www.2fmagazine.com www.2fmagazine.com


2 TEMMUZ 2014


Bİlİşİm ve Kayserİ Pastırması Türkiye bİlİşİmde atılım yapmak İçİn çalışıyor olsa da henüz bu hedeften çok uzakta. Üstelİk ‘’Bİlİşİm’’ dendİğİnde İnsanların aklında oluşan İmajın doğru olduğundan bİle emİn değİlİm. Böylesi bİr düzende bİz ancak yaptığımız İnşaatlarla övünürüz.

s

osyal psikoloji bakımından bir toplumun tüketim toplumu olup olmadığını anlamak kolaydır. Bir toplumda insanların büyük bir çoğunluğu hafta sonu yürüyüş yapmak, balık tutmak yeri-

f - stop

ne alışveriş merkezlerine akın ediyorsa o toplum tüketim toplumudur. Ülkemizde her geçen gün artan ve dolup taşan AVM’leri düşünürsek tüketim toplumu olma yolunda her geçen

gün daha da emin adımlar attığımıza hiç şüphe yok. Aslında bilişim sektöründe de durum böyle. Ancak bilişimin ‘’modern insan’’ ve ‘’ihtiyaç’’ kontenjanı

onu daha farklı algılamamıza sebep oluyor. Birkaç yıl öncesine kadar internet ve bilgisayar birçok aile için ‘’masraf’’ kategorisindeydi. Evet, bu doğru bir durum değil. Nitekim zamanla bu mantıklı değişmeye başladı ve internet - bilgisayar ‘’ihtiyaç’’ kategorisine geçti. Peki bu bizim toplulumuz için faydalı oldu mu? Aslında herkes olmasını bekliyordu ama olmadı. Bugün Türkiye’de yapılan bir ‘’Bilişim 500’’ listesine girecek sadece 486 şirket çıkıyorsa olmamış demektir. Üstelik bu 486 şirket arasında en önde gelenler telekom operatörleri, perakendeciler ve distribütörler. Yani kısacası bize iPhone’u, Galaxy S5’i satan ve bununla internete bağlanmamızı sağlayan firmalar. Elbette bu da önemli fakat daha çok internete girmeyi, Facebook’ta daha fazla zaman geçirmeyi ülkenin refah seviyesini yükselten eylemler olarak kabul etmemiz mümkün değil. Tam tersi bizleri oyalayan, beynimizi uyuşturan yeni şeyler bulmuş olduk. Bir toplumun elinden eğlencesini almayın yeter. Böylece rahatça yönetebilirsiniz… Konuyu şu noktaya bağlamak istiyorum: Başka olaylar vesilesiyle de olsa ‘’Türkiye’nin sabrını sınamasınlar’’ tarzı yaklaşımlar duyuyoruz. İşin siyaset tarafıyla pek ilgilenmiyorum. Ama kendi penceremden, kendi ilgili olduğum sektörler açısından bakarsam Türkiye’nin güç gösterisi yapacak bir konumda olduğunu düşünmüyorum. Yabancı ülkeler, şirketler bize hoş davranıyor, bizi seviyormuş gibi yapıyorlarsa bunun sebebi tüketiyor olmamız. Eğer bugün iPhone iyi satmıyor olsa Apple burada bir ofis, mağaza açmazdı. Aynı şekilde Samsung reklamları bilboard’ları, televizyon ekranlarını süslemezdi. Dolayısıyla dünya çapındaki saygınlığımızın sebebi aslında bir güzel her şeyi tüketiyor olmamız. Bu yaklaşımlarla nereye kadar gidebiliriz ya da ileride nasıl bir konumda oluruz kestirmek güç. Bir 10 yıl sonrasını net biçimde görmenin mümkün olmadığı ortada. ‘’Kayserili adam ticaretin en iyisini yapar’’, ‘’Her şehirde en zenginler Trabzonlu’dur’’ gibi yaklaşımlarla devam ederek kendi kendimize çirkin apartmanlar inşa edip, onlardan kazandığımız paralarla Alman otomobilleri alıp daha sonra ‘’Biz dünyaya kafa tutarız’’ kafasını daha ne kadar yaşayabiliriz bilemiyorum…

Melih Bilgin Genel Yayın Koordinatörü www.2fmagazine.com 3


magazine

34

Genel Yayın Koordinatörü Melih Bilgin melih@2fmagazine.com Pazarlama Direktörü Batuhan Dalcı batuhan@2fmagazine.com Editör Melih Bilgin melih@2fmagazine.com Yazarlar Dr. Deniz Öner deniz@2fmagazine.com

20

24

28

48

54

64

Gizem Arslanoğlu gizem@2fmagazine.com Bengi Çetiner bengi@2fmagazine.com Farah Özçelikel farah@2fmagazine.com Tasarım 2fmagazine tasarim@2fmagazine.com

Katkıda Bulunanlar Vitingez, Nihan Bilgin

INSPRAD MEDIA İdealtepe Mah. Park Sok. No: 1/7 Maltepe / İSTANBUL Tel: 0216 489 12 26 info@2fmagazine.com

4

magazine

HAZİRAN 2014


İÇİNDEKİLER

KAPAK KONUSU

KAPAK

konusu

Mutlaka Görülmesi Gereken Festivaller Sizler için mutlaka görülmesi gereken, eşsiz bir deneyim yaşama garantisi sunan festivalleri derledik.

30 06 11 16 18 20 24 28 30 48 54 60 64 70 74 76

Haberler Özel Haberler Neler Yeni? Buffy: Kadınlarla Erkekler Gerçekten Bu Kadar Farklı mı? Dosya: Plaja Giderken Teknoloji de Sizinle Gelsin Diyet: Tatilden Kilo Almadan Dönün Dişişleri: Ramazanda Ağız ve Diş Sağlığı Sağlık: Alerji Röportaj: Intel Türkiye Ar-Ge Direktörü Aslı Eşme Röportaj: ASUS Türkiye Sistem İş Grubu Yöneticisi Bora Aras Röportaj: Nar Bilişim Genel Müdürü Halil Öztürk Röportaj: TNB Genel Müdürü Aytaç Biter İnceleme: Nokia 630 Focus: Neden Siyah Beyaz Fotoğraf Çekmeliyiz? Farahça Tarifler: Yumurta Dolması

www.2Fmagazin.com

magazine

5


HABERLER

Kaft’tan İki Yeni Koleksiyon KAFT, tişörtlerinde güçlü anlamlar taşıyan metinlere yer verilmesini sevenler için TYPO; geometrik desenleri çekici bulanlara ise MINIMAL koleksiyonu ile sesleniyor. Yazılı tişört giymeyi tercih edenlerin kendilerini ifade eden sözleri üzerinde taşımasına aracılık eden TYPO 6 TEMMUZ 2014

koleksiyonu, tipografik çalışmaları estetik ile bir araya getiriyor. KAFT yeni koleksiyonu TYPO’da ilginç anlamlar taşıyan metinleri estetik tasarımlarla baskı haline dönüştürüyor. TYPO koleksiyonu, sanat, bilim, felsefe, sosyoloji, edebiyat, doğa alanındaki etkileyici sözleri yansıtıyor.

Sadeliği yeğleyenlere hitap eden MİNİMAL koleksiyonu ise gözü yormayan geometrik desenleri taşıyor. Ruhunu geometrik desenler ile tamamlayanlara yönelen MİNİMAL, yalın desenler ile ağırlıklı olarak beyaz ve gri tonları üzerinde ilerliyor.


HABERLER

2f Magazine Futbol Takımı, Adidas Turnuvasında Boy Gösterdi 2f Magazine futbol takımımız Adidas’ın düzenlediği basın futbol turnuvasında boy gösterdi. Kalamış’ta düzenlenen turnuvada birçok yayın grubunun takımları mücadele etti. Dergi, gazete ve TV alanından iddialı takımlar turnuvanın katılımcıları ara-

sındaydı. 2f Magazine olarak ilk turu başarıyla geçsek de ikinci turda tek farklı kaybedip turnuvadan elendik. Ancak takımımız sakatlık yaşamış, son dönemlerde futbol oynamamış oyunculardan oluşuyordu. Sonuçta

çoğunlukla masa başında çalışan bir ekip olarak biraz kilo problemimiz de vardı… Önümüzdeki yıl çok daha iyi hazırlanıp daha başarılı bir turnuva çıkartmaya çalışacağız. www.2fmagazine.com 7


HABERLER

Memorial Sağlık Grubu ve Penti’den Önemli İşbirliği Memorial Sağlık Grubu ve merkezinde kadın olan Türkiye’nin önde gelen moda markalarından Penti ve önemli bir işbirliğine imza attı. Tüm dünyada kadınlar arasında en sık görülen kanser türü olan meme kanserine karşı hayata geçirilen “Meme Kanserini Birlikte Göğüslüyoruz” projesi meme kanserinin önemine dikkat çekerek, erken teşhis ve tedavi yöntemleri konusunda farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Penti ve Memorial Sağlık Grubu’nun mayıs ayı itibariyle başladıkları “Meme Kanserini Birlikte Göğüslüyoruz” projesi kapsamında, Memorial Hastaneleri’nin bulunduğu İstanbul, Ankara, Kayseri, Antalya ve Diyarbakır gibi şe8 TEMMUZ 2014

hirlerde bulunan toplam 102 Penti mağazasında; meme sağlığının korunması, meme kanserinde erken teşhis ve kendi kendine meme muayenesi konularında bilgilendirici broşürler dağıtılacak. Mağazalardaki giyinme kabinlerinde kendi kendine meme muayenesi afişleri de yer alacak. Penti mağazalarından her ay en yüksek miktarda iç giyim alışverişi yapan Penti Club üyesi bir kişiye Memorial Sağlık Grubu tarafından meme muayenesi hediye edilecek. Bu mağazalardan alışveriş yapan tüm kadınlar da Memorial’ın meme sağlığı konusundaki Pembe Sağlık Programı paketlerinden çok özel ayrıcalıklarla yararlanma imkanı bulacak.


HABERLER

10 bin Vespa Tutkunu Vespa World Days 2014’te Buluştu İtalya’nın Mantua şehri, tarihin en büyük Vespa buluşmasına ev sahipliği yaptı. Vespa World Days 2014 etkinliğine 32 ülkeden 10 binden fazla Vespa tutkunu katıldı. Tarihin en büyük Vespa buluşması Vespa World Days 2014, 12 - 15 Haziran tarihleri arasında İtalya’nın Mantua şehrinde gerçekleştirildi. 2008 yılında Sicilya Cefalu’da ilk kez gerçekleştirildikten altı yıl sonra tekrar İtalya’ya dönen etkinlik, farklı ülkelerden Vespa tutkunlarını bir araya getirdi. Vespa tutkunları önce Mantua’da buluştu ve 10 km uzunluğunda Vespa geçit töreni şehrin sokaklarına doğru

yola koyuldu. Eyaletin yollarından geçerek San Benedetto Po’ya ulaşan Vespa tutkunları, ardından Gonzaga şehrine ulaştı. Gonzaga’da gerçekleşen dünyanın en büyük Vespa Kulübü toplantısı, 32 ülkeden 310 Vespa kulübünün de aralarında olduğu 10 binden fazla Vespa tutkununu buluşturdu. Vietnam, Pakistan, Brezilya, ABD, Hindistan ile Vespa kültürünün kuruluşundan bu yana kutlama yapan Fransa, Almanya, İngiltere, Belçika, Hollanda, İspanya gibi Avrupa ülkelerinden temsilciler ve kulüpler etkinliğe katıldı.

www.2fmagazine.com 9


HABERLER

Dünya Kupası Brezilya’dan önce Dremel’den 1932 yılında Albert J. Dremel tarafından kurulan hobi aletleri markası Dremel, iç ve dış mekân ev bakım projelerinden otomotiv restorasyonuna, ahşap işlemeden modelciliğe kadar birçok yaratıcı projeyi hayata geçirmenize olanak veriyor. Çok Amaçlı Kesme Diski, Tutkal Tabancası, Hassas Delici Uç seti, Karpit Kesici gibi kullanımı son derece pratik ve kolay olan el aletleriyle eviniz ya da işyeriniz için kolay depolama çözümleri üretebilir, evinizin dekorasyonu ya da kendiniz için birbirinden şık ve yaratıcı objeler hazırlayabilirsiniz. Tıpkı bir Dünya Kupası gibi. Bunun için size gereken sadece uygun Dremel aletlerine sahip olmak… Bizler de Dünya Kupası öncesinde Bosch’un markalarından biri olan Dremel’in düzenlediği etkinlikte ahşap plakaları ve el aletlerini aldık, kendi dünya kupamızı yaptık. Altından değil ama olsun… Teknoloji liderleri Asus, Intel ve Türkiye’nin yenilikçi modacı isimleri Ezra ve Tuba Çetin, moda ve teknolojiyi bir araya getiren yeni bir işbirliğine imza attılar. Ezra ve Tuba Kardeşler’in Asus ve Intel’le gerçekleştirecekleri çalışmalar, 26 Haziran 2014’de Borusan Oto Dolmabahçe Sahne’de düzenlenen davet ve Sinemagraf Sergisi ile duyuruldu. Etkinlikte yer alan Ezra ve Tuba’nın eserlerini içeren fotoğraf ve sinemagraf sergilerinde teknoloji ve modanın kaynaşmasını anlatan görseller yer aldı. İkilinin ileri teknolojiyi dikkat çekici ve güzel tasarımlarla birleştiren Asus ve bu tasarımların var olabilmesini sağlayan zekâyı temsil eden Intel’in işbirliği ile “Teknolojide Stil, Modada İnovasyon” başlığı altında hayata geçirdikleri proje, teknoloji ve modayı 10 TEMMUZ 2014

Teknolojide Stil, Modada İnovasyon

tek potada eritiyor. Asus ve Intel’le çalışarak en yeni ve tasarım harikası ürünleri seçen Ezra ve Tuba, bu ürünleri kendi tasarımlarıyla birleştirdi. Ezra ve Tuba giyilebilir teknolojiyi yaratmak, kendi tasarımlarına akıl katabilmek amacıyla Intel Ar-Ge Merkezi’nde çalışmalar gerçekleştirmeyi planlıyorlar. İkilinin 2014 İlkbahar-Yaz sezonu için hazırladığı koleksiyonun teması, geleceğin teknoloji ile şekilleneceğine ve modanın da bu dönüşüme ayak uyguracağına vurgu yapacak şekilde, “LOOK INSIDE, LOOK INTO THE FUTURE” olacak. Bu perspektif, Ezra + Tuba’nın yakın gelecekte teknoloji destekli çalışmalarla ortaya çıkaracakları “Giyilebilir Teknoloji” ürün tasarımlarıyla zenginleşecek.


Melih BİLGİN

ÖZEL HABER

melih@2fmagazine.com

ADRENALIN SINIRLARINI ZORLAYAN ALET: HOVERBOARD Jetpack’ler her zaman dikkat çekici şeyler olmuştur. Yaygın, güvenli kullanımı olan bir Jetpack üretilememiş olsa da kısa mesafede gösteri uçuşları yapanlar bile büyük heyecan yaratıyor. Fakat son zamanlarda bu konuda bilim – kurgu hayallerini gerçeğe dönüştüren bir gelişme oldu: Su jetleri.

B

irkaç yıl önce güçlü su jetlerini ayağına ve kollarına bağlayarak su üstünde harikalar yaratanları görmüştük. Şimdi bu fikir daha da gelişmiş ve adeta bir uçan su kayağına dönüşmüş. Jet Ski sporcusu Franky Zapata tarafından geliştirilen Hoverboard, gücünü su jetlerinden alan bir kayak tahtası. Jetlerin ucundan dışarı su çıktığı için sistem karadaki jetpack’lere kıyasla çok daha güvenli. Bu sayede akrobatik hareketler yapmak ve hatta suyun altına da-

lıp ilerlemek bile mümkün. Sistem, gücünü herhangi bir su jetinden alabiliyor. Yani 100 beygirin üzerindeki bir Jet Ski’nin su çıkışına bu hortumu bağladığınızda uçabiliyorsunuz. Elbette sistem çok güçlü malzemelerle hazırlanmış. Bununla birlikte kontrolü mümkün kılmak için bir el kumandası da mevcut. İsteyen herkesin bu sisteme sahip olma şansı da var. Zapata Racing, 5800 dolarlık fiyatıyla bu kiti satıyor. Fakat fiyata Jet Ski dahil değil

www.2fmagazine.com 11


ÖZEL HABER

SAMSUNG’DAN KÖTÜ İSİMLİ GÜZEL TABLETLER Samsung, akıllı telefon pazarında olduğu gibi tablet pazarında da Apple ile rekabet ediyor. iPad’in karşısına birçok rakip çıkaran Samsung, belki liderliği ele geçiremedi ama Apple’dan pay çalmayı başardı. Yeni Galaxy Tab S serisi ise iPad’i her açıdan geride bırakmak için tasarlanmış.

ö

ncelikle isim konusuna değinelim: Samsung, tablet ürünlerini Galaxy Tab + ekran boyutu şeklinde isimlendiriyordu. Galaxy Tab 10.1 gibi. Şimdi ise bir de buna S harfini eklediler. Şimdiden iki model olduğunu düşünürsek: Galaxy Tab S 8.4 ve Galaxy Tab S 10.1 modelleri mevcut. Bu isimlendirme bizce sinir bozucu ve mantıksız. Ama Samsung bunu karmaşıklığı seviyor olsa gerek. 12 TEMMUZ 2014

Galaxy Tab S 8.4 ve 10.1, ekran boyutları açısından iPad Air ve iPad Mini’yi hedef alıyor. Samsung da tıpkı Apple gibi iki tablette de aynı donanımı kullanıp sadece ekran


ÖZEL HABER

boyutunu değiştirmiş. İki tablet de 2560 x 1600 piksel Super AMOLED ekran kullanıyor. Çözünürlük açısından oldukça iddialı olan bu tabletler, Samsung’a göre sunduğu renklerle de kullanıcıların kalbini kazanacak. Samsung

şimdiye kadar tabletlerinde LCD ekran kullanmıştı. Dolayısıyla telefonlara özel olan Super AMOLED’in tabletlere de geliyor olması sevindirici haber. Donanım ise 4 çekirdekli Snapdragon ya da 8 çekirdekli Exynos’tan oluşabiliyor. Bazı bölgelerde 4 çekirdekli, bazı bölgelerde 8 çekirdekli model satılacak. 3GB RAM, 16GB dahili hafıza, parmak izi okuyucu, S-Pen desteği ve Android 4.4 KitKat işletim sistemi Galaxy Tab’in diğer özellikleri. Galaxy Tab S’lerin en dikkat

çekici özelliklerinden biri de 6.6 inceliğinde olması. Bu da iPad Air ve iPad Mini’den ince oldukları anlamına geliyor. Galaxy Tab S’ler 8.4 inç için 399 dolar, 10.1 inç için 499 dolarlık fiyat etiketleriyle piyasada olacak. Şimdi sıra sende Apple…

www.2fmagazine.com 13


ÖZEL HABER

BMW’NİN EN ÜST SEVİYE SPOR MODELİ 8 SERİSİ, 25 YAŞINA BASTI

BMW, her zaman sportif sürüşüyle tanınan bir marka oldu. Günümüzde BMW’ler SUV ya da aile otomobili formunda karşımıza çıkıyor olsa da “gerçek” BMW’ler arkadan itişli sportif sedanlardır.

