Postkolik Sayı: 89

Page 1

/postkolik

HA N Zİ O RA :8 N 9 20 ÜCRETSİZDİR 20

www.postkolik.com

BABALAR GÜNÜ ŞEREFINE

EN ‘SÜPER’ BABALAR ANİME

Oldukça fantastik kurgular ve dünyalarda var olsalar da evlatları söz konusu olduğunda birer cengaver kesilen tüm babaları anime dünyası üzerinden kutluyoruz!

DİZİ

Haziran ayında ekrana gelecek sıfır kilometre yapımlar, yeni dizi keşfetmeyi seven, seyir zevki yüksek seyircinin aklını çelecek kadar iddialı. En iyiler haberimizde.

ŞEHİR

Beyoğlu’na yeni bir resim müzesi geliyor. Çok amaçlı galerileri, atölyeleri, kafe ve restoranıyla sanatseverler için yeni bir buluşma noktası olacak tarihi bina radarımızda.

GEZİ

2020 yılı felaketlerle başlamış olsa da açılmayı bekleyen sanat mabetleri, dünya normale döndüğünde misafirlerini bekliyor olacaklar. İşte o birbirinden klas müzeler!

TASARIM

Postkolik ekibi, sizlere farklı özelliklere sahip son model karavanlar buldu. Belki hiçbir zaman bu karavanlardan birine sahip olamayacağız ama, hayal kurmak da mı yasak?

RÖPORTAJ

Koray Candemir, uzun bir aranın ardından yeni teklisi İhtimaller’i hayranlarıyla buluşturdu. Yeni albümün ilk habercisi olan şarkıyı Candemir’den dinledik.


AHHH LEZZET OLASI MENÜLER… FİLM VEYA DİZİ İZLERKEN YA DA MÜZİK DİNLERKEN DOYA DOYA YİYEBİLECEĞİN MENÜLER BURGER KING®’DE EVDE KKAL MENÜ’NÜ AL, beIN CONNECT İLE KRALLAR GİBİ HEMEN İZLE!

TM & © 2020 Burger King® Corporation. Tüm hakları saklıdır. Burger King® Corporation, Burger King® markası ve ambleminin tek sahibidir.


İÇİNDEKİLER 08

14

28

26

08/ KAPAK Gondor Medya İletişim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti adına sahibi Emrah Gürkan Yayın Yönetmeni Emrah Gürkan emrah@postkolik.com Görsel Yönetmen Emre Öztınaz Yayın Danışmanı Fırat Akyıldız Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Fatma Gürkan Katkıda Bulunanlar Enis Hazan, Orhan Meriç, Gizem Ertürk Fotoğraf Sinan Bayar Reklam Yetkin Nural 0537 371 90 50 reklam@postkolik.com Digital Reklam duygu@postkolik.com Yönetim Yeri Nisbetiye Mah. Gazi Güçnar Sok. Uygur İş Merkezi No: 4A, D:1 Beşiktaş/İstanbul 0212 337 27 91 info@postkolik.com Baskı İstanbul Basım Promosyon Rek. Org. San. ve Tic. Ltd. Şti. Kartaltepe Mah. Belediye Cad No: 3 Daire: 11 Küçükçekmece / İstanbul 0212 603 26 20 / 21 Sertifika no: 10766 Yayın türü: Aylık, süreli, yerel Postkolik’te kullanılan tüm yazılar kaynak gösterilerek yayınlanır. Postkolik 10 bin adet basılıyor. Postkolik’in dağıtıldığı yerleri görmek için www.postkolik.com/neredeyiz adresini ziyaret edebilirsiniz. Postkolik’i e-dergi olarak www.postkolik.com adresinden okuyabilirsiniz.

30

Her adımımızda desteğini ve güvenini hissettiğiniz babalarımızın Babalar Günü’nü kutlamak için keyifle okuyacağınız bir 'süper babalar' dosyası hazırladık.

14/ ANİME

Oldukça fantastik kurgular ve dünyalarda var olsalar da evlatları söz konusu olduğunda birer cengaver kesilen tüm babaları anime dünyası üzerinden kutluyoruz!

16/ DİZİ

26/ TASARIM

22/ ŞEHİR

28/ DİZİ

24/ GEZİ

30/ RÖPORTAJ

Haziran ayında ekrana gelecek sıfır kilometre yapımlar, yeni dizi keşfetmeyi seven, seyir zevki yüksek seyircinin aklını çelecek kadar iddialı. En iyiler haberimizde.

Beyoğlu’na yeni bir resim müzesi geliyor. Çok amaçlı galerileri, atölyeleri, kafe ve restoranıyla sanatseverler için yeni bir buluşma noktası olacak tarihi bina radarımızda.

2020 yılı felaketlerle başlamış olsa da açılmayı bekleyen sanat mabetleri, dünya normale döndüğünde misafirlerini bekliyor olacaklar. İşte o birbirinden klas müzeler! 3

Postkolik ekibi, sizlere farklı özelliklere sahip son model karavanlar buldu. Belki hiçbir zaman bu karavanlardan birine sahip olamayacağız ama, hayal kurmak da mı yasak?

Yeraltı dünyasının en azılı öykülerini barındıran suç hikayeleri, her daim dünyanın ilgi gösterdiği seyirliklere ilham vermiştir. Postkolik ekibi sizler için bu türün en iyi örneklerini seçti!

Koray Candemir, uzun bir aranın ardından yeni teklisi İhtimaller'i hayranlarıyla buluşturdu. Yeni albümün ilk habercisi olan şarkıyı Candemir’den dinledik.


POST OFFICE

PSYCHO 65 YAŞINDA! A

lfred Hitchcock'un yönetmenliğini üstlendiği Psycho (Sapık), tam 65 yaşında! 16 Haziran 1960’da ABD sinemalarında gösterime giren Sapık, kuşkusuz tüm zamanların en özel filmlerinden biri. Ölmesine rağmen annesinin etkisinden kurtulamayan Norman Bates’in sahibi olduğu motelde işlediği cinayetlere odaklanan film, Hitchcock’un başyapıtı olarak kabul edilir. İlk filmi “No:13”e, 1922’de imza atan usta yönetmen, “Kuşlar”, “Vertigo” ve “Arka

Pencere” gibi filmlerle çok önemli başarılara elde etse de asıl şöhretini Sapık filmiyle kazanmıştır. Robert Bloch’un 1959 tarihli romanından bir sene sonra beyazperdeye uyarlanan filmin böylesine özel olmasının pek çok nedeni var. İlk sahnesinden son anına kadar izleyiciye “şimdi ne olacak?” diye sorduran bu başyapıt, özellikle finalindeki duş sahnesiyle adını ölümsüzleştirmiştir. Sinema tarihinin en unutulmaz sahnelerinden biri olarak tarihe geçen bu sahnenin

çekimi tam 1 hafta sürmüş ve çekimde 78 farklı kamera kullanılmıştır. Cinayet sahnelerinde bile sadece birkaç damla kan görülen filmin izleyenleri böylesine germesi ise, kuşkusuz Hitchcock'un dehasıyla açıklanabilir. Gerilimi her daim yüksek tutmak adına, dönemin teknolojisinin elverişli olmasına rağmen, Alfred Hitchcock tarafından siyahbeyaz çekilen film, müzikleriyle de aşmıştır. Bu büyük filmi hala izlemeyeniniz varsa, en azından 65. yılı şerefine, kaçırmayın.

LAST OF US II’YE KAVUŞUYORUZ

O

yun konsolu almak için illa video oyunlarına meraklı olmaya gerek yok. Bazı oyunlar vardır ki sırf deneyimlemek adına bile o konsolu aldırır. 2013’te satışa çıkan The Last of Us, hem Playstation 3 hem de Playstation 4 versiyonlarında oyunculara inanılmaz bir deneyim sunmuştu. Muhteşem bir film izlemek ya da dokunaklı bir roman okumak insanda nasıl bir etki bırakıyorsa, The Last of Us'ı oynamak da eşdeğer bir etkiye sahipti. Bu yüzden The Last of Us Part II'yi yıllardır adeta dört gözle bekliyorduk. Daha önce Şubat ayında satışa sunulacağı yapım, virüs pandemisi nedeniyle ileri bir tarihe ertelenmişti. Güncel tarih ise 19 Haziran. The Last of Us: Part II ülkemizde hem Türkçe dublajlı hem de Türkçe altyazılı seçenekleriyle yayınlanacak. The Last of Us: Part II’da Ellie ve Joel’in ilk oyundaki tehlikeli yolculuğundan beş yıl sonrasına gideceğiz. Salgın tarafından mahvol-

muş Amerika Birleşik Devletleri'nde yaptıkları tehlikeli yolculuktan beş yıl sonra Ellie ve Joel, Jackson, Wyoming'de kendilerine bir hayat kurmuşlardır. Enfekte canlılar ve hayatta kalan çaresiz insanların oluşturduğu tehditlere rağmen, hayatta kalan insanlardan oluşan ve gelişmekte olan bu toplumda yaşayarak nihayet huzurlu ve düzenli bir yaşama sahip olmayı başarırlar. Vahşi bir olay sebebiyle bu huzur bozulduğunda ise, Ellie, adaleti yerine getirmek ve intikam almak için amansız bir maceraya atılır. Ellie, tüm sorumluları teker teker avlarken, yaptıklarının fiziksel ve duygusal açıdan yıkıcı etkileriyle yüzleşmek zorunda kalır.

FREEDRUM İLE DAVULUNUZ HER YERDE

T

eknolojik gelişim, kuşkusuz müziği apayrı bir seviyeye taşıdı. Günümüzde müzikle uğraşmak –özellikle amatör müzisyenler için- hiç olmadığı kadar kolaylaşmış durumda. Freedrum, işte buna en güzel örneklerden biri. Müziğe sürekli ritim tutarak eşlik edenlerdenseniz, bu taşınabilir sessiz davul bagetleri tam size göre! Freedrum ile artık en sevdiğiniz parçalara her zaman ve her yerde eşlik edebilme şansına sahipsiniz. Freedrum, popüler yayın uygulamalarının çoğuna bağlanabiliyor, yani kendi seçtiğiniz

parçalara eşlik edebiliyorsunuz. Ayrıca bagetler pek çok aygıtla da bağlantı kurabiliyor. Yalnızca bir saatlik şarj, bagetlerin bataryasını 14 saat dayandırabiliyor, bu da günde 1 saat çaldığınızı varsayarsak 2 haftaya denk ediyor. Freedrum'un yeni başlayan ve full set olmak üzere iki set seçeneği mevcut. Fiyatı 217 euro olan tam sette 4 adet Freedrum sensörü, 2 adet baget (2 farklı renk seçeneği ile), 2 adet şarj kablosu, bagetleriniz ve ayaklarınız için 4 adet lastik bant ve 12 parçalı bir davul seti etkisini gerçekçi şekilde yaratan 4 adet sensör yer alıyor. Freedrum’a sahip olduktan sonra tek yapmanız gereken ise, bagetlerinize ve ayaklarınıza sensörleri yerleştirmek. 4


JOKER’E MUHTEŞEM FİGÜR T

üm zamanların en iyi Joker performanslarından birine de böyle bir figür yakışırdı diye düşünüyoruz. Blitzway ve Prime 1 Studio, Joaquin Phoenix'in Oscar ödüllü Arthur Fleck rolünü bir “Museum Masterline Joker” figürüyle ölümsüzleştiriyor. “The Joker: 80 years of the Clown Prince of Crime” kitabının şerefine tasarlanan figür,

1/13 ölçeğinde ve yaklaşık 71 cm uzunluğunda. Phoenix'in Fleck'i canlandıran haline en ince detaylarına kadar benzerliğiyle dikkat çeken figür, oyuncunun ikonik merdivende dans sahnesinde giydiği kırmızı, turuncu ve camgöbeği takım elbise ile stilize edilmiş. Figürün farklı hareketler yapabilen değiştirebilir iki çift eli, çeşitli jestlere olanak

veriyor. Aynı zamanda 10 adet takıp çıkarılabilir aksesuar da —silah, çiçek çıkan sihirli değnek, espri kitabı, çanta, sıçan, kırık tabela, "Gülümsemeyi Unutma" yazan poster, resimler, hastalığını anlatan kart ve palyaço maskesi— figür için pek çok farklı temalar oluşturuyor. Ön satışına başlanan bu müthiş figürün fiyatı ise maalesef 1300 dolar.

SÜPER KAHRAMAN YEMEKLERİ

M

utfakla haşır neşir Marvel hayranlarına güzel bir haberimiz var. Marvel kahramanlarından ilham alınarak hazırlanan yemek kitabı Marvel Eat the Universe: The Official Cookbook, 28 Temmuz’da satışa çıkıyor. Kitabın yazarı, daha önce “The Laws of Cooking: And How to Break Them” ve “The Ultimate Ninja Foodi Pressure Cooker Cookbook” gibi kitapların da yazarı olan Justin Warner. Kendisi aynı zamanda New York’ta faaliyet gösteren Michelin yıldızlı Do or Din adlı restoranın da eski şefi. 144 sayfalık kitapta Marvel kahramanlarından ilham alınarak hazırlanmış enfes tarifler yer alıyor. İştah açıcı fotoğrafla süslenmiş kitapta “Hulk Smashed Potatoes”, “Green Goblin Pumpkin Bombs”, “Storm’s Tournedos”, “Phoenix Hot Chicken and Egg Bowl” ve “Dazzler’s Glittering Pizza Bagels gibi pek çok özel tarif bulunuyor! İçinizdeki süper kahraman açılığını Marvel Eat the Universe: The Official Cookbook kesinlikle duyuracak.

ASTON MARTIN GÜZELLİĞİ

A

ston Martin, sürpriz bir işbirliği ile dikkatleri yeniden üzerine çekmeyi başardı. İngiliz şirket, bu defa da Fransız elektrikli bisiklet üreticisi Coleen ile DB4'ten ilham alan şık bir elektrikli bisiklete imza attı. Aston Martin'in ikonik yarış otomobilinin renginde tasarlanan -Sanction Greenbu şık görünümlü elektrikli bisiklet, ilk kez CES'te (Tüketici Elektronikleri Fuarı) resmi olarak görücüye çıktı. DB4'ten ilham alan bu retro tasarımda “Schwalbe 2 lastikler kullanılmış. 2,5 saatte tamamen şarj olabilen 529Wh çıkarılabilir bataryanın sağladığı uzun batarya ömrü ise, uzun yolculuklar için son derece ideal. Üstelik bu retro görünümlü güzellik, yalnızca estetik bir görünümden ibaret değil. Gidonunda bulunan 8 cm’lik ekran, bu retro tasarıma modern bir dokunuş yapmış. Coleen, bu bisiklet için bilgi ekranına bağlanarak Bluetooth aracılığıyla arama ve mesaj bildirimlerini gösteren özel bir uygulama da geliştirmiş. Bu uygulama, ayrıca konum belirleme, hırsızlık önleyici hizmetler veya kayıp bisikleti bulma imkanı da sunuyor. Hatta yolculuk geçmişinizi görüntülemeniz de mümkün. 6500 dolar fiyatı olan DB4 e-bike, pürüzsüz yol tutuşu, üstün hidrolik fren sistemi, tahrik kayışı ve 7 yıllık sağlam bir garanti imkanı sunuyor.

