Mahya Dergisi Bayern Kasım 2013

Page 1

Sayı 60 | Kasım 2013 | Ücretsiz Bayern

“Kerbela, bizler için ayrılığın ve kavganın kaynağı olmamalıdır…”

2013

DİTİB Aylık Dergi


Etsiz çiğ köfte ve eşşiz lezzetlerin yeni adresi artık Nürnberg’de

komagene | Wölckernstr. 30 | 90459 Nürnberg Tel. 0911 - 52883904 Mobil 0171 - 9001248


» Nefis ızgaralar közde mangalımızdan, pide ve pizzalar odun fırınımızdan... Her şey şimdi daha çıtır çıtır! «

Niyazi Koç

Gostenhofer Hauptstr. 29 Nürnberg • Plärrer Tel. 0911 289933 www.cesme-restaurant.de /cesme.restaurant

FREE WiFi GRATIS WLAN


İÇ İ N DE K İ L E R 03

BİZDEN 6 7 23

Editörden Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: Bir Elif Bir Mehmet Olmak

DİN 27 29 31 35 37

Bir Konu Bir Ayet: Fazilet Hissi Allah Korkusundandır Bir Hadis Bir Yorum Nakış Nakış Kainat: İnsan Yüzü Tefsir Sorumluluk Duygusu

MESNEVİ’DEN HİKAYELER 39

Küfre Razı Olmak Küfürdür

AİLE 41

Evlilikte Doğru Anlaşmanın Sırları

43

ATA’MIZA DAİR

45

HİKMETLİ SÖZLER


GÜNCEL

49

SAĞLIK Sinüzit Nedir?

“Kerbela, bizler için ayrılığın ve kavganın kaynağı olmamalıdır…”

55

_HUKUK Yurtdışı Borçlanma ve Emeklilik (2. Bölüm)

57

ABİDE ŞAHSİYETLER Hamamizade İsmail Dede Efendi

Kapak konusu - Sayfa 49 61

KÜLTÜR Kaat-ı Sanatı

65

ÇOCUK

67

Kaat-ı Sanatı - Sayfa 65

BULMACA Sudoku Çengel Bulmaca

75 77

Yemek Tarifi

80

Bedirhan Gökçe Bir Elif Bir Mehmet Olmak Sayfa 23

04


künye

IMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstraße 16 90459 Nürnberg

Bankverbindung/Hesap Numarası Commerzbank Nürnberg Konto 540773900 Bankleitzahl 76040061

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de

YAYIN KURULU

GENEL KOORDİNATÖR Oğuz Yurtalan +49 (0)171 3583191 oguz.yurtalan@mahya.de WEB KOORDİNATÖRÜ Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de NRW Temsilcisi Orhan Arslanmirze +49 (0)176 84679965 orhan.a@mahya.de Türkiye/İstanbul Muhabiri Koray Kuşkuş +90 (0)554 5618244 koray.kuskus@mahya.de DAĞITIM SORUMLUSU Gökhan Önder +49 (0)176 70055077 goekhan.oender@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM/BASKI AddGraphic info@addgraphic.de Mahya Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazı ve ilanlardan yazı ve ilan sahipleri sorumludur.

05

Alptuğ Demir alptug.demir@mahya.de Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Mehmet Aznavuloğlu mehmet.aznavuloglu@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha N. Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de


editörden

Gelin Canlar Bir Olalım! Serhat ÖNDER

Değerli okurlar, Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez’in de dediği üzere Kerbela bizler için ayrılığın ve kavganın kaynağı olmamalıdır. Rabbimiz bir... Kıblemiz bir... Peygamberimiz bir... Ehl-i Beytimiz bir.. Ali Efendimiz bir... Fatıma tüz-Zehra anamız bir... 12 İmamız bir... Hz. Hasan ve Hz. Hüseynimiz bir... Yezide okuduğumuz lanetimiz bir... Peygamberimizin ‘‘cennet çocuklarının efendileri’’ne döktüğümüz ab-ı çeşmimiz bir... Bir olduğumuz bu kadar ortak noktamız varken neden bir olamıyoruz? Aslında yolumuz açık, yeter ki şöyle bir kendimize gelelim, bir olalım, diri olalım, salına salınada olsa gelin beraber olalım. Gerisi kolay. Doğru yolu Hak’ta gördükten sonra birlik de, dirlik de kendiliğinden oluşuverecek inanın. Mevlana Hazretleri diyor ki…’Tutalım ki Ali’ den Zülfikâr sana miras kaldı. Sende Ali kolu ve kalbi yoksa Zülfikar neye yarar ki?” İşte biz, bize miras kalan o Zülfikar’a, Hazreti

Ali’den aldığımız güç ve ilhamla sahip çıkmalıyız. Bir Hadis-i Şerif’te Efendimiz, “Hasan ve Hüseyin’i seven beni sevmiş, onlara kin tutan da bana kin tutmuştur.” buyurmuştur. Bu hissiyat ve öğretiyle Seyit Rıza’nın o haykırışını sahipleniyor, hep birlikte “Evlad-ı Kerbelayız!” diyoruz. Kerbela’da yaşananlar, Ehl-i Beyti seven bütün mü’minleri derinden yaralamıştır. Bizler, Kerbela’yı her an yüreğimizde taşıdık, taşıyoruz. Kerbela’nın muhasebesini de yaparak yeni Kerbela’ların yaşanmaması için, bir daha leyl-i matemler yaşamamak için kardeşliğimize ve birliğimize her zamankinden daha çok sahip çıkmalıyız. Peygamber Efendimizden, İmam Ali’den, 12 İmam’dan aldığımız öğretilere her zamankinden daha çok sahip çıkarak, bunların gereğini yerine getirmeye devam etmeliyiz. “Gelin canlar bir olalım” çağrısını daha yüksek sesle haykırarak, bu mesajla insanlığı kardeşliğe, barışa davet etmeliyiz.

06


bizden

“Hicretle birlikte adalete ve ahlâka dayalı yeni bir toplum inşa edilmiştir…” Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, 4 Kasım 2013 Pazartesi günü idrak edilen ve İslam dünyası için büyük öneme sahip hicri yılbaşı dolayısıyla bir mesaj yayımladı. Mesajında İslam dünyasının yeni bir hicri yıla girmesinden dolayı yaşadığı mutluluğa değinen Başkan Görmez, “Resûl-i Ekrem Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicreti, tarihte Müslümanlar için bir milat ve dönüm noktası olmuştur. Hicretle birlikte Müslümanlar hem bireysel hem de toplumsal anlamda yeni bir başlangıç yapmışlardır.” dedi. Hicret vasıtasıyla İslâm’ın, diğer toplumlara ulaştığını, onların hakka ve hakikate doğru hicretlerinin başladığını ifade eden Başkan Görmez, böylece davetin ümmete dönüştüğünü kaydetti. Başkan Görmez’in mesajından bazı satır başları şunlar; “Hicretle birlikte adalete ve ahlaka dayalı yeni bir toplum inşa edilmiştir…” Hicretin neticesinde Hz. Peygamber, adalete ve ahlaka dayalı yeni bir toplum inşa etmiş, Medine’de inşa edilen bu örnek toplum modeli kısa zamanda etrafa yayılmış ve Mekke’ nin fethiyle taçlanmıştır. Sevgili Peygamberimiz, hicretin ardından Yesrib’de farklı kesimlerle görüşerek toplumsal bir sözleşme gerçekleştirmiş, böylece barış ve huzur içerisinde bir arada yaşanan yeni bir şehir olarak Yesrip, Medine’ye dönüşmüş ve İslam Medeniyetinin nüvesi teşkil etmiştir. Bu nüveden bütün insanlığı aydınlatan bir medeniyet doğmuştur. İşte İslâm kültür ve medeniyeti açısından bir dönüm noktası olması sebebiyle hicretin gerçekleştiği tarih, Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Hz. Ali’nin teklifiyle, hicrî takvimin başlangıcı kabul edilmiştir.

07

“Hicrette sadece bedenlerin hicreti değil, aynı zamanda fikir ve düşüncelerin de göçü vardır…” Bilindiği gibi İslâm tarihi ve medeniyetinde hicretin yüksek bir mana ve değeri vardır. Hicret, sadece tarihte şartlar yüzünden cereyan etmiş tarihi bir olay olarak ele alınıp belirli bir zaman ve mekâna sıkıştırılacak bir hadise değildir. Hicret, sadece bedenlerin hicreti demek de değildir. Hicrette aynı zamanda fikir ve düşüncelerin göçü vardır. Şurası iyi bilinmelidir ki büyük, zengin ve egemen kültürler hep muhacir kültürleridir. Muhacir olan da güç ve kuvvetini ensardan alır. “Hicret bir Medine arayışıdır…” Hiç kuşkusuz bugün hicreti doğru okumak ve doğru anlamak, hicretin nasıl ve ne şekilde gerçekleştiğini tarihi olarak bilmek kadar önem arz etmektedir. Sevgili Peygamberimizin hicreti, Mekke’deki zorluk ve sıkıntılardan rahatlık ve kolaylığa bir kaçış değildir. Hicret hiçbir zaman böyle anlaşılmamalıdır. Hicret, yeni bir imkân, yeni bir mekân, yeni bir medeniyet merkezi, Medine arayışıdır. Hicret, muhacirlere ensar arayışıdır. İlk Müslümanları bugünkü Etiyopya’ya, Habeşistan’a göç ettiren bu arayıştır. Habeşistan muhacirleri arasında Mekke’de iken zor durumda kalan hiç kimse yoktur. Aynı şekilde Sevgili Peygamberimizi Taif yollarına düşüren bu arayıştır. Birinci ve İkinci Akabe Beyatları gerçekleşince bu arayışın istikameti belli olmuştur. Sevgili Peygamberimiz “Hicret edeceğiniz yer bana bildirildi. Burası Yesrib’tir” buyurmuştur. “Hicret, her durumda zulmün ve zalimin karşısında hak ve hakikatin tarafında yer almaktır…”


Hicret, bir hayat tarzıdır. Dünya durduğu müddetçe hak ile batıl, adalet ile zulüm, hayır ile şer, iyilik ile kötülük mücadelesinin devam edeceği bilinciyle yaşamaktır. Hicret, her durumda zulmün ve zalimin karşısında hak ve hakikatin tarafında yer almaktır. Her fırsatta daha iyinin, daha güzelin arayışı içinde olmaktır. Hiçbir zaman fani dünyanın aldatıcılığına kanmamaktır. Nefsin, heva ve arzuların tuzağına düşmeyerek Allah’ın haramlarından uzak durmaktır. Hz. İbrahim’in dilinden dökülen “Hepimiz Rabbimize hicret etmekteyiz” ilahi hakikatini kalplerde ve zihinlerde her daim diri tutmaktır. Hicret müminler için sadece maddi olarak bir yerden bir yere göç etmeyi değil, hicret aynı zamanda günahlardan, her türlü kötülüklerden ve zulümden arınarak, hayra, iyiliklere ve rahmete göç etmeyi de temsil eder. Hicret, ister

yaşadığı yeri, ister günahları ve kötülükleri terk etmek; isterse ahirete göç etmek anlamında olsun kıyamete kadar sürecek bir olgudur. Ne mutlu bugün hicretini hakka, hakikate, adalete, hayır ve iyiliğe doğru yapanlara… Ne mutlu bugün muhacirlere ensar olabilenlere… Tüm İslam aleminin hicri yılbaşını tebrik eden Başkan Görmez, Hicretin tıpkı 14 asır önce hüzünleri ortadan kaldırıp daveti ümmete dönüştürdüğü gibi bugün de tüm insanlığa yeniden hayat vermesi, hicrî 1435 senesinin ülkemiz, milletimiz, yurt dışındaki millet varlığımız, gönül coğrafyamız, İslâm âlemi ve tüm insanlık için barış, huzur, mutluluk ve bereket dolu bir yıl olması niyazında bulundu.

08


bizden

DİTİB Irkçılık & Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu Bu sayfalarda siz değerli okuyucularımıza DİTİB’in ırkçılık ve ayrımcılığa karşı yaptığı çalışmaları, ırkçılık ve ayrımcılığın tanımını sunacagız. Daha fazla bilgi için http://www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de adresini ziyaret edebilrisiniz. Müslümanların Alman iş piyasasındaki durumu ve ayrımcılık Almanya‘da yaşayan Müslümanların durumu somut olarak nasıldır? Müslümanların Alman iş piyasasında birden fazla ayrımcılığa maruz kaldıkları kanıtlanmış bir olgudur. Bu, İslam dininin etnikleştirilmesi ve Müslümanların sadece dini kimliklerine indirgenmeleri ile paralel doğrultuda yürür. Bununla birlikte Müslümanların, iş piyasasında da karşılarına çıkan bir dizi gerekçesiz önyargı ve olumsuz duygular bulunmaktadır. Iş piyasasında ayrımcılık, idarecilerin şahsi kanaatleri sebebiyle Müslümanları işe almamak gibi doğrudan ayrımcılık yapmasıyla başlar. Ayrıca personel idarecilerinin Müslümanların daha düşük bir eğitim seviyesine ve mesleki ehliyete sahip oldukları varsayımında bulunmaları, istatistiki olarak saptanmış bir ayrımcılıktır. Müslüman adaylar, iş başvurularında daha başlangıçta saf dışı bırakılırlar.1 Bunun sonucunda kalifiye Müslüman adaylar eğitimlerine uygun iş yerlerine alınmaktan mahrum bırakılırlar. Burada Almanya‘da çokça anılan vasıflı eleman eksikliğine atıfta bulunmak isteriz. Bunun dışında iş piyasasında Müslümanlara yönelik sistematik olarak uygulanan dışlanmanın, söz konusu kişiler için özel bir takım

09

sonuçları da vardır. Personel idaresinden sorumlu kişilerin Müslümanların istihdamı durumunda ya diğer çalışanlar ya da müşteri ilişkilerinde sorunlar ortaya çıkacağı endişesi de diğer bir sorundur. Ancak zan üzerine kurulu bu endişeler, herhangi bir gerçeğe dayandırılmaktan çok, toplumda Müslümanlar hakkındaki olumsuz fikirlerden kaynaklanır. Müslümanlara yönelik oluşan böylesi olumsuz düşünceler, karşılıklı olarak güçlendirilmekte ve toplumsal barışı ve sosyal uyumu tehdit eder hale gelmektedir. Müslümanlara yönelik en vahim mağdur bırakma şekli ise, onların belli branşlarda çalışmasını belirgin biçimde engelleyen yasal ayrımcılıktır. Bu ayrımcılık özünde iki noktayı barındırır: Birincisi İşveren Yasasının 9. Maddesi’nde yer alan‚ kiliseler özel hükmü‘dür. Bu hüküm kiliselere ve onlara bağlı kuruluşlara, başvuru sahiplerini dini inançlarına göre tercih etme veya reddetme konusunda geniş imkânlar tanımaktadır. Halbuki bir çok Müslüman kadın eğitmen, sosyal pedagog v.s. sosyal mesleklerde eğitim almayı hedeflemektedir. Sosyal hizmet sektöründeki işverenlerin büyük kısmı ise kiliselere aittir. Söz konusu işyerleri için daha çok adayların dini inancının esas alınması, Müslüman kadınların iş piyasasında önemli ölçüde ayrımcılığa maruz kalmalarına yol açmaktadır. Bu konuda bir düzeltmeye gidilmesi ve kiliselerin de istihdam politikalarında değişen sosyal yapıya göre bir açılım yapmaları gereklidir. Kiliselere özgü bu özel durumun yanı sıra örneğin Hessen ve Berlin‘deki baş örtüsü yasağı da Müslüman kadınların bir çok kamu yönetimi kurumuna alınmasını engellemektedir. Okullarda uygulanan dini


sembol yasağı, human rights watch‘a göre baş örtülü Müslüman kadınlar üzerinde ayrımcı etkilere yol açmaktadır.2 Almanya Fransa‘ya karşılık laik bir ülke değildir, tam tersine zamanla kilise ve devletin geliştirdiği iyi bir birliktelik söz konusudur. Herkesin kabul etmesi gereken bir nokta ise, artık İslam‘ ın da Almanya‘ya ait olduğudur. Bu şu anlama gelir; devlet ve dini cemaatler önemli hiç bir aktörü dışlamadan veya zarara sokmadan birbirleriyle iyi geçinmeyi sağlamalıdırlar.

ye ulaşmaktadır.3

Bkz. Peucker, Mario: Diskriminierung aufgrund der islamischen Religionszugehörigkeit im Kontext Arbeitsleben-Erkenntnisse, Fragen und Handlungsempfehlungen, Bamberg 2010, S. 55 1

2

Bkz. Peucker 2010, S. 57 ve devamı.

