Mahya Dergisi Bavyera Aralık 2014

Page 1

Sayı 73 | Aralık 2014 | Ücretsiz Bavyera

2014

DİTİB Nürnberg Aylık Dergi




˜Ç ˜ N DE K ˜ L E R 03

BİZDEN 7 17 19

Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: Güzelliğin On Para Etmez Ahmet TURGUT: Türk Grup Davranışları

DİN 21 23 25

Bir Konu Bir Ayet: Akıllı ve Hikmetli İnsan Bir Hadis Bir Yorum: Korunması Gereken bir Değer: Irz Alak Suresi

MESNEVİ’DEN HİKAYELER 29

Ya˜ murun Sırrı

AİLE 31

Örnek Dede Hz. Peygamber (sas)

33

ATA’MIZA DAİR

35

HİKMETLİ SÖZLER TARİH

37

Tarihimizde Saraylar ve Bunlara Farklı Bakı˛ A çıları

GÜNCEL 41

Oku!


_SAĞLIK ˝nme (Stroke) Nedir? Gesundhaus

47 49

HUKUK Bo˛anma hk . Sıkça Sorulan Sorular

51

İŞ DÜNYASI Meslek Tanıtımı

53

TEKNOLOJİ

55

Kapak konusu - Sayfa 41

KÜLTÜR Heybecilik

57

ÇOCUK

61

Heybecilik Sayfa 57

BULMACA Kare Bulmaca Sudoku Çengel Bulmaca

69 71 75

Yemek Tarifi

80

Yazar/Sena

Sa

Ahmet TURGUT Türk Grup Davranışları Sayfa 19 Arapçadan girmiş anat, dilimize

S

lime... Üzerinde uzlaşılmış gene bir tanıma sahip değiliz. Lakin b ki; zevk, haz, rağbet misali bileşenleri

04


künye

IMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstraße 16 90459 Nürnberg

Bankverbindung/Hesap Numarası Commerzbank Nürnberg IBAN: DE94 7604 0061 0540 7739 00 BIC: COBADEFFXXX

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de

YAYIN KURULU

GENEL KOORDİNATÖR Harun Önder +49 (0)176 84747088 harun.oender@mahya.de WEB KOORDİNATÖRÜ Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de NRW Temsilcisi Orhan Arslanmirze +49 (0)159 01043848 orhan.a@mahya.de Türkiye/İstanbul Muhabiri Koray Ku˛ku˛ +90 (0)554 5618244 koray.kuskus@mahya.de BAVYERA DAĞITIM SORUMLUSU Gökhan Önder +49 (0)176 70055077 goekhan.oender@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM/BASKI AddGraphic info@addgraphic.de Dergide yayımlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel sorumluluğu, yazarlarına aittir.

05

Alptu˜ Demir altug.demir@mahya.de Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Mehmet Aznavulo˜lu mehmet.aznavuloglu@mahya.de O˜uz Yurtalan yurtalan@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha N. Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de


06


bizden

Merhaba değerli okurlarımız...

İLK AĞIZDAN İLK AĞIZDAN

Son günlerde medyadan takip edebildiğiniz üzere Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yapılan bir saygısızlık var. Bir karikatür çizilmiş ve bu karikatür Baden Württemberg eyaletinde okul kitaplarında Merhaba değerli okurlarımız... yerini almış. Özellikle bu tür olayları kınıyor, Son günlerde edebildiğihele hele okulmedyadan kitaplarına takip basılıp çocuklarıniz üzere Cumhurbaşkanımız Sayın Recep mız üzerinde psikolojik baskı unsuru olarak Merhaba değerli okurlarımız... Tayyip Erdoğan’a bir saygısızlık var. kullanılmasını hiç yapılan tasvip etmiyoruz. Bir karikatür çizilmiş ve bu Diyeceksiniz ki “Başkan, senkarikatür niye bu Baden olayı DİTİB Nürnberg olarak 19 Aralık 2014 ile 6 Württemberg eyaletinde okul kitaplarında konu ediyorsun. Birçok kişi bunu kınadı, geOcak 2015 tarihleri arasında büyük bir Kitap yerinicevabı almış.verdi.” Özellikle bu tür olayları kınıyor, rekli . Haklısınız, yalnız bu tür Fuarı düzenliyoruz. hele hele okulartık kitaplarına basılıp çocuklarıolaylar bizleri doğrudan etkiler oldu. Bumız üzerinde baskıolursak: unsuru olarak nunla ilgili birpsikolojik örnek verecek Türkiye ve Avrupa’dan birçok Yayınevinin kullanılmasını tasvip etmiyoruz. Kuzey Bavyerahiç Eyalet Birliğimizin Gençlik katılımı ile binlerce kitap sizlerle buluşacak. Diyeceksiniz ki “Başkan, sen niye bu olayı Teşkilatı ile güzel bir program hazırladık. Yine Türkiyemizin beğenilen yazarları Ahkonu ediyorsun. Birçok kişi bunu kınadı, Nürnberg-Erlangen Üniversitesinin salo- gemet Günbay Yıldız, Emine Şenlikoğlu, Adem rekli verdi.” . Haklısınız, yalnız yaklaşık bu tür nunucevabı kiraladık. Cuma günü akşamı Güneş, Nurdan Damla, Sibel Eraslan, Ömer olaylar bizleri artık doğrudan etkiler oldu. Bu250 gencimizin katılacağı program için tüm Sevinçgül, Uğur Koşar, Kahraman Tazeoğlu, nunla ilgiliyapıldı. bir örnek olursak: hazırlıklar Birverecek gün öncesi akşam üzeVehbi Vakkasoğlu ve diğer birçok yazar fuar Kuzey Bavyera Birliğimizin Gençlik ri bir e-posta ileEyalet salonu, hiç bir geçerli gereksüresince sizlere konferanslar verip kitaplaTeşkilatı ile güzel bir program çe göstermeksizin iptal ettiler. hazırladık. rını imzalayacaklar. Nürnberg-Erlangen saloAldığımız bilgiler, buÜniversitesinin karikatür krizi sebebi nunu kiraladık. günü akşamı yaklaşık ile iptal edildiğiCuma doğrultusunda. Neyseki Bütün eş ve dostlarınızı fuara bekliyoruz. 250 gencimizin katılacağı program için tüm programı derneğimizin lokaline aktardık ve hazırlıklar yapıldı. Bir gün akşam üzebu programı Dr. Latif Çeliköncesi hocamızın çok İnşallah katılımınızla birlikte güzel bir etkinri bir e-posta ile salonu, hiçetti. bir geçerli gerekgüzel bir konferansı takip lik olacak... çe göstermeksizin iptal ettiler. Bir başka meselemiz de son aylarda camiileAldığımız bilgiler, bu karikatür krizi sebebi Kitap Fuarımız 19 Aralık’ta başlayacak ancak rimize yönelik saldırılar. Geçtiğimiz Eylül saile iptal edildiği doğrultusunda. Neyseki resmi açılış törenimiz gün sonra, yımızda da konuyu elebir aldığımız gibi20 buArayıl programı derneğimizin lokaline aktardık ve lık’ta Türk 40’ı ve Alman davetlilerin ve sizlerin içerisinde aşkın Camii kundaklama ve bu programı Dr. Latif Çelik hocamızın çok katılımı gerçekleşecektir. saldırısı ile gerçekleşti. Bu konuyu bizzat Nürngüzel bir konferansı takip etti. berg Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Dr. Ayrıca açılış günü DİTİB Bavyera EyaBir başka meselemiz de Kuzey son aylarda camiilelet Birliği ile beraber önemli bir sempozyum rimize yönelik saldırılar. Geçtiğimiz Eylül sadüzenleyeceğiz. Sempozyumun yımızda da konuyu ele aldığımız konusu gibi bu yıl “Bavyera’da Kuruluşların Etkisi ve içerisinde 40’ıDini aşkın Camii kundaklama ve İslam Dini Dersileri” . Bukonuyu sempozyuma hesaldırısı gerçekleşti. Bu bizzat Nürnpiniz davetlisiniz.Belediye Başkanı Sayın Dr. berg Büyükşehir

07

Ulrich Maly’e taşıdık ve gerekli tedbirlerin ve dayanışmayı beklediğimizi ifade ettik. Bu vesileyle cemaatimizin de daha hassas ve dikkatli olunmasını rica ediyoruz. Yine son haftalarda Spiegel ve Focus dergilerinde İslam hakkında olumsuz yazılar ve Ulrich Maly’e taşıdık ve gerekli tedbirlerin ve kapak konuları yayınlanmakta. Bunlardan dayanışmayı beklediğimizi ifade ettik. Bu biri Focus’un kapak konusu olan “İslam’ın vesileyle cemaatimizin de daha hassas ve Karanlık Yönleri” başlığı. dikkatli olunmasını rica ediyoruz. Biz, DİTİB Nürnberg olarak gerekli merciileYine son haftalarda Spiegel Focus dergire itirazlarımızı yapıyoruz. SizveokurlarımızKitap Fuarını 19 gün yapmaktaki amacımız lerinde İslam hakkında olumsuz e-posta yazılar ve dan da ricamız, bu tür dergilere yobölgemizde yapılan kültürel etkinliklere bir kapakda konuları yayınlanmakta. Bunlardan luyla olsa itirazlarınızı bildirmeniz olacak. yenisini daha eklemek, böylece vatandaşlabirikadar Focus’un kapak konusu olanüstümüze “İslam’ın Ne sessiz kalırsak o kadar rımızın farklı farklı yazarlarla tanışmasına ve Karanlık Yönleri” başlığı.Onun içindir ki, kolgeliyorlar ve gelecekler. verilecek konferanslarla bilgilenmelerine Biz, DİTİB Nürnberg olarak gerekli lektif bir çalışma yapmanın zamanımerciilegeldi de yardımcı olmaktır. re itirazlarımızı geçiyor bile... yapıyoruz. Siz okurlarımızdan da ricamız, bu tür dergilere e-posta yoSiz deda taktir edersiniz ki,bahsedelim: bu tür organizeler Biraz güzelliklerden luyla da olsa itirazlarınızı bildirmeniz olacak. kolay olmuyor... Allah nasip ederse 19 Aralık 2014 - 6 Ocak Ne kadar sessiz kalırsak o kadar üstümüze Bu sebeple bize maddi19 ve günlük maneviDİTİB desteğini 2015 tarihleri arasında geliyorlar ve gelecekler. Onun içindir ki, kolesirgemeyen fedakâr vegerçekleştireceğiz. cefakâr dostlarımıNürnberg Kitap Fuarını lektif bir çalışma yapmanın zamanı geldi de za şimdiden çok ederiz...bir daKitap Fuarımız ileçok ilgiliteşekkür detaylı bilgiyi geçiyor bile... Allah hepinizden razı olsun. haki sayımızda sizlerle paylaşacağız. Biraz da güzelliklerden bahsedelim: Sözlerimi daha fazla uzatmadan sizleri derBir sonraki Allah nasipsayımızda ederse 19 buluşmak Aralık 2014üzere... - 6 Ocak gimizin bu ayki sayısıyla başbaşa bırakıyor, Dualarınızı bizden esirgemeyin. 2015 tarihleri arasında 19 günlük DİTİB bir dahaki sayımızda tekrar buluşmak ümiNürnberg Kitap Fuarını gerçekleştireceğiz. di ile En Güzel’e emanet olun diyorum... Selam ve saygılarımla, Kitap Fuarımız ile ilgili detaylı bilgiyi bir dahaki sayımızda sizlerle paylaşacağız.

Fikret Bilir

Sözlerimi daha fazla uzatmadan sizleri dergimizin bu ayki sayısıyla başbaşa bırakıyor, bir dahaki sayımızda tekrar buluşmak ümiDİTİB Nürnberg Yönetim Kurulu Başkanı di ile En Güzel’e emanet olun diyorum... Fikret BİLİR

Fikret Bilir

DİTİB Nürnberg Yönetim Kurulu Başkanı Fikret BİLİR


Genç Kızlar Kolu’nda Görev Değişimi Yaptıkları başarılı hizmetlerin ardından Genel Kurul Toplantısında bir araya gelen DİTİB Nürnberg Eyüp Sultan Genç Kızlar Kolu yönetimi ve üyeleri yaptıkları seçimle yeni yönetimlerini belirlediler. Yapılan seçimlerin ardından yeni seçilen yönetim kurulunda görev dağılımı şu şekilde gerçekleşmiştir: Yönetim Kurulu Başkanı: Tuğba Semiz Başkan Yardımcıları: Özlem Karakaya ve Yasemin Demirtaş Sekreter: Müberra Özdemir Sekreter Yardımcıları: Selin Kılıç ve Kübra Çıldır Muhasip: Mehtap Postaloğlu Muhasip Yardımcıları: Leyla Karakaya ve Kevser Doğan

08


bizden

DİTİB Nürnberg’de Depresyon Paneli Düzenlendi “Depresyone Karşı Nürnberg Girişimi” adlı kuruluş 4. antidepresyon panelini DİTİB Nürnberg Eyüp Sultan Camii’ nde düzenledi. Konferans salonunda gerçekleşen panele ilgi yoğundu. DİTİB Nürnberg Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Bilir’in açılış konuşmasından ardından Psikiyatri ve Psikoterapi Kliniği’nde görevli Dr. Pedagog ve Nürnberg Belediyesi Meclis Üyesi Aynur Kır, ekonomik nedenlerden dolayı başka ülkelere göç etmiş toplum gruplarında depresyonun daha sık görüldüğünü vurguladı. Aynur Kır, Türk toplumuna yönelik bilgilendirme toplantılarının önemine dikkat çekerek, 14 yıllık çalışmaları boyunca depresyon hastalarının tedavisinde önemli adımlar atıldığını bildirdi. İntihar olaylarının bu tarz tedavilerle azaldığını belirten Kır,

09

buna karşın depresyon tedavisi için gelen hastaların çoğaldığına dikkat çekti. Başkonsolos Asip Kaya ise, dünyada 350 milyon depresyon hastası olduğunu söyledi. Başhekim Dr. Wolf-Dietrich Braunwarth da Almanya’da 4 milyon kişinin depresyon rahatsızlığı yaşadığını vurguladı. Panelde Psikoterapi Kliniği Servis Başhekimi Dr. Deniz Karagülle, depresyon hastalığı tedavi yöntemlerini anlattı. AWO Türkçe Acil Yardım Hattı’nı tanıtan Yakup Keskin, dayanışma grubu hakkında bilgi verdi. Psikolog Jasemin Ölçüm de odaklama tekniği ve tedavi yöntemi hakkında bilgi sundu. TIM Engelliler Derneği’nden Türkan Beğen ise göçmenlere yardım çemberini tanıttı


Tuğçe Son Yolculuğuna Uğurlandı Almanya’nın Frankfurt şehri yakınlarında bulunan Offenbach’ta, 15 Kasım 2014 tarihinde saldırıya uğrayan ve kaldırıldığı Offenbach Hastanesi yoğun bakım ünitesinde 26 Kasım 2014 tarihinde hayatını kaybeden 23 yaşındaki Tuğçe Albayrak son yolculuğuna uğurlandı.

Giessen Üniversitesi öğretmenlik bölümü öğrencisi Tuğçe’nin cenaze namazı, Waechtersbach DİTİB Camii’nde öğle namazını müteakip Frankfurt Din Hizmetleri Ataşesi Ramazan Dağlı tarafından kıldırıldı ve ardından cenaze, Bad Soden Salmünster Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Tuğçe Albayrak’ın cenazesine binden fazla kişi katıldı. Cenazeye Büyükelçi Karslıoğlu, Hessen Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier, Yozgat Milletvekili Ertuğrul Soysal ve eyalet milletvekilleri, Frankfurt Başkonsolosu Ufuk Ekici, DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu ile sivil toplum örgütü temsilcilerinin yanısıra çok sayıda Türk ve Alman vatandaşı katıldı.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) camiası olarak, Tuğçe Albayrak kardeşimize Allah’tan rahmet, başta kederli ailesi olmak üzere tüm yakınlarına başsağlığı ve sabrı cemil niyaz ederiz.

10


DİTİB’de “Geleceğe Giden Yol” Konulu İstişare Toplantısı Yapıldı Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) tarafından, 29-30 Kasım tarihleri arasında “Geleceğe Giden Yol” konulu istişare ve değerlendirme toplantısı gerçekleştirildi.

Toplantıya; Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürü Prof. Dr. Halife Keskin, DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, Almanya Din Hizmetleri Ataşeleri, DİTİB Yönetim Kurulu Üyeleri, Eyalet Birlikleri, Federal Kadın ve Gençlik Birlikleri Başkan ve yöneticileri, Genel Merkez birim müdürleri katıldı.

