Mahya Dergisi NRW1 Haziran 2014

Page 1

Sayı 67 | Haziran 2014 | Ücretsiz NRW1

DİTİB Aylık Dergi




İÇ İ N DE K İ L E R 03

BİZDEN 7 23 25

Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: Nasıl Bilirler Sizi? Ahmet TURGUT: Okuma Şuur(suzluğ)u

DİN 27 29 31

Bir Konu Bir Ayet: Müslüman Kimliğimiz Bir Hadis Bir Yorum: Bizi Tutan Oruç Ramazan Ayı Mübarel Ola

35

MESNEVİ’DEN HİKAYELER Aptal Kuşun Başına Gelenler

AİLE 37

Hayatınızın Kontrolü Sizde Mi?

39

ATA’MIZA DAİR

41

HİKMETLİ SÖZLER


GÜNCEL Ramazan Ayı Mübarek Ola

31

TARİH Osmanlı Kadınefendi Mimarisi

43

_SAĞLIK IPL Nedir? Gesundhaus

51 53

Kapak konusu - Sayfa 31

ABİDE ŞAHSİYETLER Kenan Sofuoğlu

59

KÜLTÜR Türbe

61

ÇOCUK

63

Türbe Sayfa 61

BULMACA

Yazar/Senaris

Kare Bulmaca Sudoku Çengel Bulmaca

71 73 75

Yemek Tarifi

80

San

Ahmet TURGUT Okuma Şuur(suzluğ)u Sayfa 27 Arapçadan girmiş b anat, dilimize

S

lime... Üzerinde uzlaşılmış genel g bir tanıma sahip değiliz. Lakin bili ki; zevk, haz, rağbet misali bileşenleri va Eskilerin diliyle zarafet ve letafet ister. B

04


künye

IMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstraße 16 90459 Nürnberg

Bankverbindung/Hesap Numarası Commerzbank Nürnberg IBAN: DE94 7604 0061 0540 7739 00 BIC: COBADEFFXXX

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de

YAYIN KURULU

GENEL KOORDİNATÖR Oğuz Yurtalan +49 (0)171 3583191 oguz.yurtalan@mahya.de WEB KOORDİNATÖRÜ Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de NRW Temsilcisi Orhan Arslanmirze +49 (0)176 84679965 orhan.a@mahya.de Türkiye/İstanbul Muhabiri Koray Kuşkuş +90 (0)554 5618244 koray.kuskus@mahya.de DAĞITIM SORUMLUSU Gökhan Önder +49 (0)176 70055077 goekhan.oender@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM/BASKI AddGraphic info@addgraphic.de Mahya Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazı ve ilanlardan yazı ve ilan sahipleri sorumludur.

05

Alptuğ Demir alptug.demir@mahya.de Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Mehmet Aznavuloğlu mehmet.aznavuloglu@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha N. Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de


06


bizden

Berat Kandili Mesajı 12 Haziran Perşembe gününü Cuma gününe bağlayan gece, üç ayların sonuncusu, her yıl gelişiyle pek çok güzelliğin yaşandığı rahmet, mağfiret ve arınma mevsimi Ramazan-ı Şerife adım adım yaklaştığımızın habercisi, kurtuluş, af ve arınma gecesi olan Berat Kandilini idrak ettik. Dini hayatımızda kandil olarak adlandırılan bu mübarek geceler, dünyanın koşuşturması içerisinde özünden uzaklaşan, varlık ve yaratılış gayesini unutup sonu gelmez emel ve hevesler peşinde koca bir ömrü heba eden bizlere, özümüze dönme ve kendimizi sorgulama, geçici olanla kalıcı olanı fark etme, kalp gözümüzü açma ve gönül dünyamızı temizleme fırsatı sunar. Bu mübarek geceler, Rabbimize, kendimize ve bütün insanlığa karşı sorumluluklarımızı hatırlatır, bu görevlerimizi ihmal edip etmediğimizi yeniden düşünme, tövbe ederek geçmişi affettirme, dua, azim ve kararlılıkla geleceği inşa etme imkânı sağlar. Berat gecesini değerlendirme imkânını bulan herkes, Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki; “De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39/53) müjdesinin farkına vararak, ümitlerini canlı tutmalı, bağışlama ve bağışlanma duygularını güçlendirmelidir. Böyle mübarek gün ve geceler, Kur’an-ı Kerim ile buluşma, Hz. Peygamber’in eskimez öğütlerine kulak verme ve O’nun sünneti ile hayat bulma fırsatlarıdır. Bu gece, Kur’an’ ın bizlere öğrettiği “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden (kaybe-

07

denlerden) oluruz.” (A’raf, 7/23) gibi dualarla ve Sevgili Peygamberimiz’in (sav) bu gece bolca yaptığı “Allah’ım! Azabından affına, gazabından rızana sığınıyorum, senden yine sana ilticâ ediyorum. Senin şanın yücedir. Sana yaptığım senayı, senin kendine yaptığın senaya denk bulmuyorum. Sana layık bir surette hamd etmekten acizim” (Müslim, Salat, 222/1090; İbn-i Mâce, Hadis no: 3841) duasıyla Yüce Rabbimiz’e yakarma zamanıdır. Bu duygu ve düşüncelerle; aziz milletimizin, gönül coğrafyamızdaki kardeşlerimizin, Almanya’da yaşayan Müslümanların ve bütün İslâm aleminin Berat Kandilini tebrik ediyorum. Berat gecemizin gerçek beratlarımıza vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Prof. Dr. İzzet ER DİTİB Genel Başkanı


08


bizden

DİTİB Irkçılık & Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu Bu sayfalarda siz değerli okuyucularımıza DİTİB’in ırkçılık ve ayrımcılığa karşı yaptığı çalışmaları, ırkçılık ve ayrımcılığın tanımını sunacagız. Daha fazla bilgi için http://www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de adresini ziyaret edebilrisiniz. Modern İslam düşmanlığının stratejik unsurları Müslüman düşmanlığı, üzerine farklı projeksiyonlar yapılan karmaşık bir düşman imajıyla çalışır. Buna paralel olarak söz konusu önyargılar empirik araştırmaların sonuclarına karşı neredeyse tamamen kayıtsız kalırlar. İslam düşmanlarının Emcke‘nin1 ifadesiyle çirkin stratejileri, artık onu temsil edenlerin kendilerini ‚aydınlanmanın savunucuları‘ ve / veya ‚liberal hakların ve değerlerin koruyucusu‘ olmakla övünmeleriyle ortaya çıkmaktadır. ‚Bu tarz İslam düşmanlığının içinde bulunduğu çelişki, tahammülsüz olduklarını tolerans adına ve kendilerinin reddettiği kültürel ve dini çoğulculuğu da „Müslümanlar İslam‘a ait çoğulculuğu reddediyor“ gerekçesiyle reddetmeleridir.‘2 Modern İslam düşmanlığının özünü oluşturan yeni bir çifte stratejiden bahsetmek mümkün. Bu strateji, bir taraftan Müslüman azınlığı hedef alırken diğer taraftan da Müslümanları zararsız diye savunan gayrimüslim çoğunluğa karşı cephe almaktadır. Bunu yaparken de bu tarz İslam düşmanlığının temsilcileri kendilerini aydınlanmacı olarak gösterip, gayrimüslim çoğunluğu da aydınlanmanın değerlerini reddeden bir dinin hem taraftarları hemde destekçileri olarak lanse ederek saf dışı bırakıyor olmalarıdır.3

09

Modern aşırı sağcıların da İslam düşmanlığı konusunu, kampanyaları için stratejik bir unsur olarak kullandıklarını da giderek artan oranda tespit etmek mümkündür. Bu arada söz konusu aşırı sağcı ve İslam düşmanı gruplar arasındaki sınırlar ‚sözlü transstratejilerle‘ giderek birbiriyle karışmaya başlamıştır. Bununla bağlantılı olarak, kimin ne söylediğini ortaya koymak da zorlaşmaktadır. Buradaki hedef, aşırı sağcı düşüncelerin toplumdaki genel kabulünü artırmaktır.4 Farklı araştırmaların da ortaya koyduğu gibi, İslam düşmanı ifadeler toplumun merkezine kadar ulaşmayı başarmıştır. Bu da aşırı sağın bilinçli olarak ‚politik mimikri –benzeşme‘ stratejisini seçtiğini gösterir. Özellikle internette çok sayıda İslam düşmanı metinler bulunması bundandır. Stratejik olarak bu metinler İslam‘ı eleştiren çıkışlardan, İslam ve Müslümanlarla ilgili önyargılı ifadelere ve dahası açık İslam düşmanlığına kadar geniş bir yelpazede yer almaktadır. Özellikle burada fazlasıyla kasıtlı provokasyonlarla çalışılır. Hepsinden önce açıkça ırkçı olan veya kasıtlı olarak provoke etmeyi ve onur kırmayı hedeşeyen resimler ve resim montajları kullanılır. Provokasyonların hedefinde çoğunlukla kadınlar, Peygamber Efendimiz ve Allah bulunur. Ayrıca metinlerin yorum fonksiyonlarıyla da İslam düşmanı başka aktörlere zemin hazırlanır ve onların yazdığı İslam düşmanı yorumlar silinmeyerek kullanılır. Diğer taraftan açıkça İslam düşmanı olmadığı anlaşılan aktörlerin de giderek Emcke‘nin tarif ettiği modern İslam düşmanlığının stra-


tejilerini kullandıkları gözlemlenmektedir. Bu bir taraftan İslam düşmanı söylemlere karşı herhangi bir toplumsal kınamanın olmayışından ve de İslam düşmanlığına ait unsurların, bilinçli yada bilinçsiz olarak bazı kişilerin kendi pozisyonunu desteklemeleri için kullanmalarından kaynaklanabilir. Bu durum, toplumda gelişen ve İslam düşmanı içeriklerin giderek günlük iletişime ve toplumun merkezine doğru ilerlediğinin ve tehlikeli bir alışkanlık sürecinin oluştuğunun işareti olabilir.

che in Deutschland: Gewalterfahrungen, Integration, Medienkonsum, Zweiter Bericht zum gemeinsamen Forschungsprojekt des Bundesministeriums des Innern und des KFN (Forschungsbericht Nr. 109), Hannover 2010, S. 111

Bkz. Emcke, Carolin: Der verdoppelte Haß der modernen Islamfeindlichkeit, in: Heitmeyer, Wilhelm (Hrsg.): Deutsche Zustände, Folge 9, Berlin 2010, S. 214 ff. 2 Emcke 2010: S. 217 3 Bkz. Emcke 2010, S. 220-221 4 Bkz. Baier, Dirk et al.: Kinder und Jugendli1

SESSİZ KALMA DİTİB IRKÇILIK & AYRIMCILIKLA MÜCADELE BÜROSU www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de 10


bizden

DİTİB NÜRNBERG

KÜLTÜR ŞÖLENİ DİTİB Nürnberg olarak düzenlediğimiz, on gün süren, on boyunca Türkiye’nin Nürnberg’de yaşandığı, geleneksel hâle gelen, Kuzey Bavyera’nın en büyük, Avrupa’nın sayılı organizelerinden olan Kültür Şölenimiz geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Türklerin yanısıra yoğun bir şekilde Almanların ve diğer milletlerden de insanların ilgi gösterdiği bu etkinliğimizde 70.000’i aşkın insanımız bir araya geldi. Hazırlıkların aylar öncesinden başlayan Kültür Şöleninde gelen ziyaretçiler gerek Türk Mutfağının eşsiz lezzetlerini tatmanın, gerek sahnede sunulan gösterileri ve konserleri izlemenin, gerek kurulan çocuk parkında çocukların eğlenmesinin, gerek ana çadırın içerisinde kurulan standlardan alış-veriş yapabilmenin ve gerek kültür çadırımızda bu yıl da Türk kültürünü daha yakından tanıma imkânı buldu ve kurulan şark köşesi ile çay bahçesinde kömürlü semaverlerde çaylarını, bol köpüklü Türk kahvelerini içip eş-dostla doya doya muhabbet edebilmenin zevkine eriştiler. Kadınlar Kolumuz aylar öncesinden başladı hazırlıklara... Mantıları büktüler, içli köfteleri hazırladılar, sarmaları sardılar... Onunla da bitmedi, şölen boyunca o sacların sıcağının karşısında en leziz gözlemeleri, katmerleri hazırlayıp bizlere sundular. Geçtiğimiz senelerde olduğu gibi bu sene de Kültür Şölenimizin en fazla ilgi gören bölümlerinden biri yine çocuk parkıydı. Cemiyetimiz spor kulübü SV Eyüp Sultan’ın, çocukların gönüllerince eğlenebilmeleri, ebe-

11

veynlerin de daha rahat hareket edebilmeleri için ellerinden geldiğince uğraş gösterdiler ve şölenimizin minik ziyaretçilerine unutamayacakları, eğlenceli anlar yaşattılar. Alman ziyaretçilerinin ise en fazla rağbet gösterdiği, ilgisini çektiği bölümlerden biri cami ziyaretlerinin yanısıra kültür çadırımızdaki kültürel sergilerdi. Gerek Türkiye’den gelen, her biri dalında uzman olan sanatkârlarımızın ve gerek Eğitim Merkezimiz bünyesinde faaliyet gösteren Ebru, Hat, Filografi ve Kaatı Sanatı Kurslarının eğitmenlerinin ve öğrencilerinin sergilediği, tanıttığı kültürel miraslarımız büyük ilgi gördü. Bu vesileyle Kültür Şölenimizin hazırlanıp sizlere sunulmasında, hazırlık aşamasından sonundaki toplama kısmına varana kadar az-çok, maddi-manevi-bedeni desteğini esirgemeyen, on gün boyunca bizi yalnız bırakmayıp, uzaktan-yakından şölenimize teşrif eden herkese bir kez daha teşekkür ederiz. Bu denli bir organizeyi sunabilmek elbette sponsorsuz olmaz. Bu bağlamda ana sponsorlarımız ZA-RA Markt’a, İstikbal Mobilya’ya, Business Reisen’e, Atlantik Döner’e, Medicon Apotheke’ye, KKH Kaufmännische Krankenkasse’ye, BKM Bausparkasse Mainz’a ve Ria Money Transfair’e desteklerinden ötürü şükranlarımızı sunar, çalışmalarında başarılarının devamını dileriz. Seneye, 13 - 17 Mayıs tarihleri arasında tekrar görüşmek dileğiyle diyor, sizleri şölenimizden karelerle başbaşa bırakıyoruz...


