Mahya Dergisi Bayern Ekim 2013

Page 1

Sayı 59 | Ekim 2013 | Ücretsiz Bayern

Federal Meclis’deki Milletvekillerimiz ve Beklentiler

2013

DİTİB Aylık Dergi



Niyazi Koç

Gostenhofer Hauptstr. 29 Nürnberg • Plärrer Tel. 0911 289933 www.cesme-restaurant.de /cesme.restaurant

FREE WiFi GRATIS WLAN


İÇ İ N DE K İ L E R

03

BİZDEN 6 7 21

Editörden Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: Hayatı Iskalıyoruz Oysa

DİN 25 27 29 31 35 37 39

Bir Konu Bir Ayet: Sabır Bir Hadis Bir Yorum Nakış Nakış Kainat: Güneş Tefsir Hac ve İzdüşümleri Nasıl Bir Dünya İstiyorsun Cemaatle Namaz

MESNEVİ’DEN HİKAYELER 41

Yıldızların Nuru

AİLE 43

Evliliğe Psikolojik Olarak Hazırlanmak

45

ATA’MIZA DAİR

47

HİKMETLİ SÖZLER


GÜNCEL Federal Meclis’deki Miiletvekilleriiz

49

Federal Meclis’deki Milletvekillerimiz ve Beklentiler

SAĞLIK Panik Atak

57

_HUKUK Çocukların Himaye Altına Alınması (2. Bölüm)

59

Kapak konusu - Sayfa 49

ABİDE ŞAHSİYETLER Yunus Emre

61

KÜLTÜR Ahilik Kurumu

65

ÇOCUK

67

Ahilik Kurumu - Sayfa 65

BULMACA Kare Bulmaca Sudoku Çengel Bulmaca

73 75 77

Yemek Tarifi

80

Bedirhan Gökçe Hayatı Iskalıyoruz Oysa Sayfa 21

04


künye

IMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstraße 16 90459 Nürnberg

Bankverbindung/Hesap Numarası Commerzbank Nürnberg Konto 540773900 Bankleitzahl 76040061

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de

YAYIN KURULU

GENEL KOORDİNATÖR Oğuz Yurtalan +49 (0)177 6478395 oguz.yurtalan@mahya.de WEB KOORDİNATÖRÜ Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de NRW Temsilcisi Orhan Arslanmirze +49 (0)176 84679965 orhan.a@mahya.de DAĞITIM SORUMLUSU Gökhan Önder +49 (0)176 70055077 goekhan.oender@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM/BASKI AddGraphic info@addgraphic.de Mahya Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazı ve ilanlardan yazı ve ilan sahipleri sorumludur.

05

Alptuğ Demir alptug.demir@mahya.de Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Mehmet Aznavuloğlu mehmet.aznavuloglu@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha N. Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de


editörden

Almanya’nın Suriye’ye Sattığı Kimyasallar Serhat ÖNDER

Değerli okurlar, kısa bir süre önce Almanya’nın Suriye’ye sarin gazı yapımında kullanılabilecek kimyasal ihraç ettiği haberi bomba etkisi yapmıştı. Suriye’de 21 Ağustos’ta sivillere yönelik kimyasal silah saldırısı düzenlendiğinin BM denetçilerinin raporuyla da tespit edilmesinin ardından Almanya’da tartışmanın boyutuda genişlemeye başladı. Sol Parti’nin verdiği soru önergesini yanıtlayan Federal Ekonomi Bakanlığı, 2002-2006 yılları arasında iktidardaki hükümetlerin Suriye’ye yaklaşık 111 ton hassas kimyasal sevkiyatı için onay verdiğini açıkladı. Bakanlık, soru önergesine verdiği yanıtta, dönemin hükümetlerinin Suriye’ye yaklaşık 170 bin Euro karşılığında 93 bin 40 kilo hidrojen florür, 6 bin 400 kilo sodyum florür ve 12 bin kilo amonyum hidrojen florür sevkiyatına izin verdiğini doğruladı. Açıklamada, söz konusu izinlerin kimyasal silahlarla bağlantılı olası kullanımı ve olası riskler konusunda titiz bir inceleme sonrasında verildiği de belirtildi. Soru önergesini veren Sol Parti’nin silahlanma politikaları uzmanı Jan van Aken, 20022006 yılları arasında görev yapan Sosyal Demokrat-Yeşiller ve Hrıstiyan Birlik-Hür

Demokrat Parti koalisyonlarındaki yetkililere ağır eleştiriler yöneltti. “Bu kimyasalların tam da dev bir kimyasal silah programı yürüttüğü daha o dönemden bilinen Suriye’ye sevk edilmesi kabul edilemez. Bunların sarin üretiminde kullanılabileceğini herkes biliyor olsa gerek” diyen van Aken, böylece Şam yakınlarında 21 Ağustos’ta düzenlenen kimyasal silah saldırısı ile ilgili olarak Almanya’nın kendini suçlu konuma düşürmüş olabileceğini kaydetti. Suriye’yedeki karşılıklı katliamlara seyirci kalan BirLEŞmiş Milletler’in baş aktörlerinin neden böyle bir tutum sergilediklerini de özetliyor aslında. Bugün Almanya’da patlak veren bu skandal yarın diğer ülkelerin eteklerindeki taşların da dökülmesine sebep olabilir. Almanya’da ortaya çıkan bu haberle birlikte Alman hükümeti itidal çağrılarında bulnurken imyasal madde ihracının ortaya çıkmasıyla birliktopu Esed’e attı. Demek ki ülkelerin ticari avantajı insan hayatının önünde geliyormuş. BirLEŞmiş Milletler benim için ciddiyetini yitirmiştir.

06


bizden

DİTİB Öğrencilere Çanta Dağıttı

Köln DİTİB Merkez Camii’nde dini bilgiler kurslarına devam eden öğrencilere çanta ve kitap dağıtıldı. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Köln Merkez Camii, 2013/2014 eğitim ve öğretim yılında hafta sonları dini bilgiler kurslarına katılacak öğrencilere çanta, dinimi öğreniyorum seti, kalem ve anahtarlıktan oluşan eğitim seti dağıttı. Çanta ve kitapların dağıtılması Merkez Camii’nde bir tören ile gerçekleştirildi. Çanta ve kitaplardan oluşan hediyeleri DİTİB Merkez Camii Din Görevlisi Emre Şimşek’in elinden alan öğrencilerin mutluluğu gözle-

07

rinden okundu. Programda öğrencilere hitap eden Şimşek, “DİTİB olarak çocuklarımızın eğitime tam destek veriyoruz. Cumartesi ve Pazar günü kurslara katılan 400’ün üzerinde öğrenciye çanta ve kitaplarını dağıttık. ’Camiyi seviyorum ve camiye gidiyorum’ sloganlı çocuk figürlü sırt çantaları ile çocukların camilere gelmelerini ve bu amaçla camiye mahsus ders kitaplarını muhafaza edebilecekleri bir hazırlık yaptık. Amaç teşvik ve sevdirmek. Yeni eğitim ve öğretim yılının hayırlı ve bereketli olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum” dedi.


Okula yeni başlayan öğrenciler dua töreninde buluştu

Öğrenciler tarafından Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programın açılış konuşmasını Merkez Camii Din Görevlisi Emre Şimşek yaptı. 2013/2014 eğitim öğretim yılı DİTİB Merkez camiinde dini bilgiler kurslarının işleyişi ve dikkat edilmesi gereken hususlarla alakalı teferruatlı bilgi veren Şimşek şöyle konuştu: “Bu eğitim yılı, dört saatlik dersleri 4 farklı görevlimizle işleyeceğiz. İnşallah bu yıl daha güzel bir eğitim yılı geçireceğiz. Eğitim yılının hayırlı ve bereketli geçmesini Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.“

“Bu günü farklı bir gün olarak görüyorum. Başta Köln DİTİB Merkez Camii olmak üzere, Almanya’nın çeşitli kentlerinde bulunan camilerde eğitim ve öğretimin başlangıcı vesilesiyle ’Bed-i besmele’ ismi altında güzel merasimler düzenleniyor. Bu uygulama, geçmişimizde ve kültürümüzde ecdadımızın uyguladığı, eğitim ve öğretim yılı başlarken öğrencilerin camilerde toplanarak ve ’Bismillah’ diyerek, eğitim ve öğretime başlaması uygulamasıdır. Bu dua merasimi ile, eğitim yılına yeni başlayan öğrencilerimize Yüce Rabbimizden zihin açıklığı ve derslerinde başarılı olmalarını diliyorum. Velilerimize de, geleceğimizin teminatı olan evlatlarımızın eğitimlerinde gerekli titizliği göstermelerini tavsiye ediyorum. DİTİB olarak, her zaman sizlerin yanınızda olduğumuzu bir kez daha ifade ediyor, başarılı bir eğitim dönemi geçirmenizi Yüce Allah’tan temenni ediyorum. Bu arada tüm hocalarımıza ve öğrencilerimizle ailelerine sağlıklı, huzurlu ve başarılı bir eğitim öğretim yılı diliyorum”.

İlim öğrenmenin önemine değinen DİTİB Din Eğitimi ve Din Hizmetleri Uzmanı Mehmet Çelebi özetle şöyle konuştu:

Konuşmaların ardından dua merasimi, din görevlisi Abdullah Kuşlu tarafından yapılan dua ile sona erdi.

Almanya genelinde 2013/2014 Eğitim Öğretim yılının başlamasıyla birlikte, öğrenci ve velileri tatlı bir heyecan sardı. Köln Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Merkez Camii’inde, bu sene okula yeni başlayan birinci sınıf öğrencilerine yönelik „Bed-i Besmele“ adı verilen ve öğrencilerin eğitim öğretim dönemlerinin başarılı geçmesi için dua programı düzenlendi.

08


bizden

DİTİB Kuzey Ren Vestfalya Eyaletinde hizmet veren dört Eyalet Bölge Birliğini bir çatı altında birleştirdi 253’ü cami, toplam 312 derneği ile Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nin (KRV) en büyük Müslüman Dini Cemaati olan DİTİB Eyalet Bölge Birlikleri’nden oluşan delegeler, 10 Eylül 2013 tarihinde bir araya gelerek DİTİB KRV Müslüman Dini Cemaati’ni kurdular. Eyalet çapında bağlı dernek ve üyelere yönelik dini ve sosyal hizmetleri yürütmeye devam edecek olan bölge teşkilatları tarafından oluşturulan bu yeni çatı, aynı zamanda Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Hükümeti’nin İslam Din Dersi başta olmak üzere Müslümanları ilgilendiren konularda sorumluluk alacak. Gençlik, Kadın ve Veli örgütlenmelerinin temsilcilerinin de yer aldığı Islamische Religionsgemeinschaft DITIB NRW Yönetim kurulu 13 kişiden oluşuyor: Ersin Özcan’ın Başkanlığını üstlendiği Yönetim Kurulunda Murat Kayman (Başkan Yardımcısı), Halide Özkurt (Başkan Yardımcısı), Seda Özler (Sekreter), Çetin Ocakçı’nın (Muhasip) yanısıra sekiz üye daha yer alıyor: Veli Fırtına, Hüseyin Sağ, İbrahim Kınteş, Ramazan Elmas, Erhan Şahin, Esma Keskin, Sema Yılmaz ve Özen Arslan bulunmaktadır. Aynı zamanda DİTİB NRW Eyalet Birliği Düsseldorf Bölge Başkan Yardımcılığı görevini

09

de sürdürmekte olan Ersin Özcan, kuruluşla ilgili yaptığı açıklamada, “Bu tarihi ve önemli göreve beni seçen değerli genel kurul üyelerine, bana duyulan güvenden dolayı teşekkür ederim. Şu an içinde bulunduğumuz sürecin bizlere büyük bir sorumluluk yüklediğinin bilincindeyiz. Özellikle İslam Din Dersi ile ilgili DİTİB Genel Merkezi’nin de dahil olduğu KRM bünyesinde şimdiye kadar sürdürülen görüşmelerde geçici bir hukuki durum ortaya çıkmıştır. Artık Müslümanların anayasal haklarının kesintiye uğratılmaksızın elde edilmesi ve görüşmelerin eyalet hükümeti ile sürdürülerek şimdiye kadar gelinen noktadan daha ileriye doğru yol almak için NRW’li müslümanlar ve NRW’li DİTİB camiası olarak bayrağı devraldık. İnşaallah büyük ve güçlü DİTİB ailesinin desteği ile kadın-erkek-genç-yaşlı el ele vererek hayırlı adımlar atmaya devam edeceğiz. Allah doğru ve hayırlı bu çabamızda yardımcımız olsun” dedi. Islamische Religionsgemeinschaft DITIB NRW’nin 253’ü cami olmak üzere 312 üye derneği bulunuyor. 12 Eylül 2013 tarihinde NRW’de başlayacak olan “Dialog Forum İslam“ görüşmelerine Müslüman Çatı örgütleri adına katılanlar arasında Eyalet oluşumu adına katılan tek üye de DİTİB’den olacak.


“Milletlere tarih sahnesinde süreklilik kazandıracak en önemli unsurlar dil, tarih, kültür ve inançtır…” Hala Sultan Camii’nin temel atma töreni için Kıbrıs’ta bulunan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Cuma namazını Hz. Ebubekir Camii’nde kıldı. Kıbrıslılara hutbe irad eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez şöyle konuştu; Milletlere tarih sahnesinde süreklilik kazandıran en önemli unsur kimlikleridir. Dil, tarih, kültür, coğrafya, vatan mefkuresi kimliği oluşturan unsurlardır. Tarih bize gösteriyor ki, kimliği oluşturan en önemli unsur inançtır. İnancını kaybeden toplumlar, kültürünü, tarihini, vatan mefkuresini, dilini, kimliklerini, özgürlüklerini ve bağımsızlıklarını da kaybediyor. Biz Müslümanlar olarak kimliğimizin bütün unsurlarını oluşturan inancımızı ayakta tutmak için çaba içinde olmalıyız. Gençliğimizin dinine, inancına, vatanına değer vermesi için her türlü çabayı göstermek zorundayız.

İnsanoğlunun üç büyük tutkusu yüzünden dünyayı çekilmez kıldığını belirten Başkan Görmez, şöyle devam etti; İnsanoğlu dünya hayatında sıkıntılar içindedir. İnsanoğlu üç büyük sebepten dolayı dünyayı çekilmez kılar. Bunlardan birincisi, fevkinde hiçbir kudret tanımayan güç tutkusudur. İkincisi ise yığın yığın harcama yapmayı marifet sayan servet tutkusudur. İnsanoğlunun bu dünyayı çekilmez kılan üçüncü neden ise kendisini hiç kimsenin görmediğini varsayan bir hayat tutkusudur. İnsanoğlunun bu üç tutkusu hayatları mahveder ve bu dünyayı çekilmez kılar.” Başkan Görmez hutbenin sonunda “Allah bu topraklarda yaşayan kardeşlerimizin özgür, bağımsız, barış ve huzur içinde inançlarını yaşayarak kıyamet sabahına kadar daim olmalarını nasip etsin” niyazında bulundu.

10


bizden

DİTİB Irkçılık & Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu Bu sayfalarda siz değerli okuyucularımıza DİTİB’in ırkçılık ve ayrımcılığa karşı yaptığı çalışmaları, ırkçılık ve ayrımcılığın tanımını sunacagız. Daha fazla bilgi için http://www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de adresini ziyaret edebilrisiniz.

önyargı özellikle Thilo Sarrazin tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. Buna göre Müslümanlar tembel olduklarından dolayı daha kötü eğitim almaktadırlar. Müslümanların daha düşük eğitimli olmaları sorunu, eğitim sisteminde bulunan yapısal bir takım haksızlıklarla açıklanmak yerine, tamamen kendi hatalarıymış gibi değerlendirilir.