3

Bkz. Peucker 2010, S. 30

İş piyasasında ayrımcılıkla ilgili veriler: Goldberg ve Mourhino‘ya ait göçmenlerle yapılan ankete dayandırılan bir araştırmaya göre: Türk isimli veya isimleri Türkçe sanılan adayların beşte birine yakın bölümü (%19) başvurularda doğrudan dışlanmıştır. Hizmet sektöründe ise ayrımcılık oranı % 27‘yi bulmaktadır. Ticari sektörde ise bu oran % 43,2‘

SESSİZ KALMA DİTİB IRKÇILIK & AYRIMCILIKLA MÜCADELE BÜROSU www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de 12


bizden

“Hicretle bütün insanlığı aydınlatan bir medeniyet doğdu…”

Hamamizade İhsan bey Kültür Merkezinde din görevlileriyle buluşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İslam tarihinde yaşanmış iki büyük hadiseyi içinde barındıran önemli bir zaman diliminde olduğumuzu belirterek, Hicret ve Muharrem hakkında önemli açıklamalarda bulundu. “Daveti ümmete dönüştüren hicretin yıldönümünü yaşamaktayız. Hicretiniz kutlu olsun. İlk hicret Yesrib köyünü nasıl Medine’ye dönüştürdüyse, hicretin yıldönümünün de hakkın, hakikatin, adaletin yeryüzünde egemen kılmasını niyaz ediyorum.” diyen Başkan Görmez, şunları söyledi;

sıkıntılardan kolaylığa ve rahatlığa kaçmak değildir. Hicret bir Medine arayışıdır. İslam tarihinde birkaç hicret vardır. İki tane Habeşistan hicreti vardır. Habeşistan hicretlerinde Mekke’de zor durumda olanlardan birini görmezsiniz. Bilakis Mekke’nin ileri gelen Müslümanlarını görürsünüz. Mekke’nin zorluklarından kaçmak olsaydı hicret, o zaman sadece fakirler, köleler, işkence görenler, aç kalanlar hicret ederlerdi. Onlar Mekke’de kaldılar, ilk Müslümanların ileri gelenleri hicret ettiler. Çünkü Habeşistan hicretleri birer Medine arayışıydı. Resul-i Ekrem ashabıyla çıkmaza giren davayı taşıyacak dünyada bir yer arıyordu. Müminler Habeşistan’a Medine aramaya gittiler. Üçüncü büyük hicret Taif’e olmuştur. Taif, tesadüfü bir yolculuk değil, bir Medine arayışıydı.

“Hicret zorluklardan ve sıkıntılardan kaçmak değildir…” Hicret zorluklardan ve sıkıntılardan kaçmak değildir. Hicret, Mekke’deki zorluklardan ve

“Hicretle bütün insanlığı aydınlatan bir medeniyet doğdu…” Hicrette en önemli unsur şehir bulmak değil, ensar bulmaktır. Resul-i Ekrem muhacir ola-

Resmi temaslar kapsamında Trabzon’da bulunan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bölgede görev yapan din görevlileriyle bir araya geldi.

11


DİTİB KÖLN

Almanyada’daki Türk İslam Toplumunun Onur Projesi Yapılacak olan bu Cami ve Kültür Merkezi, müslümanların bu toplumda kendilerini daha yerli hissetmelerini sağlayacak ve bu anlamda uyuma büyük ölçüde katkı sağlanmış olunacaktır. Cami, Dini Bilgiler Kursu, Eğitim Merkezi, Gençlik ve Spor Merkezi, Kadınlar Merkezi, Araştırma Merkezi, İlmi Kütüphane, Dinler Arası Diyalog Merkezi, Seminer Salonu, Konferans Salonu, Ticari Bürolar, Alışveriş Merkezi, Basın Merkezi, Kapalı Otopark, Çocuk Bakım Merkezi gibi sosyal ve kültürel birimlerini bünyesinde bulunduracak olan Merkez Camii, iki minare (55 metre) ve şeffaf parçalardan oluşan bir kubbeye (36,50 metre) sahiptir.

BU KALICI ESERDE SİZİN DE BİR KATKINIZ OLMASINI İSTİYORSANIZ 1. BANKA HAVALESİ YOLUYLA BAĞIŞ Empfänger: Türkisch-Islamische Union Kontonummer: 505566000 Bankleitzahl: 37040044 Commerzbank Köln Verwendungszweck: Merkez-Camii

2. TELEFON YOLUYLA BAĞIŞ

0 900 1070105 Sabit hattan bağışta bulunmak istiyorsanız (her aramada 5€)

08 12

MAHYA . EYLÜL 2010 20


bizden caktı ve o muhacire bir ensar gerekiyordu. Daha sonra iki akabe biatından sonra Resul-i Ekrem Medine’ye hicret etmiştir. O hicret, daveti ümmete dönüştürmüştür. Resul-ü Ekrem’in hicret ettiği yer neresiydi, gittiği yer neresiydi? Kendisinden hicret ettiği şehir, bütün şehirlerin anası, kıblegahımız olan Kâbe’nin olduğu, Âdem ile Havva’nın buluştuğu, İbrahim’in makamının olduğu mukaddes yerdi. Gittiği yer küçük bir köydü. Hurma ticaretinden başka özelliği olmayan, Yahudi ve Hristiyanların da yaşadığı bir yerdi. Ama onlardan bazı insanlar kalplerini, gönüllerini açmıştı. Peygamberimiz Yesrib köyünü Medine’ye dönüştürdü. Oradan bütün insanlığı aydınlatan bir medeniyet doğdu. Sonra orası açık bir üniversite oldu. Yeryüzünün en bedevi toplumundan en medeni toplumu inşa edildi. Sahabeler yeryüzüne dağıldılar ve İslam’ın rahmet mesajını götürdüler. Hicretin üzerinde çokça düşünmek gerekir. “Kerbela, Hz. Hüseyin gibi hakkın, hakikatin,

13

adaletin yanında yer almaktır. Kerbela bir kıyım tarihi değil, bir kıyam tarihidir…” İçinde bulunduğumuz ikinci önemli zaman dilimi ise Muharrem ayına giriyoruz. Bizim için muharrem ayı ibretlerle doludur. Tevhit tarihinin en önemli hadiseleri muharrem ayının ilk on gününde meydana gelmiştir. Muharrem ayının onuncu günü aynı zamanda ‘aşura’dır. Bütün müminleri hüzne boğan Peygamberin ciğerparesi olarak tavsif ettiği Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehadet edilmesinin yıldönümüdür. Nasıl ki, hicreti değerlendirmekten uzaklaştık, Kerbelayı da değerlendirmesini bilmiyoruz. Kerbela, sadece ağıtlarla, hüzünlerle değerlendirilmez. Kerbela, Hz. Hüseyin gibi hakkın, hakikatin, adaletin yanında yer almaktır. Kerbela bir kıyım tarihi değil, bir kıyam tarihidir. “Kerbela, Hz. Hüseyin gibi hakkın, hakikatin, adaletin yanında yer almaktır. Kerbela bir kıyım tarihi değil, bir kıyam tarihidir…”


İçinde bulunduğumuz ikinci önemli zaman dilimi ise Muharrem ayına giriyoruz. Bizim için muharrem ayı ibretlerle doludur. Tevhit tarihinin en önemli hadiseleri muharrem ayının ilk on gününde meydana gelmiştir. Muharrem ayının onuncu günü aynı zamanda ‘aşura’dır. Bütün müminleri hüzne boğan Peygamberin ciğerparesi olarak tavsif ettiği Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehadet edilmesinin yıldönümüdür. Nasıl ki, hicreti değerlendirmekten uzaklaştık, Kerbelayı da değerlendirmesini bilmiyoruz. Kerbela, sadece ağıtlarla, hüzünlerle değerlendirilmez. Kerbela, Hz. Hüseyin gibi hakkın, hakikatin, adaletin yanında yer almaktır. Kerbela bir kıyım tarihi değil, bir kıyam tarihidir. “Kerbela, yeryüzünde başka Kerbelalar olmaması için çaba sarf etmektir…” Kerbela, yeryüzünde başka Kerbelalar olmaması için çaba sarf etmektir. Bugün yeryüzünde nice Kerbelalar yaşanıyor. İslam medeniyetinin üç büyük ilim başkenti şuanda yanıyor. Bağdat’tan, Şam’dan, Kahire’den, İslamabad’dan ateşler yükseliyor. Oralarda her gün Kerbelalar yaşanıyor. Son bir yılda Irak’ta

ayda ortalama bin insan hayatını kaybetti. Son on yılda 4 milyon insan başka yere göç etmek zorunda kaldı. Şam’da 250 bin insan hayatını kaybetti ve 3 milyon insan yerinden yurdundan oldu. Bütün bunlar bize neyi gösteriyor? Daha sık bir araya gelerek, daha sık durum değerlendirmesi yaparak, şehrimize, ülkemize yönelik hizmetlerimizi tamamladıktan sonra bütün bu mazlum milletlerin ihtiyaçlarını karşılamak için seferber olmalıyız. Bütün dünyanın mazlumlarının gönlünde sizler birer umutsunuz. Bu millet, bütün dünyadaki mazlumların umudu haline gelmiştir. Bu umudu söndürmeye hiçbirimizin hakkı yoktur. Biz sadece camide namaz kıldırmakla görevli değiliz. Bir taraftan şehrimizin ülkemizin manevi hayatını ayağa kaldırmakla mükellefiz, diğer yandan bütün dünya Müslümanlarının, mazlum halkların, Müslüman azınlıkların ihtiyaçlarını karşılamak zorundayız. Sizler mazlumlar için umutsunuz ve o umudu da besleyecek sizlersiniz. O umudu beslemenin yolu da, atanmış din görevlisi değil, adanmış din gönüllüsü olmaktan geçer.

14


16


40


bizden

Bavyera Eyalet Meclisine Seçilen İlk Türk Kökenli Milletvekilinin Başarı Öyküsü Röportaj: Gökhan ÖNDER

tası virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşıyoruz.

Sevgili okurlarımız, bu sayımızda Bavyera eyaletinde bir ilke imza atan, burada yaşayan Türklerin gurur kaynağıyla samimi bir söyleşi gerçekleştirdik. Hem zor olanı başaran, hem de bu başarısıyla kanaatimizce diğer partilerin de bilhassa Türk kökenli adayları listelerinde iyi sıralarda aday göstermelerini tetikleyen, aynı zamanda burada yaşayan birçok Türk gencinin de siyasete atılma yönünde karar vermelerinde etkin rol oynayan, Bavyera Eyalet Meclisi’nin ilk Türk uyruklu Milletvekili, şimdiye kadar hiç bir milletvekilinin hakkında yazı yazmayan „Der Spiegel“ dergisinin ilk defa kendisi hakkında yazı yazdığı, Süddeutsche Zeitung´un „Der Stimmenkönig von Nürnberg“ diye başlık attığı, SPD´nin süperstarı Arif Taşdelen ile sohbetimizi nok-

17

Arif bey kendinizi okurlarımıza tanıtır mısınz? Adım Arif Taşdelen, 39 yaşındayım, evliyim ve bir kızımız var. 1974 Mardin doğumluyum. 8 yaşımda Almanya´ya geldik. Gelir gelmez 4. sınıfa başladım. O zamanlar Türk sınıfları vardı, o Türk sınıfına gittim. Bir yıl içinde almancayı baya iyi çözdüm. Bunu gören öğretmenlerim beni derslerin almanca olarak görüldüğü özel Türk sınıfına gönderdi. 9. sınıfta 1,2 not ortalamasıyla Quali´mi yaptım. Devam okumak istedim, ama gelen meslek danışmanı ve öğretmenim bana adeta „vatanında sana lazım olan bir mesleği öğren, okuyup da ne yapacaksın, okuyamazsın zaten!“ tavsiyesinde (!) bulundular. Neydi bu meslekler? Mesela araba tamircisi, inşaat işçisi gibi vs. Eve gittim, anne ve babamla konuştum. Aslında okumak istediğimi, ama bana bu şekilde tavsiyede bulunduklarını söyledim. Babamın sözleri hala aklımda. „Oğlum haklılar. Bunlar birşey biliyor da konuşuyor. Almanlar birşeyi bilmeden konuşmaz. Şimdi memur olacaksın da ne olacak? Türkiye´ye kovulduğumuzda elin kalem tutacağına bir tornavıda tutmasını öğrenmiş olursun“ dedi. Ama gene de onları ikna ettim ve Wirtschaftsschule´ye gittim. O okulu da başarıyla bitirdikten sonra Arbeitsamt´a meslek öğrenimi için girdim. „Fachangestellter für Arbeitsförderung“ olarak 1991-94 seneleri arasında meslek eğitimimi tamamladım ve Arbeitsamt´ta normal çalışmaya başladım. 1996 yılında Nürnberg´e geldim, tayinim Landesarbeitsamt’a çıkmıştı. O gün bu gün-


dür Nürnberg´de yaşıyorum. 2004 senesine kadar Arbeitsamt´ta çalıştım. Ondan sonra gümrüğe, Hauptzollamt´a geçtim. Seçilene kadar memurlar temsilcisinin başkan yardımcılığını yaptım. Zaten mesleğe başladığımdan beri sendika üyesiydim. Gönüllü olarak, fahri olarak çalışıyordum. Memur temsilciliği yaptım. Bunun da nedeni biz Almanya´ya geldiğimiz zaman 7 kardeştik. Anne ve babamın buradaki sistem içerisinde bize verebilecekleri yardım kısıtlıydı. Bu toplumda insanların birbirine muhtaç olduğunu anladım. Sendika üyesi oldum. Ardından memur temsilcisi oldum. Memurlar Sendikasının Bavyera’daki başkanlığını yaptım. 1998 yılında SPD´ye üye oldum. 2000 yılından 2012’ye kadar Nürnberg Mögeldorf bölgesinin parti başkanlığını yaptım. Üç yıldır SPD´nin eyalet yönetim kurulu üyesiyim. SPD´nin Bavyera’da uyumdan sorumlu siyasetçisiyim. 2002 Nürnberg Belediye Meclisi seçimlerine aday oldum ve 2005 senesinde yedekten girdim. 2005-2013 arasında meclis üyeliği yaptım ve Nürnberg Nord´da milletvekilliği adaylığımı ilan ettim. Seçmenlerin de teveccühünü kazanarak Bavyera Eyalet Meclisi´ne seçildim. Siyasete girme kararınızı nasıl aldınız? En büyük etken neydi? Çocuklugumuzdan yetişkinliğimize kadar hep Helmut Kohl vardı ve sürekli o vardı. Bana da birçok insana olduğu gibi bir bıkkınlık gelmişti. 1998 seçimlerinin arefesinde genel başkanı Gerhard Schröder olan SPD´ye gittim ve „Partinize üye olmak istiyorum ve tek sebebim artık Helmut Kohl´u görmek istemiyorum. Ben sizi aidatımla maddi anlamda destekleyeceğim, yeter ki iktidardaki insan değişsin artık“ dedim. Üye olmamın tek nedeni buydu. Birçok partiliye sorsak, ailelerinin politikayla içli dışlı olması, sosyaldemokrat olmalarını vs. sebep olarak söyler. Ama bizim aile ortamımızda politika konuşulmazdı. Evdeyken, sofradayken falan tek konumuz „aman güzel güzel çalışalım, paramızı

kazanalım, yarın birgün bu almanlar zaten bizi buradan kovacak“. Bu düşüncelere dalmamızın nedeni de o zamanlar okula gittiğimiz yıllarda duvarlarda „Ausländer raus“ „Türken raus“ tarzı yazılarla sık sık karşılaşmamızdı. 1990´lı yılların başında Almanya´yı terketmek için Türklere teşvik primleri verildi. Baktık para vermelerine rağmen Türkiye´ ye dönen insanların sayısı fazla değil, babamın düşüncesi „bakın çok fazla kişi bu şartlarda güzellikle gitmedi, bunlar bizi öyle ya da böyle kesin kovacaklar“ idi. Yani diyeceğim o ki politik bir aileden gelmedim. Gazete gibi bir lüksümüz de yoktu. Babam bazen gazete getirirdi eve, hepimize sayfaları taksim eder ve sonra da gelip bize okuduklarımız hakkında sorular sorardı. Bunun da nedeni gene siyasi gelişimimiz için değil de, türkçemizi geliştirmemiz, unutmamamız içindi diye düşünüyorum. Benim için nasıl siyasete atıldığımdan ziyade, niçin SPD´de kaldığımın sebebidir. Hitler döneminde o zamanki SPD´nin genel başkanı Otto Wels, Almanya Millet Meclisi’nde Hitler´e bütün selahiyeti verecek olan kanunlara sosyaldemokratlar olarak karşı gelmişti. Tarihe geçen konuşmasında „Hürriyetimizi alabilirsiniz, canımızı alabilirsiniz, ama onurumuzu, şerefimizi asla alamazsınız“ diyen Otto Wels bu sözleriyle de Almanya tarihinin en karanlık döneminde dış ülkelere karşı Almanya´nın