5


POST OFFICE

TAM BİR ARZU NESNESİ A mazon Prensesi, muhteşem bir figürle hayranlarını selamlıyor. Kusursuz kalitede tasarlanan yeni Hot Toys, çıkarılabilir bir kask da dahil olmak üzere, baştan ayağa parlayan altın rengi bir kostüm giydirilmiş Gal Gadot'nun son derece gerçekçi bir figürünü satışa sunmaya hazırlanıyor. Bu müthiş figürün uzunluğu 30,5 cm ve yeni geliştirilen gövde bölümü sayesinde -pozlarda dilediğiniz kadar yaratıcı olmanızı sağlayan- 28 farklı eklem noktası bulunuyor. Ancak figürün belki de en etkileyici kısmı, bir çift altın rengi kanata sahip olması. Bunlardan bir tanesi katlı şekilde kapalı pozisyonda dururken; diğeri tamamen açık ve eklemli halde, uçmakta olan bir süper kahraman havası yaratıyor. Çeşitli hareketler yapan eller, Wonder Woman’ın ikonik kementi

ve kol zırhları gibi çeşitli aksesuarlar da bu harika seti tamamlıyor. Yılın ikinci çeyreğinde satışa sunulacak bu güzelliğin fiyatı ise 300 dolar olacak. Bu arada merakla beklenen Wonder Woman 1984 filminin vizyon tarihinin -pandemi nedeniyle- 5 Haziran’dan 14 Ağustos’a alındığını da hatırlatalım.

450 SAATTE KİŞİYE ÖZEL HAZIRLANIYOR

L

üks otomobil üreticisi Rolls-Royce, 100 yıllık tarihindeki ilk SUV modeli olan Cullinan'ın başarısını, aracın 1/8 ölçekli çok özel bir model ile kutlama kararı almış. Bu çok modele ancak şanslı Rolls-Royce müşterileri sahip olabilecek. Üretimi 450 saatten uzun süren modellerin her biri 1000'in üzerinde parçadan oluşuyor ve gerçek araca benzerlik seviyesini bambaşka bir boyuta taşıyor. 94 cm x 42 cm x 36 cm ölçülerine sahip model araçta; açılıp kapanabilen kapılar, bagaj bölümü, kaput ve USB ile çalışan LED ışık detayları da yer alıyor. Tümüyle el boyaması olan modelin Tungsten ve Arctic White renk seçenekleri mevcut. Gerçek araçlarda olduğu gibi, 1/8 ölçekli modellerin her biri sipariş üzerine hazırlanıyor ve sahibinin zevkine göre özelleştirilebiliyor. Model Cullinan'ın fiyatı ise, özelliklerine bağlı olarak 17 ila 27 bin dolar arasında değişebiliyor.

RÜYA GİBİ BİR BUTİK OTEL

K

ruger Ulusal Parkı, neredeyse 20 bin km²'lik yüzölçümüyle Afrika kıtasındaki en geniş ve önemli vahşi yaşam alanıdır. Şimdi sizleri buraya konuşlanmış çok özel bir butik otele götürmek istiyoruz. Kruger Shalati: The Train on the Bridge, yani Köprünün Üzerindeki Tren, Eylül'de ayında kapılarını ziyaretçilerine açmaya hazırlanıyor. Bu sıra dışı inziva mekanı, Güney Afrika'nın muhteşem safari parkı Kruger'deki tarihi Skukuza köprüsünde park halinde olan restore edilmiş bir lokomotif trenden oluşuyor. Burası eşi benzeri olmayan bir butik otel ve amacıysa ilk kaşiflerin neredeyse 100 yıl önce yaptığı gibi safari parkına trenle varmanın büyüsünü yeniden yaşatabilmek. Tren, vagonlardaki 24 lüks süit ve trenin yanındaki Köprü Evi'ndeki 7 muhteşem odasıyla Kruger tarihinin en önemli dönemlerinden birine saygı duruşunda bulunuyor. 1920'lerin başında kaşiflerin yolculuk ettiği trenler, tam olarak Kruger Shalati treninin şu anda bulunduğu noktaya park ediyormuş. Afrika’nın doğası ve kültüründen ilham olan otelin gecelik konaklama ücreti ise kişi başı 430 dolardan başlıyor.

‘TIKLA GELSİN’ İLE TEMASSIZ TESLİMAT

T

ürkiye’nin hızlı servis restoran sektörü lideri TAB Gıda, lezzet tutkunlarının evlerinde de sevilen lezzetlere güvenle ulaşabilmeleri adına, ‘Tıkla Gelsin’ paket servis hizmetinde ‘temassız teslimat’ seçeneğini devreye aldı. Burger King ve Popeyes markalarının yanı sıra Amasya Et Ürünleri de www.tiklagelsin.com web adresi üzerinden online olarak sipariş edilebiliyor. Online ödeme seçenekleri tercih ettikten sonra, ‘temassız teslimat’ı seçen lezzet tutkunları, yemek ya da şarküteri siparişlerini güvenle istedik-

leri adreste teslim alabiliyor.COVID-19 kapsamında; “Tıkla Gelsin” ile birlikte “Siparişimi Kapıya As’’, ‘’Temassız Teslimat’’ ve ‘’Güvenli Paket’’ uygulamalarını, ilk günden itibaren devreye alan TAB Gıda, ürünlerini restorandan müşterilerine ulaşıncaya kadar tamamen kapalı ve güvenli bir şekilde teslim ediyor. Sipariş paketlerinin içerisine menüyü hazırlayan ve teslimatı gerçekleştiren personellerinin ateş ölçümleri dahil sağlık bilgi kartlarını da ekleyen TAB Gıda, müşterilerinin güvenli gıdaya erişiminden ödün vermiyor.

6


ONLINE ALIŞVERİŞ WWW.SPX.COM.TR

BİZİ TAKİP EDİN /sportpointextreme

/sportpointextreme


KAPAK KONUSU

POPÜLER KÜLTÜRÜN EN ‘SÜPER’ BABALARI

Bryan Mills

Mr. Incredible

John Marston

21 Haziran’da Babalar Günü’nü kutlayacağız. Her adımımızda desteğini ve güvenini hissettiğiniz babalarımızın bu özel gününü kutlamak için keyifle okuyacağınızı umduğumuz bir süper babalar dosyası hazırladık. Herkesin babası süper, ama bunlar en süper!

Ned Stark

Homer Simpson 8


GUIDO LIFE IS BEAUTIFUL

Baba gibi baba! Ne süper gücü var ne de parası, dahası 2. Dünya Savaşı’nın göbeğinde oğluyla çaresiz kalmış bir adamcağız kendisi. Life is Beatiful, II. Dünya Savaşı zamanında karısı ve oğlu ile birlikte Yahudi kamplarına götürülen Yahudi bir babanın, çocuğunu koruyabilmek adına yaptığı sayısız özveriyi anlatan muazzam bir seyirlikti. Guido, film boyunca engellere karşı mücadele etmenin ve üstesinden gelmenin adeta kitabını yazmıştı. Oğlu korkmasın, durumun vahimliğini anlamasın diye savaşı devasa bir oyuna dönüştüren, bir yandan güldürürken bir yandan ciğerimizi parçalayan bir deha kendisi. Unutmak mümkün değil.

NED STARK GAME OF THRONES

Westeros’un yiğidi, Stark ailesinin direği ve dizinin ilk sezonunun bahtsız kahramanı Ned Stark’ın arkasından ne kadar üzülsek Ned Stark

az. Kendisi Batıdiyar’daki yedi büyük aileden biri olan Starkların başıydı. Kışyarı ismindeki kalesinden bütün Kuzey’i yönetirdi. Tully Ailesinden Leydi Catelyn ile evlenmişti ve bu evlilikten beş çocuk sahibi olmuştu; Robb, Sansa, Arya, Bran ve Rickon. Ayrıca yeğeni Jon Snow’u çocuklarıyla birlikte büyütüp herkese evlilik dışı oğlu olarak tanıtmıştı. Ailesini koruyup kollayan, kafadan hafif kontak kralı çekip çeviren Stark’ın çoluk çocuğun keyfine meze olduğu gerçeğini kabullenmemiz çok ama çok zor... Stark ailesi, o günden sonra gün yüzü göremedi.

HOMER SIMPSON THE SIMPSONS

Televizyon ekranlarının en sevilen babası kim diye sorsanız çoğunluğun cevabı bu pedagojiden anlamayan, gamsız, göbekli çizgi karakter olur. Simpsons efsanesinin aile direği olan Homer Simpson, hemen her bölümde Bart’ın gırtlağına yapışsa da ailesi söz konusu olduğunda cansiperane bir tavırla kendini feda etmeye kadar götürür işi! Bazen düşünmeden edemiyoruz; acaba Matt Groening, The Simpsons’ı yaratmasaydı hayatımızda ne değişirdi? Klasik Amerikan işçi sınıfı bir aile üzerinden 30 küsür senedir dünyada ters giden pek çok şeye “çakan”, kendi ardıllarının önünü açan bu kültür mirasına ne kadar müteşekkir olsak az.

MIKE HAGGAR FINAL FIGHT

Kayıp evlatlık kızının peşinde dünyanın en tekinsiz, sisler ve canavarlarla kaplı kasabası Silent Hill’a gözü kapalı giden Harry Mason, tüm video oyunu sevenlerin gözünde kahraman mertebesindedir. Düzenli bir işte çalışan, sorumluluk sahibi ve kendisini ailesine adamış klasik baba figürünün gerçek karşılığıydı. Aslında pek çoğumuz için sıradan bir adamdı. Fakat kızı elinden alındığında bir babanın ne kadar tehlikeli olabileceğini görmüştük. Oyun boyunca metafiziğe takla attıran yaratıklarla ve ürkütücü bir tarikatla başa çıkan Mason’ın tüm bu belalarla baş ederken yegane motivasyonu ise, çok sevdiği kızına kavuşmaktı. Sinematik oyun kavramını ilk ortaya atan ve en iyi örneğini veren oyun serisi olan Silent Hill’a bizden selam olsun.

agg ar

9

HARRY MASON SILENT HILL

eH Mik

Mike Haggar, Metro City’nin belediye başkanı olan eski bir güreşçidir. Bir gün Haggar’ı kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen gangster Belger ile adamları, kızı Jessica’yı kaçırır. Haggar, gangsterlerin isteklerini kabul etmez ve Jessica’nın erkek arkadaşı olan Cody ile onun antrenman yaptığı arkadaşı olan Guy’dan yardım alarak, büyük bir kurtarma operasyonuna girişir. Normal şartlar altında bir şehrin valisinin kızını kaçırırsanız peşinize o şehrin emniyet birimleri düşer. Bir zamanların atari salonu favorisi olan Final Fight’ta ise valinin ta kendisi peşinize düşüyordu! İlk kez 1989’da piyasaya çıkan Capcom oyunu, kuşkusuz 90’ların en popüler oyunlarından biriydi. Bu oyuna verdiğimiz jetonların parasıyla muhtemelen apartman dikerdik!

Harry Mason

Guido


KAPAK KONUSU Ted Kramer

Bryan Mills

BRYAN MILLS TAKEN

Hikayeyi muhakkak biliyorsunuzdur. Kızı Kim’e çok düşkün olan Bryan, bir gün kızının bir arkadaşıyla Avrupa’daki U2 grubunun konser turlarına katılması için uydurduğu müze gezisi yalanına zorla da olsa onay verir. Ancak kızların Paris’e indikten sonra karşılaştıkları bir genç, adreslerini öğrenerek onları kaçırır. “Eğer kızımı bırakmazsan seni ararım, bulurum ve öldürürüm.” Bu cümleyi kuran babaya bulaşmamak en iyisi! Kızını ve eski karısını Paris’te ve İstanbul’da türlü mafya ve kanunsuz adama kaptıran emekli CIA ajanı Bryan Mills en favori ve elbette belalı babalarımızdan. Başımız sıkışsa hiç çekinmeden ararız.

ETHAN MARS HEAVY RAIN

Karısı ve iki çocuğuyla beraber dört kişilik bir aile babası olan Ethan Mars, sıradan, mutlu bir mimardır. Bir gün ailecek gittikleri alışveriş merkezinde büyük oğlu Jason’u kaybeder ve her ne kadar onu bulmaya çalışsa da bir arabanın Jason’a çarpmasını engelleyemez. Bu trajik olaydan sonra karısıyla araları bozulur ve Ethan ara sıra kendini kaybedip farklı farklı mekânlarda bulmaya başlar. Bu olaylardan sonra Origami Killer, Ethan ve küçük oğlu Shaun’u bir sonraki kurbanları olarak seçer. Ethan Mars, Bir baba kaçırılan oğlu için ne kadar ileri gidebilir sorusunun yanıtını en iyi bilenlerdendir. Playstation 3’e özel olarak 2010 yılında çıkan Heavy Rain, bir video oyu-

nundan çok; oynayanı muazzam bir sinema filmine başrol yapıyordu. Hem müthiş bir video oyunu hem de mükemmel bir karakter bir araya gelince sonuç klasik oluyor.

TED KRAMER KRAMER VS KRAMER

Dustin Hoffman, bu filmde mutlu bir evliliği olduğunu sanırken bir anda eşi tarafından terk edilen ve oğluna bakmak için tüm yaşam tarzını tamamen değiştiren bir baba olarak karşımıza çıkmıştı. Avery Corman’ın aynı isimli romanından 1979 yılında sinemaya uyarlanan Kramer vs. Kramer, Hoffman’ın muhteşem oyunculuğuyla, hayatı tepetaklak dönen bir adamın duygu dolu hikayesini ekrana taşıyordu. Tam bir işkolik olan, doğru düzgün oğlunu tanımayan ve hatta bir kahvaltı sofrasında ne olması gerektiğini bile bilmeyecek kadar ev işlerinden uzak olan Ted’in yaşadığı muazzam dönüşüm ve sonrasında yaşanan velayet savaşı tam bir duygu patlamasıydı. Dustin Hoffman, bu rolüyle hak ettiği Oscar ödülünü de kazanmıştı. Baba gibi baba.

