Mahya Dergisi Bayern Nisan 2014

Page 1

Sayı 65 | Nisan 2014 | Ücretsiz Bayern

2014

DİTİB Aylık Dergi




İÇ İ N DE K İ L E R 03

BİZDEN 7 19

Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: Hayatın Ortağı Olmak

DİN 21 23 25 27 29

Bir Konu Bir Ayet: Şeytanın Kardeşleri Kimlerdir? Bir Hadis Bir Yorum: Müminin Üç Niteliği Tevazu Tefsir: Şems Suresi Kuran’da Beş Vakit Namaz Var Mı?

MESNEVİ’DEN HİKAYELER 31

Mesneviye Dair

AİLE 33

İffet

35

ATA’MIZA DAİR

37

HİKMETLİ SÖZLER


GÜNCEL Söz Sırası Sizde

39

SAĞLIK Kaşıntı

51

_HUKUK Boşanma İşlemleri

53

Kapak konusu - Sayfa 39

ABİDE ŞAHSİYETLER Rabia’tül Adevviyye

57

KÜLTÜR Yağlı Güreş

59

ÇOCUK

61

BULMACA Kare Bulmaca Sudoku Çengel Bulmaca

67 69 71

Yemek Tarifi

76

Yağlı Güreş Sayfa 59

Bedirhan Gökçe ’7’ DÜVEL YENEMEDİ, BU ’7’ BENİ ‘YEDİ’ / Sayfa 19

04


künye

IMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstraße 16 90459 Nürnberg

Bankverbindung/Hesap Numarası Commerzbank Nürnberg IBAN: DE94 7604 0061 0540 7739 00 BIC: COBADEFFXXX

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de

YAYIN KURULU

GENEL KOORDİNATÖR Oğuz Yurtalan +49 (0)171 3583191 oguz.yurtalan@mahya.de WEB KOORDİNATÖRÜ Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de NRW Temsilcisi Orhan Arslanmirze +49 (0)176 84679965 orhan.a@mahya.de Türkiye/İstanbul Muhabiri Koray Kuşkuş +90 (0)554 5618244 koray.kuskus@mahya.de DAĞITIM SORUMLUSU Gökhan Önder +49 (0)176 70055077 goekhan.oender@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM/BASKI AddGraphic info@addgraphic.de Mahya Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazı ve ilanlardan yazı ve ilan sahipleri sorumludur.

05

Alptuğ Demir alptug.demir@mahya.de Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Mehmet Aznavuloğlu mehmet.aznavuloglu@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha N. Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de


DİTİB KÖLN

Almanyada’daki Türk İslam Toplumunun Onur Projesi Yapılacak olan bu Cami ve Kültür Merkezi, müslümanların bu toplumda kendilerini daha yerli hissetmelerini sağlayacak ve bu anlamda uyuma büyük ölçüde katkı sağlanmış olunacaktır. Cami, Dini Bilgiler Kursu, Eğitim Merkezi, Gençlik ve Spor Merkezi, Kadınlar Merkezi, Araştırma Merkezi, İlmi Kütüphane, Dinler Arası Diyalog Merkezi, Seminer Salonu, Konferans Salonu, Ticari Bürolar, Alışveriş Merkezi, Basın Merkezi, Kapalı Otopark, Çocuk Bakım Merkezi gibi sosyal ve kültürel birimlerini bünyesinde bulunduracak olan Merkez Camii, iki minare (55 metre) ve şeffaf parçalardan oluşan bir kubbeye (36,50 metre) sahiptir.

BU KALICI ESERDE SİZİN DE BİR KATKINIZ OLMASINI İSTİYORSANIZ 1. BANKA HAVALESİ YOLUYLA BAĞIŞ Empfänger: Türkisch-Islamische Union Kontonummer: 505566000 Bankleitzahl: 37040044 Commerzbank Köln Verwendungszweck: Merkez-Camii

2. TELEFON YOLUYLA BAĞIŞ

0 900 1070105 Sabit hattan bağışta bulunmak istiyorsanız (her aramada 5€)

06 12

MAHYA . EYLÜL 2010 20


bizden

07


08


bizden

09


10


bizden

Araştırmacı-Yazar Talha Uğurluel ile Tarihin İzinde Artık Mahya Dergisi’nde Yaptığı televizyon programlarıyla tanınan, Araştırmacı-Yazar Talha Uğurluel’in makaleleri bu ayki sayımızdan itibaren ilk olarak “Sultan 2. Abdülhamid’in İngiliz Siyaseti” makalesiyle bizlerle. Talha Uğurluel kimdir? Manisa Demirci’li olan Talha Uğurluel, 1997 yılında Manisa Celal Bayar Üniversitesinin Tarih bölümünden mezun oldu. 8 yıl Özel Radyolarda tarih programları yaptı. Yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış birçok makalesi olup, . Çanakkale Savaşları, . Gelibolu Gezi Rehberi, . Balkanların Başkenti Edirne, . Varlık ve Yokluk Savaşımız, . İstanbul’un Fethi, . Peygamber Efendimiz’in İzinde MekkeMedine, . Önden Gelenler ve . Mevlana adlı kitapların yazarıdır.

11

Ayrıca Çanakkale, Edirne ve Mekke Medine tarihi ile ilgili cd çalışmaları mevcuttur. İki yıl İmaj kitap çalışmaları yapmış olup, . Mukaddes Emanetler, . Timur’un Tüzükatı, . Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıratı ve . Harp Mecmuası kitapları, editörlüğünü yaptığı eserlerden birkaçıdır. Muhtelif Turizm Acentalarında AR-Ge Yönetmenliği yapan Uğurluel, yerli gruplar ile Türkiye’nin birçok yerine Kültür Gezileri düzenlemekte, kurum ve derneklerin eğitim programları dahilinde tarih seminerleri vermekte ve özel Televizyonların tarih programlarında danışmanlık yapmaktadır. Halen Marmara Üniversitesinde çalışmalarını sürdürmektedir. Ve halen TRT Türk’te “Tarihin İzinde” Programı sunmaktadır. Talha Uğurluel’e bu vesileyle bir kez daha aramıza hoş geldiniz diyor, samimiyetinden dolayı şükranlarımızı sunuyor, çalışmalarında başarılarının devamını Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyoruz.



bizden

DİTİB Irkçılık & Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu Bu sayfalarda siz değerli okuyucularımıza DİTİB’in ırkçılık ve ayrımcılığa karşı yaptığı çalışmaları, ırkçılık ve ayrımcılığın tanımını sunacagız. Daha fazla bilgi için http://www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de adresini ziyaret edebilrisiniz. Modern İslam düşmanlığının stratejik unsurları Müslüman düşmanlığı, üzerine farklı projeksiyonlar yapılan karmaşık bir düşman imajıyla çalışır. Buna paralel olarak söz konusu önyargılar empirik araştırmaların sonuclarına karşı neredeyse tamamen kayıtsız kalırlar. İslam düşmanlarının Emcke‘nin1 ifadesiyle çirkin stratejileri, artık onu temsil edenlerin kendilerini ‚aydınlanmanın savunucuları‘ ve / veya ‚liberal hakların ve değerlerin koruyucusu‘ olmakla övünmeleriyle ortaya çıkmaktadır. ‚Bu tarz İslam düşmanlığının içinde bulunduğu çelişki, tahammülsüz olduklarını tolerans adına ve kendilerinin reddettiği kültürel ve dini çoğulculuğu da „Müslümanlar İslam‘a ait çoğulculuğu reddediyor“ gerekçesiyle reddetmeleridir.‘2 Modern İslam düşmanlığının özünü oluşturan yeni bir çifte stratejiden bahsetmek mümkün. Bu strateji, bir taraftan Müslüman azınlığı hedef alırken diğer taraftan da Müslümanları zararsız diye savunan gayrimüslim çoğunluğa karşı cephe almaktadır. Bunu yaparken de bu tarz İslam düşmanlığının temsilcileri kendilerini aydınlanmacı olarak gösterip, gayrimüslim çoğunluğu da aydınlanmanın değerlerini reddeden bir dinin hem taraftarları hemde destekçileri olarak lanse ederek saf dışı bırakıyor olmalarıdır.3

13

Modern aşırı sağcıların da İslam düşmanlığı konusunu, kampanyaları için stratejik bir unsur olarak kullandıklarını da giderek artan oranda tespit etmek mümkündür. Bu arada söz konusu aşırı sağcı ve İslam düşmanı gruplar arasındaki sınırlar ‚sözlü transstratejilerle‘ giderek birbiriyle karışmaya başlamıştır. Bununla bağlantılı olarak, kimin ne söylediğini ortaya koymak da zorlaşmaktadır. Buradaki hedef, aşırı sağcı düşüncelerin toplumdaki genel kabulünü artırmaktır.4 Farklı araştırmaların da ortaya koyduğu gibi, İslam düşmanı ifadeler toplumun merkezine kadar ulaşmayı başarmıştır. Bu da aşırı sağın bilinçli olarak ‚politik mimikri –benzeşme‘ stratejisini seçtiğini gösterir. Özellikle internette çok sayıda İslam düşmanı metinler bulunması bundandır. Stratejik olarak bu metinler İslam‘ı eleştiren çıkışlardan, İslam ve Müslümanlarla ilgili önyargılı ifadelere ve dahası açık İslam düşmanlığına kadar geniş bir yelpazede yer almaktadır. Özellikle burada fazlasıyla kasıtlı provokasyonlarla çalışılır. Hepsinden önce açıkça ırkçı olan veya kasıtlı olarak provoke etmeyi ve onur kırmayı hedeşeyen resimler ve resim montajları kullanılır. Provokasyonların hedefinde çoğunlukla kadınlar, Peygamber Efendimiz ve Allah bulunur. Ayrıca metinlerin yorum fonksiyonlarıyla da İslam düşmanı başka aktörlere zemin hazırlanır ve onların yazdığı İslam düşmanı yorumlar silinmeyerek kullanılır. Diğer taraftan açıkça İslam düşmanı olmadığı anlaşılan aktörlerin de giderek Emcke‘nin tarif ettiği modern İslam düşmanlığının stra-


tejilerini kullandıkları gözlemlenmektedir. Bu bir taraftan İslam düşmanı söylemlere karşı herhangi bir toplumsal kınamanın olmayışından ve de İslam düşmanlığına ait unsurların, bilinçli yada bilinçsiz olarak bazı kişilerin kendi pozisyonunu desteklemeleri için kullanmalarından kaynaklanabilir. Bu durum, toplumda gelişen ve İslam düşmanı içeriklerin giderek günlük iletişime ve toplumun merkezine doğru ilerlediğinin ve tehlikeli bir alışkanlık sürecinin oluştuğunun işareti olabilir.

che in Deutschland: Gewalterfahrungen, Integration, Medienkonsum, Zweiter Bericht zum gemeinsamen Forschungsprojekt des Bundesministeriums des Innern und des KFN (Forschungsbericht Nr. 109), Hannover 2010, S. 111

Bkz. Emcke, Carolin: Der verdoppelte Haß der modernen Islamfeindlichkeit, in: Heitmeyer, Wilhelm (Hrsg.): Deutsche Zustände, Folge 9, Berlin 2010, S. 214 ff. 2 Emcke 2010: S. 217 3 Bkz. Emcke 2010, S. 220-221 4 Bkz. Baier, Dirk et al.: Kinder und Jugendli1

SESSİZ KALMA DİTİB IRKÇILIK & AYRIMCILIKLA MÜCADELE BÜROSU www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de 12


bizden

Ezan ve Hutbe Okuma Yarışmaları Almanya Finali Gerçekleştirildi Din Hizmetleri Müşavirliği ve Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) işbirliği ile düzenlenen “11. Ezanı Güzel Okuma ve 14. Güzel Hutbe Okuma” yarışmalarının Almanya finali Stadtallendorf’da yapıldı. Yarışmalarda, Ezanı Güzel Okuma kategorisinde Köln bölgesinden Emir Koç, Güzel Hutbe okuma kategorisinde de Münih bölgesinden Talha Fidan Almanya birincisi oldular. Almanya genelinde 13 bölge finalistlerinin katılımıyla gerçekleştirilen final, Stadtallendorf DİTİB Fatih Camii’nde gerçekleştirildi. Yarışmaya DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, Din Hizmetleri Müşaviri vekili Suat Okuyan’ın yanı sıra Din Hizmetleri Ataşeleri, din görevlileri, dernek yöneticileri ile çok sayıda davetli katıldı. Yarışma öncesi bir konuşma yapan Din Hizmetleri Müşaviri Vekili Okuyan, özetle şöyle konuştu: “Bir hizmetten öte bir eğitim faaliyetini icra etmiş olacağız. Bu anlamda öğrencilerimizi, hocalarını, velilerini ve buna vesile olanları tebrik etmek ve hayırla yad etmek istiyorum. Bizlerin yarınlarına mirasçı olacak, mihrablarımızı, kürsülerimizi ve mim-

15

berlerimizi bırakacağımız gençlerimizin yetiştiğini görüyorum. Bu yarışmaların bir amaç değil, bir araç olarak görülmesi gerekir.” Yarışma sonunda bir konuşma yapan DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, “Öncelikle bu güzel mabedde bu güzel yarışma ile bir araya geldik. Çocuklarımızın hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirinden başarılı bir performans sergilediler. Buraya yaşayan Müslüman toplumu olarak kendi dinimizi ve kültürümüzü yaşatmak için kendi içimizden insanlarımızı yetiştirmemiz gereklidir. Bu sebeple Uluslararası İlahiyat Programını başlattık. Yetiştirdiğimiz bu çocuklarımızın, İlahiyat Programında okuyacak olan çocuklarımızın daha sonra Almanya’ya gelerek buradaki Müslümanlara hizmet etmeleridir. Bu gençler bizim istikbalimiz olacak İnşallah.” diye konuştu. 11. Güzel Ezan Okuma ve 14. Güzel Hutbe Okuma yarışmaları, dereceye giren öğrencilere belge ve ödüllerin takdim edilmesiyle sona erdi.


“Uygulamalı Din Hizmetleri - Sertifika A” Semineri Başarıyla Tamamlandı DİTİB Akademisi tarafından, Almanya’da bulunan Üniversitelerdeki İlahiyat Bölümlerinde okuyan öğrencilere yönelik, 3 Mart 2014 tarihinde başlatılan ve T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı standartlarında hazırlanan „Uygulamalı Din Hizmetleri Semineri - Sertifika A“ programı, 28 Mart 2014 tarihinde öğrencilere sertifika takdim edilmesi ve kapanış programı yapılmasıyla sona erdi. Seminerde Frankfurt, Tübingen, Osnabrück ve Münster Üniversiteleri İlahiyat Bölümlerinden katılan 29 öğrenciye Kur’an-ı Kerim, Akaid, Hitabet, Din Görevlisinin Vasıfları ve Mesleki Uygulamalar, Güncel Dini Meseleler ve Fıkıh dersleri verildi. „Uygulamalı Din Hizmetleri Semineri - Sertifika A“ programında, Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu Üyesi Mehmet Göktepe, Diyanet İşleri Başkanlığı Bolu Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi Rıfat Aydın, Burdur İlçe Vaizlerinden Murat Demirel ve DİTİB Merkez‘de görevli İlahiyatçı Mehmet Çelebi, Ahmet Fuat Çandır ve Mehmet Akif Ceyhan tarafından bir ay boyunca dersler verildi.

Gerçekleştirilen kapanış programında Din Hizmetleri Müşavir Vekili Suat Okuyan konuşmasında “Bizlere ve sizlere bu güzel hizmetlerin yarınlara taşınması noktasında, Rabbimden yardım ve inayet diliyorum“ diyerek, öğrencilere bu çalışmanın önem ve hedefini göstermiş, tüm katılımcılara bu samimi niyazı ile temennisini dile getirmiştir. DİTİB Akademisi, bu programla, din hizmetlerine ilgi duyan öğrencilerin önemli eksiklerini gidermeyi planlamaktadır. Almanya’da İlahiyat eğitimi esnasında ilmi temeller kazanılırken, özellikle Türk Müslüman Cemaatlere yönelik hizmetlerde yeterlilik sahibi olmanın birçok öğrencinin önde gelen arzusu olduğunu gören DİTİB Akademisi’nin bu programla hedefi, kadın ve erkek tüm öğrencilerin bu ihtiyacını gidermektir. DİTİB Akademisi, ‚Uygulamalı Din Hizmetleri – Sertifika A‘ programının sona ermesiyle, „Sertifika B“ programının hazırlıklarına başlamıştır. Üniversitelerin yaz tatilinde sunulacak olan „Sertifika B“ programı kayıtları ve şartları ile ilgili duyurular www.ditib.de adresli web sayfasından yayınlanacaktır.

