Mahya Dergisi NRW1 Mart 2014

Page 1

Sayı 64 | Mart 2014 | Ücretsiz NRW1

2014

DİTİB Aylık Dergi



Dr. Selahattin G체nay Facharzt f체r Innere- und Allgemeinmedizin

Akupunktur Chirotherapie Ern채hrungsmedizin Haus채rtzliche Diabetologie Bismarckstr. 107 45881 Gelsenkirchen

Tel: 0209 15793420 Tel: 0209 819375 Fax: 0209 3611853


İÇ İ N DE K İ L E R 03

BİZDEN 7 15

Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: Hayatın Ortağı Olmak

DİN 17 19 21 25 29

Bir Konu Bir Ayet: Şeytanın Kardeşleri Kimlerdir? Bir Hadis Bir Yorum: Müminin Üç Niteliği Tevazu Tefsir: Şems Suresi Kuran’da Beş Vakit Namaz Var Mı?

MESNEVİ’DEN HİKAYELER 31

Mesneviye Dair

AİLE 33

İffet

35

ATA’MIZA DAİR

37

HİKMETLİ SÖZLER


GÜNCEL Kumar

39

SAĞLIK Kaşıntı

45

_HUKUK Boşanma İşlemleri

51

Kapak konusu - Sayfa 39

ABİDE ŞAHSİYETLER Rabia’tül Adevviyye

61

KÜLTÜR Yağlı Güreş

63

ÇOCUK

61

BULMACA Kare Bulmaca Sudoku Çengel Bulmaca

73 75 77

Yemek Tarifi

80

Yağlı Güreş Sayfa 63

Bedirhan Gökçe Hayatın Ortağı Olmak / Sayfa 15

04


künye

IMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstraße 16 90459 Nürnberg

Bankverbindung/Hesap Numarası Commerzbank Nürnberg IBAN: DE94 7604 0061 0540 7739 00 BIC: COBADEFFXXX

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de

YAYIN KURULU

GENEL KOORDİNATÖR Oğuz Yurtalan +49 (0)171 3583191 oguz.yurtalan@mahya.de WEB KOORDİNATÖRÜ Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de NRW Temsilcisi Orhan Arslanmirze +49 (0)176 84679965 orhan.a@mahya.de Türkiye/İstanbul Muhabiri Koray Kuşkuş +90 (0)554 5618244 koray.kuskus@mahya.de DAĞITIM SORUMLUSU Gökhan Önder +49 (0)176 70055077 goekhan.oender@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM/BASKI AddGraphic info@addgraphic.de Mahya Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazı ve ilanlardan yazı ve ilan sahipleri sorumludur.

05

Alptuğ Demir alptug.demir@mahya.de Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Mehmet Aznavuloğlu mehmet.aznavuloglu@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha N. Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de


DİTİB KÖLN

Almanyada’daki Türk İslam Toplumunun Onur Projesi Yapılacak olan bu Cami ve Kültür Merkezi, müslümanların bu toplumda kendilerini daha yerli hissetmelerini sağlayacak ve bu anlamda uyuma büyük ölçüde katkı sağlanmış olunacaktır. Cami, Dini Bilgiler Kursu, Eğitim Merkezi, Gençlik ve Spor Merkezi, Kadınlar Merkezi, Araştırma Merkezi, İlmi Kütüphane, Dinler Arası Diyalog Merkezi, Seminer Salonu, Konferans Salonu, Ticari Bürolar, Alışveriş Merkezi, Basın Merkezi, Kapalı Otopark, Çocuk Bakım Merkezi gibi sosyal ve kültürel birimlerini bünyesinde bulunduracak olan Merkez Camii, iki minare (55 metre) ve şeffaf parçalardan oluşan bir kubbeye (36,50 metre) sahiptir.

BU KALICI ESERDE SİZİN DE BİR KATKINIZ OLMASINI İSTİYORSANIZ 1. BANKA HAVALESİ YOLUYLA BAĞIŞ Empfänger: Türkisch-Islamische Union Kontonummer: 505566000 Bankleitzahl: 37040044 Commerzbank Köln Verwendungszweck: Merkez-Camii

2. TELEFON YOLUYLA BAĞIŞ

0 900 1070105 Sabit hattan bağışta bulunmak istiyorsanız (her aramada 5€)

06 12

MAHYA . EYLÜL 2010 20


bizden

07


DİTİB Nürnberg Kültür Şölenİ Gümbür gümbür, dolu dolu geçen, dört günde 40.000 civarında misafirimizi ağırladığımız DİTİB Nürnberg 2013 Kültür Şöleni’ nin hemen ardından hazırlıklar başladı ve bu sene yapacağımız Kültür Şöleni için hazırlıklar tamamlandı sayılır. Bu sene ziyaretçilerimiz birçok yenilikle karşılaşacaklar. Bunların başında da şölenimizin bu yıl ON GÜN sürecek olması gelmekte. Yemek çadırında oluşan yoğun kuyruklardan dolayı ziyaretçilerimizin bir kısmının evlerine maalesef aç döndüklerini sonradan üzülerek öğrendik. Buna karşın da bu sene yemek standlarımızı hem çoğalttık, hem daha da zengin bir hâle getirdik. Bu bağlamda geçen senelerden bildiğimiz Dönerden Lahmacuna, Gözlemeden Adana Kebaba, Balık Izgaradan İçli Köfteye kadar Türk mutfağımızın leziz örneklerini sunduğumuz yemek çadırımızda bu yıl yenilikler olarak Tantuniden Kumpire, Kavurmadan Tatlılara varana kadar yine birçok, parmaklarınızı yedirtecek lezzetler sizleri bekliyor olacak. Kültür Çadırımızda da yenilikler olacak. Geçtiğimiz yıllarda gelen sanatkârlarımızın el sanatlarını sergiledikleri çadırımızda bu yıl yine yenilikler sizleri bekliyor olacak. Yetenek Sizsiniz Türkiye’den tanınan Hamit Hay-

ran, Yumurta Kabuğu Oyma Sanatıyla, Hat Sanatı ile Sedef-Metal-Ahşap Naht oygu Sanatı dalında Türkiye’nin en usta sanatkârı Mesut Dikel de ilk kez aramızda olacak isimlerden. Elbette kültürümüzün sergileneceği standlar sırf bu iki sanatımızdan ibaret değil. Sergilenecek diğer sanat dallarımızı da gelecek aylarda dergimizde yine bulabilirsiniz. Ana çadırımızda kurulacak dev ekranda, 26.05., 27.05. ve 28.05.2014 tarihlerinde ise Türkiye’nin eski açık hava sinemalarını anımsatacak bir ortamda çereziyle, içeceğiyle, dondurmasıyla Yeşilçam Akşamları gerçekleştirilecek ve nostalji rüzgarları esecek. Sizler çay bahçesinde bol köpüklü Türk kahvenizi yudumlarken, semaverinizden çayınızı içerken, kurulacak standlardan alış-verişinizi yaparken çocuklarınız da güvenli bir ortamda, çocuk parkımızda gönüllerince eğlenme imkânını bulacaklar. Yazımızın başında dediğimiz gibi, hazırlıklar son aşamaya geldi. Gerek program akışını, gerek geçtiğimiz senelerin resim ve videolarını www.kultursoleni.de adresimizden izleyebilir, detaylı bilgilere bu yoldan da erişebilirsiniz.

08


bizden

Diyanet’ten Anlamlı Program

D

iyanet İşleri Başkanlığı, Hocalı katliamı kurbanları için bir anma programı düzenledi. Hocalı katliamının 22. yılı dolayısıyla Ankara Hacı Bayram Camiinde düzenlenen programda ‘Gazi Karabağ Ezanı’ okunarak, katliamda hayatını yitirenler için dua edildi. Anma programına katılan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, İşgal altında bulunan Dağlık Karabağ’ı hatırlamanın anlamlı bir görev olduğunu belirterek, “İşgal altında bulunan Dağlık Karabağ’ı , hatırlamak ve orası için gönlümüzde bir acı hissetmek, Hocalı katliamını yüreğimizin derinliklerinde bir acı olarak hissetmek bizim için son derece anlamlı ve önemli bir görevdir.” dedi.

şöyle konuştu; “Millet olarak, İslam Ümmeti olarak en önemli dayanağımız birbirimizi kaynaştıran çimentomuz, birbirimizle kenetlenmemizi sağlayan harcımız din kardeşliğidir. Din kardeşliği İslam dünyasının ortak paydasıdır. Söz konusu Azerbaycan olduğunda buna bir de aynı milletten olmanın getirdiği can kardeşliğini de eklemek gerekir. Onların acısı bizim acımız, onların sancısı bizim sancımızdır. Ortak pek çok acılarımız, sancılarımız oldu. Ortak tarihimiz ve kardeşliğimiz var. Dostluk ve kardeşlik zor zamanda belli olur. İnsanlar dostlarına ve kardeşlerine zor zamanlarda daha çok sığınmak, paylaşmak ister. Azerbaycan ile tarihi gönül bağı, din bağı, tarih bağımız var. Din kardeşlerinin birbirine karşı sorumlulukları vardır.”

Allah’ın insanları kardeş olarak yarattığını, yeryüzündeki insanların Adem’in nesli olduğunu söyleyen Başkan Yardımcısı Yılmaz

Programın ardından Hacı Bayram Camiinin minarelerinden Gazi Karabağ Ezanı yayımlandı.

09


DİTİB Federal Kadın Birliği’nden Genel Başkan Prof. Dr. İzzet Er’e Ziyaret

D

İTİB Federal Kadın Birliği Yönetim Kurulu üyeleri, DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er’i makamında ziyaret

etti.

DİTİB tarafından 30 Kasım 2013 tarihinde Almanya’da ilk olarak kurulan Federal Kadın Birliği, faaliyet planlamaları ve 2014 yılı çalışma programı kapsamında üç günlük çalıştay vesilesiyle Köln DİTİB Genel Merkez’de bir araya geldi. Derya Şahan başkanlığında hazır bulunan Federal Kadın Birliği Yönetim Kurulu üyeleri, DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er’e nezaket ziyaretinde bulunarak, kadınlara yönelik hizmetlerdeki desteğinden dolayı teşekkür etti. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, kadınların baş tacı olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu: “Kadın her şeyden önce bir annedir ve neslimizin yetişmesinde onların rolü çok büyük-

tür. Bu sebeple kadınlarımıza yönelik ne kadar hizmet versek azdır. DİTİB olarak, yapacağınız bütün faaliyetlerinizde sizin yanınızdayız ve sizi de yanımızda görmekten mutluluk duyarız. Baş tacımız olarak gördüğümüz hanımlarımızı, toplumumuzda hak ettikleri en iyi ve en güzel yere getirmek için el birliği ile çalışacağız. Yeni kurulan birliğin teşkilatımıza, Almanya’da yaşayan insanlarımıza hayırlı uğurlu olmasını temenni eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.” DİTİB Federal Kadın Birliği, Derya Şahan başkanlığında Yönetim Kurulu üyeleri Aysun Pekal, Gülşah Çınar, Sergül Tanrıver, Nurten Afat ve Şeyda Can, Genel Başkan Prof. Dr. Er’e desteklerinden ve iyi dileklerinden dolayı teşekkür ettiler. Ziyarette, DİTİB Yönetim Kurulu Üyeleri Kazım Türkmen ve aynı zamanda DİTİB Federal Kadın Birliği Yönetim Kurulu üyesi de olan Dr. Emine Seçmez hazır bulundu.

10


bizden

DİTİB Irkçılık & Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu Bu sayfalarda siz değerli okuyucularımıza DİTİB’in ırkçılık ve ayrımcılığa karşı yaptığı çalışmaları, ırkçılık ve ayrımcılığın tanımını sunacagız. Daha fazla bilgi için http://www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de adresini ziyaret edebilrisiniz. Modern İslam düşmanlığının stratejik unsurları Müslüman düşmanlığı, üzerine farklı projeksiyonlar yapılan karmaşık bir düşman imajıyla çalışır. Buna paralel olarak söz konusu önyargılar empirik araştırmaların sonuclarına karşı neredeyse tamamen kayıtsız kalırlar. İslam düşmanlarının Emcke‘nin1 ifadesiyle çirkin stratejileri, artık onu temsil edenlerin kendilerini ‚aydınlanmanın savunucuları‘ ve / veya ‚liberal hakların ve değerlerin koruyucusu‘ olmakla övünmeleriyle ortaya çıkmaktadır. ‚Bu tarz İslam düşmanlığının içinde bulunduğu çelişki, tahammülsüz olduklarını tolerans adına ve kendilerinin reddettiği kültürel ve dini çoğulculuğu da „Müslümanlar İslam‘a ait çoğulculuğu reddediyor“ gerekçesiyle reddetmeleridir.‘2 Modern İslam düşmanlığının özünü oluşturan yeni bir çifte stratejiden bahsetmek mümkün. Bu strateji, bir taraftan Müslüman azınlığı hedef alırken diğer taraftan da Müslümanları zararsız diye savunan gayrimüslim çoğunluğa karşı cephe almaktadır. Bunu yaparken de bu tarz İslam düşmanlığının temsilcileri kendilerini aydınlanmacı olarak gösterip, gayrimüslim çoğunluğu da aydınlanmanın değerlerini reddeden bir dinin hem taraftarları hemde destekçileri olarak lanse ederek saf dışı bırakıyor olmalarıdır.3

11

Modern aşırı sağcıların da İslam düşmanlığı konusunu, kampanyaları için stratejik bir unsur olarak kullandıklarını da giderek artan oranda tespit etmek mümkündür. Bu arada söz konusu aşırı sağcı ve İslam düşmanı gruplar arasındaki sınırlar ‚sözlü transstratejilerle‘ giderek birbiriyle karışmaya başlamıştır. Bununla bağlantılı olarak, kimin ne söylediğini ortaya koymak da zorlaşmaktadır. Buradaki hedef, aşırı sağcı düşüncelerin toplumdaki genel kabulünü artırmaktır.4 Farklı araştırmaların da ortaya koyduğu gibi, İslam düşmanı ifadeler toplumun merkezine kadar ulaşmayı başarmıştır. Bu da aşırı sağın bilinçli olarak ‚politik mimikri –benzeşme‘ stratejisini seçtiğini gösterir. Özellikle internette çok sayıda İslam düşmanı metinler bulunması bundandır. Stratejik olarak bu metinler İslam‘ı eleştiren çıkışlardan, İslam ve Müslümanlarla ilgili önyargılı ifadelere ve dahası açık İslam düşmanlığına kadar geniş bir yelpazede yer almaktadır. Özellikle burada fazlasıyla kasıtlı provokasyonlarla çalışılır. Hepsinden önce açıkça ırkçı olan veya kasıtlı olarak provoke etmeyi ve onur kırmayı hedefleyen resimler ve resim montajları kullanılır. Provokasyonların hedefinde çoğunlukla kadınlar, Peygamber Efendimiz ve Allah bulunur. Ayrıca metinlerin yorum fonksiyonlarıyla da İslam düşmanı başka aktörlere zemin hazırlanır ve onların yazdığı İslam düşmanı yorumlar silinmeyerek kullanılır. Diğer taraftan açıkça İslam düşmanı olmadığı anlaşılan aktörlerin de giderek Emcke‘nin tarif ettiği modern İslam düşmanlığının stra-


tejilerini kullandıkları gözlemlenmektedir. Bu bir taraftan İslam düşmanı söylemlere karşı herhangi bir toplumsal kınamanın olmayışından ve de İslam düşmanlığına ait unsurların, bilinçli yada bilinçsiz olarak bazı kişilerin kendi pozisyonunu desteklemeleri için kullanmalarından kaynaklanabilir. Bu durum, toplumda gelişen ve İslam düşmanı içeriklerin giderek günlük iletişime ve toplumun merkezine doğru ilerlediğinin ve tehlikeli bir alışkanlık sürecinin oluştuğunun işareti olabilir.