B

MW bünyesinde şuan zirveyi M6 temsil ediyor. Hem tasarımı, hem özellikleri hem de performansıyla BMW’nin en iddiali modeli. Fakat bir zamanlar BMW markasını taşıyan daha üst düzel bir model daha vardı: 850CSi. Bu efsane model 25 yaşına bastı. Tasarım çalışmaları 1988 yılında başlayan ve 1989 yılında piyasaya sürülen

14 TEMMUZ 2014

8 serisi, 2014 yılıyla birlikte 25. yaş gününü kutluyor. 1989’ dan 1999 yılında kadar üretimde kalan bu model, onca zaman içerisinde pek fazla tasarım değişikliğine uğramadı. Ama bugün bile baktığımızda halen etkileyici ve birçok otomobilde bulunmayan özelliklere sahip; Elektronik gaz sistemi, elektronik ayarlanabilen – hafızalı direksiyon sistemi, otomatik kararan ayna, merke-

zi kilit ve yol bilgisayarı. İlk 8 serisi 850i olarak piyasaya sürüldü. Bu model 5.0 litrelik V12 motora sahipti. Fakat bu motor o yıllarda öyle muazzam bir güç üretmiyordu. 296 beygirlik gücüyle neredeyse 2 ton olan 8 gövdesini taşımak zorundaydı. Ardından BMW biraz daha beygir gücüne ihtiyacı olduğunu anladı ve 850CSi’yı geliştirdi. Bu model 380 beygir gücüyle nispeten daha atikti. Bu modeldeki V12’ nin hacmi 5.6 litreydi ve bu motorun geliştirilmiş hali daha sonra McLaren F1’ e güç verecekti. Belki de bundan sonra BMW 8 serisini düşündüğümüz haliyle görmemiz pek mümkün olmayacak. Bu ruh i8 gibi modellerde farklı bir şekilde yaşayacak


ÖZEL HABER

www.2fmagazine.com 15


Neler yeni?

01.

Puma 2014 Yaz Bayan Saat Koleksiyonu

02.

Lacoste Valencia

03.

LG G3

04.

Crocs Strech Sole

Puma Time, 2014 yazı için enerjik tasarımlardan oluşan bir saat koleksiyonu hazırlamış. Koleksiyonda canlı renkler ve farklı desenler dikkat çekiyor. Özellikle kamuflaj deseninin farklı tonlarla kullanımları beğeni kazanıyor. Koleksiyonda büyük kadranlı ultrasize modeller de mevcut.

Lacoste Saat’in kadınlar için tasarladığı Valencia modeli, sportif ve sofistike bir görünüm çiziyor. Lacoste, bu modelin kadranında, simgesi olan timsahı gümüş ve altın sarısı renkte konumlandırırken, alt yapısına da aynı renklerde Lacoste yazısını yerleştirerek modele ayrı bir şıklık katmış. Valencia’nın, paslanmaz çelik, altın sarısı, rose gold ve siyah IP kasa seçeneği bulunuyor.

LG, merakla beklenen yeni amiral gemisi akıllı telefonunu duyurdu. LG G3, piyasadaki güçlü rakiplerinin karşısına yenilenen tasarımı ve artan malzeme kalitesiyle çıkıyor. Bunun yanında 4 çekirdekli Snapdragon 801 işlemci, 5.5 inç 2560 x 1440 piksel ekran ve hızlı otofokus özelliğine sahip 13MP kameraya sahip olan LG G3, 1 Temmuz’dan itibaren 1999 TL fiyatla Türkiye’de satışa sunuluyor.

Çoraptan ilham alınarak tasarlanan yeni Crocs Strech Sole koleksiyonu ile ayaklarınız artık daha rahat. Daha rahat bir uyum için dört yöne esneyerek ayağınızı saran kanvas üst kısım, canlı ve parlak renkleriyle sezon modasının dikkat çeken öğelerinden olacak gibi görünüyor. Konfor sağlayan çıkarılabilir Croslite iç taban, maksimum esneklik için Croslite dış taban ile birleştirilmiş.

16 TEMMUZ 2014


05.

Triboard Easybreath

06.

Jabra Rox

07.

ASUS NX500

08.

Turkcell T-Fit

Decathlon’un yenilikçi su sporları markası Tribord kullanıcıların şnorkel konusundaki kötü deneyimlerinden yola çıkarak “Easybreath” maskesini yaratmış. Karadaki gibi ağzınızdan ve burnunuzdan kolay bir şekilde nefes alabilmeniz için tasarlanan Easybreath çift airflow sistemiyle buğulanma karşıtı camlar sunuyor. Decathlon mağazalarında 129.90 TL’ye satılıyor.

Neler yeni?

Jabra Rox Wireless, Bluetooth veya NFC üzerinden kolayca kablosuz şekilde bağlantı kurabiliyor. Altı saate kadar kayıttan çalma süresine ve telefonu cepte rahatlıkla taşımak için komut tuşlarına sahip olan kulaklık, üretim aşamasında kullanılan paslanmaz çelik gibi en iyi materyalleri ve kaymayı önleyen opsiyonel EarWings kilit sistemi ile dikkat çekiyor.

Asus NX500, tam anlamıyla bir “Retina MacBook Killer” olarak tasarlanmış. 19mm kalınlığıyla Ultrabook standartlarına uyum sağlayacak kadar ince olan NX500, güçlü bir donanıma sahip. En önemlisi 15.6 inçlik ekranında 4K çözünürlük sunuyor. Tam çözünürlükten bahsetmek gerekirse 3840 x 2160. Bu da Retina MacBook Pro’nun 2880 x 1600 piksel ekranından daha iyi olduğu anlamına geliyor.

Turkcell, ilk giyilebilir ürünü T-Fit’i duyurdu. Turkcell T50 ile uyumlu çalışacak bir akıllı bileklik olan T-Fit, adım saymak, kalori takip etmek ve uyku kalitesini takibi ve titreşimli alarm olarak kullanılabilecek. Turkcell, T-Fit’i 119 TL’den satacak.

www.2fmagazine.com 17


moda Buffy

B

r e l k e k r E Kadınlarla r a d a K u B n Gerçekte Farklı mı?

u aralar sıklıkla düşündüğüm, düşünmesem de düşünmeye zorlayıcı olayların -sağ olsun- zaten düşündürdüğü bir konu var. Kadınlarla erkekler gerçekten bu kadar farklı mı? Yani konu üzerine; farklı gezegenler olduğumuzu iddia eden bir best seller, Cem Yılmaz’ın ünlü siyah t-shirt’leri ve şalvarları ile salınarak bir çırpıda anlattığı, karnımıza kramplar sokan kıran espirileri ve şaka değil herhalde yüzün üzerinde falan film yok mu? Ahhh o filmler…Konuyu dağıtmak istemiyorum ama bir suçlu da o filmler… Erkeklerin nadiren su yüzüne çıkan 18 TEMMUZ 2014

özelliklerini günlük hayatta sergilermişler gibi sunan o filmler… Ya Allah aşkına ben neden hiç limuzinin güneşliğinden smokini ile çıkan ağzında kırmızı gül bir adam görmüyorum? Bakıyorum bizim en aşık kızlara gelen giden; çiçek…com’lardan gelen standart buketler, ha bir de çukulatalı meyveler var (müthiş! :) ). En yaratıcısı gerçek bir çiçekçiden buket yaptıranlar! Tamam tamam evet şimdi siz bir sürü örnek verdiniz bana, erkek arkadaşlarınızdan, kocanızdan, yakınınızdan. Kızdınız mı? durun yahu başka bir şey anlatacağım aslında. Ben diyorum ki “çoook

?

kasılıyoruuuuz”. Kadınlar beklentiden, erkekler de beklentiyi karşılayamama korkusundan kasıldık kaldık. Zavallıcıklar sürekli yaratıcı bir evlilik teklifini nasıl yapabilirim diye ortalıkta dolanıyor. Ya tatmin olmazsa kadın? Soruyorum şimdi; düşünün evet evet ayrıntısı ile hayal edin şimdi; sevdiğiniz erkek karşınızda, muhteşem bir deniz manzarasındasınız; belki sahil, belki bir dağın etekleri….güneş batmak üzere, rüzgar saçlarınızda dolaşıyor. Çevrede öyle çok tanık yok, zaten gözünüz mü görüyor ki… Adam önünüzde diz çöküyor, -oofff her zamankinden yakışıklı mı gö-


ile züktü şimdi ne?!?- hayatımı seninle geçirmek istiyorum diyor. Hayatını benimle geçirmek istiyor diyorsunuz içinizden. Kalbiniz şişti değil mi, kocaman oldu, bütün vücudunuz kalp oldu şimdi, bu önünüzde diz çökmüş adama ait. “Evet” diyebiliyorsunuz sadece. “Eveeet”. Bir yüzük mü taktı parmağınıza? Hangi marka o? Kac karat? Bakıyorsunuz ama onu bile algılayamıyorsunuz. Sarılıyorsunuz sımsıkı, o da güçlü kolları ile sarıyor sımsıkı. Rüzgar da mı siz ikinize sarılıyor acaba? Güneş de mi öpüyor tebrik eder gibi? Bu kadar. İşte bu yüzyılın en olağan en alışılagelmiş teklifi idi. Paraşütle atlayarak korkudan ölmüş ama sahile elinde yüzükle inmiş, gökyüzünde sizin kesinlikle şişman gösterdiğini düşündüğünüz çiçekli elbiseniz ile resminizi -bakarken

boynunuzun tutulduğu- bir flama yapmış ve bunun için binlerce TL harcamış bir adam değil. Hay Allah hiç de yıllarca anlatacak iyi bir hikayeniz olmadı şimdi değil mi? Demem odur ki, bu erkek milleti düz, düz olduğu kadar da doğamıza uygun. Steve Jobs insanların en doğal hareketlerini incelemiş, parmakların hayatımızdaki yerini çözmüş, bundar milyar dolarlık bir piyasa yaratmış yahu, biz hala yapaylık peşindeyiz. Demem tekrar odur ki kasmayın bayanlar, sevgili beyler siz de kasılmayın. Ne oluyorsak bundan oluyor, mutasyona uğramış davranışlarımız nedeni ile yapay aşklar doğuyor. Zorlama ilişkiler… O kadar güzel ki birini sevmek, o kadar güzel ki seni seviyorum ama şu an

moda

şu maçı izlemeyi çok istiyorum demek, o kadar güzel ki hayatım çok karnım ağrıyor bana sarılır mısın uyuyalım demek, o kadar güzel ki vitringez’den girip de indirimli aldığınız onca şeyi ondan saklamaya çalışmak , o kadar güzel ki aslında onun çoraplarını yerden toplamak (ne var hani ölüyordunuz onun için? hem ne biliyor musunuz inanılmaz bir spor yere eğilip kalkmak! ) … ne var Polyannacılık bu kadar hayatın içinden olmasa abla 100 yıldır bu kadar ünlü olur muydu??(evet baktım 1913te yazılmış ). Birbirinizi sevin, sevmeniz gerekeni sevin, onu doğal sevin, sadece sevin, korkmayın, kendiniz olun. Oyun yok, planlar yok, entrika yok, hayat kendi haliyle yeterince güzel, yeterince kötü. İçinize sine sine…yaşayınız.

www.2fmagazine.com 19


DOSYA

Plaja Giderken Teknoloji de Sizinle Gelsin

Teknoloji artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Plajlar ise teknoloji için biraz ‘’Tehlikeli’’ bir ortam oluşturuyor. Ama doğru cihazları ve aksesuarları seçerseniz teknolojiyi her zaman yanınızda taşıyabilirsiniz.

B

u Teknoloji birçok açıdan hayatımızın vazgeçilmez bir parçası ve her gün defalarca kullandığımız birçok cihaz var. Bazılarına öyle bağlıyız ki onlardan birkaç dakika uzak kalmaya bile katlanamıyoruz. Sinema salonuna gittiğinizde cep telefonunuza bakmadan kaç dakika dayanabiliyorsunuz? Aynı şey plajda da geçerli olacak ve siz ne kadar ‘’Teknolojiden uzaklaşıcam, biraz tatil yapıcam’’ deseniz de o cep telefonu, o müzik çalar, o kamera, o tablet çantadan çıkacak ve birçok defa elinizde olacak. Böylesi durumlarda doğru cihazları ya da cihazdan bağımsız olarak doğru aksesuarları seçmek lazım. Çünkü yaz mevsiminin bizim için anlamı ‘’denizkum-güneş’’ ve birçok teknolojik cihaz bu üçlüyü pek sevmiyor. 20 TEMMUZ 2014

Eğer başınıza kötü bİr şey gelİrse Cihazınız suyla kötü bir karşılaşma yaşarsa yapılacak ilk iş elektriği ortadan kaldırmak. Bunun için de en etkili yöntem cihazın pilini sökmek. iPhone gibi cihazlarda pili sökmek mümkün olmadığı için tek çareniz cihazı hızlıca kapatmayı denemek. Eğer elektriği çok kısa bir sürede kesmeyi başarırsanız cihazınızı kısa devrelerden koruyabilirsiniz. Bunun ardından tekrar elektrik bağlantısı kurmadan cihazın içerisindeki tüm suyun dışarı çıktığından emin olmak gerekiyor. Bu iş için en etkili yöntem pirinç dolu bir kapta birkaç gün bekletmek. Fakat her ihtimale karşı cihazı yetkili bir servise vermek de uzun vadeli hasarlardan korunmanızı sağlar.

Cihazının kumla tehlikeli bir yakınlaşma yaşarsa bu durumda pek acele etmemek lazım. Acele yaptığınız hamleler kumun daha derinlere gitmesine yada cihazını çizmesine sebep olabilir. Kuma karşı en faydalı yöntem basınçlı hava. Olay esnasında hızlıca üfleyerek cihazınızı temizlemeye çalışabilirsiniz. Daha kapsamlı bir temizlik için de benzincilerde bulunan basınçlı hava cihazlarını kullanabilirsiniz. Mümkünse sökülebilen parçaları sökün ve basınçlı havayı püskürtün. Şimdi sizlere hem plaja gittiğiniz işine yarayacak teknoloji ürünlerini ve sahip olduğunuz cihazları koruyabilecek aksesuarlardan oluşan listemizi paylaşacağız. Listemize uyun, plajlarda rahat edin!


DOSYA

Plajda Online Kalın

Sony Xperia Z2 Tablet

Panasonic Toughbook CF-31 - Ben her yerde çalışırım! diyenlere…

Samsung Galaxy S5

Sony Xperia Z2

Lifeproof iPhone 5 kılıfı

Lifeproof iPhone 5 kılıfı www.2fmagazine.com 21


moda

Kitap okumak için: Amazon Kindle + su geçirmez kılıf

Güneşten korunmak için: Netatmo June

Eşsiz selfie’ler ve su altı videoları için: Go Pro Hero 3+

Olmazsa olmaz: Su geçirmez İskambil kağıtları

Kendi müzik keyfiniz için: Sony Walkman NWZ-W273

HAZİRAN 2014 22 TEMMUZ

Şarjınız bitmesin diye: Güneş enerjili şarj aleti

Serin bir içecek istediğinizde: Bikini Betty - Açacaklı Bikini

Bunları Unutmayın

Müziği herkesle paylaşmak için: Logitech UE Boom



SAĞ L IDyt. K Bengi ÇETİNER

Tatilden Kilo Almadan Dönün

A

ilece, arkadaş ve dostlarla, bazen ise sakin, kafa dinlememin ön planda olduğu tatil planları çok öncelerden yapılır ve o tatil haftalarına kavuşmak ise iple çekilir. Hazırlıklar birbirini izler; forma girmek için yine aylar öncesinden diyete girilir. Tatile çıktığınız zaman, “diyet ne olacak” diye endişelenmeyin... Tatilde diyet stresi yapmayın, kilo vermek yerine tatilden aynı kiloda dönmeyi hedeflerseniz tatilin keyfini kaçırmamış olursunuz. Tatilden kilo almadan gelmek benim bunca yıllık tecrübelerime göre kilo vermek kadar önemli bir başarı. Eğer bu konuda çok disiplinli ve kararlıysanız ve “kesinlikle kilo vereceğim” diyorsanız en azından kilo verme hızınızı yavaşlatın. Haftada 1 kg yerine yarım kg ile yetinin. Çünkü yemek yemek ve keyifli masa başı sohbetleri de sağlıklı yaşamın ve hayatın bir parçası. Sakın kilo vermek uğruna tatilde gruptan ve programdan izole

24 TEMMUZ 2014

olmayın. En kolay yol her şeyden az miktarda yemek ve içmektir.

Herşey Dahİl Programları Lehİnİze Çevİrİn Tatilde eğer her şey dahil bir paket programla gidiyorsanız bunu kendi lehinize çevirebilirsiniz, yani “az ve sık yemek” prensibine bu sistemde uymak çok kolay olacaktır. Bunun için planınızı günlük yapın, yani o gün tatlı yemeye karar verdiyseniz diğer öğünlerdeki seçimi dengeleyin. Güne iyi bir kahvaltı ile başlayın. Tereyağlı omletler, yağ içeriği çok yüksek peynirler ve şarküteri ürünleri yerine; az yağlı peynir, haşlanmış yumurta veya az yağlı sebzeli omlet, salatalık, domates veya taze meyve, yulaf, müsli gibi kahvaltılık tahıllarla, süt veya yoğurt ilavesini tercih edebilirsiniz. İki ana öğünde de dengeli ve sağlıklı seçimler yapılmalıdır. Kızartmalar, aşırı yağlı gıdalar ya da sakatatlar yerine ızgara, buğulama ve haşlama olarak hazırlanmış, yağı alınmış etler yenilmelidir. Balık-tavuk gibi seçenekler, salata, haşlanmış sebze ve meyve ağırlıklı seçimler yapmanız hem sağlıklı hemde kilo korumada size yardımcı olacaktır. Yemeklerde bol bol salata, cacık tüketilebilirsiniz. Bunları nane, dereotu gibi lezzet veren taze otlarla karıştırabilirsi-

niz. Kan şekerinin hızla yükselip, hızla düşmesine sebep olan yağlı, şekerli ve ağır tatlılar yerine dondurma veya sütlü tatlılar tüketilmelidir.


SAĞ L I K

Ara öğünlerde krema, mayonez, cips, dip soslarından, kuruyemişlerden ve aşırı yağlı yiyeceklerden kaçınmanız gerekir. Meyve ve yoğurtlar, aşırıya kaçmamak kaydıyla dondurma, kuru kayısı, ceviz, kepekli bisküvi gibi besinler ara öğünler için idealdir.

Yarım Pansİyon Konaklamalı Otellere Dİkkat Edİn

lece kontrol edilmeyen açlık duygusu ile ağır yağlı ve tatlı yiyecekleri tüketme isteğiniz artar. Aç kalmak, öğün atlamak, kan şekerinin düşmesine; dolayısıyla şekerli besinlerin fazla tüketilmesine de neden olur. Bu sebeple böyle bir tatile çıkacaksanız öğünlerinizi düzenli alıp, öğün atlamaktan kaçınmalısınız. Unutmayın, sık ve azar azar beslenme metabolizmayı hızlandırdığı gibi, kan şekerinin kontrol edilmesini de sağlar.