CHRIS GARDNER THE PURSUIT OF HAPPYNESS Gerçek bir öyküyü anlatan, Will Smith’in kariyerindeki en yürek yakan, yaralara tuz basan ve gözyaşlarını tsu-

Ethan Mars

nami misali coşturan rol hiç şüphesiz ki budur. Oğluyla yaşam mücadelesi veren bir babanın akıllara ziyan dramını izlerken hıçkırıklar boğazlarda adeta düğüm üstüne düğüm olur. San Francisco’da karısı Linda ve oğlu Christopher yaşayan Chris Gardner, karısı Linda tarafından terk edilir. Kısa süre sonra oturdukları daireden çıkartılırlar ve düşkünler evi, otobüs durağı ya da tuvalet gibi geceyi geçirmek için bulabildikleri her yerde kalırlar. Tüm zorluklara rağmen babalık görevini sevgi ve özenle yerine getirmeye devam eder. Oğlunun da kendisine karşı duyduğu sevgi ve güveni karşısına çıkan engelleri aşmak için kullanır ve tüm bunların sonucunda milyon dolarlık bir başarı öyküsü adeta peri masalı misali gerçekleşir.

MR. INCREDIBLE THE INCREDIBLES

Babalar, evlatlarının gözünde birer kahramandır. Peki ya gerçekten süper kahraman babaların durumu nedir? Bir dönemin çok ilgi gören yapımı The Incredibles’ın aile reisi, hem eğlenceli hem de otoriter mizaçlı babalardandı. Bob Parr, kötü adamları tek eliyle alt edebilen mega güçlü, sevilen bir süper olarak Bay İnanılmaz adıyla anıldığı günleri hasretle anmaktadır. Süperler yasadışı ilan edildiğinden beri Bob çoğunlukta gözden uzakta, karısı Helen’le birlikte tüm zamanını ailesine ayırmaktadır. Ama karısı süper becerilerini hizmete koşmaya çağrılıp Süperler’in insanların gözündeki imajını düzeltme umudu doğduğunda Bob, bütün ev işleriyle kendi başına başa çıkmak zorunda kalır ve bu da bambaşka süper güçler gerektiren bir durumdur. 2004 yılında tanıştığımız Mr. Incredible, 2018’de vizyona giren devam filmiyle hepimizi mutlu etmişti.

Chris Gardner

DANIEL HILLARD MRS. DOUBTFIRE

Daniel ve Miranda’nın evlilikleri hiç iyi gitmez. Miranda, Daniel’in ne kadar iyi baba olduğunun farkında olsa da onu fazlasıyla sorumsuz bulur. Karısına ve çocuklarına karşı büyük bir sevgi besleyen Daniel ise, mecburen boşanmayı kabul eder. Fakat mahkeme10


Daniel Hillard

Marlin

izlemediyseniz, böyle bir babayla kolay kolay karşılaşmamışsınızdır. nin velayeti anneye vermesi sonucu çocuklarından ayrı kalmak zorunda kalan Daniel, çözümü dadı kılığına girip çocuklarının bakıcısı olmakta bulur. Mrs. Doubtfire, babaların çocukları için yapamayacağı hiçbir şey olmadığını gösteren enfes bir seyirlikti. 2014’te aramızdan ayrılan efsane oyuncu Robin Williams’ın en önemli rollerinden birini oynadığı bu film ve çizdiği baba portresi eşsizdir. Chris Columbus’un yönettiği Mrs. Doubtfire, 1994 yılında En İyi Makyaj dalında Oscar sahibi olmuştu.

THE MAN THE ROAD

Çok da uzak olmayan bir gelecekte, büyük depremlerle başlayan felaketler iklimi değiştirmiş, Güneş kalın gri bulutların ardında görünmez olmuş, buna bağlı olarak bitki ve bitkileri yiyerek beslenen hayvanların sonu gelmiştir. İnsanlığın tükenişi ise yavaş ve ızdıraplı bir can çekişme şeklinde olmaktadır. Tüm zamanların en iyi post-apokaliptik drama filmlerinden biri olarak kabul edilen The Road’un isimsiz başrolü, oğlunu yok oluşun ve yozlaşmanın göbeğinde hayatta tutabilmek için insanüstü bir mücadele vermesiyle kalbimizi kazanmıştı. İnsanın izlerken yüreğini sıkıştıran performansıyla adeta tarih yazan Viggo Mortensen, Yüzüklerin Efendisi performansını bile katlar bu cefakar baba rolünde. Cormac McCarthy’nin 2006’da Pulitzer Ödülü kazanan aynı isimdeki romanından uyarlanan The Road’u

The Man

MARLIN FINDING NEMO

Pixar’ın 2003 yapımı enfes filmi Kayıp Balık Memo, tüm zamanların en sevilen animasyon yapımlarından biridir. Küçük oğlu Nemo’yu tehlikelerden korumaya kararlı Baba Marlin, filmde karşımıza sevimli bir palyaço balığı olarak çıkmıştı. Oğluna karşı aşırı korumacı davranan Marlin, güvensizlik, kuşku, üzüntü ve iyi yüreklilik gibi insanoğluna özgü niteliklerin tümünü fazlasıyla barındırıyordu. Fakat Nemo’nun kendi başına hareket etmesi gerektiği zamanın gelmesiyle tüm bu duygular patlama yapar. Nemo bu okula giderken, Marlin’in korktuğu başına gelir ve oğlu arkadaşları ile oynadıkları tehlikeli bir oyun sırasında gözünün önünde kaybolur. İşte bundan sonrası oğlunu bulmak için verdiği mücadeleyle geçer. En sevdiğimiz babalardan!

HARRY STAMPER ARMAGEDDON

Kız babası olmak zordur derler, hele ki kızınız Liv Tyler ise ve sadece erkeklerin çalıştığı devasa bir petrol kuyusunda sizinle yaşıyorsa işiniz gerçekten de zordur! Teksas eyaleti büyüklüğünde dev bir göktaşı Dünya’ya doğru saatte 22 bin km. hızla yaklaşmaktadır. NASA, göktaşını imha etmek üzere bir ekip göndermeye karar verir ve bunun için dünyanın en ünlü petrol sondajcılarından Harry S. Stamper’ın yardımına başvurur. Stamper ve ekibi bu göktaşının üzerine iniş yapacak, ze-

Harry Stamper

mini oyarak bir nükleer cihaz yerleştirecektir. Dünyayı kurtaran adam Bruce Willis’in kızıyla olan tatlı sert diyaloğu hem müthiş bir seyirlik olmuştur hem de finalde işler ciddileştikçe gerilimin dozunu yükseltmiştir.

MUFASA THE LION KING

Bazı filmler vardır ki yayınlandığı dönemde hitap ettiği neslin birçok üyesinde derin izler bırakmıştır. 1994 yılında vizyona giren Walt Disney animasyonu The Lion King, tam da böyle bir filmdi. Simba isminde genç bir aslanın hikayesini konu edinen bu müthiş animasyon, neredeyse 1 milyar dolar gişe gerçekleştirerek döneminin en çok izlenen animasyon yapımı olmayı başarmıştı. Afrika’da geçen bir Hamlet fablı, aslan baba Mufasa’nın başına gelenler yüzünden, tüm dünya çocuklarını gözyaşlarına boğmuştu. Simba’nın babasıyla ilişkisi, filmi hem gıptayla hem de yaşlı gözlerle izlememize sebep olmuştu. Unutulmayacaksın Mufasa baba!

JOR EL SUPERMAN

Süper kahramanlar için bile babaları esas kahramandır. Kripton gezegeni yok olmadan hemen önce oğlunu dünyaya gönderen Jor El için sadece baba demek az kalır, o son derece idealist ve vizyoner bir adamdır aynı zamanda. Kripton gezegenin çok önemli bilim adamlarından biri olmak dışında Kripton gezegenin sonunun geleceğini ilk o keşfedip kriptonluları uyarmıştır. Oğlu Kal El gezegeninde Superman olsa da her daim dünyalıların iyiliğine öncelik verdi. Jor El’i sinemada Russell Crowe canlandırmıştı.

Jor El 11


KAPAK KONUSU Yaşar Usta

George Banks

JOHN MARSTON RED DEAD REDEMPTION

Tüm zamanların en başarılı western video oyunu olan 2010 tarihli Red Dead Redemption’ın baş karakteri John Marston, pek çok açıdan unutulmaz bir ikondur oyun dünyasında. Henüz hiç oynamadıysanız, Grand Theft Auto’nun yapımcısı olan Rockstar Games’in bu başyapıtını muhakkak edinin ve inanılmaz hikayesine şahit olun. Red Dead Redemption, 1911 yılında geçiyor. Yani Vahşi Batı’nın vahşiliğinin yavaş yavaş tarihe karıştığı yıllarda taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayan Dutch çetesinin üyelerinden biri olan John Marston’ın karısı ve çocuğu hükümet tarafından ele geçirilmiştir. Hayatta olan eski çete üyelerini ortadan kaldırması karşılığında bir dönem terör estirdiği topraklara geri dönen John, tehlikeli bir babanın neler yapacağını gösteren müthiş bir oyundu.

GEORGE BANKS FATHER OF THE BRIDE

Babaların babası George Banks’in olmadığı bir liste eksik kalırdı. 80’lerin en ünlü romantik komedilerinden Father of the Bride’da kız babası olmanın dayanılmaz çılgınlıklarını yaşayan karakteri ölümsüzleştiren elbette usta oyuncu Steve Martin’in

benzersiz performansıydı. Canından çok sevdiği kızı, haz etmediği bir adamla evlenmek isteyen George’un yaşadığı maceralarını anlatan ilk film o kadar sevilmişti ki devam filminde Banks bu defa da torun heyecanı yaşamıştı.

NOAH LEVENSTEIN AMERICAN PIE

Sinema tarihinin en matrak baba figürlerinden biridir American Pie’daki Jim’in babası! Filme adını veren turta sahnesinde ergen ve azgın oğlunu uygunsuz pozisyonda basan sevimli baba Noah, film boyunca oğluna cinselliği ve ergenliği öyle komik yöntemlerle anlatmaya uğraşır ki istemsizce kahkahalara boğulursunuz! Serinin ilk filmi boyunca, Jim Levenstein okul arkadaşlarından Nadia ile bir ilişki geliştirmeye çabalar, ayrıca Jim, en iyi arkadaşları Kevin, Paul ve Chris ile birlikte bakirliğini kaybetmeye çalışır.

YAŞAR USTA BİZİM AİLE

Türk sinema ve tiyatrosunun gerçek efsanesi Münir Özkul, bugüne kadar pek çok ölümsüz karakter canlandırdı ancak “Bak beyim, sana iki çift lafım var…” cümlesiyle

başlayan ve bu filmi izleyen her jenerasyonun aklına kazınan repliğiyle Yaşar Usta’nın yeri apayrıdır. Fabrikada çalışan ve dört çocuğunu annesiz büyüten “Yaşar Usta”, nasıl unutulabilir? Ya “Dokunma artık aileme. Dokunma çocuklarıma” dediği, kimin daha büyük olduğunu özetlediği konuşmasını? İzleyene hem babalık hem de insanlık dersi veren Yaşar Usta’ya ve Münir Özkul ustaya şükran borçluyuz.

FİKRET SÜPER BABA

Süper Baba dosyası yapılır da en süper baba unutulur mu? Sımsıcak ailesiyle yaşadığı maceraları, hayatla ve çetrefilli oyunlarıyla mücadelesi, özlemini her daim duyduğumuz mahallesi ve komşularıyla Süper Baba Fikret, namı diğer Fiko, elbette gönüllerimizin şampiyonudur. Süper Baba, 1993 yılında hayatımıza girmiş olan ve 90’larda çocuk olmak deyince ilk aklımıza gelen dizidir. Ailenin tüm yükünü taşıyan, çocuklarının her derdiyle yakından ilgilenen Çengelköy’ün yardımsever adamıdır o. Özlemle andığımız ve ülkemizin son dönemindeki dizi enflasyonundan önceki o güzel günlerde kalan Süper Baba’nın da babalar günü kutlu olsun! Fikret

Noah Levenstein 12



Maes Hughes

BABALAR GÜNÜ

ANİME DÜNYASININ HARİKA BABALARI Tüm babaları saygı ve sevgiyle kucakladığımız 16 Haziran Babalar Günü için renkli bir kutlama yapalım istedik ve anime dünyasının en favori babalarını sizlerle tanıştırmaya karar verdik. Oldukça fantastik kurgular olsalar da evlatları söz konusu olduğunda birer cengaver kesilen tüm babaları kutluyoruz! MAES HUGHES FULLMETAL ALCHEMIST: BROTHERHOOD

Maes Hughes, Fullmetal Alchemist serisinin en sevilen karakterlerinden biridir ve rakipsiz bir istihbarat polisidir. Anime dizinin “alchemist” olmayan ender karakterlerinden biri olan Hughes, kıvrak zekası ve dövüş yetenekleriyle de öne çıkmaktadır. Tüm meziyetlerinin yanında, bu karakter üç yaşında bir çocuğun isteyebileceği tüm pozitif özelliklere sahip harika bir baba figürüdür. Hughes, kızının hemen her anını fotoğraflamayı seven ve bu fotoğrafları iş arkadaşlarıyla her fırsatta paylaşmasıyla ünlenen, kıvanç dolu bir babadır. Anime yapımlarda ikincil hatta üçüncül karakterlerin bu kadar hafızaya kazınmasına alışık değiliz; ancak Maes Hughes’un kızına duyduğu benzersiz sevgiden etkilenmemek de imkansız. Tüm kız çocuklarına senin gibi bir baba diliyoruz Kumandan Hughes!

KUZEN YOSHIMURA TOKYO GHOUL

Kuzen Yoshimura ile ilk tanıştığımızda kendisinin kibarlığına ve yardımseverliğine resmen vurulmuştuk. Böyle centilmenlerin soyu tükendi zannederken bir de ne görelim! Kendisi bir ghoul’muş, yani insan eti yiyerek hayatta kalabilen bir yaşam formu! O babacan tavırların altından çıka çıka bu mu çıkacaktı yahu? Neyse ki Yoshimura, Ken Kaneki’ye adeta bir baba gibi kol kanat gerince içimiz kendisine yeniden ısınmıştı. Üstelik diğer ghoul’ların insan öldürmesini önlemek adına intihar eden insanların bedenlerini çalarak onlardan yiyecekler de üretiyordu. Okuyunca biraz mide bulandırsa da, olası cinayetlerin önüne geçiyor olması bizim için yeterliydi. Bu arada Yoshimura’nın kendi çocukları olduğunu

öğrendiğimizde şok olmuştuk; ancak esas şoku dizi boyunca çocuklarının peşine düşen “melez” avcılarına yapıklarını görünce yaşadık!

