Mahya Dergisi NRW1 Mayıs 2014

Page 1

Sayı 66 | Mayıs 2014 | Ücretsiz NRW1

DİTİB Aylık Dergi



Dr. Selahattin G체nay Facharzt f체r Innere- und Allgemeinmedizin

Akupunktur Chirotherapie Ern채hrungsmedizin Haus채rtzliche Diabetologie Bismarckstr. 107 45881 Gelsenkirchen

Tel: 0209 819375 Fax: 0209 3611853


İÇ İ N DE K İ L E R 03

BİZDEN 7 25 27

Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: Hangi Yolu Diken Sarar? Ahmet TURGUT: Sanatçının Rabbi

DİN 29 31 33

Bir Konu Bir Ayet: Kur’an Bir Hadis Bir Yorum: Tedbir bizden Üç Aylar

35

MESNEVİ’DEN HİKAYELER Çobanın Duası

AİLE 37

Eşler Evde Neden Konuşmaz

39

ATA’MIZA DAİR

41

HİKMETLİ SÖZLER


GÜNCEL DİTİB Nürnberg Kültür Şöleni

11

TARİH Şehit Sadrazam

43

_SAĞLIK FSME Nedir? Gesundhaus

51 53

Kapak konusu - Sayfa 11

ABİDE ŞAHSİYETLER Pir-i Reis

61

KÜLTÜR Vakıf

63

ÇOCUK

65

Vakıf Sayfa 63

BULMACA

Yazar/Senaris

Kare Bulmaca Sudoku

75 77

Yemek Tarifi

80

San

Ahmet TURGUT Sanatçının Rabbi anat, dilimize Sayfa 27 Arapçadan girmiş bi

S

lime... Üzerinde uzlaşılmış genel ge bir tanıma sahip değiliz. Lakin bilir ki; zevk, haz, rağbet misali bileşenleri va Eskilerin diliyle zarafet ve letafet ister. Bi

04


künye

IMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstraße 16 90459 Nürnberg

Bankverbindung/Hesap Numarası Commerzbank Nürnberg IBAN: DE94 7604 0061 0540 7739 00 BIC: COBADEFFXXX

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de

YAYIN KURULU

GENEL KOORDİNATÖR Oğuz Yurtalan +49 (0)171 3583191 oguz.yurtalan@mahya.de WEB KOORDİNATÖRÜ Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de NRW Temsilcisi Orhan Arslanmirze +49 (0)176 84679965 orhan.a@mahya.de Türkiye/İstanbul Muhabiri Koray Kuşkuş +90 (0)554 5618244 koray.kuskus@mahya.de DAĞITIM SORUMLUSU Gökhan Önder +49 (0)176 70055077 goekhan.oender@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM/BASKI AddGraphic info@addgraphic.de Mahya Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazı ve ilanlardan yazı ve ilan sahipleri sorumludur.

05

Alptuğ Demir alptug.demir@mahya.de Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Mehmet Aznavuloğlu mehmet.aznavuloglu@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha N. Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de


DİTİB KÖLN

Almanyada’daki Türk İslam Toplumunun Onur Projesi Yapılacak olan bu Cami ve Kültür Merkezi, müslümanların bu toplumda kendilerini daha yerli hissetmelerini sağlayacak ve bu anlamda uyuma büyük ölçüde katkı sağlanmış olunacaktır. Cami, Dini Bilgiler Kursu, Eğitim Merkezi, Gençlik ve Spor Merkezi, Kadınlar Merkezi, Araştırma Merkezi, İlmi Kütüphane, Dinler Arası Diyalog Merkezi, Seminer Salonu, Konferans Salonu, Ticari Bürolar, Alışveriş Merkezi, Basın Merkezi, Kapalı Otopark, Çocuk Bakım Merkezi gibi sosyal ve kültürel birimlerini bünyesinde bulunduracak olan Merkez Camii, iki minare (55 metre) ve şeffaf parçalardan oluşan bir kubbeye (36,50 metre) sahiptir.

BU KALICI ESERDE SİZİN DE BİR KATKINIZ OLMASINI İSTİYORSANIZ 1. BANKA HAVALESİ YOLUYLA BAĞIŞ Empfänger: Türkisch-Islamische Union Kontonummer: 505566000 Bankleitzahl: 37040044 Commerzbank Köln Verwendungszweck: Merkez-Camii

2. TELEFON YOLUYLA BAĞIŞ

0 900 1070105 Sabit hattan bağışta bulunmak istiyorsanız (her aramada 5€)

06 12

MAHYA . EYLÜL 2010 20


bizden

Üç Aylar ve Regaib Kandili Mesajı 01 Mayıs 2014 Perşembe gününü Cuma‘ya bağlayan gece, tüm İslam aleminin huzur, sevgi ve barış umutlarının tekrar yeşermesi için, rahmet, bereket ve mağfiret iklimi olan üç ayların ilk habercisi Regaib Kandili’ni coşkuyla yaşadık. Tüm Müslümanların heyecanla beklediği Üç aylar; inanan kulların ihlas ve samimiyetiyle Yaratıcısını memnun etmek, rızasını kazanmak için büyük bir fırsat olacaktır. 30 Nisan Çarşamba günü Üç ayların başlangıcı olan Receb ayının biridir. Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v)‘ın şu duası üç ayların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır. “Allahım! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır” (Ahmed bin Hanbel, Müsned 1/259) Üç ayların habercisi olan Regaib; çok bağış ve bol ihsan anlamına gelen ‘‘Rağıbe’’kelimesinin çoğuludur. Bu gecede; rahmeti, lutfu, ihsanı sonsuz olan Rabbimiz, ihlaslı ve samimi kullarının yalvarış ve yakarışlarına icabet edeceği bir gecedir. Ayrıca bu kandiller; biz Rahmanın kullarına zamanın ne kadar hızla akıp geçtiğini bir daha geri getirilemeyeceğini, dolayısıyla her türlü arzu ve isteklerin daima iyiye, güzele, doğruya ve hakikata yönelmesini hatırlatmaktadır. Bununla birlikte kişiye kötü şeyleri emreden ‘’Nefsi emmare’’ nin ve Şeytanın, bizi Allah’tan uzak tutma mücadelesine de engel olacak bizim Allah’a olan samimiyetimiz ve ihlasımızdır. İnananlar için, Üç ayların içerisinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesiyle manevi iklimin zirvesine ulaşıp işlemiş olduğumuz günahlara ve yapmış olduğumuz hatalara tövbe edip günah kirlerinden arınma heyecanını yaşamaktır. 21. yüzyılın modern dünyasında geliştiğini zannedip çağdaş olduğunu düşünen insan,

07

kendi egolarını, isteklerini tatmin etmede sınır tanımamaktadır. Özellikle ekonomik gücü eline geçiren, bu gücün geçiçi olduğunu bir gün geri alınacağını, bu imkanlarla imtihan edildiğini idrak edemeyen insan, kendisini Yaratanına karşı samimi olmadığını ortaya koymaktakdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’in örnekliğine inanmış Müslümanlar olarak kendimize örnek aldığımızda; sevgide, merhamette, birlikte ve hoşgörüde nasıl olmamız gerektiğini yine onun şu veciz sözüyle öğreniyoruz. ‘’Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66) İnsanlığın özellikle Müslümanların bu hadisi anlayıp bizzat hayatlarında tatbik etmeğe bugün ne kadar ihtiyaç olduğu çok aşikardır. Yüce Rabbimiz de “Kim bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir kimseyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” (Mâide: 32) buyurarak öldüren değil, kurtaran olmamızı istemektedir. Bugün İslam coğrafyasının büyük bölümünde kargaşa, huzursuzluk, adaletsizlik ve idam kararları alınmaya devam edilirken, diğer taraftan da kadın, çocuk demeden her gün onlarca cana kıyımlar gerçekleşip nice aile yuvaları sönmekte, adeta insanlık sadece seyirci kalmakla yetinirken, Müslümanlar olarak samimiyet ve ihlasımızı tekrar gözden geçirmemize ne kadar da büyük bir ihtiyaç olduğu aşikardır. Öyleyse geliniz, Üç aylar diye isimlendirilen Recep-Şaban-Ramazan ayları Regaib gecesiyle başlayıp içerisinde kurtuluş gecesi olan Berat gecesiyle devam edip manevi iklimin zirvesine bizleri çıkaran Kadir gecesini, doyasıya yaşayarak taclandırmak suretiyle


gönüllerimizi yumuşatalım. Her türlü kin, nefret, intikam duygularını bir tarafa bırakarak, samimi duygularla birbirini seven, birbirine yadım eden, kardeşi aç iken tok yatamayan, mekan ne kadar uzak olursa olsun birbirlerine merhamet elini uzatan kardeşler olalım. Bu duygu ve düşüncelerle başta ülkemiz olmak üzere yaşadığımız ülke Müslümanlarının ve bütün İslam aleminin üç aylarını ve Regaib Kandili’ni tebrik ediyor, bilhassa İslam dünyasının her beldesinde akan kanların durması, insanlığın ortak huzurunu tehdit eden terör, şiddet, savaş ve düşmanlığın yerini barış ve huzura bırakması için Rabbim’e dua ve niyaz ediyorum. İstek ve arzularımızın iyiye, güzele ve doğruya yönelik olması ve bu aylarda yapacağımız ibadet, dua ve yakarışların makbulunu Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Prof. Dr. İzzet ER DİTİB Genel Başkanı

08


bizden

DİTİB Alışveriş Merkezi (AVM) İhalesinin İlk Aşaması Tamamlandı

Köln Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Merkez Camii ve Kültür Kompleksi bünyesinde bulunan Alışveriş Merkezi’ndeki işyerlerinden birinci aşama ihalesi gerçekleşenler yeni sahiplerini buldu. 27 Nisan 2014 Pazar günü Noter, DİTİB Yönetim Kurulu Üyeleri ve İhale Komisyon Üyeleri’nin de hazır bulunduğu ihale, açık ve şeffaf bir şekilde gerçekleştirildi. İhale kapalı zarf usulüne uygun olarak, sunulan tekliflerin Noter tarafından açıklanmasıyla başlatıldı. Kapalı zarf usulü notere verilen tekliflerin açıklanması sonunda Mr. Chicken Group, Tekbir Textil Giyim (birleştirilmiş üç işyeri) ve Mangal Restaurant-Köln olmak üzere 5 işyerinin kiracıları belli oldu. İhalenin ikinci aşama müracaatları devam ediyor.

09

DİTİB Alışveriş Merkezi’nde kiraya verilecek olan toplam 15 dükkandan ihalesi gerçekleşmiş olan 5 tanesi yapılan ön anlaşmalarla sahiplerine teslim edilecektir. Ramazan ayında açılması planlanan DİTİB Alışveriş Merkezi’ndeki henüz ihalesi gerçekleşmemiş olan 10 iş yerinin, aynı şartlarda kiralanmak üzere ihalesi devam edecektir. Müteşebbisler bugüne kadar olduğu gibi, ikinci ihale aşamasında da başvurularını online olarak, bewerbung@ ditibcenter.de adresi üzerinden yapabileceklerdir. Ayrıca AVM’deki işyerlerinin tümünün ihale süreci tamamlandıktan sonra dükkanların açılışı eşzamanlı yapılacaktır. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)



bizden

11



Program Akışı

SIRA GECELERİ, KONFERANSLAR, YEŞİLÇAM AKŞAMLARI, ...


Bu yıl ilk kez on gün sürecek olan DİTİB Nürnberg Kültür Şöleni’nde kimler yok ki? Buyrun, program akışına hep göz atalım. 1. Gün / 23.05.2014 / Cuma Saat 14:00 - 18:00 Kur’an Kursu Öğrencilerimizden Gösteriler Saat 19:00 - 19:15 Eyüp Sultan Gençlik Kolu’muzdan bir ilk... Rap Konseri Saat 19:15 - 20:45 Konser: Geeflow ft. Ahmet Güven Saat 21:30 - 00:00 Kültür Çadırı’nda Fasıl -----------------------------------------------------------2. Gün / 24.05.2014 / Cumartesi Saat 14:00 - 15:00 Selamlama Konuşmaları ile Resmi Açılış Töreni Saat 15:00 - 15:30 İsmail Kölüm ve Nürnberg Türk Halk Oyunları Topluluğu’ndan Forklör Gösterileri Saat 18:30 - 20:00 Konser: Mustafa Cihat Saat 21:30 - 00:00 Kültür Çadırı’nda Sıra Gecesi -----------------------------------------------------------3. Gün / 25.05.2014 / Pazar Saat 14:00 - 15:00 Kur’an Kursu Öğrencilerimizden İlahiler Saat 15:30 - 16:00 Nürnberg Boşnak Cemiyeti’nden İlahiler Saat 18:00 - 19:00 Eyüp Sultan Gençlik Kolu’muzdan “Sahabelerin Rasulullah Sevgisi” Gösterisi Saat 19:00 - 21:00 Konser: Hasan Dursun Saat 21:30 - 22:30 İsmail Coşar’ın katılımıyla Miraç Kandili Özel Programı -----------------------------------------------------------4. ve 5. Gün / 23.+24.05.2014 / Pts.+Salı Saat 18:00 - 19:00 Yazar Konferansları Saat 19:30 - 21:15 Yeşilçam Akşamları

6. Gün / 28.05.2014 / Çarşamba Saat 18:00 - 19:00 Yazar Konferansı Saat 19:30 - 21:15 Yeşilçam Akşamları Saat 21:30 - 00:00 Kültür Çadırı’nda Sıra Gecesi -----------------------------------------------------------7. Gün / 29.05.2014 / Perşembe Saat 14:30 - 15:30 Mehterân-ı Mevlana Eppingen’den Mehter Takımı Gösterisi Saat 16:00 - 17:30 İstanbul’un Fethi hakkında Konferans Saat 19:30 - 21:00 Konser: Esat Kabaklı -----------------------------------------------------------8. Gün / 30.05.2014 / Cuma Saat 14:00 - 18:00 Kur’an Kursu Öğrencilerimizden Gösteriler Saat 19:30 - 21:00 Konser: Turgay Başyayla Saat 21:30 - 00:00 Kültür Çadırı’nda Fasıl -----------------------------------------------------------9. Gün / 31.05.2014 / Cumartesi Saat 14:00 - 20:00 Muhammed Gökmen, İpekyolu Animasyon ve İlahi Grubu, Kemal Faruk Altınkurt’tan Oyunlar, Yarışmalar, Hacivat-Karagöz tiplemeleri, İlahi Dinletisi ve Semazen Gösterisi Saat 21:30 - 00:00 Kültür Çadırı’nda Sıra Gecesi -----------------------------------------------------------10. Gün / 01.06.2014 / Pazar Saat 15:00 - 16:30 Konser: Uğur Işılak Saat 17:00 - 17:30 Nürnberg Türk Halk Oyunları Topluluğu’ndan Forklör Gösterileri Saat 18:45 - 19:30 Büyük Çekiliş Program akışında değişiklikler meydana gelebilir.