Yarım pansiyon konaklamalı tatillerde genellikle yapılan yanlış; iki öğüne ağırlık verilip, ara öğünlerin geçiştirilmesidir. Yarım pansiyon oteller, kilo almak için en riskli olanıdır. Kişiler öğle yemeklerini geçiştirmek adına kahvaltıyı çok sıkı bir şekilde yapma eğiliminde olurlar. Akşam yemeğinin genelde açık büfe olduğu bu yerlerde ise 2 ana öğüne düşen beslenme şekli, kişiyi aşırı besin alımına zorlamaktadır. Uzun süre aç kalan kişinin, akşam hızlı ve fazla yemek yemesi kaçınılmazdır. Böywww.2fmagazine.com 25


SAĞ L I K Öğle Yemeğİnde Pİzza Keyfİ Öğle yemeğinde pizza keyfi yapacaksanız, kahvaltıda ekmeği daha az tüketin ve öğleden sonra büfeden sadece meyve alın. Akşam ise ızgara + salata ve sebze ile günü dengelemeye çalışın.

Alkol Seçİmlerİnİzde Ölçülü Olun Her akşam yemekle birlikte iki kadeh şarap veya alkol oranı daha yüksek olan bir kadeh rakı veya votka içebilirsiniz. Beyaz şarabı bol buzlu içmeyi veya maden suyuyla karıştırmayı da deneyebilirsiniz, böylece daha az alkol ve daha az kalori almış olursunuz. Eğer ölçüyü kaçırırsanız, ertesi gün daha bol su tüketin; ana öğünlerde balık, sebze yiyin; ara öğünlerde ise meyveye ağırlık verin. Sebze, potasyum açısından yüksek olduğu için lenf dolaşımınızı düzene sokar ve alkolün vücuttan hızla atılmasına yardımcı olur.

Sıvı Alımını Artırın Tüm gün sıcak havanın etkisiyle terleme oranı arttığı için su tüketimi ihmal etmemelisiniz. Susamayı beklemeden su tüketin ve mutlaka düzenli için. Günde en az 2-3 litre arasında su içilmelidir. Yine fazla sıvı kaybından dolayı elektrolit dengesini sağlayacak yoğurt, ayran ve cacık tüketimi de unutulmamalıdır.

Hareketİnİzİ Artırmaya Çalışın Her zaman yaptığınızdan daha farklı şeyler yapmaya çalışın. Sabah uyanıp yürüyün yoga, plates veya aerobik derslerine katılın veya bol bol yüzün.

26 TEMMUZ 2014


SAĞ L I K Yemek Saatlerİnİ Aç Kalmayacak Şekİlde Planlayın Tatilde de, diğer zamanlarda olduğu gibi uyumadan iki saat önce yemeyi bitirmek uygundur. Ancak bu son öğün, küçük bir ara öğün şeklinde olmalıdır. Akşam yemeği ise saat 20.00 civarında, en geç 20.30’da yenebilirse, çok iyi olur. Ancak tatil akşamlarında yemek daha geç yenebilir. Bu durumda bulunduğunuz ortama göre, saat 19.00 gibi, peynir ve salata veya 10 fındık ile kuru kayısı veya ayran ile grisini veya 1 dilim ekmek-peynirden oluşan küçük bir öğün yapabilirsiniz. Saat 21.00’de ise başlangıç yemeği yemeyip, sadece ana yemeği yiyerek, aşırı kalori alımından kaçınabilirsiniz. Yazın baklava gibi tatlılar yerine, dondurma veya meyveli tatlılar seçmeniz gerektiğini de unutmayın.

Ruhunuzu Dİnlendİrmeyİ İhmal Etmeyin Dinlenmek için, programsız zamanlara ihtiyaç duyarsınız. Özellikle plaj veya diğer doğal açık yerlerde kendinizi doğaya bırakarak, zamandan bağımsız olmanın keyfini çıkartın. Pratik derin nefes alma egzersizleri, gevşeme teknikleri, masaj ya da kendinizi şımartmak için diğer vücut bakımlarının da bu sürece katkısı olacaktır. Yeterince ve iyi dinlenmiş olacak şekilde uykunuzu almayı hedefleyin. Sorunları geride bırakın; en azından erteleyin ki tatilde bedeniniz, zihniniz ve ruhunuz gençleşmek, yenilenmek için fırsat bulsun.

www.2fmagazine.com 27


SAĞ L IDr. KGizem ARSLANOĞLU

RAMAZANDA AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI

R

amazan ayını sağlıklı geçirmenin yolu öncesinde bedeni hazırlamaktan geçer. Düzenli ilaç kullanan ya da sistemik hastalığı olan kişiler doktorlarının onayıyla oruç tutabilir. Doktor uygun durumlarda hastanın kullandığı ilaçları değiştirerek ya da saatlerini sahur ve iftar zamanlarına göre uyarlayarak gerekli düzenlemeleri yapabilir. Oruçluyken diş ağrısı ya da dişeti kanamasıyla karşılaşmamak için ramazan ayından önce gerekli kontroller ve tedaviler yapılmalıdır. Gerekli önlemler alınmazsa sahur ve iftar saatleri arasındaki uzun süreli açlık dönemi dişlerin çürümesini hızlandırabilir ve ağız kokusuna sebep olabilir. Yeme içme aktivitesi gerçekleş28 TEMMUZ 2014

mediğinde tükürük bezlerinin salgısı azalır. Ağız sağlığının korunmasında en önemli yardımcılardan olan tükürük, miktarı azaldığında diş yüzeylerini yıkayarak bakterileri ve gıda artıklarını uzaklaştırma görevini gerçekleştiremez. Ağız kuruluğuna bağlı olarak çürük aktivitesi ve dişeti iltihapları artar, bu durum ağız kokusunu da arttırır. Açlık nedeniyle mideden gelen kokuyu engellemek mümkün olmasa da ağız hijyenine bağlı oluşabilecek kokudan kurtulmak çok önemlidir. Suyun ve yeme içme faaliyetlerinin temizleyici etkilerinden faydalanılamayan ramazan ayında yapılacak ağız bakımı her zamankinden de

fazla önem taşır. Sahurdan ve iftardan sonra, yatmadan önce yapılacak olan ayrıntılı ağız bakımı hem dişlerin gün içerisinde çürümesini engeller hem de ağız kokusunu hafifletir. Ağız sağlığını korumak için su yutmamak kaydıyla dişleri fırçalamanın orucu bozmadığı da defalarca din adamları tarafından açıklanmıştır. Sadece dişlerin değil diş ipi yardımıyla diş aralarının ve uygun fırçalarla dil yüzeyinin de ayrıntılı olarak temizlenmesi gerekir. Ağızdaki tüm gıda artıkları temizlendiğinde çürüğü oluşturan bakteriler tüketecek besin bulamayacağı için dişleri çürütemeyecektir. Diş yüzeyinde gıda artıklarından oluşan plak tabakası olmadığında dişeti iltihabı da olmayacak dişetleri kanamayacaktır. İyi temizlenememiş dişler, diş araları


SAĞ L I K şekerli ve karbonhidratlı gıdalar hem dişlerin temizlenmesini zorlaştırır hem de ağız kuruluğunu arttırır. Bol su içmek ve sıvı tüketmek, meyve, sebzeden zengin öğünler oluşturmak ağız hijyenini koruyarak koku riskini azaltacaktır. Süt ve peynir gibi kalsiyumdan zengin besinleri tüketmek dişleri çürüklere karşı güçlendirir. Dişler fırçalandıktan sonra içilen sigara dilde ve yanaklarda da birikime sebep olarak gün boyu açlıkla sigara kokusunu bir arada çevreye yayacaktır.

ve protezler ağız kokusunun temel sebebini oluşturur. Ağız kokusu çoğunlukla ağız hijyeni eksikliğinden kaynaklansa da sistemik bir hastalığın belirtisi de olabilir. Düzenli diş hekimi kontrolleri ile ağız

içi etkenler ortadan kaldırılıp gerektiğinde sistemik sebepler araştırılmalıdır. Ağız kokusundan kurtulmak için ağız çalkalama suyu kullanmanın tedavi edici özelliği yoktur, ağız kokusunun sebebi tedavi edilmeden sürekli kullanılan gargaralar ağız florasındaki dengeyi bozarak ağız hastalıklarına zemin hazırlar. Diş hekiminin önerdiği ağız çalkalama sularını önerdiği sürelerde kullanmak uygun olur. İftardan sahura kadar tüketilen gıdalara dikkat ederek ağız ve diş sağlığımız korunabilir. Ramazan ayında tüketimi artan

Oruçluyken cerrahi işlemler dışındaki diş tedavileri yapılabileceği için gerekli durumlarda diş hekimine gitmekten kaçınılmamalıdır. Ertelenebilecek tedaviler hastanın isteği doğrultusunda ramazandan sonraya bırakılabilir ancak acil tedavilerin ertelenmesi diş kayıplarıyla sonuçlanabilir.

Ağız kokusunun sebepleri • Kötü ağız hijyeni • Diş ve dişeti hastalıkları • Hijyenik olmayan protezler • Ağızdan nefes almak • Açlık ve ağız kuruluğu • Mide hastalıkları • Diabet gibi bazı sistemik hastalıklar • Sistemik hastalıkların tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar • Boğaz enfeksiyonları • Tütün ürünleri ve alkol kullanımı (geçici süre için) • Sarımsak soğan gibi gıdaların çiğ olarak tüketimi (geçici süre için) www.2fmagazine.com 29


SAĞ L I K Dr. Deniz ÖNER

deniz@2fmagazine.com

i J ER

AL

G

eçmiş yıllarda yüzümde kızarıklık, pullanma ile kendini gösteren; daha sonra soğukta kızaran, kaşınan deri ile devam eden alerji ile tanışıklığım bugünlerde yeniden kendini gösterince bu konuyu paylaşmak istedim sizinle. Hele ki güneşte, doğada daha da çok zaman geçireceğimiz yaz günlerinde güneş, çimen alerjilerinden, arı sokmaları gibi ölümle sonuçlanan alerjilere karşı da tedbiri elden bırakmamak gerekiyor. Alerji, herhangi bir maddeye karşı vücutta oluşan anormal bir hassasiyet reaksiyonudur. Alerjen denilen protein yapısındaki bazı yabancı maddelere karşı bağışıklık sisteminin aşırı cevap vermesi ve bunun sonucunda da vücuda zararlı olan bir takım maddelerin ortaya çıktığı hastalıklar 30 TEMMUZ 2014

grubunun ortak adıdır. Bu proteinler normalde vücudumuzun bağışıklık sistemi tarafından büyük reaksiyonlar olmadan bertaraf edilirler. Ancak alerjik kişilerde bu tür proteinlere karşı immünglobülin E tipinde antikor yanıtı olur. Bu antikorların alerjenle daha sonra karşılaşma sonucu girdiği reaksiyonlarla özellikle histamin gibi bazı maddeler açığa çıkar. Yine alerjenle karşılaşılan alana başta eozinofil denilen beyaz kan hücrelerinin bir alt çeşidi hücreler gelirler. Bu hücreler ve ortaya çıkan maddeler, kişinin kendi dokularına zarar vermeye başlar

Alerjİ türlerİ Alerjik hastalıklar kabaca, solunum yolunun alerjik hastalıkları, gıda alerjileri, böcek alerjileri ve

ilaç alerjileri olarak sınıflanabilir. Bu alerjilerin bir kısmında cilde ve mide barsak sistemine ait bulgular da görülebilir. Bunun dışında özellikle arı sokması alerjisi gibi olaylarda maalesef tüm vücut ve özellikle solunum ve dolaşım sistemi etkilenerek ölümler ortaya çıkabilir. Solunum yolunun alerjik hastalıkları saman nezlesi (alerjik rinokonjunktivit) ve alerjik astım olarak isimlendirilmektedir. Bebeklik döneminde daha çok derinin alerjik hastalıkları karşımıza çıkmaktadır. Bunların birçoğu da gıdalara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Yaş biraz ilerledikçe saman nezlesi ve alerjik astım sıklık açısından atak yapmakta ve öne geçmektedir. Kadın erkek ayrımı tam olarak yapılmasa da kadınlarda alerjik hastalıkların erkeklerden daha sık görüldüğü aşikâr bir durumdur.


SAĞ L I K Alerjiye yol açan etkenler nelerdir? Alerjiye yol açan etkenlere “alerjen” diyoruz. Ev tozu içinde bulunan akar dediğimiz küçük böcekçiklerin çıkartıları, polenler, küf mantarları, hayvan tüyleri ve hayvansal bir takım çıkartılarda bulunan protein yapıdaki maddeler, gıdalarda bulunan protein özellikli maddeler ve bazı ilaç molekülleri alerjik etkili olabilirler. Polenler; Ağaçlar yaz başından ortasına kadar, çimenler ilkbahar sonu yaz başı, otlar yaz sonu sonbahar başı artan alerji sebebidir. Küf / Mantar; Yaz ve erken sonbaharda küf spor sayısı en yüksek düzeylerine çıkar. Biçilmemiş tarlada yürümek, kuru toprakla uğraşmak, yaprakları toplamak küf ve mantar temasını arttırır. Ev tozları; Ev tozları (mite) atıkları,

evde özellikle kuru iklimlerde major allerjen kaynağıdır. Bulunduğu yerler; yatak, kumaş kaplı mobilyalar, halılar, tüylü oyuncaklardır.

Hayvansal Allerjenler Ev allerjenlerinde hayvansal kaynak-

lar arasında kediler (en sık karşılaşılan), köpekler, kuşlar, tavşanlar ve kemirgenler yer alır. Arı alerjisi özellikle arı tarafından birkaç kez sokulan ve genetik olarak yatkın kişilerde ortaya çıkar. Ülkemizde özellikle arı yetiştiriciliği-

www.2fmagazine.com 31


SAĞ L I K nin çok olduğu bölgelerde rastlanmakla birlikte diğer insanlarda da görülebilir. Özellikle piknik yapılan yerlerde arı sokması sık rastlanılan durumlardan biridir. Arı alerjisinin gelişmesi için de kişinin daha önceden arı tarafından sokulmuş ve duyarlanmış olması gerekir.

ALERJİK HASTALIKLARDA DERİ BULGULARI Dermatit: Deride kaşıntı, pullanma, renk değişiklikleri, derinin kalınlaşması şeklinde karşımıza çıkan atopik dermatit, hem sık görülmesi, hem de gelecekte saman nezlesi ve astım gibi hastalıkların ön habercisi olması nedeniyle önemli bir alerjik hastalıktır. Derinin ikinci önemli alerjik hastalığı ürtikerdir. Yuvarlak veya oval, beyaz veya kırmızı şişlikler şeklinde karşımıza çıkar. Lezyonlar birkaç milimetreden birkaç santim büyüklüğüne kadar olabilir.

SOLUNUM SİSTEMİ ALERJİLERİ Klinikte en sıklıkla görülen alerjik hasta-

32 TEMMUZ 2014

lıklar solunum yolunun alerjik hastalıklarıdır. Bunlardan saman nezlesi ve astım birlikte görülebileceği gibi ayrı ayrı birer hastalık olarak da karşımıza çıkabilir. Saman nezlesi olan hastaların büyük bir çoğunluğunda astım gelişebileceği unutulmamalıdır. Saman nezlesinde en çok burunda su gibi akıntı, tıkanıklık, hapşırık, kaşıntı gibi şikâyetler görülmektedir.

GÖZ ALERJİLERİ Gözlerde

kaşıntı, kızarıklık, sulanma, batma gibi şikâyetler vardır. Genellikle saman nezlesi ile birliktedir, şikâyetler mevsimsel artış gösterebilir.

SİNDİRİM SİSTEMİ ALERJİLERİ Besinlere bağlı alerjiler de ağız içi veya ağız çevresinde lezyonlar, ishal, kusma, burunda akıntı, deride şişlik kızarıklık, astım ile karşımıza çıkabilir.

ANAFİLAKSİ Alerjik reaksiyonların en ağırı, en hızlı gelişeni ve en dramatik sonuçlar doğurabilen halidir. İlaçlar ve gıdaların anafilaksiye en sık yol açan ajanlar olduğu söylenebilir. İlaçlardan da en sık romatizmal ağrı kesicilerin ve antibiyotiklerin anafilaksiye sebep olduğu görülmektedir. Bunlar dışında önemli bir anafilaksi nedeni de arı ve diğer böcek sokmalarıdır. Gıdalardan da kabuklu deniz ürünleri ve fındık ezmesinin anafilaksiye en sık


SAĞ L I K neden olan gıdalar olduğu bildirilmektedir. Anafilakside istisnalar dışında en sık görülen belirtiler deriye aittir ve hemen hemen tüm olgularda bulunur. Bunu solunum yollarına ait olan bulgular izler, daha sonra ise tansiyon düşmesi ve mide barsak belirtileri görülür. Deri, havayolları, kalp-damar ve mide barsak gibi birçok organ sistemi tek başına ya da birlikte etkilenebilir. Bu belirti ve bulgular; deride yaygın kızarıklık, kaşıntı, kurdeşen plakları, bronşlarda tıkanıklık, üst solunum yolunda ödem, mide barsak sisteminde hareketlerin artışına bağlı bulantı, kusma, ishal, kalpdamar sisteminde tansiyon düşmesi ve/veya ritm bozuklukları görülebilir. Sık görülen diğer be -

lirtiler burun, gözler ve damakta kaşıntı, hapşırık, dışkı ve idrar kaçırmadır. Bazen anafilaksinin ilk belirtisi bilinç kaybı olabilir. Bu belirtilerden dakikalar sonra ölüm olabilir.

Alerjilerin tedavisi Bazı hastalıklarda bir takım ilaçlar kullanılabildiği gibi, özellikle arı sokması aler-

jilerinde ve solunum yolunun alerjik hastalıklarında alerji ve immünoloji hekimi tarafından karar verilmesi gerekli olan aşı tedavisi uygulanabilir. Aşı tedavisi doğru, zamanında ve yerinde uygulandığından son derece başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Daha önceden şiddetli arı alerjisi geçirmiş kişilerin yanında her zaman adrenalin oto-enjektör (EpiPen vb.) taşıması gereklidir. Epinerfin içerir. Epinefrin anafilaktik şokta kullanılan en önemli ilaçtır.

Alerjİden Korunma Yüksek risk altındaki çocukların ve kişilerin belirlenmesi, allerjenden uzak durmak ve bu konudaki eğitim önemlidir. Amaç hassasiyet oluşumunun önlenmesidir. Küçük atopik (alerjiye yatkın) çocukların izlenmeye alınarak solunumsal alerjilerden korunması; gebelik ve emzirme döneminde allerjenden uzak durmak. İlaç tedavisi ve immunolojik tedavilerle alerjik hastalığı olan hastanın bir sonraki hastalığa ilerlemesine engel olmak. Çevresel olarak alerjen olan veya kişinin daha önceden hassasiyeti olduğunu fark ettiği madde ve ortamlardan uzak durarak bir dereceye kadar korunma sağlanabilir. Sağlıkla Kalın

www.2fmagazine.com 33


Mutlaka Gรถrmeniz Gereken 10 Festival

34 TEMMUZ 2014


Dünyanın dört bir yanında farklı kültürler, farklı amaçlar için geleneksel festivallerde bir araya geliyor. Bazıları boyalar, bazıları ışıklar, bazıları da ateşle kendileri için değerli olan bir günü kutluyor. Hepsinde de ortaya başka hiçbir yerde yaşanması mümkün olmayan anlar çıkıyor. Biz de bu sayımızda imkanı olanların mutlaka görmesi gereken www.2fmagazine.com 35 10 festivali derledik.


