Mahya Dergisi Bayern Ağustos 2013

Page 1

Sayı 57 | Ağustos 2013 | Ücretsiz Bayern

2013

DİTİB Aylık Dergi


Biz, 40 yıl evvel Nürnberg‘deydik!

Biz, bugün de burdayız!

Biz, yarın da burada olacağız!

Tel. 09 11 / 22 38 07 Türk Hava Yolları, SunExpress ve Pegasus yetkili acentesi Frauentorgraben 69 (Plärrer) • 90443 Nürnberg • www.ankara-reisen.de

anoris. 01/13

» Müşterilerimize teşekkür ederiz! 1973‘den bu yana babadan oğula güler yüzlü, güvenilir hizmet. « Olgun Demir


» Nefis ızgaralar közde mangalımızdan, pide ve pizzalar odun fırınımızdan... Her şey şimdi daha çıtır çıtır! «

Niyazi Koç

Gostenhofer Hauptstr. 29 Nürnberg • Plärrer Tel. 0911 289933 www.cesme-restaurant.de /cesme.restaurant

FREE WiFi GRATIS WLAN


İÇ İ N DE K İ L E R

03

BİZDEN 5 6 7 25

Önsöz Editörden Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: Üçüncü Sayfa

DİN 29 31 33 35 37

Bir Konu Bir Ayet: Adanmışlık Ruhu ve Gençlik En Sevgili: Allah Rasulü’nden Bilgeliğe Giden 40 Anahtar 10. Bölüm Nakış Nakış Kainat: Üç Karanlıkta Yaratılış Esma-ül Hüsna Bayram

MESNEVİ’DEN HİKAYELER 39

Darvanlıların Hikâyesi

AİLE 41

Kur’an’da Aile Örnekleri

ATA’MIZA DAİR 43

Atatürk’ün Futbolla İlgili Bir Anısı

45

HİKMETLİ SÖZLER


GÜNCEL Popüler Kültür ve Gençlik

47

SAĞLIK Seyahat İshali

57

_HUKUK Miras Davalarında Veraset İlamı (2. Bölüm)

59

ABİDE ŞAHSİYETLER Şahin Bey

61

KÜLTÜR İznik Çinisi

65

ÇOCUK

67

İznik Çinisi - Sayfa 65

BULMACA Kare Bulmaca Sudoku Çengel Bulmaca

73 75 77

Yemek Tarifi

80

Bedirhan Gökçe Üçüncü sayfa Sayfa 25

04


önsöz Çokkıymetli kıymetli Mahya Mahya dostları, okurları, Çok bir aylık aradan sonra bizleri tekrar sizlerle buluşturan Rabb´imize hamd-ü senalar dünyamızın fatihler Fatih’i Sultan II. Meholsun. Öncelikle hepimizin birMart ay boyunca med’in teşrifiyle şereflendiği ayında da tuttuğumuz oruçların ödülü Ramazan sizlerle buluşmayı nasip edenolan yüce Allah’a Bayramı´nızı can-ı gönülden kutlar, tüm in(c.c.) sonsuz şükürler olsun. Eski adıyla sanlığa huzur, barış, mutluluk ve hayırlar geKonstantiniyye’yi, yani İstanbul’u fetheden, tirmesini dileriz. Bizler ilime, bayramımızı bayram çağ kapatıp çağ açan, bilime sonsuz ederken, değişik zalimlerin önem veren, farklıcoğrafyalarda kültürleri huzur ve barış zulmüne maruz kalan kardeşlerimizi unutiçerisinde yanyana yaşatan Fatih’in torunlaonlardan esirgemeyerı,mayalım. şimdininDualarımızı Almanya’sınday çifte vatandaşlim. lık sıkıntısıyla karşı karşıya bırakılmak istenmektedir. Her ne kadar burada doğan çocukDuadan bahsetmişken, kültürümüzden gelarımızın doğuştan Alman vatandaşlığı da len, okulun günü yavrularımızı camilere olsa, ismimizilkTürk ismi olduğu müddetçe götürüpyabancı geleneksel dua programımızı buraburada ve maalesef vatanımızda da dan sizlereolarak şimdiden duyurmak isteriz. Bu “Almancı” yaşamaya devam etmekteseneki “Amin alayı”mız yaz tatilinden sonra yiz. Alman Parlamentosu’nda hangi yönde okulların ilk günü Eylülvatandaşlığa 2013 Perkarar çıkarsa çıksın,olan ister12çifte şembe günü, öğle namazını (saatetsin, 13:19)bizim balta vurulsun, isterse de devam müteakiben yine konu, DİTİB Nürnberg Eyüp için öncelikli olan benliğimizi, kimliğiSultan Camii´nde gerçekleşecektir. mizi, tarihimizi, kültürümüzü, örfümüzü, adeYavrularımızla ilk gününe dualarla timizi, neredenokulun gelip nereye gitmek istediğibaşlayıp, onlara hayırlı ve zihinlerinin açık mizi unutmadan bulunduğumuz topluma olduğu başarılı bir yıldinini, temenni ederiz. entegre olup, dilini, yaşam tarzını taIMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstr. 16 90459 Nürnberg GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de GENEL KOORDİNATÖR Oğuz Yurtalan +49 (0)179 6653603 oguz.yurtalan@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM ve BASKI AddGraphic info@addgraphic.de WEB SORUMLUSU Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de

05

Bu sene (yanlış ilkini gerçekleştirdiğimiz DİTİB nıyarak anlaşılmasın, benimseyerek Nürnberg Keyf-i demiyorum) Ramazan programımıza ve uygulayarak bu toplumun vatandaşlarımızın teveccüh bizlebir parçası olmak.gösterdiği Çünkü insan bilmediğinin ri ziyadesiyleAlmanya’nın memnun etmiştir. İki haftatoplusüdüşmanıdır. ve buradaki ren bilhassa haftasonlarında munetkinliğimize bizim vazgeçemeyeceğimiz değil, bizrenk katan, Avusturya´dan katılanhaline İpekyolu den vazgeçemeyecek bir unsur gelGrubu´na, Hamburg´dan Berrak Show´aadaleve mesini sağlamalıyız yaşam tarzımızla, Grup Ümitler´e teşekkür misafirletimizle, vicdanımızla. Bizederken, hem kendimizin, rimize Türk mutfağının leziz yemeklerini hem de yavrularımızın eğitimini sağlamsutenan Mevlana ve olduğumuzu, iftardan sonrakim meller üzerineRestaurant kurarsak, ne ağızlarımızı veöğrenir muhabbetlerimizi tatlılarıyla olduğumuzu ve öğretirsek, çifte vatatlandıran Aydın Fırın´a, Osmanlı kiyafetletandaşlık konusunda çocuklarımız bir seçim riyle resim çekip kaldığında o anı ölümsüzleştiren OKkulyapma zorunda hangi tercihi Grafi k´ekullansın, de şükranlarımızı Seneye lanırsa merhumsunarız. Mehmet Akif Erdaha kapsamlı bütün ayıiçerisinbosoy’un kalemeve alıp yine Ramazan bu Mart ayı yunca sürecek etkinliğimizin planlamasını de TBMM tarafından onaylanan İstiklal Marşimdiden yapmaya başladığımızı sizlere geşı’mızın başında buyurduğu “Korkma!” müjdeler, bir Eğitimimiz dahaki Keyf-i Ramazan etkinliyor aklıma. sağlam olursa, her liğimizde buluşmayı dileriz. ne olursa sizlerle olsun,siz de korkmayın. Mart sayımızla sizi başbaşa bırakırken bir Birdahaki sizlerleevinize, yine ve işyerinize, yeniden dahaki aysayımızda yine görüşmek, buluşmayı duaoraya ve ümit ediyoruz. Özleyenin nerede iseniz dergimiz vasıtasıyla mive özlenenin enümidiyle. güzeline emanet olun. safiriniz olmak Bekleyenin ve Beklenenin en güzeline emanet olun. Gökhan Gökhan ÖNDER ÖNDER

YAYIN KURULU Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Koray Kuşkuş koray.kuskus@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha Nami Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de

NRW TEMSİLCİSİ Orhan Arslanmirze +49 (0)157 74022158 176 84679965 orhan.a@mahya.de BADEN-WÜRTTEMBERG TEMSİLCİSİ Harun Önder +49 (0)176 84747088 harun.oender@mahya.de DAĞITIM SORUMLUSU Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de Mahya Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazı ve ilanlardan yazıların ve ilanların sahipleri sorumludur.


editörden

Bizim de senin hakkındaki görüşlerimiz değişmeyecek Sayın Merkel Serhat ÖNDER

Değerli okurlar, Almanya’nın Başbakanı Angela Merkel, Eylül ayında yapılacak seçimlerin ardından tekrar iktidara gelmesi halinde de Türkiye ile ilgili politikasının değişmeyeceğini belirtti. Parlamentonun tatile girmeden önceki son basın toplantısında soruları cevaplayan Merkel, güncel konular hakkında açıklamalarda bulunurken Türkiye ile ilgili soruları ise kısa cevaplarla geçiştirdi.

şokunu üzerimden atabilmiş değilim. Merkel, bir soru üzerine 22 Eylül seçimlerinden sonra hükümeti devam ettirdikleri takdirde Türkiye politikasının değişmeyeceğini de sözlerine ekledi. Sayın Merkel, inanın bizim de sizin hakkınızdaki görüşlerimiz değişmeyecek. Burada yaşayan yabancıları asla kendinize kazanamayacaksınız!!!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, ‘Batı, Mısır’daki darbeye tepkisiz kaldı’ şeklindeki eleştirilerisinin hatırlatılması üzerine Merkel, bu suçlamayı kabul etmedi. Niye etsin ki? Ne de olsa ‘‘kaygılıyız ama öbür yandan da anlayış göstermemiz lazım’’ demişti değil mi? Yani sütten çıkan ak kaşık olunuyor bu durumda. Toplantıda daha sonra Türkiye ile ilgili sorulan soruları kısaca geçiştiren Merkel, Gezi Parkı tartışmaları esnasında da Erdoğan’la görüşmediğini kaydetti. Göstericilere karşı şiddet kullanılmasından yaşadıkları şokun hala geçmediğini ifade eden Merkel, insanların Türkiye’de de özgür gösteri yapabileceklerini umut ettiğini dile getirdi. Bu açıklamayı duyduktan sonra bende hala bir başbakanın bu kadar bilgisiz olmasının

06


bizden

Geldi Geçti Bir

Keyf-i Ramazan D

İTİB Nürnberg Eyüp Sultan Camii olarak düzenlediğimiz Kültür Şölenlerinin ardından bu yıl ilk kez “Keyf-i Ramazan” etkinliğimizle de vatandaşlarımızın huzurundaydık. 9. - 21. Temmuz 2013 tarihleri arasında kurulan Ramazan çadırında, son senelerde Türkiye’de birçok vatandaşımızın soluduğu Ramazan havasını Nürnberg’e taşıdığımız bu etkinlik, çadırın sökülmesinin ardından gösterilen yoğun ilgiden dolayı Ramazan sonuna kadar çay bahçesi atmosferinde devam etti. Çadırın bulunduğu süreçte Mevlana Restaurant’ın iftar vakitlerinde açık büfe menüsüyle hizmet sunduğu etkinlikte vatandaşlarımız ayriyeten Aydın Fırın’ın birbirinden leziz tatlılarını tatma, OK Grafik’in Osmanlı kıyafetleriyle resim çekme ve Türkiye’ye gidecek olanlar şimdiden telefon kartlarını yenileyip Türk Telekom’un standından kartlarını alma imkânı buldular. Spor kulübümüz SV Eyüp Sultan’ın kurduğu standda ise çocukların adeta izdihamı yaşandı. Sıcak yaz akşamlarında ise taze, leziz ve istek üzerine çikolatalı meyveleriyle kurdukları stand ile Eyüp Sultan Kızlar Kolu imdâda yetişti. Keyf-i Ramazan’a gelen vatandaşlarımızın sahura kadar gönüllerince hoş sohbetlerini edebilmeleri için ise Eyüp Sultan Gençlik Kolu yoğun bir şekilde kömürlü semaverleri ve bol köpüklü Türk kahvelerini yetiştirmek için büyük çaba sarfettiler. Sözün özü: Birlik

07

ve beraberlik olduğunda neler yapılabileceğinin örneği bir kez daha gösterildi... Sahne gösterilerinde ise yine ziyaretçilerimize unutamayacakları, Türkiye Ramazanlarını hatırlatan, o havayı solumalarını sağlayan gösteriler vardı... Sahnede yerini alan, bizleri kırmayıp yoğun programlarına rağmen Avusturya’dan kalkıp gelen Grup İpekyolu Nasreddin Hoca ve Hacivat-Karagöz tiplemeleriyle, okudukları ilahileriyle ve hoş muhabbetleriyle açılışı yaptılar. Grup Ümitler ve Grup Melodi’nin ilahi dinletileri ise adeta gönüllerin ve kulakların pasını sildi. Sahneye son olarak çıkan Berrak Show’dan Veysel İnan ise Nasreddin Hoca tiplemesiyle çocukların gönüllerinde taht kurarken, Veysel Ağa tiplemesiyle yaptığı yarışmalarla misafirleri güldürdü ve Hacivat-Karagöz gölge oyunuyla izleyicilerine adeta zaman içinde bir yolculuk yaşattı. Ramazan çadırının kalkmasının ardından ise vatandaşlarımız Ramazanın sonuna kadar yine bu alanda evlerinden getirdikleri iftariyeleriyle iftar yapma imkânı ve yine sahur vaktine kadar eş-dost-akraba ile çay-kahve eşliğinde sohbetlerini sürdürme imkânı buldular. “Türkiye’deki Ramazanları Nürnberg’de yaşamaya hazır olun...” derken abartmadığımızı gelen güzel tepkilerden anlamaktayız. 2014 yılı Ramazan ayında daha iyisini sunabilmek için ise hazırlıklar şimdiden başladı.


08


bizden

09


10


bizden

11


DİTİB KÖLN

Almanyada’daki Türk İslam Toplumunun Onur Projesi Yapılacak olan bu Cami ve Kültür Merkezi, müslümanların bu toplumda kendilerini daha yerli hissetmelerini sağlayacak ve bu anlamda uyuma büyük ölçüde katkı sağlanmış olunacaktır. Cami, Dini Bilgiler Kursu, Eğitim Merkezi, Gençlik ve Spor Merkezi, Kadınlar Merkezi, Araştırma Merkezi, İlmi Kütüphane, Dinler Arası Diyalog Merkezi, Seminer Salonu, Konferans Salonu, Ticari Bürolar, Alışveriş Merkezi, Basın Merkezi, Kapalı Otopark, Çocuk Bakım Merkezi gibi sosyal ve kültürel birimlerini bünyesinde bulunduracak olan Merkez Camii, iki minare (55 metre) ve şeffaf parçalardan oluşan bir kubbeye (36,50 metre) sahiptir.