12


bizden

13


14


bizden

15


16


bizden

17


18


bizden

19


20


kezf覺 ramazan reklam



bizden

Nasıl Bilirler Sizi? Bedirhan GÖKÇE

Uzaktan yakından tüm tanıdıklarımızın bizde bir hatırası ya da yansıması var… Hatırladıkça özlediklerimizle hatırladıkça iğrendiklerimiz arasında bir yelpazede durur hepsi. Gördükçe sevindiklerimizle gördükçe kaçacak yer aradıklarımız gibi… Hep birilerini numaralandırırız hayatımızda, Ya ON numara insan deriz ya da BEŞ para etmez BİRİ…

AİLESİNDEN DOLAYI andıklarımız da cabası, İtten it düşer; babası ne ki oğlu ne olsun, anası ne ki danası ne olsun… Oysa kim annesini babasını seçebildi ki..! Ya Fiziksel özelliklerinden dolayı “anılanlar”, Şişko, kepçe kulak, kambur, sıska, pörtlek, bücür, topal, kör. Kim fiziksel kusuru olsun istedi ki…

Bir de yaftaladıklarımız var…

Peki biz nerde duruyoruz veya durduğumuz yerden nasıl görülüyoruz?

Arsız, hırsız, faşist, komünist, liboş, totoş, nonoş, kro, keko, burjuva.

Hiç düşündünüz mü sizi nasıl anıyor çevreniz…?

Mezhebinden, meşrebinden, memleketinden de tabii;

Hangi özelliğiniz sizi öne çıkaran “onların” gözünde?

Alevi, Sünni, A partili, B partili, Kürt, Laz, Ermeni, dinci…

Mesela;

Vicdan yapıp payelendirdiklerimiz de var elbet… Alevi ama mert, Kürt ama delikanlı, dinci ama çağdaş, Ermeni ama dürüst. Yani bizden değil ama İYİ.

23

Gördükçe kaçılan mısın? Adın geçtikçe sövülen mi? O iğrenilen sen olabilir misin? O beş para etmeyen? Ukala, şımarık, terbiyesiz, pinti, sahtekar, şişko, çiroz…


İnsan yapı olarak hep iyiye benzetir kendini, Öne çıkan iyi yanlarını iyi bilir ve canlı tutar çünkü… İtici gelen yanlarını, arkasından neler söylendiğini ise hiç bilmez, aslında bilmek de istemez. “İyi kızı mahalleli, kötü kızı anası över” misali belki de hep annemizin gözlerinden bakıyoruz kendimize… Hep annemizin güzel kızı/aslan oğlu olduğumuzdan olsa gerek, mahalleli ne der çok da umurumuzda değil…

Bu yüzden mi “insanı ya ANIsıyla ya da – bağışlayın- ANAsıyla anıyorlar? Çevremizde bulunan herkese bir kağıt verip “alınmayacağımız garantisini vererek” bizi eleştirmelerini isteseydik ve onlar da acımasızca “doğruyu ama sadece doğruyu” yazsalardı, ne yazarlardı dersiniz ? Belki de Can Yücel’in dediği gibi; “Nefret ettiklerimiz kadar kötüyüz, sevdiklerimiz kadar iyi” Ne dersin/siniz?

24


bizden Yazar/Senarist Ahmet Turgut’un kaleminden...

Okuma Şuur(suzluğ)u

Sanatçının Rabbi Ahmet TURGUT / Yazar - Senarist

“Bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur!..” anat, dilimize Arapçadan girmiş bir kelime... Üzerinde uzlaşılmış genel geçer Bu sözü ilk defa kim dillendirdi, bilemiyobir tanıma sahip değiliz. Lakin biliriz rum. Hatip karanlık ama muhataplar gayet ki; zevk, haz, rağbet misali bileşenleri vardır. belirgin. Aynı noktada takılıp kalanlar neEskilerin diliyle zarafet ve letafet ister. Bilinçdense hep ‘Bizim’kiler… li emekler ve sıra dışı tasavvurlar sayesinde Malumdur; ülkemizde harfleri tanıyabilme eserler verir. Göze, kulağa ve ille de gönülleyeteneği olanlar yüzde doksan küsurluk bir re hitap eder. çoğunluğa sahipler. Okuma eylemini tekrarlayabilenlerin oranıysa yerlerde sürünüyor. Birçoğumuz duymuştur. Peygamber EfendiAsıl dert çok daha vahim. Fiili okur-yazarlarımiz (s.a.v.) ashabıyla beraber yürürken bir mız bile okuduklarını kendilerine almakta hayvan leşiyle karşılaşır. “Dişlerine bakın, ne beceriksizler. Yeni bakışlar, pencereler, yokadar güzel!..” der. Yani doneyi sunar. Resrumlar zahmet istediğinden midir, ha bire min çirkin tarafına değil, hayvancağızın dişdışlanmakta. En sevilen yazılar/yazarlar ezlerine dikkat çeker. Çirkindeki güzeli gösberlerimizi tekrarlayan yargıları daha gür terir. sesle dile getirenler… Bilgiyi, kanaatleri veya zanları yinelemenin Şüphesiz ki; o diş ancak leşin içinde olunca adınıysa “muhafazakârlık” koymuşuz. Bu güzelliğiyle dikkat çeker. Kuyumcunun refleks ekseri olarak da yakın-uzak mazi algıönünden geçerken “Bakın, bembeyaz dişler mız ve değerler bütünümüzde ortaya gibi sıra sıra inciler var!...” demenin sanatsal çıkıyor. bir karşılığı yok... Oysa!.. Tarihi şekillendiren karakterleri “Hazret/KahNitekim tarih boyunca muteber bulunmuş raman” veya “Lâin/Hain” olarak fişlemekle yesanatçıların belki de en büyük gayesi bu tinmek ilkesiz nefsimizin bize attığı en büyük olagelmiştir. Onlar çirkinde bile mevcut gükazıklardan biri… zelliği bulup muhataplarının önüne serebi“Yaşasın! / Kahrolsun!” paradigmasıyla bakılen nadide şahsiyetlerdir. Günümüzde böylan bir mazinin bugüne dair değer veya hiklesi sanatkârları özler olduk. Zira sanatı ve met üretemediğine tanığız. Zor olan ama sanatçının neye hizmet ettiğini unutmuş başarılması gereken nokta, bu tarihi karakdurumdayız. terlerin misyonlarıyla yüzleşebilmek... Misal, Hitler’e küfretmenin onun gibi olmayı Sahi, sanatı itibariyle sanatçının Rabbi nedir? engelleyemediğinin şahidiyiz. Siyonistler

S

25

ellerine geçen ilk fırsatta on yıllar boyu küfrettikleri Hitler’e benzediler ve soykırımlar El-Musavvir olan Allah... işlediler, işlemekteler. Varlığı ve işleyişi hakkıyla tasvir eden... Halbuki en popüler kitap olan ve çoğunlukla Sûreti ve sîreti layığınca biçimlendiren... konu edindiği olaylar hakkında başka kayVe tüm tasarımların biricik sahibi olan Allah. naklarda alternatif bilgilerin yer almadığı Kuran-ı Kerim’in okurlarından başka bir isteSanatını Hakk’a amade kılmak derdindeki ği var. Onun vaaz ettiği tarih şuurunun merbir sanatçı bu İsm-i İlâhiye tecelligâh olmak kezinde kişilere salt sempati/antipati duyzorunda... mak yerine mananın içerdiği ibret-öğüt-delil öne çıkmakta. Peki, Allah Musavvir İsmi üzerinden ne yapBu yüzden Kitap mümkün olduğunca isim makta?.. zikretmez. “Nemrut, Firavun” derken bile şahBizim kıstaslarımıza göre “İyi” dediğimiz sı değil bir makamı yani konumu anlatır. Ebu şeyleri de biçimlendiriyor. Bizim kıstaslarıCehil’in adını bile anmaz. Zikredilen “Ebu Lemızın “Kötü” dediği şeyleri de... heb” bile bir isim değil yakıştırmadır aslında. Zira bahsedilen-eleştirilen şahsın kendisi deAyınıyla güzelliğe ve çirkinliğe de form veriğil onun ahlak(sızlığ)ıdır. Bu konuda Müslüyor. Tabii esere muhatap olan bizlerin bakımanların bir adım öteye giderek ikazların şıyla... “Beni-İsrail” üzerinden yer aldığı ayetleri “Dünyaperest İnsanlar” manasıyla yeniden Sanatçı bu yüzden Rabbin Musavvir ismiokuyabilmesi bile günümüze yığınla açılım ne hürmet edebildiği ölçüde sanatında sunmakta... derinlik kazanabilmekte... Namazlarında Tebbet Suresini okurken “Ebu Leheb” namlı birine beddua etmenin hikmePeki, her sanatçı imanlı mı olmalı?.. tini anlamayanlar, tarihte yaşayıp ölmüş bir Böylesi bir şart yok. Ama her sanatçı hakikainsana sebbetmenin huzuruyla dolabiliyortin aşkınlığını hissetmek zorunda. lar. Lakin her devrin Kitabında yer alan bu Sıradan bakışla algılananların hakikat olmaSûre, her ne hikmetse hiç mi hiç bize dokundığını idrak etmesi lazım ki; ideal olanı, mamaktadır? ütopya olanı ve rüyaya mukabil olanı takip Çuvaldızları, okları, mızrakları kendimize çeedebilsin. virmemek için ısrarla tarihteki kötüleri fişlemek; elbette aklımızın kirliliğinin de bir nişaİlk anda gördüğünü mutlak güzellik veya nesi... mutlak hakikat gibi algılarsa bu algısının Nefsinin hesapsızca isteyip canlar yaktığını,


hak-hukuk gözetmediğini fark etmek istemeyen kişiler tarihteki Yezid’e lanetler okumakla kendisini rahatlatabilir. Aynı durum profesyonel hainler olarak görülen Kûfeliler için de geçerli. Hikmetin ve Güzelliğin şiarı İmam Hüseyin’i terk edenlerin sadece kârzarar hesabı yapıp ilke yerine çıkarı tercih ettiklerini anlayabilseydik günlük yaşantımızdaki birçok nokta kendiliğinden değişecekti. Zira bizler de sürekli bu tür maslahatlar gözeterek hakkaniyet yerine menfaatlere yönelebiliyoruz. “Güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyuran Habibullah’ın uygulamalarına baktığımız zaman da Onun ‘günahkâr’ ile değil ‘günah’ ile mücadele ettiğini anlayabiliriz. Nitekim Mekke’yi fethettiği gün; örfe, şeriata her türlü hukuka göre Ebu Süfyan ve destekçilerini cezalandırabilecek durumdayken onları serbest bırakıp Kâbe’deki putları kırmayı tercih eden bir Nebi okumadık mı? Onun ahlakında müşrikleri değil şirki yok etmek vardı. Aynı duruşu Sıffin Savaşında Hz. Ali’de (K.V)’ de gördük. Kendi ordusu nehrin başındaydı ve çatışma süreci aylar sürdü. İstese -meşru ve mevcut Halifeye- asi olan Muaviye ve ordusuna üç-beş gün su vermeyi durdurur ve ardından nihai bir hücumla tüm düşmanlarını yok edebilirdi. Ama o, Muhammedî Ahlakın temsilcisi olduğu için düşmanlarını yok

etmek yerine onları iyi-doğru-güzel ve hayırlı olana çağırdı. Kılıç sahipleri kendi ordusunda da olsa, karşı tarafta da olsa, onları eğitmenin uğraşını verdi. Tarihi ve ille de Kutsal Kitabımızı ‘kişilerolaylar’ sığlığından ‘fikirler-değerler-hikmetler’ şuuruna çekebilirsek ve bunların oluşturduğu ahlakları birbirlerinden ayırt edebilirsek, hem fert olarak kendimizin hem de içinde bulunduğumuz toplumların güzelliklere açılışına şahit olabiliriz. Bu noktada kritik olan tanım “şuur”dur elbette. Lügatler bu kelimenin “arş” ile aynı kökten geldiğini söyler. Arş ise yüksekliği ve gölgeliği anlatır. Mecazen çadır için de kullanılır. Kişi için arş, vücudunun en yüksek noktası olsa gerek. “Kafa” diyorlar ona. Akletme, okuma ve okuduğunu idrak etme mahali… İlgili olanlar hemen hatırlayacaktır. Arş, istivagâhtır. Rahmân’ın istiva buyurduğu makam… Rahman Sûresinin hemen başında şöyle söylenir: “Rahmân, Kuran’ı öğretti. İnsanı yarattı, beyânı (kendisini ve hakikati ifade etme yeteneği) öğretti.” En yoğun ikazları; “Akletmiyor musunuz?.. İbret almıyor musunuz?” olan Kitap; çoğu zanların aksine ana söylem olarak ‘Allah’ı değil ‘İnsan’ı konu edinmekte. Döner döner yine okuruz. Bu kez ‘aklımızı ve beyânımızı O’nunla bina etmek’ niyetiyle!..

26


din

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

(Ruhen) ölü iken hayata kavuşturduğumuz ve insanlar arasında yolunu bulması için kendisine ışık tuttuğumuz kimse, hiç içinden çıkamayacağı derin karanlığın içine (gömülüp kalmış) biri gibi olur mu? (En’am, 122)

K

ur’an inananlarla inanmayanların hiç de bir olmadığını belirtir. Hem duygu, düşünce ve yaşayışlarının, hem de uhrevi hayatları itibarıyla akıbetlerinin temelden farklı olduğunu daima vurgular. Böylece müminin, mümin olma bilincini canlı tutmaya çalışarak kendi İslami kimliğine, manevi değerlerine sahip çıkmasını hedefler. İnsanları iman ve ahlak açısından mümin, münafık ve kâfir olarak üç kısma ayırır. Her birinin bu değerleri benimseyip benimsememeleri bakımından farklılıklarına işaret eder, sahip oldukları psikolojik hayata ilişkin bilgiler verir. Böylece dinî hayatı kabul edenlerle etmeyenler arasındaki farklılığı kalın çizgilerle ayırır. Tevhitte şirkte, duyguda düşüncede, sevgide düşmanlıkta, maddede ve manada, kısaca hayata bakış ve yaşayışın her alanında inananla inanmayan arasındaki farklılık belirgin bir şekilde ortaya konur. Bu konuya Kur’an’ da değişik vesilelerle temas edilir.

1927

Neticede mümine farklı oluşunun farkında olma şuuru kazandırılır. Her yönden kendine özgü manevi bir şahsiyet oluşturması, mümince benliğinin farkına varması, diğer benliklerle arasındaki ayrım noktalarının idrakinde olması sağlanır. Yukarıdaki ayet mealinde de görüldüğü üzere iman, ölümden sonra diriliş olarak ifade edilir. Bu sayede insan sadece hayat bulmuyor, aynı zamanda hidayetin aydınlığına gark oluyor. Ölümden sonra diriliş, canlanış, ne kadar farkklı ise, inkardan sonra hidayete ermek de o kadar farklıdır. Ölümün yüzü ne kadar korkutucu ve soğuksa, inkar da o kadar hissiz ve ürtkütücüdür. Çünkü inkarda eşya, insan ve bütün canlılar gezegene fırlatılmış anlamsız nesneler konumundadır. Oysa imanla bütün bunlar yerli yerini bulur, varlık düzenindeki değerine kavuşur. İnkarda eşya, kendi başına, varlığın bütününden kopmuş iken, imanda o, varlığın kaynağına bağlanır; tüm mahlukatla beraber manevi bir anlam kazanır. Yine inkarda eşya sessiz sedasız iken, imanda bütün varlık Yaratan’ı tesbih eder, O’na olan bağlılığını haykırır. Adeta koro halinde hep bir ağızdan O’nu yüceltme ve takdis bestesini terennüm eder.