Kur’an-ı Kerim’in tilavetiyle başlayan toplantı DİTİB Genel Başkan Yardımcısı Suat Okuyan’ın selamlama ve program hakkında bilgi sunumuyla başladı. DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu istişare toplantısında: „Diyanet İşle-

11

ri Türk İslam Birliği; dernekleriyle, eyalet birlikleriyle, kadın ve gençlik birlikleriyle, cemaatiyle bir bütün olduğunu vurduladığı konuşmasında; İstişare müminin en önemli vasfı ve Kur’an’ın emridir. Almanya’da dini, sosyal ve kültürel alanda geniş bir hizmet ağımız var. İstişare müminin en önemli vasfı ve Kur’an’ın emridir. İstişare toplantısındaki amaçta; DİTİB Teşkilatı içerisinde görev yapan Merkez ve eyalet birliklerinin ahenkli çalışması için fikir birliği oluşturmak, var olan çalışmayı daha iyi koordine edebilmek, işbirliği ve koordinasyonu geliştirmek ve anlayış ve duygu birliğini pekiştirmektir. Daha iyi ve daha güzel hedefimiz ise samimiyetle bilgi paylaşımı ve ortak akıl şarttır“

Din hizmetinin insan ve toplum için önemli bir ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Aşıkoğlu: „Bugün yaşanılan bazı problemlere, sıkıntılara ve zorluklara karşı tek vücut olacağız, tek ses çıkartacağız ve vakur bir şekilde hareket edeceğiz. Biz sevgi dininin mensuplarıyız, sevgi Peygamberinin ümmetiyiz. Peygamberimiz hayatı boyunca insana saygıyı, sevgiyi ve değeri bize öğretmiştir. Yaşadığımız ülkede kendi değerlerimizi koruyarak, toplumla uyum içerisinde değerlere saygı göstererek hayatımızı idame ettireceğiz. Çünkü Müslüman kendi inancına nasıl saygı


gösteriyor, nasıl kendi dininin gereklerini yerine getirmek istiyorsa aynı şekilde içinde yaşadığı toplumun değerlerine de saygı gösterecek. Din hizmeti insan ve toplum için bir ihtiyaçtır, başarı için de önemli unsurdur. Bununla birlikte kurumsal yapı, çalışma barışı ve ahenkli işleyiş te başarının temel şartlarındandır“ dedi.

da ayrımcılık ve radikalizm: Aktüel gelişmeler ve tartışmalar, “Antidiskriminierung” dışlanmaya ve radikalizme karşı projeler, diğer kuruluşlar ile ilişkiler gibi konular üzerinde duruldu. Sorunların tespiti ve çözüm önerileri hakkında karşılıklı bilgi alışverişinde bulunuldu.

Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürü Prof. Dr. Halife Keskin de “Din Hizmetlerinin Vizyonu” konulu sunumunda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türkiye başta olmak üzere 120 ülkede verdiği hizmetler hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Keskin, konuşmasının devamında din hizmetinin çok hassas olduğunu ve doğru bilgiye dayandığını, bu hizmetin bilgiyle donatılmış ehil kişiler tarafindan verilmesinin önemine değindi. Prof. Dr. Keskin, Papa Francesco’nun, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez ile görüşmesi izlenimlerini de aktardı.

İki gün boyuncunca devam eden istişare ve değerlendirme toplantısında; Almanya’da son gelişmeler ve projeler, mevcut yapılanma ve bu yapılanma ile verilebilen hizmetler, verilmesi gereken hizmetler ve bunun için ihtiyaç duyulan kurumsal yapı, kurumsallaşma noktasında eyalet birliklerinin sorunları ve çözüm önerileri, eğitim merkezi (Bildungswerk) yapılanması ve kültür faaliyetleri, Dini konularda etkin olma, Dini Cemaat statüsü ve okullarda Din dersleri konusunda son durum, Almanya’da din hizmetlerinin vizyonu, sosyal hizmetler alanında çalışmalar ve gelişmeler, Alman kamuoyun-

12


DİTİB’de “Geleceğe Giden Yol” Konulu İstişare Toplantısı Yapıldı Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) tarafından, Almanya genelinde sosyal ve kültürel konularda çalışma yapan ilahiyat, siyasal ve sosyal bilimler, pedagoji, hukuk, iletişim gibi alanlardan mezun uzmanlar ile 22 Kasım 2014 cumartesi günü bir istişare toplantısı gerçekleştirildi.

manya’da yaşayan Türk ve Müslümanlara dini hizmetler olmak üzere sosyal alanlarda da hizmet götürmektedir. Birliğimiz, din hizmeti alanı başta olmak üzere, insanların soruları, sorunları ve problemleri, ihtiyaçları nelerdir ve nasıl karşılayabiliriz gibi konular üzerinde çalışmaktadır“ dedi.

İstişare toplantısında, gençlik daireleri, çocukların ve gençlerin okul ve mesleki eğitimlerinde karşılaştıkları sorunlar, İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve ayrımcılık, aile bireyleri arası ilişkiler, gençlerin kimlik ve kişilik gelişimleri, yaşlılara yönelik hizmetler, sosyal hizmetler alanında yeni açılımlar, anaokulları çalışmaları gibi konularda katılımcıların düşüncelerini öğrenmek, önerilerininden faydalanmak amacıyla fikir alışverişinde bulunuldu.

Gün boyu devam eden istişare toplantısında Almanya’nın çeşitli şehirlerinden toplantıya katılan uzmanlar, uzmanlık alanları ve yürütmekte oldukları sosyal projeler hakkında bilgi verdiler. DİTİB’in yürütmekte olduğu sosyal hizmetlere katkı sağlamak amacıyla uzmanların tavsiye ve önerilerilerinin alındığı ve bundan sonra yapılması gereken hizmetler üzerinde görüş alışverişinde bulunuldu. İstişare toplantısı, soru cevap faslı ile sona erdi.

İstişare toplantısının açılış konuşmasını DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu yaptı. Konuşmasında DİTİB‘in çok geniş bir ağa sahip ve Almanya genelinde faaliyet gösteren bir kuruluş olduğunu söyleyen Genel Başkanı Prof. Dr. Aşıkoğlu, “DİTİB, Al-

İstişare toplantısının ikincisi ise, Aralık ayı içerisinde farklı uzmanların katılımı ile gerçekleştirilecektir. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)


40


bizden

DİTİB Irkçılık & Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu Bu sayfalarda siz değerli okuyucularımıza DİTİB’in ırkçılık ve ayrımcılığa karşı yaptığı çalışmaları, ırkçılık ve ayrımcılığın tanımını sunacagız. Daha fazla bilgi için http://www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de adresini ziyaret edebilirsiniz. Faşizm Aslen sosyal-ihtilalci ve sendikalist olarak bilinen yerel birleşmelerden 1920‘lerin başında İtalya‘da hızlı şekilde gelişen bir harekettir. Bu hareketin taraftarları kendilerini Faşist olarak adlandırır ve birliğin tekliğe olan üstünlüğünün simgesi olarak bir bağ çubuğu (ital.: fascio) seçer. Giderek artan radikalleşme, şiddete ve teröre başvurma ve liderlik prensibinin benimsenmesiyle faşist hareket Benito Mussolini altında devlet yönetimini ele geçirmeyi hedefleyip (Partito Nazionale Fascista, PNF, Kuruluş 1921), İtalya halkına karşı totaliter bir şekilde hükmetmek istemiştir. Bu kayıtsız şartsız hükmetme arzusu karşısında geliştirilen savunma hareketi Faşizmin bir totaliter rejim tanımlanması olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. 1922 yılında İtalyan Kralı tarafından Başbakan olarak atanan Benito Mussolini 1925/26 yıllarında demokratik kurumları kapatır veya etkisiz hale getirir ve bundan sonra neredeyse sınırsız bir şekilde 1943 yılında kral tarafından görevden alınana kadar tek partili bir devlet yönetimi uygular. İtalya‘daki bu gelişme kısmen Alman nasyonal sosyalistleri için de bir örnek teşkil etmesinden dolayı, faşizm ve nasyonal sosyalizm (siyah ve kahverengi faşistler) kısmen eş anlamlı olarak görülmüştür. İkisinin müşterek yönleri şunlardır:

15

1. 2. 3. 4. 5.

Karizmatik ve otoriter bir lider kişiliği Lider prensibine mutlak teslimiyet Siyasi organizasyonların hiyerarşik (yukarıdan aşağıya) yapılandırılması ayrıca Aşırı sağcı, açıkça ırkçı olan ve yabancı düşmanı fikirler (diğer siyasi tanımlama-ların aksine) olumsuz bir öz tanımlama üslubu (antidemokrat, antiparlamenter, antiliberal, antihümanist, v.s.)

Faşizmin (ve Nasyonalsosyalizmin) yükselmesinin ana nedenlerinden bir tanesi büyük halk kitlelerinin ekonomik sefaleti ve geleneksel (ve siyasi) değerler düzeninin çözülmesidir. Faşist hareketler neredeyse bütün Avrupa ülkelerinde mevcuttu; bazı Güneyamerika ülkelerinde ise İkinci Dünya Savaşı’ ndan sonra da bir öneme sahipti. Fortuyn, Pim Pim Fortuyn (Wilhelmus Simon Petrus Fortuijn, doğumu 19 Şubat 1948 Driehuis / Velsen; ölümü 6. Mayıs 2002 Hilversum) Hollandalı bir politikacı, yayımcı ve sosyologdu. Kısa bir süreliğine Rotterdam Erasmus Üniversitesi‘nde profesörlük de yapmıştır. Kendisi, çok kültürlülüğün hemen hemen iflas ettiği gibi bazı tartışmalı fikirlere sahipti. Aynı zamanda kraliyete ve kiliselerin güçlü geleneksel bir role sahip olmalarına karşıydı. Ayrıca (siyasal) İslam‘a karşıt olduğunu ve kendi homoseksüelliğini öne sürerek açık bir toplum talebinde bulunduğunu ifade etmiştir. Hayvan haklarını koruma konusunda da tartışmalara yol açan açıklamalarda bulunmuştur (‚Beni seçerseniz kürk giyinebilirsiniz.‘). 2002 meclis seçimlerine kısa bir süre


kala militan bir çevreci ve hayvan hakları savunucusu tarafından öldürülmüştür. Yabancı düşmanlığı Kendi alışık yaşama şekline göre yabancı ve bundan dolayı tehdit edici olarak görülen herşeye karşı reddedici ve düşmanca tavır takınmanın adıdır. Yabancı düşmanlığı, insanların kendi çevrelerindeki köken, milliyet (yabancı uyruklulara karşı düşmanlık), din (antisemitizm) veya ten rengi (ırkçılık) farklı olan insanlara karşı sergiledikleri bir tutumdur.

gözlemci partiyi aşırı sağcı olarak nitelendirir. Parti son yıllarda sağ popülizmin özelliklerini de gösterir, ancak kendisini ne sağcı ne de solcu olarak adlandırır. Buna karşılık ‚ milliyetçi, popülist –halkçı ve hükümrancı‘ ifadeleri kullanılır. FN şimdiye kadar oyların % 0,18 (Fransız Milli Meclisi 1981) ve % 17,9 (Cumhurbaşkanlığı seçimleri 2012) elde etmiştir. Parti genellikle % 10 dolayında sonuçlara ulaşır.

Yabancı düşmanlığı dışlama, bedensel saldırı, sistematik olarak ülkesinden sürülme ve soykırıma kadar varmaktadır. Milli Cephe / Front National Front National (FN, Milli Cephe) 1972 yılında kurulmuş milliyetçi Fransız bir partidir. Çoğu

SESSİZ KALMA DİTİB IRKÇILIK & AYRIMCILIKLA MÜCADELE BÜROSU www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de 12


bizden

Güzelliğin On Para Etmez Bedirhan GÖKÇE

Bazen düşünürüm ; Adını, yaşadığı aşk ile gazetelerin magazin sayfalarına değil de; tarihin sayfalarına yazdıran insanlar nasıl biriydi diye… Karacaoğlan’ın Elif’i Mecnun’un Leyla’sı Ferhatın Şirin’i Kamber in Arzu’su Kerem’in Aslı’sı… Bu hanımlar gerçekten çok güzeller miydi acaba? Yani çevresinde güzellikleri dillere destan mıydı? Yoksa, sadece bizim “esas oğlanlara” göre mi çok güzellerdi? Karacaoğlan bir şiirinde; “İncecikten bir kar yağar/ tozar Elif Elif diye Deli gönül abdal olmuş/ gezer Elif Elif diye Elif kaşlarını çatar/Gamzesi sineme batar Ak elleri kalem tutar/Yazar Elif Elif diye” … Nedir Karacaoğlan’ı “abdal” ederek yollara düşüren? Nedir Kays’ı çöllere düşürerek adını dillere “Mecnun” eden? Nedir Ferhat’a dağları deldiren..?

17

Nedir gerçekten? Aşıkta mı keramet, Maşukta mı? Elif’in, Leyla’nın, Şirin’in güzelliği mi? Karacaoğlan’ın, Kays’ın,Ferhat’ın aşkı mı? Gerçekten o kadar güzel miydi Leyla? Bilmem, çok güzel olmadığına dair bir hatıra var ama yine de, Fuzuli ne dedi nasıl yazdı ise “Leyla” o… Bir gün Kays, uyuz bir köpeği sevmektedir. O köpeği öyle sevmektedir ki; besler, bakar, tüyü dökülmüş kafasını okşar. Ve bu hal ahalinin dikkatini çeker. “Ey Kays” derler, ”nedir bu uyuz köpeğe, bu iltifat?” Kays der ki; “Siz bilmezsiniz , bu köpek Leyla’nın sokağının köpeği, Kimbilir Leyla’ bu köpeğe o gözleriyle kaç kere baktı!”… Hani sonradan Kays’a Leyla’yı vermeyince şehrin Valisi, elçi gönderir ve kızı kendilerine istediğini söyleyince Leyla’yı verirler. Sonra kızı çok merak eden Vali, Leyla’ya bakar bakar bakar… Sonra gelir Kays’a der ki; “Oğlum bu kız mıdır seni Mecnun edip çöllere düşüren? Bu sıradan bir kız.” Kays’ın ona da cevabı şöyle olur: “Ona bir kez benim gözlerimle baksaydınız, onun ne kadar güzel olduğunu anlardınız. Siz kendi gözlerinizle baktınız Leyla’ya,


benim gözlerimle değil?” O zaman demek ki bakılan da değil bakan da keramet… Bir de yurt dışından bir örnek; Adamın bir sevdiği vardır. Sonu acı da olsa gün gelir ayrılır ve bu ayrılık hasreti ile öyle şiirler yazar ki, ünü ülkesini kaplar. Bir gün bir imza gününde karşısına bir çift gelir. Kadın biraz kinayeli bir şekilde “beni tanıdınız mı?” der. Adam, “özür dilerim tanıyamadım” der. Kadın yine aynı eda ile… “Sizi şair yapan kadını nasıl tanımazsınız!” deyince; Şair cevabı yapıştırır: “Madem maharet sizde, yanınızdaki beyefendiyi de şair yapsaydınız ya?”

Ne diyordu Aşık Veysel: Güzelliğin on pa’r etmez Bu bendeki aşk olmasa Eğlenecek yer bulaman Gönlümdeki köşk olmasa…

18


bizden

Türk Grup Davranı˛ları

Yazar/Senarist Ahmet Turgut’un kaleminden...

Sanatçının Rabbi Ahmet TURGUT / Yazar - Senarist

Bu yazımızda göçebeliğin yarattığı kültürel, sosyolojik, psikolojik ve siyasi sahalarda“Türk anat, dilimize Arapçadan girmiş bir keGrup Davranışları” hakkında örnekler verelime... Üzerinde uzlaşılmış genel geçer ceğiz. bir tanıma sahip değiliz. Lakin biliriz ki; zevk, haz, rağbet misali bileşenleri vardır. Bunları birkaç ana maddede toplarsak Eskilerin diliyle zarafet ve letafet ister. Bilinçsanırım şu sonuçlara ulaşabiliriz: li emekler ve sıra dışı tasavvurlar sayesinde eserler verir. Göze, kulağa ve ille de gönülle• Göçebelik doğası gereği ‘özgürlük’ re hitap eder. isteğini tutkuya çevirmiş ve bunun için feda edilebilecek şeylerin sayısını ve Birçoğumuz duymuştur. Peygamber Efendiniteliğini artırmıştır. miz (s.a.v.) ashabıyla beraber yürürken bir hayvan leşiyle karşılaşır. “Dişlerine bakın, ne • Toprağa bağlı medeniyetlerin ürünü kadar güzel!..” der. Yani doneyi sunar. Resolan sosyal sınıflar ve durağan toplum min çirkin tarafına değil, hayvancağızın dişkatmanları Türklerde oluşmamış, kölelerine dikkat çeker. Çirkindeki güzeli göslik gibi bir kurum var olamamıştır. terir. Onun yerine eşitlikçi, dayanışmacı, dinamik, katmanlar arası geçişken bir Şüphesiz ki; o diş ancak leşin içinde olunca toplum anlayışı gelişmiştir. Bu anlayış güzelliğiyle dikkat çeker. Kuyumcunun maalesef ki, soya dayanan aşiret-klan önünden geçerken “Bakın, bembeyaz dişler yapılanmasını ve coğrafyaya bağlı hemgibi sıra sıra inciler var!...” demenin sanatsal şehricilik duygularını pekiştirmiştir. bir karşılığı yok...

S

• Sınıflara dayalı mücadele ve toplumsal Nitekim tarih boyunca muteber bulunmuş kontratlar oluşmadığı için töre veya sanatçıların belki de en büyük gayesi bu kınanma üzerinden oto-kontrol sistemolagelmiştir. Onlar çirkinde bile mevcut güleri kurulmuş, bu yozlaştığı anda da zelliği bulup muhataplarının önüne serebitoplum anarşi ve mafya üretmeye len nadide şahsiyetlerdir. Günümüzde böybaşlamıştır. lesi sanatkârları özler olduk. Zira sanatı ve sanatçının neye hizmet ettiğini unutmuş • Yazılı kültür yerine sözlü kültür gelişmiş, durumdayız. bu sayede de sohbete dayalı bir alışveriş kültürü oluşmuştur. Sahi, sanatı itibariyle sanatçının Rabbi nedir?

19

Yerleşiklerle yapılan kültürel sentezler yenilik ve değişim yapabilme becerisini El-Musavvir olan Allah... artırmış ve genel olarak “en yeniyi, en Varlığı ve işleyişi hakkıyla tasvir eden... iyiyi, en güçlüyü izleme” grup davranıSûreti ve sîreti layığınca biçimlendiren... şını yaratmıştır. Ve tüm tasarımların biricik sahibi olan Allah. • Bu sentezcilik nedeniyle Türkler ırksal Sanatını Hakk’a amade kılmak derdindeki fanatizmden uzak kalmışlar, yönetimlebir sanatçı bu İsm-i İlâhiye tecelligâh olmak rindeki halklara veya kendilerine sığınan zorunda... her türlü mülteciye ilgiyle yaklaşmıştır.