che in Deutschland: Gewalterfahrungen, Integration, Medienkonsum, Zweiter Bericht zum gemeinsamen Forschungsprojekt des Bundesministeriums des Innern und des KFN (Forschungsbericht Nr. 109), Hannover 2010, S. 111

Bkz. Emcke, Carolin: Der verdoppelte Haß der modernen Islamfeindlichkeit, in: Heitmeyer, Wilhelm (Hrsg.): Deutsche Zustände, Folge 9, Berlin 2010, S. 214 ff. 2 Emcke 2010: S. 217 3 Bkz. Emcke 2010, S. 220-221 4 Bkz. Baier, Dirk et al.: Kinder und Jugendli1

SESSİZ KALMA DİTİB IRKÇILIK & AYRIMCILIKLA MÜCADELE BÜROSU www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de 12



din

39


bizden

HAYATIN ORTAĞI OLMAK Bedirhan GÖKÇE

Günümüzün “ergen dünyası”nı, bu dünyada geçerli olan “ergen kültürü”nü anlamaya çalışıyoruz. Çünkü bu yeni oluşumu anlayamazsak “günümüz ergenleri” ile erişkinler arasındaki uzaklık daha da artacaktır. Yeni ergen kültürünün özellikleri içerisindeki “hedef seçememe”, “geleceği planlayamama” “sorumluluk almak istememe”, “kendini hiçbir şeye zorunlu saymadan çevresini her şeye zorunlu sayma”, “çaba harcamadan elde etmek isteme” gibi özellikleri nasıl açıklayacağız? En önemli etkenler arasında “sahip olma, elde etme ve kullanma” ile bunları yapabilmek için “çalışmak ve kazanmak gereği” arasındaki bağı kopartan “tüketim toplumu ideolojisi”dir.

15

Bu ideoloji, henüz çalışmayan ve kazanmayan gençlere “kredi kartı vermekte” “cep telefonları olmasını normal olduğunu” söylemekte, “otomobil kullanarak özgürleşmeyi” önermektedir. Gençler de bütün bunlar için yıllarca beklemek yerine bütün bunları sağlamanın anne-babanın görevi olduğunu düşünmekte, bunların “kendi hakları” olduğunu öne sürmektedirler. Bizim yaşam kültürümüzün iki özelliği de “tüketim toplumunun ideolojisi” ile buluşmaktadır. “çocukların aşırı korunmasının ailenin görevi” olduğuna yaygın tutum ile “çocuklarla gurur duyma isteği” Bu iki özellik de, çocukların “yaşam standartları”na ailelerin -kimi zaman ekonomilerinin üstüne de çıksa- destek vermelerini sağlayan bir


tutum yaratmaktadır. Anne babaların şu sözlerini çok sık duyuyoruz: - Biz (ya da ben) çocuklarımız için yaşıyoruz. - Ne yapıyorsak onlar için yapıyoruz. - Biz çok sıkıntı çektik, onların bu sıkıntıları çekmesini istemiyoruz. - İlerde hayatın birçok haliyle karşılaşacaklar, bari şimdi mutlu olsunlar. - Mutlu bir çocukluk dönemleri olsun. - Biz gençliğimizi yaşamadık, bari onlar doya doya yaşasınlar. - Bizim yapamadıklarımızı onların yapması bizi memnun ediyor. - Her şeyleri var, neden çalışmadıklarını anlayamıyorum. - Hiç sıkıntıya gelmiyorlar, istedikleri hemen olsun istiyorlar. - Her istediklerini yapıyoruz ama o bizim ne istediğimize aldırmıyor bile. - Çok iyi çocuktur ama arkadaşlarına uyuyor. - Aklına hiç kötülük getirmez, ne söylense inanır. - Böyle giderse nasıl yapacak bilmiyorum. Bu sözlerin hepsi de birbiriyle bağlantılıdır. Bu sözlerin oluşturduğu merdiven basamak basamak çıkılmaktadır. Sonuçta erişilen yer de hiç kimsenin düşünmediği, hiç kim-senin istemediği bir yer olmak-

tadır. Neden? Çocuklarımızı hayatımızın ortağı değil, refahımızın ortağı yapıyoruz da ondan. Neden “hayatlarınızı çocuklarınıza adıyorsunuz?” Neden çocuklarınız için yaşıyorsunuz? Neden çocuklarınıza istemedikleri şeyleri vermek için bunca çaba harcıyorsunuz? Neden çocuklarınıza hak etmedikleri şeyleri elde etmeleri için yükümlülük duyuyorsunuz? Neden çocuklarınıza sorumluluk vermiyorsunuz? Şimdi almıyorlar çünkü sorumluluk vermekte çok geç kaldınız. Neden çocuklarımızı yaptıkları yanlışların sonuçlarıyla karşılaştırmıyorsunuz? Bu durumda çocuklar ve gençler “ ailelerin onları her koşulda koruyacaklarını” biliyor. Çocuklar ve gençler kendileri hiçbir şey yapmasalar da ailelerin onlar için her şeyi yapacaklarını öğreniyor. Çocuklar ve gençler geleceklerinin aileleri tarafından hazırlanacağına güveniyor. Onun için de kendine güvenmiyor, sorumluluk almıyor, kendisini hiçbir şey için zorlama gereği duymuyor. Yapılması gerekenler yapılmaz, yapılmaması gerekenler yapılırsa sonuçlara neden şaşmalı?

16


din

Şeytanın Kardeşleri Kimlerdir? Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

“Şüphesiz saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.” (İsra, 17/27.)

G

arip bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü bir kıtada insanlar çile ve ıstıraptan gözyaşı dökerken, diğer kıtadakiler şımarıkça eğlenmektedir. Bir tarafta insanlar açlık ve kuraklıktan ölürken, diğer tarafta tam bir israf ve tüketim çılgınlığı yaşanmaktadır. Dünya Gıda Örgütünün tespitlerine göre yılda yaklaşık 10 milyon insan açlık ve yetersiz beslenmeden ölüyor. 1 milyar insan ise açlık tehlikesi altında yaşam mücadelesi veriyor. Bununla beraber geçtiğimiz yıl dünyada 1 milyar 300 milyon ton yiyecek çöpe atıldı. Kalkınmış ülkelerde çöpe giden gıdalaın % 40’ı ise hâlâ yenilebilecek durumdadır. Görülüyor ki israf hastalığı, sadece Batı toplumlarının değil, Müslümanların da en önemli ahlaki problemlerinden biri hâline gelmiştir. Ne yazık ki, insanların alım gücü ve imkânları geliştikçe, israf hastalığı da artmaktadır. Artık biz Müslümanlar da, yemek masasında önümüze konan yemeklerin bir kısmını öylesine bırakıyor ve bunların çöpe atılmasından pek

17

rahatsızlık duymuyoruz. Oturduğumuz iftar masalarından tencereler dolusu yemek ve ekmek atıklarının çöp bidonlarına gitmesini normal karşılar olduk. Müslümanca bir hayat açısından bakıldığında, herhalde bundan daha büyük bir çelişki olamaz. İsrafın haram olduğuna dair ilahi uyarılar, nasıl da bu kadar kolay unutulabilmektedir? Modern dünya görüşü, aldığımız gıdaların “nimet” olma vasfını bizlere unutturmakta, onları sıradan nesneler olarak algılamamıza yol açmaktadır. Bundan 40-50 sene öncesine kadar, bir ekmek parçasının, insanın beslenme ihtiyacını karşılayacak bir madde olmanın ötesinde “nimet” olma değeri, kadir kıymeti vardı. Bir Kur’an sayfasına gösterilen hürmette olduğu gibi ekmek kırıntılarının ayaklar altında çiğnenmesine fırsat verilmezdi. Aksine bu, nimete karşı bir hürmetsizlik olarak değerlendirilirdi. Çünkü eskiler, şu nebevi uyarıyı iyi biliyorlardı: “Birinizin elindeki lokma yere düşerse ondaki toz toprağı gidersin ve onu yesin. Onu şeytana bırakmasın.” Oysa bugün? Çok eskiye gitmeye gerek yoktur. Baba ve dedelerimiz yoksulluğun, kıtlığın ne demek olduğunu çok acı tecrübelerini yaşamışlardı. Gün gelmiş, bir çanak çorbadan mahrum kalmışlar, gün gelmiş, bir


parça ekmeğin hasretini çekmişlerdi. Ancak şimdilerde nasıl olmuşsa bunlar, tarihte sanki hiç yaşanmamış gibi unutuldu. Sanki bizler, fakr-u zaruret içerisinde kıt kanaat geçinen o insanların torunları değildik. Onların başına gelen bu sıkıntı ve musibetin bir daha bu milletin başına gelmeyeceği konusunda adeta söz aldık. Dünyanın değişik yerlerinde yaşanan açlık ve kıtlığın bizim başımıza gelmeyeceğinden ne kadar da emindik. Hem geçen yüzyılda dedelerimizin maruz kaldıkları yoksulluğu unutmuş, hem de şu anda dünyanın değişik yerlerinde yaşanmakta olan çile ve dramı göremez olmuştuk. Dedelerimiz fakirlik ve kıtlıkla imtihan edilmişti; bizler ise bolluk ve varlıkla imtihan edilmekteydik. Günümüzde tüketim moda hâline gelmiştir. Son derece cazip reklamlarla ihtiyaç olmayan mal ve eşya ihtiyaçmış gibi pazarlanmaktadır. İnsanların tüketim arzuları sürekli kamçılanmakta, “Falanda var, bende neden yok?” kompleksine kapılarak hareket edilmekte. Ne yazık ki İslami hassasiyete sahip olması gereken bizler de bahsedilen bu tüketim ekonomisinin müşterisi hâline geldik. Gerek mutfaklarımızdan çöpe akan yemek ve ekmek atıkları, gerekse tam bir aymazlık içerisinde çığ gibi büyüyen harcama alışkanlıkları hiç de iyi bir durumda olmadığımızı göstermektedir. Konunun basite alındığı anlaşılmaktadır. Oysa ilgili ayet ve hadis-

ler, insanın eşya karşısındaki bu savurgan tutumunun hiç de öyle hafife alınacak bir durum olmadığını ortaya koymaktadır. Çünkü bu, doğrudan Allah Teala’nın kullarını sevip sevmemesi, onlardan hoşnut olup olmaması ile ilgili bir konudur. Nitekim bu bağlamda israf eden insanların O’nun sevgisinden mahrum kalacakları beyan edilmektedir. Yazının başında verdiğimiz ayette de görüldüğü gibi, israfa dalanların, şeytanların kardeşleri oldukları ifade edilmektedir. Bu da israfın, Allah Teala katında ne denli çirkin ve kabul edilemez bir fiil olduğunu ortaya koymak açısından oldukça dikkat çekicidir. Çünkü israf edenle şeytan arasında bir yakınlık kurulmaktadır. Hatta bu ikisinin “kardeş oldukları” ifade edilmektedir. Ayetin sonunda şeytanın nankörlüğünü ifade eden “kefur” kelimesi gelmektedir. Kelime, bir şeyi örtmek, onu gizlemek anlamına da gelir. Dolayısıyla konumuzla ilgili şu yorum da yapılabilir: İsraf eden insan, nimetin kıymetini ve israf edilen o nimette başkalarının hakkı olduğunu, tabiata karşı sorumluluğu bulunduğunu da görmemezlikten gelmekte, gizlemektedir. Bu da Allah’a karşı bir hürmetsizliktir. Sonuç olarak Allah’ın has kullarını tasvir eden şu ayetle konuyu bitirelim: “Onlar harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arasında dengeli bir harcamadır.” (Furkan, 25/67.)

18


en sevgili

Müminin üç niteliği Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden misafirini ağırlasın. Allah’a ve ahiret gününe iman eden, hayır konuşsun ya da sussun.” (Buhâri, Edeb, 31) Hadiste, müminde bulunması gereken üç özelliğe dikkat çekilmektedir. Bunlardan birincisi, “elinden ve dilinden başkalarının güvende olması gereken” (Buhan, iman, 3) Müslümamn, bu temel vasfının bir parçası olarak, komşusuna zarar vermemesidir. Öneminden dolayı komşu hakkına bu hadiste ayrıca işaret edilmiştir. Çünkü komşu, toplumsal bir varlık olarak yaşayan insanın mekân olarak en yakınında bulunandır. Bazen bu yakınlık, nesep yakınlığından bile öne geçebilir. Hastalıkta, ölümde, herhangi bir musibette, insanın en önce yardımına koşabilecek kimse, en yakınında bulunan komşusudur. Bu yüzden komşu hakkı önemli sayılmıştır. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde bu önemi şöyle ifade etmişlerdir: “Cebrail bana komşu hakkında o kadar tavsiyede bulundu ki, sanki onu (komşusuna) mirasçı kılacağını zannettim.” (Buhari, Edeb, 28) Bu hadisi bizzat Allah Rasulü’ nden işittiğini söyleyen sahabi Abdullah b. Amr, kendisine ait kesilen bir koyundan Yahudi komşularına verip vermediklerini ailesine sorduktan sonra bu rivayeti nakletmiştir. (Ebû Dâvud, Edeb, 132)