16


bizden

YTB Başkanı Doç. Dr. Bülbül, DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. Er’i Ziyaret Etti Bir dizi temaslarda bulunmak üzere Almanya’ya gelen Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanı (YTB) Doç. Dr. Kudret Bülbül ve beraberindeki heyet, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Genel Merkezi’ni ziyaret etti. DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er ile görüşen YTB Başkanı Doç. Dr. Kudret Bülbül, DİTİB’in faaliyetleri ve DİTİB Merkez Camii ve Kültür Kompleksi hakkında bilgi aldı. Sivil toplum kuruluşlarının yapmış oldukları çalışmaları yerinde görmek maksadıyla Almanya’ya geldiklerini ifade eden YTB Başkanı Doç. Dr. Bülbül, amaçlarının Avrupa’da yaşayan Türkler ve sivil toplum örgütleriyle bir araya gelerek bilgi ve görüş alışverişinde bulunmak olduğunu söyledi. DİTİB’in Almanya’da 925 derneğiyle hizmet verdiğini ifade eden Genel Başkan Prof. Dr. İzzet Er, YTB Başkanı Doç. Dr. Kudret Bülbül ve beraberindeki heyete DİTİB’e yapmış oldukları ziyaretlerinden dolayı teşekkür etti. Prof. Dr. Er, özetle şöyle konuştu: “Derneklerimizin hemen hemen tamamında kadın

17

kolları ve gençlik kolları oluşturduk ve son olarak Almanya çapında federal kadın ve federal gençlik birliklerini kurduk. DİTİB dini faaliyetlerinin yanı sıra kültürel ve sportif alanlarda da hizmet vermektedir. Anaokulu projemiz hayata geçirildi ve ilk olarak Mannheim şehrinde bir Anaokulu hizmete açtık. Köln ve Dortmund şehirlerinde de Anaokulu açılması için çalışmalarımız devam etmektedir. Yine bünyemizde eğitim ve araştırmalarda bulunmak maksadıyla DİTİB Akademisini oluşturduk. DİTİB olarak, dini cemaat statüsündü kazanmak için yoğun bir gayret içerisine girdik. Birliğimiz, Hessen eyaletinde İslam Din derslerinin okullarda verilmesi konusunda muhattap kabul edilmiş durumdadır. Ayrıca Uluslararsı İlahiyat Programı ile 345 Almanya menşeli öğrencimiz halen Türkiye’de bulunan İlahiyat Fakültelerinde öğrenim görmektedir.”. Almanya’nın çok önemli bir ülke olduğunu kaydeden YTB Başkanı Doç. Dr. Bülbül, DİTİB’in yapmış olduğu çalışmalarından ve özellikle Uluslararası İlahiyat Programı ile ilgili memnuniyetini dile getirerek DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er’e teşekkür etti.


DİTİB’e Yönelik Asılsız İddialara Karşı Basın Açıklaması Son günlerde bazı basın-yayın organlarında, TC. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenli göçmenlere yönelik DİTİB üzerinden finansal destek sağlandığına dair iddiaların yer alması nedeniyle aşağıdaki açıklamanın yapılması zarureti doğmuştur. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), Alman yasalarına göre, Almanya’da yaşayan, özelde Türkiye kökenli göçmenlere, genelde ise bütün Müslümanlara hizmet etmek amacıyla 1984 yılında 234 yerel derneğin birleşmesi ile kurulmuş, Almanya’nın en büyük Sivil Toplum Kuruluşudur. Faaliyet alanları ile irtibatlı olarak DİTİB, zaman zaman resmi veya sivil kurum ve kuruluşlarla ile işbirliği yapmakta, ortak bazı projelere imza atmakta ve bu projeler çerçevesinde de bazı maddi destekler alabilmektedir. DİTİB‘in yürütmekte olduğu faaliyetler çerçevesinde, şu ana kadar sadece iki projesi Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından kısmen finanse edilmiştir/veya edilmektedir. Bu kapsamda finanse edilen projelerimiz: 1. Anaokulu açma çalışmaları Bu projenin amacı, Almanya‘nın iki şehrinde DİTİB dernekleri bünyesinde müslümanlara ait iki dilli anaokullarının açılmasına yönelik çalışmalar yapmak, bu konuda Müslüman aileleri aydınlatmak ve ana okulu için mekan belirlemektir. 2. “Sorun Algısından Şans Algısına: Gençlik Daireleri ve Türk Aileleri” Bu proje ile DİTİB, Türk ailelerini, gençlik daireleri ve bu dairelerin sunduğu imkan ve hizmetler, yasal haklar ve koruyucu aileler hakkında bilgilendirmeyi, desteklemeyi ve güçlendirmeyi hedeflemektedir. Gerek Türk

ailelerinde gerek gençlik dairelerinde, mevcut olan önyargı ve korkuların giderilmesi ve gençlik daireleri ile aileler arasında sağlam köprülerin oluşturulması projenin ana hedefleri arasındadır. Uzun vadeli hedeflerden biri ise Türk koruyucu ailelerin kazanılmasıdır. Bu bağlamda Eyalet Gençlik ve Kadın Birlikleri, yurtlarda kalan çocuk ve gençler ile irtibata geçerek faaliyetler düzenlemeye veya koruyucu aile kazanmaya teşvik edilmektedir. Bu iki proje çerçevesinde DİTİB’e, YTB tarafından toplam 102.573,6793 Euro proje desteği verilmesi öngörülmüş ve henüz yarısı gönderilebilmiştir. Bu rakam, YTB’nin Almanya’daki derneklere sağladığı iddia edilen yaklaşık 1.5 Milyon Euro’luk proje desteğinin onda birinden aza tekabül etmektedir. Her iki projenin %10 ila %25’lik kısmı ise DİTİB’in öz kaynakları kullanılarak yürütülmektedir. İlgili haberlerde yer alan Yurtdışı YTB’nin Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlere yönelik DİTİB üzerinden finansal destek sağladığı gibi iddialar, tamamen asılsız ve gerçek dışıdır. Çünkü DİTİB üzerinden her hangi bir göçmen derneğine YTB’nin finansal destek sağlaması söz konusu değildir. DİTİB’in yapmış olduğu hizmetler, kamuoyu vicdanı tarafından takdir edilmekte ve Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli Müslümanlar tarafından desteklenmektedir. DİTİB’in her türlü siyasi görüş ve düşünüşün dışında sürdürmekte olduğu faaliyetlerde, imkanlar el verdiğince, farklı proje kaynaklarını kullanması doğaldır. DİTİB yürüttüğü faaliyetlerde şeffaflık esasını önemser ve sağladığı başarı ve ulaştığı kitle açısından her zaman farklı proje uygulayıcılarının kazanmaya çalıştığı önemli partnerlerden de birisidir. Kamuoyunun Bilgisine saygı ile duyrulur.

18


bizden

HAYATIN ORTAĞI OLMAK Bedirhan GÖKÇE

Pamuk prenses’in cüceleri niçin 7? James Bond niye 007 ? İstanbul niçin 7 tepe? Türkiye niye 7 bölge ? Dünya niçin 7 kıta? Zindan niçin 7 kule? Peki… Soyumuz niye 7 göbek? Gül neden 7 veren? Dünya’nın neden 7 harikası var? Oteller niçin 7 gece-7gündüz? Ejderha neden 7 başlı? Mevlana’nın öğüdü neden 7? Peki… Gökyüzü neden 7 kat? Yeryüzü neden 7 kat? Cehennem neden 7 kapı? Hafta niçin 7 gün ? Gökkuşağı neden 7 renk?

Yahudilikte kutsal şamdan neden 7 mum? Kabe’de tavaf niçin 7? Merve safa arası niçin 7? Şeytana atılan taş niçin 7? Kuran’ın kapısı kabul edilen Fatiha’nın ayet sayısı neden 7? İslam dinindeki bu gizemli “3”ler “7”ler “40” lar da ki, bu “7”ler kim? Devam … Neden 7 düvele meydan okuruz ? Büyük Ayı-Küçük Ayı takım yıldızlarının sayısı neden 7? Niçin müzikte nota sayısı 7? Prematüre doğan çocukların 8 aylık olanlarının çoğu yaşamazken 7 aylıklar nasıl yaşıyor peki? Sezeryan doğumlarda annenin kesilerek bebeğe ulaşılması neden 7 kat ayrıca? Bir bebeğin yaklaşık 7 aylıkken süt dişleri çıkarken, o dişlerin dökül mesi neden 7 yaş?

Peki dinde; Eski ilk dinlerde 7 neden kutsal? Hristiyanlık ve Müslümanlıkta uyurYüzümüz neden 7 kapı (2 göz + 2 lar neden (Ashab-ı Kehf ) 7 kişi?

19


kulak + 2 burun + 1ağız) Bu ‘7’ler beni gerçekten ‘yedi’!.. Ben tesadüşere inanmam Ben rakamların uğuruna ya da uğursuzluğuna da inanmam ama sırrına inanırım. Şimdi soruyorum size; Bu rakamın sırrı ne ola ki?

20


din

Haram Lokma ve Toplumsal Kaos Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

““Ey halkım!” dedi. Yalnız Allah’a ibadet edin, çünkü sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Hem ölçü ve tartıyı eksik tutmayın! Ben sizin bolluk içinde olduğunuzu görüyorum. Ama böyle devam edecek olursanız, sizi azapla kuşatacak olan bir günden korkuyorum.” (Hud, 11/84.)

K

ur’an Lut kavminden bahsederken, gönderildiği toplumu çökerten bozulmanın cinsel ahlak alanında olduğunu hatırlatır. Şuayb peygamberin halkının da ticari ahlakta yozlaştığını belirtir. Hz. Şuayb onlara tevhidi ve ticari hayatta dürüst olmayı tebliğ etmiştir. Ne var ki onlar, bütün bu çağrılara kulak asmayınca, şiddetli bir deprem ve korkunç bir gürültü ile helak olmuşlardır. Girişte verilen ayette dikkati çeken hususlardan biri, ölçü ve tartıda insanların dikkatli olmaları uyarısının, kulluğun sadece Yüce Allah’a yapılması gerektiği belirtildikten hemen sonra gelmesidir. Diğer bir ifadeyle burada Allah’ın hukuku ile kulların hukuku beraber ele almaktadır. Dolayısıyla dini değerler sisteminde Yüce Yaratıcı’nın hukuku önemli olduğu gibi kulların hukuku da önemlidir. Şirke düşmek, isyan ve günah olduğu gibi, ticari hayatta hak ve

21

hukuka riayet etmemek de isyan ve günahtır. Din, sadece Yüce Yaratıcı’ya karşı olan görevlerimizde samimi olmayı değil, ticari hayatımızda da hileden uzak ve dürüst olmayı emretmektedir. Allah’a karşı dürüst olanlar, ticari hayatlarında da dürüst olurlar. Günümüzde üretim ve tüketim aşamalarında ve ticari işlemlerde değişik şekillerde hak-hukuk ihlalleri olmaktadır. Hz. Şuayb’ın başta naklettiğimiz uyarılarını, kul hakkını yemenin haram oluşu çerçevesinde ele aldığımızda, birçok fiilin buna dahil olduğunu söyleyebiliriz. Mesela günümüzde üretilen malda kalitesiz veya eksik ham madde kullanmak, gıda maddelerine haram veya sağlığa zararlı maddeler katmak, işçinin ücretini zamanında ödememek, ziraat ürününün bedelini geciktirmek, hileli yolla mal pazarlamak, sağlığa faydalı diyerek sahte ilaçlar piyasaya sürmek, ayet çerçevesinde değerlendirilebilecek meşru olmayan fiillerdir. Ayetin devamında “Allah’ın bakıyyesi” ifadesi geçmekte ve bunun müminler için daha hayırlı olduğu belirtilmektedir. “Allah’ın bakıyyesi” ifadesiyle Şuab peygamber, Medyen halkına helalle iktifa etmelerini, haksız kazanca kapılarak sahip oldukları temiz ve helal nimetleri haramla kirletmemelerini


telkin etmiştir. Yine bununla hak hukuka riayet etmeden, helal haram demeden kazanılan çok malın değil, az da olsa helalinden kazanılan malın hayırlı olduğu ifade edilmektedir. Nitekim kültürümüzde “Haramın temeli olmaz” atasözü vardır. Bununla haram malın fayda getirmeyeceği, bir gün yok olup gideceği anlatılır. Kur’an, haksız kazanç yasağını ele alırken konuyu bağlantılı bulunduğu diğer sosyal olgularla beraber değerlendirir. Böylece bir anlamda dini ve ahlaki yozlaşmanın değişik alanlardaki tezahürüne atıfta bulunur; aradaki sebep sonuç ilişkisine ve birbirlerini nasıl tetiklediğine dikkatleri çker. Alış veriş toplumun gündelik hayatının vazgeçilmezlerinden biridir. İnsanın hayatını doğrudan etkiler. Dolayısıyla bu alan hile, adaletsizlik vb. olumsuzluklara bulaştırılırsa, toplumsal hayat iyice yozlaşır, fitne ve fesat yaygınlaşır, neticede toplumsal dokuyu çözen ve çökerten olumsuz gelişmeler meydana gelir. Çünkü bahsedilen hakkaniyetten uzak hileli işlemler, insanların birbirine olan güvenlerini sarsar, toplumda yalan, iftira, saygısızlık ve sevgiden yoksunluğu beraberinde getirir. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, ölçü ve tartıda adaletten sapma, bunun yaygınlaşması, yeryüzünde karışıklık ve fesadı beraberinde getirmektedir. Nitekim ölçü ve tartıda adalet emredildikten sonra, “Fesatçılık yaparak yeryüzünde karışıklık çıkartmayın” uyarısı gelmektedir. Kısaca, birleşik kaplar

misalinde olduğu gibi haksız kazanç, kişinin haramla beslenmesine, o da manevi hayatının inanç ve fiillerinin isyana ve günaha kaymasına sebep olabilmektedir. Şu ayetin de bu bağlamda değerlendirilmesi mümkündür: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret dışında mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin.” Ayette görüldüğü gibi, sadece karşılıklı rızaya dayalı alış verişe müsaade edilmekte, bunun dışındaki işlemler batıl ve haksız kazanç olarak değerlendirilmektedir. Aynı ayetin devamında “Kendinizi öldürmeyiniz” ifadelerinin geçmesi dikkat çekicidir. Bir yoruma göre haksız kazancı meşru hâle getiren sistem ve uygulamalar, sadece bireysel zararlar doğurmamakta, yaygınlaşarak toplumsal dokuyu tahrip etmekte, onun maddi ve manevi varlığı üzerinde öldürücü bir etki yapmaktadır. Bu anlamda sosyal adaletin bozulması, anarşiyi körükler. Bir kere toplum düzeni bozulup asayiş ortadan kalkınca can güvenliği de tehlikeye düşer. Yasadışı örgütler devreye girerek hak hukuk ihlalleri yaygınlaşır, örgütlü suçlar çoğalır. Yalnız haksızlığa uğrayanlar değil, başkasının malını haksız olarak alıp yiyen veya başkasının canına haksız olarak kıyan da bu güvensizlikten nasibini alır. Kendisi canından olduğu gibi yakınlarının da mal ve canları zarar görür.

22


en sevgili

Öfkeyle kalkan Ebu Hüreyre (r.a.)’den nakledilen bir hadiste Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Güçlü, güreşte gücünü gösteren değil, öfke anında nefsine (kendine)hakim olandır.” (Buhârî, Edeb, 76.) Hadis-i şerif, Kur’an’da müttakilerin özelliklerinden sayılan “öfkeyi yenme” hususuna işaret etmekte ve gerçek gücün, duyguların kabardığı zamanda insanın kendisini kontrol edebilmesi olduğunu bildirmektedir. Cenab-ı Hak takva sahiplerinin özelliklerini sayarken şöyle buyurur: “Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler ve insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Al-i imran, 134.) Allah Rasulü de bir hadislerinde, ayette yer alan “kezame” (engelledi, hapsetti) fiilini kullanarak, “hiçbir kul, Allah katında, O’nun rızasrını gözeterek öfkesini yutmasından daha faziletli bir lokma yutmuş değildir.” (Ahmed b. Hanbel, 2, 128.) buyurmuştur. Rivayete göre İmam Cafer Sadık (6.148)’in, hizmetini gören kölesi bir gün, içi çorba dolu bir kâseyi yanlışlıkla imamın üzerine devirdi. Üstü başı çorba olan imam öfke ile kölenin yüzüne bakınca köle, “Efendim, Kur’an’da “öfkelerini yenenler” övülüyor diyerek yukarıdaki ayeti okudu. Bunun üzerine Cafer Sadık, “öfkemi yendim!” dedi. Köle tekrar Kur’an’da “insanların kusurlarını bağışlayanlar” da övülüyor diyerek ayetin devamını okudu. İmam Cafer, “Haydi bağışlaıim seni” dedi. Köle, “Kur’an’da “Allah, iyilik eden kimseleri sever!” buyruluyor diyerek ayetin son kısmını da okuyunca Cafer Sadık, “Haydi git, artik hürsün, seni Allah için azat ettim.” dedi. Hz. Peygamber, kendisinden tekrar tekrar öğüt isteyen birisine, muhtemelen bu konudaki zaafını dikkate alarak, her defasında, “öfkelenme” tavsiyesinde bulunmuş (Buhâri, Edeb, 26.), yanında, birbirlerine hakaret ederek öfkeleri kabaran iki kişiye, “şeytandan Allah’a sığınarak öfkelerini yatıştırabileceklerini” (Buhari, Edeb, 76.) söyleyerek, kontrol edilemeyen öfkenin şeytanın kontrolüne geçeceğini anlatmak istemiştir. “Öfkeyle kalkan zararla oturur.” diyen atalarımız da, öfkenin ne büyük zararlara yol açtığı gerçeğini dile getirmişlerdir.

