Mahya Dergisi NRW1 Şubat 2013

Page 1

Sayı 51| Şubat 2013 | Ücretsiz NRW I

Z I S T I Y KA ! A M L KA

2013

DİTİB Aylık Dergi



ZAHNARZTPRAXIS Tätigkeitsschwerpunkt Implantologie

Zahnarzt

Zahnärztin

Cevdet Demir

Nilifer Çelik

Diş ve ağız sağlığı konularında her türlü rahatsızlıklarınız için hizmetinizdeyiz! -İmplant (vidalı diş), -Endodonti (kanal tedavileri) -Periodontoloji (diş eti hastalıkları), -Estetik diş hekimliği -Çocuklar için özel diş bakım eğitimleri .... Diş ile ilgili her türlü tedavi muayenehanemizde yapılır.

Diş ve implant tedavisi için Türkiye`ye gitmeye son! Biz sizin için Türkiye‘den daha kaliteli ve uygun fiyata diş protezi (zirkon kron, köprü) yaptırıp getiriyor ve buranın garantisiyle takıyoruz. Bismarckstr. 208 45889 Gelsenkirchen

Tel: 0209/875895

cevdetdemir@gmx.de www.zahnarzt-demir.de


İÇ İ N DE K İ L E R

03

BİZDEN 5 6 7 13

Önsöz Editörden Bizden makale ve haberler Bedirhan GÖKÇE: Bu İsimleri Tanıyor Musunuz?

DİN 15 17 19 21 23 27 29 31 33

Bir Konu Bir Ayet: Haksızlığa Karşı Susmamak En Sevgili: Allah Rasulü’nden Bilgeliğe Giden 40 Anahtar (4. Bölüm) Nakış Nakış Kainat: Çekirgeler Gibi Esma-ül Hüsna Hz. Ali: Şehadeti, İlmi ve Ahlaâki Meziyetleri Kadın ve Sevgi Fetih Ruhu ve Kadın Kimliği Hoşgörü ve Müsamaha Sevgi Üzerine

MESNEVİ’DEN HİKAYELER 37

Fil Yavrusu Yiyenler

AİLE 39

Sevgi, Huzur, Sükunet

ATA’MIZA DAİR 41

Harp Okulu Öğrencisi Mustafa Kemal

43

HİKMETLİ SÖZLER GÜNCEL

45

Kayıtsız Kalma!


SAĞLIK Zatürre Hastalığı

53

_HUKUK Tanıma ve Tenfiz (2. Bölüm)

IZ KAYITS ! KALMA

57

ABİDE ŞAHSİYETLER Muhyiddin-i Arabi

61

İş Dünyası Başak Gıda GmbH Röportajı

Kayıtsız Kalma Sayfa 45

63

KÜLTÜR Tel Kırma

67

ÇOCUK

69

MİZAH

73

Tel Kırma - Sayfa 67

BULMACA Kare Bulmaca Sudoku Çengel Bulmaca

75 77 78

Yemek Tarifi

80

Bedirhan Gökçe Bu İsimleri Tanıyor Musunuz? Sayfa 17

04


önsöz Çok kıymetli Mahya dostları, geçen ay da belirttiğimiz gibi bu ayki konumuz cemaat kütüğüdür. Cemaat kütüğü nedir, ne değildir, dergimizin içinde bu konularda detaylı bilgileri bulabileceksiniz. Gerçekçi olarak baktığımızda artık burada kalacak olmamızın olasılığının kesin dönüş yapacağımızın olasılığına nazaran daha büyük olduğu aşikârdır. Hâl böyleyken burada sadece birey olarak değil de, bir toplum, aynı toprağın insanları olarak üzerimize düşen görevler de yok değil. Burada bizlerin de artık yaşadığımız ülkenin, Almanya’nın birer parçası olduğumuzu göstermek, toplum olarak isteklerimiz doğrultusunda politikaya ve politikacılara hepimizin faydasına olacak bir rota belirlettirmek veya kabul ettirmek hiç kuşkusuz ki bütün vatandaşlarımızın faydasına olacaktır. Bu lobileşmenin bir yolu da cemaat kütüğünden geçmektedir. Elimizden geldiğince cemaat kütüğüne kayıt olalım ve olmayanları kayıt olmaya teşvik edelim, çünkü bu sadece birimizi değil, hepimizi ilgilendiren bir mesele olmalı kanaaIMPRESSUM/KÜNYE DİTİB Nürnberg e.V. Kurfürstenstr. 16 90459 Nürnberg GENEL YAYIN YÖNETMENİ Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de GENEL KOORDİNATÖR Oğuz Yurtalan +49 (0)179 6653603 oguz.yurtalan@mahya.de KAPAK/GRAFİK TASARIM ve BASKI AddGraphic info@addgraphic.de WEB SORUMLUSU Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de

