Mahya Dergisi NRW1 Şubat 2014

Page 1

Sayı 63 | Şubat 2014 | Ücretsiz NRW1

2014

DİTİB Aylık Dergi



Dr. Selahattin G체nay Facharzt f체r Innere- und Allgemeinmedizin

Akupunktur Chirotherapie Ern채hrungsmedizin Haus채rtzliche Diabetologie Bismarckstr. 107 45881 Gelsenkirchen

Tel: 0209 15793420 Tel: 0209 819375 Fax: 0209 3611853


İÇ İ N DE K İ L E R 03

BİZDEN 7 21

Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: Kahrolsun Demekle Olmaz!

DİN 25 27 29 30 31 33

Bir Konu Bir Ayet: İnternet ve Manevi Hayatımız Bir Hadis Bir Yorum: Arkadaşın iyisi Yaşamın İçinden Dosdoğru Yol Dinimizde Haya Tefsir: Beled Suresi

MESNEVİ’DEN HİKAYELER 37

Minik Kuşun Öğütü

AİLE 39

Evlilikte Doğru Anlaşmanın Sırları

41

ATA’MIZA DAİR

43

HİKMETLİ SÖZLER


GÜNCEL Suriye’de Soykırım

45

SAĞLIK Romatoid Artrid

53

_HUKUK Mavi Kartlıların ve Ev Kadınlarının Yurtsışı borçlanması(2. Bölüm)

55

Kapak konusu - Sayfa 45

ABİDE ŞAHSİYETLER Muhammed Ali Clay

59

KÜLTÜR Röportaj: Bizim Çorbacı

61

KÜLTÜR Balır İşleme Sanatı

69

ÇOCUK

71

Bakır İşleme Sanatı Sayfa 69

BULMACA Kare Bulmaca Sudoku Çengel Bulmaca

74 75 76

Yemek Tarifi

80

Bedirhan Gökçe Kahrolsun Demekle Olmaz / Sayfa 21

04


künye

IMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstraße 16 90459 Nürnberg

Bankverbindung/Hesap Numarası Commerzbank Nürnberg IBAN: DE94 7604 0061 0540 7739 00 BIC: COBADEFFXXX

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de

YAYIN KURULU

GENEL KOORDİNATÖR Oğuz Yurtalan +49 (0)171 3583191 oguz.yurtalan@mahya.de WEB KOORDİNATÖRÜ Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de NRW Temsilcisi Orhan Arslanmirze +49 (0)176 84679965 orhan.a@mahya.de Türkiye/İstanbul Muhabiri Koray Kuşkuş +90 (0)554 5618244 koray.kuskus@mahya.de DAĞITIM SORUMLUSU Gökhan Önder +49 (0)176 70055077 goekhan.oender@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM/BASKI AddGraphic info@addgraphic.de Mahya Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazı ve ilanlardan yazı ve ilan sahipleri sorumludur.

05

Alptuğ Demir alptug.demir@mahya.de Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Mehmet Aznavuloğlu mehmet.aznavuloglu@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha N. Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de


editörden

Herşeyiniz Çifte Serlıat ÖNDER

Değerli okurlar, Son haftalarda Hamburg’da Gezi eylemlerini aratmayacak gelişmeler sırasında Alman medyasının haberlerde konu ettiğini gördünüz mü?

EŞİTLİK ANLAYIŞINDA ÇİFTE STANDART

Canlı yayını kesip Hamburg’dan yayıına devam bir Alman kanalı gördünüz mü???

Sahi, içinde ‘‘çifte’’ kelimesi bulunan çifte vatandaşlığa niye bu kadar karşı çıktılar hâlâ anlayabilmiş değilim. Ama orda da kesin bir çifte standart vardır. Zira ABD vatandaşıysan, İsviçre vatandaşıysan İsrail vatandaşıysan... Çifte vatandaşlık mümkün.

Görmediniz değil mi? Çok enteresan doğrusu. Hamburg OHAL ilan edilirken. Haberlerde sadece bir altyazı geçildi, hepsi o kadar. Şimdi bu durumda medyada sansürün en âlâsı uygulanmıyor mu? Gezi eylemlerinde saatlerce canlı yayın yapan ve günlerce bunu haberlerine manşet yapan batı medyası niye aynı hassasiyuti Hamburg’a göstermiyor?

NERSİNDEN TUTARSANIZ TUTUN ÇİFTE STANDART!

Türkiye’deki değerli politikacılarımızın Hamburg eylemleriyle ilgili Alman hükümetine ‘‘Kaygıyla izliyoruz’’ veya ‘‘Eylemcileri dinlemek zorundalar’’ diye Türkiye’ye yöneltilen demeçleri iade etmelerini bekliyorum!

Batı’nın tutumu bize bir daha gösterdi ki düzenleri çifte standart üzerine kurulu: İNSAN HAKLARINDA ÇİFTE STANDART HABERCİLİKTE ÇİFTE STANDART KENDİNDEN OLMAYANLARA KARŞI ÇİFTE STANDART

06


bizden

Cami Saldırıları İle İlgili Basın Açıklaması

Köln DİTİB Merkez Camii’ne 2 Şubat 2014 Pazar akşamı saat 22.00 ve 24.00 sularında, ayrıca 3 Şubat 2014 Pazartesi günü saat 09.00 sularında üç kez saldırı yapılmıştır. Bu üzücü olayda, garaj kapısına bir otomobille bilinçli olarak çarpılmak suretiyle hasar verilmiş ve konferans salonu kapısına yanıcı bir madde atılarak kasten yakılmaya çalışılmıştır. Aynı gün benzeri saldırılar, teşkilatımıza bağlı Hürth ve Wesseling DİTİB camilerinde de yasanmıştır.

tesellimizdir.

Saldırı, şiddet ve toplumsal kargaşanın her türlüsünü bütün kararlılıkla nefret ve şiddetle kınıyoruz. Saldırılarda maddi kaybın olmasına rağmen, can kaybının olmaması tek

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

07

Görgü tanıklarının olaya duyarlı olmaları ve kamera kayıtları incelemeleri neticesinde olayın faili, Emniyet yetkililer tarafindan kısa zaman içerisinde yakalanmıştır. Bu vesileyle, olayların failinin kısa zaman içerisinde yakalanması nedeniyle Köln Ehrenfeld emniyet mensuplarına ve duyarlı görgü tanıklarına teşekkür ediyoruz.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)


Kardinal Meisner’in ifadeleri hakkında açıklama “Sizin bir aileniz benim için üç Müslüman aileye bedeldir“ Resim: @Oliver Berg/DPA

Kardinal Meisner, 24.01.2014 tarihinde Maternushaus binasında “Neokatechumenalen Weg” isimli bir Katolik hareketine hitaben “Sizin bir aileniz benim için üç Müslüman aileye bedeldir“ ifadesini kullanmıştır. Kardinalin kamuoyuna yansıyan bu açıklamaları, Hz. Adem’den bu yana, insanlar arasında var olması öngörülen eşitlik ilkesine ters düşmektedir. Yaratıcının huzurunda her insan eşittir. Kutsal metinlerin hiçbirisinde insanları bu şekilde kategorize eden bir ilke bulunmamaktadır.

Bu ifadelerden dolayı DİTİB camiası ve Almanya’da yaşayan Müslümanlar olarak son derece üzüntü ve hayret duymaktayız. Bu hissiyatımızı kamuoyu ile paylaşmak istedik. Kardinal Meisner’in, “belki kelime seçiminden kaynaklanan bir şansızlık” olduğunu ifade ederek dolaylı özür dilemesi, Müslüman kamuoyu tarafından muhakkak memnuniyetle karşılanacaktır. DİTİB Yönetim Kurulu

08


bizden

Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Emrullah İşler DİTİB’i ziyaret etti

Başbakan Yardımcısı İşler, Köln’de yürüttüğü temaslar kapsamında 02 Şubat Pazar günü DİTİB Genel Merkezi ziyaret etti. Sıcak bir ortamda karşılanan Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Emrullah İşler’e, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanı Kemal Yurtnaç ve 19 kişilik heyet eşlik etti. DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. İşler ve beraberindeki heyeti selamlamasının ardından, DİTİB’in kuruluşundan bu yana yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi sundu. Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. İşler ise, DİTİB’ in faaliyetlerinden duyduğu memnuniyeti ifade ederek, “Ziyaretimiz kapsamında sivil toplum kuruluşlarıyla biraraya geliyoruz. Bugün de DİTİB’deyiz. Kapsamlı ve verimli yapılan sunum ile DİTİB ile ilgili bilgileri tazeledik, bilmediğimiz bazı hususları da öğrenmiş olduk. Hakikaten DİTİB, kurulduğu 1984 yılından bu yana Almanya’da en fazla dernek sayısına sahip olan bir kuruluşumuzdur. Dolayısıyla Almanya’nın tamamına büyük bir hizmet sunuyor. Cenaze hizmetlerinden tutun da gençlik, kadın faaliyetleri gibi her

09

alanda çok önemli hizmetler sunduğunu görüyoruz. Bu da buradaki insanlarımızla birinci derecede ilgilendiğinizi göstermektedir. Farklı sivil toplum örgütlerimiz var ve herkes bir şekilde burada yaşayan insanımızın yaşamlarını kolaylaştırmaya, sorunlarını çözmeye çalışıyor. Dilimizi, dinimizi koruyabilirsek kendi kültürümüzü yaşatma konusunda başarılar ortaya koymuş olacağız. Eğitim alanında çok daha etkin olma gayreti içerisinde olmalıyız. Dinimizin ve kültürümüzün öğretilmesi de değerlerimizin korunması açısından son derece önemlidir. Sizlere yardımcı olmak, yurtdışında yaşayan insanlarımızla, soydaşlarımızla ilgilenmek amacıyla Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığımız kuruldu ve yoğun bir şekilde faaliyetlerini yürütüyor. Her zaman yanınızdayız. Sizlere başarılar diliyorum” dedi. Konuşmaların ve kahvaltı programının ardından günün anısına Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Emrullah İşler ile DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er karşılıklı hediye takdiminde bulundular. Ziyaret, Merkez Camii inşaatı, alışveriş merkezi ve geçici cami olarak kullanılan mescidin gezilmesiyle sona erdi.


DİTİB Federal Gençlik Birliği, görev dağılımı yaptı Başkan: Sümeyra KILIÇ (Melle) Başkan Yardımcısı: Umut TURAN (Aachen) Başkan Yardımcısı: Ayşe AYKAN (Freiburg) Sekreter: Merve ÖZTÜRK (Essen) Muhasip: Oğuzhan UÇAR (Kamp-Lintfort) Sekreter Yardımcısı: Esra CİMŞİT (Essen) Muhasip Yardımcısı: Zehra YAVUZEL (Elmshorn) Kamuoyu Çalışmasından Sorumlu Üye: Timur Arıcı (Darmstadt) Koordinatör Üye: Gürcan MERT (Opladen)

28.01.2014, Köln: DİTİB Federal Gençlik Birliği, ilk Yönetim Kurulu toplantısını yaparak görev dağılımını gerçekleştirdi. 920 dernekten 15 Gençlik Eyalet ve Bölge Birliği Yönetim Kurulu üyeleri arasından 5 Ocak 2014 tarihinde yapılan Genel Kurul’da seçilen ve kısaca kendilerine Müslüman Gençlik Birliği (BDMJ) adını veren gençlik temsilcilerinin görev dağılımı şöyle: Başkan: Sümeyra KILIÇ (Melle) Başkan Yardımcısı: Umut TURAN (Aachen) Başkan Yardımcısı: Ayşe AYKAN (Freiburg) Sekreter: Merve ÖZTÜRK (Essen) Muhasip: Oğuzhan UÇAR (Kamp-Lintfort) Sekreter Yardımcısı: Esra CİMŞİT (Essen) Muhasip Yardımcısı: Zehra YAVUZEL (Elmshorn) Kamuoyu Çalışmasından Sorumlu Üye: Timur Arıcı (Darmstadt) Koordinatör Üye: Gürcan MERT (Opladen) Görev dağılımı yanında kamuoyu çalışması başta olmak üzere yapılması gereken ilk faa-

liyetler hakkında görüş alış-verişinde bulunan Gençlik Başkanı Osnabrück İlahiyat Fakültesi öğrencisi Sümeyra Kılıç, kendisine duyulan güvene teşekkür ederek „Öncelikli hedefimiz Almanya Müslüman Gençliği’nin bu ülkenin geleceğini birlikte şekillendirmesine katkı sağlayacak gençlerimizi güçlendirmek ve desteklemektir. Ayrıca, Erdemli Gençlik Hareketi‘nin, şehir şehir gençlik örgütlenmesini tamamlayarak sahip olduğumuz manevi ve toplumsal değerlerden ülke ve dünya insanlığını faydalanmasını sağlamaktır. İnisiyatif alan, yarınları şekillendiren, kendine güvenen genç arkadaşlarımızın Almanya çapında her alanda temcilsici olmaya adayız. Şahsıma ve yönetimimize gösterilen bu güvenden dolayı teşekkür ediyorum. Layık olmaya çalışacağız“ dedi.

10


bizden

DİTİB Irkçılık & Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu Bu sayfalarda siz değerli okuyucularımıza DİTİB’in ırkçılık ve ayrımcılığa karşı yaptığı çalışmaları, ırkçılık ve ayrımcılığın tanımını sunacagız. Daha fazla bilgi için http://www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de adresini ziyaret edebilrisiniz. Ayrımcılığın sebepleri İnsanların küresel göç akımları bağlamında kültürler arası hareketleri, aynı zamanda geleneksel kimlik tanımlamalarının da çözümüne yol açar. Kendilerini tarihi ve etnik kader birlikleri olarak gören toplumlar, küreselleşme çağında bu kimliklerini artık zor ayakta tutup kimlik krizine girebilmektedir.1 Bu gelişme özellikle 11 Eylül 2001‘den sonra Müslümanların toplu halde algılanıp dışlanmasının nedenlerinden bir tanesidir. Müslümanlara karşı önyargılar, kendisini giderek daha az dini kategoriler üzerinden tanımlayan bir çoğunluk toplumu için bir birliktelik duygusunun ve sosyal kimliğin oluşmasını sağlar. “2 ‚Ayrıca hakim çoğunluğu neredeyse hayatın her safhasında, mesleki eğitim, işyeri, ikamet ve sağlık konularında imtiyazlı çıkaran ve Müslümanlara karşı eşitsizlikleri meşrulaştırmak için üretilen kültüralist steryotipler kullanılır.‘3 Böylece makro düzeyde iki önemli faktör ve mikro düzeyde de bir faktör azınlık grupların dışlanmasının sebeplerinin (bir bölümü) olarak gösterilir. ‚Biz grubu‘ (kendi grubu) ve ‚diğer grup‘ (yabancı grubu) kurgulayarak kimlik nasıl

11

oluşur? 1.

Çoğunluğun imtiyazlarının (iş piyasası, ikametgah v.s.) korunması için azınlıklar (özellikle Müslümanların) dışlanır. Bunun ardında toplumda kısıtlı olarak bulunan belli kaynaklar için azınlık ve çoğunluğun beraber rekabet etmesi düşüncesi yatar.

2.

Farklılıklardan korkanlar, çoğulculukla baş edebilmek için gerekli sosyal yetilere veya sorun çözme stratejilerine sahip değildirler. Çoğulcu bir toplumda yaşama öğrenilmediği için, bu sorun olumlu olarak çözülemez.

Kendi kimliğini Müslümanlara karşıtlık üzeri ne geliştirmek ve kendi çıkarlarını korumak için Müslümanları dışlamak da Almanya‘da giderek daha çok kabul görmektedir. Yıllık uygulanan „Deutsche Zustände“ adlı ankette Wilhelm Heitmeyer etrafındaki Bielefeld’li bilim adamları, Almanların % 46‘sının „Almanya‘da çok fazla Müslüman bulunuyor“ ifadesine katıldığını Katılımcıların % 52,5‘i İslam‘ı genel olarak hoşgörüsüz bir din olarak görmektedir. %76‘sı ise Müslümanların kadına karşı tutumunun Almanya‘daki değerlere ters düştüğünü savunmaktadır. İlginç olan nokta ise, bu katılımcıların % 53‘ nün aynı zamanda kadınların daha fazla eşlik rollerine yönelmesi gerektiğini talep ediyor olmasıdır.4 Bu oldukça ilginç bir çelişkidir. Friedrich-Ebert-Vakfı‘nın (FES) yaptığı bir araştırmaya göre katılımcıların % 58‘i din özgürlüğünün Müslümanlar için kısıtlanması gerektiğini düşünmektedir. Bu tarz tutumlar,


aşırı sağcı eğilimleri reddedenlerde de saptanmıştır. Netice itibarıyla artık Müslümanların kültüralist ve olumsuz algılanması, toplumun merkezine kadar ulaşmıştır. Bu durum Almanya‘daki toplumsal barış adına kaygı verici bir gelişmedir.