BU KALICI ESERDE SİZİN DE BİR KATKINIZ OLMASINI İSTİYORSANIZ 1. BANKA HAVALESİ YOLUYLA BAĞIŞ Empfänger: Türkisch-Islamische Union Kontonummer: 505566000 Bankleitzahl: 37040044 Commerzbank Köln Verwendungszweck: Merkez-Camii

2. TELEFON YOLUYLA BAĞIŞ

0 900 1070105 Sabit hattan bağışta bulunmak istiyorsanız (her aramada 5€)

12 12

MAHYA . EYLÜL 2010 20


bizden

DİTİB Nürnberg Eyüp Sultan Camii Geleneksel İftar Daveti DİTİB Nürnberg Eyüp Sultan Camii Geleneksel İftar Yemeği Programı’nı bu yıl da gerçekleştirdi. Dernek lokalinde yapılan programa T.C. Nürnberg Başkonsolosu Ece Öztürk-Çil, Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Ulrich Maly, T.C. Nürnberg Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Cafer Acar, BAMF Başkanı Dr. Manfred Schmidt, Federal Milletvekili Günter Gloser, CSU Belediye Başkan Adayı Sebastian Brehm, CSU Uyum ve Entegrasyon Sorumlusu İsmail Akpınar, Dernek Başkanı Yusuf Erdem, MÜSİAD Nürnberg Başkanı İsmail Satır, Belediye Meclis Üyesi ve Eyalet Milletvekili Adayı Arif Taşdelen ve çok sayıda özel davetli katıldı. Dernek Başkanı Yusuf Erdem’in selamlama konuşmasıyla başlayan iftar programı, Başkan Yardımcısı Fikret Bilir’in Ramazan ve Oruç hakkında verdiği bilgilerle devam etti. T.C. Nürnberg Başkonsolosu Ece Öztürk-Çil, Ramazan ayının ve bilhassa iftar sofralarının birleştirici özelliklerinden bahsetti. Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Ulrich Maly ise başka dinlerden insanların yaptıkları ibadetlere büyük saygı duyduğunu belirterek Nürnberg şehrinde yaşayan herkesin dini vecibelerini rahatca yerine getirebilmesi gerektiği-

13

ni söyledi. Bunların başında ibadethanelerin geldiğini dile getiren Maly, bu ibadethanelerin de kendi yapılarına, kültürlerine ve özlerine uygun halde olması ve inşa edilmesi karşı konulacak bir durum olmaması lazım. Belediye olarak her zaman bu konuların destekçisiyiz. DİTİB Nürnberg bir gün yeni bir Camii yapacak olduğunda en büyük destekçisi mutlaka Büyükşehir Belediyesi olacaktır.” şeklinde konuştu. DİTİB Nürnberg’in Geleneksel İftar Programı’nda ayriyeten görev süreleri bitecek olan T.C. Nürnberg Başkonsolosu Ece Öztürk-Çil’e ve T.C. Nürnberg Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Cafer Acar’a verdikleri hizmetlerden ötürü programın sonunda yönetim kurulu olarak birer teşekkür plaketi taktim edildi.



bizden

Çocuklarımıza Yapılan Eğitim Yatırımı Uzun Vadeli Yatırımdır DİTİB Nürnberg Eyüp Sultan Camii Kur’an Kursu öğrencileri bir yılın sonunda mezuniyet diplomalarını aldılar. Bir yıl boyunca her hafta Camii’de Din ve Ahlak dersleri gören öğrenciler, yorucu bir yılın ardından yapılan mezuniyet töreni ile eğitim yılına son verdiler. Mezuniyet töreninde T.C. Nürnberg Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Cafer Acar, Dernek Başkanı Yusuf Erdem, Başkan Yardımcısı Fikret Bilir, Din Görevlileri Musa Kazım Keskin ile Kudret Çimen, Veliler Birliği Başkanı Nurten Koçan, veliler ve çok sayıda öğrenci yakını katıldı. Törende önce minikler ve daha sonra diğer öğrenciler ilahiler, skeçler, şiirler ve Kur’an’dan esintiler ile davetlilere bir yıl boyunca öğrendiklerinden küçük bir gösteri sergilediler. Dernek Başkanı Yusuf Erdem yaptığı konuşmada velilere dershanelerin yenilenerek

15

modernleşeceği müjdesini verirken, her dershanede bilgisayar sistemi eğitime geçileceğini ifade etti. T.C. Nürnberg Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Cafer Acar ise, çocuklarımızın geleceği için önemli olan bu kursların bilhassa Almanya’da yetişen yeni nesillerin adeta birer sigortası olduğunu belirtti ve “Bugün yapıllan bu değerli çalışmaların meyvesini belki yirmi yıl, otuz yıl sonra göreceğiz. Fakat mutlaka göreceğiz. Bunun için eğitim çalışmaları uzun vadeli çalışmalar olup sabır isteyen bir faaliyettir. Bu manada bu yavrularımızı eğiten başta Din Görevlisi arkadaşlarım olmak üzere gönüllü okutmanlık yapan kardeşlerimize yürekten teşekkür ediyorum.” diye ekledi. Törende öğrencilere çeşitli hediyeler dağıtılırken Kur’an’a geçen miniklere ise taç takıldı.


DİTİB Nürnberg’e Yeni Din Görevlisi Sayın Dr. Ersan Özten ve Musa Kazım Keskin’in görev sürelerinin dolmasının ardından, Talha Doğan kadrolu olarak DİTİB Nürnberg Eyüp Sultan Camii’ne Din Görevlisi olarak atandı. Talha Doğan, aslen Sivas’lı olup, 1986 yılında Sakarya’da doğdu. Almanya’nın Hamburg şehrinde Fachabiturunu yaptıktan sonra İstanbul’da Marmara Üniversitesi’nde Diyanet’in sunduğu Uluslararası İlahiyat Programı’na katılarak 4 yıllık olan eğitim sürecini başarı ile tamamladı. “Çok güzel bir mekâna geldim, Ramazan ayında böylesine güzel bir ortama atanmamda Allah’ın bir lütfudur, insanlar çok sıcak kanlı” ifadelerini kullanan Talha Doğan, özellikle Almanca konuşması, sohbet vermesi ve yaşı itibariyle gençler tarafından büyük bir beğeni topladı. Uluslararası İlahiyat Programını (U.İ.P.) bizlere kısaca tanıtır mısınız? Uluslararası İlahiyat Programı, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın yaşadığı bölgelerde lise öğrenimini tamamlamış olan öğrencilerin, Türkiye’deki İlahiyat Fakültelerinde lisans düzeyinde Dini Yüksek Öğrenim görmelerini amaçlayan bir programdır. Bu proje ile özellikle yaşadığı ülkenin dilini bilmesi nedeniyle, dini teşkilatlar arasında da-

ha güzel bir uyum ve gençlerin Din ve Diyanete daha çok katkı sağlamaları hedeflenmektedir. U.İ.P.’ne dünyanın muhtelif ülkelerinden gelen öğrenciler donanımlı üniversite eğitimi ve yanısıra medreselerde eğitim görmekteler. Ben de İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne katılan ilk öğrencilerden birisi olarak dinimize ve vatanımıza hizmet etmekten gurur duyuyorum. Bu yönde gençlerimize hangi tavsiyelerde bulunursunuz? Maddi-manevi yönden iki kanatlı bir kuş misali çok kitap okumalılardır. Temel İslami bilimlerini pekiştirmelilerdir. Amaçları “İ’Lây-ı Kelimetullah”ı yaymak ve Almanya’da İslam’a çok değişik açıdan bakarak gayrimüslimlere İslam’ı doğru bir biçimde empoze etmeleri gerekmektedir. Burada sunacağınız hizmetler arasında neler yer almakta? Haftanın belirli bir gününde gençlere, diğer bir gününde ise ortayaşlılara Türkçe ve Almanca olmak üzere ev sohbetleri düzenlemek istiyoruz Biiznillah. Mahya dergisi vesilesiyle de şu Hadis-i Şerif’i hatırlatmak isterim: “Allah’ın kitabını okumak ve ders yaparak onu mutaala maksadıyla Allah’ın evlerinden birinde veya başka bir yerde bir araya gelen cemaate, muhakkak ki, Allah gönül huzuru verir. Onları rahmet ve lütfuna boğar. Melekler onların etrafını sarar ve Allah onları -Mele-i Âlâ’da- yanında bulunanların huzurunda överek anar.” Haber/Söyleşi: Koray KUŞKUŞ

16


bizden

Bir Osmanlı Geleneği...

O

smanlı İmparatorluğu’nda çocukların okula başlaması için belirlenmiş bir yaş sınırı yoktu. Çocuklar olgunlaşma durumlarına göre, dört ila altı yaş arasında okula başlarlardı. Bu okullara ise sibyan mektebi, mahalle mektebi veya taşmektep denirdi ve çoğu camilere bitişik inşa edilirdi ve büyük bir odadan ibaret olurlardı. Çocuğu okula başlayacak aile ziyafetler verir, mektebin hocasına hediyeler hazırlanırdı. Okuldaki diğer öğrencilere de şeker, simit gibi yiyecekler dağıtılırdı. Okula başlayacak çocuğu olan aile, evini baştan aşağı temizler, temizledikten sonra da ailenin kadınları, öğrenci adayı çocuklarıyla birlikte, hamama gidip yıkanırlar ve hamam eğlenceleri düzenlenlerlerdi. Bütün aile, okula başlama töreninin yapılacağı gün, hava aydınlanmadan kalkarlardı. Yeni elbiseler giydirilen çocuk, mücevherler ya da parıltılı taşlarla süslenir, boynuna da işlemeli Kur’an cüzü kesesi asılırdı. Aile türbe ziyaretine gider ve oradan döndükten sonra mektebin diğer çocukları okula başlayacak arkadaşlarını evinden alarak ilahi ve aminlerle götürmek için eve gelirlerdi. Çocukların okula törenle başlamalarına “Amin Alayı” veya “Bed-i Besmele” denirdi. Okula gidecek çocuk, evin önünde kendisi-

17

ni bekleyen süslenmiş ata bindikten sonra tören başlardı. İlahiciler hep bir ağızdan “Tövbe edelim zenbimize Tövbe illallah, ya Allah Lütfunla bize merhamet eyle Aman Allah, ya Allah” dedikten sonra, onları amincilerin “amin, amin” sözleri takip ederdi. Çocuk ata bindirildikten sonra Amin Alayı yürümye başlardı. Alayın en önünde, atlas yastık üzerinde sırmalı cüz kesesiyle elifba taşınırdı. Arkasından da başının üzerinde, çocuğun okulda oturacağı minder ve elifbayı koyacağı rahleyi taşıyan birisi giderdi. Bu iki kişiyi ata binmiş çocuk takip eder, arkasında da mektep hocası, hocanın yardımcıları, ilahiciler ve aminciler gelirdi. Törende çocuğun akrabaları ve davetliler de bulunurdu. Çocukların anneleri ve mahallenin kadınları da okula başlayan çocuğa eşlik ederlerdi. Ayrıca töreni seyretmek isteyenler yol boyunca dizilirlerdi. Bizler de DİTİB Nürnberg Eyüp Sultan Camii olarak bu güzel geleneğimizi sürdürmek, okula başlamanın ilk gününü güzel bir şekilde hatırlamaları için Amin Alayı geleneğimizi sürdürmekteyiz ve okulun birinci gününde gerçekleştirmekteyiz. Bilhassa okula yeni başlayan öğrencilerimizle siz velilerini de bu etkinliğimize bekleriz.


16


Bayram Ola

bizden

Harun ÖNDER

“Hediyeleşiniz. Hediyeleşmek muhabbeti artırır.” Hadis-i Şerif

Bitti ramazan bitti... Teravih güzellemeleri; Cami önü sohbetleri; Mahur bakışlı sahur yüzleri; Kalkılamayan sahurların tedirgin gündüzleri; Uyandırılamayan çocukların yorgun anneleri; İçimin sevinci gitti... Öyle ya, Ramazan bitti. Seneye? Belki... Ama bu sene bitti... (Bedirhan Gökçe)

telaşı, geçim kaygısı aldı başını gidiyor. Ayrılıklar arttı. İhsan Gürbüz’ün de deyimiyle: Bayram gurbet, bayram hasret, bayram gam, Bayram artık buruk ayrılıkların adı... Bayramları bilmem nasıl anlatsam, Dede torunu bekler, baba evladı...

Bayramlar, insanları kaynaştırıp bir araya getiren güzel vesilelerden biridir. İnsan ruhu her zaman dinle bütünleşmek ister. Dini bayramlarda bu bütünleşme açıkça görülür. Bayram havası, Müslümanların içinde esmeye başlar. İnsanların iyilik duyguları kabarır. Ağlayanın gözyaşını silmek ister insan; kanayan yara varsa derman götürür. Böylece insanlar birbirlerine daha çok yaklaşır.

Çok mu zor eski bayramları yaşamak ve yaşatmak? Gelin, bu bayramda bütün sıkıntıları bir kenara bırakalım. Gelin, bir bayramı daha ailemizle geçirelim. Büyüklerimizin dualarını alalım, çocuklarımızı alacağımız hediyelerle sevindirelim. Düşünün, geçtiğimiz bayramda aramızda bulunup bu bayramda aramızdan göçmüş olan kaç kişi var?! Bir sornaki bayrama çıkabileceğimiz ne malum? “Keşke!” demeden elimize geçen bu fırsatları değerlendirelim... Bayram olsun, Bayram olsun... Bugün bize bayram olsun. Gel gardaşım sarılalım, Alem bize hayran olsun! (Ozan Hayali)

“Nerede o eski bayramlar?” dediğinizi duyar gibiyim. Göz açıp kapayana kadar geçip giden Ramazan ayının ardından, ailece oturulup yapılan ilk kahvaltı; gerçekleştirilen aile ziyaretleri; çocukların bayramlıklarını giymeleri; sıkıntılardan uzak, küslük, öfke nedir bilmediğimiz, çocukluğumuzun bayramları... Günlük telaşlarımız elbette çoğaldı. Boğaz

19

Sevgi bağlarını kurmanın, sosyalleşmenin, dayanışmanın zamanı gelmedi mi? Kim bilir ne büyük kırgınlıklar son bulmuş, ne suçlar affedilmiştir hatrına. Öyle güçlü bir kelimedir BAYRAMLAŞMAK...

Mübarek olsun efendim... Bayramınız Mübarek Olsun!


16


İtalya’da Türk Köyü bizden

Dr. Latif ÇELİK

21


Moena Alplerin eteklerinde şirin bir İtalyan köyü. O kadar güzel, o kadar ilginç ki, anlatmak mümkün değil. Sultanları, Yeniçerileri, Şeyhülislamları dahil, Osmanlı Devleti Sisteminin hepsi var. Sultan ile diğer yönetilenlerin arasındaki hiyerarşik sistem de korunuyor. Her yıl Ağustos ayının ilk haftası yapılan “İl Turco” şenliklerinde orjinal Osmanlı kıyafeti ile yola yürüdüklerinde trafiğin kesilip Sultanın ardında tebası ile çarşıya indiğini gören İtalyan halkı işini bir kenara bırakıp bu tarihi güzelliği seyrediyor.

300 asırdan bu yana devam eden şenlikler giderek Türklere bir sevgi haline dönüşmüş. Şenlikler her ne kadar hayallerdeki Osmanlı’ yı yansıtsa da sonuçta her şenlik sonrası gazete ve televizyonlarda Türkiye ile ilgili haberler öne çıkıyor. Cuma günü başlayan ve 3 gün süren şenliklerde artık Osmanlı resimleri zenginleştirilen sergilerde açılmaya başlanmış. Mehteri sadece resim ve müziğinden tanıyan Moenalılar’ın Türkiye’den çok önemli bir isteği var; “Askeri Mehter Takımı’ nın Moena’ya gelmesi”.

Dağlar arasındaki küçük Moena aslında kış sporları yapılan bir dağ köyü. Yazın 3 bin kişinin yaşadığı köyde kışın 50-60 binlere kadar çıkıyor. Hem Avusturya hem İtalya kültürünün ortaklaşa yaşandığı bir Güney Tirol kasabası. Kasabaya yukardan girenler kendilerini bir an Adana’nın Pozantı kasabasında sanırlar. Ortasından akan küçük dere sadece köyü değil, aynı zamanda köyün kültürünü de ikiye ayırıyor. Çünkü Türkiye denen mahalle sadece yukarda kalan bir bölüm.