19

Komşu olunacak kimselerin, içinde oturulacak evden bile daha önemli ve öncelikli olduğu tecrübeyle sabittir. Onun için Araplar, “elcâr sümme’ddâr” (önce komşu, sonra ev) demişlerdir. Türkçe’de bu, ‘‘ev alma komşu al” atasözüyle ifade edilmiştir. Ayrıca, “komşu komşunun külüne muhtaç” atasözü de, yakın çevrede bir arada yaşayan insanların birbirlerine ne kadar muhtaç olduklarının çok veciz bir ifadesidir. Hz. Peygamber, komşu haklarını soran birisine, hastalandığımda ziyaret edersin, öIdüğünde cenazesini uğurlarsın, borç istediğinde borç verirsin, aç-açık görürsen ihtiyacını giderirsin, bir iyilikle karşılaşırsa tebrik eder, bir musibetle karşılaşırsa teselli edersin, evini, onun rüzgarını kesecek şekilde yüksek yapmazsın.” (el-Mu’cemu’i-Kebir, 19/419) buyurarak, bu sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu göstermiştir. “Komşusu aç iken tok yatan mümin degildir.” (Buhari, ei-Edebu’i-Müfred, 52) hadisi de komşu olma sorumluluğunun hangi boyuta ulaştığına işaret etmektedir. Komşuluk hakkına riayet bir mümin için ne kadar önemliyse, komşuya zarar vermek ve haklarına tecavüz etmek de o


denli sakınılması gereken bir husustur. Onun için Allah Rasulü bunu Allah’a ve ahirete imanla ilişkilendirmiştir. Çünkü Allah’a inanan kimse, yaptığı her şeyin hesabının görüleceği büyük mahkemede, komşusuna yaptığı haksızlığın hesabını da yaratıcısına vereceğini bilmektedir. Ayrıca o, Allah Rasulü’nün, “komşularının, kötülüklerinden emin olmadığı kimsenin cennete giremeyeceği” (Müslim, iman, 73) uyarısının da farkındadır. Misafir ağırlamanın kültürümüzde çok önemli bir yer işgal etmesinin kaynağında da muhtemelen yorumunu yaptığımız bu hadis ve onu destekleyen diğer rivayetler yer almaktadır. Hadiste “dayf” olarak geçen kelime Türkçede misafir veya konuk kelimeleriyle karşılanır. Arapça’da yolcu anlamına gelen misafir (müsâfir)e ikram, esasen bir beldeden diğerine yolculuk yapanların konakladıkları yerde, yeme-içme ve gecelemelerini sağlamak ve bu süre zarfinda elden gelen hizmet ve kolaylığı göstermektir. Zamanla daha çok, evden eve yapılan ziyaretleri ifade eden bir anlam daralmasına uğrasa da, toplumsal kaynaşmanın ve dayanışmanın en önemli göstergelerinden biri olan misafir ağırlamayı sevgili Peygamberimiz müminin vazgeçilmez görevlerinden saymıştır. Hadiste, “hayır konuşmak ya da susmak” şeklinde ifade edilen üçüncü husus Kur’an’da, “Onlar ki boş söz ve yararsız işten yüz çevirirler.” ayetiyle (Müminûn, 3) kurtuluşa eren müminlerin özelliklerinden sayılmıştır. “Kendisini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi Müslüman kişinin güzel hasletlerindendir.” (Ahmed b. Hanbei, Müsned, 1/201) hadisi de bu bağlamda değerlendirilebilir. Çünkü kendisini ilgilendirmeyen bir konuda konuşan kimse, muhtemelen başkaları hakkında dedikodu yapma gıybet ve kötü zanda bulunma tehlikesiyle karşı karşıya kalır ki bu, hem Kur’an-ı Kerim (Hucurât, 12) hem de Hz. Peygamber’in hadisiyle (Buhari, Edeb, 57) yasaklanmıştır. Atalarımız, “Söz gümüş ise sükut altındır.” diyerek boş ve lüzumsuz konuşmanın değersizliğine işaret etmişlerdir. “Çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz” sözü de, dil ve malla sergilenecek aşırılığın potansiyel tehlikelerine dikkat çekmektedir. Yoğun yerleşimden dolayı insanların âdeta üst üste yaşadığı, aynı binada oturan onlarca komşunun birbirini tanımadan aynı kapıdan girip çıktığı, yüzlerce metrekarelik rezidanslarda bir tanrı misafirine kalacak yer bulunamadığı, çeşit çeşit cep telefonlarını kullananların konuşmadan dinlemeye fırsat bulamadığı günümüz metropollerinde yaşayanların, açıklamaya çaliştığımız hadis üzerinde daha dikkatli düşünmelerinde yarar vardır. Komşusunun varlığından, ancak rahatsız edildiğinde haberdar olan, eşyasına gösterdiği özeni misafirine gösteremeyen, yüzlerce kanalda üretilen malayaniyi saatlerce izlemekten hayırlı ve faydalı bir söze zaman ayıramayan çağdaş müminin, bu nebevi uyarı karşısında, geçmişten günümüze hangi değerleri kaybetiğinin muhasebesini yapması kaçınılmazdır.

Komşusunun varlığından, ancak rahatsız edildiğinde haberdar olan, eşyasına gösterdiği özeni misafirine gösteremeyen, yüzlerce kanalda üretilen malayaniyi saatlerce izlemekten hayırlı ve faydalı bir söze zaman ayıramayan çağdaş müminin, bu nebevi uyarı karşısında, geçmişten günümüze hangi değerleri kaybettiğinin muhasebesini yapması kaçınılmazdır.

20


bizden din

TEVAZU

haset - kısk ançlık İhsan AÇIK - Nusaybin İlçe Müftüsü

İhsan AÇIK / Şanlı Urfa Müftüsü

“Allah için alçak“Ateşin odunu gönüllülük edeni yakıp bitirmesi Allah yükseltir, Allahhaset ‘a karşı gibi deböiyibürleneni de Allah likleri mahveder” alçaltır” ( )

değer taşımaktadır. deBu imanla haset bir arada bulunmaz. ”(Nesâî, tecelliyi seyretmek, ilmi okumak, hikmeti Cihad, 8), “Ateşin odunu yakıp gibi anlamak, sevgiyi tatmak vebitirmesi değerleri koruhaset iyilikleri mahveder”(Ebû Davud, Edeb, makde için insan yaratılmıştır. Bunların hepsine 44;İbn Mâce, Zühd, 22.) meâlindeki hadisleriyle birden marifet diyoruz. İşte tevazu, bu mariaçıkça ortaya oluşan koymuştur. Gerçekten de, marifeti kin ve fet sonucu bir haldir. Herkes haset, önemli sosyal problemlere yol açan ahkadar mütevazı olur. lâki zaafların önde gelenlerindendir. Kardeşliği, birlik kul ve beraberliği hedefleyen Tevazu, olduğunusağlamayı bilip Rabbi’nin mülİslam, doğal olarak bu unsurları zedeleyecek künde edeple yaşamaktır. olan her türlü davranışı da yasaklamıştır. Din (Ebû Davud, Edeb, 44;İbn Mâce, Zühd, 22.) kardeşliğinin ve toplumsal birlikteliğin teşkili Tevazu, Hakk’ın sevdiğini sevmek, sevmeditemel davranışlar, bir hadiste Müslim, Tirmizî, Dârimî için ğiniöngörülen terk etmektir. Kıskançlık, başkalarının sahip olduğu bir nişu şekilde sıralanmıştır: “Dedikodu yapmayın, meti, mevki ve makamı, sayılan bir vasfı başkalarının kusurlarını araştırmayın, birbiriTevazu, Hakk’ın kullarına Hak için muhabbet “Rahmân’ın(has) kullarıüstün onlardır ki, yeryüçekemeyerek, alınmasını yok nize haset etmeyin, birbirinizle insani ilişkileve hizmet etmektir. zünde tevazubu ilegüzelliğin yürürler ve kendini ve bilmez olmasını Kıskançlık, haset ve çe- rinizi kesmeyin, kin gütmeyin. Ey Allah’ın kimseleristemektedir. onlara laf attığında (incitmeksizin) kememezlik olarak ifade edilir. kulları kardeş olun!” ( Buhâri, 58;Müslim, Tevazu, Haktan gelen herEdeb, şeye57, gönül hoşlu“Selam!” derler (geçerler)” . Kıskançlık yani haset, insanları mutsuzyüzünü ve huzursuz edenYer- Birr, 30, 32)eğip teslim olmaktır. ğu24, ile28, boyun “Kibirlenip insanlardan çevirme. manevi birçalımla hastalıktır. Bundan dolayı haset, yüzünde yürüme; çünkü Allah kurukişisel ve toplumsal gelişimin önündeki lup öğünenlerin hiç birini sevmez”. engel- Müminin elinden ve dilinden hiç kimse zarar lerden görmez. etrafına faydası dokunun bir“Kim kişi-AlHadis-iOşerifte şöyle buyrulmuştur: Tevazu,biridir. insanda bulunması gereken en olup hiçgösterirse, kimsenin iyilikte geri yüceltir. kallahsahip için tevazu Allah onu önemli sıfatlardan biridir. Mü’minin en güzel liğe Kardeşlik masını istemez. Aksine o, iyilikte yarışır, ileri Kim de kendini beğenip kibir gösterirse, sıfatıdır. temeline oturtulmuş İslam toplumunda sevgi, şükür ve kanaat gibi güzel hasgidenleri takdir eder ve onlara gıpta ile bakar. Allah onu alçaltır.” (Müslim, Tirmizî, Dârimî ) letler vardır. Kin, haset, dedi kodu, gıybet, sû-i Bu tür güzel davranışları Tevazu insanı yüceltir, olan fakatMü’minler, Allah için haAllah’ zan gibi ahlâki arın olgun Müslüman’ın kapılmazlar. ınduygusuna rızasını kazanmak için Çünkü olursa...onlar, Allahhaiçin Tevazunun aslızaafl marifettir. Marifet de Âlemle- set hayatında yeri yoktur. Dilimizdeki karşılığı, O’ sedin, yakıp bitirdiği gibi olan ateşin tevazuodunu yüksek bir ahlâk olur vekulun insana rin Rabbi’ni tanımaktır. Rabbini bilmektir. çekememezlik olan haset, mutsuz ve işlemiş olduğu güzel amelleri edeceğinin yücelik kazandırır. Bu da ikiyok şekilde olur: nu tanımak, bütün hayır insanları ve güzelliklerin huzursuz eden bu tür manevi hastalıklar araanahtarıdır. Yüce Allah kendini insan ve kâi bilincindedir. sında yer almaktadır. Bu ateşe gönlünü kaptıran kimse hem kendi nat üzerindeki tecellileri ile tanıtmış; âlemi bozar, hemHak de başkalarını rahatsız Birincisi, tevazu için olmalıdır. Tevazu azamet, rahmet ve kudretini yansıtan bir ay- rahatını Haset duygusunun kişiyi ne denli ettihem de Allah’ınmerhamet, takdirine rıza göstermealçak gönüllülük, hürmet, saygı, na yapmıştır. Bu aynada her şey tahrip O’na ait bir eder, ğini Peygamber Efendimiz: kulunve kalbindiği için günahkâr Yücekibarlık rabbimiz sadelik, nezaket,olur. incelik, şeklinde ortecelli, bir ilim, bir hikmet,“Bir bir sevgi bir

21

99 MAHYA . KASIM 2010 AĞUSTOS 2010


taya çıkar. Bütün bunlarda niyet önemlidir. İnsanlara gösteriş, yağcılık, korku, maddi menfaat ve başka hesaplar için gösterilen tevazu izzet değil, zillet sebebidir. Her çeşidiyle tevazu yüce Allah’ın rızası için olursa fayda verir, kulu yüceltir, sevdirir, sevap kazandırır. Rıza için yapılmaz ise, kula zarar verir ve onu alçaltır. İkincisi, tevazu kulları değil, Allah’ı yüceltmek için olmalıdır. Kimde ne kıymet varsa Allah’tan geldiği bilinmelidir. Birisini severken şirke düşülmemeli, insana hürmet ederken ona tapmamalı, köleyi efendi yerine koymamalı, Rab ile kulu karıştırmamalıdır. Marifet sahibi kullar tevazu ahlâkıyla süslenerek yüce Rahman’ın dostu olmuşlardır. Bu ahlâkın pek çok yansıması vardır. Yüce Rahman’ın

dostları mütevazı kullar her varlıkta O’na ait bir tecelli ve kıymet görürler. Hiçbir yaratığı basit, değersiz ve sebepsiz görmezler. Özellikle varlıklar içinde hususi bir yeri ve görevi olan insana çok özel, itinalı ve nazik davranırlar. Herkese rahmet gözüyle bakarlar. Yüce Allah’a iman edenleri kardeşi görüp severler. Nefsi için kimseyi üzmezler. Hiçbir mümini kendinden aşağı görmezler. Çünkü hepsi yüce Rahman’a iman etmişlerdir; O’nu sevmişlerdir. Peygamberimizin sözleriyle bitirelim: “Muhakkak Allah Teâlâ, bana, sizin mütevazi olmanızı vahyetti”. “Her kim Allah için alçakgönüllülük yaparsa, Allah muhakkak onun derecesini yükseltir”. “Allah için alçakgönüllülük edeni Allah yükseltir, Allah ‘a karşı böbürleneni de Allah alçaltır”.

“Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin)“Selam!” derler (geçerler)”.

22



Hasan YAVUZ Bismarckstr. 222a 45889 Gelsenkirchen Tel: 0209 - 97755858 Fax 0209 - 97755844 be.com@t-online.de


din

ŞEMS SURESİ Ahmet BAYER / Fürth Din görevlisi

Adını ilk ayetteki „güneş“ anlamına gelen eşşems kelimesinden alan Şems suresi, Kadir suresinden sonra, Buruc suresinden önce Mekke döneminde indirilmiş olup, 15 ayetten oluşmaktadır. Mushaftaki sıralamada 91, iniş sırasına göre 26. suredir. Bu surede yedi varlığa yemin edilerek, insanların yaratılış özellellikleri gündeme getirilmiş, böylece insan tabiatına hem iyilik, hem de kötülük eğilimlerinin verildiği bildirilmiştir. Sözkonusu eğilimleri iyi kullanamayanların akibeti, Semud kavmi örneğiyle tanıtılmakta, yaşanacak felakete ve ibret içerikli sonuçlara vurgu yapılmaktadır 1-8. AYETLER: “Güneşe ve (gün boyu devam eden) aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, (ışığını) açığa çıkarttığında gündüze, (ışığını) örttüğünde geceye, gökyüzüne (uzaya) ve onu bina eden kuvvete, yeryüzüne ve onu yapıp döşeyen kudrete, nefse ve ona (yaratılış amacına uygun) birtakım kabiliyetler veren güce, sonra da ona kötülük ve (kötülükten) korunma duygusunu ilham eden eşsiz iradeye yemin olsun.“ Yüce Allah Şems suresinde çeşitli varlıklara yemin etmekte ve onları insan davranışlarına şahit tutmaktadır. Yüce Mevla, yedi varlığa yemin ederek, asıl mesajını insanın yaratılış özelliklerine dikkat çekmeye yönlendirmektedir. 9-10. AYETLER: „Nefsini (kötülüklerden) arındıran kişi kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömen de ziyan etmistir.“ İşte bu iki ayet, surenin başından itibaren neden yemin edildiğinin gerekçesi durumundadır. Kur´an´da yeminlerin bulunma nedenlerinden biri de, yeminden sonraki mesajin önemine dikkat çekilmesidir. Bunca

25

yemin ifadesi, öncelikle bu ayetlerdeki mesaja, ardından diğer ayetlerdeki hakikatlere dikkatleri çekmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda insanoğluna, hem günah işleyebilecek hem de günahtan korunabilecek bir özellik ilham edilmiş ve insan bu yapıda programlanmıştır. Fucur ve Takva kelimeleri ilham mastarıyla birlikte değerlendirildiğinde, Allah Teala´nın insanın fıtratına doğru ve yanlışı, iyilik ve kötülüğü, günah ve sevabı bilme, tanıma, ayırt etme, birini veya diğerini seçip yapma gücü ve özgürlüğü vermesi, bu yeteneklerde yaratılması şeklinde açıklanabilir. Böylece Kur´an, insanın ahlaki bakımdan çift kutuplu bir varlık olduğunu, iyilik ve kötülük yollarından dilediğini seçebilecek bir tabiatta yaratıldığını ve kurtuluş veya mahvoluşun bu seçime bağlı olduğunu göstermektedir. İmtihanın bir gereği olarak her iki tarafada gidebilecek bir özellikte yaratılan insandan, kendisini kötülüklerden arındırması istenmektedir. Ayrıca insanın fıtratına iyiliklerin sevdirilip, kötülüklerin çirkin gösterilmesi, dolayısıyla iyiliğe doğru meylettirilmesi onun için büyük bir lütuftur. 11-15. AYETLER: “Semud kavmi azgınlığı yüzünden (Allah´ın elçisini veya gerçeği) yalanlamıştı. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) ileri atıldığında, Allah´ın elçisi (Salih) onlara: ´Allah´ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!´ demişti. Ama onlar, elçiyi yalanladılar ve deveyi de kestiler. Bunun üzerine Rableri, günahları sebebiyle onları kahretti ve hepsini yerle bir etti. (Halbuki bu kavim) kendi akibetinden hic de korkmuyordu.“ Kur´an´da başka surelerde de örnekleri görüldüğü gibi burada da geçmiş bir kavmin hikâyesinden konuyla ilgili bir kesit veril-


mektedir. Yüce Allah, surenin bu son ayetlerinde, geçmiş bir ümmetin, kendilerine sunulan bir imtihana ve peygamberine nasıl saygısızlık yaptıklarını, sunulan imtihani (deveyi) yanlış seçimleri ile nasıl mahvettiklerini ve bu yüzden başlarına büyük bir felaketin geldiğini hatırlatmakta, bir ibret levhası olarak sunmaktadır. Biz de, Yüce Rabbimizden bu imtihan dünyasında seçimini

„takva“dan yana kullananlardan olmamızı diliyoruz.