18


bizden yüzünü tamamen kaybetmemesini sağlamıştır. 150 yıllık bir parti olmasına rağmen hiç bir zaman partinin ismini değiştirmek zorunda kalmamıştır. Bunu eleştirel manada söylemiyorum ama diğer köklü partilerde malesef durum biraz daha değişikti. Tarih boyunca sergilediği dik duruşu benim SPD´ de kalmamın en önde gelen nedenlerinden biridir. Bavyera Eyalet Meclisi´ne seçilen ilk Türk kökenli siyasetçi olma başarısını gösterdiniz. Seçildiğinizi öğrendiğinizde neler hissettiniz? Çok büyük sorumluluk hissettim. İnsanlarımızın çok büyük sorunları olduğunu biliyorum. Resmi dairelerde olsun, işyerinde olsun, ev ararken olsun, diğer alanlarda olsun Almanların veya bazı diğer ülke vatandaşlarının sahip olduğu haklara sahip olmadığını görüyorum. O yüzden Bavyera gibi bir eyalette Türk kökenli bir adayın çok büyük oy alarak seçilmesi beni çok sevindirdi. Bu sevinç şahsi bir sevincin ötesinde bir Türk´ün

19

kendimizi Alman toplumuna kabul ettirip oylarını alabilmemizin sevincidir. Öbür taraftan da tabii ki Türk vatandaşlarına baktığım zaman, benim için çok büyük bir sorumluluk bu. Ve bunun da bilincindeyim. Her oy benim için ayrı ve özel bir sorumluluktur. Hakkını vermek için de elimden gelenin en iyisini yapacağım. Bu başarınızı neye borçlusunuz? Azim. Azim. Azim!!! İnsan kendisine hedef belirleyip o hedef doğrultusunda daima ilerlemesi lazım. Haftasonları arkadaşlarım gezip tozmasına bakarken, ben hep seminerlere gittim. Yılmadan, bıkmadan çalıştım, çabaladım. Buradaki insanımızın çok ezildiğini gördüm ve bu konu beni ezelden beridir çok üzüyordu. Bunun için bu yolda birşeyler yapabilmek uğruna hep uğraş sarfettim. Yeşillerde Cem Özdemir örneğinde gördüğümüz gibi siz de ileride parti yönetiminde başkanlık, eşbaşkanlık gibi mevkilere göz kırpıyor musunuz?


Ben her zaman söylerim, büyük bir şirkete Hausmeister ya da kapıcı olarak giren bir kişi ileride o büyük şirketi yönetmek için hayal kurmuyorsa, bunun gibi hedefi yoksa o işe baştan başlamasın diye. Tabi her zaman insanın her istediği olacak, gerçekleşecek diye bir kaide yok. Ama gene de insan kendisine bir hedef belirlemeli ve o yolda ilerlemelidir. Çifte vatandaşlıkla ilgili düşünceleriniz ve parti olarak çalışmalarınız hakkında neler söylemek istersiniz? Çifte vatandaşlığın geleceğinden eminim. Bu büyük koalisyon oluşursa çifte vatandaşlığın da geleceğinden eminim. Parti yönetimiyle de konuştum, bu olayı gerçekleştiremezsek „büyük koalisyonun küçük ortağıydık“ gibi bahaneleri vatandaşa anlatamayız. Çünkü hükümette misin? Evet hükümetteyim. Çifte vatandaşlık sözü verdin mi? Evet verdim. Hani nerde? Büyük koalisyonda küçük ortağız, yapamadik! Bunu vatandaş anlayışla karşılamaz. Schröder döneminde çifte vatandaşlık sözü verilmişti, CDU/CSU´nun yüzünden bu sözümüzde duramadık da, mecliste çoğunluğumuz yoktu da, Hessen de imza kampanyası yapıldı da, Bavyera´da Stoiber imza kampanyası yaptı da... bunlar vatandaşı ilgilendirmiyor. Söz verdin mi? Verdim. O kadar! Gerisi vatandaşı ilgilendirmiyor. Parti yönetiminden aldığım sinyaller, bu çifte vatandaşlık konusuna tek karşı gelen CSU´ydu. Fakat Sayın Seehofer´e istatistikleri göstermişler. Şu anda vatandaşlıkların zaten %61´i çifte vatandaşlık. Bu istatistikleri gördükten sonra yumuşamış. Ve yine parti başkanımızın demesine göre koalisyonda bütün konular içerisinde en ileride olduğumuz nokta çifte vatandaşlık noktası, ki geleceginden eminler. Zaten burada doğan çocuklarımızın çifte vatandaşlıkları var. Yarın birgün çifte vatandaşlık geldiği zaman bütün Türkler çifte vatandaş olacak, dolayısıyla seçme seçilme hakkı olacak. Bavyera´nın %20´si yabancı. Bunun büyük bir kısmı Türk ve Nürnberg´de yaşayan, okula giden çocuk-

ların %60´ı yabancı kökenli. Beş yıl sonra bunların çoğu seçmen olacak. Yani Bavyera´ da bir parti yabancıların desteği olmadan kesinlikle beş yıl, en geç on yıl sonra iktidar olması imkânsız gibi görünüyor. Yabancı vatandaşlarının yerel seçimlerde oy kullanmasıyla ilgili düşünce ve çalışmalarınız olacak mı? Çifte vatandaşlık konusunda olduğu gibi bu yönde de yoğun çalışmalarımız var. Beş yıl Almanya´da ikâmet eden bir yabancının cebinde hangi pasaport olursa olsun, belediye başkanlığında ve belediye encümenliğinde oy kullanabilir, belediye başkanlığına ve belediye encümenliğine aday olabilir. Ortakpazar yabancısı burada altı aydan sonra belediye başkanını seçebiliyorsa, altı ay bir gün Nürnberg’de yaşayan bir Yunan meclis adayı olabiliyorsa, belediye başkanı adayı olabiliyorsa, 40 yıl burada yaşayan bir Türk cebinde Alman pasaportu yoksa neden belediye başkanını seçemesin? Bavyera Eyalet Meclisi´ndeki hedeflerinizi nokta nokta sıralayacak olursak bize hangi konuları söyleyebilirsiniz? Birçok hedefimizin içerisinde öncelikle çifte vatandaşlık, yerel seçimlerde oy kullanma hakkı, altı aydan fazla Türkiye´de kalan vatandaşların oturum izni durumunu iyileştirme, insanlarımıza yönelik huzurevleri konuları, uzun vadede ise İslam dininin Bavyera’ da da resmi din olarak tanınması, okullardaki din dersi ve müslüman mezarlığı konuları önceliklerim olacaktır. NSU cinayetleri davasında gelinen son noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bence bu NSU cinayetleri sürecinde polis teşkilatı olsun, istihbarat olsun çok yetersiz çalıştılar. Bazı yazılarda „bunu bir Alman yapmış olamaz, bir yabancı yapabilir anca“ gibi şeylerle karşılaştık. Bilhassa polis teşkilatında çalışan yetkililerin yabancılar ve Türkler hakkında nasıl bir düşünce tarzına sahip olduk-

20


bizden larını bize göstermektedir, ki bu baya ürkütücü birşey. Polis teşkilatında çok büyük değişiklikler olması lazım. Hedeflerimden bir tanesi de sadece polis teşkilatında değil, bütün resmi makamlarda, devlet dairelerinde yabancı insanların oranının yükseltilmesi. Belli bir kota uygulaması şart. Mesela çalışanların %15´inin yabancı kökenli olması şartı gibi vs. İşe alınma aşamasında ya da meslek öğrenimi için adayların Almanca ve Matematik notlarının değerlendirildiği gibi, yabancı bir ülkeden gelmesi de ekstradan bir kültüre daha sahip olduğu için artı puan olarak değerlendirilmeli diye düşünüyorum. Tahminim bu NSU davalarında yüksek cezalar falan verilmeyecek. Çok büyük beklentiler ile girildi davaya, ama büyük bir hayal kırıklığıyla karşılaşacağız gibime geliyor. Gümrükte çalışırken bile şahit oldum, ufak tefek kaçakçılık yapanların dahi telefonlarının dinlenildiğine. Bunun gibi bir olay bunca sene nasıl gizli saklı tutulur anlamakta zorluk çekiyor insan. DİTİB´in toplumdaki yeri ve görevini nasıl değerlendiriyorsunuz? DİTİB´in toplumdaki yeri benim için çok enteresan. Çünkü bunu değerlendirmek için biraz maziye gitmek lazım. Alman dairelerinde Türk kuruluşlarına bakış açısı her zaman bunlar entegrasyona karşıdır. T.C. Başkonsolosluğu bizim için partner olamaz, bunlar entegrasyona karşıdır yönündeydi. DİTİB Türkiye´deki Diyanet İşleri´nin bir uzantısıdır, onun için bunlar da entegrasyona aykırı çalışıyorlar, insanların entegre olmalarını, almanca öğrenmelerini istemiyorlar derken bu kurumlara yıllarca olumlu bakılmamıştır. Ben yıllarca ama dedim ki, buradaki insanları entegre etmek istiyorsan, buradaki insanları ciddiye alıyorsan, senin onlar için kurduğun derneklere değil de, onların kurdukları derneklere senin gitmen lazım. O yüzden bilhassa Nürnberg´de belediyeyle DİTİB´in arasındaki işbirliği mükemmel bir işbirliği. Yani DİTİB veya bir T.C. Başkonsolosluğunun

21

burada yaşayan Türkler için ne kadar önemli olduğunu belediyeler de anladı, hükümetler de anladı ve bu kurumlar, bu dernekler olmadan gerçek manada insanlara ulaşamayacaklarını biliyorlar artık. Şunu artık belediyeler de biliyor, DİTİB gerçekten buradaki Türklerin entegre olması açısından veya o Türklere ulaşabilmek açısından en önemli dernek olduğunu gösterdi. Buradaki Türkler adına bana sorarsanız en önemli dernekler DİTİB dernekleridir. Gençlerimize hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz? İnsan yaşadığı ortamda, şehirde aktif olduğu derneklerde bazı şeyler yapabilir. Fakat daha etkin olmak istiyorsak, ki buna da ihtiyacımız var Türk toplumu olarak. Gidip partilere baksınlar, beğendikleri partiye üye olsunlar, siyasetin nasıl birşey olduğunu öğrensinler ve ilgilerini çekiyorsa parti içinde bazı yönetim kurullarına aday olsunlar. Ondan sonra siyasi makamlara aday olmaya çalışsınlar, çünkü gerçekten bu toplumda birşeyleri değiştirmek istiyorsak, derneklerde çalışmak ne kadar önemli ise, o kadar da siyasette aktif olmak, herkesin gözü önünde olmak da çok önemli birşeydir. Niye hep başkaları bizi yönetsin ki? Sorularda gözden kaçırdığımız, sizin eklemek istediğiniz birşeyler var mı Arif bey? Buraya gelen birinci nesil her ne kadar belli amaçlar doğrultusunda geldiyse de, onlardan sonra burada okuyan çocukları vasıflı işçi, doktor, mühendis, hatta milletvekili bile olabiliyorlarsa, bu onların çocuklarına bıraktığı büyük bir manevi mirasdır. Ve aynı mirası da biz en büyük sorumluluk duygusuyla bizlerden sonra gelecek olan nesillere aktarmamız gereken, onlara olan bir borcumuz olarak kabul ediyoruz ve azimle, gayretle, birlik ve beraberlik içerisinde bunların hepsini yapabileceğimizi düşünüyorum. Dergimiz hakkındaki duygu ve düşünceleri-


nizi alabilir miyiz? Mahya o kadar eski bir dergi olmamasına rağmen, dergiyi açıp baktığım zaman çok profesyonel şekilde yapılan bir dergi. Gerçekten o yazıları yazan arkadaşlar ayrıntılara giren, magazin dergilerinden farklı, konuların detayına giren yazılar okuyorum. Dergi sanki fahri çalışanların değil de, profesyonel bir ekibin ürünü olduğunu yansıtıyor insana. Çok profesyonel çalışıyorsunuz. Bu çok önemlidir. Siyasi açıdan şimdiye kadar hep nötürdünüz, bunun böyle kalmasını da temenni ediyorum. Fakat şu var, parti politikası yapmadan, dünyanın neresinde olursa olsun, bilhassa Almanya´da, yaşadığımız bölgede ve dünyanın heryerinde Türklere, Müslümanlara yapılan haksızlıkları da rahatlıkla en büyük açıklıkla da dile getiriyorsunuz. Bu özelliğinizi ben bazı dergi ve gazetelerde göremiyorum. Mahya dergisinde hoşuma giden diğer birşey de Afrika´nın bir köyündeki eziyet gören insanların, müslümanların sorunları bile burada dile getirilebiliyor. On-

lar bana çok uzak, beni ilgilendirmez diye birşey yok bu dergide. Tebrik ederim sizi, başarılarınızın devamını diliyorum. Mahya dergisi olarak biz de yazılı ve görsel basının bu günlerde randevu almakta zorluk çektikleri, her açıdan yoğun günler geçiren, Bavyera Eyalet Meclisi’nde bizleri ve bütün Nürnberg’lileri hakkıyla temsil edecek olan Arif Bey’e, Arif abimize bize ayırmış olduğu çok değerli zamanından ve samimiyetinden dolayı teşekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz. Mahya dergisi olarak biz de yazılı ve görsel basının bu günlerde randevu almakta zorluk çektikleri, her açıdan yoğun günler geçiren, Bavyera Eyalet Meclisi’nde bizleri ve bütün Nürnberg’lileri hakkıyla temsil edecek olan Arif Bey’e, Arif abimize bize ayırmış olduğu çok değerli zamanından ve samimiyetinden dolayı teşekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz.

