Mahya Dergisi Bavyera Temmuz 2014

Page 1

Sayı 68 | Temmuz 2014 | Ücretsiz Bayern

2014 cumhurbaşkanlığı seçİmlerİ

2014

DİTİB Aylık Dergi




İÇ İ N DE K İ L E R 03

BİZDEN 7 17 19

Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: İş-siz ve Eş-siz Ahmet TURGUT: İnşa veya İmha

DİN 21 23 25

Bir Konu Bir Ayet: Kur’an’ın Anlam Dünyasıyla Buluşmak Bir Hadis Bir Yorum: Bir İftira Üç Gerçek Tefsir: Duha Suresi

MESNEVİ’DEN HİKAYELER 27

Bedevinin Armağanı

AİLE 29

İçimizdeki Engeller

31

ATA’MIZA DAİR

33

HİKMETLİ SÖZLER TARİH

35

İnebahtının İki Yüzü

GÜNCEL 39

2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri

45

NSU Davası


_SAĞLIK Reflü Nedir? Gesundhaus

2014 cumhurbaşkanlığı seçİmlerİ

49 51

HUKUK Çocukların Himayeye Alınması

53

İŞ DÜNYASI Meslek Tanıtımı

55

Kapak konusu - Sayfa 39

ABİDE ŞAHSİYETLER Lagari Hasan Çelebi

59

KÜLTÜR Sahaflar Çarşısı

61

ÇOCUK

63

Sahaflar Çarşısı Sayfa 61

BULMACA Kare Bulmaca Sudoku Çengel Bulmaca

71 73 75

Yemek Tarifi

80

Yazar/Senaris

San

Ahmet TURGUT İnşa veya İmha Sayfa 19 Arapçadan girmiş b anat, dilimize

S

lime... Üzerinde uzlaşılmış genel g bir tanıma sahip değiliz. Lakin bili ki; zevk, haz, rağbet misali bileşenleri va Eskilerin diliyle zarafet ve letafet ister. B

04


künye

IMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstraße 16 90459 Nürnberg

Bankverbindung/Hesap Numarası Commerzbank Nürnberg IBAN: DE94 7604 0061 0540 7739 00 BIC: COBADEFFXXX

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de

YAYIN KURULU

GENEL KOORDİNATÖR Oğuz Yurtalan +49 (0)171 3583191 oguz.yurtalan@mahya.de WEB KOORDİNATÖRÜ Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de NRW Temsilcisi Orhan Arslanmirze +49 (0)159 01043848 orhan.a@mahya.de Türkiye/İstanbul Muhabiri Koray Kuşkuş +90 (0)554 5618244 koray.kuskus@mahya.de DAĞITIM SORUMLUSU Gökhan Önder +49 (0)176 70055077 goekhan.oender@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM/BASKI AddGraphic info@addgraphic.de Mahya Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazı ve ilanlardan yazı ve ilan sahipleri sorumludur.

05

Alptuğ Demir alptug.demir@mahya.de Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Mehmet Aznavuloğlu mehmet.aznavuloglu@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha N. Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de


DİTİB KÖLN

Almanyada’daki Türk İslam Toplumunun Onur Projesi Yapılacak olan bu Cami ve Kültür Merkezi, müslümanların bu toplumda kendilerini daha yerli hissetmelerini sağlayacak ve bu anlamda uyuma büyük ölçüde katkı sağlanmış olunacaktır. Cami, Dini Bilgiler Kursu, Eğitim Merkezi, Gençlik ve Spor Merkezi, Kadınlar Merkezi, Araştırma Merkezi, İlmi Kütüphane, Dinler Arası Diyalog Merkezi, Seminer Salonu, Konferans Salonu, Ticari Bürolar, Alışveriş Merkezi, Basın Merkezi, Kapalı Otopark, Çocuk Bakım Merkezi gibi sosyal ve kültürel birimlerini bünyesinde bulunduracak olan Merkez Camii, iki minare (55 metre) ve şeffaf parçalardan oluşan bir kubbeye (36,50 metre) sahiptir.

BU KALICI ESERDE SİZİN DE BİR KATKINIZ OLMASINI İSTİYORSANIZ 1. BANKA HAVALESİ YOLUYLA BAĞIŞ Empfänger: Türkisch-Islamische Union Kontonummer: 505566000 Bankleitzahl: 37040044 Commerzbank Köln Verwendungszweck: Merkez-Camii

2. TELEFON YOLUYLA BAĞIŞ

0 900 1070105 Sabit hattan bağışta bulunmak istiyorsanız (her aramada 5€)

06 12

MAHYA . EYLÜL 2010 20


bizden

“İsrail’in Gazze’de masum insanlara yönelik zalim saldırısı üzüntü vericidir…” lâm dünyasının güvenliğini telafisi mümkün olmayacak bir biçimde tehdit edecek boyutlara ulaştığını ifade eden Başkan Görmez şöyle konuştu;

Müslüman ülkelerin büyükelçileri Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ankara Bilkent Otel’de düzenlenen iftar yemeğinde bir araya geldi. İftar yemeğine katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, son yıllarda İslam dünyasının her sene Ramazana buruk ve büyük bir hicranla girdiğini belirterek, son günlerde İsrail’in Gazze şeridinde masum insanlara yönelik zalim saldırısının üzüntü verici olduğunu kaydetti. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İngilizce yaptığı konuşmasında, İslam dünyasının içinden geçtiği zor ve sıkıntılı sürece değinerek, “Son yıllarda her sene Ramazana, buruk, üzgün ve büyük bir hicranla giriyoruz. Bu sene, bir kez daha İslam Dünyası olarak büyük bir teessür ve üzüntüyle bir Ramazan geçiriyoruz. Hatta denilebilir ki, İslam dünyasının içinde bulunduğu çok zor ve sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Bütün bu olumsuzlukların yanında son günlerde İsrail’in Gazze’de, masum insanlara yönelik zalim saldırısı da bu üzüntülerimize üzüntü katmıştır.” dedi. Uzunca bir süredir İslam dünyasında yaşanmakta olan toplumsal krizler, siyasi ve askeri gerilimler, mezhep ve meşrebe dayandırılmak istenen çatışmaların, bölgenin, hatta İs-

07

“İslam dünyasında yaşanmakta olan krizler, İslâm dünyasının güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaştı…” Uzunca bir süredir İslam dünyasında yaşanmakta olan toplumsal krizler, siyasi ve askeri gerilimler, mezhep ve meşrebe dayandırılmak istenen çatışmalar, bölgenin, hatta İslâm dünyasının güvenliğini telafisi mümkün olmayacak bir biçimde tehdit edecek boyutlara ulaştı. Bu süreçte üretilen karşılıklı şiddet içerikli beyanlar, cihat ilanları, mukaddes mekânların tahribine dönük tehditler, insan kaçırma ve öldürmeler, yaklaşmakta olan kitlesel faciaların ön sarsıntıları mesabesindedir. Söz konusu olayların büyüyerek ön alınamaz bir noktaya gelmesi durumunda, İslam dünyasında insani, toplumsal, dini ve mezhebi açılardan kalıcı parçalanmalar yaşanması kaçınılmazdır. “İslam dünyasında meydana gelen olayların sebebini mezhep ihtilaflarında aramak beyhudedir…” Çağdaş dünya bütün bunların sebeplerini okumakta ve tespit etmekte zorlanmaktadır. Herkes bu vahşetin sebeplerini İslam dininin ve mezheplerin tarihsel köklerinde aramaktadır. Oysa âcizane kanaatim bunlar dinden ve mezheplerden kaynaklanmadığı gibi bu vahşetin köklerini Hz. Osman’ın katliyle başlayan fitne döneminin akabinde yaşanan mezhep ihtilaflarında aramak beyhudedir.


“İslam dünyasında yaşanan çatışmalarda İslam âlimleri yol göstericiliğini kaybederek taraf olmuşlardır…” Bütün bunlar, modern zamanların işgal ve sömürgelerinden sonra istibdatların gölgesinde, yoksulluk, cehalet ve esaretin ürünü olan yaralı bilinçlerin ve ölümcül kimliklerin, kin, öfke, ihtiras ve intikamlarını din ve mezhep görüntüsü altında meşrulaştırmaya çalışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak dini ve dini metinleri doğru anlayacak sahih bir metodolojiden mahrum kalındığı, dinle hayat arasında ve vahiyle akıl arasında doğru ilişki kurmakta zorluk çekildiği için post modern, nevzuhur dini akım ve hareketler ortaya çıkmaktadır. Bu noktada en üzücü olan husus ise İslam âlimlerinin yol göstericiliğini kaybederek taraf olmaları ve bir fetva kargaşasına meydan vermeleridir. “Müslüman kimliği, her türlü mezhebi, meşrebi, coğrafi, etnik ve politik aidiyetin üstündedir…” Müslüman kimliği, her türlü mezhebi, meşrebi, coğrafi, etnik ve politik aidiyetin üstündedir. Hiçbir dinî yapı, siyasi içerikli çabalarının, İslam kardeşliğini ve vahdetini bozmaya yönelik gelişmesine izin vermemelidir. Kur’an ve Sünnet, insanların birbirine canını, kanını, malını ve ırzını dokunulmaz kılmıştır. Aynı şekilde haksız yere bir insanın kanını dökmek, dini bakımından en büyük cürüm olarak kabul edilmiştir. “Herhangi bir Müslüman grubun kendi dini anlayışını mutlak hakikat kabul ederek diğer anlayışları tekfir etmesi asla kabul edilemez…” Herhangi bir Müslüman grup, fırka veya cemaatin, kendi dini anlayışını mutlak hakikat kabul ederek diğer anlayışları ötekileştirmesi, tekfir etmesi, tekfir ettiklerini de ölüme mahkûm etmesi asla kabul edilemez. Bu tür anlayışları meşrulaştıracak hiçbir yaklaşım, anlayış ve görüşün, İslâm’dan destek bulması mümkün değildir.

“Kur’an ve Sünnet, Müslümanın Müslümana canını ve kanını helal gören bir cihadı asla emretmemiştir…” Taraflardan birinin diğerine karşı cihat ilan etmesi kabul edilemez. Zira Kur’an ve Sünnet, Müslümanın Müslümana canını ve kanını helal gören bir cihadı asla emretmemiştir. Bugün, Müslümanların topyekûn başvuracağı en büyük cihat, cehalete, taassuba, fitne ve tefrikaya karşı yapacakları cihattır. Hiç kimse, zulme karşı cihat iddiasıyla başkaca mazlûmiyetlerin yaşanmasını meşru göremez. “Bugün, âlimlere düşen görev, Müslümanları ayrıştırmak yerine barış ve huzur içinde birlikte yaşamanın ahlakını ve hukukunu yeniden inşa etmek olmalıdır…” Bu gibi süreçlerde bireysel olarak âlimlerden ve din kurumlarından ilan edilen fetvalar, son derece kaygı vericidir. Bugün, âlimlere düşen en büyük görev, Müslüman toplumları ayrıştırmaya yönelik fetvalar vermek yerine; İslam dünyasında var olan din, dil, meşrep, mezhep ve ideolojik farklılıkları göz önünde bulundurarak barış ve huzur içinde birlikte yaşamanın ahlakını ve hukukunu yeniden inşa etmek olmalıdır. Bugün, fitne ateşini söndürmeyen bir sözün hiçbir kıymeti olmadığı gibi, kan akmasına sebep olacak fetvaların da hiçbir değeri yoktur. Aksi takdirde bütün İslam âlemi suç ortamına dönüştüğü gibi bütün İslam âlimleri de suç ortağı olur. Bütün bu olup bitenleri sadece kaygıyla izlemek yetmez. Bölgede oluşabilecek fitne ateşinin, bütün bir coğrafyayı sarmadan söndürülmesi için çaba ve gayret içerisinde olmak, herkesin üzerine düşen bir mesuliyet ve büyük bir zorunluluktur. Şii’si ile Sünni’si ile bütün önemli İslam bilginlerini İstanbul’da toplayarak çağrımızı daha güçlü bir şekilde seslendirmeye ve bu sözlü çağrımızı ameli bir barış ve sağduyu inisiyatifine dönüştürmeyi planlıyoruz.

08


bizden

Marwa El-Sherbini cinayetinin ardından Mısır kökenli Marwa El-Sherbini 1 Temmuz 2009 tarihinde Dresden Eyalet Mahkemesinde görülen temyiz davası sırasında 18 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Marwa, Mısır Kadınlar Hentbol Takımı milli oyuncusu ve üniversite mezunu bir kimyagerdi. İki yıllığına geldiği Almanya’da hakimin, savcının, davalı avukatının, kocasının ve henüz üç yaşındaki oğlunun gözleri önünde bıçaklanarak öldürülen Marwa, müslümanlara yönelik saldırıların sembolü haline gelmiştir. Marwa ne yapmıştı da mahkemelik olmuştu? Katil, hakaret ettiği ve bu nedenle mahkemelik oldukları Marwa’yı aslında tanımıyordu. Bir çocuk bahçesinde çocuğunun salıncağı için tartıştığı Rusya kökenli Alman genç Marwa’ya “islamcı, kadın terörist ve sürtük” diyerek hakaret etmiş, bunun üzerine sivil bir tavır gösteren Marwa bu ırkçıyı şikayet ederek mahkemeye vermişti. Mahkemede dava görülürken aynı hakaretleri tekrarlayan katile karşı Marwa, o kadar hukuk insanının gözleri önünde hukuk tarafından korunamamış ve 18 bıçak darbesiyle karnındaki üç aylık bebeğiyle birlikte katledilmişti. Medyaya yansıyan haberlerde katilin ırkçı söylemleriyle tanındığı belirtilmekteydi. Mahkemede bir vahim olay daha yaşanmış, katilden Marwa’yı korumaya çalışan eşi, mahkeme heyeti tarafından içeriye çağrılan güvelik görevlisi tarafından katil zanlısı zannedilerek silahla vurularak ağır yaralanmıştı. Bu olay, önyargıların sadece ırkçı gençlerde değil, soğukkanlı düşünmek ve hareket etmek kendisine öğretilen güvenlik görevlisi gibi önemli fonksiyona sahip kişilerde de var olduğunu göstermişti. Katilin Marwa’ya hakaret etmesinin tek se-

09

bebi onun başörtüsünden dolayı müslüman olduğunu anlamasıydı. Marwa’nın katili bir Müslüman düşmanıydı ve Müslümanlar ona göre yaşama hakkına sahip değildi. Marwa binlerce hemcinsinin, binlerce başörtülü müslüman kadının yaptığı gibi kendisine dindarlığını yaşamasından dolayı yapılan hakareti umursamazlıktan gelmedi. Medeni cesaret göstererek bir hukuk devletinde duyarlı bir vatandaşın yapması gerekeni yaptı. Hakkını aramak için mahkemeye gitti. Çünkü o dindarlığını yaşayabilmek ve bunu yaparken onurunu zedeletmemek istiyordu. Bugün aradan geçen beş yılda çok şey değişmedi. Özelikle müslüman olduğu başörtüsünden belli olan kadınlar başta olmak üzere her geçen gün müslümanlara ve camilere yapılan saldırıların arttığını hissediyoruz. Bu nedenle DİTİB olarak www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de adresinde insanlara ve mekanlara yapılan saldırıları ve kişilerin yaşadıkları dışlamaları kayıt altına alıyoruz. Ancak müslümanları bu toplumun bir parçası olarak korumak durumunda olan resmi kurumların ve bizzat müslümanların bu gelişmeleri artık kanıksamaya başladığını da üzülerek görüyoruz. Bu gelişmelerin müslümanların kendisini toplumdan soyutlamasına neden olmasından endişe ediyoruz. Bu vesileyle Marwa El-Sherbini’nin ailesinin acılarını paylaşıyor, müslümanlara yönelik ayrımcılığın giderek artan müslüman düşmanlığı ile medya başta olmak üzere her kesimin mücadele etmesi gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. DİTİB Yönetim Kurulu


DİTİB’de ilk iftar akşamı DİTİB, bu yılki Ramazan ayı iftar programlarının ilkini Ramazan ayının ilk günü olan 28 Haziran akşamı „Hiç kimse kimsesiz kalmasın, bu Ramazan ve her zaman“ sloganı ile gerçekleştirdi. Genel Başkan Prof. Dr. İzzet Er, 300’ün üzerinde misafiri Köln DİTİB Merkez Camii’nin konferans salonunda ağırladı. Selamlama konuşmasında Genel Başkan Prof. Dr. İzzet Er, bu yılın Ramazan ayı sloganının „Hiç kimse kimsesiz kalmasın, bu Ramazan ve her zaman“ olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Er, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Rahmet ayı Ramazan-ı Şerif’de siz dostlarımızla birlikte merkezimizde iftar etmekten dolayı sonsuz mutluluk içerisindeyiz. Sizlerle “aşımızı / ekmeğimizi” paylaşmak üzere yapmış olduğumuz davetimizi kırmayarak iftarımıza iştirak ettiğinizden dolayı her birinize DİTİB olarak şükranlarımı sunuyor, her birinizi teker teker selamlıyorum” dedi.

Genel Başkan Prof. Dr. Er, DITIB’in iftar davetine icabet eden Almanya Dışişleri Bakanlığı Almanya İrtibat ve Kültürler Arası Diyalog Sorumlusu Dr. Heinrich Kreft, Kuzey Ren Vestfalya İş, Uyum ve Sosyal İşler Bakanı Guntram Schneider, Köln Ehrenfeld İlçesi Belediye Başkanı Josef Wirges (Büyükşehir Belediye Başkanı Roters adına), Almanya Protestan Kilisesi Diyalog Sorumlusu Kilise konseyi Üyesi Detlef Görrig, Alman Episkopos Konferansı adına Göç ve Dünya Kilisesi Daire Başkanı Ulrich Pöner, Liberal Yahudi Cemaati, La Maisonette Köln adına Avi Applestein, Prof. Dr. Yasin Aktay ve T.C. Köln Başkonsolosu Hüseyin Emre Engin ve diğer katılımcılara teşekkür etti. Köln DİTİB Merkez Cami‘nin yeni binasında gerçekleşen iftar programına DİTİB Tasavvuf Müziği Ekibi ‚Aşk-ı Segah‘ renk katarken, program barış ve huzur temennilerinin ardından iftar edilmesi ile sona erdi.