05

tindeyiz. Artık gerektiğinde tek yürek, tek bilek olabileceğimizi göstermenin zamanı çoktan geldi ve geçmekte. Geçen sene onbinlerce ziyaretçimize kapılarımızı açtığımız ve eşsiz, dört gün boyunca süren DİTİB Nürnberg Kültür Şöleni’mizin çalışmalarının bütün hızıyla devam ettiğini buradan sizlere duyurmak isteriz. Kültür Şöleni’miz hakkında geniş bilgiye internet sitemiz www.kultursoleni.de adresinden veya Facebook üzerinden “DİTİB Kültür Şöleni” sayfamızdan ulaşabilirsiniz. Dilek ve temennileriniz için sizlerin de görüşlerinize ihtiyacımız var. Çünkü bu organizeyi sonuçta sizler için yapıyoruz. Bu konuda da bizleri yalnız bırakmayacağınızı ümid ediyor, hep beraber daha güzel bir organizasyon gerçekleştirmenin hayalini kuruyoruz. Bir dahaki ay sizlerle tekrar buluşmak ümidiyle... Bekleyenin ve beklenenin en güzeline emanet olun. Gökhan ÖNDER

YAYIN KURULU Bülent Bayraktar buelent.bayraktar@mahya.de Av. Ender Sürekli ender.suerekli@mahya.de Eyüp Erdem eyuep.erdem@mahya.de Gökhan Önder goekhan.oender@mahya.de Harun Önder harun.oender@mahya.de Koray Kuşkuş koray.kuskus@mahya.de Serhat Önder serhat.oender@mahya.de Talha Nami Yıldız talha.yildiz@mahya.de Yunus Emre Turan emre.turan@mahya.de

NRW TEMSİLCİSİ Orhan Arslanmirze +49 (0)157 74022158 orhan.a@mahya.de BADEN-WÜRTTEMBERG TEMSİLCİSİ Harun Önder +49 (0)152 21866469 harun.oender@mahya.de DAĞITIM SORUMLUSU Serhat Önder +49 (0)179 6677888 serhat.oender@mahya.de Mahya Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazı ve ilanlardan yazıların ve ilanların sahipleri sorumludur.