23

Günümüzde “öfke kontrolü” başlığı altında bilimsel çalışmalara da konu olan bu duygu patlamasının frenlenmesi konusunda uzmanların önerilerine kulak vermek son derece önemlidir. Buna göre; öfkeye yol açan durumları tespit ederek bunlardan kaçınmaya çalışmak; öfkeye teslim olmama konusunda kendimize telkinde


bulunmak; karşıdakini dinleyip iletişim kanallarını açık tutmak; yapıcı eleştirilerle problemleri tartışarak çözmeye çalışmak; duyguları olumlu olarak ifade etme becerisi kazanmak bunlardan bazılarıdır. Kızgınlığı, bağırıp çağırarak, küfrederek ifade efme yerine, kızgınlığın sebebi makul ve haklı olsa bile, bunun her şeyin sonu olmadığını düşünmek, aşırı öfke tezahürüyle her şeyin düzelmeyeceğini bilmek, öfkeyi yenme konusunda kişinin kendisine yapabileceği mantıklı telkinlerdir. Her şeyin en olumsuzunu düşünüp, bir problem anında, örneğin, “Zaten sen her zaman böyle yaparsın” gibi kesin yargılarla karşımızdakini suçlamaktan kaçınarak, kendimizin de böyle bir durumla karşılaşabileceğimiz ihtimalini akla getirmek, öfke canavarını dizginleyebilecekb başka bir tedbirdir. Öfkeyi dizginlemenin bazı yollarını da sevgili Peygamberimiz öğretmiştir. Onun bildirdiğine göre öfkeli insan ayaktaysa oturmalı, oturdugu yerde öfkesi geçmemişse yatmalıdır. (Ebu Davud, Edeb, 3.) Allah Rasulü başka bir hadislerinde de, öfkelenen kimsenin abdest almasını tavsiye etmiştir. (Ebu Davud, Edeb, 3.) Bu konudaki başka bir tavsiyesi de, öfkelenen insanin susmasıdır. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 239.) Öfke sonucu ortaya çıkan olumsuzlukların pek çoğunun kızgınlık nedeniyle söylenen kötü söz ve hakaretler olduğu düşünülürse, bu son tavsiyenin önemi daha iyi anlaşılır. Hâkimin öfkeliyken iki kişi arasında hüküm vermemesi gerektiğini bildiren Allah Rasulü (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 37.) bu sözüyle öfkenin sağlıklı düşünmeyi engellediğini vurgulamak istemiştir. Öfkesine hakim olmanın meşhur bir örnegi Hz. Ali’ye nispet edilen bir olaydır. Bir savaşta düşmanını alt eden Hz. Ali, tam öldüreceği sırada onun yüzüne tükürmesiyle geri çekilmiş, sebebini soran düsmanına da, “Seni Allah için öldürecektim.Yüzüme tükürünce nefsim ağır bastı ve seni kendi nefsim için öldürmek endişesiyle vazgeçtim.” demiştir. Toplumda meydana gelen pek çok üzücü olayın hakim olunamayan öfke sonucu olduğuna hemen her gün şahit oluyoruz. Çeşitli sebeplerle başlayan aile içi tartışmaların doğurduğu öfkenin ne tür facialara yol açtığı, günlük rutin haberler arasındadır. Bilindiği gibi bu öfke, çoğu zaman, sadece eşlerle sınırlı kalmamakta, masum çocuklara kadar uzanarak onları da kurban olarak seçmektedir. Basit bir yol verme tartışmastının bile cinayetle sonuçlandığı bir ülkenin insanları olarak, şeytanın, öfke silahini kullanarak bizimle nasıl oyuncak gibi oynadığının farkına varmak zorundayız. Allah’ın bize verdiği akıl ve irade gücünün, aniden alevlenen duygularımıza esir olmasına engel olmalıyız. İnsani bir duygu olan öfkenin, doğal yansımalarının ötesine geçtiğinde nasıl yıkıcı bir etkiye sahip olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız. Bireylerden başlayarak, aile içinde, aşiretler hatta toplumlar arasında şiddet ve çatışmaya dönüşen öfke selinin nelere mal olduğunu iyi hesap etmeliyiz.

Toplumda meydana gelen pek çok üzücü olayın hakim olunamayan öfke sonucu olduğuna hemen her gün şahit oluyoruz. Çeşitli sebeplerle başlayan aile içi tartışmaların doğurduğu öfkenin ne tür facialara yol açtığı, günlük rutin haberler arasındadır. Bu öfke, çoğu zaman, sadece eşlerle sınırlı kalmamakta, masum çocuklara kadar uzanarak onları da kurban olarak seçmektedir.

24


din

Kutlu Doğum

S

evgili Peygamberimizin dünyaya teşrifleri olan Mevlid Kandili asırlardır müslümanlar tarafından değişik etkinliklerle kutlanmaktadır. İlk defa 13. asırda Erbil Atabeği Muzafferüddin Gökbörü tarafından iki ay süreyle kutlanmaya başlanmıştır. Süleyman Çelebi’nin 15. yüzyılda kaleme aldığı “Vesiletü’n Necat Mevlid” adıyla o günden bu yana milletimiz için sevinçte ve tasada okunan bir gelenek oldu. Bu gelenek Osmanlı’da 1588’de, resmi bir devlet protokolü haline getirildi. Sarayın önceleri Ayasofya Camisi’nde, daha sonra Sultanahmet Camisi’nde düzenlediği törenlere devletin ileri gelenleri ile birlikte halk da katılırdı. Sultan Abdülaziz döneminde Ortaköy Camii’nde, 1. Abdülhamid devrinde Yıldız Camii’nde tören düzenlenirdi.

Doğdu ol saatte ol Sultan-ı din, Nura gark oldu Semavat-ü Zemin Süleyman Çelebi Günümüzde de kandil olarak nitelendirilen dini gün ve gecelerin dışında, doğumda, ölümde, adak ve nikah törenlerinde, hacıların gidiş-dönüşünde, sünnet merasimlerin-

25

de, asker uğurlama gibi çeşitli vesilelerle mevlid okunması müslüman Türkler arasında yaygın bir , gelenektir. Bu geleneğin bugün de canlı bir şekilde devam etmesi, kutlu Peygambere sevgi ve bağlılığın işaretidir. Bu ruhun gelecek nesillere doğru bir şekilde aktarılması düşüncesinden hareketle, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı Hz. Muhammed’in evrensel prensiplerini ve insanlığa getirdiği yüce değerleri günümüz şartlarını da dikkate alarak insanlığa ulaştırmak gayesiyle 1989 yılında Kutlu Doğum Haftası’nı ihdas etmiştir. Hafta dolayısıyla hem yurtiçinde, hem de yurtdışında hazırlanan bütün programlar bu maksatla tertiplenmektedir. Yüzyıllardır görülmüştür ki, Milletimiz inançlı ve hoş görülüdür. Bunun için dini inançlarını bir kavga konusu olarak değil, birlik-beraberlik, barış ve hoşgörü kaynağı olarak görmektedir. Öyle de olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, insanlık için en güzel rehber; bütün güzellikleri bünyesinde toplayan ve güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen Hz. Peygamber, modelde Peygamberimizin insanlığa sunduğu modeldir. Çünkü O, gönüllerin karardığı, insanlık uzaklaştığı bir ortamda, insanlık için adeta güneş gibi doğmuş, çirkinlikleri güzelliklere tebdil etmiştir. İnsanlık O’nun getirdiği yüce değerler ve prensipler doğrultusunda büyük medeniyetler kurmuş, kabedilen haklarına kavuşmuş, yaratılışında var olan yüce değerlerin farkına varmıştır.


Geleneğİmİz İslam medeniyeti Kur’an ve Hz. Peygamber’ in sünnetinden kaynaklanan evrensel ahlak ilkeleri ve insan hakları ile ilmi anlayış üzerine bina edilmiştir. Zira İslam Medeniyetinin esası İslam dininin hikmet ve adaleti üzerine kurulmuş olduğundan ilmi ve irfanı öğretmiş, zulmü ve zorbalığı yasaklayarak haksızlıklara karşı koymayı hedef almıştır. Şurası bir gerçektir ki, Cenab-ı Hakk, insanın kendisi ile olan ilişkisini iman ve ibadete bağlandığı halde insanın diğer insanlar ve varlıklar ile ilişkilerini ahlak ve hukuk kurallarına bağlamıştır. Olgun insan bu ilişkilerini yerli yerince, meşru kurallar dahilinde dengeli bir biçimde yapan kişidir.

gamberimizi hatırlamak, ona salavat getirmek olmamalı. Elbette ona binlerle salavat getireceğiz. Ancak asıl olanın ona salavat getirmekle beraber, onun getirdiği evrensel değerlere sahip olmak ve Hz. Muhammed’ in sıfatlarıyla muttasıf olabilmek olduğunu unutmamalıyız.

Muharrem ÖZTÜRK DİTİB Schwabach Din Görevlisi

Değerli okurlar, kutlu doğum haftalarından maksat sadece belli zamanlarda Sevgili Pey-

Biz seni görmeden sevdik

En Sevgili

26


din

LEYL SURESİ Ahmet BAYER / Fürth Din görevlisi

A´la suresinden sonra, Fecr suresinden önce Mekke döneminde indirilmiş olup, 21 ayetten oluşan ve adını ilk ayetteki “gece” anlamına gelen el-leyl kelimesinden alan Leyl suresi, Mushaftaki sıralamada 92, iniş sırasına göre ise 9. suredir. Yemin ifadelerinin kullanımı gereği,bir önceki Şems suresi ile yakın anlam ilişkisi bulunan bu surede, insanoğlunun iki zıt huyundan, cömertlik ve cimrilikten bahsedilir. İmanla cömertlik ve imansızlıkla cimrilik arasındaki ilişkiye dikkat çekilir. “Doğru yolu gösterme”nin Yüce Allah´a ait olduğu, dünyanın da ahiretin de O´nun kontrolünde olduğu ifade edilmektedir. Hakikati yalanlayanların ateşe gireceği beyan edilirken, malını Allah yolunda harcayanların ve arınanların ise ateşten uzak tutulacağı ifade edilmektedir. Surenin sonunda, bütün bunların sadece Yüce Allah´ın rızasına yönelik olması vurgulanmaktadır. 1-4. AYETLER: “(Karanlığı) bürüyüp örttüğünde geceye, ağardığı vakit gündüze, erkeği ve dişiyi yaratan güce yemin olsun ki, sizin işleriniz çeşitlidir.” Daha öncede ifade edildiği gibi, Kur´an´da çeşitli yerlerde yemin ifadeleri kullanılmaktadır. Bu yeminler, üzerine yemin edilen varlıkların değerini, onları yaratan gücün büyüklüğünü göstermekte; ayrıca kendisinden sonra gelen konuların önemine vurgu yapılmaktadır. Bu surede geceye, gündüze, erkek ve dişiyi yaratan Yüce Allah´a yemin edilerek, erkeğin ve dişinin yaratılışı ve davranışları ele alınmaktadır. Aynı maddeden yaratılan erkek ve dişi arasındaki cinsiyet farkının tesadüfi değil, bilakis Yüce Allah tarafından yara-

27

tıldığı vurgulanmaktadır. Ayrıca insanların gayretlerinin, yaptıkları işlerin hedef ve özellikleri açısından başka başka olduğu belirtilerek sonucu etkileyecek asıl farklılığın cinsiyet değil, davranışların mahiyetine bağlı olduğu ima edilmekte, sonraki ayetlerde ise yararlı ve zararlı işler tanıtılmaktadır. 5-7. AYETLER: “(Bu nedenle) kim, (malını Allah rızası için) verir, duyarlı davranır ve en güzeli de tasdik ederse, kolayı ona (daha da) kolaylaştırırız.” Bu ayetlerde, önceki ayetlerin açılımı yapılmaktadır. Ahirette cennet ödülleriyle buluşmanın yolunun çeşitli fedakârlıklarda bulunmaktan geçtiği beyan edilmektedir. Bu surenin indiği Mekke´de insanlar arasında büyük bir gelir farkı bulunmaktaydı. Varlıklı putperest Araplar yoksullar karşısında inanılmaz derecede bencil, duyarsız, umursamaz davranıyor; hatta Kur´an´ın ifadesiyle zengin putperestler, ”Dilese Allah´ın doyuracağı kimseleri biz mi besleyeceğiz!” (Yasin 36/47) diyecek kadar küstahlaşıyor, birbirlerine cimriliği tavsiye edecek kadar insafsızlıkta ileri gidiyorlardi (Nisa 4/37; Hadid 57/24). Bu sebeple Mekke döneminde inen ayetlerin Allah´ın birliği inancının yerleştirilmesinden sonra en büyük hedefi insanların kalplerini yoksul ve himayesizlere karşı bencillik, sevgisizlik ve cimrilikten arındırmak; dertlerin de nimetlerinde paylaşılabildiği bir toplum ve zihniyet oluşturmak olmuştur. Bu surede de bu hakikatlar en güzel şekilde ortaya konulmaktadır. Bu ayetlerde açıkca ifade edilmese de genelinden anlaşılacağı üzere cömert ve özverili tip müslüman insanı, cimri ve bencil tipte inkarcıyı temsil etmektedir. Tercihini yardımlaşma, duyarlı davranma ve


bütün erdemlere inanmaktan yana kullananların, hem bu dünya da hemde ahiretteki ödüllere kavuşturulmaları kolaylaştırılacaktır. 8-11. AYETLER: “Kim de cimrilik eder, kendi kendine yeterli olacağını sanır, en güzeli de yalanlarsa ona da en zoru kolaylaştırırız. Düştüğü zaman / ahirette de malı kendisine hiç fayda vermez.“ Bu ayetler gurubu, surenin 4. ayetinde dile getirilen „sizin işleriniz başka başkadır“ ayetinin ikinci açılım cümleleridir. Cimrilik edip kendisiyle yetinen, yani kendi gücüne ve elindekilere güvenip Allah´ın yardımına muhtaç olmadığını zanneden kişi için Allah´ ın kolaylaştıracağı bildirilen zahmet yolu; biz onu en zora hazırlarız şeklinde anlaşıl-

maktadır. Allah´ın kulunu zor olan yola hazırlamasından maksat da kulun, Allah ve Resulünün gösterdiği yolu kabul etmemesi, yanlışlarda ısrar etmesi, bu sure bağlamında ise cimriliğini sürdürmesi neticesinde Allah´ın ondan hidayet ve inayetini çekmesi, onu kendi haline terketmesidir. Bu ise insan için en büyük kayıptır. Bu şekilde kalan insan da helâl-haram demeden nefsani istek ve arzularını tatmine çalışır; kötülük yapmak, günah işlemek ona çok kolay gelir. Sonuçta cehennemi boylar. Dünyada cimrilik edip biriktirdiği servetini orada fidye olarak verip cehennemden kurtulmak ister ama bu da mümkün olmayacaktır. Bir anlamda, kişiler kendi kararlarının sonuçlarıyla mutlaka buluşturulacaktır.

28


din

Kutlu Doğum Derleyen: Ramazan KEMAL Âdem aleyhisselam Cennetten çıkarılınca, “ya Rabbi, Muhammed aleyhisselamın hürmetine beni affet” diye dua etti. Allahü Teâlâ ise, (ne cevap vereceğini bildiği halde diğer insanların duyması için) “Ya Âdem, onu henüz yaratmadım. Nereden bildin?” buyurdu. Âdem aleyhisselam da, “Arşta “Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resulullah” yazılı olduğunu gördüm. Anladım ki, şerefli isminin yanına ancak en çok sevdiğinin, en şerefli olanın ismini layık görürsün” dedi. Allahü teâlâ buyurdu ki: “Ya Âdem doğru söyledin. O bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine dua ettiğin için seni affettim. Eğer Muhammed olmasaydı, seni yaratmazdım.” İnsanlık tarihinin en önemli hadisesi hiç şüphesiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in dünyaya teşrifleridir. “(Ey Muhammed!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” ve “Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak

29

gönderdik” âyetlerinde açıkça belirtildiği gibi, rahmet peygamberini bütün dünya beklemekteydi. Kur’ânın ifadesiyle Hz. İsa onun gelişini şöyle müjdeliyordu: Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: “Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevratı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim”, demişti. Peygamber Efendimiz (SAV) daha dünyaya teşrif etmeden ve Peygamberlikle görevlendirilmeden ona inananlar olmuştu. Şairimiz Arif Nihat Asya bu gerçeği şöyle dile getirir: Günler, ne günlerdi yâ Muhammed Çağlar ne çağlardı Daha dünyaya gelmeden Müminlerin vardı.