bizden DİTİB Nürnberg Kültür Şöleni’nde bu yıl bir yenilik olarak kitap kurtlarımıza yönelik olacaktır. Alan girişine kuracağımız özel kitap çadırında ziyaretçilerimiz en çok satan, en çok okunan kitapları alabilecekleri gibi aldıkları kitapları da yazarlarına imzalatma ve onlarla sohbet etme imkânı da bulabilecekler. Ayriyeten şölenimiz boyunca Eyüp Sultan Camii Lokali’nde yazarlarımızın söyleşileri ve konferansları da olacak. Bu konferanslara katılım da elbette ücretsiz gerçekleşecek. 23.05.-26.05.2014 tarihleri arasında Nurdan Damla... Çocuk hikâyeleri, şiir, roman, gezi notları ve deneme dallarında muhtelif eserleri mevcuttur. “Hz. Muhammed’i Tanıma ve Tanıtma Uluslararası Derneği” kurucularından olan yazarımız, “365 Günde Sevgili Peygamberim” kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı Ödülü’nü almış ve bu eser on bir dile çevrilmiştir. “Aşka Adanmış Bir Ömür - Hz. Hatice” ve “Sabır ve Vefa Timsali - Hz. Zeyneb” kitapları en çok beğenilen ve okunan kitapları arasında yer almakta Nurdan Damla’nın. 27.05.-29.05.2014 tarihleri arasında Ahmet Turgut... Ekmek Teknesi, Ayrılık, Eşref Saati, Kurtlar Vadisi dizilerinin ve Kurtlar Vadisi Irak, Kurtlar Vadisi Gladio filmlerinin senaristlerinden. Kerbela’yı “Aşkın Şehidi” isimli kitabında ilk kez roman şeklinde anlatan ve bunun Kerbela ile ilk Türkçe roman olması hasebiyle de Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in kendisine teşekkür ettiği yazarımız, “Bozkırın Sırrı Türk Peygamber”, “Aşkın Elçisi” ve “Aşkın Secdesi” kitaplarıyla da tanınmakta ve büyük beğeni toplamakta. 29.05.-01.06.2014 tarihleri arasında Ahmed Günbay Yıldız... Kendisinin anlatılmaya çalışıldığında keli-

17

melerin kifayetsiz kaldığı yazarımız. Her biri adeta birer başucu kitabına dönüşen 42 romanı, ve altı şiir kitabıyla Türk Edebiyatı tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başaran, yazdığı kitaplarla bam telimize dokunan Ahmed Günbay Yıldız DİTİB Nürnberg Kültür Şöleni farkıyla, derin bilgisiyle bizimle olacak. 30.05.-01.06.2014 tarihleri arasında Pedagog Ahmed Güneş... Pedagojide uzmanlık sahası “şiddet”, “taciz” ve “suistimal” olan Adem Güneş, Fatih Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisidir. Yazarımızın yayınlanmış 11 Türkçe ve 2 İngilizce kitabı bulunmaktadır. 30.05.-01.06.2014 tarihleri arasında Dr. Muhammed Bozdağ... Yazar, siyaset bilimi doktoru ve son olarak TBMM Genel Sekreter Yardımcısı. İlk kitabı “Düşün ve Başar”ı 1999 yılında yayınlanan ve misyonunu hayat bilgeliği ibaresiyle tanımlayan yazarımız maneviyatçı kişisel gelişim alanında özgün eserler vermektedir. Bütün eserleri yüzden fazla baskı yapmasıyla tanınmıştır. 30.05.-01.06.2014 tarihleri arasında Uğur Koşar... “Allah de Ötesini Bırak” ve “Bana Allah Yeter” kitaplarıyla gündeme damga vuran ve aynı zamanda terapist olarak da görev yapan Uğur Koşar, TTS (Theatrical Therapy System) ve Nur Terapisi’nin de kurucusudur. Psikolojik Danışman ve Yazar Koşar, kendisini fıkıh, tefsir ve hadis olarak ilmi yönden geliştirmektedir. Yazarlarımızın her biriyle konferanslar ve söyleşiler gerçekleşecektir. Hangi yazarımızın hangi gün ve saatte sahne alacağını ise gerek Kültür Şölenimiz boyunca dev ekrandan ve gerek DİTİB Nürnberg Kültür Şöleni’mizin Facebook hesabından takip edebilirsiniz.


Kültür Çadırı İlk olarak 2012 yılında gerçekleştirdiğimiz Kültür Şöleni’nde Kültür Çadırı’mızı ziyaretçilerimizin beğenisine sunduk. Geçtiğimiz yıl da Cam Üfl eme Sanatı, Oltu Taşı Sanatı, Halı Dokuma Sanatı, Tezhip Sanatı, Hat Sanatı, Ebru Sanatı ve Ney Atölyesi gibi sanatlarımızın sergilendi, büyük şark köşesinde ve Türkiye’den özel olarak getirtilen taburelerde ise konuklarımız Türk kahvelerini ve kömürlü semaverden çaylarını yudumladılar. Tabi bütün bu imkânları bu yıl da sunacağız. Hem de daha fazlasıyla... Sıcak havada bunalanlar ise açık havada kurduğumuz çay bahçesinde bu keyiflerini devam ettirdiler ve eşleriyle dostlarıyla sıcak bir ortamda hoş muhabbetlerine yenilerini eklediler. Kültür Çadırımızda geçen sene en beğenilen hususlardan biri de akşamları canlı müzik, bol köpüklü Türk kahvesi ve ince belli

. Turkiye’yi

.. boyunca 10 gun

bardaklardan içilen çaylarla, edilen samimi sohbetlere gerçekleşen fasıllardı. Özlenilen aile ortamında gerçekleşen bu fasıllar bu yılki Kültür Şölenimizde de sürecek. DİTİB Nürnberg 2014 Kültür Şöleninde geçtiğimiz senelerden elde ettiğimiz tecrübelerle gelen tavsiyeleri birleştirmiş bir şekilde sizlere daha iyi hizmet sunabilmek için çalışmalarımız tüm hızıyla sürüyor. Bu yıl Kültür Çadırımızda bulacağınız sanat dalları arasında ise kültürümüzde önemli yere sahip olan Oltu Taşı Sanatı Ebru Sanatı Hat Sanatı Katı Sanatı Cam Üfleme Sanatı Sedef İşleme Sanatı Altın İşleme Sanatı ve Pirince Yazı Sanatı standları yer alacak.

. Nurnberg’de

-

yasayacaksınız

18


Türk Mutfağı Kahvaltıyla başlıyoruz... 10 gün boyunca, her sabah saat 10’dan itibaren peyniriyle, zeytiniyle, domatesiyle, yumurtasıyla, kızartmasıyla, menemeniyle kahvaltı büfemiz sizin için açılacak ve sizi evde kahvaltı hazırlama telaşından kurtarıp; güzel, sıcak bir ortamda, arkadaşlarınızla kahvaltı yapma olanağını size sunacak. Mantılar, İçli Köfteler, Sarmalar... Cefakâr, vefakâr annelerimiz, ablalarımız, bacılarımız, genci, kendini genç hissedeni bir araya gelip, parmaklarınızı yiyeceğiniz, yemeye doyamayacağınız Türk mutfağının eşsiz lezzetlerini sizlere sunmak için çok çalıştılar ve onlar da hazırlıklarını tamamlayıp bu lezzetleri tatmanız için sizleri beklemeye başladılar. Odun sacları üzerinde yapılacak Gözleme

ve Katmerler de elbette Kültür Şöleni’mizin olmazsa olmazlarından. Fakat yemek reyonumuzdaki ürünlerimiz elbette sırf bunlarla sınırlı değil... Yemek reyonumuzda bu sene başka neler mi var? Buyrun, hep birlikte sayalım. Vazgeçilmezlerimizden başlayalım... Döner, Lahmacun, Adana, Tavuk-Şiş... Başka mı? Tantuni, sıcak ev yemekleri, köfte çeşitleri, Balık-Ekmek, Kumpir, Ciğer Kavurma, Poğaçalar... Açlığınızı bastırdınız veya karnınızı doyurdunuz. Peki ya sonra? Taze taze yapılıp sunulan Künefe, Baklava, Halka, Tulumba, Lokma tatlılarını, Kuru Pastayı, Dondurmayı, yemeden eve gitmeye pek niyetiniz yoktur diye düşünüyoruz.


Çocuk Parkı Anne-Babayı rahatlatan, nefes almaya fırsat tanıyan, çocukların gönüllerince eğlenmesini, yorulmalarını, enerjilerini hoş bir şekilde sarf edebilecekleri çocuk parkı bu yıl da Kültür Şöleni’mizde önemli bir yer alacak... Çocuklarımızın çocuk parkında isterlerse hazırlanacak parkularda yarışabilecek, isterlerse de kurulacak trampolinde eğlenebilecek, isterlerse de resim boyayıp, kesip, yapıştırıp el işlerindeki hünerlerini gösterebilecekler. Değişik oyun ve yarışların sunulacağı çocuk parkına giriş günlük biletler ile olacak ve çocuklarımız burada gün boyunca eğlenceli,

neşeli zaman geçirebilecekler. Çocuklarının yanında durmak, onlarla birlikte oynamak, zaman geçirmek ya da en azından “gözümün önünde olsun” diyen veliler de düşünüldü... Onlar için de çocuk parkının, sunulan oyun imkânlarının tam ortasına oturma olanağı sağlanacak. 2012 ve 2013 DİTİB Nürnberg Kültür Şölenlerinde kazandığı tecrübeyle cemiyetizin spor kulübü SV Eyüp Sultan, bu yıl da çocuk parkında minik ziyaretçilerimize ve ailelerine hizmet sunmak için çalışmalarını tamamladı ve geri sayıma başladı.


Büyük Çekiliş din

Büyük çekilişimizde bu sene neler yok ki?.. Son Model Opel Corsa D ZSU GmbH’dan Umre Bileti 4G-Store’dan iPhone 5S PlayStation 4 İstikbal Mobilya’dan Hediye Kuponu Business Reisen’den Uçak Bileti Bisiklet Samsung Tablet-PC Sony Marka Dijital Fotoğraf Makinası Birbirinden güzel ve özel bu hediyelere sahip olabilmek için yapmanız gereken mi? DİTİB Nürnberg Kültür Şöleni’miz süresince cemiyetimizin yararına 2,00 €’ya satacağımız kalem ve anahtarlıklardan almanız yeterli. Alacağınız her kalem ve anahtarlık adedince numaralı kuponlarımızdan alabilecek ve bu kuponlarla da 1 Haziran 2014 tarihinde yapılacak olan büyük çekilişe katılabileceksiniz. Sıkça sorulduğu için dergimiz aracılığıyla da

21

açıklık getirmekte fayda olacağını düşünüyoruz: Bu tür bir çekiliş kumara girmemekte ve dolayısıyla gönül rahatlığıyla helal dairesi içerisinde değerlendirilebilmekte. Konuyla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığının sayfasında da şu açıklama yer almaktadır: “Taraflardan birinin kazanıp diğerinin kaybettiği bütün şans oyunları kumardır. Sadece kazananın karlı çıktığı, kaybedenin ise zarara uğramadığı uygulamalar ise kumar niteliğinde değildir. Buna göre; marketlerde ve mağazalarda işyeri sahiplerinin alışveriş yapan müşterilerine verdikleri çekiliş kuponuna hediye çıkması durumunda, müşterilerin çıkan hediyeleri almalarında bir sakınca yoktur (Kasani, Bedaiü’s-sanai’, VI, 206). Çünkü müşterilerden birinin kazanması halinde diğerleri bir şey kaybetmemektedir. Ancak, çekilişe katılmak için ayrıca bir ücret ödenmesi halinde yatırılan para üzerinden şans yolu ile kazanç elde etme durumu söz konusu olacağından yapılan çekiliş işlemi kumar olur.”


Başlarken... Aylar süren hazırlık sürecinin ardından bütün bu saydıklarımızla karşınıza çıkmaya Allah’ın izniyle hazırız...

zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz birlik-beraberliğimizi daha da pekiştirelim.

10 gün boyunca Türkiye’yi Nürnberg’de yaşayabileceğiniz, belki uzun zamandır görmediğiniz arkadaşlarınızı görebileceğiniz, hasret giderebileceğiniz, ailece, çoluk-çocuk hep bir arada, sıcak bir ortamda vakit geçirebileceğiniz, sabah kahvaltısıyla başlayıp akşam çayıyla son verebileceğiniz, uzaktan yakından gelip, stand kurup sizlere türlü türlü ürünler sunacak olan stand sahiplerimizin sundukları hizmetlerden on gün boyunca yararlanabilmeniz için tüm hazırlıklar tamam.

DİTİB Nürnberg 2014 Kültür Şöleni’nin hazırlanıp sizlere sunulmasında bizlere desteğini esirgemeyen ana sponsorlarımız Medicon Apotheke, Ria Money Transfer, KKH - Die Kaufmännische Krankenkasse, ZARA Markt, Atlantik Döner, İstikbal Mobilya, BKM - Bausparkasse Mainz ve Business Reisen’e de bu vesileyle huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ederiz.

Geçtiğimiz senelerde olduğu gibi bu sene düzenleyeceğimiz DİTİB Nürnberg Kültür Şöleni’nde ziyaretçilerimizin artacağına inanıyor ve geçen sene gelen 40.000’i aşkın misafirimizin bu sene daha da geçeceğine inanıyor ve hepinizi bu organizeye bekliyoruz. On gün boyunca siz de bu organizede yerinizi almak, Türk mutfağının eşsiz lezzetlerinden tatmak, kültür çadırında sanatlarımızı daha yakından görmek ve tanımak, çocuklarınıza kurulacak çocuk parkında eğlenceli saatler geçirmek, sahnede sergilenecek birbirinden ilginç gösteri ve güzel konserleri kaçırmamak ve Türkiye’yi solumak için 23 Mayıs - 1 Haziran 2014 tarihlerinde kimseye söz vermeyin... Yunus Emre’nin “Gelin tanış olalım, işin kolay kılalım. Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” sözünden de yola çıkarak belki de her

Program akışında mecbur kaldığımız taktirde kısa vadede değişiklikler olabilir. Özellikle izlemek istediğiniz bir program/konser var ise www.kultursoleni.de adresinden veya DİTİB Nürnberg Kültür Şöleni’mizin Facebook hesabından program akışını takip etmenizde fayda olacaktır. Böylelikle hiç bir programı/konseri kaçırmadığınızdan da emin olabilirsiniz. İş günlerinde komşumuz olan LIDL’in park yerine park eden misafirlerimizin arabalarının anons edilmeksizin çekileceğini hatırlatmakta da fayda vardır. İş günlerinde toplu taşıma araçlarını tercih etmenizde fayda olacaktır. Tatil günlerinde ve haftasonunda arabasıyla gelen ziyaretçilerimiz ise Vogelweiherstr.’de bulunan Siemens’in park yerine araçlarını ücretsiz park etme imkânı bulacaklar.

22


23


24


bizden

HANGİ YOLU DİKEN SARAR? Bedirhan GÖKÇE

Çekilip gidilen yolları tercih ediyoruz. Kalıp, direnip düzeltmek yerine. Mücadele ruhumuzu mu kaybettik, enerjimizi mi bilmem. Belki de iyice yeter olduk kenimize. Ne çabuk kızıyor, ne çabuk çiziyoruz birbirimizi. Kendimize aşırı güvenimizden mi böyle olduk? Yoksa minnetsizlik duygusundan mı? ‘Çeker giderim’ diyoruz ve çekip gidiyoruz, tek kelime etmeden. Hem de ne gururla, ne tafrayla üstelik.

ri elimizin tersi ile ittiğimizi düşünmüyoruz bile, çünkü önemsemiyoruz kendimizden başka kimseyi. Geride bıraktığımız; bazen sevgili, bazen yenge, bazen yeğen, bazen öz baba. ‘Ama hak etmişti’ sözünüzü duyar gibiyim. Seni terk edene göre de ‘sen hak etmiştin’ o zaman, öyle mi? ŞEYTANA EŞLİK ETME Anladığınız gibi sadece kadın erkek ilişkisinden bahsetmiyorum. O çok daha dikkat çekici ve çok daha kayda değer gelebilir size. Peki, hayat sadece “sevgili ile” başlayıp biten bir şey mi? Değil işte…

‘Bir daha da gelirsem’ diyor ve bir Bunun dayısı, amcası, teyzesi, daha o kapıya gitmemeyi bir övünç komşusu, bakkalı, kasabı yok mu? sayıyoruz. Günlük hayatı paylaştığımız çevre Çoğu zaman bir gurur uğruna nele- ve hısım akraba YOK MU?