22


bizden

Bir Elif Bir Mehmet Olmak Bedirhan GÖKÇE

“Önce Elif olmak Mehmet olmaktır mesele Elif gibi dümdüz Mehmet gibi şahan Sonra bir kadın, bir erkek ve sonra vatan Dalgalanan bayrağın gölgesinde bir olmaktır mesele Birlik olmak hiç hayıflanmadan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirinde Elif olmaktır Mustafa Kemal’in kağnısını yürüten Mehmet olmaktır; Vatanın bağrında sıra dağlar gibi yükselen Arif Nihat’ın şiirinde bayrak olmaktır Nereye dikilmek istiyorsa oraya dikilen Nazım Hikmet’in davetinde Dörtnala gelip uzak Asya’dan ve Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

23

Necip Fazıl’ın büyük Doğu’sudur bu vatan Memleket istemektir Cahit Sıtkı gibi Kardeş kavgasına bir nihayet olan Türkü, kürdü, çerkezi, arabıyla Aynı al bayrağın alına dedesinin kanı bulanan Bizimdir Beytüşşebap kör tuzla Çemişkezek Anadolu sadece İstanbul İzmir değil diyen Yavuz Bülent’in dilinde dedem korkut şafağıdır Selahattin Eyyubilerin kılıcından Koca Akif’in Çanakkale’sine damla damla dökülen Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin Sen öldürüyorken de vururken de güzelsiz Nihal Atsız’ın geri gelen mektubun-


da aşktır bu vatan Oy sevmişem ben seni diyen Ahmet Arif’in Havar’ında bir sevdadır bu vatan Elif dergahında mim kapısında seni istemektir ille de seni Aşık Sefai’nin şiirinde ille de sen olmaktır bu vatan Evet bir Elif bir Mehmet olmaktır bu vatan Mustafa Kemal’in kağnısı yıkılıp kaldığında Elif olmaktır mesele kocabaşın yerine kendini koşan Mehmet’in cephede yüreği yandığında Bir yudum su olmaktır vatan O suyu elinin tersiyle iterek bakışları ile şehadete uzanan Kınalı Alileri yetiştiren ana olmaktır Elif Erzurum tabyalarında Nene Hatun olmaktır Kazma kürek demeden ne bulduysa çağlayan

Anadolu ana dolmuşsa eğer Elif’tendir Bayraklar bayrak olmuş Sancaklar sancak olup düşmemişse eğer o da Mehmet’tendir 19 Mayısları, 30 Ağustosları, 29 Ekimleri bayram yapan Bayramının adını hürriyet ve zafer koyan Bayramı bayraklaştırarak dalgalandırmaktır toprakları vatan kılan Buyurun o zaman… Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal Ebediyen sana yok ırkıma yok izmihlal Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal…”

Bazen 275 kiloluk mermiyi kaldıran Koca Seyittir Mehmet olmak Anafartalar’da her biri tek başına bir tarih yazan

24


42


din

43


din

27


28


en sevgili

Erdemli ve Akıllı İnsan Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Allah’m elçisi ile beraberdim. Ensar’dan bir adam geldi. Nebi (s.a.s.)’ye selam verdikten sonra şöyle dedi. “Ey Allah’m Rasulü! Miiminlerin hangisi daha faziletlidir?” Hz. Peygamber, “Ahlâken en güzel olandır” dedi. “Peki, mü’minlerin hangisi daha akıllıdır?” deyince, Allah Rasulü, “Ölümü çok hatırlayan ve ondan sonrası için en giizel hazırlığı yapandır, işte akıllılar bunlardır” buyurdu. (ibn Mace, Zühd, 31) Sevgili Peygamberimiz, müminlerin en hayırlılarının güzel ahlâk sahibi olanlar olduğunu birçok hadislerinde beyân etmişlerdir. (Bkz. Buhari, Edeb, 38; Ebû Dâvud, Sünne, 16; Tirmizi, Rada’, 11) İslam dininin nihai amacının iyi ahlâklı insanlardan oluşan bir dünya kurmak olduğunda şüphe yoktur. Yüce Allah, bu amacın gerçekleşmesi için bütün iyi ve güzel şeyleri emir ve tavsiye edip, kötü ve çirkin şeylerden uzak durulmasını istemiş, kötülüklerin sembolü olan şeytanın bizim için apaçık bir düşman olduğunu bildirmiştir. (Bakara, 208) Cenab-ı Hakk’a inancımızın ve O’na kulluğumuzun meyvesi de güzel ahlâktır. O’nun rızası ancak bu hedefe ulaşmakla elde edilir. Bu yüzden, bize güzel bir örnek olarak takdim ettiği sevgili elçisini, (Ahzâb, 21) “Şüphesiz sen üstün bir ahlâk sahibisin.” (Kalem, 4) diyerek övmüştür. Arkadaşlarının, “Allah Rasulü, insanların ahlâken en güzeliydi” (Buhâri, Edeb, 112; Müslim, Mesâcid, 48) ifadeleri de Cenab-ı Hakk’ın bu tavsifine şahitlik etmektedir. islam dininin telkin ettiği ahlâk ilkeleriyle, insanın fıtratında var olan ahlâki duyarlılık aslında birbirinden çok farklı değildir. İnsanı yaratan Allah ona iyi ve kötüyü ayırt edebilecek bir akıl ve hissedebilecek bir vicdan vermiştir. Dış etkenlerle bozulmamış bir fıtrat, örneğin, başkalarına zarar vermenin, bencilce davranmanın, yalan söylemenin, hakkı olmayan şeye el uzatmanın kötü; ihtiyacı olana yardım etmenin, bütün varlıklara şefkat ve merhametle yaklaşmanın iyi olduğunu bilir. Ancak, yine fıtratında var olan olumsuz davranma yeteneği harekete geçtiğinde, iyi olduğunu bildiği şeylerin tam tersini yapma iradesi de onun elindedir. İşte peygamberler, insanların, fıtratlarındaki olumlu öze dönmelerini sağlamak ve imtihan dünyasında çeldirici görevini üstlenen şeytanın tuzaklarına karşı onları uyarmak için gönderilmişlerdir. Onun için Cenab-ı Hak, sevgili elçisine, “Hatırlat/öğüt ver. Çünkü sen ancak hatırlatıcı ve öğüt vericisin, onlar üzerine baskı kurucu değilsin.” (Gaşiye, 21-22) buyurmuştur. “Kur’an da akıl sahipleri için bir hatırlatma ve öğüttür.” (Müddessir, 54-55) Çesitli sebeplerle fıtratına

29


yabancılaşan ve yaratılış amacından uzaklaşan insan bu hatırlatmaya kulak verir ve öğüt alirsa, Allah Rasulü’nün ifadesiyle en faziletli insan olmaya hak kazanır. Hadis-i Şerifin ikinci kısmı, ilk kısmıyla çok yakından ilgilidir. Güzel ahlâk sahibi olarak erdemli olmaya hak kazanan mümin zaten aklını çok iyi kullanmış ve ölümden sonrası için hazırlığını büyük ölçüde tamam lamıştır. Ancak ömrünün belirli bir kısmında erdemli bir hayat yaşama fırsatını kullanamayan insan, ölümü ve sonrasını hatırlayıp bir nefs muhasebesi yaptıktan sonra, geçmişi için pişmanlık duyup hayatında yeni bir sayfa açmışsa, gerçekten akıllı davranmış olur. Hatadan dönmenin de bir erdem olduğu gerçeğinden hareketle erdemli bir hayata adım atmış olur. İşte Allah Rasulü, bu akıllı davranışı sık sık yapanları, yani, hayatın çeşitli gaileleri arasında yaratılış amacını unuttuğunu fark ettiği her anda, en büyük vaiz olan ölümü hatırlayıp kendine gelerek büyük hesap günü için tedarikini tamamlamaya çalışanları en akıllı müminler olarak nitelendirmiştir. Onun için başka bir hadisinde, “Tüm lezzetleri koparıp atın, yani ölümü çok hatırlayın.” buyurmuştur. (Tirmizi, Zühd, 4) Ölümden daha etkili bir vaiz göremeyen Hz. Ömer de, “Vaiz olarak ölüm sana yeterlidir ey Ömer!” (kefâ bi’l-mevti aleyke vaizan ya Ömer!) diyerek, yukarıdaki nebevi uyarı doğrultusunda, kendi nefsine ölüm gerçeğini hatırlatma gereği duymuştur. Akıllı ve tedbirli insan, bu hayat yolculuğunda, hazırlığını, gideceği yerin durumu ve önemine uygun olarak yapan insandır. Cenab-ı Hak, ahiret yurdunun, yani ebedi hayatın, dünya hayatından daha hayırlı olduğunu birçok defa hatırlatmıştır. (Nisâ, 77; En’am, 32; A’raf, 169; Yusuf, 109; Nahl, 30: Duhâ, 4) Buna rağmen, geçici bir hayat için yaptığımız hazırlık, gösterdiğimiz çaba ve gayretle, ebedi âlem için yaptığımız hazırlığın bir mukayesesinde hangisine daha çok önem verdiğimizi anlamamız zor olmayacak, Çoğu zaman daha önemli ve hayırlı olanı ihmal ettiğimiz acı bir şekilde ortaya çıkacaktır. Halbuki bu fani hayatta her iki âlemin hazırlığını dengeli bir şekilde yapma irade ve imkânı bizlere bahşedilmiştir. Yapmamız gereken, dünya yolculuğunda bizi menzile götürecek yeterli azığı temin etmek, ebedi hayat içinse azıkların en hayırlısı olan takva azığını (Bakara,197) yanımıza almaktır. Takva azığı da ancak iman, salih amel ve güzel ahlâk malzemesiyle yoğrularak hazırlanabilir. Sevgili Peygamberimiz, açıklamaya çalıştığımız hadisiyle, akıllı müminin sadece kısa yolculuğu için hazırlık yapmakla yetinen değil, bu yolculuğunda, kalacağı ebedi yurdu için de gerekli hazırlığı yapan kimse olduğunu bildirmiş ve aklını iyi kullanan güzel ahlâk sahibi bu insanları müminlerin en faziletlisi saymıştır. Bir bakıma, Allah Rasulü’nün bu hadisi, insanlara tebliğ ettiği şu ilahi uyarının bir açıklaması mahiyetindedir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr, 18)

Akıllı ve tedbirli insan, bu hayat yolculugunda, hazırlıığını, gideceği yerin durumu ve önemine uygun olarak yapan insandır. Cenab-ı Hak, ahiret yurdunun, yani ebedî hayatın, dünya hayatından daha hayırlı olduğunu birçok defa hatırlatmıştır.

30


din

İnsan Yüzündeki Muazzam Geometri Derleyen: Serhat ÖNDER

Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz! (Mürselat Suresi, 23)

T

ek bir simadaki ahenk dahi mantık ve matematik karşısında tesadüfü imkânsız kılarken, aynı ölçünün umumi olması, gelmiş, geçmiş ve gelecek bütün insanlara şamil bulunması yanında hiç kimsenin birbirine benzememesi tesadüf fikrinin düşünce planına bile çıkmamasını gerektirmez mi? Mahiyet itibariyle meleklerden de ulvi olan insanoğlunun maddi yapısı; şekil, yapı ve fizyolojik açıdan, muazzam bir ölçü ve tenasüp ile azami tasarruf prensibi içinde daha mükemmeli düşünülemeyen bir sanat eseri olarak dikkatimizi çekmektedir. İnsan, kainat içersinde hem sebep, hem gaye durumunda olduğundan; bütün ilimler de sebep ve netice olarak insanda odaklaşır. Bu yazıda, insanın kafatası ve bilhassa da yüzünde ilk önce nazara çarpan

31


ve herkes tarafından hissedilen mükemmel ölçüyü, başdöndürücü o muntazam geometriyi arz edeceğiz. Bugüne kadar farklı araştırıcılarca baş, yüz, el, ayak, omurga, el orta parmağı uzunlukları ve el genişliği gibi değişik yapılar “Birim uzunluklar” olarak kabul edilip diğer vücut bölümleri ve bütün vücut uzunluğu bu birim uzunluklar cinsinden ifade edilmiştir. En çok kullanılan birim uzunluk başın ölçüsüdür. Doğumda baş erişkindeki büyüklüğünün yarısı kadardır ve vücudun 1/4’ünü teşkil eder. Yetişkin insanda vücudun 7,5-8 baş uzunluğunda olduğu belirtilmiştir. Bu ölçü de çene ucu-meme başı, meme başı-göbek, göbekkasık bölgesi, kasık bölgesi-femur (uyluk) ortası, Femur ortası (Uyluk kemiği) diz, dizbacak ortası, bacak ortası-ayak tabanı arası hep birer baş uzunluğundadır.

Göz bebekleri, göz çukuru altı delikleri ve alt çene kemiği deliklerinden geçen hatlar birbirine paralel olduğu gibi; dik olarak göz bebekleri ve alt çene kemiği deliklerinden geçen hatlar da birbirine paraleldir. Başın en üst noktası ile - saçlı derinin başladığı nokta arası; saçlı derinin başladığı nokta ile kaşları birleştiren çizgi arası; kaşları birleştiren çizgi ile burun alt kenarı arası; burun alt kenarı ile çenenin alt kenarı arası mesafeler birbirine eşittir. Alın kemiği ile burun kemiği arasındaki eklem yeri orta olmak üzere başın üst kısmı ile alt kısmının yükseklikleri eşittir. İki göz arası mesafe bir göz boyutu kadardır. Burun genişliği bir göz genişliği kadardır. Ağız genişliği göz genişliğinin 1.5 katına eşittir. Burun uzunluğu ile kulak uzunluğu birbirine eşit ve eğimleri de birbirine paraleldir. Herkesin işaret parmağının boyu burnunun boyuna eşit ve yine herkesin elinin genişliği ve boyu yüzünün genişliğine ve boyuna eşittir. Ağız uzunluğu kulak boyuna eşittir. Kulak ile burun arası uzaklık şahsın orta parmağı uzunluğuna eşittir. Diş şekilleri genel olarak diş kavisleri ve yüzün şekli ile yakından ilgilidir. Üst orta kesiciler ters çevrilip bakıldığında şahsın yüz şeklini aksettirir. İnsan anatomisinin küçük bir bölümünü meydana getiren kafatası ve yüzün kabaca görünen zahiri plandaki bazı ölçülerini matematiki ifadelerle arzetmeye çalıştık. Bu ölçünün bir nizam ve dolayısıyle ilmin eseri olması tartışılmaz bir gerçektir. İnsan vücuduna ait bütün riyazi kaideler, onun yaratılışında kader kaleminin hiç şaşırmadan çalıştığını ve en güzel surette yaratılan insana ait bu ölçüleri koyan ve tanzim eden bir Sanatkârın varlığını bildirip bizlere tanıttırmaz mı?

32


TORBASIZ HEPAFİLTRELİ

TÜRKİYE‘NİN EN ÇOK SATAN SU FİLTRELİ ELEKTRİKLİ SÜPÜRGESİ İÇİN, ALMANYA ÇAPINDA BAYİLİKLER VERİLECEKTİR. AYRINTILI BİLGİ VE BAȘVURU İÇİN: TELEFON 0170 5867732 VEYA E-MAIL birol@senur-europe.de

32


anoris.