26



1. Dükkan Weseler Str. 107 47169 Duisburg-Marxloh Merkez Camiiye yakin Tel: 0203-86096892

2. Dükkan Yeni Açılış,11.01.2014 saat 11.00 den sonra Wanheimer Str. 121 47053 Duisburg- Hochfeld Tel: 0177-8925887


din

KUR’AN’DA BEŞ VAKİT NAMAZ VAR MI? Doç. Dr. İsmail Karagöz / Din İşleri Yüksek Kurul Üyesi Kur’an’da namaz kılınması ısrarla emredilmiş, ancak nasıl kılınacağı, namazların ilk ve son vakitleri ve rekat sayıları açıkça beyan edilmemiş, bu görev, Hz. Peygamberimize bırakılmıştır. Peygamberimiz (s.a.s.) beş vakit namazın ilk ve son vakitlerini ve namazların nasıl kılınacağını ashabına öğretmiştir. “… Güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri onun (Peygamberin) size öğrettiği şekilde Allah’ı anın / namaz kılın” (Bakara, 239) ayetinin hükmü gereğince Müslümanlar namazlarını, Peygamberin öğrettiği şekilde kılmak durumundadırlar. Bununla birlikte Kur’ân’da beş vakit namaza Bakara suresinin 238, Tâhâ suresinin 130, Rûm suresinin17-18, Nûr suresinin 58, Kâf suresinin 39-40. ayetlerinde işaret edilmektedir. “Akşama girerken ve sabaha ererken Allah’ı tesbih edin (namaz kılın). Göklerde ve yerde hamd ü senâ ancak O’na mahsustur. İkindi ve öğle vakitlerinde (O’nu tesbih edin, namaz kılın).” (Rûm, 17-18) Namazların nasıl kılınacağını öğreten Peygamber (s.a.s.) olduğu gibi, namazların ilk ve son vakitlerini bildiren de Peygamber (s.a.s.) dir. Ona da Cibril (a.s.) öğretmiştir. Peygamber (s.a.s.)’in hadislerini kâle almadan namaz vakitlerinin başlayış ve bitişlerini, Kur’an ayetlerinden kesin çizgilerle tespit etmek mümkün değildir. Namaz vakitlerini beyan eden bir çok sahîh hadis vardır. Bunlardan ikisinin anlamı şöyledir: İbn Abbas (ö.68/687), Peygamber (s.a.s.); “Cibril (a.s.), Kâbe’nin yanında bana iki kez imam oldu. Birincisinde öğle namazını ze-

29

valden sonra, güneşin gölgesi nalın tasması kadar iken kıldırdı. Sonra ikindiyi her şeyin gölgesi bir misli olunca kıldırdı. Sonra akşamı güneş battığı ve oruçlu orucunu açtığı zamanda kıldırdı. Sonra yatsıyı şafak batınca kıldırdı. Sonra sabahı fecrin doğduğu ve oruç tutana yemek haram olduğu vakitte kıldırdı. İkinci defasında öğleyi her şeyin gölgesi bir misli olunca ve bir gün önceki ikindi vaktinde kıldırdı. Sonra ikindiyi her şeyin gölgesi iki misli olunca kıldırdı. Sonra akşamı bir önceki vakitte (güneş batınca) kıldırdı. Sonra yatsıyı gecenin üçte biri geçtiği vakitte kıldırdı. Sonra sabahı ortalık ağarınca kıldırdı. Sonra Cibril, bana yöneldi ve, “Ya Muhammed! İşte bu vakitler senden önceki peygamberlerin namaz vakitleridir ve (namazların) vakti bu iki vakit arasıdır” dedi, demiştir. (Tirmizî, Salat, 1, (I, 279); Ebû Dâvûd, Salat, 2, (I, 274); Müslim, Mesâcîd, 166. (I, 425); İbn Mâce, Salat, 1, (I, 220); Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 6, (IV, 81); Nesâî, Mevâkît, 6, (I, 249). Tirmizî, bu hadis

için hasen-sahih demiştir) Aynı hadisi Cabir ibn Abdillah da rivayet etmiştir. Cabir’in rivayetinde “dünkü ikindi vaktinde “ ifadesi yoktur. (Tirmizî, Salat, (I, 281); Nesâî, Mevâkît, 10, (I, 255); Ahmed, VI, 330. Tirmizî, bu hadisin hasensahih-garîb olduğunu söylemiştir. Bk. Tirmizî, Salat, 1, I, 283-284)

SONUÇ İslâm’ın beş temel esasından biri olan, (Buhârî, Îmân, 5, I, 8) müminlere vakitli olarak farz kılınan (Nisa, 103) ve dosdoğru kılınması emredilen (Bakara, 43) namaz, Kur’ân’da muhtelif ayetlerde 5 vakit olarak zikredilmiş ancak vakitlerin sınırları, rekat sayıları ve nasıl kılınacağı beyan edilmemiştir. Namazın detayları,


Kur’ân’ı tebliğ etme görevi bulunan (Nahl, 44, 46) Peygamberimiz tarafından açıklanmıştır. “Benim kıldığım gibi namaz kılın” (Buhârî, Ezan, 18) buyuran Peygamberimiz (s.a.s.), ashabına beş vakit namazın nasıl kılınacağını uygulamalı olarak öğretmiştir. (Bk. Müslim, Mesâcid, 176-178, I, 428; Tirmizî, Salat, 1, I, 286; Nesâî, Mevâkît, 7, 12, I, 251, 258)

Namazlar, Peygamberimizin öğrettiği şekilde farz kılındığından günümüze kadar Müslümanlar tarafından 5 vakit olarak kılınmaktadır. Bu kadar Müslümanın, yanlış üzerinde ittifak etmeleri mümkün değildir. Günde beş vakit namaz kılmak, sosyolojik bir olgu hâline gelmiş ve yaşayan sünnet olmuştur. Beş vakit namazın beş ayrı vakitte kılınması konusunda, Müslümanların kâhir çoğunluğu görüş birliği hâlindedirler. “Kur’ân’da namaz, beş vakit değil üç vakittir” (Mesela bk. Vatan Gazetesi, 13-18/06/2003. S. 17 ve 19. Hürriyet Gazetesi, 24/06/2003. S. 1) şeklindeki

söylemler, kişisel ve indî yorumlardan öteye geçemez. Bu tür yorum yapanlar, manevî

tevatür derecesine ulaşan konu ile ilgili hadisleri göz ardı etmiş olurlar. Hadisleri göz ardı edenlerin, sadece Kur’an âyetleriyle bir sonuca varamayacakları ve namazların nasıl kılınacağını ortaya koyamayacakları açıktır. Allah’a kulluk yapmak, O’nun sevgi ve hoşnutluğunu kazanmak isteyen müminler, kendilerine Peygamberimizi örnek ve rehber edinirler ve namazlarını beş vakit olarak kılarlar. Yolculuk ile zaruret ve ihtiyaç hâlinde; Peygamberimizin bu konudaki hadislerine (bk. Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 52, I, 490; Buhârî, Taksîru’s-Salâti, 13. II, 39. İbn Mâce, İkâmetü’s-Salâti, 74, I, 340; Nesâî, Mevâkît, 47, I, 290. Bu konuda geniş bilgi için bk. İsmail KARAGÖZ, Namazların Kısaltılarak ve Birleştirilerek Kılınması (Seferilik ve Hükümleri),s. 181 ve devamı. Hakses Yayınları, Ankara, 1999)

dayanarak öğle ile ikindi namazlarını öğle veya ikindi vaktinde, akşam ile yatsı namazlarını akşam veya yatsı vaktinde birleştirerek kılabilirler. Ama bunun bir ruhsat olduğunu, asıl olanın günde beş vakit namazı beş ayrı vakitte kılmanın farz olduğunu bilirler.

30


mesneviden öğütler

Mesneviye Dair

Ey doğacak çocuğun oynaması gibi bu manaları içimde oynatıp duran Allah, mademki bunun tamamlanmasını diliyorsun, kolaylaştır, yol göster, muvaffakiyet ver. Yahut da bu isteği, bu iştiyakı gider, bizi muahaze etme. Madem ki müşise altın ihtiyacını ilham ediyorsun, ey gani padişah, gizlice ona altın ihsan et. Sen olmadıkça, senin inayetin lütfetmedikçe gece gündüz nazım ve kafiyenin ne değeri olabilir, bu çeşit meydana gelen şiire kim bakar ki? Ey bilgi sahibi padişah, nazım da, cinas da kafiyede korkudan senin emrine kuldur. Sen her şeyi, seni tespih eder bir hale koymuşsun, akıl ve temyiz sahibi olanlar da seni tespih eder, akıl ve temyiz sahibi olmayanlar da. Her birinin başka çeşit bir tespihi var. Bunun halinden onun haberi bile yok! Insan, cansız şeylerin tespih etmesini inkar eder ama cansız şeyler, ona kullukta üstattır. Hatta yetmiş iki milletin her biri öbürlerinin halinden bihaberdir. Hepsi de şüphe içinde kalmıştır. Konuşan, söz söyleyen iki kişi bile birbirinin halinden haberdar olmazsa duvarla kapı, nasıl birbirini anlar, duyar? Ben söz söyleyen adamın bile tespihinden gafil olursam gönlüm, sessiz sedasız bir şeyin tespihini nasıl duyar? Sünni, Cebri’nin tespihinden bihaberdir. Cebriye de Sünni’nin tespihini eser etmez. Sünni’nin hususi bir tespihi vardır. Fakat cebrinin de bunun zıddı olan bir tespihi vardır ki, ona sığınır. Bu “ O, sapıktır, yol azıtmıştı” der durur. Halbuki onun halinden de haberi yoktur, “Kün” emrinden de! O, da “ Bunun hakikatten ne haberi var ki” demektedir. Allah takdir etmiş de onları savaşa düşürmüştür, bu suretle de her birinin aslını meydana çıkarır. Bir cinse mensup olmayandan izhar eder. Herkes kahrı lütuftan ayırt eder. Anlar. Ister bilgi sahibi olsun, ister cahil, ister aşağılık. Fakat kahır içinde gizli olan lütfü, yahut lütuf içinde gizlenmiş bulunan kahrı, az kişi anlar. Meğer ki gönlünde bir can mehengi olan Allah’a mensup bir er olsun. Bundan başkaları kahırda gizli olan lütuşa, lütufta gizli bulunan kahrı anlayamaz, şüpheye düşerler. Onlar, adeta yuvalarına bir kanatla uçup ulaşmak isteyen kuşlara benzerler.

31



aile

Gençti ve güzeldi...

iffet

En çekici şekilde hazırladı kendini, onu çağırdı, kapıları kapattı ve “Hadi gel!” dedi. Bir genç için dayanılması çok zor görünen bu davet karşısında o Rabbini unutmadı ve “Allah’a sığınırım!” diyerek bu büyük günahtan yüz çevirdi. Zindan ile böyle bir davete icabet arasında seçim yapmak zorunda bırakılınca da: “Rabbim! Zindan, bu kadınların beni davet ettikleri o işten daha iyidir.” (Yusuf, 12/23.) diyerek iffetini lekelemedi. Ve böylece Kur’an Yusuf’u, erkek iffetliğinin bir timsali olmak üzere insanlara anlattı. “İffet ve namusunu gerektiği gibi koruyan Meryem’i de an...” (Enbiya, 21/91.) dedi Kur’an. Meryem’i de kadın iffetliliğinin bir timsali olarak anlattı. Hazreti İsa’nın Yüce Allah’ın iradesi ile babasız olarak doğumundan dolayı bazı müfterilerin yakışıksız isnatları karşısında Meryem’in o temiz ve nezih ruhuyla:

33

“Keşke bu iş başıma gelmeden öleydim, adı sanı unutulup gitmiş biri olaydım!” (Meryem, 19/23.) diye nasıl inlediğini dile getirdi, iffet sahibi insanların duyarlılığının bir yansıması olarak. Şairin; “Hayâ sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde.” şeklinde tasvir ettiği bir ortamda Kur’an’ ın anlattığı bu iffet abidelerini yeniden hatırlamaya her zamankinden daha çok muhtacız. İffet, temiz, tertemiz, pırıl pırıl duyguları temsil eder. Kirlenmiş, kirlere bulaşmamış kişilerde bulunur bu üstün vasıf. Mekârim-i ahlakın en önemli köşe taşlarındandır. Bir müminin en önde gelen niteliklerinden... İnsan için bir ziynet ve büyük bir zenginlik. Yokluğu, büyük bir eksiklik ve kayıp.


Şehvetler karşısında kontrolü kaybetmemek, şehvetin yularını elinde tutabilmektir iffet...

Hayvani eğilimleri, tutkuları karşısında bağımsızlık kazandırır kişiye. En dayanılmaz günahlar karşısında nefsinin karşı konulmaz iteklemelerine direnip ismetini lekelememektir iffet. Şehvetler karşısında kontrolü kaybetmemek, şehvetin yularını elinde tutabilmektir. Allah’ın kendisine bir nimet olarak verdiği bu duyguyu helal sınırları içinde kullanıp harama taşırmamaktır. Helal ile yetinmek, harama uzanmamaktır. Zaten ‘Helal dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.’ Çirkinliklerden, kötü yollardan, fuhşiyattan, açgözlülükten uzak kalabilmektir. Heva ve heveslerini ilahı hâline getirmemektir. Nefsani arzularının tutsağı olmamaktır. Akıl-heva çatışmasında aklını hevasına egemen kılmaktır.

lenmemek için sabır gerektiren güçlükleri göğüslemek ve böylesi büyük bir sabrın karşılığı olarak hiçbir gölgenin olmadığı yakıcı günde Allah’ın gölgelendirdiği bahtiyarlar arasına girebilmektir. Ve ayetler... “Mümin erkeklere söyle! Gözlerini (harama) yumsunlar! Irzlarını korusunlar! Çünkü bu, kendileri için daha temizdir. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini harama yumsunlar; namus ve iffetlerini korusunlar!...”(Nur, 24/30-31.) “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”(İsra, 17/32.) “O müminler ki, iffetlerini korurlar.” (Müminun, 5/23.)