Müslümanlara karşı yaygın önyargılar 1. ‚Müslümanlar‘ kavramı altında, Alman toplumu gibi gayri müslim çoğunluk toplumuna karşı „Müslümanlar ve İslam“ homojen bir grup olarak kurgulanır ve bu toplumla uyumsuz oldukları vurgusu yapılır.1

5. Sosyal bakım sistemini istila veya parazitlik suçlaması: Bu önyargı da bir hayli yaygındır ve düzenli aralıklarla siyasetçiler tarafından kullanılır.4

2. Ekonomik durumu iyi olmayan bölgelerden Müslümanlar sorumlu tutulur: Ekonomik olarak geri kalmış bölgelerin Müslümanlarla içerik olarak bağlantılandırılması yaygın bir bakış açısıdır. Birçok insan „[…] bazı semtlerin veya eyaletlerin sosyo-demografik ve ekonomik başarısızlığını İslam‘ın kültürel geri kalmışlığı ile ilişkilendirmektedir.“2 3. Kaleyi içten fethetme ve İslamileştirme suçlamaları: Bu teze özellikle internet ortamında sıkça rastlanmaktadır. Bu tezin arkasında nüfus (demografik) dönüşümü ve bu bağlamda Müslümanların sözde daha yüksek bir doğum oranıyla zaman içerisinde toplumu İslamileştireceği ve ardından olumsuz sonuçların ortaya çıkacağı korkusu yatmaktadır. Bu önyargının yanlışlığı resmi istatistikler tarafından kesin olarak ortaya konulmaktadır. 3 4. Müslümanlar eğitim konusundaki başarısızlıklarından kendileri sorumlu tutulur: Bu

11

6. Müslümanlar uyum karşıtı olarak gösterilir: Bu Müslümanlara yöneltilen genel bir önyargıdır. Müslümanların uyum sağlamak istemedikleri veya diğer göçmen gruplarına karşılık daha az uyum sağlamış oldukları işlenir. Bu görüş Müslümanların Almanca öğrenme konusunda güya daha az istekli olduklarıyla ıspatlanmak istenir. Foroutan bu önyargının da asılsız olduğunu kanıtlar.5 Ayrıca Müslüman kız çocuklarının yüzme dersine katılıp katılmaması da sürekli Müslümanların uyum sürecinde sözde isteksiz olduklarının bir kanıtı olarak gösterilir. 7. Baş örtüsü: Baş örtüsü ataerkil olarak algılanan ve kadını ezen bir dinin ifadesi olarak Müslümanlara karşı toplumda sıkça ele alınan önyargılardan bir tanesidir. Bu önyargı karşısında özellikle baş örtülü kadınlar kendilerini iki kat damgalanmış hissederler: Bir yandan baş örtüsü taşıdıkları için ezilen kadın olarak görülmeleri, diğer yandan ise baş örtüsünün örneğin hizmet sektöründe işe alınmalarına engel oluşturması gibi çift ayrımcılık yaşarlar. Bu bakış açısının arkasın-


da yaygın bir başka önyargı yatmaktadır: İslam‘ın değer ve normlarının zaten Batı toplumlarının değerleriyle çelişmesi.6 8. Kendi içlerine kapalı olmak: Müslümanların hep kendi aralarında kalıp, Almanlarla irtibata geçmedikleri yargısı. Bu da yaygın olan önyargılardan bir tanesidir. 9. Müslüman erkekler = şiddete başvuran zorbalar benzetmesi: Müslüman erkeklerin‚ şiddeti teşvik eden bir erkeklik anlayışılarından‘ dolayı zorba ve şiddete meyilli olmakla suçlanmaları da bir başka önyargıdır.7 1

Bakınız: Foroutan, Naika: Muslimbilder in Deutschland. Wahrnehmungen und Ausgrenzungen in der Integrationsdebatte, in: WISO Diskurs-Expertisen und Dokumentationen zur Wirtschafts- und Sozialpolitik, November 2012, S. 26

2

3

Bkz. Foroutan 2012, S. 29

4

Buna bür örnek Horst Seehofer‘in yaptığı bir konuşmada, Alman sosyal sistemine göçü ‚son mermiye varana kadar‘ engellemek istediğini söylemesi. Bkz. 10.03.2011 tarihli Der Tagespiegel, online versiyonu: http://www.tagesspiegel.de/ politik/umstrittene-aeusserungen-anzeigen-gegenhorst-seehofer/3937410.html, en son bakılan tarih: 04.03.2012

5

Bkz. Foroutan 2012, S. 43-44

6

Bkz. Foroutan 2012, S. 48

7 Bkz. Baier, Dirk et al.: Kinder und Jugendliche in Deutschland: Gewalterfahrungen, Integration, Medienkonsum, Zweiter Bericht zum gemeinsamen Forschungsprojekt des Bundesministeriums des Innern und des KFN (Forschungsbericht Nr. 109), Hannover 2010, S. 129-131, online versiyonu: http:// www.kfn.de/versions/kfn/assets/fob109.pdf en son bakılan tarih: 10.06.2010

Thilo Sarrazin 2010: Foroutan 2012: S. 26

SESSİZ KALMA DİTİB IRKÇILIK & AYRIMCILIKLA MÜCADELE BÜROSU www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de 12



DİTİB KÖLN

Almanyada’daki Türk İslam Toplumunun Onur Projesi Yapılacak olan bu Cami ve Kültür Merkezi, müslümanların bu toplumda kendilerini daha yerli hissetmelerini sağlayacak ve bu anlamda uyuma büyük ölçüde katkı sağlanmış olunacaktır. Cami, Dini Bilgiler Kursu, Eğitim Merkezi, Gençlik ve Spor Merkezi, Kadınlar Merkezi, Araştırma Merkezi, İlmi Kütüphane, Dinler Arası Diyalog Merkezi, Seminer Salonu, Konferans Salonu, Ticari Bürolar, Alışveriş Merkezi, Basın Merkezi, Kapalı Otopark, Çocuk Bakım Merkezi gibi sosyal ve kültürel birimlerini bünyesinde bulunduracak olan Merkez Camii, iki minare (55 metre) ve şeffaf parçalardan oluşan bir kubbeye (36,50 metre) sahiptir.

BU KALICI ESERDE SİZİN DE BİR KATKINIZ OLMASINI İSTİYORSANIZ 1. BANKA HAVALESİ YOLUYLA BAĞIŞ Empfänger: Türkisch-Islamische Union Kontonummer: 505566000 Bankleitzahl: 37040044 Commerzbank Köln Verwendungszweck: Merkez-Camii

2. TELEFON YOLUYLA BAĞIŞ

0 900 1070105 Sabit hattan bağışta bulunmak istiyorsanız (her aramada 5€)

12 12

MAHYA . EYLÜL 2010 20


bizden

KARANLIK YILLARIN ÛNGÛLÛZ ÛÍBÛRLÛKÇÛSÛ

NEMRUT MUSTAFA (Tiyatro)

15

Latif Çelik


Yazar Latif Çelik 1960 y⁄l⁄nda Adana’da do©du. Siyasi tarih ve iktisad e©itimi ald⁄. 1980 y⁄l⁄ndan beri Almanya’da ya‚⁄yor. 3 ayr⁄ gazetenin genel yay⁄n yönetmeni ve IKG- Kültür, Tarih ve Ûntegrasyon Ara‚t⁄rmalar⁄ Enstitüsü’nün ba‚kanl⁄©⁄n⁄ yapmaktad⁄r. Türk-Alman Ûli‚kileri ile ilgili yay⁄nlanm⁄‚ 4 kitab⁄ ve I. Dünya Sava‚⁄ Kurtulu‚ Sava‚⁄ aras⁄ dönemi konu alan çok say⁄da siyasi tarih makaleleri yay⁄nlanm⁄‚t⁄r. Yazar evli ve 3 erkek çocuk babas⁄d⁄r. Kitab⁄n konusu olan Osmanl⁄ Divan-ı Harp-i Örfi Mahkemesi’nin ba‚kanı Nemrut Kürt Mustafa Paşa, yazar⁄n doktora çal⁄‚malar⁄ y⁄llar⁄ndaki ödev konusunun geni‚letilmi‚ ‚eklidir. Bahsekonu ‚ah⁄s ile iligili önemli bilimsel çal⁄‚malar⁄ olan Doç. Dr. Ferudun Ata taraf⁄ndan yazara ödev olarak verilen mütakere y⁄llar⁄n⁄n bu ilginç ‚ahsiyetinin mahkeme ba‚kanl⁄©⁄ ver kararlar⁄n⁄n tiyatro eseri olarak yay⁄nlanmas⁄ndaki esas amaç, yak⁄n tarihi sahne görselli©i ile sanata yans⁄tarak gelecek nesillere do©ru bir biçimde aktarmakt⁄r. Bilgi karga‚as⁄n⁄n en üst düzeyde oldu©u günümüzde siyasal geli‚meleri daha iyi analiz edebilmek ve geçmi‚ten ders ç⁄karabilmek için Modros Mütakeresi ile Cumhuriyetin ilan⁄ aras⁄ndaki 5 y⁄ll⁄k dönemin genç nesillere do©ru anlat⁄lmas⁄ çok önemlidir. Tarih, ancak bilinirse ders al⁄n⁄r.

16


bizden

Tarihçi Dr. Latif Çelik: Nemrut Mustafa Pasa dönemini tanımayanlar Cumhuriyetin değerlerini anlayamazlar“ Mondros Mütakeresi’nden Cumhuriyetin ilanına kadar olan dönemi inceleyen Dr. Çelik son Osmanli Örfi İdare Mahkemesi Başkanı Nemrut Mustafa’nın mahkeme başkanlığı dönemindeki İstanbul ve Ankara yıllarının sahneye aktarılması için tiyatro senaryosuna dönüştürdü. Türkiye tarihinin ilginç noktalarına ışık tutması ile tanınan tarihçi Dr. Latif Çelik bu defa Osmanlı’ının son dönemini günümüze taşıyarak sanat ve edebiyat dünyasının dikkatini çekti. Uzun yıllardan bu yana Almanya’da yaşayan yazarın son kitabi ile ilgili olarak kendisi ile yaptığımız söyleşi de en az kitap kadar ilginç idi. Sayın Çelik, siz şimdiye kadar sizin sadece Türk-Alman ilişkileri alanında çalıştığınızı biliyoruz. Ama bu sefer hem ilginç hem de değişik bir konuda çalışma ortaya koydunuz. Bunu okuyucularımız için değerlendirir misiniz? Nemrut Mustafa Paşa denen şahıs benim yüksek lisans tezi hazırladığım yıllarımdan aldığım tarih ödevlerinden biridir. Geçmişte araştırma olarak incelediğim şahsiyeti uzun yıllardan beri sahneye aktarmak hep aklımın bir köşesinde idi. Doğrusu şimdi bir yazarın en çok sevinç duyduğu noktadayım. Uzunca bir dönem uğraştığınız belli oluyor ama tarihi bir şahsiyeti tiyatrolaştırmak zor olsa gerek? Tarih aslında her ne kadar da bir bütün olarak “Geçmiş Zaman“ şeklinde özetlense de kendi aralarında bölümlere ayrılır. Mesela bir konuyu çalışırken karşınıza çok defa benzer konu ve şahsiyetler çıkınca sizi alıp o yöne götürür. Bir gün bakarsınız ki önünüze çıkan ilginç konuda çok orijinal bilgiler var ama tolum bunlardan habersiz. Bu sefer o

17

yönde de bir çalışma yapmanız gerektiğini anlarsınız. Buna kendiniz inanmışsanız artık geri dönemezsiniz. Son kitabınızın konusu böyle oluştu demek istiyorsunuz ama, bu bilinmeyen şahsiyeti sahneye aktarmak için yaklaşık 2 yıl harcamışsınız. Nemrut adını alan şahsın biraz da zalim olması gerek diye düşünüyorum? Zalim ve mazlumu eseri okuyucu ayıracak ve karar verecek. Ayrıca eser aynı zamanda bir tarihi de okuyucuya öğretiyor. Osmanlı Devleti Mondros’u imzaladıktan sonra hemen arkasından Cumhuriyet kurulmuş gibi bir algı var toplumda. Oysa, 30 Ekim 1918 ile 29 Ekim 1923 arasındaki 5 yılda Türk Milleti çok önemli sınavlardan geçti. Sabrı, birbirine güvenmeyi, liderini seçmeyi haini, mazlumu ve diğerlerini o dönemin nesli yakından tanıdı. Kitap aynı zamanda Cumhuriyet’i kuran o neslin durumunu da ortaya koyuyor. Kitabi okuyanlar bu tarihi öğrenecek demek istiyorsunuz? Sadece kitabi değil, konu zaten senaryolaştırıldı derken sahneye aktarılacağını söylemek istiyorum. Günümüz görselliği ile tarihin daha iyi anlaşıldığını son dönem dizilerinden hepimiz farkediyoruz. Tabi tarih ahlâkini bir kenara atmadan verilmeli olaylar ve şahsiyetler. Şu an TV dizisi olarak hazırlanması için İstanbul’dan bir grup arkadaş ile görüşüyoruz. Bu eser harhangi bir ticari kaygı ile yazılmadığı için hiç bir abartma yok. Zaten dönemi çalışan akademisyenlerin eserine mümkün olduğu kadar bağlı kalmaya çalıştım. Doğrusu da budur bence. Yakin dönemde aynı adlı bir dizi ortaya çıkacak mı demek istiyorsunuz? Bu döneme ait ve İstanbul’un işgal yılların-


daki bürokrat tipleri var eserde. Nemrut Mustafa ilginç bir kişilik, İngiltere ve sarayı arkasına alarak vatanseverlere zulmeden biri. Kendisine verilen siyasi sözlere o kadar inanmışki, birkaç ay önce birlikte görev yaptığı bürokratları haksız yere idam eden birisi. Tabiri caiz ise gemi o kadar azıya almışki, idam etmeyi kafaya koyduğu tutuklu için gazete ilani ile yalancı şahit arayacak kadar da gözü dönmüş bir şahsiyet. O döneme dikkat çekmek nereden aklınıza geldi? Türk-Alman ilişkilerinin I. Dünya savaşı yıllarını çalışırken sürekli olarak Mondros sonrası olaylar oldukça heyecan verici ve bir o kadar da toplum belleğinde olmayan olaylar olduğunu farkettim. O dönemi iyi bilmeyen bir Türk bu vatanın hangi badirelerden geçerek kurulduğunu anlayamaz. Tarihini bilmeyenler geleceği doğru tahmin edemezler. Hatta gelecek ile ilgilenmezler bile. O zaman bu şahsiyetin vukuatlarından söz eder misiniz biraz? Nemrut Mustafa Paşa dönemin en sert mahkeme kararlarını veren adam. İstanbul işgale uğradıktan sonra sırtını İngilizlere bağlayacak kadar alçak, verdiği kararaların hesabının bir gün kendisine sorulacağından çekinecek kadar korkak ve son vatan Anadolu üzerinde efendilerinin hem emrini yerine getirecek kadar da hain birisidir. Her ne kadar Osmanlı bürokratı görüntüsü verse de tamamen işgal kuvvetlerinin emrinde olan biridir. Mesala o yıllarda abartılmış Ermeni iddialari vardır. Mustafa Paşa Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey ile Urfa mutasarrıfı Nusret Bey’i idama götürürken şahit eksikliği vardır mahkemede. Ermeni hamallardan gazete ilanı ile şahitler bularak mahkemede dinler. Ama aynı mahkemede sanığın konuşmaması ve kendini savunmaması için oldukca sert davranır. Çünkü kendisini o makama getirenlerin istek ve emirleri vardır.

O dönemdeki bir mahkeme başkanı sizce neden bu kadar önemli? Düşünün, Türk Milleti herşeyini kaybetmiş. Senin sarayın, sultanın ve meclisin hepsi İngiliz Generali Milne’nin emrinde. İngiliz General Nemrut Mustafa’yi özel olarak seçip, özel yetkiler ile donatıyor ve önemli bir mahkemenin başına getiriyor. İşgalciler Türkleri kendileri yargılamıyor, yargılatıyorlar. Kime? Maşa olarak kullanabilecekleri Müslüman adlı piyon şahsiyetli birine. Bu dönemde cereyan eden olaylar onun için önemlidir. Arkasından Anadolu’da yeni bir hürriyet ışığı beliriyor. Nemrut hemen harekete geçerek Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Adnan Adıvar, Rıza Nur başta olmak üzere bu millete kim ümit olabilecekse hepsini idama mahkum ediyor. Bildiğim kadarı ile bu zat Türkiye’yi terkediyor? Pabucun pahalı oldugunu anlayınca efendileri ile birlikte ülkeyi alelacele terketti. Zaten meşhur 150’lilikler sürgünlerinin içinde ilk sıralarda yer almaktadır. Bu kitap son dönem Osmanlı tarihi için yeni bir tartışma açacak diyebilir miyiz? Elbette, tartışılsin ki zaman tüneli içinde herkes kendi yerine otursun. Cüceler ile yüceler arasında biz ileri geri konuşurken ihanetçileri maalesef hiç gözümüz görmüyor. Mesala o günlerin işgal kuvvetlerinin halefi ruhiyesini, bir bozkır kasabası olan Ankara’nın ümitlerini veriyoruz. Düşünün hanigimiz biliyor 1919 yılı Türk aydınlarının ne düşündüğünü? Pozantı’dan Ankara’ya ilaç almak için para isteyen bir doktor var. Çocuklara aşı alacak 250 lira istiyor ama devletin sağlğk bakanlığının bütçesi 85 lira. Son bir soru, okuyucularımız kitaba nasıl ulaşacaklar? Ekim ayı sonuna kadar Almanya’da Türk yayınlarını satan bütün kitapçılardan temin etmek mümkün.