Peki, Allah Musavvir İsmi üzerinden ne yap• Şehirlileşen Türkler korkak, tembel ve makta?.. azimsiz görülerek aşağılanmış ve göçeBizim kıstaslarımıza göre “İyi” dediğimiz beler kendilerini özellikle bu hususlarda şeyleri de biçimlendiriyor. Bizim kıstaslarıüstün görmüşlerdir. Dayatılan sentezmızın “Kötü” dediği şeyleri de... lere karşı köklü geçmişe sığınma en temel refleks olagelmiştir. Ayınıyla güzelliğe ve çirkinliğe de form veriyor. Tabii esere muhatap olan bizlerin bakı• Kurucu-Hâkim boy ile çevre boyların şıyla... mücadeleleri “kardeş kavgası” adıyla gelenekselleşmiştir. Sanatçı bu yüzden Rabbin Musavvir ismine hürmet edebildiği ölçüde sanatında • Göçebelik “yaşanan yerin cennet derinlik kazanabilmekte... kılınması” motivasyonunu erozyona uğratmıştır. Peki, her sanatçı imanlı mı olmalı?.. Böylesi bir şart yok. Ama her sanatçı hakika• Ebedilik ve ezelilik duyguları olmadığı tin aşkınlığını hissetmek zorunda. için en önemli zaman “an” olarak Sıradan bakışla algılananların hakikat olmagörülmüş; uzun hesaplar sinsilikmişdığını idrak etmesi lazım ki; ideal olanı, çesine yadırganmıştır. Bunun en vahim ütopya olanı ve rüyaya mukabil olanı takip sonucu her işimizin plansız olmasıdır. edebilsin. • Bu bağlamda tüm alt-üst oluşlar ve İlk anda gördüğünü mutlak güzellik veya kaoslara karşı tepki eşiği yüksek kalmışmutlak hakikat gibi algılarsa bu algısının tır. Toplumsal tepkiler yeterli motivas-


yonları bulamamış ve organize olmakta zorlanmıştır. Bu durum dışarıdan çoğunlukla tepkisizlik olarak görülmüştür. •

Yer değiştirmenin zorlukları ve karşılaşılan düşmanlar; boyları disiplin ve hiyerarşik bir yapı içerisinde “ordumillet” olmaya zorlamıştır. Bu disiplin ve hiyerarşi aile hayatında da etkin olmuştur.

Haliyle bugün yaşanan; plansız kentleşme, futbol derbilerini savaşa çevirme, devlet dairelerinde eş-dost-ahbap ilişkileri, hemşehricilik, herkesin bir şekilde bu hayatta yırtacağına inanması, organize tepki oluşturamama, kendimizi kurtarıcı görme, kurallara uymayı reddetme, ana-babaya saygı duyma, okumayı değil muhabbet etmeyi sevme, dilimizdeki atasözü ve deyişlerin bolluğu, moda adına her türlü yeniliğe açık olma, ileri teknoloji ürünleri acilen edinmemiz, vs. yukarıda bahsedilen göçebe geçmişimizin doğrudan veya dolaylı etkileridir…

20


din

Dünyada Selam Ahirette Selam

Akıllı Kaynak: ve Hikmetli İnsan Diyanet İşleri Başkanlığı

Doç. Dr. İsmail Karagöz – DİB Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanı

İ

“Bir mümin tarafından bir sensanlar; işlerini, sosyal ilişkilerini, lamla zaman, görevselamlandığınız ve sorumluluklarını akıllasizrını, ona daha güzelbilgi bir karşılık yeteneklerini, ve tecrüverin veya aynı ileplanlar mukabele belerini kullanarak ve geredin.” çekleştirirler. Akıl ve yetenek vehbî (Nisa, 4/86.) yani Allah vergisi, aklın ve yeteneklerin kullanılması, bilgi ve tecnsanlar bir araya geldiklerinde rübe ise kesbî yani insan kazanımıiyi dilekten temennisi olarak dır.bir İnsanların ve göz renkleri, selamlaşırlar. Farklı kelimeler boyları ve yüz yapıları, dilleri ve kullanılsa bütün cinsiyetlerida, nasıl farklıkültürlerde ise aynı şekilve var olan bir de dinlerde akılları, yetenekleri vedurumdur öngörübu. Bu farklıdır. bakımdan ilk bakıştakimi “Bu leri de İnsanlardan konunun ele alınmasına ne gerek aklını ve yeteneklerini iyi kullanır, var?” şeklinde birBir soru aklainsanlar; gelekimi kullanamaz. kısım bilir. Ancak bir Müslümanın nazaferaset sahibidir, söz ve davranışrında birbiriyle karşılarındaselamlaşma, hikmetli, görüş, düşünce ve laşınca adet olarak sıöngörülerinde dahatekrarlanan isabetlidir. Bu, radan kelimeler değildir. Aksine tamamen Allah vergisidir. Aziz kitabu, şuurlu olarak yapılması gerebımız Kur’an-ı Kerim’de bu husus ken nevi ibadet ve duadır. şöylebir dile getirilmektedir:

İ

Selamlaşma, hayata verilen “(Allah) dilediğine hikmet verir.bir Kime anlamı sembolize Eğerverilsehikmet verilirse onaeder. çok hayır lamlaşma hayatımıza esenlik miştir. Ancak akıl sahipleri öğütve alır.” barış getirmiyorsa, kullanılan keli(Bakara, 269) meler, sıradan karşılama ve uğurlama dönüşür. Bu da Ayettekelimelerine Allah’ın dilediği kimseye selamın ruhunuhikmet ve hayatiyetini hikmet verdiği, verilen kimkaybetmesi demektir. seye çok hayır verilmiş olacağı, bu gerçeği ancak akıllı insanların anlaAslında “selam” , bir dünya görüşü yabileceği bildirilmektedir. Ayeti ve bir hayat felsefesidir. Her hayr-ı şeyanlayabilmemiz için hikmet, den Allah-u Teala’nın güzel kesirönce ve ülü’lelbab’ın ne anlama isimlerinden biridirgerekir. “selam”. Nitegeldiğini bilmemiz kim namazlarımızın sonunda “Allahım! 1. HikmetSelam sensin; selamet de ancak kelimesi, sendendir.” diyerek dua “Hikmet” fayda ve ihkâm ederiz. Çünkü O, selametin ve bilanlamlarından dolayı her güzel

21 23

esenliğin kaynağıdır. O, ginin ve her faydalı işinBöylece ismi olarak kullarına ve güven verir, onkullanılır. huzur Bir işi körü körüne değil ları himayeveeder. de, önünü sonunu görerek, düşünerek ve ondan doğacak bütün Yine Kur’an müminleri “silm”e, yatehlikeleri bertaraf etmeyi gözeteni barışsever ve gürekhayatlarında yapmak hikmettir. ven olmaya davetkelimesini eder. İslamverici bilginleri “hikmet” Çünkü “Müslüman, başkalarının çeşitli şekillerde tanımlanmışlardır. elinden dilinden güven ve seBir kısmıve sadece bilgiyi, bir kısmı lamette olduğu . Böylece hem bilgiyi hem kimsedir” uygulamayı esas müminler almıştır. topluluğu, şu ayette belirtildiği gibi, yeryüzünde barış ve esenliğin teminatıdır: “Eydüiman Hikmete ermenin başlangıcı edenler! topluca barışve ve şünce ve Hepiniz bilgidir. Salt düşünce güvenliğe (İslam’a) girin.” bilgi hikmetin oluşması için yeterli değildir, düşünce ve bilginin eyleSelam, Kur’an’ıneylemin dilinde doğru müminler me dönüşmesi, ve için dünya veyerinde ahirette bir isabetli, yerli veevrensel sağlam olparola, bir hayat felsefesidir. Peyması gerekir. Bundan dolayı, ilim gamber dilinde ile ameli,Efendimiz’in hikmetin birer çeşidiise detoplumsal barışın sağlanmasında ğil, birer parçası olarak kabul etpratik bir formüldür. Nitekim o, mek gerekir. Yani hikmet denilen “Tanıdığınız tanımadığınız herkeşey, ya gerçek bilgi, ya doğru harese Bu müketselam değil;verin.” doğrubuyurur. bilgi ile doğru barek sözleriyle insanlar arası ilehareketin bütünüdür. tişimde altın kurallarından birini koymuştur mübalağa etmiş Kur’an’da 20desek defa geçen “hikmet” olmayız. Böylece Peygamber kelimesi; öğüt (Bakara, 231; Âl-i İmrân, 48), Efendimiz, toplumun ve beanlama ve bilme (Lokman,birlik 12), Kur’an raberliği hayatiyorumu öneme(Bakara, sahip (Nahl, 125) vegibi Kur’an’ın bir kolay, fakat iş bitirici 269),konuda nübüvvet (Bakara, 251; Nisa, 54) ve bir formül üretir. BuNisa, beyanlarıyla sünnet (Bakara, 151, 231; 113) anlamo, cemaat psikolojisine hularında kullanılmıştır. İsravâkıf, suresizurlu ve bunlar, mutlu bir toplumun nin “İşte Rabbi’nin sanaoluşvahmasında geçerli kuralları bilen eşyettiği hikmetlerdendir” anlamındasiz birayetinde terbiyecihikmet olduğunu kere ki 39. olanbir şeylere daha koyar. Elbette ki bu işaret ortaya edilmiştir “Bunlar” işaret zadurum, onun peygamberi kimliğimiri ile kastedilenler 22-37 ayetlernin tezahüründen başka bir şey de zikredilen emir ve yasaklardır.


2. Hayr-ı Kesîr değildir. Hikmetin başlangıç noktası “ilim”, ortası “iman,Efendimiz’in ibadet ve itaat”, sonu Peygamber bizlere da “ahiretşekliyle mutluluğu”dur. Dolayı öğrettiği selam, ümmet sıyla “Kime hikmet çok olarak bizim ortakverilirse dilimiz ona ve parohayır verilmiştir” cümlesi hiklamızdır. Selam sayesinde biz, metin dile ilim,mensup amel, Kur’an ahlakı ve hangi olursak olalım, ahiret mutluluğuna işaretBir eder. herkesle bir bağ kurarız. selam “Çok hayır”, ilim milletlere ile amelin mensup birleşvererek değişik mesinden“Ben doğar. insanlara, seninle dost olmaya hazırım, benden endişelenmeİnsan Kur’an’ı bilir,ben anlar, hükümle ne gerek yoktur, senin karderini yaşarsa ahlakına sahip şinim, bunuKur’an bilmeni isterim.” meolur, Allah’ın rızasını kazanır, ilahî sajlarını vermiş oluyoruz. takdire rıza gösterir, kul haklarına saygılıbir olur, haram ve kötülüklerİçten selamlaşma, adeta ileride den beri olur. Bu özelliklere sahip kurulacak samimi dostluklara araolar kimse dünya ve bir ahiret mutlulanan kapının sihirli anahtarıluğunu elde eder. Bu bir kul bir içinsedır. Güler yüzle bütünleşen çok hayırdır. lam, insanlar arası kurulacak sıcak “Hayır”; Kur’an’da en formülüdür. çok kullanılan ilişkilerin büyülü bir ve geniş bir mana alanına sahip İbadet şuuruyla gerçekleşen bir olan bir kavramdır. Dünyevî veeriuhselamlaşma, aradaki buzların revî, maddî ve manevî bütün iyilik mesi, kötü duygu ve düşüncelerleri, nimetleri ve bütün güzelÇünkü den arınmak için yeterlidir. selamlaşma ileeder. şeytani vesveseleamelleri ifade re set çekilir. Kin ve husumet düşünceleri kalplerden silinir. Âlemde meydana gelen her olay da bir hayır görebilmek ve Allah’ “Selam sünnet,isteyebilalmak ise tan her vermek şeyin hayırlısını farzdır. Acaba bu farklılığınsonu sebemek İslamî bilinçlenmenin bi nedir?” şeklinde bir soru akla cudur. gelebilir. Bunu şu şekilde izah etmek önce “Allahmümkündür: bir kula hayır Selamda murat ederse davranmak bir fazilettir. Ancak seona işlediği günahların cezasını lamın alınmaması arasındünyada verir. Eğerinsanlar kuluna hayır da kırgınlığa veona küskünlüklere semurat etmezse işlediği günahın bep olabilir. Şeytani vesveselerin cezasını dünyada vermez, o kimse kalplere fırsat (Tirmizi, veregünahı iledoluşmasına ölüp ahirete gelir.” bilir. İşte bu durumahadisler, mahal verZühd, 45) anlamındaki insamemek için, verilen nın başına gelen herselamın sıkıntınınalınşer ması çok daha büyük bir bir önem olmadığını aksine bunda hayır ifade etmektedir. ifade etmektedir. bulunabileceğini

İnsanlar, zaman zaman selam ko3. Akıl Sahipleri nusunda muhataplar arasında ay“Tezkîr” öğüt almak, “ülû’lelbâb”

21

rım yapabilirler. Makam mevki, akıl sahipleri demektir. “Ancak akıl zengin ihtiyar, kadın sahiplerifakir, öğütgenç alır” cümlesi, hikmet erkek gözetebisahibi arasında olabilmekfarklılık ve neticede çok lirler. Dünyevi değer ve hayır elde edebilmek içinkabuller, aklın insanları kategorize ederek kullanılması gerektiğini ifadeonlara eder. yaklaşılmamasına sebep olabilir. İlâhî bir lütuf olan “hikmet”, ancak Bu toplumda bulunakıldurum verilenda, ve aklını kullanan kimması uyum ve ahengin seleregereken nasip olur. Bundan dolayı zedelenmesine, kardeşlikşartı, bağlarıakıl ve iyi seçim hikmetin dünın zayıflamasına yol açabilir. Aklı Doşünce ve ilim de başlangıcıdır. layısıyla insana veren Allah, aklı makam kullananve isemevkiinsan inden dolayı değil,sahibi sırf insan oldır. İnsanın hikmet olabilme ması selam verilmelidir. si içinhasebiyle aklını kullanmasının yanında ilâhî iradenin de bu yönde tecelli Müminlerin dünyası ve adı esenetmesi gerekir. Kulun sulh iradesi lik olduğu ahiretleri degeçerli böylesebep, ilâhîgibi irade gerçek ve dir. Yaptıklarına karşılık esenlik sebeptir. İlâhî irade bulunmadan yurdu olanmeydana cennetlegelmez. mükâfatlanhiçbir şey dırırlar. Melekler tarafından dünyadan ahireteyüce selam ve esenlik Sonuç olarak; Allah, Bakaradilekleriyle uğurlanırlar. dünyasuresinin 269. ayetindeZira hikmeti dida daima hayırvereceğini, ve güzellikhikmet peşinlediği kimseye de olmuşlardır. onlar,verilmiş dünyaverilen kimseye Yine çok hayır da selam ve selamet peşinde ololacağını, ancak akıl sahiplerinin duklarından de insanların bu şekilöğüt alacağınıahirette bildirerek de karşılanırlar. Onlar Adn cennethikmet sahibi olmaları, böylece çok lerinin varisleri olupbunu atalarından, hayır elde etmeleri, sağlayaeşlerinden ve çocuklarından iyi bilmek için akıllarını kullanmaları olanlarla beraber orada melekler gerektiğini bildirmektedir. tarafından selamla ağırlanırlar. “Size olsun! Tertemiz olarak İnsan selam iradesini ortaya koyar ve aklıgeldiniz. Haydi, ebedi kalmakverir. nı kullanırsa Allah ona hikmet üzere cennete girin” denir kendilerine. İnsan; kendisine hikmet verilip verilmediğini, inancı, ibadeti ve ahlâAma ötesinde kının bunun Kur’an’ada uygun oluponlara olmamaverilen esas müjde, sı ile ölçebilir. Kur’an’ımerhamet ve hükümlekaynağı olan anlayan Allah-u ve Teala tarafınrini öğrenen, uygulayan dan bizzat selamlanmalarıdır. “O’ mümin akıllı, hikmetli ve çok hayır na kavuşacakları gün müminlere sahibidir. yönelik esenlik dileği “selam” olacaktır.”. “Zaten orada kendi aralarındaki esenlik dileği de “selam” dan başkası olmayacaktır.” diye de buyrulmaktadır Yunus suresi 10. ayetinde.

22 24


en sevgili Prof. Dr. İ. Hakkı Ünal Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Korunması Gereken Bir Değer: Irz

Ebu Hureyre (r.a.)’den nakledildi˜ine göre Allah Rasulü (s.a.s.) °öyle buyurmu°tur: “Müslümanın Müslümana malı, ırzı ve kanı haram (dokunulmaz)dır. Müslüman karde°ini hor görmesi, ki°iye °er olarak yeter.” (Ebû Dâvud, Edeb, 40)

Hadiste, insanlar arası ilişkilerde saygi gösterilmesi gereken üç temel unsur zikredilmiştir. Can, mal ve ırz olarak belirtilen bu temel değerler neredeyse insana ait maddi-manevi varlık alanının bütününe tekabül etmektedir. Allah’ın insana bahşettigi bir hayat, o hayatın idamesi için sahip olunan mal ve insanı insan yapan değerleri temsil eden ırz. Can ve mal maddi boyuta işaret ederken, ırz, insanın manevi kişiliğine işaret etmektedir. Bu hadiste üzerinde en çok durulması gereken “ırz” kelimesinin Arapçadaki temel anlamı “nefs”tir. “Beden” ve “haseb” gibi anlamları da bu manayı pekiştirmektedir. Kısaca “ırz”ı, insanın kendisi, yani, ruh ve beden bütünlüğünün oluşturduğu kişiliği olarak tanımlayabiliriz. “Nakiyyu’l-ırz” (ırz temizliği) tabiri Arapça’da, insanın, kişilik olarak ayıplardan, kusurlardan arınmış olduğunu ifade eder. Sevgili Peygamberimiz, kişinin saygın ve dokunulmaz değerleri arasında, can ve malın yanı sıra “ırz”ı da sayarak, insanın manevi kişiliğinin, onur, şeref ve haysiyetinin de en az diğerleri kadar önemli olduğunu ve korunması gerektiğini belirtmiştir. Onun için “Veda Hutbesi”nde, “kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız, şu gününüz (arefe günü), (hac ibadetinin yapıldığı) şu ayınız ve şu beldeniz gibi saygındır, dokunulmazdır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/336) buyurarak, hitap ettiği insanlara bu değerleri, önemini kavrayğp mukayese edebilecekleri kutsallarla açıklamıştır.