Folge 9, Berlin 2010, S. 210 ff. Decker, Oliver et al.: Die Mitte in der Krise. Rechtsextreme Einstellungen in Deutschland 2010, Bonn 2010, S. 134 ff., online versiyonu: http://library.fes.de/pdffiles/do/07504.pdf, en son bakılan tarih: 14.09.2011

Über den statischen Begriff der Kultur und die möglichen Folgen der Migration auf die eigene kulturelle Wahrnehmung der Mehrheitsgesellschaft vgl. Halm, Heinz: Soziologie der Migration, 3. Auflage, Stuttgart 2010, S. 331-341

1

2

Küpper 2010: S. 212

3

Küpper 2010: S. 212

Bkz. Küpper, Beate: Anknüpfungspunkt Islamfeindlichkeit, in: Heitmeyer, Wilhelm: Deutsche Zustände.

4

SESSİZ KALMA DİTİB IRKÇILIK & AYRIMCILIKLA MÜCADELE BÜROSU www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de 12


bizden

Oldenburg DİTİB Hacı Bayram Camii minaresi törenle açıldı tilaveti ve Hacı Bayram Camii Derneği Başkanı Mehmet Aydın’ın selamlama konuşmasıyla başladı. Başkan Aydın, caminin eksik olan minaresinin yapımında destek veren belediye başkanına ve masrafları üstlenen şirkete teşekkür etti. Minaresiz bir caminin eksik olduğu düşüncesiyle minare yapımına destek verdiğini ifade eden Oldenburg Belediye Başkanı Dr. Gerd Schwandner, bazı bölgelerde minare yapımına izin verilmezken, kendilerinin ise tam tersi bir tutum sergilediklerini ifade etti. Minarelerin camilerin ayrılmaz bir parçası olduğunu dile getiren Din Hizmetleri Ataşesi Abdullah Gümüşsoy da minare yapımında emeği geçenlere teşekkür etti. Şehir mimarisine uygun şekilde tasarlanan, demir alaşımlı çelikten yapılan 14 metre yüksekliğindeki minarenin açılış törenine; Hannover Başkonsolosu Mehmet Günay, Oldenburg Belediye Başkanı Prof. Dr. Gerd Schwandner, DİTİB Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Bekir Alboğa, Hannover Din Hizmetleri Ataşesi Abdullah Gümüşsoy, minare yapım masrafını üstlenen inşaat ve konut şirketi “GSG Oldenburg” Yönetim Kurulu Başkanı Stefan Könner, Oldenburg Uyum Sorumlusu Dr. Ayça Polat, dini cemaatlerin temsilcileri, sivil toplum örgütlerinden temsilciler ile birlikte Oldenburg ve çevresinden çok sayıda vatandaş katıldı. Ev sahibi derneğin ikinci Başkanı Tuna Altıparmak tarafından sunulan açılış programı; Din Görevlisi Abidin Coşar’ın Kuran’ı Kerim

13

Oldenburg Uyum Sorumlusu Dr. Ayça Polat, gelinen aşamada bilhassa Cami Kadın Kollarının emeğinin büyük olduğunu vurgulayarak katkı sağlayan herkese teşekkür etti. Camilerin barış ve kardeşliğin sembolü olduğunu söyleyen DİTİB Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Bekir Alboğa, “ Almanya genelinde DİTİB’e bağlı 900’ü aşkın cami derneğiyle Türk, Alman ve diğer toplum insanlarına hizmet verilmektedir. Camilerimizde barış ve kardeşlik yansıtılmaktadır. Amacımız, barışı yaşamak ve teşvik etmektir. İstatiklere göre 3,8 milyon Müslümanın yaşadığı Almanya’da İslam Dini, diğer büyük dinler gibi tanınmalı ve değer görmelidir “ dedi. Başkonsolos Mehmet Günay, Türk toplumuna ve değerlerine gösterdiği duyarlılığından dolayı Belediye Başkanı Prof. Dr. Gerd


Schwandner’e ve minare yapımında tüm emeği bulunanlara teşekkür etti. Başkonsolos Günay, işlerinden dolayı açılışa katılamadığını belirttiği Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu’nun tebriğini ve “Hayırlı olsun” dileklerini iletti. Böylesi anlamlı bir açılışa kendisi de ilk kez katıldığını belirten Günay, “Bu değeri sizlerle birlikte açmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Bu minare aslında, Oldenburg’da birlikte yaşamanın bir sembolüdür. Bu sembolün tüm Almanya geneline yaygınlaşmasını arzu ediyorum.” dedi. Günümüzde camilerin dini ve sosyal çalışmalarda yaptıklarını söyleyen Günay, “Dinler ve kültürler arası köprü kurul-

masına vesile olan camilerin yapılmasında tüm emeği geçenlere teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum” dedi. Konuşmaların ardından Hacı Bayram Camii Derneğin Başkanı Mehmet Aydın tarafından, minare yapımında emeği geçen Başkonsolos Mehmet Günay, Oldenburg Belediye Başkanı Prof. Dr. Gerd Schwandner ve eşi Dr. Anette Schwandner, minare yapım masrafını üstlenen işadamı Stefan Könner ve inşaat mühendisi Mehmet Aslan’a, birer teşekkür plaketi takdim etmesinin ardından minare açılışı gerçekleştirildi.

14


bizden

Diyanet’ten işitme engellilere büyük hizmet… Diyanet İşleri Başkanlığı işitme engelliler için yeni bir hizmet başlattı. İşitme engelliler için camilerde işaret diliyle vaaz ve hutbe çalışması başlatan Diyanet İşleri Başkanlığı, yeni bir projeyi daha hayata geçirdi. Diyanet İşleri Başkanlığı, din eğitiminde birlik sağlamak amacıyla iki yıl önce başlatılan çalışmalar sonucunda Din Kültürü öğretmenleri, Kur’ an kursu öğreticileri ile Türk Dil Kurumundan üyeler ve işitme engelli kişilerle dini kavramlar sözlüğüne bağlı kalarak “Türk İşaret Dili Dini Kavramlar Sözlüğünü” hazırladı. İşitme engelli vatandaşlar için Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Türk İşaret Dili ile Dini Kavramlar Sözlüğü” adlı eser, yaklaşık 800 adet dini kav-

15

ramın işaret diliyle görsel açıklamasını içeriyor. Türk İşaret Dili ile Dini Kavramlar Sözlüğü Bilgi Yönetimi ve İletişim Daire Başkanlığınca hizmete sunulan http://engelsiz.diyanet. gov.tr adresinden de web ortamında işitme engelli vatandaşlara hizmet verecek. Diyanet İşleri Başkanlığının resmi web sitesinden de ulaşılabilen sayfada önümüzdeki günlerde işaret dili ile hutbe ve Kur’an’ı Kerim öğrenimi de yer alacak. Öte yandan görme engelli vatandaşlarımız için “Dinimi Dinliyorum” adlı bir sayfanın hazırlık çalışmaları da sürdürülüyor.



bizden

Yüzyılın İslam Kültür Hizmeti Ödülleri sahiplerini buldu… “Yüzyılın İslam Kültür Hizmeti, Onur ve Hizmet Ödülleri” İstanbul’da gerçekleşen görkemli bir törenle sahiplerini buldu. Haliç Kongre Merkezi’nde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Emrullah İşler ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in de katılımıyla gerçekleşen programa çok sayıda ilim adamı katıldı. Diyanet İşleri Başkanlığının prestij eserleri olarak kabul edilen, 2 bin ilim adamının otuz yıl süren çalışmalarıyla nihayete eren ‘İslam Ansiklopedisi’, yüz hadis hocasının on yılda hazırladığı ‘Hadislerle İslam’ ve sekiz yılda ha zırlanan ‘İstanbul Kadı Sicilleri’ adlı üç dev eserin oluşmasında büyük çaba ve gayretleri olan değerli ilim adamlarına ödüllerini Başbakan Erdoğan takdim etti. Programda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bugünün bir iftihar günü olduğunu kaydederek, “Bugün hem Diyanet İşleri Başkanlığımızın, Türkiye Diyanet Vakfımızın, İslâm Araştırmaları Merkezimizin, hem de bilgi, kültür, düşünce ve medeniyet dünyamızın müstesna bir sevinç ve iftihar günüdür. Bugün “Yüzyılın İslâm Kültür Hizmeti” başlığını hak eden Türkiye’nin ilim ve hikmet birikimini dünyaya takdim edecek her biri on yılları bulan emek ve göz nuru ile hazırlanan üç büyük eseri takdim etmekten büyük bir onur duyuyoruz.” dedi. Eserler hakkında bilgi veren Başkan Görmez, şunları söyledi; “İslam Ansiklopedisi, dini bilgi tarihimizde bir ba’su ba’de’l-mevttir…” Birincisi otuz yılı aşkın bir emekle ortaya çı-

17

kan İslâm Ansiklopedisidir. Bu eser dini bilgi tarihimizde bir ba’su ba’de’l-mevttir. Büyük bir imanla, bir cesaretle bu işe öncü olanlar her şeyin ötesinde büyük bir takdiri ve şükranı hak etmektedirler. Zira onlar, sorumlu luk sahibi âlimlerimiz, bilge öncülerimiz, hocalarımız gelenekle irtibatımızı soğutmadan, var olan gelişme seyrimizi sekteye uğratmadan önlem aldılar. Onlar oryantalist tasavvurun bilgi envanterimizi dönüştüren gayretini fark ettiler. Onlar medeniyet ırmağımızın kesintiye uğramasına razı olmadılar. Pek çoklarına hayal olarak görülebilen bir iş ve işlemin bugün gerçekleşmiş olması, bugün bize hem bu ansiklopediyi kazandırmış, hem de bu ansiklopedi bu süreç içerisinde akademik bir kadronun yetişmesine katkı yapmıştır. Ayrıca yine bu ansiklopedi vesilesiyle bugün büyük bir araştırma merkezi haline gelen İSAM vücut bulmuş ve tüm ilim çevrelerinin, araştırmacıların ve akademisyenlerin takdirini kazanmış olan kütüphanesi ile hizmete devam etmektedir. Bugün burada bu anlamlı toplantıda bir arada olmanın mutluluğunu yaşarken, özellikle İslam Ansiklopedisi’nin gerek tasarlanmasında, gerek yazılmasında ve gerekse her türlü emeğiyle başından beri katkısı bulunan, geçen bu seneler zarfında rahmet-i Rahmana kavuşan herkese Allah’tan rahmet diliyor, hayatta olanlara hayırlı uzun ömürler vermesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. İslâm Ansiklopedisi bir medeniyet projesidir. Merhum Cemil Meriç der ki, “Ansiklopediler medeniyetlerin defter-i a’mâlidir, amel defteridir. Bu amel defteri Türkiye’nin birikimidir. İslâm Ansiklopedisi bir mektep hüviyeti kazanmış, eserin gerek hazırlık gerekse telif sürecinde bu projeye ilmi mesai ve teknik bilgi açısından katkı sağlayanlar bir taraftan


kendilerini yetiştirmeye çalışmışlar, diğer taraftan da başkalarının yetişmelerine gayret göstermişlerdir. “İslam Ansiklopedisi’nin en büyük başarısı, akademik dünyaya yeni bir vizyon kazandırmış olmasıdır…” İslam Ansiklopedisi’nin en büyük başarısı, akademik dünyaya yeni bir vizyon kazandırmış olması, bundan sonraki projeler için araştırmacılara özgüven ve cesaret telkin etmesidir. Türkiye’nin ilim çevreleri bu eserle birlikte akademik rüştünü de ispat etmiş oldu. Ansiklopedi, İslami ilimlerin yanı sıra edebiyat, tarih, felsefe gibi sosyal bilimler alanlarındaki çalışmalara belli bir standart kazandırdı. Yoğun mesailerin harcandığı bu emek mahsulü çalışmanın; önümüzdeki süreçte gözden geçirilip güncellendiği takdirde çok daha faydalı bir başvuru kaynağı haline geleceği şüphesizdir. Bu mesai, gelecek nesillerin özverili çalışmalarına bağlıdır. İslami ilimlerin ülkemizde gösterdiği gelişme ve başta ilahiyat olmak üzere ilgili diğer branşlara mensup akademisyenlerin bilgi ve kültür ufuklarının derinliğinin bir göstergesi olan bu ansiklopedi, İslam’ın çağdaş dünya ile yüzleşmesinde ve insanlığa yeni bir ufuk açmasında ihtiyaç duyulan Müslüman entelektüeller ve ilim adamları kuşağının yetişmesine önemli katkılar sağlayacaktır. “Milli, dini ve kültürel açıdan birçok farklı unsuru bünyesinde barındıran ülkemizin, kültür ayağını oluşturan unsurların en önemlilerinden birinin de İslam Ansiklopedisi olacağı aşikârdır…” Milli, dini ve kültürel açıdan birçok farklı unsuru uzun süre başarıyla bünyesinde barındıran Osmanlı tecrübesine sahip olan ülkemizin, dünyaya açılım sürecinde son yıllarda büyük kazanımlar elde ettiğini memnuniyetle müşahede ediyoruz. Bu açılımın kültür ayağını oluşturan unsurların en önemlilerinden birinin de İslam Ansiklopedisi olacağı

aşikârdır. Ancak ülkemizin Osmanlı’dan tevarüs ettiği tarihi birikim dikkate alındığında ilahiyat alanında sahip olduğu köklü ilim geleneğinin ne yazık ki yerel sınırları aşarak bütün dünyaya hitap ettiğini söylememiz zordur. İlahiyat alanındaki akademisyenlerimizin İngilizce ve Arapça telif konusunda tam olarak arzu edilen seviyeye ulaşmamaları sebebiyle gerek Batı gerekse İslam dünyası bi zim araştırmalarımızla tanışma fırsatı bulamadı. Bu bakımdan Türkiye’nin İslami ilimler alanındaki mevcut birikiminin dünyaya açılmasında İslam Ansiklopedisi’nin diğer dillere çevirilerinin anahtar rol oynayacağı kanaatindeyim. “Hiçbir Kütüphane İslâm Ansiklopedisiz Kalmasın...” Bugün tamamladığımız üçüncü eser ise İstanbul Kadı Sicillerinin 40 defterlik neşridir. Bu eser de hukuk sosyolojisi, tarih, antropoloji gibi pek çok alanda araştırmalar yapan bilim adamlarına önemli bir kaynaktır. Bugün İslâm dünyasında dini metinleri maksadından uzak bir şekilde lafızcı ve hayatın gerçeklerinden soyutlayarak anlayan, nasları birer slogan şeklinde okuyarak kendisini hakikatin yegâne temsilcisi gibi gören anlayışlara ne yazık ki rastlanabilmektedir. Bilgi ve hikmetten mahrum dini anlayışların hazin sonuçlara sebebiyet verdikleri de maalesef görülmektedir. Tarihimizden bize intikal eden müktesebatı özümseyerek bugünümüzü imar edebilecek, karşı karşıya kaldığımız meydan okumalara cevap verebilecek ve geleceğimizi inşa edebilecek nitelikli insan kaynağına olan ihtiyaç dikkate alındığında Müslümanlar olarak kendi âlimlerimize kazandıracağımız ufuk ve perspektifin oluşmasında Hadislerle İslam ve İslam Ansiklopedisi türündeki eserlerin büyük önemi vardır. Öte yandan zengin ilmî ve kültürel mirasımızı geleceğe taşıma bakımından önemli bir yapı taşı konumunda olan İslam Ansiklopedisi, genç kuşakların tarih, kimlik ve aidiyet bilin