Gözünü, kulağını, elini, ayağını, zihnini dimağını helal sınırları içinde tutmaktır.

Unutmamalı ki, iffetli olmak isteyeni Allah Teala iffetli kılar.İffetsizliğe bulaşan da bir şekilde en yakınlarında iffetsizliğin acısını yaşar.

Zinaya yaklaşmama bilinci kazandıran bir donanımdır, iffet. İşleyebilecek konumda iken günahtan uzaklaşabilmektir. Çekici şehvetlerle ambalajlanmış ateşlere sürük-

Allah Rasulü’nün bize öğrettiği gibi dua edelim: “Ya Rabbi! Senden hidayet, takva ve iffet istiyorum.”

34


atamıza dair

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatına baktığımız zaman, onun; diğer milletlerin devlet ve hükümet adamlarına göre farklı bir özellik taşıdığına şahit oluruz. Bu farklılıklardan birisi de, onun söylev ve demeçlerinde sık sık kendisinin bir fani olduğunu vurgulaması ve ölüm gerçeğini zaman zaman dile getirmiş olmasıdır. Atatürk’ün İzmir’de yaptığı bir konuşmada, hemen herkesin hafızalarına yerleşmiş şu sözleri, bunun güzel bir örneğidir: “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

M

ustafa Kemal Atatürk, 1881 y›l›nda Selânik’te Kocakas›m Mahallesi, Islâhhâne CaddeNitekim osi’ndeki da herüçinsan gibi doğdu, ve vekatl› pembe bir evdebüyüdü do¤du. Bafat etti. yıllarannesi önceZübeyde söylediği gibi naçiz bas›Vefatından Ali R›za Efendi, Han›m’d›r. Baba taraf›ndan dedesi Ahmet Efendi Türkiye XIVvücudu toprak oldu. FakatHaf›z onun kurduğu XV. yüzy›llarda Konya Ayd›n’dan Makedonya’ya Cumhuriyeti, devleti vevemilleti ile bu günlere erişti. yerlefltirilmifl Kocac›k Yörüklerindendir. Annesi ise Selânik yak›nlar›ndaki LangaSaat Zübeyde DokuzuHan›m Beş Geçe... za kasabas›na yerleflmifl eski bir Türk ailesinin k›z›Yıl 1938... Aylardan Kasım, günlerden perşembe... d›r. Milis subayl›¤›, evkaf katipli¤i ve kereste ticaAtatürk ölüm Büyük birdenbire reti yapan döşeğinde. Ali R›za Efendi, 1871 önder y›l›nda Zübeyde gözlerini açtı. evlendi. Bir an, askerce bir befl selam verircesine Han›m’la Mustafa’n›n kardeflinden dördü küçük yafllarda Makbule (Ata- rusert bir hareketle başınıöldü, sağasadece çevirdi. Bu, onun 1956ettiği y›l›naandı. de¤in Başucunda yaflad›. Mustafa’n›n mutlu kophunudan) teslim hıçkırıklar bir ailesi vard›. Karfl›l›kl› sevgi ve ve sayg› içerisinde tu. Doktorlar gözlerini kapattı çenesini bağlayafl›yorlard›. Bu uyumlu ve mutlu aile yap›s›n›n dılar. Daha sonra şu kısa raporu yazıp imzaladılar: onun kiflili¤ini oluflturmas›nda olumlu etkileri ol“Reisicumhur mufltur. Atatürk’ün umumi hallerindeki va-

hamet dün gece saat 24.00’de neşredilen tebliğden sonra her an artarak, bugün 10 İkinci Teşrin Perşembe 1938 sabahı, saat dokuzu beş geçe, büyük şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir.” Atatürk’ün vefat haberi, ajanslar, radyolar ve telgraşar aracılığıyla duyulur duyulmaz, binlerce Türk ve yabancı hemen Dolmabahçe Sarayı’na koşmuş, hazırlanan özel deftere üzüntülerini yazmış, kartlar bırakmış ve Atatürk’ün yakınlarına telgraf çekerek “Onun aziz ruhu bizi bırakmayacak, her zaman kalplerimizde yaşayacaktır.” diyerek teessürlerini bildirmişlerdir. * Veli DE⁄‹RMENC‹, Diyanet Çocuk Dergisi, Say›: 268 (Kas›m Biz de 2002), bu vesile ile Atatürk’ü, s. 3 (Geniflletilerek al›nm›flt›r). onun silah arkadaşlarını ve aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle yad ediyoruz.

35

14

doğumunun

125. yılı anısına

atatürk

Mustafa Kemal Atatürk* (1881-1938)

Küçük Mustafa ö¤renim ça¤›na gelince Haf›z Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde ö¤renime bafllad›, sonra babas›n›n iste¤iyle fiemsi Efendi Mektebi’ne geçti. Bu s›rada babas›n› kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftli¤i’nde day›s›n›n yan›nda kald›ktan sonra Selânik’e dönüp okulunu bitirdi. Çanakkale Savafllar›nda yaklafl›k 253.000 flehit veren Türk ulusu, onurunu ‹tilaf Devletlerine karfl› Küçük Mustafa ö¤renim ça¤›na gelince Haf›z Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde ö¤renime bafllad›, sonra babas›n›n iste¤iyle fiemsiMustafa Efendi Mektebi’ne geçti. Bu s›rada korumas›n› bilmifltir. babas›n› kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftli¤i’nde day›s›n›n yan›nda kald›ktan sonra Selânik’e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüfltiyesi’ne Kemal'in askerlerine "Benkaydoldu. sizeK›sa bir süre sonra 1893 y›l›nda Askeri Rüfltiyeye girdi. Bu okulda Matematik ö¤retmeni Mustafa Bey, ö¤taarruzu emretmiyorum, ölmeyi rencisinin ad›na “Kemal”i ilâve etti. 1896-1899 y›llar›nda Manast›r Askeri ‹dâdisini bitirip, ‹stanbul’da Harp Okulunda ö¤renime bafllad›. 1902 y›l›nda Te¤men rütbesiyle mezun olemrediyorum!" emri cephenin du. Harp Akademisi’ne devam etti. 11 Ocak 1905’te Yüzbafl› rütbesiyle akademiyi tamamlad›. 1905-1907 y›llar› aras›nda fiam’da 5. Ordu emrinde görev yapt›. 1907’de Kola¤as› kaderinin de¤iflmesinde etkili (K›demli Yüzbafl›) oldu. Manast›r’a III. Ordu’ya atand›. 19 Nisan 1909’da ‹stanbul’a giren Hareketolmufltur. Ordusu’nda Kurmay Baflkan› olarak görev ald›. 1910 y›l›nda Fransa’ya gönderildi. Picardie Manevralar›’na kat›ld›. 1911 y›l›nda ‹stanbul’da Genel Kurmay Baflkanl›¤› emrinde çal›flmaya bafllad›. 1911 y›l›nda ‹talyanlar›n Trablusgarp’a hücumu ile bafllayan savaflta, Mustafa Kemal bir grup arkadafl›yla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev ald›. 22 Aral›k 1911’de ‹talyanlara karfl› Tobruk Savafl›n› kazand›. 6 Mart 1912’de Derne Komutanl›¤›na getirildi.

Ekim 1912’de Balkan Savafl› bafllay›nca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolay›r’daki birliklerle savafla kat›ld›. Dimetoka ve Edirne’nindoğumunun geri al›n›fl›nda büyük hizmetleri görüldü. 1913 y›l›nda Sofya Ateflemiliterli¤ine atand›. Bu görevde iken 1914 y›l›nda Yar125. yılı anısına bayl›¤a yükseldi. Ateflemiliterlik görevi Ocak 1915’te sona erdi. Bu s›rada I. Dünya Saatatürk vafl› bafllam›fl, Osmanl› ‹mparatorlu¤u savafla girmek zorunda kalm›flt›. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirda¤’da görevlendirildi.

13


32


Bir şe ye a it h e r şe y i öğre n in ; h e r şe ye d a ir bir şe y le r bil in . (Var Dy ke )

n a y a o lm i r fi e d çb He i h e y ge m i y a rdım ar g z ü . r z e m e de ) (Mo n

t a ign

(Peter F. Druck er )

Ke ndine ha ki m ol an başk al arın a da ha ki m ol ur. (K on füçyüs)

e

Met odu ol an to pa l, met ot suz koşa nd an daha ça bu k ile rler. (Fra ncis Bac on)

G ide c eğin iz ye r i bilm i yo rs a nız, v a rdığınız ye r in öne m i yo k t u r.

Yaşa a n k dığımız e nd i h a he r i s te k kını r. (J oh a

nn W . Go

e the

)



g端ncel


Toplumsal Bir Hastalık

KUMAR Dr. Ersan ÖZTEN DİTİB Nürnberg Din Görevlisi

İ

slam dini, dünya ve ahiret mutluluğunu engelleyen, kişisel, ailevî ve toplumsal huzursuzluklara yol açan, başta alkol, uyuşturucu ve kumar olmak üzere her türlü zararlı alışkanlıkları yasaklamıştır. Kimi zaman taklit, özenti, kötü arkadaş ve mutsuzluk sebebiyle, kimi zaman da “bir de fa denemekle bir şey olmaz” sözüyle insan kötü alışkanlıklar kazanabilmektedir. İçki ve uyuşturucu gibi maddelerin en önemli özelliklerinden birisi, az miktarda alınsalar bile zamanla alışkanlık yapmalarıdır. Yapılan araştırmalara göre; cinayetlerin %85’i, şiddet olaylarının %50’si, trafik kazalarının %60’ı, eşlere uygulanan şiddetin %70’i, akıl hastalıklarının %40’ının sebebi alkollü içkilerdir. Yüce Rabbimiz; “Ey iman edenler! (aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz” (Maide, 90) Kumar; nasıl sonuçlanacağı önceden belli olmayan ihtimalli bir şeye bağlı kalarak mal vermek veya almaktır. Adı ne olursa olsun bu özelliği taşıyan para veya mal karşılığı oynanan her oyun ve ortak bahis kumardır.

Kumar oynamak da, Allah’ın verdiği çeşitli nimetleri zararlı bir şekilde kullanmamıza neden olmaktadır. Bünyedeki enerjiyi iyi ve yararlı şeylerde değil, kötü ve zararlı yönde harcamaktır. Düzenli bir hayatı, düzensiz bir hayata çevirmek, toplumun temel taşı olan aile ocağını yıkmak ve dağıtmaktır. Aile fertlerinin nefretini kazanmak ve onlara kötü örnek olmaktır. Sosyal hayatı temelinden sarsmak, çalışma hayatını ve helal kazancı baltalamak, tembelliği ve miskinliği hayata hâkim kılmaktır. Rahmetten, bereketten, huzurdan, mutluluktan uzak kalıp; şeytanî arzularla yaşamaktır. Kumar, insana yaratıcısını unutturan, namaz kılmaktan alıkoyan, tembelliğe sürükleyen, çalışma gücünü yokedip insanlar arasına kin ve düşmanlık saçan haksız bir kazanç yoludur. Bu nedenlerden dolayı, fert ve toplum hayatında unutulmaz yaralar açan kumarın her türlüsü İslâm dininde haram kılınmıştır. Ne yazık ki, günümüzde alkol ve uyuşturucu felaketi her gün biraz daha yaygınlaşmaktadır. Kumar hastalığının ilk basamağı niteliğinde olan ve çeşitli oyun âletleri ile şans oyunlarının oynandığı salonların sayısı çığ gibi büyümektedir. Bu salonlarda gençler, her gün başta kumar ve uyuşturucu kullanımı olmak üzere çeşitli kötü alışkanlıklara

40


güncel kapılabilmektedir. Kumar, meşru olmayan bir kazanç yoludur. Çünkü kumarda kazanırsa başkasını, kaybederse kendisini zarara uğratmak vardır. Başkasının zararına sebep olan bir kazanç, helal kazanç değildir. Başkasına zarar vermeden kazanmak varken bu yolu seçmek elbette doğru olmaz. “Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günahları menfaatlerinden daha büyüktür.”( Bakara, 219) Ayet-i Kerime’de yasaklanan hususlardan birisi de kumardır. Kumar, ortaya para konularak oynanan talih oyunudur. Ne var ki, eşit derecede meşru iki şey veya hak bulunup da, aralarında hiçbir aklî seçim yapma yöntemi olmadığı zamanlarda kura çekmek İslâm’da meşrudur. Söz gelimi ortada her bakımdan aynı hakka sahip iki kişi bulunsun, hâkim birine öncelik tanıyacak hiçbir aklî yargı yolu bulamasın ve taraflardan hiçbiri hakkından vazgeçmesin. Böyle bir durumda, iki taraf da razı olursa sorun kura ile çözülür. Veya, iki meşru şeyden birini seçmek zorunda kalıp da, seçimde güçlük çeken kişi kura atabilir. Hz. Peygamber (a.s) eşit hakka sahip iki kişi arasında seçim yapması gerekip de, kendisi birinin lehine karar verdiğinde diğerinin alınacağını hissettiği zaman bu yöntemi uygularlardı. Kumar niçin yasaklanmış ve bu yolla kazanılan para niçin haram kılınmıştır? Bunun pek çok sebepleri vardır. Bunlardan bazılarına işaret edelim: Kumar, insanı meşru kazanç yollarından uzaklaştırır. Kur’an-ı Kerim, temiz ve helâl rızık yememizi emrediyor. (Bakara, 168) Bu helâl ve temiz rızkı elde etmenin, ticaret, ziraat ve san’at gibi çeşitli meşru yolları vardır. Bu