editörden

‘‘Burnout-Sendromu’’ Alarmı Serhat ÖNDER

Değerli okuyucular, Alman sağlık sigortalarının son günlerde yaptığı uyarılar gerçekten çok korkutucu. Yapılan uyarılara göre sekiz sene içinde Burnout-Sendromu’ndan dolayı psikolojik rahatsızlıklardan rapor alan insan sayısının 18 kat arttığı bildiriliyor. Ayrıca depresyondan dolayı beş sene içinde depresyon ilaçlarının tüketiminde de %50 gibi ciddi bir artış gözlemlenmekte. Bu bize neyi göstermekte? Günümüz dünyasında herşey maddiyat ve rekabete dayalı olduğu için insan ve doğası kayıplara bakılmaksızın (maddi kayıplar hariç) şekillendiriliyor. Herşey maddiyata dayalı işlediği zaman biz müslümanlara göre manevi yaşantımız, başkalarına göre mental, spiritüel, psikolojik vs. terimler askıya alınıyor. Bu da bedenruh ilişkisindeki dengeyi bozuyor. Denge, buradaki kilit kelime. Eşref-i mahlukât yani yaratılanların en şereflisi olan insan kendi elleriyle kendisini tahtından indirip yırtıcı bir canavara dönüşebiliyorsa elbette dengesizlikten ileri geldiğindendir. Burnout-Sendromu ve dengeyle alakalı doğrudan olmasa da alakalı bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Afrika’da bir arkeolog timi yerli bir kabileyi eşyalarını taşıtmak üzere çalıştırırlar. Gidecekleri yere araçlarla gidemekleri için yerli kabileyle çalışmak zorundadırlar. Ayrıca gömüyü başka arkeologlardan önce bulmak için hızlı hareket etmeleri gerekmektedir. Kabiledeki işçiler çok hızlı hareket ettikleri için büyük bir mesafe katederler ancak öğlen vakti işçilerin hepsi çöküp oturur ve yerlerinden hareket etmezler. Arkeolog timinin lideri kabile üyelerine maaşlarını hemen hareket edildiği takdirde 2-3 katı artıracağını söyler. Fakat yerliler yerlerinden oynamazlar. Onlara neden böyle yaptıkları sorulduğunda şu cevabı alırlar: - Biz sabahtan beri çok hızlı ilerlediğimiz için ruhumuz bize yetişemiyor, onun için şimdi oturup ruhumuzun bize yetişmesini beklemek zorundayız!!! Burnout çağımızın en yaygın hastalıklarından biri olacağa benziyor. Ama buna rağmen dengeli yaşamanın reçetesi de bizlere verilmiş... Günde beş defa manevi dünyamıza vakit ayırmak.

06


bizden

CEMAATTE RAHMET VARDIR RAHMET CEMAATTE YOKSA SEN GÖTÜR T.C. Nürnberg Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Cafer ACAR

Cami, cemaat, cem gibi kavramların hepsi arapça olup aynı kökten gelmektedir. Toplanma yeri, toplanan kişiler, toplanma anlamında kullanılır. Müminler de bir cemaattir. Yani bir topluluktur!? Cemaat aynı erdem ve değerler etrafında toplanmış kişilerin oluşturduğu bir yapıdır. Bu yüzden de cemaat olmak kolay değildir. Topluluk olmak mümkündür. Ama cemaat olmak bir farkındalık gerektirir. Almanya’da da Müslümanlar bir topluluk olarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Ancak cemaat olma noktasında biraz daha yürünecek yol olduğunu ifade etmek gerekir. Cemaat olmak fedakarlık ister dedik ya farkındalık ister. İşte hepimize burada sorumluluk düşmektedir. Yürünecek yolda ele ele olmak, yolda kalanların elinden tutmak, zayıflara omuz vermekten bahsediyoruz. Cemaat olmak için aynı mekanı paylaşmak yetmez. Aynı yerde namaz kılmak da bizi tek başına cemaat yapmaz. Yürek birlikteliğidir cemaat olmak. Yürekleri yakınlaştırmak. Gönüllerdeki kirleri yıkamak ve arındırmaktır cemaat olmak. Birbirimize koşmaktır. Gönülleri birbirine koşturmaktır. Irkına, milletine, şehrine, mensubiyetine bakmadan birbirine koşabilmek. İman etmektir cemaat olmak.

07

Birbirimizi iman edercesine sevmek, severcesine iman etmektir cemaat olmak. Bir yerde olmayan sevgiden şikayet etmeden, sevgiyi oraya götürebilmek için fedakârlık etmektir cemaat olmak. Rahmeti olmayan cemaate merhamet etmektir cemaat olmak. Bir gidenin ardından hüzün gözyaşı dökmek, gitmeden severken hüzünlenebilmektir cemaat olmak. “Kardeşlerinizi sevmeden iman etmiş olmazsınız” sırrına ermektir cemaat olmak. Benliğimizi bir kenara atabilmek, taraftarı olduğumuz cemaat süsündeki takımları bir an olsun ardımızda bırakıp müminlerin muhabbeti için ileriye, müminlerin yüreğine koşabilmektir cemaat olmak. Cemaat olmak tebessüm etmektir. Cemaat olmak tebessüm etmektir, Cemaat olmak görünce tebessüm etmektir. Mevla tebessüm sadakasından mahrum etmesin… Saygılarımla