10


bizden

DİTİB, Ramazan öncesi basın toplantısı yaptı DİTİB Genel Başkan Prof. Dr. İzzet Er, Merkez Camii ve Kültür Kompleksinde basın mensuplarıyla bir araya geldi. DİTİB Genel Sekreteri Suat Okuyan, Yönetim Kurulu Üyesi ve Basın Sözcüsü Dr. Bekir Alboğa, Yönetim Kurulu Üyesi ve İnşaat Sorumlusu Selim Mercan’ın da katıldığı basın toplantısında Genel Başkan Prof. Dr. Er, mübarek Ramazan ayı ve bu ayda yapılacak etkinlikler, merkez camii inşaatında gelinen son durum ve DİTİB’in yeni yapılanması konularında bilgi verdi. Ramazan; paylaşmaktır, kaynaşmaktır, halleşmektir Ramazan ayının fazileti üzerinde duran Genel Başkan Prof. Dr. Er şöyle konuştu: “Mübarek ramazan ayını önümüzdeki günlerde idrak edeceğiz. Bu yıl Diyanet İşleri Başkanlığı’ nın Ramazan ayı ile ilgili ana teması “Hiç kimse kimsesiz kalmasın, bu Ramazan ve her zaman” olacaktır. Ramazan, İslami telakkiye göre Allah için yemeden, içmeden ve beşeri ihtiyaçlardan kendini alı koymaktır. Oruçlu kalma süresi bulunduğumuz coğrafyada Türkiye’ye ve diğer ülkelere göre 2 saat daha fazla olmaktadır. Aç kalan insan, aç kalarak açın halini anlayacaktır. İnanan insan böylelikle başkasını düşünme ve paylaşma alışkanlığı kazanmış olacaktır. Ramazan ayında her Müslüman bir başkasını misafir etmek ister. İftar programları düzenlemenin güzelliği de buradadır. İftar sofraları insanları belli ölçüde kaynaşmaya götürür.” dedi. Ramazan ayının başlangıcı ve bayram vaktinin hesaplanması konusunda ise Genel Başkan Prof. Dr. Er sözlerine şöyle devam etti: “Ramazana başlamakla ilgili yöntem, Peygamber Efendimiz’in hadisi şeriflerinde; “Hilali gördüğünüz

11

zaman oruca başlayınız, onu gördüğünüz zaman iftar ediniz” ifade edilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı, hem hilali gözetleme çalışması yapmakta, hem de astronomik hesaplamaya göre hareket etmektedir. Astronomik hesaplamalara göre bu yıl ramazan 28 Haziran’da başlayacaktır. Hilal Orta Amerika’nın batısında teşekkül edecektir. Ramazan bayramını da 28 Temmuz Pazartesi günü idrak etmiş olacağız. Ramazanın bittiğini gösteren hilal ise gündüz saat 12.51 de kendisini gösterecektir. Dini cemaat olma yolunda gayret gösteren DİTİB, bunu kamuoyu ile paylaşmak istemektedir. Ramazan ile ilgili aktivitelerimiz iftar soframız Türk, Alman ve diğer ülkelerden bütün dostlarımıza açıktır. Her akşam bir işadamımızın katkısıyla iftar sofraları düzenlenecektir. Bütün Müslümanları ve Alman kardeşlerimizi iftar sofralarımıza bekliyoruz. Ayrıca Alman komşularımıza, akademisyenlere ve üniversitelilere yönelik özel iftar davetlerimiz de olacaktır.” dedi. Temmuz ayında cami avlusuna mermer döşenecek Ana hatlarıyla DİTİB Merkez Camii inşaatı hakkında açıklama yapan Genel Başkan Prof. Dr. Er, “Merkez Cami’nin A,B,C blokları ile ilgili açıklamayı daha önce yapmıştık. 27 Nisan da Alışveriş Merkezi (AVM)’deki dükkanların ihalesi halkın ve basının huzurunda gerçekleştirildi. DİTİB Sosyal Dayanışma Merkezi’mizin (ZSU) de aralarında yar aldığı 9 dükkanın ihalesi tamamlandı. Teknik sebeplerden dolayı AVM’nin açılışı gecikmiş olup Ramazan ortalarına doğru yapılacağını söylemek mümkündür. Cami kısmının önündeki avlu ile ilgili ön görüşmeler yapılmış, Temmuz ve Ağustos gibi mermer döşeme işlemi başlayacaktır. Sosyal faaliyetlerimizi gerçekleştire-


ceğimiz konferans salonunu da önümüzdeki günlerde hizmete girecektir. Avlumuzun geniş alanının gecikmesinin sebebi, zeminin su akar kısımlarının düzenlenmesiyle alakalıdır. Buraya döşenecek traverten mermerler, Köln Üniversitesi’nde yapılan incelemeler neticesinde gayet müsbet bir sonuç çıkmıştır. Şirketlerle gerekli mutabakat sağlandı. Temmuz ayı içerisinde alt zeminin doldurulması ve mermer döşemesine başlanacaktır. Bununla bağlantılı merdiven kısmı çalışmalarımız da avlu ile eş zamanlı olarak devam edecektir. Caminin iç kısmına gelince bu konuda malumlarınız olduğu üzere mahkeme sürecimiz bitmemiştir. Bilirkişi heyeti geçen Temmuz ayında yerinde tespitte bulundu, ama ikinci Temmuz geliyor henüz nihai rapor ortaya çıkmadı. Bununla birlikte ileriki süreçte bunun sonuca ulaşacağı katidir. Biz her ihtimale karşı, iç tezyinat, kubbe dekorasyonu, yalıtım gibi konularda çalışmalarımızı ve hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Bazı basın organlarındaki sayın Böhm ile anlaşmazlıkların olduğu konusundaki spekülasyonlar tamamen asılsızdır. İlişkilerimiz oldukça iyidir. İddiaların herhangi mesnedi yoktur” dedi. DİTİB’in gelişen ve değişen şartlara göre yeni teşkilat şeması oluştu DİTİB’in yeniden yapılanması ile ilgili bilgi veren Genel Başkan Prof. Dr. Er; “Daha önce

basına intikal ettiği gibi tüzüklerle ilgili spekülasyonlar vardı. Şu an Almanya geneli tüzüklerin kabul görme oranı % 70’i buldu. Bunlarla alakalı farklı görüşleri olan üye derneklerimiz vardı, onlardan da kabul görenler oldu, bu süreç bütün ivediliğiyle devam ediyor. Eyalet birliklerimiz oluştu, federal bazda gençlik ve kadın kolları teşekkül etti. Eyaletlerde bu oluşumlar tamamlandı. Hazırlanan tüzükler eyaletlere gönderildi. DİTİB, gelişen ve değişen şartları göre yeni bir teşkilat şemasına kavuştu. Bu teşkilat şemasına göre görev alanları ortaya kondu ve çalışma yönergeleri hazırlandı ve kabul gördü. Özellikle eğitim çalışmalarımızın geliştirilmesi için DİTİB Akademi ile Kadın Aile, Gençlik, Spor ve Sosyal Hizmetler Merkezi Müdürlüğümüz kuruldu. Özellikle DİTİB Akademi çok önemli fonksiyonlar ifa edecektir. 2006 yılında Uluslararası İlahiyat programı başlatıldı, ayrıca değişik üniversitelerde İslam teoloji birimleri oluştu. Almanya’nın değişik üniversitelerinde İslam bölümlerinden mezun olanların, hemen din görevlisi olmaları mümkün olmamaktadır. Bu sebeple bunların belli bir süre staj eğitimi görmeleri gerekmektedir. Bu maksatla Katolik, Protestan ve Yahudi cemaatlerin Akademileri ile işbirliği yapılarak bu arkadaşlarımız için seminerler vermeye çalışıyoruz. Ayrıca DİTİB olarak anaokulları üzerinde çalışıyoruz. İlk çalışmamızı Mannheim’de yapmıştık. Bunu Köln ve Hannover takip edecektir. Ardından da Dortmund şehrinde böyle bir çalışmamız olacaktır. Çeşitli İslam bilimleri ve din pedagojisi bölümlerinde okuyan öğrenciler için tatillerde dini bilgilerini geliştirmek amacıyla sertifika programları hazırlıyoruz. Bölümlerin bulunduğu yerlerde öğrenci evleri talepleri bulunmaktadır. Öğrenci evleri açılması ile ilgileniyoruz. Bu anlamda ilk çalışmamızı Tübingen’de başlattık. Fizibilite çalışmaları yapılan yerlerde bu gibi faaliyetlerinde bulunmak istiyoruz.” dedi.

12


bizden

16. Kur’an-ı Kerim‘i Güzel Okuma Yarışması Almanya Finali Yapıldı Din Hizmetleri Müşavirliği ve DİTİB işbirliği ile bu yıl 16. si düzenlenen “Kur’an-ı Kerim‘i Güzel Okuma Yarışması“ Almanya finalinin birincisi Mainz bölgesinden Osman Meydan oldu.

Eğitimi Uzmanı Mehmet Çelebi yer aldı. Yarışmaya Berlin, Düsseldorf, Essen, Frankfurt, Hamburg, Hannnover, Karlsruhe, Köln, Mainz, Münih, Münster, Nürnberg ve Stuttgart bölge birincileri katıldı.

Almanya geneli bölge birincilerinin katıldığı “16. Kur’an-ı Kerimi Güzel Okuma Yarışması“ finali, geçen yılın Almanya birincisi Köln bölgesinin ev sahipliğinde Hückelhoven DİTİB derneğinin katkılarıyla gerçekleşti.

Değerlendirme sonucu Mainz bölgesinden Osman Meydan birinciliği, Düsseldorf bölgesinden Abdülkadir Karabulut ikinciliği ve Münster bölgesinden Yüksel Kaya da üçüncülüğü elde ettiler.

DİTİB Özel Kalem Müdürü Alaattin Salçık’ın sunumu ile gerçekleştirilen yarışmaya, Din Hizmetleri Müşaviri Vekili Ramazan Ilıkkan, Din Hizmetleri Ataşeleri, din görevlileri, dernek yöneticileri, öğrenci velileri ile çok sayıda davetli katıldı.

Yarışmaya katılan gençleri tebrik eden Din Hizmetleri Müşavir V. Ramazan Ilıkkan, “Bugün burada çocuklarımız bizlere unutulmaz bir Kur’an ziyafeti sunmuşlardır. Yarışmaya katılan bütün yavrularımızı bir kez daha kutluyorum. Çocuklarımızı yetiştirip yarışmaya hazırlayan hocalarımızı, velileri ve derneklerimizi de ayrıca tebrik ediyorum.” dedi.

Mainz Din Hizmetleri Ataşesi Ahat Taşcı’nın başkanlığındaki yarışma komisyonunda Nürnberg Din Hizmetleri Ataşesi Mümin Şener, Köln Din Hizmetleri Ataşesi V. Mehmet Akif Ceyhan, DİTİB Merkez Camii Din Görevlisi Emre Şimşek, DİTİB Din Hizmetleri ve Din

13

16. Kur’an-ı Kerimi Güzel Okuma Yarışması Almanya Finali, dereceye giren yarışmacılara belge ve ödüllerin verilmesiyle sona erdi.



bizden

DİTİB Irkçılık & Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu Bu sayfalarda siz değerli okuyucularımıza DİTİB’in ırkçılık ve ayrımcılığa karşı yaptığı çalışmaları, ırkçılık ve ayrımcılığın tanımını sunacagız. Daha fazla bilgi için http://www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de adresini ziyaret edebilrisiniz. Modern İslam düşmanlığının stratejik unsurları Müslüman düşmanlığı, üzerine farklı projeksiyonlar yapılan karmaşık bir düşman imajıyla çalışır. Buna paralel olarak söz konusu önyargılar empirik araştırmaların sonuclarına karşı neredeyse tamamen kayıtsız kalırlar. İslam düşmanlarının Emcke‘nin1 ifadesiyle çirkin stratejileri, artık onu temsil edenlerin kendilerini ‚aydınlanmanın savunucuları‘ ve / veya ‚liberal hakların ve değerlerin koruyucusu‘ olmakla övünmeleriyle ortaya çıkmaktadır. ‚Bu tarz İslam düşmanlığının içinde bulunduğu çelişki, tahammülsüz olduklarını tolerans adına ve kendilerinin reddettiği kültürel ve dini çoğulculuğu da „Müslümanlar İslam‘a ait çoğulculuğu reddediyor“ gerekçesiyle reddetmeleridir.‘2 Modern İslam düşmanlığının özünü oluşturan yeni bir çifte stratejiden bahsetmek mümkün. Bu strateji, bir taraftan Müslüman azınlığı hedef alırken diğer taraftan da Müslümanları zararsız diye savunan gayrimüslim çoğunluğa karşı cephe almaktadır. Bunu yaparken de bu tarz İslam düşmanlığının temsilcileri kendilerini aydınlanmacı olarak gösterip, gayrimüslim çoğunluğu da aydınlanmanın değerlerini reddeden bir dinin hem taraftarları hemde destekçileri olarak lanse ederek saf dışı bırakıyor olmalarıdır.3

15

Modern aşırı sağcıların da İslam düşmanlığı konusunu, kampanyaları için stratejik bir unsur olarak kullandıklarını da giderek artan oranda tespit etmek mümkündür. Bu arada söz konusu aşırı sağcı ve İslam düşmanı gruplar arasındaki sınırlar ‚sözlü transstratejilerle‘ giderek birbiriyle karışmaya başlamıştır. Bununla bağlantılı olarak, kimin ne söylediğini ortaya koymak da zorlaşmaktadır. Buradaki hedef, aşırı sağcı düşüncelerin toplumdaki genel kabulünü artırmaktır.4 Farklı araştırmaların da ortaya koyduğu gibi, İslam düşmanı ifadeler toplumun merkezine kadar ulaşmayı başarmıştır. Bu da aşırı sağın bilinçli olarak ‚politik mimikri –benzeşme‘ stratejisini seçtiğini gösterir. Özellikle internette çok sayıda İslam düşmanı metinler bulunması bundandır. Stratejik olarak bu metinler İslam‘ı eleştiren çıkışlardan, İslam ve Müslümanlarla ilgili önyargılı ifadelere ve dahası açık İslam düşmanlığına kadar geniş bir yelpazede yer almaktadır. Özellikle burada fazlasıyla kasıtlı provokasyonlarla çalışılır. Hepsinden önce açıkça ırkçı olan veya kasıtlı olarak provoke etmeyi ve onur kırmayı hedeşeyen resimler ve resim montajları kullanılır. Provokasyonların hedefinde çoğunlukla kadınlar, Peygamber Efendimiz ve Allah bulunur. Ayrıca metinlerin yorum fonksiyonlarıyla da İslam düşmanı başka aktörlere zemin hazırlanır ve onların yazdığı İslam düşmanı yorumlar silinmeyerek kullanılır. Diğer taraftan açıkça İslam düşmanı olmadığı anlaşılan aktörlerin de giderek Emcke‘nin tarif ettiği modern İslam düşmanlığının stra-


tejilerini kullandıkları gözlemlenmektedir. Bu bir taraftan İslam düşmanı söylemlere karşı herhangi bir toplumsal kınamanın olmayışından ve de İslam düşmanlığına ait unsurların, bilinçli yada bilinçsiz olarak bazı kişilerin kendi pozisyonunu desteklemeleri için kullanmalarından kaynaklanabilir. Bu durum, toplumda gelişen ve İslam düşmanı içeriklerin giderek günlük iletişime ve toplumun merkezine doğru ilerlediğinin ve tehlikeli bir alışkanlık sürecinin oluştuğunun işareti olabilir.

che in Deutschland: Gewalterfahrungen, Integration, Medienkonsum, Zweiter Bericht zum gemeinsamen Forschungsprojekt des Bundesministeriums des Innern und des KFN (Forschungsbericht Nr. 109), Hannover 2010, S. 111

Bkz. Emcke, Carolin: Der verdoppelte Haß der modernen Islamfeindlichkeit, in: Heitmeyer, Wilhelm (Hrsg.): Deutsche Zustände, Folge 9, Berlin 2010, S. 214 ff. 2 Emcke 2010: S. 217 3 Bkz. Emcke 2010, S. 220-221 4 Bkz. Baier, Dirk et al.: Kinder und Jugendli1

SESSİZ KALMA DİTİB IRKÇILIK & AYRIMCILIKLA MÜCADELE BÜROSU www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de 12


bizden

İş-siz ve Eş-siz Bedirhan GÖKÇE

Modern Dünya diye tabir edilen bir dünyada yaşıyoruz. Fazla değil 25 sene önce sayılı insanın arabası varken, bugün yan semtlerde bile arabalardan yürünemez hale geldi. O gün evde ev telefonu bile yokken, her evin fertlerinde birer telefon var bugün. Bilgisayara bakıp bu nasıl televizyon denen günlerden, her evde ya da her elde bir bilgisayar var bugün. VHS- Beta Videolardan, DVD-VCD-mp3-mp4 say say bitmez… Canlı yayın yapmak için koca koca canlı yayın araçlarından 3G yayınlarına kadar. Çamaşır, bulaşık, kurutma makinelerinden bahsetmem uçuk bile kalabilir…

değişti. Kır düğünlerinden, salon düğünlerine, otel düğünlerinden havuz başı düğünlerine; Okul kıyafetlerimizden, kullandığımız parfüme, masum Türk sinemasından, masumiyetini yitirmiş dizilere varıncaya kadar her şey… Değişmeyen ne ? DEĞİŞİM Mİ? Nerdeyse her evde bir anti-depresan denen depresyon ilaçları mevcut. Herkes yorgun uyanıyor güne, herkes bunalım. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı, kimse kimsenin derdi ile dertlenmek istemiyor,Herkes huzursuz. Ülkemizin en büyük sorunu işsizlik derken,

Bugün internetin girmediği neredeyse ev ve iş yeri yok… Modern çağın dünyadaki nimetlerinden birebir yararlanan bir ülke olduk artık…

Çevrenizdeki işsizlerin kaçı gerçekten işsiz? Yani parasını ya da işi küçümseyip çalışmayan, orda burada zaman öldürürken iş beğenmeyen kaç kişi var?

Her şey ama her şey değişti, sadece teknoloji mi?

Peki ya eş beğenmeyen, eş beğenme kriterleri değişen?

Biz değiştik, binalar değişti, değerlerimiz

Onlar kendilerini eş-siz bulduklarından

17


dolayı işsiz, Belki de işsiz olduklarından dolayı eşsizler…

Her şey değişse de senin eş-siz egon değişmediği sürece hiçbir şey değişmez. Gökten üç elma düştüğünü duydum ama ne iş düştüğünü duydum ne de eş…

ŞİMDİ insan neden depresyona girer… Sevdiğini ve işini kaybetmekten. Evet; sevdiğinden ayrılan eşe, ekonomisi bozulan işe muhtaç. Peki, modern çağın vebası bu psikolojik sorunları yaşayanlar, Bu iki beklentinin internetin fiber optik kablolarından mı çıkacağına inanıyorlar ki; Bütün günlerini internet başında aylak aylak geçiriyorlar…! Sonuç olarak;

18


bizden Yazar/Senarist Ahmet Turgut’un kaleminden...