İnkârda insan ufkunun daralması, sığlaşması, imanda ise insan idrakinin ötelere, ebediliklere açılması ve aydınlanması söz konusudur. İnkârda insan, bir adım ötesini göremezken, imanda idraki, ebediliklere açılır ve sonsuzluğun hayalleriyle yaşar. İnkârda insan, dünya materyalinin peşine düşüp onu aşamazken, imanda mananın derinlik ve enginliklerine açılır. İnkârda insanın zihnine üşüşen “ben neden yaratıldım, hayatın anlamı nedir, ölümden sonra durumum ne olacak, hakikat nedir, gibi sorular cevapsız kalırken, imanda bütün bu sorular karşılığını bulur; insanın önü aydınlanır, gönlü huzura erer. İnkârda hayat, bir muamma iken, imanda hayat bilinmezliklerin aydınlanması, şifrelerin çözülmesidir. İnkar, insanın şaşkınlığını ifade ederken iman, insanın istikametini tayin edip yola koyulmasıdır. İnkâr, insanın karasızlığını ve tedirginliğini ifade ederken, iman, insanın yönünü Allah çevirip teslimiyet zırhıyla O’na bağlanması, kopmaz bir kulpa yapışması demektir. İnkâr, varlığın özünden, kaynağından kopmayı, iman ise Yaratıcı ile bir ülfet bağı kurmayı, O’ndan ilham alıp güç devşirmeyi ifade eder. Mümin, kökleri yerde çakılı, dalları göklere uzanmış bir ağaç gibi iken, inkâr eden, kökü topraktan sökülmüş, karasız ve dayanıksız bir ağacın durumuna benzer. Mümin, her gün tazelenmeyi, gürbüzleşip meyve vermeyi, inkârcı ise, meyvesiz bir ağaç gibi verimsiz ve ürünsüz kalmayı ifade eder.

Mümin olanla olmayan arasındaki fark, alem içindeki yerini bilenle bilmeyen arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü birisi, geceler boyunca namazda secde ederek yaut ayakta durarak kendini ibadete adayan, ahiretini gözeten, Rabbinin rahmetini dileyen kimse iken, diğeri bu hasletlerden nasibi olmayan biridir. Yine mümin olmayanla mümin arasındaki fark, zifiri karanlık ile aydınlık, ölü ile diri, âma ile gören, serinletici gölge ile yakıcı sıcak, sağır ile işiten arasındaki fark kadar büyüktür. Zira birisi, Allah’ın yolundan alıkoymak için çırpınan ve bu yolu eğri göstermeye çalışan, ahireti yok sayan, Hakkı işitme yetilerini kullanmayan, görmek ve fark etmek istemeyen kimsedir. Diğeri ise gerçek imana erişen, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan ve Rabbine alçak gönüllülükle boyun eğen kimsedir. Bunlar, aynı zamanda cennetlik olan, orada yerleşip sonsuza kadar yaşayacak olan kimselerdir. Çünkü onlar, hayatları boyunca duyguda, düşüncede, sevmede, düşmanlıkta, ferdi ve sosyal hayatlarında Allah’ın boyası ile boyanma gayreti içerisinde olmuşlardır.

MÜMİN OLMAYANLA MÜMİN ARASINDAKİ FARK, ÖLÜ İLE DİRİ ARASINDAKİ FARK GİBİDİR!

28 24


en sevgili Prof. Dr. İ. Hakkı Ünal Din İşleri Yliksek Kurulu Üyesi

Bizi Tutan Oruç Ebu Hureyre (r.a.)’den nakledilen bir hadis-i şerifte Allah Rasulü (s.a.s.) şöylebuyurmuştur: “Oruç, sadece yeme-içmeyi terk etmek değil, boş laf ve kötü sözden de uzak durmaktır. Şayet biri sana, kötü söz söyler ve kaba davranırsa ‘ben oruçluyum’ de.” (Beyhaki, es-Sünenü’l-Kübrâ, 4/ 444)

Sözlükte, “bir şeyden uzak durmak”, “bir şeye karşı kendini tutmak” anlamına gelen “siyam” kelimesi, hadis metninde bu anlamı öne cikanlarak kullanılmış ve sadece yeme-içmeden uzak durmanın (eş-siyamu mine’l-ekl ve’s-sürb) oruç için yeterli olmadığı, gerçek bir oruç için boş laf ve kötü sözden de uzak kalınması (eş-siyamu mine’l-lağv ve’r-refes) gerektiği vurgulanmıştır. Her ne kadar fıkıh kitaplanmızda oruç, “tan yerinin ağarmasından güneş batımına kadar, kişinin yeme-içme ve cinsel ilişkiden uzak durması olarak tanımlamışsa da”, ilgili bazı hadisler dikkate alınınca bunlann âdeta asgari şart olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin, sevgili Peygamberimiz’in, “yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı terk etmeyen kimsenin yemesini-igmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” (Buharı, Savm, 8) hadisi, oruç ibadetinin hakkıyla eda edilebilmesi için daha nelerin gerekli olduğunu bize hatırlatmaktadır. İslam dini, diğer ibadetlerde olduğu gibi oruç ibadetinde de, Allah’a yakınlaşma ve O’nun nzasını kazanma niyet ve amacının yanında, bunlann getirisi olan ahlakç güzelliğe ve olgunluğa ulaşma hedefine de büyük önem vermiş, ilahi rızanın ancak böyle elde edilebileceğini bildirmiştir. “şüphesiz namaz, insanı ahlaksızlık ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebut, 45) buyuran Cenab-ı Hak da; “oruç koruyucudur. Biriniz oruçlu olduğunuz zaman, çirkin söz söylemesin ve kabalık yapmasın...” (Ebu Davud, Siyâm, 25) diyen Allah Rasulu de aynı hedefe işaret etmişlerdir. Orucun farziyetini gösteren Bakara suresinin 183. ayetinde de, “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sakınasınız diye, size de oruç farz kılındı.” buyrularak, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ederek, kötülüklerden sakınma (ittikâ) hususu, oruç emrinin temel hikmeti olarak gösterilmiştir. Nefis tezkiyesi, yani, kişinin kendini kötülüklerden arındırması açışından bedenin zekâtı sayılan oruç, yılın bir ayında, günün belirli bir süresinde, dünyevı ihtiyağ ve zevklerin bir kısmından uzak kalınarak gerçekleştirilen bir alıştırmadır. İnsanın en gök yoğunlaştığı ve olguyu kaçırdığı yeme-içme ve şehevi arzuların disiplin altına alınmasıyla,

29


her şeyin bedenden ibaret olmadığı, dengeli bir hayatın ancak, bedeni ihtiyaçların yanı sıra ruhi melekelerin ve buna bağlı yüce duyguların aktif hale getirilmesiyle sürdürülebileceği anlaşılmış olur. Kendi iradesiyle helal olan şeylerden uzak kalabilen insan, haram olanlara hiç yaklaşılmaması gerektiği bilinci ve iradesini güçlendirir. Gerektiğinde meşru bedeni ihtiyaçlarına belirli bir süre oruç tutturabildiği gibi, nefsin ihtiyaç gibi sunduğu, dedikodu, gıybet, yalan, çirkin söz gibi kötü vasıflara sürekli oruç tutturması gerçeğini kavramış olur. Oruç tutan insan bir yandan sahip olduğu nimetlerin kıymetini idrak ederken, diğer yandan bu nimetlerden yoksun olan muhtaçların durumunu daha iyi anlayarak, toplum içinde kendisine düşen görevlerin farkına varır. Böylece, yardımlaşma, paylaşma, fedakârlık, dayanışma gibi erdemleri yaşama fırsat ve zevkine kavuşur. Bir yandan namaz, oruç gibi bireysel ibadetlerini yerine getirmenin manevi hazzını tadarken diğer yandan hemcinslerine karşı toplumsal görevlerini yerine getirmenin ve onlarla bu mübarek ayın kazandırdığı ortak duygu ve heyecanı paylaşmanın sevincini yaşar. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çeken sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Bu ayda cennet kapılan açılır, cehennem kapıları kapanır, Tuttuğumuz oruçlar, şeytanlar bağlanır. Ramazanın sonuna kadar her gece bir münâdî, bizi kötü iş ve davra“ey iyilik isteyen, haydi koş. Ey kötülük isteyen, kötülüğü bırak,” diye nışlardan tutup çevirseslenir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/411) medikçe, bize diğer Evet ramazan, iyilik sahiplerine kucağını ve cennetin kapılarını açan, insanlarla paylaşacakötüler için şeytanları bağlayıp cehennem kapılarını kapatarak fırsat ğımız güzel hasletler kazandırmadıkça, sunan kutlu bir aydır. Bu fırsatı iyi değerlendirerek hayatını düzene sokan insanın, bu manevi doygunluğu sürekli kılması kendi elindedir. Ramazan, gün boyu, Her yıl tekrar eden ramazanlar, daha önce fırsatı kaçırmış olanlara her iftar soframızın hazırlığı ve yiyeceğimiz şeye yeniden başlama imkâni sunmakta, zarardan samimiyetle dönenler için ömrün tamamını kâra çevirme şansını tanımaktadır. Onun nefis yiyeceklerin düşüyle geçireceğimiz için Peygamber Efendimiz, “Ramazan orucunu inançla ve karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek tutan kimsenin geçmiş günahları bağış- bir diyet programına dönüşecektir. lanır.” (Buharı, iman, 27) buyurmuştur. Orucun hikmeti insanı dayanamayacağı bir sıkıntıya sokmak değil, aç-susuz ve yoksul insanların halini anlayıp sıkıntılarına çare olmayı sağlamaktır. İnsanı ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılan Yüce Allah, oruç ayetlerinin sonunda hastaya ve yolcuya sağlanan kolaylıkları belirttikten sonra “Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez.” (Bakara, 185) buyurarak, muradının kullarına zorluk çektirmek olmadığını beyan etmiştir. Dolayısıyla orucu sadece belli bir süre aç-susuz kalmaya indirgeyerek, akşama kadar katlanılan mahrumiyetlerin acısını çıkartırcasına mükellef iftar sofraları için büyük masraflar yapıp, yaniıbaşındaki insanların ihtiyacını görmeyen kimseler bu ibadetin anlamını kavramamış demektir.

30


din

Cenab-ı Hak, mekânları farklı yarattığı gibi, zamanları da farklı olarak halk etmiştir. Yeryüzünde en kutsal mekân Kabe’dir. Ayların en kıymetlisi de Ramazan ayı´dır. Çünkü; Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ayda inmeye başlamıştır, oruç ibadeti bu aya mahsus bir ibadettir, teravih namazı bu ayın sünnetlerindendir, “bin aydan daha hayırlı” olduğu Kur’an-ı Kerim’de bildirilen “Kadir Gecesi” bu ayın içindedir, sadaka-i fıtır, yani fitre, fakirlere bu ayda verilmektedir, hayır duyguları bu ayda doruk noktaya ulaşır, iftar sofraları bu ayda kurulur, yoksullar – kimsesizler daha çok bu ayda yedirilir, içirilir, sevindirilir.

31

Allah´u Teala bu ayın faziletini şöyle açıklamaktadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an-ın indirildiği aydır. Öyleyse sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.” Peygamber Efendimiz de: “Ramazan ayının evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluştur” buyurmaktadır. Ramazan ayı, Allah’ın görünmez semalarından gelip, ümmet bahçelerine, feyiz ve bereketlerle dökülen rahmet ve saadet bulutudur. Ramazan ayı, hasta gönüllere şifa veren, kurumuş vicdanlara hayat iksiri bahşeden, pörsümüş kalplere canlılık kazandıran mübarek bir aydır. Ramazan ayı, zenginle fakirin kaynaştığı, dargın ve kırgınların kucaklaştığı, küslerin barıştığı, hayırseverlerin yarıştığı, diğergamlığın zirveye ulaştığı sosyal boyutlu bir aydır. Sevgili Peygamberimiz : “Recep Allah’ın, Şaban benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır” buyuruyor. Bu nedenle bu ayı müminlerin çok iyi değerlendirmesi gerekmektedir. O halde Ramazan nasıl değerlendirilmeli? Ramazan’da bu aya özel bir vecibe olan oruçlar ihmal edilmemelidir. Çünkü oruç, ibadetlerin en önemlilerinden birisidir. Maddi ve manevi birçok faydaları vardır. Sevabı pek çoktur. Bir Hadis-i kutside yüce Rabbimiz şöyle buyurur : “Oruç benim içindir. Onun sevabını da ancak ben veririm.” Sevgili


Peygamberimiz de: “Bir kimse inanarak, sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmişte işlediği günahları bağışlanır” buyurarak bizleri oruç tutmaya teşvik etmektedir. Ramazan’da akşamları teravih namazları kılmaya özen gösterilmelidir. Zira teravih namazı bu aya mahsus bir sünnettir. Günahların affına vesile olacağını Hz. Peygamberimiz haber veriyor ve şöyle buyuruyor: “Bir kimse inanarak,sevabını da Allah’tan bekleyerek ramazan gecelerini teravih kılarak ihya ederse, geçmiş günahları mağfiret olunur.” Bu ayda inmeye başlayan Kur’an-ı Kerim çokça okunmalıdır. Meal ve tefsirlerini incelenerek anlamaya çalışılmalıdır, uygulamaya çaba gösterilmelidir. Kur’an okumak sevaptır. Anlamak ve uygulamak ise daha çok sevaptır. Çünkü Kur’an-ı Kerim anlaşılıp tatbik edilmek üzere gönderilmiştir. Onu anlamak hayatımıza ışık tutacak ve yön verecektir. Ramazan ayında fakirler doyurulmalı, yoksullar giydirilmeli, kimsesizler sevindirilmeli, zekat ve fitreler ihmal edilmemeli, büyükler ziyaret edilmeli, sıla-ı rahimde bulunulmalı-

dır. Birlik ve beraberlik içinde olunmalı, iftar sofralarında ve iftar saatlerinde dualar edilmelidir. Duaların kabul, tövbelerin makbul olduğu bu ayda hatalar ve isyanlar hatırlanarak affı için Allah’a yalvarılmalıdır. Zira Ramazan gecelerinde Cenab-ı Hakkın binlerce, milyonlarca günahkârı affedeceğini Peygamberimiz bize müjdelemiştir. Yine sevgili Peygamberimiz: “Sahur yapınız, çünkü sahurda bereket vardır.”buyurduğuna göre sahura kalkılmalıdır. Sahur seher vaktidir. Bu vakit Allah’ın kullarına rahmetiyle tecelli ettiği zamandır. Hâsılı, baştanbaşa rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı olan Ramazan ayı iyi değerlendirilmelidir. Bir gün Peygamberimiz, hutbe okumak için mimbere çıkarken, 1. 2. ve 3. basamakların her birinde arka arkaya “Amin” demişlerdir. Ashab-ı Kiram sebebini sormuşlar, o da şöyle cevaplandırmıştır: “Mimbere çıkarken Cebrail bana geldi birinci basamakta: “Ya Muhammed! Ana – Babasının sağlığında onlara yetişip te onları memnun edemeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün” dedi.