DİTİB KÖLN

Almanyada’daki Türk İslam Toplumunun Onur Projesi Yapılacak olan bu Cami ve Kültür Merkezi, müslümanların bu toplumda kendilerini daha yerli hissetmelerini sağlayacak ve bu anlamda uyuma büyük ölçüde katkı sağlanmış olunacaktır. Cami, Dini Bilgiler Kursu, Eğitim Merkezi, Gençlik ve Spor Merkezi, Kadınlar Merkezi, Araştırma Merkezi, İlmi Kütüphane, Dinler Arası Diyalog Merkezi, Seminer Salonu, Konferans Salonu, Ticari Bürolar, Alışveriş Merkezi, Basın Merkezi, Kapalı Otopark, Çocuk Bakım Merkezi gibi sosyal ve kültürel birimlerini bünyesinde bulunduracak olan Merkez Camii, iki minare (55 metre) ve şeffaf parçalardan oluşan bir kubbeye (36,50 metre) sahiptir.

BU KALICI ESERDE SİZİN DE BİR KATKINIZ OLMASINI İSTİYORSANIZ 1. BANKA HAVALESİ YOLUYLA BAĞIŞ Empfänger: Türkisch-Islamische Union Kontonummer: 505566000 Bankleitzahl: 37040044 Commerzbank Köln Verwendungszweck: Merkez-Camii

2. TELEFON YOLUYLA BAĞIŞ

0 900 1070105 Sabit hattan bağışta bulunmak istiyorsanız (her aramada 5€)

08 12

MAHYA . EYLÜL 2010 20


bizden

DİTİB’in Ankara Ziyareti

Genel Başkan Prof. Dr. İzzet Er başkanlığında yönetim kurulu üyeleri, eyalet birlikleri başkanları ve yöneticilerden oluşan DİTİB heyeti Başkan Ankara’da bir dizi ziyaretlerde bulundu. 1-6 Ocak tarihleri arasında Bolu-Abant’ta düzenlenen “Almanya’da Dini ve Sosyal Hizmetlerin Değerlendirilmesi ve Planlanması” konulu çalıştay münasebetiyle Türkiye’de bulunan DİTİB heyeti, Ankara’da Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ ve Diyanet İş-

09

leri Başkanı Sayın Prof. Dr. Mehmet Görmez tarafından kabul edildi. Son derece olumlu geçen ziyaretlerde DİTİB’in çalışmaları hakkında bilgi sunuldu. Ayrıca, Türkiye Diyanet Vakfı’nı ziyaret eden heyete Genel Müdür İsmail Palakoğlu tarafından vakfın çalışmaları hakkında bilgi verildi. Ziyaretin sonunda Vekâletle Kurban Kesim Organizasyonu’na verdikleri destek için DİTİB’e plaket takdim edild.