POPCORNLOOP İLE SİNEMA TADINDA PATLAMIŞ MISIR ARTIK EVİNİZDE sadece

21,

49

KDV ve posta masrafları fiyatın içindedir

siparişleriniz için www.popcornloop.com


din

Hz. Muhammed’in (sav) Güvenilirliği Derleyen: Ramazan KEMAL

Peygamberler sağlam kişilikli, güvenilir insanlardır. Onlar sadece peygamberlik döneminde değil, kendilerine bu görev verilmeden önce de bu özellikleri ile tanınırlar. Bunun en güzel örneği kuşkusuz Peygamberi-miz Hz. Muhammed (sav)’dir. O, içinde yaşadığı toplumun en güvenilir kişisi idi. O, her bakımdan kendisine güvenilen bir kimseydi. Dürüstlükten ayrıldığı, şaka bile olsa yalan söylediği hiç görülmemiştir. Bu

yüzden ona henüz peygamber olmadan “Muhammed’ül emin”(Güvenilir Muhammed) denilmiştir. Kâbe hakemliğinde herkesi memnun edecek bir çözüm bularak muhtemel bir iç kavgayı önlemiş olması, haksızlık ve zulme engel olmak gayesiyle oluşturulan “Hılfulfudul” (Erdemliler anlaşması) cemiyetine aktif bir üye olarak katılması, peygamberlikten önce de “emin” sıfatını taşıdığını göstermektedir.

‘‘şu tepenİn arkasında üzerİnİze gelmekte olan bİr ordu var desem bana İnanır mısınız?’’

31


Peygamberimiz (sav)’in zorluklar karsısındaki , güzel tavrı Hz. Muhammed (sav), peygamberliği boyunca daha önce de belirtildiği gibi, türlü zorluklarla karşılaşmıştır. Kavminden inkâr edenler ve müşrikler ona karşı son derece incitici sözler söylemişler, hatta büyücü veya delidir demişler, bazıları da Peygamberimiz (sav)’i öldürmek dahi istemiş ve bunun için planlar kurmuştur. Buna rağmen, Peygamberimiz (sav) her kültürden ve karakterden insanı eğitmeye, onlara Kuran’ı, dolayısıyla güzel ahlakı, güzel tavrı öğretmeye çalışmıştır. Kuran ayetlerinde bildirildiği gibi, bazı kişiler en temel görgü kurallarından dahi habersiz olduğu için Peygamberimiz (sav) gibi ince düşünceli, üstün ahlaklı bir insana sıkıntı verebileceklerini düşünmemişlerdir. Peygamberimiz (sav) ise tüm bunlara karşı büyük bir sabır göstermiş, her durumda Allah’a yönelerek Allah’ın yardımını istemiş ve müminlere de sabrı ve tevekkülü tavsiye etmiştir. Allah, Kuran’da Peygamber Efendimiz (sav)’e birçok ayeti ile, inkar edenlerin söylediklerine karşı sabırlı olmasını şöyle tavsiye etmektedir:

Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et. (Kaf Suresi, 39) Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ‘izzet ve gücün tümü Allah’ındır. O, işitendir, bilendir. (Yunus Suresi, 65)

Peygamberimiz (sav)’in nelere sabır göstererek üstün bir ahlak sergilediğini düşünen müminlerin karşılaştıkları olaylarda kendilerine onu örnek almaları gerekir. Nefislerine ters düşen en küçük bir olayda ümitsizliğe kapılanlar, en küçük bir itirazda tahammülsüzlük gösterenler, Allah’ın dinini anlatmaktan vazgeçenler ya da yaptıkları ticarette başarısız olunca mutsuz olanlar, bu tavırlarının Allah’ ın Kitabı’na ve Peygamberimiz (sav)’in sünnetine uygun olmadığını bilmelidirler. İman edenler, her olayda sabır gösterip, Allah’ı vekil tutup O’na hamd ederek, Peygamberimiz (sav) gibi üstün bir ahlak göstermeli ve Rabbimizin rızasını, rahmetini ve cennetini ummalıdırlar.


din

Çocuklarımız

A

limlerimizin ”EDEP YÂ HÛ!” deyimi günümüzdeki çocuklara ve şu anda bulunduğumuz coğrafyaya yakıştığı kadar, her halde hiçbir zaman dilimine ve coğrafyaya yakışmamıştır. Tabii ki burada devreye atasözlerimiz de girmeli. İğneyi kendine, çuvaldızını başkasına batır... Bu dahi yetmez. Ne ekersen onu biçersin. Bu atasözleri ve deyimi beraber ele almazsak adaletsizlik olur. Bu dünya tarlamızdaki en güzel arsalarımız mesabesinde olan çocuklarımızın beyinlerine edep ektik mi ki edep biçelim? Yani çocuklar bir ömür biz büyükleri, anne, baba, dede, akraba, komşu ve en sonunda da içinde bulundukları sosyal çevre olmak üzere o kadar çok modellere sahipler ki... Ve o güzelim saf ve temiz beyinleri doğmadan önce anne babalarının genlerinden ve yaşantılarından başlamak üzere sürekli kopyalayıp dururlar hayatı... Bu açıdan meseleye bakınca ilahiyat fakültesinde okurken, pedagoji öğretmenimizin söyledikleri geldi aklıma: “Oyunlarının en zevkli anında çocuğunuza iş buyurup onları sizi dinlememeğe alıştırmayınız.” Acaba daha neler neler yaptık ki, en olmadık zamanlarda neler neler istedik ki bu hale geldiler... Tam da konunun burasında hiç unutamayacağım bir anım var... Benim eşim sosyal sağlığını yitirmiş bir durumdaydı... Ailesinden, köyünden telefon geldi... 2.5 yaşındaki kızım açtı. Tabii ki ba-

33

basını istediler. Babası hemen “babam burada yok de” diye söyleyiverdi fısıltı ve işaretle. Hiç abartmıyorum, çocuğun yüzü biber gibi kıpkırmızı oldu ve canhıraş bir biçimde feryat edercesine “Ama sen burdasıııııııııın babaaaaa” dedi, hem de telefon elindeyken... Şüphesiz ki babamızın durumunu bilen ailesi alınmadı hastalığını bildiklerinden. Ama yaşanan bu olay çocuklarımızı nasıl edep katili yaptığımızın canlı delili. Aradan yirmi iki sene geçti, ama kızımın o an canhıraş çığlığı ve kıpkırmızı yüzü zihnimda hâlâ taptaze duruyor... Bu kadar olumsuz medya bombardımanının altında ve olumsuz sosyal çevrelerde ümit ederim ki, çocuklarımızın bu edepten uzak hallerine şükredecek durumlara gelmeyiz İnşallah. Bu anlamda sözü fazla uzatmak istemiyorum. Çocuklarımız saygılı olsun, edepli olsun istiyorsak, önce biz hem onlara ve hem de bütün insanlara karşı ilişkilerimizde daima edep sınırları içinde hareket etmeliyiz. Öyle filmlerimiz, öyle dizilerimiz var ki; küfür, saygısızlık, edepsizlik diz boyu... Hele hele ki, güldürü programları edepsiz ve belden aşağı vuran şakalarla dolu... Sınıfta ders anlatmaya çalışırken baş ağrısı nöbetlerine yakalanıyorum. Ben anlatmağa çalışırken uyarılarıma hiç kulak asmadan konuşmaya devam edenlerden daha yüksek seviyeye yükseltip ses tonumu, ancak duyurabiliyorum cümlelerimi...


ve Edep Ve aklıma şu geliyor: Zavallı evlatlarım, bu kadar mı unuttuk ve ihmal ettik sizi ki, bizi duymamayı ve dinlememeyi bu kadar mükemmel öğrettik size... Çuvaldızını çocuklara batırmadan önce iğneyi kendimize batıralım. Çocuklarımız edebi bilmiyorlarsa sadece bizim edepli ol sesini duyduklarındandır. Edebi bizim yaşantımızda bolca görselerdi, elbette ki sonuç bu olmazdı... Avrupalı yazar Zıg Zıglar “Olumsuz Dünyada Olumlu Çocuklar Yetiştirmek” adındaki kitabı bu tehlike sinyallerini fark ettiği için yazmış olmalı... Sözün özü, çocuklarımızı Allah’ın kutsal ve değerli emaneti kabul edip, kendi anne babamız ve çevremizdekilere “öfff” bile demeyecek sabra sahip olduğumuzda çocuklarımız da edep timsali olacaklardır... Elimizden gelen her şeyi yaptık diyorsak ve buna rağmen verim alamıyor, edepsizlik görüyorsak, demek ki çocuklarımızla sınanıyor, deneniyoruz. Mülk suresinin ikinci ayetini hatırlamalı ve şöyle demeliyiz: “Hayatı ve ölümü hangimiz daha güzel amellerde bulunacağız” diye yarattı ise Yaradan, daha insancıl ve edepli çocuklar yetiştirebilmek adına SABIR YÂ HÛ. EDEP YÂ HÛ dememek için, var gücümüzle pırıl pırıl çocukları yetiştirmek için SABIR YÂ HÛ. Buradaki Hû’nun Allah olduğunu söylemeye luzum yok sanırım. Onlar için elimizden geleni yaptıktan sonra hayırlı ve edepli olsunlar diye dua niyetine hatim yaptık mı hiç? Edepli çocuklara sahip bir hafız hanım-

efendiye “Nasıl yetiştirdin böyle güzel?” diye sorunca “Onlara böyle yetişsinler diye gerekli bilgi ve manevi eğitimleri vermenin yanı sıra ne hatimler yaptım bir bilsen.”... HATİM OKUMAK... Doğrusu hiç aklıma gelmemişti... Hangimizin geldi ki? O halde hodri meydan... Elimizden geleni yaptıktan sonra onlar güzel ahlak ve edebe sahip olsunlar diye meal hatim yapalım en az dört tane. Bakalım o zaman neler olacak. En başından biz değişeceğiz. Ve dünyamız da değişecek tabii. Çocuklarımızın bizden beklediği tek şey sevgi... Kötü olsa da sevilmek ister insan. Hele ki çocukların bu sevgiye havadan, sudan daha çok ihtiyacı var. Onların tek besin kaynağı sevgi. Sevgimizle kuşatırsak çocuklarımızı, o kalenin içine edepsiz bir sinek bile giremez. O halde haydi sihirli değneğimizi kuşanalım. Sadece çocuğumuz olduğu için sevdiğimizi hissettirerek sevmek... Başarılı oldukları ya da bizi dinledikleri ve itaat ettikleri için değil... Sadece bizim çocuğumuz oldukları için sevdiğimizi duyuralım onlara. Bakalım o zaman ne mucizeler olacak. Çünkü İslam sevgidir...

Fatma BAYINDIR DİTİB Hof Bayan Din Görevlisi

34


mesneviden öğütler

Garip Bir Deneme Mesneviye Dair

Ey doğacak çocuğun bu manaları içimde oynatıp duran Allah, mademki buGazneli Sultanoynaması Mahmudgibi bir gün divana gittiğinde bütün memleket büyüklerinun tamamlanmasını diliyorsun, kolaylaştır, yolBeylerini göster, muvaff akiyet ver. Yahutistedi. da bu isteği, nin orada toplanmış olduklarını gördü. ve vezirlerini denemek bu iştiyakı bizi muahaze etme. Madem Birgider, mücevher çıkarak vezirine uzattı: ki müşise altın ihtiyacını ilham ediyorsun, ey gani padişah, gizlice ona altın ihsan “Bu nasıl bir mücevher, değeriet.ne olabilir?” diye sorunca vezir: “Bu çok kıymetli bir mücevherdir, yüz eşek yükü altın eder.” dedi. Sen olmadıkça, Padişah:senin inayetin lütfetmedikçe gece gündüz nazım ve kafiyenin ne değeri olabilir, bu meydana “Buçeşit mücevheri kır”gelen dedi. şiire kim bakar ki? Ey bilgi sahibi padişah, nazım da, cinas da kafiyedeVezir: korkudan senin emrine kuldur. Sen her şeyi, seni tespih eder bir hale koymuşsun, akıl ve temyiz sahibi olanlar seninasıl tespih eder, akıl ve sahibi olmayanlar da. “Efendim” dedi, “Benda bunu yapabilirim, bentemyiz padişahımın iyiliğini dileyen bir kişiyim. Eğer kırarsam, bu size kötülük olur.” dedi. Her birinin başkavezirin çeşit bir var. Bunun halinden haberişeyler bile yok! Insan, Padişah bu tespihi davranışını takdir etti ve onaonun çok değerli hediye etti.cansız şeylerin tespih etmesini inkar eder ama cansız şeyler, ona kullukta üstattır. Hatta yetmiş iki milletin Padişah her biri öbürlerinin halinden bihaberdir. Hepsi de şüphe içinde bir müddet konuştuktan ve bu bahis unutulduktan sonra kalmıştır. aynı mücevheri perdecinin eline verdi ve: Konuşan, söz söyleyen iki kişiçıksa bile birbirinin halinden haberdar “Bunun bir müşterisi acaba buna ne verir?” dedi. olmazsa duvarla kapı, nasıl birbiriniPerdeci: anlar, duyar? Ben söz söyleyen adamın bile tespihinden gafil olursam gönlüm, sessiz sedasız bir tespihini nasılyarısı duyar? Sünni, Cebri’nin “Buşeyin mücevher ülkenin değerindedir. ” dedi.tespihinden bihaberdir. Padişah ona da: Cebriye “Bu de Sünni’nin eser” etmez. mücevheritespihini kır, parçala. dedi. Sünni’nin hususi bir tespihi vardır. Fakat cebrinin de bunun zıddı olan bir tespihi vardır ki, Perdeci: ona sığınır. “ O, sapıktır, yol azıtmıştı” der çok durur. Halbuki onun “Ey Bu sultanların sultanı, bunu kırmak yazık olacak, böyhalindenlede haberi “Kün” emrinden de!eşsiz bir padişaha değerli biryoktur, mücevher ancak sizin gibi layıktır, onu kırmak olmaz. Bunu yapmak padişaha ve haziO, da “ Bunun haberi ki” demektedir. taknesinehakikatten düşmanlık ne olur. ” dedi.var Padişah, perdecininAllah bu söyledir etmişdiklerini de onları düşürmüştür, buçok suretle dehediyeler her birinin desavaşa çok beğendi ve ona da değerli verdi. aslını meydana çıkarır. Bir cinse mensup olmayandan izhar eder. Herkes kahrı lütuftan ayırt eder.sınayan Anlar. padişah, Ister bilgisonunda sahibi olsun, Böylelikle birçok kişiyi sadık ister bendesi cahil, ister aşağılık. Eyaz’ı çağırdı, ona da mücevheri vererek değerini sordu, sonra da bu mücevheri kırmasını söyledi. Fakat kahır gizli olan lütfü, yahut lütuf içinde gizlenmiş buluEyaziçinde hiç düşünmeden mücevheri paramparça etti. Etrafındakinan kahrı, kişi anlar. Meğer ki gönlünde bir can mehengi olan leraz acıdılar: Allah’a mensup olsun.Öyle Bundan başkaları kahırda gizlimı, olan “Ey Eyazbir neer yaptın? değerli mücevhere kıyılır bu lütuşa, lütufta gizlihazinesine bulunan kahrı anlayamaz, şüpheye padişahın ve padişaha hiyanettir, nasıldüşerler. yaptın Onlar, adeta yuvalarına bunu?” dediler. bir kanatla uçup ulaşmak isteyen kuşlara benzerler. Eyaz şöyle dedi: “Padişaha gerçekten sevgi bağıyla bağlı olan için padişahın emrinden ve arzusundan daha değerli bir şey olamaz!”

35


din

43


aile

Çocuklara

ŞÜKÜR BİLİNCİ kazandırılmalı

“Çocuk ,h doğası g enüz olgunlaş m er Fakat a eği her gördü amış nefsiyle nelerin nne baba sabır ğünü isteyecek . ihtiyaç, la anlat acak, on nelerin i a sraf hâl hem de kal d olduğunu hem iliyle.”