32


din Ben de : “Amin” dedim. İkinci basamakta: “Ya Muhammed! Yanında senin ismin anıldığı halde selatu selam getirmeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün” dedi. Ben de: “Amin” dedim. Üçüncü basamakta: “Ramazan ayına yetişip de, onu ihya edemeyip, mağfirete nail olmayan kimsenin burnu yerlerde sürünsün” dedi. Ben de . “Amin” dedim” buyurmuşlardır. Bunun için: Ramazan’dan azami ölçüde yararlanmaya çalışalım. Huzur içinde geçireceğimiz, ibadetle değerlendireceğimiz, maddi – manevi dayanışma ile sosyal hayatımızı düzenleyeceğimiz bu ay hepimize mübarek olsun. Kalplerimiz nurla dolsun. Gönüllerimiz şifa bulsun. Oruçlarımız manevi hastalıklarımıza deva olsun. Bu ayın sonunda elde edeceğimiz tüm kazaniımlarımızla birlikte bayramı ihya edebilmeyi Allah cümlemize nasip eylesin inşallah. Hicret öncesi, Medinelilerin iki bayramı vardı. Bu bayramlarda onların sevinçle eğlendiklerini gören Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “Allah size bu iki bayramınıza bedel olarak daha hayırlısını; Ramazan ve Kurban Bayramını lütfetmiştir” buyurmuştur. Böylece müslümanlar o günden bu güne, onbeş asırdan beri Ramazan ve Kurban Bayramlarını ibadet neşesi, sevinç ve huzurla kutlamaktadırlar. Ramazan ayı boyunca bir ve beraber olmanın en güzel örneklerini yaşadık. İyiliklere, güzelliklere doğru yürüyüşümüzü hızlandırdık. Takva elbisesini kuşandık oruçlarımızla. Bir verdik bin kazandık sadaka ve zekâtlarımızla. Cıvıl cıvıl çocuk sesleri arasında teravihleri kıldık. Salavât ve tekbirlerle mabetlerimizin ruhuna ruh kattık. Sofralarımızda yetimlere, gariplere yer açtık, ilahi rahmeti celbedenler zümresine katıldık. Kul olduğumuzu bir kez daha hatırladık, geçmişin ve bugünün

33

muhasebesini yaptık, tövbe ettik, af diledik, Rabbimize sığındık. İç dünyamızdan başlayarak sevgi ve huzuru dalga dalga ailemize ve topluma yaymanın, birbirimizi kardeş bilerek daha çok gözetmenin vaktidir bayram... Öksüzleri sevindirmenin, dargınları barıştırmanın ve birbirimizin gönlüne girmenin vaktidir bayram... İnsan oluşumuzu iliklerimize kadar hissettiğimiz kutlu bir zaman dilimidir bayram... Kalabalıklar içinde “yalnızlık” ve “terkedilmişlik” hissine kapılmış kırık gönüllere “yalnız değilsiniz” mesajını verme vaktidir bayram... Birbirimizden kaçış anı değil, birbirimize yakınlaşma, gönlümüzü birbirimize açma, sevinçleri büyütme mevsimidir bayram. Öyleyse geliniz; önce kendi yüreklerimizi bir sevinç yumağı hâline getirelim bu bayramda. Varlık sebebimiz olan anne ve babalarımızın gönüllerini şad edelim ve onların hayır dualarını alalım sonra. Hayatın bütün ağırlığını paylaştığımız çileli eşlerimizin yüzünü güldürelim. Evlerimizin canlı bayramları olan çocuklarımızı sevindirelim ve bayram coşkusuyla tanıştıralım... Gelin; gönüllerin ağır yükü olan küskünlüklere son verelim. Selamlaşarak, kucaklaşarak, ziyaretleşerek, ikramda bulunarak, bütün akrabaların, bütün komşuların gözlerine sevinç taşıyalım... Gelin; evine bayram uğramayanlar varsa biz uğrayalım. Öksüz ve yetimlerin, kimsesiz ve ihtiyaç sahiplerinin yüzlerinin gülmesine ve ümitlerinin yeşermesine vesile olalım. Bizimle bayram sevincine katılamayan, hapishane ve hastane köşelerinde, düşkünler yurdunda bulunan vatandaşlarımızı ziyaret edip gönüllerini alalım. Bayram neşedir, bayram sevinçtir… Hakkın bizden razı olduğu bayramlar adeta bir dünya cennetidir. Ramazan şuuruyla yaşayacağımız bir hayatın ahiretinin bayram olacağını şu ayeti kerimeyle müjdeliyor Rabbimiz: “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip de,


sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size dünyada iken vadedilmekte olan cennetle sevinin!”2 Bu hissiyatla bayramınızı tebrik ediyor, bayramın hepimize, insanlık âlemine hayırlar getirmesini Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.


mesneviden öğütler

Aptal Kusun Basına Gelenler 5

5

Aptal bir kuş bir çayırlığa gitti. Orada bir avcı tuzak kurmuş otların arasına gizlenmiş bekliyor. du. Kuçcağız gelerek onun etrafında dolaşmaya başladı, adamın böyle yapraklara sarınması tuhafına gitti. - “Sen kimsin? Neden böyle yeşiller giyinmişsin, böyle tenha bir yerde bekliyorsun, vahşi hayvanlardan korkmuyor musun?” diye sordu. Adam : - “Ben bir zahidim. Dünyadan elimi, eteğimi çektim, böyle tenha bir yerde; otlarla yapraklara belenerek kanaat edip gidiyorum.” dedi. Kuş adama bir çok soru sordu adam da ona cevaplar verdi. Nihayet kuşcağız o buğday tanelerini gördü. - “Bunlar kimindir?” dedi. Adam : - “Bunlar bana kimsesi olmayan bir yetimin emanetidir.” dedi. Kuş : - “Çok açım müsaade edersen bunlardan yiyip karnımı doyurayım, çünkü benim zaruretim var zaruri hallerde de leş yemek bile mübah olur.” dedi. Adam : - “Bu buğdayları bana, beni emin bildikleri için emanet ettiler, yetim malı helal olmaz.” dedi. Kuş çok açtı : - “Ey zahit kişi müsaade et de şu buğdaydan yiyeyim, karnımı doyurayım.” dedi. - “Zaruret hakkında kendine bir fetva uydurdun, eğer gerçekten öyle suçlu olursun, hatta zaruretin bile olsa çekinmen, haramdan sakınman daha iyidir.” dedi. Kuşun artık dayanmaya takati kalmamıştı, büyük bir iştahla buğdaylara hücum etti, onları yemeğe başladı. Başladı başlamasına lakin tuzağa da yakalandı. Kurtulmak için çırpınırken kendi kendine : - “Sahtekarların, yalancıların efsunlarına kananın hali böyle olur.” diyordu. Bunu duyan adam : - “Hayır öyle değil, haksız yere yetim malını yiyen, gözlerini hırs bürümüşlerin layığı budur.” dedi.

35



aile

37


38


atamıza dair

Atatürk’e göre İslâm dini; en son ve en mükemmel dindir; son din olmasının nedeni de budur. O; “Din vardır ve lazımdır”, “Dinime; gerçeğin kendisine nasıl inanıyorsam, öyle inanıyorum” diyordu. Yanlış olan ise; bu ilâhî müessesenin, din adına beşeri müdahalelerle dar kalıplara hapsedilip boğulmasıydı. Bu sebeple saltanat ve hilafeti kaldırdı, Şer’iye ve Evkaf Vekâletini lağvederek yerine 3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı kanunla Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdu.

B

Din, Bilim veKahramanlar Uygarl›k Işığında Zinciri Atatürk’ü ve Anlamak Atatürk*

Kemal Atatürk; Türk milletinin, Kur’an’ı ve İslâm’ı üyükanlamasını ‹ngiliz filozofuve Thomas Cariyle, kurtulmasını dünya tariiyi okuyup cehaletten hinin konusunu “Kahramanlar›n Hayat›” olarak çok istiyordu. Aydınlanma ve kalkınmanın gerçekilan etmifltir. Gerçekten de dünyada milyarlarca leşebilmesi için, bu şarttı. Sırf bu amaçla; Kur’an’ı insan, yaflam›flt›r, türlü hadiselerde roller alm›flt›r; ilk kezfakat Türkçe’ye çevirtip bastırdı ve ücretsiz sadece say›l› insanlar “tarih” denilen temel olarak ildağıttırdı (1927). Merhum Elmalılı Muhammed min konusu olabilmifltir. Hamdi Yazır’a, Hak Dini Kur’an Dili adıyla Kur’an’ın Toprak, insan ve kültür arz üzerinde ortaya ç›kbilimsel yaptırdı, olarak halka m›fl çevirisini medeniyetleri do¤uranücretsiz üç ana unsurdur. Bun- dağıttırdı Sağlam hadislerin; SahihiherhalBuhari lara(1936). bir dördüncüsünü eklemek gerekirse ola¤anüstü ifllerve baflaran “kahra- yapadıyladeAhmed Naim Kamilinsanlar Miras’aolan çevirisini manlar›” eklemek gerekir. halde kimdir kahratırdı, yine aynı şekilde halkafiuücretsiz dağıtılmasını man? sağladı (1932). Osmanlı devrinde; baştan sona, ankimsenin kald›ramad›¤› yükü kald›r- hutlamı hiçKahraman, bilinmeden okunup dinlenen Arapça talip zoru seçmifl(1932). kiflidir. belerimaya Türkçe’ye çevirtti Kahraman, herkesin haks›zl›k, adaletsizlik ve zulüm karfl›s›nda yerde, mukabil olarak Atatürk; deha sahibisustu¤u bir asker olduğu kadar, büyük sesini yükselten bir düşünür ve fikirinsand›r. adamıdır. Aynı zaman da O; insan ve cilt millet hayat›n›n bulma yüzlerce,Kahraman, hatta binlerce kitabı şerhson düşerek noktas›nda ç›k›p küçük “Hayatta hayat k›v›lc›m›n› okuyacak kadarortaya bilime düşkün, en hakiki ateflleyip tarihi intikali sa¤layan adamd›r. mürşit ilimdir” vecizesini söyleyecek kadar gerçekçi idi. Kahraman, toplumun menfaatini her türlü ferdî haklar›n›n önünde tutan, madden manen kendisi-

ni daima fedakarl›¤a mecbur hisseden flahsiyettir. Atatürk’e göre, iki şey asla işgal altında olamazdı; Kahraman, hiç kimsenin do¤ruyu söyleyemedivatan toprağı ve insan beyni... ¤i birincisini yerde, do¤ruyu hayk›rabilen, aleyhine bile olsakayÇünkü kaybeden “ulusal”, ikincisini gerçe¤i bildiren, kimsenin do¤ruluk yönünde bafl›beden de “bilimsel” bağımsızlığını yitirmiş olurdu. n› kald›rmaya yeltenemedi¤i yerde flecaatini gösBöyle olunca, ülke ve onun çocukları; önce bireysel özgürlüğünü, ardı ndan da yaratıcılık ve üreti* Yard.Doç.Dr. Refik TURAN, Diyanet Gazetesi, Say›: 369 (Kas›m s. 17. ciliğini1989), kaybetmiş olurlardı. Bundan böyle bir konuşması nda; “Bağımsızlık benim karakterimdir” doğumunun 40 demişti. diğer konuşmasında da; “Cumhuriyet; 125. Bir yılı anısına atatürk aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür genç nesiller ister” özdeyişini söylemişti. Çünkü özgürlüğün öldüğü

39

14

doğumunun

125. yılı anısına

atatürk

Kahraman, herkesin haks›zl›k, adaletsizlik ve zulüm karfl›s›nda sustu¤u yerde, mukabil olarak sesini yükselten insand›r. Düvel-i Muazzamaca (Büyük Devletlerce) hayatiyetine son verme karar› ile sald›r›ya u¤rayan Devletimizin can çekiflme noktas›nda ortaya ç›kan ve 10 Kas›m’da milletçe Küçük Mustafa ö¤renim ça¤›na gelince Haf›z Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinan›lan Gazi Mustafa Kemal de ö¤renime bafllad›, sonra babas›n›n iste¤iyle fiemsi Efendi Mektebi’ne geçti. Bu s›rada babas›n› kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftli¤i’nde day›s›n›n yan›nda kald›ktan sonra SeAtatürk askeri kahramanl›k lânik’e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüfltiyesi’ne kaydoldu. K›sa bir süre sonra 1893zincirinin y›l›nda Askeri Rüfltiyeye girdi.halkas›n› Bu okulda Matematik ö¤retmeni Mustafa Bey, ö¤son teflkil rencisinin ad›na “Kemal”i ilâve etti. 1896-1899 y›llar›nda Manast›r Askeri ‹dâdisini bitirip, ‹stanbul’da Harp Okulunda ö¤renime bafllad›. 1902 y›l›nda Te¤men rütbesiyle mezun oleder. du. Harp Akademisi’ne devam etti. 11 Ocak 1905’te Yüzbafl› rütbesiyle akademiyi tamamlad›. 1905-1907 y›llar› aras›nda fiam’da 5. Ordu emrinde görev yapt›. 1907’de Kola¤as› (K›demli Yüzbafl›) oldu. Manast›r’a III. Ordu’ya atand›. 19 Nisan 1909’da ‹stanbul’a giren Hareket Ordusu’nda Kurmay Baflkan› olarak görev ald›. 1910 y›l›nda Fransa’ya gönderildi. Picardie Manevralar›’na kat›ld›. 1911 y›l›nda ‹stanbul’da Genel Kurmay Baflkanl›¤› emrinde çal›flmaya bafllad›. 1911 y›l›nda ‹talyanlar›n Trablusgarp’a hücumu ile bafllayan savaflta, Mustafa Kemal bir grup arkadafl›yla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev ald›. 22 Aral›k 1911’de ‹talyanlara karfl› Tobruk Savafl›n› kazand›. 6 Mart 1912’de Derne Komutanl›¤›na getirildi. Ekim 1912’de Balkan Savafl› bafllay›nca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolay›r’daki birliklerle savafla kat›ld›. Dimetoka ve Edirne’nin geri al›n›fl›nda büyük hizmetleri görüldü. 1913 y›l›nda Sofya Ateflemiliterli¤ine atand›. Bu görevde iken 1914 y›l›nda Yarbayl›¤a yükseldi. Ateflemiliterlik görevi Ocak 1915’te sona erdi. Bu s›rada I. Dünya Savafl› bafllam›fl, Osmanl› ‹mparatorlu¤u savafla girmek zorunda kalm›flt›. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirda¤’da görevlendirildi.


yerde bilim bitmez. İslâm ülkelerinin bugün dahi ilerleyip kalkınamamasının altında, hür düşünce olgusunun tam olarak gelişememişliği yatmaktadır. Atatürk’ün; bizi çağdaş uygarlık düzeyine çağırması ve bu uğurda bir dizi inkılâplar gerçekleştirmiş olması, kuşkusuz O’nun; Batı’ ya ve Batılılar’a duyduğu kuru bir hayranlıktan kaynaklanmıyordu. Bu; varlığın doğal bir akışı ve tarihimizin en isabet li kararıydı. Çünkü, uygarlık güneşi Batı’nın üzerindeydi. Bundan böyle; Asrı-ı Saadette kuşluğu, Emevi ve Abbasilerde öğleyi, Selçuklu ve Osmanlı’da öğleden sonrayı, Gerileme devrinde ikindiyi, Tanzimat’ta akşam telaşını; Cumhuriyet’te de Batılılaşmayı yaşayan uygarlık güneşinin peşinden koşup, aydınlanmamız gerekiyordu. Bizi geriye bırakan da; güneşin tam tepemizde, ortalığın günlük güneşlik olduğu zaman diliminde mışıl mışıl uyumuş olmamızdı. Bu yönüyle, tarihin seyri ile kozmik akış arasında doğrudan bir ilişki vardır. İşte Atatürk; tarihimizin böylesi bir ray değişimine ihtiyacı olduğunun çok yakinen bilincindeydi. O; bütün içtenliği ile şöyle diyordu: “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve bütün mana ve şekliyle olgun bir topluluk haline getirmektir; inkılâplarımızın esas gayesi budur.”