Eschweiler DİTİB Cemaati’nin Büyük Sevinci: Açıktan Ezan Ocak ayından Eschweiler DİTİB Kuba Camii cemaati üyeleri ile siyaset ve toplum temsilcileri tarihi bir olaya şahit oldular. DİTİB Eschweiler Kuba Camii’nde ilk kez açıktan ezan okundu. Dernek, 2011 yılının Nisan ayında açıktan ezan okuyabilmek için belediyeye başvurmuş, bir yıldan fazla süren bir karar sürecinin ardından da gerekli izni almıştı. Törene; T.C. Köln Başkonsolosu Mustafa Kemal Basa, DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, DİTİB Yönetim Kurulu Üyeleri, Almanya Boşnak Müslümanları Cemaati Başkanı Edmin Atlagic, Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Uyum Meclisi Başkanı Tayfun Keltek, Eschweiler 1. Belediye Başkanı Rudi Bertram ve Belediye Meclis Üeyleri katıldılar. Kuba Camii’nin ev sahipliği yaptığı törende konuşmacılar, ezanın Müslüman cemaat, toplum ve onların toplumsal birliktelikleri için arz ettiği öneme vurgu yaptılar. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle açılan törenin açış konuşmasında Eschweiler DİTİB Kuba Camii Başkanı Bahri Çifçi bu gelişmenin önemine değinerek, dereneğe bu konuda destek veren siyasi ve dini temsilcilere ve törene katılan tüm konuklara desteklerinden dolayı teşekkürlerini sundu. Eschweiler Belediye Başkanı Rudi Bertram, tarafların izin alma sürecinde yoğun ve ya-

pıcı görüşmelerde bulunduğunu, bundan sonra da samimiyet ve güven içerisinde biraraya gelmelerini ve yaşanan bu hoşgörünün sürdürülmesini dilediğini belirtti. Eschweiler Belediye Meclisi’nde başvurunun uzun uzadıya tartışıldığını ve iznin çıkmasının uyuma giden yolda bir daha atıldığı anlamına geldiğini vurgulayan Bertram, bir birlikteliğin oluşmasında herkese sorumluluk düştüğünü ifade etti. DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er açıktan ezan izni konusunda desteklerini esirgemeyen Belediye Başkanı ve Meclis Üyelerine, ayrıca gösterdikleri anlayıştan ötürü Alman komşulara teşekkür etti ve Belediye Başkanı Bertram’ın konuşmasında ifade ettiği hoşgörüye de vurgu yaptı. Son selamlama konuşmasını T.C. Köln Başkonsoloslu Mustafa Kemal Basa yaptı. Basa konuşmasında “Bu olay İslam’ın Almanya’ nın bir parçası olup olmadığı hususunda sürdürülen tartışmaların ne kadar gereksiz olduğunu göstermektedir.” dedi. Daha sonra tüm katılımcılar Eschweiler’de okunan ilk açık Cuma ezanına şahit oldular ve hep birlikte “ezan” konulu hutbeyi dinlediler. Tören, Eschweiler DİTİB cemaatinin misafirperver ikramıyla birlikte son buldu.

10


bizden

DİTİB Yeni Genel Yönetimi Basın Mensupları ile Bir Arada Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Türk ve Alman basın mensupları ile mutad istişare toplantısı çerçevesinde Köln’ de yılbaşından sonra bir araya geldi. 900’ün üzerinde cami ve üye derneği ile Almanya’nın en geniş kapsayıcı Türk sivil toplum kuruluşu ve “Müslüman Dini Cemaati” olan DİTİB’in yeni Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, beraberindeki Yönetim Kurulu üyeleri ile birlikte Türk ve Alman basın temsilcileri ile gerçekleştirdiği ilk kahvaltılı sohbette, katılımcılarla karşılıklı tanışma imkânı buldu. “Almanya’da İslam din dersleri”, “Dini Cemaat olarak tanınma sürecinde alınan mesafe”, “Merkez Camii inşaatındaki son durum”, “DİTİB yapılanması”, “DİTİB’in Almanya genelinde yeni dönemde gerçekleştirmek istediği dini, sosyal ve kültürel hizmetler” vb. konulara değinilen sıcak sohbet ortamında, basın mensupları, Başkan’a ve Yönetim Kurulu üyelerine soru sorma ve karşılıklı istişare imkanı da buldular.

