Mahya Dergisi Bayern Eylül 2013

Page 1

Sayı 58 | Eylül 2013 | Ücretsiz Bayern

HER YER

RABİA

2013

DİTİB Aylık Dergi


Biz, 40 yıl evvel Nürnberg‘deydik!

Biz, bugün de burdayız!

Biz, yarın da burada olacağız!

Tel. 09 11 / 22 38 07 Türk Hava Yolları, SunExpress ve Pegasus yetkili acentesi Frauentorgraben 69 (Plärrer) • 90443 Nürnberg • www.ankara-reisen.de

anoris. 01/13

» Müşterilerimize teşekkür ederiz! 1973‘den bu yana babadan oğula güler yüzlü, güvenilir hizmet. « Olgun Demir


» Nefis ızgaralar közde mangalımızdan, pide ve pizzalar odun fırınımızdan... Her şey şimdi daha çıtır çıtır! «

Niyazi Koç

Gostenhofer Hauptstr. 29 Nürnberg • Plärrer Tel. 0911 289933 www.cesme-restaurant.de /cesme.restaurant

FREE WiFi GRATIS WLAN


İÇ İ N DE K İ L E R

03

BİZDEN 5 6 7 25

Önsöz Editörden Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: Üçüncü Sayfa

DİN 29 31 33 35 37

Bir Konu Bir Ayet: Hatırlayanlar Hatırlanacaktır Bir Hadis Bir Yorum Nakış Nakış Kainat: Titreşerek, Kabararak Canlanan Toprak Esma-ül Hüsna Başlıca aşlıca İbadetler

MESNEVİ’DEN HİKAYELER 39

Süvariden Korkan Okçu

AİLE 41

Ne Kadar Harçlık Verelim?

ATA’MIZA DAİR 43

Atatürk Bilim ve Teknoloji

45

HİKMETLİ SÖZLER


HER YER

RABİA

GÜNCEL Heryer Rabia

47

SAĞLIK Hacamat

57

_HUKUK Çocukların Himaye Altına Alınması (1. Bölüm)

Kapak konusu - Sayfa 47 59

ABİDE ŞAHSİYETLER Lagari Hasan Çelebi

61

KÜLTÜR Dokumacılık

65

ÇOCUK

67

Dokumacılık - Sayfa 65

BULMACA Kare Bulmaca Sudoku Çengel Bulmaca

73 75 77

Yemek Tarifi

80

Bedirhan Gökçe Bu Dünyanın Çivisi Kaçlıktı? Sayfa 25

04


önsöz Çokkıymetli kıymetli Mahya Mahya dostları, okurları, Çok bir ayın ardından yine, yeni ve yeniden sizlerle buluşmaktan dünyamızın fatihlerbüyük Fatih’imutluluk Sultan II.duyuyoMehruz. Birçoğumuz senelik izniniMart kullanmak med’in teşrifiyle şereflendiği ayındaiçin da arabalarla sıla yoluna düştük. sizlerle buluşmayı nasip edenSıla-i yücerahimi Allah’a gerçekleştirdik. Gurbete dönüş (c.c.) sonsuz şükürler olsun. Eskiyollarında adıyla maalesef meydanayani gelen kazaları takip edeKonstantiniyye’yi, İstanbul’u fetheden, biliyorduk. (cc) bu kazalarda çağ kapatıpAllah çağ açan, ilime, bilimecanlarını sonsuz yitirenlere rahmet yakınlarına önem veren, farklı eylesin, kültürleri huzur ve ve barış akrabalarına da sabırlar versin. içerisinde yanyana yaşatan Fatih’in torunları, şimdinin Almanya’sınday çifte vatandaşBusıkıntısıyla yazıyı okuyorsak bizler meşakkatli lık karşı karşıya bırakılmak yolcuistenluklarımızın evlemektedir. Herardından ne kadareninde buradasonunda doğan çocukrimize sağ salim gelebilmişiz demektir. Ama larımızın doğuştan Alman vatandaşlığı da gelinismimiz görün ki, evleri olmayan var. olsa, Türk ismi olduğuinsanlar müddetçe Evlerineyabancı uğramayan, uğrayamayan anne, da burada ve maalesef vatanımızda baba, kardeş, akrabalarının gözle“Almancı” olarak yaşamaya yollarını devam etmekteyenler var. Parlamentosu’nda Çok uzakta değil, hemen yiz. Alman hangi şuracıkyönde ta, komşu ülke Suriye´de olupvatandaşlığa bitenlere akıl karar çıkarsa çıksın, ister çifte ve vicdan sahibiisterse hiç kimsenin kayıtsız balta vurulsun, de devam etsin,kalabizim mayacağı aşikardır. Peki benliğimizi, ya Mısır? Nedir bu için öncelikli olan konu, kimliğimüslümanların çektiği? Dünyada akan kan mizi, tarihimizi, kültürümüzü, örfümüzü, ademüslüman kanı,gelip yani nereye en ucuzgitmek kan olduğu timizi, nereden istediğimüddetçe de herbulunduğumuz zaman insan haklarından, mizi unutmadan topluma özgürlüklerden, demokrasiden bahseden entegre olup, dilini, dinini, yaşam tarzını tabatının üç maymunları oynaması ise ayrı bir IMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstr. 16 90459 Nürnberg GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de GENEL KOORDİNATÖR Oğuz Yurtalan +49 (0)179 6653603 oguz.yurtalan@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM ve BASKI AddGraphic info@addgraphic.de WEB SORUMLUSU Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de

05

utanç tablosudur. nıyarak (yanlış anlaşılmasın, benimseyerek Demek ki batınındemiyorum) üzerine kurulu deve uygulayarak bu olduğu toplumun mokrasi, insan hakları, adalet gibibilmediğinin değerler bir parçası olmak. Çünkü insan sadece kendileri isteyince ve kendi istedikledüşmanıdır. Almanya’nın buradaki topluri ülkeler içinvazgeçemeyeceğimiz onların nazarında geçerli. mun bizim değil,Başbizka demokratik yollarla yapılan seçimdenyerde vazgeçemeyecek bir unsur haline gellerde başa gelen insan müslüman olunca mesini sağlamalıyız yaşam tarzımızla, adalegene “vurun abalıya” mantığı ediyor. timizle, vicdanımızla. Biz hemdevam kendimizin, Bizim içinyavrularımızın Doğu Türkistan, Azerbaycan, Boshem de eğitimini sağlam tena Hersek, Çeçenistan, Myanmar nemeller üzerine kurarsak,Filistin, ne olduğumuzu, kim yi ifade ediyorsa, Mısırve ve öğretirsek, Suriye´de aynı olduğumuzu öğrenir çifteşeyi vaifade ediyor. Nerede mazlumların kanı tandaşlık konusunda çocuklarımız birakıseçim yorsa, için hepsi aynıdır, hepsi bizimkulyapmabizim zorunda kaldığında hangi tercihi vicdanımızdır, hepsi kanımızdır, hepsiAkif canılanırsa kullansın, merhum Mehmet Ermızdır. zulmün da hiçbirşey soy’un Bu kaleme alıpkarşısında yine bu Mart ayı içerisinolmamış ruhu duymayan insanlar şayet de TBMMgibi tarafından onaylanan İstiklal Marvar ise, başını iki elinin arasına“Korkma!” alıp insanlığışı’mızın başında buyurduğu genı, vicdanını geçirmesini öneririz.her liyor aklıma. gözden Eğitimimiz sağlam olursa, Bir dahaki olsun,siz sayımızdade yine sizlerle ne olursa korkmayın. buluşuncaya dek üzerindeki zulmün Mart sayımızla sizidünya başbaşa bırakırken bir son bulmasını ederken, yeni başlayan dahaki ay yineniyaz görüşmek, evinize, işyerinize, okul yılında tüm öğrenci yavrularımıza, nerede iseniz oraya dergimiz vasıtasıyla mikardeşlerimize, arkadaşlarımıza Allah´dan safiriniz olmak ümidiyle. Bekleyenin ve Bek(cc) zihinen açıklığı, derslerinde lenenin güzeline emanet başarılar olun. ve ebeveynlere sabırlar dileriz. Gökhan ÖNDER Gökhan ÖNDER

YAYIN KURULU Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Koray Kuşkuş koray.kuskus@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha Nami Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de

NRW TEMSİLCİSİ Orhan Arslanmirze +49 (0)157 74022158 176 84679965 orhan.a@mahya.de BADEN-WÜRTTEMBERG TEMSİLCİSİ Harun Önder +49 (0)176 84747088 harun.oender@mahya.de DAĞITIM SORUMLUSU Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de Mahya Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazı ve ilanlardan yazıların ve ilanların sahipleri sorumludur.


editörden

Firavun’un Karşısına Çıkacak Musa’yı Beklerken Serhat ÖNDER

Değerli okurlar, Mısır’da, Suriye’de, Doğu Türkistan’da ve Myanmar’da dünyanın gözleri önünde insanlara kıyım kıyım kıyılırken bütün dünsessizce olan biteni izliyor. Dökülen kan müslüman kanı olunca daha bir umarsız oluveriyor medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar. Avrupa, Amerika, Rusya ve Çin başta olmak üzere BirLEŞmiş Milletler olabildiğince pasif davranarak ne kadar lüzumsuz ve göz boyayan bir kuruluş olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Taksim Gezi Parkı olaylarında Türkiye’mize demokrasi dersi vermek için yarışanlar Mısır’ daki ihtilal ve katliamlarda adeta süt dökmüş kedi gibi davrandılar. Sanki Mısır’da hiç ihtilal yapılmamış gösteri yapan suçsuz insanlar katledilmemişti. Dedim ya, akan kan müslüman kanı olunca işin akışı değişiyor. Ama en acısıda Firavun’un karşısına çıkacak Musa’yı beklerken Musa’ya yardım edeceği yerde Firavun’larla saf tutan sözüm ona müslümanların türemesi oldu. Kendi siyasi otoritesini tehlikede görüp din kardeşinin kanının dökülmesinden hiç bir şekilde vicdanı sızlamayan bu güruh kendi

içimizdeki en büyük Firavun’lardır aslında. Sözde müslümanlar din kardeşlerine böyle davrandığı sürece bizim ne Batılı ülkeleri ne de BirLEŞmiş Milletleri kınamaya hakkımız var. Firavun’a karşı gelecek Musa’yı bekleye duralım, biz Musa’nın yanındaki Harun olmadığımız sürece sonsuza kadar bekleriz. Daha önce paylaştığım bir hikâye vardı ‘‘Bu çeşmeden müslümanlara su içmek haram’’ diye, maalesef o hikâye Müslüman coğrafyası ve müslümaların gün itibariyle tanımını yapmakta. 1986 yılında Tercüman Gazetesi muhabiri Ergün Göze’nin aktardıkları aslında herşeyi özetliyor: ‘Gazeticler Şimon Peres’e ‘‘Kuran-ı Kerim sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor’’ diye hatırlattıklarında Peres şu cevabı verir ‘‘Kuran’ın bahsettiği müslümanlar gelsin, düşünürüz!’’

06


bizden

DİTİB BASIN AÇIKLAMASI Mübarek Ramazan ikliminin hemen ardından, acı ve gözyaşının hakim olduğu Mısır´ da yaşanan, insanlık onuru ve şerefine aykırı, can ve mal güvenliğini hiçe sayan uygulamalar, camiamızı ve bütün müslümanları derinden üzmüş ve acılarımızı kat be kat artırmıştır. Başta yüce dinimiz İslam´ın evrensel değerleri, temel insan hakları ve uluslararası kriterler dikkate alındığında görülecektir ki, hiçbir sebep ve gerekçe dinimizce mükerrem kılınan insanın öldürülmesini mazur gösteremez. Şu gerçek açıkca bilinmelidir ki, zulmü şiar edinen hiçbir iktidar ve idari mekanizma, masum insanların kanları ve canları üzerinde ayakta duramayacaktır. İnsanlık aklını ve vicdanını yaralayan sözkonusu olaylar karşısında Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, İngiltere, Fransa, Almanya Dışişleri Bakanlıkları ve T.C. Başbakanlığı´nın şiddetin bir çözüm olmadığı ve derhal durdurulması gerektiği yönündeki açıklamalarını, DİTİB olarak demokrasi ve barış adına, daha da önemlisi Mısır’ın kaderi açısından takdirle karşılamaktayız. Bu gibi tarafsız ve uzlaştırıcı girişimleri her zaman destekliyoruz. Ancak yaşanan trajediye samimiyetten uzak ve kısık sesle gösterilen tepki, bölge halkında ve dünya müslümanlarında katliamın onaylandığı ve desteklendiği izlenimini uyandırdığı için bunlardan kaçınılması gerektiğine inanıyoruz. Kardeş kanının ak-

07

maması ve iç savaş tehlikesinin engellenmesi için demokratik ve özgür seçimlerle işbaşına gelmiş bir hükümetin, ancak yine demokratik ve özgür seçimlerle değişmesi gerektiğini, hür iradeye ve halk iradesine saygı gösterecek, bölgeye örnek teşkil edebilecek, istikrarlı ve yapıcı bir çözümün acilen bulunmasını temenni etmekteyiz.. Yüzlerce Mısırlı kardeşimizin hunharca katledilmeleri, “Müslümanlar bir vücudun azaları gibidir” düsturuna yürekten bağlı olan bizleri kayıtsız kalmamaya, dualarımızla ve niyazlarımızla onların yanında olduğumuzu bildirmeye sevk etmektedir. Bu itibarla, dar-ı bekaya irtihal eden Mısırlı kardeşlerimize Yüce Rabbimizden rahmet ve mağfiret, yaralananlara acil şifalar diliyor, akan kan ve göz yaşının bir an önce son bulmasını niyaz ediyoruz. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.


Bremen Eyalet Hükümeti’nde bayram resepsiyonu Almanya’nın Bremen kentinde, eyalet hükümeti tarafından geleneksel olarak Ramazan Bayramı sonunda düzenlenen resepsiyonda siyasiler, farklı dinlerin temsilcileri ile çok sayıda vatandaş bir araya geldi.

onayını alan ilk eyalet olduğunu hatırlatan Böhrnsen, sözleşmenin temel maddeleri doğrultusunda karşılıklı olarak ilerleme katedileceğini kaydetti. Hannover Başkonsolosu Mehmet Günay da, Alman -ların da bayram kutlamalarında yer aldığını belirterek, “Ramazan ayının bir özelliği de birleştirmektir” dedi. Başkonsolos Günay ayrıca, Bremen’in uyum çalışmalarını takdirle karşıladıklarını söyledi.

Bremen Eyalet Başbakanı ve Belediye Başkanı Jens Böhrnsen’in daveti üzerine tarihi belediye sarayında gerçekleşen geleneksel Ramazan Bayramı kutlamasına; Hannover Başkonsolosu Mehmet Günay, DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, Bremen Eyalet Emniyet Müdürü Lutz Müller, eyalet meclis üyeleri, milletvekili adayları, Müslüman, Hristiyan ve Yahudi cemaati temsilcileri ile vatandaşlar katıldı.

Yahudi ve Hristiyan cemaatlerin temsilcilerinin de Müslümanların bayramını kutladığı programda, dünya barışı için dua edildi.

Kur’an-ı Kerim okunmasıyla başlayan programın açılışında konuşan Eyalet Başbakanı Böhrnsen, karşılıklı saygı, tolerans ve güvenin işareti olarak Ramazan Bayramı kutlamasını gelenek haline getirdiklerini işaret ederek, Müslümanların bayramını kutladı. Bremen’in İslam’ın tanınması hususunda Almanya genelinde başbakanlık ve meclis

08


bizden

Genel Başkan Prof. Dr. Er, DİTİB dernekleriyle bir araya geldi Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, Ramazan bayramı vesilesiyle Hannover bölgesi DİTİB derneklerinde görev yapan din görevlileri ve dernek yöneticileriyle bir araya geldi.

Ronnenberg DİTİB Camii Derneği’nin ev sahipliğinde gerçekleşen programa; Hannover Başkonsolosu Mehmet Günay, DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, Din Hizmetleri Ataşesi Abdullah Gümüşsoy, Aşağı Saksonya ve Bremen DİTİB Eyalet Birliği Başkanı Yılmaz Kılıç ile bölge din görevlileri ve dernek yöneticileri katıldı. Bayramlaşma programı Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından yapılan selamlama konuşmaları ile başladı. İslam“ın ve Ramazanın bu toplumun bir parçası olduğunu söyleyen Başkonsolos Mehmet Günay, „Ramazan ayında pek çok güzelliği Alman makamlarıyla, yerel idarelerle, komşularımızla paylaştık. Ramazan ayının kendine has manevi özelliklerini komşularımıza ve yakınlarımıza anlattık. Bu pay-

09

laşımlar ön yargıların ortadan kalkmasına vesile olacaktır. İslam ve Ramazan bu toplumun bir parçasıdır. Almanya’da artık İslam’ ın bu toplumun bir parçası olduğu dile getirilmiştir. Yerel idareler de artık iftar programları düzenliyorlar. Birbirimizi daha iyi anlamamız ve ön yargıları kırmamız için, biz de oların dini bayramlarını tebrik edelim“ dedi. Eğitimin önemine vurgu yapan Günay konuşmasını şöyle tamamladı: „Eğitime çok önem veriyorum. Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımıza iyi bir eğitim verdiğimiz takdirde dini anlamda da görevimizi yerine getirmiş oluruz. O sebeple çocuklarımızın eğitimine azami ölçüde önem verelim, ilgilenelim ve eğitim seviyelerinin her aşamasında onların yanında olalım. Gençlerimizi ve çocuklarımızı oluşturacağımız projelerimize şimdiden dahil edelim. Bu vesileyle, Mübarek ramazan bayramınızı tebrik ediyor, sevgi, saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum“dedi.