Erken tedaviyle çarpık dişlere son!


din

A’lâ Suresi Ahmet BAYER / Fürth Din görevlisi

Yüce Allah´ı tesbih emriyle başlayan A´lâ suresi, Mekke döneminde indirilmiş olup, 19 ayetten oluşmaktadır. Adını ilk ayetteki„yüce, en yüce“ anlamına gelen “el-a´lâ“ kelimesinden alan A´lâ suresi, resmi sıralamada 87, iniş sırasına göre ise 8. suredir. Surede Allah, vahiy ve Kur´an, peygamber ve tebliğ görevi, tebliğ karşısında insanların takındıkları farklı tavırlar ve bunun ebedi hayattaki sonuçları ele alınmıştır. 1.-5. AYETLER: “Yaratıp düzene koyan, takdir edip takdire uygun imkânlar sunan, (topraktan) otlak çıkaran, sonra da onu kapkara kuru ota çeviren Yüce Rabbinin adını tesbih et.“ Tesbih, Allah´ı kendisine layık olmayan isimlerden, niteliklerden ve eylemlerden tenzih etmek, O´nun böyle kusurlardan uzak olduğunu kabul ve ifade etmektir. Sure, Yüce Allah´ın adının tesbih edilmesi emriyle başlamakta, peşinden O´nun yaratmak, düzenlemek ve en ince detayına kadar ölçüp varlıkları yaratılış amaçlarına uygun bir yola iletmek şeklindeki sıfatlarıyla devam etmektedir. Bu ayetlerde kâinattaki hiçbirşeyin abes olarak yaratılmadığı, tabiatta asla tesadüfe yer olmadığı, mahza hiçbirşeyin tamamen yok olmadığı ve olmayacağı, herşeyin „Âlim ve Hâkim Allah“ tarafından yaratıldığı, yaratılacağı ve düzenleneceği ortaya konularak, topraktan yaratılan yeşil otların çer-çöp halinde kupkuru bir hale geldikten sonra tekrar zamanı gelince hayat bulacağı ifade edilerek, öldükten sonra dirilmeye şüphe ile yaklaşanlara büyük dersler verilmektedir. 6-8. AYETLER: ‘‘Sana (Kur´an-ı) Biz okutacağız. Allah´ın dilediği hariç unutmayacaksın. Şüphesiz ki Allah, açığı ve gizleneni bilir. (Böylece) seni en kolaya muvaffak kılacağız.“

35

Hz. Peygamber ilk dönemlerde kendisine gelen Kur´an vahyini ezberleme konusunda oldukça aceleci davranıyor, bir kelime veya harfi kaçırma korkusuyla Cebrail vahyi henüz tamamlamadan tekrar etmeye çalışıyordu. Bu sebeple Resulullah´a Kur´an okurken acele etmemesini emreden ve onu unutmayacağı hususunda güvence veren bu ayetlerde Hz.Peygamberin ilahi sistemle eğitileceği, sahipsiz bırakılmayacağı, neticede herşeyi bilen Yüce Allah´ın O´nu daha kolaya muvaffak kılacağı beyan edilmekte ve bu ilahi sır Hz.Peygamber´in şahsında Kur´an-ı okuma ve ezberleme tarzında ümmetin hafızalarında sürekli olarak tecelli etmektedir. 9-13. AYETLER: ‘‘O halde öğüt fayda vereceği için öğüt ver. (Allah´a) saygı duyan kişi öğütten yararlanacaktır. En büyük ateşe girecek olan en azgın kimse ise öğütten kaçınacaktır. Sonra böylesi kişi ateşte ne ölür ne de yaşar.“ Önceki ayetlerde Yüce Allah Hz. Peygamber’ in Kur´an-ı ezberlemeye, dinin kurallarını uygulamaya, din ve dünya işlerinde muvaffak olacağı ifade edildikten sonra bu ayetlerde de öğüt vermesi istenmektedir. Buna göre Hz. Peygamber´in Allah´tan aldığı talimatı muhataplara duyurması O´nun en büyük görevlerindendir. Dini tebliğ ve ögüt vermek çok önemli ve çok faydalıdır. Ve ögüt en büyük faydayı kişinin kendisine sağlayacaktır. Ve burada öğüdün fayda verip vermediğiyle beraber öğüdün doğru verilip verilmediği de önemlidir. Ayrıca saygı duyanların öğütten yararlanacağı, en azgın olanların öğütten kaçınacağı, dolayısıyla öğüde kulak vermeyenlerin neticede ateşe yaslanacağı hatırlatılmaktadır.


güncel 14-17. AYETLER: ‘‘Doğrusu (bu dünyada) arınan ve Rabbinin adını anıp O´na kulluk eden kişi mutluluğa ermiştir. Fakat siz (ey inançsız insanlar), dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır.“ Bu ayetlerde öncelikle „(Allah´a) saygı duyan kişi öğütten yararlanacaktır.“ ayetinin açılımı yapılmakta, öğütten faydalananların yararlanma biçimleri hakkında bilgi verilmekte ve üç nitelik üzerinde durulmaktadır. Kötülüklerden arınanların, Yüce Allah´ın adını çokca zikredenlerin ve Yüce Allah´a kulluk yapanların mutluluğa ulaşacakları ve kurtuluşa erecekleri müjdesi verilmektedir. Yine de anlatılan gerçeklere rağmen insanlardan dünyayı tercih edenler olacağı, daha hayırlı ve kalıcı olan ahireti unutacakları şeklinde dünya-ahiret karşılaştırılması yapılmaktadır. 18-19. AYETLER: ‘‘Şüphesiz bu (anlatılanlar), önceki vahiylerde, (mesela) İbrahim ve

Musa´nın sahifelerinde de vardı.“ Önceki ayetlerde kurtuluşun, nefsi ve malı arındırıp ahirete hazırlıklı gitmekte olduğu bildirilmişti. İnsanların genellikle geçici dünya hayatı ve zevklerini tercih ettikleri hatırlatılarak kalıcı ve hayırlı olanın ahiret hayatı olduğu vurgulu bir şekilde ifade edilmişti. Surenin bu son iki ayetinde ilahi mesajların birlikteliği hatırlatılmakta, vahyin tek kayna-tan, Allah’tan geldiği ve ilahi dinlerin iman, ibadet ve ahlâk konularında aynı prensipleri, evrensel gerçekleri ve değerleri getirdiği ifade edilmekte ve örnek olarak iki peygamber (İbrahim (as) ve Musa (as))´dan söz edilmektedir. Netice itibariyle ‘‘A´LÂ SURESİ“, Hz.Peygamber´in şahsında genel olarak vahyin aydınlığının bütün insanları kuşatabileceğini açıkca göstermektedir. Bu Nur´un bizi de aydınlatması ve bütün mahlukâtın tesbihatına iştirak edebilmesi dileğiyle…

36


bizden

SORUMLULUK DUYGUSU ASR-I SAADETTEN GELEN BİR ZORUNLULUKTUR Halil İbrahim YÜCEAL / DİTİB Ebersdorf Din Görevlisi

Yüce Allah, insanı en güzel bir şekilde yaratmış, halife olarak yeryüzüne göndermiş ve mahlukâtı da emrine amade kılmıştır. O Yüce Yaratan bu kadar nimetlerle donattığı insanoğluna elbette birtakım sorumluluklar yüklemiş ve imtihanda olduğunu da Peygamberler vasıtasıyla bildirmiştir. Bu imtihanın sonucunu insanoğlu ahiret aleminde olumlu veya olumsuz olarak görecektir. Hepimizin dileği imtihan sonucunun dünya ve ahiret mutluluğudur. Zaten mensubu olmakla şeref duyduğumuz İslam’ın ana gayesi de bu değil mi? Ne mutlu bizlere ki iki cihanda mutlu olmamızı isteyen Rabbimiz ve kendi nefsinden çok bizi düşünen şefkat ve merhamet abidesi Sevgili Peygamberimiz var. Rabbimize sonsuz hamd olsun. Her ne kadar akıl ve tefekkür gibi büyük bir nimete sahip olsa da insan, acizlik ve gaflet gibi zayıf özelliğe de sahiptir. Bu nedenle uyarılmaya, eğitilmeye ve öğretilmeye hayatı boyunca ihtiyacı vardır. İşte bu meyanda insanlar Allah (C.C) ve Rasulünün (S.A.V) uyarılarına müracaattan geri kalmamalıdırlar. Kıyame Suresi 36. Ayet-i Kerimesinde: ‘’ İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zannediyor?’’ buyurarak ikaz eden Yüce Allah, Maide Suresi 2. Ayet-i kerimesinde: ’’...İyi lik ve takva üzere yardımlaşın; günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın...’’ buyurarak başıboşluktan; günahlardan ve düşmanlıklardan sakınıp takva ve iyiliklere hep birlikte sarılarak kurtulabileceğimizi bildiriyor.

37

Şu Hadis-i Şerif konumuza ışık tutmaktadır: Ebû Ya’la ve İbn-i Ebi’d-Dünya (ra)’nın rivâyetine göre Allah Rasûlü (S.A.V): Nasıl olacak halini? O gün kadınların başkaldırdığı, sereserpe açılıp saçılarak sokağa döküldüğü, kötülüklerin her tarafa yayıldığı ve Hakk’ı ifadenin terkedildiği!...’’ Sahabe (ra) dehşete düştü; zira akılları böyle bir şeyi kabul edemiyordu. Onlar, tek bir Mü’min dahi kalsa, bir cemiyette bu kabil kötülüklerin yaygınlaşmayacağına inanıyorlardı. Bu yüzden sözlerin te’siri, üzerlerinde bir şaşkınlık meydana getirmişti. Bundan dolayı da hemen sormuşlardı: Bunlar olacak mı ki Ya Rasûlallah? Bunu hem şaşkınlık hem de istifsâr mahiyetinde soruyorlardı. Ve Allah Rasûlü (S.A.V): ‘’Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, daha şiddetlisi de olacak!’’ buyurunca, etrafa garip bir hava çökmüş ve bakışlar bulanmıştı. Nihayet dehşet içinde: ‘’Bundan daha kötüsü nedir Ya Rasûlallah? diyebilmişlerdi. Bunun üzerine insanlığın İftihar Tablosu: ‘’Bütün iyilikleri kötü, bütün kötülükleri iyi gördüğünüz gün haliniz nice olacak bir bilseniz!’’ buyurdular. Ashab (ra): ‘’Buda mı olacak Ya Rasûlallah?’’ diye sorduklarında; Rasûlullah (S.A.V) ’’Daha şiddetlisi bile olacak!’’ buyurdular. Ashab (ra):’’ Nedir o ey Allah’ın Rasûlü?’’ diye sorduklarında ise Rasûlullah (S.A.V): ’’Münkerât karşısında susup ve bizzat onu teşvik ettiğiniz gün vay halinize!’’ Yani çoluk çocuğunuzu akıntıya saldığınız, onları başıboş bıraktığınız, hatta onlara halinizle dilinizle, davranışlarınızla kötülüğü em-


rettiğiniz zaman... neslinize Allah’ı unutturduğunuz ve Peygamber’i gönüllerden sildiğiniz gün haliniz içler acısı demektir. Artık sahabede (ra) hayret ve şaşkınlık son haddine varmış, dizlerde derman kalmamış, göğüsler daralıp, nefesler tıkanmaya başlamıştı ki dermansız, bitkin ve titrek bir sesle: ’’Bu da mı olacak Ya Rasûlallah? ‘’Evet. Hatta ondan da şiddetlisi olacaktır.’’ Ve tam bu esnada Allah Rasûlü (S.A.V), Allah (C.C) kasem ederek O’ndan (C.C) şu sözü nakletti: ‘’Celalime yemin olsun ki bu duruma gelmiş bir cemiyetin içine çağlayanlar gibi fitneleri salıvereceğim.’’ (Heysemî, Memau’-Zevaid, 7/280-281.)

Yani çoluk çocuğunuzu akıntıya saldığınız, onları başıboş bıraktığınız, hatta onlara halinizle dilinizle, davranışlarınızla kötülüğü emrettiğiniz zaman... neslinize Allah’ı unutturduğunuz ve Peygamber’i gönüllerden sildiğiniz gün haliniz içler acısı demektir.

38


mesneviden öğütler

Küfre Razı Olmak Küfürdür Dün mubaseyi seven birisi, bana bir sual sordu. Dedi ki: “ Küfre razı olmak küfürdür.” Bunu Peygamber söyledi, onun söylediği söz de doğrudur, yerindedir. Sonra da yine “ Müslüman olan kişinin her türlü kazaya razı olması lazımdır” buyurdu. Kafirlik ve münafıklık da Allah’ın kaza ve kaderiyle değil mi? Fakat buna razı olursak (ilk hadise göre) kötülük etmiş olmaz mıyız? Razı olmasak o da suç, peki, ikisinin arasında hangi çareye başvuralım.” Ona dedi ki: “Bu küfür, Allah’ın hükmüyle, Allah’ın emir ve rızasıyla değildir. Bu küfür yalnız kaza ve kaderin eserlerindendir. Hocam, Allah’ın kaza ve kaderini, Allah’ın bilgisi olarak bil de şüphe ve tereddüdün kalmasın. Küfrede razıyız, çünkü Allah’ın bilgisine muvafıktır, fakat bizim fenalığımızdan, bizim kötülüğümüzden meydana geldiğinden de razı değiliz. Küfür Allah bilgisi olmak bakımından küfür değildir, Hakk’a kafir deme, burada dur! Küfür, cahillikten meydana gelir, fakat küfrün takdiri, Allah’ın bilgisidir. (Allah, kafirin kafirliğini ezelde bilir, bildiği gibi de zuhur eder). Rüya ve mülayimlik manasına gelen hilm ile, sümük manasına gelen hilm nasıl bir olur? Çirkin resim, ressamın çirkinliğini icap ettirmez ya. Çirkin de yaptığına, yapabildiğine bir delil olur ancak. Hatta hem çirkin resmi, hem de güzel resmi yapabildiğinden ressamın, kuvvetli bir ressam olduğuna delildir. Bu bahsi açar, düzüp koşarsam sual ve cevaplar uzar gider. Ben de aşk nüktesinin zevkini kaybederim. Allah’a hizmet, başka bir şekle döner, maksat hidayetten dalalet olur.

39


Biz, 40 yıl evvel Nürnberg‘deydik!

Biz, bugün de burdayız!

Biz, yarın da burada olacağız!

Tel. 09 11 / 22 38 07 Türk Hava Yolları, SunExpress ve Pegasus yetkili acentesi Frauentorgraben 69 (Plärrer) • 90443 Nürnberg • www.ankara-reisen.de

anoris. 01/13

» Müşterilerimize teşekkür ederiz! 1973‘den bu yana babadan oğula güler yüzlü, güvenilir hizmet. « Olgun Demir


aile

41


42


atamıza dair

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle fiemsi Efendi Mektebi’ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği’nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik’e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi’ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiyeye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey, öğrencisinin adına “Kemal”i ilâve etti. 1896-1899 yıllarınustafa Kemal Atatürk, 1881 y›l›nda Selânik’te da Manastır Askeri İdâdisini İstanbul’da Kocakas›m Mahallesi,bitirip, Islâhhâne CaddeHarp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında si’ndeki üç katl› pembe bir evde do¤du. BaTeğmen mezun oldu. HarpHan›m’d›r. Akademisi’ bas› rütbesiyle Ali R›za Efendi, annesi Zübeyde Baba taraf›ndan dedesi1905’te Haf›z Ahmet Efendi XIVne devam etti. 11 Ocak Yüzbaşı rütbesiyle XV. yüzy›llarda Konya 1905-1907 ve Ayd›n’dan yılları Makedonya’ya akademiyi tamamladı. arasında yerlefltirilmifl Kocac›k Yörüklerindendir. Annesi Şam’da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907’de KolZübeyde Han›m ise Selânik yak›nlar›ndaki Langaağasıza(Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır’a III. Ordu’ kasabas›na yerleflmifl eski bir Türk ailesinin k›z›ya atandı. 19 Nisan 1909’da İstanbul’a giren Hared›r. Milis subayl›¤›, evkaf katipli¤i ve kereste ticaket Ordusu’nda Kurmay Başkanı olarak görev reti yapan Ali R›za Efendi, 1871 y›l›nda Zübeydealdı. evlendi. Mustafa’n›n beflPicardie kardeflinden 1910 Han›m’la yılında Fransa’ya gönderildi. Manevdördü küçük yafllarda öldü, sadece MakbuleGenel (Ataraları’na katıldı. 1911 yılında İstanbul’da dan)Başkanlığı 1956 y›l›na emrinde de¤in yaflad›. Mustafa’n›n mutlu Kurmay çalışmaya başladı.

M

bir ailesi vard›. Karfl›l›kl› sevgi ve sayg› içerisinde yafl›yorlard›. Bu uyumlu ve mutlu aile yap›s›n›n 1911 onun yılında İtalyanların Trablusgarp’a hücumu ile kiflili¤ini oluflturmas›nda olumlu etkileri olbaşlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadamufltur.

şıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911’de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912’de Derne Komutanlığına getirildi. Ekim 1912’de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır’daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne’nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında Yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915’te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başla* Veli DE⁄‹RMENC‹, Diyanet Çocuk Dergisi, Say›: 268 (Kas›m 2002), s. 3 (Geniflletilerek al›nm›flt›r).savaşa girmek zorunmış, Osmanlı İmparatorluğu da kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ’da görevlendirildi.

43

14

doğumunun

125. yılı anısına

atatürk

Mustafa Kemal Atatürk* (1881-1938)

Küçük Mustafa ö¤renim ça¤›na gelince Haf›z Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde ö¤renime bafllad›, sonra babas›n›n iste¤iyle fiemsi Efendi Mektebi’ne geçti. Bu s›rada babas›n› kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftli¤i’nde day›s›n›n yan›nda kald›ktan sonra Selânik’e dönüp okulunu bitirdi. Çanakkale Savafllar›nda yaklafl›k 253.000 flehit veren Türk ulusu, onurunu ‹tilaf Devletlerine karfl› Küçük Mustafa ö¤renim ça¤›na gelince Haf›z Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde ö¤renime bafllad›, sonra babas›n›n iste¤iyle fiemsiMustafa Efendi Mektebi’ne geçti. Bu s›rada korumas›n› bilmifltir. babas›n› kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftli¤i’nde day›s›n›n yan›nda kald›ktan sonra Selânik’e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüfltiyesi’ne Kemal'in askerlerine "Benkaydoldu. sizeK›sa bir süre sonra 1893 y›l›nda Askeri Rüfltiyeye girdi. Bu okulda Matematik ö¤retmeni Mustafa Bey, ö¤taarruzu emretmiyorum, ölmeyi rencisinin ad›na “Kemal”i ilâve etti. 1896-1899 y›llar›nda Manast›r Askeri ‹dâdisini bitirip, ‹stanbul’da Harp Okulunda ö¤renime bafllad›. 1902 y›l›nda Te¤men rütbesiyle mezun olemrediyorum!" emri cephenin du. Harp Akademisi’ne devam etti. 11 Ocak 1905’te Yüzbafl› rütbesiyle akademiyi tamamlad›. 1905-1907 y›llar› aras›nda fiam’da 5. Ordu emrinde görev yapt›. 1907’de Kola¤as› kaderinin de¤iflmesinde etkili (K›demli Yüzbafl›) oldu. Manast›r’a III. Ordu’ya atand›. 19 Nisan 1909’da ‹stanbul’a giren Hareketolmufltur. Ordusu’nda Kurmay Baflkan› olarak görev ald›. 1910 y›l›nda Fransa’ya gönderildi. Picardie Manevralar›’na kat›ld›. 1911 y›l›nda ‹stanbul’da Genel Kurmay Baflkanl›¤› emrinde çal›flmaya bafllad›. 1911 y›l›nda ‹talyanlar›n Trablusgarp’a hücumu ile bafllayan savaflta, Mustafa Kemal bir grup arkadafl›yla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev ald›. 22 Aral›k 1911’de ‹talyanlara karfl› Tobruk Savafl›n› kazand›. 6 Mart 1912’de Derne Komutanl›¤›na getirildi.

Ekim 1912’de Balkan Savafl› bafllay›nca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolay›r’daki birliklerle savafla kat›ld›. Dimetoka ve Edirne’nindoğumunun geri al›n›fl›nda büyük hizmetleri görüldü. 1913 y›l›nda Sofya Ateflemiliterli¤ine atand›. Bu görevde iken 1914 y›l›nda Yar125. yılı anısına bayl›¤a yükseldi. Ateflemiliterlik görevi Ocak 1915’te sona erdi. Bu s›rada I. Dünya Saatatürk vafl› bafllam›fl, Osmanl› ‹mparatorlu¤u savafla girmek zorunda kalm›flt›. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirda¤’da görevlendirildi.

13


Avrupaʻnın her yerine

BAYİLİK verilecektir

Damak tadı... Sadi Gök Lebensmittel Schäftlarnstraße 10 81371 München Tel.: +49.89.72 06 98 24


Bi lg i c e s a re t ve r i r, c e h a le t küs t(Teraryh) lık .

İn s a n la ra a kıl la rı ölçüsün d e söz söy le y in iz .

i, l l e s te n a l a a k r n ç e o s G n a d id am l a nm ay a b ağış n ze r. be )

Ce vi zi kırıp özüne inmeyen he ps in i ka bu k za nneder

e sp Sh a k

(

e a re

M as umu ezen ha ki m , ke ndin i m ahkum eder. (Publilius Syr us)

(Hz . Muh ammed

sav)

(İm am Ga za li)

İn s a an l a n anc ak dığı şe y l eri du y a r. (G o e

the )


to mbi yol arkadaäim

L

LA

HE

L

LA

HA

Mini Salami Äxmdx seqkxn Marketlerde a nk bik ka m to

k

bi

m

to

TAMTÜRK, Arnold-Dehnen-Str. 39* 47138 Duisburg Tel.: 0203 / 417 98 30 * Fax.: 0203 / 417 98 47


güncel

“Kerbela, bizler için ayrılığın ve kavganın kaynağı olmamalıdır…”

47


Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den Muharrem ayında önemli mesajlar Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bu yıl ikincisinin düzenlendiği “Ümmetin Vahdeti için Hz. Hüseyin Sevgisi” adlı uluslararası sempozyumun açılış programına katıldı. Alulbeyt Vakfı’nın İstanbul Fatih’te Ali Emiri Kültür Merkezi’nde düzenlediği sempozyumun açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Bu mübarek günlerin yüzü suyu hürmetine bize bir kıyım tarihi değil, bir kıyam tarihi, bir nahoşluk edebiyatı değil bir şeref tarihi bırakanları saygıyla sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. Aşure gününün bir milat, bir başlangıç, bir toparlanma tarihi olduğunu biliyorum. Buradan bu duygu seli içinde Kerbela’yı selamlıyorum, Kerbela sahrasını, Kerbela şehitlerini hadikatü’ş-şüheda’ yı selamlıyorum.” dedi. Hicri yılbaşı olarak kabul edilen Muharrem ayının ilk gününün önemine değinen Başkan Görmez, “Yeni hicri yılınızı tebrik ediyorum. Hicretin tıpkı 14 asır önce hüzünleri ortadan kaldırıp daveti ümmete dönüştürdüğü gibi, bugün de tüm insanlığa yeniden hayat vermesini Rabbimden niyaz ediyorum. Hicrî 1435 senesinin ülkemiz, milletimiz, yurt dışındaki millet varlığımız, gönül coğrafyamız, İslâm âlemi ve tüm insanlık için barış, huzur, mutluluk ve bereket dolu bir yıl olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.” diye konuştu. Başkan Görmez’in konuşmasından önemli başlıklar şunlar; “Ortak hüzünler, kederler bizi birbirimize kardeş eder, birbirimize kapılar açar…” Her yıl Muharrem’in 10’u, aşûrâ geldiğinde kalbinde iman taşıyan her kardeşimizi bir acı, bir hüzün, bir elem, bir keder kaplar. Zira

Hicrî 61. yılın 10 Muharrem’inde, Hz. İmam Hüseyin Efendimizin ve pek çoğu ehl-i beytten olan 70 kişinin Kerbelâ çölünde şehadete ulaştıkları tarihtir. Yürekleri dilhûn eden bu acı, bu elem, bu hüzün, bu keder, dünyanın neresinde olursa olsun, mezhebi, meşrebi, kültürü, coğrafyası ne olursa olsun, kalbinde iman taşıyan, Resûl-i Ekrem’e, ashâbına ve ehl-i beyt-i Mustafa’ya zerre kadar muhabbet besleyen her müminin ortak acısı, ortak elemi, ortak hüznü, ortak kederidir. Hele hele neredeyse her evde bir Hasan, bir Hüseyin, bir Fatıma, bir Cafer, bir Zeynelabidin bulunduran bu topraklarda, bu acıyı yüreklerinin ta derinliklerinde hissetmeyen hiç bir insan gösteremezsiniz. Bizim mersiyelerimiz, muharremiyelerimiz, münacatlarımız, niyazlarımız, kasidelerimiz, ilahilerimiz, nefeslerimiz topyekûn edebiyatımız bunun ölmez şahitleridir. Ortak hüzünler, kederler bizi birbirimize kardeş eder, birbirimize kapılar açar. Geçtiğimiz yıl birincisi düzenlenen sempozyumun açılışında yaptığı konuşmasına da atıfta bulunan Başkan Görmez, şöyle devam etti; “Hz. Hüseyin’i anmak onun mirasını sağlam ve muteber bir bilgi düzleminde ele almayı gerekli kılmaktadır…” Esasen Hüseyin Efendimizin manevi mirası üzerinden yer yer gelgitlere yol açan soruları iç dünyamda tartışırken en çok cevabını aradığım soru onun bize bugün ne sunabileceği oldu. İçimde çoğalan sorular şunlardı: Bugün Hüseyin’in dillere destan mirası kimleri birleştiriyor, kimleri ayrıştırıyor? Bugün onun mirasına her fırsatta saygı duyan çevrelerin arasındaki bilinen soğukluk, mesafe ve kırgınlık nasıl giderilebilir? Onun adını her

48


güncel zaman hürmetle telaffuz eden biz Müslümanlar nezdinde bugün Hz. Hüseyin adını yeniden ihya edecek bir okuma, bir tefekkür, bir öze dönüş nasıl gerçekleşebilir? Hz. Hüseyin’i anmak onun mirasını sağlam ve muteber bir bilgi düzleminde ele almayı gerekli kılmaktadır. Bugün mazlum zalim saflaşmasında, Hak Batıl ayrışmasında kurucu bir figür olarak adına başvurduğumuz Hz. Hüseyin, tarihsel süreç içinde sembolik bir değere dönüşmüştür. Buna karşılık Yezid, tarihsel bir figür olmanın ötesine giderek her türlü kötülüğün timsali olarak yeni bir anlam bileşkesine sahip olmuştur. “Kerbela, bizler için ayrılığın ve kavganın kaynağı olmamalıdır…” Kategorize etme çabası içinde Hüseyin’le Yezid arasında oluşturulan ayrışma tarih boyunca varlığını sürdürmüştür. Doğrudan isimlere atıfla gerçekleşen tarih algısı giderek bu kavramların, bu sembollerin gerçek ağırlığının sıradanlaşması tehlikesini doğurmaya başlamıştır. Bugün kuru bir atıf zinciri içinde tekrarlanan cümlelerin manevi dünyamızda oluşturduğu fukaralık üzerinde düşünmek gerekir. Hz. Hüseyin’in hepimizi besleyen, zenginleştiren ismi etrafında de-

49

rinlikli, entelektüel cehd ve gayretlere ihtiyacımız söz konusudur. Hz. Peygamberin (sav) Risaleti’nin bitiminden sonra İslam dünyasını en çok etkileyen olayların başında gelen Kerbela, bizler için ayrılığın ve kavganın kaynağı olmamalıdır. Kerbela olayı rahmet olarak görülmesi gereken mezhebi farklılıkların bir ölçütü değildir. Ne Kerbela’ da şehit olanlar, sadece Şiiliğin temsilcisidir, ne de Kerbela faciasını yaşatan zalimler Sünniliğin referansını temsil ederler. Zalimin de mazlumunda ne mezhebine ne meşrebine bakılır. “Bugün bize düşen Kerbelâ’yı doğru okumak ve doğru anlamaktır…” Kerbelâ’da olup bitenleri bütün çıplaklığıyla biliyoruz. Bugün bize düşen Kerbelâ’yı doğru okumak, doğru anlamaktır. Onu tarihte yaşanmış bir kıssaya, tarihsel bir hadiseye, bir mitolojiye, bir efsaneye dönüştürmeye hakkımız yok. Ondan dersler ve ibretler çıkarmaya ihtiyacımız var. Herseyden önce bu hadise, bize gücü ve iktidarı elinde bulunduranların imandan, ahlâktan, faziletten ve insanlıktan uzaklaştıkları zaman güç ve iktidar uğruna, hiçbir değer tanımaksızın orantısız bir güç kullanarak nasıl zalimleşebildiğini


göstermektedir. Biz Müslümanlar için bu hadisenin en acı yönü, Sevgili Peygamberimizin ahlâkî öğretisine tanık olanların henüz hayatta yaşıyor olduğu bir dönemde cereyan etmesidir. “Kerbela, zulme, zâlime, haksızlığa, adaletsizliğe, sömürüye, dayatmaya, gaddarlığa karşı çıkmaktır…” Hz. İmam Hüseyin’in ve arkadaşlarının, uğruna canlarını verdikleri yolu bilmeden, kendilerini feda ettikleri yüce değerleri anlamadan, idrak etmeden, yaşamadan Kerbelâ’yı anlamak mümkün müdür? Hz. İmam Hüseyin gibi zulme, zâlime, haksızlığa, adaletsizliğe, sömürüye, dayatmaya, gaddarlığa karşı çıkmadan Kerbelâ’yı anlamak mümkün müdür? Kerbelâ’yı anlamak, Kerbelâ’yı yaşamak, hakka, hakikate, hürriyete, adalete, ahlâka, erdeme, fazilete, izzete, onura, şerefe sevdalı olmak demektir. Kerbelâ’da can verenlerin yolu, canlarını uğruna feda ettikleri Hz. Muhammed Mustafa’nın, Hz. Aliyyü’l-Murtaza’ nın, Hz. Fatımatü’z-Zehra’nın yolundan başka bir yol olabilir mi? “Kerbelâ’nın hikmetini, hakikatini, adaletini, zulme karşı duruşunu evrenselleştirmemiz

gerekirken onun kerbu belasını çağımıza kadar taşıdık…” Kerbelâ’yı doğru anlamak için bize düşen vazifelerden biri de Kerbelâ’dan bir ayrılıkgayrılık değil bir birlik-beraberlik çıkarmaktır. Bir sevgi, bir muhabbet devşirmektir. Hz. Hüseyin’in en büyük gayesi, kendisinden sonra yeni Kerbelalar yaşanmaması idi. Kerbela’yı anlamak Hüseyin’ce yaşamaktır. Şimdi ben sadece ülkemizde, Anadolumuzda değil, İran’da, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’ da, Afganistan’da, Pakistan’da Şii’siyle, Sünni’ siyle, Alevi’siyle, Caferi’siyle, Hanefi’siyle, Şafi’ siyle, Kadiri’siyle, Mevlevi’siyle mezhebimeşrebi ne olursa olsun bütün Müslüman kardeşlerime seslenmek istiyorum. Kerbelâ’nın kerbu belâsını bugüne taşımak Kerbelâ’yı anlamak mıdır? Maalesef bizim Kerbelâ’nın hikmetini, hakikatini, adaletini, zulme karşı duruşunu evrenselleştirmemiz gerekirken onun kerbu belasını çağımıza kadar taşıdık. Taşıdık ki kardeş kanı akmaya devam ediyor. “Kerbela, Hüseyin’ce yaşamaktır…’’ Kerbela kendi varlığını hemen her ortamda, hemen her mecrada sürdürsün ama yeni Kerbela’lardan beri olmanın yolları nasıl inşa

50


güncel edilecek? Biraz da bu soruları karşılayacak, cevaplandıracak bir arayış içine girmek gerekiyor. Şimdi etrafımızda, yanı başımızda, onlarca yüzlerce Kerbela figürü yeniden canlanıyor, hayata geçiriliyor. Bunlara nasıl dur denecek, kim dur diyecek? Fasılasız bir saygı ve enerjiyle tarihte olup bitenlere ah ederken vah ederken şimdi etrafımız kan gölüne dönmüş durumda. İslam dünyasının üç büyük başkentinden ateşler yükseliyor. Bir mümin olarak ben her yere Kerbela olarak bakmalıyım her güne aşure olarak bakmalı, dikkat kesilmeliyim. Beni Hz. Hüseyin’in yanında tutacak bir öz bilince sahip olmalıyım. Beni mazlumdam yana olmaya zorlayan bir ahlak ve siyaset kültürüne dahil olmalıyım. “Bizi birbirimize yaklaştıracak, adalet sevdalılarını yan yana getirecek bir dil oluşturamadık…” Kerbela’nın evlatları bugün yeni bir çatışmanın eşiğinde hatta içinde. Beklerdik ki Kerbela bu ümmete bir ayar versin, bir ölçü versin. Bir ahenk ve bilinç kazandırsın. Bir hüseyni bilinç kazandırsın. Zorbalıkla adalet arayışı arasında, ırkçılıkla insaniyet mektebi arasında bizlere bir miyar kazandırsın. Evet, şükürler olsun ki pek çok Müslüman tarihte

51

Kerbela’dan ders alarak ondan birtakım mesajlar alarak hayatlarını hak ve adalet üzere sürdürdüler. Hz. Hüseyin’e tabi olanlar Hz. Hüseyin gibi yaşadılar. Ancak şimdi açık seçik görülüyor ki ortalık yine karışmış durumdadır. Bir farkla ki Kerbela’da birbirlerine karşı saf tutanlar neyi istediklerini biliyorlardı, kimin yanında olduklarını biliyorlardı. Hz. Hüseyin’le olmanın bedeli de onun karşısında saf tutan Yezid’le birlikte olmanın da anlamı belliydi. Ne yazık ki şimdi müminler saf saf birbirlerini incitiyor, saf saf birbirlerine kıyıyorlar. Neyi istediklerini bilmiyorlar, neyi yıktıklarını bilmiyorlar. Neye kastettiklerini bilmiyorlar. Bu aymazlık, bu cehalet gözümüzün önünde her daim bize tarihi fısıldayan Kerbela’yı anlamadığımızı, onun mesajlarını sindiremediğimizi gösteriyor. Törenlere, ritüellere, ağıtlara gereken önemi verdik ama ne yazık ki bizi birbirimize yaklaştıracak, adalet sevdalılarını yan yana getirecek bir dili oluşturamadık. Kerbela içimizde bir kordur yanar durur. Ama inanın ki şimdi yaşadıklarımız da en az onun kadar acıtıcı ve hüzün vericidir.