F

estival dediğimizde günümüzde akla müzik ya da sinema festivalleri geliyor. Çünkü modern hayatın içinde festival mantığı bu alan üzerine yoğunlaşmış durumda. Sevilen müzik grupları bir araya geliyor, günlerce ardı ardına konserler veriyor. Bizler de günlerce tek işimizin müzik olmasının keyfini en azından birkaç günlüğüne yaşamak için bu festivallere gidiyoruz. Benzer şekilde sinema festivallerini düşünelim. Sinema yakından takip edenlerin günlerce beklediği, adeta sanat zevkinin tavan yaptığı birkaç gün geçirirler. Fakat festival kelimesini kullanma sıklığımız arttıkça anlamı da biraz azalmaya başlamış durumda. Artık ‘‘Shopping Fest’’ gibi aslında çok da festival havası yaşatmayan garip organizasyonlarımız var. Bazen ise 3 müzik grubu bir araya geldiğinde ya da yeşillikler üzerine birkaç genç toplanıp yüksek sesli müzik çaldığında bunu festival olarak nitelendiriyoruz. Aslına bakarsanız bunlar ‘’Festival’’ olarak nitelendirmek için fazlasıyla zayıf aktiviteler. Gerçek ‘’Festival’’leri görmek için genellikle bir geçmişi olan, bir toplumu din ya da tarih üzerinde birleştiren olaylara bakmak lazım. Çoğunun ardındaki hikayeler bugün geçerliliğini yitirmiş olsa da bazı festivaller toplumları birleştirmeye, iyi mesajlar vermeye ve eşsiz görüntüler yaşatmaya devam ediyor. İşte sizler için bu festivaller arasından seçtiğimiz en önemli 10 festival. Fırsatınız varsa onları mutlaka görün; 36 TEMMUZ 2014

Holİ - Hİndİstan Holi, Hindistan’da yapılan kutlamalarla tanınan bir festival olsa da aslında tüm Hindu dünyasında kutlanır. Dolayısıyla Hindu nüfusunun yüksek olduğu her yerde küçük çapta da olsa kutlanmaktadır.

na dayanıyor. Dolayısıyla onlar için dini bir festival olduğu söylenebilir. Fakat festivalin eğlenceli hali, tüm dünyadan insanları çekiyor. Yani bu festivale katılmak illa bir Hindu olmaya gerek yok. Hindu efsanelerine göre şeytan

Holi, iki aşamalı bir festival. Biz onu daha çok ikinci aşamasıyla tanıyoruz: havalara renk tozlarının fırlatıldığı ve ‘’Renk Festivali’’ olarak bilinen aşama. Ancak festivalin bu aşamasıyla bağlantılı olan birkaç ritüeli daha var. Holi’nin geçmişi, Hindu tanrıları-

kral Hiranyakashipu ve onun kardeşi Holika, elde ettikleri güçle herkesi kendilerine tapmaya ve karşı gelenlere işkence uygulamaya başlar. Fakat Hiranyakashipu’nın kendi oğlu Prahlada, iyi bir tanrı olan Vishnu’ya inanır ve ona tapacağını


söyler. Bunun üzerine Hiranyakashipu oğluna da işkence uygular. Holika ise Prahlada’yı ölülen yakıldığı odunların üzerine götürür ve yaklamaya hazırlanır. Holika’nın üzerine ateşten korunmasını sağlayan bir pelerin vardır. Fakat ateş yanmaya başladıklar rüzgar eser ve birden pelerini Holika’da uçurup Prahlada’yı götürür. Bu sayede Prahlada ateşten kurtulur ancak Holika yanar. Bu esnada da Vishnu ortaya çıkar ve Hiranyakashipu’yu öldürür. Böylece kötülük sona erer ve iyilik kazanır.

Bu hikaye, Hindu takviminin son ayı olan Phalgun’un son dolunay gününde ateş yakılarak kutlama yapılmasına vesile olmuştur. Dolunay gecesi ateş yakılır ve etrafında dans edilerek iyiliğin zaferi kutlanır. Ertesi gün ise renklerle yapılacak ritüel için herkes bir araya toplanır. Bu hikayenin temeli Vishnu’nın enkarnasyonlarından biri olan Krishna ve onun eşi Radha arasında aşka dayanıyor. Krishna, mavi renkli bir tanrı çünkü Putana isimli şeytan tarafından zehirlenmiş. Bu sebeple doğal rengin-

deki kızlarla gençliğinde ilişki kuramıyor. Fakat annesi Krishna’ya beğendiği kız olan Radha’ya gitmesini ve ona olan aşkını anlatmasını istiyor. Krishna, Radha’nın da kendisini sevdiğini anlıyor ve eş olabilmek için onun yüzünü bir renge boyamak istediğini söylüyor. Radha da bunu kabul edince büyük aşıklar sonunda eş olabiliyorlar. Bu yüz boyama hikayesi, festivaldeki renk cümbüşünün nereden geldiğini anlatıyor. Renkli pudraları alan kişiler bunlar havaya ve birbirlerinin yüzüne fırlatıyor. Ayrıca evinin

www.2fmagazine.com 37


önünde ya da içinde olan kişilere de suyla karıştırılmış boyalar sıkılıyor. Ev sahipleri ise önce boyayla karşılık veriyor ardından da tatlı ve içecekler ikram ediyor. Tüm bu eğlencenin ardından herkes temizleniyor, temiz kıyafetlerini giyiyor ve aile ziyaretlerine başlıyor. Festivalin bu son kısmını bizdeki bayram ziyaretlerine benzetmek mümkün. Hindistan’ın Braj bölgesinde çok uzun ve kalabalık bir şekilde kutlanan Holi, her yıl Şubat ve Mart aylarına denk gelen tarihlerde kutlanıyor. Hindu takvimi bizim takvimimizden farklı olduğu için zamanı farklılık gösteriyor.

Nabana No Sato Nabana No Sato aslında festivalin düzenlendiği botatik bahçesinin adı. Kendi alanında dünyanın en büyük ve en özenli bahçelerinden biri Nabana No Sato, aslında festival olmasa bile gezilmeye değer bir yer. Fakat eğer doğru tarihlerde oraya giderseniz, çok daha etkileyici görüntülerle karşılaşmanız mümkün. Bu festival ‘’Kış Işık Festivali’’ olarak biliniyor. Şuanki festival görsel şölen ve turistik bir aktivite olarak yapılıyor. Yani çok uzun bir geçmişi yok. Fakat Japonların kış festivali kavramı geçmişe dayanan bir gelenek. Çoğunlukla kar yağışını ve yeni yılın gelişini kutlayan Japonlar için kış mevsiminin ayrı bir yeri var. O yüzden birçok bölgede kar ve kış festivalleri düzenleniyor. Nabana No Sato da kışın başlayan ve kış bittiği zaman sona eren bir festival. Kasım ayında milyonlarca güneş enerjili LED lamba ile donatılan park, eşsiz bir ışık gösterisi yaratıyor. Eğer kışın en soğuk zamanlarında giderse38 TEMMUZ 2014

niz sıcak Saki içerek içinizi ısıtmanız mümkün. Bu parkın kurulması ve her yıl aynı özenle ışık festivalinin düzenlenmesi

Japon disiplini ve inadının bir göstergesi. Festivale dahil olmak için parkın giriş ücretleri 24 dolar civarında.


La Tomatina İspanya’nın ünlü Domates Festivali, aslında Boğa Festivali kadar eskiye dayanan bir festival değil. İlk olarak 1945 yılında başladığı söyleniyor. Hakkında birkaç rivayet var. Fakat en çok anlatılanı gençler arasında bir taşkınlık sonrası başladığı yönünde. 1945 yılında bir müzik festivali için Valencia’nın Bunol şehrine gelen gençler, gün içerisinde enerjileriyle birçok farklı şey yaparken içlerinin birinin diğerine bir sebze fırlatmasıyla ortalığı karıştırıyor. Elbette etraftaki dükkanlar bu durumdan zararlı çıkıyor ve her taraf sebze oluyor. Ancak bu olay ilginç şekilde ülke çapında ünlü oluyor ve bir gelenek haline dönüşüyor. Fakat durumdan pek de memnun olmayan yerel halk, birkaç kez bu festivali yasaklatıyor. 1960’lardan bu yana festival her yıl ağustos ayının son çarşamba günü düzenleniyor. Festivalin tarihi, dini bir geçmişi olmadığı gibi pek kuralı da yok. Tek hedef eğlence için birbirine domates fırlatmak. Kurallar ise; 1- Domatesleri ezerek fırlat, 2- Domatesten başka bir şey fırlatma. Festival dolayısıyla her yıl şehre 40,000 ile 60,000 turistin gittiği söyleniyor. Son yıllarda her yıl 125 ton domates şehrin sokaklarında fırlatılıyor. Festival uzun yıllar ücretsizdi. Fakat 2013’te festival alanına giriş için 10 avroluk giriş ücreti konuldu. Ayrıca festival alanından geçen domates yüklü kamyonlardan birinin üstünde olmak isterseniz bunun için de ayrı bir ücret ödemeniz gerekiyor. www.2fmagazine.com 39


Albuquerque Balon Festivali Sıcak hava balonları gökte çok güzel görüntüler yaratan araçlardır. Hele de bunlardan 600 tanesinin bir araya geldiğini düşünün… İşte her yıl ABD Albuquerque’de Balon Festivali 600 balonu bir araya getiriyor. Bu festival ilk olarak bir rekor denemesi olarak ortaya çıkmış. 1972 yılında 770 KOB radyosu 50. yaşını kutlamak için bir tanıtım çalışması yapmaya karar vermiş. Bunun üzerine New Mexico’da kendi balonunun sahibi olan tek kişi Sid Cutter’a gitmişler. İlk başta hedef balon üzerine logo yerleştirip uçurmakmış. Fakat sonra konu bir balon buluşması yapmaya gelmiş. En büyük balon buluşmasının 12 balonla gerçekleştirildiğini duyunca bu rekoru kırabileceklerini düşünmüşler. İlk etkinlikte balonlar bir otoparktan havalanmış ve toplam 13 balon katılım göstermiş. Ardından her yıl hem balon hem de izleyici sayısı katlanarak artmış. 2000 yılında tam 1,019 sıcak hava balonu Albuquerque semalarına havalanmış. Ancak muazzam kalaba-

40 TEMMUZ 2014

lık sebebiyle organizasyon zorlukları yaşanınca balon sayısının 750 ile sınırlanmasına karar verilmiş. 2009 yılında

ise balon sayısı, iniş alanında yaşanan zorluk sebebiyle 600’e düşürülmüş. Festival her yıl ekim ayında düzenleniyor.


Burning Man Belki de listede en tahmin edilemez, en farklı festival bu olsa gerek. Her yıl Nevada Çölü’nde düzenlenen Burning Man, gece gündüz devam eden, yaratıcılığın, absürdlüğün sınırlarını zorlayan bir festival. Festivalde ilginç kostümler giyen kişilerden inanılmaz detaylı heykeller, binalar inşa eden tasarımcılara rastlamak mümkün. Festivalin teması her yıl farklı oluyor ve tasarımcılar bu konuya uygun çalışmalar yapıyor. Festival aslında bir odun yakla töreni olarak 1986’da ortaya çıkmış. Bir grup genç bir araya gelerek, başka kültürlerde de gördüğümüz ateş yakıp etrafında eğlenme ritüelini sergilemeye başlamışlar. Ardından bu buluşma ve ardından yakılan ateş bir gelenek halini almaya başlamış. Her yıl artan katılımcı ve ziyaretçiyle birlikte

büyümüş. 1997 yılında ise festival önemli bir değişim geçirmiş. O yıla kadar festival alanına otomobil ile gelip gösteri yapmak serbestmiş. Fakat tehlikeli hız denemeleri sebebiyle araç kullanımı yasaklanmış ve festival alanı özel bir alan haline getirilmiş. O za-

mandan beri festival alanına katılımcı olarak girmek için aylar öncesinden başvuru yapmak gerekiyor. Ziyaretçiler ile festival alanına bilet satın alarak girebiliyor. Festivali özel ve ilgi çekici kılmak için festival fotoğraflarının yayınlanması da izne tabi tutulmuş. Elbette

www.2fmagazine.com 41


Burning Man Festival çadırları

akıllı telefonlar artmasıyla birlikte artık festivalden daha fazla fotoğraf görmek mümkün. Burning Man, her yıl ağustos ayının son pazarttesi günü başlıyor ve eylül ayının ilk pazartesi günü sona eriyor. Sona erdiği gün büyük bir odun heykel geleneksel olarak ateşe veriliyor.

Lantern Festival Günümüzde içinde ateş yanan 42 TEMMUZ 2014

fenerleri gökyüzüne bırakmak çok sık rastlanan bir ritüel. Biz bunlara ‘’Dilek Balonu’’ diyor olsak da aslında çıkış noktası farklı. Özellikle Budistler arasında çok yaygın olan bu gelenek, Ay Takvimi’ne göre yılın ilk 15 günü sonunda gerçekleştirilir. Geleneklere göre bugün ‘’Cennet günü’’ olarak geçer ve parlak balonları gökyüzüne bırakmak bir nevi cennet kutlamasıdır.

Fakat tek efsane bu değildir. Bir başka efsaneye göre bugün kışın sona erdiği gündür ve zorlu kışın atlatılması sonrası kutlama amacıyla fenerler gökyüzüne bırakılır. Yine bir başka inanışa göre ise fenerler insanın eski ruhunu simgeler ve her yeni yıl yeni bir ruha kavuşur. Dolayısıyla önceki yıldan kalan ruh fenerle birlikte gökyüzüne bırakılır. Festival özellikle Çin’de ve


Tayvan’da çok geniş katılımla kutlanır. Dolayısıyla bu ülkeler bu festivali görmek için tercih edilebilir.

Sapporo Kar Festivali Japonya’nın Sapporo şehrinde düzenlenen Kar Festivali, Japonya çapında birçok kış festivalinden biri. Festivalin başlangıcı 1950 yılına dayanıyor. O yıl 6 üniversite öğrencisi Odori Park içerisinde kardan heykeller www.2fmagazine.com 43


Sappora Kar Festivali

yaparak bu festivalin ilk adımlarını atmış. Çalışmalar dikkat çekince heykellerin sayısı artmaya başlamış. Ülke çapında ünlü olmasını sağlayan ise Japon Savunma Kuvvetleri’nin bir heykel inşa etmesi olmuş. 1955 yılında festivale katılan Savunma Kuvvetleri, kardan oldukça büyük bir heykel inşa ederek herkesin odağı haline gelmiş. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası birçok festivalin sekteye uğradığı Japonya’da Sapporo Kar Festivali yeni bir heyecan yaratmış. O yıldan bu yana düzenlenmeye devam eden festivalde kar kullanılarak inşa edilen çok dikkat çekici eserler görmek mümkün. Geçmiş yıllarda ekonomik buhran sebebiyle kar taşıyan kamyonların bulunamaması yüzüden bazı heykkeler kar yerine variller kullanıla44 TEMMUZ 2014


rak inşa edilmiş. Fakat günümüzde her yıl yeterli kar yağışı olmasa da bile bölgeye ciddi miktarda kar taşınıyor. Günümüzde Sapporo Kar Festivali, Sapporo kentinin ünlü stadı Tsudome’un bulunduğu bölgede düzenleniyor.

Electric Forest Festivali Listemizdeki en genç festival bu. 2008 yılında ilk olarak Rothbury Festivali olarak düzenlenmeye başlanan bu organizasyon, 2011 yılında Electric Forest ismini almış. İyi de olmuş çünkü bu isim etkinliği anlatmakta çok daha etkili. Festival boyunca orginazyonun yapıldığı ormanlık bölge lazerlerle ışıklandırılıyor ve adeta bir ‘’Elektrik Ormanı’’na dönüşüyor. Elektric Forest festivalinin teması müzik üzerine. İsmiyle uyumlu şekilde festivalde genellikle elektronik müzik grupları sahne alıyor. Tiesto, Skrillex, The String Cheese Incident gibi ünlü isimleri festivalde görmek mümkün. Festival Michigan - Rothbury’de bulunan Double JJ Resort’ta düzenleniyor ve 4 gün sürüyor. Festival 2014 yılında 26 - 29 Haziran tarihleri arasında düzenlendi ve 100’ün üzerinde performansa sahne oldu.

www.2fmagazine.com 45


Glastonbury Festivali Glastonbury, müzik ve özgürlük çatışı altında binlerce kişiyi buluşturan dünyanın en büyük festivallerinden biri. Festivalin ismi düzenlendiği yerden geliyor. Bu festival Pilton - Somerset bölgesinde kırsal bir bölge olan Glastonbury’de yaklaşık 3,5 milyon kilometrekarelik bir alanda 1970’den beri düzenleniyor. Glastonbury aslında 1900’lerin başında bu bölgede düzenlenen bir festivale dayanıyor. Fakat festivalin bugün bildiğimiz halini alması 1970’lerden sonra gerçekleşmiş. Özellikle Hippi akımı, 70’lerden itibaren Glastonbury’nin çok ünlü olmasını sağlamış. Glastonbury’de birçok sahne ve etkinlik alanı olsa da bölgenin çoğunluğu yeşil alan üzerinde. Bu sebeple festival esnasında yağmurun yağdığı günler büyük çamur gölleri oluştuğuna tanık olmuştuk. Ancak gençler bunu da sorun etmiyor, çamurla da eğ-

46 TEMMUZ 2014

lenmenin bir yolunu bulunuyor. Glastonbury’yi son yıllarda 170 binden fazla izleyici takip etmişti. Bu yıl da yine benzer rakamlar olması bekleniyor. 80’in üzerinde sahnede, 1000’e

yakın etkinlik ise gerçekten dolu dolu 4 gün geçirmenin mümkün olduğu festivalde Metallica, Lily Allen, Jack White, Lana Del Rey, Kasabian, Massive Attack gibi birçok ünlü müzisyen ve grup sahne alıyor.


Uluslararası Kumdan Heykeller Festivali Dünyanın en büyük kumdan heykeller festivali Portekiz’in Algarve bölgesinde düzenleniyor. Uluslararası bir festival olan ve kısaca FIESA olarak bilinen bu festivale her yıl birçok yabanlı sanatçı katılıyor. Her yıl farklı bir tema üzerine şekillenen FIESA, 150 bin metrekarelik bir alan üzerinde 35 ton kum kullanılarak inşa edilen 50’a yakın heykele ev sahipliği yapıyor

www.2fmagazine.com 47


Röportaj

Melih BİLGİN

melih@2fmagazine.com

Intel’in Türkiye’de açılışını yeni yaptığı Ar-Ge Merkezi, ’’Açık Ar-Ge’’ yaklaşımıyla tüm ekosistem için bir kaldıraç etkisi yaratmayı hedefliyor. Ar-Ge merkezinin kuruluş hikayesini, çalışma yapısını ve hedeflerini Intel Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın ve Intel Türkiye Ar-Ge Direktörü Aslı Eşme’ye sorduk Aslı Hanım öncelikle sizi tanıyarak başlayabilir miyiz? Burak Bey ile geçtiğimiz sayılarda bir röportaj yaptığımız için kendisini tanıyoruz :) Kendi cümlelerinizle kendinizi nasıl tanımlarsınız? Ben Aslı Eşme. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik Mühendisliği mezunuyum. Çalışma hayatıma çip tasarımcısı olarak başladım. Çip tasarımı elektronikte özel bir alandır. Bu konuda İngiltere’de master da yapmıştım. Döndükten sonra ilk olarak Alcatel’de çalışmaya başladım. Daha sonra birkaç çip firmasında daha ça48 TEMMUZ2014

lıştım. Son olarak da Ericsson’da İş Geliştirme Direktörü olarak çalışıyordum. 2012’nin sonlarında intel’e geçiş yaptım. Ar-Ge merkezi konusundaki fikirlerini hayata geçirmek için Intel’e geldim. O dönemden bugüne kadar da çok keyifli bir yolculuk oldu. Ar-Ge Direktörü dendiğinde akla şaçı başı dağınık, beyaz önlüklü bir adam geliyor insanın aklına. Siz gayet şık ve güzel bir hanımefendi olarak bu imajı yıktınız bizim zihnimizde. Ar-Ge direktörlüğüne geçiş süreciniz nasıl oldu?