18



22


bizden

HAYATI ISKALIYORUZ OYSA Bedirhan GÖKÇE

Bırak sonra yaparız Sonra bakarız o işe Sonra okuruz Sonra yazarız Sonra gideriz Sonra seçeriz !!!… Sonrası bilinmeyen bir hayatta ne kadar sonraya yüklüyoruz her şeyi… An var oysa “o an” Gerisini bilmiyoruz… Gün ve zaman harcanan ve kaybolan bir şey oysa, biriktirilen ve tutulan bir şey değil. Yavuz Bahadıroğlu ne güzel söyler;. “Hayatın yarını yok” diye. Aynen öyle yarını yok, tekrarı yok bu hayatın Bir kumbarada biriktiremezsin zamanı, Bankada bonus dakika vermezler sana.

21

“Yarın severim” diyemezsin sevdiğine, “yarın özlerim çocuğum seni” yoktur mesela. Garantisi yok sonranın, taahhüdü yok, Sonrası bilinmezdir hayatın, İnsanlık tarihinde de tek bileni yok… O meşhur şarkının dizeleriyle Yarına çıkmaya senedimiz yok… “an” var sadece “şu an” Yaptın yaptın, yapmadın geçti… Niye üç gün derler Dünya için ? “dün-bugün-yarın” Niye yalan derler peki? Çok hızlı geçtiği için!.. O zaman Dün gitti-bugün senin-yarın gizli.. Şimdi sonra yaparım dediğin ne varsa getir aklına Ve öncelik sıranı tekrar gözden geçir. Hayatı ıskalama…


TORBASIZ HEPAFİLTRELİ

TÜRKİYE‘NİN ‘NİN EN ÇOK SATAN SU FİLTRELİ ELEKTRİKLİ SÜPÜRGESİ İÇİN, ALMANYA ÇAPINDA BAYİLİKLER VERİLECEKTİR. AYRINTILI BİLGİ VE BAȘVURU İÇİN: TELEFON 0170 5867732 VEYA E-MAIL birol@senur-europe.de

26


42


43


din

-Hak Yolcusunun Yol AzığıKaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara, 153)

K

ur’an, hayatı bir okul, mümini de bu okulun öğrencisi olarak görür. Bu okul olgunlaşma okuludur. Yüce Mevla, bizim bu okuldan bütün gayretimizi kullanarak olgunlaşmak suretiyle, diğer bir ifadeyle kötü huylardan arınarak, iyi huylarla bezenerek mezun olmamızı emrediyor. Pişmeden, olgunlaşmadan kendisine varmamıza razı değildir. Kur’an’da sabretmenin sürekli telkin edildiğini ve mükafatının büyüklüğünden sıklıkla bahsedildiğini görüyoruz. Bu, söz konusu ahlaki vasfın, müminin bir hayat tarzı olması gerektiğini gösterir. Çünkü insanın bu dünya hayatında yüklendiği sorumluluk ağırdır. Bir taraftan dış dünyada hak ve hakikatin insanlara ulaştırılması için önüne konulan engelleri aşması, diğer taraftan da iç dünyasında nefsin ve şeytanın tahriklerini göğüslemesi gerekmektedir. İşte bu zorlukların altından kalkabilmesi için, insanın sabırla donanması gerekmektedir. Sabırla inadı birbirine karıştırmamak lazımdır. Aslında ikisinde de

25

bir ısrar vardır. Ancak sabır, doğru yolda gösterilen sebat ve kararlılıktır; dolayısıyla insanı yücelten bir fazilettir. Sabırsız insan, ruhen olgunlaşmamış ham insandır. İnat ise, batıl bir dava uğruna direnme ve ısrardır, nefisten kaynaklanır. Yine sabretmeyi, zulme rıza şeklinde görmemek gerekir. Kötülüğe katlanmak, aşağılanmaya boyun eğmek sabır değildir. Şerre, zillete rıza göstermek sabırla karıştırılmamalıdır. Aksine şerre rıza şer; küfre rıza küfürdür. Mümin, izzet ve onur sahibir. O, insani ilişkilerinde elbette ki yumuşak huylu ve mütevazi olacaktır. Ancak hak ve hakikatin hafife alınması ve zulümler karşısında hiç de suskun değildir. Nitekim Mehmet Akif, mümindeki bu soylu duruşu kendi şahsında şu etkileyici ifadelerle tasvir eder: Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum? / Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum. / Kanayan bir yara gördüm mü, yanar ta ciğerim / Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim, / Adam aldırma da git, diyemem, aldırırım / Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım. Sabır, başta peygamberler olmak üzere hak ve hakikat erlerinin en temel vasıflarındandır. Birçok ahlaki vasıf sabır sayesinde kazanılır;


Müslümanca yaşamanın gerekleri sabırlı olmaya bağlıdır. Nitekim Hz. Peygamber, “İman nedir?” sorusuna “Sabırlı ve hoşgörülü olmak” cevabını vermiştir. Öyle konular vardır ki, bu durumlarda mümin, tam olarak iradesinin hakkını verdiği ve olanca tahammülünü gösterdiği için sınırsız mükafata nail olur. Her halde hak ve hakikat uğrunda savaşanlar, sabrın en üst düzeyde test edildiği kimselerdir. Kur’an Enfal suresinin 65. ayetinde bunlardan bahsederken, sadece “sabır” kelimesini ve adeta azim ve kararlılık konusunda onların abideleştiklerine işaret eder. Sabır, her ne kadar kulun olanca azmini ortaya koyarak kazandığı ahlaki bir vasıf olsa da, kul yine de bu fazileti kendinden görmemeli; aksine Allah’ın bir ihsanı olduğunu bilmelidir. Nitekim Hz. Peygamber, “Kim sabrederse, Allah ona dayanma gücü verir. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha bereketli bir ikram verilmemiştir.” buyurmaktadır. Sabretmek, hem maddi hem de manevi yönden sürekli kazandıran bir haslettir. Dünyada başarmanın, ahirette de ebedi mutluluğun formülüdür. Sabırlı olmadan ne ahlaklı olmak ne de ibadetlerin gerektiği şekilde yerine getirilmesi mümkündür. Yine sabırlı olmadan ne tahsil hayatında başarılı ne de kariyer sahibi olmanın imkanı vardır. Mümin açısından sabırda iki yüzlülük yoktur. İşyerinde gösterilen

tahammül ve hoşgörü akraba ve komşulardan esirgenmemelidir. Bu açıdan çalıştığı yerde arkadaşlarından gelen sıkıntılara katlanıp da evde ölçüsüz ve kırıcı davranmak, müminin davranış tarzı değildir. Bazı insanlar, heyecanlı ve telaşlı bir yapıya sahiptirler. Ufak bir şeyden öfkeye kapılır, çevresindekilere sitem ederler. Maruz kaldıkları olumsuz söz ve davranışlara karşı hiç tahammülleri yoktur. Oysa Hz. Peygamber, Allah’ın kullarına karşı olan davranışından hareketle bu konuda müminlere şu manidar dersi verir: “İşittiği rahatsız edici sözlere karşı Allah’tan daha çok sabreden kimse yoktur. Zira (kulları) O’na çocuk isnat ediyorlar. Allah ise onlara afiyet ve rızık veriyor.” Namaz, Allah’tan yardım istemenin en güzel yoludur. Rükusu ile secdesi ile bir nevi yardım talebidir. Sabır da kulun hal lisanı ile Mevla’nın yardımına sığınmasıdır. Ağlamadan, sızlamadan sabretmek duanın kendisidir. Bu sebeple müminlere Allah’tan yardım istemeleri emredilirken iki yol gösterilir; biri sabır, diğeri de namaz. Netice olarak sabretmek, sadece konuyla ilgili İslami bilgiye sahip olmakla kazanılacak bir haslet değildir. Mümin bunun da ötesine geçip sabırlı olmayı özümseme ve nefse kabul ettirme noktasında bir gayret içerisinde olmalıdır. Her şeyden önce Allah Teala’nın bir mümini sevmesinin ve rızasına ermenin sabırlı olmaktan geçtiği unutulmamalıdır.

26


en sevgili

Malı Sırtta Taşımak Ebu Hureyre (r.a)’den nakledilen bir hadise göre Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kulların sabaha erdiği her gün iki melek iner. Birisi, ‘Ey Allahım! İnfak edene halef (yenisini) ver’; diğeri, ‘Ey Allahım! Elinde tutana telef ver’, der.” (Buhârî, Zekat, 27) Kişinin, meşru yollarla sahip olduğu servetini Allah rızasını gözeterek ihtiyaç sahiplerine harcamasını ifade eden infak, Kur’an’da mümin’in özelliklerinden sayılmış (Bakara, 254), her biri yüz daneli yedi başak veren bir tohuma benzetilen bu salih amelin, Allah katındakı karşılığının bire yedi yüz olduğu ifade edilmiştir. (Bakara, 261) Hadiste, infak edenin kazancıh, cimrilik yapanın ise zararlı çıkacağını anlatmak üzere, her sabah bir meleğin, servetini Allah yolunda harcayan için, “Ya Rabbi! Bu kulunun harcadığı malın yerine yenisini ver” diye dua ettiği” diğer meleğin ise, “Ya Rabbi! Elinde tutup cimrilik edenin malını telef et” dediği bildirilmiştir. İkinci meleğin duasıyla, serveti üzerinde tir tir titreyip, Allah’ın kendisine ihsan ettiği nimetlerden başkalarını faydalandırmayan, muhtaçlara vermeyen, Kur’an’ın ifadesiyle elini boynuna bağlayıp cimrilik eden (Nahl, 29) kimseler uyarılmaktadır. Biriktirdiği malın devamlı artacağını ve hiç eksilmeyeceğini düşünerek bencilce davranan kimse, evinde yaptığı bu ince hesabın her zaman çarşıya uymayacağını, emanet elinden alındığında anlayacak, fakat o zaman iş işten geçmiş olacaktır. Toplayıp saydığı malın âdeta kendisini ebedileştireceğini zannettiği (Hijmeze, 1-3) bir anda,gözünden sakındığı o servetin tamamen başkalarına kalacağı gerçeğini son anda idrak edecektir. Kimseyle paylaşmak istemediği kazancının niçin bereketsiz olduğunu anlamakta güçlük çekecektir. “Sadaka malı eksiltmez.” (Müslim, Birr, 19) buyuran Allah Rasulü’nün bu hikmetli sözündeki espriyi anlamadığı için, karşılıksız verdiği her şeyin, servetini azaltıp kendisini zarara sokmaktan başka bir işe yaramayacağını düşünecektir. Sevgili Peygamberimiz, infak eden cömert kimseyle cimrilik yapanı, üzerinde zırh bulunan bir kişiye benzetmiş, cömert olanın Allah için yaptığı her harcamada zırhının genişlediğini, cimrinin ise bir sadaka vermeye niyetlendiğinde zırhının onu sıkıp hareketsiz bıraktığını ifade ederek, (Buhari, Zekat, 28) cimriliğe yol açan mal hırsının insanı nasıl bir halet-i ruhiye içine soktuğunu anlatmak istemiştir. Kur’an-ı Kerim’de de, hayır sahibi babalarının bıraktığı bahçeyi kimse görme-

27


den, hiçbir fakirin talebine maruz kalmadan erkenden hasad etmek düşüncesiyle yola çıkan fakat, bu niyetlerinden dolayı Allah’tan gelen bir afetle kapkara kesilen bahçelerini tanıyamayan gençlerin pişmanlıkları tasvir edilmiştir. (Kalem, 17-32) Bütün bunlar, her insanda doğal olarak var olan mal-mülk sevgisinin dizginlenemez bir hırsa dönüştüğünde nelere mâl olduğunu gösteren örneklerdir. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan her türlü harcamayı içine alan infak, farz olan zekattan, nafile sadakaya, ailenin geçimini teminden, meşrû amaçla sarf edilen aynî-nakdî, maddî-manevî her türlü yardıma kadar uzanan geniş bir kapsama sahiptir. Mümin imkânları ölçüsünde infakta bulunurken, hem ibadet yapmanın, hem de muhtaçları memnun etmenin manevi haz ve tatminini yaşayacaktır. Bu hazza ulaşmak için mutlaka varlıklı olmak da gerekmemektedir. Zira sevgili Peygamberimiz sadaka vermenin her Müslümana gerekli olduğunu açıklarken, buna gücü yetmeyenlerin sırasıyla, elinin emeğiyle çalışıp kendisine ve başkalarına faydalı olmalarını, mazlum ve mağdurlara yardım etmelerini, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırmalarınr ve nihayet bunların hiçbirini yapamayanların kötülükten uzak durmalarınr, bunun da onlar için bir sadaka olduğunu ifade etmiştir. (BuhârT, Edeb, 34) Sadaka da “infak”ın bir parçasi olduğuna göre, mü’min’in işledigi salih ameller, birbirine sıkı sıkıya baglı bir bütünü oluşturacak, bu da onun sağlam imanının hayata yansıyan canlı bir tezahürü olacaktır.

Sevgili Peygamberimiz sadaka vermenin her Müslümana gerekli olduğunu açıklarken, buna gücü yetmeyenBu fani dünyada insanın sınandığı şeylerden birinin de mal olduğunu lerin sırasıyla, elinin bildiren Cenab-ı Hak, (Enfal, 28) “kendisine inanan kullarının israftan emeğiyle çalışıp kendive cimrilikten uzak durarak, ikisi arasında dengeli bir yol tutanlar olsine ve başkalarına fayduğunu” (Furkan, 67), ancak kâfir ve münafıklann bu sınırlan zorladıkdalı olmalarını, mazlarını belirtmiştir. Çünkü onlar, “Allah bize lütfundan verirse bol bol lum ve mağdurlara yarsadaka vereceğiz” dedikleri halde O’nun nimetlerine nail olunca cimdım etmelerini, iyiliği rilik ederek yüz çevirmişlerdir. (Tevbe, 75-76) Yarattığı kulları en iyi tavsiye edip kötülükten tanıyan yüce Allah, onların bu zaafına çarpıcı bir şekilde şöyle işaret sakındırmalarını ve nietmektedir: “De ki: Eğer, Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olhayet bunların hiçbirini saydınız, o zaman, tükenir korkusuyla sıktıkça sıkardınız. Zaten insan yapamayanların kötüçok cimridir.” (İsrâ, 100) lükten uzak durmalarını, bunun da onlar için “İman ile cimriliğin bir kulun kalbinde asla bir arada olamayacağını” bir sadaka olduğunu (NesâT, Cihad, 8) bildiren Peygamber Efendimiz, Kur’an’ın, müminleifade etmiştir. rin vasıfları arasında saydığı İnfak’ın önündeki en büyük engel olan bu kötü ahlakın, Müslümana yakışmayan bir özellik olduğunu vurgulamak istemiştir. Çünkü cimri, Allah’ın bir emaneti olan malı, kendisine yük yapan insandır. Bu yükü o, hem bu dünyada hem de ahirette taşımak zorunda kalacaktır. Bu dünyada, gözü gibi esirgediği malını koruma endişesiyle ömrünü mahvedecek, öbür âlemde ise kör kuruşun hesabını vermek için ter dökecektir.