Konuşmasında ailenin önemine vurgu yapan DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, toplumu ayakta tutan en önemli yapı taşının aile olduğunun altını çizdi. Prof. Er, biz birbirimizden haberdar olmaz isek, saygı ve sevgi göstermez isek, başkasından saygı ve sevgi beklemeyelim. Herşeyden önce kendi evimizi imar etmek durumundayız, kendi kardeşliğimizi ortaya koymak durumundayız. DİTİB olarak biz bir aileyiz. Din görevlisi, dernek yöneticisi, eyalet birlikleri, gençlik kolları ve kadın kolları olarak biz bir aileyiz. Bugünkü tablo da aile olduğumuzun bir göstergesidir. Birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi önce kendi aramızda sağlayalım. Bayramlar bu birlikteliklere vesiledir. Son dönemlerde üç aileden birinin boşandığını görüyoruz. Öyleyse aile kurumu üzerinde daha dikkatli durmak zorundayız. Aileye çok önem veriyoruz“ diye konuştu. Birbirimizden haberdar olmalıyız diyen Genel Başkan Prof. Dr. Er, konuşmasına şöyle devam etti: “Çeşitli vesilelerle bir araya gelmenin birbirimizden haberdar olmanın, acı ve tatlı günlerimizi paylaşmanın onur ve gururunu yaşamalıyız. Birbirimizden ve çalışmalarımızdan haberdar olmalıyız. DİTİB olarak gençleri-

mizin ve kadınlarımızın din eğitimine daha fazla önem vermemiz gerektiğini vurgulamaya çalışıyoruz. Hanımlarımıza ve gençlik kollarına hizmet imkanı sağlamalıyız. Çocuklarımızın her biri bizim için önemlidir. Unutmayalım; ’Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, yarın adl-i ilahi sorar Ömer’den onu’. Yani Allah, bizden bunu soracak. Bir öksüz, bir yetim, bir kardeşimiz, komşumuz açlıktan ölürse dinimize göre biz ondan mesulüz. Bir yaşlımızın kimsesizliğinden, bakımsızlığından ve yanlızlığından haberdar değil isek yine sorumluyuz. Kısacası cami derneklerimize gelemeyen insanlarımızla da irtibat halinde olmalıyız. Bulunduğunuz bölgede kimsesiz biri varsa, onu biz bilmeliyiz. Öyleyse yapacağımız çok iş var. Ramazan ayının paylaşma anlayışını devam ettirmemiz lazım. Bu vesileyle Ramazan bayramınızı tebrik ediyor, Yüce Allah‘tan ağız tadıyla, mutluluk, esenlik ve sağlık içerisinde daha nice bayramlara bizleri ulaştırmasını niyaz ediyorum.“ Konuşmaların ardından yapılan çicek takdimleri ve bayramlaşma ile program sona erdi.

10


bizden

“Hiçbir strateji Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli değildir...” Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez İranlı âlimlerden oluşan bir heyeti makamında kabul etti. İslami Mezhepleri Yakınlaştırma Kurumu Genel Sekreteri Ayetullah Mohsen Eraki’nin başkanlığındaki heyette, İslam Dünyası İşleri Rehberlik Makamı Yüksek Danışmanı ve Kurum Yüksek Konseyi Başkanı Ayetullah Muhammed Ali Tehsiri, Dr. Mehdi Mustafavi, Huccetulislam Muhammed Şafiinia de yer aldı. Kana bulanmış bir ümmet coğrafyasında, İslâm topraklarına yüzyıllık fitne tohumlarının ekildiği bir dönemde gerçekleşen buluşmayı karanlıkların ortasında yanan bir ışık olarak değerlendiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “İslam coğrafyasında olup bitenlerde Sünnisiyle, Şiisiyle İslâm âlimlerinin, dinî kurumların, din eğitimi veren müesseselerin vebali ve sorumluluğu yok mudur? İnsanlığa ezeli hikmet, evrensel adalet ve iki cihanda saadet sunmak üzere gönderilen İslâm, eğer bugün bağlılarının birbiriyle savaştığı, birbirinin canına kastettiği, camilerinin birbiri tarafından bombalandığı bedbaht bir süreç yaşıyorsa Hz. Peygamberin mirasçısı konumundaki âlimlerin suçu yok mudur?” dedi.

11

Hz. Hüseyin’in haccı yarım bırakarak Kufe’ye gitmeden önceki son hutbesinde ibret alınması gerektiğini vurguladığı ayetleri okuyan Başkan Görmez’in konuşmasından bazı satır araları şöyle; “Hiçbir strateji Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli değildir…” “Bunları, kendilerini Rabb’a adamış kimseler ve âlimler günah söz söylemekten ve haram yemekten sakındırsalardı ya! Yapmakta oldukları şey ne kötüdür. (Maide 5/63) İsrailoğullarından inkar edenler, Davud ve Meryemoğlu İsa diliyle lanetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları ne kötüydü. (5/78) Bu ayetlerde Allah’ın onları kınamasının sebebi, onların aralarında bulunan zalimlerin yaptıkları kötü işleri ve fesatları görüp onlardan yetişen dünya mal ve makamına olan meyilleri ve maruz kalmaktan sakındıkları baskı ve zulmün korkusu yüzünden onların men etmemelerinden dolayıdır. Hiçbir strateji Müslüman kanının dökülmesini önle-


mekten daha değerli değildir. Hiçbir siyaset Müslümanların parçalara ayrılarak birbirini katletmesini önlemekten daha önemli değildir. Muhlis İslâm âlimlerinin tek stratejisi vardır, o da kardeşlik ve vahdettir. Yapılması gereken zalimin karşısında mazlumun yanında yer almaktır. “Asıl hepimizi kahreden husus ise uluslararası hile, entrika ve oyunların ürünü olan bu fitnelerin, mezhepçilik, Sünnilik-Şiilik ihtilafı adına yapılıyor görünmesidir…” Bugün Bağdat’ta, Necef’te her gün bombalar patlamakta, ansızın müminler ölmekte, Şam’da, Halep’te yüzbinler çatışmalar sonunda ölüme gitmekte, Beyrut’ta, Trablus’ta Müslümanlar camilerde Cuma namazlarını bombalar altında eda etmekte, Pakistan’da bayram günlerinde dahi ölümler yaşanmakta, Kahire’de meşruiyet arayışında bulunan insanların üzerine ölüm kusulmakta, İslâm beldelerinin her yerinde kan ve gözyaşı, zulüm ve şiddet hüküm sürmekte. Asıl hepimizi kahreden husus ise uluslararası hile, entrika ve oyunların ürünü olan bu fitnelerin, mezhepçilik, Sünnilik-Şiilik ihtilafı adına yapılıyor görünmesidir. Bazı ülkeleri Sünnilik üzerinden bazı ülkeleri de Şiilik üzerinden birer temsile dönüştürme ve her iki ülke üzerinde İslâm’la veya İslâm’ ın herhangi bir mezhebi ile ilişkisi olmayan sorunları yeniden tanımlayarak Müslümanları birbirine düşüren entrikaları, hile ve oyunları bozmak bütün âlimlerin, mütefekkirlerin, yazarların birinci vazifesi olmalıdır. Bugün Sünnilik ekseninde de Şiilik ekseninde de, her iki yönelimin temel sabitelerini hiçe sayan unsurların söze dâhil olma, sözü ve eylemi ele geçirme atakları karşısında sadece vicdanlar değil hemen her şey incinmekte ve kahrolmaktadır. “İşte bugün bilhassa İslâm ümmetini bir uçuruma götüren, ateş dolu bir çukurun kena-

rından ateş dolu çukurlara yuvarlayan mezhepçilik fitnesini söndürmek için bir âlimler inisiyatifi başlatmak üzere buradayız…” İnadına kardeşlik, inadına vahdet demek için buradayız. Bilumum takrib projeleri hiç kuşkusuz hayatidir ve mezheplerin sosyal gerçekliğini devre dışı bırakmaksızın gayr-i İslâmi duyarlılıklar ekseninde mevcut gelenekte bölünme yaratan eğilimleri elimine etme çabası taşımaktadır. “Bugün bizler İslam’ın özünü ve gayesini öncelememiz gerekir. Bu da tevhiddir, adalettir, uhuvvettir; ahlaki kaygıları önceleyen ümmeti oluşturmaktır ve vahdettir…” Bugün bir vahdet ve kardeşlik inisiyatifi başlatmak istiyoruz. Yapacağımız toplantılar ve görüşmeler alışık olduğumuz birbirimizi tanımak ve birbirimize güzel temennilerde bulunmak için bir araya gelinen resmi toplantı ve görüşme kapsamında değildir. Bu toplantımız öncelikle mezheplerin birbiriyle teolojik ve akademik yapacağı tartışmaları içeren toplantı da olmamalıdır. Önceliğimiz ehl-i sünnet ve ehl-i beyt kavramlarıyla dini anlama ve farklı yorumlamaları birbirimize anlatma çabasının ötesinde ehl-i tevhid olarak birliğimizi ve beraberliğimizi yani vahdeti nasıl oluşturacağımıza yönelik olmalıdır. Bu toplantılar, kan gövdeyi götürürken Bizans rahiplerinin meleklerin kanadı var mıdır yok mudur tartışması üzerine yaptıkları dini çalışmalar gibi olmamalıdır. Bugün İslam dünyasında her gün kan akmakta; düşünün bizler toplanmışız namazda eller bağlanmalı mı bağlanmamalı mı bunu tartışıyoruz. Hayır hayır, böyle bir dini tartışma ne Allah’ı razı eder ne de müminlere bir faydası olur. Bugün bizler İslam’ın özünü ve gayesini öncelememiz gerekir. Bu da tevhiddir, adalettir, uhuvvettir; ahlaki kaygıları önceleyen ümmeti oluşturmaktır ve vahdettir. “Umarım ve dilerim ki, herkes için daha gü-

12


bizden venli hayat alanları oluşturmanın misakını oluşturmuş oluruz…” Bu toplantılarda bizler, sadece ulemayı ilgilendiren konuları değil, bütün Müslümanları hatta bütün insanlığı doğrudan ilgilendirmekte olan hakkın, hukukun ve adaletin ikame edilmesi ve yüceltilmesine yönelik vicdanlarımızın sesini dinlemeliyiz. Bu toplantının sonunda umarım ve dilerim ki, herkes için daha güvenli hayat alanları oluşturmanın misakını oluşturmuş oluruz. Bölgemizin, tüm İslam toplumlarının, Şiisiyle, Sünnisiyle zor günler geçirdiği şu günlerde herkesin hayati sorunlarıyla yüz yüze gelerek bu sorunlara çözüm üretebilme duyarlılığını gösterebilirsek bu toplantılarla bölgemizin ve insanlığın huzuruna katkı yapmış oluruz. Bizler geçmişten bugüne kadar aynı medeniyet havzasında var olmuş toplulukların mensuplarıyız. Modern zamanlara kadar barış içinde bu coğrafyayı birlikte imar ederek aynı atmosferi soluyup bu toprakları kendimiz için darü’s-selam yaptık. Yani barışın yurdu. Evet, bu topraklar binlerce yıl barışın ve esenliğin diyarı oldu. Elbette zaman zaman çatışmalar yaşandı ancak bunlar kitleler nezdinde derinleşmedi. Ancak bu günlerde yaşananlar geleceğimizi de tehdit ederek büyük kırılmalara neden olacak potansiyeli taşımaktadır.

13

İslami Mezhepleri Yakınlaştırma Kurumu Genel Sekreteri Ayetullah Mohsen Eraki ise ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek, ümmet arasındaki vahdetin korunmasının dinin korunmasıyla eş değer olduğunu söyledi. Eraki, “Dinin korunması bütün farzların üstünde olduğu gibi vahdetin korunması da öyledir. Müslümanlar arasında temel olarak bir ihtilaf varsa vahdetin sağlanması gerekir. bu vahdetin sağlanması için alimlere büyük görevler düşüyor” diye konuştu. Kabulde Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raşit Küçük, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş, Strateji Geliştirme Başkanı Dr. Necdet Subaşı ve Müslüman Ülkeler ve Toplulukları Daire Başkanı Erdal Atalay hazır bulundu.


DİTİB KÖLN

Almanyada’daki Türk İslam Toplumunun Onur Projesi Yapılacak olan bu Cami ve Kültür Merkezi, müslümanların bu toplumda kendilerini daha yerli hissetmelerini sağlayacak ve bu anlamda uyuma büyük ölçüde katkı sağlanmış olunacaktır. Cami, Dini Bilgiler Kursu, Eğitim Merkezi, Gençlik ve Spor Merkezi, Kadınlar Merkezi, Araştırma Merkezi, İlmi Kütüphane, Dinler Arası Diyalog Merkezi, Seminer Salonu, Konferans Salonu, Ticari Bürolar, Alışveriş Merkezi, Basın Merkezi, Kapalı Otopark, Çocuk Bakım Merkezi gibi sosyal ve kültürel birimlerini bünyesinde bulunduracak olan Merkez Camii, iki minare (55 metre) ve şeffaf parçalardan oluşan bir kubbeye (36,50 metre) sahiptir.

BU KALICI ESERDE SİZİN DE BİR KATKINIZ OLMASINI İSTİYORSANIZ 1. BANKA HAVALESİ YOLUYLA BAĞIŞ Empfänger: Türkisch-Islamische Union Kontonummer: 505566000 Bankleitzahl: 37040044 Commerzbank Köln Verwendungszweck: Merkez-Camii

2. TELEFON YOLUYLA BAĞIŞ

0 900 1070105 Sabit hattan bağışta bulunmak istiyorsanız (her aramada 5€)

12 12

MAHYA . EYLÜL 2010 20


bizden

Mısır’da yaşanan katliama Diyanet’ten kınama… Mısır’da güvenlik güçlerince sivil ve barışçıl gösterilerle darbecileri protesto edenlere yönelik başlatılan kanlı müdahaleden dolayı Diyanet İşleri Başkanlığı bir basın açıklaması yayımladı. Son yıllarda İslâm coğrafyasında yaşanan acı hadiselerin giderek artmasının, insanlığın geleceği, barış ve huzuru adına son derece üzüntü verici olduğunun söylendiği ve dünyanın neresinde olursa olsun, kimden gelirse gelsin, hangi gerekçe ile yapılırsa yapılsın, dini, ırkı, rengi ve coğrafyası ne olursa olsun insanlığa karşı yapılan her türlü zulüm, haksızlık ve öldürme eylemlerinin hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunun belirtildiği açıklamada “Dünyadaki bütün uluslararası kuruluşları, insan hakları örgütlerini, dini kurumları ve İslâm dünyasının maşeri vicdanını, Mısır’da yaşanmakta olan hadiseler karşısında daha duyarlı olmaya, insanların meşru taleplerini dikkate almaya ve masum insanların katledilmesine ‘dur’ demeye davet ediyoruz.” denildi. Mısır’da masum insanları katledenlerin, bu duruma maddi ve manevi destek verenlerin, gerçekte bütün bir insanlığı öldürmüş gibi olduklarının vurgulandığı açıklamada şu ifadelere yer verildi; “Mısır’da masum insanları katledenler, bu duruma maddi ve manevi destek verenler, gerçekte bütün bir insanlığı öldürmüşlerdir…” Geçtiğimiz Ramazan ayında ve Ramazan Bayramının hemen ardından bugün Mısır’da yaşanan katliam, Müslümanlar olarak hepimizi derinden üzmüş ve acılarımızı kat be kat artırmıştır. Bu katliamların kararını verenler, planlayanlar ve gerçekleştirenler iyi bilmelidirler ki, hiçbir saltanat ve hükümranlık

15

masum insanların kanları üzerinden ayakta duramaz. Hiçbir dünyevi hırs, çıkar ve siyaset bir insanı yaşatmaktan daha değerli olamaz. Mısır’da masum insanları katledenler, bu duruma maddi ve manevi destek verenler, gerçekte bütün bir insanlığı öldürmüşlerdir. Bu dünyada er geç cezalarını bulacakları gibi ahirette de büyük bir azap şüphesiz onları beklemektedir. Dünyada kazandıkları hiçbir şey onları bu can yakıcı azaptan kurtaramayacaktır. Kötü bir son onları beklemektedir. “Bu vahşete sessiz kalanlar, seslerini yükseltmediğinden sorumlu olduğu gibi hakkın, hakikatin, adaletin, ahlakın, barış ve huzurun tarafında yer almayışından da sorumludur…” Tarih boyunca İslâm medeniyetinin ilim ve irfan beşiği olan Ezher yönetiminin, Mısır’da yaşanan bu acı hadiseler karşısında Mısır halkının sulh ve salahı, huzur ve saadeti için çaba göstermesi gerekirken, yanlışlığa taraf olması, dini ve ilmi müesseselerde bulunması gereken basiret, feraset, şeref ve itibara gölge düşürmüştür. Bu vahşete sessiz kalanlar iyi bilmelidir ki, din-i mübin-i İslâm’a göre kişi, sesini yükseltmesi gereken yerde yükseltmediğinden sorumlu olduğu gibi hakkın, hakikatin, adaletin, ahlakın, barış ve huzurun tarafında yer almayışından da sorumludur. Olaylar karşısında Ezher yönetiminden farklı olarak başından beri tepki gösteren İslâm âlimlerinin duruşu ise İslâmî duyarlılığı ve maşeri vicdanı göstermesi bakımından umut verici olmuştur. “Dünyadaki uluslararası kuruluşları, insan hakları örgütlerini, dini kurumları ve İslâm dünyasının maşeri vicdanını, Mısır’da masum insanların katledilmesine ‘dur’ demeye davet ediyoruz...”



bizden

“Kadına karşı ayrımcılığın bir tür ırkçılık olduğunu bilmeli ve şiddet ile mücadelede fiili öncülük yapmalıyız…” Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi imza töreni Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Törene Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in yanı sıra Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de katıldı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez törende yaptığı konuşmada kadına karşı her türlü şiddeti doğuran çarpık zihin kalıplarıyla mücadele edilmesi gerektiğini belirterek “Toplumumuzda ve dünyada kadını şiddetin odağına yerleştiren her türlü anlayış, inanış, gelenek ve törenin karşısında yer almalı, şiddetle mücadelede vahyin merhamet yüklü mesajını arkamıza almalıyız. Şiddeti doğuran çarpık zihin kalıplarıyla mücadele etmeliyiz” dedi. Biz, Yaratıcımıza Cenab-ı Hak deriz. Yaratıcımızı hakkın ve hakikatin kaynağı olarak görürüz. Bu sebeple hak ihlalleri Hakk’ın gayretine dokunan en büyük günahlardandır. Hak ihlalleri içerisinde en kötüsü ve bütün insanlığı sorumlu duruma düşüreni ise, hiç kimse tarafından fark edilmeyen, toplum tarafından örtülen ve yok sayılan gizli hak ihlalleridir. Dört duvar arasında kalan ve mü-

17

dahale edilmediği için bulaşıcı bir hastalık gibi derinden yayılan şiddet, gizlenmeyi değil, fark edilerek durdurulmayı hak etmektedir. “Kadına karşı ayrımcılığın bir tür ırkçılık olduğunu bilmeli ve şiddet ile mücadelede fiili öncülük yapmalıyız…” Her şeyden önce, kadına karşı ayrımcılığın bir nevi ırkçılık olduğunu, kadını aşağılamanın ve hırpalamanın ne büyük bir suç ve günah olduğunu, çocuk istismarının, zorla ve küçük yaşta evlendirmenin, töre-namus cinayetlerinin inancımız, dinimiz tarafından asla kabul edilemez olduğunu hepimiz bilmeliyiz ve şiddet ile mücadelede fiilî öncülük yapmalıyız. Şiddete şimdi, hemen, en yakınımızdan, kendimizden başlayarak dur demeli; merhameti, şefkati, erdemi, fazileti kendimize şiar edinmeliyiz. “Aile, Allah’ın varlık dünyasına vurduğu ilâhî bir mühürdür…” İlâhî kudretin en çarpıcı alâmetlerinden biridir. O’ndan gelip O’na doğru bir akış içinde olduğumuzun kanıtıdır. Aile kelimesinin “sü-


rekli bir ihtiyaca” işaret ettiği düşünüldüğünde, maddiyatın çok ötesinde bir sevgi ve güven ihtiyacının ailede karşılandığı anlaşılır. Aile sadece nicel bir beraberlik değil, bedenlerin yanı sıra kalpleri buluşturan muhteşem bir birlikteliktir. “Aile, Allah’ın rahmeti ile desteklenen, çocuklar ve temiz rızıklar bahşedilerek güzelleştirilen kutsal bir müessesedir…” Aile bireylerini birbirine bağlayan meveddet ve rahmet bağları ne kadar güçlüyse, aile de toplum da o kadar güçlü ve sağlıklı olur. Ama bu bağlar zedelenirse aile kendi içinde çözüldüğü gibi, toplum da zayıflar ve huzurunu kaybeder. İşte bu bağları zayıflatarak birliğimizi ve dirliğimizi tehdit eden en ciddi tehlikelerden birisi şiddettir. Aile ve şiddeti bir arada düşünmek istemeyiz. “Baba ocağı, anne kucağı, cennet bucağı” derken, yuvayı “merhametle beraber” anmak isteriz. Nitekim Rahmet Peygamberi olan Efendimiz, “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım” buyurur. O, cahiliye gibi barbarlığın hayat biçimi haline geldiği, kabalığın ve şiddetin iletişim dili olarak kabul gördüğü bir topluma, “Allah’ın kadın kullarına elinizi uzatamazsınız!” “Sakın sizden birini eşini döverken asla görmeyeyim!” gibi yüzlerce ifadesiyle bu konunun altını çizmiştir.