Aslı Eşme: Intel’in Ar-Ge merkezi kurmak için çeşitli fikirleri varmış zaten ben şirkete gelmeden önce. Burak bu konuda çalışmalar yapmış, bir hayal oluşturmuştu. Burak Aydın: Ben işin hayal kısmını hallettim, kurmak onlara kaldı :) Aslı Eşme: :) Intel dünya lideri bir teknoloji firması. Intel’in Türkiye’de Ar-Ge merkezi kuracak olması bende de bir heyecan yaratmıştı. Bu ekibin hevesini ve heyecanını da görünce ‘’O zaman beraber kuralım’’ dedik ve


Röportaj çok güzel bir yolculuğa başladık. Ar-Ge sektöründe pek bayan yoktur. Ben okurken de bizim bölümümüzde kız öğrenci sayısı çok azdı. Ama çalışma hayatımda bu açıdan şanslıydım diyebilirim. Çalıştığım yerlerde hep bayan sayısı fazlaydı. Parmakla gösterilerdi ‘’Bayanların bol olduğu departmanımız’’ şeklinde. Siz burada yeni projeleri destekleyen bir merkezin direktörü olarak çalışıyorsunuz. Peki sizin kendi kişisel girişimleriniz, projeleriniz oldu mu daha önce? Ya da hala var mı? Aslı Eşme: Aslında küçük projelerim oldu daha önce. Benim eşim de Elektronik Mühendisi. Evde çiplerin, donanımların, havyaların bu-

lunduğu bir masamız vardır. Orada değişik şeyler yaptık. Bu fikirlerden birini hayata da geçirdik. Ek iş olarak yaptığımız bir projeydi. Söz Sizde’de canlı yayında izleyiciler arasında anında evet ya da hayır anketi yapılıyordu. Biz bu sistemi kablolu olarak kurmuştuk. Her izleyicide bir kumanda vardı ve bunlar kabloyla bir merkeze bağlanıyordu. Daha sonra bunun kablosuz halini yapmayı düşündük ama geç kaldık. Şimdi bazı yerlerde görüyorum, kablosuz versiyonu da yapılmış, kullanılıyor.

kezleri var. Ama biz burada Açık ArGe modeli uyguluyoruz. Bu açıdan dünyadaki 3 merkezden biriyiz. Merkezlerden biri İrlanda’da Bulut Bilişim çözümleri üzerine çalışıyor. Almanya’da Münih kentinde bir açık Ar-Ge merkezi daha var. O merkezdeki odak noktası otomotiv. Otomobil ekosistemiyle birlikte çalışmalar yürütülüyor. Üçüncü olarak ise Türkiye’deki bu merkez açıldı. Bizim burada iki odak noktamız var; Nesnelerin interneti ve öğrenme teknolojileri.

Intel’in Türkiye’dekine benzer Ar-Ge merkezleri dünyanın başka yerlerinde de var mı?

Intel’in böyle bir merkez kurmak için Türkiye’yi tercih etmesinin sebebi nedir?

Aslı Eşme: Intel Labs’in dünyanın birçok farklı bölgesinde Ar-Ge mer-

Burak Aydın: Türkiye hep önemli bir pazar oldu. Gelişen pazarlar içeri-

www.2fmagazine.com 49


Röportaj sindeki yeri hep üst sıralardaydı. Bununla birlikte Türkiye’den hep güzel fikirler, projeler çıktı. Bunlar hep Intel’in Intel Türkiye ve Türkiye’ye bakışını olumlu etkiledi. Bunun haricinde Türkiye nüfusun %65’inin 32 yaşından daha genç olduğu, 160’ın üzerinde üniversitesi olan, genç mühendisler yetiştiren, girişimcilik açısından parlayan, dünya çapında rekabet edebilecek büyük şirketlere sahip bir ülke. Tüm bunlara bakınca Intel için Türkiye hem çok önemli bir pazar, hem

de Ar-Ge yapmak için çok uygun bir yer. Aynı zamanda bu merkez bölge için de önemli bir nokta. Sadece Türkiye değil, Türkiye’nin içinde bulunduğu ve köprü görevi gördüğü bu coğrafya için de bölgesel bir Ar-Ge merkezi olarak konumlandırıyoruz. Dolayısıyla burası Intel’in işlemci geliştireceği, omurgasını oluşturan ürünlere Ar-Ge yapacağı bir tesis değil, yeni teknolojileri ve yeni şirketleri destekleyeceği bir merkez olacak. Bu tanımlama

doğru mudur? Aslı Eşme: Burada biz yenilikçi bir Ar-Ge modeli uyguluyoruz. Burada, seçtiğimiz alanlarda ekosistemle el ele hareket etmeye çalışıyoruz. Ar-Ge’nin belirli araçları vardır. Onlardan faydalanıyoruz. Akademik araştırmalar için fonlarımız olabiliyor. Üniversitelerde öğretmenlerle birlikte çalışıyoruz. Intel içerisinde girişimcilikle ilgilenen ekipler var, onlara destek oluyoruz. Yani birçok alanda işbirlikleri yürütüyoruz. Ama temel olarak baktığınızda bizim burada yaptığımız şey proje üretmek. Dış proje ortaklarımız için burada projeler üretiyoruz. Bu merkezde farklı teknoloji sergileme alanları da var. Bu merkez içerisine, bu binaya ne tür cihazlar yerleştirdiniz, teknolojiler kurdunuz? Aslı Eşme: Burada çok yoğun biçimde Intel teknolojisi kullanıyoruz elbette. Sunucularımız, bilgisayarlarımız hepsinde Intel teknolojisi var. Kurduğumuz özel sistemlerden biri Nesnelerin İnterneti üzerine. İçerisinde hem bizim hem de iş ortaklarımızın geliştirdiği teknolojiler var. Bundaki amaç bu teknolojiyi ete, kemiğe büründürmek aslında. Çünkü Nesnelerin İnterneti dediğiniz bu çok açık bir kavram oluyor. Biz burada bunu fiziksel şekilde hayata geçirip daha iyi anlaşılmasını sağlıyoruz. Örneğin bir Akıllı Ev çözümümüz var. Kameralar, sensörler, akıllı prizler vb. cihazlarla donatılmış bir ortam. Bunların hepsini yönetebilen

50 TEMMUZ2014


Röportaj

bir merkez var. Bu merkeze cep telefonundan da erişebiliyoruz. Burada bu sistemi programlıyoruz, farklı özelliklerini sergiliyoruz. Perakende mağazaları için geliştirilen bir sistemimiz var. Uzaktan da programlanabilen bir sistem. Kamera

sayesinde sizin cinsiyetinizi, yaşınızı tespit edip size ona göre içerik gösterebiliyor. Bu bir reklam olabilir, bir ürün görseli olabilir. Bu sistemle de teknolojinin perakende alanındaki imkanlarını sergiliyoruz. Bu sisteme daha fazla özellik de eklemek mümkün.

Üzerinde çalışmaya devam ediyoruz. Bir de Akıllı Şehirlerle ilgili çözümlerin bulunduğu odamız mevcut. Bu sistemlerin sayısını artırmaya devam edeceğiz. Bu ofisin her yerini sensörlerle donatacağız. Burak Aydın: Buradaki amacımız demo yapmak değil. Açılış vesilesiyle çeşitli demo bölümleri kurduk. Ama buradaki asıl amacımız büyük şirketlerle çalışmak. Bu şirketlerle birlikte ticarileşebilen, sadece Türkiye’de değil dünyada da kabul gören projeler geliştirmek. Yani bir ‘’Know How’’ yaratmak. Intel’in kapalı kapılar ardında 3 nesil sonrasının işlemcileri üzerine çalışan, bir sürü çekirdeğe sahip işlemciler geliştiren ekipleri var. Ama bunlar ticawww.2fmagazine.com 51


Röportaj ri birer sır ve bu sebeple kapalı Ar-Ge merkezlerinde geliştiriliyorlar. Örneğin Almanya’daki açık Ar-Ge merkezi, oradaki ünlü otomobil markaları Audi, BMW, Mercedes ile araç içi iletişim sistemleri üzerine çalışıyorlar. Bu çalışamalar kısa bir süre sonra ticari ürünlere dönüşüyor. Bizim de burada yapmak istediğimiz şey bu. Uluslararası başarı önemli bizim için. Burada geliştirilen projelerin ticari bir aşamaya gelmesi durumunda onlara nasıl bir desteğiniz olacak? Örneğin daha ucuza işlemci satmak gibi bir düşünceniz olabilir mi? Aslı Eşme: İlginç bir yaklaşım oldu bu, düşünmek lazım :) Burada IP hakları üzerinden anlatarak ilerleyebiliriz. Eğer bir şirket kendi geliştirip, patentini aldığı bir ürüne yeni bir özellik eklemek ister, yeni bir inovasyon yapmak isterse biz ona destek oluyoruz ve hedefine ulaşmasını sağlıyoruz. Ancak fikir de biraz bizden çıkmışsa, geliştirme sürecine biz de katkıda bulunmuşsak o zaman haklarını paylaşıyoruz. Burak Aydın: Intel’in yaratacağı katma değer aslında işlemciyi ucuza satmak değil. Burada Intel ile, büyük iş ortaklarıyla iş yaptık diyip üzerine bu Intel logosunu basacak olmak bence parasal desteklerden çok daha önemli. Patent konusunda başvurularınız oldu mu? Aslı Eşme: Şimdiye kadar 2 patent 52 TEMMUZ2014

başvurusu yaptık. Biri eğitim alanında diğeri de giyilebilir teknoloji alanında. Bundan sonra da içerisinde bulunduğumuz projelere oldukça patent konusunda çalışmalarımız olacak. Bundan sonraki büyüme hedefleriniz nedir? Aslı Eşme: Şuanda 12 kişiyiz. Öncelikli hedefimiz 30 kişilik bir ekip haline gelmek. Ardından da 100 kişilik bir ekip oluşturmak istiyoruz. Projelerimiz arttıkça biz de büyüyeceğiz.

Endüstri dünyasıyla projeler yapmak istediğimizi söylemiştim. Eğer projeler çok büyük olursa biz de çok daha fazla çalışan sayısına ulaşabiliriz. Hedefimizi 100 olarak belirledik ama projelere göre büyüyeceğiz. Burak Aydın: Burası maksimum 30 kişilik bir merkez. Dolayısıyla büyümeye devam ettiğimiz sürece farklı bir merkeze daha ihtiyacımız olacak. Bu konuda da Ankara’ya bir merkez açma düşüncemiz var. Orada eğitim alanına odaklanan bir merkez olabilir. Büyüme


Röportaj planlarımız çerçevesinde bunu da değerlendiriyoruz. İşbirlikleriniz olacak mı? Burak Aydın: Ar-Ge merkezimizi açarken ‘’kendi başımıza yapmayalım’’ dedik. O yüzden endüstriyle işbirliklerimiz var. Devam eden projelerimiz vardı zaten, bunları artırabiliriz diye düşünüyoruz. Bunun yanında üniversiteler var. Birçok üniversite ile işbirliklerimiz var. Bunları sayısını daha da artımak istiyoruz. Önemli çalışma ortaklarından biri Tübitak. Çeşitli proje ortaklarımızla Tübitak’a gidip desteklerle projeleri büyütebiliriz. Hedeflerimiz arasında bu da var. Tüm bunlara ek olarak girişimcilik ekosistemiyle de bir şeyler yapmak istiyoruz. Ama tek tek girişimcileri dinleyip, onlara destek olabilecek bir yapımız yok. Girişimcilerle daha çok üniversiteler üzerinen bir araya gelip onlara destek vermek istiyoruz. Şimdi Galieo kartlarından 1000 adedin üzerinde dağıtım yapacağız üniversitelerde. Üniversiteler bu gibi destekleri girişimcilere, yeni projelere versin, projeler gelişsin. Daha sonra biz de yarışmalardan çıkan, belirli bir noktaya gelmiş projeleri alıp dünyaya açmak için çalışalım. Hedefimiz bu. Bu soruyu sormamızın sebeplerinden biri de girişimcilik ekosistemi açısından Intel’in Türkiye’de Ar-Ge merkezi açmasının heyecan yaratmış olması. Örneğin Girişimcilik Vakfı’nın ilk basın toplantısında Sina Afra bu konudaki heyecanını dile getirmişti. Kısacası girişimcili ekosistemi de böyle

Ar-Ge işbirliklerinin artmasını istiyor. Burak Aydın: Elbette, biz zaten Sina ile de iletişim halindeyiz. Ben şahsen onun Girişimcilik Vakfı hamlesini çok başarılı ve çok değerli görüyorum. Bence çok güzel bir iş yapıyor. Türkiye’de girişimcilik ekosistemini geliştirmemiz çok önemli. Bu sadece Etohum ya da Girişimcilik Vakfı gibi organizasyonların çabasıyla olmaz. Herkesin bir ucundan tutup yukarı kaldırması lazım. Çünkü bugün tüm dünyada ekonomiler girişimcilik ekosistemine bağlı hale gelmeye başladı. 55 kişilik bir şirketin 19 milyar dolar değere ulaşması mümkün. Artık buradan şirket satın almaları geliyor,

buradan şirket evlilikleri geliyor, buradan dünya çapında şirketler çıkıyor. O yüzden bizim de teknoloji üreten, teknoloji satan şirketler yaratmamız lazım. Yoksa Twitter’da, Facebook’ta birinci olmuşuz neye yarar. Aslı Eşme: Bizim amacımız bir kaldıraç etkisi yaratmak. Sektörün tüm oyuncularıyla yakın ilişkiler içerisindeyiz. Örneğin Burak’ın da söylediği gibi Tübitak ile yakın bir işbirliğimiz var. Destek fonlarının nasıl daha girişimci dostu olabileceği konusunda onlara kendi fikirlerimizi iletiyoruz. Avrupa Birliği fonlarından faydalanmak istiyoruz. Amacımız tüm girişimcilik ve Ar-Ge ekosisteminde bir kaldıraç etkisi yaratmak www.2fmagazine.com 53


Röportaj

Melih BİLGİN

melih@2fmagazine.com

ASUS' UN HEDEFİ ÖNCE AKILLI TELEFON, ARDINDAN GİYİLEBİLİR ÜRÜNLER ASUS Türkiye Sistem İş Grubu Ülke Müdürü Bora Aras, bizleri ofisinde misafir etti ve hem kendisi hem de ASUS ile ilgili sorularımızı yanıtladı. ASUS’un yakın vadede en büyük yeniliği ZenFone akıllı telefon serisi olacak. Ardından da giyilebilir ürünlerin gelmesi muhtemel. Bize kısaca kendinizi anlatabilir misiniz? Kendi cümleleriyle Bora Aras kimdir? ASUS Türkiye Sistem İş Grubu Ülke Müdürü olarak görev yapmaktayım. ASUS’ta yaklaşık 8 yıldır çalışıyorum. Daha önce çeşitli BT distribütörlerinde çalışmıştım. Ağırlıklı olarak network, kablosuz ağ, sunucu ürünlerine üzerine görevlerde bulunmuş54 TEMMUZ 2014

tum. ASUS’a geldiğimde de ilk olarak bu ürünlerle bağlantılı bir görevdeydim. Ardından PDA ürünlerine geçiş yaptım. Netbook, Notebook derken şirket içerisinde farklı bir yapıya geçiş yapıldı. Ben de bu değişim sonrasında Türkiye Sistem İş Grubu Ülke Müdürü olarak görev yapmaya başladım. Size birkaç kişisel sorumuz

olacak. Genelde bunu teknoloji şirketlerinde görev yapan tüm yöneticilere yöneltiyoruz; Teknolojiyle aranız nasıl? Hangi cihazlarla ilgilisiniz? Ben teknolojiye çok meraklıyım. Çocukluğumdan gelen bir merakım var. Daha ilkokulda, 5. sınıfın sonunda biriktirdiğim paralarla kendime Atari 800 XL almıştım. Genelde oyun


Röportaj için kullanılırdı ama aynı zamanda bir bilgisayardı. O zamanlardan beri cihazlar almak, onları kurcalamak, donanımlarını yükseltmek çok sevdiğim bir şeydir. Bazıları için teknoloji bir araçtır. Bir ihtiyacı var ise cihazı alır ve kullanır. Bazıları için ise teknoloji bir amaçtır. O cihaza sahip olmak tek hedeftir. Bende de biraz böyle diyebilirim. Bazen ‘’ilk ben sahip olayım’’ arzusuyla alıp hiç kullanmadığım cihazlar oluyor. Bu tabi biraz keseye zarar bir durum. Çünkü teknoloji kullandıkça faydalı bir şey. Ama kişisel merakım olduğu için yakından takip ediyorum, bazen sabredemeyip hemen satın almak istiyorum. Şunu da söyleyeyim; sadece ASUS ürünlerini değil, sektördeki tüm gelişmeleri yakından takip ederim. Yeni teknolojiler, rakipler neler üretmiş hep takip etmeye çalışırım. Bu görevimin haricinde benim için kişisel bir tatmin. Bu bahsettiğiniz acele edip zarar etme durumu giyilebilir ürünlerde yaşanıyor diyebilir miyiz? Özellikle akıllı saatlerde ilk nesil ürünler tüketicileri pek memnun etmedi. Evet, akıllı saatlerin ilk nesli çok başarılı olamadı. Bazı açılardan eksik olduğunu gördük. Teknolojiye ilk kez siz sahip olduğunuz zaman bu eksikleri ilk elden yaşamış oluyorsunuz. İlk 1 hafta çok iyi gibi geliyor, daha sonra gittikçe daha az kullanıyorsunuz. Bunu spor salonuna yazılmaya benzetebiliriz. Bir hevesle yazılıp 3-5 hafta gidiyoruz, daha sonra 5-6 ay spor salonuna sponsor oluyoruz :) Tabi bunu giyilebilir ürünlerin hepsi için söyleyemem. Bazı ürün-

ler faydalı da oluyor. Şimdi giyilebilir ürünlerle günde kaç adım attığımızı, ne kadar kalori harcadığımızı takip edebiliyoruz. Bu çok kritik mi derseniz değil elbette. Ama o cihaz kolunuzda olduğunda sizi daha fazla adım atmaya, hedefleri gerçekleştirmeye motive ediyor. Günün sonunda daha iyi rakamlar görmek istiyorsunuz. Dolayısıyla böyle bir faydası olduğunu da söyleyeyim. Şuanda hangi ürünleri kullanıyorsunuz? Aslında kullandığım birçok farklı ürün var. Ama sürekli olarak kullandıklarım; Akıllı telefon, ultrabook ve tablet. Akıllı saat aldım, 2 gün kullandım sonra bıraktım. Şarjı çok çabuk bitiyordu, o yüzden kullanımı şimdilik bana uygun gelmedi. Pil süresi yeterince uzayana kadar mekanik saatleri kullanmaya devam edeceğim.