İl Turco hikayesinin 10 ayrı çeşidini dinliyoruz. Her anlatılanın ortak noktası ise kahraman Türk kimliğinde birleşiyor. 3 günlük araştırmalarımızda kendileri ile ayrı ayrı görüştüğümüz köylüler çok ilginç konular anlattılar. Herkesin hayalindeki İl Turco başka biri. Mesela kilisenin papazı İl Turco bizim köyü sevmiş derken, manav Mario, İl Turco bizim Grappa adlı içkimizi sevmiş diyor. Ama gerçek olan şu ki, İl Turco bu köyde evlenmiş ve köye damat olmuş. Mezarı belli değil ama hayallerde hâlâ yaşıyor.

22


bizden

Orda Bir Köy Var Uzakta Türklerin yeryüzünde ayak basmadığı yer yok deseler sizi bilmem ama ben artık inanmaya başladım. Alp dağlarının eteklerindeki küçücük İtalyan köyünde bile hayranlıkla bizden bahsediliyorsa bunun arkasında bir kültür, bir tarih ve millet olmalı diyerek konuya girmek istedim. Almanya sınırını çıktıktan sonra Alplerin heybeti ile güneye doğru direksiyon kırdığımızda son 15 yılda katettiğim yollar gözümün önüne geldi. Binlerce kilometre katederek yüzlerce heyecanı yine binlerce okuyuca verebilmişsem misyon tamam demektir diye geçirdim içimden. İtalya’daki Türk Köyünden Davet Var İtalya’nın Manzori Dağları’nın eteğindeki “La Turchia” adıyla da bilinen Moena Köyü, 323 yıldır hoşgörü örneği sergiliyor. Türkçe bilmeyen ama kendini Türk olarak tanıtan Moenalılar, Türkleri bekliyor. Bu şaşırtıcı öykü tam 323 yıl önce başlar. 2. Viyana Kuşatması sonrası bir Osmanlı askeri, İtalya’da küçük bir kasabaya sığınır. Ölmek üzere olan bu Yeniçeri askeri, köylüler tarafından tedavi edilir. İyileşince de köyden bir kızla evlenir. Kasaba halkının

23

“İl Turco” adını verdiği asker, o dönem dükalığın halktan istediği haksız vergilere karşı köyü ayaklandırır ve korur. Kendini ve Türk adetlerini bu yörenin insanlarına öyle sevdirir ki, ölümünden sonra bile bu Türk gelenekleri yaşatılır. 323 Yıllık Efsane Yaz aylarında nüfusu 2 bin 600, kışın ise tam 50-60 bine çıkan İtalya’da Manzori Dağları’ nın eteğindeki Moena Köyü, 323 yıldır hoşgörünün en güzel örneğini sergiliyor. Halk arasında kahraman ilan edilen Yeniçeri askerinin büstünün de bulunduğu Moena’ya halk “La Turchia” adını verir. Bir Türke inanan ve asırlardır bunu koruyabilen Moeanalılar, “Moeana’daki bizim Türkiyemizde doğduk” diyorlar, ama tek kelime bile Türkçe bilmiyorlar. Hiçbiri Türkiye’ye gelmemiş. Sokaklarında İtalyan değil, Türk bayrakları dalgalanıyor. Kitaplardan ve televizyonlardan gördükleri kadar Türkiye’yi takip etmeye çalışıyorlar. Kahraman olarak gördükleri Yeniçeri anısına her yıl Ağustos ayının ilk haftası düzenlenen “Moena Türk Festivali”nde Belediye Başkanı dahil herkes Türk gibi giyiniyor, Yeniçeri kıyafetli askerler ortalıkta dolaşıyor. Festivalde, topluluğun en yaşlısı “Sultan” oluyor ve “İl Turco”yu temsil ediyor. Yeniçeri askerinin büstünün bulunduğu meydanda festival üç gün sürüyor. Başlık Parası Bu Köyde De Var Moenalılar, Türk örf ve adetlerini öyle be-


nimsemiş ki, kız istemeye giden aile başlık parası bile veriyor. Bunun adına da töre diyorlar. Köyden dışarıya gelin giderken “Alabastia” adlı bir tören düzenleniyor. Bu törende, gelinin dışarıya çıkabilmesi için sultanların izni gerekiyor. İzin toplantısı kız köyden çıkarken ve köyün tarihi meydanında yapılıyor. Köyün büyükleri sultan, geri kalanlar ise bir Türk gibi giyiniyor. 323 yıldır etkisinde kaldıkları bir Türkün kendilerinde bıraktığı etkileri evlerinde bile görmenin mümkün olduğunu söyleyen Moena Belediye Başkanı Riccardo Franceschetti, “İl Turco’ya dayanan geçmişimize ilişkin kesin bir şey söyleyemeyiz, çünkü bu konuda yapılmış bilimsel bir çalışma yok. Dedelerimizin babalarımıza anlattığı İl Turco efsanesini bizler de çocuklarımıza inançla aktarıyoruz. Bu festival bizim için çok önemlidir. Türkler gelip buradaki küçük Türkiye’yi görmeli. Kabul etmeliyiz ki aramızda çok güçlü bir bağ var. Sizi daha yakından tanımak ve Türklere olan ilgimizi göstermek istiyoruz. Bu festivalle bu bağı güçlendirmek istiyoruz. Böylece birbirimizi daha çok ziyaret edebiliriz, bu festival aramızda yeni bağlar kurabiliriz.” Türkiye Kültür Bakanını Davet Ediyorlar Türkiye’nin tarihinin İtalyan tarihi gibi çok zengin olduğunu anlatan Belediye Başkanı

Franceschetti, Türk Kültür ve Turizm Bakanını Moena’ya davet ediyor: “Türkiye’yi hiç görmedik. Çok güzel bir yer olmalı. Türk Kültür ve Turizm Bakanı’nı önümüzdeki yıl festivale davet ediyoruz. Türk ordusunun askeri mehteran bölüğü olduğunu biliyoruz ve onları da festivalimize bekliyoruz. Türk ordusunun mehter takımı katılımıyla festivalimiz gelecek yıl çok daha anlamlı olacaktır.” dedi. Galacenova Kültür ve Sanat Projesi kapsamında geçen yıl Moena’ya gelen ekipten Nuri Kaya ve arkadaşları ile bu yıl da karşılaşıyoruz. Arkadaşları ile beraber hemen köyün fahri hemşerisi denecek kadar Moenalı olmuşlar desek yeridir. Festival kapsamında açtıkları Yeniçeri resim sergisi de katılımcıların yoğun ilgi gösterdikleri bir köşe oldu. Böylesi bir ilgi karşısında şaşkınlığa uğradıklarını söyleyen Kaya, “Daha önce bu bölgeye hiç bir Türk ekibi gitmemiş. Bizi sevinçle karşıladılar.” dedi. Türk kültürüne ait lokum gibi çeşitli hediyeleri ve Kültür Bakanlığı’ndan temin edilen tanıtım filmlerinin de sergilendiği Türk günü boyunca Alp Dağlarının eteklerinde buram buram Anadolu kıyafetleri ile Türkiye koktu desek yeridir. Moeanalıların bir isteği de Almanya Türkleri’nin tatillerini La Turchia’da, yani Moeana’da geçirmesi.

24


bizden

Üçüncü Sayfa Bedirhan GÖKÇE

Barış Manço’yu sever miydiniz? Peki Sadri Alışık’ı? Kadir Savun, Belgin Doruk, Adile Naşit, Ayhan Işık… Sever miydiniz Erol Taş’ı, Hulusi Kentmen’i, Nubar Terziyan’ı, Sami Hoşses’i? Neden daha okurken acımtırak bir hasret duygusuyla burkuldu içiniz değil mi? Bir anda yirmi-yirmibeş yıl geriye gidip, bir Cumartesi ajanslarının sonunda buldunuz kendinizi değil mi? Çünkü birazdan jenerik girecek ve siz sıralanacaksınız yerde halıya ya da üstte koltuğa… Niye peki?… Eskiye bir hasret mi bu? Yoksa eskiyen yerlerimize, kirlenmişliğimize, bir geçmiş zaman tazeliği mi? Niye sevdik bu sanatçıları, hem de saygıyla üstelik?… Hangisi bize ne verdi de sevdik peki, hem de aileden biri gibi?… Neydi bu kadar sevilmelerinin sebebi? Peki içlerinden hangisi Aleviydi, Çerkezdi, Sûnniydi, Azeriydi, Ermeniydi, bilir miydik ? Sadece ölünce “Cenaze şu saatte şu kiliseden kalkıyor” sözünü duyunca, anlardık bazılarının Ermeni olduklarını… Peki Ermeni olduklarını anlayınca içimizde bir sevgi eksilmesi olur muydu ? Peki, bilir miydik bu ölümsüzler, hangi partiye oy verirdi; ya da bir yerlerden yana dururdu? Hayır…Hayır… Hayır…

25

Çünkü onlar bizi, biz olduğumuz için ve olduğumuz gibi sevdiler? Delik ayakkabımızla, yırtık potinimizle, yamalı kasketimizle, başımızdaki yemenimizle, anamızın muskasıyla, nasırlı ellerimizle; olduğumuz gibi yani… Bize sadece sanatlarını sundu bu olumsuz insanlar, hem de tertemiz yürekleriyle… “Biz”e rağmen değillerdi çünkü bizdendiler. Bize göreydiler. Bize en uygun OLANDILAR; ne bir numara büyük ne bir numara küçük… Hatta bizdiler… Dayatmadan sundular sanatlarını… Aşağılamadan anlattılar bilmediklerimizi… Bizleri hakir görmediler köylü-kentli ayırmadan kucakladılar bizi… Ne biz bildik onların detayını, ne de merak ettik nerede oturur, ne yerler, ne içerler diye… Biz de kabul ettik Nubar Terziyan’ı, hem de çok sevdiğimiz kendi dede bakkalımız gibi… Babamızdan korkar gibi korktuk Hulusi Kentmen’den; en çok da bıyığından, kaşından… O dönem çok ters gelse de uzun saçlı erkek, saçıyla başıyla başımız üstüne koyduk Barış Manço’yu; üstelik ölümü ailesinden daha çok sarsmıştı bizi… Annemiz kadar sevdik Adile Naşit’i; “Hiç


çocuğu yokmuş”u duyunca Adile Teyzenin çocukları olduk hiç itirazsız hemen… Sadece kendine zarar serseriliği sevdik ve biz de şapkayı yan taktık Turist Ömer olduk Sadri Alışık’la. Hep Sami Hoşses’e acıdık, hep Belgin Doruk’a aşık olduk, hep Ayhan Işık’a vurulduk. Hep kötü adamdı Erol Taş ama biz onu da sevdik ve onunla öğrendik, kötüyü de sevmenin kötülüğü sevmeden üstün olduğunu… Hep bir Kadir Savun olsun istedik mahallemizde, bize yol göstersin efkarlı günlerimizde… Biz sebepsiz sevmedik hiç birini. Sebepsiz saygı duymadık… Onlar bizi sömürmedi. Onlar bizim kanayan yaralarımızdan beslenmedi. Olur olmaz yerde sokağa dökülmediler. Olur olmaz yerde demeç vermediler. Kimseyi kırmadılar. Bizi küstürmediler. Bu yüzden yaşarken de badem gözlüydü onlar… Ölünce kıymete binmediler… Zaten çok ama çok kıymetliydiler… Ahlakımıza, töremize, inanış şekillerimize karışmıştılar. Soytarı olmadılar hiçbir zaman…

Hayallerimizi yıkamadılar. Umutlarımızı kırmadılar. Bizi yok saymadılar. Elde var da saymadılar. Onlar işlerine saygı duydu, biz de onlara… O kadar… Bizim beyaz yüreğimizin bir yansımasıydı sanki beyaz perdede gördüklerimizin hepsi. Biz bir öpüşme sahnesine bakamayacak kadar mahcup ve temizdik çünkü yırtılmamıştı ar damarımız bu kadar… Sevdiğimizi ifade etmek için kırk takla atar konuşamaz, yüzümüz kızararak mektubu tutuşturup, kaçardık oradan deli gibi. Sevgilinin perçemiydi şiirlere konu, gözleri, saçlarının salınışı, öyle bir yan bakışı, kendi ses tonundan kendinin utanması… Ya bugün? Bugün… Kimse suçlu değil, kimsenin suçu yok bugün… Bugün herkes suçlu, herkesin suçu var bugün…

26


42


43


din

Adanmışlık Ruhu ve Gençlik Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

“Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı ve ‘Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa erişmeyi nasip eyle’ demişlerdi.” (Kehf, 10)

K

ur’an’da yer alan Kehf kıssasıyla Kur’an, muhataplarına konuşma ve sohbet adabını da öğretir. Çünkü o, insanlar arasında çokça yapıldığı gibi, lüzumsuz tartışmalara girmeyi, insana faydası olmayan yahut delilsiz ve mesnetsiz polemiklere dalmayı uygun bulmaz. Nitekim bu gençlerin mağarada ne kadar kaldıkları ve sayılarının kaç kişi olduğu konularına girilmesi hoş karşılanmaz. Aslında insanın dünya ve ahiretine faydası olmayan konulara girmesi, bir anlamda onun kendi kendisiyle yüzleşmeden kaçması anlamını da ifade eder. Oysa Kur’an konuyu hep “insan”a getirir; iman ve ahlak konusunda onun yaşadığı zaaflara, sapma ve çelişkilere dikkat çeker. Kıssaya göre, bahsedilen bu gençler bir mağaraya sığınmışlar ve yukarıda belirttiğimiz gibi dua etmişlerdi. Bu yakarışlarına karşılık Allah da onların mmaneviyatlarını desteklemiş ve hidayetlerini artırmıştı. Yapılan tefsirlerden, bu gençlerin baskı ve zulmün egemen olduğu,

29

inananların bin bir çile ve ıstıraba maruz bırakıldığı putperest bir toplumda yaşadıkları anlaşılmaktadır. Onlar küfrün tasallutundan kendilerini koruyabilmek için bir mağaraya sığınır ve Allah’ın engin rahmetine iltica ederler. Tıpkı Firavun’un korkunç tehditleri karşısında Allah’ın af ve bağışına sığınan iman erleri gibi. Mağara Arkadaşları, şeref ve izzetin, yücelik ve kudretin, mal-makam, para-pul, şan ve şöhrette değil; yürekten Mevla’ya bağlanmakla gerçekleşeceğine inananlardı. Bu sebeple onlar, gönüllerindeki iman meşalesinin sönmesine razı olmadılar, üç günlük dünya sevdasına sonsuz cennetleri feda etmediler. Onlar peygamber değillerdi, ancak peygamber tavırlı aydınlık insanlardı, peygamberin tutuşturduğu tevhit ateşini gönüllerinde bütün sıcaklığı ile yaşayan kimselerdi. İşte bunun için Mağara Arkadaşları, aile, akraba, eş dost hepsini terk ettiler, küfrün cehenneminden mağaranın cennetine sığındılar. Mağaranın darlığında ve karanlığında imanın genişliği ve aydınlığını buldular. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar, bütün darlığına rağmen mağara onlara geniş ve ferah geldi. Küfrün sıkıntılı ve zor yaşamından imanın huzur ve ferahlatıcı iklimine koştular.