25


Düğününde ve cenazende olan, olmasını istediğin insanlar !!! Ya da bir tek sözüne sırtını dönerek çekip gittiğin insanlar… Çevrende kaç kişi ile son beş senedir görüşmüyorsun? Eskiden çok iyi olup da şimdi görüşmediğin?.. Bayramdan bayrama görüştüğün akrabalarını sene içinde kaç kez sadece ‘nasılsın’ diye aradın, hatırını sormak, sesini duymak için?

Belki de, artık insanların öz annesine, öz babasına küstüğü, konuşmadığı ve bilmem kaç senedir görüşmüyoruz sözünü büyük bir maharetmiş gibi sarf ettiği şu günlerde; Ben yine arabesk kalıyorum herhalde !!! Ama yine de unutma ki; “Gidip gelinmeyen dostun yolunda güller değil dikenler biter.” Sen yollarına diken ekme…

Para kazanmaya meylettiğin kadar, insan kazanmaya da meylet veya en azından kaybetmemeye. İçinde kurup kurup kendini doldurup kinlendireceğine; Ya amcacığım /yeğenim/kardeşim/ sevgilim/evladım, artık o kimse, geçen gün söylediğin söz beni incitti de, küsmek-kırmak bize yakışmaz de. Çekip gideceğine bunu dene… “O” aynı tavrında olsa bile, sen sana yakışanı söyle.

26


bizden Yazar/Senarist Ahmet Turgut’un kaleminden...

Sanatçının Rabbi

S

anat, dilimize Arapçadan girmiş bir kelime... Üzerinde uzlaşılmış genel geçer bir tanıma sahip değiliz. Lakin biliriz ki; zevk, haz, rağbet misali bileşenleri vardır. Eskilerin diliyle zarafet ve letafet ister. Bilinçli emekler ve sıra dışı tasavvurlar sayesinde eserler verir. Göze, kulağa ve ille de gönüllere hitap eder.

El-Musavvir olan Allah... Varlığı ve işleyişi hakkıyla tasvir eden... Sûreti ve sîreti layığınca biçimlendiren... Ve tüm tasarımların biricik sahibi olan Allah.

Birçoğumuz duymuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ashabıyla beraber yürürken bir hayvan leşiyle karşılaşır. “Dişlerine bakın, ne kadar güzel!..” der. Yani doneyi sunar. Resmin çirkin tarafına değil, hayvancağızın dişlerine dikkat çeker. Çirkindeki güzeli gösterir.

Peki, Allah Musavvir İsmi üzerinden ne yapmakta?.. Bizim kıstaslarımıza göre “İyi” dediğimiz şeyleri de biçimlendiriyor. Bizim kıstaslarımızın “Kötü” dediği şeyleri de...

Şüphesiz ki; o diş ancak leşin içinde olunca güzelliğiyle dikkat çeker. Kuyumcunun önünden geçerken “Bakın, bembeyaz dişler gibi sıra sıra inciler var!...” demenin sanatsal bir karşılığı yok... Nitekim tarih boyunca muteber bulunmuş sanatçıların belki de en büyük gayesi bu olagelmiştir. Onlar çirkinde bile mevcut güzelliği bulup muhataplarının önüne serebilen nadide şahsiyetlerdir. Günümüzde böylesi sanatkârları özler olduk. Zira sanatı ve sanatçının neye hizmet ettiğini unutmuş durumdayız. Sahi, sanatı itibariyle sanatçının Rabbi nedir?

27

Sanatını Hakk’a amade kılmak derdindeki bir sanatçı bu İsm-i İlâhiye tecelligâh olmak zorunda...

Ayınıyla güzelliğe ve çirkinliğe de form veriyor. Tabii esere muhatap olan bizlerin bakışıyla... Sanatçı bu yüzden Rabbin Musavvir ismine hürmet edebildiği ölçüde sanatında derinlik kazanabilmekte... Peki, her sanatçı imanlı mı olmalı?.. Böylesi bir şart yok. Ama her sanatçı hakikatin aşkınlığını hissetmek zorunda. Sıradan bakışla algılananların hakikat olmadığını idrak etmesi lazım ki; ideal olanı, ütopya olanı ve rüyaya mukabil olanı takip edebilsin. İlk anda gördüğünü mutlak güzellik veya mutlak hakikat gibi algılarsa bu algısının


üzerine çıkmasına gerek kalmaz zaten. Tasavvur gücünü köreltir. Hayalsiz kalır. Bu kişi eğer bir ressamsa doğayı herkese göründüğü gibi resmeder. Haliyle fotoğraf makinesinden herhangi bir farkı kalmaz. Teknolojiyi taklit etmeyi sanat zanneder. Oysa üstad edindiği fotoğraf makinesi sanatçı değildir. Hele ressam hiç değil... Bu yüzden ister sanat erbabı olsun, isterse aşkın hakikatini arayan herhangi bir talip; ona yapılan ilk öneri hayallerini diri tutması olmuştur. Ve rüyalara yönlendirilmişlerdir. Gördüğü ya da görebileceği... Görmek istediği ya da görmekten korktuğu rüyayı... Kâh taammüden, kâh farkında olmaksızın... Muhataplarına aktarabilenler aşkın güzelliklerinden nasip bulurlar. Bu nasip iki boyutluysa resim olur. Üçüncü bir boyut eklenirse heykele döner veya mimari bir şaheser olarak çıkar karşımıza. Satırlarda, sayfalarda kelime haline gelir. Yahut cennetten devşirilmiş bir kayıtmışçasına ezgilere bürünür. Önce kulakları, ardından gönülleri şenlendirir.

Artık o sanatçı yeni âleminin gözlemlerini, eski âlemine taşımanın derdindedir. Haliyle muhtaplarına bilinmedik diyarlardan güzellikler sunar. Bunu yaparken muhataplarının bildikleri malzemeleri kullanmak durumundadır. İşte, tam da bu duruma sembolik anlatım denilmekte... İrfânî dilde nefs-i mülhime denilen makamın hallerindendir. Bu makamda Musavvir İsmine hürmet eyleyebilen bir idrakin hayali erdiriciyken, bâtıla fokuslananın hayali aldatıcı olmakta... Yani: Musavvir’in merbubu, hakikatin alametlerini gölge misali varlık âlemine taşırken, vehmin kölesi olanlar bâtıla diktikleri libasla İblis’in çırağı kılınmakta... Ez cümle!..

Zordur sanatı, Sahibinin muradına amâde kılmak... Bunun yegâne yoluysa Gönlü El-Musavvir’e teslim etmek...

28


din

bugün de insanı en doğru yola çağırmıyor mu? Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı Gerçekten bu Kur’an en doğru yola götürür ve iyi işler yapan müminler için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. (Rûm, 22)

K

ur’an dün olduğu gibi bugün de en doğruya ve insan için en faydalı olana götürür. Asrısaadette nasıl bedevi bir topluluğu medeni bir ümmete, barbar bir güruhu örnek bir cemaate dönüştürdüyse bugün de aynı potansiyele sahiptir. Yarın da benzer imkân ve fırsatı insanlığa sunmaya hazırdır. Çünkü dün insana doğru yolu gösteren Kur’an, bugün zamanın ilerlemesi ile demode olmamış; öneminden hiçbir şey kaybetmemiştir. O, tutarlı ve insanın fıtratıyla uyuşan değerleri sunduğu için hiçbir zaman medeniyetin gerisinde kalmamıştır. Hep insanlığın önünden gitmiş; yolunu ve ufkunu aydınlatmıştır. Zamanla mukayyet olmayan çağlar üstü niteliği dolayısıyla hep güncel kalmış; aktüelliğini ve haklılığını daima sürdürmüştür. Hatta mesajı ve çağrısı gün geçtikçe daha iyi anlaşılmıştır. Onun doğruya götürmesi, hakikate rehberlik etmesi belirli bir milletle de sınırlı değildir. Hangi ırktan olursa olsun, hangi coğrafyada bulunursa bulunsun, sesine kulak veren, çağrısına yönelen herkes için bu fırsat söz konusu-

29

dur. Yine o, insanın muayyen faaliyet alanlarında ilke ve prensipler koyup diğerlerini ihmal etmemektedir. Aksine inançtan ibadete, ahlaktan insanlar arası ilişkilere kadar her alanda en doğru ve en faydalı olana götürmektedir. Onun emirlerinden hangisi dün insanlığa faydalı idi de bugün lüzumsuz hale gelmiştir? Mesela namaz için böyle bir şey söyleyebilir miyiz? Dün âdeta bir mektep gibi insanı insanlığı ile buluşturan, aşama aşama olgunlaştırıp melekvari özellikleri ona kazandıran bu ibadet tarzına, günümüz insanının ihtiyacı kalmadığını kim söyleyebilir? Öyle ise, insanın ruh dünyasına değerler katan, ahlakına güzellikler kazandıran bu ibadeti sürekli vurgulayan Kur’an, dün olduğu gibi bugün de insanı en doğru ve en faydalı olana götürmüyor mu? Dün toplumda sosyal adaleti temin eden, fakirle zengin arasında ülfet ve kardeşlik köprülerini tesis eden, böylece kıskançlık, husumet ve kamplaşmayı ortadan kaldıran zekât bugün lüzumsuz hale mi gelmiştir? Varlıklı insana hayır yapma, paylaşma ve yardımlaşma şevkini yaşatan, bunu yaparken de fakiri incitmeme duyarlılığını ona kazandıran bu ibadet tarzı bugün anlamını mı kaybetmiştir?


Yine Kur’an içkiyi insana yasaklamıştır. Bu, insana dün zararlı idi de bugün onun psikolojisi, bedeni ve sinirleri üzerindeki bütün zararları izale mi edildi? Medeniyetteki gelişme dolayısıyla faydalı hale mi geldi? Yoksa gün geçtikçe bu zararların neler olduğu daha iyi mi anlaşılmaktadır?

gün de yeryüzünde mazlumların, mağdurların, ezilmişlerin umut kapısı, yaşama sevinci, hayatın anlamı olmaya devam etmektedir. Yollarına ışık tutmakta, gönüllerine güven ve huzur serpmektedir. İnsanların “ben” “ben” dedikleri bir dünyada paylaşmayı, özveriyi, merhameti öğretmektedir.

Dün Kur’an, anne-babaya merhameti, şefkati emrediyordu da bugünkü medeniyet geliştirdiği yeni sistemlerle bunu başka yollarla mı telafi etmektedir? Anne-babanın böyle bir ilgiye mi ihtiyaçları kalmamıştır? Ferdileşme ve ahlakî değerlerden uzaklaşmanın bir neticesi olarak bakım evlerine terk edilen anne-babalar, evlatlarının kendilerine reva gördükleri bu ilgisizlik ve sevgisizlikten çok mu memnunlar? Karşılıksız ve koşulsuz seven anne ve baba-ların, şefkat ve merhamete en fazla ihtiyaç duydukları bir dönemde yalnızlığa terk edilmeleri iyi mi olmuştur? Huzur evlerinin(!) sayılarının gittikçe artması toplum açısından sevindirici bir gelişme midir? Öyle ise Kur’an “Anne-babaya alçakgönüllü olarak acıyıp kol kanat ger.” derken evrensel bir gerçekliği belirtmemiş midir?

Yine gittikçe yaygınlaşan şiddet, hoyratlık ve acımasızlığa karşılık kendisine gönül verenleri şefkate, inceliğe ve nezakete davet etmektedir. Bu tür prensipleriyle de Kur’an insanı en doğru ve en tutarlı olana götürmüyor mu?

Dün Kur’an, adalete, iyilik yapmaya, yakınlara bakmaya çağırırken, kötülük ve çirkinlikten yasaklarken insanlığa iyilik etmişti. Peki, bugün insan adaleti tesis etti, iyiliği en ideal manada yaygınlaştırdı, kötülük ve çirkinliğin kökünü kazıdı da Kur’an’ın bu yöndeki irşatlarına ihtiyaç mı kalmadı?

Yine bugün Kur’an, ırk ve cinsiyet ayrımcılığının, adaletsizliğin, adam kayırmanın, ötekileştirmenin yaygınlaştığı bir dünyada, “...Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun...” diyerek en doğru olana çağırmıyor mu? Ayrıca Kur’an, insanı ne bu dünyanın nimet ve güzelliklerinden mahrum etmekte ne de onu dünya metaının tutsağı haline getirmektedir. Asıl olanın ebedi nimetler ve sonsuz güzellikler olduğunu bildirerek burada yaşadığı hayatın geçici ve fani olduğunu ona ihtar etmektedir. Dolayısıyla ne Yahudilikte olduğu şekliyle dünyayı öne çıkarmakta ne de Hristiyanlıkta olduğu gibi dünyayı dışlamaktadır. Aksine getirmiş olduğu dünya ve ahiret dengesiyle yine insanı en doğru olana götürmektedir.

Yine Kur’an dün olduğu gibi bu-

30


en sevgili Prof. Dr. İ Hakki Ünal Din İşleri Yliksek Kurulu Üyesi

Tedbir bizden Hilal b. Yisaf in, Zekvan’dan, onun da Ensar’dan bir adamdan naklettiğine göre, Allah Rasulü (s.a.s.) yarası olan bir adamı ziyaret etti ve “falanca oğullarının tabibini çağırın” dedi. Çağırdılar. Tabib geldi. Hasta (veya oradakiler), “Ey Allah’ın Elçisi! Tedavi fayda verir mi?” dediler. Hz. Peygamber, “Sübhanallah! Allah yeryüzüne şifasını yaratmadığı bir hastalık indirmiş midir?” buyurdu.”