18


bizden cini psikolojik bir özgüvenle geliştirmesine de katkı sağlayacaktır. Bugün gururla ifade edebiliriz ki milletimizin desteği ile ülkemizin her köşesinde ve yurtdışında dini, sosyal ve kültürel hizmetlerini aralıksız sürdüren Türkiye Diyanet Vakfı’nın medar-ı iftiharı olan İslam Ansiklopedisi, bir neslin yoğun tefekkürü ve göz nuruyla İslam ilim, irfan ve medeniyet birikimini günümüze taşıyan ve gelecek nesillere aktaran kalıcı bir değer özelliği taşımaktadır. Bugün bir taraftan “Hiçbir Kütüphane İslâm Ansiklopedisiz Kalmasın” kampanyasını başlatırken diğer taraftan hızlı erişimi sağlamak için dijital ortama aktarılmış versiyonu da bugün hizmete girecektir. Başbakan Erdoğan… “Medeniyetin özü aşk ve o aşktan hasıl olan ilimdir…” Bugün burada otuz yıllık bir çalışmanın ürünü 44 ciltlik İslam ansiklopedisinin tamamlanması şerefini gururunu hep birlikte yaşıyoruz. Yol yapmak, köprü yapmak, hastaneler kurmak, sağlam konutlar, okullar inşa etmek son derece önemlidir. Barajlar, enerji santralleri, gemiler, uçaklar, denizaltılar, aktif barışçı politikalar üretmek son derece mühimdir. Bunları yaparak büyük ve güçlü bir ülke inşa edebilirsiniz ama asla sadece bunları yaparak medeniyet inşa edemezsiniz. Medeniyetin özü beton, taş, kum değildir. Güçlü silahlar değildir. Medeniyetin özü tek başına insan da değildir. Medeniyetin özü aşktır. O aşktan hasıl olan ilimdir. Bugün bu salonda medeniyetin özü olan aşkın ve ilmin müşahhas hale gelmiş haline şahitlik ediyoruz. Ülkemiz, milletimiz ve insanlık için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu eserin vücuda gelmesinde emeği olan herkese, her kurum ve kuruluşa teşekkür ediyorum. “İslam Ansiklopedisi bir sevgi, aşk ve ilim

19

medeniyetinin 1435 yıllık serencamıdır…” Her eser, her kitap değerlidir ancak İslam ansiklopedisi sadece bir kitap değil, kadim tarihimize ışık tutan bir eserdir. Bir sevgi aşk ve ilim medeniyetinin 1435 yıllık serencamını ihtiva ediyor. Her şey bir mağarada alemlerin efendisine gelen ‘oku’ emriyle başladı. O ilk ilahi mesajla Hz. Peygamber ve onun vasıtasıyla bizler önemli bir gerçekle tanışma bahtiyarlığına erdik. İlim okuma yazmayla değil kalple gönülle kazanılan bir değerdir. Bu 44 ciltlik eser okuma yazma bilmeyen ümmi bir peygamberin kalplere nakşettiği ilmin bir eseridir. “İlim bizim medeniyetimizde aklın ibadeti olarak görülmüştür…” İlim bizim medeniyetimizde aklın ibadeti olarak görülmüştür. İlim ve bilim, alim ve bilgin aynı kavramlar değildir. İlim en başta eşyanın hakikatini tespit etmeye çalışmaktır. Çok okuması bir kişinin onun alim olduğu anlamına gelmez. İlim en başta kendini bilmektir. Marifet olmadan ilim, ilim olmadan irfan olmaz. Kişi kendini bilirse rabbini bilir rabbini bilen eşyanın hakikatini öğrenmeyi gaye edinir. Marifet yoksa, kendini bilme yoksa ilimde yoktur. Bilgi kişiyi hikmete taşımıyor, insanın kalbine gönlüne hitap etmiyor. Kişiyi halden hale çevirmiyorsa o ilim değildir olsa olsa malumattır. Bu eser harflerin, ciltlerin, mürekkeplerin ötesindedir. Bu eserde ilim, aşk, eşyanın hakikatini bilme gayesi öne çıkıyor. Bir medeniyet muhayyilesi öne çıkıyor. “Asırlar boyunca devam eden ilmi çalışmalar, yazılan her kitap bir tek kitabın daha iyi anlaşılması içindir…” Tarihimizle her zaman gurur duyduk. Ve duyuyoruz ama asıl gurur duyacağımız bu eser ve ilmi eserlerimizdir. Asırlarca yapılan nice yollar bozuldu, imar edilen şehirler harabeye döndü ama bir medeniyetin birikimi olan bu eserler bugünlere kadar ulaştı. Asırlar boyunca da ilerleyecek her kitap bir tek kitabın


daha iyi anlaşılması içindir. Bu eserler bizlere yol gösterecek, ışık tutacak. Allah emeklerinizi karşılıksız bırakmasın. “İslam medeniyeti bir yazı medeniyetidir...” İslam medeniyeti bir yazı medeniyetidir. Kalem medeniyetimizin en temel unsurudur. Kalem kılıçtan üstündür. Bağdat eşine rastlanmayan kütüphaneleriyle bilinir. Endülüs ilmin merkezi olmuştur. Diyarbakır’da bir milyonu aşan kitaba sahip kütüphaneyi barındırıyor. “Kitapların yakılması, yok edilmesi medeniyet yürüyüşünü durduramaz…” Moğollar İslam şehirlerini istila ettiklerinde kütüphaneleri ateşe vermiş eserleri yok etmişlerdir. Eşi olmayan nice kitaplar ve bir

medeniyetin hafızası yok edilmek istendi. Yakın dönemde tek parti döneminde şehirlerin ortasında kitapların toplanıp yakıldığını dinledik. Kitapların yakılması müşahhas hafızasın yok edilmesi medeniyet yürüyüşünü durdurmadı. Kitaplar yakılsa yok olsa dahi medeniyetlerin hafızası silinmez, medeniyet yürüyüşü durmaz. İslam alimlerinin isimleri zikredilmeden tıbbın, kimyanın, fiziğin, astronominin tarihi yazılamaz. Biz tarihte yaptık, yine yaparız, çok daha iyisini yaparız. Bu vesileyle bu dev eserlerin meydana gelmesinde emeği geçen tüm hocalarımıza, çalışanlara, görevlilere teşekkür ediyorum. Programa üç dev eserin meydana gelmesinde emeği geçen hocalar, ilim adamları, akademisyenler ve çok sayıda davetli katıldı.

20


bizden

Kahrolsun Demekle Olmaz! Bedirhan GÖKÇE

Çocukların günahı nedir?

den.

Bu hep söylenir, dillenir ama yine de günahsız çocuklar senelerdir bu acılardan beslenir. Nasıl yaşatılır bu acı çocuklara, bir çocuğa nasıl kıyılır Allah aşkına? Nasıl elinden alınır dağ gibi babası, annesi, dayısı, kardeşi

“Masum insanları öldürmenin en masum gerekçesi” ne olur ki acaba? Dağdaki teröristle, Suriye’nin ya da İsrail’in benzerlikleri şaşırtmaz mı sizi de?

Savaş, terör, kavga nasıl yankı bulur acaba bir çocuğun dünyasında… Ayrıca bir çocuğun, Gazze’de ya da Tel-Aviv’de doğmuş olması bu gerçeği değiştirir mi sizce? Gözünü kırpmadan, kadın çocuk demeden öldürenler, nasıl öperler kendi çocuklarını ve nasıl bakarlar eşlerinin yüzüne, nasıl yemek yerler acaba o evde huzur içinde? Merhamet damarları kesilmiş insanlar, acaba nasıl nasihat ederler sevdiklerine? Yavrum ‘şu kötüdür’ dedikleri hangi kötü daha kötüdür kendi ettiklerin-

21

Hep aynı kaynaktan beslendikleri dikkatinizi çekmez mi hiç? “Gözyaşı ve kan” nasıl bir zafer getirir acaba zafer kazanacaklarına inanan o beyinlere. Bugün sevdikleri ve umutları ellerinden alınmış yaralı çocukların, yarının dünyasına nasıl bileylendiklerini bir düşünsene!!! Terör acımasızdır, terörist acımasızdır hele terörist devlet; acıma hissinden tamamen kopmuş ve canavarlaşmıştır. Yarın kendi çocuklarını da boğacak bu kin, geride dişleri kenetli yüreği


yaralı çocuklar bırakmaktadır. Hangi çocuk hak eder bu kansızlığı, hangi çocuğun yetim/öksüz bırakılışına değer, yeryüzünün en değerli kara parçası. Hiç dikkatinizi çekmez mi bu çocukların ekranda ya da fotoğrafta, yaşıtlarının aksine o gözlerindeki dehşet dolu bakışları, içindeki acıdan yüzünde oluşmuş yorgun ve yaşlı iz pınarları. Yeni Dünya, kinle dolu sevgiden mahrum çocuklar bırakıyor yarına, dün Bosna’da, Bulgaristan’da, bugün Arakan’da, Humus’ta, Gazze’de ya da teröre bulanmış ellerden öz vatanımın coğrafyasında…

Kahrolması gerekenler ise bu acımasızlık için gece gündüz çalışıyor, üretiyor, kazanıyor, bilinçleniyor, haksız davalarında birlik olurken aralarına nifak girmiyor. Ekonomisini arttırıyor, teknolojisini arttırıyor, acımasızlığın sistemini güçlendiriyor sonra o güçle beraber de kendine daha güçlü çevreler ediniyor… Böyle olunca da gerçek terörist masum, gerçek masum terörist oluyor. Güç kimde ise o haklı oluyor (Şener Şen’in “Namussuz Namuslu” filmi sanırım hatırınızdadır.)

Evet çocukluğumdan beri Kahrolsun İsrail çığlıkları her füzede bir kez daha yankılanıyor ve ne hazindir ki sadece Filistin kahroluyor.

Not:

Srebrenitca kahroluyor, Erbil kahroluyor, Felluce kahroluyor, Humus kahroluyor ama Kahrolsun dediklerimizin hiç biri kahrolmuyor… Demek ki; Kahrolsun demekle kahrolunmuyor…!!! Kahrolsun diyenler senelerdir sadece slogan atıyor, küfrediyor, birlik olmuyor. Birlik olamadığı için de orada dirlik olmuyor…

Ve zaman geçse de ne yazık ki yara aynıdır

Bu yazı 19.11.2012 tarihli yazımızdır

22



din

39


din

İnternet ve Manevi Hayatımız Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlarla taşlar olan o müthiş ateşten koruyun...” (Tahrim, 66/6.)

İ

nternet, günlük hayatımızın ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir. Eğitimden ticarete, haberleşmeden eğlenceye kadar her alana girmiştir. Dünyada artık internet sayesinde bilginin serbestçe paylaşımı en üst düzeye ulaşmıştır. İnternetin oluşturduğu sanal alem, uluslararası bir pazar, sınırsız bir dünyadır. Orada bütün dünya milletleri, iyi, kötü kendi kültür ve hayat tarzlarını pazarlamaktadır. Nitekim internet ortamında art niyetli insanlar, kendi kimliklerini gizleyebilmekte, her türlü hile ve oyuna başvurabilmektedirler. Yine ne yazık ki bu yolla her türlü hayat tarzı evlerimize kadar girmiştir. Geleneksel aile hayatımız, iffet, namus ve hayâ anlayışımız, evet bunlar tedavisi zor, ciddi yaralar almaktadır. Toplum, ifade yerinde ise, sosyal ve kültüre bir travma yaşamaktadır. Örf ve adetler değişmekte, ahlaki değer ve hassasiyetler günbegün yok olmaktadır. Günümüzde insan ilişkileri gittikçe bozulmaktadır. Akrabalık bağları kopmakta, alkol, uyuşturucu, internet vb. bağımlılıklar artmaktadır. İnternetin yaygınlaşması aile üze-

25

rinde de etkisini göstermektedir. Nitekim halkımız arasında internet evliliklerinden bahsedilmektedir. İnternet üzerinden tanışmalar, ardından birbirini doğru dürüst tanımadan gelen evlilikler. Veya ailenin haberi olmadan kızın, erkeğin peşine gitmesi, her iki aileyi şok eden gelişmeler, oluşan problemli aile yapıları, neticede yıllarca süren küslükler. Bugün internet ortamında birçok hak, hukuk ihlalleri olabilmektedir. Örneğin başkasının kredi kartının numarasını alıp onunla alışveriş yapmak, virüs gönderip bilgisayar çökertmek, yabancı dosyalara girip bilgi aşırmak, illegal dosyalar yükleyip insanları suçlu duruma düşürmek, her türlü program, yazılım, kitap, müzik vb. ürünleri ilgililerin izni olmadan kullanmak, kendi kimliğini gizleyerek başkalarının onur ve şerefi ile oynamak. Yine başkalarının özel hayatı ile ilgi bilgileri çalmak, bunları topluma ifşa etmek veya şantaj amacıyla kullanmak. Ne yazık ki bunlar, günümüzde yaşanan olaylardır. Oysa özel hayatın ifşa edilmesi, İslami edep ve adap açısından yasak fiillerdendir. İnternet ortamında insanlar hakkında yapılan yalan yanlış haberler ve iftiralar yayılmaktadır. Bu, büyük bir vebaldir. Çünkü bu haberler, bir mahallede veya köyde duyulan ve-


ya üç yüz beş yüz kişinin haberdar olduğu konular değildir. Bunlar milyonlarca, belki milyarlarca insana ulaşmaktadır. Dolayısıyla bunun vebal ve sorumluluğu da ona göre kat kat artmaktadır. Müstehcen mesaj ve görüntüleri yaymak da bir diğer ahlaki problemi oluşturmaktadır. İnternette gezinirken çocuğun ansızın pornografi, müstehcenlik, uyuşturucu, alkol kullanımı, çeşitli silahlar, bomba yapımı, kalpazanlık, hırsızlık yolları içeren sitelerle karşılaşması olağan bir durumdur. Ne yazık ki, gençlerimizin gönülleri ve dimağları kirletilmekte, gelecekleri karartılmaktadır. Erken yaşlarda iç dünyalarındaki saffeti ve temizliği kaybetmektedirler. En iğrenç tablolar, en çirkin görüntüler ve en onursuz manzaralar internet ortamında sergilenebilmektedir. Bunlar çocuklarımızın, imani ve ahlaki hayatlarına öldürücü darbeler vurmakta, onların hayâ perdesinin yırtılmasına, iç dünyalarında maneviyata açılan kapıların bir bir kapanmasına sebep olmaktadır. Ölçüsüz internet kullanımı, çocukları ve gençleri sosyal hayattan uzaklaştırmaktadır. Psikiyatride yeni bir bağımlılıktan, internet bağımlılığından bahsedilmektedir. Bu, sadece çocuklara da mahsus değildir. Yetişkin insanlar da bu bağımlılığa kıskacında. İnternet bağımlılığı, alkol ve eroin bağımlılığına benzemektedir. Psikiyatri uzmanlarının verdikleri bilgiye göre, kokain ve eroin gibi aşırı internet kullanımı insan beynine

zarar vermektedir. Dengeli ve ölçülü kullanılmadığı takdirde, insanın toplumdan kopmasına sebep olabilmektedir. Özellikle içe kapanık insanlarda bağımlılık meydan getirmekte, onları aileden ve toplumdan koparmaktadır. İnternete alışan çocuklar sosyal ortamlardan sıkılmakta, agresif ve asabi olmaktadırlar. İdeal bir dini yaşam, fertlerin ruh sağlıkları ve sosyal becerileri ile yakından ilgilidir. Ancak aşırı internet kullanımı, asosyal fertlerin yetişmesine sebep olmaktadır. Kişi kendi dünyasına çekilmekte, çevresiyle iletişimini kesmektedir. İnsanlarla ülfete, sevgiye ve muhabbete dayalı ilişkiler kuramamaktadır. Aksine onlardan ürkmekte ve kaçmaktadır. Bugün televizyon ve internet sayesinde her türlü bilgiye ulaşılmaktadır. Ancak bir bilgi kirlenmesinden de bahsedilmektedir. İnternette hedefsiz gezintiler, her türlü bilgi ve görüntüler, bilgilenmek şöyle dursun, insanın zihninin daha da karışmasına sebep olmaktadır. İslam geleneğinde ilim sahibi olmak en yüksek mertebedir. Ancak hangi ilim ve bilgi insana değer kazandırmaktadır? Nitekim bize öğrettiği bir duada Hz. Peygamber “faydasız ilim”den Allah’a sığınmaktadır. Öyle ise faydalı bilgi nedir? Kısaca ifade etmek gerekirse bu, dinî ve manevi hayatımıza katkı sağlayan bilgidir. Bu, bizi meslek sahibi yapan bilgidir. Bu, ümmetin ve insanlığın geleceğine katkı sağlayan bilgidir.