İnşa veya İmha

Sanatçının Rabbi Ahmet TURGUT / Yazar - Senarist

“Her şey zıddıyla kaim!” derler. Vazedilen, olumsuzlama üzerinden tariflemedir. İyinin anat, dilimize Arapçadan girmiş bir kebilinmesi için kötü, güzelin takdir edilmesi lime... Üzerinde uzlaşılmış genel geçer için çirkin, doğrunun seçilmesi için yanlışa bir tanıma sahip değiliz. Lakin biliriz ihtiyaç duyulduğu anlatılır. Çoğunlukla da ki; zevk, haz, rağbet misali bileşenleri vardır. pratik karşılığı olan verimli bir yöntemdir. Ta Eskilerin diliyle zarafet ve letafet ister. Bilinçki, yerli yerince kullanılmayıncaya dek… li emekler ve sıra dışı tasavvurlar sayesinde eserler verir. Göze, kulağa ve ille de gönülleÖzellikle de toplumsal sahalarda dikkat edilre hitap eder. mesi gerek. Zira kimileri için kadın olmak, erkekle mücadelenin adıdır. Kürt olmak, Türk Birçoğumuz duymuştur. Peygamber Efendiolmamanın karşılığıdır. Sünnilik, Aleviliğin miz (s.a.v.) ashabıyla beraber yürürken bir zıddıdır, vs… hayvan leşiyle karşılaşır. “Dişlerine bakın, ne kadar güzel!..” der. Yani doneyi sunar. ResTeşhisler hem sağdan sola, hem soldan sağa min çirkin tarafına değil, hayvancağızın dişkendini gerçekleyebiliyor. Artık sadece zalim lerine dikkat çeker. Çirkindeki güzeli gösveya güçlü olan değil mağdur ve zayıf olan terir. da kendisini –veya düşüncelerini- sürekli olarak ‘öteki’ ile tarif etmenin ve tavrını ‘öteki’ Şüphesiz ki; o diş ancak leşin içinde olunca üzerinden kurmanın hesabında… güzelliğiyle dikkat çeker. Kuyumcunun önünden geçerken “Bakın, bembeyaz dişler “Onlar söylüyorsa yanlıştır!” yargısı en yaygın gibi sıra sıra inciler var!...” demenin sanatsal referans olma yolunda. Üstelik “Onlar” ve bir karşılığı yok... “Biz” kriterleri de hepten şaşmaya başladı.

S

Nitekim tarih boyunca muteber bulunmuş Misal: Orta öğretimde Kur’an-ı Kerîm derslesanatçıların belki de en büyük gayesi bu rinin başlayacağı konuşulurken bir milletolagelmiştir. Onlar çirkinde bile mevcut güvekili çıkıp “Öyleyse Alevilik dersi de olsun!” zelliği bulup muhataplarının önüne serebidiyebiliyor. Nasıl bir muhakemenin böylesi len nadide şahsiyetlerdir. Günümüzde böybir sonuca ulaşabildiği başlı başına merak lesi sanatkârları özler olduk. Zira sanatı ve konusudur. Aynı kulvarda olmayan ‘şey’ler sanatçının neye hizmet ettiğini unutmuş arasında güya mütekabiliyet aramak ya durumdayız. cehaletin, ya da başka hesapların sonucu olmalı… Sahi, sanatı itibariyle sanatçının Rabbi nedir?

19

Alevilerin bilmediğimiz bir kutsal kitapları mı var? Asla!.. El-Musavvir olan Allah... Varlığı ve işleyişi hakkıyla tasvir eden... Sünniler, Aleviler ve Şiiler –mezheplerin kuSûreti ve sîreti layığınca biçimlendiren... rumlaştığı- bin yıldır aynı Kitaba iman etVe tüm tasarımların biricik sahibi olan Allah. mekteler. Ve özde aynı Kelime etrafında buluşuyorlar: “La ilahe ill’Allah, Muhammed’enSanatını Hakk’a amade kılmak derdindeki Resulullah!..” bir sanatçı bu İsm-i İlâhiye tecelligâh olmak zorunda... Üstelik sadece iyi-güzel-doğru olan da değil kötü-çirkin-yanlış olanlarda da müşterekliPeki, Allah Musavvir İsmi üzerinden ne yapğimiz var. Zaaflarımız ve defolurumuz da makta?.. aynı. Bizim kıstaslarımıza göre “İyi” dediğimiz şeyleri de biçimlendiriyor. Bizim kıstaslarıNasıl mı? mızın “Kötü” dediği şeyleri de... Her üç gelenekteki insanlar da diğerlerini taAyınıyla güzelliğe ve çirkinliğe de form verinımıyor, tanımak noktasında empati gelişyor. Tabii esere muhatap olan bizlerin bakıtir(e)miyor. Dolayısıyla müfteri olmak ortak şıyla... paydasında buluşuyoruz. Birbirimizle ilgili yığınla iftiraya ve efsaneye sahibiz. Sanatçı bu yüzden Rabbin Musavvir ismine hürmet edebildiği ölçüde sanatında Hangi mezhepten olursak olalım, akl-ı selim derinlik kazanabilmekte... sahipleri farkındalar ki; geleceği birlikte inşa etmek zorundayız. Peki, her sanatçı imanlı mı olmalı?.. Böylesi bir şart yok. Ama her sanatçı hakikaHer üç gelenekteki insanlar da Ehl-i Beyt’in tin aşkınlığını hissetmek zorunda. rol model olduğunu ifade etmekteler. Sıradan bakışla algılananların hakikat olmaAma Ehl-i Beyt’i sadece ‘Öteki Müslümanlar’ dığını idrak etmesi lazım ki; ideal olanı, ile iddialaşırken hatırlıyoruz. Gömleği arkadütopya olanı ve rüyaya mukabil olanı takip an yırtıp dile düşen Züleyha’nın Mısırlı diğer edebilsin. kadınlara Hz.Yusuf’u göstermesindeki gibi yalnızca ispat ile meşgulüz. Eğer hayranlığıİlk anda gördüğünü mutlak güzellik veya mıza delil bulma derdimiz, O Seçkin Güzelmutlak hakikat gibi algılarsa bu algısının liğin aynası olma şuuruna çıkabilseydi Ehl-i


Beyt’i düşünürken, hatırlarken başkaları yerine öncelikle nefislerimizle kavga ederdik. Zira O Seçkin Güzellerin Âlemlere Rahmet olan Ceddi buyurmuştu: “En büyük mücadele kişinin nefsine karşı olandır.” Üç mezhebin bağlıları da kendi içlerinde bile öfkede buluşup umutta ayrılmaktalar. Üç ekolünde kendi içlerinde üzerinde uzlaşabildiği temsil makamı yok. Hiçbir dernek ve/ veya vakıf, kişi Alevileri, Şiileri yahut Sünnileri tek başına temsil edemiyor. En hazin olan ortak özelliğimiz yukarıdaki tespitleri aynen kabullenip yine de kendimizle yüzleşmekten kaçınıyor oluşumuz. Evet! Her şey zıddıyla kaim. Bu söz ‘şey’in kendisine biçtiği değer ve istikamet ile iç içe…

Bizlere İblisçe ego pompalayan ve üstünlük zanları sunan nefislerimiz, sevdagâh olan kalplerimiz ile savaşmakta. Mazlumlar katledilirken bile uyuyan vicdanlarımız, merhametimizi gölgelemekte. Başka kaygıların esiri olan aklımız, temiz ve arı düşünüşü bloke edip basiretimizi bağlamakta. Zıtların mücadelesini olması gereken mecralarda aramadıkça, paravan mütekabiliyetler üzerinden kendimizi ve geleceğimizi ipotek altına alıyoruz. Son söz yine niyazımızdır! İçimizdeki ‘öteki’den, ‘asli olan cevher’e yolculuk için yine Sana muhtacız ey Rabbim! Sevip de metheylediğin Güzeller hürmetine bizlere sevgi ve güzellikler lütfeyle!..

20


din

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. (Sad, 29)

K

ur’an’ın temel amacı, insanın Allah’a kulluk etmesi, ilahî buyruklar istikametinde yaşayarak dünya ve ahirette saadete ermesidir. Bahsedilen bu ana gayenin gerçekleşebilmesi için, Kur’an’ın ortaya koyduğu prensipler çerçevesinde insanın bir hayat boyu ilkeli bir yaşam tarzına sahip olması gerekmektedir. Zaman zaman yanlışlara sapsa da insanın temel amacı ve hayat felsefesi Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır.

2321

da Kur’an’ı anlama konusundaki çabalarımızın oldukça yetersiz olduğu görülecektir. Bir ömür geçiyor, neredeyse Kur’an’ı elimize almıyoruz. Yüzünden okuma ve ölülerimizin ruhuna göndermek üzere birkaç sureyi ezberlememiz ile Kur’an konusunda çocuklarımıza karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi zannediyoruz. Hâlbuki birkaç sureyi manasını özümsemeden ezberlemekle Kur’an’ın aydınlık dünyasına adım atmamızın mümkün olmadığı ortadadır.

İnsan, hem Rabbine karşı olan kulluk görevlerinde hem de diğer insanlarla olan ilişkilerinde doğru yoldan sapmaması için Kur’an’ın irşat ve uyarıları ile daima yüz yüze bulunmalıdır. Çünkü ancak bu şekilde vahyin hedefleri doğrultusunda kendini eğitmesi ve terbiye etmesi mümkündür. Dolayısıyla Kur’an eğitimi hayat boyu devam eden bir süreçtir. Çünkü Kur’an’la irtibatı kopan bir aklın ve kalbin nefsani ve şeytani dürtme ve saptırmalara açık olacağı açıktır.

Kur’an’ı, manasını bilmeden, tilavet etmek elbette ki sevaptır. Çünkü Yüce Allah’a yaklaşmamıza vesile olan hiçbir yöneliş karşılıksız kalmaz. Mesela yolda insanların yürümesine mani olan bir taşı kaldırmak veya tebessümle insanlara yaklaşmak da sevap fiillerdir. Dolayısıyla Kur’an tilaveti de, Yüce Allah’a bir yaklaşma, bir yöneliş olduğu için geniş manada ibadet kavramı içerisine girer. Ancak “manası anlaşılsa da anlaşılmasa da Kur’an okumak ibadettir” diyerek bu iki fiilin aynı seviyede faziletli olduklarını söylemek ne kadar doğru olur? Çünkü Kur’an’ın temel amacı getirdiği ilahî buyrukların yaşanmasıdır.

Bugün toplumumuza baktığımız-

Günümüzde halkımızın belirli bir


kısmının hayatında Kur’an tilavetinin önemli bir yeri vardır. Ancak çoğunlukla Kur’an’ın manası dikkate alınmadan okunmaktadır. Kur’an’a olan sevgi ve saygının bir neticesi olarak hatimler indirilmekte, ramazanlarda mukabeleler takip edilmektedir. Kur’an tilavetini hayatının bir parçası haline getiren nice Müslüman, hatimler indirmekte hatta ramazan ayında Kur’an’ı baştan sona birkaç defa tekrarlamaktadır. Bu çabalar elbette ki boşuna ve anlamsız değildir. Çünkü insanımız bunu ibadet şuuru içerisinde yapmakta ve ilahî kelamı manasını anlamasa da tilavet etmekten manevî bir haz almaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki, bu tür çabalar içerisinde bulunanlar, belki de gereğini yerine getirmedikleri bir ayeti tekrarlamakta, ne var ki ibret nazarıyla onu okuma fırsatını hiçbir zaman bulamamaktadırlar. İbadet niyetiyle defalarca tekrarlanan bir ayetin pratikte ihmal edilmesi ve günah işlenmeye devam edilmesi bir çelişki değil midir? Dolayısıyla bu kimseler, okudukları ayetlerden bir iki sayfasını açıklamalı bir meal veya tefsir eşliğinde anlamaya çalışsalar ve buradaki ilahî uyarı ve irşatlarla kendi hayatlarını test etseler, dindarlıklarının gelişmesi açısından elbette ki çok daha faydalı bir iş yapmış olurlar. Netice olarak şu söylenebilir: Kur’an’la olan ilişkimizi, şekli ve salt duygu boyutundan kurtararak, Hz. Peygamberle başlayan ve Sahabe ile devam eden dönemlerdeki gibi, bilgi boyutuna taşımamız gerekmektedir. Bu bilgi, hayatın değişik faaliyet alanların-

da karşılaşacağımız durumlarla alakalı olarak ilgili ayetleri hatırlayabilecek ve yolumuzu aydınlatabilecek bir düzeyde olmalıdır. Çünkü akılda tutulmayan ve kalbe nakşedilmeyen ayetlerin bizim hayatımızda yansıması ve ışık tutması mümkün değildir. Nitekim İsrailoğulları bağlamında, vahyi aklımızdan çıkarmamamız ve sımsıkı bir şekilde ona sarılmamız gerektiğine Bakara Suresi’nin 63. ayetinde işaret edilir. Bu bağlamda mesela hak hukukun söz konusu olduğu bir yerde adaletli davranmanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan Nisa Suresi’nin 135. ayetini hatırlayabilmeliyiz. Yine başımıza bir musibet geldiğinde, bir denemeye tabi tutulduğumuz da, sabretmemiz halinde Mevla’nın bizleri müjdelediğini ifade eden Bakara Suresi’nin 155. ayetine bir bağlantı kurabilmeliyiz. Yine kin, husumet, kibir gibi nefsani ve şeytanî dürtmeleri iç dünyamızda hissettiğimizde, ilgili Haşr Suresi’nin 10. ve Lokman Suresi’nin 18. ayetlerinin içerdiği uyarı ve ikazları aklımıza getirebilmeliyiz. Kısaca, Kur’an’ı hayatımıza taşımak ve onun aydınlığında yürümek için ayetleri akıl ve kalbimizle muhakkak buluşturmalıyız.

Kur’an’la olan ilişkimizi, şekli ve salt boyutundan kurtarmalıyız.

22 24


en sevgili Prof. Dr. İ. Hakkı Ünal Din İşleri Yliksek Kurulu Üyesi

BİR İFTİRA ÜÇ GERÇEK Hz. Aişe’ye atılan iftira (ifk) olayında Allah Rasulu (s.a.ş.) ona şöyle hitap etmiştir: “Ey Âişe! Senin hakkında bana şöyle şöyle şeyler ulaştı. Eğer bunlardan beri isen Allah seni tebrie edecek (temize çıkartacak) tir. Eğer bir günaha bulaştıysan Allah’tan af dile ve O’na tevbe et. Çünkü kul itirafta bulunur ve tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder.” (Buhârî,

Megazî, 34.)

Bu hadis, Hz. Aişe’nin, hayatında karşılaştığı en talihsiz olaylardan biri olan “ifk hadisesi” ve akabinde geçirdiği sıkıntılı günleri detayıyla anlatan uzun bir rivayetin parçasıdır. İfk hadisesi, hicretin 6. yılında, Hz. Peygamber’in, Mustalıkoğullarına karşı düzenlediği seferin dönüşünde meydana gelen bir olay dolayısıyla patlak vermiştir. Allah Rasulu (s.a.s.) ile birlikte bu sefere katılan Hz. Aişe, dönüş yolculuğunda, ordunun konakladığı bir yerde, tam hareket edilmek üzereyken, devesi üzerinde taşınan ve hevdec adı verilen kapalı, yuvarlak ve üstü kubbeli kafesinden def-i hacet için çıkmış ve bu arada gerdanlığını kaybetmişti. Gece karanlığında gerdanlığını ararken biraz oyalanmış ve bu arada ordu hareket etmişti. Hz. Aişe’nin dışarı çıktığını görmeyen taşıyıcılar, genç ve zayıf olan Hz. Aişe’yi içinde zannederek hevdecini deveye yükleyip yola koyuldular. Geri döndüğünde ordunun uzaklaştığını gören Hz. Aişe, kendisini almaya gelirler umuduyla olduğu yerde beklerken uykuya daldı. Bu esnada ordunun artçılarından olan Safvan b. Muattal ismindeki sahabi, Hz. Aişe’yi görüp uyandırdı ve devesine bindirerek orduya yetiştirdi. Hz. Aişe ile Safvan’ın yalnız geldiklerini gören münafıkların reisi Abdullah b. Ubey, onlar hakkında iftiraya başladı. Buna alet olan birkaç kişinin katılımıyla iftira ve dedikodu yayılmaya başladı. Olayın gerçek mahiyetinden haberdar olmayan sevgili Peygamberimiz ailesiyle ilgili dedikodulardan son derece rahatsız oldu. Kendisine yapılan iftirayı duyan Hz. Aişe’de Hz. Peygamber’in izniyle babasının evine gitti ve üzüntüsünden günlerce ağladı. Bu olaydan bir ay sonra Hz. Aişe’nin suçsuz olduğunu bildiren ayetler geldi. Bu ayetlerde, yapılan dedikoduların tamamen asılsız ve iftira olduğubildirildi. Hz. Aişe’nin namuslu olduğu haber verildi. Müminlerin bu olayı işittiklerinde iftira olarak değerlendirmeleri gerektiği hatırlatıldı ve bu şekilde hareket etmeyenlerin tavrı kınandı. Allah’ ın, müminleri, bir daha buna benzer bir durumu tekrarlamaktan sakındırıp uyardığı açıklandı. İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzu eden kimselerin çetin bir azaba uğrayacağı bildirildi. (Nur, 11-21.) Allah Rasulu, masum olduğunu bildiren ayetlerin nazil olduğunu büyük bir sevinçle Hz. Aişe’ye müjdeledi. Ancak, yapılan dedikoduların etkisinde kaldığını düşündüğü ve bu yüzden kırgın olduğu

23


anlaşılan Hz. Aişe’nin Allah Rasulu’ne verdiği cevap oldukça manidardı: “Aziz ve Celil olan Allah’a hamd ediyorum sana değil.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/30.) Hz. Peygamber halka bir açıklama yaparak durumu bildirdi ve olayla ilgili nazil olan ayetleri okudu. İftiraya karışanlara kazf cezası (Bk. Nûr, 4.) uygulanmasını emretti. Allah’ın bildirmediği ve kendisinin de başka yollardan haberdar olmadığı bir olay hakkında Allah Rasulu’nun tereddüt içinde kalması gayet doğaldır. Gaybı bilmediğine ve insanların kalplerinden geçeni de okuyamayacağına göre, yapılan dedikodulardan etkilenmesi kaçınılmazdır. Buna rağmen ailesine ve Safvan b. Muattal’a güvendiğini, onun hiçbir zaman evine yalnız başına girmediğini belirtmiş, Hz. Aişe’ nin hizmetçisi Berîre’den ve eşi Zeynep’ten de Hz. Aişe ile ilgili bir şüpheleri olup olmadığını sorarak onların tezkiyelerini almıştır. (Buhârî, Megâzî, 34.) İşte bu noktada Hz. Peygamber, sevgili eşine, bu günahı işlediğine açıkça delalet eden bir kelime yerine, ona yaklaştığı ya da bulaştığı ihtimalini ifade eden bir kelime seçerek nasihatte bulunmuş ve bir kusur işlediyse Allah’tan af dilemesini istemiştir. Bu hadisten çıkarabileceğimiz ilk önemli sonuç, kulun hata ve günahtan masun (korunmuş) olmadığı, günahların kefaretinin de ancak yapılan iyilikler ve Allah’tan samimi bir kalple af dilemek olduğu hususudur. Görüldüğü üzere sevgili Peygamberimiz, dedikoduların alıp yürüdüğü bir ortamda, gerekli soruşturmaları yapmış ve en önemlisi, olayın netlik kazanmadığı dönemde bile eşine kötü muamelede bulunmamıştır. Hadisten çıkartılabilecek ikinci sonuç, insanlar hakkında su-i zanda bulunmamak ve ispat edilememiş olaylardan dolayı kimseyi suçlamamaktır. Bilindiği gibi, kişilerin, özellikle hanımların dış görünüşüne, kılık kıyafetine ve bazı davranışlarına bakarak olumsuz yargılarda bulunmak özellikle erkeklerin çok yaptıkları bir iştir. Hâlbuki Cenab-ı Hak, iffetli kadınlara zina isnadında bulunup da dört şahit getiremeyenlere 80 sopa vurulmasını ve şahitliklerinin ebediyen kabul edilmemesini emretmiştir. (Nur, 4.)