31

Hastalık olgusu ve canlı varlıkların hastalanma potansiyeline sahip olmaları yaratılışın bir gerçeğidir. Cenab-ı Hak nasıl her canlıyı ölümlü kılmışsa, o canlıların başka canlı organizmaların etkisiyle hastalanma potansiyelini de var etmiştir. Yeryüzünde hastalık sebeplerinin tamamen yok edilme imkânı varsa, o zaman hiç hasta olmama ihtimalinden de bahsedilebilir. Ancak geçmiş tecrübeler ve yaşadığımız çağ dikkate alınırsa, günümüz dünyasında hastalık riskinin her zaman ve her yerde mevcut olduğu rahatlıkla söylenebilir. O halde yapılması gereken, hastalanmamak için gerekli tedbirleri almak, hastalanınca da en kısa sürede tedavisine başvurmaktır. işte yorumunu yaptığımız hadis-i şerifte sevgili Peygamberimiz, yarası olan bir şahıs için tabip çağrılmasını istemekte, oradakilerin bunun faydalı olup olmayacağı konusundaki tereddütleri üzerine, hastalığı yaratan Allah’ın mutlaka şifasını da yarattığını bildirerek bu şifayı aramak için gerekli girişimlerin yapılmasını istemektedir. (Tirmizi, Tıb, 2.) Allah Rasulu (s.a.v.), insan hayatının en ciddi konularından biri olan sağlığa özel bir önem verdiği için hem kendi sağlığı, hem de arkadaşlarının sağlığıyla yakından ilgilenmiş ve devrinin bütün tedavi yöntemlerine başvurarak gerekli ilaçları kullanmıştır. Sağlığa verdiği bu önem, hadis kitaplarının “tıp” ve “hastalık” bölümlerinde geniş biçimde yer alan tavsiye ve önerilerinden de açıkça anlaşılmaktadır. İçinde yaşadığı toplumun, hastalık ve tedavi yolları konusundaki tecrübe ve bilgi birikiminden istifade ederek, gerektiğinde kendisi uyguladığı gibi, hasta olan arkadaşlarına da, birçoğu koruyucu hekimlik, bir kısmı da tedavi edici hekimliğe ait çözüm önerileri sunmuştur. Örneğin, çeşitli rahatsızlıklarında defalarca kan aldırmış ve başkalarına da bunu tavsiye etmiştir. (Buhari, Tıb, 11-12.) Bir defasında kan aldırırken yanına giren bir bedevi, ilk defa gördüğü bu olay karşısında korkmuş ve Hz. Peygamber’in, kan alana ücret vermesi üzerine de, “Derini kesen bu adama ne diye para veriyorsun?” diyerek şaşkınlığını dile getirmesi üzerine, Allah Rasulu de, bu işlemin hacamat olduğunu ve bunun en iyi tedavi yöntemlerinden biri olduğunu bedeviye izah etmiştir. (İbn Sa’d, Tabakât, 1/444.) Zaman zaman, ateşte kızdırılmış demirle dağlama yöntemini kullanmış (Ahmed b. Hanbei, Müsned, 4/138.),


bazen de bu uygulamadan fazla hoşlanmadığını ifade etmiştir. (Buhari, Tıb, 15-17.) Hz. Peygamber’in temizliğin önemine işaret ettiği (Müslim, Taharet, 1.) ve sık sık dişlerin misvaklanmasını tavsiye ettiği (Buhari, Cum’a, 8.) bilinen hususlardandır. Hastalıkların yayılmasını önlemek için, veba gibi bulaşıcı hastalıklara maruz kalanların bulundukları yeri terk etmemelerini, başkalarının da onların yanına girmemelerini öğütlemiştir. (Buhari, Tıp, 30.) Yiyecek-içecek kaplarının ağızlarırın açık bırakılmamasım istemiş (Müslim, Eşribe, 96.), insanların gelip geçtikleri yerlere ve durgun sulara def-i hacet yapılmamasını emretmiştir. (Müslim, Tahâre, 68)

İslam’ın geldiği dönemde Arabistan’da tabipliğiyle ün salmış insanlar vardı. Hz. Peygamber bunlara değer verdiği gibi, kendisinin ve ashabının sağlık sorunlarında onlardan yararlanmışlardır. Mesela, Hâris b. Kelede es-Sekafî (ö.50/670) bunlardan biriydi ve Allah Rasulu, hasta olan Sa’d b. Ebi Râfi’a, ona başvurmasını tavsiye etmişti. (Ebû Davud, Tıb, 12.) Bu tabiplerden birisi de Ebû Rimse et-Teymi (ö.49/669)dir. Rivayete göre Ebû Rimse, kendisi gibi tabip olan babası ile beraber Hz. Peygamber’i ziyarete gelmişti. Babası, Hz. Peygamber’in sırtında güvercin yumurtası büyüklüğündeki et parçasını görünce, “Ben insanlar içinde en iyi tabibim, seni tedavi edeyim mi?” diye sormuş, Allah Rasulu de, “Hayır, onun tabibi onu yaratandır.” (İbn Sa’d, Tabakât, 1/426.) diyerek muhtemelen kendisine zararı olmayan bu ben’i aldırarak sağlığını riske atmak istememiştir. Yorumunu yaptığımız hadisten ve verilen örneklerden anlaşılacağı üzere hastalık ve tedavi konusunda Allah Rasulü’nün tutum ve davramışı tamamen Kur’âni olduğu gibi, insan aklı ve tecrübesine de uygundur. Yani Hz. Peygamber, kendisinin ve arkadaşlarının maruz kaldıkları hastalıklar karşısında hiçbir tedbir almadan eli kolu bağlı bir şekilde oturmamış, mücerret sabır ve tevekkül tavsiyesinde bulunmamıştır. Bizim örnek almamız gereken nokta burasıdır. Yani, Hz. Peygamber’in, bu konuda takip etmemiz gereken sünneti, o zamanki tedavi yöntemlerini birebir uygulamaktan çok, onun sağlık sorunları ve tedavisi konusunda takınmış olduğu tavırdır. O günkü tedavi yöntemlerinin bir kısmı bugün kullanılmayabilir, hatta kullanılması sakıncalı da olabilir. Örneğin, Hz. Peygamber, hicretten kısa bir süre sonra difteri veya kızıl hastalığına yakalanan Es’ad b. Zurâre’nin şişen boğazının dağlanmasını emretmiş, bir rivayete göre de bizzat kendisi iki kere dağlamıştır. Bu sırada Yahudilerin, “Eğer Muhammed gerçekten peygamberse arkadaşını iyileştirsin” demeleri üzerine Hz. Peygamber, “ona doğrudan fayda veya zarar veremeyeceğini” söyleyerek, kendisinde insan üstü bir güç olmadığını belirtmek istemiştir. NitekimEs’ad b. Zurâre kısa bir süre sonra bu hastalıktan vefat etmiştir. (İbn Sa’d, Tabakât, 3/610-611.) Bugün kesin olarak teşhis ve tedavileri yapılabilen ve etkili ilaçları üretilmiş olan bu gibi hastalıkların tedavisinde, “Hz. Peygamber, o zamanda şunları önermiş ve uygulamıştı” diyerek aynı yolu benimsemenin, onu örnek almakla bir ilgisinin olmadığı açıktır.

32


din

Manevİ Arınma

Z

aman dilimleri içerisinde özel bir yeri olan günler, geceler ve aylar vardır. Recep, Şaban ve Ramazan aylarını içerisinde bulunduran üç aylar da bu özel zaman dilimlerinden bazılarıdır. 22 Mayıs 2012 tarihinde karşılayacağımız Recep Ayı ile başlayacak üç ayların müslümanların dini hayatında çok özel bir yeri vardır. Çünkü İslam kültür ve geleneğinde bu özel zamanlar rahmet dalgalarının yayılmaya başladığı, manevi duyguların kalplerde pekiştiği ve toplumsal kaynaşmanın hat safhaya ulaştığının birer göstergesidir. Üç Aylar, kamerî aylardan Recep, Şâban ve Ramazan aylarıdır. Bu mübârek aylardan birincisi olan Receb ayının mânevî değerine, Kur’an-ı Kerim’de ve sevgili Peygamberimizin hadis-i şeriflerinde işaret buyurulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylarıdır. Bu, dosdoğru bir nizamdır. Öyleyse o aylar içinde kendinize yazık etmeyin...” Bu Âyet-i Kerime’de işaret buyurulan “haram ayları”nın Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olduğunu Peygamberimiz (s.a.s.) şu hadis-i şerifleriyle açıklamışlardır: “Muhakkak ki zaman Allah’ın yarattığı günkü şekliyle olup akıp gitmektedir. Sene oniki aydır. Onlardan dördü haram aylardır. Bunlardan üçü peşpeşedir: Zilkade, Zilhicce, Muharrem, bir de Cemaziyelâhir ile Şâban ayları ara sında olan ve Mudar Kabilesi’nin ayı Receptir.”

33 37

Üç aylar, içerisinde bazı özel geceleri de barındırır. Bu gecelerin ilki Recep ayının ilk cuma gecesi olan Regaib gecesidir. Regaib; “kendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey ” demektir. O halde Regaib gecesi, duaların geri çevrilmeyeceği, huzur, bereket ve sıhhat isteyen kulların ikrama mazhar olacağı bir gecedir. Yine bu gece Mirac, Berat ve bin aydan daha hayırlıdır diye nitelenen Kadir gecesinin müjdecisidir. Mirac gecesi de Receb ayının 27. gecesi idrak edilen mübarek bir gecedir. İslam bilginlerinin çoğunluğun göre; bu gece Yüce Allah’ın Hz. Peygamber’e, bir takım ayet, işaret, sır ve hakikatleri göstermek üzere, Mekke’deki Mescid-i Haram’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürdüğü, oradan da göklere yükselttiği bir gecedir. Yine bu gecede beş vakit namaz farz kılınmıştır. Hz. Muhammed’in miraca çıkarılması hadisesi, İsra suresinde şöyle geçer: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir. Hakkıyla da görendir.” Üç ayların ikincisi olan Şaban ayı ve bu ayın 15. gecesi olan Berat gecesi de çok önemlidir. Berat; borçtan, suç ve cezadan, hastalıktan kurtulmak demektir. İslam Alimleri, Kur’an’ın tamamının Berat gecesi levh-i mahfuzdan dünya semasına indiği, Kadir gecesinde de ayetlerin peyderpey inmeye


Mevsİmİ Üç Aylar başladığı şeklinde bir anlayışı dillendirmektedirler. Bir kısım alimlerin de, kıblenin Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dan Mekke’deki Mescid-i Haram’a yani Kabe’ye çevrilmesinin hicretin ikinci yılında Berat gecesinde vuku bulduğunu kabul etmeleri geceye ayrı bir önem kazandırmaktadır. Bu gecenin önemi ile ilgili olarak Hz. Peygamber’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Yüce Allah, Şaban’ın on beşinci gecesi dünya semasına tecelli eder ve Kelb kabilesi koyunları kıllarının sayısından daha fazla kişiyi affeder.” “Şaban ayının ortasında; gece ibadet ediniz, gündüzü oruçla geçiriniz. Allah o gece, güneşin batmasıyla dünya semasına tecelli eder; Yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim; hastalığından şifa isteyen yok mu ona şifa vereyim der; bu durum sabaha kadar devam eder.” Üç Aylar’ın sonuncusu olan Ramazan ayı ve onda bulunan Kadir Gecesi’nin ise dinî hayatımızda ayrı bir yeri ve önemi vardır. Ramazan ayı faziletlerle dolu bir aydır. Ramazan ayı, hayır ayı, yoksullara ve düşkünlere yardım ayı ve bütün anlamıyla Kur’an ayıdır. Ramazan’ın diriltici özelliği, bütün insanlığı huzura ve saadete kavuşturmak için yeryüzüne gönderilen Kur’an-ı Kerim’in bu ayda inmeye başlamasında, bin aydan, yani seksen küsur yıllık bir ömürden daha hayırlı

olan Kadir Gecesi’nin bu ay içerisinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, İslâm’ın beş esasından biri olan oruç, bu aya tahsis edilmiştir. Ramazan ayının, günahkâr kullar için, yeniden kendine gelme, canlanıp ayağa kalkma ve şeytanın vurduğu prangayı koparma fırsatı verdiğini de Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle belirtir: “Ramazan ayı gelince cennet kapıları ardına kadar açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.” Mübarek üç aylarda ve kandil gecelerinde özel bir ibadet şekli yoktur. Ancak diğer gecelerden daha fazla ibadet yapılarak, o günü oruçla geçirerek, Kur’an okuyarak, tefekkür ederek, kötü huy ve düşüncelerden uzak durarak, tebrikleşerek, sadaka vererek, dua ve niyazlarda bulunarak geçirilir. Sonuç olarak; Üç Aylar geçmişin muhasebesini yaparak, geleceğe azim ve enerji dolu bir şevkle atılmak için iyi bir imkan; günahlardan arınma, sevaplarla bezenme mevsimi; ve kandiller, dünyevî meşguliyetlerimizden biraz olsun sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi değerlendirmemiz için son derece kıymetli fırsatlardır. Mehmet Emin BEYHAN DİTİB Burglengenfeld Din Görevlisi

“Ey Allah’ım! Recep ve Şâbanı bize mübârek kıl, bizi Ramazan’a kavuştur.”

34 38


mesneviden öğütler

Çobanın Duası

Musa aleyhisselam, yolda giderken bir çobana rastladı. Çoban şöyle diyordu: ”Ey Allahım! Ey Allahım! Sen neredesin? Sana kul, kurban olayım. Çarığını dikeyim. Saçlarını tarayayım, Elbiseni yıkayayım. Bitlerini kırayım. Sana süt getireyim. Elini öpeyim. Ayağını ovayım. Uykun geldiğinde yatacağın yeri süpüreyim. Ey büyük Allahım! Bütün keçilerim yoluna kurban olsun. Hey hey diye çağırıp, feryat ettiğim Rabbim benim.” Musa aleyhisselam sordu: ”Sen bunları kimin için söylüyorsun?” Çoban, ”Yeri göğü yaratan, Allahıma söylüyorum” dedi. Hz. Musa, ”Sen aklını mı kaybettin? Böyle saçma sapan şeyleri nasıl söylersin? Ayakkabı, çorap gibi şeyler sana ait ihtiyaçlardır. Alemlerin Rabbi’nin bir şeye ihtiyacı olmak gibi bir sıfatı yoktur. Böyle konuşacağına, ağzına pamuk tıkayıp susman hayırlıdır” diyerek çobanı azarladı. Çoban, ”Ey Musa! Bu azarlamanla, sen benim ağzımı diktin. Pişmanlık ateşiyle canımı yaktın” diyerek, bir ah çekti. Elbisesini yırtıp, çölün yolunu tuttu. Biraz sonra Hz. Musa’ya vahiy geldi: ”Kulumuzu bizden ayırdın. Senin görevin, kullarımı bana yaklaştırmak mı? Yoksa ayırmak mı?” Bu ikaz üzerine Hz. Musa, çobanın peşine düştü. Çobanı bulup müjde verdi. ”Senin için Allah izin verdi. Bildiğin gibi ibadetini yapacaksın. Gönlüne nasıl gelirse öyle söyle.” Çoban, ”Ey Musa! Daha önce içinde bulunduğum cezbe halinden çıktım. Şimdi sözle anlatılamayacak bir hal içerisindeyim” dedi. ----Yaptığımız iş ve ibadetlerin Hakk’a layık olmadığını bilmeli ve itiraf etmeliyiz. Yaptığımız hamd ve senayı, çobanın sözleri gibi uygunsuz kabul etmeliyiz. Gerçekten de bizim şükrümüz ne kadar mükemmel olursa olsun, Hak Teala’ya nisbetle eksiktir, kusurludur.

35



aile

Eşler Evde Neden Konuşmaz? Hayat her an kendini yenileyerek önümüze fırsatlar, güzellikler sunarken biz eski olana takılmışlığımızla, bayat olanı anlatmaya diretişimizle müşterilerimizi kaçırmaya devam ediyoruz. Değerli olduğumuzu daha bir derinden hissetmeliyiz. Dinler olmanın lezzeti dinleyen olmanın yenileyiciliği şevkimizi arttıracak.

3537


Eşlerin birbirleriyle konuşamaması çok sık rastlanan bir durum. Bir tarafın anlatmak için yanıp tutuştuğu, diğerinin ise biteviye dilsizleştiği, kendi içinde kaybolduğu ilişkiler her geçen gün artıyor. Bu durumun birçok nedeni olduğu muhakkak ama, bir neden var ki bu yazıda onun üzerinde durmak istiyorum. Bir danışanım unlu mamüller üzerine çalışıyor. Bir cümlesi beni çok etkiledi. Tamam dedim, işte budur. Nazlı Hanım, dedi. Eğer ben, bugünden kalan bir şeyi yarın yine vitrine koysam müşteri kaybetmeye başlarım. Müşteri bir bir kaybedilir. Bir bakarsın sinek avlamaya başlamışsındır. Bu sefer daha fazla bayat ürünü vitrine koyarsın ve kaçınılmaz son; iflas... Söyledikleri kendi işi ve birçok iş için doğruydu. Bizim konumuz olan ilişkiler için de durum aynen böyle. Bir kişi için bir konu çok önemliyse ne zaman konuşmaya başlasa hemen, o konuyu gündeme getiriyor. Konu yerli yersiz her konuşmanın girizgâhını oluşturduğu halde bir türlü hakkını vererek konuşulamadığı için, karşı taraf bir süre sonra kendisi için bayatlamış olanı artık dinlemek istemiyor. Dinlese de dişini sıkarak dinlediği için anlatanın duygusu iyi olmuyor. Konu bir türlü gündemden düşmüyor. Eşler istedikleri bir şeyin yapılması için ısıtıp ısıtıp temcit pilavı gibi aynı şeyleri konuşmaya başladıklarında ilişkilerin tadı kaçıyor. Taraflar dışarıda bülbül kesilirken evde dut yemiş bülbüle dönüyorlar. Eğer hayatın sürekli bir değişme ve yenilenme olduğunu kabul ediyorsak -ki öyle- biz ayak uyduramadığımızda bayatlıyoruz. Kimse ne bizi ne söylemeye çalıştıklarımızı anlıyor. Sevdiklerimize yine de bir teşekkür borçluyuz. Yıllardır bizim bayatlamış söylemimizi yeniden yeniye sessizleşerek de olsa

duymaya devam ettikleri için... İnsanın kendini güncellemesi hayat amaçlarının farkında oluşuyla yakından ilgilidir. Dünyayı bir vakit öldürme yeri olarak algılıyorsak, denecek bir şey yok, bayatlamak kaçınılmaz. Dünyayı gelişeceğimiz, değişeceğimiz, öğrenerek yenileneceğimiz bir yer; gerektiğinde törpüleneceğimiz bir mecra olarak görüyorsak, söylemlerimizin aynı kalması, vitrine her gün aynı konuları taşımamız mümkün olmaz. Hayat her an -her gün demiyorum- her an kendini yenileyerek önümüze fırsatlar, güzellikler sunarken biz eski olana takılmışlığımızla, bayat olanı anlatmaya diretişimizle müşterilerimizi kaçırmaya devam ediyoruz. Değerli olduğumuzu daha bir derinden hissetmeliyiz. Dinlenir olmanın lezzeti olmanın yenileyiciliği şevkimizi arttıracak. Her şeyin ilacı kendimizde olduğu gibi, bu derdimizin ilacı da kendimizde... Kendi iç dünyamızı yenilemekle birçok şikayet ettiğimiz durumun değiştiğini göreceğiz.