Seyyid Kutub’un ifadeleriyle, bu iman sayesinde “Dar sınırlar hemen kalkar ortadan, sert duvarlar çabucak incelir ve yumuşar. İnsanın içini sıkan yalnızlık birden bire yumuşar ve hafifler. Ve bir de bakarsınız ki, her yanda rahmet, her yanda incelik, her yanda huzur ve her yanda rahatlık. İşte iman budur. Dış görünüşlerin ne önemi var? Şu insanların yeryüzündeki hayatlarında aşina oldukları değerlerin, durumların ve mefhumların ne değeri var? Bütün bunların ötesinde imanla dolan, Rahman’la dost olan gönüllerde başka bir alem daha vardır. Rahmetin, inceliğin, huzurun ve memnuniyetin gölge gölge serildiği bir başka alem daha.” Adanmışlık ruhu, aslında gençyaşlı, kadın-erkek demeden nasibi olan herkes için bir şanstı, ancak gençlerde bir başka şekilde tezahür ettiği de bir gerçekti. Çünkü gençlik, hayallerin, tutkuların ve idealizmin yeşerip geliştiği bir çağdır. Kur’an, peygamberlerle beraber hak yolunda mücadele eden nice Allah dostu bulunduğunu bizlere haber verir. İşte bunlardan birisi de, Son Nebi’nin Medine’ye İslamı öğretmek üzere gönderdiği genç muallim Mus’ab b. Umeyr’di. Aslında o, şanslı bir gençti, çünkü birçok gence nasip olmayacak zengin bir aileye mensuptu. Ancak Hz. Peygamberle tanışması onun hayatında dönüm noktası oldu. Fakat bu, o kadar kolay da gerçekleşmedi; çünkü babası ve annesi Müslüman olduğu için onu hapsettiler, dönmesi için bas-

kılara maruz bıraktılar. Ancak o, davasından vazgeçmedi; kendisini bekleyen şatafatlı ve lüks hayatı elinin tersiyle itti ve bütün gönlüyle Son Nebi’ye bağlandı. Çünkü aradığını onda bulmuş, adeta kendisine yeni bir hayat bahşedilmişti. Artık uğrunda nefes tüketilecek, hatta hayat feda edilecek yüce bir davanın mensubuydu. O, Medine’de kaldığı sürece hep kendisi gibi hak ve hakikate sevdalı gönüller aradı. Sabrını ve merhametini bütünüyle onlar için harcadı. Kapı kapı dolaştı, kovuldu, azarlandı, ama hiç bir zaman pes etmedi.. Böylece Medine’de İslam’a gönül verenlerin, Son Nebi’ye kucak açanların sayısı hızla çoğaldı. Neticede hicret gerçekleşti. Ardından Bedir ve Uhud savaşları geldi. Musab b. Umeyr hep öndeydi ve Uhud’da şehit olup muradına erdi. Allah ve Resulünün sevgisini her şeye tercih eden Musab’ı saracakları bir kefeni bile yoktu ve o, sonraları ashap arasında hep bu dünyanın cazibesini terk edip Allah yolunda kendini adamanın sembol ismi olacaktı. Mağara arkadaşları ve Mus’ab belirli zaman ve mekanda yaşamış olabilirler; ancak onlar bütün zaman ve mekanların insanlarıydı. Çünkü onlar, bu alem var oldukça devam edecek olan ölmez bir ruhu, rabbanileşme ruhunu temsil ediyorlardı. Çağ ve coğrafyalar değişse de, hepsinde ortak, değişmeyen bir öz vardı: O da, kişinin bütün benliği ile azamet ve kerem sahibi olan Allah’a bağlanması, O’nun yoluna kendini adaması, hoşnutluğunu kazanmak için çalışıp çabalamasıdır.

30


en sevgili

Allah Rasulü’nden Bilgeliğe Giden Kırk Anahtar (10. Bölüm) Derleyen: Serhat ÖNDER

“Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.”(Buhârî, Edeb, 57, 58.) Hasetten uzak durun; zira ateş nasıl odunu/ kuru otu yakar bitirirse, haset de iyilikleri öylece yakar bitirir. (Ebu Dâvud,Edeb, 4903)

Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası.

(İbn Mâce, Dua,11)

Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalpli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.

(Müslim, Cennet 47)

31


TORBASIZ HEPAFİLTRELİ

TÜRKİYE‘NİN EN ÇOK SATAN SU FİLTRELİ ELEKTRİKLİ SÜPÜRGESİ İÇİN, ALMANYA ÇAPINDA BAYİLİKLER VERİLECEKTİR. AYRINTILI BİLGİ VE BAȘVURU İÇİN: TELEFON 0170 5867732 VEYA E-MAIL birol@senur-europe.de

36


din

ÜÇ KARANLIKTA YARATILIŞ Derleyen: Yunus Emre TURAN

Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlıkta bir yaratılışdan diğer yaratılışa geçirerek yaratmaktadır. (Zümer Suresi 6)

Anne karnındaki cenin çok hassas bir varlıktır. Cenin eğer özel bir korunmaya sahip olmasaydı; sıcak, soğuk, ısı değişimleri, darbeler, annenin ani hareketleri cenine ya büyük bir zarar verecek, ya da cenini öldüreceklerdi. Annenin karnındaki 3 bölge cenini tüm bu dış tehlikelere karşı korur. Bu bölgeler şunlardır: Karın duvarı, Rahim duvarı, Amniyon kesesi. Kuran’ın indiği 7. asırda insanların amniyon kesesinden haberleri yoktu. Peki o zaman Kuran’ın anne karnındaki üç karanlığa işaret etmesi nasıl açıklanabilir? Hiç şüphesiz bu ifadeyi Kuran’ın indiği döne min bilgi seviyesiyle açıklamaya olanak yoktur. Cenin bu üç tabakanın koruyuculuğu altında

33


kapkaranlık bir mekanda yavaş yavaş gelişimini sürdürür. Amniyon kesesi temiz, akışkan bir sıvı ile doludur. Bu sıvı sarsıntıları emen koruyucu bir yastık gibidir, basıncı dengeler, amniyon zarının embriyoya yapışmasını engeller ve ceninin rahim içerisinde rahatlıkla dönmesini sağlar. Eğer cenin bu sıvı sayesinde rahatlıkla hareket edemeseydi, bir et kütlesi gibi yığılıp kalacak, devamlı bir tarafı üzerinde aylarca durduğu için yaralar vücudunu saracak ve birçok komplikasyon ortaya çıkacaktı. Ceninin her tarafının eşit biçimde ısınması da önemlidir. Sıvının ısıyı eşit dağıtması sayesinde dışarıdaki sıcaklık ne olursa olsun ceninin her yanı 31°C’lik sıcaklığa sahiptir. Yaratıcımız her aşamada her şeyi en ince şekilde ayarlamış, karanlıkların içinde her ihtiyacımızı karşılamış, bedenimizi dış dünyanın tüm zararlarından korumuştur. Dıştan görünüşte bu karanlık mekanların farkları yok sanılır. Halbuki minik bir hücrenin boyutuna bölünüp bu mekanları gezebilsek, nasıl farklı mekanlar olduğunu gözleriz. Birinci karanlık mekan, hücreye göre dev karanlık bir tüneli hatırlatmaktadır. İkinci karanlık mekan ise ışıksız kapkaranlık bir ormanı. üçüncü karanlık mekan ise ışıksız bir denizin altını andırır. Görüldüğü gibi iç içe katman olarak karanlık mekanlar 3 kat olduğu gibi, sırasıyla geçilen karanlık mekanlar da 3 tanedir. Ayetin bu iki açıklamadan herhangi birine mi, yoksa her ikisine de mi işaret ettiğini Allah bilir. Bu karanlık mekanlardaki gelişimde geçirilen aşamaların tüm bilimsel kitaplarda 3’e ayrılıp incelenmesi de ilginçtir.

Kuran, hem meninin karışımlı yaratılışına, hem de bu meninin az bir bölümünden yaratıldığımıza dikkatlerimizi çekmiştir. Kuran, anne rahmindeki gelişimde embriyoya, aldığı hallerden türeyen isimler takmıştır: Asılıp tutunan (alaka), bir çiğnemlik et (mudga) gibi. Böylece Kur’an, ceninin aldığı hallerden çıkan bir terminoloji oluşturmuştur. Yine ilk önce kemiklerin sonra kasların yaratıldığını Kuran dışında ortaya koyan olmamıştır. Yaratılışın içindeki farklı karanlıklara Kur’an dışında dikkatleri çekmiş bir kitaba da binlerce yıllık tarihte rastlayamazsınız. Bilimsel bir bilgiyi ileri sürmek için her şeyden önce bilimsel bir altyapı gerekir. Var olan bir altyapı üzerinde diğer bilgiler yükselir. Ayrıca bu tarz bilimsel bilgiler için gelişmiş mikroskoplara da mikro kameralara da ihtiyaç vardır. Kuran’ın indiği dönemde ne bilimsel altyapının, ne mikroskobun, ne de mikro kameraların olduğunu kimse iddia edemez. Bu bilgilerin rastgele yapılan tahminlerle tutturulduğunu söylemeye de hiçbir vicdanlı insan kalkışamaz. İnsan, en güzel biçimde, çok ince bir planla, birçok aşama arka arkaya getirilerek yaratılmıştır. Allah’ın bu mükemmel yaratışını unutup, vücudunu kendi eseri zanneden, bedeninin Yaratıcısını tanımayarak, isyana ve nankörlüğe kalkışan biri ise mükemmel yaratılışına rağmen aşağıların aşağısı olmaktan kurtulamaz.

Kitabımızın embriyolojiyle ilgili bu son bölümlerinde gördüğümüz bilgilere son yüzyılda ulaşılmıştır. Kuran’dan önce ve Kuran’dan sonraki bin yılda bu bilgilerin hiçbirine, Kur’ an dışında hiçbir kitapta rastlayamazsınız.

34


din

Derleyen: Harun ÖNDER Dua: Dr. Senai DEMİRCİ el-Mü‘min... Kullarına emniyet veren. Kendisinin ve peygamberlerinin doğruluğunu ortaya koyan, kullarına yaptığı va‘ dinde sadık... O, el-Mü‘min‘dir... O mü‘min kullarına dünyada ve ahirette yardım etmeyi üzerine hak kılmıştır. El-Mü‘min... Kendisini sevenleri emniyete erdiren O‘dur. O, kullarına imanı bahşederek dünya sıkıntılarına karşı güçlü kılandır. O, hayat lütfunu kullarına bağışlayandır, elçiler göndererek mü‘minlerin elinden tutandır... O, Hira‘dan yayılan emanetin ve imanın da sahibidir... O, el-Mü‘min‘dir. Bu ismin verdiği emniyet ile, insan kendi bedenindeki sayısız denecek kadar çok faaliyetin nizam ve intizamla yürüdüğünden emin olarak, başka işlerle uğraşır. Ve yine, insanlar bu isme istinat ile, zeminin kaymayacağından ve yıldızların düşmeyeceğinden emin olarak işlerini tam bir emniyet içinde yürütürler. İman şerefine erişen bir kul, „Her şeyin dizgini O‘nun elinde; her şeyin hazinesi O‘nun yanındadır.“ diyerek, Allah‘a teslim olur ve tevekkül eder. Kendisi, dünya musibetlerinden kabir azabına, mahşerin dehşetinden Cehennem ateşine kadar her türlü tehlike ve zarardan ancak Allah‘ın emin kılabileceğine iman ederek, O‘nun rızası üzere çalışır ve huzur bulur.

35

Kâinatın teşekkülünden kıyametin kopmasına, canlıların dünyaya gelip göçmelerine kadar bütün hadiseleri, ilâhi isimlerin tecellisi olarak seyreden bir mü‘min, her türlü elemden emin olarak, dünyada Cennet hayatı yaşar. Bu ismin tecellisiyle emniyet içinde yaşamak, sadece mü‘min kullara mahsus değildir. Yuvasından çıkıp uçan bir kuş, rızık hususunda hiç bir endişe taşımaz. Nereye gidip neler yapacağını önceden planlamaksızın, bir ilâhi ilham ile ve tam bir emniyet içinde rızkının arar ve bulur. Bu hakikat bütün hayvanlar alemi için de geçerlidir.

Sen hidayetini görmezsen, Kalpler nasıl mutmain olur? Sen kalplere itminan vermezsen, Kim inandığından emin olur? Sen inandırmazsan, Kim mü‘min kalır? Revamın tuzağına düşürme beni, Nefsimin diline bırakma beni. Öyle mü‘min eyle ki beni, Pişmanlıklarım beni sana döndürsün. -Âmin-


kalİte ve tat’ın öz adresİ


din

Bayram

R

amazan ve Kurban Bayramları Hz. Peygamber (sav) zamanında ihdas edilmiş, Müslümanların dini en büyük bayramıdır. İslamın ilk devrinden beri bütün müslümanlar tarafından büyük coşku ile kutlanmış ve zamanla milli örf ve adetlerle tezyin edilmiştir. Ramazan Bayramı hicretin 2. yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Müslümanlar, hicretin 2. yılı kendilerine farz olan Ramazan orucunu tutmuşlar ve takiben Şevval ayının ilk üç gününü bayram olarak kutlamışlardır. Bu nedenle bu bayrama Ramazan bayramı veya bayram önce fıtır sadakası verildiği için fıtır bayramı denilmiştir. Bu bayram, müminler için bir ay oruç tutmalarının karşılığı olarak Allah tarafından lutfedilmiş bir dünyevi mükafattır. Müminler bir önceki ayı ibadetle geçirmenin ve Allah’ın rahmetine nail olmanın ümidini, sevincini taşırlar. Enes b. Malik (ra) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Peygamberimiz (sav) Medine’ye teşrif buyurdukları zaman, Medinelilerin oyunlar oynadıkları iki bayramı vardı. Bunu görünce Allah Resulü şöyle buyurdu: “Allah Teala size (bu) iki bayrama karşılık daha hayırlılarını, Ramazan ve Kurban bayramlarını verdi.” Peygamberimiz (sav) zamanından beri kutlanan bu iki bayram dünyadaki bütün Müslümanların dini ve milli bayramları olmuşlardır. Bayramlar kulluk çizgisinden uzaklaşmadan itidal ölçü içerisinde kutlanmalıdır. Bayramları nefsi isteklerimizin gerçekleştirilmesi

37

için fırsat olarak görmek hatadır. Bayramlar, toplumdan kopma, yalnız kalma anlamında tatil değildir. Deniz sahillerinde, uzak turistik yerlerde vakit geçirmek dini bayramların gereğine riayet etmemektir. Bayramlar sıla-i rahim yapma, eş-dost ziyaret etme, din kardeşleriyle birlikte sevinme, onlarla bütünleşme fırsatıdır. Bayramlarda sevinçli olmak meşru sınırlar içerisinde sevinmek, eğlenmek bayramların belirleyici özelliklerindendir. Bu günler günaha vesile olmayan oyunlar ve seviyeli eğlenceler ile sevincini gösterme günüdür. Def çalarak oynayan iki kızcağızı gören Hz. Ebu Bekir, “Resulullah’ın evinde şeytan düdüğü, hem de bayram gününde.” diye müdahalede bulunmak isteyince Sevgili Peygamberimiz, “Ey Ebu Bekir, her toplumun bir bayramı, sevinç günü vardır. Bu da bizim bayramımızdır (dokunma).” buyurmuş, meşru eğlencenin müslümanların da hakkı olduğunu duyurmuştur. Hz. Peygamber, bayram sevincini ashabıyla paylaşmaktan, onları sevindirmekten hoşlanırdı. Dini bayramlarımız, toplumun tümüyle sevinme günleridir. Ramazan Bayramından önce verilen zekat, hayır ve yardımlar, bayram namazından önce verilmesi gerekli fıtır sadakası; Kurban bayramında ise kurban etlerinin üçte ikisinin fakir ve eş dosta dağıtılması tavsiyesi, karşılıklı ziyaretler sebebiyle toplu halde sevinme imkanları ve zeminidir. Bayram, toplumca yaşandığı ölçüde bayramdır. Bu sebeple bayramların bu toplu huzur ve sevinç günleri şeklinde kutlanmasına herkesin katkıda bulunması gerekmektedir. Bayramda hediyeleşmek ve tebrikleş-


mek bir başka güzelliktir. Hediyeleşmek, sevgi ve muhabbet bağlarını kuvvetlendirir. Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Hediyeleşin ki, birbirinizi sevesiniz.” Bu güzel bayram günlerinde gösterişe ve aşırılığa kaçmadan hediyeleşmek aramızdaki sevgi ve saygıyı artıracaktır. Çocuklarımıza bayrama özel alacağımız hediyeler vereceğimiz, harçlıklarla daha neşeli bayram havası oluşturulmalı ve bu özel günlerin ayrıcalığı hissettirilmelidir. Bayramlar kardeşlik, barış, sevinç, neşe, eğlenme ve dayanışma günleridir. Fert ve toplum üzerinde sayısız yararları vardır. Büyüklere, anne-babaya ve herkese düşen görev, çocukları, insanları bir araya getirerek bayramları neşe ve sevinç içerisinde geçirmeye çalışmak, dargınları ve küskünleri barıştırmak, birlik ve beraberliği sağlamaktır. Allah Teâlâ Hucurat suresi 10. ayette “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.” buyurmuştur. Bu kardeşlik her türlü dostluğun üzerindedir.