26


en sevgili

Arkadaşın İyisi Ebu Muse’l-Eg’an’ (r.a.)’nin naklettigine göre Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Birlikte olduğun iyi arkadaşla kötü arkadaş, güzel koku taşıyanla körükcüye benzer. Güzel koku taşıyan kimse, ya sana o kokudan verir veya sen satın alırsın ya da güzel kokusu sana ulaşır. Körükcü ise ya (ateşiyle) elbiseni yakar ya da kötü kokusu seni bulur.” (Buhârî, ez-Zebâih, 31) Güzel bir benzetme ve yalın bir anlatımla insanlann birbirlerinden etkilenmeleri gerçeğini ifade eden bu hadis, her zaman iyilerle beraber olma ve kötülerden uzak durma tavsiyesini iöeren Kur’an ayetleriyle tam bir uyum içindedir. Doğrularla beraber olmamızı emreden (Tevbe, 119), sonumuzun iyilerle birlikte olması duasını bize öğreten (Al-i İmran, 193) Cenab-ı Hak, müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmemizi de yasaklamıştır. (Nisâ, 144) Dostluk kurulması istenmeyen kafirlerin, “müminlerle din konusunda savaşan, onları yurtlarından çıkaran ve çıkarılmalarına destek verenler olduğu, böyle davranmayanlara iyilik yapmanın ve adil davranmanın menedilmediğini” (Mümtahine, 8-9) bildiren ayetler dikkate alınırsa, iyi insani ilişkiler bağlamında bir münasebetin herkesle kurulabileceği anlaşılmaktadır. Dostluk ve arkadaşlık, doğal insani ilişkilerin ötesinde bir samimiyeti gerektirdiğinden, böyle bir samimiyetin ancak aynı inanç ve idealleri paylaşan kişiler arasında kurulabileceğinde şüphe yoktur. Ancak, açıklamaya çalıştığımız hadis, aynı inanca sahip olsalar bile, tutum ve davranışlarıyla farklı kutuplarda bulunan insanların birbirlerini olumlu veya olumsuz şekilde etkileyebilecekleri gerçeğinden hareketle arkadaş seçimine dikkat çekmektedir. Bu durumda bize tavsiye edilen, iyi insanlarla birlikte olup onlardan olumlu nitelikler kazanmak, kötü vasıflara sahip olanlardan uzak durarak onların olumsuz etkilerine maruz kalmamaktır. “Üzüm üzüme baka baka kararır.” atasözünde ifade edildiği gibi, uzun süre bir arada bulunan kişilerin birbirlerinden etkilenmeleri kaçınılmazdır. Bu etkiyi daha vurgulu bir şekilde ifade eden bir hadiste, “Kişi dostunun dini üzerinedir. Bu yüzden kimi dost edineceğine dikkat etsin.” buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned 2/334.)

27

Sevgili Peygamberimiz’in on dört asır önce dile getirdiği bu gerçek bugün de güncelliğini korumakta, hadis, birçok eğitimcinin sayfalar dolusu bilgilerle açıklamaya çalıştığı konuyu âdeta bir cümleyle özetlemektedir. Günümüzde “çevre etkisi” başlığı altında ele alınan bu konu özellikle çocuklar ve gençler için büyük önem taşımaktadır. Okul arkadasligiyla baslaya- rak, hayatin her safhasinda devam eden


dostluk ve arkadaşlık, nasıl başladıysa genellikle öyle sürmekte, bu yolla kazanılan iyi veya kötü alışkanlıklar kişinin karakterinin bir parçasını oluşturmaktadır. Örneğin kişi sigaraya çoğu kez arkadaşlarına özenerek başlamakta ve bazen hayat boyu süren bu alışkanlık onun sonunu hazırlamaktadır. İçki, uyuşturucu ve kumar gibi daha zararlı alışkanlıkların kaynağında da arkadaş çevresi ön plandadır. Bu yüzden, çocukların arkadaş seçiminde ailelere düşen sorumluluğun büyük olduğu, eğitimciler tarafından sürekli dile getirilmektedir. İletişimin alabildiğince yaygınlaştığı ve kolaylaştığı günümüz dünyasında, şgerçek arkadaşların yerini alan sanal arkadasların etkisi de göz ardı edilemeyecek boyuttadır. Örneğin, dünyayla iletişim kurduğumuz internette yer alan faydalı siteler bize olumlu katkılar sağlarken, zararlı siteler, genç dimağlara, belki onlarca arkadaşın verebileceği zarardan daha fazlasını vermektedir. Özellikle ilkokul çağından başlayarak ergenlik dönemine kadar geçen süre içerisinde, çocukların arkadaş çevrelerine ve sanal dünyadaki tercihlerine dikkat etmek ve bu konuda onlara yardımcı olmak aileler için önemli bir sorumluluktur. Çünkü bu dönem, hem çocuğun kişiliğinin oluştuğu hem de olumlu/olumsuz etkilerin en kolay nüfuz ederek kalıcı hale geldiği bir devredir. Birçok aile, çevrenin olumsuz etkileriyle baş edemeyeceği korkusuyla çocuğunu ya dini tahsil yapan ya da manevi ve ahlaki değerlere ağırlık veren okullara göndermektedir. Çünkü din ve onun getirdiği ahlaki ilkeler insanı zararlı etkilerden koruyan en önemli güvence olarak görülmektedir. “Allah katında arkadaşların en hayırlısı arkadaşına hayrı dokunandır.” (Tirmizi, Birr, 28) buyuran Allah Rasulü, arkadaşına iyiliği dokunan kimsenin böylece kendisine de iyilik yapmış olacağını ifade etmektedir. Çünkü “Mümin müminin aynasıdır.” (Ebû Davud, Edeb, 49) iyi olan insan kendi iyiliğini arkadaşına yansıtır. “iyiliğin karşılığı ancak iyiliktir.” (Rahman, 60) ilahi hükmü gereğince de ondan iyilikle mukabele görür. Mümin, “kendisi için istediğini kardeşi için de isteyen” (Buhari, İman, 6) kimse olarak, arkadaşının iyiliğinden başka bir şey düşünemez. O, arkadaş edinme ve dost kazanmanın formülünü, “Kötülüğü en güzel biçimde sav, böylece aranızda düşmanlık bulunan kimse sımsıcak bir dost oluverir.” (Fussilet, 34) buyuran Rabbinden öğrendiği için bu konuda sıkıntı çekmez. Zaten “müminin, kendisiyle ülfet edilebilen, yani sıcak ilişki kurulabilen insan olduğu, bunu beceremeyen kimsede de hayır olmadığı” bildirilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/400.) Dostluk ve arkadaşlıkta önemli bir yeri olan sevgide ölçüyü kaçırmak, dostların birbirlerinin hatalarınr görmelerine engel olabilir. Onun için, “Bir şeye sevgin seni kör ve sağır eder.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/194.) denilmiş, hayatın akışı içinde gelişen olayların bazen sevgileri nefrete, dostlukları düşmanlığa, dönüştürdüğü gerçeginden hareketle de, “Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün nefret ettiğin biri olur, nefretinde de ölçülü ol belki bir gün sevdiğin olur.” (Tirmizi, Birr, 60) buyrulmuştur.

Dostluk ve arkadaşlık, doğal insani ilişkilerin ötesinde bir samimiyeti gerektirdiğinden, böyle bir samimiyetin ancak aynı inanç ve idealleri paylaşan kişiler arasında kurulabileceğinde şüphe yoktur.

28


din

YAŞAMIN İÇİNDEN… Yusuf AĞAR / DİTİB Neutraubling Din Görevlisi Fiziki sakatlıklar hemen dikkatimizi çeker. Mesela topallayan bir bacağı asla gözden kaçırmayız, ancak topallayan yürekleri de asla fark etmeyiz! Bir kör, sağır, ya da tekerlekli sandalyeye mahkûm bir engelli gördüğümüzde, Acırız... İçin için “vah vah” çeker, “zavallı” diyerek mırıldanırız. Halbuki bizden beklenen “acıma” değil, “anlama.” Fakat heyhat: Kendini anlamayan başkasını nasıl anlasın. Biz ne kendimizi anlıyoruz, ne de birbirimizi. Bu yüzden hayat gitgide anlamsızlaşıyor. Çünkü sadece zorluklarını, olumsuzluklarını, kirli yanlarını yaşıyoruz. Oysa hayatta bir sürü güzellik de var: Mesela güller açıyor, çocuklar gülümsüyor, yağmur yağıyor, güneş doğuyor. Hayatın kışı ayrı, yazı ayrı güzel; denizin durgunu farklı, dalgalısı farklı güzel. Ancak bu güzellikleri fark edebilmek için görebilmek lazım. Şayet görmüyorsak, bir anlamda görme engelli sayılmaz mıyız? Kuşların rengi ve ahengi, uçuşu da, ötüşü de ayrıdır... Yazın ayrı, kışın ayrı öter kuşlar. Ama her sabah kuşların ahenkli ötüşüyle uyanmak sadece duymayı bilenlere mahsus bir özelliktir... Yazık ki çoğumuz kuşları duymuyoruz... Kuşları duymadığımız gibi, eşimizi ve çocuklarımızı da (dinlemiyoruz ki) duymuoruz... Bir anlamda işitme engelli sayılmaz mıyız? Sevmekten korkuyoruz. Sevsek bile bunu saklıyoruz... Annemiz, babamız, eşimiz ve çocuklarımız onları ne kadar sevdiğimizi bilmiyorlar, çünkü sevgimizi söylemeyi zaaf sayıyoruz. Bir anlamda sevgi engelli sayılmaz mıyız?

29

Sevdiklerimizin gönlünü alacak güzel sözler söylemiyoruz... Bir anlamda konuşma engelli sayılmaz mıyız? Elimizdeki güzelliklerle zenginlikleri fark etmediğimiz için, mutluluğu uzaklarda arıyoruz... Sevgilerimizle birlikte kızgınlıklarımızı, küskünlüklerimizi de saklıyor, duygularımızı kendi içimizde yaşıyoruz. Bunu izah için de “kol kırılır yen içinde kalır” diyoruz. (Kol kırılıp yen içinde kaldıkça, kemik yanlış kaynıyor..) Bir anlamda cesaret engelli sayılmaz mıyız? Farklı inanan, farklı düşünen, farklı giyinen, farklı yaşayan insanları kabullenemiyor, sosyal hayattan dışlamaya kalkışıyoruz... Bir anlamda saygı engelli sayılmaz mıyız? Ve hep yakınıyor, sadece şikâyet ediyoruz: Yani şükür engelliyiz! Bu anlamda engelli sayımız bir hayli çoğa benziyor! Yaşamı idrak etmeden yaşayıp gidiyoruz işte!


SIRAT-I MÜSTAKİM (DOSDOĞRU YOL) Niyazi CABBAR / DİTİB Neustadt b. Coburg Din Görevlisi Sırat-ı müstakim kelime anlamı itibarıyla inişi ve yokuşu olmayan dümdüz yol demektir. Kuran’i anlamda ise ’sırat-ı müstakim’ sınırlarını ve içeriğini Yüce Allah’ın belirlediği Kur’ an’ın yoludur. Bu yol hemen hemen hayatın bütün alanlarını içeren çeşitli emirler ve yasaklardan oluşur. Kur’anda ‘Sırat-ı müstakim; SIRATULLAH (Allah’ın yolu 14/1), SEBİLULLAH (Allah’ın yolu 2/154), SEBİLURREŞAT (Doğru yol 40/29) gibi kavramlarla ifade edilir. Sırat-ı Müstekım, bütün peygamberlerin insanlara tebliğ ettiği bir tek Allahı kabul esasına dayalı tevhid dininin en bariz niteliğidir. İnsanın hem bu dünyada hemde uhrevi hayatta huzurlu ve mutlu bir hayat sürmesi sırat-ı müstekım üzere olmasına bağlıdır. Sırat-ı müstekım’in nasıl bir yol olduğunu Allah’ü te’ala En’am suresi 151,152 ve 153. ayetinde bizlere açıklıyor. Deki; gelin rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım.O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizinde onlarında rızkını biz veririrz; kötülüklerin açığınada gizlisinede yaklaşmayın ve Allah’ın yasak ettiği cana haksız yere kıymayın.İşte bunlar Allah ‘ın size emrettikleridir.(6/151) Rüşt çağına erinceye kadar, yetimin malına,

sadece en iyi tutumla yaklaşın, ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size iyice düşünesiniz diye bunları emretti(6/152) Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Bana uyun, başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti. (6/153) Ayette de ifade edildiği üzere sırat-ı müstekımden başka yollara uyanlar, Allah’n yolundan ayrılmış olurlar. Rabbimiz kendisine bağlanan kullarını doğru yola ileteceğini(3/10) ve doğru yolda olanlara kendisi tarafından bağışlanma ve rahmet ihsan edileceğini(2/157) bildiriyor. Sırat-ı Müstekım üzere olmak Allah’a ve Resulüne itaat etmeyi gerektirir. Bu şekilde itaat edenler doğru yol üzeredirler ve bu yol üzerine hayatını idame etirenleri, Allah, kendilerine lutufta bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle olacağı müjdesini veriyor. Yüce mevlam bizi doğru yol üzerine daim eylesin. Gazaba ugramış ve sapmışların yoluna değil,kendilerine lutuf ve ikramda bulunduğu kimselerin yoluna bizleri iletsin.

30


din

DİNİMİZDE HAYâ (UTANMA DUYGUSU)

M. Emin BEYHAN / DİTİB Burglengenfeld Din Görevlisi Hayâ; ahlâk ve edebe aykırı dini emirlere muhalif söz ve fiiller karşısında utanmaktır. Diğer bir deyişle hayâ; çirkin şeylerden ruhun sıkılması, edebe aykırı bir işin meydana çıkmasından dolayı kalbin duygulanıp sıkıntı içinde kalmasıdır. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, 459)

Yüce dinimiz insanlara hayâyı emretmiş ve onu müminin en belirgin vasfı olarak kabul etmiştir. Sevgili Peygamberimiz “hayâ imandandır. Hayâsı olmayan kişi olgun manada mümin olamaz.” Buyurmuştur. (Buhari, İman, 3) İman insanla Allah arasında yüce bir bağdır. Bunun ilk belirtisi kişiyi kötülüklerden alıkoyan, hatalardan koruyan ve onda sağlam bir şuur meydana getiren hayâ duygusudur. Bu özelliğini kaybeden insanın başka kaybedecek özelliği kalmamış demektir. Kur’an’ın “İnsanı en güzel şekilde yarattık.” (Tin, 95/4) sözü varolan güzelliği ve bu güzelliğin pekişmesi için sarf edilen çabaları ifade ederken “Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (Tin, 95/5) ifadesi de, ahlâki güzelliği ve hayâ duygusunun kaybedilmesiyle varılan olumsuz neticesinin gözler önüne serilmesidir. Kaybedilen hayâ duygusunun akabinde ruhsal bunalımlar meydana gelir. Helâl-haram ayrımı gözetilmeden sürdürülen bir hayat ahlâki yozlaşmayla noktalanır. Artık bu noktada inanç esasları sarsılmış ve belki de kişi kendisini iman dairesinin dışında bulmuştur. Sevgili Peygamberimiz: “Hayâ imandandır.” Diğer bir hadiste de “Hayâ imanın bölümle-

31

rindendir.” (Riyazüs Salihin, II, 606-607) derken iman-amel beraberliği önemine vurgu yapmıştır. Hayâ perdesi yırtılan insan yaptığının hesabından ve insanların kendisini kınama– sından çekinmez. Bu durum fert ve toplumun temelden sarsılması, yok olmaya doğru yol alması demektir. Hayâsızlığın, utanmazlığın insana ne denli pahalıya mâl olacağını Sevgili Peygamberimiz şöyle haber veriyor: “Kem söz ve arsızlık bulaştığı nesnenin itibarını yok eder. Hayâ ise karıştığı nesneye şeref kazandırır.” (Riyazüs Salihin, III, 1317) Haya sahibi olan kişi kötülük yapmaktan utanır. Elini, dilini, kulağını, gözünü ve gönlünü bütün kötülüklere karşı korur. Böyle bir insan başkalarından utandığı gibi kendinden de utanır. Yapacağı kötülüğü insanların görmesini istemediği gibi kendisi de görmek istemez. Böylece kötülüğü işlemekten vazgeçmiş olur. Sevgili Peygamberimiz: “İhsanı, Allah’ı görüyormuşçasına kul olmanın gereklerini yerine getirmek” (Buhari, İman) şeklinde tarif ederken belki de bu inceliğe dikkatleri çekiyordu. İşte bu anlamda haya dinin tamamıdır. Mümin her an Allah’ın kontrolünde olduğunu bildiği için O’na olan saygısı kat kat artar. “Hayânın tamamı hayırdır.” (S. Buhar-i Muhtasarı Tecrid-i Sarih, 2040) diyen Sevgili Peygamberimiz hayâdan yola çıkarak hayatın bütününe ışık tutmuştur. (Muhammed Gazali, Müslümanın Ahlakı, 191, 198)


DİTİB KÖLN

Almanyada’daki Türk İslam Toplumunun Onur Projesi Yapılacak olan bu Cami ve Kültür Merkezi, müslümanların bu toplumda kendilerini daha yerli hissetmelerini sağlayacak ve bu anlamda uyuma büyük ölçüde katkı sağlanmış olunacaktır. Cami, Dini Bilgiler Kursu, Eğitim Merkezi, Gençlik ve Spor Merkezi, Kadınlar Merkezi, Araştırma Merkezi, İlmi Kütüphane, Dinler Arası Diyalog Merkezi, Seminer Salonu, Konferans Salonu, Ticari Bürolar, Alışveriş Merkezi, Basın Merkezi, Kapalı Otopark, Çocuk Bakım Merkezi gibi sosyal ve kültürel birimlerini bünyesinde bulunduracak olan Merkez Camii, iki minare (55 metre) ve şeffaf parçalardan oluşan bir kubbeye (36,50 metre) sahiptir.