Ne varsa bizde var. Tek sermaye kendimiz ve bize verilmiş olan hayatımız. Hayatı tüketerek yaşamak yerine; hayatı değişime ve anlayarak anlamlandırmaya yönelik yaşayabiliriz.

38 36


atamıza dair

Büyük İngiliz filozofu Thomas Cariyle, dünya tarihinin konusunu “Kahramanların Hayatı” olarak ilan etmiştir. Gerçekten de dünyada milyarlarca insan, yaşamıştır, türlü hadiselerde roller almıştır; fakat sadece sayılı insanlar “tarih” denilen temel ilmin konusu olabilmiştir. Toprak, insan ve kültür arz üzerinde ortaya çıkmış medeniyetleri doğuran üç ana unsurdur. Bunlara bir dördüncüsünü eklemek gerekirse herhalde olağanüstü işler başaran insanlar olan “kahramanları” eklemek gerekir. fiu halde kimdir kahraman? Kahraman, kimsenin kaldıramadığı yükü kaldırmafilozofu Thomas Cariyle, dünya tariya talip üyük zoru‹ngiliz seçmiş kişidir. hinin konusunu “Kahramanlar›n Hayat›” olarak Kahraman, herkesin haksızlık, adaletsizlik ve zulüm ilan etmifltir. Gerçekten de dünyada milyarlarca karşısında sustuğu yerde, mukabil olarak sesini insan, yaflam›flt›r, türlü hadiselerde roller alm›flt›r; yükselten insandır. fakat sadece say›l› insanlar “tarih” denilen temel ilKahraman, insan ve millet hayatının son bulma min konusu olabilmifltir. noktasında ortaya çıkıp küçük hayat kıvılcımını Toprak, insan ve kültür arz üzerinde ortaya ç›kateşleyip tarihi intikali sağlayan m›fl medeniyetleri do¤uran üç anaadamdır. unsurdur. BunKahraman, menfaatini her türlü ferdî lara bir toplumun dördüncüsünü eklemek gerekirse herhalde ola¤anüstü baflaran insanlarmanen olan “kahrahaklarının önündeifller tutan, madden kendisimanlar›” eklemek gerekir. fiu hisseden halde kimdir kahrani daima fedakarlığa mecbur şahsiyettir.

B

man?

Kahraman, kimsenin doğruyu kald›ramad›¤› yükü kald›rKahraman, hiç kimsenin söyleyemediği talip zoru seçmifl kiflidir.aleyhine bile olsa yerde,maya doğruyu haykırabilen, gerçeği Kahraman, bildiren, kimsenin doğruluk yönünde herkesin haks›zl›k, adaletsizlik ve başızulüm karfl›s›nda sustu¤u yerde, mukabil olarakgösnı kaldırmaya yeltenemediği yerde şecaatini yükseltenkarşısında insand›r. kimsenin olmaması teren,sesini haksızlığın insan millet hayat›n›nben son varım” bulma halinde Kahraman, tek başına olsavebile “sadece noktas›nda ortaya ç›k›p küçük hayat k›v›lc›m›n› diye ortaya çıkabilen sembol varlıktır. tarihi intikali sa¤layan adamd›r. Şunuateflleyip da belirtelim ki, kahraman deyince akla saKahraman, toplumun menfaatini her türlü ferdî Budece siyasi ve askerî şahsiyetler gelmemelidir. haklar›n›nda önünde tutan, madden kendisinun dışında hemen hemen hermanen alanın bir kahni daima ramanı vardır.fedakarl›¤a mecbur hisseden flahsiyettir. Kahraman, hiç kimsenin do¤ruyu söyleyemedi¤i ve yerde, do¤ruyu hayk›rabilen, aleyhine bile olsa Dünya Türk tarihindeki kahraman örneklerine gerçe¤i bildiren, kimsenin do¤ruluk yönünde bafl›baktığımızda bu nitelikleri üzerlerinde bulundun› kald›rmaya yeltenemedi¤i yerde flecaatini gösran kişiler olduğu görülecektir. * Yard.Doç.Dr. Refik TURAN, Diyanet Gazetesi, Say›: 369 (Kas›m

14

Kahraman, herkesin haksızlık, adaletsizlik ve zulüm karşısında sustuğu yerde, mukabil olarak sesini yükselten insandır. Kahraman, herkesin haks›zl›k, adaletsizlik ve zulüm (Büyük karfl›s›nda Düvel-i Muazzamaca sustu¤u yerde, mukabil olarak Devletlerce) hayatiyetine sesini yükselten insand›r. son

verme kararı ile saldırıya uğrayan Düvel-i Muazzamaca (Büyük Devletimizin can çekişme Devletlerce) hayatiyetine son noktasında ortaya çıkan ve verme karar› ile sald›r›ya 10u¤rayan Kasım’da milletçe anılan Devletimizin can çekiflme noktas›nda ortaya Gazi Mustafa Kemal Atatürk ç›kankahramanlık ve 10 Kas›m’da milletçe askeri zincirinin Küçük Mustafa ö¤renim ça¤›na gelince Haf›z Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinan›lan Gazi Mustafa Kemal de ö¤renime bafllad›, sonra babas›n›n iste¤iyle fiemsi Efendi Mektebi’ne geçti. Bu s›rada son halkasını teşkil eder. babas›n› kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftli¤i’nde day›s›n›n yan›nda kald›ktan sonra SeAtatürk askeri kahramanl›k zincirinin son halkas›n› teflkil eder.

1989), s.örnek 17. Dünyadan olarak; Eski Yunan’ın büyük kaosunda ortaya çıkmış, devdoğumunun 40 letini kurmuş 125. yılı anısınave hayatını at sırtında tamamlamış atatürk olan Büyük İskender, siyasî ve askerî nitelikli bir kahramandır.

39

Kahramanlar Zinciri ve Atatürk*

doğumunun

125. yılı anısına

atatürk

lânik’e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüfltiyesi’ne kaydoldu. K›sa bir süre sonra 1893 y›l›nda Askeri Rüfltiyeye girdi. Bu okulda Matematik ö¤retmeni Mustafa Bey, ö¤rencisinin ad›na “Kemal”i ilâve etti. 1896-1899 y›llar›nda Manast›r Askeri ‹dâdisini bitirip, ‹stanbul’da Harp Okulunda ö¤renime bafllad›. 1902 y›l›nda Te¤men rütbesiyle mezun oldu. Harp Akademisi’ne devam etti. 11 Ocak 1905’te Yüzbafl› rütbesiyle akademiyi tamamlad›. 1905-1907 y›llar› aras›nda fiam’da 5. Ordu emrinde görev yapt›. 1907’de Kola¤as› (K›demli Yüzbafl›) oldu. Manast›r’a III. Ordu’ya atand›. 19 Nisan 1909’da ‹stanbul’a giren Hareket Ordusu’nda Kurmay Baflkan› olarak görev ald›. 1910 y›l›nda Fransa’ya gönderildi. Picardie Manevralar›’na kat›ld›. 1911 y›l›nda ‹stanbul’da Genel Kurmay Baflkanl›¤› emrinde çal›flmaya bafllad›. 1911 y›l›nda ‹talyanlar›n Trablusgarp’a hücumu ile bafllayan savaflta, Mustafa Kemal bir grup arkadafl›yla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev ald›. 22 Aral›k 1911’de ‹talyanlara karfl› Tobruk Savafl›n› kazand›. 6 Mart 1912’de Derne Komutanl›¤›na getirildi. Ekim 1912’de Balkan Savafl› bafllay›nca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolay›r’daki birliklerle savafla kat›ld›. Dimetoka ve Edirne’nin geri al›n›fl›nda büyük hizmetleri görüldü. 1913 y›l›nda Sofya Ateflemiliterli¤ine atand›. Bu görevde iken 1914 y›l›nda Yarbayl›¤a yükseldi. Ateflemiliterlik görevi Ocak 1915’te sona erdi. Bu s›rada I. Dünya Savafl› bafllam›fl, Osmanl› ‹mparatorlu¤u savafla girmek zorunda kalm›flt›. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirda¤’da görevlendirildi.


Zaferden sonra Roma’ya dönerken Alpler arasında bir köyde konaklayan ve orada“Roma’da ikinci adam olmaktansa bu köyde birinci adam olmayı yeğlerim” diyen ve bunu icraatıyla ortaya koyan Sezar da askerî ve siyasî nitelikli bir kahramandır.

Nihayet Düvel-i Muazzamaca (Büyük Devletlerce) hayatiyetine son verme kararı ile saldırıya uğrayan Devletimizin can çekişme noktasında ortaya çıkan Gazi Mustafa Kemal Atatürk de askeri kahramanlık zincirinin son halkasıdır.

İhtilal sonrası Fransa’sını tabiri caizse “7 Düvele” karşı savunan, daha sonra İngiltere’yi bile bir Fransız adası sayabilecek kadar büyük Fransa ideali oluşturan Napolyon Bonapart askerî nitelikli kahramandır. Hastalığa yakalanma tehlikesini bile bile kuduz köpeğin salyalarını avucuna ala ala kuduz aşısını bulan Pastör adındaki mucit bir ilim kahramanıdır. Elektrik çarpmasına karşı hayatını ortaya koyarak paratoneri bulan Benjamin Franklin yine ilim ve teknoloji kahramanıdır. Bizde ise; Herkesin demoralize olduğu, sustuğu yerde ortaya çıkıp dertleri ve çareleri olağanüstü güzellikle dile getiren Yunus Emre, ilim düşünce ve sanat kahramanıdır. Hayatını ortaya koyarak uçma denemeleri yapan ve dünyaya uçma fikrini verenlerden biri olan Hezarfen Ahmet Çelebi bir ilim kahramanıdır. Akıllara durgunluk veren bir uygulamayla dağlara gemi çıkartan ve 1000 yıldır devam edip, yıkılmaz denilen devletin fethinin âmiri olan genç Mehmet Fatih askerî dehâ kahramanıdır. Çaldıran’da ordusu isteksizlik belirtisi gösterince “Hiç kimse gitmezse tek başıma düşmana karşı ben giderim” diyen ve orduyu sımsıkı peşine takan Sultan Yavuz askerliğe sembol olacak cüret ve cesaret kahramanıdır.

40


C e n ne t cöme rt le r in, c e h e n ne m c ah il le r in ye r idir. (Hz. Ali ra .)

m a t ı l Ak n, ı n a l o r. u l o z a ü söz l (Hz . A

i ra . )

Ci m ri lik bütün kötü ahla kı ke ndin de to pl ar. (Hz . Ali ra.)

Eğr i n i n göl ge s i de eğr i o l u r. (Hz . Ali ra .)

M ah rum iyet, m in ne t al tın da ka lm ak ta n daha hayırlıdır. (Hz . Ali ra.)

N am güze us, s ad a l l iği n k as ıdır. (Hz . Al i r

a .)


Hasan YAVUZ Bismarckstr. 222a 45889 Gelsenkirchen Tel: 0209 - 97755858 Fax 0209 - 97755844 be.com@t-online.de


tarih Araştırmacı-Yazar Talha Uğurluel’in kaleminden...

Şehit Sadrazam - Sokullu Mehmet Paşa -

O

smanlı Devleti’nin en ihtişamlı devirleri yaşanıyordu. Ülkenin başında yabancıların Muhteşem dedikleri Kanuni Sultan Süleyman, alimlerin başında da deha bir zekaya zahip olan Ebu Suud Efendi, mimarların başında taşın dilinden anlayan Koca Sinan, donanmanın başında Barbaros Hayrettin Paşa vardı. Böyle bir kadro tarafından yönetilen devlet nasıl kudretli olmazdı? Ülkede bulunan bütün insanlarda huzur ve mutluluk hakimdi. Çünkü bu ülkenin halklarının birbiriyle kavgaları yoktu. Mal sevdası kalpleri bozmamış, herkes başka insanların iyiliğini düşünür olmuştu. Fakirlere yardım etmek için insanlar adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Zenginler çevreye camiler, imarethaneler, medreseler inşa ettiriyor, başıboş hayvanlar bile unutulmayarak onlar için vakıflar kuruluyordu. Osmanlı ülkesinde dil, din, millet ayrımı gözetmeksizin her ailenin çocuğuna en iyi eğitim verilmeye çalışılıyor, zeki olanlar liyakâtlarına göre ülkenin en yüksek okullarına, hatta Enderun’a bile girebiliyorlardı. Bu amaçla da ülkenin dört bir yanında sınavlar düzenleniyor, zeki gençler bir bir devşirilerek ileride yönetim kademelerinde vazifeli, büyük devlet adamları olmaları için yetiştiriliyorlardı. Bu ülkede çalışan için yükselmenin ve bir yerlere gelmenin sınırı yoktu. İşte bu nedenledir ki, yabancı devletlerin bünyelerindeki halklar bile Osmanlı topraklarında yaşayan