Mesela hırsızlık yapmak ve insan öldürmek gibi fiiller; üç büyük din olan Müslümanlıkta da, Hıristiyanlıkta da, Musevîlikte de günahların en büyüklerindendir. Aynı günahlar, bugün; hemen her dünya ülkesinin de hukuk kavramına göre, cezayı mucip büyük birer suç olarak kabul edilmiştir. İnsanlık tarihi açısından bakıldığında; hırsızlığın bir suç olarak tespiti, -en azından- birer bilimsel keşif olan “çeliğin icadı” veya “Ohm kanunu” kadar önemlidir. Çünkü bu suç “üst benliğin cazibesi” açısından, kişinin kolayına gelen beşeri garizeleriyle örtüşmektedir. Şayet böylesi bir suç, başlangıçta ilâhî kaynaktan beslenen bir ikazla geriletilmemiş olsaydı, insanlık tarihinin en ilkel sosyolojik adımları olan klan ve fratri dönemleri, kuşkusuz çok daha uzun yıllar devam edecek; dolayısıyla, uygarlığın gelişimi daha da gecikmiş olacaktı. Buradan, şöyle bir sonuca varabiliriz: İnsanın üst varlığı insanlıktır. Tıpkı her insanın, bir çocukluk döneminin olması gibi, insanlığın da bir çocukluk dönemi vardır. İnsanoğlu; nasıl sürünür, emekler, daha sonra da yürümeyi öğrenir ve koşarsa; insanlık da önce sürünmüş ve emeklemiş, ardından yürümeyi öğrenip koşmaya ve hatta uçmaya başlamıştır. Başka bir deyişle, dün ilâhî buyruklarla yürümeyi öğrenen insanlık; bugün tekerleği ve otomobili icat etmiş, gökyüzüne uçaklar salmıştır.

Din ile uygarlık arasında dolaylı bir ilişki vardır. Her şeyden önce, ortak aklımızın ve maşeri vicdanımızın ulaştığı refah ve kalkınmanın en küresel toplamı olarak ifade edebileceğimiz uygarlık kavramı; ilk güzele götürücü ilkelerini ve sarsılmaz saptamalarını, kuşkusuz dinlerin insanlığa armağan ettiği yüksek ilâhî vasışardan almıştır. Bunun bir sonucu olarak, hemen hemen üç büyük dinin dikkat çektiği “büyük günahlar” düzinesinin birçoğu, bugün neredeyse tüm dünya milletlerinin veya devletlerinin hukuk anlayışında ortak bir norm olarak karşımıza çıkmaktadır.

40


İn s a n la rın k im li k le r i güç ve m a k am sıra sın d a o rt ay a çıkn)a r.

Ye te ne k , sük u n et için de o rt ay a çık a r. K a ra k te r is e düny a nın fırtın a la rı için de .

de z ü y ın n a h , De m a h l bi r i i o k s a n d e d r. z i d yü r e ut z u k do n)

He rk es ay nı fikirde ys e, hiç kimse ye te rin ce düşünmüyo r de me kt ir.

(Abrah am Li nc ol

(Th om

a

o s Edi s

İns an lar başa kla ra be nzer ler. İçler i boşk en başla rı havadadır, do ldu kça eğilir ler. (Mo nta igne)

(G oe th e)

(Hz . Me vla na)

Ne d e re c o ldu e s a bır ço c u ğu nuz u lı k lar dan öğre ne bi l i rs i n i z. (Fra nk li n P.

Jo ne

s)



tarih Araştırmacı-Yazar Talha Uğurluel’in kaleminden... Araştırmacı-Yazar Talha Uğurluel’in kaleminden...

İft En İftira ira Romanlarına Romanlarına En Güzel Osmanlı Güzel Cevap Cevap Osmanlı Kadınefendi Mimarisi Kadınefendi Mimarisi

Onları Onlarıromanlardan romanlardandeğil, değil,kendi kendieserleeserlerinden rindentanıyın!!! tanıyın!!! Fırsat Fırsatbulduğum bulduğumzamanlarda zamanlardamuhakkak muhakkak kikitapcılara giderim. Yeni çıkan kitapları tapcılara giderim. Yeni çıkan kitapları inceinceler,ler,faydalı faydalıbulduklarımı bulduklarımıalıp alıpokumaya okumaya çalışıçalışırım. rım.EnEnsevdiğim sevdiğimkitap kitaptürü türüise isetarihi tarihi içerikli içerikli olanlardır. olanlardır.İlmi, İlmi,araştırma, araştırma,gezi gezive vetarihi tarihi roromanlar. manlar.Bu Bukonuda konudagördüğüm gördüğümhemen hemen her her kitabı kitabıalan alanben, ben,artık artıkne neyazık yazıkkikitarihi tarihi roromantürüne türünedaha dahatemkinli temkinliyaklaşıyorum. yaklaşıyorum. man Çünkübirkaç birkaçyıldır yıldırülkemizde ülkemizdebaşlayan başlayan ve Çünkü OsmanlıKadınefendilerini Kadınefendilerinikonu konualan alan tarihi tarihi Osmanlı romanfuryası furyasıileilebirlikte birliktetarihin tarihinnasıl nasıl bu bu karoman dar acımasızca karalanabileceğini ve madar acımasızca karalanabileceğini ve masuminsanlara insanlaranasıl nasılbu bukadar kadarkolay kolay iftira iftira atıatısum labileceğini görmüş bulunmaktayım. labileceğini görmüş bulunmaktayım. Safi Sultanileilebaşlayan; başlayan;Bir BirHürrem Hürrem MasaMasaSafi yeyeSultan Nurbanu,Hatice HaticeSultan Sultanve veKiraze Kiraze ile ile dedelı, lı, Nurbanu, vameden edenbu bukaralama karalamakampanyasında, kampanyasında, OsOsvam manlı Kadınefendilerinin çıkarcı, maddeci, manlı Kadınefendilerinin çıkarcı, maddeci, makamvevemevki mevkidüşkünü, düşkünü,gayri gayriahlaki ahlaki tatamakam vırlar içinde gösterilmeleri doğrusu beni vırlar içinde gösterilmeleri doğrusu beni çok şaşırttı. Bu kitapları kaleme alanların çok şaşırttı. Bu kitapları kaleme alanların ciddi birer tarihci olmamaları bir yana, dünciddi birer tarihci olmamaları bir yana, dünyayı yöneten bir sarayın mensuplarına ithaf yayı yöneten bir sarayın mensuplarına ithaf edilen akıl almaz hafifliklerde aslında geredilen akıl almaz hafifliklerde aslında gerçeklerle bağdaşmıyordu. Çünkü romanlarda çeklerle bağdaşmıyordu. Çünkü romanlarda bu kadınefendilere yakıştırılan tavırlar, Osbumanlı kadınefendilere yakıştırılan tavırlar, OsHarem Sistemi denilen ve çoğu sözlü manlı Harem Sistemi denilen ve çoğu sözlü kurallara bağlı disiplinli bir müessesede serkurallara bağlı disiplinli bir müessesede sergilenmesi mümkün olmayan şeylerdi. Valigilenmesi mümkün olmayan şeylerdi. Vali-

43

de Sultan Sultanidaresindeki idaresindekiharemde haremdepadişah padişah de bile gönlünce gönlüncehareket hareketetme etmeözgürlüğüne özgürlüğüne bile sahip değildi. değildi. sahip Osmanlı Sarayında Sarayındayaşayan yaşayankadınlara kadınlaraatılan atılan Osmanlı iftiralar bir yana, genel manada toplumun iftiralar bir yana, genel manada toplumun içindeki kadında kadındabu busaldırılardan saldırılardanpayını payınıalıalıiçindeki yordu. Bu Butarz tarzçarpıtmalara çarpıtmalaragöre göreO,O,hep hep yordu. evinde oturan, oturan,sokağı sokağıancak ancakkafes kafesarkasınarkasınevinde seyredebilen,sosyal sosyalhayatta hayattahiçbir hiçbirsöz söz dan seyredebilen, hakkı hakkı olmayan olmayanikinci ikincisınıf sınıfbir birvarlıktı. varlıktı. Gerçekte Gerçekte bu bueserleri eserlerikaleme kalemealanların alanlarınyapyaptıkları tıkları şey, şey,hayallerindeki hayallerindekiçirkin çirkinsahneleri sahnelerisa-sadece dece kağıda kağıdageçirmekten geçirmektenbaşka başkabir birşey şeydedeğildi. Onlar olanı değil, kendilerine göre ğildi. Onlar olanı değil, kendilerine göreol-olması ması gerekeni gerekeniyazıyorlardı. yazıyorlardı.Bu Bupiyasa piyasaeserleeserleri ri çok çok satınca satıncaarkası arkasıgeldi. geldi.Üzücü Üzücüolan olanşey şey ise, ise, okuyanların okuyanlarınbu buromanlarda romanlardaanlatılanları anlatılanları gerçekleşmiş gerçekleşmişvakalar vakalarolarak olarakkabul kabuledip edipböyböyle değerlendirmeleriydi. Peki işin aslı le değerlendirmeleriydi. Peki işin aslıacaba acaba neydi? neydi? Osmanlı OsmanlıKadını Kadınıgerçekten gerçektendedeelielikolu kolu bağlı, iradesini kullanamayan bağlı, iradesini kullanamayanbir birkonumda konumda mıydı? mıydı? Sorunun cevabı gözlerimin önünde duruSorunun cevabı gözlerimin önünde duruyor. Belki adlarını defalarca duyduk, belki yor. Belki adlarını defalarca duyduk, belki önünden yüzlerce kez geçtik. Onlar, Osönünden yüzlerce kez geçtik. Onlar, Osmanlı Kadınının, değil toplumun dışında, bimanlı Kadınının, değil toplumun dışında, bilakis sosyal hayatın tam ortasında olduklarılakis sosyal hayatın tam ortasında olduklarını, arzu ettiği taktirde neleri yapabileceklenı, arzu ettiği taktirde neleri yapabileceklerini ve Osmanlı Devlet anlayışında kadına rini ve Osmanlı Devlet kadına verilen değeri gösteren anlayışında en güzel semboller. verilen değeri gösteren en güzel semboller.