Ahlakımızın, sosyal hayatımızın gelişmesine, oruç, zekat, fıtır sadakası gibi ibadetlerimizin ve özellikle mübarek bayram günlerinin büyük etkisi vardır. Bu mesut ve sevinç dolu günlerden hakkıyla faydalanmaya çalışmalıyız. Bu günlerde Allah rızası için fedakarlıkta bulunmalıyız. Fakirlere ve zayıflara yardım etmeliyiz. Akrabalarımızı, eş-dostlarımızı, komşularımızı ve diğer din kardeşlerimizi ziyarete koşmalıyız. Aramızdaki muhabbet ve samimiyeti, din kardeşliğini bir kat daha kuvvetlendirmeye gayret etmeliyiz. Ramazan bayramınızı tebrik eder, Yüce Allah’tan bu bayramın bizlere, İslam alemine ve bütün insanlığa hayır, bereket ve huzur getirmesini niyaz ederim.

Ömer DUMRUL DİTİB Schweinfurt Din Görevlisi

38


Darvanlıların Hikâyesi

mesneviden öğütler

Darvanlılar’ın hikayesini okumadın mı? Okuduysan niçin hileye sapmakta ısrar edip duruyorsun? Birkaç akrep iğneli kişi, birkaç yoksulun rızkını çarpmak için hileye, düzene giriştiler. Gece vakti, sabaha kadar birkaç, Amır’la Bekir yüz yüze verip hile düşündüler. Sırlarını , Allah anlamasın diye gizli söylüyorlardı. Sıvacıya çamur sıvamaya koyuldular, hiç, el gönülden gizli bir iş yapabilir mi? Allah, “ Seni yaratan, düşünceni, gizli konuşuşunda, fısıltısında doğruluk mu var, hile mi bunu hiç bilmez mi?” buyurdu. Sabahleyin yola çıkanı gözüyle gören, ertesi gün nereye konacak, bundan sonra nasıl gafil olur? Yüzünü nereye döndürdüğünü, sayısını, yolunu, yordamını, ineceği, çıkacağı yeri nasıl bilmez? Şimdi sen de kulağını gafletten temizle de o dertlinin ayrılık derdini dinle. Onun derdine kulak astın, elemlerini dinledin mi bil ki bu, o dertliye verdiğin bir zekattır. Gönül hastalarının dertlerini dinler, yüce canın su ve toprak ihtiyacını anlarsan, bu bir zekattır. Dertli adamın tereddütle dolu, dumanlarla dolu bir gönül evi vardır. Derdini dinlesen o eve bu pencere açmış olursun. Senin bu dinleyişin ona bir nefes yolu oldu mu gönül yurdunda o acı duman azalır. Yolcu, eğer yüce Allahya gidiyorsa bize dert daş ol, derdimize çare bul. Bu tereddüt, bir hapistir, bir zindandır. Canın bir tarafa gitmesine müsaade etmez ki. Bu şu tarafa çeker, o bu tarafa, her biri, doğru yol benim der. Bu tereddüt, Allah yolunun tuzağı, sarp yeridir. Ne mutlu ayağı çözük kişiye. O, doğru yolda tereddütsüz gider. Eğer yol bilmiyorsan öyle bir hür adamın adımı nerede? Onu ara! Ceylanın izini izle, her şeyden kurtulmuş bir halde yola düş de onun izini izleye, izleye nihayet miske erişesin. Bu çeşit yürüyüşle zahiren ateşe bile girsen yine apaydın yücelere kadar varırsın “ Mademki “ Korkma” hitabını duydun, ne denizden korkun var ne dalgadan, ne köpükten! Allah sana hak korkusunu verdi mi bunu “Korkma” hitabı say. Sana tabak yolladı mı ekmek de yollayacak demektir. Korku, korkusu olmayan adamındır. Dert burada dönüp dolaşmayan kimsenindir.

39


Avrupaʻnın her yerine

BAYİLİK verilecektir

Damak tadı... Sadi Gök Lebensmittel Schäftlarnstraße 10 81371 München Tel.: +49.89.72 06 98 24


aile

ilişkilerde

SAMİMİYET Eşlerden birinin düşündüğü daha doğru olabilir ama kendi gördüğünü ve düşündüğünü tek gerçeklik olarak dayatmaya çalışmaya da hiçbir eşin hakkı yoktur.

G

ünümüzde iki insanın birbirini sevmesi ve ömürleri yettiğince birbirlerine bağlı kalmaları neredeyse imkânsız hâle gelmeye başladı. Bunun nedenlerinden biri aynı evde yaşayıp birbirlerini seven insanların sevgileri kadar aralarında güçlü bir rekabetin de olmasıdır. İlişkilerde sevgi kadar eşler arasındaki güç mücadelesi de evliliklerin gidişatını belirlemekte: Senin dediğin mi olacak, benim dediğim mi? Senin paran, benim param... Senin ailen, benim ailem... Ve nice benzer konular, birbirini sevdiğini söyleyen eşlerin arasındaki bazen gizli, bazen açık rekabetin dile dökülmesidir. İlişkide dayanışmanın, ortak karar vermenin önemli olduğu noktada, taraflardan birisi tek başına hareket ederek diğerini yok saymakta, değersizleştirmektedir. Her zaman eşlerin aynı fikirde olmaları beklenmese de fikirlerinden birbirlerini ilgilendirdiği yönleriyle haberdar etmeleri önemlidir. Beraber hareket etmek yapılan işin, veri-

41

len kararın iki taraf için de benimsenmesini ve hayatın bereketlenmesini sağlayacakken; tek başına davranmak, gerginliği ve kızgınlığı artırır. Bir başka neden de tarafların bir sorun olduğunda kendi haklılıklarına yüzde yüz inanmaları ve karşı tarafın tamamen haksız olduğunu düşünmeleridir. Sürekli kendini haklı görüp eşi haksız görmek, eşler arasında sevgi değil, zıtlaşma ve kavga doğurur. Birçok evlilikte eşler arasında çıkan haklılık mücadelesi, çocukların olumsuz etkilenmelerine ve hayata muhalefetle başlamalarına neden olmaktadır. Kendi eksiklerimiz üzerine yoğunlaşmak için verilmiş eksik olanı fark edebilme yeteneğimiz, karşımızdakinin eksiklikleri üzerine yoğunlaştığında, sürekli olarak bu eksiklikleri gündeme taşımakla meşgul eder insanı. Eşlerden birinin düşündüğü daha doğru olabilir ama gördüğü ve düşündüğünü tek gerçeklik olarak dayatmaya çalışmaya da hiçbir eşin hakkı yoktur. Kendi yaptığı bir


şey için “Ben böylesinin daha doğru olduğunu hissediyorum, böyle düşünüyorum.” diyebilir. Fakat “En doğrusu benim düşündüğüm ve yaptığım şeydir.” demeye başlandığında ilişkide sıkıntılar da başlayacaktır. İlişkilerde artan kızgınlıklar, bir süre sonra eşlerin birbirlerini beğenmemelerine, birbirlerine küsmelerine ve birbirlerinden yardım istememelerine kadar gidebilir. O zaman durum daha da ağırlaşmaya başlamış demektir. Eşlerin ilişkilerinden ve birbirlerinden umutları kalmaz. Daha öncesinde eksik olarak gördükleri şeyleri biriktire biriktire eşlerine dair iyi olan şeyleri göremez hâle gelirler. Bazen birkaç noktada hatalı olan eşini sanki hayatında hiç iyi bir şey yapmamış, yapamazmış gibi algılamaya başlar. Sürekli söylenmeler başlar... Taraflar sesli veya sessiz söylenmeye devam ettikçe ilişki, düzeltme niyetiyle söylenen sözlere rağmen, daha da kötüleşir.

miştir... İlk iş, kendi ölçülerimize göre eşimizi yargılamayı bırakmak olmalıdır. İlişkiyi egoların savaş alanı olmaktan çıkararak; eşlerin birbirlerini tanıdığı, farklılıkların keşfedildiği bir alan olarak görmeye niyet edilmelidir. Yaşanan sorunlar üzerinde düşünürken, “Bu sorunu yaşıyor olmamda benim yaptığım veya yapmadığım ne var?” diye bakmak lazımdır. “Durum bu ve sen böyle yaparsan durum değişecek” demeyi bırakıp, “Durum bu ve ben ne yapabilirim?” diye düşünmeye başlamalıdır. İnsanın bu dünyadaki mutluluğu, ilişkide olduğu insanlarla özellikle de eşiyle düşmanlık etmesinde değil; onu anlamaya çalışmasında ve samimiyetle dayanışmasındadır.

İşte o zaman bir bilene sormanın vakti gel-

42


atamıza dair

Atatürk’ün Futbolla İlgili Bir Anısı Derleyen: Koray KUŞKUŞ Atatürk’ün futbolla ilgili bir anısını en yakın arkadaşlarından Kılıç Ali’nin oğlu olan, devrinin ünlü futbolcusu Gündüz Kılıç Hürriyet gazetesinde yayınlanan yazısında şöyle dile getirmiş. Atatürk yakın arkadaşı Kılıç Ali’nin evine bir ziyaret için uğradığında, evde başka kimse bulunmadığı için Gündüz Kılıç tarafından ağırlanmıştı. Bundan sonrasını Gündüz Kılıç’tan nakledelim. “Atatürk şerbetini yudumlarken ‘gel şöyle otur da seninle konuşalım biraz’ dedi ve bana karşısındaki koltuğu gösterdi. Oturdum, ama inanın içimin yağları eridi. İşin asıl zor tarafının bundan sonra başlayacağını hissediyordum. Çünkü Atatürk’ün özellikle gençlere değişik zekâ soruları sorarak onları imtihan etmekten pek hoşlandığını biliyordum. Utanma korkusu bütün benliğimi sarmıştı. Fakat çok şükür sorduğu soru korktuğum türden olmadı. O sıralarda milli futbol takımımız halk evleri takımı adı altında Rusya’da 5–6 maç yapmıştı. Maçların çoğunda fena sonuçlar alınmıştı. Yaşımın pek genç olmasına rağmen, ben de kadroya alınmıştım. Ülkesinde olup biten her şeyle ilgilenen Atatürk’ün Rusya yenilgileri de gözünden kaçmamıştı. İlk sorusu ‘neden yenildiniz?’ Oldu. Kem küm ederek bir şeyler söylemeye çalıştım. Atatürk pek üstelemeden ikinci sorusunu sordu. ‘Peki, bu yenilgiler seni çok üzdü mü?’ Dedi. Son derece üzüldüğümü anlatmaya çalışırken, bir el hareketiyle beni susturup kendi konuştu; ‘Dünyada yenilmeyen kimse, yenilmeyen ordu, yenilmeyen takım, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenildikten sonra üzülmek nor-

43

maldir, bu üzüntü insanın yürek gücünü yok edecek, onu çökertecek seviyeye varmamalıdır. Yenilen hemen toparlanmalı, kendini yeneni yenmek için olanca gücüyle, azmiyle çalışmalıdır’ dedi. Sonra futbolun nasıl oynandığını anlatmamı istedi. Hemen kâğıt kalem aldım, oyun sahasını çizerek o zamanki deyimiyle, ‘müdafileri, muavinleri ve muhacimleri’ yerlerine yerleştirip onların görevlerini ve ana kurallarıyla hedeflerini anlattım. Atatürk, ‘yahu desene bizim harp oyunları gibi, sizin iş de strateji bilgisi ve kurmay kafası ister’ diye önemser önemser başını salladı.”



Y iğidi h o r gös te re n yo k s u l lu k t u r. (N iz am i)

, h i t e f z i s R i s k e rs i z z af t t i r e y i b i l g a rre Corneille)

Hür in s a n t am ahla k u l o lu r; k u l d a k a n a at e t me k le a z ad o lu r. (Şems-i Te br iz i)

Akıl ve dirayet in ak saçlıla rın ki gibi , am a ka lbi n ço cu kl arın ki gibi ols un . (Schiller)

( P ie

Te m be lli k çoğu z am an sa bırl a k arıştırılır. (Fra nsız Ata sözü)

ay n

yo rd

be ya (Özd

Bütü

ı hız u. Bi

za v

emi

n re

da k r i nc

e rdi

r As

n k le

af )

r

i r le n

i l iği

le r.

i-


to mbi yol arkadaäim

L

LA

HE

L

LA

HA

Mini Salami Äxmdx seqkxn Marketlerde a nk bik ka m to

k

bi

m

to

TAMTÜRK, Arnold-Dehnen-Str. 39* 47138 Duisburg Tel.: 0203 / 417 98 30 * Fax.: 0203 / 417 98 47


güncel

Popüler Kültür ve Gençlik Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ’in makalesinden...

K

itle iletişim araçlarının olabildiğince yaygın hâle geldiği modern zamanlarda hayatımızın hemen her alanını etkisi altına alan popüler kültür, hiçbir sınır tanımadan kişiliğimizi, zihin ve gönül dünyamızı işgal edebilmektedir. Üstelik sadece işgal etmekle kalmayıp hem maddi hem de manevi değerlerimizi birer tüketim unsuruna dönüştürebilmektedir. Bugün baktığımızda giyimden kuşama, yemeden içmeye, selamlaşmadan hâl-hatır sormaya, nişandan evlenmeye, müzikten sanata, mimariden estetiğe kadar hayatın her alanında

47

popüler kültürün etkisiyle meydana gelmiş ciddi bir yozlaşmadan bahsetmek mümkündür. Popüler kültürün dayatması altında kalan birey, toplum içerisinde varlığını devam ettirebilmek ya da statü kazanabilmek için bu kültürün objesi olmayı kabullenmekte veya yaşadığı çevreden dışlanmamak için popüler kültür ögelerinden haberdar olmak zorunda kalmaktadır. Toplumları kısa sürede etkisi altına alabilme özelliğine sahip olan popüler kültür, ne yazık ki bugün, kültürel sömürgeciliğin en öenmli araçlarından biri haline gelmiştir. Bu kültür özellikle bir milleti kültürel kodlarından ve değerlerinden uzaklaştırabilmenin en ucuz, en bayağı ve en kestirme yolu olarak kullanılmaktadır. Gündelik hayat kültürü demek olan popüler kültür, halkın ilgisini çekecek tarzda geçici zevkler oluşturarak ortaya çıkmakta, sonra da halk tarafından bilinçsizce tüketilmekte.