VEGETA DRAGONBALL Z

Dragonball Z sevenler, Saiyan ırkının son prensi olan Vegeta’ya aşinadırlar. Dizinin baş karakteri olan Son Goku ile giriştiği ezeli mücadelenin ardında yatan hikayesiyse, oldukça dokunaklıdır. Gençliğinde Bulma adlı bir kadına aşık olan ve o kadından bir çocuğu olan Vegeta, hayatını ejderha toplarına adayınca çocuğuyla ilgilenmeyen vasat bir babaya dönüşür. Bulma’nın ani ölümüyle dünyası sarsılan Vegeta’nın çocuğuyla geç de olsa kurduğu sıcak diyaloğu izlemek büyük keyiftir. Dragonball Z’nin fantastik maceraları süresince, çocuğunun varlığını tehdit eden bir gezegeni yok eden, kadim bir tanrıya savaş açmaktan çekinmeyen ve Son Goku ile bile barışmayı kabul eden Vegeta’yı favori anime babalarımız listesine gururla ekliyoruz. Kuzen Yoshimura

14

Vegeta


Shiro Fujimoto

Kazuto “Kirito” Kirigaya

KAZUTO “KIRITO” KIRIGAYA SWORD ART ONLINE

SHIRO FUJIMOTO BLUE EXORCIST

JOSEPH JOESTAR JOJO’S BIZARRE ADVENTURE

IGNEEL FAIRY TAIL

İnternet üzerinde sanal avatarlarla oynanan bir oyun düşünün. Oyunda ölürseniz, gerçek hayatta da ölüyorsunuz ve oyunda yaşadığınız pek çok şey gerçek hayata da yansıyor. Derken en yakın arkadaşlarınızla oyunu oynamaya başlıyorsunuz ve ilk günden hepsi ölüyor! Kafayı yememek mümkün değil derken, hayatınızın aşkıyla tanışıyor ve sanal bir bebek yapıyorsunuz. Artık sorumluluğunuz daha da fazla zira oyundaki bebeğinize bir şey olduğu takdirde gerçek hayatta da tonla yaptırımı var. Unutmadan; tüm bunları yaşarken yaşınız sadece 14! Kirito, kızını o kadar çok seviyor ki ona ne sanallığını hissettiriyor ne de başına bir şey gelmesine izin veriyor. İşte koca yürekli bir baba!

Joestar ailesinin bir üyesi olmak kesinlikle harika olurdu! Düşünsenize, aklınıza gelebilecek en cool ve güçlü karakterler en yakın akrabalarınız. Birlikte sayısız maceralar yaşıyorsunuz ve onların her daim yanınızda olduklarını biliyorsunuz. Bu kusursuz portredeki tek pürüz, belki de ölümsüz bir vampirin peşinizde olması olabilir; ancak ona da çok takılmayın! Joseph Joestar, sadece havalı ve yakışıklı bir karakter değil; aynı zamanda evlatları Josuke ve Holly için kendini tehlikenin göbeğine atmaktan çekinmeyen bir çılgın! Jojo ailesini bir arada tutan harç, elbette sevgiyle karılıyor ve tüm olağanüstü olaylara rağmen, sevgi bu karakterlerin arasındaki köprüleri kusursuz bağlıyor.

Hayatı boyunca hiç evlenmemiş olan peder Shiro Fujimoto’nun tüm düzeni iki erkek bebeği evlat edindiğinde değişir. Rin ve Tukio adlarını verdiği çocuklarıyla her daim ilgilenen peder Fujimoto, bir şeytan kovucu olmak isteyen Tukio’yu eğitirken, Rin’i de iblisler dünyasından uzak tutarak normal bir hayat yaşamasına yardımcı olmak için elinden geleni yapar. İki çocuğuyla iki farklı hayat yaşamak zorunda kalan peder Fujimoto’nun oğullarına gösterdiği sevgi, ilgi ve sabır dolu yaklaşım, gerçek hayatta pek çok babaya örnek olacak cinsten. Blue Exorcist’i izlememiş olanlarınız için sürprizleri bozmayalım; ancak eminiz bu harika anime diziyi izlediğinizde, peder Fujimoto’nun fedakarlıkları gözlerinizi dolduracak. Kotetsu Kaburagi

Hiro Mashima’nın çok satan manga serisinden uyarlanan Fairy Tail’in oldukça renkli karakterleri var. Earth-land adlı kurgu dünyada geçen bu macerada, fantastik yaratıklar ve sihir loncaları adeta iç içe var olmaktadırlar. Günlük hayatın alışıldık birer parçası olan bu loncalarda eğitim gören iki karakter; Natsu Dragneel ve Lucy Heartfilia, Fairy Tail macerasının baş karakterleridir. Natsu Dragneel, Fairy Tail dünyası için bile fazlasıyla marjinal bir karakterdir; zira babası bir ejderhadır! Igneel, var olduğu dünyanın en güçlü yaratıklarından olmasına rağmen oğlu üzerinde baskı kurmayan, onu uzaktan takip eden ve gerektiğinde nokta atışı müdahaleler yaparak başını beladan kurtaran ideal bir baba figürüdür. Boyunun apartman boyutlarında olmasına aldırmıyoruz! Igneel

KOTETSU KABURAGI TIGER & BUNNY

Alternatif bir evrende, süper güçlü insanların kol gezdiği New York’tayız! Biri Bizi Gözetliyor tarzı, King of Heroes adlı bir reality şovda yarışan süper kahramanlar, her sezonun sonunda en popüler olmak için kıyasıya mücadele veriyorlar. Programın en favori kahramanlarından olan Kotetsu Kaburagi, yeni yayın sezonu başladığında kendisini hiç iyi hissetmiyor. Güçlerini yavaş yavaş kaybettiğini öğrenen Kaburagi, bu duruma rağmen mücadelesine devam ederken kızı Kaede’nin süper güçlerinin uyanışa geçtiğini öğreniyor. Kaburagi, hem son sezonunda şöhretine yakışan bir performans göstermeye çalışırken hem de kızına hem babalık hem de koçluk yapmaya başlıyor. Fedakar babaların gönlümüzde yeri kesinlikle ayrı.

GERMAN LUIS GARO: HONOO NO KOKUIN

German Luis

Joseph Joestar

İspanya’da -engizisyon çağında- büyülü zırhlarla donanmış orduların himayesinde yaşandığını hayal edin. Zırhlarıyla çocuk yaşta tanışan ve doğuştan birer savaşçı olan bu askerlerin özgür İspanya hayallerini göğüs göğüse çarpışarak elde etme serüveninde, listemizdeki en muzip babayla tanışacağız. Oğlu Leon’un hayranlıkla takip ettiği German Luis, Kazanova ruhlu bir kadın avcısı olmasının yanı sıra ülkesinin en ünlü şövalyesidir. Leon’a annesinin yokluğunu bir kez bile hissettirmemeyi başaran ve bir gün tıpkı kendisi gibi şövalye olması için onu hazırlayan German’ın hastasıyız. Yakışıklılığı ve çapkınlığı başına birbirinden komik belalar açsa da Leon’u geleceğin en parlak savaşçısı yapabilmek adına gösterdiği özen takdire şayan.

15


DİZİ

HAZİRAN AYININ YEPYENİ DİZİLERİ Haziran ayında ekrana gelecek sıfır kilometre yapımlar, yeni dizi keşfetmeyi seven, seyir zevki yüksek seyircinin aklını çelecek kadar iddialı. Komediden polisiyeye, animasyondan drama farklı zevklere hitap eden 12 iddialı yapım sizleri bekliyor.

16


DIRTY JOHN: BETTY BRODERICK STORY

Los Angeles Times muhabiri Christopher Goffard’ın gerçek suç olaylarını ele aldığı poadcast’lerden uyarlanan Dirty John’un ilk sezonunda Debra Newell - John Meehan arasında yaşananları izlemiştik. Amerikan kamuoyunu bir hayli meşgul eden bu suç olayında, karanlık bir geçmişi olmasına karşın kendisini doktor olarak tanıtan bir kadın avcısının, saf ve naif bir kadına neler yapabileceğine tanık olmuştuk. Aslında ikinci sezon çok da farklı olmayacak. Tıpkı ilk sezonda olduğu gibi yine aşk, ihanet ve ölüm üzerinden bir hikayeye tanık olacağız. 2 Haziran’da başlayacak Dirty John: Betty Broderick Story, tamamen yenilenmiş bir oyuncu kadrosuyla, uzun yıllar Amerikan kamuoyunu meşgul eden Dan ve Betty Broderick çiftinin hikayesini ele alacak. 60’larda yeni evli bir çiftin hayatına odaklanacak dizi, daha önce pek çok kez belgesel ve kitaba konuk olmuştu. Eski kocası Daniel T. Broderick III ve ikinci eşi Linda Broderick’i 1989’da öldürmekle suçlanan Betty’nin hikayesi eminiz pek çoğunuzun kanını donduracaktır. Amanda Peet (Brockmire) ve Christian Slater’ı (Mr. Robot) başrollerde izleyeceğimiz yeni sezon, toplam sekiz bölüm sürecek. İkinci sezonunda USA Network’e geçiş yapan dizinin uluslararası yayın hakları Netflix’te olduğu için ileriki zamanlarda diziyi Netflix üzerinden de izleme şansınız olacak.

MAXXX

Tam adı Olatunde Olateju Olaolorun olan İngiliz aktör “O. T.” Fagbenle’i daha çok The

Handmaid’s Tale dizisindeki Luke Bankole karakteriyle tanıyoruz. Başarılı İngiliz oyuncunun sıradaki projesi ise Maxxx olacak. Fagbenle’nin hem senaryosunu yazdığı hem yardımcı yönetmenliği üstlendiği bu İngiliz komedisi, aslında E4 isimli kablolu kanalda yayınlanacaktı; fakat dizi sürpriz bir şekilde Hulu’ya geçti. 6 bölümden oluşan ilk sezonu, 2 Haziran’da ekrana gelecek dizinin merkezinde Maxxx isimli bir müzisyen var. Bir dönemin popüler boyband’inde yer alan Maxxx, artık yıldızı sönmüş bir müzisyendir. Özellikle uyuşturucu geçmişi, pek çok hayranının kendisine sırt dönmesine neden olmuştur. Popüler olduğu günleri mumla arayan Maxxx’in tek bir hedefi vardır, süper model eski sevgilisi ile (Jourdan Dunn) yeniden sevgili olabilmek. Eski havalı ve başarılı günlerine dönebilmek adına kuzeni Rose ve eski menajeri Don Wild’den yardım isteyen Maxxx’i, solo kariyer peşinde koşarken, pek çok komik macera bekleyecek. Law & Order: Special Victims Unit dizisinde Dedektif Elliot Stabler rolünde izlediğimiz Christopher Meloni, dizide menajer Don Wild olarak karşımıza çıkacak. Müzik temalı bir İngiliz komedisi arayanlar, Maxxx’i radarında tutsun.

TRACKERS

Güney Afrikalı yazar Deon Meyer’ın 2011 tarihli aynı isimli romanından uyarlanan suç temalı gerilim dizisi Trackers, HBO’nun kardeş kanalı Cinemax’te 5 Haziran’da ekrana gelecek. Dizi, ilk kez geçtiğimiz Ekim ayında Güney Afrika kanalı M-Net’te gösterilmiş

Maxxx

17

ve kanalın en çok izlenen yapımı olmayı başarmıştı. Yapımcılığını M-Net, Cinemax ve ZDF’nin üstlendiği dizi, ABD ve dolasıyla da dünya pazarına Cinemax ile açılmış olacak. Trackers, toplam altı bölümlük macerasında bizleri Güney Afrika’daki organize suç şebekelerine, elmas kaçakçılığına ve uluslararası terör entrikalarına iç içe geçmiş öykülerle götürecek. Yönetmenliğini Jyri Kähönen’ın üstlendiği dizinin kadrosunda James Gracie (Lemmer), Rolanda Marais (Milla Strachan), Ed Stoppard (Lukas Becker) ve Thapelo Mokoena gibi isimler rol alıyor. Kariyeri bir operasyon sonrasında neredeyse mahvolan ve hayatını yeniden kurmaya çalışan Özel Kuvvetler üyesi Lemmer, dizinin öne çıkan karakterlerinden biri olacak. Düşük rütbeli bir analist olarak işe giren Mila ile birlikte kendisini bir anda uluslararası bir komplonun içinde bulacak olan Lemmer, Cape Town’un zorlu koşullarında hayatta kalma mücadelesine girecek. Güney Afrika’nın muhteşem coğrafyasına sıkı bir suç diziyle adım atmak isteyenler, Trackers’ı ıskalamasın.

EL PRESIDENTE

Gerçek bir olaydan esinlenilerek ekrana gelecek yeni Amazon Prime dizisi El Presidente, özellikle futbol tutkunlarını 12’den vuracak gibi duruyor. FIFA’nın (Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği) 2015 yılında patlak veren yolsuzluk skandalını anlatacak olan dizi, 5 Haziran’da başlayacak. ABD’de açılan yolsuzluk davası kapsamında, FIFA’nın pek çok düzey yöneticisi 27 Mayıs 2015’te Zürih’te düzenlenen bir operasyonla gözaltına almıştı. Bunun üzerine de FIFA Etik Komitesi de 20’ye yakın FIFA yetkilisinin tutuklandığı yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarına adları karışan FIFA Başkanı Sepp Blatter ile UEFA Başkanı Michel Platini’ye 8’er yıl futboldan men cezası vermişti. Meksika yapımı El Presidente, işte bu konuyu gündeme getiren, fakat merkezine Şili Futbol Federasyonu eski başkanı Sergio Jadue’yu alan bir yapım olacak. 2015 yılında 87. Akademi Ödülleri’nde Birdman filmiyle “En İyi Orijinal Senaryo” dalında Oscar kazanan Armando Bo, dizinin hem


DİZİ El Presidente

yönetmenliğini hem de yapımcılığını üstleniyor. Kadrosunda Karla Souza (How to Get Away with Murder), Andrés Parra (Pablo Escobar: El Patrón del Mal) ve Paulina Gaitán (Diablo Guardian) gibi isimleri barındıran dizi, Şili’deki küçük bir futbol kulübünün başkanının nasıl 150 milyon dolarlık bir rüşvet skandalının kilit ismi haline geldiği anlatılacak. Komedi/Drama olarak adlandırılan dizi, 8 bölüm sürecek.