BuUğurluel’in külliyenin hemen karşısında halkımızın Onlar, Osmanlı Kadın Yapıları. Araştırmacı-Yazar Talha kaleminden... Yeni Valide Cami dediği, dev yapılar topluluğunu da 3. Ahmet’in annesi Emetullah Gayri ahlaki tavırlar içinde gösterilen OsGülnuş Sultan yaptırmıştır. Bugün bu mübamanlı Kadınları, en büyük hayır kurumları rek kadın, Osmanlı kadınına gösterilen deve camileri inşa ettirmiş, para ve makam düşkünü karalamalarına karşı onlar, dev kül- ğeri anlatırcasına, yaptırdığı külliyenin yola bakan kıyısında üstü açık bir türbede, o çok liyelerle toplumun hayatına hayat olmuş, sevdiği beyaz güllerin arasında yatmaktadır. cahil ve evinden çıkmaz iftiralarına karşı da en büyük okulları inşa ederek cevap vermişBazılarının yerden yere vurduğu, Peygamlerdi. ber aşığı 1. Ahmet’in eşi Kösem Sultan’ın Üsküdar sırtlarındaki Çinili Camisi, medrese, Kendisini sadece evinin değil, halkının da anası olarak gören Osmanlı Kadınefendileri, hamam ve İstanbul’daki en büyük kervansade Sultan idaresindeki haremde Onları romanlardan değil, kendi eserleray tipli iş merkezi olan Büyük Validepadişah Han’ı toplumun ihtiyacı olan şeyleri yapmakta bilebugönlünce hareket etme özgürlüğüne rinden tanıyın!!! valide sultanın alicenaplığı hakkında öncelikli olarak kendilerini vazifeli saymış ve da sahip değildi. sanıyorum bizlere gerekli malumatı verelindekileri harcamak konusunda hiçbir teFırsat bulduğum zamanlarda muhakkak kimektedir. reddüt göstermemişlerdir. Gelin, şimdi sizOsmanlı Sarayında yaşayan kadınlara atılan tapcılara giderim. Yeniİstanbul çıkan kitapları incelerle beraber sadece sokaklarında iftiralar bir yana, genel manada toplumun ler,gezerek faydalıbu bulduklarımı alıp okumaya çalışıanlattıklarımızı doğrulayalım. içindeki kadında bu saldırılardan payını alırım. En sevdiğim kitap türü ise tarihi içerikli olanlardır. araştırma, gezi ve tarihi ro-ce- yordu. Bu tarz çarpıtmalara göre O, hep Büyük birİlmi, toplumun ihtiyaçlarına toptan evinde oturan, sokağı ancak kafes arkasınmanlar. Bu konuda gördüğüm hemen külliher vap veren en önemli yapılar şüphesiz dan seyredebilen, sosyal hayatta hiçbir söz kitabı alanveben, artık Kadınları ne yazık ki yelerdir Osmanlı datarihi tarih roboyunca birçok külliye inşa ettirmişlerdir. İşte hakkı olmayan ikinci sınıf bir varlıktı. man türüne daha temkinli yaklaşıyorum. onlardan biri,yıldır Kanuni Sultan Süleyman’ın Çünkü birkaç ülkemizde başlayan vekızı Mihrimah Sultandır. Kendisi Gerçekte bu eserleri kaleme alanların yapOsmanlı Kadınefendilerini konudaha alangençlik tarihi gelmişken hemen yıllarında Üsküdar iskelesinin tıklarıCamiye şey, hayallerindeki çirkin yanındaki sahneleri saroman furyası ile birlikte tarihinkarşısına, nasıl buMika- Çinili dev Atikvalide Külliyesini görmekden geç-demar Sinan’a, içinde medrese ve imaret de dece kağıda geçirmekten başka bir şey dar acımasızca karalanabileceğini ve mamek olmaz. 2. Selim’in karısı olan Nurbanu olan bir külliye inşa ettirmiştir. Bugün bu ğildi. Onlar olanı değil, kendilerine göre olsum insanlara nasıl bu kadar kolay iftira atıValide Sultan, Mimar Sinan’aBu uzun uzuneserlenamedrese dispanser, imaret ve kütüphane ması gerekeni yazıyorlardı. piyasa labileceğini görmüş bulunmaktayım. sıl bir eser yaptırmak istediğini anlatmış ve olarak kullanılmaktadır. Mihrimah Sultan, ri çok satınca arkası geldi. Üzücü olan şey Sinan da Üsküdar’ın bu sivrianlatılanları tepesine külliye içindeki camiyi karanlık bulmuş, ise, okuyanların bu romanlarda Safi ye Sultan ile başlayan; Bir Hürrem Masa- Koca bir mimarlık harikası yapıyı; mektep, bu hoşnutsuzluğunu Sigerçekleşmiş vakalarolan olarak kabul edip böylı, onun Nurbanu, Hatice Sultan veunutmayan Kiraze ile demedrese, darüşşifa, darülkurra, imaret, kernan, Mihrimah Sultan’ın yıllar sonra Edirnevam eden bu karalama kampanyasında, Os- le değerlendirmeleriydi. Peki işin aslı acaba vansaray, hamam ve camisiyle birlikte inşa kapı’da yaptıracağı ikinci külliyenin camisineydi? Osmanlı Kadını gerçekten de eli kolu manlı Kadınefendilerinin çıkarcı, maddeci, etmiştir. ni şimdiye kadardüşkünü, hiçbir camide bağlı, iradesini kullanamayan bir konumda makam ve mevki gayriyapmadığı ahlaki takadar aydınlık olarak inşa ettirmiştir. mıydı? vırlar içinde gösterilmeleri doğrusu beni O güzelim boğazın üzerinden karşıya, Eminçok şaşırttı. Bu kitapları kaleme alanların önü’ne geçelim. Eminönü iskelesinde bizi ciddi birer tarihci olmamaları bir yana, dün- Sorunun cevabı gözlerimin önünde durutüm haşmeti ile Yeni Cami karşılayacaktır. yor. Belki adlarını defalarca duyduk, belki yayı yöneten bir sarayın mensuplarına ithaf Bu büyük yapı herşeyi ile tam bir Osmanlı önünden yüzlerce kez geçtik. Onlar, Osedilen akıl almaz hafifliklerde aslında gerkadın mimari eseridir. Caminin inşaatını, çeklerle bağdaşmıyordu. Çünkü romanlarda manlı Kadınının, değil toplumun dışında, biSultan 3. Murat’ın hanımı Safiye Sultan başlakis sosyal hayatın tam ortasında olduklarıbu kadınefendilere yakıştırılan tavırlar, Oslatmış, fakat ömrü vefa etmemiş, inşaatı 4. nı, arzu ettiği taktirde neleri yapabileceklemanlı Harem Sistemi denilen ve çoğu sözlü Mehmet’in annesi Turhan Sultan tamamlarini ve Ne Osmanlı Devlet anlayışında kadına kurallara bağlı disiplinli bir müessesede ser- mıştır. yazık ki, 3 ciltlik Safiye Sultan roverilen değeri gösteren en güzel semboller. gilenmesi mümkün olmayan şeylerdi. Vali-

İftira Romanlarına En Güzel Cevap Osmanlı Kadınefendi Mimarisi

44


tarih yazık ki, yol yapım çalışamaları sırasında kalmanını yazanlar, roman içinde bu kadın Araştırmacı-Yazar Talha Uğurluel’in kaleminden... dırılan türbesi bir daha inşa edilmediğinden efendiyi, hayır için yaptırdığı Mısır Çarşısına Zeynep Sultan’ın naşı, caminin bodrumunsokarak türlü melanetler işliyor göstermekda yeni türbesinin inşa edileceği günü bekten çekinmemişlerdir. Halbuki Kahire’de lemektedir. yaptırmış olduğu hayır eserlerinden Yeni Cami ve Külliyesine kadar tüm yapılar, onların karalamalarına en güzel cevabı fazlasıyla Ayasofya ve Sultanahmet Camisi arasında uzun ve kubbeli bir yapı dikkatimizi çekiyor. vermektedirler. Bugün halı müzesi olarak kullanılan bu yer, İstanbul’un en büyük hamamı olan ve Mimar Sinan’a yaptırılan Hürrem Sultan Hamamıdır. Kanuni Sultan Süleyman’ın hanımı Hürrem Sultan’ın, burayı kendi imkanları ile de Sultan idaresindeki haremde Onları romanlardan değil, kendi eserleşnşa ederken nasıl sıkıntılar çektiğini,padişah Irabile gönlünce hareket etme yazdığı özgürlüğüne rinden tanıyın!!! keyn Seferinde olan Kanuni’ye meksahip değildi. tuplardan öğreniyoruz. Fırsat bulduğum zamanlarda muhakkak kiOsmanlı Sarayında yaşayan kadınlara atılan tapcılara giderim.doğru Yeni çıkan kitapları inceSultan Ahmet’e yürüyelim. Kadırga iftiralar bir yana, genel manada toplumun ler,Sırtlarında faydalı bulduklarımı alıp okumaya çalışıyine Mimar Sinan’a ait şirin bir içindeki kadında bu saldırılardan payını alırım. En sevdiğim kitap türü tarihi şahsıniçerikli külliye ile karşılaşacağız. Buise yapının yordu. Bu tarz çarpıtmalara göre O, hep olanlardır. İlmi, araştırma,sadece gezi vekendileri tarihi roda Osmanlı kadınlarının evinde oturan, sokağı ancak kafes arkasınmanlar. Bu konuda gördüğüm hemen her için değil, eşleri için de hayır kurumları inşa kitabı alan ben, artık ne yazık ki tarihi kızı ro- İs- dan seyredebilen, sosyal hayatta hiçbir söz ettirdiklerini görmekteyiz. 2. Selim’in mihan Sultan çoktemkinli sevdiği kocası Sokullu hakkı olmayan ikinci sınıf bir varlıktı. man türüne daha yaklaşıyorum. Mehmet Paşa’nın sonrası bu külliyeyi Çünkü birkaç yıldırvefatı ülkemizde başlayan ve Yeniden onun adına inşa ettirmiş, hatta mabedi GerçekteEminönü’ne bu eserleri doğru kalemegeliyoruz. alanların yapOsmanlı Kadınefendilerini konubu alan tarihi arasını bağlayan meşhursafarklı kılmak caminin özel birkaç yerine tıkları şey,Karaköy hayallerindeki çirkin sahneleri roman furyasıiçin, ile birlikte tarihin nasıl bu ka- Eminönü Galata Köprüsü, bizlere yine bir başka Os-deHacer-ül Esved taşının parçalarını koydurdece kağıda geçirmekten başka bir şey dar acımasızca karalanabileceğini ve mamanlı Hanımefendisini hatırlatıyor. Burada muştur. ğildi. Onlar olanı değil, kendilerine göre olsum insanlara nasıl bu kadar kolay iftira atıköprünün olmadığı dönemlerde insanların ması gerekeni yazıyorlardı. Bu piyasa eserlelabileceğini görmüş bulunmaktayım. katlandıkları binbir sıkıntıKadırgaya gelmişken meşhur kadırga parkı- karşı ri çokgeçmek satınca için arkası geldi. Üzücü olan şey Sultan Abdülmecid’in annesi Beznaye giriyor veile bugün İstanbul Surları içinde ise,gören okuyanların bu romanlarda anlatılanları Safi Sultan başlayan; Bir Hürrem Masa- yı mi Alem Validevakalar Sultan,olarak 1836 yılında buraya kalan tek namazgahı görüyoruz. Algerçekleşmiş kabul edip böylı, ayakta Nurbanu, Hatice Sultan ve Kiraze ile deahşap bir köprü yaptırıyor. İnsanlığa hizmet tında kare planlı çeşmesi olan ve merdivenacaba vam eden bu karalama kampanyasında, Os- le değerlendirmeleriydi. Peki işin aslı maksadıyla yaptırıldığından köprüye le üstKadınefendilerinin katına çıkılan namazgah Abdülhaneydi? Osmanlı Kadını gerçekten de“Hayeli kolu manlı çıkarcı,1.maddeci, ratiye” adı veriliyor. mid’in kızı Esma Sultan’a ait. Bu yapının ışıbağlı, iradesini kullanamayan bir konumda makam ve mevki düşkünü, gayri ahlaki tağında, namazgah inşa eden bir padişah mıydı? vırlar içinde gösterilmeleri doğrusu benikıGalata Köprüsünden Karaköy ayağına geçzının, Ortaköy Yalısı’ndaki yaşamına ait çarçok şaşırttı. Bu kitapları kaleme alanların mişken bir sonraki Haliç Köprüsüne, Unkapıtmaları hatırlıyor ve iftiranın bu kadarına ciddi birer tarihci olmamaları bir yana, dün- Sorunun cevabı gözlerimin önünde durupanına doğru yürüyoruz. Unkapanı Köprüpes demekten kendimizi alamıyoruz. yor. Belki adlarını defalarca duyduk, belki yayı yöneten bir sarayın mensuplarına ithaf sünün Azapkapı ayağında İstanbul’un en önünden yüzlerce kez geçtik. Onlar, Osedilen akıl almaz hafifliklerde aslında germuhteşem çeşmelerinden biriyle karşılaşıSultan Ahmet yanından Gülhane’ye doğru çeklerle bağdaşmıyordu. Çünkü romanlarda manlı Kadınının, değil toplumun dışında, biyoruz. 1. Mahmut’un annesi Saliha Sultan’ın inerken yine bir kadın mimari yapısıyla karlakis sosyal hayatın tam ortasında olduklarıbuşılaşıyoruz. kadınefendilere yakıştırılan tavırlar, Osyaptırdığı çeşmenin inşa hikayesi ise bir 3. Ahmet’in kzıı Zeynep Sultan nı, arzu ettiği taktirde yapabileceklemanlı Harem Sistemi denilen ve çoğu sözlü hayli ilginç. Yıllar önce oneleri civarda yaşayan faCamisi ve bu caminin arkasında bugün de rini ve Osmanlı Devlet anlayışında kurallara bağlı disiplinli bir müessesede serkir bir ailenin kızı olan Saliha Sultan, kadına elinin İlkokul olarak kullanılan mektebi. Fakat ne verilen değeri gösteren en güzel semboller. gilenmesi mümkün olmayan şeylerdi. Vali-

İftira Romanlarına En Güzel Cevap Osmanlı Kadınefendi Mimarisi

45


den ve orada katiplik yapan Kamil Bey, Katestisiyle su doldurmaya gider. Fakat testi Talha Araştırmacı-Yazar Uğurluel’in kaleminden... valalı ailesinden Zeynep Sultan’a aşık olur. elinden düşer ve kırılır. Küçük kız başlar ağKarşılık bulan bu sevgi evlilik ile sonuçlanır. lamaya. Oradan geçmekte olan saray menEvlenirler evlenmesine ama Osmanlı ile zıtsubu bir hanım bu manzarayı görerek ağlalaşan aile, çifti birbirlerinden ayırır. Uzun bir yan kıza testinin parasını vererek artık ağlaayrılıktan sonra İstanbul’da tekrar bir araya mamasını söyler. Fakat Saliha Sultan’ın vergelen çift, İstanbul’u hayır eserleri ile donadiği cevap karşısında şaşkına döner. Saliha Sultan “Testinin kırıldığına değil, bir testi su tırlar. İşte Zeynep Hanım ve Kamil Bey’in yaptırdıkları Zeynep Kamil Hastanesi. Budolduramayacak kadar beceriksiz olduğugün de, Osmanlı Devletinde çiftlerin birbirna” ağlamaktadır. Saraylı hanım bu zeki kızı lerine olan derin muhabbetini anlatırcasına saraya aldırır. Harem’de yetişen Saliha Sultan ileride 2. Mustafa’nın eşi olacak ve o gü- bu hastanenin bahçesinde beraberce yatnün hatırası olarak da oraya muhteşem çeş- maktadırlar. de Sultan idaresindeki haremde padişah Onları romanlardan değil, kendi eserlemeyi yaptıracaktır. bile gönlünce hareket etme özgürlüğüne rinden tanıyın!!! İnsanlığın ihtiyacı olan cami, okul, çeşme, sahip değildi. hamam, hastane vb. hayır eserlerini vücuda Fırsat bulduğum zamanlarda muhakkak kigetiren valide sultanlar, onların karınlarının Osmanlıile Sarayında yaşayan kadınlara atılan tapcılara giderim. Yeni çıkan kitapları incetokluğu de yakından ilgilenmiş, ülkenin iftiralaryerine bir yana, genel manada toplumun ler, faydalı bulduklarımı alıp okumaya çalışı- birçok aşhaneler kurmuşlardır. Buiçindeki kadında bu saldırılardan payını alırım. En sevdiğim kitap türü ise tarihi içerikli gün Eyüp’teki, 3. Mustafa’nın hanımı Mihriyordu. Bu tarz çarpıtmalara O, hep olanlardır. İlmi, araştırma, gezi ve tarihi roşah Sultan tarafından kurulangöre imaret, inşasıevinde oturan,300 sokağı ancakbir kafes arkasınmanlar. Bu konuda gördüğüm hemen her nın üzerinden yıla yakın zaman geçdan seyredebilen, hayatta hiçbiryesöz mesine rağmen hersosyal gün onlarca insana kitabı alan ben, artık ne yazık ki tarihi romek hakkıdağıtmaktadır. olmayan ikinci sınıf bir varlıktı. man türüne daha temkinli yaklaşıyorum. Çünkü birkaç yıldır ülkemizde başlayan ve Görüldüğü üzere bugün sadece İstanbul’da, İşte bu tarihi vak’a bizlere,konu hem Osmanlı Gerçekte bu eserleri kaleme alanların yapOsmanlı Kadınefendilerini alan tarihi bir turda gözümüzeçirkin takılan kadın ya-satoplum yapısında kadının yerini,nasıl hembu saratıkları şey, hayallerindeki sahneleri roman furyası ile birlikte tarihin ka- küçük pılarının sadece bir kısmını başka sizlere bir anlatmayaacımasızca en alt tabakadan da birilerinin girip yükdece kağıda geçirmekten şey dedar karalanabileceğini ve maya çalıştık. Bu kadarı bile bizlere Osmanlı selebileceğini, hem de harem’in bir kadın ğildi. Onlar olanı değil, kendilerine göre olsum insanlara nasıl bu kadar kolay iftira atıDevletinde ve haremde kadının yeri ve eserleo okulu olduğunu anlatmaktadır. ması gerekeni yazıyorlardı. Bu piyasa labileceğini görmüş bulunmaktayım. mübarek kadınarkası efendilerin ri çok satınca geldi. haleti Üzücüruhiyesi olan şey bilgi vermektedir. Osmanlı Kadın Yapıları denilince akla Masailk ge- hakkında ise, okuyanların bu romanlarda anlatılanları Safi ye Sultan ile başlayan; Bir Hürrem hiç şüphesiz Başta gerçekleşmiş vakalar olarak kabul edip böylı, len Nurbanu, HaticeŞifahanelerdir. Sultan ve Kiraze ileda debüyük zatın; yanına gelen kensöylediğimiz gibi toplumun bir nevi annesi le değerlendirmeleriydi. Pekigençlerin işin aslı acaba vam eden bu karalama kampanyasında, Os- Bir disine muallimlerinin Allah’ı anlatmadığınolan bu müşvik padişah anaları, halkın sağneydi? Osmanlı Kadını gerçekten de eli kolu manlı Kadınefendilerinin çıkarcı, maddeci, dan şikayet etmeleri üzerine, “Sizin okudulığı içinve dev hastaneler vücuda bağlı, iradesini kullanamayan bir konumda makam mevki düşkünü, gayrigetirmişlerahlaki tağunu her fen kendi lisan-ı mahsusiyle müdir. İşte vatan ve millet ciddelerinin arasınmıydı? vırlar içinde gösterilmeleri doğrusu beni temadiyen Allah’tan bahsetmektedir. Mualda, neredeyse bir şehir genişliğinde olan çok şaşırttı. Bu kitapları kaleme alanların Gureba Hastanesi. Sultan 2. Mahmud’un ha- limleri değil, onları dinleyiniz.” demesi gibi, ciddi birer tarihci olmamaları bir yana, dün- Sorunun cevabı gözlerimin önünde durubizler de bazı insanlarımız tarafından tarihi nımı Bezmi Alem Valide Sultan, halkının yor. Belki adlarını defalarca duyduk, belki yayı yöneten bir sarayın mensuplarına ithaf birer hakikat gibi görülen ve geçmişimize içinde bulunan tüm garipler için yaptırmışönünden yüzlerce kez geçtik. Onlar, Osedilen akıl almaz hafifliklerde aslında gerçamur atmaktan başka bir vazifesi olmayan tır Gureba’yı. Ayrıca hiçbir hastadan da keçeklerle bağdaşmıyordu. Çünkü romanlarda manlı Kadınının, değil toplumun dışında, bibir kısım romanlar yerine bizzat tarihin kensinlikle ücret alınmamasını emretmiştir. lakis sosyal hayatın tam ortasında olduklarıbu kadınefendilere yakıştırılan tavırlar, Osdisine kulak vermenizi istiyoruz. Göreceksinı, arzu ettiği taktirde neleri yapabileceklemanlı Harem Sistemi denilen ve çoğu sözlü niz, o koca koca taşlar dile gelecek ve sizlere Gelelim Anadolu yakasının meşhur hastarini ve Osmanlı Devlet anlayışında kadına kurallara bağlı disiplinli bir müessesede serneler neler anlatacaklardır. nesi Zeynep Kamil’e. Mısır’a çalışmaya giverilen değeri gösteren en güzel semboller. gilenmesi mümkün olmayan şeylerdi. Vali-