BU KALICI ESERDE SİZİN DE BİR KATKINIZ OLMASINI İSTİYORSANIZ 1. BANKA HAVALESİ YOLUYLA BAĞIŞ Empfänger: Türkisch-Islamische Union Kontonummer: 505566000 Bankleitzahl: 37040044 Commerzbank Köln Verwendungszweck: Merkez-Camii

2. TELEFON YOLUYLA BAĞIŞ

0 900 1070105 Sabit hattan bağışta bulunmak istiyorsanız (her aramada 5€)

12

MAHYA . EYLÜL 2010 20


din

BELED SURESİ Ahmet BAYER / Fürth Din görevlisi

Mushaftaki sıralamada doksanıncı, iniş sırasına göre otuzbeşinci olan Beled Suresi, Mekke döneminde indirilmiş olup, 20 ayetten oluşmaktadır. Sure adını ilk iki ayetinde geçen „şehir, memleket“ anlamlarına gelen ve Mekke için kullanılan el-beled kelimesinden almıştır. Yüce Allah, bu surede öncelikle çeşitli varlıklara yemin ederek insanların hayat yolculuklarında yaşayacağı sıkıntı ve zorluklara temas etmektedir. Gücüne ve servetine güvenen, Yüce Allah’ı hesaba katmayan nankörlerin nasıl bir yanılgı içerisinde oldukları çeşitli sorular sorularak dile getirilmekte ve muhataplar uyarılmaktadır. İnsanın iki göz, bir dil ve iki dudak sahibi kılındığı, onun bazı yaratılış özellikleri ifade edildikten sonra, muhatap olarak kendisine iki belirgin yol gösterildiği hatırlatılmaktadır. „Akabe“ denen „sarp yokuş“ misali verilerek, insan sorumluluğunun en uç noktalarına değinilmektedir. Diğergamlık, paylaşma, diğer insanların farkında olabilme vb. ekonomik yükümlülükler nazara verilmektedir. Ayrıca imanlı olup sabrı ve merhameti tavsiye edenlerin ahirette cennetlik olacakları, bunları inkâr edenlerin ise cehenneme girecekleri açık bir şekilde ortaya konulmaktadır. 1-3. Ayetler: „Senin de yaşadığın bu beldeye, babaya ve çocuğa yemin ediyorum.“ Yüce Allah Beled suresinin ilk ayetlerinde, başka bazı ayetlerde olduğu gibi, çeşitli varlıklara yemin etmektedir. “Belde“ veya „şehir“ den maksat Mekke´dir. „Ana baba ve bunlardan meydana gelen çocuklar’ın kimler olduğu hakkında çeşitli görüşler vardır. Adem ve zürriyeti, Nuh ve zürriyeti, İbrahim ve soyu, Muhammed ve soyu, genel anlamıyla anne baba ve çocuklar, yani bütün insanoğlunun

33

kastedildiği özetlenebilir. 4-7. Ayetler: „Biz, insanı sıkıntılara, zorluklara (dayanıklı) yarattık. (Nankör insan): ‘‘Ben nice servetler tükettim’’ diyerek, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini, hiç kimsenin onu görmediğini mi sanıyor?“ Bu ayetler ilk ayetlerdeki yeminlerin cevabı durumundadır. Yüce Allah, öncelikle insanoğlunun yaratılış özelliklerinden bir kısmına dikkat çekmek, daha sonra da diğer mesajların önemini vurgulamak için başlangıçtaki yeminlere yer vermektedir. Bu ayetlerde insanın zorluklara dayanıklı yapısı gündeme getirilerek, bazı görev ve sorumlulukların kendisine yüklendiği haberi verilmektedir. Ayrıca burada bazı nankör insanların, dayanıklı yaratılan insanın bu özelliğini; “Ben nice servetler tükettim, en güçlü benim, benim herşeye gücüm yeter“ gibi derin yanılgılar içerisinde serden yana kullanıp haddi aşmaması istenmektedir. Güçlü ve dayanıklı yaratılan insanın, asil gücün sahibini unutmaması hatırlatılmakta, onu herzaman gören ve gözetleyen bir varlığın olduğu açıkça ifade edilmektedir. Bu ayetlerdeki mesaj bütün insanlaradır ve ayetler, insana hesaba çekileceğini bilmeyi öğretmektedir. Hiçbir yanlış iş yapanın yanına kâr kalmayacaktır; çünkü gözetleyen Yüce Allah vardır. 8-10.Ayetler: „Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona acik acik iki yolu da gösterdik.“ İnsana lutfedilen duyu organlarından söz edildikten sonra, kendisine iki yolun da gösterildiği ifade edilmektedir. İki yol gösterilmesinin asıl amacının imtihan olması ise açık bir gerçektir.


11-12. Ayetler: „Fakat o, sarp yokuşu aşmayı seçmedi. (Ey Peygamber) O sarp yokuşun ne oldugunu sana bildiren nedir?“ İnsanoglu iyi-kötü, doğru-yanlış şeklinde hüküm verme yeteneğine sahip yaratılmış olmasına rağmen bazı nankör insanların „akabe denen sarp yokuşa“ tırmanmadığı ifade edilmektedir. Ve Yüce Allah sarp yokuşun ne olduğunu sonraki ayetlerde bizzat kendisi vermektedir. 13-18. Ayetler: „ (Sarp yokuşu) köle azat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetime ya da hiçbir şeyi olmayan yoksula yemek yedirmektir. Sonra da iman edenlerden, birbirlerine sabrı ve merhameti öğütleyenlerden olmaktır. İşte bunlar sağın adamlarıdır.“ Bu surede verilmek istenen en önemli mesajlardan birisi bu ayetlerdedir. Yüce Allah „akabe denilen sarp yokuşu“ bilinen anlamın dışında kendisi anlam yüklemektedir. O dönem insanının ekonomik içerikli en önemli ödev ve sorumluluklarına dikkat çekilmektedir. Bunlar, köleleri özgürlüklerine kavuşturmak, yetimi ve yoksulu doyurmak, birbirine sabrı ve merhametli olmayı tavsiye etmektir. İslamın sosyal ahlakının en kapsamlı özeti olan bu ifadelerde, hürriyetin bu dindeki önemi ortaya koyulurken, her türlü kölelikle mücadelenin önemine vurgu yapmaktadır. Topluma emanet olarak bırakılan yetimin bakımı ile fakirlik ve yoksulluk mesken tutmuş olan kimselere yardımda bulunmak, onların ihtiyaçlarına cevap verebilmek de, toplumsal bir konumda insanlara hatırlatılmaktadır. Elbette bunlar yeterli değildir. Devamında; yapılacak olan tüm bu güzelliklerin bir anlam kazanması, ancak imanlı olarak gerçekleştirilmesine bağlanmakta ve imansız olarak yapılan işlerin karşılığının bulunmayacağı beyan edilmektedir. Rivayete göre Hakim b. Hizam adlı bir sahabi. Hz.Peygamber´e, “Ya Resulallah! Vaktiyle ben cahiliyye döneminde sadaka verir, köleleri özgürlüklerine ka-

vuşturur, akrabalarımla yakından ilgilenir, buna benzer iyilikler yapardım. Bunlardan sevap kazandım mı, ne dersiniz?“ diye sorunca Hz. Peygamber, “Müslüman oldun ve artık bütün o iyiliklerinin sevabını alacaksın“ buyurmuşlardır. (Müsned,3,402) Demek ki, mü´minler olarak birbirimize karşı görevlerimiz vardır. Öyle sanıldığı gibi, “her koyun kendi bacağından asılmıyormuş.“ Kerim Kitabımız, arzu edilen düzey ve seviyede bir toplum oluşturmayı, birlikte yaşamayı, başkaların farkında olma bilincini ve birbirimize karşı görev ve sorumluluklarımızın bulunduğunu bizlere öğretmektedir. Bu meyanda,“sabri ve merhameti tavsiye edenlerden olmak“ tavsiye edilmekte, ve bütün bunların karşılığı olarak amel defterinin sağ taraftan verilmesi, dolayısıyla cennetle buluşturulması, dolaylı olarak ifade edilmektedir. 19-20.Ayetler: „Ayetlerimizi inkâr edenler ise, işte onlar solun adamlarıdır. (Cezaları da), etrafı sarılmış, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.“ Bu son iki ayette, önceki ayetlerdeki mesajın gereğini yapmayanlar ve ahirette karşılaşacakları sonları hakkında bilgi verilmektedir. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler/inkâr içerisinde bir ömür geçirenlerin amel defterlerinin sol taraftan verileceği, üzerlerine kilitlenmiş cehennem ateşinin sarılacağı haber verilmekte ve bunların nihai akibetleri hatırlatılmaktadır. Yüce Mevla´dan, hayat yolculuğumuzun fedakârlıklar içeren yapısını hatırlatan bu mesajları hayatımızın vazgeçilmezleri yapabilmeyi diliyor, bu cihadda O´nun yardımını niyaz ediyoruz.

34



TDL

Treffpunkt der Lohnsteuerzahler e.V.

Lohnsteuerhilfeverein

ortalama

ı 800 € z ı n a vergi r a P e iadesi y İ d e ! h n İ y e m t e

TDL e.V. Beytullah IŞIK

Beratungsstellenleiter

Weseler Str. 128 47169 Duisburg (Marxloh) tel:. 0203 7566861 fax: 02037566860

Hans Böckler Str. 13 47226 Duisburg (Rheinhausen) tel:. 02065 56648 fax: 02037566860

www.tdl-ev.de | mail: beytullah.isik@tdl-ev.de | mobil: 0177 8566770


mesneviden öğütler

Minik Kusun , Ögüdü Avcının yakaladığı küçük kuş birden konuşmaya başladı: “Ben minicik bir kuşum” dedi, “etim, dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Eğer beni serbest bırakırsan işine yarayacak üç öğüt veririm. Dinle, birinci öğüdüm şu: Olmayacak bir söz duyarsan, asla inanma!” Avcı şaşırmıştı. İkinci öğüdü isteyince küçük kuş: “Beni bırak, ikinci öğüdümü şu damın üstünde vereceğim.” dedi. Avcı kuşu bıraktı. Bir lahzada dama konan kuş: “Dinle” dedi, “geçip gitmiş şeyler için asla üzülme. Olan olmuş, biten bitmiştir çünkü. Bak, benim karnımda on dirhem ağırlığında bir inci vardı. Çok kıymetli bir inciydi bu. Ne yazık ki elinden kaçırdın...” Avcı daha çok şaşırmış, kuşu serbest bıraktığına pişman olmuştu. Ah-vah etmeye, saçını başını yolmaya başlamıştı. Kuş: “Ne oldu?” diye sordu. “Niçin dövünüp duruyorsun? Ben sana olmayacak söze asla inanma dememiş miydim? Sen karnımda inci olduğunu duyunca bu öğüdü hemen unuttun. Kendisi üç dirhem gelmeyen kuşun karnında on dirhemlik inci olur mu hiç? Üstelik ikinci öğüdümü de unutmuşa benziyorsun. Hani elden kaçırdığın şeyler için asla üzülmeyecektin?!” Avcı utanmış, başını yere eğimişti. “Üçüncü öğüdünü ver bari” diye inledi. Küçük kuş damdan kalkıp yüksekçe bir ağacın dalına kondu ve oradan gökyüzünün boşluğuna doğru süzülürken şöyle bağırdı: “Behey sersem avcı, sen verdiğim ilk iki öğüdü tuttun mu ki üçüncüsünü istiyorsun?..” *********** Ne güzel demişler: NASİHAT İSTERSEN ÖLÜM YETER...

37 35


* Gas-, Wasser-, Heizungs-, Klima- und Solartechnik * Wartung und Instandhaltung von Feuerst채tten * Fachkraft f체r barrierefreies Bauen * Kontrollierte Wohnrauml체ftung * Erneuerbare Energie

36


aile

Evlilikte Doğru Anlaşmanın Sırları “Mü’min, Allah’a takvadan sonra en çok saliha bir eşle yaptığı evlilikten hayır görür...” -Hadis-i Şerif-

E

vlilikte yapılan yaygın iletişim yanlışlıklarına düşmemek için dikkat edilmesi gereken önemli konulardan birisi çiftlerin, birbirlerine tepki göstermeleri yerine cevap vermeyi seçmeleridir. Zira eşlerden birinin konuşmadan tepki vererek bir duyguyu diğerine iletmesi, sadece iletilen mesajın diğer eş tarafından yanlış anlaşılmasına neden olur. Buna karşın sözel bir eylem olan cevap vermek ise, çiftleri konuşmaya davet eder. Bir diğeri ise çiftlerin, birbirleri hakkında falcılık yapma eğilimine girmemeleri gerektiğidir. Birey ne kadar yakından tanırsa kafa-

39

sından geçenler o kadar rahat tahmin edilebilir. Ancak önemli konularda işin bu yönüne fazla da güvenmemek gerekir. Çünkü yanlış tahmin olasılığı her zaman mümkündür. Bu sebeple eşler, özellikle önemli konularda birbirlerine soru sormaktan çekinmemelidirler. Durum apaçık olsa bile işin doğrusunu sormak, yanlış bir düşünceyle yola devam etmekten çok daha iyidir. Bu bağlamda söze, “ama, hayır, yok, olmaz...” gibi kelimelerle başlamak sağlıklı iletişim için zararlı olduğundan aile içi iletişimde bu ve benzeri ifadelerden kaçınmak yerinde bir davranış olur.