28


din din

GÜNEŞ Derleyen: Serhat Önder

Güneşi bir aydınlık, ayı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tesbit eden O’dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır

29 33

(Talak Suresi 3)

G A

üneş, dev bir nükleer reaktördür. Güneş’in içinde sürekli olarak hidrojen atomları helyuma dönüştürülür ve bu işlemler neticesinde ısı ve ışık açığa çıkar. Güneş’teki bu nükleer reaksiyon, insan hayatı için zorunludur. Dünya’ya ulaşan ısı ve ışığın açığa çıkması içinse, dört hidrojenin birleşip bir hidrojene dönüşmesi gerekir. Çekirdeğinde sadece tek bir proton yer alan hidrojen, evrendeki en basit elementtir. Helyumun çekirdeğinde ise, iki proton ve iki nötron bulunur. Güneş’te gerçekleşen işlem, dört hidrojenin birleşmesiyle bir helyum elementinin oluşmasıdır. Bu işlem sırasında çok büyük bir enerji açığa çıkar. Dünya’ya gelen ısı ve ışık enerjisinin neredeyse tamamı, Güneş’in içindeki bu nükleer reaksiyonla oluşmaktadır. Ancak, dört hidrojen atomunun biraraya gelip bir anda helyuma dönüşmesi mümkün değildir. Bunun için, iki aşamalı bir işlem gerçekleşir. Önce iki hidrojen birleşir ve bir proton ve bir nötrona sahip bir “ara


formül” meydana gelir. Bu ara formüle “dötron” adı verilir. Sonra da iki dötronun birleşmesiyle bir helyum çekirdeği oluşur. Acaba güçlü nükleer kuvvet birazcık daha güçlü olsa ne olurdu? O zaman da bir proton ve bir nötrondan oluşan dötron değil, iki protonlu di-proton meydana gelirdi. Ve bu durumda Güneş’in yakıtı aniden çok çok etkili bir yakıt haline gelirdi. Bu öyle bir yakıt olurdu ki, Güneş ve ona benzer diğer tüm yıldızlar, birkaç saniye içinde havaya uçardı. Güneş’in havaya uçması ise, birkaç dakika sonra tüm Dünya’yı ve üzerindeki tüm canlıları alevlere boğar birkaç saniye içinde kömür haline gelirdi. Ama Yüce Yaratıcımız olan Allah’ın rahmeti sayesinde güçlü nükleer kuvvetin gücü, tam olması gereken düzeydedir ve Güneş dengeli bir reaksiyon gerçekleştirir yani “yavaş yavaş” yanar. Tüm bunlar, güçlü nükleer kuvvetin gücünün, tam insan yaşamına imkân verecek biçimde ayarlanmış olduğunu göstermektedir. Eğer bu ayarlamada bir sapma olsaydı, Güneş gibi yıldızlar ya hiç var olmazlar, ya

da oluştukları andan çok kısa bir süre sonra korkunç birer patlamayla yok olurlardı. Allah, Güneş’i insanın yaşamı için özel bir şekilde yaratmıştır ve bunu Kuran’daki “Güneş ve Ay, belli bir hesap iledir”(Rahman Suresi, 5) ayetiyle bizlere bildirmiştir. Tüm evreni yoktan var edip, sonra da onu dilediği biçimde düzenleyen tek güç alemlerin Rabbi olan Allah’tır. Allah, gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratmış sonra da ona belli bir düzen vermiştir. Evrendeki cisimlerin mucizevi dengeler sayesinde kararlı bir şekilde durmaları, Allah’ın yaratışındaki kusursuzluğu gösteren delillerden sadece biridir. Yüce Allah’ın buyurduğu gibi, “Göğün ve yerin O’nun emriyle durması da, O’nun ayetlerindendir.” (Rum Suresi, 25) İnsan hayatının devamlılığı için temel kaynak olan Güneş’te oluşan reaksiyonlarda büyük bir enerji açığa çıkar. Bu enerji, nasıl olur da Güneş’in kendisine zarar vermez? Güneş’te meydana gelen reaksiyonlarda en ufak bir sapma olsaydı, Güneş ve Dünya bundan nasıl etkilenirdi?

30 34


din

Fatiha Suresinin Genel Mesajları Ahmet BAYER / Fürth Din görevlisi

Kur´an’ın bütünüyle ve aynı anda indirilen ilk suresi Fatiha, ‘‘es-Seb´ul-Mesani’’ ‘‘tekrarla nan yedili“dir. Hz.Peygamber tarafından ‘‘namazın olmazsa olmazı“ olarak tanıtılan, Kur´an´ın özü, özeti “Ümmü´l-Kur´an“, Kitabin anası, esası “Esasu´l-Kur´an“, Kur´an´ın başı, önsözü, girişi “Fatihatu´l-Kitab“ olarak da isimlendirilen Fatiha suresinde üç ana konu ele alınmaktadır. Hamd “övgü suresi“, tevhid ilani “manevi hastalıklara ve inançsızlıklara eş-şifa“ve dua. Zaten Kur´an´ın muhtevası da genel hatlarıyla bu konulardan oluşmaktadır. Fazileti hakkında oldukça çok şeyin söylendiği Fatiha suresinin her ayeti, her kelimesi pek çok ayet ve ve sureyle ilgilidir. Hangi kelimesine bakılsa, hangi ayeti incelense konuyla ilgili pek çok ayetle karşılaşılır. Bu hususta; “Mefatihu´l-Gayb“ eserinin yazarı “erRazi“, “Fatiha yedi ayettir; adeta her bir ayeti Kur´an´ın yedide birine denktir.“ değerlendirmesinde bulunmaktadır. (1.ayet) Fatiha, her işe Yüce Allah´ın adıyla başlamanın gerektiğini ortaya koymak üzere Besmele ile başlamaktadır. Besmele, bir işe Allah´ın adını anarak, o işe Allah´ı şahit tutarak ve o işi Allah rızası için yapmakta oluşun bir ifadesidir. Bir işe başlarken niyetin önemi neyse, Besmele´nin önemi de odur. Bediüzzaman Hazretleri „Sözler“adlı eserinde; “Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mübarek kelime İslam nişsani olduğu gibi, bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır. Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet ve ne çok bitmez bir berekettir…. ifadeleriyle natik olan insanoğlunun ötesinde bütün mahlukâtın Allah namına, Rahman namına „Bismillah“ dedigini ortaya koymaktadır.

31

Ayrıca Peygamber(sav) “Besmele ile başlamayan her önemli işin sonu verimsiz olur“ (Ahmet b.Hanbel,2,359) ifadesiyle hayırlı işlerde ancak „Allah´ın adıyla veya Allah´ın adına“ başlanılarak muvaffak olunabileceğini en güzel biçimde ortaya koymuştur. Fatiha suresinin „Besmele“ ile başlaması bize gösteriyor ki; biz dahi ‘‘Bismillah“ demeliyiz. Allah namına almalıyız. Allah namına vermeliyiz. (2-4.ayetler) Bu ayetlerde Fatiha´nın dolayısıyla Kur´an´ın ilk konusu „Hamd“ kavramı işlenmektedir: Hamd Allah´a aittir. Sadece O´ na hamd edilmesi gerekir. Hamde layık varlığın sadece O oldugu beyan edilmekte ve Yüce Allah´ın „Rahman ve Rahim“ gibi bazı sıfatları sayılmaktadır. Dolayısıyla Yüce Allah´ ın rahmetinin kainati çepeçevre kuşattığı ifade edilmektedir. Bu sıfatlarla Yüce Allah´ın alemlerin Rabbi, yöneticisi, sahibi, şekillendiricisi olduğu beyan edilmektedir. Sonra “Din gününün sahibi“ oluşu da ahiret inancını hatırlatarak, bu bilinç ve şuur ile yaşamak üzere bir ders ve istikamet vermektedir. (5.ayet) Bu ayet, surenin ikinci konusunu oluşturan „kulluk ve tevhid ilanı“dır. Kulluk yapılan varlıktan yardım istenir; yardım istemek için de kulluk yapmak gerekir. Dolayısıyla kulluğun da, yardım talebinin de yegâne adresi Yüce Allah´tır. “(Ey Rabbimiz) Yanlız Sana kulluk ederiz ve yanlız Senden yardım dileriz“ ayeti, ben adına, tek kişi için veya ferde yönelik değil biz adına, hepimiz için, toplum menfaatine yönelik isteklerde bulunmayı öğretmektedir. (6-7. ayetler) Surenin bu son ayetleri üçüncü konuyu işler ki; hidayet isteği anlamında „dua“dır. Yüce Allah insanların nasıl bir yol istemesi gerektiğini öğretmektedir. Allah´tan



din yapılacak en önemli isteğin hidayet olması ögretilmekte ve her namazın her rekatında bunu insan bilinciylede buluşturmaktadır. Kur´an´ın sırat-ı müstakim dediği “dosdoğru yol“, sınırlarını ve içeriğini Yüce Allah´ın belirlediği Kur´an´ın yoludur. Sırat-ı müstakime hidayet edilmenin sonucu mahşerde “peygamberlerle, sıddıklarla, hakka şahit olanlarla, özü, sözü ve davranışları bir olan salihler“ le birlikte olmaktır. Kendisine nimet verilenlerle beraber olabilmektir. Nimet verilenlerden olmak için nimeti hak etmek gerekir. Kur´an nimetiyle buluşmak gerekir. Bu da nimet verilen peygamberler ve diğer üç grubun yolunu takip etmekten geçer. Nisa 4/69´da sayılan dört grup, hakkı, hakikati, istikameti ve doğruyu temsil etmektedir; geride kalan “gazaba uğratılmışlar ve sapıklıkta kalanlar“ ise kaybeden herkesi içermektedir. Bunları sadece Yahudi ve Hristiyanlar olarak yorumlamak, ayetin evrensel mesajini daraltmaya neden olur.“ Gazaba uğratılmışlar“ ifadesi, ilk insan neslinden Kıyamet sabahına kadar gelecek olan ve ilahi

33

gazabı hak eden herkestir. Bunlarin içinde elbette inkârcı Yahudiler de vardır. “Sapıklıkta kalanlar“ ifadesi de, benzer şekilde Hakk’a karşı inanç şaşkınlığını tercih eden ve gerçeğin karşısına dikilenlerdir. Elbette bunların içinde bu özellikleri taşıyan Hristiyanlar da vardır. Benzer özelliklerin sahibi olan herkes bu ayetin muhatabıdır. Gazabı hak etmemek ve sapıklıkta kalmamak da insan iradesinin doğru yöne çevrilmesi gereğinin bir sonucudur. Aksi taktirde gazaptan da şaşkınlıktan da kurtulmak imkânsızlaşır. Günde beş vakit namazda en az kırk defa okunan Fatiha´da çizilen bu ilahi rotadan sapmamak ve Kur´an´ın sunduğu, Hz. Peygamber´in de bizzat yaşayarak örnekliğini gösterdiği ilahi rehberlikten kopmamak için Allah´ın ipine, yani Kur´an´a sıkıca sarılmak gerekir. Rabbimiz bizi bu nurlu yolda daim eylesin. NOT: Bu yazı, Mehmet Okuyan, Kısa Surelerin Tefsiri 1 Kitabı´ndan istifade edilerek hazırlanmıştır.


Biz, 40 yıl evvel Nürnberg‘deydik! “Zulme yardımcı olanlar Allah’ın gazabına uğrayacaklardır...”

Biz, bugün de burdayız!

Biz, yarın da burada olacağız!

Tel. 09 11 / 22 38 07 Türk Hava Yolları, SunExpress ve Pegasus yetkili acentesi Frauentorgraben 69 (Plärrer) • 90443 Nürnberg • www.ankara-reisen.de

anoris. 01/13

» Müşterilerimize teşekkür ederiz! 1973‘den bu yana babadan oğula güler yüzlü, güvenilir hizmet. « Olgun Demir


din bizden

Haccın H

ac; “Allah’ın sembollerinden oluşan muhteşem bir ibadet, kendisine yabancılaşan bireyin kimliğini bulup kendisiyle tanışık yaşaması için başlattığı soylu yolculuğun adı, insanı ulvileştiren bir yücelik, insanın içindeki cevheri ortaya çıkaran bir olgu, teslim olanı nifak tohumları ekenden ayıran bir ayıraç, Hac; kısaca bir emir; “Ona bir yol bulabilen insanın haccetmesi Allah’ın insanlar üzerindeki hakkı.” (Ali İmran, 97). İbadetlerin zihin dünyamızdaki izdüşümleri sadece Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmak olmalıdır. Bununla birlikte her ibadetin dünyevi ve uhrevi aleme bakan, ferdi ve ictima-i yönleri vardır. Bir yönüyle bütün ibadetler maddi ve manevi açıdan insanın huzur ve mutluluğunu sağlamak için emredilmiş gibidir ve bu anlamda her ibadet, diğerini tamamlayıcı bir özelliğe sahiptir. Bu yönüyle hac ibadetide aslında bütün ibadetleri kendinde cem eden bir özelliğe sahiptir. Hac ibadetini yapmak zorludur. Bu sebeble hac ve umreye niyet ederken “Allahım, hac (umre) yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve onu benden kabul buyur” diye niyet edilir. Dış görünüşü itibarıyla bakıldığında hacı, evini, memleketini, bazan çocuklarını, eşini terk edip uzun bir yolculuğa çıkmakta, hac boyunca türlü zahmetlere katlanmakta, kolay olmayan bir kısım erkan ve adabı yerine getirmektedir. Bu işin zahiri yönüdür. Bir de işini batıni yönü vardır. Milyonlarca insan her yıl hac ibadeti için kutsal beldelere gitmektedir, ama bunlardan kaçının makbul

23 35

bir ibadet yaptığını ancak Allah bilir. Hac meşakkatlidir, hac zorludur, hac çetindir, külli bir teslimiyetin ifadesidir, İbrahim (as)’ın biricik evladıyla, Hacer validemizin kimsesizlik, yoksulluk ve yoksunlukla, İsmail (as)’ın canı ile imtihan edildiği bir yerdir o beldeler fakat karşılığı, ecri ve mükafatı da çok yücedir. “Hacı” olabilmek zordur, ancak bundan daha zor olanı, elde edilen yada toplumun layık gördüğü o vasfı en güzel şekilde taşıyabilmek, “Hacı” kalabilmek ve “Hacı” olarak ölebilmektir. Bu ise haccın ruhunu hayatımıza taşıyabilmek ve bir ömür boyu bu ruhla yaşayabilmekle mümkün olacaktır. Haccın bireysel, toplumsal ve evrensel bir çok faydaları vardır. Hac ruhi bir olgunlaşmadır: Mümin hac münasebetiyle olgunlaşır, Allah ile olan ilişkilerini yeniden dizayn eder, gönlünde Allah’a, Rasulullah’a, tüm canlılara karşı muhabbeti artar, dini heyecanı artar, duygular incelir, günahlardan kaçınır, kirlerden arınır, tertemiz bir müslüman olarak döner, ibadetlerinin ve ziyaret yerlerinin hatıralarını daima zihninin ve gönlünün diri ve coşkun olarak devam etmesini sağlar. Hac bir eğitim ve kültürleşme olayıdır: Hac vesilesiyle müslümanın ufku açılır. Etrafındaki dünyayı tanır. Müslüman kardeşlerini görerek, konuşarak onlarla tanışır, bilgi alış-verişinde bulunur. Zor ve meşakkatli bir


.

İzdüşümleri ibadetle birçok hallere hazırlıklı hale gelir, lüks ve konforun rehaveti üzerlerden atılır. Hac İslam kardeşliğinin evrensel anlamda sergilendiği bir ibadettir: Dünyanın her tarafından, değişik renkte, değişik lisanda, değişik kültür ve anlayışta insanların aynı amaç ve hedefler için bir araya gelmeleri; kardeşliğin, sevginin ve birliğin en canlı ifadesidir. Zengin-fakir, siyahbeyaz, lisan ayırımı olmadan aynı mütevazi kıyafetler içerisinde, aynı mekan ve şartlarda insanların bir araya gelebilmeleri ancak hac sayesinde olabilmektedir. Herkes mahşerdeki gibi kabirlerinden çıkacakları şekilde bir görüntü sergilemektedir. Hacda hiç kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Hac tevhidin en canlı ifadesidir: Duygu ve düşüncelerde birlik, amellerde birlik, aynı dine mensup olmak, bir tek olan Rabb-ül-alemin olan Allah’a yönelmek, aynı peygambere tabi olmak, aynı Kabe’yi tavaf etmek, aynı kitabı okumak... Yol bir, yön bir, hedef bir. Hac bütünüyle “birlik gösterisi, tefrika değil tevhid”, ayrılık değil, aynılık göstergesi ve ifadesidir. Hac insana hayatın gayesini hatırlatır: Hac geçmişe yapılan bir yolculuktur, ama aynı zamanda geleceği hazırlamaktır. Hac, bir taraftan Allah’a iman ve diğer inanç esaslarını pekiştirdiği gibi, diğer taraftan da Müslümanlara takvayı, sabrı, sevgi ve saygıyı, kardeşliği, fedakarlığı, cömertliği, yardımlaşmayı, paylaşmayı vb. ahlaki erdemlilikleri kazanma ve yaşama imkanı sunar.