Peygamberimiz, dedikoduların alıp yürüdüğü bir ortamda, gerekli soruşturmaları yapmış ve en önemlisi, olayın netlik kazanmadığı dönemde bile eşine kötü muamelede bulunmamıştır.

Hadisten elde edilebilecek üçüncü sonuç ta şudur: Hz. Aişe bu sıkıntılı günlerinde bir ay boyunca babasının evinde kalmış ve anne-babasından çok yakın destek ve teselli görmüştür. Bu tür iftira ve isnatlara maruz kalan günümüz kadınlarının birçoğunun en başta ailelerinden gördükleri şiddet ve dışlama düşünülürse Hz. Aişe’nin ebeveyninin takındığı tavır örnek alınacak bir tavırdır. Çünkü dinimiz, bir sıkıntıya maruz kalan din kardeşinin yardımına diğerlerinin koşmasını emretmekte, bir yanlışa düşene, diğerlerinin, “iyiliği tavsiye ve kötülükten sakındırma” görevini yerine getirmesini istemektedir. Bu görevleri öncelikli ve en etkili şekilde yapabilecek olanların da kişinin ailesi olduğunda şüphe yoktur.

24


din

DUHA SURESİ Ahmet BAYER / Din Görevlisi

Adını ilk ayetteki „kuşluk, gündüz „ anlamına gelen ed-duha kelimesinden alan ve 11 ayetten oluşan Duha süresi, resmi sıralamada 93, iniş sırasına göre ise 11. Suredir Fecr suresinden sonra, İnşirah suresinden önce Mekke´de inmiştir. Rivayete göre Fecr suresinin inişinden sonra öncekine nisbetle daha kısa bir süre vahiy kesilmiş, müşrikler bu olayı kullanarak Hz. Peygamber´e, „Herhalde Rabbin sana darıldı ve seni terketti“ demişlerdi. Bu sözlerden dolayı Hz. Peygamber´in duyduğu üzüntü üzerine bu sure inmiştir. (Taberi, XXX,148). Bu surenin de yeminle başlaması önceki surelerle benzerlik oluşturmaktadır. Bu surede Resulullah (SAV)´e risalet öncesinde verilen nimetler hatırlatılmakta, ayrıca peygamberlik süresince verilecek olanların da müjdesi verilmektedir. Müşriklerin üzücü söz ve davranışlarına karşı bir teselli olmak üzere Hz. Peygamber´e, yüce Allah´ın himayesi sayesinde çocukluğundan itibaren nice güçlükleri aşarak bugünlere geldiği ifade edilmekte ve kendisinin de yetime, yoksula iyi davranması emredilmektedir. 1.-3. AYETLER:“ Kuşluk gibi aydınlık gündüze ve karanlığı çöken geceye yemin olsun ki, Rabbin seni terketmedi ve sana darılmadı.“ İlk ayetteki ed-duha kelimesi, hem Güneş´in en etkili ve en parlak olarak dünyaya ilk vurduğu kuşluk vaktini, hem de bütünüyle gündüzü ifade etmektedir.İkinci ayet de hem yatsının karanlığını, hem de hem de bütün geceyi ifade edebilir.Her iki durumda da yemin ifadeleri ışığı ve karanlığı şahit kılmaktadır.Yüce Allah gündüze ve geceye yemin ederek bütün zamanı hayata şahit kılmakta ve zamanın önemini ortaya koymaktadır. Ve

25

kul istemediği sürece onu terketmeyeceğini bildirmektedir. Ayette vurgulanan husus, kısa bir müddet vahiy alamayan Hz.Peygamber´in, çevresindeki düşmanları tarafından „Rabbi onu terketti, onu unuttu“ şeklindeki rahatsız edici ifadelerine Yüce Allah´ın cevap vermesidir. Rabbi onu terk etti, ne de ona darıldı. Bu ayetlerde, müşriklerin aksine Hz. Peygamber´in sahipsiz bırakılmadığı ve onu koruyup gözeten varlığın Yüce Allah olduğu kendisine hatırlatılmaktadır. Yüce Allah, O´na yönelen ve güvenen Peygamberini terk etmediği gibi, zorda olan ve Allah diyen mu´minleri de hiçbir zaman terketmeyecektir. Böylece merhametin ve sevginin kaynağı olan Rabbimiz, bizden daima O´na yönelmemizi istemektedir. 4-5. AYETLER:“Muhakkak ki (Peygamberliğin) sonraki dönemi, senin için ilk döneminden daha iyi olacaktır. (Bu çerçevede) Rabbin, bir süre sonra sana çeşitli imkânlar bahşedecek ve sen mutlu olacaksın.“ Yüce Allah, yeminlerden sonraki bu ayetlerde özelde Hz.Peygamber´i, genelde bütün mü´minleri içerecek şekilde bir motivasyona daha yer vermekte, kulunu terk etmesi bir yana, onu başarıya ulaştıracağını müjdelemektedir. Bu ayetteki el-ahiret ve el- ula kelimelerinin anlamları konusunda çeşitli yorumlar yapılabilir: 1. “Ahiret, senin için dünyadan daha hayırlıdır.“ 2. “Peygamberlik dönemi, senin için hayatının peygamberlik öncesi döneminden daha hayırlıdır.“


3. 4.

“Peygamberliğin sonraki dönemi, senin için ilk dönemden daha hayırlı olacaktır.“ “Doğru bir işin sonu, başlangıcından daha hayırlı olur.“

Bu ayetlerde, bütün hayırlı işlerin akıbetinin başlangıcından daha hayırlı olacağı ve Yüce Allah´ın insanlara yardım yapacağı ifade edilmektedir. 6-8. AYETLER:“Nitekim seni yetim bulup barınmanı sağlamadı mı? Şaşkın bir haldeyken seni doğru yola O iletmişti.İhtiyaçlıyken seni O zengin etmişti.” Bu ayetlerde Yüce Allah, geçmişte Hz. Peygamber´e verdiği bazı nımetleri hatırlatmaktadır.Hz. Peygamber, annesi ona hamile iken babasını, altı yaşında iken de annesini kaybetmiş; önce dedesi Abdulmuttalıb´in, onun ölümünden sonra da amcası Ebu Talib´in himayesinde yetişmiştir. Ebu Talib, yeğeninin peygamberliğini kabul ettiğini açıkça ilan etmemekle birlikte düşmanlarına karşı onu korumuştur. Fakat Ebu Talip ve Hz. Peygamber´in eşi Hatice vefat edince müşrikler ona karşı saldırılarını arttırmışlardı. Bu sürede Allah, o güne kadar peygamberine verdiklerini hatırlatarak teselli etmiş, geleceğinin daha iyi olacağını da müjdelemiştir. Yetimken barındırılması, şaşkınken huzura kavuşturul-

ması ve fakir veya yalnızken zenginleştirilip yalnızlıktan kurtarılması… 9-11. AYETLER: “ Öyleyse yetimi sakın ezme. Sorup isteyeni sakın azarlama. Sadece Rabbinin nimetini anlat.“ Surenin son ayetlerinde, daha önce verilen bütün nimetlerin karşılığı olarak, yetimlerin ezilmemesi, sorup isteyenlerin azarlanmaması ve Kur´an nimetini anlatmanın önemi vurgulanmaktadır. Buna göre Allah onu yetim iken korumuştur; o da yetimi incitmemeli, himaye etmelidir. Allah ona ne yapacağını bilmez iken Kur´an´ı göndererek onu bu halden kurtarıp yolunu aydınlatmıştır; o da kendisine bir şeyler sorup aydınlanmak isteyeni geri çevirmemelidir. Allah onu yoksulken zengin kılmıştır; o da kendisinden yardım isteyeni azarlamamalı, gereken yardımı yapabildiği kadar yapmalıdır. Bu hususlar örnek olarak sıralandıktan sonra „Rabbinin nimetlerini şükranla an“ şeklindeki genel ve kuşatıcı bir buyrukla Hz. Peygamber´in şahsında bütün insanlığa hitap edilmektedir. Duha suresi, Kur´an´ın hayatı aydınlattığı gerçeğini insanlığa sunmaktadır. Bu aydınlıktan faydalanmayı ve hakikat ışığını Kur´an´ da arayıp Hz.Peygamber´in örnek hayatını yaşamayı Rabbimiz ihsan eylesin.

26


mesneviden öğütler

,

Bedevi’nin Armaganı Zamanın birinde cömertliği dillere destan bir halife vardı. O kadar cömertti ki yaptığı bağış ve ihsanların haddi hesabı yoktu. Bu halifenin devrinde son derece fakir bir bedevi bir çölde karısıyla birlikte yaşıyordu. Bir gün karısı fakirlikten usanıp şikayete başladı. Dünyayı adama zindan etti. Adam kadına diller döktü nasihatler etti, sabrın faziletlerini anlattı fakat nafile kadın dinlemedi, sonunda da ağlayıp gözyaşı dökmeye başladı. Bunun üzerine adam dayanamadı. - “Ağlamayı bırak bir çare biliyorsan onu söyle.” dedi. Kadın fırsatını yakalamıştı biraz daha ağlayıp nazlandıktan sonra : - “Halifeye git derdini anlat o sana ihsanda bulunur, çünkü halife ihsanda nisan bulutunu geçmiştir fakir fukaranın ümit kapısıdır.” dedi. Adam: - “Yahu hatun iyi diyorsun da koskoca halifenin huzuruna eli boş varılır mı, benim götürecek bir hediyem yok ne götüreyim, o kutlu kişinin huzuruna nasıl varayım?” dedi. Kadın: - “Sen halifeye bir testi yağmur suyu götür, çünkü tatlı su çok değerlidir. Halifenin suyu kim bilir nasıl acı ve içilmez bir sudur.” dedi. Bu iş adamın aklına yattı ertesi gün bir testi suyu alarak yollara düştü, günlerce gittikten sonra nihayet halifenin sarayına vardı. Halifenin mihmandarları adamı karşılayıp güler yüzle tatlı sözler söyleyerek saraya aldılar. Halifenin sarayı Dicle nehrinin kıyısındaydı. Adam testideki suyu halifeye sundu, sonra getirdiği o suyu öve öve bitiremedi. Halife suyu teşekkür ederek aldı. Testiyi altınla doldurarak adama geri verdi. Adamlarına: - “Çöl yolu uzundur bu zavallı adamı Dicle yoluyla, gemiyle gönderin.” diye tembihledi. Halifenin adamları bedeviyi gemiye bindirmek üzere Dicle’nin kenarına götürdüler. Bedevi gürül gürül akan tatlı sulu Dicle’yi görünce mahçup oldu. Halifenin bu ihsanı karşısında hayretler içinde kaldı.

27


43


aile

İçİmİzdekİ engeller

B

u neden benim başıma geldi sorusu çok tehlikeli bir sorudur. İnsanın haddini ve sınırlılığını unutturan, insanı olmadığı bir yere taşıyan bir sorudur. Altında yatan gizli anlam; bunca insan varken “neden ben?” diye insanın kaderi sorgulamasına ve sonunda en fazla kendisine zarar vermesine sebep olur. Kendisine ait hiçbir şeyi olmayan bir yığın toprağın, bir sanatkarın elinde şekil aldıktan sonra sanatkarına dönüp de “neden beni böyle yaptın, şöyle şöyle yapmadın?” demesi kadar bedbahtça bir durumdur. İnsan, kendisine verilen hayatı yolda mı bulmuştur ki hayatını eleştirme ve kendi beklentilerine göre bir standart tutturamadığına varlığı ve varlığını eleştirmeye başlamaktadır. Hiçbirimiz hayatı yolda bulmadık. Şu andaki varlığımızın yapısını da biz belirlemedik. O halde bu yapıyı daima koruyabileceğimize dair bir garantiye sahip değiliz. Öyleyse “bu, neden bize oldu?” diyerek kendimizde gördüğümüz bir engeli veya avuçlarımıza bırakılmış bir engelli bebeği, eksik noksan ya da kusurlu görüyoruz? Engeller dışımızda değil içimizdedir. Zira hakikatle bağlantımızı kopardığımız her noktada hepimiz birer engelliye dönüşüyoruz. Bedensel engelli olsak da olmasak da ruhsal engelli oluyoruz. Bedensel engel bu yaşamda bazı sıkıntılar yaşamamıza neden oluyor yalnızca. Oysa ruhumuzla hakikatli ilişki kuramamışsak hem bu dünyada, hem de devamı olan ahi-

29

ret hayatımızda ruhen engelli oluyoruz. Canda engel ve özür olmaz. Hangi alanda diğerlerine göre eksik bırakılmış bir yönümüz varsa, hakikatle en fazla besleneceğimiz yönümüz de o oluyor sonrasında. Görme engellimiz varsa mesela, kulağımız daha hassaslaşıyor, gönül gözümüz daha fazla keskinleşiyor. Yürüme engellimiz varsa, hayal gücümüz asla gidemeyeceğimiz yerlere kadar bizi götürüp pek çok güzellikleri ortaya çıkarmaya vesile oluyor. Bu konuda eminim ki, daha pek çok örnek verilebilir. Bedensel engel bizde değil de evladımızda veya en sevdiğimiz bir yakınımızda olabilir. O zaman bize düşen de acımak değil, kabul etmek olmalıdır. Her şeyin verildiğini kabul etmek, verilirken de adaletle verildiğini kabul etmek gerekir. Aşırı ihmal etmeden veya aşırı korumacı davranmadan, engeli olan kişiye kendine acır duruma getirmeden yapılandırılmış bir ilişki kurulabilirse; engele sahip olan insan sadece kendisine değil, onunla ilgili olan herkese de bir hediye kapısına dönüşebilir. Aksi taktirde bu durum bir duvara dönüşecektir. Durumu kabul etme, hikmetli davranmayı da beraberinde getirmelidir. Çocuğumuzun kendi yapabilecekleri ile beklentilerimizin orantılı olması, yapılabileceklerin daha gerçekçi planlanmasını ve alınabilecek sonuçların daha kolay alınabilmesini sağlar. Çocuk, başarabilecek durumda olduğu onun yapabileceği her şeyi anne-babanın yapmaya çalışması, çocuğun engelini kabul etmesini ve elinden gelen mücadeleyi devam ettirmesine imkân tanımaz.


Engeli kabul etmek birinci adımsa, ikinci adım da yapılabilecekleri yapmaya çalışmak ve sonuca razı olmaktır. Bu adımlardan her birisinde yeniden yanlışa yönelme riski vardır. Mesela elden geleni yapalım derken çocuğun yapabileceğinden fazlasını beklemek güven duygusunu sarsabilir. Ya da durumu kabullenmesinin, hiçbir şey için adım atmamakla karıştırılması söz konusu olabilir.

gelimizi tedavi etmediğimiz sürece ne kendimize ne yanımızdakilere bir hayrımız dokunmayacaktır. İlk iş dünyada bulunuş amacımızı yeniden hatırlamak ve sonrasında yaşamımızı yeniden yapılandırmaktan başlamak olmalıdır. O zaman her şey bir başka gülümseyecek her birimize...

Bu noktalarda yaşanabilecek savrulmalara karşı bir destek almak ve hangi engelin içinde imtihan oluyorsak, o engeli en güzel anlamıyla okumaya çalışmak en önemli meselemiz olmalıdır. Hiç kimseye çekemeyeceği yükün verilmediğini vadeden bir yaratıcının mahlukları olarak, her neyle karşılaştırılmış isek, muhakkak ki bize o yükü kaldırabileceğimiz desteğinin yükle beraber geldiğini inanarak yaşamak, engelin büyüklüğü nispetinde, ihtiyacımızın şiddeti kadar lütfun da geldiğine şahit olacağız. Asıl engel bedenlerimizde değil, gönüllerimizde ve dünyayı algılayışımızdadır. Bu en-

Engeli kabul etmek birinci adımsa, ikinci adım da yapılabilecekleri yapmaya çalışmak ve sonuca razı olmaktır.

30


atamıza dair

Bugün Türk ve Anadolu tarihi üzerindeki araştırmaların önemli atılımlar içinde olmasında, hiç şüphesiz Atatürk’ün teşvik ve şahsi gayretlerinin büyük payı vardır. Ona, iyi bir devlet adamlığı ve büyük bir komutan olma niteliklerini kazandıran tarih öğrenme zevki, daha mektep sıralarında başlamış ve daima meşgul olduğu bir konu olmuştur. Engin bir tarih kültürüne sahip olarak da, Cumhuriyetin ilk yıllarında “Türk milletinin şereşi bir mazisiüyük ‹ngiliz filozofu Thomas Cariyle, dünya tarinin olduğunu, medeniyete hizmetlerde bulunduhinin konusunu “Kahramanlar›n Hayat›” olarak ğunu gösteren” tarih kitaplarının hazırlanmasını ilan etmifltir. Gerçekten de dünyada milyarlarca istemiştir. insan, yaflam›flt›r, türlü hadiselerde roller alm›flt›r; Diğerfakat taraftan Türk“tarih” Tarihdenilen Kurumu’nu sadeceAtatürk, say›l› insanlar temel il-kurduktan kurumun yapacağı yayınların minsonra konusubu olabilmifltir. “ciddî, ilmî ve objektif” olmasını arzu etmiştir. Toprak, insan ve kültür arz üzerinde ortaya ç›kNitekim, “Tarih yazmak, tarihüçyapmak kadar m›fl medeniyetleri do¤uran ana unsurdur. Bunmühimdir. yapanaeklemek sadık kalmazsa, değişmelara birYazan dördüncüsünü gerekirse herhalde ola¤anüstü ifller baflaran insanlar olan “kahrayen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” manlar›” gerekir.gayet fiu halde kahrasözleriyle bueklemek düşüncesini açıkkimdir bir şekilde man? ortaya koymuştur.