41

yollardan birisiyle kendimizin, çoluk çocuğumuzun geçimini sağlamalıyız. Sonra da bize verdiği bu temiz ve helal rızıktan ötürü Allah’a şükretmeli, o kazancın bir kısmını da Allah için yoksullara vermeliyiz. Kumar, insana yaratıcısını unutturan, namaz kılmaktan alıkoyan, tembelliğe sürükleyen, çalışma gücünü yokedip insanlar arasına kin ve düşmanlık saçan haksız bir kazanç yoludur. Fert ve toplum hayatında unutulmaz yaralar açan kumarın her türlüsü İslâm dininde haram kılınmıştır. Kur’an’ da şöyle buyurulur: “Aranızda mallarınızı haksız sebeplerle ve batıl yollarla yemeyin” (Bakara, 188; Nisâ, 29). Kumarda kaybedilen parada çolukçocuğun, fakirlerin hakkı vardır. Kazanılan para da meşrû değildir. Kumar yaygınlaştıkça toplumsal zararlar artar. Sonunda para kazanılan veya kaybedilen, zar, oyun kâğıtları, piyango, spor-toto, loto, müşterek bahis gibi her türlü şans oyunu kumardır. Kumar, haksız yere başka-


sının malını almak, bile bile ortaklaşa hırsızlık yapmaktır. Kumar, toplumsal bir felâkettir. Dinin şiddetle yasakladığı bu yıkıcı kötülüğün pek çok âileyi sefil ve perişan ettiği her zaman görülmektedir. Hırsın verdiği heyecan ile sabahlara kadar kumar masalarından ayrılmayanlar, orada, sağlıklarını, servetlerini, ahlâklarını ve vakitlerini bırakarak insanlıktan uzaklaşır; bir gün kazananlar başka bir gün kaybederler. Kumar oynayan kimse bir taraftan servetini kaybederken diğer taraftan sağlığından da olur. Çünkü kumarcının gecesi ve gündüzü belli değildir. Yemeğini muntazam yiyemez, zamanında uyuyamaz, istirahatını yapamaz, böylece sağılığı da bozulmuş olur. Kumarcı, çoluk çocuğu ile ilgilenmeye ve onları yetiştirmeye vakit bulamaz ve onları ihmal eder. Ayrıca kumar oynayan kimse en değerli varlığı olan zamanını boşa geçirecek ve yükümlü olduğu ibadetlerini zamanında yapamayacaktır. Kumar, kişinin sağlığını da olumsuz şekilde etkiler. Peygamberimiz, arkadaşına, gel kumar oynayalım, diyen kimsenin bu sözüne keffaret olmak üzere sadaka vermesini öğütlemiştir.(Buhârî, Suretü’n-Necm, 2.) Sosyal bir âfet olan kumardan sakınmak kadar çevremizdeki insanları özellikle aile fertlerimizi de bundan korumak önemli bir görevdir. Kur’an’ı Kerimde âile bireylerinin zararlı-kötü işlerden sakındırılıp, Allah ve Rasûlünün istediği bir yaşantı için eğitilmesi görevi aile reislerine verilmektedir: “Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun. Ateşin başında sert ve şiddetli, Allah emrine karşı gelmeyen, verilen emirleri olduğu gibi yerine getiren melekler vardır. “ (Tahrîm, 6) Sonuç olarak, kumar amacı olmaksızın sadece dinlenmek, eğlenmek ve zevk için oynanabilen oyunların da mübah olabilmesi için dört şart öngörülmüştür: Oyun;

a. Namazın geçmesine veya gecikmesine yol açmamalı. b. Hiçbir menfaat beklenmemeli. c. Oyun sırasında dil, kötü ve boş sözlerden korumalı. d. Normal dinlenme ve eğlenme ölçülerini aşarak vakit israfına yol açmamalıdır. Unutulmamalıdır ki bütün şans oyunları başlangıçta eğlenmek ve vakit geçirmek için oynanır. İnsan kazandıkça; kazanma zevki ve hırsı için, kaybettikçe ise; kayıplarını tekrar kazanmak için oynar. Her şeyini kumarda kaybeden, nesi varsa satan ve kumara yatıran, bütün ömrü sefalet içinde geçen, eşini ve çocuklarını mahveden kumarbazların, başlangıçta kumara bir eğlence gözü ile baktıkları unutulmamalıdır. Gerek kişisel gerekse toplumsal pek çok zararları olan, ferdin ve toplumun nezih hayatını kirleten içki kumar ve şans oyunlarını dinimiz yasaklamış ve bu kötü alışkanlıklardan uzak durmamızı öğütlemiştir. Dinimizin her emir ve tavsiyesi bizim dünya ve âhiret mutluluğumuz içindir. Bu emir ve tavsiyelere kulak vermeli ve onlara uymalıyız. O halde, hem Allah’ın gazabını, hem de toplumun nefretini celbeden, Allah’ın haram kıldığı bu gibi kötü alışkanlıklardan uzak duralım ve çevremizi de uzak tutmaya çalışalım. Ne mutlu dinimizin emirlerine uyanlara ve bunları başkalarına da öğütleyenlere.

42




sağlık

-PRURİTUSROMATOİD KAŞINTI ARTRİT Ali AYDIN & Nurcan DEMİRCİ AYDIN

K

aşıntının tıp dilindeki adı ‘pruritus’tur. Vücudun genelinde ya da belli bir bölgede hissedilebilir ve inatçı kaşıntılar sinir bozucu bir seviyeye ulaşabilir. Bazı durumlarda kaşıntıyla birlikte ciltte kızarıklık ya da kabartı gibi başka belirtiler de görülür. Egzama benzeri cilt hastalıkları, alerjik reaksiyonlar, böcek ısırıkları, mantar enfeksiyonu, bağırsak parazitleri, sistematik hastalıklar ya da hormonal değişimler kaşıntının başlıca nedenleri arasındadır. Bağışıklık sistemindeki anormallikler, böbrek, karaciğer ya da tiroid bezi hastalıkları, tüm vücutta genel bir kaşıntıya neden olabilir.

lerin içindeki kimyasallar alerjiyi tetikleyebilir. Alerjenlere karşı harekete geçen bağışıklık sistemi nedeniyle yanma hissinin eşlik ettiği bir kaşıntı başlar. Astım, egzama ya da saman nezlesine yatkınlığı olan kişilerde alerjik temas egzaması daha kolay gelişir. Tedavi için ilk önce cildin nelere tepki verdiği tespit edilmelidir. Cildi nemli tutmak ve anti-alerjik kozmetik ürünler kullanmak rahatlama sağlayacaktır.

Çoğu vak’ada kaşıntının altında yatan rahatsızlık tedavi edildiğinde, kaşıntı da son bulur. Bu arada soğuk suyla yıkanmak, cildi nemlendirmek, cildi kaşındıracak türde giysiler giymemek, parfümsüz cilt bakım ürünleri kullanmak, veya soğuk kompres yapmak, biraz rahatlama sağlayabilir. Ayrıca antihistaminik ya da cortisonlu kremleri gibi, kaşıntı tedavisi için kullanılan ilaçların da faydası dokunabilir.

KURU CİLT Ciltte sadece kaşıntı varsa ve bu belirtiye döküntü benzeri başka bir anormallik eşlik etmiyorsa, bu durumda genellikle cilt kuruluğundan şüphelenilir. Aslında ilerleyen yaşla birlikte cildin kuruması normaldir fakat kaşıntı işin içine girdiğinde, dış koşullar da etki ediyor olabilir. Havada nem oranının düşük olması, uzun süre klimaya maruz kalmak, merkezi ısıtma, klorlu su ya da çok fazla banyo yapmak gibi nedenlerden dolayı cilt kurumuş ve kaşıntı yapıyor olabilir. Bolca nemlendirici kullanmayı ihmal etmemek, iyi gelebilir.

ALERJİ Alerji nedeniyle oluşan kaşıntılardan genellikle, cildin temas ettiği bazı maddelere karşı tepki vermesi anlamına gelen ‘alerjik temas egzaması’ sorumludur. Nikel takılar, dikenli bitkiler, kumaş boyası, lastik eldivenler ya da sabun, parfüm gibi kozmetik ürün-

GÜNEŞ IŞINLARI Güneşe ilk çıkmanızdan sonra bir gün içerisinde ilk belirtileri görebilirsiniz. Özellikle göğüs ve kollarda küçük, kırmızı noktalar ve beraberinde kaşıntı, güneşe alerjik tepki verdiğiniz anlamına gelir. Oldukça yaygın görülen bir durumdur ve güneşe çıkarken

61 45


dikkatli olmak en iyi çaredir. Güneş alerjisi dışında, güneş yanıkları da cildin kızarmasına ve kaşınmasına neden olur. CİLT HASTALIKLARI ve ENFEKSİYONLAR Egzama, kepek, mantar, uyuz, sedef hastalığı, bit, kurdeşen, suçiçeği gibi pek çok cilt hastalığının belirtileri arasında kaşıntı da yer alır. Cilt hastalıkları nedeniyle meydana gelen kaşıntılarda, kaşıntı belli alanları etkiler ve kaşınan yerlerde kırmızı lekeler, deri tahrişi, pullanma ya da kabartılar görülebilir. Kaşıntıyla birlikte deride bu tip anormallikler gördüğünüzde, mutlaka bir doktora görünerek rahatsızlığınızın ne olduğunu öğrenmek ilk adım olmalıdır. Cilt hastalığı için uygulanacak tedavi kaşıntıyı da giderecektir. KURDEŞEN Alerjenlere karşı vücut tarafından üretilen histamin adlı kimyasal, cilt hücreleri tarafından çok fazla salgılandığında kurdeşen ortaya çıkar. Ciltte beyaz ya da kırmızı, yaklaşık 1 cm büyüklüğünde kabarcıklar meydana gelir ve kaşıntı yapar. Akut ve kronik olmak üzere iki tür kurdeşene rastlanır. Akut kurdeşen grip, soğuk algınlığı, böcek ısırığı ya da domates, ton balığı, muz benzeri bazı yiyeceklerdeki kimyasalların dokunması yüzünden oluşabilir. Kronik kurdeşen ise 6 haftadan uzun sürer ve bağışıklık sistemindeki antikorların vücuda saldırıp histamin salgılanmasına yol açmasıyla meydana gelir. Alkol, stres ve yüksek tansiyon durumu kötüleştirecektir. MENOPOZ Hormonal değişimler sanki üzerinizde karıncalar dolaşıyormuş gibi, vücutta genel bir kaşıntıya neden olabilir. Bunun nedeniyle ilgili teorilerden biri, dalgalanan hormon seviyelerinin ciltteki sinir uçlarını etkilediği yönündedir. Beslenmenizde Omega-3 yağ asitlerini içeren gıdaları azaltmanız, bol su içerek ve nemlendirerek cildin kurumasını

önlemeniz, stresten, güneş ışınlarından, sigaradan uzak durmanız ve uykunuzu almaya özen göstermeniz bu kaşıntıları dindirmede yardımcı olabilir. HAMİLELİK Bazı kadınlar hamilelik döneminde ortaya çıkan bir kaşıntı problemi yaşarlar. Özellikle karın, uyluklar, göğüs ve kollarda kaşıntı olur. Hamilelik ayrıca, egzama benzeri kaşıntıya neden olan cilt sorunlarını da tetikleyebilir. Hamilelikte kaşıntılar genellikle doğumun ardından son bulur. İLAÇLAR Penisilin, ağrı kesiciler, mantar ilaçları, aspirin ya da antibiyotik gibi bazı ilaçlar kaşıntıya ve döküntüye neden olabilir. İlaçlar vücuda giren yabancı kimyasal maddeler olduğundan, vücut birkaç saat içinde alerjik bir tepkiyle yanıt verebilir. Bu durumda en iyi çare, doktorunuzla konuşarak ilacı değiştirmenizin mümkün olup olmadığını sormak olacaktır. İÇ HASTALIKLARI Karaciğer rahatsızlıkları, tiroid bezinin az ya da çok çalışması, kronik böbrek hastalıkları, anemi (demir eksikliği), Hodgkin hastalığı belirtileri arasında kaşıntıya da rastlanabilir. Bu tip hastalıklar söz konusu olduğunda kaşıntı genellikle bütün vücudu etkiler ve bölgesel değildir. Kaşımaktan dolayı tahriş olan yerler dışında, cilt normal görünür. DOKTORA NE ZAMAN GÖRÜNMELİ? . Çok şiddetli kaşıntılarda . Uzun süren, günlerce geçmek bilmeyen ya da ciltte iltihaplanma gibi başka belirtiler de görülüyorsa. . Nedeni anlaşılamayan bir şekilde bütün vücut kaşınıyorsa. Kaşıntının nedeni hakkında hiçbir tahmin yürütülemiyorsa, yine doktora başvurmak gerekir.

46




Tıbda yepyeni bir gelişme ! Mikro Immunologie Mikro Immuntherapie Dr.Biolog. Grondal ve M.Özel Alan Doğal Hekim uzmanı H.Giebel 2014 Mikroimmun seminerini başarı ile tamamlayıp MOHA -Team olarak uzmanlık belgesini almayı hak kazandılar. Yepyeni bir ilim dalı olan bu öğretim ile en ağır hastalıklarda böylece hastalara daha etken daha başarılı metod ve teknikleri MOHA Sağlık Merkezinde uygulanacaktır. Daha sıhhatli bir hayat için MOHA Doğal Sağlık Merkezi sizler için devamlı ilim atağında bulunmaktadır. BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ NASIL KAZANILIR BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ NASIL KAZANILIR Tıbda en etken õzveri hastalıklarla mūcaSpor yapmak, sauna, şoklama duş meditasetmek, hastalıklara karşı korunmak, yon ve dua, stressiz bir hayat, bilinçli bir Sipor yapmak, sauna, şoklama duş , meditasyondele ve dua, şitressiz bir hayat, bilinçli bir sıhhatli kalmak için bağışıklık sisteminin beslenme hayatdan tat alma duygusu gibi beslenme, hayatdan tat alma duygusu gibi aktiviteler bağışıklık sistemimizi gūçlendirir. muntazam olması gerekir. aktiviteler bağışıklık sistemimizi gūçlendirir.

Bizler Moha Moha doğal doğal sağlık Bizler sağlık merkezi merkezi olarak olarak gerek ūrūnlerimiz gerekse yapdığımız tedavilerle hastanın kendi bağışıklık sitemini doğurarak, gerek ūrūnlerimiz gerekse yapdığımız te- yine hastanın kendi hastalığını yenme davilerle kendi bağışıklık sitemini yeteneğinihastanın kazandırıyoruz. doğurarak, yine hastanın kendi hastalığını yenme yeteneğini kazandırıyoruz. Tıbda en etken õzveri hastalıklarla mūcadele etmek, hastalıklara karşı korunmak, sıhhatli kalmak için bağışıklık sisteminin muntazam olması gerekir.


Verem, kanser dahil çaresi zor olan būtūn hastalıklarda vucudun direncini yitirdiğini tıb bilmektedir. Hatta tıbda kemo tedavi gibi bazı uygulamaların bile maalesef bağışıklık sistemini çõkertdiğini ilimce bilinmektedir. Bundan dolayıdırki bu çõkūşū bazı ilim adamları doğal tedavilerle õnlemenin luzumlu olduğunu vurgularlar. Moha doğal sağlık merkezinde RES kök hücre nakli ile hastaya daha bilimsel ve ilimsel olarak bağışıklık kazandırılır. Mohada tıbda yepyeni bir uygulama olan mikro immun tedavi işlemi uzman biyolojik doktorlar tarafından yapılır.