“Kadın ve erkek, insan olarak yaratılmakla onuru ve sorumluluğu birlikte yüklenmiş olup, varoluşları gereği doğuştan kıymetlidirler…” “Yeryüzünün halifesi” makamını temsilde birbirlerinin önüne geçemeyecek kadar aynıdırlar. Birbirlerine karşı şiddet uygulamaları durumunda, Allah’ın ruhu ile hayat bulan en şerefli varlığa hürmetsizlik etmiş olacaklardır. Birbirlerine eş olmaları, kendilerini tamamlayan, bütünleyen ve destekleyen bir cana kavuşmaları anlamına gelir ki, bu can Resul-i Ekrem Efendimizin ifadesiyle “Allah’ın en büyük emanetidir.” Veda hutbesinde “Kadınlar konusunda Allah’tan sakının! Çünkü siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın adıyla nikâh kıyarak onları kendinize eş yaptınız.” buyuran Hz. Peygamber’in, eşi tanımlarken “Allah’ın emaneti” kavramını kullanması, birbirini tüketmeyen ve örselemeyen bir ilişkiye işarettir. Bu kavram, kadın olsun erkek olsun eşini “sahiplenme” duygusunu, ona “sahip olma” ve dolayısıyla da üzerinde her türlü tasarruf yetkisine haiz olma ile ki bu bir Cahiliye anlayışıdır karıştıran bir zihniyeti yeniden düşünmeyi gerektirmektedir. Emanetin sahibine gün gelip hesap vereceğinin bilincinde olmak, kadına şiddet ile yaklaşmamanın en güçlü saiklerinden biri olmalıdır.

16


bizden “Toplumumuzda ve dünyada kadını şiddetin odağına yerleştiren her türlü anlayış, inanış, gelenek ve törenin karşısında yer almalı, şiddetle mücadelede vahyin merhamet yüklü mesajını arkamıza almalıyız…” Abdullah b. Ömer der ki, “Hz. Peygamber zamanında biz eşlerimizle yüksek sesle konuşmaktan korkardık. Çünkü haklarımızda vahiy indirilir diye korkardık. Onlara karşı söz söylemekten ve rahat davranmaktan çekinirdik. Ancak Peygamber (sav) vefat edince istediğimizi söylemeye ve rahat davranmaya başladık.” bu söz çok önemli bir sözdür. Demek ki Allah Resulü, kadınla ilişkide merhametli olma konusunda döneminin yaygın davranış kalıpları dışında hareket etmekte ve bu hareket biçimi vahyin gücü ile Allah’ın kitabı ile desteklenmektedir. Şu halde biz de toplumumuzda ve dünyada kadını şiddetin odağına yerleştiren her türlü anlayış, inanış, gelenek ve törenin karşısında yer almalı, şiddetle mücadelede vahyin merhamet yüklü mesajını arkamıza almalıyız. Şiddeti doğuran çarpık zihin kalıplarıyla mücadele etmeliyiz. Zira Cahiliye, sadece bir çağa değil, bir zihniyete ve yaşam tarzına işaret eder. Resul-i Ekrem’in yaşadığı dönem için geçerli olan merhamet eksenli ahlâkî dönüşüm ve zihnî yenilenme ihtiyacı, şiddetin yaygınlaştığı her mekan ve zaman için geçerliğini korumaktadır.

19

“İnsanlık vicdanını kaybediyor...” Birkaç gündür hepimiz evlerimizde televizyonlarımızın karşısına kilitlendik ve bütün insanlığın nasıl vicdanını kaybetmeye başladığına hepimiz şahit oluyoruz. Aslında insanoğlunun öldürme macerası Kabil ile başlamıştır. Kabil Habil’i öldürerek başlatmıştır. İnsanoğlunun bu en büyük cinayetini, bizim elimizdeki kitaplardaki rivayetlere göre, bu cinayet Kasyun Tepesi’nde Şam’daki Kasyun Tepesi’nde işlenmiş ve biz dünden bugüne Kasyun Tepesi’nde büyük bir insanlık suçunun yeniden işlendiğine şahit oluyoruz. Öncelikle bunu bir vicdan sahibi insan olarak, iman sahibi bir mümin olarak telin etmek her birimizin vazifesi ama telin etmek yetiyor mu, yetmez asıl üzücü olan bir husus daha var asıl üzücü olan birinci husus insanlık vicdanını kaybediyor. “Bütün Müslümanları yeniden vicdan üretecek bir dindarlık üretmeye davet ediyorum...” İkinci husus Müslümanlığımız vicdan üretmemeye başladı. Çünkü bu cinayetler İslam topraklarında Darussalam olarak bilinen barışın ve esenliğin yurdu olarak bilinen topraklarda ve coğrafyalarda meydana geliyor. Bu büyük cinayetlerle insanlığa karşı işlenen büyük cinayetlerde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.


Bütün insanlığı yeniden kendi vicdanına yaratıcının yüreklerine yerleştirdiği, fıtratlarına yerleştirdiği o vicdanlarına sahip çıkmaya davet ediyorum. Bütün Müslümanları da yeniden vicdan üretecek bir dindarlık üretmeye davet ediyorum.

işlenen büyük suçları ve cinayetleri önlemede kullansın. Bizim kadına karşı şiddeti, insana karşı şefkati ve merhameti toplumumuza, milletlerimize anlatacak kadar hem imanımız var, hem maneviyatımız var, hem de maddiyatımız var Allah’a hamd olsun.

“Müslümanlar kendi Müslümanlıklarını kendi dindarlıklarını yeniden sorgulamak durumundadır...”

“Şiddetin en küçük unsurunu dahi toplumlardan, insanlardan arındırmak için her türlü çaba içerisinde olmak durumundayız…”

Neden Müslümanlığımız vicdan üretmiyor? Aslında bugün bir araya gelmemize vesile olan ve iki bakanımızı da başkanlıkta buluşturan proje bir Birleşmiş Milletler projesidir ve değerli temsilcisi Zahid-ül Hak dostumuz da burada aramızdadır. Ama o kusura bakmasın BM başta olmak üzere bütün uluslararası kuruluşlar, bütün insani kuruluşlar, toplumlara din ve ahlak öğretmekle yükümlü olan kuruluşlar bugün meşruiyet krizi yaşıyor.

Bugün aslında bütün kadın hakları savunucuları ve onların aktivistleri ve onların dernekleri de doğrusu bir meşruiyet krizi içerisine girmişlerdir. Çünkü Rabia meydanında 17 yaşında bir genç kızın Esma’nın nişancıların hedefi haline getirildiği bir dünyada eğer kadınlardan, Hıristiyanıyla Müslümanıyla herkesten insanlığın vicdanı burada harekete geçmiyorsa bizim salonlarda oturup öyle sadece kadın haklarından söz etmemizin hiçbir anlamı kalmıyor. Bunlar elbette üzüntünün bana söylettiği cümleler, sözler. Bütün bunlara rağmen bütün kuruluşlarımız, bütün Bakanlıklarımız, bütün müesselerimiz. Şiddetin en küçük unsurunu dahi toplumlardan, insanlardan arındırmak için her türlü çaba içerisinde olmak durumundayız. Ve nitekim belki biz ailede, aile içi şiddeti, kadına karşı şiddeti, düşünce planında şiddet mevhumunun ortadan kalkması için büyük çabalar gösterseydik belki de insanlığa karşı bu büyük cinayetler işlenmeyecekti. Dolayısıyla eğitim müesseselerimizi, aile yapılarımızı, yeniden gözden geçirmek zorundayız.

“İnsanlığa karşı işlenen cinayetleri önleyemeyenler kadına şiddeti önleyemezler...” Ben öncelikle BM Temsilcimiz marifetiyle buradan onlara sesleniyorum. Kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza önce insanlığa karşı cinayetleri önleyin. İnsanlığa karşı cinayeti önleyemeyen kurumlar, kuruluşlar toplumların kadına karşı şiddeti, insan hakkını, aile içi şiddeti ve benzeri konuları nasıl önleyebilirler? “BM’nin bir kuruşunu dahi istemiyoruz...” Dostumuz yine kusura bakmasın sayın bakanlarımızın huzurunda biz 2010 yılından itibaren bu projeye destek veriyoruz. Başta da ifade ettim şahsen bizzat kendim büyük bir özveriyle zaman zaman toplantılarına da katılarak yönlendirici oldum. Ama şimdi bundan sonraki kısmında en azından Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ilgilendiren kısmında BM’nin bir kuruşunu harcamayacağım, kabul etmiyorum o parayı. O parayı insanlığa karşı

20


bizden

NSU-Untersuchungsausschuss: “Historisch beispielloses Behördenversagen” Köln, 23.08.20113: Der in Berlin vorgestellte „zensierte“ Bericht des NSU-Untersuchungsausschusses unter Leitung von Sebastian Edathy macht das Ausmaß des Behördenversagens nach 19 Monaten Untersuchung mit einem Umfang von 1357 Seiten deutlich.

nen und problemzentrierte Politik haben in den letzten Jahrzehnten verhindert, dass die Öffentlichkeit ein offenes, differenziertes Bild von den Migranten, ihrem Facettenreichtums und ihren religiösen Anschauungen gewinnen konnte.

Dauer und Umfang zeigen auch, dass vieles im Argen liegt und wesentliche Veränderungen in Gliederung und Arbeitsweise der „Inneren Sicherheit“ und ihrer Organe notwendig sind. Insbesondere in den Denkmustern und Auslassungen von Behören und verantwortlichen Akteuren vor, während und nach Aufdeckung des skandalösen NSU-Debakels zeigen sich bedenkliche Missstände auf.

Eine breite gesellschaftliche Aufklärung ist notwendig, um die menschenfeindlichen Komponenten der Integrationsdebatten und auch Islamkritik gesellschaftlich zu entlarven und nicht als „Kollateralschäden der Meinungsfreiheit“ abzutun.“

Gerade in Bezug auf den aktuellen „Zweiten Gemeinsamen Bericht“ der Antidiskriminierungsstelle des Bundes zeigt dies auch, wie sehr stereotype Annahmen, Vorurteile und auch Rassismus in Staat, Behörden und Gesellschaft vorhanden sind und schwerwiegende Folgen für Gesellschaft und Individuum haben können. Prof. Dr. Izzet ER, DITIB-Bundesvorsitzender und Prof. der Theologie und Religionssoziologie: “Angesichts dieser Entwicklungen und vielen Leiderfahrungen der Migranten und Muslime sind nun alle Akteure und Verantwortlichen der Politik, Parteien, Kirchen und Medien aufgefordert, sich Ihrer Verantwortung zu stellen. Hier sind notwendige Schritte und Maßnahmen zu unternehmen, weil schon allein die Botschaft “Wir, „die Gesellschaft“, sehen euch als Bedrohung“ ausgrenzend und diskriminierend ist. Pauschalisierende Berichterstattung über Migranten und Muslime, defizitorientierte Diskussio-

21

So bleiben die Feststellungen und Anforderungen seit Aufdeckung der NSU-Terrorserie (siehe NSU-Dossier des KRM http://ditib.de/ media/Image/duyuru/NSU_Terror.pdf ) mit dem veröffentlichten Bericht fast unverändert stehen: 1. 2.

3. 4. 5.

6.

sämtliche Informationen der breiten Öffentlichkeit unzensiert zugänglich zu machen sämtliche personellen Direkt-, Querund Drittverbindungen aus den Kreisen der Sicherheitsdienste und der Politik zum NSU-Umfeld festzustellen personelle Konsequenzen aus dem Versagen von Verantwortlichen im Staatsdienst und in der Politik zu ziehen niemanden im Staatsdienst zu dulden, der sich im rechtspopulistischen oder rechtsextremen Milieu bewegt Anschläge auf Personen, Gebäude und Einrichtungen im Lichte der Erkenntnisse aus dem NSU-Skandal neu zu bewerten migranten-, muslim- und islamfeindliche Straftaten in der Kriminalitätsstatis-


22


bizden tik unter eigener Rubrik zu erfassen, um Ausmaß und Entwicklung dieses Phänomens beziffern zu können 7. den Opfern der NSU über die Staatstrauerfeier hinaus jährlich zu gedenken, um dem Vergessen entgegenzuwirken 8. den NSU-Terror als eine Folge der „Blindheit auf dem rechten Auge“ im schulischen Unterricht als Mahnung vor stereotypen Annahmen und Diskriminierungen zu thematisieren 9. durchgreifende Maßnahmen gegen Diskriminierung und Rassismus zu ergreifen, die eine breite Aufklärung bezüglich Menschen- und Islamfeindlichkeit bewirken 10. bestehende rechtliche Möglichkeiten zu stärken, damit auch Strafverfolgung ihre Beschränkung findet, wenn sie diskriminierend oder unangemessen vorgeht. Dazu gehören auch verfassungswidrige und diskriminierende Kontroll- und Durchsuchungspraktiken der Polizei, wie etwa die verdachtsunabhängigen Moscheebesucher-Kontrollen im Land Niedersachsen 11. professionelle, unabhängige Beratungsstellen und systematisches Beschwerdemanagement zu schaffen, die in Bezug auf Diskriminierungen in verschiedenen Lebensbereichen -angefangen bei den Schulen bis hin zu Ministerien- Hilfestellungen und Lösungsansätze bieten Diese Liste kann und will nicht abschließend sein. Denn so wie sich das Leben und die Gesellschaft stets im Fluss befinden, so sind dies eben auch Bedingungen und Bedürfnisse, Erkenntnisse und deren Gewinn. Insbesondere die Politik ist gefordert, Abstand von Äußerungen und Statements zu nehmen, die geeignet sind Migranten, den Islam und die Muslime unter Generalver-

23

dacht zu stellen. Stigmatisierende Politik und diskriminierende Sicherheitsdiskurse auf Kosten und auf dem Rücken von Minderheiten sind eine gedankenlose Saat, die einen menschenverachtenden Nährboden bereitet. Der NSUTerror ist der bittere Auswuchs dieser Saat. Denn diese menschenverachtende Saat wirkt nachhaltig und dauerhaft und kumuliert in einem kollektiven Gedächtnis. Das Vertrauen in den Rechtsstaat ist angesichts dieser NSU-Mordserie vielen Migranten verloren gegangen oder aber zutiefst erschüttert. Die Einsetzung und Arbeit des NSU-Untersuchungsausschuss des Deutschen Bundestages hat zur Aufklärung wesentlich beigetragen und darin wertvolle Dienste geleistet. Durch die engagierte und aufklärungsorientierte Arbeit ist nun eine Grundlage geschaffen, staatliches Versagen zu benennen und daraus Konsequenzen zu ziehen. Pressestelle DITIB-Dachverband


V E FAT Merhum Abbas ve Fatma Bayraktar’ın oğlu, Ümmiye Bayraktar’ın hayat arkadaşı, Murat ve Bülent’in sevgili babası, gelin ve dünürlerinin saygıdeğer büyüğü, Dilara ve Eda Su’nun ‚İbo Dede‘si, ailenin neşe kaynağı, ve işadamımız Aydın Yüksel’in cemaatin ‚İbo‘su Hakkın rahmetine kavuşmuştur.

VEFAT

Değerli ağabeyimiz kıymetli eşi Hakk’a yürümüştür.

İbrahim Bayraktar

Ağabeyimizin eşine Allah’tan rahmet kederli ailesine de Rusçuk,1940 – İstanbul, 16.08.2013 sabır diliyoruz. Merhum Ankara Karşıyaka mezarlığında toprağa verilmiştir. Bayraktar ailesi taziyeler için teşekkür eder.

RUHUNA EL FATİHA

Mahya Yayın Kurulu

Merhuma Allah’tan rahmet diler, sevenlerinden bol dua edilmesini istirham ederiz. Mekanı Cennet olsun!

V E FAT Merhum Abbas ve Fatma Bayraktar’ın oğlu, Ümmiye Bayraktar’ın hayat arkadaşı, Murat ve Bülent’in sevgili babası, gelin ve dünürlerinin saygıdeğer büyüğü, Dilara ve Eda Su’nun ‚İbo Dede‘si, ailenin neşe kaynağı, cemaatin ‚İbo‘su Hakkın rahmetine kavuşmuştur.

İbrahim Bayraktar Rusçuk,1940 – İstanbul, 16.08.2013

Merhum Ankara Karşıyaka mezarlığında toprağa verilmiştir. Bayraktar ailesi taziyeler için teşekkür eder.

RUHUNA EL FATİHA

Merhuma Allah’tan rahmet diler, sevenlerinden bol dua edilmesini istirham ederiz. Mekanı Cennet olsun!

24


bizden

Çivisi Kaçlıktı Bu Dünyanın? Bedirhan GÖKÇE

“Dünya iyice çekilmez oldu” “Çivisi çıktı bu dünyanın” “Yaşanmaz oldu bu dünyada” “İğrenç bu dünya” “Nefret ediyorum bu dünyadan” Ne kadar çok söz sıralarız böyle değil mi? İçimizin nefretini kustuğumuz, ne çok söz… Peki bu kadar kötü, bu kadar iğrenç mi bu dünya… ? Bakalım; Deniz yerli yerinde, okyanus yerli yerinde eğer dokunmazsan balık yerli yerinde, mercan yerli yerinde, yetmedi dal git derinliklere renkler yerli yerinde, sanat yerli yerinde, uyum yerli yerinde… Çık denizden bak ormana şimdi; Ve çirkin olan bir şey göster bana Buraya bu çam ağacı olmamış de mesela, şu gürgen şurda olmalıydı de… Yeşilin bin bir tonunun birbirine karıştığı o ahengi bozan tek bir ağaç göster ya da.