43

insanlara imreniyor, bu adalet ve huzuru onlar da arzuluyorlardı.Yabancı uyruklu bir aile için, çocuklarının Osmanlı hükümetince devşirilerek okutulması kadar önemli bir şey yoktu. Çünkü böyle bir durumda çocuklarının geleceği garanti altına alınmış oluyor, o yüsekldikçe ailesi de itibar kazanıyordu. Yavuz Sultan Selim’in saltanatının son yıllarında Balkanlar’dan devşirilen bir gurup çocuk Edirne’ye getirildiler. Bunların arasında Bosna’nın Sokoloviç Kasabasından devşirilen küçük bir çocuk da bulunmaktaydı. Zekası ile hemen dikkatleri çeken bu çocuk kısa sürede herkesin taktirini kazanmış ve kendisiyle özel olarak ilgilenilmeye başlanmıştı. İlmi mevzularda eğitilen bu genç bunun yanında askeri olarak da yetiştirilmekteydi. Bir süre sonra kitabi eğitimini tamamlamış ve uygulama olarak orduya verilmişti. Burada kısa zamanda kendisini gösteren gence her geçen ay farklı görevler veriliyordu. Bir süre sonra donanmaya alındı. Devir Kanuni Sultan Süleyman devriydi. Osmanlı Devleti karalarda olduğu kadar denizlerde de hakimiyetini sürdürüyordu. Barbaros Hayrettin Paşa Preveze Deniz Zaferi ile Akdeniz’i bir Türk Gölü haline getirmiş, Kızıldeniz üzerinden çıkılan Hind Deniz Seferleri ile uzak doğuya seferler düzenlemeye başlanmıştı. İşte bir süre sonra bu güçlü donanmanın başına bu yiğit delikanlı getirile-


cekti. Ama o artık yeni devşirilen acemi olan değil, Kaptan-ı Derya Sokullu Mehmet Paşa idi. Burada da birçok başarıya imza atan Sokullu, yönetim kabiliyeti ve politik kişiliğindeki başarısından dolayı Rumeli Beylerbeyliği’ne getirildi. Artık Padişah ve Divan-ı Hümayundan sonra Anadolu Beylerbeyli ile birlikte ülkeyi yöneten iki kişiden biri haline gelmişti. Sık sık Budin Eyaletine gidiyor. Oradan Avrupa’daki hareketleri izliyordu. Zaman zaman da İstanbul’a geliyor, padişah ve Divan-ı Hümayun’a gelişimleri bildiriyordu. Onun anlattıklarına göre kararlar alınıyor, ordunun sefer tarihleri ve sefere çıkılacak yerler belirleniyordu. Çok vefakâr bir insandı Sokullu. Ekmeğini yediği yeri katiyyen unutmaz, kendisinin de oralara iyiliği dokunsun isterdi. Bu nedenledir ki, İstanbul ile Edirne arasındaki yolculuklarında muhakkak uğradığı ve konakladığı Lüleburgaz’a bir vefa borcu olarak bir külliye yaptırmayı arzulamış ve bu konuda Mimar Sinan’dan yardım istemişti. Koca Mimar, Sokullu Mehmet Paşa’nın arzusu üzerine küçücük bir kasaba olan Lüleburgaz’a dev gibi bir hâyır kurumu inşa etmişti. Sokullu Mehmet Paşa’nın hâyır kurumları bununla sınırlı değildi. Onun sadece İstanbul’da iki tane camisi, birçok çarşısı ve aşhanesi de vardı. Çevreye hâyır eserleri inşa etmek konusunda hanımları da Osmanlı erkeklerinden geri kalmıyorlardı. Onlar da ellerindeki kendilerine ait mal varlıkları ile çevreye hanlar, hamamlar, çeşme ve camiler inşa ettiriyorlardı. Bunlardan biri de Sokullu’nun hanımı ve 2. Selim’in kızı olan İsmihan Sultan idi. Kanuni Sultan Süleyman, Sokullu Mehmet Paşa’yı o kadar çok seviyordu ki, torunu İsmihan Sultan ile kendisini evlendirmiş ve bu zeki devlet adamını kendisine akraba yapmıştı.

Bir süre sonra Kanuni Sultan Süleyman, Sokullu Mehmet Paşa’yı kudretli Osmanlı Devleti’nin ikinci adamı yapmaya karar verdi. Yani Sokullu bundan böyle Kanuni’nin sadrazamı olacaktı. Bu görev büyük ve gösterişli olması yanında sorumlulukları da en ağır meslek idi. Üç kıtaya yayılmış bu devletin topraklarındaki tüm insanların sorunları artık Sokullu Mehmet Paşa’yı bekliyordu. Ama o, vazifesinin bilincinde bir kişi olarak uzun yıllar bu vazifeyi hakkıyla götürecek, ordunun başında sefere çıkmaktan, divanı yönetmeye, halka hitap etmekten, gemilerle denizlere açılmaya kadar görevi neyi gerektiriyorsa bundan kaçınmayacaktı. Kanuni Sultan Süleyman gibi kendisini unuturcasına devletini düşünen bir büyük insan ile devamlı seferlere çıkan Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, bu büyük padişahı 17. seferinde Zigatvar Kalesi’ni kuşattıkları günlerde çadırda kaybedecek, ama onun ölümünü kalenin alınması ve ardından 2. Selim’in gelişine kadar ordudan bile saklayacaktı. Eğer Kanuni öldüğü gibi bunu etrafa duyurmuş olsaydı ordu kuşatmayı bırakacak ve buralara kadar boşu boşuna gelinmiş olacaktı. Sokullu gibi güçlü bir idarecinin devletin başında olması, Kanuni Sultan Süleyman sonrasında padişah olan oğlu 2. Selim’i de bir hayli rahatlatmıştı. 8 yıllık saltanatı boyunca o devlet işlerinden hep emin olmuştu. Çünkü Sokullu iş başındaydı. 2. Selim sonrasında tahta bu kez Koca Kanuni’nin büyük torunu 3. Murat geçecekti. Devletin başında yine dirayetli yönetimi ile yabancı devletleri dize getiren Sokullu Mehmet Paşa vardı. O, büyük projelerin adamıydı. Zorluklar karşısında engel tanımıyor, düşmanları ile arasına dağlar girse onları aşmak için deniz gibi nehirleri birleştirmeye çalışıyordu.

44


tarih Ama artık yaşlanmıştı. Çevresindekilere gençliğindeki kadar kolay söz dinletemez olmuştu. Halk onun büyüklüğünü kabul ediyor ve o, devletimizin başındayken bizlere Evvelallah bir şey olmaz diyorlardı ama ülke kademesinde yükselmeye çalışan bazı ihtiraslı kişiler onun varlığını kendi yükselişleri adına bir engel gibi görmeye başlamışlardı. Dünyada her zaman iyi insanların yanında kötülerde olacaktı. Ve Sokullu Mehmet Paşa’nın ömrü bunlarla mücadele etmekte geçmişti. Sokullu Mehmet Paşa uzun bir süredir At Meydanı’nın hemen yanındaki konağında oturmaktaydı. Burası hem İstanbul’un atan kalbiydi hem de Topkapı Sarayı’na bir hayli yakındı. Hem burada yaşayan bir kişinin en büyük mutluluklarından biris okunan o muhteşem ezanları dinledikten sonra Ayasofya’ ya namaz kılmaya gitmek oluyordu. Sokullu da bunu sık sık yapıyor, namazlarının büyük bir kısmını Ayasofya Camii’nde kılıyordu. Sokullu dini bütün bir kişiydi. Namazlarını hiç aksatmadığı gibi bu beş vakit namazına nafile ibadetler de katardı. Hemen her gece teheccüd namazına kalkar, sonrasında da yatmayarak Kur’an-ı Kerim okurdu. Bunun hemen ardından da yardımcısı bir tarih kitabı okur, Sokullu da sessizce onu dinlerdi. Çünkü kendisi tarih öğrenmeye büyük önem verirdi. Böyle gecelerden birinde yine her zamanki gibi Sokullu Mehmet Paşa gece namazına kalkmış ve sonrasında da Kur’an-ı Kerim okumuşlardı. Az sonra yardımcısı bir tarih kitabı aldı eline ve yavaşça okumaya başladı. Okunan kıssa Osmanlı Devleti’nin 3. padişahı olan 1. Murat’ın hayatı idi. Sultan Murat, daha kuruluş aşamasındaki Osmanlı Devleti’ni boğmak isteyen düşmanlara karşı Kosova Savaşı’nda büyük kahramanlıklar göstermiş ve sonrasında da savaş meydanını gezerken kendisinden su isteyen bir Sırp askeri tara-

45

fından hançerlenerek şehit edilmişti. Kıssa sona erdiğinde odada bir süre sessizlik oldu. Çünkü Sokullu Mehmet Paşa ağlıyordu. Gözleri yaş içinde kalmış, 1. Murat’ın muhteşem sonuna gıpta ile bakmıştı. İşte bu gözü yaşlı haliyle ellerini gökyüzüne kaldıran Sokullu Mehmet Paşa, Allah-u Teala’ya dua dua yalvarmaya başladı. O merhametli lerin en merhametlisinden bir dileği vardı. Dileği, 1. Murat gibi güzel bir ölüm ile ölmekti. Bu yaşlı adam sonunun Sultan Murat Han gibi olmasını istiyordu. O da şehit olmak ve Allah’ın huzuruna sorgusuz sualsiz çıkmak istiyordu. Az sonra İstanbul’un dört bir yanından sabah ezanları okunmaya başladı. Sokullu Mehmet Paşa uzun uzun ezanları dinledi. Sonrasında da yerinden doğrularak yardımcısının yardımı ile abdestini tazeledi ve Ayasofya’ya gitmek için evinden dışarıya çıktı. Güne namaz ile başlamalıydı. Zira o gün çok işi olacak, Divan’ı toplayacak ve devletin dirlik ve düzeni için kararlar alacaktı. Osmanlı yönetiminde Sadrazamlar Divan-ı Hümayun denilen en büyük yönetim biriminin başkanlığını yaparlar ve haftanın belli günleri Divan üyelerini toplayarak devlet işlerini görüşürlerdi. Bu toplantılar Topkağı Sarayı’nın Kubbealtı denilen yerinde yapılabildiği gibi Sadrazam’ın arzusuna göre kendi konağında da yapılabiliyordu. Sokullu Mehmet Paşa da bazen Divan’ı kendi konağında toplardı. O gün de öyle yaptı. Ulaklarına emir vererek tüm Divan üyelerine, o günkü toplantının kendi konağında olduğunu bildirmeleri için gönderdi. Öğle sonrasında yavaş yavaş Divan-ı Hümayun’un Kallavi kavuklu Kubbealtı vezirleri, Kaptan-ı Derya, Şeyhülislam, Defterdar, Nişancı vb. üyeleri Sokullu’nun konağında toplanmaya başladılar. Herkes tamam olduğunda Sokullu söze başladı. Devlet dünyanın belki en güçlü devleti idi ama problem dünya üzerinden ne zaman eksik olmuştu ki. Yine bir sürü gaile vardı


etraflarında ve bunları aşmak için söze başladı. Birkaç saat geçmişti. Divan toplantısına bir mola vermek gerekiyordu. Zihinler biraz dinlenecek, sonrasında da kalındı yerden devam edilecekti. Bu sıralarda At Meydanı üzerinden bir adam sallana sallana, Sokullu’nun Konağına doğru yaklaşmaktaydı. Yoldan geçen çocukların sataşmadan edemediği bu kişi bir meczuptan başkası değildi. Osmanlılarda hemen her mahallenin bir delisi vardı. Halk böyle doğuştan aklı kıt insanları hor görmez, onlara kendi içlerinde bakarlardı. Hatta, akılları olmadığı için günahsız olan bu insanların Ahiret’te sorgusuz sualsiz cennete gideceğine inanılır ve bu delilere imrenirler, bu günahsız delilerin dualarını almak için adeta birbirleriyle yarışırlardı. Çevresindekilere garip hareketler yaparak ilerleyen meczup, Sokullu’nun konağına geldiğinde içeriye girmek istedi. Kapıdaki nöbetciler onu durdurdular. Ama aralarından bir tanesi diğerlerine müdahale ederek, Sokullu’nun kendilerine bu deli konusunda tenbih-

te bulunduğunu, bu kişi ne zaman gelirse içeri girebileceğini, Sokullu’nun ona yardım ettiğini söyledi. Nöbetciler bu meczup kişiyi salıverdiler. O da sallanarak içeriye girdi. Yolu biliyordu. Hemen merdivenlerden baş odaya ilerledi. Konakta kendisini tanıyan uşaklar da birşey demediler. Çünkü Sadrazam’ın hatırlı konuğu olduğunu biliyorlardı. Az sonra sadakasını alıp çıkacaktı. Sokullu ve Divan üyelerinin oturduğu odanın kapısı yarı açıktı. İçeriye giren meczup, kapının eşiğinde durdu. Sanki içeriye buyur edilmesini bekler gibi bir hali vardı. Sokullu Mehmet Paşa meczubunu görünce gülümsedi. “Gel bakalım koca deli” dedi. “Kaç gündür nerelerdeydin? Aç mısın açıkta mısın? Ne yer nerelerde yatarsın?” Böyle diyen Sokullu elini kemerine attı ve meşin bir kese çıkardı. Kese içinden birkaç gümüş akçe alıyordu ki, Sokullu’nuna yanına yaklaşan meczup beklenmedik bir şey yaparak belinde çektiği kısa saplı bir hançeri Sokullu Mehmet Paşa’nın böğrüne sağladı. Odadaki herkes dona kalmıştı. Güvenlik görevlileri hemen meczuba müdahale ettiler ama iş işten geçmişti. Sokullu kan kaybediyordu. Ama o haliyle bile çevresindekilere sakin olmaları gerektiğini öğütlüyor ve delinin bunu bilmeden yaptığını söylüyordu. Yanındakiler onun bu sakin tavırlarından bir şey anlayamadılar ama o, bu hadisenin dün gece yaptığı ihlaslı duanın bir neticesi olduğunu anlamakta gecikmemişti. Evet, bu büyük insan, aynen yüzyıllarca önce Kosava Savaşında milletinin selameti adına hançerlenerek şehit edilen 1. Murat Han gibi şehit oluyordu. Şehit olurken şaşıyordu, bir gece önce yaptığı duasını Yüce Rabbi ne kadar da çabuk kabul etmişti. Gözlerini bu fani dünyaya kapattığında yüzünde öbür alemin güzelliklerini bizlere taşıyan bir tebessüm kalmıştı. Kim bilir, belki bu son anında onu ötelere davet etmek için gelenlerin arasında 1. Murat Han da bulunmaktaydı.

46



din

39


A VR A S JA

G ASTRO GROSS & EINZELHANDEL

Tel.: 02064 / 399 10 55 • Fax: 02064 / 399 10 57 • Mobil: 0171 / 7462604 Krusenstr. 19‐21 • 46539 Dinslaken • avras‐ja@t‐online.de

avrasja 2 sayfa

25 WEIZ kg ENME HL Type 405

1 2 3



sağlık

FSME NEDİR? Ali AYDIN & Nurcan DEMİRCİ AYDIN

F

sme (Frühsommermeningitis-Erken Yaz Beyin İltihabı); viral bir hastalıktır. Bu virüs kenelerin salyasında bulunur. Kene ısırmasıyla taşınan bu virüs doğrudan kann dolaşım sistemine karışır. En büyük tehlike Almanya’nın Bavyera ve Baden – Württemberg eyaletlerinde vardır. Hastalığın tipik belirtileri: Enfeksiyon halinde kene ısırmasından yaklaşık 14 gün sonra başlar. Baş ve eklem ağrıları, ateş ve burun çekme gibi grip benzeri belirtiler görünmektedir . Ağır dönemindeyse yüksek ateş, ensede tutulma ve kusma vakaları olur. Hatta beyin zarı ve omurilikte iltihaplanma dahi görülebilir. Hastaların bir kısmında felç ve koordinasyon bozukluğu gibi kalıcı hastalıklar görülür. FSME’ye karşı bir tedavi yoktur. Sadece semptomlar tedavi edilebilmektedir. FSME’YE KARŞI YALNIZCA AŞI KORUR ! Aşıyı sigortalarınız bu bölgede yaşıyorsanız karşılıyor, siz hiç bir ödeme yapmıyorsunuz. Önleyici bir aşı menenjite karşı koruma sağlayabilir. Bu nedenle aşı riskli bölgelerde yaşayan ya da buralara seyahat eden ve kenelere maruz kalan herkese önerilmektedir. Örneğin avcılar, ormancılar ve tarımla

51

uğraşanlar gibi mesleki açıdan risk altında bulunanlar da mutlaka aşısını yaptırmalıdır. Temel bağışıklık sisteminizi koruyabilmeniz için 3 aşıya ihtiyacınız vardır. Ancak bu aşılardan sonra uzun vadede korunmuş olursunuz! Çocuklar ve yetişkinler için özel aşılar mevcuttur. Yaşla birlikte hastalığın şiddeti de artmaktadır. Buna göre 50 yaşın üstündeki ölüm oranı gençlere nazaran 15 kat fazladır. Borreliose: Borreliose hastalığına, FSME virüsünde olduğu gibi kene ısırmasıyla birlike tükürükle bulaşan bir bakteri neden olur. Kan dolaşım sistemine saatler sonra karışır. Borreliose hastalığında erken müdahale çok önemlidir: Kene hemen çıkartılması (böylece enfeksiyon önlenebilir) ya da en kısa zamanda antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır. Buna karşı bir aşı yoktur. Enfeksiyon fark edilmez, aylar ve yıllar sonra geç dönem sonuçları olabilir. Örneğin eklem ağrıları ya da iltihapları ve nörolojik hasarlar gibi. FSME ve Borreliose hastalıklarına karşı Ek koruyucu tedbirler: Her doğa gezisinden dönerken cildinizde


kene bulunup bulunmadığını kontrol ediniz. Keneler özellikle vücudumuzda bu bölgeleri sever: Diz arkası, kasık bölgesi, koltukaltı ve saç dipleri. Bir kene bulursanız hemen çıkartınız!!! Keneyi bir cımbız ya da kene kalemi yardımıyla cildinizin dibinden tutarak hafifçe sola ya da sağa döndürerek çekiniz. Dikkat: Keneyi ezmeyiniz ya da kenenin üzerine yağ sürmeyiniz. Bu şekilde kan dolaşımınıza özellikle çok sayıda virus ya da bakterinin bulaşmasına neden olabilirsiniz. Doktorunuz da size yardımcı olur. Daire şeklinde bir kızarıklık görürseniz hemen bir Hekime başvurunuz!