23

İnsan kişiliğinin çok önemli bir yapıtaşı olan “iffet ve namus” muhtemelen bu öneminden dolayı Türkçemizde âdeta, “ırz” kavramıyla özdeş hale getirilmiş, bununla da daha çok cinsel kimliğin korunması kast edilmiştir. Ancak buradaki “namus” kelimesinin de, hadiste geçen “ırz” kavramının da anlamı daha geniş ve kapsayıcıdır. Nitekim Allah Rasulü, “Kişinin haksız yere bir Müslümanın ırzına dil uzatması, büyük günahların en büyüklerindendir.” (Ebû Davud, Edeb, 40) buyururken bu anlam genişliğine dikkat çekmiştir. Başka bir hadislerinde de, “Kim, bir Müslümanı, saygınlığının zedelendiği, ırzının çiğnendiği bir durumda


yalnız bırakırsa Allah da onu, yardımının istendiği bir durumda yalnız bırakır. Kim de böyle bir kimseye yardım ederse Allah da ona, yardımına ihtiyaç duyulan yerde yardım eder.” (Ebû Dâvud, 41) buyurarak, Müslümanın şerefine, namus, onur ve haysiyetine, yani ırzına yapılan saldırı karşısında sessiz kalınmaması gerektiğini bildirmiştir. Manevi kişilik haklarına yapılan tecavüzlerin hukuki bağlamda ele alınıp cezalandırılmasının tarihinin ne kadar eskiye uzandığını, çağdaş hukuk sistemlerindeki manevi tazminat cezalarının menşeinin nereye dayandığını bilmesek de en azından, kişinin ırz ve namusuna, şeref ve haysiyetine yönelik bir iftiranın cezasının hem maddi hem de manevi olarak bizzat Allah tarafından 15 asır önce verilmiş olduğunu biliyoruz. Bilindiği gibi Nur suresinin 4. ayeti, namuslu kadınlara zina iftirasında bulunan kişilere yönelik yaptırımı içermektedir. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini ebediyyen kabul etmeyin. Onlar fasık (günahkar) dırlar.” Zina suçunun cezasının yüz sopa oldugunu bildiren Cenab-ı Hak (Nur, 2), zina iftirasına da buna yakın bir ceza vermiş, ayrıca, böyle kişilerinin şahitliklerinin asla kabul edilmemesi gibi ağır bir manevi yaptırımı da ilave etmiştir. İşte bu, İslam dininin, kişinin, namusuna, onur ve haysiyetine, yani bir bütün olarak manevi kişiliğine verdiği önemi gösteren çarpıcı bir örnektir. Burada dikkati çeken bir husus, “kazf” cezası olarak bilinen bu iftira cezasının Kur’an’da erkekler için ayrıca zikredilmemiş olmasıdır. Erkeklerin namuslarına, şeref ve haysiyetlerine yönelik saldrı da şüphesiz haramdır ve cezayı gerektirir. Ancak bu tür saldırıların insanlık tarihi boyunca en çok kadınlara yöneldiği ve bu iftiraya maruz kalan kadınlann erkeklerle kıyaslanamayacak ölçüde olumsuz etkilenerek hayatları boyunca ne büyük acı ve sıkıntılara maruz kaldıkları düşünülürse, ilahi iradenin kadınları öncelemesinin hikmeti daha iyi anlaşılırr. Nitekim bu ayetin ilk muhatapları olan bazı kötü niyetli kimseler, Hz. Peygamberin sevgili eşi Hz. Aişe’ ye yönelik iftiralarının cezalarını o dönemde çekmişlerdir.

Siz erkekler; kılığına kıyafetıne, dış görünüşüne bakarak, hakkında kesin bilgilere sahip olmadığınız kadınlar hakkında olumsuz değerlendirme ve nitelendirmelerde bulunmayın.

Onlarm iffeti ve namusuna yönelik ağzınıza kolayca geliveren ve çoğu zaman Bu ayetin Müslüman erkeklere verdiği önemli bir mesaj da şudur: Siz kullanmakta sakınca erkekler; kılığına kıyafetine, dış görünüşüne bakarak, hakkında kesin görmediğiniz yakıştırmalardan uzak bilgilere sahip olmadığınız kadınlar hakkında olumsuz değerlendirme ve nitelendirmelerde bulunmayın. Onların iffeti ve namusuna yö- durun. nelik ağzınıza kolayca geliveren ve çoğu zaman kullanmakta sakınca görmediğiniz yakıştırmalardan uzak durun. şaka bile olsa bu yakıştırmaların o kadınların psikolojisinde ne büyük sarsıntılara yol açtığını düşünün. Üstelik kolayca ağzınızdan çıkıveren bu isnatlar yüzünden Allah’ın cezasına müstehak ve şahitliği kabul edilmeyen bir yalancı durumuna düşmenizin işten bile olmadığının farkına varın ve kendinize çeki düzen verin.

24


din

ALAK SURES˜ Ahmet BAYER / DİTİB Fürth Din Görevlisi Alak suresi, Kur’an’ın ilk indirilen ayetlerinin de içinde bulunduğu bir süredir. 19 ayetten oluşan bu sure, mushaftaki sıralamada 96. suredir. Adını ikinci ayetindeki „aşılıp tutunan“ anlamına gelen ‘‘alak’’ kelimesinden alan surenin ilk 5 ayeti, ilahi vahyin Hz. Peygamber’le ilk buluşturulduğu ayetlerdir. Surede okumanın önemi vurgulanmakta, insanın neden yaratıldığına dikkat çekilmekte, kendini kendine yeterli gören görüp nankörlük eden insanın taşkınlığı ve bunun acı sonuçları anlatılmaktadır. Sure, insanları saptırmaya çalışanlara itaat edilmemesi, secde ederek Allah´a yaklaşılması emriyle tamamlanmaktadır. Alak suresi, insanın psikolojik tahlilinin yapılması ve Yüce Allah´ın hesap görücü olması noktalarında bir önceki Tîn suresiyle de anlam ilişkisine sahiptir. 1-5. AYETLER: ‘‘Yaratan Rabbinin adını oku. O, insanı bir asılı varlıktan (embriyodan) yarattı Oku! Kalemle yazmayı öğreten ve insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir.’’ Alak suresinin bu ilk beş ayeti, miladi 610 yılının Ramazan ayının son on gününde, Kadir Gecesi´nde indirilmiştir. Hz.Peygamber (sas), Mekke’nin ağır ahlâksız yapısından bıkıp gerçeği aramak için Hira Mağarası’na sığınıyordu. Yaşananların ahlâksızlık olduğunu biliyor, ancak çözüm üretemiyordu. Mekke´de, ‘‘muvahhidler’’ denen ve Hz. İbrahim’den kaldığı bilinen ‘‘haniflik’’ inancına mensup kişilerden birisi de Hz. Peygamber’ di. Hz. Peygamber, Mekke’nin olumsuz yapısından bunaldığında Hira’ya çıkar, orada Rabbını tefekkür ederdi. Hz. Peygamber sa-

25

hip olduğu tevhid inancı gereği, putperest toplumun gidişatından derin rahatsızlık duymaktaydı. Henüz ilahi vahiyle buluşturulmayan Hz. Peygamber toplumda yaşanan sorunların cevabını da bulamıyordu. Buharı ve Müslim´de Hz.Aişe´ye isnad edilen rivayete göre Hz.Peygamber, içinde yalnız kalmayı adet edindiği Hira mağarasında iken Ramazan ayının 27. gecesi (Pazar-Pazartesi) tan yerinin ağarmaya başlamasından az önce ufukta nurdan bir şekil görmüş; o zamana kadar daha hiç karşılaşmadığı bu nurani varlığın (Cebrail) kendisine seslendiğini duymuştur.Hz. Peygamber olayı şöyle anlatır: “Melek bana okumamı emretti.Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra ‘Oku’ dedi!. Ben yine, ‘Okuma bilmem’ dedim. Beni tekrar kollarının arasına aldı, kuvvetle sıktı ve ‘Oku!’ diye tekrar etti. Ben yine ‘Okuma bilmem’ dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi: ‘Yaratan Rabbının adıyla oku; O, insanı alaktan (aşılıp tutunan zigottan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretmiştir.“ (bk. Buharı, „Bed´u´l-vahy“,3; Müslim,“°man“,252) Bu ilk ayetlerde, kâinat ve insanın yaratılışının Allah’ın adıyla incelenmesi gerektiği ve insanları asıl bilgilendirenin Yüce Allah olduğu vurgulanmaktadır. Vahyin ilk ayetinde ‘‘kıraat et, oku“ emrinin yer alması oldukça dikkat çekicidir. Ve bu dinin ilk şartının ‘‘okumak’’ olduğunu açıkça göstermektedir. Dikkat edilirse“ oku“ emrinin, neyi içerdiği ayette zikredilmemektedir.Bu emir, öncelikle Kur’ an’da vahyedilen esasların düşünülmesinin yanında, okunabilir olan her şeyin okunma-


sını muhataplardan istemektedir. İlk emir ‘‘oku“ olduğuna göre, belki de mahşerdeki ilk sorunun ‘‘okudun mu?“ olabileceği unutulmamalıdır. „O, insanı asılı/yapışkan bir varlıktan (embriyodan) yarattı.“ Ayetteki ‘‘alak’’ kelimesi asılı duran, yapışkan, embriyo, demektir. Kur’an’da insanın yaratılışı ile detaylı diyebileceğimiz bilgiler verilmektedir. Nutfe bir önceki aşamadır. Nutfe, bugünkü bilimsel ifadeyle ‘zigot’ yani ‘döllenmiş yumurta’ demektir. İnsanın ilk halini ifade eden ‘zigot’ anlamındaki nutfe kelimesine çeşitli ayetlerde yer verilmektedir

(bk. Nahl 16/4; Kehf 18/37; Hacc 22/5; Mü´minün 23/14; Fatır 35/11; Mü´min 40/67; Kıyamet 73/37; İnsan 76/2; Abese 80/19). Embriyo

hali, zigottan sonraki aşamadır. Zigot sonrası aşamada insan, ana rahmine asılıdır, oraya yapışıktır ve karnından beslenmektedir. Sonraki ayetteki ‘el-Ekram’ kelimesi, Yüce Allah’ın kullarına son derece cömert ve lütufkâr olduğunu ifade etmektedir. Yüce Allah’ın, insanoğluna kalemle birşeyler öğrenebilme yeteneği bahşetmiş olması, en önemli lütuflarındandır. Ayetteki ‘kalem’ semboliktir; maksat, bilgiye ulaşabileceğimiz bütün araçların kullanımının öğrenilmesidir.

6-8. AYETLER: ‘‘Gerçek şu ki, kendini yeterli gördüğü için insan azar. Oysa dönüş, sadece ve sadece Rabbinedir.“ Yüce Allah, okumanın önemini belirttikten ve öğreticinin de kendisi olduğunu beyan ettikten sonra, insanın azgınlaşabilme özelliğine dikkat çekmekte, gerekçesini de ortaya koymaktadır. Bu ayetlerde kendisini yeterli görüp azgınlaşan insanın, başkalarını tevhitten uzaklaştırmaya gayret ettiği, anacak sonunda Allah´a döneceği hatırlatılarak gözdağı verilmektedir. Müfessirlerin çoğunluğu 6. Ayette eleştirilen ‘insan’ ile bilhassa İslam’ın en azılı düşmanı Ebu Cehil’in kastedildiğini belirtirler. Rivayete göre Ebu Cehil, ‘‘Lat ve Uzza’ya yemin olsun. Muhammed’i namaz kılarken görürsem mutlaka ensesine binip yüzünü toprağa sürte-

ceğim! Diyerek onun namaz kılmasını engellemeye karar vermişti. Hz. Peygamber’i namaz kılarken gördüğünde yeminini yerine getirmek isteyince hemen geri döndüğü ve garip bir şekilde elleriyle kendini korumaya çalıştığı görülmüş; niçin böyle tuhaf hareketler yaptığı sorulunca, “Benimle O’nun arasında ateşten bir hendek, korkunç bir varlık ve bazı kanatlı şeyler meydana geldi“ demiştir. Hz. Peygamber “Eğer bana yaklaşsaydı melekler onu kapıp parça parça edeceklerdi!“ buyurmuş, bu olay üzerine 6-19. Ayetler inmiştir. (bk. Müslim, ´Münafıkın´,38 ; İbn Kesir, 8,461)

Bu ayetlerin nüzülüne böyle bir olay sebep olsa da, burada ifade edilen evrensel gerçek, hangi devirde olursa olsun insanın hayat mücadelesinde yalnız kendine güvenmesi, her durumda kendini yeterli görüp Allah’ın yardım ve tevfikinden kendisini müstağni saymasıdır. Kur’an da, Allah’a karşı bu küstah tavrı çeşitli vesilelerle eleştirmektedir. 9-14. AYETLER: “Dua (ibadet) ederken bir kulu men edeni, onu engellemeye çalışanı bir düşün. (Ey nankör insan!) Düşün, ya o (ibadeti engellenen kul) doğru yolda ise, yani takvayı emrediyorsa? Ne dersin o (men eden kişi, gerçeği) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa (hali nicedir)! (Bu adam) Allah’ın, onun yapmakta olduğu engellemeyi gördüğünü bilmez mi!“ Bu ayetlerde insanların ibadetlerine engel olan kişilerin, hidayet ve takvayı emredenleri görmezlikten gelmeleri ve hakikatleri yalanlayıp arkalarını dönmeleri kınanmaktadır. Dahası bunların, yaptıklarını Yüce Allah’ın gördüğünü bilmezden geldikleri, oysa Allah’ ın onları görmekte olduğu hatırlatılmaktadır. Müfessirlerin çoğunluğuna göre bu ayetler Hz. Peygamber´e hitap ederek onun ve müminlerin Kabe önünde namaz kılmalarını engellemeye kalkışan Ebu Cehil’e karşı bir eleştiri ve uyarıdır. Ancak bunları genel manada bütün insanlık için bir uyarı olarak değerlendirmek daha uygun olur. Zira ayetlerin içeriği dikkate alındığında burada, belli tarihsel kişi

26


ve olayların ötesine uzanılarak her dönemde görülen ve dinin sosyal hayatı iyilik, hak ve adalet ilkeleri yönünde şekillendirme işlevini engellemek isteyen bütün zorbaların eleştirildiği ve insanlığın onlara karşı uyarıldığı anlaşılmaktadır. Burada şunu da söylemek gerekir: Ayetlerde isim zikredilmemesinin çok önemli bir anlam derinliği vardır. İbadet edene engel olmaya çalışan herkes, bu hitabın muhatabı olacaktır. Elbette ayette Hz. Peygamber döneminde yaşanmış bir olaya da dikkat çekilmektedir; ancak Kur’an’da şu metot sıklıkla kullanılmaktadır: “Olayın özel olması, mesajın genel olmasına engel değildir.“ Netice itibariyle, bu ayetlerde asıl vurgulanan husus, ibadet yapmanın bir özgürlük olduğu ve engellenmemesi gerektiğidir. 15-18. AYETLER: “Hayır, hayır! (Bu azgınlığını artık terk etsin!) Eğer hâlâ vazgeçmediyse, derhal onun yalancı, günahkâr alından (perçemden) yakalayacağız. (Şimdi ya da mahşerde) gidip meclisini (kendi taraftarlarını) çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız.“ Yüce Allah, bu ayetlerde ibadete veya tevhide engel olanların aslında gerçeği yalanlayıp ondan yüz çevirdiğini ve Allah’ın herşeyi görüp bildiği hakikatini göz ardı ettiğini beyan ettikten sonra, bu tip insanlara meydan okumaktadır. Hz. Peygamber ve inananlar bu tür baskılara karşı motive edilmekte, sahipsiz olmadıkları kendilerine bildirilmekte, azgınlık yapanların ise Yüce Allah tarafından hak ettikleri şekilde cezalandırılacağı dile getirilmektedir. Kendilerine ve taraftarlarına güvenip hakkı inkâr edenlere, cehennemi işleten güçlü meleklerle karşılık verileceği de özellikle hatırlatılmaktadır. ‘‘Perçeminden yakalayacağız“ sözü mecazi bir ifade olup, ‘‘Onu tutup cehenneme atacağız, yüzünü kara çıkaracağız, yüzünü damgalayacağız, alçaltacağız“ gibi değişik şekillerde açıklanmıştır.(bk. Razı,Mefatihu´l gayb, XXXİİ, 23). Kendini