25

Bin bir çeşit hayvanın yaşadığı ortamda bir kötü koku bul ya da ormanın kendi uğultusu içinde, çirkin bir ses duyur bana. Hepsi ahenk içinde, burnuna gelen kokusu, kulağına gelen sesi, seni içine çeken havası ve renklerin harmonisi ile, şu şuraya olmamış de, bir şey bul bana… Hadi gidelim vahşi dediğimiz doğaya. Bu hayvan burada yaşamamalıydı de, kaplan bu sıcakta buraya olmamış, bu çakalların ne işi olur, bu gergedan şurada yaşamalıydı de… Tüketilen bir avdan, geride bir şey göster hadi; Şimdi söyle bakalım… Aldatan, çalan, öldüren, yıkan, kıran, vuran, bağıran, hak yiyen, hukuk tanımayan, kitaba uymayanı kitabına uyduran sen… Kötü olan, çivisi çıkan, iğrenç olan dünya öyle mi?


TORBASIZ HEPAFİLTRELİ

TÜRKİYE‘NİN EN ÇOK SATAN SU FİLTRELİ ELEKTRİKLİ SÜPÜRGESİ İÇİN, ALMANYA ÇAPINDA BAYİLİKLER VERİLECEKTİR. AYRINTILI BİLGİ VE BAȘVURU İÇİN: TELEFON 0170 5867732 VEYA E-MAIL birol@senur-europe.de

26


42


din

43


din

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

Allah da ona “Evet, öyle. Ayetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutulacaksın.” der (Tâhâ, 126) Öyleyse beni anın ki ben de sizi anayım. (Bakara, 152)

B

ilindiği gibi Kur’an’ın değişik isim ve sıfatları vardır. Kitap, vahy, furkan bunlardan bazılarıdır. “Zikr” kelimesi de bunlardan biridir. Zikr, bir şeyi unuttuktan sonra hatırlamak ve akılda tutmak anlamlarına gelmektedir. İnsan tabiatının en önemli özelliklerinden biri unutmasıdır. İnsanın “unutkan” olma zaafı, Kur’an’ın “hatırlatıcı” özelliğiyle karşılanmaktadır. Böylece insan tabiatında bulunan, fakat gözardı edilmiş, unutulmuş hakikatler ona hatırlatılmaktadır. Dolayısıyla buradaki unutma, sıradan bir hafıza yetersizliği şeklinde değerlendirilmemeli; aksine ebedi hakikat karşısındaki maksatlı ilgisizlik ve duyarsızlık konusunda insan uyarılmaktadır. Kur’an, “zikr” ismini kullanarak aynı zamanda insanda bir zaman tasavvuru inşa etmeyi hedeflemektedir. İnsanın zihin dünyasının ne geçmişten kopuk geleceğe çakılı, ne de gelecekten habersiz geçmişe odaklı olduğunu söyleyebiliriz.

29 19

O, geçmiş, şimdi ve gelecekle iç içe yaşar. Geçmişini hatırlayarak şimdi ve geleceğini kurgular. Geçmişin hatıra ve tecrübeleri, geleceğin hayalleri ile “şimdi”de buluşur; hepsi birlikte insanın düşünce ve eylemlerinin temelini meydana getirir. Kur’an, insandaki bu fıtri özelliği, yani zaman algısını, dini ve ahlaki değerler bazında yeniden şekillendirir. O, geçmişten bahsederken sadece tarihsel bir olgu ve olay olarak onları yad etmek amacında değildir. Başka bir ifadeyle, mazide kalan bu olayları hatırlatmakla keyifli dakikalar geçirmek veya nostaljik duygular yaşatmayı amaçlamaz. Aksine geçmişten bahsederken, muhatapların şimdi ve geleceklerini inşa etmelerini hedeflemektedir. Böylece o, bizim “şimdi”ye saplanıp kalan ve zihni güdükleşen insanlar olmamızı değil, geçmiş ve geleceğin ufkuyla şimdiyi kurgulayıp yaşamamızı istemektedir. Aslında Müslüman şimdisi için değil, geleceği için yaşayan insandır. Gelecek, yani dünya ötesi, ebedi alem onun zaman tasavvurunun odak noktasını oluşturur. Bütün eylem ve çabaları geleceğe yapılan bir yatırımdır. Gelecek olmadan şimdi ve geçmişin bir anlam ve önemi yoktur. Böylece Kur’an, müminlerin geçmiş, şimdi ve ge-


lecek arasındaki irtibatı koparmamalarını hedefler. Geçmişten geleceğe bir bakış açısı kazanmalarını ister. Geçmişten hareketle şimdiki zamanları değerlendirmeyi ve geleceğe hazırlanmayı amaçlar. Böylece külli bir zaman tasavvuru kazanmalarını hedefler. Kur’an, her şeyden önce kendi ayetlerine karşı bir unutkanlığa ve aldırışsızlığa düşmememiz uyarısını yapmaktadır. Demek ki hatırlatıcı olan vahiy, önce kendisinin unutulmamasını istemektedir. Çünkü ayetler, insanın ihtiyaç duyduğu bütün uyarı ve hatırlatmaları yapmaktadır. Dolayısıyla bahşedilen ilahi mesajlara bütün gücümüzle sımsıkı sarılmayı ve onları hatırdan çıkarmamayı emretmektedir. Çünkü hatırladıkça kendini, dünyada varoluş amacını ve Rabbini hatırlayacaktır. Aksi bir durum Allah’ın rahmetinden uzaklaşmaya ve kalplerin katılaşmasına sebep olacaktır. Yine ayetlerin unutulması, hesap gününde Allah tarafından bir unutma ve alakasızlığa maruz bırakılma sonucunu doğuracaktır. Kur’an’ın insana hatırlattığı ilk şey, Rabbine verdiği sözdür. Bu Elest Bezmi olarak bilinir. Burada insan, O’nun rablığına şahitlik etmektedir. İşte Kur’an, insanları, tabiatında küllenmiş bulunan bu hakikati görmeye davet ediyor. Böylece şuurlu bir hayat yaşamalarını istemektedir. Bir unutkanlığa maruz kalıp gaflete kapılmamalarını; aksine varlığın sahibiyle alakalarını sürekli olarak canlı tutmalarını amaçlamaktadır.

Yine bu bağlamda Allah’ı hatırlayanların O’nun tarafından hatırlanacağı ifade edilir. Muhakkak ki bu durum hem bu dünyada hem de ahirette geçerli olacaktır. Allah’ ın hatırlanması müminin hayatında belirli zamanlara münhasır bir durum da değildir. Her mekan ve durumda O’nun zikri söz konusudur. Allah’ı az hatırlamak, müminlerin değil, aksine münafıkların bir vasfı olarak ifade edilir. İlk insan Hz. Adem’den itibaren insanoğlu hep unuttuğu için günaha düşmüş ve isyan etmiştir. Günah bir unutma ile başlıyor, ilahi uyarının dikkate alınmaması ile devam ediyor. İnsanın unuttuğu en önemli konulardan biri de, zikre değer hiçbir şey değilken yaratılmış olmasıdır. Allah onu yarattı ve varolma şerefiyle onurlandırdı. Fakat o kendi kökenini unuttu. Hak ve hakikatten insanın yüz çevirmesine sebep olan en büyük unutturucular da şeytan ve dünya metaıdır. Öyle ise insan her an bir unutma ve gaflete düşme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Her an hakikatle kendisi arasında bir perde çekebilir. Gören göz görmez hale, düşünen kalp anlamaz hale gelebilir. İşte hatırlatıcı özelliği ile Kur’ an bu perdeyi kaldırmayı, daldığı gaflet uykusundan insanı uyandırmayı hedefliyor; ta ki insan, hakikatle yüz yüze gelsin. Evet, hatırlayanlar, bu dünyada olduğu gibi ahirette de hatırlanacaktır. Acımasız hayat mücadelesi ve koşuşturması içerisinde daima Rabbinin hoşnutluğunu arayanlar elbette ki o gün unutulmayacaktır

30 20


en sevgili j j j f o ^ A , . . ^ Prof. Dr. i. Hakki Ünal

^QfS"^f

&

Din i§leri Yiiksek Kurulu Üyesi

Kalabaligi Cemaat Kalabalığı CemaatYapan Yapan Mekân: Mekân: Cami Cami Rivayet edildigine göre Hz. Osman (r.a.) Mescid-i Nebevi'yi geni§letmek istediginde halk bunu ho§ kar§ilamami§ti. Bunun üzerine §6yle dedi: “Allah Rasulii (s.a.s.)’nü §6yle buyururken igittim: ‘Kim Allah için bir mescit in§a ederse, Allah da ona cennette aymsim in§a eder.” (Dârimr, saiat, 113)

Hz. Osman’in bu giri§imi, Medine’nin artan nüfusu kar§isinda eski mescidin ihtiyaci kar§ilamamasindan kaynaklansa da, arkasinda senelerce saf tuttuklan Hz. Peygamber’in mescidinin hatirasini ya§atmak isteyen bazi sahabilerin bu degisjkligi ho§ görmedikleri anla§ilmaktadir. Fakat akip giden zaman igerisinde, “Allah’in mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazi kilan, zekâti veren ve Allah’tan ba§kasindan korkmayan kimseler imar ederler. i§te dogru yola ermi§lerden olmalan umulanlar bunlardir.” (Tevbe, 18) ayeti geregince, yüzlerce yeni mescit in§a edildigi gibi, eskileri de yenilendi. Mescid-i NebevT'den de, bitisjgindeki Hz. Âise’nin odasina defnedilen Allah Rasulü ve iki sevgili arkadasi Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in kabirleri disinda neredeyse higbir iz kalmadi. Arapga’da secde edilen yer anlamina gelen “mescit”, islam dininde toplu ibadet yapilan mabede verilen isimdir. Kur’an’da ibadet yeri olarak, genelde bu kelime ve çogulu “mesacid” kullanilmi§tir. (A’râf, 29, 31; Bakara,H4, Tevbe, 18) ilk mabet olarak kabul edilen Kâbe,“el-Beyt” (ev) (Âl-i imran, 96; Bakara, 125, 127,158) ve “el-Mescidü’l-Harâm” (saygin mescit) (Bakara, 144,149); Kudüs’teki, “Süleyman mabedi”nin bulundugu mekân da “el-Mescidü’l-Aksa” olarak anilmi§tir. (isrâ,i) Önceleri, cuma namazi kihnmayan kücuk mescitlerden ayirmak igin, cuma kihnan büyük mescitlere “el-mescidü’l-cami” adi verilmis, zamanla sadece “cami” adi kullanihr olmu§tur. Bugün islam dünyasinda “mescit” isminin kullanimi yaygin olmakla beraber, Osmanh’dan gelen bir aliskanhkla Türkiye’de “cami” adi daha 50k kullanilmaktadir. islam, ibadet yerlerine 50k önem veren bir dindir. Kur’an, “...Allah, insanlarm bir kismini digerleriyle savmasaydi (engellemeseydi), iglerinde Allah’in adi 50k anilan manastirlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi...” (Hac, 40) ayetiyle üç semavi dinin mabetlerinin saygin ve korunmaya deger oldugunu vurgulami§tir. Onun igin Müslümanlar, genel olarak mabetlere

31

EKiM 2009 4 0 SAYI: 226

11


saygili davranmi§lar, zorunlu durumlarda, kullanilmayan bir mabedi ba§ka bir mabede gevirerek ayni i§levi sürdürmesini amaçlamislardir. Kur’an’in vurguladigi diger bir husus, “mescitlerin Allah’a ait oldugu ve oralarda Allah’la birlikte ba§ka birine dua edilmemesi gerektigi”dir. (Cin, 18) Bu yüzden islam kültüründe mescitlerin “Allah’in evi” oldugu düsüncesi yayginlasmis, Allah’in mescitlerinde O’nun admin anilmasini engelleyen ve oralann tahribine ugrasan kimseler zalim olarak nitelendirilmislerdir. (Bakara, 114) Temiz ve ibadete elverisli bir yer olarak yeryüzüniJ âdeta büyük bir mescit ilan eden (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/82) Allah Rasulü’nün beyani dogrultusunda islam dini, temiz olan her yerde ibadet yapilabilecegini ilke olarak benimsemi§tir. Ancak cemaatle kihnan be§ vakit namaz ile zorunlu olarak topluca kilinmasi gereken cuma ve bayram namazlan igin herkesin gelebilecegi korunakh yerlerin yapilmasi gerekmi§ ve bu konuda ilk örnegi Hz. Peygamber vermi§tir. Hicretten önce Medine’de namaz kihnan bazi yerler mescit olarak belirlenmisti. Bunlardan biri de Medine yakinlanndaki Kuba’da mescit haline getirilmis bir hurma kurutma yeriydi. Hicreti esnasinda Hz. Peygamber Kuba’ya geldiginde bu yeri genisleterek korunakh ilk mescidi insa ettirmi§ ve bir grup muhacir Kudüs’e yönelerek burada namaz kilmi§lardi. Daha sonra Medine’de, insaatinda kendisinin de gah§tigi ve “Mescid-i NebevT" olarak bilinen mabedi yaptirarak burayi dint, sosyal ve kültürel bir merkez haline getirdi. Hz. Peygamber döneminde Medine’de, Kuba Mescidi ve Mescid-i NebevT'nin disinda dokuz tane daha mescit bulunmakla beraber, cuma namazi sadece Hz. Peygamber’in mescidinde kihniyordu. Camilerin bir nevi prototipi sayilan Mescid-i NebevT'den itibaren islam dünyasinda, iglerinde dünya mimarisinin saheserlerinden sayilan camilerin bulundugu binlerce mabet in§a edilmi§, 50k büyük kalabahklarin toplandigi bayram namazlan igin etrafi gevrili geni§ alanlar musalla olarak kullanilmi§tir. Ba§ta Müslümanlann evleri olmak üzere, iglerinde namaz kihnabilecek, dergâh, tekke, zaviye, türbe gibi yüzlerce mekân bulundugu halde camiler müstesna yerini daima korumus, islam tarihinde higbir mekân caminin alternatifi sayilmamistir. Müslümanlar igin durum bugün de aynidir. Hristiyan dünyasinda farkli mezheplerin kiliseleri ve ibadetleri birbirinden tamamen ayrilmisken islam âlemini kubbesi altinda birle§tiren tek mabet camidir. ingiltere’den Yeni Zelanda’ya kadar, Müslümanlann yasadiklari her yerde, asinasi olduklan gagn onlan Allah’in evine davet ettiginde, kendi evlerine girer gibi, gönül rahathgi iginde siginabilecekleri yegane mekânlar camilerdir. Bugün bazi islam ülkelerinde §ia mezhebine mensup olanlann devam ettikleri camiler ayri gibi görünse de, diger mezhep mensuplannin buralara gitmelerine, ibadetlerini yapmalanna engel dint bir ayrisma yoktur. Özetle camiler, insanlar arasinda her türlü statü farkini kaldiran ve müminlerin Allah önünde e§it kullar olarak ibadet yapmalanni saglayan kutsal mekânlardir. Birbirlerini tanimayan insanlar oradan, Allah’in huzurunda omuz omuza saf tutmus bir müminler cemaati olarak ayrihrlar. Orada namaz kildiran imam, arkasindaki cemaatten hiyerarsjk bir üstünlüge sahip degildir. Bu görevi yerine getirebilecek asgari bilgiye sahip herkes imamhk yapabilecegi igin islam’da “din adamlan” sinifi olu§mami§, sadece, cami hizmetlerinin aksamamasi igin ücretli görevliler tayin etmek yoluna gidilmi§tir. EKiM 2009 4 1 SAYI: 226

12

Ba§ta Müslümanlann evleri olmak iizere, içlerinde namaz kihnabilecek, dergâh, tekke, zaviye, tiirbe gibi yüzlerce mekân bulundugu halde camiler mustesna yerini daima korumu§, islam tarihinde hiçbir mekân caminin alternatifi sayilmamisUr. Müslümanlar için durum bugün de aynidir.

32


din din

TİTrEşErEK, KaBararaK CaNlaNaN TopraK Derleyen: Yunus Emre KEMAL TURAN Derleyen: Ramazan

Ölü toprak onlar için bir delildir. Onu diriltiriz, ondan taneler çıkartırız da ondan yerler. 36 Yasin Suresi 33

Su ve hava olmadan yaşanamayacağını ufacık çocuklar bile bilir. Peki, toprak olmadan yaşayamayacağımızın acaba yeterince bilincinde miyiz? Toprak sürekli gelişim halindedir. Binlerce yıl içerisinde, özellikle suyun etkisiyle, yavaş yavaş aşağıdan yukarıya doğru ana kayanın (Litosfer) tahrip olmasıyla oluşur. Bu süreç en sert kayalarda yılda 0.01 milimetre olduğu için toprağın gelişim hareketi gözümüzden kaçar. Bir metreküp verimli toprakta 30 milyon kadar bakteri vardır. Gözle algılayamadığımız bu bakteriler toprağın her santimetrekaresinin canlı olması anlamına gelir. Bu canlılığın en önemli maddesi hem bu bakterileri, hem de bitkileri harekete geçirip canlandıran sudur. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, ancak üzerine su yağdırdığımız zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten bir şeyler bitirir. 22 Hac Suresi 5

33 23

Bu ayette kupkuru toprağın üzerine suyun düşmesiyle oluşan aşamalar anlatılır. Kuran’ın ifadelerinde anlatılan titreşmenin ve kabarmanın önce sadece edebi ifadeler olduğu sanıldı. Fakat “Brown Titremesi”nin anlaşılmasıyla Kuran’ın bu noktada da bir mucize gösterdiği anlaşıldı. Ayette toprağa suyun düşmesiyle oluşan 3 aşamaya dikkat çekilir: 1 Toprağın titreşmesi 2 Toprağın kabarması 3 Toprağın çiftler halinde ürünler vermesi Birinci aşamada topraktaki parçacıklar suyun üzerlerine düşmesiyle hareket eder. Toprağın üzerine düşen su damlacıkları bir hedef olmaksızın birçok yönde hareket eder. Böylece birçok taraftan suyla çarpışan toprak parçacıkları titreşir gibi hareket ederler. Suyun toprağa düşmesiyle topraktakta farklı moleküller arasında elektrik akımı olu şur. Botanikçi Robert Brown 1828 yılında toprağın partiküllerinin bu hareketini tespit etti ve adını Brown Movement (Brown Titremesi) koydu.