objektif olmaya çalışıyorum. Sonuçta bizim üretmediğimiz ürünler de var. Onlarda başka markaları kullanıyorum elbette. Akıllı telefon olarak ne kullanıyorsunuz? Şuan ZenFone’un bir sample modelini kullanıyorum. Bu ürünü yakın zamanda Türkiye’de de satışa sunacağız. Bu mühendislik örneklerinden biri. Masaüstü bilgisayarınız var mı? Aslında masaüstü bilgisayar kullanmayı uzun zaman önce bıraktım. Önceden daha iyi konsantre olabildiğimi düşündüğüm için kullanıyordum ama özellikle Ultrabook’ların gelişinin ardından bıraktım. Yine konsantre olmak için masa başında çalışıyorum ama Ultrabook’umu masanın üzerine koyuyorum. Ofisimde de bir monitö-

Marka konusunda bir önyargınız var mı? Bill Gates’in çocuklarına iPod kullanmayı yasaklaması gibi sizin de ‘’Eve Apple sokmam’’ gibi kurallarınız var mıdır? Böyle bir kuralım yok. Herhangi bir markaya karşı ‘’evime sokmam’’ şeklinde bir düşüncem olmadı. Her zaman www.2fmagazine.com 55


Röportaj karsak en popüler ürün grubumuz anakart. Yaklaşık %50’lik bir pazar payımız var. Bununla birlikte monitör pazarında payımız çok önemli derecede yükselmeye başladı. Dizüstü pazarına bakarsak geçen seneyi %17’lik bir payla tamamlamıştık. Tablet pazarında da yükselişteyiz. Yani kısacası pazar payı anlamında anakart en popüler ürün ama adet açısından bakarsak en fazla satılan ürünlerimiz taşınabilir bilgisayarlar.

rüm var, işe geldiğim zaman Ultrabook’umu monitöre bağlayıp çalışıyorum. Hobileriniz nelerdir? Hobi deyince tabi akla ilk olarak boş zaman geliyor. İçinde bulunduğumuz tempo içerisinde ciddi bir hobi ile ilgilenecek zamanı pek bulamıyoruz açıkçası. ‘’Zamanım yok’’ demek bir bahanedir, insan her şekilde istediği şeyler için zaman yaratmayı başarabilir fakat en azından çok derinlemesine ilgilenecek kadar zaman bulamıyorum diyebilirim. Ayırabildiğim zamanda genelde spor yapıyorum. Spor salonuna gidip formumu korumaya çalışıyorum. Ba56 TEMMUZ 2014

lık tutmayı severim, yaz ve bahar aylarında balığa çıkıyorum. Genel olarak yaz mevsimini, denizi - güneşi daha çok severim. ASUS Türkiye’de en çok hangi ürünlerle popüler? Hangi ürünler daha çok satılıyor? Pazar payı anlamında ba-

Tablet - Dizüstü melezi ürünler konusunda nasıl bir beklentiniz var? Pazar bu yönde bir değişim geçirir mi? Bizim ‘’detachable’’ dediğimiz klavyesi ayrılabilen ürünlerin satışı artacak. Bu ürünlerin belli bir popülarite kazandığı doğru. Fakat kullanıcı alışkanlıklarına baktığımızda dizüstülerin çoğunlukla iş için kullanıldığını görüyoruz. Tablet ise sosyal medya ve o y u n gibi konularda devreye giriyor. Dolayısıyla kullanıcı gözüyle bu iki ürün aslında birbirinden ayrılıyor. O yüzden biz melez ürünlerin artacağını fakat çok muazzam seviyelere çıkmayacağını düşünüyoruz. Yani 2015 yılının sonunda %50’lik bir pazar payı elde etmesini beklemiyoruz. Türkiye’de baktığımız zaman halen en çok satılan ürün 15.6 inç-


Röportaj

lik, 500GB HDD, mutlaka optik sürücüsü olan dizüstüler. Kalın olmasına rağmen optik sürücüden vazgeçmiyorlar. İncelik, fiyat performans gibi konular genelde ikinci planda kalıyor. Burada optik sürücü algısı halen değişmedi. Aslında USB belleklerin çok popüler olduğu ortada fakat insanlar bir kere bile kullanacak olsalar opitk sürücü istiyorlar.

Ama genel anlamda dizüstü pazarında inceliğiyle ön plana çıkan Ultrabook’ların satışı artmaya devam edecek. Buradaki incelme trendinin de devam edeceğini söyleyebiliriz. Ürünler daha da incelecek. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda melez ürünlerin yanında ince ürünlerin de popüler olmasını bekliyoruz.

Adet açısından en fazla satılan ürün taşınabilir bilgisayar dediniz. Son yıllarda bilgisayar satışlarının tabletlerin gelişiyle yavaşladığını görüyoruz. Gelecekte de düşüşün devam etmesi bekleniyor. Bu tabloda sizin tablet ve akıllı telefon pazarındaki hedefleriniz neler? Dizüstü bilgisayar satışları 2012 yılından beri düşüşte. 2012 ve

www.2fmagazine.com 57


Röportaj

2013’ü düşüşle kapattı. Biz 2014’te de düşük beklediğimizi daha önce açıklamıştık. Bu düşüş ilk tahminlerimize göre %5’ler civarında olacaktı. Şuan %10’unun üzerine çıkabileceğini görüyoruz. Elbette pazarda işler hızlı değişiyor, bu söylediklerimiz birkaç ay sonra değişebilir ama şuanki tablo %10 civarında bir düşüş yaşanacağını gösteriyor. Bu düşüşün sebebi insanların dizüstü bilgisayara ihtiyaç duymaması değil. Evet, tabletler dizüstülerden bir miktar pay çalmaya başladı. Ama tek sebep bu değil. Bilgisayarların kullanım ömrü de uzadı. Önceden insanlar 2 yılda bir bilgisayar yenilerken artık 4-5 aynı bilgisayarı kullanabiliyor. Bu bilgisayarların daha dayanıklı olduğu şekilde algılanmasın. Teknolojik ömürden bahsediyorum. Önceden 2 yıl önce aldığınız bir bilgisayar yeni uygulamaları çalıştıramazdı, RAM yetmezdi, işlemci güçsüz kalırdı. Ama bugün ihtiyaç duyduğumuz temel uygulamaları 4-5 boyunca rahatlıkla ça58 TEMMUZ 2014

lıştırabilecek dizüstüler mevcut. Bu da cihaz yenileme dönemlerini uzatıyor. Yani dizüstü bilgisayarlara talep var, belki ileride pazarın yeniden büyüdüğü dönemler de olacak. Ama pazarın dinamikleri eskisine göre daha farklı ve bu da şuan için bir küçülme olarak rakamlara yansıyor. Ta b l e t pazarına baktığımız zaman son yıllarda çok ciddi bir yükseliş görüyoruz. Geçtiğimiz yıl pazar 3 kat büyüdü. 1 milyon adetler seviyesinden 3 milyon adetlere yükseldi. Biz de bu büyüme içerisinde kendi satışlarımızı 5 kat artırdık. 2013 yılında 110 bin adet seviyelerinde tablet sattık. Bu da %3’lük bir

pazar payı demek. Tablet pazarı çok zorlu bir pazar. 100’ün üzerinde markanın olduğu bir pazardan bahsediyoruz. Bazı markalar çok düşük adetler getirmiş, tek bir parti mal getirip pazardan çıkmış. Bu da bir kalite problemi yarattı. Servis konusunda ciddi sıkıntılar yaşandı. Bu sıkıntılar sonucunda marka sayısında ciddi azalma bekliyoruz. Elbette Çin’den ürün getirip satan tüm firmalar pazardan çıkar diyemem. Müşteri memnuniyetine önem veren firmalar yoluna devam edecektir. Öte yandan farklı bir açıdan bakınca ucuz tabletler tüketicilere tabletle tanışma fırsatı tanıdı. Belki ilk tabletlerinden çok performans alamadılar ama tabletin nasıl bir şey olduğunu gördüler. Bundan sonra orta ve üst segment tabletlere yöneleceklerdir. Bu sayede tablet pazarının bu yıl da büyüyeceğini tahmin ediyoruz. Biliyorsunuz Fatih Projesi kapsamında bir hayli yüksek adette tablet dağıtıldı. Bu


Röportaj bile başlı başına bir büyüme yaratıyor zaten. Ama özel projeleri dışarıda bıraksak bile %30’luk bir büyüme olmasını bekliyoruz. Yaz aylarıyla birlikte yeni bir pazara daha giriş yapıyoruz. Akıllı telefon ürünlerimiz yaz aylarında Türkiye’de satışa sunulacak. Akıllı telefon pazarı en hızlı gelişen, kullanıcıların sıkça cihaz yenilendiği, adetlerin yüksek olduğu bir pazar. Kimse bir akıllı telefonu 5 yıl kullanmıyor. Büyük bir çoğunluk 1 ya da 2 yıl içerisinde cihazını yeniliyor. Yani büyük bir pazara giriş yapıyor olacağız. Bunun hem artıları hem de eksileri var. Daha fazla kullanıcıya, daha kişisel bir cihazla hitap etmek ASUS için bir artı. Ama cihazın kişisel olması, tamamen sorunsuz olmasını gerektiriyor. Kullanıcıları memnun etmeniz lazım. Bu sebeple biz de

müşteri memnuniyetini en seviyede tutarak, kalite ve servis desteğinden taviz vermeden akıllı telefon pazarında yer alacağız. Peki nasıl bir pay hedefiniz var? Kısa vadede rakamlar olarak bir hedef yok açıkçası. Biz yeni bir iş başlatıyoruz. İş başlatırken önemli olan doğru kararları vermek, satış kanalını doğru oluşturmak gerekiyor. Bu sebeple şimdilik adet konusuna odaklanmıyoruz. Fiyat seviyesi olarak 500 TL ile 1300 TL arasında değişen fiyatlar olacak. 4, 5 ve 6 inçlik modellerle 3 farklı fiyat seviyesinde olacağız. Şimdiye kadar Türkiye’de 1500 - 2000 TL arası en popüler segment olmuştu. Yaklaşık %25’lik bir

pay bu segmentteki telefonlardan oluşuyordu. Türkiye’de insanlar gerçekten akıllı telefona iyi paralar harcıyor. Ama yakın zamanda gelen taksit kararı sonrası en popüler segmentin daha düşük fiyat bandında olmasını bekliyoruz. İnsanlar biraz daha ucuz ürünlere yönelecekler. Biz de bu taleplere cevap veriyor olacağız. Taksit kararı elbette operatör kanalını çok daha önemli hale getirdi. Zenfone ürünlerimiz için biz de operatörlerle görüşme halindeyiz. Giyilebilir ürünler konusunda ASUS’tan yenilikler duyacak mıyız? Giyilebilir ürünlere baktığımız zaman bu ürünlerin bir başka cihazla eşleştiğini görüyoruz. Elbette teknolojik açıdan tablet ve dizüstü bilgisayar ile de eşleşmesi mümkün ama kimse tabletini cebinde taşımıyor. Dolayısıyla giyilebilir cihazların en uyumlu olduğu cihaz akıllı telefon. Biz de akıllı telefon ürünlerimizi piyasaya sunduktan sonra giyilebilir teknoloji konusunda adımlar atacağız. Son olarak yıl sonuna kadar kullanıcılar için farklı sürpriziniz var mı diye soralım :) Farklı sürprizlerimiz olacak. Akıllı telefonlarımız geliyor sadece bununla sınırlı değil. Yıl sona ermeden başka duyurularımız da olacak. Çok teşekkürler bize vakit ayırdığınız için. Ben teşekkür ederim. Zamanı geldiğinde yeniliklerimizi sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz

www.2fmagazine.com 59


Röportaj

Melih BİLGİN

melih@2fmagazine.com

Bir dönemin Türkiye’deki en ünlü bilgisayar markalarından biri olan Escort, birkaç yıllık aranın ardından kendi markasını taşıyan ürünlerle yeniden pazara girdi. Artık Türkiye’de üretim yapmıyor olsa da yerli bir marka olmanın avantajlarını kullanan Escort, yakın zamanda farklı ürünleri de Türkiye’de kullanıcılarla buluşturacak. Escort’un yeni dönemdeki çalışmaları Nar Teknoloji Genel Müdürü Halil Öztürk’le konuştuk.

Escort Efsanesi Tablet ve Akıllı Telefonlarla Geri Döndü 60 TEMMUZ 2014

Escort 2000’li yılların başında çok tanınmış bir markaydı. Fakat sonra ismini pek duyamadık. Escort neden böyle bir ara verdi? Escort ilk yerli marka, ilk girişimci marka olarak Türkiye’de çok önemli bir yer edinmişti. O dönemlerde en yeni ürünleri, teknolojileri en uygun fiyatla Türkiye’ye getirmek çalışıyorduk. Bunda çok başarılı olduk. O dönemde çok güçlü olan bilgisayar markaları bugün pazarda yoklar. O günün devlerinden olan IBM, Sony gibi markalar bilgisayar üretimini tümüyle bıraktılar. Dolayısıyla pazarda çok önemli değişiklikler oldu. Biz aslında Escort olarak sektörden çıkma ya da ara verme gibi bir durumun içerisinde olmadık. Escort Bilişim, 12 iştirakiyle her zaman sektördeydi. Sadece birkaç yıl boyunca Escort markasıyla çok popüler ürünler


Röportaj üretmedik. Bunun da temel sebebi Escort’un ortağı olduğu Toshiba markasının gücüydü. Zaten Toshiba gibi bir markamız olduğu için Escort markasıyla aynı pazara girmeye gerek duymadık. Bunun yerine başka alanlara yöneldik. Örneğin girişim sermayesi yatırım ortaklığı, yazılım firması, pos çözümleri üreten şirketler kurduk. Bu şirketler Escort çatısı altında faaliyetlerine devam ediyor. Dolayısıyla biz her zaman buradaydık aslında ama çok göz önünde olmayan ürünlerle devam ediyorduk. 2013’ün sonlarında ise Escort geri

döndü. Bu geri dönüş nasıl oldu? Biz 2003 yılında Türkiye’ye ilk akıllı telefonu getirmiştik. PC206 isimli bir cihazdı ve HTC ile ortaklaşa geliştirdiğimiz bir üründü. Hatta bende bir örneği var hala, çalışmaya devam ediyor. Bu cihazın ardından 2005 yılında bugün bildiğimiz şekliyle ilk tableti Türkiye’ye getirdik. Digi-

note markasıyla birlikte bu tabletleri Türkiye’ye getirmiştik. Hatta Joye markası da o yıllarda hakları alınmış bir markaydı. Bugün de bu markayı kullanmaya devam ediyoruz. Ardından 2010 yılında bir tablet pazarının gelişeceğini düşünerek bu konuda daha kapsamlı araştırmalara başladık. O yıl Türkiye’de sadece 4,400 adet tablet satılmıştı. Böylesine düşük adetlerin olduğu bir pazara bizim gibi büyük bir markanın girmesi çok mantıklı değildi. O yüzden çok acele etmedik, pazarın biraz daha olgunlaşmasını bekledik. Ama bir şekilde geri dönüş kararını almış ve çalışmalara

başlamıştık. Bu noktada şuna da değinmek lazım; Türkiye’de tablet pazarında servis önemli bir konu. Servis desteği konusunda sıkıntı yaşayan çok fazla kullanıcı var. Biz bu konuda da farkımızı ortaya koymak istedik. Bazı markalar cihazları 100 TL’ye satarken en ucuz tamire 50 TL ücret istiyordu.

Biz küçük tamirlerde kullanıcı hatası sonucunda oluşmuş olsa bile para almayabiliyoruz. Genelde USB arızası görülüyor. Bu tamirin maliyeti 1 dolar. Biz müşteri memnuniyeti adına bu değişimleri ücretsiz yapıyoruz. Daha ciddi sorunlarda ise tamir ücretleri 25 TL civarlarında oluyor. Özellikle giriş seviyesi modellerde tamir ücretleri 25 TL’nin üzerine çıkmıyor. Bunun haricinde bir de ürünlerin geri dönme oranları var. Bazı markalarda %50’ye varan geri dönüşler oluyor. Yani satılan cihazların yarısı arızalı çıkıyor. Global markalarda bu oran %5’in altındadır. Biz de onlara yakın seviyelerdeyiz. Ürün geri dönme oranları %10’lar seviyesinde. Akıllı telefon pazarına da yine Escort markalı ürünler sunacaksınız. Bu konuda nasıl bir planınız var? Akıllı telefon da bizim ilgilendiğimiz bir alandı fakat öncelikle tablet ürünlerimizle hamlemizi yaptık. 2012 yılında pazar büyüyünce çalışmalarımızı hızlandırdık ve 2013 Eylül - Ekim aylarında ilk ürünler Türkiye’de satışa sunuldu. Bu noktadan itibaren odağımızı akıllı telefonlara yönlendirdik. Akıllı telefon pazarında %80 oranında bir büyüme var. Bu pazarda mutlaka yer almalıyız dedik. Ekran boyutlarına baktık ve 5 inç boyutunun ideal olduğuna karar verdik. Akıllı telefon işlemcilerinde çok fazla seçeneğiniz yok. Zaten işlemci üreticileri sınırlı. Orada da 4 çekirdekli işlemci tercih ettik. Son dönemde pazarda yerel markaların başarılarını görüyoruz. Hatta bir marka lider de oldu Türkiye pazarında. Bu bizi çok sevindiren bir durum oldu. www.2fmagazine.com 61


Röportaj Biz de üst düzey özellikleri uygun fiyata sunan bir telefon ile pazarda iddialı olmayı hedefliyoruz. Fiyat henüz kesinleşmedi ama muhtemelen 699 TL gibi bir fiyatla 5 inç ekranlı ilk akıllı telefonumuzu satışa sunacağız. Temmuz ayının başında Escort markalı ilk akıllı telefon satışa sunulmuş olacak. Burada 5 inçlik modelin yanında

bir de 5.7 inçlik prototip gördük. Bu modeli de Türkiye’ye getirmeyi düşünüyor musunuz? Akıllı telefon pazarında biz öncelikle haddimizi bilerek hareket etmek istiyoruz. Sonuçta biz köklü bir akıllı telefon üreticisi değiliz. Adımlarımızı yavaş yavaş atacağız. 5.7 inçlik model büyük ekran isteyen kullanıcılara hitap edebilir fakat bu tür ürünlerde fiyat seviyesi 1,000

TL’nin üzerine çıkıyor. Durum böyle olunca da kullanıcıların tercihi global markalara kayıyor. O yüzden biz şimdilik 1,000 TL’nin üzerinde fiyatlarla ürün satmayı pek düşünmüyoruz. En azından yıl sonuna kadar böyle bir planımız yok. Akıllı telefon haricinde farklı cihazlar var planlarımızda. Örneğin 21.5 inçlik bir tablet prototipi var, 12.1 inçlik bir tablet prototipi var. Bunlar Android işletim sistemi, ARM işlemci kullanan ürünler. İlk başta çok pahalı gibi görünse de aslında maliyeti uygun ürünler. Önümüzdeki aylarda bu ürünlerle ilgili planlarımız var. Daha sonrasında ise Intel işlemcili, Windows işletim sistemli ürünler da planlarımızda yer alabilir. Biz özellikle akıllı saat prototipini beğendik. Çünkü piyasadaki benzerleri hep başka bir cihaza bağımlı çalışıyor. Bu model SIM kartı kendi içerisinde barındıran, tek başına kullanılabilen farklı bir model. Bu ürünle ilgili planınız var mı? Bu ürünü ben bir Uzakdoğu seyahatim esnasında gördüm. Üreticilerden biri prototip olarak sergiliyordu. Bir örnek alıp getirdim Türkiye’ye, 2 hafta kadar test ettim. Bence başarılı bir ürün, Türkiye’de ilgi görebileceğini düşünüyorum. Belki akıllı telefonda yaptığınız her işi yapmayabilir. Çünkü ekranı klavye kullanımı için küçük. Ama dokunmatik ekranı güzel ve aynı zamanda arama yapabilmesi çok güzel bir özellik. Bu ürünü Türkiye’ye getirmek için görüşmelerimiz sürüyor. Hem operatör hem de üreticiyle görüşüyoruz. Ye-