Evlilikte Mutlu Olabilmek İçin Altın Öğütler Evlilikte yapılan yaygın iletişim yanlışlıklarını önleyerek aile içi iletişimi geliştirmek amacıyla eşlere şu önerilerde bulunulabilir. _________________________ Eşiniz sizinle konuşmak istediğinde; . Dinlemek istediğinizi gösteriniz; . Dikkat dağıtıcı öğeleri uzaklaştırınız; . Eşinize empati gösteriniz; . Eşinizle doğrudan göz teması kurunuz ve dinlerken sadece onun yüzüne bakınız; . Ona zaman tanıyınız; . Öfke ve olumsuz duygularınızı kontrol ediniz; . Soru sorunuz; . Eşinizin söylediklerine ilgi gösteriniz; . Eşinizin sözünü kesmeyiniz; . Söylenenleri anlayıp anlamadığınızı kontrol ediniz; . Sıranızı bekleyip anladığınızı düşündüğünüz anda araya girmeyip eşinizin konuşmasını bitirmesini bekleyiniz. _________________________ Siz, eşinizle konuşmak istediğinizde ise; . Eşinize bir bilgi, duygu, düşünce, istek ya da ihtiyacınızı iletirken açık olunuz ve net ifadeler kullanınız; . Eşinizin sizi doğru anladığından emin olunuz. Üzerinde konuştuğunuz konuyu ne

anladığını ona sorunuz ve yanlışsa uygun bir şekilde düzeltiniz; . Yanlış anlaşılmalara neden olabilecek kapalı ifadelerden ya da imalardan kaçınınız; . Eşinize ileteceğiniz sözel olmayan mesajlara dikkat ediniz. Beden dilinizle eşinize ne düşündürdüğünüzün ve ne hissettirdiğinizin farkında olmaya çalışınız; . Emir olarak algılanabilecek ifadelerin yerine rica sözcükleri kullanınız; . Üzerinde tartıştığınız konunun anlaşılması noktasında onunla yeteri kadar konuşunuz. _________________________ Şayet aile içi sağlıklı iletişim bağlamında yukarıda verilen önerilere dikkat edilebilirse çiftler; . Yargılanmadığı için başlangıçta söylemeyi düşündüklerinden daha fazlasını söyleyebilirler; . Üzerinde konuşulan konuda, kendielriyle ilgili temelde yatan esas sorunun farkına varabilirler; . Yaşanmış ve bitmiş bir olayla ilgili olarak ortaya çıkan çözümsüzlüğü kabullenebilirler; . “Anlaşıldım” duygusunu yaşayarak psikolojik olarak kendilerini daha iyi hissederler; . Amacını aşan bir şey söylediklerinde, bunu fark edip kendileri düzeltebilirler; . Birbirlerini dinlemeye ve anlamaya hazır duruma gelebilirler.

40


atamıza dair

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilân edildi ve Atatürk ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir Cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931 ve 1935 yıllarında TBMM Atatürk’ü yeniden Cumhurbaşkanlığına seçti. Bu görevi 15 yıl sürdürdü. Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanustafa Kemal Atatürk, 1881 y›l›nda Selânik’te larını, başbakanlarını, bakanlarını, komutanlarını Kocakas›m Mahallesi, Islâhhâne Caddeağırladı. si’ndeki üç katl› pembe bir evde do¤du. Ba15-20bas› Ekim tarihinde Kurtuluş Ali 1927 R›za Efendi, annesi ZübeydeSavaşı’nı Han›m’d›r.ve Baba taraf›ndan dedesi Haf›z AhmetBüyük Efendi NutkuXIVCumhuriyet’in kuruluşunu anlatan yüzy›llarda ve Ayd›n’dan Makedonya’ya nu, 29XV.Ekim 1933 Konya tarihinde de 10. Yıl Nutku’nu yerlefltirilmifl Kocac›k Yörüklerindendir. Annesi okudu.

M

Zübeyde Han›m ise Selânik yak›nlar›ndaki Langaza kasabas›na yerleflmifl eski bir Türk ailesinin k›z›Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 d›r. Milis subayl›¤›, evkaf katipli¤i ve kereste ticaOcakreti 1923’de evlendi. yurt yapan Latife Ali R›zaHanımla Efendi, 1871 y›l›ndaBirçok Zübeyde gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilikbefl5 Ağustos 1925 Han›m’la evlendi. Mustafa’n›n kardeflinden dördü küçük yafllarda öldü, sadece Makbule (Atatarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk dan) 1956 y›l›na (Gökçen), de¤in yaflad›.Fikriye, Mustafa’n›n Afet (İnan), Sabiha Ülkü,mutlu Nebile, bir Zehra ailesi vard›. sevgi ve sayg›adlı içerisinde Rukiye, adlı Karfl›l›kl› kızları ve Mustafa çobanı yafl›yorlard›. Bu uyumlu ve mutlu aile yap›s›n›n manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı onun kiflili¤ini oluflturmas›nda olumlu etkileri olçocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir mufltur.

gelecek hazırladı.

1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kız kardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına,güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox’a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin * Veli DE⁄‹RMENC‹, Diyanet Çocuk Dergisi, Say›: 268 (Kas›m sorunlarını Temiz ve düzenli giyinmeye 2002), s.tartışırdı. 3 (Geniflletilerek al›nm›flt›r). özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği’ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı.

41

14

doğumunun

125. yılı anısına

atatürk

Mustafa Kemal Atatürk* (1881-1938)

Küçük Mustafa ö¤renim ça¤›na gelince Haf›z Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde ö¤renime bafllad›, sonra babas›n›n iste¤iyle fiemsi Efendi Mektebi’ne geçti. Bu s›rada babas›n› kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftli¤i’nde day›s›n›n yan›nda kald›ktan sonra Selânik’e dönüp okulunu bitirdi. Çanakkale Savafllar›nda yaklafl›k 253.000 flehit veren Türk ulusu, onurunu ‹tilaf Devletlerine karfl› Küçük Mustafa ö¤renim ça¤›na gelince Haf›z Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde ö¤renime bafllad›, sonra babas›n›n iste¤iyle fiemsiMustafa Efendi Mektebi’ne geçti. Bu s›rada korumas›n› bilmifltir. babas›n› kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftli¤i’nde day›s›n›n yan›nda kald›ktan sonra Selânik’e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüfltiyesi’ne Kemal'in askerlerine "Benkaydoldu. sizeK›sa bir süre sonra 1893 y›l›nda Askeri Rüfltiyeye girdi. Bu okulda Matematik ö¤retmeni Mustafa Bey, ö¤taarruzu emretmiyorum, ölmeyi rencisinin ad›na “Kemal”i ilâve etti. 1896-1899 y›llar›nda Manast›r Askeri ‹dâdisini bitirip, ‹stanbul’da Harp Okulunda ö¤renime bafllad›. 1902 y›l›nda Te¤men rütbesiyle mezun olemrediyorum!" emri cephenin du. Harp Akademisi’ne devam etti. 11 Ocak 1905’te Yüzbafl› rütbesiyle akademiyi tamamlad›. 1905-1907 y›llar› aras›nda fiam’da 5. Ordu emrinde görev yapt›. 1907’de Kola¤as› kaderinin de¤iflmesinde etkili (K›demli Yüzbafl›) oldu. Manast›r’a III. Ordu’ya atand›. 19 Nisan 1909’da ‹stanbul’a giren Hareketolmufltur. Ordusu’nda Kurmay Baflkan› olarak görev ald›. 1910 y›l›nda Fransa’ya gönderildi. Picardie Manevralar›’na kat›ld›. 1911 y›l›nda ‹stanbul’da Genel Kurmay Baflkanl›¤› emrinde çal›flmaya bafllad›. 1911 y›l›nda ‹talyanlar›n Trablusgarp’a hücumu ile bafllayan savaflta, Mustafa Kemal bir grup arkadafl›yla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev ald›. 22 Aral›k 1911’de ‹talyanlara karfl› Tobruk Savafl›n› kazand›. 6 Mart 1912’de Derne Komutanl›¤›na getirildi.

Ekim 1912’de Balkan Savafl› bafllay›nca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolay›r’daki birliklerle savafla kat›ld›. Dimetoka ve Edirne’nindoğumunun geri al›n›fl›nda büyük hizmetleri görüldü. 1913 y›l›nda Sofya Ateflemiliterli¤ine atand›. Bu görevde iken 1914 y›l›nda Yar125. yılı anısına bayl›¤a yükseldi. Ateflemiliterlik görevi Ocak 1915’te sona erdi. Bu s›rada I. Dünya Saatatürk vafl› bafllam›fl, Osmanl› ‹mparatorlu¤u savafla girmek zorunda kalm›flt›. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirda¤’da görevlendirildi.

13


to mbi yol arkadaäim

L

LA

HE

L

LA

HA

Mini Salami Äxmdx seqkxn Marketlerde a nk bik ka m to

k

bi

m

to

TAMTÜRK, Arnold-Dehnen-Str. 39* 47138 Duisburg Tel.: 0203 / 417 98 30 * Fax.: 0203 / 417 98 47


All ah için söy le nme ye n bir sözde h ayır yo k t u r. (Hz.Eb ub ek ir ra )

m u r o y Bi lm i i lm i n k e m e d r. ı d ı s ı y a r Hüdayi) M (Az i z

ahmu

d

Bi r ta kım arzu la rının ye ri ne ge lmes i içi n küçülme. (İm am Gaz ali)

De rdi düny a o la nın değe r i b ağırs a k la rın d a ki k ad a rdır. (İm am Şafi)

Bi ri si ile ta rtışırk en va ka r ve ef en di liğin i elde n bıra km a. (İm am Ga za li)

Hak h a rc yo l u n da adığ ın k ad a r d ne fe s e o l ac re c e n ak .

(Gön

e n li

Me h

me d

Efe n d

i)


iş dünyası

POPCORNLOOP İLE SİNEMA TADINDA PATLAMIŞ MISIR ARTIK EVİNİZDE sadece

21,

49

KDV ve posta masrafları fiyatın içindedir Mısır ve aksesuar fiyata dahil değildir!

siparişleriniz için www.popcornloop.com

63


g端ncel

45


Harun ÖNDER

Suriye’de Yaşanan Bu Vahşet Nasıl Başladı?

Uluslararası haber ajanslarına, 2010 yılının son günlerinde Tunus kaynaklı protesto haberleri düştüğünde kimsenin aklına 30 yıllık Hüsnü Mübarek’in devrileceği, 40 yıllık Kaddafi’nin linç edileceği, Suriye’de iç savaş çıkacağı gelmiyordu. Ne zaman ki benzer protesto eylemleri Mısır’da da cereyan etti, işte o zaman dünya gözünü Ortadoğu’ya çevirdi. Tunus’ta Zeynel bin Abidin Ali koltuğunu terk etti, 2011’ in ilk günlerinde herkes Tahrir Meydanı’yla yatıp kalkar oldu. Kısacası Ortadoğu’da hiç de alışık olunmayan bir manzara vardı. Ortadoğu aslında her zaman çatışmalarıyla gündemdeydi, ancak bu kez fark, o çatışmaların, diktatör devirir özellikte olmasıydı. Tunus, Mısır ve Libya’nın ardından 26 Ocak 2011’de Suriye’de ilk ayaklanma başladı. 15 Mart’ta ülkenin güneyindeki Dera kentinde sokağa dökülen kalabalığın üzerine ateş açıldı. Ölüler vardı. Suriye Enformasyon Bakanlığından bir yetkili “bu olay ülke genelini değil, sadece Dera kentini ilgilendiriyor, oradaki valiye karşı bir protesto” dese de, 15 Mart 2011 tarihi, Suriye’deki iç savaşın başlangıcı olarak kayıtlardaki yerini aldı. Açıklamadaki gibi olmadığı birkaç hafta içinde anlaşıldı. Suriye bir anda kan gölüne döndü. Mart, Nisan ve Mayıs ayları iktidar karşıtı gösterilerine sahne oldu. İnsanlar özellikle de cuma namazlarının ardından Esad yöne-

timini protesto ediyor, sosyal paylaşım siteleri üzerinden haberleşen kalabalıklar, hep bir ağızdan Beşar Esad’ı istifaya çağırıyordu. Sokağa çıkanların ve cuma namazları sonrasında gösterilere katılanların üzerine ateş açılıyor, kitleler halinde ölüm haberleri geliyordu. Dünya bu görüntüleri, aktivistlerin cep telefonu ile çektikleri video görüntüleriyle izliyordu. Zira Suriye’deki Baas rejimi ülke içerisinde herhangi bir uluslararası haber ajansının kamerasının görüntü almasına asla izin vermiyordu. 2011 yazına gelindiğinde farklı bir tablo ortaya çıktı. Haziran ayında çatışmalardan kaçan ilk mülteci grupları Türkiye sınırına akın etmeye başladı -ki bugün, Avrupa’nın 30.000 mülteciyi kabul edemeyeceği konuşulurken Türkiye’de 700.000 civarında mülteci bulunmakta-. Rejim bu insanların Türkiye’ye sığınmasını engellemek için sınır kasabalarında mültecilerin yolunu kesiyor, Türkiye’ye “geri verin” çağrısı yapıyordu. Kim bilir... Belki de geçtiğimiz günlerde medyaya yansıyan o vahşet görüntülerinin o zamandan ortaya çıkacağını tahmin etmişlerdir... Türkiye-Suriye arasındaki ilişkilerin resmen bozulmaya başladığı dönem de bu günlere denk geliyordu. Başbakan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu sık sık Suriye yönetimine “ateş açmayın, reform yapın” uyarılarında bulunyor, bu çağrılara Suriye’nin yanıtı silahlarla oluyordu. Şiddet gün geçtikçe çoğalıyordu ve bu sü-

46


güncel reçte çok ciddi katliamlar yaşandı. Hama, Humuz, Hula gibi. En ağır saldırılardan biri 3 Şubat 2012’deki Kandil gecesi yapılan Hama’daki saldırılardı. Bir gecede sadece Hama’da yapılan saldırıda 200’den fazla insan hayatını kaybetti. O günlerde BM Güvenlik Konseyi Suriye yönetimini kınayan karar almak için harekete geçtiyse de daimi üyelerden Rusya ve İran’ın vetosuyla Suriye rejimi-

nin katliamları devam etti. Arap Baharının Suriye’ye sıçramasının üzerinden altı bahar geçmiş olsa da çatışmaların son bulacağı gözükmemekte, ölü sayısı 150.000’i aştığı bilinmekte, kimi zaman kimyasal silahlarla, kimi zaman da işkencelerle ölen bu insanların çoğunluğu sivil ve çocuklardan oluşmakta.

Kimyasal Silahlarla Gelen Ölüm Birleşmiş Milletler’in belki de ilk kez bu kadar dikkatini çekmişti Suriye’deki olaylar... İlk olarak 21 Ağustos 2013’de basına yansıyan, Şam’ın Doğu Guta bölgesinde gerçekleşen,1.300 insanın hayatına maal olan kimyasal silahlı saldırı. Yerde cansız bedenleri yatan sivillerin ve bebeklerin o görüntüleri izleyenlerin hâlen daha yüreğine saplı bir hançer gibi acısını yaşatıyor. Dile kolay... 1.300 insan, 1.300 sivil, kadın, çocuk... Bir anda, gözünüzün önünde yitip gitmekte. Çaresizce, göz göre göre, can çekişe çekişe... Tek bir kurşun izine, tek bir yaraya rastlanılmayan bu görüntülerin ardından bile bazı çevreler kimyasal silah kullanımını kabul et-

47

memekte, Diktatör Esad’ın böyle bir cânilik yapabileceğine ihtimal vermemekteydi. Ta ki Birleşmiş Milletler tarafından sarin gazlı kimyasal silahların kullanıldığının doğru olduğu kanıtlanana kadar... Gerçi bu güne baktığımızda halen daha “Ne malum Özgür Suriye Ordusu’nun bu silahları kendisi atmadığı” diyenler var. Üstelik karşıt grupların böyle bir silaha sahip olup olamayacağını düşünmeden. Maksadın üzüm yemek değil de, bağcıyı dövmek olduğu sürece de bu konuda bir değişiklik olmayacaktır. Öyle ya, bir muhalefet, tam muhalefet olmak gerekir. Ucunda insan hayatı olsa bile ! Bu tutumların değişmesine gelecek olan işkence fotoğrafları bile engel olamayacaktı.


Yeryüzünün Utancı - Suriye’den Gelen İşkence Fotoğrafları 55.000 fotoğraf düştü medyaya 22 Ocak 2014 tarihinde. 11.000 civarında insanın sistematik bir şekilde öldürüldüğünün, katledildiğinin, işkenceye maruz kaldığının kanıtı. Vahşetin görüntüsü, kan donduran, insanlıktan nasibini alamamışlığın, “Allah korkusunun” zerresinin bulunmadığının kanıtı olan 55.000 fotoğraf... Mahkumların aç bırakılarak, kayışla, ateşle, kırbaçla, bıçakla, çin işkencesini aratmayacak şekilde edilen işkencelerle ölüme terk edilişlerinin resmiydi bunlar. Peki bu kareler medyaya nasıl yansıdı? İç savaşın başlaması ile birlikte rejim için çalışan birisine bir kod adı veriliyor. Sezar. Görevi ise rejim tarafından katledilen insanların, günde 40-50 kişinin fotoğrafını çekmek. Buna herhangi bir vicdanın kolay kolay katlanması, bu zulme sessiz kalması düşünülemez. Katlanamadı da... Suriye rejiminden kaçan Sezar kod adlı kişi, elindeki fotoğrafları, itirafları ve ifadeleriyle birlikte kurulan, önemli isimlerden oluşan “Uluslararası Savaş Suçları Soruşturma Ekibi”ne sundu. Resimler üzerinde gerekli incelemeler yapıldı ve resimlerin orijinalliği tescillendi.