İkinci aşamada dikkat çekilen olay, suyu emen toprak parçacıklarının hacimce büyümesi, böylece kabarmanın gerçekleşmesidir. Parçacıklar suya doyunca suyun mineral depoları olurlar. Bitkiler ihtiyaçlarını bu depolardan karşılar. Toprağın suyu tutan mükemmel yapısı sayesinde yağmur suları toprağın derinliklerinde kaybolmaz. Böylece bitkilerin, dolayısıyla tüm canlıların yaşaması mümkün olur. Üçüncü aşamada bitkilerin filizlenmesine dikkat çekilir. Ayetin işaret ettiği gibi zevci ve zevcesiyle yani dişiliği ve erkekliğiyle bitkiler yaratılmaya başlanır. Başlangıçta ölü olan toprak suyun toprağın üzerine düşmesiyle başlayan bir sürecin sonunda canlı bitkiyi bağrından çıkarmaktadır.

insanın olgunluk dönemi gibi bitkinin de olgunluk dönemi vardır. İnsan yaşlandığında nasıl buruşuyor, güçten düşüyorsa bitki de yaşlanınca buruşur, kurur ve eski gücünü, cazibesini kaybeder. Bitki de ölünce insan gibi çerçöp olur ve toprağa karışır. Bitkiler her mevsimde soldukları yerde yeniden canlanarak insanın öldükten sonra yeniden yaratılışına delildirler. Canlı olan bitkiyi her sene öldüren sonra yeniden aynı yerde dirilten Allah, tüm insanlığın gözü önünde yeniden yaratmanın kendisi için ne kadar kolay olduğunun delillerini göstermektedir. Ölü toprak onlar için bir delildir. Onu diriltiriz, ondan taneler çıkartırız da ondan yerler. 36 Yasin Suresi 33

Kuran’da bitkilerin yaratılışına birçok defa dikkat çekilir, hatta bitkilerin yaratılışıyla insanların yaratılışı ve diriltilmesi arasında benzerlik kurulur. Bitkilerin filiz verdiği dönem insanın gençliğine benzer, daha sonra

34 28


din

Derleyen: Harun ÖNDER Dua: Dr. Senai DEMİRCİ el-Müheymin... O, aslı bir ateş topu olan dünyaya hayat verendir. Kulları sarsılmasın diye, dağları denge olarak yaratandır. Ey Müheymin (c.c.), şükrümüzü ve şikayetimizi gören Sensin. Hallerimiz de işlerimiz de Senin isminle görülür. Ey Müheymin (c.c.), O‘nun denge ve benzeri yoktur. Müheymin (c.c.) olan O, yere ineni, yerden çıkanı, gökten ineni ve oraya çıkanı en iyi bilendir. Kainattaki muhteşem düzeni seyreden mü‘min, dağları seyrederken, onları yeryüzünün çivileri gibi yerleştiren Rabbini düşünür; Enbiya suresi‘nin otuz birinci ayetini, „Yeryüzünde, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yarattık, rahat gidebilsinler diye dağların aralarında geniş yollar var ettik.“i okur ve bu ayetin gölgesinde „Benim, beni korkulardan emin kılan, el-Müheymin olan Rabbim var!“ der... Her bir atom ve molekül O‘nun emrine amade güvenlik memurudur. O‘ndan izinsiz bir atom dahi yerinden kıpırdayamaz, bir yaprak düşemez. Bir şeye her yönüyle göz kulak olmak için, hem Melik, hem Kuddus, hem Selam, hem Mü‘min, hem Müheymin, hem Aziz, hem de Cebbar olmak lazım. İşte O, budur ve fazlasıdır. Mü‘min kullara, sevgi, güven ve huzur aşılayan isimlerden biridir el-Müheymin (c.c.)... Evladını koruyup gözetmek için çırpınan

35

anne-babalar, halkın güvenliği için çırpınan emniyet güçleri ve liderler, gaziler, O‘nun Müheymin isminin tecellisine ayna olurlar. Mü‘min, diriliği, tazeliği ile baharın, „çocukluğa“; verimi, güzelliklerinin doruğundaki çiçekleri ile yazın, „gençliğe“; sararan, dökülen yaprakları ile hazan mevsiminin, „olgunluğa“; ve gökten inen, nazenin kar taneleri ile kış mevsiminin „yaşlılığa ve ecele“ delalet edişini seyreder ve bu alemi, bir saatin dişlileri gibi birbirine bağlayan, binbir olayı birbirine bağlı olarak idare eden, gözeten ve hiçbir olayda düzensizliğe izin vermeyen Yaradan „Benim Rabbimdir!“ der... Ya Müheymin! Sensin gariplerin sığınağı. Sensin kimsesizlerin dayanağı. Sensin hakkı himaye eden. Sensin aklımı aldanışlardan kollayan. Sensin ayağımı tuzaklardan kurtaran. Sen ki, zayıfları kuvvetlilerin şerrinden himaye edersin. Mazlumların hakkını zalimlerden almaya vaat edersin. Sen ki benim en küçük, en önemsiz, En gizli arzularımı da bilir, bana merhamet edersin. Nefsimin aldatmalarına kanmaktan koru beni. Aşağıların aşağısına yuvarlanmaktan koru beni. -Âmin-


kalİte ve tat’ın öz adresİ


din

BAŞLICA İBADETLER 1) NAMAZ Günün belirli 5 vaktinde yapılan bir ibadettir. Günlük ibadetten başka, haftada bir, cuma günlerinde ve yılda iki defa bayram günlerinde cemaat halinde toplu olarak kılınan namazlar da vardır. Namaz, Yüce Yaratıcı’ya karşı yapılan kulluğun en güzel göstergesidir. Müslüman, namazda Allah (c.c.)’ın huzurunda olmanın manevl zevkini yaşar, dünya meşgalelerinden uzaklaşarak ruhen yücelir. Namaz kılmak için yüz, dirseklerle birlikte eller ve ayakların yıkanması; başın da meshedilmesi gerekir. Buna “Abdest’’ denir. Ayrıca beden, elbise ve namaz kılınacak yerin temiz olması şarttır. Namaz, kalplere sorumluluk duygusunu yerleştirerek, insanın içini her türlü kötü duygu ve düşüncelerden arındırır, davranışlarını kontrol altına alarak kötülük yapmasını önler ve ahlaken yükselmesini sağlar. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Namazı dosdoğru kıl , gerçekten namaz hayasızlıktan ve fenalıktan alıkoyar.” (Ankebut Suresi; ayet, 45) Müslümanların topluca namaz kıldıkları yere “cami” veya ‘’mescid’’ denir. Cami ve mescid aynı zamanda ‘” bir bilgi ve eğitim yeridir. Burada dini ve ahlâkî konularda Müslümanlara bilgi verilir. Namaz vakti girince “ezan” okunur. Ezan, müslümanları namaza çağıran bir duyurudur. Ezanın yüksekçe bir yerden okunması için camilerin bitişiğinde genellikle ‘’minare’’ bulunur. Bu, Islam’ın ilk yıllarına dayanan dini bir gelenektir. Minaresiz camiler de vardır.

37

Namaz, camide bir din görevlisi “imam”ın önderliğinde toplu halde kılınabileceği gibi tek başına da kılınabilir. Ancak, Cuma namazı ile bayram namazları cemaatle kılınır. Müslüman, isteklerini tek başına dua ederek Yüce Allah ( c.c.) ‘a sunar. İşlediği günahların bağışlanmasını da, arada hiç bir vasıta olmadan, doğrudan doğruya Allah ( c.c.) ‘tan ister. Müslümanlara ibadetlerinde önderlik eden kişiye ‘’imam’’ denir. Camide cemaatin önünde, imamın durduğu özel yere ‘’Mihrap’’ adı verilir. Camide müslümanlara vaaz etmek için ‘’Kürsü’’, cuma ve bayram namazlarında hutbe okumak için ‘’Minber’’ bulunur. 2) ORUÇ Her yıl kameri aylardan Ramazan ayı boyunca ibadet niyetiyle tan yerinin ağarmasından güneşin batışına kadar yemek, içmek ve cinsi arzulardan uzaklaşmaktan ibaret bir ibadettir. Oruç, nefsi terbiye ederek iradeyi güçlendirir ve böylece insanda kötü alışkanlıklara karşı direnme gücünü artırır. Allah Teala şöyle buyuruyor. “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Ola ki korunup sakınırsınız.” (Bakara Suresi, ayet; 183) Oruç, ruhu kötülüklerden arındıran, sevgi, şefkat ve merhamet duygularını geliştiren bir ahlak ve davranış eğitimidir. Ayrıca orucun insan sağlığı bakımından da çok yararlı olduğu bilinen bir gerçektir. Bu husus tıbben de kanıtlanmıştır. .


Bu konuda Hz. Muhammed (A.S.) şöyle buyurmuştur. “Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz.” 3- ZEKAT Zenginlerin belirli mal ve para birikimlerinin belirli bir miktarını, her yıl ihtiyaç sahiplerine vermek suretiyle yerine getirdikleri bir ibadettir. Zekat, toplumda huzur ve dayanışmayı sağlayan bir sosyal yardımlaşma sistemidir. Zekat, paraya olan aşırı tutkuyu azaltır, fertler arasında karşılıklı sevgi ve saygı duygularını geliştirerek servet düşmanlığını önler. Böylece toplumda huzur ve güvenin kökleşmesinde önemli rol oynar.

lah (c.c.)’ın huzuruna çıkış gününü hatırlatır. Hac, müminlerin samimî bir şekilde Allah (c.c.)’a yönelerek, tevbelerinin kabul edilmesine ve günahlarının bağışlanmasına vesile olur. Kutsal yerleri görmek, insana manevî bir heyecan vererek dini duyguları kuvvetlendirir. Dünyanın çeşitli ülkelerinden kutsal topraklara gelen, renkleri ve dilleri ayrı olan insanları “ tek gaye etrafında birleştiren Hac, sosyal yönüyle milletlerarası bir kongre niteliği taşır. Görülüyor ki İslam’da ibadetler, kişinin kötülüklerden arınarak ahlaken olgunlaşmasını, iyiye ve mükemmele ulaşmasını, aynı zamanda toplumun da huzura kavuşmasını amaçlamaktadır.

4- HAC Servet ve sağlık yönünden gücü yeten müslümanların, ömründe bir defa belli zamanlarda arafatta vakfe yapmak ve kabeyi ziyaret etmek suretiyle yaptıkları bir ibadettir. Bu ibadeti yaparken her seviyede insanın aynı kıyafete bürünmesi, öldükten sonra Al-

38


mesneviden öğütler

Süvariden Korkan Okçu Bir atlı cins ata binmiş, pür silah, heybetle bir ormana dalmış, gidiyordu. Usta bir okçu görüp korkarak yayını çekti. Onu vurmak isterken atlı bağırdı: “Ben cüssece iriyim ama hakikatte zayıf bir adamım. Sakın benim iriliğime bakma, savaş zamanı kocakarıdan da aşağıyım.” Okçu “ haydi git, iyi ki söyledin, yoksa korkumdan seni vuracaktım” dedi. Nice adamlar vardır ki erkek olmadıklarından ellerinde kılıç olduğu halde karşıdakini silahla tepelenmişlerdir. Rüstem’lerin silahını bile kuşansan ehli olmadıktan sonra canından olursun. Oğul, kılıcı bırak da can siperini ele al. Bu padişahtan ancak başsız olan başını kurtarır. Senin silahın; hilen, düzenindir. Hem senden doğar hem canına kast eder. Bu hilelerden madem ki bir fayda elde edemedin, hileyi bırak da devletlere kavuşasın. Madem ki hileden bir meyve elde edip yiyemedin, bırak hileyi, Allahı ara! Bu bilgiler, sana madem ki kutlu değil, kendini ahmak yerine koy, şom şeyi terk et! Melekler gibi “ Allahm, bizim bilgimiz, ancak senin bildirdiğin bilgidir, başka bir şey bilmiyoruz” de.

39


Avrupaʻnın her yerine

BAYİLİK verilecektir

Damak tadı... Sadi Gök Lebensmittel Schäftlarnstraße 10 81371 München Tel.: +49.89.72 06 98 24


aile

NE KADAR HARÇLIK VERELİM? Çocuklara verilen harçlıktaki amaç çocuğun sorumluluk duygusunu geliştirme, tasarruf yapmasını öğretme, anlık isteklerini erteleyebilme, özgüven kazandırma, hedefleri için para biriktirmesini öğretmektir.

41 31


Para kazanmak ne kadar önemli ise para harcamak da o kadar önemlidir. Çocuklara verilen harçlıklar, yetişkinlik çağında parayı nasıl kullanması gerektiğini öğretecektir. Bazı anne babalar, kendilerinin yokluk içinde büyüdüklerini düşünerek; “bizler görmedik, yiyip içemedik” diyerek çocuklara fazla harçlık verme çabası içerisindedirler. Anne babaların bu tutumu hem aile ekonomisinin olumsuz etkilenmesine hem de çocuğun doyumsuz olmasına neden olmaktadır. Çocuklara fazla harçlık vermek, çocukta zamanla doyumsuzluğa sebep olacaktır. Her istediğini alan çocuk, farklı alanlara ve farklı isteklere yöneleceğinden, çocuğun kötü alışkanlıklara düşme ihtimali artacaktır. Her istediği alınan çocuk, yarının mutsuz ve doyumsuz yetişkini olacaktır. Her şeyi olduğu halde mutsuz olan yüzlerce insan görmekteyiz. Çocuğa fazla harçlık vermek, kendi çocuğuolduğu gibi diğer çocuklara da büyük zarar vermektedir; çünkü okullarda sosyoekonomik seviyesi farklı çocuklar bulunmaktadır. Harçlığı olmayan ya da yetersiz olan çocuk, arkadaşının bol para harcamasından olumsuz etkilenecektir. Bu, çocukta üzüntü, moral bozukluğu ve özgüven eksikliğine sebep olacaktır. Toplumsal hayatta olduğu gibi okullarda da çocuklar, çalışkanlarla çok parası olanları daha çok severler. Çocuklar, bunları çıkarları için seveceklerinden, çocuklara fazla harçlık vererek çocukların arkadaşlık ilişkilerini olumsuz etkilememek gerekir. Bununla birlikte çocuğa yetersiz harçlık vermek ya da vermemek de yanlıştır. Çünkü çocuk “yok”u bilmeyeceğinden arkadaşlarıyla kendisini kıyaslayıp, anne babasının kendisini çok para harcayan arkadaşının anne babası kadar sevmediği zannına kapılabilir. bunun yanında yeterli harçllık alan çocuk, ailesi tarafından sevildiği ve evin vaz-

geçilmesz bir bireyi olduğunu hisseder. Okula yetersiz harçlıkla ya da harçlıksız gelen çocuk; kendisini yetersiz, güvensiz ve sevilmeyen biri olarak görebilir. Bunun sonucunda da çocuk; arkadaşlarının malına ve arkadaşlık ilişkilerine zarar verebilir. Neden harçlık verilmeli? Çocuğa harçlık vermekteki amaç kendi ihtiyaçlarını karşılamasını öğretmektir. Çocuklara harçlık verilirken nasıl harcaması gerektiği de öğretilmelidir. bu ihtiyaçların içinde kantinden alacağı yiyecekle okul ihtiyaçlarının önceliklerini ayarlayabilmelidir. Bir başka amaç da çocuğun sorumluluk duygusunu geliştirme, tasarruf yapmasını öğretme, anlık isteklerini erteleyebilme, özgüven kazandırma, hedefleri için para biriktirmesini öğretmektir. Harçlıklar ne kadar ve nasıl olmalı? Çocuklara verilen harçlıklar, düzenli, abartısız ve tutarlı olmalıdır. Çocuklara verilecek harçlığın miktarına ise çocuğun temel ve okul ihtiyaçları göz önünde bulundurularak çocukla birlikte karar verilmelidir. Sabah kahvaltısı yapmadan okula giden çocuklara harçlık verilmemesi önerilmektedir; çünkü bu çocuklar harçlıklarıyla besleyici ve doyurucu yiyecekler almamaktadırlar. Bu da çocukların başarılarını olumsuz etkilemektedir. 1, 2, 3, 4. sınıf öğrencilerine günlük harçlık verilmesi uygundur. Çünkü bu çocuklarda soyut zeka tam gelişmediği için vereceğiniz harçlıkları hemen harcayabilirler. 5, 6, 7, 8 ve 9. sınıf öğrencilere haftalık, daha sonraki yaşlardaki öğrencilere ise aylık verilmesi uygundur. Harçlığını zamansız harcayan çocuklara ara harçlık verilmemelidir. Amaç harçlığını uygun bir şekilde harcamayı ve tasarruf etmesini öğretmektir. Atalarımızın: “Az verme hırsız, çok verme arsız olur” öğüdünü unutmamak dileğiyle.

42 32


atamıza atamıza dair dair

ATATÜRK, BİLİM ve TEKNOLOJİ Derleyen: Serhat ÖNDER

Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile alakasız yaşayamayız... Aksine yükselmiş, ilerlemiş, medeni bir millet olarak medeniyet düzeyinin üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan olacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur. Başarılı olmak için aydın sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında doğal bir uyum sağlamak lazımdır. Yani aydın sınıfın halka telkin edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından

43 37 35 33

alınmış olmalıdır. Bu millet ve memleket ilme, irfana çok muhtaç; tahsil yapmış, diploma almış gelmiş, olanları korumak kadar doğal ve lüzumlu bir şey olmaktan başka, parti parti eğitim ve öğretim görmek için ilim ve fen almak için Avrupa’ya, Amerika’ya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz ve göndereceğiz. İlim ve fen ve ihtisas nerede varsa, sanat nerede varsa gidip, öğrenmeye mecburuz. Bu nedenle artık himaye ok zayıf kalır. Bunun yerine mecburiyet geçerli olur.



Başlay a n h e rşe y bi te r. (SENECA)

r i b e K i md v a rs a, ik l l e z i gü k n i bi l s ür. çt n ü d ö an a) evl

(Hz .M

Ço k güle ni n he yb et i az alır. (Hz . Öme r r.a)

Bir in s a nın te k b aşın a mu t lu o lm a sı u t a nıl ac ak birşe ydir. (CAMUS)

He r şe yi n en müh im no kt ası, başl angıcıdır.. .! (Eflat un )

Kur

u du a ağaç yı bıra k i s te , y toh u e m ek n er (Hz . Me v

lan a

)


to mbi yol arkadaäim

L

LA

HE

L

LA

HA

Mini Salami Äxmdx seqkxn Marketlerde a nk bik ka m to

k

bi

m

to

TAMTÜRK, Arnold-Dehnen-Str. 39* 47138 Duisburg Tel.: 0203 / 417 98 30 * Fax.: 0203 / 417 98 47


güncel

HER YER

RABİA

47


Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den gündeme dair önemli açıklamalar... Diyanet İşleri Başkanı Görmez, TRT Türk ekranlarında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Mısır’da yaşanan olaylar ve İslam dünyasının içinde bulunduğu durum hakkında çarpıcı tespitlerde bulunan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, vicdan sahibi her insanın, iman sahibi her mü’minin Mısır’da yaşanan katliamı şiddetle tel’in etmesinin insani bir vazife olduğunu kaydetti.

tün dünyayı köye dönüştürdüğü bir zaman diliminde, hayvan haklarının bile en küçük ihlalinde ayağa kalkan çağdaş bir dünyanın ve bir insanı öldürmeyi bütün insanlığı öldürmeye eşdeğer kabul eden bir kitabın mensupları olan İslam dünyasının gözü önünde yapılmış olmasının üzüntü verici olduğunu ifade eden Başkan Görmez’in açıklamasından öne çıkan başlıklar şöyle;

Suriye’de, Irak’ta, Pakistan’da, Doğu Türkistan’da, Myanmar’da ve son olarak ta Mısır’da yaşananların İslam dünyasına yakışmadığını belirten Başkan Görmez, “Mısır’da olup bitenleri izah etmekte güçlük çekiyorum. Bir cinnet hali yaşanıyor adeta. Nasıl olurda bir meydanda tamamen barışçı gösteriler için bir araya gelen insanlara, o ülkenin çocuklarından oluşan askerler, kadın, erkek, çocuk demeden yüksek binaların tepelerinden masum insanları öldürmek için nişan alırlar. Ölenler arasında kadınlar, çocuklar, genç kızlar da var. Onların katledilmesini hakikaten anlatmakta zorluk çekiyorum.” dedi.