62 TEMMUZ 2014


Röportaj

terli talebin olup olmayacağını araştırıyoruz. Eğer istediğimiz adetlerde bir ilgi olacağını görürsek hızlıca getirip Türkiye’de satışa sunabiliriz. Şuanda üretiminizin tamamı Çin’de yapılıyor. Türkiye’de üretim planınız var mı gelecekte? Yeniden böyle bir yatırım düşünüyor musunuz? İlk yerli PC’yi biz ürettik, bu bilgi birikime sahibiz. Grup şirketlerimizden bazıları da komponent üretimleri yapmıştı. Yani hem ekonomik hem de bilgi birikimi anlamında Türkiye’de üretimi düşünebilecek bir markayız. Ama bunun için uygun ortamın oluşması lazım. Türkiye’de vergi çok yüksek, bunun azaltılması lazım. Verilen teşviklerin daha da artırılması lazım. Örneğin son zamanlarda yine çok konuşulan bir konu; yerli otomobil üretimi. Biliyorsunuz Koreliler bu işe 60’lı yıllarda başladı. O yıllarda her yer ormandı Güney Kore’de. Şimdi bu ülkeler otomobilde kendi markalarını yarattılar dünya çapında satıyorlar. Biz o yıllarda Güney Kore gibi ülkelere kıyasla çok daha güçlüydük ama onlar kadar hızlı gelişemedik. İlk başta taklit ürünlerle başladılar, montaj üzerine işler

yaptılar fakat zamanla markalaşıp kendi ürünlerini geliştirmeyi başardılar. Bizim de bir noktadan başlamamız gerekirdi. Bugün baktığınız zaman belki kısa vadede Türkiye içerisindeki talebe yönelik üretim yapılabilir. Akıllı telefon dediğimiz şeyi üretmek çok da zor değil aslında. Ekran ve işlemci üreticileri zaten belli. Global markalar bile bazı parçaları bu firmalardan tedarik ediyor. Dolayısıyla gerekli parçaları tedarik edip üretimi burada yapmak mümkün. Esas mesele bu ürünleri yurt dışına yönelik geliştirip üretebilmek. Bunun için iyi tasarımcılara, iyi mühendislere iş vermek, ciddi yatırım yapmak ve sabretmek gerekiyor. Bu bizim için şuanki şartlar altında mümkün değil. Bundan 10 yıl sonra neler olur, kendi işlemcimizi üretir miyiz bilemiyorum. Şuan biz imkanlarımız dahilinde, mevcut olan en iyi ürünleri kullanıcılarımıza sunmak istiyoruz. Bunun yolu da Çin’de üretim yaptırmaktan geçiyor. Hedefimiz Türkiye pazarında iddialı olmak. Birçok ülkede pazara baktığınız zaman yerel markaların güçlü olduğunu görürsünüz. Bizde global markalar çok hakim. Umarım gelecekte Türkiye’de de yerel markalar, global markalar karşısında güçlü konuma gelir. Bizim öncelikli amacımız ilk 3’e girmek olacak. Türkiye’de tablet pazarında çok fazla marka olması hep eleştirilen bir konu olması. Siz de yerli bir marka olarak pazarı iyi tanıyanlardan birisiniz. Sizce bu kadar marka olması ve arada kalitesiz ürünlerin yer alması sizce pazarı kötü etkile-

di mi? Bundan sonra marka sayısı bakımından nasıl bir değişim bekliyorsunuz? Elbette yerel markaların bu işe adım atması güzel. En başından beri söylüyorum. Ama bazı şirketler çok düşük bütçelerle bu işe girmeye kalkıştılar. Çünkü pazar başlarda çok küçüktü ve büyük firmalar girmeye pek sıcak bakmıyordu. Dolayısıyla küçük şirketler 500 adetlik, 1,000 adetlik sevkiyatlarla pazara girdiler. Adetler ve bütçeler düşük olunca operasyonlar pek sağlıklı olmadı. Yedek parça tedariği, servis desteği konusunda büyük sıkıntılar yaşandı. Birçok tüketici de mağdur oldu bu açıdan bakında. Dolayısıyla bu tür olaylar pazarı kötü etkiledi. Fakat kaliteli yerel markalar açısından tüketicilere çok büyük faydası var. Escort gibi yerel markalar, kaliteli ürünler ve servis desteğiyle pazara girince global markalar ürünleri istedikleri gibi satamaz hale geldiler. Artık onlar da rekabet etmek, fiyat kırmak zorundalar. Dolayısıyla bu rekabet tüketicilere olumlu yansıyor. Benim tüketicilere tavsiyem, bir ürün alırken sadece fiyata bakmamaları. Sadece fiyata göre ürün alırlarsa sıkıntı yaşama ihtimalleri yüksek olur. Ürünü incelesinler, özelliklerine baksınlar, markanın güvenilirliği ve servis desteğini araştırıp buna göre karar versinler. Çok teşekkür ederiz Halil Bey. Yeni ürünlerinizi merakla bekliyoruz. Ben de çok teşekkür ederim

www.2fmagazine.com 63


Röportaj

Melih BİLGİN

melih@2fmagazine.com

TOSHİBA YÜZÜNÜ YENİDEN KURUMSAL PAZARA ÇEVİRİYOR Toshiba Bilgisayar ve Görüntü Sistemleri TNB Genel Müdürü Aytaç Biter ile yeni hayata geçirilen B2Toshiba hizmetlerini konuşmak bir araya geldik. Kendisini bulmuşken yarış kariyeri üzerine konuşmayı da ihmal etmedik. Sizin TNB’deki yönetici kimliğinizin yanında bir de yarış pilotu kimliğiniz var. Aslında ikisi de çok vakit isteyen, özveri isteyen işler. Yarış kariyerinize nasıl başladınız? Bizim Akmerkez’de bir Toshiba Shop mağazamız vardı. Sanırım 1994 yılıydı. Yıllar ne kadar çabuk geçmiş. O zamanlarda bir Audi RS2 Turbo otomobilim vardı. 350 beygir gücünde bir otomobildi ve iddiam hep ‘’Ankara’ya 2 saatte giderim’’ şeklindeydi. O zamanlar henüz tünelin inşa edilmediğini de düşünürseniz bu bir delilik. Bir gün mağazaya bir müşteri geldi ve konu otomobillerden açıldı. Bana ‘’Sen meraklısın herhalde. Neler yapıyorsun otomobiller konusunda?’’ dedi. Ben de Ankara’ya 2 satte gittiğimi anlattım. ‘’Delirdin mi sen? Hayatını riske atıyorsun, iş güç sahibi birisin. Gel pistte yarış’’ diyerek beni piste davet etti. Ben hemen o hafta sonu bir yarışa katıldım ve hoşuma gitti. Bu şekilde yarışlara adım atmış oldum. 64 TEMMUZ 2014

Ardından Formula 3 yarışlarına katıldım. Dönemin popüler yarışlarından Seat Cup’ta da yarıştım. Sonra BMW merakımdan dolayı Kosifler’in takımına ikinci otomobil olarak katıldım. Kosifler’den sonra BMW mar-

kasının distribütörlerinden Borusan Otomotiv’le konuşmaya başladık. Zaten yakınlığımız vardı, ben onları bir takım kurmaya ikna ettim. Şimdi o takım büyüyüp gelişmeye devam ediyor. Şuan takımda Kaan Önder


Röportaj hayatınızın kurtulmasını sağlayabilir. Yüksek hızda giderken karşınıza bir köpek çıkar ve o an direksiyonu eğitimiz sayesinde daha kontrollü bir şekilde kırarsınız. Ben çok acemice yapılan hatalardan dolayı oluşan trafik kazaları görüyorum hep. Eğitim alınmış olsa kazaların bazıları sorunsuz atlatılabilirdi.

var. Henüz 17 yaşında, çok genç bir pilot ama çok yetenekli. Birkaç yıl önce Türkiye ve Balkanlar’da Karting şampiyonu oldu. Geçen sene Formula BMW’de yarıştı. Yakın zamanda da benimle birlikte Avrupa Şampiyonası’nda start aldı. Onu desteklemeye devam ediyoruz, Türkiye’yi yurt dışında temsil edecek önemli bir pilot olacak. Kaan Önder ile birlikte toplamda 5 pilotun yer aldığı bir takımımız var. Hatta Avrupa Şampiyonası’nın 3. yarışında 3 arabayla birlikte start alacağız.

Giderek tecrübemiz artıyor. Turkuvaz renkli otomobillerimiz tanınır hale geldi. Önceden Türkiye’den geldiğimizi söyleyince şaşırlardır. Şimdi bizi görünce Türk Takımı olduğumuzu biliyorlar. Hatta yarışları izlemeye de gelen Türkler var. Son olarak Marsilya Başkonsolosumuz da haber almış, yarışımızı izlemeye geldi. Yarışlara artan ilgi trafik konusunda da eğitimin artmasını sağlayacak. Caddelerde yarışmak çok tehlikeli. Sadece yarışmak değil, pistte aldığınız küçük bir eğitim normal bir günde de

Peki yarış kariyerinizle birlikte sizin yollardaki davranışlarınız da değişti mi? Elbette değişti. Ama bu daha hızlı kullanıyorum anlamına gelmiyor. Nerede ne yapacağımı daha iyi biliyorum. Örneğin Ankara’ya artık 2 saatte gitmiyorum. Yine ortalamanın üzerinde bir zamanda giderim, ama çok fazla risk almadan giderim :) TNB’deki göreviniz ile yarış kariyerinizi bir arada nasıl yürütüyorsunuz? Bana hep diyorlar ‘’Sen hiç antrenman yapmıyorsun, yarıştan yarışa piste çıkıyorsun. Demek mesleğin pilotluk olsa neler yapardın’’ diye :) Ben pilotluğu bir meslek olarak seçmedim. Amatör ruhla, sevdiğim için yarışıyorum. Elbette işin bir profesyonel tarafı var. Disiplinli davranıyorum, işe saygıyla yaklaşıyorum. Ama bunu meslek olarak yapıp, bundan para kazanma, geçimimi sağlama gibi bir amacım yok. Gerçi geçen yarış 3. olunca 10 bin avro para ödülü kazandım. Güzel bir rakam ama genelde daha fazlasını bu spora harcıyorum. Onun haricinde Toshiba, yarış tarafında da bizimle birlikte. Takımımızın sponsorlarından biri. Kullandıwww.2fmagazine.com 65


Röportaj Teknolojiyle aranız nasıl, hangi cihazları kullanmayı seviyorsunuz? Teknolojiye çok meraklıyım. Neredeyse sattığımız her ürünü test ediyorum diyebilirim. En son macera kameramız geldi bir deneme ürünü olarak. Son yarışta onu otomobile yerleştirip test ettik. Hatta takım direktörü bana kızdı ‘’Bırak şu kamerayı da yarışa konsantre ol’’ diye. Ben o ara kameranın açısını ayarlamakla meşguldüm. Onun haricinde dizüstü bilgisayarlar olsun, tabletler, televizyonlar olsun hep yakından takip ederim.

ğımız tüm bilgisayarlar, monitörler Toshiba’dan. Bu çok önemli çünkü teknoloji artık yarış dünyasında kritik öneme sahip. Çok hassas ölçüler yapıp, detaylı datalar topluyoruz. Bu noktada güvenilir ve yeni nesil teknolojilere ihtiyacamız var, bunu da Toshiba’dan karşılıyoruz. Yarışlar dışında, gündelik hayatınızda hangi otomobilleri kullanıyorsunuz? Benim iki tane otomobilim var. BMW merakım olduğundan bahset66 TEMMUZ 2014

miştim zaten, iki otomobilim de BMW. Biri 2004 model M3 CSL. Sınırlı sayıda üretilen bir otomobil, Türkiye’de 3 adet var sadece. Diğeri de X6 M. Gündelik olarak genelde X6 M’i kullanıyorum. Ama çok fazla trafiğe girmeyeceksem, hava güzelse M3 CSL ile çıkıyorum. Daha eğlenceli oluyor :)

Macera kamerası demişken, o ürün Türkiye’de ne zaman satışa sunulur? Biz önce test edip ürün konusunda kararımızı öyle vermek istedik. Ben şahsen çok beğendim özelliklerini. Görüntü kalitesi çok iyi ve rakiplerinde olmayan birçok özelliğe de sahip. Sanırım 2 ay sonra Türkiye’de de satışa sunacağız. Go Pro’nun altında bir fiyatla satmak istiyoruz. En önem verdiğimiz konulardan biri de aksesuarları. Cihazın yanında çok zengin bir aksesuar seti de vermek istiyoruz.


Röportaj

Şimdi biraz konudan konuya sert bir geçiş olacak ama bugün röportajımızın temel konularından biri de kurumsal alanda başlattığınız yeni hizmetler. Bize B2Toshiba hizmetinizden bahsedebilir misiniz? Biz kurumsal pazarda çok eskiden beri varız. Hatta işlerin başladığı nokta bizim için kurumsal satışlardır diyebiliriz. 90’lı yılların başında bilgsayarlar lüks olarak görülürken dizüstü bilgisayar satmaya başlamıştık. Elbette fiyatları dolayısıyla genelde büyük firmalar bu ürünleri tercih ediyordu. Dolayısıyla başlarda hep büyük, kurumsal şirketler bizim müşterimizdi. Sonra 2000’li yıllarla birlikte dizüstü bilgisayarın faydalarının anlaşılmasıyla birlikte o yöne muazzam bir geçiş oldu. Son tüketici tarafında dizüstü bilgisayar satışları patlama yaptı. Biz kurumsal tarafta 100 adetleri konuşurken bir anda perakende zincirlerinden 10.000 adet siparişler almaya başladık. Dolayısıyla odak noktamız son tüketici pazarına doğru yön değiştirdi. www.2fmagazine.com 67


Röportaj Fakat kurumsal çok önemli bir pazar ve bizim için her şeyin başladığı nokta. Bu sebeple kurumsal alanda yeniden bir odaklanma sürecine giriyoruz. Bu süreç Toshiba’nın merkezinde başladı aslında. Eskiden kurumsal pazarı yöneten bir Avrupa Merkezi vardı. Daha sonra son tüketici pazarı ön plana çıkınca odak o tarafa yönlendirilmişti. Şimdi Toshiba içerisinde yeni bir yapılanma var. Son tüketici ve kurumsal ekipler birbirinden ayrıldı. Biri B2C, diğeri B2B olmak üzere iki farklı yapıya ayrıldılar. Aynı şekilde ülke operasyonlarından da bu yapıyı kurmaları istendi. Biz de bunun üzerine Türkiye’de son tüketici ve kurumsal olmak üzere organizasyonumuzu yeniden şekillendirdik. Ürün gamımızda Tecra ve Portege serilerini kurumsal ürünler olarak ayrı tutuyoruz. Satellite ve Satellite Pro ürünlerimizi de son tüketici tarafına hitap eden ürünler olarak ayrı değerlendiriyoruz. Kurumsal tarafta yeni yapılanmanın bir sonucu olarakTecra ve Portege ürünleri için ayrı bir dağıtım kanalı kurduk. Çünkü bu ürünlerde verilmesi, anlatılması gereken mesajlar farklı. Daha fonksiyonel, dayanıklı, bağlanabilirlik özellikleri gelişmiş ürünler olduğunu anlatmanız gerekiyor. Dolayısıyla bu ürünleri son tüketici ürünlerini pazarladığınız şekilde pazarlayamıyorsunuz. Biz de kurumsal ürünleri daha iyi anla68 TEMMUZ 2014

tabilen bir ekip oluşturduk. Yine kurumsal müşterilerimiz için ayrı bir çağrı hattı kurduk. Arayan kullanıcıya özel destek verecek, anında konunun uzmanına ulaşabileceğiniz bir hat.

başına ne gelirse gelsin sizi güvence altına alıyor. Bu sistemi artık kurumsal müşterilerimize de sunuyoruz. Kiralama çözümümüzü devreye soktuk. Şuan kısa dönemli kiralama hizmeti veriyoruz. Bunun bir sonraki adımı için de çalışıyoruz. Finansal çözümleri hazır olduğunda uzun dönemli kiralama hizmeti de vermeye başlayacağız. Pazarda tabletlere olan ilgi nasıl? Tabletler son kullanıcı tarafında çok popüler. Çünkü çok

Bununla birlikte ‘’No Matter What’’ adlı çok önemli bir garanti sistemimiz var. Bu garanti, bilgisayarınızın


Röportaj vizyon. Ben de görme fırsatı buldum, çok etkilendim. Ama henüz içerik açısından öyle bir televizyonu beslemek çok mümkün değil. Yayılması birkaç yıl sonra gerçekleşir diye düşünüyorum.

pratik, çoğu kullanıcının bilgisayar ile yaptığı şeyleri yapabilmesini sağlıyor. Daha taşınabilir, hem klavyeli hem klavyesiz kullanma şansınız var. Dokunmatik kullanım çok seviliyor. Bunların hepsi tabletlerin sevilmesini sağlayan özellikler. Fakat kurumsal pazarda tüm bu özellikleri sağlarken üzerine ekstra özellikler de eklemeniz lazım. Bağlanabilirlik özellikleri, dayanıklılık, Intel VPro, TPM gibi teknolojileri de sunmanız gereki-

yor. Bunu da sunabilen çok fazla marka yok pazarda. Biz, yeni ürünlerimizde bu alana da odaklanıyoruz. Ekran konusunda önemli gelişmeler var. Özel kaplamalı ekranlar, 4K çözünürlük gibi gelişmeler önemli olacak. Televizyon tarafında 4K’ya geçiş yaptınız ama kavisli ekran bulunmuyor. Kavisli ürün satmayı düşünüyor musunuz Türkiye’de? 58, 64 ve 84 inç boyutunda 4K televizyonlarımız var Türkiye’de. Hatta ben de kendime Ultra HD 4K bir model aldım. Kavisli Toshiba TV’ler de CES 2014’te sergilendi. Ama fiyat / performans açısından biz Türkiye pazarına pek uygun olmadığını düşündük. Ben şahsen sadece kavisli diye o kadar fiyat ödemezdim diye düşünüyorum. 4K önemli, çünkü boyutlar arttıkça televizyonun çözünürlüğü daha da önemli hale geliyor. Biz de bu sebepleren dolayı şuan 4K’yı ön plana çıkarıyoruz. Öncelikle 4K’nın yayılmasını beklemek gerekiyor. Biz CES’te ilk 5K televizyonu da göstermiştik. 21:9 formatında, 5K gibi çok yüksek çözünürlük sunan bir tele-

Son olarak LED aydınlatma ürünlerini konuşmak isteriz. Bu ürünlere olan ilgi nasıl? Siz de Smart Bulb gibi ürünleri sunmayı planlıyor musunuz? Smart Bulb şuan kurumsal pazarda çok hızlı yayılıyor. Büyük perakende mağazaları, oteller, salonlar hızlı bir şekilde LED aydınlatmaya geçiş yapıyor. Örneğin Ritz Carlton İstanbul’un 5,000 lambasını LED ürünlerimizle değiştirdik. Toshiba bu alanda dekoratif üründen ziyade daha doğal aydınlatma ve verimlilik tarafına yöneliyor. Louvre Müzesi ve hatta Mona Lisa gibi ünlü eselerin aydınlatılmasında da Toshiba LED ürünleri kullanılıyor. Akıllı özellikler olarak da örneğin akıllı şebeke özelliği var. Bir sokak lambası düşünün, altındaki insan yoğunluğunu algılayıp ışık miktarını buna göre ayarlıyor. Daha kalabalık bir insan topluluğu varsa o bölgede daha fazla ışık yayıyor. Bunun gibi akıllı özelliklere sahip ürünlerimiz var. Mesela bu odada tüm lambalar 40 Watt’lıktı. Onları çıkarıp yerlerine 3,5 Watt LED lambalar taktık. Işık seviyesi aynı, tasarruf çok daha fazla. Üstelik kullanım ömrü de çok çok uzun. Dolayısıyla ilk sahip olma maliyeti yüksek ama hem uzun ömürlülük hem de enerji tasarrufu açısından çok faydalı ürünler. Teşekkür ederiz Aytaç Bey, gelecek yarışlarınızda başarılar dileriz :) Ben de teşekkür ederim sizlere www.2fmagazine.com 69


İNCELEME

Melih BİLGİN

melih@2fmagazine.com

Windows Phone 8.1 İle İleriye Doğru Bir Adım: LUMIA 630 Nokia’nın yeni modeli Lumia 630’un en dikkat çekici yanı yeni Windows Phone 8.1 işletim sistemine sahip ilk model olması. Buna 4 çekirdekli işlemci, 4.5 inçlik bir ekran ve uygun bir fiyat etiketi ekleyen Lumia 630, önemli bir model haline geliyor.