Hac dünya müslümanlarının yıllık kongresidir. Bu kongreyi düzenleyen ise bizzat Cenab-ı Hakk’ın kendisidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) herkesi ilgilendiren önemli kararları hac vesilesiyle ilan etmiş ve ettirmiştir. Hac aynı zamanda ticaretin artmasına ve gelişmesine zemin hazırlar: Hac vesilesiyle müslümanlar arasında geniş çapta ticari temaslar yapılır. Haccın asıl maksadı Allah’ın rızasını kazanmak ise de, bu maksadı gölgelemeyecek şekilde dünyevi kazançlar elde etmeye bir engel yoktur. Hac insanda eşitlik düşüncesinin gelişmesine katkı sağlar: Tüm hacı adaylarının renk, ırk ve meslek ayırımı gözetmeden bembeyaz ve aynı tip ihram içinde bulunmaları eşitlik fikrinin yerleşmesine yardımcı olur. “İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittirler...” hadisinin tecellisi o mekanlar. Elbette insanların ve toplumların “Hac” ile kazanımları bunlarla sınırlı değildir. Bu maddelerin artırılması imkan dahilindedir. Ancak şuda bir gerçektir ki, birçok ibadet ve taatlarımızda ki eksiklik hac ibadetimize de aksetmiş, yapılması gereken, gerçekleştirilmesi gereken faaliyet ve organizasyonlar eksik kalmıştır. İsmail ÜNAL DİTİB Erlangen Din Görevlisi

24 36


din

Nasıl Bir Dünya İstiyorsan Öyle Ol! Ahmet KARABACAK / Hersbruck Din Görevlisi İnsan yaşamış olduğu dünyada sevgi, barış, huzur, mutluluk ve iyilik olsun ister. Bu tabii olarak insanın fıtratında da var olan bir istemdir. İnsanın fıtratında olan bu istemleri açığa çıkarması, kendisini işlemeside insandan beklenilen durumdur. Bizler ‘’Rabbimiz bizlere dünyada ve ahirette iyilik, huzur, barış güzellikler ver’(Bakara 201) derkende fıtratımızda var olanı istemiş oluruz. Olmasını istediğimiz fıtratımızda da var olan bu güzellikler için ne kadar çaba sarfediyoruz? Bizi biz yapan da bu çabalarımız değil mi? Bir adam oğlu ile dağda yürüyüş yapıyordu. Çocuğun ayağı takılarak düştü. ‘’Ah’’ diye bağırdı. Bir dağın tepesinden ‘’Ah’’ diye ses duyuldu. Çocuk merakla kim var orada dedi.’’ Kim var orada’’ diye ses geldi. Çocuk ne diyorsa aynısını söylüyordu. Bu şaşkınlık içerisinde

babasına baktı. Babası olup bitenlerin açıklamasını yaptı. Bu ‘’yankı’’ dır evladım.Yankı nedir baba? Aslında bu hayattır. Hayat daima senin ona verdiğini sana geri verir. Ne görmek istiyorsak onu sunmalıyız. Sevgi bekli yorsak sevgi, şefkat bekliyorsak şefkat, huzur bekliyorsak huzur. Ne bulmak, ne ile karşılaşmak istiyorsak hayatımıza onuda katmalıyız. Kendi kimlik ve kişiliğimizi ortaya koyma, kendi tarimizi ve kültürümüzü aktarma ve gösterme adına da, varlığımızı farkattirme açısından da olması gereken budur. Yoksa sesimiz kötü yankılanır. Bizim nevi şahsımız içerisinde taşıdıgımız değerler (inanç, kültür, tarih, medeniyet) hedefinde yapması gereken etkiyi yapmaz.


Güzel bir sözü, kökü(yerde)sabit,dalları gökte olangüzel bir ağaca benzetti (İbrahim24). Ağaç ile meyve arasındaki ilişki özel bir ilişkidir. Birbirinden bağımsız değildir. Her insanın bir ağaç olduğunu düşünürsek meyvelerine göre değer kazandığını fark ederiz. Babanın çocuğuna verdiği cevapdaki hayattır ifadesine, hayat nedir? Hayatta işte bu meyvalardır diyebiliriz. Yaşadığımız dünyada inancın ve güvenin adresi biz olmak durumundayız. Nasıl ki teknoloji üretiliyor ve paylaşılıyorsa, değerlerde üretilmekte ve paylaşılmaktadır. Bizler müslüman olarak değer üretemiyorsak patenti başkalarına ait olan değerleri bir zaman sonra üzerimizde sırtarmış bir halde görünür olacaktır. Değerlerimize sahip çıkar ve kaynaklaırmızdan beslenerek yeni değerler üretirsek yaşamış olduğumuz dünyanın

da gideceğimiz dünyanında bize ait olduğunu, bunun tersi durumda da tersi olacağı yadsınamaz. Şunu unutmayalım bizim ürettiğimiz herhangi bir eylemin iki meyvası vardır. Birisi dünyada iyiliklerin iyilikler doğurması, diğeri de ahirette güzelliklerle buluşturmasıdır. Biz her iki meyvayada talibiz. Hedefimiz büyük olunca çalışmamızda büyük olmalıdır. Yaşamı güzelleştirecek, hayatı kolaylaştıracak ve geleceğe umut ve huzur içerisinde bakmanın yolu güzel sözler ve güzel işlerdir. Hadi kolay gelsin!

38


bizden

cemaatle namaz Mehmet Ali SARI / Röthenbach a.d. Pegnitz Din Görevlisi

Ebû Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Bir kimsenin câmide cemaatle kıldığı namaz, işyerinde ve evinde kıldığı namazdan yirmi küsur derece daha sevaptır. Şöyle ki bir kişi güzelce abdest alır, sonra başka hiçbir maksatla değil, sadece namaz kılmak üzere câmiye gelirse, câmiye girinceye kadar attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir ve bir günahı bağışlanır. Câmiye girince de, namaz kılmak için orada durduğu sürece, tıpkı namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Biriniz namaz kıldığı yerden ayrılmadığı, kimseye eziyet etmediği ve abdestini bozmadığı müddetçe melekler: Allahım! Ona merhamet et! Allahım! Onu bağışla! Allahım! Onun tövbesini kabul et! diye ona dua ederler.”

Buhârî, Salât 87, Ezân 30, Büyû` 49; Müslim, Tahâret 12, Mesâcid 272. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 48; İbni Mâce, Tahâret 6, Mesâcid 14

Dinimiz birlik ve beraberliği vazgeçilmez görmüş, bunu sağlayacak hususlardan biri olan cemaatle namaz kılmaya büyük önem vermiştir. Bu sebeple evde ve işyerinde yanlız başına kılınan namaza nisbetle câmide diğer mü’minlerle birlikte kılınan namazı çok daha üstün görmüştür. Burada zikredildiği gibi cemaatle kılınan namaza, tek başına kılınan namazdan yirmi küsur, bazı rivayetlerde

39

yirmi beş, hatta yirmi yedi misli sevap verilmesinin sebebi de budur. Evde ve işyerinde cemaatle kılınan namaz, câmide cemaatle kılınan namaz gibi değerli olmamakla beraber, tek başına kılınan namazdan elbette daha sevaptır. Hadîs-i şerîfimizde, namaz kılmak üzere câmiye gidecek kimsenin önce güzelce abdest alması istenmektedir. Güzelce abdest almak ifadesiyle, abdest organlarının iyice yıkanması, abdestin sünnetlerine ve âdâbına uyulması kastedilmektedir. Sonra da o kimsenin bir başka iş için değil, sadece cemaatle namaz kılmak için yola çıkması gerekmektedir. Yani ihlâs ve niyeti tam olmalıdır. Evin câmiye uzak olması, câmiye girinceye kadar atılan her adım sebebiyle bir derece yükseltilmek ve bir günahı bağışlanmak imkânı verir. Resûl-i Ekrem Efendimiz bu konuya şöyle açıklık getirmektedir: “Namaz sebebiyle en çok sevap elde edenler, cemaate en uzak yerlerden yürüyerek gelenlerdir” (Buhârî, Ezân 31). Cemaatle kılınacak namazı beklemenin de ayrı bir sevabı vardır. İster câmide, ister bir başka yerde namaz vaktinin gelmesini bekleyen kimse, ibadet hâlindedir. Câmide bekleyenlerin kârı, hem ibadet ediyormuş gibi


sevap kazanmak, hem de meleklerin duasını almaktır. Yalnız bu esnada bir inceliğe uymak gerekmektedir ki, o da kimseye eziyet etmemek ve abdestini bozmamaktır. Eziyetten maksat dedikodu yapmamak, eliyle ve diliyle birilerini incitmemektir. Rûhânî birer varlık olan melekler, mescidde abdestsiz durulmasından rahatsız olurlar. İşte bu sebeple mescidde namazı beklerken abdestini bozmamak şartı ileri sürülmüştür. Mânevî bir huzur içinde kılınan namazın bir diğer karşılığı ise meleklerin duasını kazanmaktır. Dua eden bu melekler bizi koruyup gözeten hafaza melekleri olduğu gibi başka nevi melekler de olabilir. Meleklerin salâtı demek, onların mü’mine istiğfar etmesi, yani günahlarının affını dilemesi demektir. Şu halde melekler, namaz kılan kimseye hem istiğfâr hem de dua ederler. Allah Teâlâ’nın meleklerin dua ve niyazlarını kabul ederek kulunu mağfiret etmesi demek, onun günahlarını bağışlaması demek-

tir; kuluna rahmet etmesi ise ona bol bol ihsanda bulunması demektir. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Her işte olduğu gibi, namaz kılarken ve cemaatle namaza giderken ihlâslı olmak, sadece Allah rızâsını düşünmek gerekir. 2. Cemaatle kılınan namaz, yalnız başına kılınan namazdan 27 derece daha faziletlidir. 3. Cemaatle namaz kılmak üzere mescide gitmek ve orada namaz vaktini beklemek, insana büyük sevaplar kazandırır. 4. Mescidde abdestsiz durmak melekleri incittiği için, böyle yapanlar meleklerin duasından mahrum olurlar. 5. Mescitte veya başka bir yerde namaz vaktinin girmesini beklemek sevaptır. 6. Usûlüne uyarak abdest alanlar, büyük sevap kazanırlar. Alıntı: Riyâzus-Sâlihîn

40


Yıldızların Nuru

mesneviden öğütler

Yıldızların nuru olan Şah Hüsameddin, beşinci cildin başlamasını istiyor. Ey Allah ışığı cömert Hüsameddin, beşeri bulantılardan durulanların üstatlarına üstatsın sen. Halk perde ardında olamasaydı, halkın gözleri açık olsaydı ve havsalalar dar ve zayıf bulunmasaydı. Seni övmeye manevi bir tarzda girişir, bu sözlerden başka sözler söyleyecek bir dudak çardım. Fakat doğan kuşunun lokmasını yont kuşu yutamaz. Çaresi, suyla yağı birbirine katmaktan ibaret. Seni bu zindan altminde yaşayanlara övmek lüzumsuzdur. Senin vasfını ancak ruhanilerin topluluğunda söyleyebilirim. Alem ehline seni anlatmak zararlıdır. Seni aşk sırrı gibi gizlemekteyim. Övmek tarif etmek perdeyi yırtmaktır. Halbuki güneşin anlatılmaya da ihtiyacı yok, tarife de. Güneşi öven kendini över, iki gözüm de aydındır, çapaklı değil, ağrımıyor demek ister. Alemdeki güneşi yermek, iki gözüm de kör, karanlık ve çipil diye kendini yermektir. Alemde muradına ermiş güneşe haset eden kişiyi bağışla sen. Bir adam güneşi örtebilir, gözlerden gizleyebilir mi? Onun tazeliğini pörsütür onu soldurabilir mi? Yahut haddi sonu olmayan nurunu eksiltebilir mi? Yahut da onu mertebesinden indirebilir mi? Ululara haset edene o haset ebedi bir ölümdür. Senin kadrin rütbense akılların anlayacağı dereceyi çoktan geçti. Akıl, seni anlatmada şaşırdı, aciz kaldı. Gerçi bu akıl, anlatmada aciz oldu ama yine de acizcesine anlatması gerek. Çünkü hepsi anlaşılmayan bir şey bilin ki atılıvermez. Bulutunun tufanını içemezsen su içmeyi nasıl terk edersin? Sırrı atıp ortaya koyamazsan kabuklarını anlat, onunla anlayışları tazele! Sözler sana göre kabuklardan ibarettir ama başka anlayışlara göre tamamı ile içtir. Gök arşa göre aşağıdadır ama bu bir yığın toprağa göre pek yücedir. Seni kaybettiklerinden, fırsatı kaçırdıklarından dolayı hasrete düşmeden ben onlara seni öveyim de yol bulsunlar. Sen Allah nurusun. Canı, Allah’ya kuvvetle çeker durursun. Halksa vehim ve şüphe karanlıklarındadır. Bu güzelim nurun, şu gözsüzlere sürme çekmesi için şart, o nuru ululamaktır. Delik kulaklı istidat sahibi, nuru bulur. Çünkü o fare gibi karanlığa aşık değildir. Geceleri dönüp dolaşan çipiller, nasıl olur da iman meşalesini tavaf edebilirler? Müşkül ve ince nükteler din nuruna ulaşmamış, karanlıkta kalmış kişilere, tabii bağdır. Böyle adam kendi hünerini örmek, bezemek için güneşe göz açamaz. Hurma gibi göklere dal budak salamaz da köstebek gibi yeri delik deşik eder. Insan için, iç sıkıcı dört şey vardır; bu dört şey aklın çarmıhı kesilmiştir.

41


kalİte ve tat’ın öz adresİ


aile

Evliliğe Psikolojik Olarak Hazırlanmak Dr. Mustafa Koç

Evlilik, çiftlerin evlilikteki kişilik ve hayat felsefelerinin birbiriyle uyuşmasına bağlıdır. Örneğin; evliliğe ve aileye önem veren kişiliğe sahip biriyle evlenmek, evlilik doyum düzeyini arttıran önemli bir faktördür. Dolayısıyla evlenecek çiftlerin evliliğe ilişkin oluşturdukları hedef piramitlerinin en zirvesinde, soyut hedefler yer almalıdır. Bunun yanı sıra maddî hedeflerin ise ikinci veya üçüncü planda yer alması daha yerinde bir karar olabilir. Evvela, evlenecek çiftlerin, evlilikten beklentileri bağlamında ideallerinin ne olduğu mutlaka dikkate alınması gereken önemli bir konu olmalıdır. Bazı psikologlar, insan hayatında geleceğe ilişkin ortak bir hayat projesi olan evlilik için aşık olmanın yeterli olduğunu savunurken; bazıları da aslında mutlu evliliklerin sırrının eşle iyi bir iletişimde bulunmak olduğunu savunmaktadırlar. Bu bağlamda hemen herkes evlilik düşünen çiftlere tecrübelerine göre çeşitli önerilerde bulunmaktadır. Bir profesyonel gözüyle bakıldığında yapılan bu önerilerin ne tam doğru, ne de tam yanlış olduğu söylenebilir. Konuyla ilgili olarak son on yıl içerisinde yapılan araştırmalar, evliliklerin % 50’sinin ilk beş yıl içerisinde bittiğini; ilk bir yılda biten evliliklerin ise giderek arttığını göstermektedir. O hâlde evliliğe psikolojik olarak hazırlanma bağlamında, “Bir evliliğin başarılı olup olamayacağını belirleyen faktörler neler olabilir?” sorusu her geçen gün biraz daha önem kazanmaktadır. Genellikle evliliğe psikolojik olarak hazırlan-

43

manın temelinde, öncelikle “aşık olma”nın gerekliliği düşünülür. Aslında “aşık olma” sevgi duygsuna eşdeğer değildir veya en azından sevginin dışavurumu olmadığı bilinmelidir. “Doyurucu bir evliliği belirleyen faktörler nelerdir?” Evlilik üzerine çalışma yapan psikologlar, bir evliliğin gelecekte nasıl olacağını belirleyen pek çok faktör olduğunu söylerler. Söz konusu bu faktörler, özetle “evlilik üçgeni” olarak adlandırılan bir model çerçevesinde incelenebilir. Bu modeldeki üç ana boyuttan birisi; çiftlerin bireysel özellikleridir. Evliliğe psikolojik olarak hazırlanma bağlamında bireylerin kişilik özellikleri, sağlıklı bir duygusal hayata sahip olup olmadıkları, değerleri, inançları ve tavırları önemlidir. Dolayısıyla olumlu faktörlerden, esneklik ve kendine saygı ile olumsuz faktörlerden depresif ruhsal durum ve dürtüleriyle hareket etme gibi durumlar, bu bireysel özelliklerden sadece birkaçıdır. Evlilik kararı almak, bireyin hem kendisini hem de evleneceği kişiyi tanımasını gerektiren karmaşık bir süreçtir. Dolayısıyla “Ben kiminle evleniyorum, onunla anlaşabilecek miyim?” şeklindeki sorulara bireyin vereceği cevaplar, önce kendini tanımasına bağlıdır. Evlenecek çiftler, genellikle karşı tarafın nasıl biri olduğu üzerinde dururlar. Ancak kendilerini analiz etmedikleri için eş adayıyla anlaşıp anlaşamayacaklarının cevabını sağlıklı olarak çoğu kez veremezler. Dolayısıyla bireyin kendini tanıması, hiyerarşik açıdan evleneceği kişiyi tanımasından önce gelen


bir yaşamsal sıralama içerisinde değerlendirilmelidir. Kendini tanıma, yani ‘benlik farkındalığı’ olgusu, kişinin kendisini analiz etmesi ve aile ortamında, meslek hayatında nasıl biri olduğunu tanımlamasıdır. Bunları yapmak ise, beyindeki korku, nefret ve öfke gibi duygusal kalıpların tanınmasıyla mümkündür. Zira duygusal kalıpların tanınması bireyin güçlü, zayıf ve öne çıkan duygularının farkına varmasını sağlayarak onda sağlıklı bir benlik bilinci oluşmasına yardımcı olur. Yukarıda sözü edilen evlilik üçgeni modelindeki boyutlardan ikincisi de evlenecek olan çiftlerin psiko-sosyal özellikleridir. Dolayısıyla çiftler arası iletişim ve çatışma, problem çözme becerileri, çiftlerin ne kadar zamandır tanıştıkları ve birbirlerini ne kadar iyi tanıdıkları, ortak değerlere ve hedeflere sahip olma düzeyleri gibi olumlu faktörlerin yanı sıra; evlilik öncesinde beraber yaşama gibi olumsuz faktörler, bu kapsamda değerlen-

dirilebilir. Evlilik üçgeni modelindeki üçüncü boyut ise; çiftlerin ve ilişkinin içinde bulunduğu sosyokültürel şartlardır. Bu bağlamda önceki evlilikleri, eğer varsa bu evlilikten olan çocukları, bireylerin kendi anne-babalarının evlilik kaliteleri, ailelerindeki iletişim kalitesi, evlenme yaşı, annebabaların veya arkadaşların evliliğe onay verip vermemeleri gibi, çiftlerin aile geçmişlerinin özellikleri de önem arz eder. Buraya kadar aktarılanlardan hareketle evliliğe psikolojik olarak hazırlanma kapsamında ilk adım olarak, yukarıda belirtilen faktörleri anlamak ve incelemek çok önemlidir. İkinci adım ise, bu faktörleri çiftlerin kendileri ve ilişkileri açısından değerlendirmeleridir. Bunu değerlendirmenin en etkili ve en kolay yolu ise, profesyonel danışmanlık eşliğinde çeşitli evlilik öncesi değerlendirme envanterlerini doldurmak ve sonuçları evlenilecek kişiyle beraber analiz etmektir.