Savunma ve bağışıklık hücrelerimizin güçlū ve muntazam olması gerekir. Bağışıklık sistemimiz bize miraside olur.Bu doğuşdan insana verilmiş bir avantaj ve mirastır. Her hastalıkda hemen kimyasal bir ilaç almamalı.Vucudun kendi kendini onarma fırsatını beklemeli, fakat bu arada vucuda yardımcı tabii ve doğal işlemler yapılabilir ve vucuda destek verilebilir. Gõrdūğūnūz gibi moha doğal sağlık merkezi seminer ve en son çıkan yenilikleri takib ederek hastalara daha iyi hizmet etmek için mikro immun tedavi alanında bir yepyeni başarısını bõylece kanıtlamıştır.


hukuk

Soru-Cevaplarla

BOŞANMA İŞLEMLERİ Avukat Ender SÜREKLİ

D

okuz senelik meslek hayatımda en çok karşılaştığım mesele ve sorular olarak boşanma, nafaka ve velayet konuları geldiğini söyleyebilirim. Genelde avukatlar bu tür davalarda ayrılık tellalı ve suçlusu olarak görülür. Oysa suçlu bu toplumun içinde mutlu aileler oluşturamayan yada anlaşamayan insanın kendisidir. Burada en çok üzüntü oluşturan geriye kalan, parçalanmış ailelerin günahsız o masum çocuklardır. Boşanan çiftlere burada tavsiyem, kararlarını çok iyi düşünmeleri ve kararlarını verirken sakin ve tartışmasız bir anı seçmeleridir. Kırgınlık en üst safhada olabiliyor bu anlarda. Eğer muhakkak boşanmanız gerekiyorsa, velayet konusunda, eşinizle bir uzlaşma yolu bulmaya çalışın. Çocuğunuz, sizlerden uzak kalmasın. Eğer bu konuda çabalarsanız, belki çocuklarınızın boşanmadan biraz daha az etkilenmesini sağlayabilirsiniz. Boşanma davalarında bana en çok yöneltilen soruları ve kısa cevapları aşağıda sizlerle paylaşmak istiyorum. Detaylı bilgiler için www.aile-hukuku.de sitesine tıklayınız. Boşanmak istiyorum. İlk adım nedir? Öncelikle belirtmek gerekir ki, kişilerin evlilik birliğini bitirme iradeleri tamamen kendi kişisel kararları ile gerçekleşmesi gerektiğinden, bu konuda iyice düşünülerek karar verilmesi ilk ve en öncelikli husustur. Bundan sonra boşanmak için mahkemeye

51

verilecek boşanma talebini içeren bir dilekçe yeterli olacaktır. Aynı dava içerisinde nafaka, tazminat, çocukların velayeti, aile malları gibi çeşitli konularda da talepte bulunulabilmektedir. En kısa sürede nasıl boşanılır? Boşanma davalarının en kısa sürede sonuçlanması için şüphesiz iyi bir dosya takibi gereklidir. Zaten iş yükünden dolayı zorluklar yaşayan yargı sistemi bu süreci uzatmaktadır. Halk arasında boşanma avukatı olarak tabir edilen ve boşanma davalarında deneyimli avukatların bu süreyi kısaltarak istenen sonuca en kısa zamanda ulaştığı da bilinen bir gerçektir. Tarafların en kısa sürede boşanmaları için en önemli şart, boşanma ve diğer konularda anlaşmış olmasıdır (anlaşmalı boşanma). Çekişmeli boşanma ve anlaşmalı boşanmanın farkı nedir ve anlaşmalı boşanma hangi hallerde mümkündür? Anlaşmalı boşanma, eşlerin boşanma ve boşanmanın mali sonuçları hakkında (tazminat, nafaka, velayet vs.) anlaşmaya varmaları (boşanma protokolü) ve bu kapsamdaki iradelerini hakim huzurunda bizzat beyan etmeleri ile mümkündür. Çekişmeli boşanma ise, tarafların boşanma ya da boşnmanın mali sonuçlarında anlaşmaya varamamaları halinde söz konusu olmaktadır. Taraflar iddialarını ispat etmekle yükümlüdür. Boşanma davalarında en önemli delil tanık/şahit delili olabiliyor. Tanıkların yakın akraba veya arkadaş olması, yaşının küçük


olması kabul edilmeyeceği anlamına gelmektedir. Önemli olan hakimin tanık beyanlarını değerlendirmesindeki kanaatidir. Boşanma konusu dışında boşanmanın sonuçlarında anlaşılamadığı durumlarda kısa sürede boşanma gerçekleşebilir mi? Boşanma davasının hızlı ve etkin neticelenmesinin en önemli şartı, iki tarafın boşanmanın sonuçlarında anlaşmış olmaktır. Yani boşanma iradenizin yanında boşanmanın neticeleri konusunda da herhangi bir ihtilaf bulunmamalıdır. Aksi halde dava, temyiz aşaması da dahil olmak üzere (tahmini) 1-2 yıl sürebilir. Bu sürenin daha da uzaması da mümkündür. Boşanma davasını hangi tarafın açtığı önemli midir? Hayır, burada önemli olan sadece iddiaların ispatı, delillerin hakimce takdiridir. Çekişmeli boşanmada şartların ispatı da önemlidir. Boşanmada avukatlık ücreti. Boşanma davalarında avukatlık ücreti tamamen davanın kendisine bağlı ve maaşa göre belirlenmektedir. Buradda ‘Avukatlık Ücret Tarifesi’ dikkate alınarak her dava için tarafların ve avukatın karşılıklı olarak kabul ettiği

bir miktar üzerinden anlaşılabilir. Dava sonunda haksız çıkan taraf aleyhine de mahkeme tarafından avukatlık ücreti ayrıca yüklenebiliniyor. Boşandıktan sonra Türkiye’de nüfus kaydı ne zaman değişir, bunun için özel bir şeyler yapmak gerekir mi? Boşanma kararı kesinleştikten sonra, boşanma ilamı nüfus müdürlüğüne gönderilir. Nüfus müdürlükleri ilamın kesinleşmesinden kısa bir süre sonra boşnma ilamının nüfus kaydına işlenmiş olacaktır. Bunu herhangi bir yerdeki nüfus müdürlüğünden veya konsoloslukta nüfus kaydı alarak öğrenebilirsiniz. Kararın nüfusa gönderilmesi için herhangi bir talepte bulunmanız ve masraf yapmanız gerekmemektedir. Daha detaylı bilgiye erişmek için yazımızın başında belirtmiş olduğumuz internet sitesinden de yararlanabilirsiniz. Yazımın yararlı olması dileklerimle... Bir sonraki yazımıza kadar kalın sağlıcakla.

52


iş dünyası

Hasan Yavuz’un işletmeciliğini yaptığı becom mobile Aralık ayında 1. yılını doldurmuştur.

Mobil telefonlarla ilgili her türlü bilgi için müşteriler becom mobile şirketine başvurabilmektedirler.

Şirkette Almanya genelindeki tüm şebekelerin sözleşmeleri yapılmaktadır. Ayrıca her türlü aksesuar, hazır kart ve kontörü ve telefon tamiri yapılmaktadır.

Şirket, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Bismarck’ta hizmet vermektedir.

Türkcell, Türk Telekom gibi Türkiye’de avantajlı görüşülecek kartların satışı da yapılmaktadır. Ayrıca Ria şirketi üzerinden Türkiye’ye para transferi de gerçekleştirilmektedir. Türkiye’ deki tüm PTT ve Vakıfbank şubelerinden işlemleriniz gerçekleştirilmektedir.

53

Adres: Bismarckstr.222a 45889 gelsenkirchen





Taze Balık Alma ve Saklaması Nasıl Olmalı Mehmet TOPSAKAL

Balık eti, tazeyken veya tazeliğini muhafaza ederken tüketilmesi gerekir. Çünkü kırmızı etlerde olduğu gibi uzun süre dinlendirilmeye ve terbiye edilmeye gelmez. Yapacağınız yemeğin lezzetli ve Sağlıklı olması için balığın alınmasının ve saklanmasının çok iyi bilinmesi gerekir. Taze balığın görünüşü son derece Canlı olur. Taze balık ile bayat balığı aşağıdaki farklılıkları ile anlayabiliriz: 1. Taze balığın gözleri parlak ve dışa bombeli olur. Balık tazeliğini yitirmeye başlayınca gözleri buğulanmaya başlar ve daha sonra içeri çöker. 2. Taze balığın derisi gergin ve parlak olur. Pulsuz balıklarda bayatlamaya başladıkça derisinin parlaklığı azalır ve özellikle karın tarafında buruşmalar meydana gelir. Taze balığa parmakla dokununca meydana gelen çukurluk anında düzelir. Halbuki bayatlamış balıklarda bu iz kalır. Balığın parlaklığıyla yetinmemek gerekir. Çünkü tezgahtaki balıklara devamlı Su serpildiği için parlak görünebilirler. 3. Taze balığı başından tutup kaldırınca kuyruğu aynen tepsideki gibi dimdik kalkar. Halbuki bayat balığı bu şekilde kaldırınca kuyruk kısmı aşağı doğru sarkar. 4. Taze balığın solungaçları canlı kırmızı olur. Balık bayatladıkça bu renk değişir. Ancak

57

bazı balıkçılar, balıkların solungaçlarını boyama gibi bir aldatmacaya başvurur. Bunlara dikkat edilmelidir. 5. Taze balık hemen hemen kokusuzdur. Bayatlamaya başlayınca Asit kokusu yaymaya başlarlar. 6. Pullu balıkların pulları tazeyken vücuda sıkıca yapışıktır. Elimizi kafadan kuyruğa doğru sürtünce pulların gelmemesi gerekir. Gözleri parlak, dışa bombeli dolgun ve şişkindir. Göz bebeği siyah ve ak tabaka şeffaf olur. 7.Taze balığın derisi gergin ve parlak ve ışık yansıması olur 8.Eti sıkı ve esnektir. 9.Taze balıkta doğal yosun ve deniz kokusu vardır. 10.Taze balık suya bırakıldığında dibe çöker. Bayat balık suya atılınca dibe batmaz, ortada veya yüzeye yakın bir yerde kalır. Buzdolabında 3 gün kalabilir Balığın alınması kadar saklanması da çok önemlidir. Balıklar genelde oda sıcaklığında (20 derece) 20 Saat süre ile tazeliklerinden bir şey kaybetmeden durabilir. Bu, kış ayları için geçerli olup yaz aylarında klimasız yerlerde bu süre oldukça kısalır. Eğer bu süre 20 Saati geçecekse muhakkak temizlenip buzdolabına konulmalıdır. Buzdolabında 3


Gün 0 ila 5 derecede 14 gün saklanabilir. Deep-freeze’lerde saklama süreleri; hamsi, sardalya gibi küçük balıklar için 3 ay, 3 ila 4 ay adedi bir kilo gelen çipura, lüfer gibi balıklar için 5 ila 6 ay. Her biri 1 kilodan büyük balıklar için ise 6 ila 8 aydır. -25 derecelik “deep-freeze’lerde ise bu süre yaklaşık yüzde 50 artar. Dondurmadan temizleyin Hamsi, sardalya ve Gümüş gibi balıklar temizlenmeden, büyük balıklar temizlenip dondurulmalıdır. Dondurduğunuz balıkları çözdüğünüz takdirde tekrar dondurmamalısınız bakteri üremesi açısından sakıncalı olabilir. Bu nedenle kullanacağınız miktarda dondurmak tavsiye edilir. etin diriliğini koruması için tuzlanması unutulmamalıdır. Ambalajları önce buzdolabının 0 ila +5 derecelik bölümünde birkaç saat soğutmalı, sonra derin dondurucuya koyup “şoklama’ konumuna getirmelisiniz. Balığı çözeceğiniz zaman, iri balıkları buzdolabının normal kısmına alıp bir gün dinlendirmelisiniz. Haşlanmış küçük karidesler ise hemen Sıcak suya atılabilir. Balığın faydaları Bütün balıkların hemen hemen besin değerleri birbirlerine yakındır. İçlerinde A, D, E ve B grubu bazı vitaminlerle potasyum, fosfor, kalsiyum (özellikle kılçıklarında ve kuyruğunda), Protein (yüzde 3’ü oranında), çinko,civa, iyot, kükürt, selenyum, gibi madenlerle mineralleri içermektedir. Yağların yapı taşlarından olan Dokosa Heksaonik Asit yani DHA ve EPA hücre sağlığı açısından çok önemlidir ve sadece balıkla Anne Sütünde bulunur. İşte bu yüzden yağlı balık daha faydalıdır. Kasım ayından itibaren mayısa kadar balıkların hepsinin en yağlı olduğu dönemdir. Yalnız ilkbahar yaz aylarında yumurta bırakma zamanları olduğundan içerdikleri değerler açısından zayıf olurlar. Karagöz: Çipuranın yakın akrabası olan ka-

ragöz, elips şeklinde, yassı, gümüşi pulları olan yerli bir balıktır. Baltabaş, sivrigaga, sargos ve mırmır gibi çeşitleri vardır. Ortalama 20-25 cm, en 50 cm boyunda olur. Yazın taşlık ve yosunluk, midyesi bol yerlerde yaşar. Kışın derin Sulara çekilir. Her mevsimde yenilebilen bu balık, özellikle Mayıs-Temmuz ayları haricinde daha yağlı ve lezzetlidir. Aynen çipura gibi ızgarası, buğulaması, fırını ve çorbası çok güzel olur. 1 kg ve daha büyüklerinin fırını tercih edilmelidir. Hamsi: Gözlerinin gerisine kayan ağzı ve sivrilmiş burnu ile yakın akrabası Sardalya’ dan kolaylıkla ayrılır. Gümüş balığı (Aterina) da hamsinin akrabasıdır. Boyu ortalama 12 cm olup azami 18-20 cm’ye kadar büyürler ve çok büyük sürüler halinde gezerler. Karadeniz hamsisi, Azak ve Karadeniz olmak üzere ikiye ayrılır. Azak hamsisinin burnu daha küttür. Azak Denizi’nde üreyip kışlamak üzere güneye, bizim Orta ve Doğu Karadeniz bölgesine inerler. Hamsi özellikle Karadeniz yöremizin temel gıdası, temel protein kaynağıdır. Fiyatının ucuz olması nedeniyle çok geniş kitleler tarafından tüketilir. Hamsinin hemen her türlü yemeği yapılır. Izgara, tava, fırın, Kağıt kebabı, buğulama, pilaki, yahni gibi. Siyah etli balık olmasına rağmen buğulamaya son derece uygundur. Yaz aylarında yağsız olduğu için ızgara yerine tava veya buğulaması tercih edilmelidir. Kış aylarında yakalanan hamsi tuzlanıp saklanır. Buna ançovi adı verilir. Ayrıca balık yağı ve balık Unu üretiminde de kullanılmaktadır. Mezgit: Tavuk balığı olarak ta bilinen mezgit bütün denizlerimizde bulunmakla beraber en çok Karadeniz’de bulunur. Yaz hariç devamlı yumurtalı durumdadır. Mezgitin tavası, domatesli sotesi güzel olur. Sardalya: Sardalya adı konserve ile özdeşleşmiştir. Kurutularak, tuzlanarak hatta balık yağı ve balık unu elde etmekte kullanılır. Hamsinin yakın akrabası sardalya, sürüler

58


halinde yaşar ve kıyılar boyunca göç eder. Hamsi gibi ticari değeri çok yüksek bir balıktır. tüketimi ile hemen hemen hamsiden sonra yer alır. Kurutularak, tuzlanarak hatta balık yağı ve balık unu elde etmekte kullanılır. Sardalya adı konserve işleminden dolayı konserve ile özdeşleşmiştir. Hatta ringa konservesine de aynı ad verilir. Sardalya Akdeniz’de 15-20 cm dolaylarındadır. Okyanusta ise 30 cm’ye kadar büyürler. Hamsi Karadeniz için neyse sardalya’da Portekiz, İspanya’ nın Atlas Okyanusu kıyıları, Sicilya ve Malta için de aynı şeydir. Bu ülkelerde birçok yemek sardalya üzerine kurulmuştur. Ülkemizde Kuzey Ege’de bolca yakalanan sardalyanın en lezzetli mevsimi TemmuzEkim aylarıdır. Bu sürede çeşitli ızgaraları, fırını ve kağıt kebabı, buğulaması ve pilakisi yapılabilir. Kasım-Haziran arasında ise ancak pilaki ve buğulaması yapılabilirse de bir önceki döneminki kadar lezzetli olmaz. Sardalyanın küçüğü, papalina diye adlandırı-

lır; ayıklamadan yemeği yapılır. Tirsi ise, sardalya azmanıdır. Kıl tarzında çok kılçığı vardır ve sardalya kadar lezzetli değildir. • Gözleri parlak, dışa bombeli dolgun ve şişkindir. Göz bebeği siyah ve ak tabaka şeffaf olur. •Taze balığın derisi gergin ve parlak ve ışık yansıması olur. • Eti sıkı ve esnektir. • Taze balığın solungaçları canlı kırmızı olur. Balık bayatladıkça bu renk değişerek solar. • Taze balıkta doğal yosun ve deniz kokusu vardır. • Taze balık suya bırakıldığında dibe çöker. Bayat balık suya atılınca dibe batmaz, ortada veya yüzeye yakın bir yerde kalır.