“Bugün bizler Kerbelanın anlam dünyasına nüfuz etmeye her zamankinden daha fazla muhtacız…” Bugün bizler Kerbelanın anlam dünyasına nüfuz etmeye her zamankinden daha fazla muhtacız. Bugün bize oradan düşen sadece ritüel midir, aşure midir? Müslümanların izzet ve onuru tarihte hiç olmadığı şekliyle bugün bizzat birbirleri eliyle yok ediliyor. Başkalarını suçladık, başkalarının sinsi emellerine sık sık atıf yaptık. Bunu unutacak bunu ihmal edecek değiliz. Ama bir kere de ne olur kendimize bakalım. Nerede hata yaptığımızı sorgulayalım. İnsan yetiştirme düzenimizi gözden geçirelim. Ehli kıble tekfir edilmez diyen kuşatıcı bir ilke, kapsayıcı bir akide kontratıyla bugünlere erişmiş Müslümanlar bugün nasıl oluyor da dini mekânlara saldırıyorlar, birbirlerine kastediyorlar? Bütün bunları yaparken de o muazzam tekbiri getirmeyi ihmal etmiyorlar. Bugün bu mülevves çatışma ortamında şaşırtıcı bir şekilde herkes hak diyor, herkes hakikat diyor, sonuçta binlerce Müslüman bu yeni Kerbelalar içinde anlamsız bir şekilde kim vurduya gidecek şekilde hayatlarını kaybediyorlar. “Bütün dünyadaki Müslümanların yeni Kerbelaların yaşanmaması için ortak bir dil, kültür ve düşünce geliştirmesi gerektiğine inanıyorum…” Şii geleneği içinden gelerek Hz. Âli’ye yaran olanlar, Sünni geleneği içinden gelerek ehl-i beyte ihtiram gösterenler bu gidişe dur demek zorundayız. Ümmetin enerjisi heba oluyor, binlerce Müslüman acımasız kör kurşunlara, acımasız hile ve desiselere kurban gidiyor. Din adına cehalet, mezhep adına şekavet karşısında bize düşen bir şeyler olmalı. Farklılıkları hoş görmek için böyle bir bilgi dünyasına, böyle bir kavrayışa, böyle bir mentaliteye ihtiyaç var. Bugün Kerbela’nın ruhunu kavrayanlar, yanı başımızda, burnumuzun dibinde olup bitenler konusunda, her yanı-

mızı saran bu fitneler hakkında bir şeyler yapmıyorsa bunu da sorgulamak gerekir. Tarihte ümmet içindeki en önemli savrulmaların en başta Kerbela’da yaşandığını biliyoruz. Aşure hatırası eşliğinde Kerbela’dan başlayarak Efendimiz aleyhisselatü vesselamın mirasına nasıl sahip çıkılacağı konusunda ehl-i beyt mensuplarının ortaya koyduğu tecrübe başlı başına değerlidir, başlı başına şerefli ve itibarlıdır. Sünni ve Şii Müslümanlar bu mirasa sahip çıkma hususunda adeta yarış içinde olmaları gerekir. Bütün dünyadaki Müslümanların yeni Kerbelaların yaşanmaması için ortak bir dil, kültür ve düşünce geliştirmesi gerektiğine inanıyorum. Bugün maalesef bütün İslam dünyasında çağdaş Kerbelalar yaşanıyor. Nice insanlar boş yere hayatlarını kaybediyorlar. Onun için bütün Müslümanların mezhebi, meşrebi, dili, kültürü, düşüncesi ne olursa olsun bir araya gelerek bir daha Kerbelaların yaşanmaması için ortak bir kültür, ortak bir düşünce, bir gönül birlikteliği geliştirmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Alülbeyt Vakfı’nın düzenlediği sempozyumun açılış programına katılanlar arasında Alulbeyt Vakfı Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Ayetullah Sistani’nin temsilcileri, Alulbeyt Vakfı’nın yurtdışı temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı.

52




sağlık

Sinüzit Nedir? Ali AYDIN

B

urun, alın, şakak ve göz çevresindeki içi hava dolu boşluklara, Sinüs denir. Bu sinüsler, kanallarla buruna açılırlar. Bu kanalların içinden burun mukozası geçer. Bu mukozanın ürettiği salgı burun içine gelir ve solunum yollarının ısıtılmasını ve nemli kalmasını sağlar. Bu mukoza iltihaplanırsa, sinüzit oluşur. Kronik ve akut olmak üzere iki tip sinüzit vardır.

nıklığı ya da görme bozukluğu gibi bulguların varlığını öğrenmek için burnunuzu, ağzınızı, boğazınızı ve kulağınızı muayene edecektir. Gerekirse sizden sinüslerinizi incelemek için röntgen filmi çekimi isteyebilir. Bunlar akut sinüzitin tanısında kullanılır. Kronik sinüzitte ise sinüsler için bilgisayarlı tomografi gerekebilir. Ayrıca endoskopi yardımıyla burnunuzu incelemesi gerekir.

SİNÜZİT KİMLERDE VE NASIL ORTAYA ÇIKAR? Sinüzit hastalığının oluşmasına neden olan en önemli faktör ise sinüs mukozası tarafından üretilen salgının (sümük/mukus) burna boşaltılamayarak sinüsler içinde birikmesidir. Bu durum üç şekilde ortaya çıkabilmektedir. • Üretilen salgının burna boşalma yolunun (sinüs boşalma kanalı) tıkanması, • Salgıyı sinüsler içinde sinüs boşalma kanallarına taşıyan sistemin (muko silier aktivite) işlevinin bozulması, • Salgının içeriğinin ya da kıvamının değişmesi.

SİNÜZİT TEDAVİSİ Tedavinin amacı; sinüslerin iltihaplardan temizlenmesi ve iltihaba neden olan bakterilerin yok edilmesidir. Akut sinüzit için genellikle antibiyotik tedavisi uygulanır. Yaklaşık 10 gün süren bir ilaç kullanımı gereklidir. Doktorunuz, gerekli görürse bu süreyi uzatabilir. Ayrıca burun açıcı bazı ilaçlar ve burun damlaları kullanılır. Akut sinüzitte, ilaç tedavisinden genelde olumlu sonuçlar alınır.

SİNÜZİT TANISI NASIL KONUR? Bunun için öncelikle, bir doktora ve Kulak Burun Boğaz uzmanına başvurmanız gereklidir. Yapılan muayene ve doktorunuzun size sorduğu sorular hastalığın tanısını koymaya neden olacaktır. Başınızın ne zaman ve ne kadar sıklıkla ağrıdığını, burun akıntınızın rengini öğrenmek isteyecektir. Burun tıka-

55

Kronik sinüzitte ise, öncelikle sinüzitin tam olarak nedeni bulunmalıdır. Genelde burun içindeki eğrilikleri ya da kırıkları düzeltmek için cerrahi müdahale gerekir. Kronik sinüzitte çözüm ameliyattır. Riskli bir ameliyat değildir ve yan etkisi çok azdır. Bu tedavilerin dışında, hastanın evde yapabileceği bazı şeyler vardır. Burnu, tuzlu su ya da buharla temizlemek, burun damlalarıyla burnun açık kalmasını sağlamak hastayı rahatlatacaktır ve tedaviye yardımcı olacaktır.


Ayrıca bol su içmek, mukus yapımını arttırır ve akışkan hale gelmesini sağlar. SİNÜZİTTEN KORUNMA YOLLARI NELERDİR? Sinüzitin en büyük sebeplerinden birisi soğuk algınlığıdır. Basit bir nezle bile sinüzite yol açabilir. Saçları ıslatıp soğuk havaya çıkmak, özellikle havanın rüzgarlı olmasıyla üst solunum yollarında enfeksiyon sonucu sinüzit gelişimine yol açar. Bu konuya özellikle gençlerimizin dikkat etmesi gerekir. Havanın kirli, dumanlı olması, klimalı ortamlarda uzun süre kalmak, özellikle sıcak havalarda

terledikten sonra serinlemek için vantilatörün önüne geçmek sinüzite davetiye çıkarmaktır. Çok kuru ortamda bulunmamaya özen gösterilmelidir. Gerekirse evin nemi olması gereken miktara ayarlanmalıdır. Kaloriferli evlerde bu rahatlıkla yapılabilir. Ayrıca uzun süren burun tıkanıklığı ve iltihabı, dişlerde meydana gelen bir iltihap sinüzitin oluşmasına yol açar. Sigara kullanmak, bir çok hastalıkta olduğu gibi sinüzitte de etken rol oynamaktadır. Bunun dışında solunum yolu alerjisi olan kişilerin, alerjen maddelerden uzak durması gerekir ve bu konuda doktora başvurmasında fayda vardır.

Alın boşluğu

56


hukuk

Yurtdışı Borçlanma ve Emeklilik (1. Bölüm)

Av. Ender SÜREKLİ

Yurtdışında çalışan bir kişi Türkiye’de nasıl emekli olabilir? Hangi şartlar aranmaktadır? Nereye başvuru yapmak gerekiyor? Buna benzer sorular sık sık gelmektedir. Gelecek yazılarımızda Yurtdışı Borçlanma ve Emeklilikte merak edilen soruları yanıtlamak istiyoruz. 1. 3201 sayılı Kanun hakkında kısaca bilgi verirmisiniz? 08/05/1985 tarihli ve 3201 sayılı “Yurtdışında Çalışan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında geçen sürelerinin Sosyal Güvenlikleri bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”, 22/05/1985 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak aynı tarih itibari ile yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunla birlikte yurt dışındaki vatandaşlarımıza yurt dışında geçen sürelerini belirli şartlarla borçlanma imkânı tanınmıştır. Yurtdışı borçlanmasından yararlanabilmek için kanunda aşağıdaki şartlar aranmaktadır: a) Türk vatandaşı olmak, b) Belirli nitelikte yurtdışı süreleri bulunmak, c) Hizmetleri belgelendirmek, d) Yazılı istekte bulunmak. 2. 3201 sayılı Kanuna göre yurtdışında geçen hangi süreler borçlandırılır? Kanuna göre borçlanma hakkından faydalanmak için müracaatda bulunan kişinin yurtdışında belirli koşullarda varolan hizmetin veya sürelerinin bulunması şarttır. Borç-

57

lanma kapsamındaki yurtdışındaki süreler şunlardır: - Hizmet akdi kapsamında (Sigortalı) veya kendi nam ve hesabına bağımsız olarak geçen sigortalılık (Serbest çalışan), - Hizmet akdi kapsamında veya kendi nam ve hesabına bağımsız olarak geçen sigortalılık süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik (çalışılmayan), - Ev kadını olarak geçen süreler olarak anlaşılmalıdır. 3. Ev kadını olarak geçen sürenin tamamı değerlendirilir mi? Yurtdışında “ev kadını olarak geçen süreler”, evli veya bekâr olduklarına bağlı olmaksızın kadınların, sigortalılık süreleri dışında yurtdışında bulundukları zamanı tanımlar. Bu süreler işsizlik süresi veya boşta geçen süreler kapsamında değerlendirilmez. Borçlanma talebinde bulunanların yurtdışında ev kadını olarak geçen sürelerinin talep ettikleri kadarını borçlanabilirler. 4. Borçlanma kapsamında olmayan yurtdışı süreleri hangilerdir? Yurtdışında 18 yaşın doldurulmasından önceki zaman. Ayrıca Türk vatandaşlığının kazanılmasından önce veya Türk vatandaşlığının kaybedilmesinden sonra geçen sigortalılık, işsizlik ve ev kadını olarak geçen süreler borçlanma kapsamında değillerdir.


Yine aynı şekilde: - Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları kapsamında geçen süreler, - Birbirleriyle çelişkili yanı çakışan yurtdışı süreleri, - ikili sosyal güvenlik sözleşmelerine göre kendilerine kısmi aylık bağlanmış olanların yurtdışında geçen sigortalılık süreleri arasında ve bu sürelerin bitim tarihinden sonraki işsizlik süreleri de, 3201 sayılı Kanuna göre yurtdışı borçlandırılma işlemlerinde dikkate alınmaz. 5. Yurtdışı borçlanma talep dilekçesine eklenecek belgeler nelerdir? Sigortalılık veya işsizlik sürelerinin borçlanılabilmesi için gereken belgeler genelde şunlardır: - Çalışılan ülkede bağlı bulunulan sigorta kurumundan (Almanya: Deutsche Rentenversicherung) alınacak hizmet cetveli (Ver sicherungsverlauf ), - Çalışılan ülkede işyerinin ait olduğu belediyelerce düzenlenmiş hizmet belgeleri - Vergi dairelerince çalışılan sürelere ilişkin düzenlenmiş belgeleri - İş Bulma Ajanslarınca işsizlikte geçen sürelere ilişkin verilen belgeleri - İlgili meslek kuruluşları veya birliklerince veya diğer resmi kuruluşlarca verilen hizmet belgeleri - Yurtdışında kendi adına ve hesabına çalışanların bağlı oldukları vergi dairesi, ilgili meslek kuruluşu veya birliklerince verilen hizmet belgeleri Türk konsolosluklarından, çalışma ve sosyal güvenlik müşavirlikleri veya ataşelikler gibi temsilciliklerden alınacak ve yurtdışı borçlanma için kullanılacağı belirtilen hizmet belgelerinden, durumlarına uygun olan belgenin Kuruma posta yoluyla veya elden ibraz edilmesi gerekir. Yurtdışı Borçlanma Talep Dilekçesi örnekleri ayrıca, başvuru sahiplerince SGK’nın web sayfasından da (www. sgk.gov.tr) temin edilebilecektir.