27

kendine yeterli gördüğü için azgınlık ederek zulmeden ve Allah’ın kullarının ibadet etmelerine engel olan kişinin, imtihan gereği dünya hayatı boyunca mühlet verilip serbest bırakılsa da sonun da bir gün yakasına yapışılacağı, hak ettiği cezayı göreceği bildirilmektedir. Ayette cezanın dünyada mı yoksa ahirette mi verileceğine dair herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Dolayısıyle her ikisini de kapsadığı düşünebilir. Nitekim Ebu Cehil ve yandaşları müslümanlar karşısında yenilgileri ve tükenişleriyle bu dünya da cezalarını görmüşlerdir; ayrıca ahirette de cezalandırılacakları birçok ayette haber verilmektedir. Rivayete göre Resulullah İbrahim’in makamında namaz kılarken Ebu Cehil, ‘‘Sen beni ne ile tehdit ediyorsun? Vallahi ben bu vadide adamları en çok olan kimseyim“ demiş, bunun üzerine bu ayetler inmiştir.(bk. Kurtubi,el-Cami’ li-ahkamı’l-Kur’an, XIX, 127). Yüce Allah, “O hemen kurultayını/meclisini (taraftarlarını) çağırsın, biz de zebanileri çağıracağız“ buyurarak Hz. Peygamber’e meydan okuyan Ebu Cehil’in aczini ortaya koymak istemiştir. Nihayet Ebu Cehil bu ayetleri dinlediği halde kötü niyetini gerçekleştirme yönünde herhangi bir teşebbüste bulunmaya cesaret edememiştir. 19. AYET: “Hayır! Hayır! Sakın sen ona uyma! Allah’a secde et ve (yalnızca O’na) yaklaş!“ Surenin bu son ayetinde; Resulullah’a böyle azgın, Allah ve peygamber tanımaz kimseye boyun eğmemesi, namaz kılmaya secde etmeye devam ederek Allah’a yakınlaşma gayretlerini sürdürmesi emredilmiştir. Yüce Allah’a itaat edip boyun bükmek ve cennete yaklaşmak emredilmektedir. Kafirlere boyun eğmeyenler Hakk’a boyun bükmüş ve O’na yaklaşmış olurlar. Şüphe yok ki Allah’a yakınlaşmak, O’nun emirlerine itaat etmekle ve bu itaatin en anlamlı göstergesi olan secde ile mümkündür. Nitekim Hz. Peygamber, “Kulun Rabbine en yakın olduğu an secdede bulunduğu andır“ buyurmuştur. (Müslim,“ Salat“,215)



mesneviden öğütler

Yağmurun Sırrı

Mustafa, bir gün, dostlarından birinin cenazesiyle ve dostlarla mezarlığa gitti. Onun mezarına toprak doldurdu, tohumunu yeraltında diriltti. Bu ağaçlar, toprak altındaki insanlara benzerler. Ellerini topraktan çıkarıp; halka doğru yüz türlü işaretlerde bulunurlar, duyana söz söylerler. Yeşil dilleriyle, uzun elleriyle toprağın içindeki sırları anlatırlar. Kazlar gibi başlarını su içine çekmişler... Karga gibiyken tavus haline gelmişlerdir. Allah, onları kış vakti hapsetmişse de baharda o kargaları tavus haline getirir. Kışın onlara ölüm vermişse de bahar yüzünden yine diriltip yapraklandırır, yeşertir. Münkirler der ki: “Eskiden beri olagelmiş bir şey. Neden bunu kerem sahibi Allah’ya isnad edelim?” Onların körlüğüne rağmen Allah, dostların gönüllerinde bağlar, bahçeler bitirmiştir. Gönülde kokan her gül, kül sırlarından bahisler açar. Onların kokuları, münkirlerin burunlarını yere sürtmek için perdeleri yırtarak dünyanın etrafını dönüp dolaşırlar. Münkirler o gönül kokusuna karşı kara böcek gibidirler; dayanamazlar. Yahut davul sesine tahammül edemeyen beyni zayıf kimseye benzerler. Kendilerini meşgul ve müstağrak gösterirler. Şimşek parıltısından gözlerini yumarlar. Göz yumarlar ama, onların bulundukları makamdaki göz değildir ki. Göz odur ki bir sığınak görsün. Peygamber, mezarlıktan dönünce Sıddıka’ nın yanına giderek konuşup görüşmeye baş-

29

ladı. Sıddıka’nın gözü, Peygamber’in yüzüne ilişince önüne gelip elini onun üstünü, sarığına, yüzüne, saçına, yakasına, göğsüne, kollarına sürdü. Peygamber, “Böyle acele acele ne arıyorsun?” dedi. Ayşe “Bugün hava bulutluydu, yağmur yağdı. Elbisende yağmurun eserini arıyorum. Gariptir ki üstünü, başını yağmurdan ıslanmamış görmekteyim” dedi. Peygamber “O sırada başına ne örtmüşsün, baş örtün neydi?’’ diye sordu. Ayşe ‘‘Senin ridanı başıma örtmüştüm” dedi. Peygamber dedi ki: “Ey yeni yakası tertemiz Hatun! Allah onun için temiz gözüne gayb yağmurunu gösterdi. O yağmur, sizin bu bulutunuzdan değildir. Başka bir buluttan, başka bir göktendir.’’ Gayb aleminin başka bir bulutu, başka bir yağmuru, başka bir göğü, başka bir güneşi vardır. Fakat o, ancak havassa görünür, diğerleri “Öldükten sonra tekrar yaratılıp diriltileceklerinden şüphe ederler.” Yağmur vardır, alemi beslemek için yağar. Yağmur vardır, alemi beslemek için yağar. Yağmur vardır alemi perişan etmek için ya-


ğar. Bahar yağmurlarının faydası, şaşılacak bir derecededir. Güz yağmuruysa, bağa sıtma gibidir. Bahar yağmuru, bağı nazü naim ile besler, yetiştirir. Güz yağmuruysa bozar, sarartır. Kış, yel ve güneş de böyledir; bunların tesirleri de zamanına göre ve ayrı ayrıdır. Bunu böyle bil, ipin ucunu yakala! Tıpkı bunun gibi gayb aleminde de bu çeşitlilik vardır. Bazısı zararlıdır, bazısı faydalı. Bazı yağmurlar berekettir, bazıları ziyan. Abdalın bu nefesi de işte o bahardandır. Canda ve gönülde bu nefes yüzünden yüzlerce güzel şeyler biter. Onların nefesleri, talihli kişilere bahar yağmurlarının ağaca yaptığı tesiri yapar. Fakat bir yerde kuru bir ağaç bulunsa cana can katan rüzgarı ayıplama! Rüzgar, işini yaptı, esti. Canı olan da, rüzgarın tesirini candan kabul etti. Peygamber, “Dostlar, bahar serinliğinden sakın vücudunuzu örtmeyin. Çünkü bahar rüzgarı, ağaçlara nasıl tesir ederse sizin hayatınıza da öyle tesir eder. Fakat güz serinliğinden kaçının. Çünkü o, bağa ve çubuklara ne yaparsa sizin vücudunuza da onu yapar “dedi. Bu hadisi rivayet edenler, zahiri manasını vermişler ve yalnız zahiri manasıyla kanaat etmişlerdir. Onların halden haberleri yoktur. Dağı görmüşler de dağdaki madeni görmemişlerdir. Allah’ya göre güz, nefis ve hevadır. Akılla cansa baharın ve ebediliğin ta kendisidir. Eğer senin gizli ve cüzi bir aklın varsa cihanda bir kamil akıl sahibini ara! Senin cüzi aklın, onun külli aklı yüzünden külli olur. Çünkü Akl-ı kül, nefse zincir gibidir.

yumuşak olsun, sert olsun, vücudunu örtme, çünkü o sözler, dininin zahiridir. Sıcak da söylese, soğuk da söylese, hoş gör ki sıcaktan, soğuktan (hayatın hadiselerinden) ve cehennem azabından kurtulasın. Onun sıcağı, hayatın ilkbaharıdır. Doğruluğun, yakinin ve kulluğun sermayesidir. Çünkü can bahçeleri, onun sözleri ile diridir. Gönül denizi, bu cevherlerle doludur. Eğer gönlün bahçesinden cüzi bir zevk ve hal eksilse aklı başında olan kişinin gönlünü, binlerce gam kaplar. Sıddıka’nın aşkı çoşup edebe riayetle Peygamber’e sordu: “Ey şu varlığın hülasası, vücudun zübdesi! Bu günkü yağmurun hikmeti neydi? Bu yağmur, rahmet yağmurlarından mıydı, yoksa tehdit için mi yağıyordu, pek yüce, pek azametli Allah’nın adaletinden miydi? Bu yağmur, bahara ait lutuflardan mıydı, yoksa afetlerle dolu güz yağmuru muydu?” Peygamber dedi ki: “Bu yağmur musibetler yüzünden insanın gönlüne çöken gamı yatıştırmak için yağıyordu.” Eğer Ademoğlu, o keder ateşi içinde kalıp duraydı ziyadesiyle harap olur, eksikliğe düşer, (hiçbir şey yapamaz bir hale gelir) di. O anda bu dünya harap olurdu, insanların içlerinde hırs kalmazdı. Ey can, bu alemin direği gaflettir. Akıllılık, uyanıklık, bu dünya için afettir. Akıllılık o alemdedir, galip gelirse bu alem alçalır. Akıllılık güneştir, hırs ise buzdur. Akıllılık sudur, bu alem kirdir. Dünyada hırs ve haset kükremesin diye o alemden akıllılık, ancak sızar, sızıntı halinde gelir. Gayb aleminden çok sızarsa bu dünyada ne hüner kalır, ne de ayıp.

Binaenaleyh hadisin manası teville şöyle olur: Pak nefesler bahar gibidir, yaprakların ve filizlerin hayatıdır. Velilerin sözlerinden,

30


aile

Örnek Dede Hz. Peygamber (s.a.s) Doç. Dr. Adem APAK / Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Hz. Peygamber (s.a.s.) Kur’an-ı Kerim’in açıkladığı gibi, şâhid, müjdeleyici, uyarıcı, Allah’a davet edici ve aydınlatıcı bir ışık olarak bütün insanlığa gönderilmiştir. (Ahzâb, 45-46, Sebe, 28) O, âlemler için rahmettir ve büyük bir ahlak üzerindedir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bu üstün özelliklerinin tezahür yerlerinden biri çocuklar olmuştur. Bundan dolayıdır ki, dünyanın en mutlu çocukları, onun yaşadığı dönemin çocuklarıdır. Onun söz konusu üstün nitelikleri, merhameti, sevgi ve şefkati bütün çocukları kucaklamıştır. Engin tevazusuyla çocuklarla her fırsatta ilgilenmiş, şakalaşmış, gördüğünde onlara selam vermiş hal hatırlarını sormuş, hasta olduklarında ziyaretlerine gitmiş, onların kusurlarını da hoş karşılamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bütün çocuklara karşı gösterdiği emsalsiz sevgi, şefkat ve merhameti özellikle onun kendi torunları ile ilgili haberlerde bulmamız mümkündür. Onun en büyük kızı Zeyneb (r.anha), Ebu’l-As (r.a.) ile evlenmiş ve ondan iki çocuğu olmuştur ki, bunlar Ali ve Ümâme’dir. Ali’nin küçük yaşta öldüğü anlaşılıyor. Ümâme (r.anha) ise önce Hz. Ali (r.a.) ile, ondan sonra da Muğire b. Nevfel (r.a.) ile evlenmişti. Bir rivayete göre onun Muğire (r.a.)’den Yahya isimli bir çocuğu olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in nesli çocuklarından sadece Hz. Fâtıma (r.anha)’dan, onun da, oğulları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’den devam

31

etmiştir. Allah Rasulü (s.a.s.)’nün torunu Hz. Hasan’dan gelen nesline “şerif”, Hz. Hüseyin’ den gelen nesline “seyyid” denmiş ve tarih boyunca bu soylar bütün Müslümanların saygı ve sevgilerine mazhar olmuşlardır. Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’in torunlarından bir kısmı hakkında, onlarla ilgili değişik olayları anlatan birçok haber vardır. Bunlarda bir dedenin torunlarına ilgisinin, onlara karşı sevgi ve alakasının muazzam örneklerini bulmak mümkündür. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in çocuklara alâkası doğumdan itibaren başlar. O, doğan çocukların kulaklarına ezan okur, onlara isim verir, önceden kötü isim takılmışsa değiştirir, onlar için akika kurbanı keserdi. Meselâ Hz. Hasan doğduğunda iki kulağına “ezan” okumuştu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 114) Torunları Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Muhassin’e başta konulan Harb ismini hoş bulmamış ve onları mezkûr isimlerle değiştirmişti. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 98, 118) Hz. Peygamber (s.a.s.) torunlarını evde bazen sırtına, bazen karnının üzerine alıp eğlendirdiği rivayet edilir. Hatta zaman zaman camide namaz kıldırırken bile çocuklar onun omzunda veya sırtında olurlardı. Mesela Hz. Zeyneb’den kız torunu Ümâme bu çocuklardan biridir. (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğabe, IV, 125) Hz.Peygamber (s.a.s.) onu namazda omzuna alır, rüküâ gittiğinde yere bırakır, kalktığında tekrar omzuna alırdı. (Buhârî, Salât, 106; Müslim, Mesâcid, 41) Bazen Rasul-i Ekrem (s.a.s.) secdeye gidince


Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin de gelip sırtına binerlerdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) secdeden kalkarken onları yumuşak bir şekilde alıp yere bırakırdı. Secdeye gidince onlar yine sırtına binerlerdi, bu durum, namaz bitene kadar bu şekilde devam ederdi. Namaz bitince ise Rasulullah (s.a.s.) onları hiç kızmaksızın alıp dizlerine oturturdu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 513). Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s.) secdedeyken sırtına Hz. Hasan veya Hz. Hüseyin binince, ininceye kadar secdeyi uzatmıştı. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 494; Nesâî, Tatbik, 82) Bir gün Hz. Peygamber (s.a.s.) zekât hurmalarını dağıtırken Hz. Hasan kucağında bulunuyordu. Dağıtma işi bitince onu omzuna almıştı. (Müsned, II, 279) Sahabeden Berâ (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.s.)’in omzunda Hz. Hasan olduğu halde; “Allah’ım, doğrusu ben bunu seviyorum. Onu sen de sev” dediğini rivayet eder. (Buhârî, Fedâilu’lAshab 22)

Çocuklar bineğinin üzerinde de Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yanındadırlar. Mekke’nin fethinde şehre girerken Hz. Zeyneb’den torunu Ali onun terkisinde bulunuyordu. (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğabe, IV, 126)

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in torunlarına muamelesi hakkında söylenen hususları, onların Hz. Peygamberle (s.a.s.) alâkalı hatıraları da teyid etmektedir: Hz. Hasan (r.a.) Hz. Peygamber’ den (s.a.s.) aklında 5 vakit namazın kaldığını (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 200) ayrıca ondan zekât hurmalarıyla ilgili olayı, “Seni şüpheye düşüren şeyi bırak, şüpheye düşürmeyen şeye bak! Şüphesiz doğru söylemek gönül rahatlığı (verir), yalan söylemek ise şüphe (doğurur).” hadisini (Nesâî, Eşribe, 50; Dârimî, Büyü, 2) ve öğrettiği bir duayı hatırladığını bildirmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in torunlarının hayatları boyunca sergiledikleri tavır ve hareketlerinde onların Rasulüllah (s.a.s.)’dan aldıkları etkilerin, kazandıkları bakış açılarının izlerini ve tezahürlerini bulmak da mümkündür. Netice olarak şunu diyebiliriz Hz. Peygamber (s.a.s.) örnek bir dede olarak torunlarıyla çok yakından ilgilenmiş, onlara sevgi, anlayış ve sorumlulukla yaklaşmış, şefkatle muamele etmiştir. Onun münasebetlerindeki esas nokta sevgi ile ilgilenmektir. Böylece Rasul-i Ekrem (s.a.s.) babalığının yanı sıra dedelik hususlarında da ümmetine güzel bir nümûne-i imtisal olmuştur.

32


atamıza dair

İnsanlar geçmişini, tarihinde neler olup bittiğini öğrenmek ister. Çünkü sahip olduğumuz değerlerin kaynağı eskilerdedir, tarihtedir. Millet olarak bu güne nasıl geldiğimizi, ne gibi evrelerden geçtiğimizi tarihten biliriz. Kaldı ki biz, eski ve köklü gelenekleri olan bir milletiz. Dolayısıyla sağlam bir tarih şuuru, tarih bilincine sahip olmalıyız. Geçmişte olanları yorumlayabilme, onlardan ders çıkartabilme meziyetine sahip olmalıyız. Günümüzü iyi değerlendirmekte, geleceğe sağlam adımlarla yürüyebilmekte tarih bize ışık tutacaktır. Geleceğe ışık olması için tarihin tespit ve tenkit görevi vardır; ancak tarih, cezalandırmak ya da mükafatlandırmak maksadını taşımamaktadır. Tarihte cereyan eden olaylara bakarak bir bölümü “ak”, diğer kısmını “kara” diye yargılamak, ya da “bütün kötülükler şu dönemde, bütün güzellikler ise bu dönemde” şeklinde bir bakış açısını ön planda tutmak, tarih ilmi açısından isabetli olmaz. Çünkü bu tür genellemeler, koyu tarafgirlerin başvurduğu ucuz bir yöntemdir. Halbuki tarihi her olayı kendi dönemi ve şartları içinde değerlendirmek gerekiyor. Tarihe soğukkanlı ve objektif bakmak zorunluluğu vardır. Olayları sebep-sonuç bağlamında değerlendirmek zorundayız. Önyargılı baktığımız zaman çoğu kez hata edebiliriz. Tarihe ilmin ve belgelerin ışığında bir yaklaşım son derece önemlidir. Varsa, yapılan hatalardan ders çıkarırız, tarihe not düşeriz. Ne var ki belli düşünce kalıpları içinde kalmış insanların, bu huylarından vazgeçmeleri de kolay olmamaktadır. Hiç kimse tarihi inkâr etmekle mazisiyle olan bağından kurtulmuş olamaz. Ancak, tarihte olanlara sadece takılıp kalırsak medeniyet yarışında sözümüzün olamayacağını da unutmamamız gerekir. Bu bilgiler çerçevesinde şunu söyleyebiliriz: Tarihimizi bir bütün olarak ele almak, aklı selimin gereğidir. Biz, tarihimizin ne Cumhuriyet dönemini, ne de Osmanlı ve daha önceki dönemlerini dışlayıp reddedebiliriz. Bunlar ayrı ayrı değil, birbirinin ta-

33

Tarih Şuuru ya da Tarihten Ders Almak


mamlayıcısıdır. Bir dönemini beğenmek, ötekisini reddetmeyi gerektirmez. Tarihi şahsiyetler için de durum aynıdır. Unutmamamız gerekir ki, Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’ nın mirası üzerinde inşa edildi. Dolayısıyla birini küçümsemekle, diğerini de küçümsemiş olmak gibi bir yanlışlığın içine düşebiliriz. Tarihe bakış açısı böyle olması gerekirken Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya daha sonrasında da M. Kamal Atatürk’e de aynı objektif yaklaşımla bakmalıyız. Kendisinin bir beşer olduğunu unutmadan elbette doğruları ve hataları olabileceğini göz önünde bulundurarak konular üzerinde seviyeli tartışmalar yapılmalıdır. Bu objektiflik sayesinde aynı tarihten ders çıkarabileceğimiz gibi devlet adamlarımız, padişahlarımız ve önemli şahsiyetlerin hayatlarından dersler çıkarabiliriz. Burada esas üzerinde durulması gereken, yeni bir yüzyılın başında çeşitli yönlerden millet olarak bizim geldiğimiz noktanın, o mücadeleyi veren nesle lâyık düzeyde olup olmadığı noktasındadır.

rinden en yüksek kumandanına kadar bütün mücahit ve mücahideleri; ilk Millî Meclis’in fedakâr üyelerini; Selahattin Tansel’in ifadesiyle (Mondros’tan Mudanya’ya), Batı Anadolu’nun bağrı yanık delikanlısını, Kastamonu’nun duygulu gelinini, Karadeniz’in titiz kayıkçısını, Güney’in ve Güney Doğu’nun esmer tenli yiğidini, Doğu Anadolu’nun çileli halkını, Orta Anadolu’nun fedakâr erkek ve kadınını; efeleri, zeybekleri, müftüleri, vaizleri, imamları, hatipleri, öğretmenleri; Türk Kurtuluş savaşının isimli isimsiz, büyük küçük her yaş ve meslekten, her bölge ve beldeden kahraman mücahid ve mücahidelerini, mübarek şehid ve gazilerimizi, hayatlarını boynu bükük dul ve yetim olarak tamamlamış cefakar neslimizi; kısacası, mücadelenin maddi ve manevî mimarlarını dua ve minnetle yadediyoruz. Binlerce emsali gibi, daha çocuk yaşta İstiklal Savaşında cepheye koşmuş, başta açlık ve yokluk olmak üzere birçok sıkıntı yaşamış, yaralanmış kahramanları da minnet ve dua ile yad ediyoruz. Makamları cennet olsun!