I MAY DESTROY YOU

Gana asıllı İngiliz senarist, oyuncu ve şarkıcı Michaela Coel’in hem yapımcı hem de başrol olarak karşımıza çıktığı 12 bölümlük dizi, uğradığı tecavüz sonucu hayatı darmadağın olan genç bir kadının yaşadığı dramını ekranlara taşıyacak. HBO ve BBC ortak yapımı olan dizi, uzun süre “January 22nd” olarak adlandırılsa da, son düzlükte adını I May Destory You olarak değiştirdi. Coel, dizide Arabella Essiedu adında Londralı genç bir kadına hayat verecek. Arabella’nın İtalya’da tatil aşkı olarak tanıştığı bir sevgilisi, harika arkadaşları ve başarılı bir yazarlık kariyeri vardır. Hatta ilk kitabının getirdiği başarının ardından ikinci kitabı üzerine hızla çalışmaya da başlar. Ancak kurtlarını dökmek için gittiği bir gece kulübün ardından uyuşturucu verilip tecavüze uğradığında tüm hayatı alt üst olur. Kadrosunda Weruche Opia, Paapa Essiedu, Aml Ameen, Adam James, Sarah Niles, Ann Aikin, Harriet Webb, Ellie James, Natalie Walter ve Samson Ajewole gibi isimlerin yer aldığı yapım, tecavüze uğrayan genç bir kadının ailesi, arkadaşları, ilişkileri ve kariyeri dahil hayatındaki her şeyi sorgulamasını ele alıyor. Fakat dizinin

Crossing Swords

safkan bir dram yapımı olmadığını özellikle belirtelim. Her parmağında ayrı bir marifet olan Michaela Coel, dizide kara komediye de sıklıkla başvuracak. Yapımcısı ve senaristi olduğu Chewing Gum dizisiyle iki BAFTA ödülü kazanan Coel, 7 Haziran’da HBO’da ekrana gelecek yeni dizisiyle de adından söz ettirecek gibi duruyor.

CROSSING SWORDS

Hulu, yeni animasyon dizi projesi Crossing Swords ile izleyenleri kahkahaya boğacağa benziyor. Stop-motion animasyon tekniğiyle çekilen bu eğlenceli yapımın ardında Robot Chicken’ın yaratıcıları Josh Harvatine ve Tom Root’un dehası var! Nicholas Hoult (X-Men First Class) ve Luke Evans’ın (Beauty and The Beast) seslendirme kadrosunda yer alacağı Crossing Swords’un ilk sezonu 10 bölüm sürecek. Orta çağın karanlık yıllarında, çok uzak diyarlarda bir krallıkta geçen dizimizde genç bir köylünün saraya muhafız olarak atanmasıyla maceramız başlayacak. Hayatı boyunca saray yaşamını merak eden ve rüyalarında kendisini kraliyet ailesinin bir mensubu gibi gören kahramanımızın dünyası saray duvarlarının ardında yaşanan şehvet ve ihtiras dolu gecelere şahit olduğunda adeta başına yıkılıyor! Seks, entrika ve çılgın fantezilerle dolu saray yaşamına bir de acemi muhafızın dolandırıcı akrabalarının saraya sızma çabaları eklenince ortam iyiden iyiye şenlikleniyor. 12 Haziran’da ekran macerası başlayacak Crossing Swords, sansür nedir bilmeyen Robot Chicken ekibinin tornasından çıktığı için, bu çılgın stop-motion animasyon diziyi hassas seyircilere önermiyoruz!

THE WOODS

Yerel içeriklerle kütüphanesini her geçen gün genişleten Netflix’in -1983’ün ardından- Polonya yapımı yeni dizisi The Woods olacak. Harlan Coben’ın çok satan romanlarından biri olan The Woods, Varşovalı savcı Paweł Kopiński’nin hikâyesini anlatıyor. Amerikalı gizem ve korku yazarı, 2018’de Netflix ile toplam 14 kitabının uyarlanması üzerine bir anlaşma yapmış ve 30 Ocak’ta ekrana gelen The Stranger, bu anlaşmanın en yeni ürünü olmuştu. Michael C. Hall’ın başrolünde olduğu The Safe ve Fransız yapımı mini dizi No Second Chance de Harlan Coben’ın eserlerinden uyarlanmıştı. Orijinal romanda ana karakter Amerikalı savcı Paul Copeland iken; Netflix dizisinde bu isim Paweł Kopiński’ye dönüşmüş. The Woods’un hikayesi 1994 ve 2019 senesi olmak üzere iki farklı zaman diliminde geçiyor. 25 yıl önce, yaz kampındaki dört genç bir gece yarısı ormana girmiş; sonrasında ikisi ölü bulunmuş, diğer ikisinden de bir daha haber alınamamıştır. Haber alınamayan kişilerden biri de Kopiński’nin kız kardeşidir. Bu üzücü olayı zor da olsa atlatmayı başaran Kopiński, bir tecavüz davasının izini sürerken ortaya çıkan bir cinayetle sarsılır. Bulunan ceset ile 25 yıl önce ortadan kaybolan kız kardeşi arasında ciddi bağlantılar vardır. Toplam altı bölüm sürecek dizinin yönetmen koltuğunda Leszek Dawid (You are God) ve Bartosz Konopka (Rabbit a la Berlin) oturuyor. Oyuncu kadrosu Polonya’nın tanımış isimlerinden oluşan bu gerilim dizisinin başrolünde ise, Grzegorz Damiecki( Paweł Kopiński) var. The Woods, 12 Haziran’da ekranlarda olacak. The Woods

I May Destroy You

18


Perry Mason

HELTER SKELTER

Seyirciler true crime yapımlarına büyük ilgi gösteriyor olsalar da Ted Bundy ve Charles Manson’un popüler kültür hiyerarşisindeki çıtalarını zorlayacak kimse yok! Charles Manson, hapishanede geçirdiği 40 yılın ardından 2017 yılının Kasım ayında ölmüştü. Manson, bizzat cinayet işlememiş olsa da kurduğu tarikatla müritlerinin beyinlerini yıkayan ve onları cinayet işlemeye azmettiren bir psikopattı. Manson Ailesi adıyla tarikat kuran Manson ve takipçileri, Ağustos 1969’da ırklar arası savaş başlatmak için iki gecede yedi kişiyi vurarak ve bıçaklayarak öldürmüştü. Hatta seri katilin kurbanları arasında ünlü yönetmen Roman Polanski’nin 8.5 aylık hamile eşi Sharon Tate de bulunuyordu. 1971’de 7 cinayetten idama mahkum edilen Manson, ömür boyu hapse mahkum edilmişti. Ölümünün ardından yeniden gündeme oturan Charles Manson, pek çok filme ve belgesele konu oldu. 100 saati aşkın ham görüntü arşivi taranarak elde edilmiş olan Inside the Manson Cult: The Lost Tapes belgeselini, American Psycho ile gönüllerimizi fetheden Mary Harron’ın yönetmenliği üstlendiği Charlie Says filmini ve Charles Manson ve tarikatının katliamlarını farklı perspektiflerden işleyen The Haunting of Sharon Tate filmini hemen örnek olarak sayabiliriz. Şimdi de yeni bir Charles Manson belgeseli gündemde. Epix’te 14 Haziran’da ekrana gelecek altı bölümlük belgeselin adı Helter Skelter olacak. Belgeselin yapımcıları, daha önce yayınlanmayan görüntüler, başta aile üyeleri olmak üzere ilk gerçekleşen özel röportajlarla Helter Skelter’ın oldukça iddialı olacağını söylüyorlar.

PERRY MASON

The Americans dizisindeki müthiş performansıyla Emmy ödülünü kucaklayan Matthew Rhys’ın sıradaki projesi yine bir dönem dizisi olan Perry Mason olacak. İlk kez 1957-1966 yılları arasında yayınlanan Perry Mason, gözü pek bir savunma avukatının maceralarını ekrana taşıyan dönemin en popüler dizilerinden biriydi. O dönemki başrolü Raymond Burr’a büyük şöhret kazandıran dizi, Erle Stanley Gardner’ın dedektif romanlarının ana karakteri olan savunma avukatı Perry Mason’ın maceralarını ekrana getirmişti. Kendisi de bir avukat olan ve kitaplarını pek çok takma

isimle yayınlayan Erle Stanley Gardner, 80’in üzerinde roman ve kısa öyküsünde Perry Mason karakterine yer vermişti. HBO’nun en başarılı olduğu konulardan biri olan dönem dizi konsepti, Perry Mason dizisinde seyirciyi tam 12’den vuracak gibi duruyor. Hikayesi 1932 yılının Los Angeles’ında, Büyük Buhran’ın hemen sonrasında geçen dizi, evliliği yeni bitmiş ünlü savunma avukatı Perry Mason’ın davalarına ve çoğunlukla cinayetlere odaklanacak. HBO, kadrosunda Tatiana Maslany (Orphan Black) ve John Lithgow gibi tanıdık isimleri barındıran dizinin başrolü için ilk zamanlar Marvel’ın Iron Man’i Robert Downey Jr.’ı düşünmüştü. Fakat anlaşma sağlanamayınca başrol Matthew Rhys’a gitti ve Robert Downey Jr. dizide yapımcı olarak kaldı. Boardwalk Empire ve Game of Thrones gibi dizilerde yönetmen koltuğuna oturan Timothy Van Patten’ın tüm bölümlerini yöneteceği dizi, sekiz bölümlük ilk sezonuyla 21 Haziran’da HBO ekranında olacak.

I’LL BE GONE IN THE DARK

1974-1986 arasında ABD’de adeta terör estiren, sıra dışı hikayesiyle birçok kitaba, belgesele ve filme konu olan azılı seri katil Golden State Killer, 44 yıl adaletten kaçtıktan sonra beklenemedik bir şekilde geçtiğimiz Nisan 2018’de yakalanmıştı. Uzun yıllar boyunca halk arasında büyük korkuya ve öfkeye neden olan cani, minimum 120 soygun, 50 tecavüz ve 12 cinayetten sorumlu tutuluyordu. Üstelik tüm bu suçları işlerken neredeyse arkasında hiç delil bırakmamıştı ve kim olduğu konusunda hiçbir somut ipucu da yoktu. Minik soygunlarla başladığı suç kariyerinde kısa sürede azılı bir caniye dönüşen Golden State Killer, 1986’da Orange County’de 18 yaşındaki bir kadını tecavüz ettikten sonra 19

vahşice öldürmüş ve o günden sonra adeta sırra kadem basmıştı. ABD tarihinin en önemli davalarından birine dönüşen Golden State Killer soruşturmasının çözümünde I’ll Be Gone in the Dark: One Woman’s Obsessive Search for the Golden State Killer adlı kitap oldukça kilit rol oynamıştı. HBO, Michelle McNamara’nın I’ll Be Gone in the Dark: One Woman’s Obsessive Search for the Golden State Killer kitabını bir belgesel olarak yayınlayacak. Altı bölümlük belgeselin arkasında The Farm: Angola, USA, Ghosts of Abu Ghraib ve Bobby Fischer Against the World gibi yapımların ödüllü yönetmeni Liz Garbus var. 28 Haziran’da ilk bölümü ekrana gelecek belgeseli, seri katil ve suç temalı yapımlardan hoşlananlar kaçırmasın.


DİZİ The Sommerdahl Murders

THE SOMMERDAHL MURDERS

Danimarkalı suç yazarı Anna Grue, “Dan Sommerdahl” adlı kitap serisiyle Avrupa’da hatırı sayılır bir üne sahip. Yazarın popüler polisiye serisi, şu ana kadar 12 romana ulaşmış durumda. Alman NDF, Danimarkalı Nordisk Film ve Amerikalı Dynamic Television işbirliğine giderek, sevilen roman serisini bir polisiye diziye dönüştürdü. 29 Haziran’da Amerikalı network Acorn TV’de ekrana gelecek sekiz bölümlük ilk sezon, bizleri Danimarka’nın kuzeydoğusunda, Öresund Boğazı’nın batı kıyısında yer alan Helsingör şehrine götürecek. Baş dedektif Dan Sommerdahl, çözdüğü cinayetlere North Sealand Police’te gerçek bir efsaneye dönüşmüştür. Amiri Dedektif Fleming Torp ile uyum içinde çalışan Sommerdahl’ın en yakın çalışma arkadaşlarından biri de eşi, adli tabip departmanının başındaki, Marianne’dir. Daha okul yıllarından tanışan ve ayrılmaz bir ekip olarak görülen bu üçlü, çözülemez cinayet davalarında bile başarıdan başarıya koşar. Fakat sahile vurmuş genç bir kızın ölüm nedenini araştırmaya başlayan Sommerdahl, bir anda kendini hem özel hem iş hayatında kaos içinde bulur. İşteki başarısını özel hayatında sürdüremeyen Sommerdahl, eşiyle zorlu günler geçirmeye başlar ve eşinin Fleming ile ilişki yaşadığını öğrenir. Oyuncu kadrosunda Lotte Andersen, André Babikian ve Laura Drasbæk gibi Kuzey Avrupa’nın tanınış oyuncularını barından The Sommerdahl Murder’ı özellikle Kuzey Avrupa polisiyelerinden hoşlanan dizi severler kaçırmasın.

“Love, Victor”, 2018’de vizyona giren “Love, Simon” filminin spin-off’u olacak. Becky Albertalli’nin ‘Simon vs. Homo Sapiens Agenda’ isimli romanından beyazperdeye uyarlanan film, 17 yaşında henüz gay olduğunu açıklamamış ve hayatını; arkadaşları, ailesi, internet dostu Blue ve cinsel yönelimini tüm okula açıklamakla tehdit eden çocuk ile dengelemeye zorlanan lise öğrencisi Simon’ın hikayesini ele almıştı. Özellikle LGBT dünyasında bir hayli beğenilen film, farklı bir versiyonla şimdi de dizi olarak karşımıza çıkacak. Filmin senaryosuna imza atan Isaac Aptaker ve Elizabeth Berger bu kez karşımıza yapımcı olarak çıkıyor. Dizinin normalde Disney Plus’ta Love, Victor

LOVE, VICTOR

19 Haziran’da Hulu’da ekrana gelecek 20

yayınlanması bekleniyordu fakat ‘yetişkin temalı’ görülmesi sebebiyle, Hulu’ya taşındı. Dizide Michael Cimino, evinde zorluklarla mücadele eden, kendini keşfetmeye, yeni bir kasabaya alışmaya çalışan Victor isimli eşcinsel liseli bir genç olarak karşımıza çıkacak. Filmin ve romanın geçtiği Creekwood Lisesi’nde okumaya başlayan eşcinsel bir ergenin kendini tanımasını ve çevresine açılmasını konu alacak dizinin ilk sezonu 10 bölümden oluşuyor. İkinci sezon hazırlıklarına şimdiden başlanan Love, Victor’un oyuncu kadrosu Ana Ortiz, James Martinez, Isabella Ferreira, Mateo Fernandez, Rachel Naomi Hilson, Bebe Wood, Anthony Turpel ve Mason Gooding’den oluşuyor.


Sezon02Bölüm04

GİDEROS’TAN KÜRE’YE Kastamonu Eylül 19

ONLINE ALIŞVERİŞ WWW.SPX.COM.TR

BİZİ TAKİP EDİN /sportpointextreme

/sportpointextreme


SANAT

BEYOĞLU’NA ‘ÖZEL’ BİR RESİM MÜZESİ GELİYOR

İş Bankası’na ait Beyoğlu’ndaki tarihi binanın görkemli bir resim müzesine dönüşmesi adına en önemli virajlardan biri alındı. Yakın zamanda restorasyon inşaatı başlayacak bina, çok amaçlı galerileri, atölyeleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları kitabevi, kafe ve restoranıyla sanatseverler için yeni bir buluşma noktası olacak.