52


gesundhaus

Bilinçli Bir Şekilde Karaciğerin Yükünü Azaltmak Büyük bir zehir arındırma organı olan karaciğer vücuttaki zehirli maddeleri zararsız hale getirip vücuttan atılmasını sağlar. Ufak miktarlardaki fazlalıklı besin yağları bile büyük rahatsızlıklara yol açabilir ve uzun vadede karaciğerin fonksiyonunda arızalara neden olabilir. Bu arızaların belli başlı semptomları şöyledir: Gaz, doluluk hissi, tıkanıklık, baş ağrısı, bel ve eklem yerleri şikayetleri, uyku bozukluğu, alerji ve en kötüsü de damarların tıkanabilmesi, bundan dolayı da uzun vadede kalbe ve kan dolaşımına yük olmasıdır. Bu konuda güvenilir yardımı sadece eczanelerde bulunan enginarın yapraklarından elde edilen özel bir bitki özü sağlamaktadır.

53

Bu ilaç safra üretimini iki katından fazlasına çıkarıp özellikle sindirim enzimlerini faal hale getirir ve yüksek derecede sağlıklı bir şekilde yük teşkil eden besin yağlarının sindirimini teşvik eder. Sevindirici bir yan etkisi de zararlı kolesterinin ağırlıklı olarak doğal yollardan tasfiye edilip kandaki kolesterin değerini düşürmesidir. Karaciğer detokslamasını desteklemenin diğer doğal bir yöntemide eczanelerdeki devedikeni ürünleridir. Devedikeni karaciğer hücrelerinin yenilenmesini teşvik eder. Enginar ve devedikeniyle yapılan karaciğersafra kesesi kürü sadece sindirim için değil aynı zamanda zehirden arınmak için de akıl dolu bir tedbir yöntemidir.


1. Dükkan Weseler Str. 107 47169 Duisburg-Marxloh Merkez Camiiye yakin Tel: 0203-86096892

2. Dükkan Yeni Açılış,11.01.2014 saat 11.00 den sonra Wanheimer Str. 121 47053 Duisburg- Hochfeld Tel: 0177-8925887


hukuk

Vatandaşlıkta Yeni Dönem Almanya’da Çifte Vatandaşlık Tasarısı Kabul Edildi. Av. Ender SÜREKLİ 1. Yeni kanun ne zaman yürürlüğe girecek? Almanya’da Bakanlar Kurulu, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığınca çifte vatandaşlık konusunda hazırlanan ve Vatandaşlık Yasası’ nda değişiklik öngören yasa tasarısını nihayet kabul etti. Yasa tasarısının yasalaşması için Federal Meclis’te görüşülerek kabul edilmesi gerekiyor. Bu gelecek haftalarda beklenmekte ve yeni kanunun bu yıl yürürlüğe gireceğine inanmaktayım. Yeni düzenleme Almanya’da doğup büyüyen göçmen gençlerin yüzde 95’ine çifte vatandaş olma hakkı tanıyor. Verilen bilgilere göre yasa kapsamında her yıl 4 bin genç çifte vatandaş olabilecek. Bu sayının 2018’den sonra yılda 40 bine ulaşması bekleniyor. 2. Yeni kanun tasarısında ne gibi şartlar aranmakta? Bakanlar Kurulu’nda kabul edilen yasa tasarısında Almanya’da doğan ve bu ülkede 21 yaşına kadar en az 8 yıl yaşayan ya da 6 yıl okula giden gençlere çifte vatandaşlık hakkı veriliyor. Tasarıdaki eğitim şartına alternatif olarak meslek eğitim diploması da kabul edilebilecek. Tasarıya göre şartları yerine getiren gençler 21 yaşından önce çifte vatandaşlık için başvurabilecek. Gençler 21 yaşına kadar başvurmamaları durumunda ilgili daireler 21 yaşını dolduran gençlerin çifte vatandaşlık için gereken koşulları yerine getirip getirmediğine bakacak, şüphe durumunda belgeler istenebilecek.

55

Yasa tasarısında kişilerin mağdur olmaması için istisnai durumlar da getiriliyor. Söz konusu kriterleri yerine getirmeyen ancak Almanya ile benzer bir bağları olan, örneğin yurt dışında bir Alman okulunda eğitim gören kişilerin çifte vatandaşlıktan yararlanma olanağı da veriliyor. Yasa tasarısı 1990 yılından önce doğanları kapsamıyor. 2013 yılından sonra opsiyon modeli kapsamında Türk vatandaşlığını seçerek Alman pasaportunu iade eden yüzlerce gencin durumuna yönelik bir düzenleme yer almıyor. Gençlere şu an tavsiyemiz başvurularda mutlaka çifte vatandaşlık dilekçesinin verilmesi konusunda. Söz konusu gençler, Türk ve Alman vatandaşı olarak kalmak istediklerini belirten bir dilekçe versinler. Böyle tercih yapmak zorunda kalmayacaklar. Yasa çıkınca da koşulları yerine getirenler çifte vatandaş olabilecek. 3. Opsiyon modeli ile ilgili düzenleme neden yeterli bir adım değil? Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) uzun süren tartışmalar sonucunda Almanya’da doğan ve belirli şartları yerine getiren gençler için çifte vatandaşlık hakkının tanınması konusunda nihayet Nisan ayında uzlaşmaya vardı. Yürürlükte olan Alman Vatandaşlık Yasası’ndaki “Opsiyon Modeli” uygulaması, Almanya’ da doğan yabancı gençlere 23 yaşına kadar ebeveynlerinin ya da Alman vatandaşlığı


arasında seçme zorunluluğu getiriyor. Almanya’da uygulanan opsiyon modelinin kaldırılması için uzun zaman yasal bir düzenleme yapılmadığından dolayı çok sayıda gencin mağdur olmaktadıylar. Daha önce yapılan çeşitli açıklamalara göre geçen yıl 268 genç bu kanundan ötürü Alman vatandaşlığını bırakmak zorunda kalmıştı.

Bilindiği gibi yürürlükte olan Vatandaşlık Yasası, Almanya’da yaşayan göçmenlere Alman vatandaşlığına geçiş konusunda pek çok şartlar vermekte.

Benim görüşüme göre opsiyon modelinin tümüyle kaldırılması bürokratik engellerin azalacağı yönünde. Bunu daha önceki yazılarımda aktüel uygulamanın alman anayasa ile aykırılığını açıklamıştım.

Bu şartları yerine getiremeyen pek çok kişi vatandaşlığa geçemezken, eski vatandaşlığı bırakma koşulu, özellikle ilk kuşakların vatandaşlığa geçişinide engellemekte.

Opsiyon Modeli’nde yapılan değişikliklere rağmen bürokratik uygulamalar bence devam edecek ve bu uygulama göçmen kökenli Almanları bezdirdiğini de kaydetmek gerekir. Bu nedenle aslında bu ‘saçma’ Opsiyon Modeli kayıtsız şartsız olarak kaldırılmalı. Ayrıca çifte vatandaşlık sadece burada doğanlar için değil herkes için geçerli olmalı. Umarım gelecek zamanda bu da gerçekleşecek. 4. Opsiyon modeli ile ilgili düzenlemenin olumlu yönleri var mı? Ancak, çifte vatandaşlık konusunda hazırlanan ve Vatandaşlık Yasası’nda değişiklik öngören yasa tasarısının Bakanlar Kurulu’ndan geçmesiyle ilgili olarak Vatandaşlık Yasası’nın bir parça daha modernleştiğini de belirtmek gerekir. Hayatları Almanya’da şekillenen genç insanların bu yeni yasayla en azından bundan böyle kendi ailelerinin kökenlerine karşı karar vermek zorunda kalmayacaklarını da belirtmek gerek ve çok sayıda genç için güzel bir sinyal olduğunu söylemek lazım. Opsiyon Modeli’nin şartlara bağlanarak kaldırılması belki ilk etapta çok sayıda genci etkilemeyecek gibi görünsede, o kadar da negatif değil.

Bunların başında yeterli maddi gelir sahibi olması, yeterli derecede Almanca bilmesi geliyor.

Bütün bunlar vatandaşlığa geçiş konusunda önemli sorunları da tabiiki getirmektedir. Yeni düzenlemeye göre vatandaşlığa geçiş kolaylaşacaktır ve en azından Vatandaşlıkta yeni dönem başlayacaktır. 5. Askerlik yükümlülüğü hususunda sorunlar olacak mı? Şunu da belirtmek lazımki, Opsiyon Modeli’ nin şartlara bağlanarak kaldırılmasına rağmen, çifte vatandaş kalmayı tercih eden türk kökenli genç erkekleri önümüzdeki dönem Türkiye’de askerlik sorunları bekleyecek. Türkiye’de halen geçerli olan yasal uygulamaya göre, yurtdışında yaşayan Türk vatandaşları askerlik yükümlülüğü karşılığında 6000,00 Euro ödemek zorundalar. Almanya’da zorunlu askerlik kaldırıldığı için çifte vatandaş olan gençler, mecburen Türkiye’deki askerlik yasasına tabi olacaklar ve 6000,00 Euro ödemedikleri takdirde hukuki sorunlarla karşılaşacaklar. Burada belki diğer ülkelerde varolan uygulama dikkate alınabilinir. Buna göre başka bir ülkede doğan ve aynı zamanda başta bir ülkenin de vatandaşı olanları askerlikten muaf tutuluyor.

56


iş dünyası

MESLEK TANITIMI

sport- und fitnesskaufmann/-frau Alptuğ DEMİR / Mehmet AZNAVULOĞLU

Meslek sahibi kişiler genelde • Spor dernekleri, spor okulları ve spor organizatörleri • Golf sahası işletmeleri, yüzme havuzları ve futbol stadları • Fitnes salonları, güzellik ve sağlık merkezlerinde çalışmaktadırlar

57

Meslek öğretimi esnasında alabileceginiz ücretler (brüt): 1. Meslek eğitim yılı 2. Meslek eğitim yılı 3. Meslek eğitim yılı

TANITIM FİLMİ

Bu meslekte müşterilerinizi spor kampanyaları ve sağlıklı yaşam için hareket ve beslenme konularında bilgilendiriyorsunuz. Ayrıca pazarlama ve sağlık amaçlı organizasyonların planlanıp hayata geçirilmesi de görevlerinizin arasındadır. Bunlarla birlikte muhasebe, kontrol ve personel sorumlulukları da üstlenebileceğiniz görevler arasına girmektedir.

420 - 776 Euro 450 - 811 Euro 481 - 851 Euro


Foto Halı Nedir? •

• • •

• • • •

Resim ve fotoğraflarınızın günümüz teknolojisiyle donatılmış makinalarımızda halı olarak dokunmasından ortaya çıkan bir üründür. Foto Halı almanyaya gelen yeni bir üründür hic biyerde bulunmaz. Foto Halı, baskı veya boyama değildir. Tamamen dokumadır. Halıda kullanılan iplik polip ipliğidir. Özel resim dokumalarının kalitesi sabittir, 1 m²’nin ağırlığı 3 kg’dır. Toptan dokumalar ise isteğe göre değişmektedir. Foto Halı, yıkanabilir ve süpürülebilir. Renkte atma veya solma olmaz. Teslimat süresi, ödemenizi yaptıktan sonra en geç 4 veya 6 haftadır. Kişiye özel olması sebebiyle çok özel bir hediyedir ve çok ilginçtir. İnsanlar ilk gördüklerinde çok etkilenmektedirler.

• • • • •

Ürünlerimizi çocuk odasında rahatlıkla kullanabilirsiniz sağlık açısından hiçbir sakıncası yoktur. Sizde sevdiklerinize sıradışı sadece ona özel bir hediye vermek istemez misiniz? Sipariş vermek için bizlere ulaşmanız yeterli. HER EBATTA DOKUMA YAPILIYOR Ebatlarımız 40x60 cm’den başlayıp 6 m² ve üzeri dokuma yapılmaktadır. 40 x 60 cm 50 x 70 cm 60 x 80 cm 70 x 90 cm 100 x 130 cm 150 x 200 cm 200 x 250 cm 200 x 300 cm


iş dünyası

Festi Ramazan Organizatörleriyle Samimi Bir Söyleşi Röportaj: Orhan ARSLANMİRZE Ergün Bey, bize kendinizi tanıtır mısınız? İsmim Ergün Özkara, 1976 Samsun/Çarşamba doğumluyum, evli ve3 çocuk babasıyım. 2003 yılından bugüne Dortmund’ta ikamet ediyorum. Festi Ramazan projesi nasıl doğdu? Avrupan’ın en büyük geleneksel kültür ve ramazan festivali Festi Ramazan yaptığımız araştırmalar neticesinde yıllardır Sultanahmet ve Feshanede yapılan ramazan şenlikleri neden Avrupa’da yaşayan insanlarımızada sunulmasın diye yola çıktık. Toplumun bütün kesimlerini nasıl biraraya getiririz diye düşündük.... Herkese eşit mesafede yakın olarak cemiyet, dernek, görüş ayrımı yapmaksızın din, dil ve ırk ayrımı olmaksızın insanların biraraya geleceği bir yer olsun istedik, bunu da çok şükür her kesimden yüzbinlerin katılımı ile başardık . Bu vesile ile gerek Avrupa’da anavatana hasret milletimizin özlemini dindiriyor gerekse ülkemizi tüm milletlere tanıtma imkanı buluyoruz. Gördüğümüz tablo, herkes küçük veya orta şekilde kendi çapında kermesler ve festivaller yapıyordu ve her kuruluşun organizesine sadece o kuruluşa gönül verenlerin gittiğini gördük. Bizler tüm insanımıza hitab edeni yapmak istedik. Ramazan ayının mütevaziliğinde kardeşlik havası oluşturmak, ayrım gayrım olmaksızın kültür noktasında tüm milletimizi bir araya getirmek hatta diğer ülke vatandaşlarına da kültürümüzü tanıtmak, entegrasyona katkı sağlamak istedik. Bu bağlamda tüm milletimize seslendik ve milletimiz lazı –çerkezi-kürdü-alevisi-sünnisi