37


Biz annemizin alıp getirdiği elbiseyi seve seve giyerdik, bu çocuk kime çekti bilmiyorum, hiçbir şey beğenmiyor.”; “Yediği önünde yemediği arkasında. Bir türlü mutlu olmuyor.”... Bu cümleler günlük hayatta sıkça kullandığımız, duyduğumuz cümleler değil mi? Ya da aldığı oyuncağı, elbiseyi, çikolatayı bırakmamak için yerlere yatan çocuklar görmek çoğunlukla karşılaştığımız durumlar arasında. Sonrası mı? Dolaplara sığmayan kıyafetler, nereye konulacağı şaşırılan, çoğu sadece birkaç kez oynanmış oyuncaklar, yarısı bile kullanılmamış defterler ve boyalar... Manzara ne yazık ki çok tanıdık. Nasıl geliyoruz bu hâle? Nasıl oluyor da bu kadar çok nimetin içinde çocuklarımız “idare” edemiyorlar? Allah’ın bir aileye verdiği en özel nimet hiç şüphesiz çocuktur. O aynı zamanda Allah’ın nadide bir emanetidir. Bu emanet her şekle girmeye hazır, ışıl ışıl gözlerle izler hem bizi hem de dünyayı... Çocuklar her şeyi görerek, önce anne babalarını, sonra çevrelerini gözlemleyerek öğrenirler. Onları çok şükreden, nimetin kıymetini bilen, elindekilerle mutlu olan bireyler olarak yetiştirmek isteyen anne babalar önce kendi davranışlarını gözden geçirmelidir. Çünkü çocuklar sözleri değil, davranışları dikkate alırlar. Şükür bilinci; nimete saygı, tüketim ahlakı ve israf hassasiyeti ile iç içedir. Anne babası sahip olduğu her nimete saygı duyar, israf etmez, ihtiyacı kadarını alır, Allah’ın ona emanet ettiği nimetleri yerinde kullanır ve ihtiyaç sahipleriyle paylaşırsa çocuk da öğrenir şükretmenin asıl manasını. Şükür sadece yemeklerden sonra, bir musibetten kurtulma anında ya da durumu bizden daha alt seviyede olan birinden bahsederken kullandığımız kalıplardan ibaretse dudaklarımızda, kalben Allah’a minnet duygusunu hissetmiyor ve nimetlere saygılı davranmıyorsak çocuklarımızdan şükretmelerini bek-

lemek biraz iyimserlik olmaz mı? İnsanoğlu genellikle sahip ol(a)madıklarına odaklanır. Hep daha fazlasını ister. Oysa sahip olduklarımızı fark etmek, her birinin sıradan değil, olağanüstü bir lütuf olduğunu düşünüp buna göre davranmak, şükrümüzü artırır. “Biz alamadık çocuğumuz mahrum kalmasın, arkadaşlarına mahcup olmasın.” düşüncesiyle her istediği alınan, yaptığı her doğru davranış maddi şeylerle ödüllendirilen bir çocuk hem şükretmesini, yetinmesini öğrenemez, hem de özgüvenini geliştiremez. Kendini sahip olduklarıyla tanımlayan bir insan olur. Aldıkça, harcadıkça mutlu olacağı, bir şeylere sahip oldukça insanların saygısını kazanacağı yanılgısıyla yaşar. Bir “var defteri” yapabiliriz mesela çocuklarımızla. Nelere sahip oldukları yazılır alt alta, fark etsinler ne çok şeyleri olduğunu. Eşyaları sıralarken görmenin, duymanın, hareket etmenin, sağlığın, annenin, babanın, sıcacık bir yuvanın ve daha nicelerinin nimet olduğunu hatırlatıp listelerine ekletebiliriz. Her bir organımızla, mevsimlerle, gökyüzü ve uzayla ve daha niceleriyle ilgili yaşına uygun sohbetlerle yaratılıştaki olağanüstülüğü ve Allah’a şükrü onlara hissettirebiliriz. Yaşına uygun şükür ile ilgili masal, hikaye veya hadis ve ayet okumalarıyla ona asıl zenginliğin gönül zenginliği olduğunu, bize verilen her nimetin paylaşıldıkça çoğalacağını anlatabiliriz. Hasılı kelam, önce iyi rehber olmalıyız anne baba olarak. Çocuklarımızla doğru iletişim kurup birlikte zaman geçirerek onlara bazı şeylere sahip olmadan da mutlu olunabileceğini öğretmeliyiz. Çocuk gibi önemli bir emanet konusunda daha dikkatli davranarak emanetin sahibine mahcup olmamak için bu nimetin şükrünü onu en iyi şekilde yetiştirerek eda etmeliyiz.

38


atamıza dair

Lider ve Liderliğin Tanımı Sosyoloji bilimi toplumu birey açısından analiz ederken roller ve rol farklılaşmaları üzerinde durur. Sosyolojinin bir alt disiplini sayılan ve psikolojiyle ortak alanlarından biri olan sosyal psikoloji çerçevesinde bir ünite olarak ele alınan lider ve liderlik kavramları da toplumdaki rol farklılaşması olarak kavramsallaştırılmıştır.

Ü

Lider, üyesi bulunduğu grubu, topluluğu ve ulusu peşinden sürükleyen, yönlendiren, örnek olan, hatta komuta eden yani yöneten kişidir. Lider bilkelerin ve toplumlar›n tarihinde iz b›rakan reysel çıkar peşinde değil ulusal çıkarlar peşindeola¤anüstü dönemler ve dahi insanlar vard›r. dir. Kendini kollamak niyetinde tüm yurttaşTarihimizdeki ola¤anüstü değil dönemlerin solarınanuncusu daha iyi bir yaşam hazırlamak peşindedir. Cumhuriyetimiz ve ça¤a damgas›n› vuran Lider,dahi bireylerin fazla ve önderdavranış insan›m›zve dainançlarında Mustafa Kemalen Atasosyaltürk’tür. etki yaratan kişi olarak tanımlanmaktadır. O halde lider, fazla kullanabilen bireydir. Onungücü milli en ve evrensel yönünü anlatmaya bu s›n›rlar› yetmez. Biz bu makalede Lider makalenin bulunduğu grubun üyelerini hareketeAtageçitürk’ün sadece liderlik vas›flar›n› sosyal psikolojirebilen, emirler verebilen ve bu emirlere uyulmasınin lider ve kişidir. liderlik kuram› çerçevesinde bir topnı sağlayabilen lum bilimci yaklafl›m›yla ele alaca¤›z. Bunu yaparLiderlik bir liderin grup üyelerini etkileyerek belli ken de yöntem olarak önce liderlik kuram›n›n tan›amaçlara ulaşmaya Liderlik ikm›n› ve kavramsalçalışması çerçevesini sürecidir. özet olarak aç›klay›p na etmeyi içerir. perspektifiyle Bu işlemin gerçekleşmesi için de bu ilkelerin Atatürk’ün liderli¤ini iletişimin iyi olması, ihtiyaçların dikkatle gözlemaç›klamaya çal›flaca¤›z. lenmesi, gücün yerinde kullanılması, grubun motiLider ve Liderli¤in Tan›m› vasyonu, desteklenmesi, güvenin sağlanması ve Sosyoloji bilimi toplumu birey aç›s›ndan analiz grupta var olan coşkunun ayakta tutulması gerekederken roller ve rol farkl›laflmalar› üzerinde durur. mektedir. Sosyolojinin bir alt disiplini say›lan ve psikolojiyle Liderlik, grubun üyeleri hem mevki ortak alanlar›ndan biri arasındaki olan sosyal psikoloji çerçehem de davranışsal farklılıkları kapsar. Birliderlik lider, vesinde bir ünite olarak ele al›nan lider ve kavramlar› da toplumdaki rol farkl›laflmas› olarak grubuna rehberlik eder ve grubun davranışını kavramsallaflt›r›lm›flt›r. kolaylaştırır. Onun takipçileri ise liderin tekliflerini ve fikirlerini kabul edertoplulu¤u ve grubun Lider,çoğu üyesi zaman bulundu¤u grubu, ve heulusu peflindenonun sürükleyen, yönlendiren, bekler. örnek defe ulaşmasında yol göstermesini olan, hatta eden yani yöneten kiflidir. LiLiderlerin nasıl komuta yol gösterdiğini, belli bir ortamda bireysel ç›kar peflinde de¤il ulusal ç›karlar pe-neler kiminder lider olabileceğini etkileyen faktörlerin flindedir. Kendini kollamak niyetinde de¤il tüm olduğunu, liderliğin sosyal sonuçlarının neler olabileceğini anlamak çabası psikolojide bir* Alaaddin YANARDA⁄, Diyanet sosyal Ayl›k Dergi, Say›: 143 (Kas›m 2002), s. 6-11. birinden farklılaşan değişik teori ve yaklaşımları ortaya çıkarmıştır. Kısaca liderlik, ister demokrat doğumunun 24 lider, ister lider olsun bütün sosyal grup125. yılıotoriter anısına atatürk larda, kurumlarda, topluluk ve toplumlarda temel bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.

39

14

doğumunun

125. yılı anısına

atatürk

Liderlik ve Atatürk*

Ülkelerin ve toplumlar›n tarihinde iz b›rakan ola¤anüstü dönemler ve dahi insanlar vard›r. Tarihimizdeki ola¤anüstü dönemlerin sonuncusu Cumhuriyetimiz ve ça¤a damgas›n› vuran dahi ve önder insan›m›z da Mustafa Kemal Atatürk’tür. Askeri alandaki yöneticili¤i ve stratejik alandaki dehas› ile o, geçmifl zaman›n seçkin büyük askeri dehalar› aras›nda yer al›r. Bunu anlamak için onun askerlik sanat›n›n en güzel Küçük Mustafa ö¤renim ça¤›na gelince Haf›z Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinörneklerini teflkil eden de ö¤renime bafllad›, sonra babas›n›n iste¤iyle fiemsi Efendi Mektebi’ne geçti. Bu s›rada babas›n› kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftli¤i’nde day›s›n›n yan›nda kald›ktan sonra SeÇanakkale ve Anadolu lânik’e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüfltiyesi’ne kaydoldu. K›sa bir süre sonra 1893savafllar›n›n y›l›nda Askeri Rüfltiyeye girdi. Bu okulda Matematik ö¤retmeni Mustafa Bey, ö¤efsaneleflmifl rencisinin ad›na “Kemal”i ilâve etti. 1896-1899 y›llar›nda Manast›r Askeri ‹dâdisini bitirip, ‹stanbul’da Harp Okulunda ö¤renime görmek bafllad›. 1902 y›l›nda Te¤men rütbesiyle mezun olsahnelerinde gerekir. du. Harp Akademisi’ne devam etti. 11 Ocak 1905’te Yüzbafl› rütbesiyle akademiyi tamamlad›. 1905-1907 y›llar› aras›nda fiam’da 5. Ordu emrinde görev yapt›. 1907’de Kola¤as› (K›demli Yüzbafl›) oldu. Manast›r’a III. Ordu’ya atand›. 19 Nisan 1909’da ‹stanbul’a giren Hareket Ordusu’nda Kurmay Baflkan› olarak görev ald›. 1910 y›l›nda Fransa’ya gönderildi. Picardie Manevralar›’na kat›ld›. 1911 y›l›nda ‹stanbul’da Genel Kurmay Baflkanl›¤› emrinde çal›flmaya bafllad›. 1911 y›l›nda ‹talyanlar›n Trablusgarp’a hücumu ile bafllayan savaflta, Mustafa Kemal bir grup arkadafl›yla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev ald›. 22 Aral›k 1911’de ‹talyanlara karfl› Tobruk Savafl›n› kazand›. 6 Mart 1912’de Derne Komutanl›¤›na getirildi. Ekim 1912’de Balkan Savafl› bafllay›nca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolay›r’daki birliklerle savafla kat›ld›. Dimetoka ve Edirne’nin geri al›n›fl›nda büyük hizmetleri görüldü. 1913 y›l›nda Sofya Ateflemiliterli¤ine atand›. Bu görevde iken 1914 y›l›nda Yarbayl›¤a yükseldi. Ateflemiliterlik görevi Ocak 1915’te sona erdi. Bu s›rada I. Dünya Savafl› bafllam›fl, Osmanl› ‹mparatorlu¤u savafla girmek zorunda kalm›flt›. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirda¤’da görevlendirildi.



C e n ne t cöme rt le r in, c e h e n ne m c ah il le r in ye r idir. (Hz. Ali ra .)

m a t ı l Ak n, ı n a l o r. u l o z a ü söz l (Hz . A

i ra . )

Ci m ri lik bütün kötü ahla kı ke ndin de to pl ar. (Hz . Ali ra.)

Eğr i n i n göl ge s i de eğr i o l u r. (Hz . Ali ra .)

M ah rum iyet, m in ne t al tın da ka lm ak ta n daha hayırlıdır. (Hz . Ali ra.)

N am güze us, s ad a l l iği n k as ıdır. (Hz . Al i r

a .)


TORBASIZ HEPAFİLTRELİ

TÜRKİYE‘NİN EN ÇOK SATAN SU FİLTRELİ ELEKTRİKLİ SÜPÜRGESİ İÇİN, ALMANYA ÇAPINDA BAYİLİKLER VERİLECEKTİR. AYRINTILI BİLGİ VE BAȘVURU İÇİN: TELEFON 0170 5867732 VEYA E-MAIL birol@senur-europe.de

32


g端ncel

43


G

ün geçtikce, zaman ilerledikçe, imkanlar daha fazla elverdikçe helal ürün konusundaki araştırmalar da çoğalmakta. Bunun en belirgin özelliği de elbetteki son zamanlarda bilhassa alış veriş esnasında karşılaştığımız helal mi değil mi sorusu. Peki hangi ürün hangi şartlarda helal dairesi içerisinde değerlendirilebilir? Nelere dikkat etmeliyiz? Doğru bildiğimiz yanlışlarımız neler? Yiyecek-içeceklerden kozmetik ürünlerine kadar araştırdığımız bu hususlarla sizleri sözü daha fazla uzatmadan başbaşa bırakalım. İçeceklerin içerisindeki kendi doğal alkol oranı, yani etil alkol o içeceklerin tüketimine mâni midir?

Gazlı içecek; “Türk Gıda Kodeksi - Alkolsüz İçecekler Tebliği”nde “karbondioksit ile gazlandırılmış olan meyveli, aromalı, kola, tonik gibi içecekler” olarak tanımlanmaktadır. Aynı tebliğin 5. maddesinin (b) bendinde “Alkolsüz içeceklerde etil alkol miktarı en çok 3,0 gr./litre (binde 3) olmalıdır.” hükmü yer almaktadır. İslam dini şarap ve içki gibi sarhoşluk veren maddelerin azını da çoğunu da yasaklamıştır. Bunun dışında sarhoş edicilik vasfı bulunmayan içeceklerin insan sağlığına zarar vermemesi ve tüketiminde israfa kaçılmaması şartıyla içilmesinde dinen sakınca bulunmamaktadır. Bu hüküm, içeceklere dışarıdan alkol ilavesi ile ilgili olmayıp, bu tür ürünlerin kalite özelliklerinin fermantasyon yoluyla değişikliğe uğramasını kontrol etmek amacıyla düzenlenmiştir. Bu tür alkolsüz içeceklerin üretiminde çeşitli meyve/mevye sularının yanı sıra aromatik bileşikler de kullanılabilmektedir. Meyvelerin bünyesinde doğal olarak % 0,1 - 0,3 (binde bir ila binde üç arası) oranında alkol bulunabildiği gibi, hoş kokulu bile-

şenlerin kullanılması durumunda ürün içinde etil akol, keton, ester vb. bileşikler de oluşabilmektedir. Hatta ekmek de dahil birçok mayalanmış üründe üretim sonucunda az miktarda alkol ortaya çıkabilmektedir. Ancak bu ürünlerin tüketilmesi, o gıdanın alkol kaynaklı bir gıda olarak tüketimi anlamına gelmemektedir. Bu itibarla, söz konusu gazlı içeceklere haricen alkol katılmadığı, içlerindeki düşük miktardaki alkol tabii bir süreç sonunda meydana geldiği sürece bunların içilmesinde sakınca yoktur. Dikkat edilmesi gereken bir başka husu da şüphesiz içeceklerin üretim safhası. Zira içeceklerin üretiminde ve doldurumunda kullanılan makinaların temizliği alkol içerikli ilaçlarla gerçekleşebilmekte. Alkolle temizlenen makina ya da kaplar sonradan alkolden arındırılmaz ve alkol ürüne karışırsa böyle bir ürünün tüketilmesi caiz olmaz! İslami hükümlere göre alkol içeren bir içkinin/sıvının çoğu sarhoş ediyorsa o sıvının azını içmek veya kullanmak da haramdır. Ayrıca, hükmen pis oldukları için döküldükleri yeri manevi olarak kirletirler. Bu niteliklerdeki bir sıvının temiz olan başka bir sıvıya karışması halinde aşağıdaki hükümler söz konusu olur: a) Alkol karışımlı sıvı, dini ölçülere göre az miktarda olup, çok içildiği takdirde sarhoş ediyorsa bu karışımı tüketmek ve kullanmak haramdır. b) Alkol karışımlı sıvı, çok miktarda olup, karışma sebebi ile rengi yahut tadı ya da kokusu değişmiş ve çok içildiği takdirde sarhoşluk vermiyorsa bu sıvının tüketilmesi ve kullanılması caizdir. Hz. Peygamber’in ifadesinden anlaşıldığına göre sıvılarda çokluğun ölçüsü en az 206 litredir. Jelatin... Örneğin elma sularının berraklı-

44


güncel ğını sağlamakta ve hazır gıdalarda kullanılan jelatinler konusunda domuz jelatiniyle helal kesim özelliği bulunmayan, misalen sığırdan elde edilen jelatin arasında dinen bir fark var mıdır? Dinimiz, insanı maddi ve manevi her türlü zarardan korumak için bir takım kurallar koymuş ve insana zarar verebilecek pis ve kötü olan her şeyi yasaklamış; temiz, güzel ve faydalı olanı da helal kılmıştır. Domuzun pis olduğu ve etinin haram kılındığı Kur’an-ı Kerim’de açıkça ifade edilmiştir. “Allah, size nacak ölü hayvan eti (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı.”. Kur’an’da sadece domuzun etinin haramlılığından söz edilse de, İslam Bilginleri, En’am Suresinin 145. ayetinde geçen “rics” ifadesi ile A’raf Suresi 157. ayetindeki “... onlara pis ve murdar olan şeyleri haram kılar” ifadelerini birlikte değerlendirmişler ve domuzun her şeyinin haram olduğunu belirtmişlerdir. Buna göre, domuzun bütün parçaları “meyte” (ölü hayvan) hükmünde olup dinen necis/pis sayılmıştır. Domuzdan elde edilen her türlü ürünün yenilmesi, içilmesi ve kullanılması dinimizde yasaklanmıştır. Domuz eti, İslam dininde haram kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, vurulup öldürülmüş hayvanlar... size haram kılındı” (Maide, 5/3) buyrulmaktadır. Bu ayette geçen ürünlerin yenilmesinin haramlığı insanlara yöneliktir. Bu bakımdan içerisinde domuz katkısı bulunan ürünlerin yem sanayiinde kullanılması, “domuz etinin yenmesi” anlamına gelmez. Çünkü bu tür yemler gerek imalat döneminde, gerek bunları yiyen hayvanların vücudunda değişime uğramakta, domuz eti olmaktan hükmen çıkmış olmaktadırlar. Bu sebeple sağlık açısından bir sorun bulunmaması kaydıyla, bu tür yemlerle beslenen hayvanların etini yemek dinen sakıncalı değildir.