44


atamıza dair

Mustafa Kemal Atatürk*

M

ustafa Kemal Atatürk, 1881 y›l›nda Selânik’te Kocakas›m Mahallesi, Islâhhâne Caddesi’ndeki üç katl› pembe bir evde do¤du. Babas› Ali R›za Efendi, annesi Zübeyde Han›m’d›r. Baba taraf›ndan dedesi Haf›z Ahmet Efendi XIVXV. yüzy›llarda Konya ve Ayd›n’dan Makedonya’ya yerlefltirilmifl Kocac›k Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Han›m ise Selânik yak›nlar›ndaki Langaza kasabas›na yerleflmifl eski bir Türk ailesinin k›z›d›r. Milis subayl›¤›, evkaf katipli¤i ve kereste ticareti yapan Ali R›za Efendi, 1871 y›l›nda Zübeyde Han›m’la evlendi. Mustafa’n›n befl kardeflinden dördü küçük yafllarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 y›l›na de¤in yaflad›. Mustafa’n›n mutlu bir ailesi vard›. Karfl›l›kl› sevgi ve sayg› içerisinde yafl›yorlard›. Bu uyumlu ve mutlu aile yap›s›n›n onun kiflili¤ini oluflturmas›nda olumlu etkileri olmufltur.

(1881-1938)

Küçük Mustafa ö¤renim ça¤›na gelince Haf›z Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde ö¤renime bafllad›, sonra babas›n›n iste¤iyle fiemsi Efendi Mektebi’ne geçti. Bu s›rada babas›n› kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftli¤i’nde day›s›n›n yan›nda kald›ktan sonra Selânik’e dönüp okulunu bitirdi. Çanakkale Savafllar›nda yaklafl›k 253.000 flehit veren Türk ulusu, onurunu ‹tilaf Devletlerine karfl› korumas›n› bilmifltir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderinin de¤iflmesinde etkili olmufltur.

* Veli DE⁄‹RMENC‹, Diyanet Çocuk Dergisi, Say›: 268 (Kas›m 2002), s. 3 (Geniflletilerek al›nm›flt›r).

doğumunun

125. yılı anısına

45

atatürk

13


Avrupaʻnın her yerine

BAYİLİK verilecektir

Damak tadı... Sadi Gök Lebensmittel Schäftlarnstraße 10 81371 München Tel.: +49.89.72 06 98 24


Bi r g ram nük te , bi r k i lo acıy a b e drde Baldxtierr).

İk i tür in s a n d a im a açtır. Bir i bil im i a ray a n, diğe r i de p a rayı.

Kötü l i r. i b a n k a z a üs tün Am a e z . ge le m oux)

Akıllı ki mse ni n lis anı ka lbin de di r. Düşüne re k söyle r.

(R icha

(Jo s e

(C at Steven s)

(Hz . Al i ra .)

ph R

Ya lnız ve ri le ne ba km a; ve re ne de ba k (Se nec a)

Ço c u k lar u yu u yu y i h t i y a büyü a yar l a r u r, yu y u yu a y (Tür a ö k at l a söz ür. ü)


to mbi yol arkadaäim

L

LA

HE

L

LA

HA

Mini Salami Äxmdx seqkxn Marketlerde a nk bik ka m to

k

bi

m

to

TAMTÜRK, Arnold-Dehnen-Str. 39* 47138 Duisburg Tel.: 0203 / 417 98 30 * Fax.: 0203 / 417 98 47


gĂźncel

Federal Meclis’deki Milletvekillerimiz ve Beklentiler

49


Türkiye kökenli seçmenin önemini fark eden partiler, seçimlerde Türk göçmenlerin oylarını kazanmak için bundan önceki seçimlere kıyasla çok daha yoğun çaba gösterdi. Seçime katılan toplam 34 partinin Türkiye kökenlilerin oylarını kazanabilme yolunda en önemli silahları Türk isimli adaylardı. Partiler Federal Meclis’teki 598 sandalye için toplam 4 bin 451 aday arasında 81 göçmen kökenli aday gösterdi. Bundestag için aday gösterilen Türkiye kökenli siyasetçi sayısı ise 60 civarında. Bunlardan en az altısının Federal seçimlerde seçilme şansının çok yüksek olduğundan yola çıkıldı. 2009’da yapılan son seçimde dört Türk kökenli milletvekili adayı Federal Meclis’e girmeyi başarmıştı. Bu kez en çok Türkiye kökenli aday gösteren partiler Yeşiller ve Sol Parti. İki partinin Türkiye kökenli 11’er adayı bulunuyor, Sosyal Demokrat SPD’nin sekiz adayı, Başbakan Merkel’in CDU’sunun 2, liberal FDP’nin ise bir adayı vardı. Müslümanların kurduğu Yenilik ve Adalet için İttifak (BIG) adlı parti de altı adayla seçimlere girdi. Diğer adaylar ise meclise girme şansı bulunmayan küçük partilerden yada bağımsız olarak katılanlardı. Türkiye kökenli seçmenlerin siyasi tercihleri konusunda son aylarda yapılan kamuoyu araştırmalarına göre ise tercihlerin yüzde 50 oranında Sosyal Demokrat Parti’den (SPD) yana olduğu dikkatleri çekti.

Türkiye’nin AB üyeliğine karşı tavrıyla bilinen CDU Türkiye kökenli seçmenler nezdinde çok popüler bir parti değil, oy oranıysa Türkiye kökenli seçmenlerde %10 civarındaydı. Yeşiller’in Tükiye kökenli seçmenlerde oy oranı anketlere göre yüzde 21 civarındaydı. Sol Parti’nin ve Hür Demokrat Parti’nin (FDP) Türk göçmenlerden alabileceği oylar ise %5 civarındaydı. Bu arada çeşitli siyasi görüşleri temsil eden 40’a yakın Türk sivil toplum kuruluşu, seçim öncesinde bir araya gelerek ‘Sandığa Git – Seçime Katıl’ girişimini başlattı. Oluşum Türkiye kökenli seçmenlere sandığa gitme çağrısında bulundu. Son federal meclis seçimlerinde Türk göçmenlerin yüzde 30’unun seçimlere katıldığı söylenmişti. Bu oran Alman seçmen arasında ise yüzde 81,5 olmuştu. Genel seçimlerde Federal Meclis’e Türk kökenli 11 aday girmeyi başardı. Cemile Giousouf Hrıstiyan Demokrat Birlik Partisi’nden federal düzeyde meclise giren ilk Müslüman milletvekili olma özelliğini taşırken Sosyal Demokrat Parti’den ise beklendiği gibi Genel Başkan Yardımcısı Aydan Özoğuz ikinci kez milletvekili seçildi. Özoğuz’un yanı sıra Metin Hakverdi, Gülistan Yüksel, Cansel Kızıltepe ve Mahmut Özdemir de meclise giren isimler arasında.

50


güncel Yeşiller’ partisi eş başkanı Cem Özdemir’in yanı sıra Ekin Deligöz ve Özcan Mutlu da meclise giren isimler arasındaydı. Sol Parti’dense iki dönemdir milletvekili olan Sevim Dağdelen’in yanı sıra Berlin’den Azize Tank da milletvekili seçilmeyi başardı. Beklentiler Çifte vatandaşlığın tanınması, ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele, işsizlik gibi konular, Almanya’da yaşayan Türkler’in temel sorunları arasında ön sıralarda yer alıyor. Federal Parlamento’ya giren Türk kökenli milletvekilleri ve bazı Türkler yeni oluşacak siyasi oluşumdan beklentilerini bu yönde dile getirdi. Türk sivil toplum kuruluşları ve seçim inisiyatifleri, Birlik Partileri (CDU/CSU) ile koalisyon görüşmelerine yeşil ışık yakan SPD’ye çifte vatandaşlık sözünü hatırlattı. Sarrazin ve Buschkowsky ile SPD’nin Türk seçmenin gözünde güven kaybettiğine dikkat çeken STK temsilcileri, partinin bu güveni ancak çifte vatandaşlığı hayata geçirerek kazanabileceğini duyurdu. 22 Eylül genel seçimleri öncesi Türk seçmeni

51

sandığa teşvik eden sivil toplum kuruluşları (STK) ve seçim inisiyatifleri Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) çifte vatandaşlık sözünü hatırlattı. Türk seçmenin nabzını tutan STK’lar ve seçim inisiyatifleri seçim öncesi çifte vatandaşlığı parti programına alan SPD’nin bu konuyu koalisyon için şart koşması gerektiği konusunda hemfikir. Çifte vatandaşlığı getiren partinin Türk seçmenin gözünde tarihe geçeceğini söyleyen STK’lar, SPD koalisyonda çifte vatandaşlığı sağladığı takdirde, Sarrazin ve Buschkowsky ile kaybettiği güveni yeniden kazanabileceğini öngörüyor. Türk STK’lar, SPD’nin bu vaadini unuttuğu takdirde Türk toplumunun karşısına çıkmaya yüzünün olmayacağı uyarısında bulunuyor. Seçim öncesi 13 Türk medya kuruluşu ve 40’a yakın STK’nın katılımıyla kurulan Sandığa Git Seçim İnisiyatifi’nin sözcüsü Dr. Yaşar Bilgin, “Türklerin en büyük talebi çifte vatandaşlık, ikincisi ise Türkiye’nin AB’ye girmesi” dedi. Almanya’da 18 yaş altındakilerin üçte birinin göçmen ailelere mensup olduğunu, büyükşehirlerde bunun yüzde 50’ye kadar ulaştığını hatırlatan Dr. Bilgin, “Opsiyon modeli sorununu çözen, çifte vatandaşlığı getiren parti gelecekte onların oyunu


alacaktır diyebiliriz.” dedi.

olacağına inanıyorum” dedi.

Opsiyon modelinin sorunlu olup nihayetinde kalkacağına inandığını belirten Dr. Bilgin, SPD’nin CDU lideri Başbakan Merkel’den gol yiyebileceğine de dikkat çekti. Zaman’a konuşan inisiyatif sözcüsü, “Bayan Merkel çok pragmatik bir insan. Nükleer santrallerinde olduğu gibi bir manevra ile bu kozu alabilir. Bu opsiyon modelini kaldırırsam gelecekte daha iyi oy alabilirim diyebilir.” dedi.

KRV Eyalet Uyum Meclisi Başkanı Tayfun Keltek de çifte vatandaşlığın koalisyon şartı yapılması için Gabriel ve SPD’nin Türk vekillerine mektup yazacağını duyurdu. SPD’nin Sarrazin ve Buschkowsky ile kaybettiği güveni bu şekilde kazanabileceğine dikkat çeken Keltek, Türk vekillerin de parti içinden çifte vatandaşlık için baskı yapması gerektiğinin altını çizdi.

SPD’nin Türk kolu Sosyal Demokrat Halk Dernekleri Federasyonu (HDF) KRV Başkanı Erdal Tekin ise, “SPD Türkler karşısında güven tazelemenin de ötesinde bu insanların demokratik hakkı olan çifte vatandaşlığı güvence altına almalı” dedi. HDF’nin çifte vatandaşlık için SPD yönetimi nezdinde girişim başlatacağını duyuran Tekin şöyle konuştu: “İlk kez size açıklıyorum: Sayın Gabriel’e mektup yazacağız. Olası bir koalisyonda bu hakların güvence altına alıp alamayacağının net bir cevabını soracağız. SPD seçim programına koyduğu bu maddelerden taviz verirse sosyal demokrasinin değerlerine de ters düşmüş olur. Yerine getirirse ise Türk seçmenler nezdinde itibarının daha da yüksek

Berlin Türk Cemaati (TGB) Başkanı ve Berlin Seçim İnsitayifi sözcüsü Bekir Yılmaz ise, SPD’nın seçimler öncesi sık sık çifte vatandaşlık sözü verdiğini hatırlatarak, “SPD’nin Türklere verdiği bu sözü yerine getirmesi artık boynun borcudur. Bunu yapmazsa zaten SPD’nin bir daha Türk toplumunun karşısına çıkmaya yüzü olmaz” dedi. Akademisyenler İnisiyatifi DEIN Köln Başkanı İbrahim Küçükyıldız da SPD’nin Türk seçmenin güvenini kaybetmeye başladığını hatırlatarak, güvenin tekrar kazanılması için koalisyon görüşmelerinde bu konunun şart koşulması gerektiği yönündeki görüşe destek verdi. Küçükyıldız, “SPD veya CDU, kim çifte vatandaşlığı mümkün kılarsa Türk seç-

52


güncel menin gözünde tarihe geçer” dedi. Genel seçimlerde oy kullanan vatandaşlarımızda beklentilerini dile geitrdilerer. Bu görüşlerden bazıları şöyle: Ahmet Beyazkaya: Şimdiye kadar seçimlerde söylenenler pratikte hayat bulmadı. Madem belli talepler ve vaatlerle geldiler, beklentimiz bunların seçimlerden sonra yerine getirilmesi. O taleplerin hayat bulması insanların politikaya güven duymasını da beraberinde getirecektir. Göçmen kökenliler olarak bizler Almanya’da hayatın pek çok alanında dışlanmış durumdayız. İş alanında, ev bulma konularında, hukuksal alanlarda ve buna benzer alanlarda göçmenler dışlanıyor ki bu dışlanmaların bitmesi konusunda bir beklentimiz var. Mehmet Özcan: Aşırı sağcı partilerin Almanya’da yasaklanıp ağır cezalar verilmesini istiyorum. Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını ve yeni yaptırımlar getirilmesini istiyorum. Çifte vaandaşlık konusuna bir çözüm bulunup mağdur olan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesini talep ediyoruz. Türkiye’den evlilik yoluyla gelen vatandaşlarımıza karşı uygulanan çifte standart ortadan kaldırılmalı. Yine Türkiye’den gelecek misafirlere vize konusunda kolaylık sağlanmasını Alman hükümetinden bekliyoruz. Ahmet Bozkurt: Bizim beklentilerimiz öncelikle Hartz IV ‘ün (sosyal yardım kurumu) kaldırılması ya da koşullarının iyileştirilmesi ve yabancılara çifte vatandaşlık konusunda kolaylıklar sağlanması. CDU ile SPD büyük koalisyon kurup bunlara cevap verebilir mi bu bir soru işareti. Çünkü geçmişte gerek Hartz IV uygulamasını getiren, gerek ‘kiralık işçi firması’ uygulamasını çıkaran SPD’nin kendisiydi. Çok büyük bir umudumuz yok o açıdan. CDU zaten biz çalışanlar ve yabancılar lehinde bir parti değildi. Şayet Sol Parti, Yeşiller ve SPD birleşerek bir sol hükümet