B

Atatürk veKahramanlar Osmanlı Zinciri Tarihi ve

Atatürk*

Kahraman, kimsenin kald›ramad›¤› yükü kald›rmaya talip zoru seçmifl kiflidir. Atatürk’ün Türk tarihine bağlılığı ve vukufiyeti daha Kurtuluş Savaşıherkesin yıllarında bilinmekte idi. Bu Kahraman, haks›zl›k, adaletsizlik ve zulüm olarak, karfl›s›nda sustu¤uDarülfünunu yerde, mukabil Edebiyat olarak cümleden İstanbul sesinimüderrisler yükselten insand›r. Fakültesi kurulu, 19 Eylül 1922’de, KurKahraman, insan ve millet hayat›n›n son bulma tuluş Savaşının henüz sona erdiği sırada büyük noktas›nda ortaya ç›k›p küçük hayat k›v›lc›m›n› kurtarıcıya “fahri müderrislik” payesinin verilmesiateflleyip tarihivermiştir. intikali sa¤layan adamd›r. ne ittifakla karar Kahraman, toplumun menfaatini her türlü ferdî haklar›n›n önünde beratını tutan, madden manen kendisiAtatürk, müderrislik takdim eden zevata, ni daima fedakarl›¤aberi mecbur “mektep sıralarından çokhisseden sevdiğiflahsiyettir. tarihle meşKahraman, kimsenin do¤ruyu söyleyemedi-edegul olduğunu, buhiç itibarla fahri müderrisliğin, ¤i yerde, do¤ruyu hayk›rabilen, aleyhine bilemünasip olsa biyattan ziyade tarihe ait olmasının daha gerçe¤i bildiren, kimsenin do¤ruluk yönünde bafl›olacağını” ifade ederek, tarihe karşı alâkasına dikn› kald›rmaya yeltenemedi¤i yerde flecaatini göskat çekmiştir. Heyette bulunan Prof. Şemsettin Günaltay’a “tarihçilerle çok konuşacağız” şeklinde * Yard.Doç.Dr. Refik TURAN, Diyanet Gazetesi, Say›: 369 (Kas›m s. 17. iltifatta1989), bulunması da, Türk tarihi hakkındaki düşüncelerine bir başlangıç teşkil etmiştir.

40

31

doğumunun

125. yılı anısına

atatürk

Kahraman, herkesin haks›zl›k, adaletsizlik ve zulüm karfl›s›nda sustu¤u yerde, mukabil olarak sesini yükselten insand›r. Düvel-i Muazzamaca (Büyük Devletlerce) hayatiyetine son verme karar› ile sald›r›ya u¤rayan Devletimizin can çekiflme noktas›nda ortaya ç›kan ve 10 Kas›m’da milletçe Küçük Mustafa ö¤renim ça¤›na gelince Haf›z Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinan›lan Gazi Mustafa Kemal de ö¤renime bafllad›, sonra babas›n›n iste¤iyle fiemsi Efendi Mektebi’ne geçti. Bu s›rada babas›n› kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftli¤i’nde day›s›n›n yan›nda kald›ktan sonra SeAtatürk askeri kahramanl›k lânik’e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüfltiyesi’ne kaydoldu. K›sa bir süre sonra 1893zincirinin y›l›nda Askeri Rüfltiyeye girdi.halkas›n› Bu okulda Matematik ö¤retmeni Mustafa Bey, ö¤son teflkil rencisinin ad›na “Kemal”i ilâve etti. 1896-1899 y›llar›nda Manast›r Askeri ‹dâdisini bitirip, ‹stanbul’da Harp Okulunda ö¤renime bafllad›. 1902 y›l›nda Te¤men rütbesiyle mezun oleder. du. Harp Akademisi’ne devam etti. 11 Ocak 1905’te Yüzbafl› rütbesiyle akademiyi tamamlad›. 1905-1907 y›llar› aras›nda fiam’da 5. Ordu emrinde görev yapt›. 1907’de Kola¤as› (K›demli Yüzbafl›) oldu. Manast›r’a III. Ordu’ya atand›. 19 Nisan 1909’da ‹stanbul’a giren Hareket Ordusu’nda Kurmay Baflkan› olarak görev ald›. 1910 y›l›nda Fransa’ya gönderildi. Picardie Manevralar›’na kat›ld›. 1911 y›l›nda ‹stanbul’da Genel Kurmay Baflkanl›¤› emrinde çal›flmaya bafllad›. 1911 y›l›nda ‹talyanlar›n Trablusgarp’a hücumu ile bafllayan savaflta, Mustafa Kemal bir grup arkadafl›yla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev ald›. 22 Aral›k 1911’de ‹talyanlara karfl› Tobruk Savafl›n› kazand›. 6 Mart 1912’de Derne Komutanl›¤›na getirildi. Ekim 1912’de Balkan Savafl› bafllay›nca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolay›r’daki birliklerle savafla kat›ld›. Dimetoka ve Edirne’nin geri al›n›fl›nda büyük hizmetleri görüldü. 1913 y›l›nda Sofya Ateflemiliterli¤ine atand›. Bu görevde iken 1914 y›l›nda Yarbayl›¤a yükseldi. Ateflemiliterlik görevi Ocak 1915’te sona erdi. Bu s›rada I. Dünya Savafl› bafllam›fl, Osmanl› ‹mparatorlu¤u savafla girmek zorunda kalm›flt›. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirda¤’da görevlendirildi.

14

doğumunun

125. yılı anısına

atatürk


Atatürk’ün Türk Tarihine duyduğu derin alâkasını, Fuat Köprülü’nün 1923 yılında yayınladığı Türkiye Tarihi adlı eserini okuduktan sonra, müellife gönderdiği takdir ve teşvik mektubundan da anlamak mümkündür. Büyük önder mektubunda, bu eserlerin “...Cumhuriyete ifa olunabilecek hizmetlerin en kıymetlileri mertebesinde” olacağını bildirmiştir. Ayrıca, büyük önderin Türk tarihini sağlam ve esaslı bir temele oturtma gayretini, tetkik ettiği eserlerden de anlamak mümkündür. Bu eserlerde, dikkatini çeken yerleri işaretlemesinden ve zaman zaman da beğendiği ve veya tesir altında kaldığı fikirleri tatbik yoluna koymasından anlayabiliriz. Bu konuda değerli bir araştırma yapan Prof. Ş. Turan eserinin 25-49. sayfalarını Atatürk’ün okuduğu başlıca tarih kitaplarına ayırmıştır. Diğer taraftan, Atatürk’ün İstanbul Üniversitesi kütüphanesinden tetkik için aldırttığı kitapların listesini gözden geçirdiğimiz zaman, tarihi eserlerin büyük bir ekseriyeti teşkil ettiği görülür. Bu eserlerin yine önemli bir kısmını da Osmanlı tarihleri teşkil etmektedir. Onun, yorulmadan, usanmadan Türk tarihi üzerinde çalışması, odasından saatlerce çıkmaması, sıhhati hakkındaki endişeleri arttırmakta idi. Nitekim, Dr. Reşit Galip Bey, bu endişe ve tereddütlerini ifade etmekten çekinmemiştir. Atatürk, Türk milletine millî bir heyecan verip onu haysiyet ve vakarına kavuştururken, uyguladığı, inkılâpların yanında, bir millî tarih şuuru da vermeyi bilmiştir. O, bu hedefi daima ön planda tutmuş, tarih araştırıcılarına bu şuuru telkin etmekten geri durmamıştır. Nitekim, Atatürk’ün “Türk Tarihinin Ana Hatları” adı altında hazırlanıp, sadece yüz nüsha müsvedde hâlinde basılan eser hakkında gösterdiği titizlik onun bu tutumunu ifade eder. Bu eser, Türk Ocağı “Türk Tarihi Heyeti” üyelerinden Afet Hanım ile Mehmet Tevfik, Samih Rifat, Akçura Yusuf, Dr. Reşit Galip,

Hasan Cemil, Sadri Maksudi, Şemsettin, Vasıf ve Yusuf Ziya Beyler tarafından iktitaf, tercüme ve telif yolları ile yapılmış bir teşebbüstür Eser, konu ile alâkalı kimselerin mütalâa ve tenkitleri alınmak üzere hazırlanıp gönderilmiştir. Bu eser, 1931’de 87 sayfalık bir kitapçık olarak “Türk Tarihinin Ana Hatları - Methal Kısmı” adı altında 30 bin adet basılarak halkın istifadesine sunulmuştur. İşte bu gayretlerin sevindirici bir neticesi de, okullarda okutulmak üzere dört ciltlik tarih kitaplarının hazırlanmasıdır. Atatürk, bütün bu faaliyetleri yeterli görmüyor, yeni çalışmaların yapılmasını arzu ediyordu. Bir müddet sonra, Türklerin medeniyete hizmetlerinden bahseden, yeni bir eser için teşebbüse geçilmişti. Bu teşebbüste, Osmanlı tarihine de önemli bir yer verilmişti. Ancak gerekli uzman elemanın bulunmayışı yüzünden, yapılan çalışmaların pek amatörce oluşundan, bu hayırlı teşebbüs akim kaldı. Buna rağmen Atatürk, çalışmaların devamını arzulamış ve zaman zaman ilmî değeri haiz eserler meydana getirilmiştir. Bu çalışmalar ile birlikte, 1910’dan beri devam etmekte olan Tarih-i Osmanî Encümeni, sonra Türk Tarihi Tetkik Heyeti (1931), onun yerine de Türk Tarih Kurumu (I935)’nun teşkiline karar verilmiştir. Bundan sonra Türk Tarihine ait eserler birbirini takip etmiş ve Türk kültürüne hizmette, Türk Tarih Kurumu önemli bir görevi üstlenmiştir. Kurum yayınlarının en önemli grubu VIII. seridir. Böylece ilk çalışmaların ağırlığı nı Türk ve Osmanlı tarihine ait eserler teşkil etmiştir. Atatürk, bununla da kalmayıp Anadolu’nun binlerce yıl önceki tarihinin de araştırılmasında önayak olmuş ve yerli ve yabancı bilim adamlarının takdirlerini kazanmıştır.

32


Bilme dik le r im i ay ağımın a ltın a a ls aydım b aşım göğe e re rdi.

Bir liğin k e de r i, ay rılığın s af a sın dan d ah a h ayır lıdır. (Yah y a bi n Mua z

)

(İm am-ı Az am )

e li ş ö k üç s lü fi r e ü t N ne , r i d . di k e n a n b at a r k o ys e v lana) (Hz . M

Ta rih değil , hata lar te ke rrür ediyo r. (Abdülh am id Han )

Be n

Din lemek te n akıl, söy lemek te n pişma nlık doğa r. (İta lya n ata sözü)

im k u l aş udre t i m in o n l a tığı ye re rın h a bi le u l aş y a l le r i am a (Fat z. ih S ul t a nM

e hm

e t)


Biz, 40 yıl evvel Nürnberg‘deydik!

Biz, bugün de burdayız!

Biz, yarın da burada olacağız!

Tel. 09 11 / 22 38 07 Türk Hava Yolları, SunExpress ve Pegasus yetkili acentesi Frauentorgraben 69 (Plärrer) • 90443 Nürnberg • www.ankara-reisen.de

anoris. 01/13

» Müşterilerimize teşekkür ederiz! 1973‘den bu yana babadan oğula güler yüzlü, güvenilir hizmet. « Olgun Demir


tarih Araştırmacı-Yazar Talha Uğurluel’in kaleminden...

İnebahtının İki Yüzü

F

ransa’nın tarihi en eskilere giden şehirlerinden biri olan Leon’dayız. Romalılardan bu yana ciddi bir yerleşim merkezi olarak kullanılan Leon’un daha düne kadar Fransa’nın en büyük şehri olduğunu ve tabii ki Fransa’ya uzun yüzyıllar başkentlik yaptığını hatırlıyoruz. Şehrin tam ortasında, yarı şahlandırdığı atının üzerinde duran kişi Flip Ogüst. Yani Selahaddin Eyyübi’nin Kudüs’ü alması üzerine Haçlı Seferine çıkan ünlü Fransız Kralı. İngiltere’den Kral Rişar ve Almanya’dan Frederik Barbaros ile birlikte hareket edecek ve Kudüs’e geleceklerdir. Ama Selahaddin’in hem üstün askeri dehası hem de insanlığı karşısında yerin dibine geçerek ülkelerine geri döneceklerdir. Leon’un tam ortasında şehre hakim bir tepe bulunuyor. Ve bu tepenin başında da bir kartal yuvası edasıyla duran dev bir Bazilika. Oraya doğru tırmanıyoruz. En nihayetinde yanına kadar geliyor ve içeri giriyoruz. Her zamanki gibi loş ve yanık mum kokan bir ortam. İçeride birçok çocuk, öğretmenleri ile bu dini yapıyı ziyarete gelmişler. Başlarındakiler uzun uzun inançlarının detaylarını ve duvarlardaki resimlerin manalarını anlatıyorlar. Bizim ülkemizde hiçbir okulun bir camiye eğitim gezisine gitmediğini hatırlıyorum. Ve ardından duvarlardaki resimleri incelemeye koyuluyorum. Yüzümü yapının kıblesi olan doğuya çevirmiş sol tarafımdaki duvarı incelerken birden gözüm duvar üze-

35

rindeki devasa boyda hazırlanmış mozaik resmin detaylarına takılıyor. Karşımda bir deniz var. Denizin üstü haç motifli gemilerle kaplı. Önlerinde bir takım gemilerde batıyor vaziyette. Batan gemilerdeki sarıklı, sakallı, nice asker sulara gömülüyor. Ve son olarak sulara yarı yarıya gömülen üç hilalli bayrağı görüyorum. Hemen resmin yazılarına bakıyorum. Öğrenmekte gecikmiyorum. Bazilika’nın neredeyse tüm sol cephesini kaplayan bu mozaik resim, İnebahtı Deniz Savaşını ve tabii ki Osmanlı’nın yenilgisini anlatıyor. Bir başka seyahatim Almanya’ya doğru gerçekleşiyor. Regensburg şehrindeyim. Vaktimiz dar, pek bir yeri gezebilmiş değilim. Sokakların arasında hızla ilerlerken bir heykel dikkatimizi çekiyor. Yolların kavşağındaki bu heykel, kıyafetlerine bakılırsa bir yöneticiye ait. Sağ eli havada ve elinde birbirine bağlanmış ağaç parçaları tutuyor. Sol elinde bir kılıç var. Sol bacağı da biraz kalkık. Sanki ayağı ile bir şeye basar gibi bir hali var. Gözlerimizi aşağıya indirip sol ayağı altında duran şeye bakınca adeta ürperiyoruz. Bu bir insan başı. Hem de sarıklı, sakallı bir Osmanlı Paşasına ait. Nefesimiz kesilecekmiş gibi oluyor ve heykelin altındaki kitabeyi okumaya başlıyoruz. “Kayser 5. Karl’ın ve Barbara Blomberg’in


oğlu, İspanya’nın Stathalter’in ve Hollanda’ nın kralı Kral 2. Philip’in erkek kardeşi, Avusturyalı Don Juan. 24.02.1547’de Regensburg’ da doğdu, 02.10.1578’de Namur’da öldü. Mesine şehrinin senatosu o sene onu amiral olarak atadı. Ardından Birleşik İspanya’nın amirali oldu. Lepanto’da Türk savaş gemilerini yenerek gelip geldi. 7 Ekim 1571 deki bu savaş aslında Hristiyanların İslam’a açtıkları bir savaştı. Bu anıt buraya Regensburg şehrinin kuruluşunun 400. yıldönümü anısına dikilmiştir. 1978” Heykel kaidesinin diğer yüzlerine bakıyoruz. İnebahtı Deniz Savaşı’nın planlarını anlatan rölyeflerle kaplanmış. Karşımda İnebahtı Limanı var, çaresizlik içinde Osmanlı Gemileri. Etrafları sarılmış ve bir bir yakılıyorlar. Ve karşımda Osmanlı Paşasının başını ayakları altına alan bir heykel. İster istemez o günlere gidiyorum. Sokullu Mehmet Paşa’nın Sadarette olduğu, Dünyanın Topkapı Sarayı’ndan yönetildiği günlere. Yıl 1578. Osmanlı Devleti’nin zirveleri tuttuğu yıllar. Kanuni Sultan Süleyman vefat edeli 15 sene olmuş olmasına ama onun altın çağı sürüyor. Çünkü tüm kadro neredeyse aynı şekilde hala vazife başındalar. Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Mimar Koca Sinan, Şeyhülislam Ebu Suud Efendi ve diğerleri... Avrupa, Osmanlı’nın bu hızlı ve istikrarlı ilerleyişi karşısında çaresiz. Her türlü hileye başvurmalarına, adam kayırmadan, birini diğerine vurdurmaya kadar nice desiselerini ard arda deniyorlar ama kâr etmiyor. Çünkü karşılarında yaşatmak için yaşayan bir topluluk var. Başkasını kendisine tercih eden bir anlayış. Ne yaparlarsa yapsınlar tüm hileleri bu anlayışa çarpıp çarpıp geri gidiyor. O yıllarda karalarda olduğu kadar denizlerde de ciddi problemler yaşanıyor. Osmanlı Devleti’nin 1517’de Mısır’ı alması ile bir takım ticaret yolları Osmanlı Devleti’nin eline geçmiş ve Avrupa, Hindistan’dan gelen mal-

ların Osmanlı kanalı ile kendilerine ulaşmasını istemiyor. Yeni göç yolları aranıyor. Akdeniz’de ciddi bir Osmanlı hakimiyeti var. Preveze Deniz Zaferi kısa bir süre önce gerçekleşmiş. Kanuni’nin muhteşem Kaptan Paşası Barbaros, dev haçlı gemilerini al aşağı edivermiş. Anre Dorya çaresiz, Venedik, Ceneviz çaresiz Osmanlı’ya denizlerde de tabiliklerini bildiriyorlar. Buna rağmen Akdeniz’de hâlâ birkaç üsleri var. Orada yapacaklarını yapmaya devam ediyorlar. Bunlardan en büyüğü Anadolu’nun tam karşısında uzanan güzelim Kıbrıs, bir diğeri de uzaklardaki Malta Adası. Çevrelerine zarar verip başkalarının malını yağmalamayı hayatlarına ilke edinmiş, Ortaçağ zihniyeti ile hareket edenler bu adalarda da rahat durmayacak ve çevrelerine zarar vermeye devam edeceklerdir. O günlerde Hacılar Hicaz’a gitmek için genelde deniz yolunu kullanmakta idiler. Dua ve niyazlarla çıkılan bu mukaddes yolda karşılarına bu adalardan gelme korsanlar çıkınca hadiseler tatsızlığa sebep olmuştur. Ve yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek halaları, bizim Hala Sultan olarak adlandırdığımız bu büyük hanım sahabenin kabri yanındaki caminin de domuz ahırı haline getirilmesi bardağı taşıran son damla olur. Kıbrıs üzerine sefer yapılacak ve bu muhkem ada küffârın elinden alınacaktır. Kıbrıs o günlerde Şövalyelerin elindedir. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’a girdiği günlerde Şövalyeler bu ada için Memlüklülere vergi ödemektedirler. Osmanlı Mısır’ı alınca bu kez Osmanlı’ya vergi ödemeye başlamışlardır. Ama artık iş çığırından çıkmıştır. Osmanlı Devleti kudretli bir devlettir. Donanması da bir hayli büyükçedir. Her ne kadar karşı tarafta Venedik ve Ceneviz gibi işi sadece deniz olan kuvvetler olsa da elbette ki dünyaya muvazene unsuru olacak bir devlet denizlerde de sözünü yürütmek isteyecektir. Bu amaçla Sancağı Şerif Lala Mustafa