45

Nitekim pislik yiyen tavuk vs. gibi hayvanların (cellale) eti, kesimden önce belli bir süre bekletilmeleri ve bu sürede temiz yemlerle beslenmeleri kaydıyla yenilebilmektedir. Öte yandan domuz sütü ile beslenen bir hayvanın etinin yenmesinde bir sakınca bulunmadığı fakihler tarafından açıkca belirtilmiştir. Şu var ki, müslümanların, domuz yetiştirilmesini ve ticaretini teşvik etme durumuna düşmemeleri için alternatif ürünler aramaya yönelmeleri dinin genel prensipleri açısından daha uygundur. Eti yenen bir hayvan, İslami kesim usullerine göre kesilmiş olmasa bile, bu hayvandan elde edilecek jelatinin kullanılmasında bir sakınca yoktur. Günlük hayatta sıkça karşılaştığımız bir “bilmece” de emülgatörler. Bu konu hakkında hüküm nedir? Emülgatörler, yüzey gerilimini azaltmak ve buna bağlı olarak gıdaların ince dispers yapıya kavuşmalarını sağlayan maddelerdir. Gıdaların uzayan raf ömürlerine bağlı olarak meydana gelebilecek fiziki bozulmaların önüne geçmek üzere kullanılırlar. En önemli emülgatörler şunlardır: Lesitin (Lecithin): Margarin, çikolata ve şekerleme endüstrisinde kullanılır. Günümüzde soya ve kolza yağından (Rapsöl) elde edilmektedir. Mono ve digliserit (Mono Diglyceride): Fırıncılık ürünlerinde, sütlü içeceklerde ve margarin endüstrisinde kullanılmaktadır. Yağların yapı taşlarıdır. Kökenlerine göre bitkisel ve hayvansal olabilmektedir. Buna göre Emülgatörlerden en çok kullanılan Lesitin’in elde edilmesinde domuz kesinlikle söz konusu olmazken, mono ve digliserit’lerin hazırlanmasında kullanılan yağlar genelde hayvansal orijinli olmasından dolayı -ki domuzdan da elde edilebilir- şüp-


he bulunmaktadır. Bu durumda üretici firmanın beyanı önem arz etmektedir. Şayet bu tür emülgatör domuz yağından elde edilmişse, onun katıldığı yiyeceğin yenmesi caiz değildir. Ancak böyle kesin bir bilgiye sahip olunmaksızın, şüphe üzerine hareket etmek de doğru değildir. Şu kadar var ki, müslümanın şüpheli şeylerden kaçınması önemli olmakla birlikte, fıkhi açıdan şüphe ya da zan, kesin bilgi ifade etmediğinden, böyle bir yiyeceği yiyen kişi dinen sorumlu değildir. Sağlık sektöründe, ilaçların içerisinde de alkol, bazı durumlarda da domuzdan elde edilen maddeler bulunabilmekte. Bu ilaçlar kullanılabilir mi? Domuz kaynaklı tıbbi malzemenin tedavi amacıyla kullanılmasına “zaruret” hükümleri çerçevesinde değerlendirmek mümkündür. Buna göre, bu malzemenin yerini tutacak başka bir tedavi malzemesi yok, hasta için kullanılması hayati önem arz ettiği konsültasyon raporuyla belirtilmiş ise, tedavi amacıyla kullanılması caiz olur. Sözü edilen şartların bulunmaması durumunda ise caiz olmaz. Parfümlerin birçoğu içerisinde alkol bulundurmakta. Bu tür parfümlerin kullanılmasına cevaz var mıdır? Alkollü parfümlerin sıkılması abdesti bozar mı? Bileşiminde alkol ve türevi olan katkı maddelerini içeren parfüm, kolonya, el ve yüz kremleri temizlik ve güzel koku amacıyla kullanılabilir. Zira, içilmenin dışında bir amaçla üretilen alkollü maddelerin içilmesi haram olmakla birlikte, bu maddelerin temizlik, hijyen ve güzel koku amacıyla kullanılmasında dinen bir sakınca yoktur. Bunları kullanmakla abdest bozulmadığı gi-

bi, namaz kılmadan önce bu ürünlerin sürüldüğü yerlerin yıkanması da gerekmez. Şampuanlarda ve bakım kremlerinde de domuzdan elde edilen maddeler ve alkol bulunabilmekte. Bu şampuanların kullanımında hüküm nedir? Yiyecek ve içeceklerimizde, haram olduğu sabit olan herhangi bir katkı maddesinin varlığı konusunda kesin bir bilgiye sahip isek; bu tür yiyecek ve içeceklerden kaçınmak ve helal olan ürünleri tercih etmek durumundayız. Ancak ilaçların veya kozmetik ürünlerin (şampuan, krem vb.) içeriğinde kesin olarak domuz ve ürünlerinden elde edilen jelatin veya yağ var ise söz konusu ürünleri kullanmak helal değildir.

Rujlar da genelde içerisinde domuzdan elde edilen maddeler ve alkol barındırmakta. Bu rujların sürüldüğü takdirde yemek yerken, içecek içerken bu maddelerin gıda ile birlikte ağızdan girme ihtimali var. Bu konuda dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir? Ruj konusuna gelince; domuzdan elde edilen rujun kullanılması dinen caiz olmaz. Ayrıca aşağıdaki hususlara da dikkat edilmelidir. Ağız dışındaki bölgelere uygulanan hiçbir makyajla oruç bozulmaz. Ancak dudağa sürülen ruj, yalanarak ağızdan içeri girip tadı mideye ulaşırsa orucu bozar. Aksi takdirde bozmaz. Abdest ve gusülde yıkanması gereken organların -zaruret olmadıkça- tamamının hiç kuru yer kalmadan yıkanması gerekir. Buna göre abdest alırken, yıkanması gereken organlardan birinde kuru yer kalırsa, abdest/

46


güncel gusül geçerli olmaz. Gusülde ise vücutta, suyun ulaşabildiği her yerin yıkanması gerekir. Bu itibarla, abdest veya gusül alacak kimsenin, yıkanması gereken organlarında, suyun altına ulaşmasına engel olacak bir tabaka bulunmamalıdır. Oje ve ruj gibi vücut üzerinde tabaka oluşturup suyun bedene ulaşmasına mani olan maddeler abdest ve gusle engel olur. Bunların abdest veya gusülden önce giderilmesi gerekir. Jöle ise bir tabaka oluşturmadığından abdest ve gusle engel olmaz. Basından takip ettiğimiz kadarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı, DİTİB ve TSE olarak Avrupa bazında ortak bir Helal sertifikası çalışması yapılmakta. Bu konudaki çalışmalar hangi aşamada? 19 Temmuz 2012 tarihinde TSE tarafından yurt içinde uygulanan modelin benzeri bir modeli ile yurt dışında Helal Gıda Belgelendirilmesinin ortaklaşa yapılabilmesi hususu Başkanlığımızdan resmen talep edildi. 16 Ağustos 2012’de Dış İlişkiler Genel Müdürlüğümüz tarafından TSE’nin yurt dışında yapacağı Helal Gıda Belgelendirmesi faaliyetlerine Başkanlığımızca temsilci gönderilebileceği ve katkı sağlanabileceği TSE’ye bildirildi. Ayrıca Danimarka’da yaşayan vatandaşlarımızın helal kesim ve helal et ile ilgili endişelerini gidermek amacıyla Din Hizmetleri Müşavirliğimizin talebi üzerine Başkanlığımızca helal gıda çalışmalarına Diyanet adına katılan Kurul üyemiz 2012 yılında Danimarka’ya gönderildi ve vatandaşlarımızın et satın aldığı yerler ve kesimhaneler incelendi. Yine Danimarka’dan sonra Müşavirlerimizin ortak talebi üzerine Avusturya’da da Helal Sertifikasıyla ilgili bir toplantı yapıldı ve bu toplantıda helal sertifikası çalışmalarının yurtdışında başlatılmasının önemi vur-

47

gulandı. Bu araştırmayı yapmamızda bize desteğini eksik etmeyen T.C. Nürnberg Başkonsolosluğu Eski Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Cafer Acar hocamıza ve sorularımızı büyük bir titizlikle cevaplayan Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanlarından Sabri Akpolat hocalarımıza da bu vesileyle bir kez daha teşekkür etmek isteriz. Bu satırlarla dergimiz Mahya’nın bu ayki kapak konusuna son veriyoruz. Dergimizin bu sayısında ele aldığımız konuların haricinde helal-haram ekseninde değerlendirilmesi gereken başka hususlar da var elbette. Bu konulara da Allah’ın izniyle önümüzdeki aylarda, uzmanların, bilirkişilerin tecrübelerinden ve bilgilerinden yararlanarak yine karşınızda olacağız. Bu süre zarfında helal ürünler ile ilgili sizin de merak ettikleriniz, değilmesini istediğiniz konular varsa sorularınızı ve önerilerinizi bize info@mahya.de adresinden iletebilirsiniz.

YEDİĞİNİZ

İÇTİĞİNİZ

HELAL OLSUN -Amin-


Biz, 40 yıl evvel Nürnberg‘deydik!

Biz, bugün de burdayız!

Biz, yarın da burada olacağız!

Tel. 09 11 / 22 38 07 Türk Hava Yolları, SunExpress ve Pegasus yetkili acentesi Frauentorgraben 69 (Plärrer) • 90443 Nürnberg • www.ankara-reisen.de

anoris. 01/13

» Müşterilerimize teşekkür ederiz! 1973‘den bu yana babadan oğula güler yüzlü, güvenilir hizmet. « Olgun Demir


tarih Araştırmacı-Yazar Talha Uğurluel kaleminden...

Sultan 2. Abdülhamid’in İngiliz Siyaseti

T

elevizyonu veya gazeteyi açtığımızda sürekli benzer ülke isimleriyle karşılaşmaktayız. Bugünlerde Mısır ve Suriye, dün Afganistan ve Irak, kargaşanın hiç bitmediği Filistin ve diğerleri. Yüzlerce ortak yönü olan bu devletler nasıl oldu da böyle bölük pörçük hale geldi? Şüphesiz bu feci manzara, birilerinin yüzyıllar öncesinden plânladığı sinsi oyunların eseriydi. Ama şu da bir gerçek ki, ardı arkası kesilmeyen bu entrikalara karşı, fedakâr bir devlet, bütün sıkıntılara göğüs germesini bilmiş, bu geniş coğrafyayı ve insanlarını huzur ve adaletle yönetmişti. Çok geniş bir coğrafyadaki ülkeleri bir Selâm–ı Şâhâne ile yöneten Osmanlı ile onun gücünü kırmaya çalışanların bu çetin mücadelesini anlamak için, tarihte küçük bir pencere açmak istiyoruz. İngilizlerin Mısır politikası ile başlayan bir pencere… 19. yy’ın sonlarında İngiltere’de yapılan seçimlerde Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlülüğünün korunmasından yana olan Muhafazakâr Parti iktidardan düşmüş, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını arzulayan, Gladstone’un başkanlığını yürüttüğü Liberal Parti başa geçmiştir. İngilizlerin genel politikası olan Hindistan yollarını koruma maksadıyla, başta Mısır olmak üzere, bütün Ortadoğu’yu hakimiyetine almak isteyen Glad-

49

stone; “Türkler Avrupa’yı bütün silâh ve ağırlıkları ile birlikte terketmeden Şark Meselesi halledilemez” diyordu. Osmanlı Devleti’ne karşı Ermeniler’i alabildiğine kışkırtan Gladstone’un İngiliz Müstemleke Nazırı iken Lordlar Kamara’sında söyledikleri ise, İngilizlerin üzerimizdeki ince hesaplarını açıkca ortaya koymaktadır. O gün Gladstone eline Kur’ân–ı Kerim’i alarak kabinedekilere göstermiş ve; “Eğer bu kitabı Türklerin elinden alamazsak onları asla yenemeyiz.” demiştir. 1807’de Mısır’a yerleşme gayretleri neticesiz kalan İngiltere, M. Ali Paşa’nın 1830’lu yıllarda yeni bir devlet kurmasına engel olmuştu. Süveyş Kanalı’nı açma çalışmaları Hindistan yollarının güvenliği noktasında İngiltere’yi iyice telaşlandırmış, bunun üzerine İngiltere buranın hakimiyetini ele geçirmek için ince bir siyaset gütmüştü. Olayı E. M. Earle şöyle anlatıyor: “Önce Mısır’ı İngiliz kapitalistleri borç vererek aşırı bir mâlî yük altına sokmuşlardı. Sonra İngiliz işadamları ve kapitalistler, borçlarının meydana getirdiği korku ve eziklikten istifade ederek bir sürü imtiyaz koparıp, ülkeye yerleşmeye başlamışlardı. Sonunda öyle bir gün gelmişti ki, Mısır mâliyesi İngiliz ve Fransızlar’ın sözünden çıkmaz olmuş, Avrupalı diplomatların verdiği akıl, Hidiv’in emirlerinden daha geçerli hale gelmişti. Ayrıca el altından, askerî feth ve işgale mazeret teşkil edecek, karışıklık, ayaklanma ihtimalleri bulunduruluyordu.” Hidiv İsmail


Paşa’nın Süveyş Kanalı tahvillerini 1875’de İngiltere’ye 100 milyona satması, 1876’da vadesi dolan borçları ödemeye ancak yetmiştir. 1877’de ödemesi gereken borçları üç ay ertelediğini söylediğinde alacaklı devletler faizlerin ödenmesi için bir iflas sandığı kurdular.

Osmanlı Hükümeti’nin Mısır’ın boşaltılması için İngiltere’ye verdiği notalar İngilizler’in geçiştirme ve diplomasi oyunları sebebiyle neticesiz kaldı. Fakat II. Abdülhamid’in keskin zekâsı ve ileri görüşlülüğü İngiltere’yi ne Mısır’da, ne de diğer sömürgelerinde rahat bırakmayacaktı.

Tasarrufa giden Hidiv, ordudan 2.500 Mısırlı subayın işine son verdi. Bunun üzerine ayaklanmalar çıktı. Arabi Paşa’nın; “Mısır Mısırlılarındır.” sloganı ile başlattığı yabancı aleyhtarlığı sonucu Avrupalı memurların azli başladı. Bunu fırsat bilen İngiliz ve Fransız donanmaları İskenderiye’ye geldiler. İstanbul Hükümeti; meselenin müzakere yoluyla çözülmesini istediyse de Mısır’ı almayı kafasına koymuş olan İngiltere, Fransa’nın Tunus’u, İtalya’nın da Trablusgarb’ı işgal düşüncesinden güç alarak 11 Temmuz 1882’de Mısır’ı işgal etti. Bu işgal İngiliz–Osmanlı siyasî ilişkilerini derinden etkileyecekti.

İngilizler’in bu faaliyetine mâni olmak isteyen padişah, Mısır’da ve Sudan’da propaganda yaptırmak için büyük paralar sarfediyordu. Ayrıca da Sina Yarımadası’nda ve İran Körfezi’nde bulunan Osmanlı Garnizonlarını takviye ediyordu. Elhasıl Abdülhamid bir kısmı tehlikeli, bir kısmı asab bozucu olmak üzere ne yapabiliyorsa, hepsini Büyük Biritanya aleyhine kullanmaktan çekinmiyordu. Padişah Abdülhamid sayesinde Batı âlemi, bilhassa Dışişleri teşkilatları; Halifeye, İslâm âleminin Papası gözüyle bakıyorlardı. Onun bu sıfatla kullanabileceği nüfuzdan çekiniyorlar, hattâ korkuyorlardı.