“Mısır’da yaşananlar bütün dünyanın huzu runu ve güvenini ilgilendiren bir meseledir…” Mısır’daki insanların iradelerinin silah zoruyla ellerinden alınmasından dolayı 45 gün hiçbir şiddete bulaşmadan, hiçbir kötülük yapmadan, hatta mahalledeki bütün insanları gezerek dolaşarak onlara ‘Eğer rahatsızlık verdiysek lütfen hakkınızı helal edin’ diyecek kadar barışçıl şekilde düzenledikleri gösteri yüzünden bu zulme maruz kalmaları kabul edilemez. Hırsızlık, bütün ilahi dinlerin en kötü suç ve günah olarak kabul ettiği bir şeydir. Ama en kötü hırsızlık irade hırsızlığıdır. Siz insanların, bir milletin iradesini zorla silahla çalacaksınız, onların gösterdiği barış-

Bütün bunların kitle iletişim araçlarının bü-

48


güncel çı gösteriler üzerine de şiddet kullanacaksınız, katliam uygulayacaksınız, insanları öldüreceksiniz. Hakikaten bunun Mısır gibi bir yerde, İslam dünyası içerisinde, Müslümanların gözü önünde yaşanmış olması gerçekten düşündürücüdür ve bu bütün dünyayı ilgilendirir. Bu sadece Mısır’ı ve İslam dünyasını ilgilendiren bir şey değildir. Bu bütün dünyanın huzurunu ve güvenini ilgilendiren bir meseledir. Onun için bütün insanlığın, bütün Müslümanların dikkat kesilmesi gerekiyor. “Haksızlığa ve zulme tepki göstermek İslam’ın her Müslümana yüklediği bir vazifedir…” Biz öyle bir inancın mensupları, öyle bir medeniyetin çocuklarıyız ki, ırkı, rengi, dili ne olursa olsun, hangi coğrafya da yaşanırsa yaşansın daima zalime karşı olmak, mazlumun, mağdurun yanında yer almakla mükellefiz. Kur’an-ı Kerim açıkça “Zalimlere meyletmeyin” diyor. Bırakın destek vermeyi, kalben

49

zalimlere meyletmeyi dahi yasaklayan bir kitabın mensuplarıyız. Onun için sadece zulmetmek değil, zalimin yanında yer almamak, zalime kalben dahi olsa destek olmamakta İslam’ın bize yüklediği bir vazifedir. Mısır’daki zulme vicdan sahibi insanlar, iman sahibi mü’minler destek veremez. Ama siyaset çok acımasızdır. Bazı kötü hesaplar yapılarak bir takım desteklerin verildiğini biliyoruz. Bu da hakikaten Müslümanlık adına, İslam adına utanç vericidir. Sadece Mısır’da olup biteni değil, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir insana bir haksızlık, bir zulüm yapıldığı zaman, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın Müslümanın tepki göstermesi, mazlumun yanında yer alması, onun üzerinden o zulmü, haksızlık ve adaletsizliği ortadan kaldırmak için en azından bir çaba içerisinde olması, kalbinin onun yanında yer almaması İslam’ın her Müslümana yüklediği bir vazifedir. “Eğer bir yerde bir zulüm işleniyor ve insanlık bu konuda bir önlem almıyorsa,


orada insanlık ölüyor demektir…” Eğer bir yerde bir zulüm işleniyor ve insanlık bu konuda bir önlem almıyorsa, orada insanlık ölüyor demektir. Onun için bütün insanlığı kurtarmaya çalışmak gerekiyor. İnsan olan, vicdan sahibi olan herkese bu konuda bir vazife düşüyor. Aksi takdirde bu her an, her birimizin başına gelebilir. İnsan hakları raporları yayınlayan çağdaş dünyanın, son yıllarda bu tepkilerini kaybetmeye başladığını, dünyanın muhtelif yerlerinde hassaten İslam dünyasında olup bitenlere karşı bu insanların ve biz Müslümanların neden bu kadar duyarsız olabildiğini her birimizin sorgulaması gerekiyor. Müslümanlara düşen, dünyanın neresinde olursa olsun zulmün ortadan kalkmasına çalışmak, hakkın, adaletin, ahlakın, erdemin, faziletin, geçerli ve egemen olması için büyük bir çaba göstermek, gözyaşını dindirmek, bir yerde kan akıyorsa ona engel olmaktır. “Ezher şeyhinin zulmün yanında yer alması, bir ilim adamının taşıması gereken ilim haysiyetine ve İslam’ın kendisine verdiği izzete yakışmamıştır…” Ezher sadece Mısır için değil, bütün İslam dünyası için önemlidir. Bin yıllık bir ilim irfan yuvasıdır. Ezher bütün İslam dünyası için çok önemli bir müessesedir. Son yüzyılda sürekli değerini düşürmek için yanlış siyasetler uygulansa da Ezher’in sembolik büyük bir değeri vardır. Dini ve ilmi kurumları her türlü vesayete kapatmak lazım ki, bu gibi milletlerin zor zamanlarında hakem rolünü oynayabilsinler. Aklıselimin yanında yer alabilsinler. Sulhu, salahı sağlamak için çaba gösterebilsinler. Her türlü siyaset basiretsizlik yapabilir. Ama onun cezası milletin iradesini çalmak değildir. İrade hırsızlığı yapmak değildir. Silah zoruyla iradeleri değiştirmeye kalkışmak değildir. Onun çaresi artık bütün demokrasilerde, bütün çağdaş dünyada bellidir. O basiretsizliğin cezasını yine halk verir.

Dolayısıyla halka bırakmak gerekir. Milletin maşeri vicdanına bırakmak gerekir. Doğrusu Ezher şeyhinin Ezher’i temsil etmeden, Ezher’deki âlimlerin görüşlerini yanına almadan sadece kişisel olarak oraya katılması ve hiçbir gerekçe de zikretmeden bir mecelle kaidesini okuyarak, adeta arabada eline sıkıştırılmış bir kâğıttan bir not okuyarak bunu izah etmiş olmasını bir ilim adamının taşıması gereken ilim haysiyetine, bir din adamının İslam’ın kendisine verdiği izzete yakıştırmadığımızı ifade ediyorum. “Dini kurumların zor zamanlarda milletin huzuru ve barışı için çaba göstermesini istiyorsanız, onları her türlü vesayete kapatacaksınız…” Herhangi bir Müslüman, Ezher ismini zikrettiğinde ‘Ezher-i Şerif’ der. ‘Ezher-i Şerif’ şerefli Ezher demek. Ama Ezher Şeyhinin eliyle Ezher’in o şerefi zedelenmiştir. Ezher ona ait değildir. Ezher bütün Müslümanlarındır. Onun için bu tavrı her Müslümanın, her İslam âliminin, her din bilgininin eleştirmesi tabiidir. Ezher şeyhinin yaptığı doğru değildir. Onun yapacağı bir şey vardı o da, sarığıyla, cüppesiyle oraya gidip gerekirse o mermilere göğsünü gererek ‘Siz bu milletin çocuklarısınız, hepiniz aynı millettin çocuklarısınız, hepimiz Nil’in çocuklarıyız, sizin birbirinize kurşun sıkmanız doğru değildir’ demesi olurdu. Bir milletin iradesini silahla çalanların yanında yer alması elbette bütün İslam âlimleri adına üzüntü vericidir. Eğer taraf olmasaydı, eğer yanına 15-20 âlimi alarak o meydana gitseydi bu hadiseler yaşanmayabilirdi. Dini kurumların zor zamanlarda milletin sulhu, sükûnu, huzuru ve barışı için çaba göstermesini istiyorsanız, onları her türlü vesayete kapatacaksınız. “İslam dünyasında yaşananlar sadece siyasi kriz değil, ayrıca bir ilim, fikir ve düşünce krizidir…”

50


güncel Bu yüzyılın başında İslam coğrafyasının fay hatlarıyla öyle oynandı ki, artçı depremlerden biri bitmeden öbürü başladı. Hemen akabinde sömürgeler, işgaller, savaşlar oldu. Hemen akabinde istibdat rejimleri kuruldu. Uydu yönetimler oluşturuldu. Şimdi bütün bunların gölgesinde nesiller, insanlar yetişti. Yaralı bilinçler oluştu. Bütün bu yaralı bilinçlerin ürettiği bilgi, düşünce kendi krizlerini aşmaya yetmedi. Bunların içerisinde sürekli açık tutulan yaralar oldu. İşte Filistin-İsrail ihtilafı… Öyle ki, bütün İslam Coğrafyası ile münasebetler bütün ülkelerin diğer ülkelerle ilişkileri sadece sonradan oluşturulmuş bir ülkeye nasıl bakacağınıza bağlandı. Bütün batı dünyası ilişkileri onun üzerine bina etti. Dolayısıyla hiçbir ilkeye, esasa, hakka, hukuka dayanmayan bir ilişkiler ağı oluştu. Bütün bunlarla birlikte bu yaralı bilinçler üzeriden bir şey daha oldu. O da mezhepçilik ve ondan sonra ortaya çıkan yeni bir takım dini akımlar, medeniyet perspektifinden uzak dini yorumlar. Dolayısıyla İslam dünyasında olup bitenler sadece siyasi krizler değil ayrıca bir ilim, fikir ve düşünce krizidir. Bu ilim, fikir ve düşünce krizi de aşılamadığı için mevcut kurumlarımızla, mevcut müesseselerimizle bu da aşılamadığı için bütün bunlar yaşandı.

51

“İnsanların kanları üzerinden, insanların gözyaşı üzerinden hiç kimse hükümranlık kuramaz…” Bizim muhteşem bir medeniyetimiz var. Endülüs’te, Anadolu’da, Irak’ta, Şam’da, Hicaz bölgelerinde, Mısır’da muhteşem bir kültürümüz var. Bütün bu medeniyetimizin dinamiklerini harekete geçirerek, inancımızı yeniden doğru okuyarak bu coğrafyada barış içerisinde birlikte yaşama formüllerini üretebiliriz. Bunu başka bir yerden ödünç almamıza ihtiyaç yok. Hepsi biz de var. Biran önce bu karabulutların İslam coğrafyasının üzerinden biran önce dağılmasını, Mısırdaki, Suriye’ deki ve dünyanın muhtelif yerlerindeki kardeşlerimizin, mazlumların bir an önce haklarına, hukuklarına, iradelerine kavuşması en büyük temennimizdir. Ve büyük bir âlimimizin söylediği meşhur bir söz vardır; ‘Zalimler için yaşasın cehennem’… İnsanların kanları üzerinden, insanların gözyaşı üzerinden hiç kimse hükümranlık kuramaz. Kursa bile o zulüm ile hiçbir zaman abad olunmaz. Aheste aheste Allah mazlumun hakkını hep zalimden almıştır, alacaktır bu dünyada almasa bile ahirette onlar perişan olacaklardır.



güncel

“Zulme yardımcı olanlar Allah’ın gazabına uğrayacaklardır...” Diyanet İşleri Başkanlığı Mısır’da yaşanan zulüm ve haksızlığa dikkat çekmek için Cuma hutbesi hazırlamıştı. Türkiye’deki tüm camilerde Cuma namazında okutulan hutbede Mısır’da yaşanan zulüm ve haksızlığa işaret edildi. “Mazlumun ahı, titretir arş-ı Rahman’ı” başlıklı hutbede zulmün tanımı yapıldıktan sonra Mısır’da yaşanan katliam kınandı. “Zulmedenlere asla meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” Ayeti kerimesiyle başlayan hutbede bütün peygamberlerin tevhit mücadelesinin, aynı zamanda insanların onurunu, izzetini, şerefini ve haysiyetini ayaklar altına alan her türlü baskı ve zulmü ortadan kaldırmaya yönelik olduğu ifade edildi. “Zulüm, haddi aşmaktır. Hak ve hukuk tanımazlıktır. Adaletsizliktir, haksızlıktır. İnsanı insan yerine koymamaktır. İnsan haklarını, kul hakkını en büyük ihlaldir. Bu sebeple zulüm, hem bu dünyada hem de ahirette cezası şiddetli olan büyük bir günahtır. Zalimler asla kurtuluşa eremeyecektir. Onlar, kıyamet gününde karanlıklar içinde kalacaklardır. Yollarını bulamayacaklardır. Çünkü zalimler, dünyada zulmettikleri insanların hayatlarını karartmışlardır. Onlara dünyayı zindan etmişlerdir. Mazlumların beddualarını almışlardır. Şimdi hesap gününde karşılaştıkları zor ve çetin manzara, mazlumlara yaptıklarının kendi başlarına gelmesinden başka bir şey değildir.” ifadelerinin yer aldığı hutbede şu hususlar ele alındı; “Zulme yardımcı olanlar Allah’ın gazabına uğrayacaklardır…”

53

Zulme yardımcı olanlar, Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle Allah’ın gazabına uğrayacaklardır. Allah, zalimlere yardım edenlerle ahirette asla görüşmeyecektir. Onlar, yardım ettikleri zalimlerle beraberdir. Zulme sessiz kalanlara, zulmü görmezden gelenlere de merhamet edilmeyecektir. Çünkü merhamet etmeyene merhamet edilmez. Düşünce ve davranışta zalimlere meyletmek zulümle, hainlere ortak olmak ihanetle, suçlulara arka çıkmak cürmün kendisi ile eşdeğerdir. Zalimler karşısında hakkı söylemek en büyük cihattır. Zalimin zulmünü önlemek hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşun ta kendisidir. “Masum insanları katledenler, bu duruma maddi ve manevi destek verenler, gerçekte bütün bir insanlığı katletmişlerdir…” Yüzümüzü İslâm dünyasına çevirdiğimizde ne yazık ki birçok yerde zulmün kara bulutlarını görmekteyiz. Mazlum kardeşlerimizin feryâd-ü figanlarını işitmekteyiz. Hem geçtiğimiz mübarek Ramazan ayında hem de Ramazan Bayramının hemen ardından bu hafta boyunca Mısır’da binlerce insan katledildi. Bir insanlık suçu işlendi. Bu acı hadise, hepimizi derinden yaraladı. Acılarımızı kat be kat artırdı. Ama biz biliyoruz ki mazlumların ahı büyüktür. Biz biliyoruz ki masumların kanları üzerine kurulu hiçbir saltanat, hiçbir hükümranlık ayakta duramaz. Biz biliyoruz ki, Allah zalimleri sevmez. Biz biliyoruz ki, Allah zalimleri hidayete erdirmez. Hiçbir dünyevi hırs, çıkar ve siyaset, bir insanı yaşatmaktan daha değerli olamaz. Masum insanları katledenler, bu duruma maddi ve manevi destek verenler, gerçekte bütün


bir insanlığı katletmişlerdir. Er ya da geç bu dünyada cezalarını bulacakları gibi ahirette de büyük bir azap şüphesiz onları beklemektedir. Dünyada kazandıkları hiçbir şey onları bu can yakıcı azaptan kurtaramayacaktır. Kötü bir son onları beklemektedir. “Müslüman, her zaman zulmün ve zalimin karşısında, mazlumun ise yanında yer almalıdır…” Şartlar ne olursa olsun, kimden gelirse gelsin, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi gerekçe ile yapılırsa yapılsın, dini, ırkı, rengi ve coğrafyası ne olursa olsun Müslüman, her zaman zulmün ve zalimin karşısında, mazlumun ise yanında yer almalıdır. Zulme şahit olan herkes, en az zulme uğrayan kadar zulme karşı durmalıdır. Kur’an-ı Kerim, değil zulme razı olmayı, zulmedenlere meyletmeyi bile yasaklamıştır. O halde Müslüman, zulmü alkışlayamaz, zalimi asla sevemez. Zulme göz yumamaz. Kanayan bir yara gördü mü

ciğeri yanar. O yarayı iyileştirmek için her türlü sıkıntıya göğüs gerer. Fakat hiçbir zaman “adam aldırma da geç git” diyemez. Her zaman hakkı tutar ayağa kaldırır. Zalimin hasmı olur, mazlumun dostu. “Bizi zulme, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı suskun kalanlardan eyleme…” Allah’ım, mazlum kardeşlerimizin acısını yüreğimizde hissettir. Bizi zalimlerden yana eyleme. Bize basiret ver, feraset ver. Bütün Müslümanları, vicdanlarından mahrum eyleme. Bizi vicdansızlarla beraber eyleme. Bizi zulme, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı suskun kalanlardan eyleme. Allah’ım, Mısır’da ve dünyanın muhtelif yerlerinde katliamlarda hayatını yitiren kardeşlerimize rahmet eyle. Yaralanan kardeşlerimize acil şifalar ihsan eyle. Müslüman kardeşlerimize içinde bulundukları zor durumdan bir an evvel kurtulmaları için yardım eyle. Şu mübarek Cuma günü hürmetine dualarımızı kabul eyle.

54




sağlık

Hacamat Nedir? Ali AYDIN & Nurcan DEMİRCİ AYDIN

Kan fazlalığının vücutta meydana getirdiği rahatsızlıkları gidermek için kullanılan bir tedavi yöntemidir. Kupa terapisi, vücudun belirli yerlerinden kan aldırmak suretiyle yapılır. Amaç sağlığı korumak ve çeşitli hastalıklardan kurtulmaktır. Tarihi milattan önceye dayanır. İslam tıbbında hacamatın yeri büyüktür. Peygamber efendimiz bir kaç hadisinde hacamatın önemini belirtmiştir. “Miraçta bana; ey Muhammed ümmetine hacamat olmayı tavsiye et. Hacamatta sizin için şifa vardır demeyen meleğe rastlamadım.” “Tedavi olduğunuz şeyler arasında en hayırlısı hacamattır. “ “Hacamat yapan ne iyi bir kuldur. Fazla kanı giderir, beli hafifletir, gözü parlatır.“ Peygamber efendimiz bizzat kendisi Ebu Taybe adında bir haccama hacamat yaptırmış, başından kan aldırmıştır. Efendimizin hanımları da hacamat yaptırmışlardır. Kadınların adet nedeniyle hacamata ihtiyacı yoktur görüşü yanlıştır. Adet şifayı gerektirmez, şifa için hacamat olmaları gerekmektedir. İslam dininde Hacamat Dinimizde, peygamber efendimiz (s.a.v)in bir sünnetidir. Geçmiş dönemlerde tıbbi amaçlı yaygın kullanılmış fakat deneysel çalışmaların bulunmaması nedeniyle modern tıp tarafından bilinmemektedir.