Farklı kültürlerin değerlerini sorgulamadan benimseme, ortaya çıkan yeni durumlara hemen uyum sağlama, hızlı tüketim özellikleri ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjiyle gençler, popüler kültürün en büyük hedef kitlesidirler. Gençler; istek, arzu, heyecan, gurur ve şiddet gibi duyguları yoğun biçimde yaşamaları ve tecrübesiz olmaları sebebiyle kolaylıkla bu kültürün ağına düşebilmektedirler. Henüz kendilerini ve değerlerini tanıma çağında olan gençlere popüler kültür tarafından rol model olarak sunulan sahte kimlikler, sahte kahramanlar, renkli dünyalar ve imajlar, popüler kültürü özendirmektedir. Böylelikle de gençler kuşak çatışması ve kimlik bunalımları gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Neticede ortaya çıkan gençlik, ailesinden, aidiyetlerinden, dini-manevi değerlerinden kopmuş, arzularının, heva ve heveslerinin peşinden koşan, gününü gün eden ideallerden yoksun bir gençliktir. Belki de işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde planında kurtarıldıktan sonra ruh planında ebedi helake mahkum edilmektedirler. Bunda, gençlerimize, değerlerimiz doğrultusunda bir yaşam kültürü sunamamış olmamızın elbette büyük payı vardır. Bizim kültür ve medeniyetimizde gençler, kökü ezelde ve dalı ebette olan bir hakikatin, aşkına, vecdine, estetiğine, irfanına ve idrakina sahiptir. Dinininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin ve kalbinin sahibi ve savunucusudur. Kendilerine güvenilen, onurlandırılan, yüreklendirilen ve cesaretlendirilen, geleceğin büyük şahsiyetleridir. Gençler, değerini Kur’an’dan ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in örnek hayatından alır. Onlar, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in dünyasında çok özel bir yere sahiptirler. Rasul-i Ekrem (s.a.v.), gençlerle daima samimiyet ve güven üzerine bir iletişim dili geliştirmiş, gençlere çok özel tavsiyelerde bulunmuştur.

Onların yetişmeleriyle özel olarak ilgilenmiş; onun “rahle-i tedrisinden” geçen gençler, insanlığı aydınlatan birer kandil olmuştur. Gençlere duyulan güven sayesindedir ki onlar, idarecilikten komutanlığa; öğretmenlikten ticarete kadar geniş bir yelpazede sorumluluk sahibi olmuşlardır. Elbette gençlik döneminin bazı zorlukları da bulunmaktadır. Her şeyden önce bu dönem güç, heyecan ve kuvvetin zirvede olduğu bir dönemdir. Buna bir de tecrübesizlik eklendiğinde gençler, tehlikeli girdaplara düşebilirler. Bu gibi durumlarda onlardan sadır olabilecek aşırılıkları, onları kırmadan, incitmeden, küçük düşürmeden ortadan kaldırmak ve yanlışlarını görmelerine yardımcı olmak büyüklere düşen önemli sorumluluktur. Aynı şekilde gençlerin de bu dönemlerde iradelerinin hakkını vererek İslam’ın emir ve yasakları doğrultusunda hareket etmeleri son derece önemlidir. Bu noktada Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in harama düşmeyen genci, Allah’ın arşının gölgesinde gölgelendireceğini müjdelemesi; neşesini Rabbini ibadette arayan genci bu zümreye içinde zikretmesi ve iffetini koruyan, Allah karşısındaki sorumluluğun bilincinde ve istikamet üzere olan gençleri, ilahi azabın karşısındaki engellerden biri olarak tanıtmış olması, gençlik döneminin ibadet ve taatle, haramlardan uzak bir şekilde geçirilmesinin, temiz toplum açısından ne denli önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Bugün popüler kültürünün etkisi altında kalan gençlerimizin yeryüzünü imar etme şuuruyla, değerlerimiz doğrultusunda ve geleceğin sorumluluğunu da yüklenebilecek nitelikte yetişmesi Yüce Rabbimizden en büyük niyazımızdır. “Zaman bendedir ve mekân bana emanettir şuurunda bir gençlik...” “...İslam âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...”

48


güncel

Popüler Kültüre Karşı

MEDENİYET KALKANI Bugün gençlerimizin yaşadığı popüler kültürün varlık sebebi, maddeye şekil veren, onun kokladığımız veya hissettiğimiz havasını oluşturan temel ruhun, yani merkezdeki gerçeklik ve faziletin belki kaybolması değil ama ciddi bir şekilde kırılması veya bozulmasıdır. Bu bozulmanın önlenebilmesi için, medeniyetin iç ve dış güzellik unsurlarını birlikte ele almalı ve yaşamalıyız.

P

opüler kültür denildiğinde çocuklar ve gençler açısından aklımıza hangi problemler geliyorsa, bunların neredeyse hepsi belirli bir inanca dayalı medeniyet perspektifimizin yoksunluğundan veya yetersizliğindendir. Popüler kültürün en temel işlevi, gencin hayatında bıraktığımız boşlukları doldurmasıdır.

49

Medeniyet perspektifi başlı başına bir dünya görüşüdür ve amacı da insanın hem bireysel hem de toplumsal olarak yaşam biçimini bütün detayları ile belirlemesidir. Bir inancın medeniyet formuyla zirvelere ulaşması demek, o inancın tüm açılımlarının gerçekleşmesi demektir. Böylece bir dinin müntesibi, çocuk veya genç bile olsa, haya-


tının her bir detayında boşluk olmaksızın huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşayabilecektir. Günümüzde inandığımız inanç ve değerlerle günlük hayatın pratikleri arasında çok ciddi farklılıklar belirmekte ve bu durum bizleri psikolojik gerginliklere sürüklemektedir. Gerginliğe katlanmak ve/veya sürdürmek çok zor olduğu için, bir başka ifadeyle insan psikolojisinin sürekli uyum arayışına ihtiyacı olduğundan dolayı özellikle gençler, modernleştirilmiş popüler kültürünün unsurları ile eklektik bir biçimde uzlaşmaya ve böylece mutluluğu yakalamaya çalışmaktadırlar. Bugünün popüler kültüründe her şey bir gösteri aracıdır ve her şey reklama dayalıdır. Gösteri çağında yetişen çocuk ve genç, hem gösterilen hedeflere, efsunlanmış olarak ulaşmak istemekte, hem de kendisi için biçilmiş rolleri farkında olmaksızın kabullenerek sahnede yerini almaktadır. Genç, içi boş ve adeta halüsinasyon üreten imgelerle modern çarkın bir dişlisi olabilmek için gereken rolleri oynayacaktır. Ona göre mutluluk, insanın iç dünyasında değil, dış dünyada herkes tarafından gözlemlenen ve onaylanan davranışlarındadır. Sükunetin bir dinginlik kaynağı ve kalitenin bir göstergesi olduğunu gence nasıl anlatabiliriz ki! Hız dünyasında yarış içerisinde kaybolmuş gençlik, mehter takımının iki ileri bir geri adımlarını nasıl idrak edebilir ki! Popüler kültürün medeniyetimizin yüksek seviyelerinden çok ama çok aşağı ve zıt düzeylerde olmasının ve gençlerimizin de korunmasız olarak etkilenmelerinin sorumlusu sadece aileler değildir; çünkü “halk” tabakasını oluşturan aileler de aynı kültürün sarmalı içerisinde boğuşmaktadırlar. Gregory Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde isimli eserinde bir aydın kişinin halkına olan sorumluluğunu vurgulamak için, “Aydın ol-

Popüler kültürün en temel işlevi, gencin hayatında bıraktığımız boşlukları doldurmasıdır. mak, modaya uygun kıyafetler giymek ya da kolalı yakalık ve modern şapka takmak demek değildir. Halk size, iyi bir ücret almanız ve akşamları sözde okuma salonlarında kağıt ve domino oynamanız için okutup terbiye vermedi. Siz halkın aklını, halkın iradesini ve enerjisini uyandırmak zorundasınız. Halkın fikrini uyandırmalısınız, köylüyü, işçiyi, toplumun alt tabakalarını, nasıl iyi yaşanır, nasıl iyi yaşam koşulları elde edilir diye eğitmek zorundasınız.” der. Popüler kelimesinin bir anlamı da, halkın zevkine uygun olan şeylerdir. Bizler hem halkın zevk düzeyini nasıl artırabiliriz, hem de bu zevke uygun neler yapabiliriz diye dertlenebiliyor muyuz? Okumuş insanlar, diplomalılar, akademisyenler, “ne olacak bu toplumun hâli” diyen yazarlar, dini ve milli kültür sınırlarını zorlamaksızın, aksine kendi hakikat medeniyetimizden esinlenen üretimleri, günlük hayatımızın pratik uygulamalarını, bizlere huzur verecek eğlence şekillerini, günümüz insanının algılama ve yaşantı tarzlarına uygun biçimde belirlemeliler ki, genç, hayatında bir boşluk yaşamasın. “Halk için tahayyül (hayal etme), alimler için ise tasavvur (bir düşünceye dayalı

50


güncel zihni tasarım) ve taakkul (akıl etme) vardır.” (İbn Meymun) Halkın, özellikle çocukların ve gençlerin hayal dünyaları çok geniştir. Çocuk oyuncağıyla oynarken geleceğin hayalleri içerisindedir. Çocukların ve gençlerin şiddete ve sadece dünyevi zevklere dayalı plastik ve dijital oyunlarına karşı alternatif veya kopyacı bir tavırla değil, kendi medeniyetimizin dinamiklerinden kaynaklanan güçlü tasavvurlarla geliştirebileceğimiz oyun ve oyuncaklarımız ve eğlence biçimlerimiz olmalı ki, dinimizin bu dünyada hayatımıza anlam katan ilahi bir kaynak olduğunu fark edelim.

Özellikle gençler, modernleştirilmiş popüler kültürün unsurları ile ekletik bir biçimde uzlaşmaya ve böylece mutluluğu yakalamaya çalışmaktadırlar. Bugün gençlerimizin yaşadığı popüler kültürünün varlık sebebi, maddeye şekil veren, onun kokladığımız veya hissettiğimiz hava-

51

sını oluşturan temel ruhun, yani merkezdeki gerçeklik ve faziletin belki kaybolması değil ama ciddi bir şekilde kırılması veya bozulmasıdır. Bu bozulmanın önlenebilmesi için, medeniyetin iç ve dış güzellik unsurlarını birlikte ele almalı ve yaşamalıyız. Bunun için de birbirini tamamlayan şu dört boyutu hayatımıza kapsamlı olarak uygulamamız gerekmektedir: . Varlığın özünü oluşturan hakikati hissedebilmemiz için kalbi ve zihni boyut; . karşılaştığımız tüm gizelliklerin ilahi güzelliğin bir yansıması olduğunu idrak edebilmek için estetik boyut; . insanlar arası sevgiyi artırmak üzere iyiliklerimizi çoğaltmak için ahlaki boyut ve . değişik dünyalar arasında uyum ve düzeni sağlamak için ruhsal boyut. Modern popüler kültüre karşı direnmenin ve gençlerle birlikte hayatımızı bütün yönleriyle zenginleştirmenin temel sırları, işte bu boyutlarda gizlidir. İlahi kaynaklı din, bir medeniyet perspektifiyle insanlara ulaşır ve bu medeniyet kendi ahlak, inanç ve sanat değerlerini yansıtan şehirler kurar. Bir şehre baktığınızda, ona vurulmuş mührün rengine göre medeniyetini ve tarihini anlayabilirsiniz. “Halife” olarak yaratılmanın gereği ve anlamı, Allah’ın iradesinin ve sonsuz güzelliklerinin gerçekleştirilmesi değil midir? Allah adına her şeyi kapsayan bir medeniyetin inşa ettiği şehir (Medine), genç yaşlı her insanın fiziki ve psikolojik ihtiyaçlarını gidermekle birlikte, aynı zamanda metafiziksel, sanatsal ve kültürel ihtiyaçlarını da karşılayabilir. Böyle bir medeniyet havzası, çocuk ve gençler için diğer yabancı kültürlerden gelecek etkilere karşı güçlü bir kalkan gibidir. Bu havzada huzur içerisinde yetişen gençler yaşam zevkini tadabilecekler, estetik algılarını geliştirebilecekler ve varoluşla ilgili herhangi bir anlam boşluğu hissetmeyeceklerdir.



güncel

Gençlerin Değerlerle Buluşmasında Doğru Örneklik Gençler güven verici kişilerin etrafında bulunmaktan hoşlanırlar. Güven duyduğu kişinin adil olduğunu da görürse böylesi bir durum gencin o kişiye tutku ile bağlanmasını beraberinde getirir.

Ç

ocukluktan yetişkinliğe her yaş döneminde insan, farklı duyarlılık dönemleri ile yaşama tutunur. Bu duyarlılıklar aynı zamanda kişinin temel ihtiyaçlarını da oluşturur. Örneğin, erken çocukluk döneminde çocuğun duyarlılığı “anneye” yöneliktir... Anneye yönelik bu duyarlılık aynı zamanda onun temel ihtiyaçlarının giderilmesini de beraberinde getirir. Bu dönemde çocuğun şefkat ihtiyacından dolayı kendini anneye “bağlayarak” bu ihtiyacını giderir. Ya da 4 yaş döneminde çocuğun artık anneye doyumsaması geçmiş, kardeş veya arkadaş ihtiyacı başlamıştır. Bu nedenle, bu dönemdeki çocuklar “kardeş” ihtiyacını veya “okul” ihtiyacını dile getirir. Artık anne çocuğuna yetemediğini fark eder. Veya çocuk 10 yaş dönemine geldiğinde, merak ve böylece kâinatı öğrenme, çevresindeki olayların nedenlerini araştırma ihtiyacı hisseder. Çocukluk döneminde duyarlılıklar tek tek oluşup kapandığı hâlde, gençlik döneminde aynı anda birkaç duyarlılık birden uyanır. Bu duyarlılıkların en belirgin iki tanesi; adalet ve emniyettir. İşte bundandır ki gençler, çevresinde adaletli görmedikleri kişilere karşı yıkıcı ve isyankâr davranışlar sergilerler. Yetişkinlerin gençlerle anlaşabilmesinin

53

en önemli şartı “güvenilir” yani “emin” olmalarıdır. Gençler güven verici kişilerin etrafında bulunmaktan hoşlanırlar. Güven duyduğu kişinin adil olduğunu da görürse böylesi bir durum gencin o kişiye tutku ile bağlanmasını beraberinde getirir. Günümüz ebeveynlerinin temel eksikliği, gençlere “adaletli” bir anne baba görüntüsü sunamamalarıdır. Anne ve babasının bazen “yalanlarına” ve bazen kendi çıkarları adına “adaletsiz” davranışlarına şahit olan genç için ebeveynin itibarı düşmeye başlar. Bir gencin gözünde kendi anne babasının itibarının düşüyor olması, o gencin üzerinde anne baba tesirinin kalkıyor olmasını da beraberinde getirir. Yetişkinler ile genç arasında oluşan bu tesir zafiyeti, o gencin sosyal, dini, kültürel ve ahlaki kuralları öğrenmesinin önündeki en büyük engeli oluşturur. Bir genç, güven duymadığı hiçbir yetişkinden “din” veya “ahlak” kuralları edinemez. Ediniyor gibi görünse de o kuralları bir yaşam tarzı olarak hayatında uygulayamaz. İşte bu açıdan bakıldığında, gençlere din ve dini değerler aktarılırken o değerleri


aktaracak kişinin hassasiyetlere ne kadar dikkat ettiği hayati önem taşır. Birçok genç vardır ki, kendisine dini bilgiler anlatan kişilerde gördükleri “adaletsiz” ve “güvensiz” davranışlar nedeni ile dinden de uzaklaşmıştır. Günümüzde bir gencin hassas terazisi karşısında dengeyi hiç bozmadan durabilmek oldukça zordur. İşte bu açıdan, gençlere din ve dini değerler anlatılırken, belli bir bilgi basamağından sonra artık sahabe ve peygamberlerin yaşamaları anlatılmalıdır. Sahabenin adalet ve emniyet konusunda ne kadar titiz oldukları onların yaşam öyküleri ile birlikte anlatılmalıdır. Gençlerin sahabe yaşamlarını öğrenmeleri, onların dini değerlere daha sıkı sarılmasını da beraberinde getirecektir...

ile gün yüzüne çıkması olarak bakabiliriz. Gençlerin dini değerleri benimseyebilmesi, ancak “adalet” ve “emniyet” duygularını zirvelerde yaşamış olan ve kendi karakterine uygun olan sahabe efendilerimizin yaşamlarını öğrenmesi ile mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, sahabe yaşamlarını anlatan eserler, sohbetler veya filmler gençlere dini değerlerin aktarılmasında önemli enstrümanlardır.