II. Abdülhamid konuyla alâkalı olarak İngiliz dostu Wambery’ye şöyle söylüyordu: “Mısır hadisesi dururken ve iyi ilişkilere girmek istediğim hükümet bu davranışı ile bütün İslâm dünyasında ve halkımın önünde benim gururumu kırmış iken nasıl yaparım? Ben bu şekilde aşağılanmayı kabul edemem, etmeyeceğim de! Bildiğiniz gibi bir anlaşmaya varabilmek için öylesine çalıştık, fakat İngilizlerin şartları ülkemin geleceği için tehlikeli ve benim İslam Halifesi ve Osmanlıların İmparatoru olarak prestijimi o derece zedeleyici idi ki, bu şartları hiçbir şekilde tasdik edemezdim. Her iki tarafın da bazı hataları olduğunu kabul ediyorum. İngiltere’nin sömürgeci çıkarlarının Süveyş Kanalı’ndan serbest geçişi gerektirdiğini de biliyorum. Ama bu hükümranlık haklarım benden alınmadıkça ve devletimin menfaati, hakları emniyet altına alınmadıkca kanunen hâkimiyetimde olan bir mülkün geçici de olsa yabancı işgaline terk edilmesine izin veremem.”

Sultan II. Abdülhamid sadece kendi devletinde değil, bütün dünyada da en büyük birliktelik ortak paydası, İslâm’ı uyandırmak için var kuvvetiyle çalışmaktadır. Afganistan’ daki ayaklanmaları ve karışıklıkları bir kenara bırakalım,1881 yılı Ağustos ve Eylül aylarında Tunus’daki ihtilâl, aynı tarihte Güney Cezayir’de patlayan isyan, Mısır’daki millî ayaklanma hep onun eseridir. Tarih tekerrür etmeye devam ediyordu. Dün Rusya, bugün ABD Afganistan’a nasıl girdiyse, o günlerde de İngiltere Afganistan’ın işgaline başlamıştı. Fakat o dönemde hassas dengeleri çok iyi takip eden, duyarlı ve tesirli bir padişah onların oyunlarını bozacaktı. II. Abdülhamid bu bölgelerde Osmanlı nüfuzunu kuvvetlendirme ve yabancıların tesirlerini kırma maksadıyla Şirvanizade Ahmet Hulusi’yi Afganistan’a, Ferik Paşa’yıda Çin’e gönderdi. Hacca giden Müslümanlar’ın arasına karışan

50


tarih II. Abdülhamid’in adamları, bu halkı Müslüman olan ve sömürgeleştirilmeye çalışılan ülkelere sızıyor ve insanları şuurlandırıyorlardı. Bu konuda İngiliz casusu Wambery, Budapeşte’den Sir Thomas’ı şöyle uyarıyordu; “Hindistan Hükümeti, Mekke’den Asya’ya dönen Hind, Afgan ve Orta Asyalı hacılar arasına sızmış padişahın ajanlarına dikkat etmeli, onları göz altında tutmalıdır. Bunlar halifenin bizzat kendisi tarafından görevlendirilmiş olup, bütün talimatları padişahın mabeyincilerinden almışlardır. Abdülhamid’in Pan-İslâm siyasetinin bütün İslâm dünyasının en ücra köşesine kadar nasıl nüfuz ettiğini görmenin beni oldukca şaşırttığını itiraf etmeliyim. Kuzey Afrika’da Şeyh Sunusi, Afganistan’da Kabil Başmollası, Orta Asya’da Buhara Kadısı ve Hindistan, Cava ve Çin dinî liderleri padişahın emrindedirler. İslâm Birliği fikrinin hiçbir zaman Abdülhamid’in saltanatındaki kadar güçlü olmadığını söylemekle şüphesiz ki mübalâğa etmiş olmam. İslâm Birliği’nin henüz oluşma safhasında olduğu tabiidir. Ne varki Mekke’deki merkezî otoritesi ile padişahın -eğer plânlarının uygulanmasına izin verilirseşaşırtıcı neticeler alması mümkündür.” Osmanlı Devleti’nin hasta adam olarak görüldüğü bu kritik dönemde, denge politikasını en iyi oynayan kişi olan II. Abdülhamid, halifelik müessesesinden nasıl istifade ettiğini kendi ifadeleriyle şöyle anlatmaktadır; “İngilizler Asya’da yüzelli milyon Müslüman’ı idareleri altında tutuyorlardı. Bu müslümanlar üzerinde hilafetin büyük nüfuzu vardı. Bunları bildiğim için, İngilizler’i kuşkulandırmadan, her ihtimale karşı seyyidler, şeyhler, dervişler gönderip Asya’daki Müslümanlar’ı hilafete mânen bağlamaya hususî itina gösteriyordum. Buharalı Şeyh Süleyman Efendi’ nin Rusya’daki Müslümanlar arasında yaptığı hizmetleri bilhassa şükranla yâdederim. Bunun İngilizlerle münasebetlerimizde çok faydasını gördüm. Hindistan’daki umumî valileri, oradaki Müslümanlar’ın Osmanlı Devletiyle yakından ilgilendiklerini gördükçe, hükümet-

51

lerine, Osmanlılarla iyi geçinmelerini yazıyorlar ve böylece bizim işlerimiz bir nebze kolaylaşmış oluyordu.” II. Abdülhamid’in bu politikasını kırmak isteyen İngilizler, Osmanlı halifesinin tesirini azaltmak için İslâm dünyası içinden başka bir halife seçtirme gayretlerine girdiler. Bu maksatla halkın arasına saldıkları, din adamı görünümlü ajanları ile yeni halife söylentileri yaymaya çalıştılar. Ayrıca Arapların ırkçılık damarlarını körükleyerek de bu parçalamayı hızlandırmayı sürdürdüler. İngilizlerin bu sinsi faaliyetlerini sezen Sultan, Arap vilayetlerine özel statüler veriyor, Arap liderlerini taltif ediyordu. Bu topraklara yönelik yaptığı en mühim faaliyet ise hiç şüphesiz Hicaz Demiryolları Projesi’ydi. Bu proje tamamen bir Osmanlı teşebbüsü olup, Osmanlı mühendis ve teknisyenleri tarafından gerçekleştirilmiş, masrafların tamamı ise İslâm dünyasından toplanan yardımlardan karşılanmıştı. Hindistan, İran, Tunus, Cezayir, Fas, Türkistan, Sumatra, Java ve Malezya Müslümanları açılan yardım kampanyalarına katılmışlar, bilhassa Afganistan Sultanı Amir Han en büyük yardımı yapan şahıs olmuştu. Hicaz Demiryolu Projesi’yle bu topraklarda Osmanlı nüfuzunun artacağı endişesine kapılan İngiltere, Osmanlı Devleti’nin açtığı demiryoluna yardım kampanyalarını engellemeye çalışmıştır. Bu baltalama hareketlerini Rüştü Paşa şöyle anlatır; “Bu hat başladığı zaman İngilizler bizde, bu hattı inşa edebilecek kâbiliyeti göremeyerek, Hindistan’da ve Mısır’da yayınlanan gazeteleriyle Türklerin yardım bahanesiyle Müslümanları soymak için yeni bir tertipte bulunduklarını, Türklerde bu iktidarın olmadığını ve beyhude yere aldanıp para vermemelerini ilândan çekinmemişlerdir.” II. Abdülhamid’in denge siyaseti neticesin-


de, Osmanlı üzerinde paylaşma plânları kuran devletler, uzun yıllar bu emellerine ulaşamayacaklardı. Sadrazam Ferid Paşa bu politikayı şu sözlerle anlatır; “Medenî adam dostunu düşmanını tefrik etmemeli, her ikisine de aynı muameleyi yapmalı. Zira düşmanlarına açıkca husumet göstermek akıl kârı değildir. Dostlara da fazla güvenmek ahmaklıktan ileri gitmez, biz daima İngiltere’nin dostu gözükeceğiz. Fakat onun hislerini, fikirlerini, siyasetini de bileceğiz.” Padişahın bu siyasetinin yabancılar da farkındaydı. Wambery bu politikayı şöyle anlatmaktadır; “Padişah hâlen kesin tarafsızlık ilkesini sürdürmektedir. Herhangi bir Avrupa gücüne yaklaşıp, diğerlerinin düşmanlığını kazanmaktan çekinmektedir. Bu siyaseti doğrultusunda bütün elçiliklere mavi boncuk dağıtmakta, fakat hiçbir zaman onları hayalî darbelerle tehdid etmeyi de ihmal etmemektedir.” Çileli padişah 33 yıllık mücadelesinin sonunda iktidardan uzaklaştırılmış, bugün gözümüzün önünde uzanan bu bölük pörçük man-

zarayı oluşturmak için en önemli engellerden biri daha kaldırılmış ve devlet ehliyetsiz ellere kalmıştı. Devletin o dönemdeki hassas konumunu ve kurtarma çarelerini göremeyen basiretsiz idareler, onu yavaş yavaş yıkıma götürecekti. Ayrıca II. Abdülhamid’in kurmak için büyük çabalar harcadığı Pan–İslâmizm de ilgisizlikle ihmale uğrayacak, ortada kalan Müslüman topluluklar, bir bir yabancıların oltalarına takılıp, onların emellerine âdeta teslim olacaklardı. Bugün her ne kadar O’nun hakkında bazı yanlış kanaatler varsa da, büyük hizmetlerini görüp takdir edenler hiç de az değildir. Hattâ kimi yabancılar onun bu gayretlerinin, Yeni Türk Devleti’nin tohumları olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yazımızı, Türkiye’de donanmayı ıslahla görevli İngiliz Amirali Sir Henry F. Woods’un hatıralarından bir alıntıyla bitiriyorum. “Abdülhamid olmasaydı, ne bu satırların yazıldığı şu anda bu kadar geniş ve bağımsız bir Osmanlı Devleti, ne de ileride tarihçiler ve diğer devletler tarafından tanınacağına şüphe etmediğim Ankara Hükümeti bulunacaktı.”

52




sağlık

Tinnitus Nedir? Ali AYDIN & Nurcan DEMİRCİ AYDIN

Sesin sadece hasta tarafından duyulduğu subjektif tinnitusun birçok olası nedeni vardır. Bazı nedenler kötü değildir (örnek olarak küçük bir kulak kiri geçici bir süre tinnitus yapabilir). Bunun yanında enfeksiyon, kulak zarında delinme, orta kulakta sıvı birikmesi ve orta kulaktaki kemiklerin eklem yerlerinin sertleşmesi gibi daha önemli nedenler de olabilir. Tinnitus baş ve boyun bölgesindeki damar genişlemeleri (anevrizma) veya denge ve işitmeyi sağlayan sinirden kaynaklanan bir tümörden (akustik nörinom) dolayı da olabilir. Bu problemlerde işitme kaybı da vardır. Alerji, yüksek veya düşük tansiyon, tümör, şeker hastalığı, tiroid problernleri, baş ve boyun bölgesine gelen darbeler ve birçok diğer nedenler: bazı romatizma ilaçlan, bazı antibiotikler, sakinleştirici ilaçlar ve aspirin tinnitusa neden olabilir. Her durum için tedavi çok farklıdır. Bu nedenle konusunda uzmanlaşmış bir doktora kontrol olmak ve kulak çınlamasının gerçek nedenini bulmak çok önemlidir. Tinnitus çoğunlukla işitme sinirlerinin mikroskopla görülebilecek kadar küçük olan uçlarında meydana gelen hasarlardan ötürü gelişir. Bu sinir uçlarının sağlıklılığı doğru ve kesin duymayı sağlar ve bunlarda meydana gelecek bir hasar işitme kaybı ve tinnitusa yol açar. İlerlemiş yaşla birlikte sinir uçlarında

55

bazı değişiklikler meydana gelir bu da beraberinde tinnitusu getirir. Günümüz dünyasında yüksek ses tinnitusun muhtemelen en sık rastlanan nedenidir ve işitme kaybına da yol açar. Ne yazık ki birçok insan endüstriyel gürültünün, yangın alarmlarının, yüksek sesle müzik dinlemenin ve diğer gürültülerin ne kadar zararlı olduğundan ya habersiz ya da bunu umursamamaktadır. Stereo kulaklıklarla yüksek müzik dinlemek riski daha da fazlalaştırmaktadır.

Tinnitusun Tedavisi Nedir? Vakaların çoğunda özel bir tedavi yoktur. Eğer doktorunuz gerçek nedeni bulursa bunu ortadan kaldırmaya yönelik tedavi sonucunda kulağınızdaki çınlamalar da ortadan kalkar. Bunun için bazı röntgen filmleri ve denge testlerine ihtiyaç duyulabilir. Bunlara rağmen tinnitusun nedeni çoğu zaman bulunamaz. Neden ortaya konulmamış olmasına rağmen bazı durumlarda ilaçlar yardımcı olmaktadır. Kullanılan birçok ilaç vardır. Genellikle hastaya ilaç alması önerilir ve sonuç alınıp alınmadığı sorulur. Eğer Bir Neden Ortaya Konulamazsa Tinnitusun Azalması İçin Birşey Yapılabilirmi? Evet. Aşağıda yapmanız ve yapmamanız önerilen şeyler tinnitusunuzun azalmasına yardımcı olacaktır. Herşeyden önce işitme sisteminin vücudun


en hassas ve kırılgan sistemi olduğu hatırlanmalıdır. Bu nedenle aşağıdakileri yapmanız önerilmektedir. • Yüksek sesli müziğe maruz kalmaktan korunun • Kan basıncını sürekli kontrol ettiriniz. Kontrol altında olması için doktorunuza başvurun • Tuz alımını kısıtlayın (fazla tuz dolaşım sisteminizi bozacaktır). Tuzlu yiyeceklerden uzak durun ve yemeğinize tuz eklemeyin • Sinir sistemine uyarıcı etkisi olan kahve, kola ve sigaradan uzak durun • Günlük egzersizler kan akımınızı düzenler • Yeterince dinlenin ve çok yorulmaktan sakının • Sesten endişelenmeyin. Kulak çınlamanız sizin sağır olmanıza ve aklınızı kaybetmenize neden olmaz. Bu sesleri rahatsız edici ama önemsiz bir gerçek olarak kabul edin ve olabildiğince yok saymayı öğrenin. Bu çeşit kontrol ya kişinin kendini tembihlemesiyle1 ya da maskeleme2 yöntemiyle başarılabilir. • Sinirliliğinizi ve gerginliğinizi en aza indirin.

1 ) Tembihleme, konsantrasyon ve gevşeme egzersizleri sonucunda kan basıncını ve kas gruplarını sistemli olarak kontrol etmeyi sağlar.

) Tinnitus özellikle çevre sessiz olduğu zaman, gece yatarken, daha rahatsız edicidir Tinnitusla yarışacak bir ses bir saatin tıklaması veya bir radyo, rahatsızlığı azaltacaktır. Bazı hastalar rahatlatıcı ses üreten elektronik aletler kullanmaktadır. Tinnitus maskeleyici işitme cihazını içine yapılan veya ona eklenen küçük bir oktronik parçadır. Sürekli ama rahatsız etmeyecek bir ses üreterek kişinin kulak çınlamasını unutmasını sağlar.

2

İŞİTME CİHAZLARI ÇINLAMANIN AZALMASINI SAĞLAR MI? İşitme bozukluğu kişilerin bazılarında çınlamanın kullandıkları cihazlar tarafından azaltıldığı veya yok edildiği söylenmektedir. Ancak işitme cihazı sadece tinnitusu önlemek için kullanılacaksa özenli bir çalışma yapılmalıdır. Genellikle işitme cihazı çıkartılınca çınlama ilk durumuna geri döner. SONUÇ: Kulak çınlamanız için herhangi bir tedaviye başlamadan muhakkak bir Kulak Burun Boğaz uzmanı tarafından dikkatli bir muayeneden geçmelisiniz.