57

HACAMAT YAPILAN BÖLGELER VE FAYDALARI KAFA ARKASI: Ruh hastalıklarına, psikolojik problemlere, kulak ağrısı ve çınlamasına, baş ağrısına ve dönmesine, yara, egzama, uçuk, sedef ve saç dökülmesine, göz ve göz kapakları, ağız, diş, diş etleri ve burun hastalıklarına iyi gelir. BOYUN: Göz ve göz kapağı hastalıklarına, ağız kokusuna, diş ve diş eti hastalıklarına, troid ve lenf bezi hastalıklarına, KULAK ALTI VE ARKASI: Kulak, burun, boğaz ve göz hastalıklarına, ön dişler ve köpek dişlerine, baş ağrılarına, karaciğer ve safra kesesi sancılarına, baş titremesine, OMUZLAR: Akciğer hastalıkları ,yüksek tansiyon, baş ağrısı, baş dönmesi, kepek , saç dökülmesi, boyun kireçlenmesi, boyun fıtığı, kol ve omuz ağrıları, hormon dengesizliğine, BEL: İdrar tutamama, bel ağrısı ve fıtık, böbrek ve kadın-erkek hastalıklarına, KUYRUK SOKUMU: Prostat ve fil hastalığına, basura, adet düzensizliğine, BALDIRLAR (arka kısım): Yüksek tansiyon, sedef, fil, idrar yolları ve böbrek hastalıklarına, baş ağrısına, baldır ve ayak ağrılarına,


AYAK BİLEĞİ İÇ VE DIŞ KISIM: Adet düzensizliği ve basura iç kısım, siyatik ve varis ağrılarına dış kısıma yapılacak hacamat iyi gelir.

oldukça siyah pelte ve sümüksü maddelerdir. Zamanla hacamat yaptırdıkça kan asıl olan ‘AL-KIRMIZI’ renge bürünür, yani temizlenir.

HACAMAT NE ZAMAN YAPILIR? Mevsim olarak sünnet olan ve tavsiye edilen ilkbahar ve sonbaharda yaptırılandır. Ayrıca sıcaklar bastırdığında yaz aylarında özellikle sıcak memleketlerde ikamet ednlere çok tavsiye edilir. Hem sıcak memlektde ikamet edip yüksek tansiyon rahatsızlığı bulunanlar sadece yaz ayında 2 kez yaptırsalar yeridir. Kış aylarında da yaptırlısa faydalıdır fakat faydası daha azdır.

HACAMATIN FAYDALARI NELERDİR? 1. Kırmızı kan hücrelerini (alyuvarları) büyüten kanı katılaştıran, dolaşımı bozan fazla asitleri çıkarır. 2. Kan ve dokulardaki gaz ve toksinleri atar. 3. Ödemleri çözer. 4. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, vücuda direnç kazandırır. 5. Kan üretimi ile görevli organları uyarır. 6. Beyin fonksiyonlarını canlandırır. 7. Ağrıları giderir. 8. Hastalıkları önler. 9. Kan üretimi ile görevli organları uyarır. Baş ağrısı, Migren, Sinuzit. 10. Unutkanlık, hafıza zayıflığı, konsantrasyon eksikliği. 11. Kronik yorgunluk, çok uyku isteği, halsizlik. 12. Tansiyon, Şeker, Kolestrol. 13. Sırt ağrısı, bel ağrısı (Lumbago) 14. Böbrek rahatsızlıkları. 15. Deri hastalıkları, Kaşıntı sivilce. 16. Kalb rahatsızlıkları, Karaciğer rahatsızlıkları. 17. Astım, Nefes Darlığı, Bronşit. 18. İktidarsızlık, Kısırlık, Erken boşalma, Sertleşmeme. vs, vs.

HACAMAT HANGİ SIKLIKTA YAPTIRILIR? Yılda 2 ila 4 defa hacamat yaptırmak en uygun olan aralıktır! Eğer hastalık tedavisi için belli sinir gruplarını uyarma amaçlı seanslar yapılıyorsa sadece hastalık tedavisi süresince ayda1kezi geçmemek koşulu ile olabilir. Bu şekilde ayda 1 aralıkla 5 seans yani 5 aydan uzun olmamalı sonra yavaş yavaş hacamat aralığı 2 ayda 1 kez, sonra 3 ayda 1 kez diye aralık açılarak devam edilir. Nihayi olarak ise ‘hiç bir rahatsızlığı olmayanlara’ yılda en az 2 kez hacamat yaptırmalarını tavsiye ederiz. Nasıl ki araba belli km yapınca yağ değişimine ihtiyaç duyar, insanda belli aralıkda hacamat ile temzilenmeli arınmalıdır. Yılda en az 2 kez hacamat 700-800 yıl önce yapılan uygulamadır. Günümüzde egzost dumanı, hormonlu domotesler, GDO’lu gıdalar vs mevcut. Bunların vücudumuzda yaptığı tahribat belkide yılda 3 kez hacamatla ancak temizlenir. Zaten ilk kez hacamat yaptıranlar bilirler. İlk hacamatta genelde hemen herkesde çıkan kan; kan özelliğini yitirmiş koyu pekmez renginde


hukuk

ÇOCUKLARIN HİMAYE ALTINA ALINMASI (KORUYUCU AİLE) (1. Bölüm) Av. Ender SÜREKLİ

Almanya’ da çocukları ile sorun yaşayan ailelerimizin karşılaştıkları zorlukların başlarında Alman Gençlik Dairesi’ nin (Jugendamt) çocuklarını onlardan alıp bir Alman ‘Koruyucu Aile’ lere vermeleri gelmektedir. Bu konuda yardım isteyen mağdur ailelerimiz Alman ‘Koruyucu Aile’ yerine kendi kültüründen gelen bir ‘Koruyucu Aile’ye çocukların verilmesi uygun görülmektedir. Bu iki bölümlük yazımızda ‘Koruyucu Aile’ ve genel olarak Himaye sürecini (ÖnlemlerTemel Problemler) sizlerle paylaşmak istiyoruz. 1. Koruyucu aile nedir? Koruyucu aile, çeşitli nedenlerle öz ailesi yanında bakımları bir süre için sağlanamayan çocuklarımızın kendi aile ortamlarında eğitim, bakım ve yetiştirilme sorumluluğunu kısa veya uzun süreli olarak, ücretli veya gönüllü statüde devlet denetiminde paylaşan, hissettikleri toplumsal sorumluluğu gösterebilen uygun aile ya da kişilerdir. 2. Koruyucu aile olmak için nasıl başvurulur? Almanya’da koruyucu aile adayları, Gençlik Daireleri tarafından Yetenek Test’inden (Eignungsverfahren) geçirilmekteler. Her kentte farklı olarak uygulanan bu testin niteliği genel hatları ile aşağıda sıralanmaktadır: Gençlik dairesi ile ilk görüşmeyi (Erstge-

59

spräch) yapmak için randevu alınmalıdır. Bu ilk görüşmede, koruyucu aile adaylarına, nasıl koruyucu aile olabilecekleri ve hazırlamaları gereken belgeler hakkında bilgi verilir. Gerekli belgeler: 1. Başvuru formu (genellikle ilk görüşme esnasında adaylara doldurulmak üzere verilen bir formdur.) 2. Hayat hikayesi tarzında bir özgeçmiş (hem erkek hem de kadın için geçerli) 3. Doğum kayıt örneği 4. Evliler için evlilik cüzdanı örneği 5. İkametgah belgesi 6. İş ve gelir durumunu gösteren belge (Gehaltsnachweise) 7. Adli sicil raporu (Polizeiliches Führungszeugnis) 8. Sağlık raporu (Gesundheitszeugnis) Koruyucu aile olacak kişilerin çocuğun bakımını, psiko-sosyal gelişimini ve eğitimini etkileyecek ya da çocuğa zarar verecek düzeyde fiziksel engeli, ruhsal rahatsızlığı ve bulaşıcı hastalığının olmadığını gösterir rapor.Koruyucu ailelere baktıkları her çocuk için yeterli bakım ücreti ödenmektedir. Bu ücret çocuğun yaşına göre belirlenir ve 600,00 Euro´dan başlar. Engelli çocuklar için bu ödenek iki katına kadar çıkabilmektedir. Çocuğun eğitim masrafları da yine Gençlik Dairesi tarafındankarşılanmaktadır.


Dilekçe formlarını ayrıca www.huema.de sayfasından temin edebilirsiniz. 3. Çocukları koruma ve sahip çıkma adına Jugendamt´lara karşı ne gibi yaptırımlar uygulanabiliyor? Almanya’daki iç hukuk sürecinin tüketilmesi durumunda aileler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin herhangi bir maddesine aykırı bir durumun bulunması veya bu yönde bir iddianın ileri sürülmesi durumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurulabilir. Bu şekilde çocuklarını geri alabilmiş ailelerimiz vardır. Kazım Görgülü isimli Türk vatandaşının 2000 yılında başlayan Mahkeme süreci 2004 yılında AİHM’ye kadar uzamış ve AİHM, Almanya’nın Görgülü’ye 15 bin Euro manevi tazminat parası ödemesine karar vermiştir. Bir çocuğun Alman aileye evlatlık verilerek köklerinden uzaklaştırılmasının insan haklarına aykırı olduğuna hükmeden mahkeme, bunun ancak olağanüstü durumlarda mümkün olabileceğinin altını çizmiştir. Ayrıca Gençlik Daireleriyle sorun yaşayan ve kendilerine haksızlık yapıldığı kanaatinde olan ailelerin Avrupa Parlamentosu Şikâyet Komisyonu’na da bu yöndeki dilekçelerini ilettikleri görülmektedir. Bu gibi girişimler Gençlik Dairelerini daha titizlikle çalışmaya, kültürel hassasiyetlere daha iyi eğilmeye teşvik edebilecektir. 4. Çocukların himayeye alınması ve önlemler nelerdir? Yaşanan olumsuzlukların minimize edilmesi için neler yapılmalı? Türk ve Türk kökenli ailelerde Gençlik Dairelerine karşı güçlü bir önyargı ve korku mevcuttur. Gençlik Dairesi’nin her müdahalesi çocuğun alınması anlamına gelmemektedir. Ancak, bu korku ailelerimizin Gençlik Daireleriyle iletişimlerini başından etkilemekte ve aleyhlerinde karar alınması ihtimalini de

kuvvetlendirmektedir. Gençlik Daireleriyle sorun yaşayan ailelerimizin, haklarını en iyi şekilde öğrenerek, zaman kaybetmeden Başkonsolosluklarımıza ve avukatlara başvurmaları ve mümkün mertebe Gençlik Daireleri ile iletişim kanallarını koparmamaları önemlidir. Türk aileleri, ancak son aşamada (çocuğun aileden alınması aşamasında) yardım arayışına girmektedirler. Oysa ki bu aşamaya gelinmeden soruna daha en başından müdahale edilmesi, diğer bir ifadeyle önleyici tedbirlere ağırlık verilmesi ve ailenin sorunun başlamasını müteakip sosyal yardım/ danışmanlık hizmetlerinden faydalanmaları çocukların ailelerden alınmasını önleyebilecektir. Çocukların ailelerinden alınması için nihai kararı verecek olan Aile Mahkemeleri, bilirkişilerin raporlarına büyük önem vermektedirler. Bu nedenle, bilirkişi raporlarının tarafsızlığı ve kültürlerarası farklılıkları/hassasiyetleri dikkate alması büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, bilirkişilerin sayıca az olması eleştiri konusudur. Ayrıca, kültürlerarası yetkinliğe sahip psikiyatri/ruh sağlığı uzmanlarına ihtiyaç bulunmaktadır. Diğer taraftan, Gençlik Dairelerinde Türk kültürü ve aile yapısını bilen Türk kökenli sosyal hizmet uzmanlarının/danışmanların/ pedagogların/psikologların istihdam edilmesi, Türk aile yapısı, örf ve geleneklerinin yeterince bilinmemesinden kaynaklanan sorunlara çözüm olabilecektir. Bu nedenle, Türk ailelerinin yüksek öğrenim görecek çocuklarını bu alanlara yönlendirmeleri ve bu alanda eğitim almış gençlerimizin de bu görevleri üstlenmeleri büyük önem taşımaktadır. Türk koruyucu aile sayısının arttırılması da büyük önem arz etmektedir. devam edecek...


abide şahsiyetler

kim kimdir

Lagari Hasan Çelebi Derleyen: Gökhan ÖNDER

Lagari Hasan Çelebi, füzeciliğin atası sayılmaktadır. Füze ile uçan ilk Türk’tür. 1633 yılında IV. Murad’ın kızı Kaya Sultân’ın doğduğu gece yapılan şenlikler sırasında füzeyle uçma hünerini gösterdi. Evliyâ Çelebi’ nin Seyahatnâmesinde anlattığına göre, Hasan Çelebi 50 okkalık barut macunuyla dolu 7 kollu, kendi îcadı olan bir fişeğe binerek yardımcılarının ateşlemesiyle uçmayı başarmıştır. Füzenin barutu bitince de daha önce hazırlamış olduğu kanatları açmış, Sinan Paşa Sarayı önünde denize inmiştir. Bu gösteri üzerine IV. Murad tarafından mükâfatlandırılmış, sipahi sınıfına yazdırılmıştır. Daha sonra Lagarî Hasan Çelebi Kırım’a gitmiş, orada Selâmet Giray Hanın yanında ölmüştür. Evliyâ Çelebi, Seyahatnâmesinde Roketle

61 49

uçma olayını şu şekilde anlatmaktadır: “Murad Hân’ın Kaya Sultân isimli kızı dünyaya geldiği gece akika kurbanı şenliği oldu. Bu Lagarî Hasan elli okka barut macunundan yedi kollu bir fişek îcad eyledi. Sarayburnu’nda Hünkâr huzurunda fişenge bindi ve şâkirtleri (yardımcıları) fitili ateşlediler. Lagarî, “Padişahım seni Huda’ya ısmarladım. İsa Nebi ile konuşmağa gidiyorum” diyerek semaya fırladı. Yanında olan diğer fişekleri ateşleyip rûy-u deryâyı çırağan eyledi. Fişengi kebirinin barutu kalmayınca zemine doğru inerken kartal kanatlarını açarak Sinan Paşa Köşkü önünde deryaya indi ve padişahın huzuruna geldi. Zemini bûs ederek, “Padişahım, İsâ Nebî sana selam söyledi” diyerek şakaya başladı. Bir kese akçe ihsân olunup 70 akçe ile sipahi yazıldı.”


52


iş dünyası

Aydın Fırın sahibi Yıldıray Aydın ile samimi bir söyleşi Röportaj: Koray KUŞKUŞ Yıldıray Bey, öncelikle kendinizi okurlarımıza tanıtır mısınız? Kendimi tanıtmam gerekirse, ben 1983-84 öğretim yılında fırıncılık meslek eğitimine başladım. O zaman ki düşüncem, mesleği bitirdikden sonra zengin bir unlu mamüllere sahip olan Alman fırın spesyallerini öğrenip bunları Türkiye’de yapmaktı. Zaman içerisinde gördük ki, Türk ekmeğine büyük bir talep vardı. Bu zamanlar Hacı Ümmet Koçak’ın yanında boş zamanlarımı geçirip yenilikler öğrenmeye çalışıyordum. Daha sonra kendisiyle ortak olarak bugün Wölckernstraßede bulunan fırınımızı açtık. Bir yıldan fazla birlikte ortakça yürüttük, kendisinin yoğunluğundan dolayı bana devretmek istedi. 1988 yılında babamla birlikte Aydın Fırın’ı kurduk ve bu işi bugüne kadar devam ettirmekteyiz.

iş dünyası

panlar kapatmaya mahkum. Rekabet çok çirkin, çünkü değerinin altında satış yapılıyor. 25 sene önceki fiyatın altında ekmek satılıyor bugün. 450g net pide 60 Cent’e satılıyor, 25 sene önce fırını yakmak için kullanılsın bir litre fuel oil 35-40 Pfennig’di bugün 80 Cent. Enerji, kira ve personel giderleri patlamış ama ekmek fiyatları aşırı derecede düşmüş.

AYDIN

Yetkilisi Yıldıray Aydın

Özellikle müşteri açısından hijyen çok Röportaj: önemli bir konu. Sizin hijyeni sağlamak için özel bir çalışmanız var mı? Ordnungsamt sağ olsun bizi zaten hiç bir zaman rahat bırakmıyor ve her geçen gün yeni

Gün geçtikçe Türk fırınlarında bir artış gözlemlemekteyiz. Yıllardır bu işi yapan birisi olarak bu durumundan memnun musunuz ve nasıl değerlendiriyorsunuz? Aslında yanlış bir gözlemleme, çünkü gün geçtikçe geriliyor. Fiyat politakası ve günümüz şartlarında, değerinin altında satış ya-

63

Kendinizi bizlere kısaca tanıtır mısınız?