Ne yazık ki, en azından şu soruların cevabında ecdadımıza karşı boynumuzun bükük kalacağını zannediyoruz: Biz başta, kendi aramızda birlik ve beraberliğimizi sağlayamadık. Birbirimizle konuşup, birbirimizi anlamak yerine, bir arada sulh içinde yaşamanın yollarını aramak yerine, üzerinde buluşacağımız ortak paydalar oluşturmak yerine; farklı yönlerimizi birer çatışma alanı değil, birer zenginlik telakki etmek yerine, sürtüşmeler, kavgalar, gürültüler, anlaşmazlıklar, ayrılık gayrılılıklar aramızda sürüp gitti. Bu durum Kurtuluş Savaşını veren neslimize, şehid ve gazilerimizin ruhaniyetlerine karşı elbette bizi mahcubiyet içerisinde bırakıyor. Millî Mücadele’ye, Kurtuluş Savaşı’na katılıp şehit veya gazilik mertebesine erişmiş, nefe-

34


De rdi düny a o la nın değe r i b ağırs a k la rın d a k i k ad a rdır. (İm am Şafi ra )

m u r o y i m l i B k e m e d . r ı d ı s rı a y ) i lm i n (Az i z

mu d M ah

yi

Hüd a

Bi r ta kım arzu la rının ye ri ne ge lmes i içi n küçülme. (İmam Gaz ali ra)

H a k yo l u n d a h a rc adığın ne fe s k ad a r de re c e n o l ac a k . (Gö ne n li Mehmed

Ef en di)

Allah içi n söylenmeyen bi r sözde hayır yo kt ur. (Hz.Ebub ekir ra)

Ki s a k şi di l i a l lıd tı nuz ır. K o nu n d a , ne le kıyme t şt u r ur ka i y b e n de n t t iğ anla ini rsın ız . (Hz .

Al i r

a)



tarih

tar˝h˝m˝zd e saraylar ve bunlara farklı bakı˛ açıları Serhat ÖNDER Bu yazımızda neden bu kadar çok sarayımızın olduğuna, neden biriyle yetinmediğimize ve bu sarayları birbirinden ayıran şeyin ne olduğuğuna cevap bulmaya çalışacağız. Şimdi düşünün bizler neden evlerimizi değiştiririz? Kirası fazla gelir, işimize yakın değildir, çocuğumuzun okuluna uzaktır gibi daha yüzlerce sebep sayabiliriz sanırım… Ama Osmanlı padişahıysanız ve zaten aileniz sizinle beraber oturuyorsa ve zaten oturduğunuz mekân aynı zamanda işinizi de yaptığınız yerse? Peki neden bu kadar çok sarayımız var, neden biri ile yetinmiyoruz ve nedir bunları diğerlerinden ayıran şey? Osmanlı İmparatorluğu’nda saray aynı zamanda evdir. Batı üsluplarının Doğu üsluplarıyla kaynaştırıldığı sarayın iç mimarlığı, kullanım özellikleri açısından bir orta sofaya açılan köşe odalarından oluşan geleneksel Türk Evi planına benzerlikler gösterir. Harem ve Selâmlık olarak iki ana bölümden oluşan sarayda Selâmlık, donatım ve süsleme açısından Harem’den daha zengin tutulmuştur. Ancak bazı durumlarda saraylar ihtiyacı karşılayamayacak hale gelebilirler. Örnek vermek gerekirse Topkapı Sarayı, Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478’de

37

yaptırılmış, Sultan Abdülmecid’in Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene boyunca devletin idare merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmi ikametgâhı olmuştur. Topkapı Sarayı, saray halkının Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı ve diğer saraylarda yaşamaya başlaması ile birlikte boşaltılmıştır. Bunun sebebi de 19. yüzyıla gelindiğinde artık dünyanın aynı dünya olmamasıdır aslında. İhtiyaçlar değişmiş, istekler artmıştır. Avlu içinde avlu sistemiyle kurulmuş olan Topkapı Sarayı, artık tüm dünya ile iletişimde olan Osmanlı İmparatorluğu için ihtişamın ötesinde pek de olumlu bir hizmette bulunamamaktadır. Dönemin Avrupa sarayları ile karşılaştırıldığında son derece komplike bir yapıya sahiptir ve kullanım açısından da zorluklar ihtiva eder. Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı’nın yaptırılması ile boşalan Topkapı Sarayı içinde uzun yıllar birçok görevli yaşamış, hiçbir zaman önemini kaybetmemiştir. Saray zaman zaman onarılmıştır. Ramazan ayı içerisinde padişah ve ailesi tarafından ziyaret edilen Mukaddes Emanetler Dairesi’nin her yıl bakımının yapılmasına ayrı bir önem verilmiştir. Dolmabahçe Sarayı’nın bugün bulunduğu alan, bundan dört yüzyıl öncesine kadar Osmanlı Kaptan-ı Derya’sının gemileri demirlediği, Boğaziçi’nin büyük bir koydu. Geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı bu koy zamanla bir bataklık haline geldi. 17. yüzyıl-


da doldurulmaya başlanan koy, padişahların dinlenme ve eğlenceleri için düzenlenen bir “hasbahçe”ye dönüştürüldü. Bu bahçede çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre Beşiktaş Sahilsarayı adıyla anıldı. 18. yüzyıl’ın ikinci yarısına doğru, Türk mimarisinde Batı tesirleri görülmeye başlanmış ve “Türk Rokokosu” denilen süsleme şekli, yine Batı tesiri altında kalarak yapılan barok tarzı köşk, kasır ve sebillerde kendini göstermeye başlamıştır. III. Selim, Boğaziçi’nde Batı tarzında ve “Yazlık Saray” adı altında toplanabilecek ilk binaları inşa ettiren padişahtır. Mimar Melling’e Beşiktaş Sarayı’nda bir kasır yaptırmış, lüzum gördüğü diğer yapıları da genişlettirmiştir. II. Mahmud, Topkapı Sahilsarayı’ndan başka, Beylerbeyi ve Çırağan bahçelerinde Batı tarzında iki büyük saray yaptırmıştır. Beylerbeyi’ndeki saray, Ortaköy’deki mermer sütunlu Çırağan, eski Beşiktaş Sarayı ile Dolmabahçe’deki kasırlar II. Mahmud’un mevsimlere göre değişen ikametgâhlarıydı. Sultan Abdülmecid de babası gibi Yeni Saray’a (Topkapı Sarayı) fazla itibar etmemekteydi, orada yalnızca kış mevsiminde bir kaç ay kalıyordu. Sultan Abdülmecid, eski Beşiktaş Sarayı’nda bir süre oturduktan sonra, şimdiye kadar tercih edilen klasik saraylar yerine, ikamet, sayfiye, misafir kabul ve ağırlama, devlet işlerini yürütme amacıyla, Avrupai plan

ve üslupta bir sarayın inşaatına karar verdi. 19. yüzyıla geldiğimizde saraydan taşınma fikri tamamen Avrupa ülkelerine Osmanlıyı daha modern gösterebilmek içindi. Çünkü Dolmabahçe, Yıldız ve Beylerbeyi Sarayları mimari ve görsel anlamda incelendiğinde Avrupa saraylarının anıtsal boyutlarına özenilerek yapıldıkları gözlemlenir. Büyük bir orta yapıyla iki kanattan oluşan planında, geçmişte mimari açıdan işlevsel değeri olan öğelerin farklı bir anlayışla ele alınarak süsleme amacıyla kullanıldığı görülür. O kadar ki özellikle Dolmabahçe Sarayı’nın kendine has, belirli ekollere giren bir mimari biçimi olmamasına karşın Fransız Baroku, Alman Rokokosu, İngiliz Neo Klasizmi, İtalyan Rönesansı karışık bir şekilde uygulanmıştır. Saray, batı anlayışıyla çağdaşlaşma çabaları içinde bulunan toplumun sanatta da batının etkisi altında kalarak, Osmanlı saray gereksinimlerini de dikkate alıp, o asır bünyesinin sanat atmosferi içinde yapılmış bir eserdir. Nitekim 19. yüzyıl köşk ve saraylarına dikkat edildiğinde onların, içinde yaşanılan yüzyılın sanat olaylarına değil, toplumun ve tekniğin gelişmesini de anlattığı fark edilebilir. Aynı durum Beylerbeyi Sarayı için de geçerlidir. Beylerbeyi, çeşitli dönemlerde padişahların ilgisini çekmiş, yaptırılan kimi köşk ve

38


kasırlarla yazlık olarak kullanılan bir niteliğe kavuşmuş, 1829 yılında Sultan II.Mahmud’un yaptırdığı ahşap Sahil Sarayı ile yeni bir hareket kazanmıştır. Bugünkü Avrupai tarzda inşa edilmiş Beylerbeyi Sarayı ise, Sultan Abdülaziz tarafından 1861-1865 yılları arasında, dönemin tanınmış mimarı Serkis Balyan’ a yaptırılmıştır. Saray genellikle yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkanlarının ağırlanmasında kullanılmıştır. Beylerbeyi Sarayı çok uzun yıllar, hatta Cumhuriyet döneminde bile yazlık saray olarak kullanılmıştır. Aynı zamanda Pembe Köşk’ün (Çankaya Köşkü) orijinal yerinde başka bir bina yer almasına ve zaman içinde genişleme çalışmaları yapılmasına rağmen yetersiz kaldığı için 1930 yılında yeni bir yapının inşa edilmesine karar verilmiştir. Atatürk’ün isteği üzerine yeni yapıyı tasarlama göreve Alman

39

kökenli bir mimar olan Clemens Holzmeister’ e verilmiştir. Kasım 1930’da yapım yeri kesinleşen binanın inşaatına 1931 yılında başlanmıştır. İnşaat Haziran 1932’de tamamlanmıştır. Atatürk ve ondan sonra gelen tüm Cumhurbaşkanları bu binayı hem konut hem de çalışma binası olarak kullanmışlardır. Ancak 9. Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel döneminde yeni hizmet binasının inşaatı tamamlanmış, o tarihten itibaren de sadece Cumhurbaşkanının ikâmetgahı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yapı en son olarak 2000 ile 2001 yılları arasından bir restore edilmiştir.


INSTITUT FÜR MANAGEMET & CONSULTING

NÜRNBERG‘DE İLK ÖZEL BORÇ DANIŞMANI OFİSİ

Borçlu Danışma “ Borç yükü, şimdi ne olacak?

“ Protesto ve icra işlemini önleme “ İcralık dosyaların takibi “ Borçla yaşamak “ Ortak finans planı hazırlanması

İflas Hazırlığı “ Mükellefin bilgilendirilmesi “ Doğru iflas başvurusu “ İflas işleminin takibi “ Ortak finans planı hazırlanması

Bilal Mor Schuldenberatung (IHK) Zeltnerstr. - 90443Nürnberg Nürnberg Bucher Str. 3 3∙ 90419 T: 0911 - 881 972 44 •0175 F: 0911 - 881 - 152 91970 4300 • H: 0175 - 152 91 43 www.imc-nue.de • info@imc-nue.de


g端ncel

41


OKU Derleyen: Harun ÖNDER

K

aranlık aydınlığa, batıl hakka, küfür imana, cehalet bilgiye, faydalı ilim sayesinde kavuşmaktadır. İnsanın kendisine faydalı ve zararlı olan şeyleri bilmesi ancak ilim sayesinde mümkündür. Yüce Dinimiz İslam’ın okumaya verdiği önem büyüktür. Bu büyüklüğe, başta Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hayatı olmak üzere, bütün İslam tarihi şahittir. Bu şehadetlerden bazıları şunlardır: Kur’an-ı Kerim’in ilk ayetinin ve ilk emrinin “OKU” olması, Hz. Peygamber’in ümmi iken her türlü ilmin zirvesine ulaşmış olması; Bedir Savaşı’nda alınan esirlerin on kişiye okuma-yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakılması; Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bu konudaki hadisleri ve eğitim faaliyetleri buna delildir.

kanlığı kazandırır. Okuma alışkanlığı kazanan insanın da kendine güveni, bilgisi ve becerisi artar. Kitap okumak dilsize dil, gözsüze göz, güçsüze güç olur. Kitap okuyan insanın düşünceleri olgunlaşır, ufku açılır. En önemlisi de doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü öğrenir ve ayırt eder. Öğrendikleriyle de Allah’ın rızasını kazanmaya, cennete kavuşmaya ve cehennemden uzaklaşmaya çalışır. Yüce Rabbimiz ilim sahibi olanların değerini bizlere Zümer Suresi’nde şöyle beyan etmektedir: “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alır.”

Dinimiz okuma ve yazmaya bu kadar önem vermişken bizler bu konuya gereken önemi veriyor muyuz? Biliyoruz ki, okumanın ve yazmanın yaşı yoktur. İnsan istekli olursa hayatta her şeyi başarır.

Dinimizde, insanın bildiklerini başkalarına öğretmesini en büyük infak olarak kabul edilmiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Bilmeyenlere ilim öğretmek sadakadır, sadakanın en faziletlisi de bir Müslümanın ilim öğrenmesi ve başkalarına öğretmesidir.” buyurmuştur. Bu Hadis-i Şerif’den anlaşılacağı üzere okumak, öğrenmek kadar okutmak, öğretmek de dinimizde önemli bir yere sahip.