S

anat tutkunlarına harika bir haberimiz var. 800’ü aşkın sanatçının, 2 binden fazla eseriyle bugün ülkemizin en geniş resim koleksiyonlarından birine sahip olan Türkiye İş Bankası, tüm bu özel koleksiyona ev sahipliği yapmak üzere müze olarak tahsis edilen Beyoğlu şubesinin tarihi binasının restorasyonu için inşaat izni aldı. Önümüzdeki günlerde inşaat çalışmaları başlayacak olan tarihi binada 1940’lı yıllardan günümüze kadar Türk resim sanatının değerli isimlerinin eserleri sergilenecek. İstiklal Caddesi’nde Odakule’nin yanında bulunan yapının restorasyon çalışmalarının tamamlanmasıyla Beyoğlu’nun kültür sanat rotasına yeni bir durak eklenmiş olacak.

ve kültürel kimliğinin değerli bir parçası olarak varlığını koruyor. Önümüzde zorlu bir proje süreci olsa da bu gibi mimari yapıların kent belleğimizin korunmasına

63 YIL HİZMET VERDİ

1953-2016 yılları arasında İş Bankası’nın Beyoğlu şubesi olarak hizmet veren tarihi eser statüsündeki binanın resim müzesine dönüşecek olmasından mutluluk duyduklarını belirten İş Sanat Genel Müdürü Zuhal Üreten, “Yakın zamanda inşaat çalışmaları için izinlerimizi aldığımız tarihi binamız Beyoğlu’nun sosyal 22

ve gelecek nesillere aktarılmasında önemli bir yeri olduğunun bilincindeyiz. Geçtiğimiz yıllarda tarihi binaların müzeye dönüştürülmeleri hususunda


deneyim kazandık. İstanbul’daki Türkiye İş Bankası Müzesi ve Ankara’daki İktisadi Bağımsızlık Müzesi bu çalışmaların en değerli örnekleri. Şimdi de üçüncü müzemizin hazırlık çalışmaları için büyük bir adım atmış olmanın heyecanını sizlerle paylaşıyoruz. Uzun yıllardır özel koşullarda gözümüz gibi sakladığımız koleksiyonumuzu bu vesileyle sanatseverlerle buluşturacak olmaksa tarifsiz bir duygu.” açıklamasında bulundu.

HEYBETLİ BİR BEYOĞLU BİNASI

1900’lü yılların başında zemin katı ticari amaçlı, diğer katları konut olarak inşa edilen bina, bodrum ve zemin katların yanı sıra beş normal kat ve bir teras katından oluşuyor. Korunması gerekli kültür varlığı olarak tescillenmiş olan bu yapı, Beyoğlu’ndaki 20. yüzyıla ait apartmanlar arasında gerek konum gerekse mimari açıdan dikkat çeken örneklerden biri olarak değerlendiriliyor. Mimari projesi Teğet Mimarlık tarafından hazırlanan binanın restorasyon inşaatı önümüzdeki günlerde başlayacak. Proje sürecinin heyecan verici olduğunu söyleyen mimari projenin müellifi Teğet Mimarlık’tan Ertuğ Uçar, “Yapı, 20. asır başına tarihlenen güzel, heybetli bir Beyoğlu apartmanı. Koleksiyon ise Türk sanatının Cumhuriyet dönemindeki en önemli temsilcilerinin ilk kez gün ışığına çıkacak eserleri. Koruma disiplininin alışkanlıklarını sorgulayan bir tasarım yaklaşımıyla, 20. asır başı tipik Beyoğlu apartmanının atmosferini yaşatırken günümüz çağdaş müzesinin ihtiyaçlarına cevap oluşturmayı amaçladık. İnşaat süreci çetin olacak. Yapının en iyi şekilde tamamlanıp İstanbul’un ve İstiklal Caddesi’nin kültür sanat hayatına katılmasını biz de sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.

ÇOK ÖZEL KOLEKSİYON

80 yıllık bir geçmişi olan koleksiyon, İkinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nden seçilen Hikmet Onat’ın “Pey­zaj Ortaköy”, Şevket Dağ’ın “Rüstem Paşa Camii” ve Vecih Bereketoğlu’nun “Kayık ve Evler” isimli eserleri ile oluşturulmaya başlıyor.

1940’lı yılların sonunda 23 resme ulaşan koleksiyona eser alımı 1950’lerden sonra hızlanıyor. Bugün, 800’ü aşkın sanatçının, 2 binden fazla eseriyle ülkemizin en geniş koleksiyonlarından biri olarak nitelenebilir. Bugüne kadar farklı dönemlerde, çeşitli şehirlerde hizmet veren sanat galerileriyle de İş Bankası’nın plastik sanatlar alanındaki katkıları biliniyor. İstanbul’da İş Kuleleri içinde yer alan Kibele Sanat Galerisi 2000 yılından, İktisadi Bağımsızlık Müzesi’nin 3. katında bulunan Ankara Sanat Galerisi ise 2019 yılından bu yana sanatımızın usta isimlerinin sergilerine ev sahipliği yapıyor.

BİNA TARİHİNE KISA BAKIŞ

Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat dönemiyle başlayan modernleşme süreci 19. yüzyılın ikinci yarısında toplumsal ve idari yapıyı etkisi altına alarak mekânsal yapıları da dönüştüren bir dönem oldu. Bu bağlamda kent mekânlarında ve mimari dokularda önemli değişimler gerçekleşti. Beyoğlu bölgesi de bu değişimin merkezlerinden biriydi. 1800’lerin ikinci yarısında günün koşullarına uygun

23

olarak konut yapılarının sayısı hem arttı hem de farklı tiplerde örnekler görülmeye başlandı. 19’uncu yüzyılın son çeyreğinden itibaren Beyoğlu bölgesinde yapılan apartmanlar gelir düzeyi orta ve üzeri kesimin konutları olarak inşa edildi ve 20’nci yüzyılın ilk yıllarında da yapımları devam etti. 19. yüzyıl başında daha çok Konsolosluklar çevresinde gelişen konut yapılanması yüzyıl sonunda çok daha geniş bir alana yayıldı ve dönemin en itibarlı yerleşim bölgeleri İstiklâl Caddesi (Cadde-i Kebir) ve Meşrutiyet Caddesi çevresinde oluştu. 1953-2016 yılları arasında İş Bankası’nın Beyoğlu şubesi olarak hizmet veren tarihi bina, 1900’lerde Latin Çıkmazı adlı sokağın üzerinde “4. Sigorta Han” ismiyle biliniyordu. Geçmişte bu yapı yabancı dil okuluna, bir komisyoncuya, İsviçrelilere ait bir kulübe, bir dişçiye, bir bankacıya, ev aksesuarları satan bir mağazaya ve elektrik tramvay şirketine ev sahipliği yaptı.

İŞ BANKASI’NIN 3. MÜZESİ

Tarihi binaları müzeye dönüştürerek kültürel tarihi gelecek nesillere aktarmayı hedefleyen İş Bankası, bu alandaki ilk hayalini 2007 yılında hayata geçirdi. İstanbul Eminönü’nde Yenicami Şubesinde yürütülen restorasyon çalışmalarının ardından bir kurum tarihi müzesi olmasının ötesinde Türkiye’nin ekonomik ve sosyal tarihçesini de gözler önüne seren Türkiye İş Bankası Müzesi açıldı. Bu değerli projeyi geçtiğimiz yıl Ankara Ulus’taki tarihi Genel Müdürlük binasında hizmete başlayan İktisadi Bağımsızlık Müzesi’nin açılışı izledi. Aynı zamanda Genç Cumhuriyet’in ekonomik açıdan yükselişinin de bir sembolü olan bu 5 katlı tarihi yapı, bugün Milli Mücadele döneminde çok zorlu koşullar üzerine inşa edilen ülke ekonomisinin dinamosu olan İş Bankası’nın deneyimini de yeni kuşaklarla paylaşmaya devam ediyor.


GEZİ

Grand Egyptian Museum

HEYECANLA BEKLENEN MÜZE AÇILIŞARI

En kritik zamanlarda, kaos dört bir yanımızı sarmışken bile, sanat her zaman insanoğluna umut olmaya ve tutunacak bir dal sunmaya devam ediyor. 2020 yılı felaketlerle başlamış olsa da açılmayı bekleyen sanat mabetleri, dünya normale döndüğünde misafirlerini bekliyor olacaklar. İşte bu yıl içerisinde açılacak birbirinden şahane müzeler! GRAND EGYPTIAN MUSEUM GİZA, MISIR

Dünyanın en önemli müzelerini gezdiğinizde, muhakkak antik Mısır’a ait sergilere denk gelirsiniz. İnsanlık tarihinin en çok ilgi gören antik medeniyetlerinden olan Mısır’ın tüm gizemleri artık yerinde ziyaret edilebilecek. Mistik çöllerin firavunlar ve derin Mısır mitolojisiyle dolup taştığı yılların emanetleri, ilk kez böyle bir ölçekte ziyaretçilerle buluşacak 2020’nin son çeyreğinde faaliyete geçmesi beklenen Grand Egyptian Museum, tek bir binada hizmet vermeyen bir kompleks yapılar bütünü olacak. Bugüne dek kurulmuş olan en geniş kapsamlı antik Mısır müzesi olmakla kalmayacak, aynı zamanda Mısır’ın modern tarihine de ayna tutan bölümleri olacak. Kompleks dahilinde üç boyutlu sinema salonları, interaktif çocuk eğlence alanları ve antik Mısır temasıyla peyzajı yapılmış bahçeler de hizmet verecek. Pek çok Mısır firavununa ait şahsi eşyaların ilk kez sergileneceği bu müze kompleksi, kendi alanında dünyanın en kapsamlı tesisi olacak.

Aralık ayında kapılarını ziyaretçilerine açacak. Dünyanın dört bir yanından sinemaseverleri ağırlamaya hazırlanan müzenin en ilgi çekici kısmının filmlerde kullanılan araç gereçlerin sergilendiği bölümler olması bekleniyor. Müzede sergilenen demirbaş ürünlere ek olarak her ay farklı bir usta sinemacının ya da efsane filmin konsepti konuk sergi olarak belirlenecek ve bu özel koleksiyonlar sayesinde ziyaretçilere adeta set deneyimi yaşatılacak. Müzenin içerisinde konuşlanan David Geffen Theater ise, 1000 kişilik kapasitesiyle birbirinden özel Hollywood prömiyerlerine ev sahipliği yapacak. Sinemanın kalbi artık bu benzersiz müzenin içinde atacak.

THE ACADEMY MUSEUM OF MOTION PICTURES LOS ANGELES, AMERİKA

Academy Museum of Motion Arts’ın açılışı sinema sevdalıları tarafından uzun yıllardır gerçekleşmesi arzulanan bir hayaldi, ne mutlu ki 2020’de bu hayal gerçekleşiyor olacak. Geçtiğimiz Şubat ayında yayınlanan Oscar ödül törenlerinde de ilan edildiği üzere, Amerika sinemasının en önemli müzesi 2020’nin

The Academy Museum of Motion Pictures 24

THE NATIONAL MUSEUM OF AFRICAN MUSIC NASHVILLE, AMERİKA

Dünya popüler müziğinin Afro-Amerikalı sanatçılar tarafından ele geçirildiği şu dönemde yapılabilecek en doğru hamle, bu kültüre selam duruşunda bulunacak bir tesisin açılmasıdır. Amerikan müziğinde 70’lerden başlayarak dalga dalga yayılan Afro-Amerikan etkisi jazz, blues ve hip hop gibi başat türlerin hem doğuşuna hem de gelişimine vesile olmuştur. Müzik dünyasına olağanüstü müzisyenler kazandıran Afro-Amerikan kültürünün böylesine benzersiz temsil edildiği bir mabet, eminiz ki


Museum of Underwater Art

milyonlarca ziyaretçi çekecektir. 137 bin metrekarelik devasa bir alana inşa edilmekte olan bu müzede olağanüstü sergiler yer alacak. Sadece müzikleriyle değil, imajlarıyla da müzik dünyasına yön veren sanatçıların kostümleri de bu benzersiz müzerde sergilenecek. Eylül ayında kapılarını açması beklenen müzenin her ay özel bir konuğun canlı performansına da ev sahipliği yapması bekleniyor. Bu konserlerden edilen gelirler müzenin bakım ve onarım işlerine harcanacak.

X MUSEUM PEKİN, ÇİN

Çin’in muazzam tarihi mirası vesilesiyle, ülkenin pek çok bölgesinin hanedanlıktan miras kalma açık hava müzelerine dönüştüğünü söyleyebiliriz. Dünyanın en çok turist çeken ülkelerinden biri olan Çin, kültürel mirasının bir parçası olarak gördüğü modern sanat alanında da bir hayli gelişmiş bir ülkedir. X Museum, Çin’in yeni bin yıla bırakacağı mirasların sergilendiği bir fütüristik sanat havzası olarak hizmet sunacak. Ülkenin modern sanat eserlerinin yanı sıra mühendislik harikalarının ve bilimsel gelişmelerinin de sergileneceği bu teknolojik müzede pek çok interaktif ve mobil sergi tipi de ilk kez sanatseverlerle buluşacak. Müzeyi ziyaret ettiğinizde yanınızda taşıdığınız akıllı telefonunuz ya da tabletiniz, müzenin pek çok departmanıyla entegre olacak ve ziyaretinizi tamamen size özel bir deneyime dönüştürecek. Teknolojinin tüm imkanlarından faydalanan bu müzenin ziyaretçi galerileri de bulunacak, interaktif deneyimleriniz dakikalar içerisinde modern sanat eserlerine dönüşerek diğer ziyaretçilerin beğenisine sunulacak. Müzeciliğin geleceğine dair en büyük adımı X Museum atacak.

MUSEUM OF UNDERWATER ART QUEENSLAND, AVUSTRALYA

Jules Verne’in ölümsüz eseri Denizler Altında 20.000 Fersah’ı anımsatan bir alternatif müze girişimiyle karşı karşıyayız! Su altı heykeltıraşı Jason deCaires Taylor tarafından tasarla-

Asian Art Museum

nan bu müze, aynı heykeltıraş tarafından Meksika’nın Cancun bölgesinde açılmış olan su altı müzesinin bir muadili olacak. Tamamı deniz seviyesinin altında sergilenen heykellerden oluşan bu müzede ana tema olarak iklim değişikliğinin dünyamıza vurduğu darbeyi anlatan eserler sergilenecek. Ziyaretçiler bu müzeyi özel dalgıç ekipmanları kiralayarak gezebilecek. Ekipmanların kirası ve arzu edilirse müze gezilirken profesyonel kameralarla çekilen tur güncelerinden elde edilen gelirler ise, müzenin bakımına ve yeni eserlerin yapımına harcanacak. Jason deCaires Taylor, Meksika ve Avustralya’nın ardından Avrupa sahillerinde üçüncü müzesini açmak için çalışmalar yaptığını ve pek ülkenin kültür bakanlıklarıyla temasta bulunduğunu açıkladı. Bu harika müzede bir gün geçirmek gerçekten de benzersiz bir deneyim olurdu.