Ayrıca toptan olarak esnafların unlu mamüllekanunlar çıkarıyorlar. İlk etapda bize daha ri ihtiyacını karşılamaktayız. fazla yazı365 işleri çıktığı için zorlanmıştık ama Senenin günü halkımıza hizmet sunmakbundan tabii ki şikayetci böylelikle Ayrıca toptan olarak esnafldeğiliz, arın unlu mamülletayız. kendi kendimizi kontrol edebiliyoruz. ri ihtiyacını karşılamaktayız. Senenin 365 günü halkımıza hizmet sunmakMüşteri kitlenizden bahseder misiniz? Sunmuş olduğunuz ürünlerin helâlolmayanolup tayız. müşterilerimizin Bizim % 40’ı Türk olmadığını nasıl denetliyorsunuz? lardan oluşmakta. Ortadoğulu ve Balkan köMüşteri kitlenizden bahseder misiniz? kenli müşterilerimizle aynı damak tadını payBiz bir müşterilerimizin ürünü almadan önce Bizim % 40’ı Türktarafından olmayanlaşıyoruz ve bundan dolayı dafirma ürünlerimiz yoherhangi bir görmekte. domuz katkısı olup olmadığına lardan Ortadoğulu ve Balkan köğun biroluşmakta. talep dahil tasdikname talepaynı ediyoruz. tasdikkenli müşterilerimizle damak Bu tadını payAlman müşterilerimiz özel günlerinde pastanameyi aldıkdan sonra o ürünle çalışma yalaşıyoruz ve bundan dolayı da ürünlerimiz yolarını bizden temin etmekteler. pıyoruz. Çalıştığımız firmalar ciddi firmalar ğun bir talep görmekte. ve böyle bir yanlışlık yapma şansları yok. Alman müşterilerimiz özelneye günlerinde pastaBu kadar başarılı olmayı borçlusunuz? Jelatin üçe ayrılır, sığırdan, domuzdan ve bitlarınıvebizden temin etmekteler. Kısa öz olarak tek cümleyle şöyle söyleyebikisel. bitkiselvejelatin lirim: Biz Çoktabii çalışmaya işimi kullanmaktayız. sevmeye! Toplumda kulaktan dolmaneye çok borçlusunuz? yanlış bilgiler Bu kadar başarılı olmayı var. içinde bile duyKısaUnun ve öz sektöründe olarak jelatin tek cümleyle şöyle söyleyebiFırıncılık işolduğunu yapmak isteyen vaduğum olmuştu. lirim: Çok çalışmaya işimi sevmeye! tandaşlarımıza hangiveönerilerde bulunabilirsiniz? Bizlere sunmuş olduğunuz hizmet ve vaFırıncılık sektöründe iş bir yapmak isteyen Bir binaya başlarken hiç zaman tepeden lezzetlerden misiniz? tandaşlarımıza hangi önerilerde bulunabiaşağıya doğrubahsedebilir inşa edilmez. İşin temelinden lirsiniz? Öncelikle yapmak istedikleri işin başlanmalı. Bir pastahanesinde olması gereken tüm Bir Türk binaya başlarken hiç bir zaman tepeden eğitimini alsınlar. Yapacakları iş kadar önemli unlu mamülleri ve edilmez. tatlı çeşitlerini müşteriaşağıya doğru inşa İşin temelinden olan bir diğer husus da muhasebeciden ödelerimize sunuyoruz veyapmak her zaman kendimizi başlanmalı. Öncelikle istedikleri işin yecekleri vergi ve sigorta primlerini, hesapda yeniliyoruz. Biz ekip olarak yeniliklerden vazeğitimini alsınlar. Yapacakları iş kadar önemli geçmiyoruz. yenilikleri araştıolan bir diğerFuarlara husus dagider muhasebeciden öderırım ve bilgi bulunurum. yecekleri vergialışverişinde ve sigorta primlerini, hesapda

olmayan giderleri vs. görüşsünler ve bunları Kullandığımız malzemeler zamanda tazegözden geçirsinler. Bunlarınher ardından iyi dir. Kısacası herşeyin en iyisini sunmaya çalıbir maaliyet hesabı yaparak ürünlerinin şıyoruz. müşterilerimiz ololmayanZaten giderleri vs.bakarak görüşsünler ve bunları arz-talep paritesine işememnun başlasınlar. masalar bugün olduğumuz yerde olmazdık. gözden geçirsinler. Bunların ardından iyi Heryşeyden önemlisi de sevdikleri işida yapbir maaliyet hesabı yaparak ürünlerinin sınlar! Son olarak neler söylemek istersiniz? arz-talep paritesine bakarak işe başlasınlar. Heryşeyden önemlisi de sevdikleri yapGençlerimize meslek konusunda neişigibi tavGenç arkadaşlarıma bilmedikleri işe sınlar!girişimci siyelerde bulunabilirsiniz? girişmemelerini tavsiye ediyorum. O iş hakKötü meslek yoktur. Mutlaka bir meslek öğkında meslek eğitimi Gençlerimize meslek alsınlar, konusunda neihtiyacı gibiyaptavrensinler. Almanya’nın kalifiyeçıraklığını işçiye sınlar. Bir işin akıllısıdaolmadan, işin ve delisi siyelerde bulunabilirsiniz? var. Bundan dolayı mutlaka bir geçerli geleolmalılar. Yapacakları işi sevsinler böylelikle Kötüolan meslek yoktur. öğrenmelerini Mutlaka bir meslek öğceği bir meslek tavsiye istedikleri hedeflere ulaşacaklardır. rensinler. Almanya’nın kalifi ye işçiye ihtiyacı ederim. var.anda Bundan dolayı da mutlaka ve geleŞu biz de şirketimizde beşgeçerli gencimize Mahya Dergisi hakkındaki görüşlerinizi ceği olan bir meslek öğrenmelerini tavsiye meslek öğrenme imkanını sunuyoruz. alabilir ederim. miyim? Şu andaDergisi biz de şirketimizde beş gencimize Mahya hakkında düşüncelerinizi Mahya takip ediyorum meslek dergisini öğrenme imkanını sunuyoruz. alabilir miyiz? beğenerek hem tarihden hem gündemden sürekli bilgiDerginizi beğeniyorum. Derginizin misyonu ler sunuyorlar. Mahya Dergisi hakkında önemli. Kayb olmakta olandüşüncelerinizi üçüncü ve dörtünKendi kültürünü tanımamış gençlerde bilgi alabilir miyiz? cü nesile kendi kültürümüzü en iyi şekilde taeksikliğinden dolayı türklüğünden eziklik Derginizi beğeniyorum. Derginizin misyonu nıtmaktasınız. Buradaki okul sisteminde maaduyan arkadaşlar var.ve Bizim anlı şanlı geçönemli. Kayb olmakta olan üçüncü ve bir dörtünlesef kendi tarihimizi kültürümüzü öğrenemişimiz gerektiğinde başarılı işlere cü nesilevar, kendi kültürümüzü iyi şekilde bileceğimiz bir imkan yok çok ve en bu eksikliği detaimza atabilen milletiz. Kesinlikle Almanya’ nıtmaktasınız. Buradaki okul sisteminde maaMahya dergisi bir olarak sizler kapatıyorsunuz. da şu anda bulunduğumuz durumdan golesef kendi tarihimizi ve kültürümüzü öğrenecunmasınlar. bileceğimiz bir imkan yok ve bu eksikliği de Mahya dergisi olarak aracılığıyla bu mesajlar Mahya dergisi sizlerda kapatıyorsunuz. verilsin. Bu derginin misyonu var.

MAHYA . KASIM 2010 56


kültür

Dokumacilik Derleyen: Harun ÖNDER

Türklerde çok eski çağlardan beri dokuma sanatının gelişmiş olduğu yapılan tarihsel ve arkeolojik çalışmalardan anlaşılmaktadır. Orta Asya’nın çeşitli yerlerinde yapılan arkeolojik çalışmalarda sırasında çıkan kumaşlardan ipeklilerin Çin’den getirildiği ileri sürülmekteyse de yünlü ve özellikle üzeri yün ipliğiyle aplike edilmiş keçe parçalarının Türklere ait olduğuna kesin gözüyle bakılmaktadır. Osmanlı devletinin kuruluş ve yükselme dönemlerinde Selçuklu sanatı mirası da değerlendirilerek dokumacılıkta büyük bir ilerleme sağlandı. Dokumacılığın kaynağını doğudan alması, Batı’nın yalnızca tüketici durumunda olması, bu iki uç arasında yer alan

65

Osmanlı devletinde dokumacılığa önem verilmesini sağladı. Alınan önlemlerle dokumacılığın ilerlemesine ve kalitenin yükseltilmesine özen gösterildi. Bu dönemde pamuklu dokumacılığın merkezi Denizli idi. İstanbul, Bursa, Malatya, İskenderiye, Kıbrıs, Urfa, Mardin, Musul ve Bağdat ‘da da çeşitli pamuklu dokumalar üretiliyordu. İpekli dokumalar içerisinde ise Musul’un İpek üzerine işlemeli olarak dokunan ve adını bu kentten alan Muslin’leri Bursa’da yapılan altın işlemeli ipekli dokumalar, işlemeli çiçekli kadifeler Bilecik’in ipekli ve kadife kumaşları önde geliyordu. Diğer alanlarda olduğu gibi, Osmanlı Dokuma Sanatı’nın da en gelişmiş olduğu dönem XVI. yüzyıldır. Bursa bu yüzyılda da dokuma alanında öncülüğünü korumaktadır. Kaynaklara göre, bu dönemde çatma, kadife, atlas, çuha, kemha gibi cinslerin en güzel örnekleri Bursa’da üretilmiştir. Bursa kumaşlarının ünü XVI. ve XVII. yüzyıllarda Macaristan, Lehistan, Fransa ve İtalya’ya kadar yayılmıştır.Genellikle çiniler üzerinde görülen motifleri, daha değişik oranlar ve dekoratif düzenler içinde işleyen Bursa kumaş atölyelerinin yanında artık İstanbul’da Saray’ın kendi imalâthaneleri de vardır. Özellikle sırma ve simle dokunan ve “seraser” denilen kumaşı, “çatma” denilen kadifeleri, “kemha” isimli ipekli ve “serenk” adındaki düz kumaşları dokuyan İstanbul atölyelerinin iplik ihtiyacı Bursa’dan karşılanmaktaydı.



çocuk

Öyleyse Yetimi Ezme Bir varmış, bir yokmuş. Allah’ın kulları çokmuş. Hasedi bilmezler, yalanı sevmezlermiş. Dönmüş devran, geçmiş zaman... Az azalmış, çok çoğalmış. Koşan koşmuş, taşan taşmış, uçan uçmuş… Neyse, lafı bir tarafa atalım, söze bal katalım. Biz dönelim masalımıza… Yiğit ile Pırpır iyilik etmek için çıkmışlar yola selam verip sağa sola.. Yolları düşmüş bir köye. Köyde küçük bir eve, evin şirin bahçesine… Pırpır hemen uçmuş, etrafı kolaçan etmiş. Hüzünlü bir haber ile geri dönmüş. Küçük bir kız bahçede ağlıyormuş, kaderine üzülüp karalar bağlıyormuş. Derken evde iki çocuğunu okşayıp sevmekte olan güzel hanım kapıya çıkıp bağırmış. -Hey zavallı! Annen baban kazada öldü, sen de başımıza dert oldun. Satılmazsın, satamam. Kaynımın çocuğusun, sokağa atamam. Sonra el ne der? Bari yediğinin hakkını ver. Gel şu fasulyeyi ayıkla. Akşama yemekleri yetir. Şu testiyle de pınardan su getir. Yorgunluk filan anlamam. İş bitmezse bunu yanına komam! Tam o sırada bahçeye girmiş Yiğit. Pırpır hemen görünmez olmuş, gelip onun omzuna konmuş. Yiğit hanıma selam vermiş. Demiş ki: -Teyzeciğim, ben de yardım edeyim, pınardan suyu ben taşıyayım.

67


-Sen de nereden çıktın? Hem neden yardım etmek istiyorsun? Gülümsemiş Yiğit: -Allah Kur’an’da ne diyor? “Kuşluk vaktine ant olsun. Karanlığın çöktüğü vakit geceye ant olsun ki Rabbin seni terk etmedi, darılmadı da… Seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi? Öyleyse yetimi ezme!” Hanım çok şaşırmış: -Bunlar Kur’an-ı Kerim’de mi yazıyor? Sonra koşup içeri girmiş. Duvarda muhafaza içinde asılı olan Yüce Kitap’ı getirip Yiğit’e vermiş. Göstermesini istemiş. Yiğit hemen Duhâ Suresi’ni açmış, okumuş. Hanım öyle çok üzülmüş ki gözyaşlarına boğulmuş. -Bilmiyordum, ah bilmiyordum!.. Bir daha bu yetimi üzmeyeceğim, ona iyi bakacağım. Bana güç ver Rabbim, beni affet, beni affet!.. Sen iyi ki geldin çocuk. Allah seni korusun ve yüceltsin, demiş. Gidip yetim ve öksüz kızdan özür dilemiş, onu bağrına basmış. Bu güzel hâlden memnun olan Pırpır ile Yiğit, vazifelerini yapmanın mutluluğuyla tekrar düşmüşler yola.

68


60


„Temizlik ve hijyeni ayağınızın altına seriyoruz !“ Halılarınızı ücretsiz evinizden alıp tekrar teslim ediyoruz.

Halı Yıkama

4,80 € m² Pazartesi - Cuma: 10.00 – 18.00 saatleri arasında hizmetinizdeyiz Nimrodstr. 10 90441 Nürnberg Tel. + 49 ( 0 ) 911 – 94 93 08 08 Fax + 49 ( 0 ) 911 – 94 93 08 09 www.al-ce.de


mizah

71


Nürnberg'deki Türkiye Toptan ve perakende Türk gıda maddeleri, günlük taze sebze ve meyva, et ve balık reyonları, fırın ve taze ekmek bölümüyle

ucuz ve kaliteli alış-veriş adresiniz.

Maybachstr. 29 90441 Nürnberg Tel. 0911 / 620 01 89



Her türlü finansal konuda kapsamlı danışmanlık. Konu paraysa – Sparkasse. Ausführliche Beratung in allen finanziellen Angelegenheiten. Wenn´s um Geld geht – Sparkasse.

Önemli avantajlar sağlayan Cari hesap, yararlı hizmet sunar. Sparkassen Cari hesap. Für jeden das richtige Konto – auch für Sie! Sparkassen-Girokonto. Uygun faizler, esnek sūreler ve Çabuk işlem – Sparkassen-Özel kredisi. Einfach und schnell – der Sparkassen-Privatkredit. Özel sigorta paketleri ile hayat boyu gūvenceli yaşam – Sigorta paketleri. Finanzielle Sicherheit in allen Lebenslagen – Versicherungen.

Şubelerimizde size hizmete hazır danışmanlarımız – soldan sağa Dila Şimşek, St. Johannis Şubesi I Asuman Emlek, Gostenhof Şubesi I Ekinç Durmuş, Lauf Şubesi | Ece Bayrakdar, Röthenbach a.d. Pegnitz Şubesi | Hüseyin Tülay, Allersberger Straße Şubesi I Deniz Onan, St. Leonhard Şubesi I Kader Altunay, Plärrer Şubesi | Onur Özmen, Steinbühl Şubesi

s Sparkasse Nürnberg


KOLAY

ORTA

ZOR




Abbildung ähnlich!

Taler sparen – up! fahren! Jede Teilnahmekarte ! ist eine Gewinnchance iconwww.med

apotheke

.de

Mehrfachteilnahme m

öglich!

www.medicon-apotheke.de

MEDICON Eczanelerimiz: 90402 Nürnberg Im Soldan Haus, Hefnersplatz 3 Telefon (0911) 23 56 10 Pt-Ct: 8.30 - 20.00 Uhr

90439 Nürnberg Rothenburger Straße 183d Telefon (0911) 61 23 63 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91126 Schwabach Friedrich-Ebert-Straße 24 Telefon (09122) 87 33 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90451 Nürnberg Eibacher Hauptstraße 52-54 Telefon (0911) 64 25 60 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90443 Nürnberg Am Plärrer 25 Telefon (0911) 50 71 05 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90513 Zirndorf Nürnberger Straße 13-15 Telefon (0911) 300 319 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91056 Erlangen Neumühle 2 Telefon (09131) 940 87-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90419 Nürnberg Bucher Straße 51 Telefon (0911) 23 99 30 40 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90439 Nürnberg Wallensteinstraße 28 Telefon (0911) 6 12 16 8 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91207 Lauf: Marktplatz 50 Telefon (09123) 8 20 80 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91052 Erlangen City Nürnberger Str. 49 Telefon (09131) 63 00 660 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

90459 Nürnberg Wölckernstraße 5 Telefon (0911) 37 65 190 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90762 Fürth Schwabacher Straße 46 Telefon (0911) 37 65 66 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

93047 Regensburg Maximilianstraße 26 Telefon (0941) 44 80 24 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

96052 Bamberg Pödeldorfer Str. 142 Telefon (0951) 510770-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr



mevlana mutfağından

Ahmet Can’ dan

Kuru Biber Dolmasi Tava Türlü

Malzemeler: Kuru Biber Dolması Nasıl Yapılır? 500 gr taze fasulye Biberleri kaynar su içerisine atıp bir mik2•adet patlıcan tar yumuşatın.İçlerini doldurabileceğiniz 2 adet kabak kıvama gelmesi yeterli,aksi takdirde,çok 2 adet çarliston biber yumuşarsa yırtılabilir. 1•kg Çok kuzu etidoğradığınız (kuşbaşı)soğan ve, sarımminik saklarıkaşığı kıymayı, pirinci, salça ve yağı bir 1 yemek tuz kaba koyun. İçine ilave edin. 1 yemek kaşığı tatlıbaharatları toz biber • Bir çay bardağı kadar kaynar su ilave 1 çayedip kaşığı pul biber iyice karıştırın. 200 tereyağ malzeme ne olursa • gr Doldurduğunuz ve isteğe baharatlar olsun, göre dolma değişik içiniz çok katı olursa, tıkız

• • • • •

bir dolmanız olur. Bu da çok lezzetli olmayacaktır. İç malzemeniz birbiri ile kucaklaşmış olmalı, ama biri diğerinin boğazını sıkar durumda olmamalı.

Hazırlanışı:

Malzeme Listesi 15-20 adet kuru biber, 300 gr orta yağlı kıyma, 1 su bardağı pirinç, 2 adet kuru soğan, 3-4 diş sarımsak, 1 yemek kaşığı domates salçası, 1 yemek kaşığı biber salçası, 100 gr tereyağ, Tuz, karabiber, nar ekşisi, nane, maydanoz, Et suyu

Afiyet olsun!

Bu şekilde biberlerinizi çok ağzına kadar olmamak koşuluyla doldurun. Tavanın içine tereyağ sürülüp üstüne etler serilir ve daha sonra Ağızlarını, bitiştirip,pişireceğiniz tencereye, harmanlandıktan sonra etlerin üstüsebze çeşitleri baharatlanıp birbirlerinin ağzını kapayacak şekilde dizin. ne serpilir. Dolmaların üzerine bir iki parça, tereyağ kesip bırakın. Bu şekilde 15 dakika piştikten sonra hafif karıştırılır. Eğer ki et suyunuz varsa, dolmanıza su yerine, Önceden et suyu koyun. 250 derecede ıstılmış fırında 15 dakika daha pişirilir. Et suyunu kaynatın ve yarım bardak ayırın, Yemeğimiz hazır.üzerine diğerini yavaş yavaş servise kepçe ile ekmeğin gezdirin ve kısık ateşte 20-25 dakika kadar pişirin ve ocağı kapatın. (Pişirme esnasında ara ara, ayırdığınız et suyundan kaşıkla ekmeğin üzerine gezdirin.)

Tüm MAHYA okurlarına şimdiden afiyetler diliyoruz.

72 80




15. z Yılımı

AİLE DOKTORLARINIZ

Ali Aydın & Nurcan Demirci-Aydın Ev Doktoru

Dahiliye Uzmanı

Spittlertorgraben 3 90429 Nürnberg

Tel: 0911 9287880 Fax: 0911 9287888

Açılış saatleri: Pazartesi - Cuma : 08.30 - 12.00 Pazartesi, Salı, Cuma : 14.30 - 17.00 Perşembe : 14.30 - 18.00


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.