36


tarih Paşa’ya verilir ve Kıbrıs üzerine Sefer-i Hümayun açılır. Bir yıl gibi bir sürede Kıbrıs Fethedilir ve Osmanlı Sancağı üzerinde dalgalanmaya başlar. Her önünden geçişlerinde top atışları ile selamladıkları Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek halaları Hala Sultan için de güzel bir külliye imar edilecektir. Kıbrıs’ın alınması Avrupa’yı telaşlandırmıştır. Aynen tarihte İmadüddin Zengi’nin Urfa’yı, Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü almasında olduğu gibi yine bir Haçlı Seferine hazırlanacaklardır. Bu kez bütün bir Avrupa bu iş için adeta seferberlik ilan eder. Dev bir haçlı donanması hazırlanır. Osmanlı donanması da Akdeniz’e açılmıştır. Güçlüdür ve biraz da bu kuvvet üstünlüklerine güvenmektedirler. İşte ne olduysa o zaman olur ve İnebahtı’da gafil yakalanan donanmamız yakılır. Bu yenilgi Osmanlı ülkesinde şaşkınlıkla karşılanır. Böyle bir şey beklenmemektedir. Beklenmedik zafer Avrupa’da da büyük bir heyecan meydana getirecektir. Haftalarca süren şenlikler yaparlar. Akıllarına gelen her bir yere bu destanı kazımaya kalkarlar. Sırf bu konuyu işledikleri, hem de ciddi şekilde seviyesiz heykeller sipariş edilir ve şehirlerinin birçok yerini bunlarla süslerler. Aslında biraz acele etmektedirler. Çünkü Osmanlı Devleti Karlofça sonrasında bir daha belini doğrultamayacak olan devlet değildir daha. Tarih şahittir ki onlar 2. Viyana Bozgunu sonrasında da bu derece sevinecek ve sürüler halinde Osmanlı’nın üzerine üşüşeceklerdir. Ve bu koca yiğit bir daha kendisine gelemeyecektir. Fakat bu acı günlerin yaşanması için daha bir yüzyıl geçmesi gerekecektir. Topkapı Sarayı’nda heyecanlı görüşmeler yaşanmaktadır. Kubbealtında demir gibi sağlam ve yerinde kararlılıkla duran bir adam toplantıya katılan nice vezirin aksine oldukça sakindir. Bu kişi Sokullu Mehmet

37

Paşa’dan başkası değildir. O sırada orada bulunan Kaptan Paşa, Kılıç lakaplı Uluç Ali Reis’in bile yüzünde endişe çizgileri hakimdir. Sokullu, kendisi ile yaptığı görüşmede, endişeye mahal olmadığını izah eder ve hemen o yıl, İnebahtı’da yakılan donanmanın yerine bir yenisinin yapılmasını emreder. Kılıç Ali Reis bunun nasıl oalcağını sorar. Sokullu bunun üzerine paşaya eğilerek; “Paşa paşa, bu devlet o kadar güçlü ve kuvvetlidir ki, isterse bir sene içinde yelkenleri atlastan, direkleri altından gemiler yapmaya muktedirdir.” cevabını verecektir. Aynı Sokullu’nun dışa karşı da tavrı değişmez. Divan-ı Hümayun’un kapısında görüşmeler için Venedik elçileri beklemektedir. Ama bu kez daha bir mağrur halleri vardır. Ne de olsa Osmanlı’nın belini büktüklerini düşünmektedirler. Daha huzura ilk girişlerinden Sokullu bunu sezecek ve Venedik elçisine hitaben; “Siz İnebahtı’da donanmamızı yakarak bizim sakalımızı kestiniz. Halbuki biz Kıbrıs’ı alarak sizin kolunuzu kestik. Kesilen kol bir daha çıkmaz ama sakal daha gür çıkar.” diyecektir. Aynen dediği gibi de olur. Kılıç Ali Paşa yoğun çalışmalar sonrasında devasa bir donanma daha hazırlar. Bu donanma ile Akdeniz’e açıldıklarında Avrupa’nın yüreği ağzına gelecektir. Çünkü onların donanması İnebahtı sonrasındaki hali ile yıpranmış bir vaziyette öylece durmaktadır. Yeniden Osmanlı başkentine elçiler gönderecek ve af dileyerek yeni bir barış anlaşması imzalayacaklardır. Şehirlerin en görkemli yerlerine diktikleri, Osmanlı’yı al aşağı ettiklerini gösteren heykelleri, kilise duvarlarına kapladıkları mozaik İnebahtı resimleri ve bunun gibi daha nice seviyesiz bir takım eserlerde tarihe tanıklık etmek üzere günümüze kadar gelecek ve kendi lisanları ile bize neler neler anlatmaya devam edeceklerdir.



2014 cumhurbaşkanlığı seçİmlerİ


CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ Derleyen: Harun ÖNDER

U

zun zamandır gündemde olan, yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının Türkiye’de yapılan seçimlerde oy kullanma ihtimali ve imkânı nihayet son buldu ve vatandaşlarımıza ilk olarak önümüzdeki günlerde yapılacak olan T.C. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde bu imkân sunulacak, vatandaşlarımız artık sadece gümrük kapılarında değil, Almanya’da da oy kullanabilecekler. İlk kez halk tarafından seçilecek olan T.C. Cumhurbaşkanı için adaylar belirlendi ve seçim günü beklenmeye başlandı. Türkiye’ de seçimin ilk günü olarak 10 Ağustos 2014, ilk turda salt çoğunluğu alabilen bir aday olmamasına karşın ise ikinci tur olarak 24 Ağustos 2014 tarihleri belirlendi. Fakat yurtdışında yaşayan ve bulundukları ülkelerde oylarını kullanacak vatandaşlarımız ve gümrüklerde oy kullanacak vatandaşlarımız için bu tarihlerde farklılıklar var. Bu durumla ilgili detaylara daha sonra gireceğiz. Öncelikle genel olarak T.C. Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili bilgilere bir göz atalım.

rında bulundukları ülkelerde açılacak sandıklarda oy kullanabilmelerine ilişkin hazırlıklar sürmektedir. Bu çerçevede düzenlenecek ilk seçimlere kadar, bu konudaki önemli güncel hususların düzenli olarak yapılacak duyurularla dikkatinize getirilmesine devam edilecektir. Yurtdışında yaşayan seçmen niteliğine sahip vatandaşlarımızın seçim döneminde oy kullanabilmeleri için “Yurtdışı Seçmen Kütüğü”ne kayıtlı olmaları gerekmektedir. Yurtdışı Seçmen Kütüğünde yer almanın tek yolu, yurtiçinde nüfus müdürlüklerine, yurtdışında ise konsolosluklarımıza başvurarak “adres beyanı”nda bulunmaktır. (Başkonsolosluklarımıza konsolosluk işlemi yaptırmış olmanız, adres beyanlı kaydınız bulunduğu ve dolayısıyla seçimlerde oy kullanılabileceğiniz anlamına gelmemektedir).

“Değerli vatandaşlarımız,

Yurtdışında yaşayan ve seçmen niteliğine sahip olan vatandaşlarımız, Yurtdışı Seçmen Kütüğü’ne kayıtlı olup olmadıklarını ve hangi Temsilciliğimizin görev bölgesinde kayıtlı olduklarını, Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı’nın internet sitesinden (https:// www.ysk.gov.tr/ysk/YurtDisiSecmenSorgu. html) kontrol edebilirler (Seçmen listeleri fiziki ortamda asılmayacak olup, vatandaşlarımızın “yurtdışı seçmen kütüğü”ne kayıtlı olup olmadıklarını mutlak surette bahsekonu siteden kontrol etmeleri gerekmektedir).

Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın, ülkemizde yapılacak Cumhurbaşkanı seçimi, milletvekili genel seçimi ve halkoylamala-

Yurtdışında yaşayan ve seçmen niteliğini taşımakla birlikte, Yurtdışı Seçmen Kütüğü’nde kayıtlı olmadığını tespit eden vatandaş-

Bu konuda öncelikle T.C. Berlin Büyükelçiliğinden “Yurtdışında Oy Kullanma / Yurtdışı Seçmen Kütüğüne Kaydolma Hakkında” başlıklı 04.03.2014 tarihli duyurusuna bir göz atalım:

40


tarih larımızın, aşağıdaki yöntemlerden biriyle adres beyanında bulunmaları gerekmektedir.

lanmalarının yanısıra gümrüklerde oy kullanma uygulaması da devam edecektir. Saygıyla duyurulur.”

1. Bağlı bulunduğunuz Başkonsolosluğa şahsen müracaatla “Adres Beyan Formu” doldurmak suretiyle, veya, 2. T.C. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’ nün internet sitesinden http:// www.nvi.gov.tr/ Hakkimizda/ Projeler,Aks.html? pageindex=11 indirebilecekleri “Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlarımız İçin Adres Beyan Formu-B (ön ve arka sayfa)”yı eksiksiz doldurduktan sonra, nüfus cüzdanlarının önlü/arkalı fotokopisiyle birlikte posta yoluyla bağlı bulunduğunuz Başkonsolosluğa göndermek suretiyle, veya, 3. T.C. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün internet sitesinden http://www.nvi.gov.tr/ Hakkimizda/Projeler,Aks.html?pageindex=11 indirebilecekleri “Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlarımız İçin Adres Beyan Formu-B (ön ve arka sayfa)”yı eksiksiz doldurduktan sonra, nüfus cüzdanlarının önlü/arkalı fotokopisiyle birlikte posta yoluyla İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne ya da nüfus kayıtlarının bulunduğu Nüfus Müdürlüğüne göndermek suretiyle adres beyanında bulunabilinir. Diğer yandan, vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde kurulacak sandıklarda oy kul-

41

T.C. Berlin Büyükelçiliği’nden yapılan açıklama böyle. Gelelim bugüne. Yurtdışında oy kullanabilmek için gerekli olan kayıt işlemleri sonuçlandırıldı ve seçim günü yaklaştı. Bundan sonra ne olacak, süreç nasıl işleyecek? Yurtdışında yaşayan ve seçmen kaydını yaptırmış olan Türk vatandaşları 31 Temmuz - 3 Ağustos 2014 tarihleri arasında Cumhurbaşkanlığı seçimi için sandığa gidecekler. Yurtdışı seçmeni 21 - 25 Temmuz 2014 tarihleri arasında, randevu sistemiyle oy kullanacağı günü kendisi belirleyebilir. Randevuları ise Yüsek Seçim Kurulu’nun internet sitesi, www.ysk.gov.tr adresinden belirleyebilirler. Randevu alamayan seçmen için ise Yüksek Seçim Kurulu otomatik olarak bir gün belirleyecektir. Belirlenen günde oy kullanamayan seçmen, 26 Temmuz - 10 Ağustos 2014 tarihleri arasında sandık kurulan gümrük kapılarında oylarını kullanabilirler. İlk oylamada geçerli oyların salt çoğunluğunu alabilen aday olmadığı taktirde ise Türkiye’de 24 Ağustos 2014 Pazar günü ikinci oylama gerçekleşecek. İkinci tur oylamasında ise yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız


17 - 24 Ağustos 2014 tarihleri arasında gümrük kapılarında, 17 - 20 Ağustos 2014 tarihlerinde ise yurtdışı temsilciliklerinde oylarını kullanabilecekler. Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşları nerede oy kullanacaklar? Almanya’dan Türkiye’ye kara yoluyla giden vatandaşlarımız Edirne’nin Kapıkule, Hamzabeyli ve Pazarkule gümrük kapılarında, uçakla giden vatandaşlarımız ise Adana, Ankara, Antalya, Eskişehir, Elazığ, Gaziantep, Hatay, İstanbul (Atatürk ve Sabiha Gökçen), İzmir, Kayseri, Konya, Muğla (Dalaman ve Bodrum-Milas), Samsun, Trabzon ve Zonguldak havalimanlarında oylarını kullanabilecekler. Gümrüklerde oy verecek vatandaşlarımız sadece yurda giriş çıkışlarda değil, gümrüklerdeki oy verme süresince (26 Temmuz - 10 Ağustos 2014) gümrüklere gelip oylarını kullanabilirler. Yurtdışında kurulacak sandıkların ilanı ise 26 Temmuz 2014 tarihinde gerçekleşecektir. Alman makamlarından yapılan açıklamaya göre, güvenlik açısından her konsolosluk bölgesinde seçim sandıkları kurulamayacak, kurulacak seçim sandığı bölgesi sadece yedi bölgeyle sınırlı tutulacak. Bu bölgeler ise Türk vatandaşlarının en yoğun yaşadığı yerler olarak belirlenecek. Örneğin Bavyera’da yaşayan Türk vatandaşları için kurulacak

seçim sandığı Münih’de bulunacak ve Nürnberg’de yaşayan vatandaşlarımız oy kullanma işlemi için Münih’e gitmesi gerekecek. Burada önemli, dikkat etmemiz gereken bir husus ise bu seçimlerde oy kullanan vatandaşlarımızın çoğunluğu nazara alınarak bir dahaki seçimlerde daha fazla seçim sandığının kurulması mümkün olabilir. Onun için mümkün mertebe, vatandaşlık görevimiz de olan oy verme işlemi için sandıkları boş bırakmamamız büyük önem taşımakta. Senelerdir hasretini çektiğimiz gün geldi çattı. Artık Almanya’da yaşayan biz Türk vatandaşları da ülkemizin siyasetini etkileyecek adımlar atabilecek, sesimizi gerekli mercilere duyurabilecek, “Biz de varız!” diyebileceğiz. Hem vatandaşlık görevimizi yerine getirebilme açısından, hem de bundan sonra da burada yaşayan vatandaşlarımızın düşüncelerine şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla önem verilmesi için bu seçimde sandıklara gitmek hepimiz açısından önem arz etmekte. Oy verme işlemiyle ilgili detaylı bilgileri paylaştık. Fakat adaylar kimler? Sandığa gidenler oylarını kimlere verebilecekler? Gelin, T.C. Cumhurbaşkanlığı için adaylığını açıklamış isimleri kısaca tanıyalım:

42


tarih

T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLARI Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu 26 Aralık 1943, Kahire doğumlu, Türk bilim Tarihi profesörü, akademisyen, diplomat ve yazardır. Türk Kültürü, İslam Dünyası ve Batı Dünyası ilişkileri ve Türk-Arap ilişkileri hakkında değişik dillerde eserleri vardır. 2004 ve 2014 yılları arasında İslam Birliği Teşkilatı’nın genel sekreterliğini sürdürmüştür. Cumhurbaşkanlığı için CHP ve MHP tarafından “çatı aday” olarak gösterilmiştir.

Recep Tayyip Erdoğan Aslen Rizeli olan Recep Tayyip Erdoğan 26 Şubat 1954’te İstanbul’da doğdu. 1965 yılında Kasımpaşa Piyale İlkokulu’ndan, 1973 yılında ise İstanbul İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldu. Fark dersleri sınavını vererek Eyüp Lisesi’nden de diploma aldı. Üniversiteyi Marmara Üniversitesi İktisadî ve Ticarî Bilimler Fakültesi’nde okuyan Erdoğan, bu okuldan 1981 yılında mezun oldu. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurucusu ve Genel Başkanı olmasının yanında 15 Mart 2003 tarihinden bu yana da T.C. Başbakanı görevinde bulunmakta.

Selahattin Demirtaş Selahattin Demirtaş, 10 Nisan 1973’te Elazığ Palu’da doğdu. Avukat; Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Serbest avukatlık yaptı. İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği ve Şube Başkanlığı görevlerini yürüttü. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23. Dönem Diyarbakır Milletvekili ve Halkların Demokratik Partisi eş başkanı. 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan 24. dönem Milletvekili Genel Seçiminde BDP’nin desteklediği bağımsız aday olarak Hakkari’den aday olmuş ve seçilmiştir. HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı olmuştur.

43



güncel

NSU Davası Rahmi TURAN M.A. / Serbest Gazeteci

MÜNİH Eyalet Yüksek Mahkemesinde görülen aşırı sağcı “Nasyonalsosyalist Yeraltı” (NSU) terör hücresi davasının görülmesinin üzerinden bir yıldan fazla bir süre geçti. Sekizi Türk, bir Yunan vatandaşı ve biri de Alman polis memuresi olmak üzere toplam 10 kişiyi öldürdükler iddia edilen örgütün hayatta kalan son üyesi Beate Zschape’nin yanısıra dört sanık da yargılanıyor. Beate Zschaepe bugüne kadar susma hakkını kullandı. Şu anda resmi olarak açıklanan son duruşma tarihi 18 Aralık 2014 tarihine kadar da konuşması beklenmiyor. Duruşmanın başsanığı ve NSU’nun aynı haklara sahip üyesi sıfatına sahip Zschapae’ye avukatları da bu yönde telkinde bulunuyor. Bilindiği gibi NSU adı 4 Kasım 2011 tarihinde Eisenach kentinde başarısız bir banka soygunu girişimi sonrası açığa çıkmıştı. Soygun sonrası kıstırıldıkları karavanda intihar ettikleri söylenen Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’ın ölümleri Almanya’da 2000-2007 tarihleri arasında işlenen faili meçhul cinayetlerin de ortaya çıkarmıştı. İkilinin intihar ettikleri yönünde oluşan şüpheleri Böhnhardt’ı vurduktan sonra karavanı ateşe veren ve pumpgun silahıyla intihar ettiği söylenen Mundlos’un ciğerlerinden duman veya is izi çıkmaması destekliyor. Olay-

45

la ilgili otopsi raporunda bu durumun şüpheyle karşlılandığı notu düşülmüştü. Raporun ayrıca Thüringen Eyaleti NSU cinayetlerini araştırma komisyonuna gayri resmi yollardan ulaştırılması Federal Başsavcılığı kızdırmıştı. NSU davasının en ilgi çeken kısımlarından birini de Halit Yozgat cinayeti oluşturuyor. 6 Nisan 2006 tarihinde işlenen bu cinayet sırasında Alman Anayasayı Koruma Dairesinin bir muhbirinin olay yerinde olduğunun sonradan ortaya çıkması şüpheleri yoğunlaştırıyor. Muhbir Andreas T. chat yapmak için geldiği internet kafede o içerideyken vurulan Halit Yozgat’ın kanlı bedenini masanın üzerinde görmemesi en hafif deyimiyle tuhaf karşılanıyor. Saniyelerle ifade edilebilecek zaman diliminde T.’nin katil veya katilleri görmemesi ise mucize olarak nitelendiriliyor. Bilindiği gibi NSU’nun dokuzuncu ve en genç kurbanı olan 21 yaşındaki Halit Yozgat babasının kollarında can verdi. Türk toplumu Almanya’daki NSU cinayetleri konusundaki gelişmeleri hassas bir şekilde izliyor. Genel kanı bu cinayetlerin Anayasayı Koruma Dairesinin bilgisi dışlında işlenmiş olamayacağı. Polisin ülkede işlenen cinayetlerin yüzde 90’dan fazlasını aydınlattığını açıklaması bu kanıyı güçlendiriyor. Bir diğer varsayım da son kurban olan Alman polis


memuresi Michelle Kiesewetter’in ölümünden sonra cinayetlerin aydınlatılmış olması gösteriliyor. Almanya’daki Türklerin beklentisi ise başbakan Angela Merkel’in NSU kurbanları anısına yapılan törende verdiği sözün yerine getirilmesi: Cinayetlerin şeffaf ve açık bir şekilde aydınlatılması. Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi ise bir ceza davasından daha fazla bir anlam taşıyan duruşmalarda çok zahmetli ve zor bir şekilde yol alıyor. Bunun en önemli göstergesi de özellikle nazi çevrelerinden gelen şahitlerin verdikleri ifadelerde dişe dokunur bir şey söylememeleri. Kollektif hafıza kaybına uğrayan tanıkların standart cümleleri “bilmiyorum” ve “hatırlamıyorum” yönünde.

lük derecesinde görmediği yönündeki suçlamanın altından kalkmak için ırkçı yapılanma ile mücadelede samimi olunduğunun da gösterilmesi gerekiyor. Duruşmanın hakimi Manfred Götzl’ün tek kaygısı ise mahkemeyi titiz bir şekilde tamamlayarak elindeki delillere göre sanıklara hak ettikleri cezayı vermek. * Rahmi Turan serbest gazeteci. SABAH Gazetesi adına Münih’teki NSU davasını izliyor.