MUNCHMUSEET OSLO, NORVEÇ

Tüm zamanların en ünlü tablolarından biri olan Çığlık’ı hemen herkes adını duyduğu an bile gözünün önüne getirebilir. Edward Munch’un ölümsüz eserlerinden sadece bir tanesi olan Çığlık, tüm dünyanın sanat hafızasına kazınmış bir nişanedir. Edward Munch, 1940 yılında tüm eserlerini Norveç’in Oslo kentine bağışlamıştır. Oslo Belediyesi, 1963 yılında dünyanın tek Edward Munch müzesini açarak bir sanatçı özelinde açılmış olan en büyük müzelerden birini inşa etmişti. Şu sıralar Oslo’yu yeni bir Edward Munch heyecanı sarmış durumda, zira büyük ustanın tüm eserlerinin aynı anda sergilenebileceği devasa bir sergi kompleksi açılıyor. Munchmuseet adlı bu benzersiz yapının bugüne dek bir sanatçı özelinde açılan en büyük müze olacağı açıklandı. Oslo belediyesi, şehrin en önemli yapılarından biri olan Lamda binasını tamamen Munch eserleriyle donatmaya karar verdi. Bu zamansız sanatçının anısını layıkıyla yaşatacak olan Munchmuseet’i selamlıyoruz.

ASIAN ART MUSEUM SAN FRANCISCO, AMERİKA

San Francisco’nun en çok ziyaret edilen sanat mabetleri arasında kabul edilen Asian Art Museum, 2003 yılında faaliyete açılmıştı; ancak geçen yıllar içerisinde müzenin koleksiyonu o denli genişledi ki belediye, müzeyi kapatıp, mimari ölçeğini artırarak yeniden hizmete açmak zorunda kaldı. 2020’nin son çeyreğinde hizmete girmesi beklenen yepyeni ve devasa yerleşkesiyle Asian Art Museum, sadece San Francisco’nun değil ABD’nin de en popüler müzelerinden biri olmayı hedefliyor. Dünyaca ünlü sanatçı Ai Wei Wei, bu olağanüstü sanat merkezinin yeni açılışı için Fountain of Light adlı bir sanat eserine imza atmış. En az merkezin kendisi kadar Ai Wei Wei’nin bu eseri de merak konusu haline gelmiş durumda. Yeni bölüm açılmadan evvel yaklaşık 18 bin parça sanat eserinin sergilendiği Asian Art Museum, artık 45 bin sanat eserinin eşzamanlı olarak sergilenebileceği bir kültür vahasına dönüşecek.

MUSEUM OF THE FUTURE DUBAI, BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ

Dubai, paranın ve teknolojinin sınırlarını zorlayarak çölün ortasında insan emeğiyle yaratılmış olan bir vahadır. Dünyadaki herhangi bir şeyin “en”lerini arıyorsanız, gitmeniz gereken de yegâne adrestir. Birleşik Arap Emirlikleri, dünyanın dört bir yanından satın alınan eserlerle muazzam bir kültür-sanat müzesi kurmayı 2019 yılında başarmıştı, 2020 yılında sıra teknoloji müzesine geldi. Yaklaşık 2 milyar dolar harcanarak inşa edilecek olan bu müzede sanat eserleri yerine gelecek teknolojileri sergilenecek. Bu müzeyi herhangi bir teknoloji fuarından ayıran en önemli özelliği; müze bünyesinde tanıtılan teknolojilerin tamamının interaktif olması ve ziyaretçilerin bu teknolojileri ilk elden deneyimleme şansını elde edecek olmaları! Gezilecek değil, deneyimlenecek müze mantığıyla inşa edilen Museum of the Future’ın her sene 20 milyon ziyaretçiyi ağırlaması bekleniyor! Dubai geleceğin nabzını şimdiden tutmayı kafaya koymuş.

Munchmuseet

Museum of the Future

25


TASARIM

HAYALLERİ SÜSLEYEN MUHTEŞEM KARAVANLAR Günümüzün gelişen teknoloji ve imkanlarıyla birlikte, karavanlar hiç olmadığı kadar konforlu ve işlevsel hale geldi. Postkolik ekibi, sizlere farklı özelliklere sahip son model karavanlar buldu. Belki hiçbir zaman bu güzelliklerden birine sahip olamayacağız ama, hayal kurmak da mı yasak?

International Serenity Travel Trailer

BEAUER 2X

Vahşi doğada yaşamak ve şehrin betonarme çirkinliğine sırt çevirmek herkesin hayali olsa da bunu başarabilecek ideal bir konaklama seçeneğine kavuşmak gerçekten de zordur. Fransa menşeli Beauer adlı firmanın ürettiği ve 2X adını verdiği bu karavan, pek çok şehir yorgununun hayallerini süsleyecek kadar konforlu ve işlevsel bir yaşam opsiyonu sunuyor. Firmanın daha önce ürettiği ve piyasaya sürdüğü 3X modeliyle karşılaştırıldığında daha mütevazı bir seçenek olarak dikkat çeken Beauer 2X, kompakt görüntüsünün altında pek çok sürpriz barındırıyor. Sadece 60 saniye içinde “genişleyerek” iki karavanlık bir boyuta ulaşabilen bu modüler tasarım harikasının içinde buzdolabı, gazla çalışan

ocak ve ekstra bir mutfak alanı bulunuyor. Konaklaması kadar içinde yaşaması da son derece zevkli olan bu karavanın gerçek bir evden hemen hemen hiçbir farkı yok! Retro tasarımlı dış cephesi ve renk seçenekleriyle de göz kamaştıran bir tasarıma sahip olan Beauer 2X, karavan yaşamını konforla birleştiren opsiyonlardan biri. Doğada yeni bir hayat kurmak hiç bu kadar keyifli olmamıştı.

LOTUS CARAVANS

Off-road deneyimine uygun bir karavan olsa, kendinizi dağa taşa vurmaz mıydınız? Eğer Lotus Caravans’ın ürettiği bu bebeklerden birine sahip olsaydınız, eminiz ki bu fikri sorgulamadan kabul ederdiniz. Lotus Caravans, tamamen müşteri memnuniyetini merkeze

Beauer 2X

Lotus Caravans 26

alan bir üretim zihniyetiyle tasarlanıyor. Avustralya’da, %100 el emeğiyle üretilen bu karavanların tasarımı müşteriye özel gerçekleşiyor. Lotus Caravans’ın tasarımcıları, boyunuzu ve kilonuzu bile hesaba katarak, tasarımlarını size en ergonomik hale getirmek için canla başla çalışıyor. Karavanın içi de arzu ettiğiniz şekilde dayanıp döşeniyor. Deri döşemeler, plazma televizyon, mikrodalga fırın, barbekü seti, veranda ışıklandırması ya da dikiz aynası görevi gören kamera sistemi... Bu canavarda ne ararsanız mevcut. Üstelik en çetin yol ve arazi şartlarına uygun olarak tasarlanan süspansiyon sistemi sayesinde, dağa taşa direksiyon kırmaktan çekinmeyeceğiniz olağanüstü bir araçla karşı karşıyasınız.


Hutte Hut Camper

Opus OP15

INTERNATIONAL SERENITY TRAVEL TRAILER

Doğaya kavuşmak ve doğayla kaynaşmak her daim benzersizdir. Bu muhteşem deneyimi yaşarken en iyi şekilde konaklamak, güvenliğinizi sağlamak ve sizi rahat ettirmek ise tercih edeceğiniz karavanın görevidir. International Serenity Travel Trailer, sizi gümüş rengi bir kale misali gittiğiniz her yerde, en çetin şartlarda bile isteklerinizi kusursuz karşılayacak. Birbirinden farklı yaşam tarzlarına hitap eden 12 farklı iç tasarım opsiyonuyla bugüne dek bir karavanın sunduğu optimum esneklikle tanışın! Denge ve sükunet, International Serenity Travel Trailer’ın felsefesini özetler. Karavanın dışının gümüş kaplamasının aksine, yaşam alanları ve iç tasarımı doğadan ilham alan renklerle tasarlanmış. Çok amaçlı arka kapı sayesinde yaşam alanınızı genişleten bir verandaya sahip olmak, eminiz sizi doğadan daha çok faydalanmaya teşvik edecektir. Evinizin konfor ve teknolojisini aratmayan mutfak bölümünde ise, aklınıza gelen her yemeği eksiksiz yapabileceğiniz tüm ihtiyaçlar düşünülmüş. Araç içi klima sistemi, USB ve diğer şarj üniteleri, plazma tv, Blu-ray oynatıcı ve benzersiz bir müzik sistemi de bu olağanüstü karavana dahil!

OPUS OP15 HYBRID CARAVAN

Opus tasarımcıları, müşterilerini şaşırtmayı görev edinmiş dehalardan oluşuyor. Son yılların popüler mobilya sistemlerini bilirsiniz. Odaya girdiğinizde görünürde hiçbir şey yoktur; ancak ev sahibi, birkaç kolay hareketle odanın ortasına bir yatak açar ya da duvar sandığınız düzenekten kapaklar açılır ve bir giyinme odasıyla karşı karşıya kalırsınız! Opus’un tasarımcıları da bu akımdan etkilenmiş ve karavanlarına olağanüstü detaylar eklemişler. Karavanın her yanından ayrı bir sürpriz taşıyor desek abartmış olmayız. OP15 modelinde çelik süspansiyonlar kullanılmış ve bu sayede her arazi tipinde yolculuk garantiye alınmış. İçerisinde çift kişilik yatağı, banyosu ve multimedya eğlence sistemi bulunan bu canavarın barbekü sistemi, verandası ve hatta etleriniz pişerken kurabileceğiniz bir minibarı bile var. Yükselebilen tavanı sayesinde ferah bir konaklama hissiyatı da sağlayan OP15, sahiplerini her türlü konfor ve teknolojik opsiyonla şımartmayı seviyor. Eğer uzun yıllar boyunca size yarenlik edecek, tank kadar güçlü ancak bir yazlık ev kadar keyifli bir karavan arıyorsanız doğru adrestesiniz.

Opus OP15

benzersiz bir konaklama alternatifi sunan Hutte Hut Camper’a ilk görüşte aşık olmamak mümkün değil. Bu şahane karavanın bir tekneyi andırması tesadüf değil. Hutte Hut Camper’ın tasarımında kullanılan tüm malzemeler, en kaliteli ve lüks yatlarda kullanılan ağaç ve alüminyum aksamlardan oluşuyor. Çift kişilik yatağı, kanatlı kapı sistemi, gün ışığını içeri veren geniş pencereleri ve genişleyebilen tavanı sayesinde evden uzakta, minyatür bir ev havası yaşatmayı başarıyor. İçerisindeki teknolojik imkanlar belki bu sayfalarda okuduğunuz diğer karavanlarla karşılaştırılmayacak düzeyde; ancak bunun bilinçli yapılmış bir tercih olduğunu söylememiz gerek. Hutte Hut Camper’ın tasarımcılarının hedefinde şehirden kaçıp, şehri karavanda taşımak gibi bir amaç yok. “Şehri şehirde bırak, doğaya ve keyfine bak!” diyorlar anlayacağınız! Böylesi harika bir teklife de “Hayır!” demek bizim içimize sinmez.

SYLVANSPORT VAST

Karavan piyasası, her ne kadar son yıllarda altın çağını yaşıyor olsa da karavan üreticilerinin tasarımlarında birbirini

HUTTE HUT CAMPER

Doğaya zarar vermeyen, mütevazı bir saray yavrusuyla tanışmaya var mısınız? Adeta ultra lüks bir teknenin parçası gibi duran, ahşap döşemelerle farkını ve klasını her açıdan konuşturan ve iki kişilik romantik seyahatlerde 27

andıran pek çok doneye rastlıyoruz. Bir noktadan sonra fark yaratmak isteyen ya da alternatifleri ince eleyip sık dokumayı seven müşteriler için tüm karavanlar birbirine benzemeye başlıyor. İşte tam da bu noktada Sylansport Vast, özellikle de spor tutkunuysanız, sizi cezbedecek alternatif bir tasarımla gündeme geliyor. Tek araçta üç farklı model hissiyatı veren alternatif tasarımlara sahip olan Sylansport Vast, piyasadaki iddialı duruşunun hakkını vermeyi başarıyor. İçerisinde bir değil tam iki adet çift kişilik yatak bulunan Sylansport Vast’ın içindeki salon düzeneği de tamamen kullanıcının keyfine bırakılmış şekilde modifiye edilebiliyor. Yataklar aracın tavanında yer alan gizli bölmelere yükseltildiği anda, çok amaçlı bir salon ortaya çıkıyor! Karavanın yan tarafındaki gömme alanda isterseniz bir çift kano, isterseniz iki adet bisiklet muhafaza edebiliyorsunuz ki bu durum sizi çetin koşullarda spordan uzak tutmuyor! Karavan camiasında çıtayı yükseltmekten çekinmeyen nadir şirketlerden biri olan Sylansport’u bu tasarımı vesilesiyle ayakta alkışlıyoruz.


DİZİ

Boardwalk Empire

TÜM ZAMANLARIN EN İYİ SUÇ DİZİLERİ Yeraltı dünyasının en azılı öykülerini barındıran suç hikayeleri, her daim dünyanın ilgi gösterdiği seyirliklere ilham vermiştir. Baronlar, babalar, karteller ve yeraltının diğer simaları, yıllar içerisinde birer ekran fenomenine de dönüşmüş durumdalar. Postkolik ekibi sizler için bu türün en iyi örneklerini seçti! SUBURRA: BLOOD ON ROME

2015 tarihli Suburra filmi, İtalya’da ve Avrupa’da izlenme rekorları kırınca Netflix beklenen hamleyi yaptı ve filmin dizi haklarını satın aldı. Suburra filmini izlemenizi öneririz; ancak dizi, filmin öncesinde cereyan eden olayları anlattığı için bu kanlı serüvene direkt diziden de başlayabilirsiniz. Giancarlo De Cataldo ve Carlo Bonini tarafından kaleme alınan aynı adlı romandan uyarlanan Suburra, Ostia ve Sicilya mafyalarının arasında yaşanan güç savaşlarını konu ediniyor. İşler basit sokak çetelerinden siyasetçilere ve hatta Vatikan’a kadar tırmanıyor ve iki sezon süren olağanüstü bir macera sizi daha ilk bölümden içine çekiveriyor. Dizi şimdiden üçüncü ve dördüncü sezonlarının da onayını almış durumda! Sıradan mafya senaryolarının aksine pek çok entrika ve izleyeni ters köşeye yatıran mevzuya da sahip olan Suburra: Blood On Rome, İtalya’nın birbirinden güzel mekanlarını da kendine fon belirliyor.