53

kurarsa o zaman çalışanların, yabancıların koşullarının iyileştirilmesi konusunda bir beklenti içine girebiliriz. Onun haricinde birşeyin değişeceğini zannetmiyorum. Bu durumda herşey eskisi gibi böyle devam eder gider. Geçen döneme oranla Federal Meclis’te Türkiye kökenli milletvekillerinin artışı sevindiriciyken esas mücadelelerinin şimdi başladığını kendilerine hatırlatmak doğru olacaktır. Zira STK’ların yoğun çabasıyla vatandaşı oy kullnamaya yöneltmelri sonucu şimdiki bulundukları yere gelebildildiler. Alman ve Türkiye kökenli milletvekillerinin sözlerinde durması, verilen vaatlerin yerine getirlmesi ve bilhassa Türkiye kökenli milletvekillerinin Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarının sorunlarına çare bulmada partilerinde ağırlık koymalarının gerektiğini tekrar tekrar arz etmekte fayda görülmekte. Not: Bu yazıda değişik haber sitelerinden alıntı yapılmıştır. Sebebi hikmetiyse değişik siyasi görüşteki kurumların seçim sonuçlarında ve beklentilerde hemfikir olduklarını göstermek içindir.





sağlık

PANİK ATAK Ali AYDIN & Nurcan DEMİRCİ AYDIN

Panik atak endişe, korku, (ölüm korkusu gibi) sıkıntı duygularını içinde bulunduran, nö betler şeklinde ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Psikolojik sorunlarla ya da bazı hastalıklarla birlikte görülebilir. Hasta ani bir nöbette tamamen korku içindedir. Öleceğini, kalbinde bir sorun olduğunu, kalp krizi geçireceğini düşünür. Atak 10 dakika içinde en şiddetli halini alır. Hasta panik içinde doktora başvurur. Bayılacağını, çok kötü şeyler olacağını düşünür. Yarım saat kadar sonra atak geçmeye başlar. Kişi kendini çok yorgun ve bitkin hisseder. Hiç bir şey yapmak istemez. Tahammülü kalmamıştır, yalnız kalmak istemez. Birinin yanında kendini güvende hisseder. PANİK ATAĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR? Panik atağın 13 tane belirtisi vardır. Bunlardan en az 4 tanesi varsa panik ataklı olma ihtimali fazladır. • Çarpıntı, kalbin sert ve fırlayacakmış gibi atması • Terleme (ateş basması, üşüme) • Titreme • Nefes almada güçlük, boğulma korkusu, tıkanma • Baş dönmesi, bayılacağını düşünme • Bulantı, geğirme, karın ağrısı çekme • Nefesi kesilmek, aldığı havanın yetmediğini düşünerek derin nefes alma • Göğüs sıkışması, ağrı

57

• • • • •

Kendini hissedememe, kendine yabancılaşma, algılama güçlüğü (depersonalizasyon) Çevrenin gerçek olmadığını düşünme (derealizasyon) Ölmekten korkmak Çıldıracağını düşünmek, başkasına zarar verme korkusu Vücutta uyuşma, karıncalanma

PANİK ATAK NEDEN ORTAYA ÇIKAR? Çoğunlukla nedensiz bir şekilde ortaya çıkar. Beyindeki kimyasal maddelerden ya da beynin yan kısmının fonksiyonunu yitirmesi sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir. Tek başına ya da çeşitli hastalıklarla birlikte ortaya çıkabilir. Hastada belirtiler görülmeye başlar. Stresli bir hayat sürme panik atağı tetiklemektedir. Bunlar dışında şu durumlar panik atağın ortaya çıkmasına neden olabilir: • Sara hasstlığı (epilepsi), akciğer- kalp hastlıkları • Vitamin eksikliği, kafeinli besinlerle beslenme • Tiroid bezindeki sorunlar, fazla adrenalin salgılanması • Kan şekeri düşmesi,kansızlık, beyinde oluşan tümör • İlaçların yan etkisi sonucu • Kapalı yerlerde bulunma, kalabalık yerler • Depresyon, sinirsel bozukluklar


Uyarıcı madde kullanımı ve bu maddenin aniden kesilmesi sonucu ortaya çıkabilir. TEDAVİSİ NASILDIR? Öncelikle muayene ve testler yapılıp herhangi bir kalp- damar ya da solunum rahatsızlığı olup olmadığı araştırılır. Fakat bu hastalıkların olması panik atak olmadığını göstermez. Panik atak bunlarla birlikte de olabilir. Tedavideki amaç panik atağı yok etmek, hastanın endişe korku duygularını kontrol altına almak, sosyal hale getirmek ve bu hastalık sonucu oluşan psikolojik sorunları önlemektir. Bunun için ilaç tedavisi yanında hastaya terapi de uygulanmalıdır. Hastayı rahatlatmak gerekirse egzersiz yaptırmak gerekebilir. Tedavi için depresyonu engelleyici (antidepresan) ilaçlar kullanılır. Bunun yanında yatıştırıcı, gevşetici, sakinleştiriciler de kullanılabilir. İlaç yeni kullanılmaya başlandığında sorunlar gözükse de, bunlar zamanla azalır. İlacı bırakmamak gerekir. Hastalık geçse bile tekrarlamaması için bir müddet daha ilaca devam edilmelidir. İlacın dozunu ve kullanım zamanını doktorun önerdiği şekilde gerçekleştirmelisiniz. Atak sırasında alınan ilaç işe yaramaz. ATAK SIRASINDA HASTA NELER YAPABİLİR? Bir yere oturmalı ya da uzanmalısınız. Kendi kendinize bunun sadece bir atak olduğunu, korkulacak bir durum olmadığını söyleyin ve atağın geçmesini bekleyin. Atak sırasında üzücü, heyecanlandırıcı tartışmalardan kaçmak gerekir. Kofeinli içecekler, sigara ve alkol kullanımından uzak durmalısınız. Kendinizi kontrol etmeye çalışın. Atak sırasında derin nefes almayın, çünkü şikayetler artar. Nöbet geçene kadar bir torbaya soluk alıp verilebilir Esen kalınız! Doktorlarınız Ali Aydın ve Nurcan Demirci Aydın

58


hukuk

ÇOCUKLARIN HİMAYE ALTINA ALINMASI (KORUYUCU AİLE) (2. Bölüm) Av. Ender SÜREKLİ

Koruyucu aile tespitinde Türk ailelere öncelik verilmesinin çocukların yeni hayatlarına uyum sağlayarak süreci en az sıkıntıyla atlatabilmeleri, ayrıca kültür ve dillerini öğrenmeleri bakımından yararlı olacaktır. Bunun için de daha çok Türk ailenin koruyucu aile olmak için başvurması ve Türk koruyucu aile sayısının arttırılması çok önemlidir. 5. Himaye sürecinde karşılaşılan temel problemler nelerdir? 1. Çocuğu himaye alma ve bakıcı aileye teslim etme süreçlerindeki problemlerin en önemlisi himaye alınanın hukuki niteliğin geçici bir tedbir ve kriz yönetimi uygulanması olmasına rağmen bir çok olayda bu uygulama sürekli bir husisiyet kazanmaktadır. Bir çocuk bakıcı aileye verilmesi durumunda, bu tedbirin geçici olmasından dolayı, imkânlar elverdiği andan itibaren sonlandırılmalı ve çocuğa geçici müdahalenin asıl amacı olan gerçek anne babayla çocuğun beraber yaşama imkânı sağlanmalıdır. Yine uygulanacak bütün tedbirler çocukla ailesini bir araya getirme amacına uygun olmalıdır. AİHM, 08.04.2004 Nr. 11057/02. 2. Anne babasıyla sürekli ilişkisinin çocuğun selametinin aslı bir unsuru olduğunu ve gençlik dairelerinin öncelikli görevinin ailesinden uzaklaştırılan çocukla aile arasında yeniden sağlıklı bir bağ oluşturmaya çalışmak olduğu birçok vakada dikkate alınmadığı

59

müşahede edilmiştir. Bilirkişinin de raporunda ifade ettiği üzere çocuğun anne babasıyla irtibatının devam etmesi çocuğun selametinin bir parçasıdır. Mahkeme kararında çocuğun anne babasıyla tekrar irtibat sağlamasının neden uygun bir çözüm olmadığını ve çocuğuyla yeniden irtibata geçmesinin reddedilmesinin neden çocuğun selametini korumak için gerekli bir tedbir olduğunu açık bir şekilde ortaya konulmuş olması gerekmektedir.” 3. Bakıcı aile tercihinde çocukların kişisel bağlarının, kültürel ve dini kimliklerinin yeterince gözetilmediği görülmektedir. Yüksek Eyalet Mahkemesi çocuğun yabancı birisinin yanına verilmesinin annesinin yanında kalmasından daha olumsuz sonuçlar doğurabileceği yönünde hiçbir değerlendirmede bulunmamıştır. Bu şekilde verilen mahkeme kararı yabancı bir çevreye verilen çocuğun şimdiye kadarki çevresini kaybederek çocuğun durumunu daha da ciddileştiri nitelik kazanacaktır. Çocuğun annesinden koparılmasının ne tür olumsuz etkiler doğuracağını yeterli derecede değerlendirilmesi gerekmektedir. 4. VIII numaralı Sosyal Kanun’un 44. maddesi 8 haftaya kadar olan bakıcılık talebi ve 3. dereceye kadar akrabalar için bakıcı aile olma belgesinden muafiyet tanımasına rağmen bu hüküm uygulamada neredeyse hiç gün-


deme gelmemektedir. Ebeveynin anayasal haklarına yapılan en sert müdahale olan velayet hakkının alınması ve çocuğun aileden koparılması halinde çocuğun akrabalarının yanına verilmesi yalnızca çocuk için değil aynı zamanda anne babanın da çocuklarıyla daha yakın ilişkide kalmasını sağlayarak bu sert müdahale için yumuşatıcı bir unsur olacaktır. Anne babanın çocuklarıyla irtibatlarını devam ettirmelerini mahkemeler kural olarak zarar verici olarak görmemeli ve bunu kolaylaştırıcı ve teşvik edici önlemlere başvurmaları gerekmektedir. (BVerfGE 100,313 <375>) 5. Bakıcı aileye verilen çocuğun ailevi ve kültürel bağlarının devam etmesi hususundaki görevlerini yeterince yerine getirmemekte ve bakıcı aileye verilen çocukların kendi aileleriyle sağlıklı ilişki kurmalarına imkân tanınmamaktadır. Çocukla ailesi arasındaki akrabalık bağlarının ve duygusal bağların zedelenmemesine dikkat edilmesi ve çocuğun köklerinden kopacak şekilde ailesinden uzaklaştırılması Anayasanın 6. Maddesinin 1. ve 2. fıkralarını ihlal edecektir. Himayeye alman çocuklar aileleriyle ancak Gençlik Daireleri binalarında ve yalnızca anne babayla ve çok kısa bir zamanla sınırlı olarak görüştürmeleri aile bağlarını temin için yeterli nitelikte değildir. Avrupa İnsan Hakkın Mahkemesinin kararında ifade ettiği üzere aile yalnızca anne babadan ibaret değildir ve aile bağları ayda bir gerçekleşecek görüşmelerle sağlanamayacağı için çocukların ailenin diğer fertleriyle de görüşebileceği doğal ortamlarda görüşme imkânına kavuşturulması gerekmektedir (BVerfGE 3189/09 mm 14.07.2010 ve BVerGE 2604/06 vom 18.12.2008) EMRK madde 8 kapsamında garanti altına alman aile hayatı yalnızca anne babayı değil aynı zamanda nine ve dede gibi yakın akrabalarla olan ilişkileri de kapsamaktadır. Bu şekilde tanımlanan aile bağlamım devamı bakımından ülkelere bu tanıma uygun

tedbirler alma mükellefiyeti yükler. (AİHM 13.06.1979) 6. Uzun süreli ayrılıklar çocuğun ailesine ve köklerine yabancılaşmasına sebeb olmakta ve daha sonra çocuğun başka bir kültür dünyasına ait olduğu gerekçesiyle ailelerine geri verilmemektedir. Anne babanın çocuğuyla irtibat hakkı anayasanın 6/2 maddesinin teminatı altındadır. Bu ilişki, ebeveyne çocuğun kişisel ve ruhsal gelişimini takip etme ve akrabalık bağlarının devamının sağlanarak çocuğun köklerindin kopmamasına ve her iki tarafın karşılıklı sevgi ihtiyaçlarının karşılanmasına hizmet edecektir. 7. Çocuğun verildiği bakıcı ailelerin sosyal imkân ve statülerinin gerçek aileden iyi olması durumlarında, çocuğun sosyal statüsünü düşüreceği gerekçesiyle çocuğun ailelerine geri verilmesi reddedilebilmektedir. Bu dunumla devletin gözetici statüsü (Waechteramt) devlete çocuk için en iyi imkânları sunmak değildir. Bu durum daha çok ebeveyne ve onların sosyoekonomik ilişkilerine bağlı olarak yaşadıkları kader ve hayat riskleriyle alakalıdır. Bundan dolayı sırf çocuğun başka bir ortamda daha iyi yetişeceği ve destekleneceği gerekçesiyle çocuk anne babasından ayrılamaz. (BVerGE 1379,1380) 6. Jugendamt`larla sorun yaşayan ailelere Başkonsolosluklarımızca ne gibi yardımlar yapılabiliyor? Aileler neler yapmalı? Gençlik Daireleriyle sorun yaşayan Türk ve Türk kökenli ailelere, Başkonsolosluklarımıza (Nürnberg Telefon: 0911 94676-0) başvurmaları halinde Hukuk Danışmanlarımızca yardımcı olunmakta ve yol gösterilmektedir. Tüm bu süreçte ailelerimizin bilinçlendirilmeleri çok önemlidir. Bu bağlamda ayrıca özellikle Bavyera bölgesinde aktif ve etkin hizmet veren Hüma e.V. Derneği ile çalışılmasını tavsiye etmekteyim. Detaylı bilgiler: www.huema.de

60


abide şahsiyetler

YUNUS EM

RE

Derleyen: Gökhan ÖNDER Türk halk şairlerinin tartışmasız öncüsü olan ve Türk’ün İslam’a bakışını Türk dilinin tüm sadelik ve güzelliğiyle ortaya koyan Yunus Emre, sevgiyi felsefe haline getirmiş örnek bir insandır. Yaklaşık 700 yıldır Türk milleti tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahilere söz olmuş, yer yer atasözü misali dilden dile dolaşmış mısralarıyla Yunus Emre, Türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır. Bazı kaynaklarda Anadolu’ya gelen Türk boylarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu rivayet edilirse de bu kesin değildir; tıpkı 1320 dolaylarında Eskişehir’de öldüğü yolundaki rivayetlerde olduğu gibi. Batı Anadolu’nun birkaç yöresinde “Yunus Emre” adını taşıyan ve onunla ilgili görüldüğünden “makam” adı verilen yer vardır. Bir garip öldü diyeler Üç gün sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin diyen Yunus, belki de doğduğu ve yaşadığı topraklardan çok uzaklarda bu dünyadan göçüp gittiğini anlatmak istemektedir. Gerçekten de halktan biri olan Yunus Emre, halkın değer, duygu ve düşüncelerini dile getirişi itibariyle tarihimizin en halkla barışık aydınlarından biri olma özelliğine sahiptir. Türk tasavvufunun dilde ve şiirde kurucusu olan Yunus Emre’nin şiirlerinde ahlâk, hikmet, din, aşk gibi konuların hemen hepsi

61

tasavvuftan çıkar ve tasavvuf görüşü çerçevesinde bir yere oturtulur. Mısralarında didaktik ahlâk telkinlerinde bulunan Yunus Emre, “gönül kırmamak” konusuna ayrı bir önem verir ve “üstün bir değer” olarak şiirlerinde bu konuyu özenle işler. Bu arada Yunus Emre’yi öne çıkaran bir başka önemli özelliği de, şiirlerinde işlediği konuları ve telkinleri bizzat kendi hayatında uygulamasıdır. “Din tamam olunca doğar muhabbet” diyen Yunus, İslam’ın sabır, kanaat, hoşgörürlük, cömertlik, iyilik, fazilet değerlerini benimsemeyi telkin eder. Yunus Emre’ye göre insanlar, din, mezhep, ırk, millet, renk, mevki, sınıf farkı gözetilmeksizin sevilmeyi hak etmektedirler. Madem ki insanoğlu ruh yönüyle Allah’tan gelmektedir; öyleyse insanlar hiçbir şekilde birbirlerinden bu anlamda ayrılamazlar. Yunus Emre, kelimenin tam anlamıyla “milli bir sanatçı”dır. Yunus Emre’nin şiirlerinde en fazla işlenmiş temalar; İlahi aşk, Din, Ahlak, Gurbet, Tabiat, Ölüm ve faniliktir.