Okumak bir ibadettir. İnsan okudukça bilgi edinir. Bilgisi arttıkça da bilgisinin azlığını hisseder. Bu onda okuma zevkini geliştirir ve okuma zevkini geliştirir ve okuma alış-

Kitapları sevmeli ve okumalıyız. Evimizin bir köşesinde küçük de olsa bir kütüphane oluşturmalıyız. Kitapları; vitrin süsü olarak değil, en faydalı dost ve arkadaş olarak bil-

42


güncel meliyiz. Okumak en güzel alışkanlıklardandır. Zamanlarımızı bu güzel alışkanlıkla değerlendirmeliyiz. Manevi hayatımıza zarar vermeyen her türlü eseri okumalı ve okutmalıyız. Bununla da kalmayıp okuduklarımızı tefekkür edip, ibret almalı, yeni fikirler üretmeli, keşif ve icratlarda bulunmalıyız. Okumak Allah’ın emridir. Okumamak ise Allah’a isyandır. Zira okumamakla “Oku, yaratan Rabbinin adıyla oku!” ve “(Resulüm), sana vahyedilen kitabı oku” buyruklarına muanne hareket edilmiş olunmakta. Dünyaya hiçbir şey bilmez halde gelen insan, yaratılıştan itibaren bilgi sahibi olabilecek şekilde var edilmiştir. Allah’ın insanoğluna varlık nimetinden hemen sonra ikinci olarak bilgiyi vermesi, üzerinde özellikle durulması gereken bir husustur. Kur’an-ı Kerim’de daha ziyade ilahi bilgi (vahiy) üzerinde durulmakla birlikte, dünyevi ilim de ihtiva edecek şekilde, yedü yüzden fazla ayette, bilgi ve ona yakın anlamlı kelimeler bulun-

maktadır. Bilgiye ait kelimelerin Kur’an’da bu kadar yoğun bir şekilde sunulması, bir tesadüf olarak değerlendirilemez. Bilgiye yönelme, onu araştırma, inceleme çabalarını ibadet olarak nitelendiren, gerek fert, gerekse toplum bazında mükellefiyetler yükleyen dinimiz; başta dini ilimlerin tahsili olmak üzere, hakka ve hayrat hizmet edecek bütün ilimlerin öğrenilip öğretilmesini teşvik etmektedir. Kur’an’ın ilk mutlak emridir okumak... Cenâb-ı Hakk, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’ in şahsında hepimizden okumamızı, öğrenmemizi istiyor. Peki, neyi ve nasıl okuyacağız? Oku. Her şeyi oku. Kur’an-ı Azimüşşan’ı oku. Kendini oku. Nefsini tanırsan, Rabbini tanırsın. Bir hikmet manzumesi olan şu kâinatı, kâinattaki olayları, eşyanın hakikatini tefekkür eyle, tezekkür eyle, ibret al. “Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır! Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir! Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir! Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!” (Ğaşiye, 17-20) Cenâb-ı Mevla, düşünen, sorgulayan, neticeye varan bir insan tipi istemektedir. O yüzden insanlığa yönelik ilk emri, ilim çağını başlatan, “Oku” emridir. Cahiliyye devrini kapatacak bu yeniçağ ile birlikte Rasulullah (s.a.v.)’in, vahyin ışığında getirdiği her yeni bilgi, insanları değiştirdi. İnsanların şahsında toplumlar değişti. İlim hareketi ile başlayan bu köklü değişim ile birlikte, cahiliyye devrinin insanları, asr-ı saadetin gıpta edilen isimleri oldu. Allah’ın birçok ismi ilim kökünden gelmektedir. Kur’an’da bilginin Allah’a nispet edilmesi, onu Allah’ın sıfatı olarak zikretmesi,

43


bilgi için en önemli değer vesilesidir. Kur’an’a göre ilim yüce bir derecedir; sahibini yüceltir ve dolayısıyla Allah’ın insanlara bir lütfudur. İslam dini, temel olarak doğru bilginin peşindedir. Herhangi bir alanda akıl yürütecek, söz söyleyecek ya da fiilde bulunulacaksa, bu bilgiye dayanan bir eylem olmalıdır: Bilginin kaynağına dikkat etmek gerekir. Ayet-i kerimede; “Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” buyrulur. Yüce Kitabımıza göre bilgi, onu hayata aktarma noktasındaki gayrete bağlı olarak değer kazanır. İlmin hakikati, yaşanmasıyla ortaya çıkar. Ashab ile ilgili rivayetlerde, dikkatimizi çeken hususlardan biri, ezberledikleri ayetleri hayatlarında tatbik etmeden bir başka ayete geçmemeleridir. Yaşanamayan ilim, ayet-i kerimede buyrulduğu üzere “kitap yüklü merkep” misali manasız bir hammallıktır. Allah Rasulü (s.a.v.), Cenâb-ı Hakk’ tan ilim talep ederken daime: “Ya Rabbi! Senden faydalı ilim istiyorum. Faydasız ilimden Sana sığınırım!” diyerek niyazda bulunmuştur. Fayda vermeyen bir ilim, kibre ve gurura sevk eden bir ilim, bir takım menfaatlere aracı kılınan bir ilim, sahibi için, israf ve vebal yükünden başka ne olabilir ki? Rabbimiz, Peygamberimiz (s.a.v.)’e ve dolayısıyla bizlere öğrettiği şu duayı sıkça tekrarlamalıyız: “Rabbim! İlmimi artır.” Efendimiz (s.a.v.)’den dünyalık başka hiçbir şeyin artması için dua etmesi istenmediği halde, ilminin artması için dua etmesinin istenmesi son derece manidardır. İlim bitip tükenmeyen bir hazine olup yalnızca sahibine değil, ulaştığı herkese fayda verir.

yı, incelemeyi, akletmeyi defalarca vurgulayan bu Yüce Kitab’ın muhatapları olarak bizler; dinimiz ve dünyamız için gerekli olan bilgileri öğrenmeli, bu konuda çocuklarımızı yetiştirmeli, harcadıkça artan, hem dünyevi hem uhrevi saadetin kapısını aralayan, hayırlı bir mirasın murisleri olalım İnşaallah. “İlim Çin’de de olsa gidip alınız.” buyuruyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.)... Günümüzde artık uzaklara gitmeye gerek yok. Elimizin altındaki imkânlar gün geçtikçe artıyor, çoğalıyor. Bu fırsatlardan biri de 19 Aralık 2014 - 6 Ocak 2015 tarihleri arasında DİTİB Nürnberg cemiyetimizde düzenleyeceğimiz Kitap Fuarı olacaktır. Binlerce kitabın arasında elbette sizin de ilginizi çekecek, her okur kitlesine hitap edecek kitaplar bulunacaktır. Kitabı elinize alıp okumanın yanısıra düzeyenleyeceğimiz Kitap Fuarında kulağınızla okuma imkânını da bulabileceksiniz. Birbirinden kıymetli yazarların konferanslarında siz değerli misafirlerimize bildiklerini tazelemek ve bilmediklerini öğrenme fırsatı doğacaktır. DİTİB Nürnberg Kitap Fuarımız bünyesinde katılım sağlayacak yazarlarımızı; konferans günlerini, saatlerini ve konularını cemiyetimizin facebook sayfası www.facebook.com/ ditibnuernberg adresinden de takip edebilirsiniz.

Öyleyse bilginin peşinden koşmayı bireysel ve toplumsal bir yükümlülük kılıp araştırma-

44


g端ncel

45



sağlık

İnme (Felç) Nedir? Ali AYDIN & Nurcan DEMİRCİ AYDIN

İ

nme yani felç, beyni etkileyen bir rahatsızlıktır. Çok tehlikeli olabilir ve acil tedavi edilmesi gerekir. Fakat birçok kişi zaman geçtikçe tam bir iyileşme gösterir. Felç, beynin bir kısmına kan akışı kesildiğinde meydana gelir. Bu aşırı derecede tehlikelidir. Eğer beyin hücrelerine çok uzun süre kan akışı sağlanmazsa ölürler. Felç geçirmek için iki ana neden vardır. En yaygın olanı bir kan pıhtısıdır. Bir kan pıhtısı beyindeki bir kan damarında sıkışırsa, kan akışını kesebilir. Bu durum beynin bir kısmına zarar veri ve artık kan akışı sağlanmaz. Ayrıca, felcin meydana gelmesine bir kanama da neden olabilir. beynin içindeki ya da yakındaki bir kan damarı yırtılırsa, bu kanama hasara yol açabilir ve bir felce neden olabilir. Belirtileri nelerdir? Felç genelde aniden meydana gelir. Çok ciddi semptomları olabilir. Fakat felç geçirdikten sonraki ilk birkaç gün içerisinde olan bu semptomlar ömür boyu devam etmeyebilir. Felç, vücudun bir tarafında güçsüzlük ya da uyuşma hissine neden olabilir. Felç geçirenler vücutlarının bir tarafını hiç hareket ettiremeyebilirler. Baş dönmesi hissi olabilir ya da yürümede güçlük çekebilirler. Yüzlerinin bir

47

tarafı sarkabilir. Felç geçiren kişiler konuşmada güçlük çekebilirler ya da onları söylenenleri anlayamayabilirler gözlerini birinde ya da her ikinde görme sorunları yaşayabilirler. Ayrıca, şiddetli baş ağrısına da neden olabilir. Bazı kişiler yutkunma sorunu olur. Felç acil bir durumdur. Vakit kaybetmeden tıbbi müdahale yapılması önemlidir. Böyle bir durumda en kısa zamanda bir hastaneye ulaşmak çok önemlidir. Tedaviler nelerdir? Eğer felç geçirdiyseniz, bir hastanede acil tedavi altına alınmanız gerekecektir. Felç geçiren kişilere birkaç tarama ve testten geçirilmeleri gerekecektir. Bu testler doktorlara, geçirilen felcin ne türde olduğu söyler. Felç için yapılacak olan tedavi, bu durumun bir kanamadan mı yoksa bir kan pıhtısından mı kaynaklandığına bağlıdır. Hastalığın sonunda ne olacak? Özellikle de ilk felçten sonra ne olacağını söylemek çok zordur. Bazı kişiler iyi bir düzelme gösterirler ve evde kendi bakımlarını yaparak yaşayabilirler. Yapılan araştırmalar, felç geçiren kişileri yarısı ya da üçte ikisinin üç ay sonra evde yaşamak içi yeteri kadar düzeldiklerini gösteriyor. Bazı kişiler iyileşir,


ama bedenlerinde bir özür kalır. Bir felç geçirmekten dolayı ölmek de mümkündür. Bazı kişilerin semptomlarının bir felçten sonraki aylar ve haftalar içersinde nasıl değişeceğini söylemek zordur. Fakat umutlu olmak için çok şey vardır. Yapılan araştırmalar, fizyoterapist ya da gibi bir uzman tarafından tedavi edilmekle Felç geçiren kişilerin sakat kalma yüzdesini düşürmeye yardımcı olduğunu göstermiştir. Bir felç geçirmeniz, bu sizi tekrar başka bir felç daha geçirme riski altına sokar. Bu nedenle, doktorlar bu riski düşürmek için tedavi görmenizi öneririler. Felç geçirmiş kişilerin bakımı Felç geçirmiş birinin bakımı, fiziksel ve duy-

gusal yönden zorlayıcı olabilir. Bakıcılar bu kişinin üzerini giydirmek, besleme ve banyosunu yaptırmak zorunda olabilirler. Bu kişilerin bakımını üstlenenler, bütün bu şeyleri yapabilmek için kendi yaşam biçimlerini değiştirmek zorunda kalabilirler. Bakıcıların dile getirdikleri en büyük problemler, çevreden soyutlanmışlık hissi ve yeterli uyku uyuyamamadır. Kendilerini hasta etmekten kaçınmak, bakıcıların her şeyi kendilerinin yapamayacaklarını fark etmeleri önemlidir. Bu kişilerin evde ilave desteğe ihtiyaçları olabilir ya da bakımı bir süreliğine devralacak başka biri ayarlama ihtiyacı olabilir, böylece kendilerine dinlemek için zaman ayırabilirler.

48


Informationen aus dem MEDICON Gesundhaus

Sind Sie sauer? Bringen Sie Ihren Körper ins Säure-Basen-Gleichgewicht! Ein übersäuerter Waldboden schädigt die Bäume, die auf ihm wachsen. Sie werden krank, im schlimmsten Fall sterben sie ab. Ihr Organismus reagiert ähnlich sensibel, wenn er übersäuert ist. Eine Übersäuerung bedeutet, der Körper hat ein Ungleichgewicht im Säure-BasenHaushalt. Überwiegend wird dieses ausgelöst durch eine unausgewogene Ernährung und eine ungesunde Lebensweise. Erkrankungen wie Rheuma, Osteoporose, Migräne, Diabetes, Verdauungsstörungen, chronische Schmerzen und viele andere Erkrankungen werden mit einem gestörten SäureBasen-Haushalt in Verbindung gebracht.

51

Lassen Sie sich in Ihrer Medicon Apotheke beraten, wie Sie mit einem Urin-Teststreifen ganz leicht eine Übersäuerung feststellen können, und was zu tun ist, um wieder ins Säure-Basen-Gleichgewicht zu kommen.

MEDICON Gesundhaus e. V. Hopfengartenweg 7 90451 Nürnberg 0911/6418640 www.medicon-gesundhaus.de info@medicon-gesundhaus.de



hukuk

BO˙ANMA HAKKINDA SIKÇA SORULAN SORULAR 3. BÖLÜM

Av. Ender SÜREKLİ Kimse boşanmak için evlenmemektedir. Ancak son zamanlarda evlilikler ve boşanmaların sayısı birbirine yaklaşınca, aile kurumunun sağlamlığı da tartışılmaya başlandı. Boşanma davalarında hakimlerin kabul ettiği haklı boşanma sebeplerinden birisi de suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme nedenleridir. Bu yazımızda bize en çok yöneltilen soruları ve cevapları sizlerle paylaşmak istiyoruz. 4. SUÇ İŞLEME SEBEBİYLE BOŞANMA Suç işleme nedeniyle açacağım boşanma davasını hangi süreler içinde açmalıyım? Bu davanın açılması için belli bir süre yoktur her zaman açılabilinir. Ancak affeden taraf veya suçu bilmesine rağmen uzun süre dava açmayan taraf dava açma hakkını kaybeder. Suç işleme sebebiyle boşanma davası açmanın şartları nelerdir? İki şartı vardır: Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işlemelidir ve bu sebeple diğer eşin onunla beraber yaşaması kendinden beklenemeyecek derecede evlilik birliği sarsılmış olmalıdır. Küçük düşürücü suçlar hangilerdir? Bu her olayın kendi özelliklerine göre incelenir ancak genel olarak kabul gören küçük düşürücü suçlar zimmet, rüşvet, uyuşturucu, ticareti hırsızlık, kasten adam öldürme, dolandırıcılık ve benzeri suçlardır. Eşmin hırsızlık yaptığını ögrendim boşanma davası açabilir miyim? Hırsızlık küçük düşürücü suç olarak kabul

51

edildiğinden bu olay evlilik sürecinde gerçekleşmiş ise suç işleme nedenine dayanarak boşanma davası açabilirsiniz. 5. ANLAŞMALI BOŞANMA Anlaşmalı boşanma nasıl yapılır? Öncelikli koşul evliliğin en az bir yıl devam etmiş olması şartıdır. Bır yılı doldurmuş bir evlilikte eşlerden birinin açtığı davayı diğerinin kabul etmesi evlilik birliğinin sarsıldığının göstergesidir. Bu durumda hakim tarafları dinler ve aralarında malı ve çocukların durumu ile ilgili yaptıkları anlaşmaya bakar. Uygun bulması halinde boşanmaya karar verir. Bu dava ne kadar sürer? Hakım anlaşmalı boşanma davasının şartlarının gerçekleştiğine ve anlaşmanın da uygunluğuna karar verirse bir veya iki duruşmada boşanma kararını verir. Boşandığım eşimle tekrar evlendim fakat tekrar boşanma kararı aldık. Bu durumda bir yıl hangi evliliğe göre hesaplanacaktır? Bir yıllık süre yapılan son evlilik tarihinden itibaren işlemeye başlayacaktır. Anlaşmalı boşanma anlaşmasını imzaladım ama daha sonra bu koşullarda boşanmak istemediğime karar verdim. Duruşmada boşanmak istemediğimi söylersem ne olur? Hakim önünde söylediğıniz beyanınız geçerlidir. Bu durumda dava anlaşmalı değil çekişmeli boşanma davasına dönüşecektir.


Hakim boşanma anlaşmasını uygun bulmazsa ne olur? Hakim yapılan anlaşmanın malı veya çocuklar açısından olumsuz koşullar içerdiğini düşünürse anlaşma üzerinde gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bunun üzerine tarafların beyanları alınır eğer taraflar da bu koşulları kabul ederse boşanma bu koşullar ile gerçekleşir. Taraflar değişiklikleri kabul etmezse dava çekişmeli boşanma davasına dönüşür. Anlaşmalı boşanma davasında tanık veya delil göstermem gerekir mi? Hayır anlaşmalı boşanma davasında hakim boşanma nedenini araştırmayacağı için tanık veya delile de ihtiyaç yoktur. Hakim sadece süreyi ve yapılan anlaşmayı inceleyecektir. 6. ONUR KIRICI DAVRANIŞ Onur kırıcı davranısın bir kez olması yeterli midir yoksa tekrar eden bir davranış mı olması gerekir? Onur kırıcı davranışın boşanma sebebi olması için bir kez dahi olması yeterlidir. Boşanma davası açmak için tekrarlanmasını beklemeniz gerekmez.

Eşim hakaretler içeren bir mesaj gönderdi onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma davası açabilir miyim? Açabilirsiniz. Onur kırıcı davranışın başkalarının yanında gerçekleşmesi gerekmez telefon mesajı da yeterli bir kanıt olabiliyor. Bu davayı açmak için belirlenmiş bir süre varmıdır? Onur kırıcı davranışın öğrenilmesinden itibaren altı ay ve her halde eylemin gerçekleşmesinden itibaren beş yıl içerisinde açılmaz ise daha sonra bu nedene dayanarak boşanma davası açılamaz. Eşim beni kendi bayan arkadaşlarının yanında aşağılayıcı tavırlar sergiliyor. Onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma davası açabilir miyim? Her davranış onur kırıcı davranış niteliği taşımamaktadır. Bır davranışın onur kırıcı olarak nitelendirilebilmesi için onun ağır derecede olması gerekir ve bunu hakım kişilerin karakterlerı ve içinde yaşadıkları sosyal duruma göre belirler. Ancak kural olarak eşinizin sizi başka kişilerinin yanında aşağılaması size onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma hakkı tanımaktadır.

52


iş dünyası

TERZ˜

änderungsschneıder/in Serhat ÖNDER

Terziler genel olarak terzi dükkanyalarında, büyük giyim mağazalarının terzi bölümünde veya tekstil üreticilerinde çalışırlar. Meslek eğitimi 2 sene sürer ve iş yeri ve okulda eğitim görülür.

53

Meslek eğitimi süresinde alabileceğiniz ücretler: 1. meslek eğitim yılı 2. meslek eğitim yılı

TANITIM FİLMİ

Terziler kıyafet, ev tekstilleri ve perde gibi tekstil ürünlerini kısaltma vs. gibi işlemlerle dikerler, değiştirirler. Müşterilerinden iş alır onlara ürün hakkında danışmanlık yapar ve fiyat teklifi sunar. İşlerini genellikle makinalarla yapsalar da bu işte el becerisi çok önemlidir.

275 Euro 400 Euro


Siz de mi fazla ödüyorsunuz?

*

28.11.2014 tarihine kadar bize uğrayın, Almanya‘nın güçlü ve güvenilir araba sigorataları arasında size özel bir ücretsiz kıyaslama yapalım. Eğer ciddi bir tasarrufunuz var ise, tüm değiştirme işlemlerini sizin için biz hallediyoruz.

%

‘e 65

65 da

ka

50

8 r/

a €‘y

irimedin! d in ruf ar

d ka

ar

tas

*%

Geleceğinizi garanti altına alın! Tüm sigorta ve tasarruf ile ilgili sorularınızı bize iletebilirsiniz. En güvenilir sigorta şirketleri ile bağımsız çalışıyor, sizin için 10 yıldan bu yana en uygun çözümler sunuyoruz.