PEAKY BLINDERS

Aile her şeydir! Shelby ailesinin Birmingham’da at yarışı bahisçiliğinden İngiliz parlamentosu-

na yükseliş öyküsü, gözlere bayram ettiren bir seyirliktir. Thomas Shelby karakterine can veren Cillian Murphy’nin olağanüstü karizmasına dizinin ultra şık kostümleri, İngiltere’nin tekinsiz havasının ambiyansı ve muazzam görüntü yönetmenliği eklenince ortaya hemen her karesini durdurup duvara poster olarak asmak isteyeceğiniz bir dizi çıkıyor. İzlediğimiz tüm dizilerde kulağımıza küpe olan sözler vardır; ancak onların hepsi bir yana, “By order of the Peaky Blinders” diğer yana! Bu cümlenin anlamını ve ritüelini keşfetmeyi diziyi izleyenlere bırakıyoruz. Peaky Blinders’ın en meşhur yanlarından biri de muazzam sezon finalleri yaparak bir sonraki sezona attığı kancalardır. Netflix sayesinde İngiltere dışına taşan şöhretiyle global bir fenomene dönüşen Peaky Blinders’ın yeni sezon hazırlıkları sürerken siz de bu şahane diziyi keşfetme fırsatını ıskalamayın!

THE WIRE

Hayatımıza giren ve kökten değiştiren türler üstü diziler vardır; The Wire işte o dizilerden biri. HBO’nun geçmişindeki en önemli

Peaky Blinders

Narcos

28

işlerden biri olan The Wire, yayınlandığı 20022008 yılları arasında toplam 60 bölümde muazzam bir hikaye anlatmayı başarmıştır. ABD’nin Maryland eyaletinin Baltimore şehrinde geçen dizinin her sezonunda farklı bir suç dalgası konu edinilmiştir. Yasadışı uyuşturucu ticareti, liman güvenlik tehdidi, okullara kadar inen çete savaşları, mafya yoluyla basına yapılan baskı ve elbette mafya-siyaset ilişkileri The Wire’ın ana konularıdır. Dizinin yaratıcısı olan David Simon, uzun yıllar boyunca Baltimore gazetelerinde çalışmış, Pulitzer ödüllü bir yazardır. The Wire, aynı zamanda Dominic West, Idris Elba, Andre Royo, Amy Ryan, Michael K. Williams ve Michael B. Jordan gibi günümüzün tanıdık oyuncularının ilk parladığı dizidir.

NARCOS

Netflix’in en önemli işlerinden biri olan Narcos, özellikle de Pablo Escobar’ın hayatını konu edinen ilk iki sezonuyla benzersiz bir yapıma dönüşmüştür. Her ne kadar üçüncü sezonu ve sonrasında yayınlanmaya başlayan Narcos: Mexico ile eski günlerini aratsa da öyle muazzam bir iki sezona imza


atmıştır ki, bu harika diziyi izlememek gerçekten de büyük hatadır. Pablo Escobar’ın 1970’lerin sonunda kurmaya başladığı uyuşturucu imparatorluğunun 1992’deki ölümüne kadar süren hikayesini anlatan Narcos’un ilk iki sezonu, hem aksiyonu hem de dramatik yapısıyla enfestir. İki sezonun birbirinden oldukça farklı işleyen öyküsü ve La Catedral’den öncesiyle sonrasının bize gösterdiği iki farklı Escobar portresi her anıyla izlemeye değer bir deneyimdi. Tüm zamanların en önemli uyuşturucu baronunun lüks, macera ve korku dolu yaşamına bugüne dek böylesi geniş bir pencere açabilen bir yapım hiç izlememiştik. Kolombiya tarzı bir deliliğe hazırsanız, Narcos’u kaçırmayın!

Breaking Bad

SONS OF ANARCHY

Mafya dediğiniz her zaman takım elbiseli ve İtalyan aksanlı olmaz. Kot pantolonlu, siyah tişörtlü ve dövmeli motorculardan kurulmuş olan Sons of Anarchy, izleyeni kısa sürede avucuna alan bir yapım olmuştu. 20082014 yılları arasında yayınlanan ve ekranda olduğu süreçte ABD’nin en çok izlenen dizilerinden biri olan Sons of Anarchy, bu şöhreti fazlasıyla hak etmişti. Deri ceketler ve Harley Davidon motorlarla süslü bir Hamlet uyarlaması olan Sons of Anarchy, Shakespeare’in bile aklına hayaline gelmeyecek tonla manyaklık da içeriyordu. Çete ve polis arasında yaşanan köşe kapmacalar, İrlandalı silah tüccarlarıyla girilen mücadeleler, hiç uğruna kayıp giden hayatlar ve idealleri uğruna her şeyi yapmaya göz koyan genç bir adamın kayıp gitmeye mahkum hayatının ortasındaki çırpınışlarını izlemek fazlasıyla sarsıcı bir deneyimdi. Sons of Anarchy’nin yeri doldurulmaz!

GOMORRAH

İtalya’nın en çok satan yazarlarından biri olan Roberto Saviano’nun çok satan romanından uyarlanan ve ünlü yazarın bizzat yapımcılığını üstlendiği Gomorrah, Amerikan mafya yapımlarının stil sahibi sanrılarına kapılan seyircileri sarsarak kendine getirecek güce sahip ender dizilerden. Pietro Savastano tarafından yönetilen Savastano suç klanının önemli üyelerinden biri olan Ciro Di Marzio, dizimizin baş kahramanı. Ciro, mafyadan ayrılmaya karar verdiği anda İtalyan yeraltı dünyasında

patlak veren iç savaşı fırsat bilerek karısı ve çocuğuyla İtalya’yı terk etmeye karar verecek ancak bu planı uygulamak hiç de kolay olmayacaktır. Toplam dört sezon boyunca süren hikaye, öyle sert virajlara sapar ki izlerken kendinizi yumruklarınızı sıkarken bulursunuz. Bizden bir tavsiye daha; diziyi izledikten sonra 2019 yılında çekilen L’immortale adlı filmi de muhakkak seyredin; zira bu film Gomorrah’nın öncesinde ve sonrasında yaşanan pek çok olaya ışık tutuyor.

BOARDWALK EMPIRE

Sırada bir başka HBO klasiği var! Toplam 20 Emmy, 2 Golden Globe, 2 Screen Actors Guild ödülü kazanmış olan Boardwalk Empire, türünün en önemli örneklerinden biridir. Amerika’nın 1920’lerde yaşadığı Büyük Buhran dönemi sırasında uygulanan alkol yasaklarını ve bu yasakları delen gangsterlerin yaşamını konu edinen bu şahane dizinin yaratıcı kadrosunda Martin Scorsese gibi bir sinema markası var. Scorsese, aynı zamanda dizinin 18 milyon dolara mal olan pilot bölümünün de yönetmenidir. Dizi, Nelon Johnson’un kaleme aldığı Boardwalk Empire: The Birth, High Times, and Corruption of Atlantic City kitabından uyarlanmıştır ve dönemin en önemli mafya babası olan Enoch L. Johnson’ı baş kahraman olarak

The Sopranos 29

seyirciye sunmuştur. Steve Buscemi’nin başrolünde olduğu dizide Michael Pitt, Michael Shannon, Shea Whigham, Charlie Cox, Ron Livingston ve Jeffrey Wright gibi önemli oyuncular rol almıştır. 5 sezon süren bu suç şölenini ıskalamayın!

BREAKING BAD

The Wire dizisi için kullandığımız “türler üstü” tanımı Breaking Bad’e de uyuyor. Tüm zamanların en iyi yazılmış dizilerinden biri olan Breaking Bad’in ekran yolculuğu düşük viteste seyreden bir tempoda başlamış olsa da karakterler arasındaki “kimya” tuttuktan sonra hemen her bölüm nefessiz izlenen seyirliklere dönüşmüştü. Breaking Bad’in tüm zamanların en sevilen dizilerinden biri olmasının ardında yatan en önemli sebeplerden biri de birbirinden ilginç karakterlere sahip olmakla kalmayan, bu karakterlere inanılmaz dönüşümler yaşatan bir dizi olmasıydı. Breaking Bad, elim bir hastalıkla boğuşan kimya öğretmeninden uyuşturucu baronu, sıradan bir hayatı olan bir ev hanımından kara para aklama ustası, kendi halinde görünen bir tavuk restoranı müdüründen televizyonların gördüğü en şeytani kötü adamlarından birini yaratan diziydi.

THE SOPRANOS

Tüm zamanların en iyi dizileri listelerinin zirvesinde görmeye alıştığımız The Sopranos, bu özelliği fazlasıyla hak eden yapımlardan biri. The Sopranos, HBO’nun zamansız klasikleri arasında kendine yer bulmayı başaran ve 6 sezonluk külliyatıyla bir izlemeye başladınız mı aylarca size yol arkadaşlığı yapacak olan bir efsanedir. İtalyan asıllı Amerikalı gangster Tony Soprano’nun yaşadığı stres dolu hayatı ve ailesiyle kuramadığı köprüler, canına tak edince soluğu bir psikologta alır ve olaylar inanılmaz noktalara gider. Her ne kadar finaliyle büyük tartışmalar yaratmış olsa da biz The Sopranos’un kusursuz bir yerde noktalandığını savunan taraftayız. Tüm zamanların en iyilerinden biri olarak anılmasında senaryosundan oyunculuğuna, yönetmenliğinden müziklerine kadar her detayında bugünün çıtasını belirleyen atılımlar yapmış olmasının da önemli bir etkisi var. Kısa bir süre önce kaybettiğimiz James Gandolfini’nin benzersiz performansıyla da akıllara kazınan bu dizi, izlemeyenlerin çok şey kaçırdığı o özel yapımlardan!


RÖPORTAJ

KORAY CANDEMİR’DEN YENİ TEKLİ: İHTİMALLER Türk Rock müziğinin sevilen ismi Koray Candemir, uzun bir aranın ardından yeni teklisi İhtimaller’i hayranlarıyla buluşturdu. Sene sonunda çıkması beklenen yeni albümün ilk habercisi olan şarkıyı Candemir’den dinledik. Gizem Ertürk Yeni teklin İhtimaller’in yaratım sürecinden bahseder misin? Ne kadar sürdü ve kimlerle çalıştın? Yaklaşık iki senedir yeni şarkılar üstünde çalışıyoruz. İhtimaller’i Can Baydar ile birlikte yazdık. Aranjörlüğünü Serkan Çeliköz üstlendi. Mix’ini ülkemizin en değerli prodüktörlerinden Tarkan Gözübüyük yaptı. Şarkının Mastering’ini ise Grammy ödüllü Evren Göknar gerçekleştirdi. Şarkının kayıtlarında ve videosunda davulları Kurban’dan tanıdığımız Burak Gürpınar çaldı. Bas gitarda Cemre Kabaş, gitarlarda Cem Şahin ve Can Baydar var. Kayıtları Cem Şahin ve Pür stüdyolarında yaptık. Şarkının Doğan Tanyer imzalı video klibi de çok dikkat çekici… Videonun sana hissettirdikleri neler? Geçen sene Aralık ayında yönetmenimiz Doğan Tanyer ve ekibiyle DasDas’ta çekildi. Videoda dansçılar ve kalabalık bir cast mevcut. İzlerken kısa zamanda her şey ne kadar değişti diye düşündürüyor. Sosyal yaratıklar olan bizleri en zayıf noktamızdan vurdu. Teması kesmek bence en zoru. Bizi alışkın olmadığımız hallere sokuyor ve sınıyor. Gelecekte sonuçları hakkında çok yazılıp çizileceğini düşünüyorum. 90’ların en güzel yıllarını yaşamış bir müzisyen olarak günümüzle kıyasladığında neler söylersin? Doksanlar yeni müzik türlerinin yükseldiği, ülkemizin kültürel olarak değişim geçirdiği,

sevdiğiniz gruplara, şarkıcılara ulaşmanın bugüne nazaran zor olduğu yıllardı. İnternet yayılmamıştı; televizyon programları, yazılı basın ve konserler haricinde takip ettiğiniz sanatçıları görme imkanınız yoktu. Albümler profesyonel stüdyolarda kaydedilirdi, şarkılarınızı geniş kitlelerle paylaşmak için bir plak şirketiyle anlaşma yapmak şarttı. Şimdi bunların hepsi teknoloji ve sosyal medya etkisiyle başkalaştı. Artık ulaşmak, dinlemek ve tüketmek daha kolay. Daha hızlı ve kaotik zamanlardayız. Her dönemin kendine göre güzellikleri var elbette. Nelere vesile olduğumuzun pek farkında değildik ama şimdi baktığımda hep beraber müzik endüstrisinin rock müziğe yaklaşımını değiştirdiğimizi görebiliyorum. Şu ana kıyasla naif ve gizemli yıllardı. Konsantrasyon yüksekti, yeni müzik türleri yükseliyordu. Kemik fan kitlesi diye adlandırdığımız fanlarımız vardı ve bizi bizden daha çok sahipleniyorlardı. Konserler çok ateşli geçiyordu. Zaman zaman mekan ve teknik altyapı sıkıntıları yaşıyorduk ama güzel zamanlardı. Kargo neden dağıldı soruları hala soruluyor ister istemez… Yola yalnız devam ederken en belirgin farklar nelerdi? Uzun zaman geçti üzerinden, nedenleri artık geçmişte kaldı… Bana müzik ve hayata

30

dair çok şey katmış grup arkadaşlarıma hala çok saygım var. Solo çalışmak hız, bireysellik ve risk getiriyor. Grup çalışması uyum, aile hissi ve hantallık barındırıyor. Hayranların gençlik formülünü de merak ediyor. Neler söylemek istersin? Sebze yoğunluklu beslenmeye çalışıyorum. Evde ağırlık egzersizleri ve yoga yapıyorum. Hala kemik ekibimizle futbol maçları yapıyoruz, bu alışkanlık çocukluğumdan beri devam ediyor. Bu konuda genlerimizden dolayı anneme ve babama sevgilerimi yolluyorum. Artık yeni yaşam rutinimiz olan karantina günlerini nasıl geçiriyorsun? Ev hayatı mutfak, film izleme, okuma, oyun ve sohbetle geçiyor. İyi bir müzik dinleyicisiyim ve dijital platformlardaki zengin içeriklerde gezinmeyi seviyorum. Oyun konsolları dünyasında da aktif olduğumu söyleyebilirim. Bir yandan da son hızla yeni şarkıları bitirmeye çalışıyoruz. Kısacası motivasyonumu yüksek tutacak her şeyi yapıyorum. Yeni albüm ne zaman geliyor? Yeni şarkıların bir kısmı hazır, onları da yakında paylaşacağız. Sene sonuna doğru da albüm gelir.



www.postkolik.com Popüler kültür bilgi deposu!

/postkolik


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.