Bununla birlikte, gençlik dönemi, “fıtrat tetiklenmesi” dönemidir. Şöyle ki, gençler çevrelerinde gördükleri insan tiplemelerini çok çabuk taklit eder, onlar gibi olmaya özen gösterirler. İşte tam da bu dönemde, gençler Peygamber Efendimizi ve sahabilerin kişilik özelliklerini öğrenmeye başladığında kendi fıtratına uygun olan bir sahabi modelini kendine örnek olarak alır ki, buna çocuğun özünde bulunan fıtratın, bir model şahıs

54




sağlık

Seyahat İshali Ali AYDIN & Nurcan DEMİRCİ AYDIN

Turist ishali seyahat hastalıkları olarak tanımlanan şikayetler arasında başı çekiyor. İshal, mide bulantısı, denge kaybı ve halsizlik ile kendini gösteren turist ishali, genellikle hijyen kurallarına uymayan gıdaların tüketilmesiyle bulaşıyor. Bu tip ishaller genellikle 3–5 gün içinde sonlanıyor ama nadiren de olsa 2–3 hafta kadar devam edebiliyor. Turist ishalinden korunmanın en önemli yolu yiyecek ve içeceklerimizde seçici olmaktır. Turist ishali yüzme havuzu, göl, nehir ve denizde yüzerken yuttuğunuz suyla da bulaşabilir. İshal, vücutta dehidratasyona yani aşırı su kaybına sebep olabilir. Su kaybının bulguları arasında susama, idrara gitmenin seyrekleşmesi ve az idrar çıkartma, cilt kuruluğu, halsizlik, sersemlik ve idrar renginde koyulaşma sayılabilir. Tedavi olarak yapılması gereken şey, kaybedilen sıvının yerine konması olacaktır. Bunun için bol bol sıvı tüketmeniz sizin için faydalı olacaktır. Sıvı kaybı çok ise bir sağlık kuruluşuna başvurmanız gerekiyor. Turist ishalinden nasıl korunulur? • Kaynağını bilmediğiniz yiyecek ve içecekleri tüketirken dikkatli olun. • Tuvalete gittikten sonra ve yemek yemeden önce mutlaka ellerinizi yıkayın.

57

• Açıkta satılan, çiğ tüketilen, pişirilmemiş ya da az pişirilmiş gıdalar, klorlanmamış musluk suları, bu tür kirli sulardan elde edilmiş buz kalıplarını tüketmeyin. • Beklemiş yemekleri yemeyin, yeni ve iyi pişirilmiş sıcak yemekleri seçmeye özen gösterin. • Görünümü kötü olan ( kokusu, rengi v.b) yiyecekleri tüketmeyin. • Güvenirliliğinden emin olmadığınız açıkta satılan dondurmaları tüketmeyin. • Kirletilmiş bölgelerde yakalanan veya az pişmiş deniz ürünleri yemeyin. • Sebze ve meyveleri kabuğu soyulmadan, çiğ olarak yemekten kaçının. • Pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri tüketmeyin. • Eğer bulunduğunuz yerdeki içme suyunun güvenirliliği ile ilgili bir kuşkunuz var ise, yiyeceklerinizi yıkamadan veya dişlerinizi fırçalamadan önce kullanacağınız suyu mutlaka kaynatın ya da şişe sularını kullanmayı tercih edin.



hukuk

Miras Davalarında Veraset İlamı Mirascılık Belgesi (2. Bölüm) Av. Ender SÜREKLİ

7. Mallar için emlak beyanı nasıl gerçekleşiyor? Bundan sonraki işlem sırası ölen kişiden kalan gayrimenkuller ile ilgili belediyeye emlak beyanı vermek gerekiyor. Bağlı olunan belediyeye müracaat için gerekli belgeler de şunlar: • Emlak beyanı, • Veraset ilamı, • Varislerin adı, soyası ve imzası 8. Veraset beyanı nasıl oluyor? Belediyeye yapılan müracaattan sonra gayrimenkullerin vergileri varsa ödeme yapılıyor. Bu işlemlerden sonra sıra veraset beyanı vermeye gelmiştir. Veraset beyanı vefat ettiği tarihten itibaren üç ay içinde ilgili veraset vergi dairesine verilmelidir. Vermeme durumunda cezalı bir hal alınıyor. Veraset beyanı verirken gerekli belgeler de şunlar: • Tapu veya tapular • Vefat edenin banka veya bankalarda parası var ise bunların dökümü, hisse senedi, tahlil, telefon, araba gibi vs. menkul malları varsa bunların dökümü ve birer fotokopileri, • Veraset ilamı, • Tastikli emlak beyanları, • Muhtardan ölüm ilmühaberi 9. Veraset ilamı hangı ülkeden temin edilecek? Veraset ilamın Almanya`dan mı veya Türkiye`

59

den mi temin edilmesi gerektiği konusu Alman Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanan 28.05.1929 tarihli Konsolosluk Anlaşması dikkate alınır. Bu anlaşmanın 20. maddesine ek olarak „Veraset Anlaşması düzenlenmiştir“. Buna göre aşağıdaki hususlar geçerlidir ve dikkate alınmalıdır: a. Türk vatandaşı – Almanya da taşınır mallar Bir Türk vatandaşı öldüğü zaman ve Almanya’daki mirasının sadece taşınır mallardan (Örneğin: Banka hesapları) oluşması halinde, Veraset anlaşmasının 14. maddesine göre mirasçılık hakkının kanıtlanması için bir Türk Mahkemesince verilen veraset kararı yeterli olabiliyor. Bu Türk veraset ilamının da, Almanya’da kullanılabilmesi için, Veraset Anlaşmasının 17. maddesine göre Türkiye’nin Almanya’daki bir temsilciliği tarafından tasdik edilmesi gerekmektedir. Bazı durumlarda tasdik yerine Apostil’de kabul edilmektedir. b. Türk vatandaşı – Almanya da taşınmaz mallar Bir Türk vatandaşı öldüğü zaman ve Almanya’da miras olarak taşınmaz mal (Örneğin kat, ev veya arsa) bıraktığı takdirde, mirasçıların Veraset Anlaşmasının 17. maddesine bağlı 14/II. maddesine göre mirasçılık haklarını kanıtlamak üzere Alman Veraset İlamı almaları gerekmektedir. Mirasçının, Almanya’da ikamet ediyor olması durumunda, ölenin son oturduğu yer için


yetkili olan Sulh/Veraset Mahkemesine (Nachlassgericht) doğrudan başvurarak veraset ilamının çıkartılmasını talep edebilir. Mirasçıların Türkiye’de oturmaları halinde, veraset ilamının çıkartılmasına ilişkin başvurunun, ikamet yerleri için yetkili Almanya’nın Yurtdışı Temsilciliğine (Almanya Büyükelçiliği veya Başkonsoloslukları) yapılması gerekmektedir. c. Alman vatandaşı – Almanya da taşınır ve taşınmaz mallar Bir Alman vatandaşı Türkiye’de veya Almanya’da öldüğü ve Almanya’da miras olarak taşınır veya taşınmaz mal bıraktığı takdirde, mirasçıların Almanya’daki mirasçılık haklarını kanıtlamak üzere Almanya’da düzenlenecek bir Veraset İlamını temin etmeleri gerekmektedir. Mirasçıların ikamet yerlerinin Türkiye’de olması halinde, veraset ilamı verilmesine ilişkin başvurunun oturdukları yer için yetkili bulunan Almanya’nın Yurtdışı Temsilciliğine (Almanya Büyükelçiliği veya Başkonsoloslukları) yapılması gerekmektedir. Mirasçının ikametgahının Almanya’da olması halinde doğrudan ölenin son oturduğu yer için yetkili bulunan Sulh/Veraset Mahkemesine (Nachlassgericht) başvurarak veraset ilamı çıkartılması talebinde bulunur. d. Alman vatandaşı – Türkiye’de taşınır ve taşınmaz mallar Bir Alman vatandaşı Türkiye’de veya Almanya’da öldüğü ve Türkiye’de miras olarak taşınmaz mal bıraktığı takdirde, mirasçıların Türkiye’deki mirasçılık hakkını kanıtlamak üzere Türkiye’de düzenlenmiş olan bir veraset ilamını temin etmeleri gerekmektedir.

Bunun için mirasçılardan en az bir kişinin Türkiye’deki herhangi bir hukuk mahkemesine başvurması ve veraset ilamı çıkartılması talebinde bulunması yeterlidir. Bir Alman vatandaşı Türkiye’de veya Almanya’da öldüğü ve Türkiye’de miras olarak taşınır mal bıraktığı takdirde, Veraset Anlaşmasının 14. maddesine göre mirasçının Türkiye’de mirasçılık hakkını kanıtlaması için Almanya’da düzenlenmiş olan bir veraset ilamı yeterlidir. Mirasçıların ikametgahlarının Türkiye’de olması halinde veraset ilamının çıkartılmasına ilişkin başvurunun ikamet edilen yer için yetkili bulunan Almanya’nın Yurtdışı Temsilciliğine (Almanya Büyükelçiliği veya Başkonsoloslukları) yapılması gerekmektedir. Mirasçının Almanya’da oturması halinde doğrudan ölenin son oturduğu yer için yetkili bulunan Sulh/Veraset Mahkemesine (Nachlassgericht) başvurması gerekir. Bu veraset ilamının Türkiye’de kullanılabilmesi için Veraset Anlaşmasının 17. maddesine göre Almanya’nın Türkiye’deki bir Dış Temsilciliğinde tasdik edilmesi gerekmektedir. Bazı durumlarda tasdik yerine Apostil denen tasdik şerhi de kabul edilmektedir. Mirasçılar, alternatif olarak bir Türk veraset ilamını kabul edip etmeyeceklerinin açıklığa kavuşturulması açısından önceden ilgili Türk kuruluşlarıyla (Örneğin Belediye veya Bankalar) görüşebilirler. Bu durumda mirasçıların Türkiye’de veraset ilamı çıkartılması talebinde bulunmaları gerekir. Bunun için mirasçılardan en az bir kişinin herhangi bir hukuk mahkemesine başvurması yeterlidir.


abide şahsiyetler

Şahin Bey (1877 - 1920) Derleyen: Gökhan ÖNDER

A

ntepli Şahin Bey İstiklâl Harbinin aziz şehitlerindendir. Tek başına düşmana meydan okumuş, “Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez.” demiştir. Bu kahramanın hayatı, fedakarlıklarla doludur. İstiklâl Savaşı’nın büyük kahramanlarından Şahin Bey. Asıl adı Mehmed Said’dir. Şahin Bey, 13 Aralık 1919’da İstanbul’a geldi ve Harbiye Nezaretine müracaat ederek vazife istedi. Harbiye Nezareti tarafından Urfa’nın Birecik kazası Askerlik Şubesi Başkanlığına tayin olunan Şahin Bey, İşgal altındaki Antep’in vaziyetini görerek Antep’te kalmaya karar verdi. Antep Heyet-i Merkeziyesine müracaat ederek vazife isteyen Şahin Bey, heyetin kendisine Kilis-Antep yolunu kontrol altında tutma vazifesini vermesi üzerine derhal çalışmaya başladı. 1920 yılı Ocak ayı başlarında köyleri dolaşarak cihadın ehemmiyetini ve faziletini anlatan Şahin Bey, kısa zamanda 200 fedai topladı. Kilis-Antep yolu, Antep harbinin kilit noktasıdır. Ne yapılıp edilmeli Fransızların bu yoldan Antep’teki işgal birliklerine yardım ulaştırmalarına engel olunmalıdır. Şahin Bey kendisine haber gönderen Anteplilere şu cevabı vermektedir: “Müsterih olunuz. Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez!” 5 Kasım 1919’da İngilizlerden işgal hareketini devralan Fransızlar, bir türlü Anadolunun bu güzel beldesini işgale muvaffak olamamakta, şehir halkı, sınırlı imkânlarıyla karşı koymaktadırlar. Fransızlar bütün ümitlerini

61

Kilis’ten gelecek takviye kuvvetlerine bağlamışlardır. Fakat, o yolu da Şahin Bey bir avuç serdengeçtisiyle tutmuştur. Şahin Bey ve fedaileri 3 Şubat’ta ve 18 Şubat 1920’de tam donanımlı Fransız birliklerini perişan etmişlerdir. Şahin Bey, zaferin ardından düşman kumandanına gönderdiği mektupta şöyle demektedir: “Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde şühedâ kanı karışıktır... Din için, namus için, hürriyet için ölüme atılmak bize, Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza.” Sürüyle saldıran düşman kuvvetleri bir avuç yiğit karşısında perişan olmanın şaşkınlığına düşmüşlerdi. 28 Mart sabahına kadar düşmana aman vermeyen Şahin Bey, durumun gittikçe kritik hâl almasından sonra kendisine geri çekilmeyi tavsiye edenlere şöyle diyordu: “Düşman buradan geçerse ben Ayıntab’a ne yüzle dönerim, düşman ancak benim vücudum üzerinden geçebilir.” Çatışmanın 4. günü öğleye doğru Şahin Bey’in yanında 18 kişi kalmıştı. Onların da şehit olmalarından sonra tek başına kalan Şahin Bey, son kurşunu kalıncaya kadar düşman ateşine karşılık vermiştir. Atacak kurşunu kalmayan Şahin Bey, tüfeğini yere çarparak kırmış ve üzerine hücum eden düşmanlara karşı yumruklarını sıkarak karşı durmuştur. Silahsız Şahin Bey’in yanına yaklaşamayan düşman askerleri uzaktan ateş ederek Şahin Bey’i şehit etmişler, ardından süngü darbeleriyle aziz nâşını parçalamışlardır.


52


iş dünyası

Business Reisen Yöneticisi Mehmet Yalçın ile samimi bir söyleşi Röportaj: Koray KUŞKUŞ Mehmet Bey kendinizi sizi tanımayanlar için kısaca tanıtır mısınız? İsmim Mehmet Yalçın 1983 doğumluyum ve evliyim. Eğitim sürecimi Türkiye’de tamamladım. Ve 11 yıldan bu yana turizm branşının içindeyim. İnsanlarımıza hizmet vermekten mutluluk duyuyorum ve kalitenin en iyisini sunabilmek için gayret gösteriyoruz.

Nürnberg’de açtık. Müşterilerimize sorunsuz bir tatil yaşayabilmeleri için 6 kişilik deneyimli ve uzman bir kadroyla hizmet sunuyoruz. Müşteri memnuniyeti bizim için çok önemli, o yüzden gelen talep ve eleştireleri göz önünde bulundurarak her zaman kusursuz hizmet vermeye çalışıyoruz. 2013 ylında turizm sezonunun nasıl geçmesini bekliyorsunuz. 2014 yılından beklentileriniz nelerdir? 2013 yılının turizm sezonu aslında sona erdi. Bu zaman da arabayla gitmek isteyip de son anda vaz geçen müşterilerimiz var. Biz şimdiden verimli bir çalışma için 2014 yılına kolları sıvadık. Müşterilerimize, gidecekleri tarihden 5-6 ay evvel rezervasyonlarını yapmalarını tavsiye ediyoruz. Aksi taktirde fiyatlar artış göstermekte.