6. Sunulan belgeler de tereddütlü durumlar söz konusu olursa ne yapılır? Borçlanma Müracaat Dilekçesi yada diğer belgelerde yer alan bilgiler arasında uyuşmazlık bulunduğu hallerde, vatandaşlık durumundaki değişiklikle ilgili belgelerin Kuruma sunulması başvurucudan istenebilir. Ayrıca tereddütlü olan konunun tekrar açıklığa kavuşturulması için ilgili kurum ve kuruluşlar gerekli araştırmalardan sonra konuyu en kısa zamanda sonuçlandırmak zorundadır. 7. Borçlanmanın geçersizliği ne durumda gerçekleşir? 3201 sayılı Kanunca tahakkuk ettirilen prim borcunun tamamını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödemeyenlerin borçlanma başvuruları geçersiz sayılmakta ve bu durumda da kişinin yeniden yazılı başvuruda bulunması gerekmektedir. devam edecek...

Bu konu ile alakalı ve diğer hukuki konularda her türlü soru ve sorununuza Kuzey Bavyera DİTİB Hukuk Telefon Servisi hattından ÜCRETSİZ danışabilirsiniz: 0911 - 99 00 77 81 Kuzey Bavyera Ditib Hukuk Servisi Çarşamba 17.00-18.00 ve Pazar 14.00-15.00 Ayrıca bu konuda gelecek haftalarda derneklerimizde yapılacak değişik seminerlerimiz olacaktır. Ayrıntılı Bilgiler Facebook Sayfamızda bulabilirsiniz: www.facebook.com/suerekli.net

58


King Batt

aniye

Pizza Tava 4

0cm Arzum Pop corn

ycı Arzum Ça

Arzum Kah ve

Arzum Tos t


ŞEHRAZAT Işıltı Halıları

1 Adet 160 cm x 230 cm 1 Adet 120 cm x 170 cm 1 Adet 80 cm x 150 cm

380€ nur solange Vorrat reicht

Atılım | Am Plärrer 29 | 90443 Nürnberg


abide şahsiyetler

Hamamizade İsmail Dede Efendi Derleyen: Gökhan ÖNDER

İsmail Efendi küçük yaşta Yenikapı Mevlevihanesi’ne kapılanarak müzik öğrenimine başladı. Yirmi iki yaşındayken 1001 gün süren Mevlevi çilesini tamamlayarak «dede» oldu. Burada değişik ustalarla klasik Türk müziği, din müziği çalıştı ve ney üflemeyi öğrendi. Daha 16-17 yaşlarındayken besteler yapmağa başladı ve büyük bir besteci olan Sultan Selim’in ilgisini çekti. Padişah onu kendisine musahip ve başmüezzin tayin etti. Dede Efendi, III. Selim’den sonra gelen II. Mahmut ve Abdülmecit zamanında da bu görevlerini sürdürdü. Hacca gittiği 1846 yılında koleraya tutularak Mekke’de vefat etti. Dede Efendi besteciliğinin yanı sıra neyzenliği ve ha-

nendeliği ile de ünlüdür. Halk zevkinden saray zevkine kadar her çeşit üslûpta eserler bestelemiştir. Yaşadığı sürece birçok öğrenci yetiştirmiş, ölümünden sonra da klasik Türk müziği ustalarını etkilemiştir. Öğrencileri arasında ünlü Dellâlzade İsmail Efendi, Mutafzade Ahmet Efendi, Haşim Bey, Mehmet Bey, Zekâi Dede, Arif Bey, Nikoğos Ağa sayılabilir. Dede Efendi klasik Türk müziğinde yeni birtakım makamlar da bulmuştur: Sultaniyegâh, Neveser, Saba Buselik, Hicâz Buselik, Araban Kürdi v.b. Yine bir gülnihal en tanınmış eserlerinden biridir.


52



iş dünyası

POPCORNLOOP İLE SİNEMA TADINDA PATLAMIŞ MISIR ARTIK EVİNİZDE sadece

21,

49

KDV ve posta masrafları fiyatın içindedir Mısır ve aksesuar fiyata dahil değildir!

siparişleriniz için www.popcornloop.com

63


kültür

Kaat-i Sanati Derleyen: Harun ÖNDER

K

aat’ı, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş, neredeyse adı bile bilinmeyen geleneksel tasvir sanatlarımızdan biri. Kâğıt oyma sanatı olarak da tanımlanan Kaat’ı, Sanat Ansiklopedisi adlı eserde, Celal Esad Arseven tarafından şöyle tanımlanıyor:

ayrı bir satha yapıştırılarak muhtelif iki levha vücuda getirilebilir. Deriden yapılan Kaat’ı işleri de vardır. Gerek deriden ve gerek kağıttan yapılan işlere mukatta denildiği gibi, bunları yapanlara katta (çoğulu kat’taan) denir.”

“Bir kağıt veya deri üzerindeki yazıyı, motifi, bir kalemtıraşla kesip çıkararak içi oyulmuş olan parçayı veya çıkan parçayı diğer bir kağıt, bir deri veya bir cam üzerine yapıştırmak suretiyle vücuda getirilen işler.

Kaat’ı sanatı, 16. Yüzyılın başlarından itibaren Osmanlılar tarafından yaygın bir şekilde kullanılmış ve Türk Kaat’ı eserleri eşsiz bir gelişim sergilemiştir. Özellikle I. Süleyman döneminde (1520 – 1566) neredeyse tezhip kadar yaygın bir şekilde kitap süslemeciliğinde kullanılır. Dolayısıyla tezhip sanatının motif zenginliği ve zaman içindeki evrimi Kaat’ı sanatına da yansımıştır.

Bu şekil kesilip çıkartıldığı vakit içleri boş kalan kağıt kısmına dişi, çıkan yazı ve şekle de erkek denir ki, bu erkek veya dişi şekiller ayrı

65



çocuk

çocuk

Hacivat: Ah efendim, ne olurdu şu mahallede bana da bir arkadaş olsa, eli temiz, yüzü temiz, sözleri tatlııı… Karagöz: Hoş geldin keçi suratlııı… Hacivat: Geliverse şu meydana, o söylese ben dinlesem, ben söylesem o dinlese, bizi okuyan çocuklar eğlense... Karagöz: Hay senin suratını sansar görse… Hacivat: Ah bana bir eğlence... Karagöz: Allah versin Allah versin, hadi başka kapıya. Hacivat: Yar bana bir eğlence… Karagöz: Bu adamdan kurtuluş yok, eğlence de eğlence... Hacivat seni doğum günüme çağırıyorum, işte sana eğlence!

67

Hacivat: Gerçekten mi? Doğum günün ne zaman Karagöz’üm iki gözüm. Karagöz: 20 Nisanda! Altı yüz seksen küsur yaşıma gireceğim. Hacivat: 20 Nisan mı? Bu Peygamberimizin de doğum günü. Karagöz: Doğum günümde bana Peygamberimizi anlatan bir kitapla çikolatalı pasta alsana. Hacivat: Gizli gizli okuduğun kitap Peygamberimizle mi ilgiliydi? Karagöz: Ne kitabı, kitaplar diyecektin Karagöz’üm. Kitapçılarda onu anlatan ne kadar kitap varsa hepsini okudum. Hacivat: Ne öğrendin efendim? Karagöz: Annesidir Amine, babasıdır Abdullah, dedesidir Abdulmuttalip, 571’de


doğdu. 622’de Mekke’den Medine’ye hicret etti. Altı tane çocuğu oldu: Fatıma, Rukiye, Ümmügülsüm, Zeynep, Kasım, İbrahim. 632’de Allah’ın huzuruna vardı. Hacivat: Yarışmacı arkadaşlara başarılar dileriz. Dersine çalışmışsın, anlaşıldı Karagöz: Ne oldu, tarhanaya su mu katıldı? Hacivat: Aklın fikrin yemekte. Karagöz: Bir de sevgililer sevgilisinde... Hz. Muhammed âlemlere rahmet için gönderildi. Kuran’da “Allah’a ve peygambere itaat edin.“ buyrulmuştur. Ben de hayatımı onun yaşadığı gibi yaşamaya çalışıyorum, Hacivat’ım. Hacivat: Anlat Karagöz’üm, başka ne öğrendin?

Karagöz: Yok öyle bedavacılık, oturup. kendin okuyacaksın. Hem onun hayatını örnek alırsan ruhen ve bedenen sağlıklı olursun. Hacivat: Oooo Karagöz’üm, Peygamberimizi ne kadar çok seviyorsun sen!. Karagöz: Elbette ama yetti eğlence, kitabımı okumamı engelliyorsun. Hacivat: Gel gidelim Serv-i bülendim! Karagöz: Gelemem sümüklü efendim! Hacivat: Umreye gidip Peygamberimizi ziyaret edelim. Karagöz: Haaa Umreye mi? Koşa koşa gelirim. Bu aylık da bu kadar, sürçü lisan ettik ise affola.

68


„Temizlik ve hijyeni ayağınızın altına seriyoruz !“ Halılarınızı ücretsiz evinizden alıp tekrar teslim ediyoruz.

Halı Yıkama

4,80 € m² Pazartesi - Cuma: 10.00 – 18.00 saatleri arasında hizmetinizdeyiz Nimrodstr. 10 90441 Nürnberg Tel. + 49 ( 0 ) 911 – 94 93 08 08 Fax + 49 ( 0 ) 911 – 94 93 08 09 www.al-ce.de


Titelbild © Mirko - Fotolia | Exklusiv für Stammkunden | KW 47/2013

Besuchen Sie uns ab sofort in der Schwabacher Str. 60 in Fürth!

CAN-Extra!

13 0 2 . 1 1 . 3 2 – . 1 18.1 www.can-supermarkt.de und auf ra!

Lammschulter

CAN-Ext

mit Knochen, Kuzu Kol, Frisch aus unserer hauseigenen Metzgerei, je 1kg jetzt für nur:

Rinderbraten Frisch aus unserer hauseigenen Metzgerei,

ra!

CAN-Ext

je 1kg jetzt für nur:

¤6,99

Fl e i s c h i s t Ve r t r a u e n s s a c h e!

Ganzes Hähnchen Frisch aus unserer hauseigenen Metzgerei,

ra!

CAN-Ext

je 1kg jetzt für nur:

Fleisc h is t Ver t ra uenssa c h e!

¤7,99 Baktat Polenta je 1kg jetzt für nur:

Fl e i s c h i s t Ve r t r a u e n s s a c h e!

¤2,99 a!

CAN-Extr

a! Mehmet Efendi Kaffee CAN-Extr je 250g jetzt für nur:

Ömür Joghurt 3,5% Fett, je 2,5kg jetzt für nur:

¤0,79

¤3,99

(1kg = ¤ 15,96)

¤2,99

(1kg = ¤ 1,20)

Nürnberg: Am Pferdemarkt 24 • Telefon: (09 11) 26 30 63 Fürth: Schwabacher Str. 60 • Telefon: (09 11) 97 90 39 56

a!

CAN-Extr


mizah


Nürnberg'deki Türkiye Toptan ve perakende Türk gıda maddeleri, günlük taze sebze ve meyva, et ve balık reyonları, fırın ve taze ekmek bölümüyle

ucuz ve kaliteli alış-veriş adresiniz.

Maybachstr. 29 90441 Nürnberg Tel. 0911 / 620 01 89



vo m

An TO ge P bo t

2. Se pt em be rb is 31 .D ez em be r2 01 3

Später nicht mehr arbeiten und trotzdem gut leben. Der Staat verschenkt Geld – gemeinsam mit uns machen Sie daraus ein kleines Vermögen.

QR-Code: TopAngebot – Produkt-Video http://www.youtube.com/sparkassefuerth

Sparkasse Fürth Gut seit 1827.

www.sparkasse-fuerth.de/Vorsorge . Telefon (09 11) 78 78 - 0 Bildnachweis: Deutscher Sparkassenverlag


bulmaca k端lt端r bulmaca

K O L A Y

O R T A

Z O R

75




November 2013

... zu welcher Gruppe

1 MEDICON

Handseife *

gehören Sie? Ein Notfallausweis mit der Angabe der Blutgruppe gehört in jede Geldbörse. Insbesondere auf Reisen ist er unerlässlich.

gratis

. Solange der Vorrat reicht. * 1 Coupon pro Person und Einkauf Abbildu ng ähnlich. Coupon gültig im Novem ber 2013.

November 2013

Lassen Sie Ihre Blutgruppe bestimmen! Alles was Sie brauchen: 5 Minuten Zeit und 1,- Euro.

2 MEDICON

Taler

extra*

2 MEDICON Taler extra. *Mit diesem Coupon erhalten Sie . Coupon gültig im Novem ber 2013. 1 Coupon pro Person und Einkauf

Sevcan Ayan MEDICON Apotheke am Plärrer

MEDICON Eczanelerimiz: 90402 Nürnberg Im Soldan Haus, Hefnersplatz 3 Telefon (0911) 23 56 10 Pt-Ct: 8.30 - 20.00 Uhr

90439 Nürnberg Rothenburger Straße 183d Telefon (0911) 61 23 63 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91126 Schwabach Friedrich-Ebert-Straße 24 Telefon (09122) 87 33 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90451 Nürnberg Eibacher Hauptstraße 52-54 Telefon (0911) 64 25 60 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90443 Nürnberg Am Plärrer 25 Telefon (0911) 50 71 05 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90513 Zirndorf Nürnberger Straße 13-15 Telefon (0911) 300 319 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91056 Erlangen Neumühle 2 Telefon (09131) 940 87-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90419 Nürnberg Bucher Straße 51 Telefon (0911) 23 99 30 40 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90439 Nürnberg Wallensteinstraße 28 Telefon (0911) 6 12 16 8 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91207 Lauf: Marktplatz 50 Telefon (09123) 8 20 80 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91052 Erlangen City Nürnberger Str. 49 Telefon (09131) 63 00 660 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

90459 Nürnberg Wölckernstraße 5 Telefon (0911) 37 65 190 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90762 Fürth Schwabacher Straße 46 Telefon (0911) 37 65 66 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

93047 Regensburg Maximilianstraße 26 Telefon (0941) 44 80 24 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

96052 Bamberg Pödeldorfer Str. 142 Telefon (0951) 510770-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr



mevlana mutfağından

Ahmet Can’ dan

, Inegöl Köfte Tava Türlü

Malzeme Listesi

Malzemeler:

İnegöl Köfte Nasıl Yapılır?

500 gr taze fasulye 2•adet patlıcankabına, tüm malzeYoğurma 2 adet kabak meleri ekleyip yoğurun. 2 adet çarliston biber 1•kg Üzerini kuzu etikapatarak (kuşbaşı) buzdolabında 1 yemek kaşığı tuz35-40 dk dinlendirin. 1 yemek kaşığı tatlı toz biber 1 çay kaşığı pul biber • gr Harçtan 200 tereyağceviz büyüklüğünde parçalar koparıp şekil verin. ve isteğe göre değişik baharatlar Izgarada ya da tefl on tavaya

350gr yağsız dana kıyma 2 diş sarımsak 1 adet yumurta 1/2 çay bardağı sıvı yağ 2 çorba kaşığı galeta unu 1 çorba kaşığı un 1 tatlı kaşığı tuz Birer çay kaşığı karabiber, kimyon, kekik, kırmızı pul biber

çok az yağ koyup kızartın.

Hazırlanışı: Tavanın içine tereyağ sürülüp üstüne etler serilir ve daha sonra sebze çeşitleri baharatlanıp harmanlandıktan sonra etlerin üstüne serpilir.

Afiyet olsun!

Bu şekilde 15 dakika piştikten sonra hafif karıştırılır. Önceden 250 derecede ıstılmış fırında 15 dakika daha pişirilir. Yemeğimiz servise hazır.

Tüm MAHYA okurlarına şimdiden afiyetler diliyoruz.

80




15. ız Yılım

AİLE DOKTORLARINIZ

Ali Aydın & Nurcan Demirci-Aydın Ev Doktoru

Dahiliye Uzmanı

Spittlertorgraben 3 90429 Nürnberg

Tel: 0911 9287880 Fax: 0911 9287888

Açılış saatleri: Pazartesi - Cuma : 08.30 - 12.00 Pazartesi, Salı, Cuma : 14.30 - 17.00 Perşembe : 14.30 - 18.00


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.