59

cemiyetler-cemaatler birarada olabilmenin mutlu tablosunu oluşturduk. Katılım sağlayanlara ve tüm bu güzellikleri kendi imkanlarımızla yaptık. Ne güzel yurdum Türkiye’den ne de vatanı ikametimiz Almanya’ dan daha güzelini yapabilmek için maddi manada bir destek görmedik. Bu yılki etkinkinliğiniz nerede ve hangi tarihlerde yapılacaktır? Avrupan’ın en büyük geleneksel kültür ve ramazan festivali Festi Ramazan 2014 yılında NRW bölgesinin en tanınmış mekanlarından birinde ... dev bir alanda, Westfalenhalle’nin hem iç kısmında hem de dış kısmında 27.06.14 - 27.07.14 tarihleri arasında her gün 18:00 - 03:00 arasında organize edilecektir. Kısaca yarı kapalı yarı açık dev bir alanda iç kısım tıpkı Kapalı Çarşı modelinde kültürel eserler ve görsellerle süslenerek sanki tarihi bir çarşıda dolaşırcasına birbirinden güzel görselleri izlemeye doyamayacaksınız. Dış mekandaysa birbirinden güzel ayrı ayrı yaklaşık 50 stand da geleneksel yöresel Türk mutfağından seçme yemekler. birbirinden güzel eşsiz tatlı çeşitleri, tarihi görseller, yaklaşık 2000 kişilik otantik aile çay bahçesi ve nargile salonu bulunmaktadır. Program olarak bu organizasyon neleri içermekte ve Türk kültürünü tanıtan hangi etkinlikler olacaktır? Festi Ramazan da bu yıl manevi atmosferde kültürel görsellere doyacak milletimiz …. Ramazana özel sahne programları, Karagöz Hacivatlar tiyatro ekipleri, meddah, orta oyunları, akşam sineması, yöresel geceler, sunum ve programlar, sahne şovları ile tıpkı eski zaman dilimlerindeki şekilde akşam


programları sunulacaktır. 2012 acemilik, 2013 çıraklık, 2014 kalfalık projemiz olup 2015 de ustalık projemizle sizlerle beraber olmayı, bu geleneği bizden sonraki nesillere devrederek geleneksel olarak sürdürmeyi planlıyoruz. Ülkemizin milli ve manevi değerlerimizin tanıtımını yaparak milletimize ve diğer milletlere kültürümüzü tanıtmayı planlıyoruz. Ek bilgiler; Tesis saat 18:00 da açılıyor, ziyaretçilerimiz bu saatten itibaren standlarda kültürel görseller ve alışveriş standlarını ziyaret edebiliyor. Sonrasında 19:00’dan itibaren çocuklar ve büyükler için program başlıyor, iftara yakın bitiyor ve iftar telaşesi başlıyor. Sonrasında yine kısa sahne programları olup dileyen eşsiz lezzetleri tadarak geziyor dileyen de 3000 m2’lik aile çay bahçesinde güzel vakit geçiriyor, dileyen tesisimizde 300 kişinin teravih namazı kılabileceği yerde ibadetini yapabiliyor. Bu konseptte kaç personeliniz hizmet veriyor? Öncelikle tek kişi olarak yaptığım bir konsept değildir Festiramazan. Yönetim kadromuzla beraber yaklaşık 45 kişinin üzerindeyiz. Alman ve yabancılar da bu özel etkinliğe ilgi duyuyorlar mı? Yabancıların katılımı % 10-15 civarında oldu geçen sene. Özellikle Alman basınında yaptığımız reklamlar neticesinde katılımın

artacağını düşünüyoruz. Bu etkinliğe şimdiye kadar kaç kişi katıldı; hangi ünlü isimler Festi Ramazan’ı ziyaret etti? İzlenimleri nasıldı? Geçtiğimiz sene Danimarka’dan Fransa’ya, Belçika ve Hollanda’dan Avusturya’ya kadar yüzbinlerce kişi katıldı. Festiramazan 2014 devasa bir alanda 30 gün 30 programla hazırlanıyor. A dan Z’ye yaklaşık 180 sektör faaliyet gösteriyor bunların içinde Türkiye’den özel künefe ve tatlı çeşitlerinden ayrıca tüm Avrupa’dan yaklaşık 35 restoran ile 10 ayrı tatlı standıyla Anadolu’muzun eşsiz tatlarından ve yöresel yemeklerimize kadar günlük 20.000 kişiye iftar verilebilecek sistem kuruldu. 18:00 ile 03:00 arasında hergün açıktır. Detaylı bilgi www.festiramazan.com da Tüm Avrupa’da yaşayan milletimizi bu yıl 3.cüsü düzenlenen Avrupa’nın en büyük geleneksel kültür ve ramazan festivali Festiramazan Dortmund’a davet ediyoruz . Ayrıca Sponsorlarımız Lycamobil-ATV Avrupa –DewTürk elektrik e Teşekkür ediyoruz . Ditib Mahya Dergisi hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Ditib Mahya dergisinine bu güzel projeleri desteklediği için teşekkür ediyoruz . Saygın bir kuruluşun saygın bir yayın organı olarak çalışmalarını beğeniyor destekliyoruz.

60


abide şahsiyetler

PİR-İ REİS Derleyen: Gökhan ÖNDER

Karamanlı bir ailenin çocuğu olan Ahmet Muhyiddin Pîrî’nin ailesi II. Mehmed devrinde padişahın emri ile Karaman’dan İstanbul’a göç ettirilen ailelerdendir. Aile bir süre İstanbul’da yaşamış, sonra Gelibolu’ya göç etmiştir. Pîrî denizciliğe amcası Kemal Reis’in yanında başladı; 1487-1493 yılları arasında birlikte Akdeniz’de korsanlık yaptılar; Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldılar. 1486’da Endülüs’te Müslümanların hakimiyetindeki son şehir olan Gırnata’da katliama uğrayan Müslümanlar Osmanlı Devleti’nden yardım isteyince o yıllarda deniz aşırı sefere çıkacak donanması bulunmayan Osmanlı Devleti, Kemal Reis’i Osmanlı Bayrağı altında İspanya’ya gönderdi. Bu sefere katılan Pîrî Reis, amcası ile birlikte müslümanları İspanya’dan Kuzey Afrika’ya taşıdı. Pîrî Reis, Osmanlı Donanması’nın Venedik Donanması’na karşı sağlamaya çalıştığı deniz kontrolü mücadelesinde Osmanlı donan-

61

masında gemi komutanı olarak yer aldı, böylece ilk kez savaş kaptanı oldu. Pîrî Reis, 1511’de amcasının bir deniz kazasında ölümünden sonra Gelibolu’ya yerleşti. Barbaros Kardeşler’in idaresi altındaki donanmada halaoğlu Muhiddin Reis ile Akdeniz’de bazı seferlere çıktıysa da daha çok Gelibolu’da kalıp haritaları ve kitabı üzerinde çalıştı. Bu haritalardan ve kendi gözlemlerinden yararlanarak 1513 tarihli ilk dünya haritasını çizdi. Atlas Okyanusu, İber Yarımadası, Afrika’nın batısı ile yeni dünya Amerika’nın doğu kıyılarını kapsayan üçte birlik parça, bu haritanın günümüzde elde bulunan bölümüdür. Bu haritayı dünya ölçeğinde önemli kılan, günümüze kalmamış olan, Kristof Kolomb’un Amerika haritasındaki bilgileri içeriyor olması rivayetidir. Pîrî Reis, İskenderiye’nin ele geçirilmesinde gösterdiği başarılar ile padişahın övgüsünü kazandı ve sefer sırasında haritasını padişaha sundu. Günümüzde bu haritanın bir parçası mevcuttur, diğer parçası kayıptır.



kültür

vakıf Derleyen: Harun Önder

BİN YILLIK İSLAMİ DÖNEM TÜRK MEDENİYETİ, VAKIF MÜESSESESİNE DAYANIR. BU MÜESSESE, ÜÇ KAVRAMDAN OLUŞUR: HAYRÂT, AKARÂT VE VAKIF. Hayrât, hayr’ın çoğuludur; iyilikler demektir. Kur’anî bir kavramdır. Allah, “Her kavim ve milletin, yöneldiği bir yönü ve yöntemi vardır; siz hayrât yapmaya koşun; bu hususta birbirinizle yarış edin.” (Kur’an, II/148) buyurmaktadır. Türkler bu buyruğu medeniyetlerinin temel ilkesi yapmışlar, insanları huzurlu ve mutlu kılacak her düşünce ve eylemi hayrât olarak algılamışlardır. OSMANLI BİR VAKIF MEDENİYETİDİR Geleneksel olarak vakışar üç önemli hususta hizmet verirler. Bunlardan ilki, bünyesinde mescit veya cami bulundurmasıdır ve ibadete mekân olur. İkinci olarak büyük vakıflarda medrese vardır ve burası faydalı bilgi öğrenen nesillerin yetişmesine sebep olur. Son olarak da fakirlere yiyecek dağıtılması gibi sadaka-i cariye hayata geçer. Bu hizmetleri bir vakıf kurarak temin eden kişinin öldükten sonra dahi sevap kazanacağına inanılır.

63

Osmanlı’nın şehirleşmesinde vakıf kurumunun doğrudan ilgisi var. Bursa ve İstanbul bunun en güzel örnekleri. Ayrıca Müslüman bir güç olarak Osmanlı’nın Avrupa’da yayılmasının temelinde vakıf müessesesi vardır. Özellikle para vakışarı aracılığıyla kurdukları vakışar hem mütevazı bütçeli kimselerin vakfa katkıda bulunmasını sağladı hem de yeni fethedilen bölgelerde okul, hastane ve imaret gibi topluma faydalı olacak binalar inşa edildi. Önemli bir husus da vakfın hizmet edeceği zaman Müslüman ve gayrimüslim ayrımı yapmamasıdır. Darülaceze’nin bahçesinde bir arada bulunan cami, sinagog ve kilise bunun en net örneğidir. TARİHE TANIKLIK EDEN 10 VAKIF 1. Fatih’in Eli 2. İrad Vakışarı 3. İmaret Vakışarı 4. Evladiyelik Vakışar 5. Harameyn Vakışarı 6. Avarız Vakışarı 7. Kadın Vakışarı 8. Vakıf Kütüphaneleri 9. Tekke Vakışarı 10. Vakıf Suları


32


çocuk

Hacivat: Yar bana bir eğlenceee! Karagöz: Sabah sabah bu ne velveleee! Hacivat: Bu pazar anneler günü, ne aldın hediyeee?.. Karagöz: Offf, telaşın bundan mı? Hacivat: E, telaşlanırım herhalde! Annelerimiz en değerli varlıklarımız. Karagöz: İlahi Hacı cavcav, annen sadece bir gün için mi değerli? Hacivat: Değil tabi ki Karagöz’üm! Peygamberimiz “Cennet annelerin ayağı altındadır.” demiyor mu? Karagöz: Biliyorum, işte ben de bu yüzden bir gün yetmez diyorum. Hacivat: Gel benim gönlümün eğlencesi!

65

Karagöz: Gelemem kokmuş çarşı işkembesi! Hacivat: Gel, gidip anne babamıza hal hatır soralım. Karagöz: Katırı ne yapacaksın Hacı cavcav? Hacivat: İlahi Karagöz’üm, katır demedim, ziyaret edip hatırlarını soralım dedim. Bak Karagöz’üm, biz küçükken babam derdi ki: “Evin reisi babadır ama dede ve ninenin de olduğu ailelerde, onların söz hakkı ve kararları önce gelir.” Bizim evde büyüklerin yanında daima terbiyeli davranılır, sık sık ziyaret edilip hatırları sorulurdu.


Karagöz: Hacivat, biz de büyüklerimizin yanına izin alarak girer, çıkardık. Büyüklerimizin sözlerini dikkatle dinler, izin almadan söze karışmazdık. Hacivat: Kardeşler de birbirine bağlıydı, birbirinin hakkına saygılıydı, öyle değil mi? Karagöz: Heh heh he… Hacivat: Neden güldün Karagöz’üm? Karagöz: Sizin ailenin istisnası sensin galiba. Sen konuşmaya başlayınca kimseye sıra gelmiyor. Hacivat’ım, sen bunları bırak da bana bir akıl ver hele! Bizim oğlan yine okulda kavga çıkarmış. Nasıl yola gelecek bu haylaz? Hacivat: Babasına çekmiş besbelli.

Karagöz: Ne dedin, anlamadım lapa tenceresi? Hacivat: Oğluna öğüt versen dedim, Karagöz’üm. Karagöz: Kulaklarını çektim keratanın, yine yola gelmedi. Hacivat: Öyle öğüt verilir mi Karagöz’ üm? Çekersin oğlunu kenaraa… Karagöz: Döversin evire çeviree!.. Hacivat: Olmaaz Karagöz’üm, dayak yok! Öğüt ver öğüt! Evlat insanın en büyük hazinesidir. Ne kadar güzel yetiştirirsek o kadar sevap olur. Karagöz: Haydi Hacı cavcav, çok gevezelik ettik. Anne ve babamızı ziyaret edip hayır dualarını alalım. Çocuklarımıza da güzel örnek olalım.

66


Avrupa’da yüzbinlerce insan ramazanı geleneksel olarak düzenlenen Avrupa’nın en büyük kültür ve ramazan festivali Festiramazanda yaşadı... Bu yil 3.’sü düzenlenen Avrupa’nın en büyük ramazan festivali Festiramazan yeniliklerle Westfalenhalle’de... Hem kapali hem acik DEV bir alanda sizleri bekliyor.... Gelin Ramazan coşkusunu tekrar Dortmund’ta Festiramazanda yaşayalım… 27.06.2014 - 27.07.2014 tarihleri arasında 30 gün 30 program ile hergün 18:00 ile 03:00 arasında www.festiramazan.com




* Gas-, Wasser-, Heizungs-, Klima- und Solartechnik * Wartung und Instandhaltung von Feuerst채tten * Fachkraft f체r barrierefreies Bauen * Kontrollierte Wohnrauml체ftung * Erneuerbare Energie


taharet


zazlici reklam






KOLAY

ORTA

ZOR




Hindi BonfiRulo le Nasıl NasılYapılır? Yapılır? • • • •

• • •

••

Zeytin İçi su dolu yağıyla tencerede sarımsakları öldürün. karnabaharları haşlayın. Eti Karnabaharlar tavaya koyun iyice ve her iki tarafı yumuşadıktan da altın sonra sarısı olana suyunu kadar süzün ve kızartın. püre haline getirin. Etleri Tuz karabiber tavadan ve çıkardıktan köri ekleyip sonra karıştırın. kıyılmış zeytin, doHindi göğsünü bıçakla mates ve kırmızı biberikeleiki bek şeklinde açın. Etve etleri dakika ateşte tutun döveceğiyle streç film tekrar bu malzemeler ile arasında döverek inceltin. birlikte aynı tavaya koyun. Her iki tarafına da tuz, Bir kaç dakika etlerimizi, karabiber ve sıvıyağ gezdirin. zeytinleri, domatesi Karnabahar püresinive kırmızı biberleri ateşte tuthindi göğsünün sarmaya tuktan sonra yemeğimiz başlayacağınız uca yayın ve servise hazır. sarın. rulo şeklinde Etlerimizi malzemeleri Daha sonravealüminyum folyo tavadan alın, servis ısıtılmış tabakile sararak önceden larına yerleştirin, göre 180 derece fırındaisteğe 45 dk süslemesini yapın ve sıcak pişirin. servis edin.

Bonfile Malzeme Listesi

4 dilim, 200er gram et 100 gr. zeytin 3 dis sarmısak 200 gr doğranmıs domates Tuz Zeytinyagı Kırmızı biber (acı veya tatlı)

Afiyet olsun!

80


konak



ESMA YAZICI

Fachärztin für Frauenheilkunde und Geburtshilfe Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Grasreinerstraße 1 45879 Gelsenkirchen Tel: 0209 - 24127 Fax: 0209 - 24149 Wir sind für Sie da: Mo. – Di. Mi. Do. Fr.

8.00 – 12.00 Uhr 8.00 – 12.00 Uhr 9.00 – 13.00 Uhr 8.00 – 13.00 Uhr

Terminvereinbarung erbeten!

14.00 –18.00 Uhr 15.00 –19.00 Uhr


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.