Business Reisen olarak verdiğiniz hizmetlerden ve Business Reisen işleyişinden kısaca bahseder misiniz? Memnuniyetle. Business Reisen dört yıldır var olmakta. İlk şubemizi Erlangen’de açtık daha sonra Lauf’da ve üçüncü şubemizi

63

Günümüzde yaşanan olaylar turizme nasıl yansıdı? Olaylar gerçekten de hem bizleri hem oradaki esnafları etkiledi. Çok sayıda yabancı ve gurbetçi vatandaşımız şehir gezisi rezervasyonlarını iptal ettiler. Türkiyenin bütün tu-


rizm şehirlerini ciddi bir şekilde etkiledi. Size göre İstanbul’a üçüncü Havalimanı Türkiye açısından ne gibi bir önem taşıyor. İstanbul’a gelen turist sayısı artacak mı? Tabii ki ilk etapda Türkiyenin ekonomisine ciddi anlamda katkı sağlayacaktır. Diğer yandan İstanbul’a yapılacak olan üçüncü Havalimanı’nın amacı yolcu taşımak değil, uzun uçuş seferlerini arttırmaktır. Yani dünyaya açılan bir pencere haline gelecek. Böylelikle dünyanın merkezi haline gelecektir. Yaz sezonu için özel kampanyalarınız var mı? Müşterilerimizin memnuniyeti adına bu konuda da özel çalışmalarımız var. Yolcularımıza 6 aydan 72 aya varan taksit imknı sunuyoruz. Erken rezervasyonlarda %40’a varan indirim sunuyoruz. Ayrıca Nürnberg’de olmayanı yaptık. Antalya’da bulunan ADENYA OTEL ile çalışmamız var. Bu Ultra Lüks otel alternatif tatil yapmak isteyen aileler için ideal bir oteldir. Türkiye’nin ilk ‘‘Helal sertifikalı’’ olan bu otelde tatil yapmak isteyen vatandaşlarımıza, 4-5 ay öncesinden rezervasyon yaptıkları taktirde %15’lik indirim sunuyoruz. Müşterilerimizin isteklerini karşılamak için öncü olduk. Bu 4/4’lük oteli tüm vatandaşlarımıza tavsiye ediyorum. Bir çok insan internette yayınlanan otel

değerlendirmelerin’den şikayetci. Sizin tavsiyeniz nedir? Bizim tavsiyemiz, değerlendirmelerin %90 altında olan otelleri tercih etmemeleri. Yayınlanan resimler aldatıcı olabiliyor. Kötü bir sürpriz yaşamamak için ve tatilin bir kâbusa dönüşmemesi için müşterilerimize bizim tavsiyelerimize uymalarını öneriyorum. Kalitemizle bu sektörde ön plandayız. Geniş bir kitleye hitap eden ve benimsenmiş olan Mahya Dergisi hakkında görüş ve önerileriniz nedir? Mahya Dergisini devamlı takip ediyorum ve ekip olarak işlerini ciddiye alarak yaptıklarını gerek derginin içeriği ile gerekse kalitesiyle ortaya koyuyorlar. Vatandaşlarımıza sundukları faydalı bilgilerden dolayı teşekkür ediyor, tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Biz de Mehmet Bey’e bize vakit ayırıp bu samimi söyleşiyi gerçekleştirmede yardımcı olduğu için teşekkürlerimizi sunuyor işlerindeki başarılarının devamını diliyoruz.


, Iznik Cinisi kültür

5

Derleyen: Harun ÖNDER

İznik çinisi ilk olarak 15. yüzyılda ortaya çıkmıştır. O dönemde yapılan Bursa Yeşil Camii ve Türbesinde (1421), Bursa Muradiye Camii’nde (1426) ilk örneklerine rastlanır. 16. yüzyıldaysa Osmanlı Devleti’nin de güçlenmesi ve yeni yapıların ortaya çıkmasıyla İznik çinisi en ihtişamlı günlerini yaşadı.Bu dönemde yapılan Süleymaniye Camiinde ve Selimiye gibi eserlerde İznik çinisiyle süslemeler yapılmıştır. 17. yüzyılda ise İznik Çinisi kaybolmaya başlamış ve 18. yüzyıl başlarında tamamen yok olmuştur. Daha sonra 1980’li yıllarda değişik ustalar tarafından tekrar gündeme getirilmiştir. XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı Türk Medeniyet Sanatı’nın zirvelerinden biri olan İznik çinisinin camilerde, saraylarda, Türk ve dünya müzelerinde mevcut örnekleri hala hayranlıkla izleniyor. İznik çinisinde yapım aşamaları:

Desen Tasarımı: İznik çinisi değişik biçimlerde olduğundan (tabak, vazo vb.) öncelikle uygun desen bu yapılacak çalışmaya göre belirlenir. Desen İğneleme: Yapılacak desen kâğıt üzerinde çizgileri iğneyle delinir. Hamur Hazırlama: Yapılacak olan çiniye göre kuvars yoğunluğu yüksek hamur karışımı

65

elle yoğrulur. Kalıba Dökme: Hazırlanan tahta kalıplara hamur halindeki karışım el baskısı yardımıyla basılır. Kurutma: Baskılar doğal ortamda kurutulur. Ön Fırınlama: Kuruyan kalıplar için ön fırınlama yapılır. Dolgu: İznik çinisi yapısına desenin tam olarak uygulanabilmesi için dolgu yapılır. Desen Aktarımı: Delikli desen kalıbından kömür tozu ile çini kalıbına aktarım yapılır. Çini kalıbında desen belirmiş olur. Kontürleme: Çizgiler kalem yardımıyla belirginleştirilir. Boyama: Desenler oksit özelliği taşıyan boyalar ile boyanır. Sırlama: Boyası yapılan çiniler sırlanır ve kurutmaya bırakılır. Fırınlama: Sırlanan ürünler fırında belli bir ısıda pişirilir.


60


çocuk

Allah israf edenleri sevmez İsraf tüketmek demek Diyor ki Bilinçsizce, gereksiz yere A’raf Suresi 31. Ayet: Harcama yapmak demek “Yiyiniz, içiniz fakat Ellerimizi yıkarken israf etmeyiniz. Dişlerimizi fırçalarken Banyo yaparken Allah israf edenleri sevmez.” Abdest alırken Suyu gereğinden fazla akıtmak Evde, okulda elektrikleri açık bırakmak Eşyalarımızı hor kullanmak, kötü kullanmak Ya da saçıp savurmak Yiyecek-içecekleri dökmek, çürütmek Aşırı tüketmek İsraf etmek Kendimize zarar vermek… Dünyamızın açlık ve susuzlukla karşı karşıya olduğunu Bir lokma ekmeğe muhtaç insanlar olduğunu Yerken içerken savurgan olmamamız gerektiğini Tabağımıza yiyeceğimiz kadar yemek almamız gerektiğini Yiyecek ve içecekleri artık bırakmamamız gerektiğini Artanları çöpe atmamamız gerektiğini Unutmayalım… Su kaynaklarımızın azaldığını Eğer dikkatli kullanmazsak Susuz kalacağımızı Suyun hayat olduğunu Unutmayalım...

67


Zamanımızı israf etmemeyi Geçen zamanı geri getiremeyeceğimizi Her şeyin bir zamanı olduğunu Sonradan üzülmemek için Her işimizi Zamanında yapmamız gerektiğini Unutmayalım... Her gördüğümüz ayakkabıyı, kıyafeti Almamamız gerektiğini Gösterişten uzak durmamız gerektiğini Her istediğimizi değil İhtiyacımız olanı almamız gerektiğini Her şeyi ölçülü kullanmamız İsraf etmememiz gerektiğini Unutmayalım...

70 68


„Temizlik ve hijyeni ayağınızın altına seriyoruz !“ Halılarınızı ücretsiz evinizden alıp tekrar teslim ediyoruz.

Halı Yıkama

4,80 € m² Pazartesi - Cuma: 10.00 – 18.00 saatleri arasında hizmetinizdeyiz Nimrodstr. 10 90441 Nürnberg Tel. + 49 ( 0 ) 911 – 94 93 08 08 Fax + 49 ( 0 ) 911 – 94 93 08 09 www.al-ce.de



mizah

71




Her türlü finansal konuda kapsamlı danışmanlık. Konu paraysa – Sparkasse. Ausführliche Beratung in allen finanziellen Angelegenheiten. Wenn´s um Geld geht – Sparkasse.

Önemli avantajlar sağlayan Cari hesap, yararlı hizmet sunar. Sparkassen Cari hesap. Für jeden das richtige Konto – auch für Sie! Sparkassen-Girokonto. Uygun faizler, esnek sūreler ve Çabuk işlem – Sparkassen-Özel kredisi. Einfach und schnell – der Sparkassen-Privatkredit. Özel sigorta paketleri ile hayat boyu gūvenceli yaşam – Sigorta paketleri. Finanzielle Sicherheit in allen Lebenslagen – Versicherungen.

Şubelerimizde size hizmete hazır danışmanlarımız – soldan sağa Dila Şimşek, St. Johannis Şubesi I Asuman Emlek, Gostenhof Şubesi I Ekinç Durmuş, Lauf Şubesi | Ece Bayrakdar, Röthenbach a.d. Pegnitz Şubesi | Hüseyin Tülay, Allersberger Straße Şubesi I Deniz Onan, St. Leonhard Şubesi I Kader Altunay, Plärrer Şubesi | Onur Özmen, Steinbühl Şubesi

s Sparkasse Nürnberg


KOLAY

ORTA

ZOR


Nürnberg'deki Türkiye Toptan ve perakende Türk gıda maddeleri, günlük taze sebze ve meyva, et ve balık reyonları, fırın ve taze ekmek bölümüyle

ucuz ve kaliteli alış-veriş adresiniz.

Maybachstr. 29 90441 Nürnberg Tel. 0911 / 620 01 89



MEDICON Jetonlarımızla tasarruf edin! Özel primler için Jeton biriktirin

15

* Ausgenommen Arzneimittel, die der Arzneimittelpreisverordnung unterliegen. Ausgenommen bereits reduzierte Ware. 1 Coupon pro Person und Einkauf. Coupon gültig im August 2013.

MEDICON Eczanelerimiz: 90402 Nürnberg Im Soldan Haus, Hefnersplatz 3 Telefon (0911) 23 56 10 Pt-Ct: 8.30 - 20.00 Uhr

90439 Nürnberg Rothenburger Straße 183d Telefon (0911) 61 23 63 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91126 Schwabach Friedrich-Ebert-Straße 24 Telefon (09122) 87 33 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90451 Nürnberg Eibacher Hauptstraße 52-54 Telefon (0911) 64 25 60 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90443 Nürnberg Am Plärrer 25 Telefon (0911) 50 71 05 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90513 Zirndorf Nürnberger Straße 13-15 Telefon (0911) 300 319 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91056 Erlangen Neumühle 2 Telefon (09131) 940 87-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90419 Nürnberg Bucher Straße 51 Telefon (0911) 23 99 30 40 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

90439 Nürnberg Wallensteinstraße 28 Telefon (0911) 6 12 16 8 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91207 Lauf: Marktplatz 50 Telefon (09123) 8 20 80 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 14.00 Uhr

91052 Erlangen City Nürnberger Str. 49 Telefon (09131) 63 00 660 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

90459 Nürnberg Wölckernstraße 5 Telefon (0911) 37 65 190 0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 18.00 Uhr

90762 Fürth Schwabacher Straße 46 Telefon (0911) 37 65 66 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

93047 Regensburg Maximilianstraße 26 Telefon (0941) 44 80 24 0 Pt-Cu: 8.00 - 19.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr

96052 Bamberg Pödeldorfer Str. 142 Telefon (0951) 510770-0 Pt-Cu: 8.00 - 20.00 Uhr Ct: 8.00 - 16.00 Uhr



mevlana mutfağından

Ahmet Can’ dan

,

Balkabagi Köftesi Tava Türlü

Malzemeler: 500 gr taze fasulye 2 adet patlıcan 2 adet kabak 2 adet çarliston biber 1 kg kuzu eti (kuşbaşı) ılır ? 1 yemek kaşığı s i N a sıl Ya p tetuz f ö K ı ğ a b a a lk 1B yemek kaşığı tatlı toz biber ğrayın la rı küçük do k a b a k iş m n aşlayın le h im 1 çay kaşığı pul biber r il a D d a • ın cay a k ay uş um y e iy ictereyağ h a ine 200vegr ezerek püre ve soğu y un ca ve isteğe göre değişik baharatlar ti ri n . ın

Afiyet olsun!

Malzeme Listesi 500 gr dilimlenmiş balkabağı, 1 orta boy soğan, ½ demet maydanoz, ½ demet dereotu, bir kaç dal taze nane, 1 çay bardağı galeta unu, 2 dilim bayat ekmek 1 tatlı kaşığı tuz, 1 çay kaşığı karabiber ½ çay kaşığı pul biber, 1 su bardağı un 1 su bardağı sıvıyağ (kızartmak için)

ge b ağ ık ayın ve k a ayık layın, y ı n a oğ S • y in . içine re n de le a pra k ık layın ve y ay ri le k li il a k atın . eş • Y ıyın ve h a rc Hazırlanışı: la rını in ce k kısım ek içle ri n i, a la nmış ek m ti k te n uf u, un ta le • G aTavanın a il ave etsürülüp üstüne etler serilir ve daha sonra tl a rı dtereyağ raiçine tuz ve b ah a . in sebze çeşitleri harmanlandıktan sonra etlerin üstüöz leşt irbaharatlanıp so n ra h a rcı n ve un u ri se lu v a h ne serpilir. a kâğıt • M a say y ayın . e in er şekilde üz yemek Bu 15 dakika sonra hafif karıştırılır. ta n do lu piştikten dığınız h a rç la ır z a oy un . H k e in • er üz un un fırında 15 dakika daha pişirilir. il aşığı k ad a r250 derecede kÖnceden şe kıstılmış ız h a rc a el le n ğı dı a ul ad a b v ta k Un a ra a r un a b ul ayhazır. Yemeğimiz ve ri n, te k ra servise m ad a n vı y ağa k oy sı ız ın ığ rd dı kız h er ta rafı si lk eley in ve fa z la un un u a rtın . e k ad a r kız a p em b eleşen r v is ta b ağın u se ri lm iş se y lu v a h ıt . y a pın • Kâğ a ra k se r v is a lın . Sıc a k ol

Tüm MAHYA okurlarına şimdiden afiyetler diliyoruz.

72 80


%40

İNDİ AM K RİMLİ A başl MPANYA amış MIZ tır

BAYR

Ra Ba maz y Ku ram an tlu ı Ols nız un

Merkez Toptan Satış Pettenkoferstraße 7 | 68189 Mannheim Tel.: 0621- 12250321 Tel.: 0179 - 7864322 Fax: 0621 - 12250316

Şube: Am Plärrer 4 (İşbank yanı) 90429 Nürnberg 0911 - 99933599

Şube: Venloer Straße 367 50823 Köln Tel.: 0221 - 57165247

www.elit-damenmode.de | elit-damenmode@hotmail.de

Yeni Şube: Bayerstraße 20 80335 München Tel.: 089 - 59989610



15. z Yılımı

AİLE DOKTORLARINIZ

Ali Aydın & Nurcan Demirci-Aydın Ev Doktoru

Dahiliye Uzmanı

Spittlertorgraben 3 90429 Nürnberg

Tel: 0911 9287880 Fax: 0911 9287888

Açılış saatleri: Pazartesi - Cuma : 08.30 - 12.00 Pazartesi, Salı, Cuma : 14.30 - 17.00 Perşembe : 14.30 - 18.00


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.