Kamuoyunun en önemli beklentilerinden biri de ülkedeki aşırı sağ yapılanma ile bunun resmi ve gayriresmi koruyucularının ortaya çıkarılması. Devletin sağ gözünün kör-

46



Sammeln Sie MEDICON Apotheken und gewinnen Sie tolle Preise!

So funktioniert´s:

MEDICON Gewinnspiel

1 MEDICON Rubbel-Los erhalten Sie: - beim Einlösen eines Rezepts je verschriebenem Arzneimittel - für 1 MEDICON Taler Sobald Sie eine Gewinn-Serie (bestehend aus drei Einzel-Apotheken der gleichen Farbe) komplett haben, nehmen Sie an der Verlosung um den jeweiligen Hauptgewinn teil. Kleben Sie die drei Apotheken einer Farbe auf 1x

Volkswagen up

1x

Traumküche im Wert von 5.000 Euro von

die Gewinnpostkarte und geben Sie diese in einer der MEDICON Apotheken ab. Gewinnpostkarten erhalten Sie in allen MEDICON Apotheken. Zusätzlich haben Sie die Chance auf viele Sofort-Gewinne.

2x

5x

100x

Kreuzfahrt

16 GB in Silber

Gutschein

AIDA

iPad Air

im Wert von 2.500 Euro. Einzulösen bei Reise-Reck

im Wert von

Küche & Co. Nürnberg-West Wallensteinstr. 4 90439 Nürnberg

MEDICON Eczanelerimiz: 90402 Nürnberg Im Soldan Haus, Hefnersplatz 3 Telefon (0911) 23 56 10 Pt-Ct: 8.30 - 20.00 Uhr

90439 Nürnberg Rothenburger Straße 183d Telefon (0911) 61 23 63 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91126 Schwabach Friedrich-Ebert-Straße 24 Telefon (09122) 87 33 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90451 Nürnberg Eibacher Hauptstraße 52-54 Telefon (0911) 64 25 60 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90443 Nürnberg Am Plärrer 25 Telefon (0911) 50 71 05 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90513 Zirndorf Nürnberger Straße 13-15 Telefon (0911) 300 319 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91056 Erlangen Neumühle 2 Telefon (09131) 940 87-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90419 Nürnberg Bucher Straße 51 Telefon (0911) 23 99 30 40 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90439 Nürnberg Wallensteinstraße 28 Telefon (0911) 6 12 16 8 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91207 Lauf: Marktplatz 50 Telefon (09123) 8 20 80 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91052 Erlangen City Nürnberger Str. 49 Telefon (09131) 63 00 660 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

90459 Nürnberg Wölckernstraße 5 Telefon (0911) 37 65 190 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90762 Fürth Schwabacher Straße 46 Telefon (0911) 37 65 66 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

93047 Regensburg Maximilianstraße 26 Telefon (0941) 44 80 24 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

96052 Bamberg Pödeldorfer Str. 142 Telefon (0951) 510770-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

304_AZ_154x516mm_April_TuerkischesMagazin_140331_X3.indd 1

31.03.14 09:34


sağlık

REFLÜ NEDİR? Ali AYDIN & Nurcan DEMİRCİ AYDIN

Y

ediğimiz besinler yemek borusundan mideye gelir. Yani mide, yukarısında yemek borusuyla bağlantılıdır. Çeşitli sebeplerden dolayı mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasına reflü denir. Bu durum uzun süre devam ederse, asitli olan mide içeriği yemek borusunu tahriş eder. Yemek borusu kendini mide asidinden koruyamaz hale gelir. Reflülü kişilerde, genelde yemekten sonra ağza acı su ve besin gelebilir. Reflünün oluşmasında bir diğer faktör mideyle yemek borusu arasındaki kapağın görevini yerine getirememesi sonucu ortaya çıkar. Bu kapak, mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engellemektedir. Tüm dünyada sık görülen bir hastalık olan reflü, ülkede de bir hayli fazla görülmektedir. Yapılan araştırmaya göre her 5 yetişkinden birinde reflü vardır. REFLÜNÜN BELİRTİLERİ NELERDİR? • Reflü görülen kişilerde şu belirtilerden bazıları vardır: • Mide yanması en çok şikayet edilen rahatsızlıktır. • Mide içeriğinin yukarı çıktığını hissetmek, • Göğüs bölgesinde yanma, • Ağza acı suyun gelmesi, • Kalp çarpıntısı, • Rahatsız edici mide şişkinliği, öksürme, Bazı durumlarda boğazda bir kaç belirti ile

49

kendini gösterebilir. • • •

Boğazda bir şey varmış gibi hissetme ve boğazı temizleme hissi, Yutkunurken zorlanma, Öksürük ve boğaz ağrısı

Stres reflüyü arttırmaz. Fakat reflünün şikayetlerinin hissedilmesine neden olur. Zaten stres, gastrit ve ülser gibi mide hastalıklarına yol açacağından ve mide asidini arttıracağından şikayetlerin artmasına yol açar. Reflü, ağız kokusuna yol açabilir. Fakat sadece reflü değil, dişlerde meydana gelen bir enfeksiyon, bademcik iltihabı, sinüzit, salyanın azalması da ağız kokusuna yol açar. Bunları reflüden ayırmak gerekir. Bazı durumlarda hasta ağzının kötü koktuğunu söyler; fakat bu diğer kişiler tarafından farkedilmeyebilir. Bu, psikolojik bir problemdir ve tedavi edilir. REFLÜ TANISI Reflünün tanısında çok kullanılan yöntemlerden biri endoskopidir. Her hastaya uygulanır. Bu yöntemle mide kapağının durumu, yemek borusunun hasarı ve diğer mide yüzeyindeki rahatsızlıklar saptanır. Tanıda kullanılan bir diğer yöntemde, ilaçlı bir filmle yemek borusundan, ilacın geçişi izlenir ve herhangi bir problem varsa tedavi edilir. Diğer yöntemlerle de yemek boru-


sundaki reflü, ph metriyle, yemek borusunun besini itme gücü ise manometri ile ölçülür. REFLÜ TEDAVİSİ Hastaların alacağı bazı önlemler, beslenme konusuna dikkat etmek ve ilaç tedavisi hastalığın kontrol altına alınmasını sağlar. Reflü tedavisinde bir kaç seçenek vardır. Hastalığın ne kadar ilerlediği belirlendikten sonra buna en uygun tedavi doktorunuz tarafından belirlenir.Tedavi seçeneklerinden birisi ilaç tedavisidir. Bunun için mide asidini kontrol altına alacak ya da salgısını azaltacak ilaçlar kullanılır. Böylece yemek borusuna kaçan asit miktarı azaltılır. Bir çok reflü hastasında olumlu sonuçlar alınır. Fakat ilacın bırakılmasıyla belirtiler, şikayetler tekrar ortaya çıkmaya başlar. Çünkü bu ilaç tedavisiyle mide kapağındaki sorun ortadan kaldırılamaz. Bu tedaviyle yemek borusunun tahrişi en aza indirilir fakat safra sıvısı asidik olmadığından yemek borusuna yine kaçar ve zarar verir. Diğer bir tedavi şekli ise cerrahi tedavidir. Alınan önlemler ve ilaçlarla hastalık kontrol altına alınamıyorsa anti-reflü cerrahisi uygulanmaktadır. Ameliyatla büyük oranda başarı sağlanır ve reflü şikayeti tamamen ortadan kaldırılır. Bu ameliyatta, mide kapağındaki bozukluk düzeltildiği için mide sıvısının, yemek borusuna geçmesi engellenmiş olur. Tercih edilmesi daha doğru bir tedavi şeklidir. İlaç kullanımına gerek yoktur. Hayat boyunca ilaç kullanmak istemiyorsanız, hastalıktan tamamen kurtulmak için ameliyat yeterlidir.

ğin geçtiği bir boru değildir. Bu yüzden de yutma işlemi aktif bir olaydır. Bu sayede, uzanırken bile bir şeyler yediğimizde bunlar mideye iletilir. Reflü, uzun sürdüğünde yemek borusunun sürekli tahrişi sonucu hareketliliğinde azalma meydana gelir. Hatta bu tahriş sonucu yemek borusu kısalabilir ve alt ucu daralabilir. Böylece katı besinlerin yutulması güçleşir. Günümüzde uygulanan antireflü ameliyatları bunun gibi geç kalınmış durumlarda uygulanamaz. REFLÜ HASTALARININ YAPMASI GEREKENLER: •

• •

• • • • • •

REFLÜNÜN NEDEN OLDUĞU DİĞER PROBLEMLER NELERDİR? Çok sık karşılaşılan bir durum olmasa da, uzun süreli reflü hastalığı ciddi rahatsızlıklara yol açabilir. Normalde yemek borusu mekanik dalga hareketleriyle alınan besinin mideye iletilmesini sağlar. Yani yemek borusu, hiçbir hareket yapılmadan yeme-

Asitli içeceklerden, alkol, kahve, baharatlı yiyecekler, çikolata, soğan, sarımsak gibi besinlerden uzak durmak gerekir. Bunlar mide asidini arttırıcı yiyecek ve içeceklerdir. Aspirin ya da ağrı kesici ilaçların mümkün olduğunca az kullanılması gerekir. Yemek yedikten hemen sonra yatmayın. Çünkü mide asit miktarı yatarken çoktur. Yattığınızda ise başboyun bölgenizi yukarıya koyun. Sigara ve alkol asit dengesini bozacağından mutlaka bırakmalısınız. Az ama sık yemek yemek, her öğün çok fazla yemekten daha iyidir. İdeal kilonuzda olmanız gereklidir. Bunun için doktor kontrolünde zayıflamanızda fayda vardır. Kemeri çok fazla sıkmayın, dar giysilerden kaçının. Çok fazla güç gerektirecek işlerden uzak durun. Doktorunuza danısşın ve gerken iliac tedavisi başlayın

Esen kalınız, Doktorunuz ve Aile hekiminiz Ali Aydın

50


Medicon Gesundhaus´dan gelen bilgiler

Güçlü Kadınlar –Güçlü Kalpler Risk faktörleriniz hakkında sizleri bilgilendirmek istiyoruz Kalp ve kan dolașımı hastalıkları hala kadınların bir numaralı ölüm sebebini olușturuyor! Bu tür

hastalıklara karșı koyabilecek güçte olsak bile, yaklașık her iki kadından birini etkilemektedir! Sağlığınızı koruyarak hayat tarzınızı değiștirmek her yașta anlam tașır ve mümkündür. Sadece üç kadından biri kadınlara özgü risk faktör ve belirtilerini tanıyor. Biz bu durumu degiștirmek, sizleri sağlığınızı elinize alabilmeniz için bilgilendirmek istiyoruz! Dr. Doris Porta-Jakob, Internistin, Zonta-Club Nürnberg Girișücreti: 3,-€

Konumuz Türkçe tercüme edilecektir.

53

MEDICON Gesundhaus e. V. Hopfengartenweg 7 90451 Nürnberg 0911/6418640 www.medicon-gesundhaus.de info@medicon-gesundhaus.de



hukuk

ÇOCUKLARIN HİMAYEYE ALINMASI Av. Ender SÜREKLİ Koruyucu aile tespitinde Türk ailelere öncelik verilmesinin çocukların yeni hayatlarına uyum sağlayarak süreci en az sıkıntıyla atlatabilmeleri, ayrıca kültür ve dillerini öğrenmeleri bakımından yararlı olacaktır. Bunun için de daha çok Türk ailenin koruyucu aile olmak için başvurması ve Türk koruyucu aile sayısının arttırılması çok önemlidir. 5. Himaye sürecinde karşılaşılan temel problemler nelerdir? 1. Çocuğu himaye alma ve bakıcı aileye teslim etme süreçlerindeki problemlerin en önemlisi himaye alınanın hukuki niteliğin geçici bir tedbir ve kriz yönetimi uygulanması olmasına rağmen bir çok olayda bu uygulama sürekli bir husisiyet kazanmaktadır. Bir çocuk bakıcı aileye verilmesi durumunda, bu tedbirin geçici olmasından dolayı, imkânlar elverdiği andan itibaren sonlandırılmalı ve çocuğa geçici müdahalenin asıl amacı olan gerçek anne babayla çocuğun beraber yaşama imkânı sağlanmalıdır. Yine uyglanacak bütün tedbirler çocukla ailesini bir araya getirme amacına uygun olmalıdır. AİHM, 08.04.2004 Nr. 11057/02. 2. Anne babasıyla sürekli ilişkisinin çocuğun selametinin aslı bir unsuru olduğunu ve gençlik dairelerinin öncelikli görevinin ailesinden uzaklaştırılan çocukla aile arasında yeniden sağlıklı bir bağ oluşturmaya çalışmak olduğu birçok vakada dikkate alınmadığı müşahede edilmiştir. Bilirkişinin de raporunda ifade ettiği üzere çocuğun anne babasıyla irtibatının devam etmesi çocuğun selametinin bir parçasıdır. Mahkeme kararında çocuğun anne babasıyla tekrar irtibat

53

sağlamasının neden uygun bir çözüm olmadığını ve çocuğuyla yeniden irtibata geçmesinin reddedilmesinin neden çocuğun selametini korumak için gerekli bir tedbir olduğunu açık bir şekilde ortaya konulmuş olması gerekmektedir.” 3. Bakıcı aile tercihinde çocukların kişisel bağlarının, kültürel ve dini kimliklerinin yeterince gözetilmediği görülmektedir. Yüksek Eyalet Mahkemesi çocuğun yabancı birisinin yanına verilmesinin annesinin yanında kalmasından daha olumsuz sonuçlar doğurabileceği yönünde hiçbir değerlendirmede bulunmamıştır. Bu şekilde verilen mahkeme kararı yabancı bir çevreye verilen çocuğun şimdiye kadarki çevresini kaybederek çocuğun durumunu daha da ciddileştiri nitelik kazanacaktır. Çocuğun annesinden koparılmasının ne tür olumsuz etkiler doğuracağını yeterli derecede değerlendirilmesi gerekmektedir. 4. VIII numaralı Sosyal Kanun’un 44. maddesi 8 haftaya kadar olan bakıcılık talebi ve 3. dereceye kadar akrabalar için bakıcı aile olma belgesinden muafi yet tanımasına rağmen bu hüküm uygulamada neredeyse hiç gündeme gelmemektedir. Ebeveynin anayasal haklarına yapılan en sert müdahale olan velayet hakkının alınması ve çocuğun aileden koparılması halinde çocuğun akrabalarının yanına verilmesi yalnızca çocuk için değil aynı zamanda anne babanın da çocuklarıyla daha yakın ilişkide kalmasını sağlayarak bu sert müdahale için yumuşatıcı bir unsur olacaktır. Anne babanın çocuklarıyla irtibatlarını devam ettirmelerini mahke-


meler kural olarak zarar verici olarak görmemeli ve bunu kolaylaştırıcı ve teşvik edici önlemlere başvurmaları gerekmektedir. (BVerfGE 100,313 <375>) 5. Bakıcı aileye verilen çocuğun ailevi ve kültürel bağlarının devam etmesi hususundaki görevlerini yeterince yerine getirmemekte ve bakıcı aileye verilen çocukların kendi aileleriyle sağlıklı ilişki kurmalarına imkân tanınmamaktadır. Çocukla ailesi arasındaki akrabalık bağlarının ve duygusal bağların zedelenmemesine dikkat edilmesi ve çocuğun köklerinden kopacak şekilde ailesinden uzaklaştırılması Anayasanın 6. Maddesinin 1. ve 2. fıkralarını ihlal edecektir. Himayeye alman çocuklar aileleriyle ancak Gençlik Daireleri binalarında ve yalnızca anne babayla ve çok kısa bir zamanla sınırlı olarak görüştürmeleri aile bağlarını temin için yeterli nitelikte değildir. Avrupa İnsan Hakkın Mahkemesinin kararında ifade ettiği üzere aile yalnızca anne babadan ibaret değildir ve aile bağları ayda bir gerçekleşecek görüşmelerle sağlanamayacağı için çocukların ailenin diğer fertleriyle de görüşebileceği doğal ortamlarda görüşme imkânına kavuşturulması gerekmektedir (BVerfGE 3189/09 mm 14.07.2010 ve BVerGE 2604/06 vom 18.12.2008) EMRK madde 8 kapsamında garanti altına alınan aile hayatı yalnızca anne babayı değil aynı zamanda nine ve dede gibi yakın akrabalarla olan ilişkileri de kapsamaktadır. Bu şekilde tanımlanan aile bağlamım devamı bakımından ülkelere bu tanıma uygun tedbirler alma mükellefiyeti yükler. (AİHM 13.06.1979)

Bu ilişki, ebeveyne çocuğun kişisel ve ruhsal gelişimini takip etme ve akrabalık bağlarının devamının sağlanarak çocuğun köklerindin kopmamasına ve her iki tarafın karşılıklı sevgi ihtiyaçlarının karşılanmasına hizmet edecektir. 7. Çocuğun verildiği bakıcı ailelerin sosyal imkân ve statülerinin gerçek aileden iyi olması durumlarında, çocuğun sosyal statüsünü düşüreceği gerekçesiyle çocuğun ailelerine geri verilmesi reddedilebilmektedir. Bu dunumla devletin gözetici statüsü (Waechteramt) devlete çocuk için en iyi imkânları sunmak değildir. Bu durum daha çok ebeveyne ve onların sosyoekonomik ilişkilerine bağlı olarak yaşadıkları kader ve hayat riskleriyle alakalıdır. Bundan dolayı sırf çocuğun başka bir ortamda daha iyi yetişeceği ve destekleneceği gerekçesiyle çocuk anne babasından ayrılamaz. (BVerGE 1379,1380) 8. Jugendamt`larla sorun yaşayan ailelere Başkonsolosluklarımızca ne gibi yardımlar yapılabiliyor? Aileler neler yapmalı? Gençlik Daireleriyle sorun yaşayan Türk ve Türk kökenli ailelere, Başkonsolosluklarımıza (Nürnberg Telefon: 0911 94676-0) başvurmaları halinde Hukuk Danışmanlarımızca yardımcı olunmakta ve yol gösterilmektedir. Tüm bu süreçte ailelerimizin bilinçlendirilmeleri çok önemlidir. Bu bağlamda ayrıca özellikle Bavyera bölgesinde aktif ve etkin hizmet veren Hüma e.V. Derneği ile çalışılmasını tavsiye etmekteyim. Detaylı bilgiler: www.huema.de

6. Uzun süreli ayrılıklar çocuğun ailesine ve köklerine yabancılaşmasına sebeb olmakta ve daha sonra çocuğun başka bir kültür dünyasına ait olduğu gerekçesiyle ailelerine geri verilmemektedir. Anne babanın çocuğuyla irtibat hakkı anayasanın 6/2 maddesinin teminatı altındadır.