Suriye’de işlenen savaş suçlarının önemli kanıtları olarak tarihe geçecek bu raporlarda şu ifadeler dikkat çekiyor: “Sezar, ifadesinde hiç bir işkence ya da cinayete bizzat şahit olmadığını, bu fotoğrafları, cesetlerin getirildiği askeri hastahanede çektiğini beyan etmiştir. Bu beyan, tanığın güvenirliliğini artıran bir unsur olarak soruşturma ekibine güven vermiştir.” Peki rejim, gözaltında infaz edilen bu tutukluları niye fotoğrafladı? Bunun iki nedeni vardı. 1. Cesetlerin götürüldüğü askeri hastahanede kalp krizi vb. bazı ölüm gerekçeleri ile sahte ölüm raporu hazırlamak ve böylece yakınlarının adli teşhis talebini bertaraf etmek. 2. İstihbarat birimlerine verilen emrin yerine getirildiğini kanıtlamak. İki eşit gücün savaşması gibi gösterilen Suriye iç savaşının iç yüzünün pek de öyle olmadığı bu resimlerle ortaya çıktı. Umarız ki, bugüne kadar Suriye konusunda sessiz kalmayı tercih edenler, bu görüntülerden sonra bir kez daha başlarını avuçlarının arasına alıp orada yaşanan bu vahşeti düşünürler, zulmün kim tarafından geldiğine bakmaksızın yapılan zulme sessiz kalmazlar.

48


güncel Suriye - Gelinen Nokta Ölüm hâlen kol gezmekte Suriye sokaklarında ve vahşet diz boyu. Evet, belki Birleşmiş Milletler, Suriye’deki kimyasal silahların imhası için adımlar attı. Evet, Birleşmiş Milletler’de Suriye rejimi tarafından katledilen insanların görüntüleri üzerine soruşturma ekibi kuruldu ve araştırmalar yapılıyor. Ama unutmayalım ki, zamanında Srebrenitsa’ya da asker gücü gönderilmişti. Sonrası mı? Malum: KATLİAM! Gerekli önlemler alınmış gibi gözükse de Avrupa Birliği, ABD, Birleşmiş Milletler ve diğer güçler gözle görülür bir şekilde üç maymunu oynamaya devam ediyorlar. Tek bir farkla: Birisi kısık sesle birşeyler söylüyor, Birisi işine geleni görüyor, Birisi de birşeyler duymuş gibiyim diyor.

.... “Mü’minler ancak kardeştirler...” mealindeki Hucurat Suresi’nin 10. ayetini anlamamıza ve kavramamıza nasip olur İnşallah bu olaylar. Yoksa inanın, bu dünyada olmasa bile öbür dünyada işimiz vallahi zordur.

49

Bir yanda “Bize ne Suriye’den” diyen yazarlar, diğer yanda “Ne demek bize ne Suriye’den? Edirne’den Hakkari’ye nasıl benim iç meselem ise, Musul’dan Kerkük’e, Şam’dan Urumçi’ye kadar Müslüman’ın yaşadığı her karış toprak benim iç meselemdir!” diyen yazarlar, aydınlar. Şunu da belirtmekte fayda var: Ey kardeşlerim... Suriye’deki vahşete karşı cephe almak, orada zulme uğrayan kardeşlerimiz için bir damla gözyaşı dökmek, içimizin sızlaması, bizleri A veya B partili yapmayacaktır... Öncelikle İNSAN yapacaktır. Gelin, sözlerimize Milli Şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy’un dizeleriyle son verelim ve görelim, zulmün ve feryâdın üstünden yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlen daha aynı olduğunu... Ve dua edelim, Şam’dan Gazze’ye, Musul’dan Kerkük’e, Urumçi’den Myanmar’a, Srebrenitsa’dan Hakkari’ye kadar yeryüzünün her karış toprağında kanı dökülen, zulüm gören insanlarımız için Allah’a... Ve tefekkür edelim, “Biz bu zulmün neresindeyiz?” diye. Vesselam...


‘İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin, Allah’ım? ‘ (A’râf 155) Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı? Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!

Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ? Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ

Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun! ‘Yandık! ‘diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!

Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?

Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında

Lâ yüs’ele binlerce sual olsa da kurbân; İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!

Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm; Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!

Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık; Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık

Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn’i En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn’i

Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın... Yaksaydın a mel’unları... Tuttun bizi yaktın

Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz’ın Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın

Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi: Binlerce cevâmi’ yıkılıp hâke serildi

Emvâcı hurûş-âver olurken melekûta Çan sesleri boğsun da gömülsün mü sükûta?

Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted: Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!

Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş’al-i vahdet Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet? Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban? Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin Solsun mu o parlak yüzü Kur’an-ı Hakim’in? İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet? Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?

Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar, Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar! En kanlı şenâatle kovulmuş vatanından Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan! İslâm’ı elinden tutacak, kaldıracak yok... Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok! Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi? Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!

50


Zahnärztin

Melikşah AYDOĞDU

Modern donanımlı muayenehanemizde ağız ve diş sağlığı ile ilgili her türlü tedaviyi hizmetinize sunuyoruz. Koruyucu ve estetik diş hekimliği yanısıra implant üstü protezler, kanal tedavileri, dolgular, diş eti sağlığı, çocuklar için diş bakımı ve tüm acil diş sorunlarınız için muayenehanemize başvurabilirsiniz.

Bickernstr. 76 ∙ 45889 Gelsenkirchen ∙ Tel.: 0209 87 77 87 ∙ Fax: 0209 800 82 58 E-Mail: zahnarztpraxis-aydogdu@gmx.de


Kapak Logo:


sağlık

ROMATOİD ARTRİT Ali AYDIN & Nurcan DEMİRCİ AYDIN

Romatoid artrit halk arasında iltihaplı romatizma olarak adlandırılan, en sık rastlanan sistemik bağ dokusu hastalığıdır (Otoimmün bir hastalık). Romatizmanın vücudumuzda en sevdiği bölgeler el ve diz eklem bölgeleridir. Eklemlerde iltihap şeklinde meydana gelen kronik romatızmal bir hastalıktır. Eklem lerde bozulmalara yol açar. Kronik poliartritis olarak da bilinir. Romatoid artritte eklem kıkırdağı tutulur; Hastalığın sebepleri henüz kesin olarak bilinmemektedir. Tanısında el ve ayakların filminin çekilmesi tanıya oldukça yardımcıdır. Ayrıca tedavisinde ise tamamen iyileşmek mümkün değildir. Sinir sistemi tarafından kontrol edilir ve dengelenir. Bu sistemin çalışmasının bozulması aşırı terlemeye yol açar. Romatoid artrit en sık karşılaşılan inflamatuar eklem hastalğıdır. Kadınlarda, erkeklere oranla üç-beş kat daha fazla görülür. Bu hastalık sıklıkla 40-60 yaş arasında görülmekte ve ayrıca her yaşta görülebilir. Çocuklar da dahil olmak üzere herkeste ortaya çıkabilir. Belirtileri nelerdir? Romatoid artritte eklem iltihaplanması öncelikle bir kaç eklemde görülür. Özellikle sabah saatlerinde eklemlerde ağrı, şişlik, kızarıklık ve hareket kısıtlılığı belirtileridir. Daha sonra bu ilthap bir çok eklemi tutar. Sıklıkla el ve parmak eklemlerinde görülür; fakat omurga bu durumdan etkilenmez. Hastanın başlıca şikayetleri, geceleri ve sabahları eklem ağrı-

53

larının olmasıdır. Özellikle parmak eklemlerinde olmak üzere eklemler şişmiştir. Bazen eklem dış tarafında düğüm oluşur (romatoid nodüller). Bunun dışında parmaklarda anormal duruş bozuklukları vardır. Parmak kemiği çıkıntılı bir halde olabilir ya da parmak dış tarafa doğru kayma gösterir. Bunların dışında çok rastlanan şikayetlerden birisi de hasta sabah uyanırken ortaya çıkan eklem tutulmalarıdır. Bu eklem tutulmaları 15-20 dakikayı geçer. Yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık ve hafif ateş de görülebilir. Teşhis: Hastalığın başlangıc zamanında tanı koymak güçtür, hastalığın bulguları hafif ve belirsizdir. Ayrıca birçok başka hastalık da ilk başlarda benzer bulgularla seyredebilirler. Öncelikle doktorunuz, sizin şikayetlerinizi dinler ve daha sonra tam fizik muayene yapılır. Bu muayene sırasında sizin bildirdiğiniz şikayetleri göz önünde bulundurarak, vücutta şişlik, eklem hareketleinde ortaya çıkan nodülleri, ateş yüksekliği gibi bulguları arayacaktır. Bunların dışında bazı kan testleri istenebilir. Bunun için romatoid faktör (RF) denilen bir antikor aranır. Pozitif çıkması durumunda romatoid artrit olduğunu gösterebilir. Hemoglobin değeri düşmüştür ve iltihap anemisi görülebilir. Diğer iltihabi hastalıklardan ayırmak için de testler yapılabilir. Ayrıca hastalık ilerledikçe röntgen filmlerinde eklemlerde


meydana gelen hasar tanıyı desteklemek için önemlidir. Teşhisi kolaylaştırmak için bazı kriterler : • Sabahları yarım saatten fazla eklem tutukluğu ve bunun 1.5 aydan fazla sürmesi, • Üçten fazla eklemde hissedilebilir şişlik, • El ve ayak parmaklarında eklem iltihabı, • Aynı anda her iki eklemde iltihap olması, • Romatizma düğümü, • Kanda RF faktör pozitif olması, Bu bulgulardan en az dört tanesinin olması gerekir. Tedavisi: Romatoid artritte tedavisinin amacı, ağrıyı dindirmek, eklemlerin daha fazla hasarlandırmasını önlemek ve hastaların günlük aktivitelerini sürdürmesini sağlamak. Hastalığın nedeni henüz tam olarak bilinmediğinden, kesin bir tedavisi de yoktur. Bu yüzden tamamen ortadan kaldırılamaz. Tedavideki amaç, hastalığın belirtilerini azaltmaya yöneliktir. Eklemlerde oluşan hasar ve ağrı en aza indirilmeye çalışılır. İltihap azaltılır. Tedavi edilmediği takdirde geri dönüşümü olmayan eklem hasarları ortaya çıkar. Hastalık romatizmal olduğundan, tedavisi romatolog önderliğinde tarafından yapılır. Bunun yanında fizyoterapist, psikiyatrist, ortopedik cerrah da tedaviye yardımcı olurlar.

Ciddi eklem hasarlarında ise cerrahi tedavi gereklidir. Ortopedik cerrahlar tarfından uygulanır. Hasarlı eklem parçalarının yerine plastik parçalar takılır ve kemiğe yapıştırılır. Sonra hastaya rehabilitasyon uygulanır ve bu ekleme alışması sağlanır.

54


hukuk

Mavi Kartlıların ve Ev Kadınlarının Yurtdışı Borçlanması (2. Bölüm) Av. Gülten DERİN 3201 sayılı kanun uyarınca mavi kartlılardan; • Türk vatandaşı oldukları dönemde • 18 yaşını doldurduktan sonra yurtdışında geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri emeklilik için değerlendirilebiliyor. Mavi kartlı bir şahıs Almanya’da 16 yaşında işe başlamış olsa da sadece 18 yaşından sonraki dönem değerlendirilebiliyor. Yurt dışında yaşayan ve mavi kartı olan, ancak herhangi bir işte çalışmayan ev kadınları da bu haktan faydalanabiliyor. Bu haktan faydalanmak için gerekli evraklar ise şunlardır: • Yurt dışı çalışmaları gösterir hizmet dökümü (emeklilik kasası/Rente/Pensionskasse) (Versicherungsverlauf mit Stempel.) • Varsa nüfus cüzdanının çift taraflı fotokopisi, • Mavi kartın çift taraflı fotokopisi • Türk vatandaşlığından çıkıldığında Türk Konsolosluğu’nun verdiği vatandaşlıktan çıkış belgesi. • Avukat tarafından işlemlerin yapılabilmesi için vekaletname Herhangi bir işte çalışmayan ev kadınları için de yurt dışında oturduğu tüm adresleri ve yılları gösterir ikametgah belgesi (Meldebescheinigung mit Stempel).

55

TAKİP EDİLECEK PROSEDÜR Söz konusu evraklar ve konsolosluk onaylı Türkçe çevirileri ile vekaletname bize ulaştığında, müvekkil adına SGK’ya başvuru yapılacak. SGK başvuruyu reddedince, yetkili olan Ankara İş Mahkemesinde kurum kararının iptali ve sigortalılığın tespiti talepli bir tespit davası açılacak. Bu karar alınıp temyizden geçerek onandıktan sonra her yıl değişen miktarlardaki borçlanma vatandaş tarafından yapılacak. Mavi kartlılar bu ödemeyi yaptıktan sonra ve emekli olmaları için gerekli yaşı doldurduklarında Türkiye’den emekli olma hakkına kavuşuyorlar. 2013 yılı için 1/7/2013 ila 31/12/2013 tarihleri arasında; • Borçlanılacak her bir gün için alt sınır; 10,9 TL, • Borçlanılacak her bir gün için üst sınır, 70,83 TL Bu miktarlar emeklilik için gereken süre ile çarpılıyor. Kurum, emekli maaşının bağlanması için yurda kesin dönüş yapma şartını arıyor. Bu şart, Türkiye’ye taşınmak anlamında olmayıp, yurtdışında bir işte çalışmamak, işsizlik yardımı veya diğer sosyal yardımları almamak anlamındadır. Eğer Türkiye’de maaş alırken yurtdışından da yardım alındığı tespit edilirse SGK ödenen maaşların iadesi için dava açıyor.


Bu işlemlerin SGK’ya başvurudan dava açılıp kesinleşmesine kadar geçen süre tahminimizce 1-2 yıla yakın olacaktır. EV KADININ YURTDIŞI BORÇLANMASI Çalışanlardan istenecek belgeler: • Sigortalıların çalıştıkları iş yerlerinin resmi kuruluşlara ait olması veya resmi kuruluşlarca ya da kamu kurumu olarak kabul edilen kuruluşlarca düzenlenmesi halinde, belgelerin ayrıca tasdikine gerek kalmaksızın; çalışılan ülkede işyerinin ait olduğu belediyelerce düzenlenmiş hizmet belgeleri, vergi dairelerince çalışılan sürelere ilişkin düzenlenmiş kurumlarınca işsizlikte geçen sürelere ilişkin verilen belgeler, ilgili meslek kuruluşları veya birliklerince veya diğer resmi kuruluşlarca verilen hizmet belgeleri • Yurtdışında kendi adına ve hesabına çalışanların bağlı oldukları vergi dairesi, ilgili meslek kuruluşu veya birliklerince verilen hizmet belgesi • Bulunulan ülkelerdeki Türk konsoloslukları, çalışma ve sosyal güvenlik müşavirlikleri veya ataşelikler gibi temsilciliklerden alınacak ve yurtdışı borçlanma için kullanılacağı belirtilen hizmet belgeleri

Ev kadını olarak geçen sürelerin borçlanmasında, ibrazı zorunlu belgeler; Ev kadını olarak geçen süreler, ev kadınlarının yurtdışında oturduklarına dair alacakları ikamet belgesinin; • Türkiye’de yeminli tercüme bürolarınca veya yurtdışında bulunan Türk temsilciliklerince akredite edilmiş tercümanlarca yapılmış ve ilgili temsilcilikçe onaylanmış tercümesinden, • Çalışma ve sosyal güvenlik müşavirlik veya ataşeliğinin bulunduğu Türk temsilciliklerince ikamet belgesine istinaden düzenlenecek belgeden, • Yukarıdaki belirtilen ikamet belgesi temin edilemiyorsa yurtdışına çıkış ve yurda giriş tarihlerinin, fotoğraf ve künye bilgilerinin bulunduğu pasaport sayfalarının fotokopisi ya da emniyet müdürlüklerinden alacakları yurda girişçıkış çizelgesinden, biri ile belgelenmesi gerekir. ÜCRETLENDİRME Ankara Barosunu 2013 tarifesine göre iş mahkemelerinde görülen ve değeri parayla ölçülemeyen davalar için vekalet ücreti 4.400 TL’dir. (Yaklaşık 1.650 Euro) Bu ücrete, SGK’ya yapılacak başvuru ve takip edilecek işlemler de dahil edilince ortaya çıkan rakam yaklaşık 2.000 Euro civarındadır. Bu vekalet ücretinin dışında dava açma için gerekli harç www.kolay-emeklilik.de ise 2013 yılı için yaklaşık 200 TL’dir. www.kolay-emeklilik.de

Mavi kartınız varsa dava açıp borçlanıp emekli olabilirsiniz.