52


iş dünyası

NÜRNBERG A-shop Nürnberg işletme sahibi Aydın Özcan ile samimi bir söyleşi Röportaj: Altuğ DEMİR Aydın Bey, kendinizi okuyucularımıza kısaca tanıtır mısınız? İsmim Aydın Özcan. 10 yılı aşkın telekomünikasyon sektöründe çalışmaktayım. Yeni kurduğumuz şirket de yıllar boyu edindiğimiz tecrübeyle Nürnberg’de hizmet vermekteyiz. A-shop Nürnberg ile birlikte yeni bir yelpazeye imza attık; Sadece telekomünikasyon değil, artık birçok ürünü bir arada görebilecek müşterimiz. Reklamlarda görebildiğiniz gibi tüm Almanya çapında Türk Hava Yolları ile yaptığımız anlaşmamız ile müşterilerimize daha uygun bilet verme imkanını sunacağız. Onun akabinde Türk televizyonu için kablo yayınına mahkum olan ya da çanak anten takma yasağı olan müşterilerimize alternatif bir izleme imkanı sunmak için yeni bir ürün sunuyoruz. Onu da müşterimize yeni yerimizde tanıtmış olacağız. A-shopun piyasadaki rakiplerinden farklı kılan özellikleri nedir? A-shop Nürnberg’de bünyesinde bilgisayar tamirhanesi ve “Deutsche Post” şirketini dahil ederek daha da büyüttük. Kapalı Çarşı modeli ile üç ayrı konsepti birleştirerek müşterimize hizmetimizi sunmaktayız. Özelliklere gelince büyük sorunları olan iletişim sektöründe en büyük artımız servisimiz olacaktır. İster yanlış farturalandırma isterse uygunluk bakımında “Bestpreis-Garantie” ile sahaya çıktık dolayısıyla müşterliler diğer şirketlerden aldığı teklifi alıp bize getirebilir ve en

63

az aynı imkanlardan faydalanabilir. Ayrıca değişik kategorilerdeki geniş ürün yelpazemiz müşteri memnuniyeti için bir artı olacaktır. Şirketimiz bunun haricinde kurumsal şirketlere de kaliteli hizmet sunacaktır. Mahya Dergisi hakkındaki görüşlerinizi bizlerle paylaşır mısınız? Dergimizi kuruluşundan beri takip ediyorum, tabii ki bende Diyanet Camiinin bünyesinde yetişen ve şimdi orta yaşlarda bir genç olarak - öyle diyelim, Mahya’yı severek okuyorum ve bu performansın uzun vadede devam etmesini Allah’tan temenni ediyorum. Biz de bize ayırmış olduğunuz vakitten dolayı size teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.



kültür

Ahilik Kurumu Derleyen: Harun ÖNDER

Ahilik kurumu, Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Türk sanatkârlara iş bulmak, sanat ahlakını hakim kılmak, üretilen malların kalitesini korumak, savaşlarda devletin silahlı kuvvetleri yanında ülkeyi savunmak ve Türkİslam kültürünü yaymak amacıyla kurulmuştur. Ahi birlikleri zengin ile fakir, üretici ile tüketici, emek ile sermaye, millet ile devlet, kısaca toplumun bütün fert ve kurumları arasında iyi ilişkiler kurarak herkesin huzur içinde yaşamasını sağlamaya çalışan bir kuruluştur. Ahiliğin kurucusu kabul edilen Nasıruddin Mahmud b. Ahmed (1171-1262) Horasan, Maveraünnehr ve Bağdat gibi dönemin bilim merkezlerinde eğitim görmüş, dinî bilim-

65

ler yanında, Felsefe ve Tıp sahasında da eserler vermiştir. Onun “nefs” adı verilen benlik yılanını içinden söküp atarak bir kamçı gibi elinde taşıdığı söylenmiş ve bu sebeple kendisine “Yılanlı Ahi” anlamına gelen “Ahi Evren” denilmiştir. İslam inancıyla Türk örf ve âdetlerini kaynaştıran bir düşünce sistemi olarak ahilik, ideal insan tipi meydana getirmeyi amaçlamıştır. Ahiler mensuplarına eğitim vermenin gerekli olduğuna inanmışlardır. Çünkü ahi anlayışına göre, tarikata girebilmek için eğitim görmek gerekiyordu. Bu açıdan “zaviye” adı verilen eğitim kurumlarında okuma yazma bilmeyen esnaf, yaşları epey ilerlemiş olmasına rağmen okuma yazma öğrenme ihtiyacı duyuyordu.



çocuk

Hacivat - Yar bana bir eğlencee… Bir arkadaşım olsa dost canlısııı… Karagöz - Gürültü etme düdük makarnası! Hacivat - Bir arkadaşım olsa eli yüzü temiz, sağlıklı, sıhhatli… Karagöz - Elini yüzünü ne yapacaksın semaver suratlı? Hacivat- Olur muu? Karagöz’üm, adamın iyisi kıyafetlerinin temizliğinden belli olur. Karagöz - Of, seninle uğraşamam Hacı Cavcav! Hanım mantı yaptı gidip karnımı doyuracağım. Hacivat - Çok yeme Karagöz’üm, camide ders var. Çok yersen çok su içersin ve uykun gelir. Dersi anlayamazsın. Karagöz - Ne dersi Hacı Cavcav?

67 67

Hacivat - Camide Kur’an öğretiyor hocalar. Karagöz - Mantı ile ne alakası var kıskanç tabiatlı. Hacivat - Mantı ile alakası yok tabi ama dengeli beslenmeyle alakası var Karagöz’ üm. Karagöz - Peygamberimiz, âdemoğlu midesinin üçte birini yiyeceğe, üçte birini içeceğe ve üçte birini de nefesi için ayırsın, diyor. Sağlıklı beslenmenin önemini, çok fazla yemek yemenin zararlı olduğunu elbet biliyorum, Safinaz Çelebi. Hacivat - Abur cubur, fast food türü yiyecekler de vücudu hantallaştırıyor.


Karagöz - Bana fas fus yapma, tepelerim haaa Hacivat - Sana bir şey yapmıyorum Karagöz’üm, sağlıksız beslenme çeşitlerinden bahsediyorum. Dur, seni bir imtihan edelim! Karagöz - Sor da hemen vızır vızır cevabını al! Hacivat - Aferiin!.. Önce matematik. Karagöz - Ben mavi patik matik öğrenmedim. Hacivat - Değil efendim, yani hesap, kitap. Mesela iki, iki daha kaç eder? Karagöz - Bunu bildim Hacı Cavcav, iki tane iki eder. Hacivat - Allah iyiliğini versin, ne bilmesi... Karagöz - Pataklarım ha, sen de zor şeyler sor! Hacivat - Pekâla, çok kolay bir soru... Hele sen dinle!... Bir gün kaç saattir? Karagöz - Köftehor, bizim duvar saati kaç aydır bozuk. Ne bileyim bir gün kaç saat! Hacivat - Karagöz’üm şimdi soracağımı

bilmek için okula bile gitmeye gerek yok. İyi düşün! Karagöz - Düşündüm, çabuk sor Hacı Cavcav! Hacivat - Efendim, şu bildiğimiz su var ya, kaç şekilde bulunur? Karagöz - Bunu bilmeyecek ne var? Hacivat - Aferin Karagöz’üm, söyle bakalım? Karagöz - Bardakta, sürahide…Immm.. Hacivat - Allah iyiliğini versin! Su, akıcı olarak, buhar olarak ve donmuş olarak üç şekilde bulunur. Karagöz - Biliyor musun diye seni denedim Hacivat’ım sazanım. Hacivat - Ağzımda kaç diş bulunur? Karagöz - Adamına göre değişir Hacı Cavcav! Kiminde otuz tane olur. Kiminde üç tane... Bazılarında da takma diş olur. Ama birazdan sende hiç bulunmayacak. Hacivat - Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola, diş ve çene sağlığım için huzurunuzdan ayrıla…

68 68


„Temizlik ve hijyeni ayağınızın altına seriyoruz !“ Halılarınızı ücretsiz evinizden alıp tekrar teslim ediyoruz.

Halı Yıkama

4,80 € m² Pazartesi - Cuma: 10.00 – 18.00 saatleri arasında hizmetinizdeyiz Nimrodstr. 10 90441 Nürnberg Tel. + 49 ( 0 ) 911 – 94 93 08 08 Fax + 49 ( 0 ) 911 – 94 93 08 09 www.al-ce.de


Titelbild © Mirko - Fotolia | Exklusiv für Stammkunden | KW 43/2013

Besuchen Sie uns ab sofort in der Schwabacher Str. 60 in Fürth!

CAN-Extra!

3 1 0 2 . 0 1 . 6 2 – . 21.10 www.can-supermarkt.de und auf

Marmarabirlik OlivenAN-Extra! C Schwarze Oliven „Extra“, je 800g jetzt für nur:

Rinderbraten Frisch aus unserer hauseigenen Metzgerei,

ra!

CAN-Ext

je 1kg jetzt für nur:

¤6,99

Fleisch ist Ve r t r a u e n s s a c h e!

CANtat Wiener Würstchen aus Geflügelfleisch,

ra!

CAN-Ext

je 720g jetzt für nur:

¤3,29

¤3,99

(1kg = ¤ 4,11)

(1kg = ¤ 5,54)

Done Okraschoten CAN-Extra! je 720ml jetzt für nur:

¤1,29

a! Sütdiyari Weichkäse CAN-Extr

Gazi Joghurt

55% Fett i.d. Trockenmasse,

3,5% Fett,

je 1kg jetzt für nur:

je 1kg jetzt für nur:

¤4,99

a!

CAN-Extr

¤1,29

(1l = ¤ 1,79)

Nürnberg: Am Pferdemarkt 24 • Telefon: (09 11) 26 30 63 Fürth: Schwabacher Str. 60 • Telefon: (09 11) 97 90 39 56 anzeige_154x216.indd 1

30.09.2013 14:13:59


mizah

71


Nürnberg'deki Türkiye Toptan ve perakende Türk gıda maddeleri, günlük taze sebze ve meyva, et ve balık reyonları, fırın ve taze ekmek bölümüyle

ucuz ve kaliteli alış-veriş adresiniz.

Maybachstr. 29 90441 Nürnberg Tel. 0911 / 620 01 89



vo m

An TO ge P bo t

2. Se pt em be rb is 31 .D ez em be r2 01 3

Später nicht mehr arbeiten und trotzdem gut leben. Der Staat verschenkt Geld – gemeinsam mit uns machen Sie daraus ein kleines Vermögen.

QR-Code: TopAngebot – Produkt-Video http://www.youtube.com/sparkassefuerth

Sparkasse Fürth Gut seit 1827.

www.sparkasse-fuerth.de/Vorsorge . Telefon (09 11) 78 78 - 0 Bildnachweis: Deutscher Sparkassenverlag


KOLAY

ORTA

ZOR




MEDICON Jetonlarımızla tasarruf edin! Özel primler için Jeton biriktirin

ON DICON 11 ME MEDIC

auss Mö rserr au Mörse

1,- €

Porzellan

Schut zgebü hr*

. Durchmesser 6,5 cm, Abbildu ng ähnlich . Coupon gültig im Oktobe r 2013. * 1 Coupon pro Person und Einkauf

15

* Ausgenommen Arzneimittel, die der Arzneimittelpreisverordnung unterliegen. Ausgenommen bereits reduzierte Ware. 1 Coupon pro Person und Einkauf. Coupon gültig im Oktober 2013.

MEDICON Eczanelerimiz: 90402 Nürnberg Im Soldan Haus, Hefnersplatz 3 Telefon (0911) 23 56 10 Pt-Ct: 8.30 - 20.00 Uhr

90439 Nürnberg Rothenburger Straße 183d Telefon (0911) 61 23 63 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91126 Schwabach Friedrich-Ebert-Straße 24 Telefon (09122) 87 33 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90451 Nürnberg Eibacher Hauptstraße 52-54 Telefon (0911) 64 25 60 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90443 Nürnberg Am Plärrer 25 Telefon (0911) 50 71 05 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90513 Zirndorf Nürnberger Straße 13-15 Telefon (0911) 300 319 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91056 Erlangen Neumühle 2 Telefon (09131) 940 87-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90419 Nürnberg Bucher Straße 51 Telefon (0911) 23 99 30 40 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90439 Nürnberg Wallensteinstraße 28 Telefon (0911) 6 12 16 8 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91207 Lauf: Marktplatz 50 Telefon (09123) 8 20 80 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91052 Erlangen City Nürnberger Str. 49 Telefon (09131) 63 00 660 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

90459 Nürnberg Wölckernstraße 5 Telefon (0911) 37 65 190 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90762 Fürth Schwabacher Straße 46 Telefon (0911) 37 65 66 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

93047 Regensburg Maximilianstraße 26 Telefon (0941) 44 80 24 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

96052 Bamberg Pödeldorfer Str. 142 Telefon (0951) 510770-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr



mevlana mutfağından

Ahmet Can’ dan

Makbule Tava Türlü

Malzemeler: Makbule Nasıl Yapılır? 500 gr taze fasulye Pirincinizi,sıcak 2•adet patlıcan ve tuzlu suyla ıslatın. • Eti pişireceğiniz bir tencereye, 100g 2 adet kabak yağınızı koyun. Yağ eridiğinde dolma 2 adet çarliston biber fıstıklarını ve kabukları soyulmuş badem1 kg leri kuzu (kuşbaşı) kadar ilaveeti ederek,pembeleşene 1 yemek kaşığı tuz kavurun. Etlerinizi ekleyin.Etler 1•yemek kaşığı tatlı tozsuyunu bibersalıp,ç ekmeye başladığında, tuz, 1 çay kaşığı pul biber kekik ve karabiberi ilave edip, üzerine sıcak su ilave 200 gr tereyağ edin ve tencerenin kapağını kapatın. ve isteğe görekestiğiniz değişikpatateslerinizi, baharatlarkızgın • Halka halka •

Malzeme Listesi

500 gr kemiksiz kuşbaşı kuzu eti, 1 çay bardağı soyulmuş badem, 25 gr (bir paket) dolma fıstığı, 100 gr tereyağ, Pirinç için 3 su bardağı pirinç, 50 gr tereyağ, 2 yemek kaşığı kuş üzümü, 1 su bardağı haşlanmış bezelye, 1 adet havuç rendesi, Tuz, karabiber, kekik, 2 adet halka dilimlenmiş patates

yağda çok hafif karartmadan kızartın. Başka bir tencerede,50 gr yağınızı eritip, rendeleğiniz havuçları soteleyin. İçerisine sıcak tuzlu suda beklemiş pirinçlerinizi Hazırlanışı: iyice,nişastası tamamen akana kadar Tavanın tereyağ yıkadıktan sonraiçine ilave edin. Pirinçlersürülüp şeffaf- üstüne etler serilir ve daha sonra sebze baharatlanıp laşana kadarçeşitleri kavurun. İçeri-sine bezelye ve harmanlandıktan sonra etlerin üstükuş ne üzümünü ilave edin. serpilir. Etler piştikten sonra,bir tel süzgeçten süzün. Bu şekilde 15tencerenin dakikaenpiştikten sonra hafif karıştırılır. Yapışmaz orta boy bir altına, pişen bademli fıstıklı etlerinizi düzgün bir biÖnceden 250 derecede ıstılmış fırında 15 dakika daha pişirilir. çimde yayın. Üzerine kavurmuş olduğunuz pirinçleri dökün. Onlarıservise da biraz bastırarak Yemeğimiz hazır. tencereye düzgün şekilde yayın. En üste, kızarttığınız patatesleri,pilavın üzerini örtecek şekilde dizin. Servis tabağını pilavın bulunduğu tencerenin üzerine kapatarak ters yüz edin.

Afiyet olsun!

Tüm MAHYA okurlarına şimdiden afiyetler diliyoruz.

80 80




15. z Yılımı

AİLE DOKTORLARINIZ

Ali Aydın & Nurcan Demirci-Aydın Ev Doktoru

Dahiliye Uzmanı

Spittlertorgraben 3 90429 Nürnberg

Tel: 0911 9287880 Fax: 0911 9287888

Açılış saatleri: Pazartesi - Cuma : 08.30 - 12.00 Pazartesi, Salı, Cuma : 14.30 - 17.00 Perşembe : 14.30 - 18.00


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.