N

okia’nın Lumia ailesi test merkezimizde sıkça yer verdiğimiz akıllı telefonlardan. Bu sayede birçok Lumia modelini inceleme fırsatı bulduk. Lumia ailesi son zamanlarda oldukça kalabalıklaştığını düşünürsek modeller arasındaki farkı anlamak, bir tercih yapabilmek adına önemli. Biz de sıkça Lumia inceleyen bir yayın olarak test merkezimize ulaşan Lumia 630’un farklarını ortaya koyan bir inceleme yazmaya karar verdik. Lumia’ların genel yapısı, Windows Phone işletim sistemi hakkındaki daha temel yorumlarımızı önceki sayılarımızda bulabilirsiniz. Nokia Lumia 630, Windows Phone 8.1 lansmanında duyurulan telefonlardan biri. Üstelik ilk satışa sunulan da o oldu. Dolayısıyla piyasada Windows Phone 8.1 kullanan ilk telefon Lumia 630 oldu. Bu dikkat çekici bir hamle. Çünkü markalar genelde yazılım yeniliklerini genelde üst seviye modellerde sunmaya özen gösteriyor. Bunun sebebi kullanıcıları üst seviye modellere yönlendirmek. Bunu daha önce Nokia da yapmıştı. Fakat Lumia 630, Windows Phone 8.1’i tüm modellerden daha önce sunuyor ve 70 TEMMUZ 2014

fiyat 599 TL. Bu pek gördüğümüz bir hamle değil. Önce kısaca Lumia 630’un fiziksel tasarımından bahsedelim. Lumia 630, giriş seviyesinde konumlandırılan bir model olsa da tasarımı başarılı. Canlı rengiyle Lumia havasını yaşatı-

yor fakat biz iPhone 5C’yi de biraz andırdığını düşünüyoruz. Arka bölümü, ekranın yanlarına kadar kaplayan kapak çıkarılabiliyor. Burada pil, MicroSD ve SIM kart girişlerine ulaşabiliyorsunuz. Yani Lumia 630’un değiştirilebilir bir pili var.


İNCELEME

Daha önceki giriş seviyesi modelleri de incelemiş biri olarak sanki malzeme kalitesi biraz daha artmış diye düşünüyorum. Lumia 630’un verdiği izlenim Lumia 500 serisine kıyasala daha iyi. Şimdi de biraz donanıma değinelim. Lumia 630’un kalbinde 4 çekirdekli 1.2 GHz hızında çalışan Snapdragon 400 bulunuyor. Elbette Snapdragon 801 gibi zirve performansı sunmuyor fakat giriş seviyesi için çok yeterli bir işlemci. Genel performans, tarayıcı performansı ve hatta oyunlar açısından çok başarılı. Bu işlemciye 512MB RAM eşlik ediyor ve Windows Phone işletim sistemi için yeterli bir değer. 8GB dahili hafıza pek yeterli gelmeyebilir. Fakat microSD kart desteğiyle

kapasiteyi rahatça artırmak mümkün. Arkada 5MP otofokus destekli bir kamera var. Özellikle otofokus özelliği işe yarıyor. Işığın iyi olduğu ortamlarda Lumia 630 ile güzel fotoğraflar çekmek mümkün. Fakat ışık azaldığı zaman işler zorlaşıyor. Flaş da bulunmadığı için karanlık or-

tamlarda iyi fotoğraflar elde etmek neredeyse imkansız hale geliyor. Lumia 630’un ön kamerası bulunmuyor. Bu da ‘’selfiseverler’’ için dezavantaj. Lumia 630’da hayal kırıklığı yaratan bir durum da ekran. 4.5 inçlik ekran 854 x 480 piksel çözünürlükle biraz beklentilerin uzağında kalabilir. Ekran parlak ve renkleri canlı. Fakat çözünürlüğün düşüklüğü sebebiyle bazı noktalarda pikselleri görmek mümkün. Fiyat seviyesinde genelde bu çözünürlükleri görüyoruz ama en azından HD olabilirdi diye düşünüyorum. Ve son olarak Lumia 630’un alametifarikası Windows Phone 8.1’den bahsedelim. Windows Phone tarihindeki en kapsamlı yeniliklerden biri olan 8.1 sürümü, www.2fmagazine.com 71


İNCELEME

birçok görsel yenilikle birlikte geliyor. Benim en sevdiğim yeniliklerden biri artık uygulama simgelerinin arka planında fotoğraf kullanabiliyor. Bu özellik görsel açıdan çok olumlu bir etki yaratmış. İkinci dikkat çekici yenilik ise aynı satırda yan yana 3 uygulama

gösterilebiliyor 72 TEMMUZ 2014

olması. Bu da kullanışlılık açısından güzel bir yenilik. Lumia’ların ekranlarının büyük olduğunu düşünürsek 3 uygulamanın yan yana olması için yeterli alan var. Lumia 630’da da 4.5 inçlik bu özelliği güzel bir deneyimle sunuyor. Üçüncü önemli özellik ise yeni bildirim merkezi. Android ve iOS’ta gördüğümüz gibi üst bölümden gelen küçük bir menü ile çeşitli kısayollara erişmek mümkün. Windows Phone 8.1’de bu bölüm sade tutulmuş ve çok fazla özelliğe erişmek mümkün değil. Ancak yine de kullanışlı ve olumlu bir yenilik. Windows Phone 8.1’in önemli özelliklerinden biri de Cortana fakat onu henüz kullanamıyoruz. Bu ses ta-

nıma teknolojisi dünya çapında çok dikkat çekiyor fakat Türkiye’de uzun süre boyunca kullanamayacağız diye düşünüyorum.

Sonuç: Nokia Lumia 630, hem Lumia hem de akıllı telefon ailesi içerisinde çok dikkat çeken bir model. Windows Phone 8.1 işletim sistemi ve 4 çekirdekli işlemci bu fiyat seviyesinde bir telefon için önemli yenilikler. Lumia ailesinde fiyat/performans oranı en iyi model Lumia 630 diyebiliriz. Android’li rakipleri karşısında da dikkat çekebilecek bir alternatif. Lumia 630’da ön kamera olmaması bazı kullanıcılar için önemli bir eksiklik olabilir. Benim açımdan da ekranın düşük çözünürlüğü en büyük eksi. 4.5 inçlik ekranı kullanmak keyifli fakat keşke çözünürlüğü HD olsaydı. Eğer 599 TL seviyesinde bir telefon almayı düşünüyorsanız Lumia 630’u da mutlaka değerlendirin



Focus

İrem TOPÇUOĞLU

2014 FashionWeek – Merve Bayındır Defilesinden…

irem@2fmagazine.com

Öncelikle Merhaba, Bu ay dergideki ilk yazım ve dolayısıyla size sunarken kendi fotoğraflarımdan oluşan, en sevdiğim fotoğraf konusunu tercih ettim. Siyah Beyaz Fotoğrafçılık sizce de çok anlamlı değil mi? Gelişen teknolojimiz bizi siyah beyaz fotoğrafçılıktan uzaklaştırsa da, etkisini farkettiğiniz zaman emin olun vazgeçilmeziniz olacak! Hatta dijital fotoğraf makineleri ne kadar ilerlemiş olursa olsun, profesyonel fotoğrafçılar hala analog makinelerin grenli ruhunu tercih edebilmektedirler...

Neden siyah beyaz fotoGraf tercih etmeliyiz? 74 TEMMUZ 2014


Focus

K

ompozisyon doğru kullanılırsa, renkli fotoğraflardan çok daha akılda kalıcı, doygun ve duygulu olacaktır. O halde doğru kullanımından emin olduğum fotoğrafı hem renkli, hem de siyah beyaz olarak inceleyelim.

sisli ve yağmurlu havalar değil, kasvetin hakim olduğu her türlü ortamda siyah beyaz fotoğrafları tercih edebilirsiniz.

oynamaktadır. Görüntüyü daha dikkat çekici hale getirir. Renkli fotoğraflar için gün do-

Siyah Beyazı nerelerde tercih etmeliyiz? Eğer ki dış çekim yapacaksınız hemen şimdi kendinize gölge bir yer bulun. Çünkü gölgeler siyah beyaz için oldukça önemlidir. Özellikle de sıralı gölgeler kompozisyonunuzu oldukça güçlendirecektir. I pod’unuzdan en sevdiğiniz müziğinizi açın. ( Anathema iyi gidebilir) Işık ve perspektifli kadrajınıza yönelin ve sabırlıca en doğru karede deklanşöre basın!

2014 Pendik (Hem sisli, hem de yağmurlu İstanbul) Ayrıca form ve biçim de oldukça önemlidir. İyi bir çekim için kadrajınızda şekillere odaklanın. Ayrıntı her zaman fotoğrafı daha vurucu kılmaktadır.

2014 Şişli -Bomonti Bit Pazarı Sisli ve yağmurlu havalar genellikle kasvet ve hüznü ifade ettiği için , siyah beyaz fotoğrafta size daha anlamlı bir etki yaratacaktır. Dolayısıyla sadece

Peki nerelerde siyah beyaz fotoğrafçılığı tercih etmemeliyiz? Tabii ki bazı yerlerde de siyah beyaz fotoğrafçılık zayıf kalabilir. Kapalı ve ışıksız ortamlar buna örnektir. Kapalı mekanlarda ektradan bir ışık kullanılmıyorsa o görüntüden iyi sonuçlar beklemeyin. Eğer ki ektra bir ışık kaynağı kullanıyorsanız da, objelerin dokusunu yumuşatarak çekmeyi deneyin. Bu sayede doğru bir görüntüyü elde etmiş olacaksınız. Çünkü kontrast bir fotoğrafta oldukça önemli bir rol

ğumları, gün batımları ışığın sade ve yumuşaklığından dolayı doğru ışığı elde etmemize sebep olur. Çoğu fotoğrafçımızın da aradığı özelliktir. Fakat bunu siyah beyaz fotoğrafçılık için söyleyemeyiz. Portre fotoğrafçılığında siyah beyazın etkisi nedir? Portre çekimlerinde siyah beyaz fotoğrafçılığın farklı bir yeri vardır. Duygu ve anlamı ifade ettiğinden modelin duruş ve yüz ifadesi çok önemlidir. Model mimiklerini ne kadar iyi yansıtabilirse, fotoğraf bir o kadar güzel, anlamlı ve kuvvetli olacaktır. Biraz önceki portre fotoğrafında da aynı etkiyi görebilirsiniz www.2fmagazine.com 75


Farah’ça Tarifler

Farah ÖZÇELİKEL

farah@2fmagazine.com

Herkese Merhaba, Piknik sezonu açılalı epey oldu. Özenle hazırlanan sepetlerin içine çeşit çeşit yiyecekleri koyup hafta sonlarının keyfini gerek yeşillikler içinde gerekse deniz kenarlarında çıkarmaya başladık… Piknik sepetlerinin olmazsa olmazlarından biri de haşlanmış yumurtadır bildiğiniz gibi. Üstelik çocuklar da çok sever. Bu yumurtaları eğlenceli bir hale getirebilirsiniz. Tıpkı Paskalya bayramında oduğu gibi renk renk boyayıp sofranızı şenlendirebileceğiniz gibi yumurta tokuşturma oyunu oynayarak eğlenebilirsiniz. Eskiden günümüzdeki gibi boya maddeleri olmadığı için doğal boya veren bitki ve sebzelerin kabuklarıyla yapılırmış renk verme işlemi. Örneğin yumurtalar soğan kabuğunda kaynatılır ve tatlı bir renk elde edilirmiş.. Ben sizlere bu ay haşlanmış yumurtalardan hazırlayabileceğiniz kolay ve lezzetli bir tarif vermek istiyorum.. Sabah kahvaltılarında ya da akşam sofralarınızda meze olarak hazırlayabileceğiniz mükemmel bir lezzet.. Afiyet olsun, sevgiyle kalın...

YUMURTA DOLMASI MALZEMELER - 10 ADET YUMURTA - YARIM SU BARDAĞI ZEYTİNYAĞ - 2 YEMEK KAŞIĞI HARDAL - 1 LİMON SUYU - TUZ, KARABİBER, KİMYON, KIRMIZI BİBER (BİRER ÇAY KAŞIĞI) - UFAK BİR KAVANOZ ZEYTİN EZMESİ

YAPILIŞI Yumurtaları güzelce haşlayalım ve ortadan ikiye bölelim. Sarılarını ayrı bir kap içinde toplayalım. Yukarıdaki malzemenin tamamını yumurta sarılarına ilave ederek iyice karıştıralım. Daha sonra bu malzemeyi yumurta beyazlarının içine bir tatlı kaşığı yardımıyla dolduralım. Üstlerine yarım çay kaşığı zeytin ezmesi koyarak süsleyelim. Dilerseniz siyah havyar da kullanabilirsiniz. Vee afiyetle yiyelim..

76 TEMMUZ 2014


www.2fmagazine.com ww www w ww.2fm w 2 agazine.com 77


KAPAK KONUSU

Sahİbİnden Kİralık “Köşe”

son sayfa

Her ay üç satırlık köşe yazısını denkleştirmek için büyük uğraş veriyorum. Yumurta “kapıya” dayanınca mecbur yazıyorum tabi ama bu zaman zarfında bundan nasıl kurtulurum diye de birçok model ürettim: Eşe dosta yazdırma, “yazar tatilde” damgası, Yılmaz Özdil tarzı her satır maksimum bir kelime, vb. Son bulduğum metod, köşeyi kiralayıp hem yükünden kurtulmak hem de gelir elde etmek. Köşeyi kiralama fikri aslında günümüz pazar koşullarının bir yansıması olarak ortaya çıkmış bir şey, öyle tuvalette akla gelmiş bir fikir değil. Büyük işletmeleri bir kenarda tutarsak, ürettiğiniz ürün veya sunduğunuz hizmet benzersiz de değilse, büyük bir rekabetçi ortama maruz kalıyorsunuz Türkiye şartlarında. Böyle bir ortamda gelir yaratmak oldukça güçleşiyor ve yeni modeller kurgulayamazsanız bir süre sonra silinme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyorsunuz. İçinde bulunduğumuz sektörden örneklemek istiyorum. Basın/Yayın devi değilseniz işler biraz asıl faaliyet alanınızın dışına çıkmak zorunda bırakıyor sizi. Gelir yaratmak için markalara ihtiyacınız var, markaların da parasını optimum şekilde kullanarak kendini tanıtmaya. Orta ölçekli bir şirketseniz de milyonlara hitap edemiyorsunuz. İstediğiniz bütçeler insanlık için küçük, sizin için büyük olsa bile pek de ilgi çekici olamayabiliyorsunuz. Peki bu durumda ne oluyor? İki yol var. Birisi batmak. Diğeri de tabi ki batmamak. Ben batmamak üzerine gideyim. Batmamak için farklı gelir modelleri bulmak ve kurgulamak zorundasınız. Basın/Yayın şirketinin temel görevi her ne kadar “objektif” şekilde haberini üretmek ve reklam ile ayakta durmak da olsa, siz ucundan ucundan prodüksiyonlara başlamak zorundasınız. Markaların kapısını alışılagelmişin dışında, fayda yaratacak ve ses getirecek projeler ile çalmak zorundasınız. Peki siz basın/yayın şirketi misiniz yoksa prodüksiyon şirketi mi? Böyle bir tanım yapmanıza bence gerek yok ama illa ki gerekliyse, siz artık prodüksiyon yapan bir basın/yayın şirketisiniz. Pazar öyle bir hale geldi ki artık büyük oyuncular da bu tip prodüksiyonlar yapmaya başladı. Ama küçük olmanızın avantajı da tabi ki fiyat ile rekabet edebilmek. Basın/yayın dışında da durum pek farklı değil. Perakende zincirleri reklamdan ve kiralanabilir alanlardan para kazanıyor. Özellikle teknoloji ürünleri pazarında marjlar yerlerde sürünürken bunları yapmak zorundalar. Mağazalardaki boş duvarlar, web sitelerinde banner alanları, mağaza vitrinleri, haftalık indirim kitapçıkları… Bunların her biri birer destekçi. Biraz daha küçük ve orta ölçeğe de bakalım. Eczanelerin görevi ilaç satmak değil mi? Peki siz hiç sadece ilaç satan eczane gördünüz mü? Özellikle hastane yanlarında kurulan eczanelerde sağlığa dair her ürünü bulmak mümkün. Rekabetin gerektirdiği gibi hamlelerini yapıyorlar. Örnekleri hep işletme nezdinde verdik ama maaşlı çalışan bireylerin durumu da bundan pek farklı değil. Sizinle aynı işleri yapan ve sizden daha ucuza çalışabilecek birileri daima var. Rekabette öne çıkmak için yeni eğitimlere, yeni donanımlara ve projelere ihtiyaç var. Daha ucuzu daima var ama daha kalitelisini buldurmayacak hamlelere ihtiyaç var. Mesajı verdim, sanırım daha örneklemeye gerek yok. Ayakta kalmak için yeni modellere ihtiyaç var. Biraz kafa yormaya, çok da çalışmaya… A. Batuhan Dalcı Köşe Yazarı

78 TEMMUZ 2014


KAPAK KONUSU

www.2fmagazine.com 79


TTEMMUZ TE EEM MMU MMUZ MUZ MUZ UZ 20 22014 01144 80 80 TEM


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.