2012

Tekrar Türk vatandaşlığına geçmeden avukatlarımızın mahkemede açacağı davayla yurtdışından borçlanarak emekli olabilirsiniz.  Dava açmak için Türkiye’ye gelmenize gerek yok  Her şey dahil paket fiyat  Güvenilir ve rahat Hizmet

Telefon (0911) 99 00 77 83

Bizi Pazartesi-Cuma günleri 12:00-14:00 arasında arayabilirsiniz

*Avukat kelimesi sıfat olarak değil, Rechtsanwalt (=Alman Barosuna bağlı Avukat) kelimesinin tercümesi olarak kullanılmıştır.

Gülten Derin

Rechtsanwältin / Avukat*




abide şahsiyetler

Muhammed Ali Clay Derleyen: Gökhan ÖNDER 17 Haziran 1942 tarihinde ABD’nin Kentucky Louisville şehrinde doğdu. 12 yaşında boksla tanıştı. Kısa zamanda National AAU ve Altın Eldiven Şampiyonası’nda amatör kayıtlara girdi. 1960 yılında Roma Olimpiyatları’na katıldı. 18 yaşında katıldığı ağır hafif siklette altın madalya aldı. Altın madalya aldıktan sonra şöhreti artmaya başladı. Profesyonel lige döndü. 1964 yılında 22 yaşındayken, S. Listori’u yenip Dünya Şampiyonu oldu. Bu zaferden sonra müslüman oldu ve Muhammed Ali ismin aldı. Bir ara boksa ara verdi ama 1967’de tekrar döndü. ABD, Vietnam’da süren savaşa onu da asker olarak götürmek istedi. Vietnam’a savaşa gitmedi. Gitmediği için cezalandırıldı. Fakat sonra affedildi. 1974’te Foreman’ı, 1978’de L. Spinks’i yenip Dünya Şampiyonluğu ünvanını geri aldı. Profesyonel dönminde sadece 5 kez yenildi. Olimpiyat ve Dünya Şampiyonu oldu. 37’si nakavt olmak üzere 56 madalya kazandı. Parkinson hastalığına yakalandı. Şimdi bazı sosyal sorumluluk projelerine katkı sağlıyor.

59


Hasan YAVUZ Bismarckstr. 222a 45889 Gelsenkirchen Tel: 0209 - 97755858 Fax 0209 - 97755844 be.com@t-online.de


iş dünyası

Bizim Çorbacı İşletme Sahibiyle Samimi Bir Söyleşi Röportaj: Orhan ARSLANMİRZE

Amca bey kendinizi bize tanıtır mısınız? 1962 yilinda Sivas’ta doğdum. Uzun yıllar İstanbul Bakırköy’de ikâmet ettim. İstanbul’da gıda toptancılığı yaptıktan sonra 2003 yılında abim Zekeriya Doğan’ın isteği üzere Almanya’ya geldim. Bütün Doğan ailesiyle birlikte abimin temizlik firmasında çalıştık.

Her gün altı çeşit çorba, değişik sıcak ve sulu yemekler, süt danası döner, özel terbiyeli kebaplar, bize özel formülüyle Adana kebap, ayrıca Almanya’da bir ilk olan haftasonu Cağ kebabı ve Almanya’nın hiçbir yerinde yiyemeyeceğiniz beyti sarma, künefe ve susurluk ayranını müşterilerimize helâl gıda anlayışıyla sunulmaktadır.

Bu branşı seçmenizdeki unsurlar nelerdir? Temizlik firmasında çalışırken yemek yiyeceğimiz temiz ve kaliteli bir yer bulmakta zorluk çektiğimiz için 9 yıl önce yeğenlerim Yalçın ve Bayram Doğan’la restoran işine girdik. İlk şubemiz olan Gelsenkirchen ‘‘Bizim Çorbacı’’ ile hizmete başladık. Çok yoğun talep üzerine Essen ‘‘Bizim Çorbacı’’ şubemizi actik. Hollanda ve Almanya’nın her yerinden müşterilerimizden talep görüyüruz bu da bizi çok mutlu ediyor.

Restoran sektöründe rekabet oldukça artmakta, siz bundan nasıl etkilenmektesiniz? Rekabetin çok olması bizim kalitemizi artırıyor. Çünkü biz 24 saat açığız. Özellikleri-

Müşterilerinize mekânınızda sundugunuz seçenekler nelerdir?

61


mizden bir tanesi de aile bölümümüzle ailelere hitap etmemiz. Hergün saat 7 ile 12 arası açık büfe kahvaltı veriyorouz. 6 çesit sıcak yemek, kahvaltılıklar. sınırsız kahve ve çay. Bu nedenle kimseyi rakip görmüyoruz. Vatandaşlarımızın dışında birçok yabancı müşterilerin mekânınızı tercih etmelerindeki sebep nedir? Restoranımızı tercih eden yabancı müşterilerimiz lezzet ve hizmete çok önem veriyorlar. Yabancılar artık bizden birileri oldukları için bütün yemek ve kebaplarımızı ismiyle biliyor ve istiyorlar. Görüş ve önerileri için form hazırlattık ve doldurmalarını rica ediyoruz. Her geçen gün yabancı müşteri sayımız artıyor.

Ayrıca hedeflerini iyi belirlemeleridir. Mahya dergisi hakkındakı görüş ve düşüncelerinizi alabilirmiyiz? Öncelikle kendimizi ifade etmemiz konusunda bize imkân verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Mahya dergisinin bizlere ve vatandaşlarımıza ulaşmasında emeği geçenlerden Allah razı olsun. Derginizin kalitesi, seçtiği konular ve reklam verenleriyle çok özel duruyor.

Bu sektörde deneyimli ve başarılı bir işadamı olarak bu sektöre adım atmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir? Bu işe atılmak isteyen arkadaşlar için önerim kalite ve dürüstlükten ödün vermemeleridir.

62




iş dünyası

Bal Köfte İkinci Şubesini Açtı

Bal kşfte Duisburg-Marxloh’dan sonra Hochfeld semtinde, 11.01.14 tarihinde ikinci şubesini açtı. Açılışta Yaşar Bal: “Müşterilerimizin köftemize olan memnuniyetini görünce ikinci bir şube açma zorunluluğunu hissettik. Bu bölgedeki müşterilerimize yaptığımız hizmetten dolayı şehrin başka bir ucuna gelmelerini önlemek için hizmeti ayaklarına getirdik. Onlar da bundan çok memnun oldular.”

65

Şubelerin açılış saatleri: Marxloh - her gün 13:00 - 24:00 Weselerstr. 107 47169 Duisburg-Marxloh Tel.: 0203 - 86096892 Hochfeld - her gün 11:00 - 24:00 Wanheimer Straße 121 47053 Duisburg-Hochfeld Telefon: 0203 - 73858008


1. Dükkan Weseler Str. 107 47169 Duisburg-Marxloh Merkez Camiiye yakin Tel: 0203-86096892

2. Dükkan Yeni Açılış,11.01.2014 saat 11.00 den sonra Wanheimer Str. 121 47053 Duisburg- Hochfeld Tel: 0177-8925887



MESLEK TANITIMI fırıncı / bäcker-in

Alptuğ DEMİR / Mehmet AZNAVULOĞLU Firinci çeşitli hamur mamülleri ekmek, kurabiye, börek ve yaşpasta gibi ürünleri üretmektedir. Görev kapsamında çeşitli malzemeleri tartmak ve hazırlamak gibi işlerle meşgulsunuz. Un, yumurta, süt, maya, şeker ve buna benzer içerikler ve baharatlar size yabancı gelmiyorsa doğru mesleği seçmiş olursunuz. Bunları elinizde olan tariflere göre karıştırıp mümkün mertebe güzel hedeflere ulaşabilme imkânınız olacaktır. Fırıncı olarak hamurun oluşmasını ve kabarmasını kontrol etmektesiniz. Fırını devamli temiz tutup, hijyenin en yüksek seviyede tutulmasi sizin en büyük görevinizdir. Bunun yanında çalıştığınız ortamın çeşitli dekorasyonu ve ürün sunumunuz müşterilerinizde bir artı puan olacaktır. Çalışma ortamlarınız bildiğimiz gıda zanaatı veya gıda

endüstrisidir. Meslekten sonra kolay bir şekilde iş bulma imkânına sahipsiniz. Bäcker/-in devlet tarafından takdir edilmiş bir meslek seçeneğidir. Almanya çapında meslek üç sene sürmektedir. Serbest meslek sahibi bir işverende bu mesleğe sahip olabilirsiniz. Meslek eğitimi esnasında alabileceğiniz ücretler (brüt): 1. Sene ~ 450 Euro 2. Sene ~ 500 Euro 3. Sene ~ 550 Euro Şu an Almanya´da yaklaşık 14.000 kişi bu mesleği ögrenmektedir.

68


kültür

bakır İ şleme sanatı Derleyen: Harun ÖNDER

K

ülçe bakır önce küçük parçalar halinde silindirden geçirilerek inceltilir, sonra biçimlendirilir. Biçimlendirmede kazan ve sinilerde dövme, küçük kaplarda çekme tekniği kullanılır. Dövme tekniğinde bakır, ağaç tokmakla dövülür; çekme tekniğindeyse istenilen tahta kalıplara göre tornada çekilir. Süslemeler kakma yada çalma tekniğiyle yapılır. Kakma tekniğinin iki uygulama biçimi vardır. Birinde motifler kap üzerine kazılarak yada oyularak işlenir. Diğerinde ise kabın üzeri bal mumuyla sıvanır, motifler kalemle çizildikten sonra açılan oyuklara asit dökülür. Asidin bakır üzerinde oluşturduğu karalanmalardan yararlanılarak

69

motif işlenir. Çalma tekniğinde motifler demir zımparalarla baskı yapılarak işlenir. Yazılar, bitkisel ve geometrik motifler en yaygın süslemelerdir. Geometrik motiflerde geçmeli daireler, üçgenler, dörtgenler; bitkisel motiflerde yaprak, lale, nar, nar çiçeği ve servi kullanılır. Ustaların yapıtlarına adlarını, bir din büyüğünün adını yada ayeti yazması gelenektir. Ancak yazıyı motifler arasına yerleştirmek güç olduğundan bu gelenek giderek kaybolmaktadır. Bu tür süslemelere en çok Osmanlı dönemi yapıtlarında rastlanmaktadır.


Bären Apotheke Eczaci Hýdir Ateþ Bahnhofstr. 75 45879 Gelsenkirchen Her zaman hizmetinizde!

Sizin dilinizi konuþan Sizi Eczane! Tel: 0209 27 10 90 Fax: 0209 27 12 02 Hafta içi: 8:30-18:30 Cumartesi: 9:00-16:00

www.eczanemiz.de info@eczanemiz.de


çocuk

Taşlar ve Kalpler Bir karınca yuvasının yanından geçiyordum. Bastığım yerden küçük bir taş parçası yuvarlandı. Yürüyüp geçtim. Arkamdan bir çocuk bana seslendi. Yere işaret ediyordu. Geri dönüp gösterdiği yere baktım. Cebimden düşen parayı gördüm. Çocuğa teşekkür ettim. Parayı almak için eğilince karınca yuvasındaki karıncaların kaçıştığını fark ettim. Meğer az önce ayağımın altından yuvarlanan taş, yuvanın girişini kapatmış. Görünce çok üzüldüm. Taş bana bakıyordu sanki. Ne yapmam gerektiğini bilemedim. Karıncalara üzülüyorsan beni buradan kaldır, diye seslendi taş. Bir taş parçası değil miydi bu yoksa? Şaşırdım ve sordum ona. -Sen de mi üzüldün? Taş öyle bir baktı ki onun da bir kalbi olduğunu anladım. Canlıydı. Bir de kötü insanlara taş kalpli derler! Demek ki taşların da iyisi vardı. Tıpkı insanlar gibi…

71


O taşı kendi kalbime benzettim. Zaten kalbim kadardı. Sonra düşündüm de kalbinin yerinde kaskatı bir taş taşıyan insanlar geldi aklıma. Sevmesini bilmeyen, kötülük yaparken vicdanı sızlamayan insanlar… Onlar hiç Allah’tan korkmazlar mı? Şu önümdeki taş bile onlardan daha yumuşak. Öyle taşlar var ki içinden su fışkırıyor. Nehirler akıyor. Bazı taşlar da Allah korkusundan aşağılara düşüyor. Bir taş olarak ya görevimi yerine getiremezsem diye utanıyor. Allah’ı öyle seviyor ki ona layık olamamaktan korkuyor. Göğsümün sol tarafına elimi koydum. Kalbimin vuruşunu hissettim. Hızlanmıştı. Biraz da korkmuştu. Ya karıncalar beni affetmezse diye korktum. Hemen taşı karınca yuvasının ağzından kaldırdım. Taş, derin bir oh çekti. Karıncalar rahatladı. Elimi yeniden kalbime koydum. Rahattı ve yumuşacıktı.

72


mizah



KOLAY

ORTA

ZOR






Köfteli Un Çorbası Nasıl Yapılır? •

Kıymayı yoğurma kabına alın. Ayıklanıp yıkadığınız soğanı rendeleyin.

Tuz ve karabiberi ilave edin, aydanozları yıkayın ve ince kıyarak iyice yoğurun.

Hazırladığınız kıymadan leblebi büyüklüğünde köfteler yuvarlayın.

Hazırladığınız köfteleri 10 dakika kadar haşlayın ve suyunu bir kenarda alın. Sonra köfteleri küçük bir tavada 1 yemek kaşığı yağ ile sallayarak hafif kızartın.

Çorba tenceresine tereyağ ve sıvıyağı alarak eritip kızdırın, unu ilave edin. Un pembeleşmeye yüz tutana kadar 3-4 dakika kavurun.

Köfteleri haşladığınız sudan 5 bardak kadar koyun, süt, tuz ve karabiberi de ilave ederek topaklanmaması için çırpma teli kaynayana kadar sürekli karıştırın.

Kaselere alın. Üzerine kızdırılmış tereyağında kırmızı biber ve nane ile süsleyerek ser vis yapın.

Köfteli Un Çorbasi Malzeme Listesi Köfte için: 200 gram köftelik dana kıyma, 1 küçük soğan, 1 çay kaşığı tuz, ½ çay kaşığı karabiber, 3-4 dal maydanoz

Çorba için: 3 dolu yemek kaşığı un, 1 yemek kaşığı tereyağ, ½ çay bardağı sıvıyağ, 1 büyük çay bardağı süt, 1 tatlı kaşığı tuz, ½ çay kaşığı karabiber

Üzeri için: 1 yemek kaşığı tereyağ, 1 çay kaşığı kırmızı pul biber, 1 çay kaşığı kuru nane

Afiyet olsun!

80




ESMA YAZICI

Fachärztin für Frauenheilkunde und Geburtshilfe Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Grasreinerstraße 1 45879 Gelsenkirchen Tel: 0209 - 24127 Fax: 0209 - 24149 Wir sind für Sie da: Mo. – Di. Mi. Do. Fr.

8.00 – 12.00 Uhr 8.00 – 12.00 Uhr 9.00 – 13.00 Uhr 8.00 – 13.00 Uhr

Terminvereinbarung erbeten!

14.00 –18.00 Uhr 15.00 –19.00 Uhr


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.