56


iş dünyası

MESLEK TANITIMI

eınzelhandelskaufmann/frau Alptuğ DEMİR / Mehmet AZNAVULOĞLU Satacağınız ürünler kıyafet, oyuncak, gıda, elektronik eşya veya mobilya sektörlerinde yer almaktadır. Satış elemanlarının ilk hedefi müşteri memnuniyetini sağlayabilmektir. Müşteri danışmanlığı , satış hizmeti, geri iade veya sipariş gibi faaliyetler mesleğin kapsamı içindedir. Planlama ve dogru sekilde depo etme görevlerden birisidir. Fiyat belirleme, raf dizme ve bunun yanında çalıştığınız ortamın çeşitli dekorasyonu ve ürün sunumuz müşterilerinizde bir artı puan olacaktır. Satış elemanları genellikle mağazalarda, marketlerde ve büyük alışveriş merkezlerinde çalışmaktadırlar. Meslek eğitiminden sonra kolay bir şekilde iş bulma imkânına

53

sahiptirler. Kaufmann/-frau im Einzelhandel devlet tarafından kabul edilmiş bir meslek dalıdır. Almanya çapında meslek üç sene sürmektedir. Okul üzeri veya serbest bir işverende bu mesleğe sahip olabilirsiniz. Meslek öğretimi esnasında alabileceginiz ücretler (brüt): 1. Meslek eğitim yılı 2. Meslek eğitim yılı 3. Meslek eğitim yılı

~ 600 Euro ~ 700 Euro ~ 800 Euro

Şu an Almanya´da yaklaşık 75.000 kişi bu mesleği öğrenmektedir.


güncel

Etsiz çiğ köfte ve eşşiz lezzetlerin yeni adresi artık Nürnberg’de

komagene | Wölckernstr. 30 | 90459 Nürnberg Tel. 0911 - 52883904 Mobil 0171 - 9001248

45


abide şahsiyetler

YUNUS EM

RE

Derleyen: Gökhan ÖNDER Türk halk şairlerinin tartışmasız öncüsü olan ve Türk’ün İslam’a bakışını Türk dilinin tüm sadelik ve güzelliğiyle ortaya koyan Yunus Emre, sevgiyi felsefe haline getirmiş örnek bir insandır. Yaklaşık 700 yıldır Türk milleti tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahilere söz olmuş, yer yer atasözü misali dilden dile dolaşmış mısralarıyla Yunus Emre, Türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır. Bazı kaynaklarda Anadolu’ya gelen Türk boylarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu rivayet edilirse de bu kesin değildir; tıpkı 1320 dolaylarında Eskişehir’de öldüğü yolundaki rivayetlerde olduğu gibi. Batı Anadolu’nun birkaç yöresinde “Yunus Emre” adını taşıyan ve onunla ilgili görüldüğünden “makam” adı verilen yer vardır. Bir garip öldü diyeler Üç gün sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin diyen Yunus, belki de doğduğu ve yaşadığı topraklardan çok uzaklarda bu dünyadan göçüp gittiğini anlatmak istemektedir. Gerçekten de halktan biri olan Yunus Emre, halkın değer, duygu ve düşüncelerini dile getirişi itibariyle tarihimizin en halkla barışık aydınlarından biri olma özelliğine sahiptir. Türk tasavvufunun dilde ve şiirde kurucusu olan Yunus Emre’nin şiirlerinde ahlâk, hikmet, din, aşk gibi konuların hemen hepsi

59

tasavvuftan çıkar ve tasavvuf görüşü çerçevesinde bir yere oturtulur. Mısralarında didaktik ahlâk telkinlerinde bulunan Yunus Emre, “gönül kırmamak” konusuna ayrı bir önem verir ve “üstün bir değer” olarak şiirlerinde bu konuyu özenle işler. Bu arada Yunus Emre’yi öne çıkaran bir başka önemli özelliği de, şiirlerinde işlediği konuları ve telkinleri bizzat kendi hayatında uygulamasıdır. “Din tamam olunca doğar muhabbet” diyen Yunus, İslam’ın sabır, kanaat, hoşgörürlük, cömertlik, iyilik, fazilet değerlerini benimsemeyi telkin eder. Yunus Emre’ye göre insanlar, din, mezhep, ırk, millet, renk, mevki, sınıf farkı gözetilmeksizin sevilmeyi hak etmektedirler. Madem ki insanoğlu ruh yönüyle Allah’tan gelmektedir; öyleyse insanlar hiçbir şekilde birbirlerinden bu anlamda ayrılamazlar. Yunus Emre, kelimenin tam anlamıyla “milli bir sanatçı”dır. Yunus Emre’nin şiirlerinde en fazla işlenmiş temalar; İlahi aşk, Din, Ahlak, Gurbet, Tabiat, Ölüm ve faniliktir.


bizden

15


kültür

Derleyen: Harun ÖNDER

“Çivi ve telin büyüleyici dansı” olarak tanımlıyor filografi sanatını sanatçı Mustafa Baştan. Ortadoğu’da doğan, Avrupa’dan Uzakdoğu’ ya kadar yayılan, ancak zorluğu nedeniyle bir süre unutulmaya yüz tutmuş olsa da günümüzde yine hayat bulmakta filografi sanatı. Çivi ve tel... İkisinin maharetli ellerde şekillendiği bir el sanatıdır filografi. Çivilerin arasından tellerin geçirilmesi ile objelere estetik görünümün kazandırılması işlemi olarak tanımlanan filografide, belli örgü teknikleri kullanılmakta. Tasarlanmış bir motifin veya desenin ahşap malzeme üzerine uygulanmakta.

61

Çivi çakma, teli sarma aşamalarıyla yoğun ve keyifli bir uğraş olan filografinin insan üzerinde rahatlatıcı bir etkisi de olduğu kaydedilmekte. Aynı zamanda bedensel engellilerin de bu sanatı icra ederken daha çok sosyalleştikleri ve kendilerine güvenleri geldiği de görülmüştür. Filografide, belli örgü teknikleri kullanılarak hat yazıları, simetrik desenler, çiçekler, hayvan figürleri ve resimler pano haline getirilmekte.


Kayıt İşlemleri ve Detaylı Bilgi İçin: DİTİB Nürnberg Eğitim Merkezi | Kurfürstenstr. 16 | 90459 Nürnberg 0152 - 28 76 05 62 | 0176 - 55 56 48 87


63


64




mizah


MASI VERBRAUCHERINSOLVENZ İFLAS HUKUKU UKU ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG HUKUKU FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG AİLE BİRLEŞİMİ İ FİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARARININ TÜRKİ AZMİNAT TALEBİ VERKEHRSUNFALLREGULIERUNG İŞ HUKUKU İŞTEN ÇIKARMANIN İPTALİ DAVAS AK DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU ALACA E IN DER TÜRKEI EMEKLİLİK HUKUKU SI VE TENFİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARARININ G TİCARET HUKUKU ŞİRKET KURULUŞU FİRMENGRÜNDUNG FLAS HUKUKU İFLAS AŞAMASINDA TEMSİLCİLİ YURTDIŞI EDİLMEYE KARŞI SAVUNMA ABS UKU ÇOCUKLA KİŞİSEL MÜNASEBET UMGANG D TRAFİK HUKUKU TRAFİK İHLALLERİNDEN D DAVALARI ARBEITSLOHNKLAGE İŞ HUKUKU Ü SORGERECHT AİLE HUKUKU VELAYET SORGEREC OLVENZ İFLAS HUKUKU TÜKETİCİ İFLAS TALEBİ YEDE EMEKLİLİK RENTE IN DER TÜRKEI EMEKLİLİK HUKUKU O TİCARET HUKUKU ALACA DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU UKU ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG HUKUKU FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG AİLE BİRLEŞİMİ İ FİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARARININ TÜRKİ MASI VERBRAUCHERINSOLVENZ İFLAS HUKUKU

ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA

AVUKATLIK VE DANIŞMANLIK HİZMETLERİ

Müvekkillerimiz bize 8 yıldır güveniyorlar. Am Plärrer 8 > 90429 Nürnberg > Telefon (0911) 277 405 0 info@suerekli.net > www.suerekli.net facebook.com/suerekli.net * Avukat kelimesi sıfat olarak değil, "Rechtsanwalt" (= Almanya barosuna bağlı Alman hukunda avukat) kelimesinin tercümesi olarak kullanılmıştır.

VERBRAUCHERINSOLVENZ KİŞİSEL İFLAS TÜKETİCİ İFLAS TALEBİN HAZIRLANMASI VERBRAUCHERINSOLVENZ İFLAS HUKUKU BOŞANMA ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG AİLE HUKUKU ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG VİZE AİLE BİRLEŞİMİ İÇİN VİZE YABANCILAR HUKUKU FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG AİLE BİRLEŞİMİ İ TANIMA VE TENFİZ BOŞANMA KARARININ TÜRKİYEDE TANITILMASI VE TENFİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARARININ TÜR VERKEHRSUNFALLREGULIERUNG TRAFİK KAZA HUKUKU TRAFİK KAZALARI TAZMİNAT TALEBİ VERKEHRSUNFALLREGULIERUNG İŞ HUKUKU İŞTEN ÇIKARMANIN İPTALİ DAVASI KÜNDIGUNGSSCHUTZKLAGE İŞ HUKUKU İŞTEN ÇIKARMANIN İPTALİ DAVAS ALMANYA VE TÜRKİYE ALACAK DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU ALACAK DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU ALACA EMEKLİLİK HUKUKU YURTDIŞI BORÇLANMA VE TÜRKİYEDE EMEKLİLİK RENTE IN DER TÜRKEI EMEKLİLİK HUKUKU ALMANYA VE TÜRKİYE TANIMA VE TENFİZ BOŞANMA KARARININ TANITILMASI VE TENFİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARA ŞİRKET KURULUŞU TİCARET HUKUKU ŞİRKET KURULUŞU FİRMENGRÜNDUNG TİCARET HUKUKU ŞİRKET KURULUŞU FİRMENGRÜNDUNG İFLAS HUKUKU İFLAS AŞAMASINDA TEMSİLCİLİK INSOLVENZVERTRETUNG İFLAS HUKUKU İFLAS AŞAMASINDA TEMSİLCİLİ YURTDIŞI EDİLMEYE KARŞI SAVUNMA ABSCHIEBUNG YABANCILAR HUKUKU YURTDIŞI EDİLMEYE KARŞI SAVUNMA ABS UMGANG AİLE HUKUKU ÇOCUKLA KİŞİSEL MÜNASEBET UMGANG AİLE HUKUKU ÇOCUKLA KİŞİSEL MÜNASEBET UMGANG TRAFİK HUKUKU TRAFİK İHLALLERİNDEN DOĞAN CEZA BUSSGELDBESCHEID TRAFİK HUKUKU TRAFİK İHLALLERİNDEN D ÜCRET ALACAK DAVALARI ARBEITSLOHNKLAGE İŞ HUKUKU ÜCRET ALACAK DAVALARI ARBEITSLOHNKLAGE İŞ HUKUKU Ü SORGERECHT AİLE HUKUKU VELAYET SORGERECHT AİLE HUKUKU VELAYET SORGERECHT AİLE HUKUKU VELAYET SORGEREC İFLAS HUKUKU TÜKETİCİ İFLAS TALEBİN HAZIRLANMASI VERBRAUCHERINSOLVENZ İFLAS HUKUKU TÜKETİCİ İFLAS TALEBİ RENTE IN DER TÜRKEİ EMEKLİLİK HUKUKU YURTDIŞI BORÇLANMA VE TÜRKİYEDE EMEKLİLİK RENTE IN DER TÜRKEI EMEKLİLİK HUKUKU ALACAK DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU ALACAK DAVALARI INKASSO TİCARET HUKUKU ALACA DAVALARI INKASSO TİCARET HUK BOŞANMA ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG AİLE HUKUKU ALMAN VE TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA SCHEIDUNG FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG VİZE AİLE BİRLEŞİMİ İÇİN VİZE YABANCILAR HUKUKU FAMILIENZUSAMMENFÜHRUNG AİLE BİRLEŞİMİ İ TANIMA VE TENFİZ BOŞANMA KARARININ TÜRKİYEDE TANITILMASI VE TENFİZİ ANERKENNUNG AİLE HUKUKU BOŞANMA KARARININ TÜR VERBRAUCHERINSOLVENZ KİŞİSEL İFLAS TÜKETİCİ İFLAS TALEBİN HAZIRLANMASI VERBRAUCHERINSOLVENZ İFLAS HUKUKU

ALMAN VE

AVUKAT DANIŞM

Müvekkillerimiz Am Plärrer 8 > 9

info@suerekli.ne

facebook.com/s

* Avukat kelimesi sıfat olarak değil, "R tercümesi olarak kullanılmıştır.



Nürnberg'deki Türkiye Toptan ve perakende Türk gıda maddeleri, günlük taze sebze ve meyva, et ve balık reyonları, fırın ve taze ekmek bölümüyle

ucuz ve kaliteli alış-veriş adresiniz.

Maybachstr. 29 90441 Nürnberg Tel. 0911 / 620 01 89




KOLAY

ORTA

ZOR


KOLAY

ORTA

ZOR







mevlana mutfağından

Ahmet Can’ dan

Hindi Rulo

Tava Türlü

Malzemeler:

Hindi Rulo Nasıl Yapılır?

500 gr taze fasulye 2• adet İçipatlıcan su dolu tencerede 2 adet kabak karnabaharları haşlayın. 2• adet çarliston biberiyice Karnabaharlar 1 kg yumuşadıktan kuzu eti (kuşbaşı) sonra suyunu 1 yemek kaşığı tuz haline getirin. süzün ve püre 1• yemek kaşığı tatlı ve tozköri biberekleyip Tuz karabiber 1 çaykarıştırın. kaşığı pul biber • Hindi göğsünü bıçakla kele200 gr tereyağ bek şeklinde açın. Et ve isteğe göre değişik baharatlar • •

Malzeme Listesi 4 adet hindi göğüs 800 gr karnabahar 1 tatlı kaşığı köri Tuz, karabiber Sıvıyağ

döveceğiyle streç film arasında döverek inceltin. Her iki tarafına da tuz, karabiber ve sıvıyağ gezdirin. Hazırlanışı:püresini Karnabahar hindi göğsünün sarmaya Tavanın içine tereyağ sürülüp üstüne etler serilir ve daha sonra başlayacağınız uca yayın ve sebze çeşitleri baharatlanıp harmanlandıktan sonra etlerin üstürulo şeklinde sarın. ne serpilir. Daha sonra alüminyum folyo ile sararak önceden ısıtılmış Bu şekilde 15 dakika piştikten sonra hafif karıştırılır. 180 derece fırında 45 dk pişirin. Önceden 250 derecede ıstılmış fırında 15 dakika daha pişirilir.

Yemeğimiz servise hazır.

Afiyet olsun!

Tüm MAHYA okurlarına şimdiden afiyetler diliyoruz.

76 80


www.kolay-emeklilik.de

Mavi kartınız varsa dava açıp borçlanıp emekli olabilirsiniz.

2012

Tekrar Türk vatandaşlığına geçmeden avukatlarımızın mahkemede açacağı davayla yurtdışından borçlanarak emekli olabilirsiniz.  Dava açmak için Türkiye’ye gelmenize gerek yok  Her şey dahil paket fiyat  Güvenilir ve rahat Hizmet

Telefon (0911) 99 00 77 83

Bizi Pazartesi-Cuma günleri 12:00-14:00 arasında arayabilirsiniz

*Avukat kelimesi sıfat olarak değil, Rechtsanwalt (=Alman Barosuna bağlı Avukat) kelimesinin tercümesi olarak kullanılmıştır.

Gülten Derin

Rechtsanwältin / Avukat*


April 2014

... zu welcher Gruppe

1 MEDICON

Handseife *

gehören Sie? Ein Notfallausweis mit der Angabe der Blutgruppe gehört in jede Geldbörse. Insbesondere auf Reisen ist er unerlässlich.

gratis

* 1 Coupon pro Person und Einkauf Coupon gültig im April 2014.

April 2014

Lassen Sie Ihre Blutgruppe bestimmen! Alles was Sie brauchen: 5 Minuten Zeit und 1,- Euro.

. Solange der Vorrat reicht. Abbildu ng ähnlich.

2 MEDICON

Taler

extra*

2 MEDICON Taler extra. *Mit diesem Coupon erhalten Sie . Coupon gültig im April 2014. 1 Coupon pro Person und Einkauf

Sevcan Ayan MEDICON Apotheke am Plärrer

MEDICON Eczanelerimiz: 90402 Nürnberg Im Soldan Haus, Hefnersplatz 3 Telefon (0911) 23 56 10 Pt-Ct: 8.30 - 20.00 Uhr

90439 Nürnberg Rothenburger Straße 183d Telefon (0911) 61 23 63 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91126 Schwabach Friedrich-Ebert-Straße 24 Telefon (09122) 87 33 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90451 Nürnberg Eibacher Hauptstraße 52-54 Telefon (0911) 64 25 60 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90443 Nürnberg Am Plärrer 25 Telefon (0911) 50 71 05 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90513 Zirndorf Nürnberger Straße 13-15 Telefon (0911) 300 319 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91056 Erlangen Neumühle 2 Telefon (09131) 940 87-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90419 Nürnberg Bucher Straße 51 Telefon (0911) 23 99 30 40 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90439 Nürnberg Wallensteinstraße 28 Telefon (0911) 6 12 16 8 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91207 Lauf: Marktplatz 50 Telefon (09123) 8 20 80 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91052 Erlangen City Nürnberger Str. 49 Telefon (09131) 63 00 660 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

90459 Nürnberg Wölckernstraße 5 Telefon (0911) 37 65 190 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90762 Fürth Schwabacher Straße 46 Telefon (0911) 37 65 66 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

93047 Regensburg Maximilianstraße 26 Telefon (0941) 44 80 24 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

96052 Bamberg Pödeldorfer Str. 142 Telefon (0951) 510770-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr


15. z Yılımı

AİLE DOKTORLARINIZ

Ali Aydın & Nurcan Demirci-Aydın Ev Doktoru

Dahiliye Uzmanı

Spittlertorgraben 3 90429 Nürnberg

Tel: 0911 9287880 Fax: 0911 9287888

Açılış saatleri: Pazartesi - Cuma : 08.30 - 12.00 Pazartesi, Salı, Cuma : 14.30 - 17.00 Perşembe : 14.30 - 18.00


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.