52


abide şahsiyetler

RABİA’TÜL ADEVİYYE Derleyen: Gökhan ÖNDER Rabia’tül Adeviyye meydanı, Mısır’da ordunun katliamı ile başlayan direnişe sahne oldu. Peki her gün yeni bir habere konu, her metrekaresine Mısırlı direnişçilerin kanı dökülen o meydanın adını nereden aldığını biliyor musunuz? Mısır’da eylemlerin adresi olan Rabia dünyanın gündemine oturdu. Peki bu meydana adını veren Rabia’tül Adeviye kimdir? BÜYÜK HANIM EVLİYALARDAN Rabia’tül Adeviye tabiin (sahabeleri görüp onların sohbetinde bulunanlara verilen isim) devrinde yetişen büyük hanım evliyalardandır. Ailenin dördüncü çocuğu olduğundan ismini bu manaya gelen Rabia koydular. Rabia’tül Adeviyye genç bir kızken anne ve babası öldü, kız kardeşleri dağıldı. Basrada kıtlık baş göstermişti. O da bir ihtiyara hizmet etmeye başladı. Bir gece; ‘Ya Rabbi, biliyorsun ki benim arzum senin emirlerine uymaktır. Eğer iş benim elimde olsa sana ibadetten bir an geri kalmazdım, fakat ihtiyara hizmet ettiğim için sana gereği gibi ibadet edemiyorum’ derken efendisi bunları duydu ve onun nasıl bir kişi olduğunu anlayarak azat etti. ÖMRÜNÜ İLİM VE İBADETLE GEÇİRDİ Rabia’tül Adeviyye onun yanından ayrıldı. Bundan sonraki ömrünü ilim ve ibadet ile geçirdi. Günlerini sürekli ibadetle geçirirdi, geceleri de ibadet ederdi. Kefenini daima yanında taşır, namazını üzerinde kılardı. Kefenini yanına almadan gezdiğini, konuştuğunu kimse görmedi. İlk dönem sufi şairleri arasından en önemli isimlerden biri olan Rabia’nın İlahi aşk öğretisi kendisinden sonraki sufileri de önemli ölçüde etkilemiştir.

61

DİŞİ ASLAN RABİA Rabia yaşadıkları ve yaşadıklarına karşı hak duruşu sebebiyle “dişi aslan” olarak da anılır. Zamanın şeyhleri ve mürşitleri Rabiatül Adeviyye’yi ziyaret eder sohbet meclisleri oluştururlardı. Rabia’tül Adeviyye son derece tevekkül, sabır ve her türlü güzel ahlaka sahip, dünyaya değer vermeyen, Rabbinin rızasından başka bir şey düşünmeyen, gece ve gündüzünü ibadet ve tefekkürle geçiren, hayatı boyunca çok işkence ve eziyet görmesine rağmen sabreden, bir evliya olarak anılır. Rabia’tül Adeviye 752’de Kudüs civarında vefat etmiştir. HZ.RABİA-TÜL ADEVİYYE HAKKINDA DENİLİR Kİ... Bir gece namaz kılmak için seccadesini serer, namazını bitirdikten sonra şöyle bir duada bulunur; Ya rabbi, şu vakitte bir çok kimse uyudu, bir çoğu sevdiğine gitti, bende sana geldim, çünkü benim sevdiğim sensin. Sonra zikire başladı ve seccade üzerinde zikir çekerken uyuyakaldı. Bir hırsız girdi evine biraz sonra, bakındı sağına soluna, oldukça az ve eski eşyalarn olduğu fakir birinin eviymiş bu ev diye düşündü. Ama bir kaç parça eşya almadan çıkmak olmaz diye düşündü. Torbasına doldurduğu bir kaç parça eşya ile tam evden çıkacakken birde baktıki kapı yok! Az önce girdiği kapı hiç biryerde yoktu, her yer duvardı. Aldıklarını bıraktı ve tekrar çevresine baktı, kapı orada duruyordu. Tekrar torbasına doldurdu eşyaları ve tekrar baktı ki kapı yine yoktu! Bu işlemi tam üç kez tekrarladı. Tam o esnada duvarlar dalga dalga yarılarak dediki; Ey hırsız! Seven uyudu ama sevilen ayakta! Hırsız kelime-i şehadet getirerek müslüman olur.


Zahnärztin

Melikşah AYDOĞDU

Modern donanımlı muayenehanemizde ağız ve diş sağlığı ile ilgili her türlü tedaviyi hizmetinize sunuyoruz. Koruyucu ve estetik diş hekimliği yanısıra implant üstü protezler, kanal tedavileri, dolgular, diş eti sağlığı, çocuklar için diş bakımı ve tüm acil diş sorunlarınız için muayenehanemize başvurabilirsiniz.

Bickernstr. 76 ∙ 45889 Gelsenkirchen ∙ Tel.: 0209 87 77 87 ∙ Fax: 0209 800 82 58 E-Mail: zahnarztpraxis-aydogdu@gmx.de


kültür

yağlı güreş Derleyen: Harun ÖNDER

Y

ağlı güreş müsabakaları, izleyen açısından çok heyecan vericidir. Yeşil çayırdaki müsabakalar hiç kesintiye uğramaz. Her grupta yer alan güreşçiler, dalga dalga çayıra yayılırlar. Her dalgada çayır daha bir şenlenir. Bir başka dalga da çayıra ve gökyüzüne yayılır. Bu davulların ve zurnaların sesinden yayılan dalgadır. Yağlı güreş Cuma namazından sonra başlar. Güreşçiler er meydanına çıkmadan önce camide bir araya gelir. Kazanmak için edilen dualar da ahirete göç eden eski pehlivanlar da anılır. Cazgırlar, baharın gelişi ile birlikte, yeşil, çayırları; ‘pehlivan, pehlivan’ diye inletmeye başladığı andan itibaren, kıspetler giyilmiş, yağlanılmış ve er meydanına çıkmaya hazır hale gelmiş olunur. Ağalık, Altınkemer, Başpehlivanlık, Cazgır ve Duası, Er Meydanı, Davul-Zurna, Kıspet, Peşrev, Hakem Heyeti, Yağlanma ve Zembil Kırkpınar’ı yüzyıllar öncesinden bugüne bağlayan ve ruhunu oluşturan köklü ritüellerdir. Pehlivanların yeşil çayırlar üzerine ilk çıktıkları küçük yaşlardan itibaren, başarılı olmak için kuvvetten çok rakibine “saygı”yı öğrenmeleri gerektiği, yağlı güreşin ruhunu oluşturur.

63

Güreşin ritmini belirleyen de bu davul ve zurnalardan yayılan müziğin sesidir. Davul ve zurna bir anlamda güreşin temposunu belirler. Güreşlerin temposu biraz düştüğünde müziğin ritmi artar... Yağ ile ter birbirine karışır ve gözler yanar. Güneş kavurucudur. Bir günde belki 4-5 güreş yaparsın. Kıspetin içinde olmak zordur. Tüm bunlara katlandıran şey ise baş pehlivanlıktır. İşin ilginç tarafı ise, hiç bir sporda olmadığı kadar, yağlı güreşin tanımlanmış estetiğin dışında kendine özgü bir estetiği olduğudur.


Kapak Logo:


Hacivat: Yar bana bir eğlenceee! Karagöz: Sabah sabah bu ne velveleee! Hacivat: Bu pazar anneler günü, ne aldın hediyeee?.. Karagöz: Offf, telaşın bundan mı? Hacivat: E, telaşlanırım herhalde! Annelerimiz en değerli varlıklarımız. Karagöz: İlahi Hacı cavcav, annen sadece bir gün için mi değerli? Hacivat: Değil tabi ki Karagöz’üm! Peygamberimiz “Cennet annelerin ayağı altındadır.” demiyor mu? Karagöz: Biliyorum, işte ben de bu yüzden bir gün yetmez diyorum. Hacivat: Gel benim gönlümün eğlencesi!

65

Karagöz: Gelemem kokmuş çarşı işkembesi! Hacivat: Gel, gidip anne babamıza hal hatır soralım. Karagöz: Katırı ne yapacaksın Hacı cavcav? Hacivat: İlahi Karagöz’üm, katır demedim, ziyaret edip hatırlarını soralım dedim. Bak Karagöz’üm, biz küçükken babam derdi ki: “Evin reisi babadır ama dede ve ninenin de olduğu ailelerde, onların söz hakkı ve kararları önce gelir.” Bizim evde büyüklerin yanında daima terbiyeli davranılır, sık sık ziyaret edilip hatırları sorulurdu.


Karagöz: Hacivat, biz de büyüklerimizin yanına izin alarak girer, çıkardık. Büyüklerimizin sözlerini dikkatle dinler, izin almadan söze karışmazdık. Hacivat: Kardeşler de birbirine bağlıydı, birbirinin hakkına saygılıydı, öyle değil mi? Karagöz: Heh heh he… Hacivat: Neden güldün Karagöz’üm? Karagöz: Sizin ailenin istisnası sensin galiba. Sen konuşmaya başlayınca kimseye sıra gelmiyor. Hacivat’ım, sen bunları bırak da bana bir akıl ver hele! Bizim oğlan yine okulda kavga çıkarmış. Nasıl yola gelecek bu haylaz? Hacivat: Babasına çekmiş besbelli.

Karagöz: Ne dedin, anlamadım lapa tenceresi? Hacivat: Oğluna öğüt versen dedim, Karagöz’üm. Karagöz: Kulaklarını çektim keratanın, yine yola gelmedi. Hacivat: Öyle öğüt verilir mi Karagöz’ üm? Çekersin oğlunu kenaraa… Karagöz: Döversin evire çeviree!.. Hacivat: Olmaaz Karagöz’üm, dayak yok! Öğüt ver öğüt! Evlat insanın en büyük hazinesidir. Ne kadar güzel yetiştirirsek o kadar sevap olur. Karagöz: Haydi Hacı cavcav, çok gevezelik ettik. Anne ve babamızı ziyaret edip hayır dualarını alalım. Çocuklarımıza da güzel örnek olalım.

66


67


71


yerini çubuğun rt ö d , e d il are ve Bu şek ki 2 tane k n ri ti iş ğ e ıksın. öyle d n ortaya ç e g ç ü e n dört ta

KIYAMET ALAMETİ Nasreddin Hoca’ya sormuşlar: - Hocam, kıyametin alameti nedir? - Neme lazım, demiş Hoca. - Aman Hocam, demişler. Sen de “neme lazım” dersen kimden öğreneceğiz? - Neme lazım dedik ya, demiş Hoca. Herkes “neme lazım” derse işte bu kıyamet alametidir!

Evvel altı Elma yedi Sere sekiz Dere dokuz Ebe verdi iki koz Biri ala biri boz Haldır hudur Sen çık, Sen dur.


bizden

* Gas-, Wasser-, Heizungs-, Klima- und Solartechnik * Wartung und Instandhaltung von Feuerst채tten * Fachkraft f체r barrierefreies Bauen * Kontrollierte Wohnrauml체ftung * Erneuerbare Energie

15


mizah





KOLAY

ORTA

ZOR


Bären Apotheke Eczaci Hýdir Ateþ Bahnhofstr. 75 45879 Gelsenkirchen Her zaman hizmetinizde!

Sizin dilinizi konuþan Sizi Eczane! Tel: 0209 27 10 90 Fax: 0209 27 12 02 Hafta içi: 8:30-18:30 Cumartesi: 9:00-16:00

www.eczanemiz.de info@eczanemiz.de





Kiremitte GĂźveç NasÄąl YapÄąlÄąr? Eti az suda haĹ&#x;layÄąn, suyunu çekince 1 çay bardaÄ&#x;Äą tekrardan su ekleyin ve altÄąnÄą kapatÄąn. Biberleri, patlÄącanlarÄą ve patatesleri soyup iri kĂźpler Ĺ&#x;eklinde doÄ&#x;rayÄąn ve kÄązdÄąrÄąlmÄąĹ&#x; yaÄ&#x;da 5 dakika kadar kÄązartÄąn (tamamiyle piĹ&#x;meyecek). KÄązarttÄąÄ&#x;ÄąnÄąz sebzeleri kiremite koyun, Ăźzerine soÄ&#x;anlarÄą ve sarÄąmsaklarÄą yarÄąm halkalar Ĺ&#x;eklinde doÄ&#x;rayÄąn. Domateslerin kabuklarÄąnÄą soyup yemeklik doÄ&#x;rayÄąp tepsiye dĂśkĂźn. Son olarak damak zevkinize gĂśre baharatlayÄąn, eti suyuyla ilave edin ve harmanlayÄąn. En Ăźste 2 kaĹ&#x;Äąk tereyaÄ&#x;ÄąnÄą koyup 250 derecede Ăźzerleri kÄązarana kadar ortalama 30-40 dk piĹ&#x;irin.

Kiremi e Gßveç Malzeme Listesi

YarÄąm kg kuĹ&#x;baĹ&#x;Äą et (tercihen koyun eti) 2 adet patlÄącan 2 adet patates 2 orta boy kuru soÄ&#x;an 5 diĹ&#x; sarÄąmsak 4 adet domates 4 adet yeĹ&#x;il veya kÄąrmÄązÄą biber tuz - karabiber - kekik 2 kaĹ&#x;Äąk tereyaÄ&#x;Äą

Afiyet olsun!

80




ESMA YAZICI

Fachärztin für Frauenheilkunde und Geburtshilfe Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Grasreinerstraße 1 45879 Gelsenkirchen Tel: 0209 - 24127 Fax: 0209 - 24149 Wir sind für Sie da: Mo. – Di. Mi. Do. Fr.

8.00 – 12.00 Uhr 8.00 – 12.00 Uhr 9.00 – 13.00 Uhr 8.00 – 13.00 Uhr

Terminvereinbarung erbeten!

14.00 –18.00 Uhr 15.00 –19.00 Uhr


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.