54


iş dünyası

MESLEK TANITIMI florist/in

Alptuğ DEMİR / Mehmet AZNAVULOĞLU

Çiçekçi olarak çiçekçi dükkanı, bahçe malzemeleri satan mağazalarda veya bahçevanların yanında çalışılmaktadır. Meslek eğitimi süresi 3 yıl olarak belirlenmiştir

55

Meslek öğretimi esnasında alabileceginiz ücretler (brüt): 1. Meslek eğitim yılı 2. Meslek eğitim yılı 3. Meslek eğitim yılı

TANITIM FİLMİ

Çiçekçiler değişik etkinlikler için kendi kafalarına ya da müşterinin isteğine göre çiçek buketleri, süsleri veya çelenkleri tasarlar. Ayrıca camekan ve mağazaların çiçek süslemeri ve değişik çiçek çeşitleri hakkında müşterileri bilgilendirmek de bu meslekteki görevleri içermektedir.

525 Euro 564 Euro 623 Euro


MASI VERBRAUCHERINSOLVENZ İFLAS HUKUKU UKU ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG HUKUKU FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG AİLE BİRLEŞİMİ İ FİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARARININ TÜRKİ AZMİNAT TALEBİ VERKEHRSUNFALLREGULIERUNG İŞ HUKUKU İŞTEN ÇIKARMANIN İPTALİ DAVAS AK DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU ALACA E IN DER TÜRKEI EMEKLİLİK HUKUKU SI VE TENFİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARARININ G TİCARET HUKUKU ŞİRKET KURULUŞU FİRMENGRÜNDUNG FLAS HUKUKU İFLAS AŞAMASINDA TEMSİLCİLİ YURTDIŞI EDİLMEYE KARŞI SAVUNMA ABS UKU ÇOCUKLA KİŞİSEL MÜNASEBET UMGANG D TRAFİK HUKUKU TRAFİK İHLALLERİNDEN D DAVALARI ARBEITSLOHNKLAGE İŞ HUKUKU Ü SORGERECHT AİLE HUKUKU VELAYET SORGEREC OLVENZ İFLAS HUKUKU TÜKETİCİ İFLAS TALEBİ YEDE EMEKLİLİK RENTE IN DER TÜRKEI EMEKLİLİK HUKUKU O TİCARET HUKUKU ALACA DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU UKU ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG HUKUKU FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG AİLE BİRLEŞİMİ İ FİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARARININ TÜRKİ MASI VERBRAUCHERINSOLVENZ İFLAS HUKUKU

ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA

AVUKATLIK VE DANIŞMANLIK HİZMETLERİ

Müvekkillerimiz bize 8 yıldır güveniyorlar. Am Plärrer 8 > 90429 Nürnberg > Telefon (0911) 277 405 0 info@suerekli.net > www.suerekli.net facebook.com/suerekli.net * Avukat kelimesi sıfat olarak değil, "Rechtsanwalt" (= Almanya barosuna bağlı Alman hukunda avukat) kelimesinin tercümesi olarak kullanılmıştır.

VERBRAUCHERINSOLVENZ KİŞİSEL İFLAS TÜKETİCİ İFLAS TALEBİN HAZIRLANMASI VERBRAUCHERINSOLVENZ İFLAS HUKUKU BOŞANMA ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG AİLE HUKUKU ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG VİZE AİLE BİRLEŞİMİ İÇİN VİZE YABANCILAR HUKUKU FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG AİLE BİRLEŞİMİ İ TANIMA VE TENFİZ BOŞANMA KARARININ TÜRKİYEDE TANITILMASI VE TENFİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARARININ TÜR VERKEHRSUNFALLREGULIERUNG TRAFİK KAZA HUKUKU TRAFİK KAZALARI TAZMİNAT TALEBİ VERKEHRSUNFALLREGULIERUNG İŞ HUKUKU İŞTEN ÇIKARMANIN İPTALİ DAVASI KÜNDIGUNGSSCHUTZKLAGE İŞ HUKUKU İŞTEN ÇIKARMANIN İPTALİ DAVAS ALMANYA VE TÜRKİYE ALACAK DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU ALACAK DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU ALACA EMEKLİLİK HUKUKU YURTDIŞI BORÇLANMA VE TÜRKİYEDE EMEKLİLİK RENTE IN DER TÜRKEI EMEKLİLİK HUKUKU ALMANYA VE TÜRKİYE TANIMA VE TENFİZ BOŞANMA KARARININ TANITILMASI VE TENFİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARA ŞİRKET KURULUŞU TİCARET HUKUKU ŞİRKET KURULUŞU FİRMENGRÜNDUNG TİCARET HUKUKU ŞİRKET KURULUŞU FİRMENGRÜNDUNG İFLAS HUKUKU İFLAS AŞAMASINDA TEMSİLCİLİK INSOLVENZVERTRETUNG İFLAS HUKUKU İFLAS AŞAMASINDA TEMSİLCİLİ YURTDIŞI EDİLMEYE KARŞI SAVUNMA ABSCHIEBUNG YABANCILAR HUKUKU YURTDIŞI EDİLMEYE KARŞI SAVUNMA ABS UMGANG AİLE HUKUKU ÇOCUKLA KİŞİSEL MÜNASEBET UMGANG AİLE HUKUKU ÇOCUKLA KİŞİSEL MÜNASEBET UMGANG TRAFİK HUKUKU TRAFİK İHLALLERİNDEN DOĞAN CEZA BUSSGELDBESCHEID TRAFİK HUKUKU TRAFİK İHLALLERİNDEN D ÜCRET ALACAK DAVALARI ARBEITSLOHNKLAGE İŞ HUKUKU ÜCRET ALACAK DAVALARI ARBEITSLOHNKLAGE İŞ HUKUKU Ü SORGERECHT AİLE HUKUKU VELAYET SORGERECHT AİLE HUKUKU VELAYET SORGERECHT AİLE HUKUKU VELAYET SORGEREC İFLAS HUKUKU TÜKETİCİ İFLAS TALEBİN HAZIRLANMASI VERBRAUCHERINSOLVENZ İFLAS HUKUKU TÜKETİCİ İFLAS TALEBİ RENTE IN DER TÜRKEİ EMEKLİLİK HUKUKU YURTDIŞI BORÇLANMA VE TÜRKİYEDE EMEKLİLİK RENTE IN DER TÜRKEI EMEKLİLİK HUKUKU ALACAK DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU ALACAK DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU ALACA DAVALARI INKASSO TİCARET HUK BOŞANMA ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG AİLE HUKUKU ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG VİZE AİLE BİRLEŞİMİ İÇİN VİZE YABANCILAR HUKUKU FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG AİLE BİRLEŞİMİ İ TANIMA VE TENFİZ BOŞANMA KARARININ TÜRKİYEDE TANITILMASI VE TENFİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARARININ TÜR VERBRAUCHERINSOLVENZ KİŞİSEL İFLAS TÜKETİCİ İFLAS TALEBİN HAZIRLANMASI VERBRAUCHERINSOLVENZ İFLAS HUKUKU

ALMAN VE

AVUKAT DANIŞM

Müvekkillerimiz Am Plärrer 8 > 9

info@suerekli.ne

facebook.com/s

* Avukat kelimesi sıfat olarak değil, "R tercümesi olarak kullanılmıştır.


Lycamobile ile Onbir Ayın Sultanı Ramazan’da da sevdiklerinizle en uygun fiyatlarla doyasıya konuşun!

Yüksek kalitede, ucuz fiyata konuşma, mesajlaşma Hızlı İnternet Her kredi yüklediǧinizde Lycamobile’dan Lycamobile’a bedava arama & mesajlaşma Ücretsiz arama bekletme Ücretsiz sesli mesaj Ücretsiz konferans görüşme Ücretsiz arayanı haber verme Farklı dillerde müşteri hizmetleri Mükemmel kapsama alanı

Ücretsiz SİM kart ve daha fazla bilgi için www.lycamobile.de ziyaret ediniz veya 069 1200 7322’yi arayınız.


INSTITUT FÜR MANAGEMET & CONSULTING

NÜRNBERG‘DE İLK ÖZEL BORÇ DANIŞMANI OFİSİ

Borçlu Danışma “ Borç yükü, şimdi ne olacak?

“ Protesto ve icra işlemini önleme “ İcralık dosyaların takibi “ Borçla yaşamak “ Ortak finans planı hazırlanması

İflas Hazırlığı “ Mükellefin bilgilendirilmesi “ Doğru iflas başvurusu “ İflas işleminin takibi “ Ortak finans planı hazırlanması

Bilal Mor Schuldenberatung (IHK) Zeltnerstr. 3 - 90443 Nürnberg T: 0911 - 881 972 44 • F: 0911 - 881 970 00 • H: 0175 - 152 91 43 www.imc-nue.de • info@imc-nue.de


abide şahsiyetler

kim kimdir

Lagari Hasan Çelebi LAGARİ HASAN ÇELEBİ Derleyen: Gökhan ÖNDER

Derleyen: Gökhan ÖNDER Lagari Hasan Çelebi, füzeciliğin atası sayılmaktadır. Füze ile uçan ilk Türk’tür. 1633 yılında IV. Murad’ın kızı Kaya Sultân’ın doğduğu gece yapılan şenlikler sırasında füzeyle uçma hünerini gösterdi. Evliyâ Çelebi’ nin Seyahatnâmesinde anlattığına göre, Hasan Çelebi 50 okkalık barut macunuyla dolu 7 kollu, kendi îcadı olan bir fişeğe binerek yardımcılarının ateşlemesiyle uçmayı başarmıştır. Füzenin barutu bitince de daha önce hazırlamış olduğu kanatları açmış, Sinan Paşa Sarayı önünde denize inmiştir. Bu gösteri üzerine IV. Murad tarafından mükâfatlandırılmış, sipahi sınıfına yazdırılmıştır. Daha sonra Lagarî Hasan Çelebi Kırım’a gitmiş, orada Selâmet Giray Hanın yanında ölmüştür. Evliyâ Çelebi, Seyahatnâmesinde Roketle

4959

uçma olayını şu şekilde anlatmaktadır: “Murad Hân’ın Kaya Sultân isimli kızı dünyaya geldiği gece akika kurbanı şenliği oldu. Bu Lagarî Hasan elli okka barut macunundan yedi kollu bir fişek îcad eyledi. Sarayburnu’nda Hünkâr huzurunda fişenge bindi ve şâkirtleri (yardımcıları) fitili ateşlediler. Lagarî, “Padişahım seni Huda’ya ısmarladım. İsa Nebi ile konuşmağa gidiyorum” diyerek semaya fırladı. Yanında olan diğer fişekleri ateşleyip rûy-u deryâyı çırağan eyledi. Fişengi kebirinin barutu kalmayınca zemine doğru inerken kartal kanatlarını açarak Sinan Paşa Köşkü önünde deryaya indi ve padişahın huzuruna geldi. Zemini bûs ederek, “Padişahım, İsâ Nebî sana selam söyledi” diyerek şakaya başladı. Bir kese akçe ihsân olunup 70 akçe ile sipahi yazıldı.”


Etsiz çiğ köfte ve eşşiz lezzetlerin yeni adresi artık Nürnberg’de

komagene | Wölckernstr. 30 | 90459 Nürnberg Tel. 0911 - 52883904 Mobil 0171 - 9001248

45


kültür

sahaflar çarşısı Derleyen: Harun Önder Günümüzde Kapalı Çarşı’nın Fesçiler Kapısı ile Beyazıt Camii arasındaki sahada yer alan Sahaflar Çarşısı, önceleri Kapalı Çarşı’nın içinde İç Bedesten’in önünde Şark Kahvehanesi’ nin karşısında halen Halıcılar sokağı (eski Sahaflar sokağı) adıyla anılan yerde bulunmaktaydı. Osmanlılar’da sahaflık Bursa’da Orhan Bey zamanında büyük camilerin çevresinde ve avlusunda başlamış, devlet merkezinin Edirne’ye taşınmasıyla burada devam ettirilmiştir (bk. SAHAF). İstanbul’da önceleri medrese avlularında, özellikle Karadeniz ve Akdeniz medreselerinin etrafına medrese talebelerinin ihtiyacını karşılamak üzere yerleşen sahaflara Kapalı Çarşı’nın yapılmasıyla birlikte çarşıda bir sokak verilmiştir. Evliya Çelebi, Kapalı Çarşı içinde elli kadar sahaf dükkânı

61

bulunduğunu ve buralarda yaklaşık 300 kişinin çalıştığını kaydetmektedir. Hammer sahafların Kapalı Çarşı içinde dağınık halde olduğunu söylerse de bu durum son devirlere ait bir tesbit olmalıdır. Dükkânlarda minyatürlü ve nâdir yazma eserler dışında çoğu medreselerde okutulan din, felsefe ve mantık kitapları da satılmaktaydı.


bizden

15


çocuk

Geçtiğimiz dönem matematik notum pek iyi değildi

Ama bu bayramda harçlıklarım hesaplarken o kadar çok toplama çıkartma yaptım ki...

dört olan notumu iki yapacağımı tahmin ediyorum

63


Kurban bayramı çok güzel geçti.

Bayramda bol bol gezdim.

Bayram zamanı doktorlar her zamanki gibi çok fazla şekerleme ve tatlı yemeyin dediler. Çok haklılar, dişlerimize iyi bakmalıyız.

Ama uzmanların bilmediği bir şey var; annemin ev baklavası... Acaba bir dilim yeseler yine aynı şeyleri söyleyebilirler mi?

64


รงocuk



mizah




Nürnberg'deki Türkiye Toptan ve perakende Türk gıda maddeleri, günlük taze sebze ve meyva, et ve balık reyonları, fırın ve taze ekmek bölümüyle

ucuz ve kaliteli alış-veriş adresiniz.

Maybachstr. 29 90441 Nürnberg Tel. 0911 / 620 01 89


bulmaca



KOLAY

ORTA

ZOR


K O L A Y

O R T A

Z O R







mevlana mutfağından

Ahmet Can’ dan

Keskül Tava Türlü 5

Malzemeler:

Keşkül Nasıl Yapılır?

500 gr taze fasulye 2• adet patlıcan cevizi, toz badem, Hindistan 2 adet tozkabak şeker ve pirinç ununu 2 adet çarliston biber harmanlayıp tencereye ko1 kg yun. kuzu eti (kuşbaşı) 1 yemek kaşığı tuz Ortakaşığı ateşte sütü 1• yemek tatlı tozyavaş biber yavaş ilave ederek 1 çay kaşığı pul biber sürekli karıştırın. 200 gr tereyağ ve isteğe göre değişik baharatlar

Malzeme Listesi 4 su bardağı süt 3 tatlı kaşığı pirinç unu 1.5 su bardağı toz şeker ½ çay bardağı toz Hindistan cevizi ½ çay bardağı toz badem 1 paket şekerli vanilin

Afiyet olsun!

Kıvamı koyulaşmaya başladığında altını kapatın ve şekerli vanilin ekleyip karıştırın. Hazırlanışı:

Tavanınpaylaştırın. içine tereyağ sürülüp üstüne etler serilir ve daha sonra Kaselere Soğudusebze çeşitleri baharatlanıp harmanlandıktan sonra etlerin üstüğunda dolaba kaldırın,üzerini ne serpilir. hindistan cevizi ve dövülmüş fıstıkla süsleyerek servis ede- sonra hafif karıştırılır. Bu şekilde 15 dakika piştikten bilirsiniz. Önceden 250 derecede ıstılmış fırında 15 dakika daha pişirilir. Yemeğimiz servise hazır.

Tüm MAHYA okurlarına şimdiden afiyetler diliyoruz.

80

80


www.kolay-emeklilik.de

Mavi kartınız varsa dava açıp borçlanıp emekli olabilirsiniz.

2012

Tekrar Türk vatandaşlığına geçmeden avukatlarımızın mahkemede açacağı davayla yurtdışından borçlanarak emekli olabilirsiniz.  Dava açmak için Türkiye’ye gelmenize gerek yok  Her şey dahil paket fiyat  Güvenilir ve rahat Hizmet

Telefon (0911) 99 00 77 83

Bizi Pazartesi-Cuma günleri 12:00-14:00 arasında arayabilirsiniz

*Avukat kelimesi sıfat olarak değil, Rechtsanwalt (=Alman Barosuna bağlı Avukat) kelimesinin tercümesi olarak kullanılmıştır.

Gülten Derin

Rechtsanwältin / Avukat*



15. z Yılımı

AİLE DOKTORLARINIZ

Ali Aydın & Nurcan Demirci-Aydın Ev Doktoru

Dahiliye Uzmanı

Spittlertorgraben 3 90429 Nürnberg

Tel: 0911 9287880 Fax: 0911 9287888

Açılış saatleri: Pazartesi - Cuma : 08.30 - 12.00 Pazartesi, Salı, Cuma : 14.30 - 17.00 Perşembe : 14.30 - 18.00


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.