K

Versicherungsmakler Wölckernstr. 41 Nürnberg-Südstadt Pazartesi–Cuma saat 09:00–17:00 (Hummelsteiner Weg köşesi / Aydın Pastanesi, ZaRa Markt yakınında)

Telefon 0911 932 04 55 İbrahim Kabayel, Versicherungsfachmann (BWV) Faks 0911 932 04 54 | E-Posta bilgi@iboyasor.de


teknoloji

iPhone 6 Plus ile iyi fotoğraf çekmek için ipuçları

Sony 4K video özellikli DSLR fotoğraf makinesi Alpha7S’i tanıttı

Apple’ın phablet akıllı telefonu iPhone 6 Plus ile Beyaz Saray’ın fotoğraflarını çeken Profesyonel fotoğrafçı Freelancer Brooks Kraft, iPhone 6 Plus kamerası ile fotoğraf çekenler için bazı ipuçları verdi.

Dünyanın en küçük Full Frame değiştirilebilir lensli fotoğraf makineleri serisinin yeni üyesi ultra kompak hafif gövdeli Sony α7S, olağanüstü hassasiyet, düşük parazit ve 4K görüntü kalitesi sunarak, görüntülemede yepyeni bir dünyanın kapılarını açıyor.

Telefon kamerası ile çekilen bir kötü pozlamayı düzeltmek oldukça zor. Onun için çekim yaparken en iyi pozlamayı yaptığınızdan emin olun. Doğru pozlamayı almak için ekstra dakika harcamanıza değer.

Flaş kullanmayın. iPhone düşük ışık koşullarında görüntü yakalamada oldukça iyi ve flaşlıya göre daha iyi görüntü alıyor. Ancak bazı durumlarda, başka seçenek yok.

Zoom fonksiyonu kullanmayın, çünkü bir optik zoom değil. Sadece pikselleri fazla açıyor.

Fotoğraf için kullandığınız uygulamanın görüntü ayarlarına dikkat edin. Bazı dosyalarınızı küçültecektir. Maksimum çözünürlük için yerli kamera uygulaması kullanın.

55

Saniyede 120 kare HD görüntü ile her detayı yakalayın APS-C kırpma modunda, α7S saniyede 120 veya 100 HD çözünürlüklü (1280 x 720 piksel) karenin çekildiği yüksek çerçeve hızlı çekime destek veriyor. Saniyede 120 karelik görüntülerin, 5x yavaş çekim etkisi için 24p olarak yeniden oynatılabilmesi spor aksiyonunun veya bir balerinin zarif hareketlerinin her detayını görmek için ideal. Geniş aralıklı görsel ifade ve S-Log2 gamma için Picture Profile™ gibi, profesyonel videografikerleri memnun edecek diğer birçok özel fonksiyon da bulunuyor. Zaman kodu/ kullanıcı biti fonksiyonu profesyonel tarzdaki düzenleme iş akışına imkân verirken opsiyonel XLR Adaptör Mikrofon Seti de yüksek kaliteli ses kaydını destekliyor.


Windows ve Windows Phone Store’a ait uygulama sayısı açıklandı

Bugün akıllı telefon ya da bir tablet satın aldığımızda altyapısını oluşturan platform pek çok kullanıcı için önem arz ediyor. Android ve iOS 1 milyon uygulama sayısını aylar öncesinde geride bırakırken, uygulama eksikliğinin en çok hissedildiği platform olan Windows Phone tarafından ise son olarak ağustos ayında uygulama sayısı 300 bin olarak açıklandı. Microsoft tarafından gelen son açıklama Windows Store ve Windows Phone Store’da uygulama sayısının 500 bini aştığı yönünde. Redmond merkezli yazılım devinden gelen bilgiye göre her iki mağaza toplam 527 bin uygulamaya sahip. Windows Phone Store 340 bin uygulamaya sahipken, Windows Store’da ise 187 bin uygulama bulunuyor. Önümüzdeki yıl tüm platformlar için tek bir uygulama mağazası oluşturacağını açıklayan Microsoft’un, öncesinde her iki mağazada yer alan uygulama sayısını birlikte zikretmesi, Windows tarafındaki uygulama sayısında yaşanacak artışı daha net ortaya koyuyor.

Toyota’dan direksiyonsuz otomobil: Toyota FV2 Concept

Dev otomotiv firmaları modellerinde sürüş destek sistemlerine ve sürücüsüz seyahat teknolojilerine milyonlar harcarken Toyota bu çekişmeye farklı bir soluk getirdi. Hem şehir içi kullanımına uygun boyutları hem de direksiyondan bağımsız, farklı sürüş pozisyonları ile rakiplerini zorlayan FV2 Concept ileri teknolojik donanımlara da sahip. Ayakta ve oturarak kullanılabilen Toyota FV2 Concept vücudun sağa sola ileri geri hareketlerini algılayıp ona göre yönünü belirliyor. Aracın rengi sürüş dinamiklerine ve sürücünün ruh haline göre farklı renklere dönüşebilirken, yerel kaynaklardan çekilen trafik bilgileri ile özellikle kavşaklardaki kör noktalarda kaza yapma riski büyük ölçüde azaltılıyor. Sürücünün beceri seviyesini öğrenerek sürüş destek sistemlerini sürücüye göre ayarlayan FV2 Concept gidilmek istenen yere alternatif güzergahlar da öneriyor. Video kaydedip fotoğraf çeken araç,yolda engel gördüğünde de sürücüyü uyarıyor.

56


kültür

HEYBEC˜L˜K Derleyen: Harun ÖNDER

Kıl, yün ve kendir lifinden dokunan içine çeşitli şeyler koyarak eşya taşımaya yarayan iki gözlü dokuma çanta olarak adlandırılabilecek geleneksel bir eşyadır. Heybe, omuza veya at, eşek, bazı bölgelerde de öküz sırtına konabilecek şekilde dokunan geleneksel bir çantadır. Binek hayvanının eyeri üzerine , insan boynuna geçirilmeye ya da omuzda taşınmaya uygun olarak tasarlanmış bir yapısı vardır. İçine öteberi koymaya yarayan, kilim ya da halıdan yapılmış iki gözlü torba olarak da tarif edilebilecek birbirine bağlanan çiftli çanta; desenli,motifli veya düz şekilli dokuma torbadır. Heybelerin sapı omuza geçirilebilen tek gözlü türleri de yapılmıştır. Köy kültürünün ve yaşamının ortaya çıkarttığı ihtiyaçların bir ürünü olarak oluşan heybe bir yerden bir yere giderken yolcunun ihtiyaç duyacağı öteberiyi taşımak gereğinden ortaya çıkmıştır. Ne şekilde veya ne amaçla yapılırsa yapılsın heybeler geleneksel dokuma kültürümüzün tüm renklerin ve desenlerin üzerinde saklayan kültür hazineleriydi. Modern yaşamda kullanımdan düşen heybeler bu gün için otelleri, motelleri, müzeleri, şark odalarını süsleyen nostalcik bir meta olarak kalmıştır.


Her türlü finansal konuda kapsamlı danışmanlık. Konu paraysa – Sparkasse. Ausführliche Beratung in allen finanziellen Angelegenheiten. Wenn´s um Geld geht – Sparkasse.

Önemli avantajlar sağlayan Cari hesap, yararlı hizmet sunar. Sparkassen Cari hesap. Für jeden das richtige Konto – auch für Sie! Sparkassen-Girokonto. Uygun faizler, esnek sūreler ve Çabuk işlem – Sparkassen-Özel kredisi. Einfach und schnell – der Sparkassen-Privatkredit. Özel sigorta paketleri ile hayat boyu gūvenceli yaşam – Sigorta paketleri. Finanzielle Sicherheit in allen Lebenslagen – Versicherungen.

Şubelerimizde size hizmete hazır danışmanlarımız – soldan sağa Dila Şimşek, St. Johannis Şubesi I Asuman Emlek, Gostenhof Şubesi I Ekinç Durmuş, Lauf Şubesi | Hüseyin Tülay, Allersberger Straße Şubesi I Deniz Onan, St. Leonhard Şubesi I Kader Altunay, Plärrer Şubesi | Onur Özmen, Steinbühl Şubesi

s Sparkasse Nürnberg



bizden

15


รงocuk

61


62


รงocuk

63


64


รงocuk

65


66


mizah



bulmaca


Nürnberg'deki Türkiye Toptan ve perakende Türk gıda maddeleri, günlük taze sebze ve meyva, et ve balık reyonları, fırın ve taze ekmek bölümüyle

ucuz ve kaliteli alış-veriş adresiniz.

Maybachstr. 29 90441 Nürnberg Tel. 0911 / 620 01 89


KOLAY

ORTA

ZOR



KOLAY

ORTA

ZOR



bulmaca ÇENGEL BULMACA Ali Duran Demircioğlu Ankara Eski Adı Bir Sûre

Kur'an'ın İlk Okunduğu Mescit

Vilayet

Tahammül Etmek Saçın Ayrım Yeri

Tellür İşareti Tin

Bende Hitam

Siyaset Yeri Konak

Asab

Tesbih Başlığı Âdet, Gelenek Hürler

Çanakkale' de Bir İlçe Titrem "Varan" Ünsüzleri Aşamasız Asker Akciğer Kur'an'da Tek İsmi Geçen Kadın

Eşkiya Kemik Ucu

Din İmamları

"Miat" Ortası

Zarar, Ziyan Bir Nida Beyaz Karşıtı

Kız Evlat

Allah'ın Güzel İsimleri

Dolaylı İfade Karbon İşareti Hile

Müzikte Nota "Zamk" Ünsüzleri

Biricik Akşam Yemeği

Hayret Ünlemi

Azot İşareti Güldürücü Davranış

Makedonya Ülke İşareti İspanya Plaka İşareti

İlave

Amca Japonya'da Kent

"Kira" Ortası

Dağ Eteği

Ozan

Çöl

Somali Plaka İşareti Donanma Sürekli

Hassium İşareti Darılmak

Kalıtsal Genişlik

Avusturya Plaka İşareti

Mezar Yemin Adaletle İlgili

Su Kanalı

Geri Gelen

64

Aralık 2010 - 140

Lavrensiyum İşareti

139. Sayıdaki Bulmacanın Çözümü


teșekkür eder! Bo 31

2_

Ku

nd

en

bo

nu

nu

sk

ar

te

_1

30

90

9_

X3

sk ar

te

.in

dd

a z ı n a b r To e ç k a a r t s 1 ek 2

23

.0

9.

13

10

:4

e

art sahiplerin EDICON Bonusk 5

M

günde bir ziyaret

Șimdi çifte yararlanın: MEDICON Bonuskart sahibi olarak artık her MEDICON-eczanesine gelișinizde 1 Akçe ekstra.

Bonuskart avantajlarınız: ✓ Cazip bonus sistemi ✓ Kișisel servis ✓ Fiyat avantajları ve değerli hediye çeklerinden yararlanmak

ı alın... ız n ı t r a k s u n Bo : ız varsa ... veya kartın bize uğrayın!

Daha fazla bilgiye MEDICON eczanesinde veya www.medicon-apotheke.de adresinden ulaşabilirsiniz.

Daha fazla bilgiye MEDICON eczanesinde veya www.medicon-apotheke.de adresinden ulașabilirsiniz.


bulmaca ÇENGEL BULMACA Ali Duran Demircioğlu

Hz. Peygamber’in Savaşlarından Biri

A U H İ U R E L T

Duman Kiri Tümör

Müzikte Durma Litvanya Ülke İşareti

Filtre

Uzak

F I R T A K F U Ü Y G M A R

Müzikte Bir Makam Tarif

Bir Kuş Türü Flor İşareti

Adalet Medeni

Derinlik Aza

“GiiT” Ünsüzleri Su

Oruç Tutulan Ay

64

Kefesi Olan Gözlem Evi

O S P K U D M U H A R E S A F E S E S A L U A T İ L A M H T I R S A D A K A S T L A N A N I M A L E M A N A R Y A H A K A V M K E N E E E N İ R T S K E İ R A D A M A Z A N Öteki Dünya Akıl

Ateş Ab

Ayak

S B B E S İ E R İ N N N A İ E M N A A K G Z A S I A N A M A R

Baş, Kafa Bir Ülke

Övme, Takdir Sıhhat

İstanbul’da Bir Camii (Resim)

Sodyum İşareti

Bir Halife Yunanistan’ın Başkenti

Büyük Heybe Isınma Aracı

Gizli Oyun

Yararsız Saçma

Şaman

Utanma

Yılan

Radyum øúDUHWL Bende

K

$WHú Ankara Sanayi 2GDVÕ

Arapça’da Ben En Çabuk

$ L Amerikan Devesi

Bir Tür Yaban Mersini

Kan Kent, ùHKLU

6 5Lú Yoksul

Rusça’da Evet

Azot İşareti

6 0 ù Kaliforni Kaliforni \XP øúDUHWL 6X\OD øOJLOL

“Müftü” Ünsüz +DUÀHUL Alevi Olan

Küçük 0D÷DUD

Ağustos 2011 - 148

Kırgızistan Ülke İşareti

Dünya

Şikâr Yıkıntı

Gelir, Kazanç

Yetinme

Anne

+

Slovakya Plaka İşareti İşaret

Çare Kısımlar

Bir Kumaş Türü

øVWDQEXO¶GD Bir Cami Bir Sahabî

N 8 R U O 6 0 A N ø Y ( & $ 0 ø ø

Mühendis Cetveli Bir Pirinç Türü

% A L D 2 M U 7 A ) ) ø ) ø 1

Ayla øOJLOL Bir Sûre

Namaz Kılmayan Uyuklama

T E S A E ( < % % ø 1 < ( 6 $ A B E S A K A N A L T B ' $ + ø . ø ( 1 ø < A K A S E M C E M A N M T A A C ( $ $ . $ % ø R A S Ü ø / $ / 147. ( 5 8 + Sayıdaki 0 ( 1 h Bulmacanın 7 + $ 6 Çözümü 6 ø 1 $ 1 . $ Müzikte Nota

Baba

.ÕVDFD Litre 5XVoD¶GD Evet

“Bot” Ünsüzleri Utanma

Nül

$OODK¶ÕQ Güzel øVLPOHUL

5D]Õ Etme

Bir Besin

Kötü .DUúÕWÕ

Ürün Güvenlik Simgesi

Yemin

.ÕVDFD Maden Tetkik Arama

Buhar Banyosu

Ayça

Asker

Bir Renk Tutu

Yemek Listesi

Masal .XúX

Efektör Sinir Hast. 8]PDQÕ

6D÷OÕNOÕ Boyut

Bir Sûre $GÕ Dere <DWD÷Õ

6LLUW¶WH %LU øOoH

Müzikte Nota

%DúNDO GÕUPDN

Özgü Bir Ölçü

Norveç Plaka øúDUHWL

Elem

Mezar

E ) E K T d ø ùDUNÕ

I 5




lezzet köşesi

Hünkâr Pilavı

MALZEMELER

200 gram kuşbaşı kuzu eti 1 su bardağı pirinç 1 yemek kaşığı kuş üzümü 1 yemek kaşığı dolmalık fıstık 1/2 çay kaşığı tarçın 1 adet soğan 2 yemek kaşığı tereyağı Tuz

Hazırlanışı

01 02 03 04 05

Kuzu eti içine soğan konulmuş bir tencerede haşlanır. ......................................................................................... Bu arada kuş üzümleri ılık suda bekletilir. ......................................................................................... Fıstıklar tereyağında kavrulur. ......................................................................................... Üzerine süzülen haşlanmış et ilave edilir. ......................................................................................... Son olarak iyice yıkanıp kurutulan pirinç eklenir.

06

Bütün malzemeler kavrulduktan sonra haşlama suyundan 1,5 bardak ilave edilir. .........................................................................................

07

Kuş üzümü, tarçın ve tuz eklendikten sonra kapağı kapatılıp en kısık ateşte suyunu çekene kadar bekletilir. ......................................................................................... Suyunu çektikten sonra altı kapatılıp, tencerenin ağzına bir bez konup kapak tekrar kapatılarak 10 dakika demlendirilip servis yapılır.

08

80


DİTİB KÖLN

Almanyada’daki Türk İslam Toplumunun Onur Projesi Yapılacak olan bu Cami ve Kültür Merkezi, müslümanların bu toplumda kendilerini daha yerli hissetmelerini sağlayacak ve bu anlamda uyuma büyük ölçüde katkı sağlanmış olunacaktır. Cami, Dini Bilgiler Kursu, Eğitim Merkezi, Gençlik ve Spor Merkezi, Kadınlar Merkezi, Araştırma Merkezi, İlmi Kütüphane, Dinler Arası Diyalog Merkezi, Seminer Salonu, Konferans Salonu, Ticari Bürolar, Alışveriş Merkezi, Basın Merkezi, Kapalı Otopark, Çocuk Bakım Merkezi gibi sosyal ve kültürel birimlerini bünyesinde bulunduracak olan Merkez Camii, iki minare (55 metre) ve şeffaf parçalardan oluşan bir kubbeye (36,50 metre) sahiptir.

BU KALICI ESERDE SİZİN DE BİR KATKINIZ OLMASINI İSTİYORSANIZ 1. BANKA HAVALESİ YOLUYLA BAĞIŞ Empfänger: Türkisch-Islamische Union Kontonummer: 505566000 Bankleitzahl: 37040044 Commerzbank Köln Verwendungszweck: Merkez-Camii

2. TELEFON YOLUYLA BAĞIŞ

0 900 1070105 Sabit hattan bağışta bulunmak istiyorsanız (her aramada 5€)

12

MAHYA . EYLÜL 2010 20



15. ız Yılım

AİLE DOKTORLARINIZ

Ali Aydın & Nurcan Demirci-Aydın Ev Doktoru

Dahiliye Uzmanı

Spittlertorgraben 3 Tel: 0911 9287880 90429 Nürnberg Fax: 0911 9287888 www.doktor-aydin.de Açılış saatleri: Pazartesi - Cuma : 08.30 - 12.00 Pazartesi, Salı, Cuma : 14.30 - 17.00 Perşembe : 14.30 - 18.00


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.