İftira Romanlarına En Güzel Cevap Osmanlı Kadınefendi Mimarisi

46


Hasan YAVUZ Bismarckstr. 222a 45889 Gelsenkirchen Tel: 0209 - 97755858 Fax 0209 - 97755844 be.com@t-online.de



A VR A S JA

G ASTRO GROSS & EINZELHANDEL

Tel.: 02064 / 399 10 55 • Fax: 02064 / 399 10 57 • Mobil: 0171 / 7462604 Krusenstr. 19‐21 • 46539 Dinslaken • avras‐ja@t‐online.de

25 WEIZ kg ENME HL Type 405

1 2 3


din

39


sağlık

İPL NEDİR? Ali AYDIN & Nurcan DEMİRCİ AYDIN

İ

pl çok yoğun bir doğal ışık flaşı yayar. Bu fl aş kızılötesi (IR ) ve morötesi (UV) ışınları uzaklaştırmak için filtre edilir. Böylece gereksiz ve sakıncalı dalgaboyları elimine edilmiş olur. Bu şekilde geriye kalan spektrum melanini hedef alır.

Tüyleri nasıl yok eder? Yoğun seçici ışınlar cilde nüfuz eder ve tüylerdekin melanin tarafından emilir. Bu emme sayesinde tüy ısınır ve bu ısı tüyün besleyici yapısına (folikül) naklolur. Bunun sonucu olarak bir milisaniye (dakikanın bindebiri) için 7000‘ye kadar çıkan sıcaklık sayesinde folikül ölür. Yüzlerce kıl folikülünün her biri yok edilir ve tüyler 1-2 hafta içerisinde dökülürler. Her cilt ve tüy tipine uygulanabilir mi? Tüy ne kadar koyu renk olursa (melanince daha zengin) sonuç o kadar başarılı olur. Açık renk ve ince tüyleri elimine etmek daha zordur. Beyaz veya kırmızı tüyler bu metodla yok edilemezken artık Fransız Eurofeedback firmasının beyaz kılları görme konusunda patentli cihazı ‘‘Anthelia’’ ile bu işlev de gerçekleştirilebilmekte. Ayrıca şimdiye kadar IPL sistemleriyle sadece 4 fototipe kadar uygulama yapılabilirken, Anthelia ile en koyu tip olan 6. foto tipe dahi güvenli bir biçimde uygulama yapılabilmekte. Epilasyon yapılacak bölgeyi traş etmek

51

neden gereklidir? Traş, deri yüzeyindeki enerji harcamasını engellemek için gereklidir. Eğer tüyler uygulamadan önce traş edilmezse verim kaybı ve yüzeysel yanık riski gerçekleşecektir. Neden jel kullanmak gereklidir? Kullanılan jel, optik indeksi 1,3 ve 1,5 arası olan bir optik jeldir. Bu jel; Yansıma dolayısıyla oluşan kayıpları minimize ederek, aplikatör tarafından cilde yayılan ışığın mükemmel geçirimini sağlar. Optik indeksteki değişikliklerin (havadan geçimi esnasında) neden olduğu istenmeyen cilt ısınmalarını azaltır. Acı verici bir uygulama mıdır? Acı duyumu kişiden kişiye değişmekle beraber ciltteki melanin yoğunluğu, tüy uzunluğu ve tüy yoğunluğu gibi faktörlere bağlıdır. Bu yüzden cilt ne kadar koyu renkli ise, acı o kadar fazladır. Genellikle acı hissi, bir paket lastiğinin cilde vurulup çekilmesi hissi kadardır. Unutulmamalıdır ki acı hissi veya karıncalanma hissi seanstan 1-2 saat sonrasına kadar sürebilir. İşlem neden aplikatöre bastırılarak yapılır? Aplikatöre bastırılarak yapılan uygulama deri yüzeyinden, tüy folikülüne olan mesafeyi azaltır. Bastırılmadığı taktirde ışığın geçmesini engelleyebilecek olan kan dola-


şımını sıkıştırır. Bu şekilde hem sonuca daha iyi yaklaşırken hem de kullanılan enerji Yan etkileri var mıdır? düşer. Şüphesiz ki, uygulama yapılan bölgelerde kızarıklıklar, bölgesel ödem veya kabarıklıkYan etkileri var mıdır? lar olabilir. Bu etkiler seans bitiminden bir Şüphesiz ki, uygulama yapılan bölgelerde kaç saat sonra kaybolur. Ama çoğu uygukızarıklıklar, bölgesel ödem veya kabarıklamalarda yan etkilere rastlanmamaktadır. lıklar olabilir. Bu etkiler seans bitiminden Nadir olarak, eğer gerekli önlemler alınmabir kaç saat sonra kaybolur. Ama çoğu uymışsa, geçici olarak pigmentasyon değişikgulamalarda yan etkilere rastlanmamaktaliklerine yol açabilir (hipo-pigmentasyon dır. Nadir olarak, eğer gerekli önlemler alınveya hiper-pigmentasyon). mamışsa, geçici olarak pigmentasyon değişikliklerine yol açabilir (hipo-pigmentasyon Uygulamanın etkili olup olmadığını nasıl veya hiper-pigmentasyon). anlayabiliriz? Çoğu uygulamalarda gözle görülebilen Uygulamanın etkili olup olmadığını nasıl etkiler yoktur. Seansın hemen ardından anlayabiliriz? tüyleri bir cımbız yardımıyla almak mümÇoğu uygulamalarda gözle görülebilen etkündür. Eğer cildi çekiştirmeye gerek dukiler yoktur. Seansın hemen ardından tüyyulmadan tüyler alınabiliyorsa bu etkili olleri bir cımbız yardımıyla almak mümkünduğunun kanıtıdır. Aynı şekilde eğer, kılladür. rın çıkış yerlerinde kabartı veya kızarıklık Eğer cildi çekiştirmeye gerek duyulmadan meydana gelirse bu da seansın başarılı oltüyler alınabiliyorsa bu etkili olduğunun duğunu göstermektedir. kanıtıdır. Aynı şekilde eğer, kılların çıkış yer-

lerinde kabartı veya kızarıklık meydana gelirse bu da seansın başarılı olduğunu gösIPL seansından sonra normal aktivitelere termektedir. devam edilebilir mi? Seansın hemen ardından normal yaşama IPL seansından sonra normal aktivitelere dönülebilir. Sakınılması gereken tek unsur devam edilebilir mi? güneştir. Mümkünse güneşe çıkmamak, Seansın hemen ardından normal yaşama çıkılması gereken durumlarda etkili bir güdönülebilir. Sakınılması gereken tek unsur neş koruyucu kullanmak gerekir. Eğer cilt güneştir. Mümkünse güneşe çıkmamak, hassassa nemlendirici veya yatıştırıcı krem çıkılması gereken durumlarda etkili bir güuygulanabilir. neş koruyucu kullanmak gerekir. Eğer cilt hassassa nemlendirici veya yatıştırıcı krem Neden tüyler dökülmeden önce belirli bir uygulanabilir. zaman geçer? Seansın ardından, tüy kendini besleyen kıNeden tüyler dökülmeden önce belirli sımdan kopmuştur fakat hala kını içindedir. bir zaman geçer? Epidermisin yenilenmesi (peeling) süresinSeansın ardından, tüy kendini besleyen kıce kınından zamanla ayrılır. Bu yüzden 1 ila sımdan kopmuştur fakat hala kını içindedir. 3 hafta boyunca tüy büyüyormuş gibi göEpidermisin yenilenmesi (peeling) süresinrünebilir (seanstan 10-15 gün sonra yapıce kınından zamanla ayrılır. Bu yüzden 1 ila lacak hafif bir peeling tüy dökümünü hız3 hafta boyunca tüy büyüyormuş gibi gölandırır). rünebilir (seanstan 10-15 gün sonra yapılacak hafif bir peeling tüy dökümünü hızlandırır).

52


sağlık

ALERJİ Baharın gelmesiyle, tabiatdaki çiçeklerin güzelliklerinin arkasında yatan ve insana burnumdan geldi, hayatım zehir zıkım oldu dedirten ve aniden ortaya çıkan alerji hakkında tıbbi bilimsel bilgiler vereceğiz. Alerji nedir? Alerji dıştan herhangi bir nedenle gelen antijene karşı vücudumuzun ona karşı ürettiği antikorların vermiş olduğu tepki ve bu arada doğan patolojik belirtilere alerji denir. 2015’de bugünün tıbbi gidişat verilerine göre dünyanın yarısı alerji hastası olacaktır. Şu anda tıp antihistamin streoid ve aşılarla ancak rahatsızlık veren belirtileri azaltmakta; bunlar bir sürelik tedavidir. Geçici bir zaman için süreçtir. MOHA Doğal Sağlık Merkezi kendine has uyguladığı tedavileriyle alerji hastalığına çözüm getirdi. Moha sağlık merkezinde alerji tedavisi • • • •

53

Photon –Kene ısırması ve sonrası Bioresonanz –Gegensensibilisierung (duyarlılık tedavisi) Eigenblutbehandlung –Körpereigene Heilungsprozess (hastanın kendi kanı ile tedavi sistemi) Hydrokolon (Computer ile alerjik maddeleri bağırsaklarda detoks etme sistemi)

Alerji hastalarına müjde; alerjik reaksiyonlar günlük hayatınızı engelliyor mu? Alerji nedeniyle hayatınızı kısıtlamak zorunda mı kalıyorsunuz? Moha sağlık Merkezinde sunulan tedavi yöntemleri ile alerji artık kabus olmaktan çıkacak. Literatürlere göre havada 73 bin alerjik partikelin olduğu ve günde bir sanayi bölgesine sahip bir şehre 14bin tozun yağdığını, alışveriş yaparken 80 bin hazır gıdanın alerjen olarak evlerimize girdiğini düşünün. Kokmuş etlerin yendiği bir asırda, ev eşyaları ve giydiğiniz elbiselerde tuttuğunuz kalemlerde dahi nelerin olduğu buradaki sayfalara sığmaz ve bundan kaçamıyoruz. Kimyasal ilaçlardan tutun bahar aylarındaki polen ve çimen ilaçla üretilmiş meyveler alerjiye sebep olmaktadır ve bu alerji asrın hastalığı haline gelmiştir. MOHA Sağlık Merkezi çaresiz hastalıkların tedavisinde kendini dünyaca kanıtlamış ve ispatlamış devasa bir kuruluştur. MOHA hastalara kendi bağışıklığını tekrar kazandırarak hastanın kendi hastalığını kendisinin yenme mekanizmasını tekrar doğurarak yepyeni bir sağlıklı vücudun yeniden kazanılmasını sağlar. MOHA Sağlık kausal tedavi olarak hastalıkların sebebine dönük tedavi uygular. Böylece hastalık kökden tedavi olmuş olur. MOHA Sağlık erken tanı yaparak gelecek


hastalıkları önler. Geçmiş hastalıkların doku, hücre ve doku aralarındaki birikmiş kalıntılarının atılmasını sağlar ve hastanın o an ki akut durumdaki şikayetlerini de tedavi eder. Böylece tüm vücut tedavisinde önemli tedavi konsepti uygulanır. MOHA Doğal ürünleri doğaldır. Ortomolekül üretimdir. Mikro besin tedavi ürünleridir. Bitkilerin kendisini değil, bilakis bitkinin içindeki tıbbi yarayışlı, faydalı elementlerini kullanarak ürün elde edilir. 33 yıldır doğa sağlıkda çığır açan MOHA Doğal Sağlık Merkezi Almanya’nın Duisburg şehrinde en modern sağlık donanımı ve Türk-Alman uzmanlarla hizmetinizdedir. Sağlık sorunlarınız mı var, bize ulaşın.

54


hukuk

ÇOCUKLARIN HİMAYEYE ALINMASI Av. Ender SÜREKLİ Almanya’ da çocukları ile sorun yaşayan ailelerimizin karşılaştıkları zorlukların başlarında Alman Gençlik Dairesi’ nin (Jugendamt) çocuklarını onlardan alıp bir Alman ‘Koruyucu Aile’ lere vermeleri gelmektedir.

• • • •

Bu konuda yardım isteyen mağdur ailelerimiz Alman ‘Koruyucu Aile’ yerine kendi kültüründen gelen bir ‘Koruyucu Aile’ çocukların verilmesi uygun görülmektedir. 1. Koruyucu aile nedir? Koruyucu aile, çeşitli nedenlerle öz ailesi yanında bakımları bir süre için sağlanamayan çocuklarımızın kendi aile ortamlarında eğitim, bakım ve yetiştirilme sorumluluğunu kısa veya uzun süreli olarak, ücretli veya gönüllü statüde devlet denetiminde paylaşan, hissettikleri toplumsal sorumluluğu gösterebilen uygun aile ya da kişilerdir. 2. Koruyucu aile olmak için nasıl başvurulur? Almanya’da koruyucu aile adayları, Gençlik Daireleri tarafından Yetenek Test’inden (Eignungsverfahren) geçirilmekteler. Her kentte farklı olarak uygulanan bu testin niteliği genel hatları ile aşağıda sıralanmaktadır: Gerekli belgeler: • Başvuru formu (genellikle ilk görüşme esnasında adaylara doldurulmak üzere verilen bir formdur.) • Hayat hikayesi tarzında bir özgeçmiş (hem erkek hem de kadın için geçerli) • Doğum kayıt örneği • Evliler için evlilik cüzdanı örneği

55

İkametgah belgesi İş ve gelir durumunu gösteren belge (Gehaltsnachweise) Adli sicil raporu (Polizeiliches Führungszeugnis) Sağlık raporu (Gesundheitszeugnis).

Koruyucu aile olacak kişilerin çocuğun bakımını, psiko-sosyal gelişimini ve eğitimini etkileyecek ya da çocuğa zarar verecek düzeyde fiziksel engeli, ruhsal rahatsızlığı ve bulaşıcı hastalığının olmadığını gösterir rapor. Koruyucu ailelere baktıkları her çocuk için yeterli bakım ücreti ödenmektedir. Bu ücret çocuğun yaşına göre belirlenir ve 600,00 Euro´dan başlar. Engelli çocuklar için bu ödenek iki katına kadar çıkabilmektedir. Çocuğun eğitim masrafları da yine Gençlik Dairesi tarafından karşılanmaktadır. Dilekçe formlarını ayrıca www.huema.de sayfasından temin edebilirsiniz. 3. Çocukları koruma ve sahip çıkma adına Jugendamt´lara karşı ne gibi yaptırımlar uygulanabiliyor? Almanya’daki iç hukuk sürecinin tüketilmesi durumunda aileler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin herhangi bir maddesine aykırı bir durumun bulunması veya bu yönde bir iddianın ileri sürülmesi durumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurulabilir. Bu şekilde çocuklarını geri alabilmiş ailelerimiz vardır. Kazım Görgülü isimli Türk vatandaşının 2000 yılında başlayan Mahkeme süreci 2004 yılında AİHM’ye kadar uzamış ve


AİHM, Almanya’nın Görgülü’ye 15 bin Euro manevi tazminat parası ödemesine karar vermiştir. Bir çocuğun Alman aileye evlatlık verilerek köklerinden uzaklaştırılmasının insan haklarına aykırı olduğuna hükmeden mahkeme, bunun ancak olağanüstü durumlarda mümkün olabileceğinin altını çizmiştir. Ayrıca Gençlik Daireleriyle sorun yaşayan ve kendilerine haksızlık yapıldığı kanaatinde olan ailelerin Avrupa Parlamentosu Şikâyet Komisyonu’na da bu yöndeki dilekçelerini ilettikleri görülmektedir. Bu gibi girişimler Gençlik Dairelerini daha titizlikle çalışmaya, kültürel hassasiyetlere daha iyi eğilmeye teşvik edebilecektir. 4. Çocukların himayeye alınması ve önlemler nelerdir? Yaşanan olumsuzlukların minimize edilmesi için neler yapılmalı? Türk ve Türk kökenli ailelerde Gençlik Dairelerine karşı güçlü bir önyargı ve korku mevcuttur. Gençlik Dairesi’nin her müdahalesi çocuğun alınması anlamına gelmemektedir. Ancak, bu korku ailelerimizin Gençlik Daireleriyle iletişimlerini başından etkilemekte ve aleyhlerinde karar alınması ihtimalini de kuvvetlendirmektedir. Gençlik Daireleriyle sorun yaşayan ailelerimizin, haklarını en iyi şekilde öğrenerek, zaman kaybetmeden Başkonsolosluklarımıza ve avukatlara başvurmaları ve mümkün mertebe Gençlik Daireleri ile iletişim kanallarını koparmamaları önemlidir.

rı verecek olan Aile Mahkemeleri, bilirkişilerin raporlarına büyük önem vermektedirler. Bu nedenle, bilirkişi raporlarının tarafsızlığı ve kültürlerarası farklılıkları/hassasiyetleri dikkate alması büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, bilirkişilerin sayıca az olması eleştiri konusudur. Ayrıca, kültürlerarası yetkinliğe sahip psikiyatri/ruh sağlığı uzmanlarına ihtiyaç bulunmaktadır. Diğer taraftan, Gençlik Dairelerinde Türk kültürü ve aile yapısını bilen Türk kökenli sosyal hizmet uzmanlarının/danışmanların/pedagogların/psikologların istihdam edilmesi, Türk aile yapısı, örf ve geleneklerinin yeterince bilinmemesinden kaynaklanan sorunlara çözüm olabilecektir. Bu nedenle, Türk ailelerinin yüksek öğrenim görecek çocuklarını bu alanlara yönlendirmeleri ve bu alanda eğitim almış gençlerimizin de bu görevleri üstlenmeleri büyük önem taşımaktadır. Türk koruyucu aile sayısının arttırılması da büyük önem arz etmektedir. Koruyucu aile tespitinde Türk ailelere öncelik verilmesinin çocukların yeni hayatlarına uyum sağlayarak süreci en az sıkıntıyla atlatabilmeleri, ayrıca kültür ve dillerini öğrenmeleri bakımından yararlı olacaktır. Bunun için de daha çok Türk ailenin koruyucu aile olmak için başvurması ve Türk koruyucu aile sayısının arttırılması çok önemlidir. devam edecek

Türk aileleri, ancak son aşamada (çocuğun aileden alınması aşamasında) yardım arayışına girmektedirler. Oysa ki bu aşamaya gelinmeden soruna daha en başından müdahale edilmesi, diğer bir ifadeyle önleyici tedbirlere ağırlık verilmesi ve ailenin sorunun başlamasını müteakip sosyal yardım/danışmanlık hizmetlerinden faydalanmaları çocukların ailelerden alınmasını önleyebilecektir. Çocukların ailelerinden alınması için nihai kara-

56


iş dünyası

MESLEK TANITIMI altenpfleger/in

Alptuğ DEMİR / Mehmet AZNAVULOĞLU Bu meslekte yardıma muhtaç yaşlı insanların bakımı yapılmaktadır. Yaşlı bakıcıları genelde huzurevlerinde, hastanelerde veya doğrudan bakıma muhtaç kişileri evinde bakımını yapmaktadır.

1. Meslek eğitim yılı 2. Meslek eğitim yılı 3. Meslek eğitim yılı

Meslek eğitimi süresi 3 yıl (tam gün eğitim)/ 5 yıl (zarım gün eğitim) olarak belirlenmiş ve meslek eğitiminden sonra yüksek okula gitme imkanı sunulmuştur. Meslek öğretimi esnasında alabileceginiz ücretler (brüt):

57

TANITIM FİLMİ

Yaşlı bakıcılığı Almanya genelinde kabul görmüş bir meslektir ve eğitimi de eyaletlerin hepsinde aynı şekilde verilmektedir.

916 Euro 977 Euro 1078 Euro



abide şahsiyetler kim kimdir

KENAN SOFUOGLU Derleyen: Gökhan ÖNDER

K

enan Sofuoğlu, (d. 25 Ağustos 1983) Türk motosiklet yarışçısıdır. Motor tamircisi bir babanın dört çocuğunun üçüncüsüdür. 1996 yılında Türkiye şampiyonasında yarışan ağabeyi Sinan’ı izleyerek motor sporları ile tanışmış, 2000 yılında abisi Sinan’ın bir yarışta ayağını kırması ile boş kalan motorunda, 16 yaşında özel izin ile yarışlara katılmaya başlamıştır. Ağabeyi Sinan’ın motoruyla yaptığı bu ilk kalkış yarışını kazanmıştır. 2002 yılında Almanya’ya yerleşmiş, aynı yıl Yamaha-Cup’ı kazanmıştır. En büyük destekçisi olan ağabeyi Bahattin’in 2002 yılında bir otomobil kazasında vefatı sonrasında ağabeyinin arkadaşı Aytunç Taş’tan destek görmüştür. 2003 sezonunda “SupersportIDM”de ikinci olduktan sonra 2004’te “Fim Superstock 1000 Cup”a geçmiştir. 2004 sezonunu şampiyona üçüncüsü olarak tamamladıktan sonra 12005 Superstock-1000” şampiyonluğunu hedef seçmiştir. İlk iki yarışı kazanmasına rağmen yaptığı bir kaza sonucu bileğini kırması sebebiyle Misano’daki yarışa katılamamış, sezonu 2. olarak tamamlamıştır.

5159

2006 senesinde Supersport-WM’e başlarken sponsorluk sorunları yüzünden Yamaha Almanya takımından ayrılmak zorunda kalmıştır. Ancak son anda İsviçre’de yaşayan, ismi gizli tutulan bir Türk işadamının sponsorluk sağlamasıyla “Ten Kate”nin Honda takımına katılmıştır. Supersport WM’de 2006 sezonunu 3. olarak tamamlamıştır. 2007 yılında Supersport Dünya Şampiyonluğu’nda sezonun bitimine 3 yarış kala şampiyon olmuştur. 2008 Dünya Şampiyonu ve 2009 Dünya 3.sü olan Kenan Sofuoğlu, 2010 sezonu öncesinde ise Diyanet Spor Kulübüne transfer oldu ve tüm uluslararası yarışmalarda Diyanet Spor Kulübü adına yarıştı.


bizden

15


TÜRBE

kültür

Derleyen: Harun Önder

Osmanlı’da halk, esnaf, asker ve padişahların çok büyük bir yüzdesi Allah’ın velîlerinin ve dualarının Allah katında çok önemli ve kıymetli olduğunu bilirlerdi. Evliyadan yaşadıkları zaman diliminde sonsuz himmet alan, almak için her türlü çabayı harcayan Osmanlı, evliyanın bu dünyada yalnızca bir görüntüsü olan fizik bedeni toprağa girdikten sonra da onlardan himmet almanın faydalanmanın bir yolunu bulmuşlardı. Onların mezarlarını sadece bir mezar taşı olmaktan çıkarıp, türbeleştirmişlerdi. Bu yol; elbette Allah’ın bu çok sevgili kullarına duydukları hürmet ve sevgiden de kaynaklanmıştı. Allah’ın bütün insanları sevdiğini, ama Allah’ın en çok sevdiklerinden en az sevdiklerine doğru bir yelpazesi olduğunu bilen

61

Osmanlı, Allah’ın velîlerinin, işte bu yelpazenin en üst sıralarında olduğunun da farkındaydı. Bu nedenle kendi dualarını, türbelerde Allah’ın en çok sevdiklerinin duasıyla birleştirerek, “o evliyanın yüzü suyu hürmetine” niyetiyle yapıp, dualarının güçlerine güç katarlardı. İşte bu bilinçle Osmanlı’da türbe mimarîsine de önem verilmişti. Osmanlı’dan günümüze gelen evliya türbelerini hem birer sanat eseri, hem de birer manevî eser olarak görmeliyiz. Ayrıca “Osmanlı’da toplum anlayışı fevkalâde güçlüydü ve kendilerinden sonraki nesiller içinde şefkat fikri çok gelişmişti” cümlelerini hatırlayarak, bize bıraktıkları “evliya ve evliya türbeleri” miraslarına sahip çıkmalıyız.





dan

deki sıkıntı

Al , evin Keçiyi İçeri a gelir. Evinin darlığından ca adamı dinler

oca’y ister. Ho Bir adam H söylemesini re ça ir b bahsederek eriye al. ve der ki: git. Keçiyi iç e n vi e i d im -Ş arttı, der. lir. zalacağına gün yine ge a i s m e tı rt ın e , ık s m Ada alınca eçiyi içeriye e der: - Hocam, k öyl ş in al. akin sak Hoca yine s it, tavukları da içeriye g e g n yine elir. - Şimdi evi tı, der. ertesi gün r, a p ya daha da art i n m ile tı n e ın d ık s m , a Ad yaptım öylediğinizi - Hocam, s ıkla lıl n a soğukk Hoca gayet al, der. ye ri i de içe in . ğ e in it G elir Hoca’ya i gün yine g patlayacağım, der. s e rt e m a d A dan cam, sıkıntı - Aman Ho i bozmadan ve vden çıkar tifin n hepsini e rı Hoca hiç is la n a yv a h ne git, - Şimdi evi der. atlamış bir zel temizle, ü g esi gün rah evini bir rt e ve r a p ni ya Adam denile ziyarete gelir. genişledi ’yı ca o er. Evim bir şekilde H d , m ca o H rmış, - Dünya va oldu! , saray gibi yı a ki sorm n



mizah




* Gas-, Wasser-, Heizungs-, Klima- und Solartechnik * Wartung und Instandhaltung von Feuerst채tten * Fachkraft f체r barrierefreies Bauen * Kontrollierte Wohnrauml체ftung * Erneuerbare Energie






KOLAY

ORTA

ZOR






Lor Kavurmasi Lor Kavurması Nasıl Yapılır? •

Süs biberi küçük küçük doğranarak yağda kavrulur.

Üzerine lor da eklenerek peynir kokusu gidene kadar yaklaşık 1 dakika kavrulur.

Bir kaç dal maydanoz ince ince kıyılır, karışıma eklenir.

Malzeme Listesi 1 adet acı kırmızı süs biber 3 dolu yemek kaşığı zeytinyağı 3 dolu yemek kaşığı lor Maydanoz

Afiyet olsun!

80




ESMA YAZICI

Fachärztin für Frauenheilkunde und Geburtshilfe Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Grasreinerstraße 1 45879 Gelsenkirchen Tel: 0209 - 24127 Fax: 0209 - 24149 Wir sind für Sie da: Mo. – Di. Mi. Do. Fr.

8.00 – 12.00 Uhr 8.00 – 12.00 Uhr 9.00 – 13.00 Uhr 8.00 – 13.00 Uhr

Terminvereinbarung erbeten!

14.00 –18.00 Uhr 15.00 –19.00 Uhr


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.