11

İnsanların gönlünde adeta bir sembol haline gelen Köln Merkez Camii inşaatının bitirilmesinin öncelikli konuların başında geldiğini söyleyen Prof. Dr. Er, müslüman cemaatin Almanya’da resmen kurumsallaşmasının ve müslümanların büyük bir çoğunluğunun teveccühünü kazanarak onları en iyi şekilde temsil eden DİTİB’in dini cemaat olarak kabul edilmesinin kimi eyaletlerde artık gerçekleştiğini ifade etti. DİTİB Eyalet Gençlik ve Eyalet Kadın Birlikleri’ni her eyalette oluşturma sürecinin devam ettiğini bildiren Başkan Prof. Dr. Er, bu alanlardaki çalışmalara hız verileceğini de ilave etti. DİTİB Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen tanışma ve istişare toplantısında Prof. Dr. Er’in yanı sıra, Genel Sekreter Suat Okuyan, Genel Muhasip Kazım Türkmen, Genel Sekreter Yrd. ve DİTİB Sözcüsü Dr. Bekir Alboğa ile Kadın, Aile ve Sosyal Faaliyetlerden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Emine Seçmez katıldı.



bizden

İyiİsimleri Diyet Mektubu Bu Tanıyor Musunuz? Bedirhan GÖKÇE Bedirhan GÖKÇE

Tuncer Sevi, Rafi Emeksiz, Yusuf Kurçenli, ErAciz ve zayıfsın... çin Orbey, Cemil Özeren, Cüneyt Türel... Artistlik yapma... Evet, çoğunu tanımadın! Hangi okulu bitirirsen bitir, hangi muhitte Ama isimden, yoksa görsen hemen tanırsın. oturursan otur, makamda olursan ol. İnanmazsan gir hangi Google’a bak, hepsi ne kaAcizsin...! dar tanıdık sana... Peki ya bu isimler? Eğer güneMüşfi kadar hayatında hiç bir acizliAzer bu Bülbül, k Kenter, Abdurrahim Kağin olmadıysa ve bununla da gurur duyurakoç, Neşet Ertaş, Meral Okay, Berkant, Kayorsan; mil Sönmez... Benden sana tavsiye; Büyük konuşma. Peki nedir hepsinin ortak özelliği? Hepsi 2012’de vefat etti. Çünkü buyetmezliği, henüz senin “O”yaşlılık, şeyle sınanmadıKimi kalp kimi kimi trafik ğın içindir... kazası. Sade ifadeyle; Sonuçbirtek, sebep çok... Şu ana kadar öyle bir dertle karşılaşmadığın içindir. Hiç biri bilmedi öleceğini, oysa geçen sene hiç biri “seneye ölebilirim” de demedi... Acizsin kabul et, Bu senebunu hangimizin ölüme yürüyeceğimiÇünkü edersen rahatlarsın... zi bilemeyeceğimiz gibi... Ne kadar malın olsa, ne kadar güçlü olsan, ne kadar çevren olsa İçinizi karartmak değil derdim, ama ölümBOŞ den kaçılmıyor işte. Ayrıca insan, ölümlü olduğunu hatırlaBazen hayat kalabiliyor silindir gibi ezen dıkça insan belki“tek de. bir dertle” gelir ve o tek derdin çaresi de sendedir ama le. bu listeye bizim de adımızı yaBelki nafi seneye zacaklar. Ölüm geldikten sonra, ülkenin en Dilini tutsan dertten kurtulacakken önemlisi olanone, en sıradan olsan ne? Boğazını tutsan o kilodan kurtulacakken Sen ölüyorsun ve ardından kimi kaza diyor, Kalbini o aşktan kurtulacakken. kimi kriz,tutsan kimi cinayet, kimi bilmem ne.

13

Kimi sanatçı diyor, kimi futbolcu, kimi kaTutamazsın işte. sap, kimi asker, kimi öğretmen, kimi bilmem Çünkü acizsin!.. ne. Bazen dibindeki Diyeceğim o ki; insana kendini anlatamayacak, dibindeki insanı anlamayacak kadar. Öleceğini bilse insanoğlu, bu kadar öldürmezdi belki de, bu kadar kırmazdı birbirleriBazen kendi dolandırmaz, beynine ve kalbine sözsahtekâr geçireni, bu kadar bu kadar meyecek olmaz, bukadar. kadar patron yalamaz, bu kadar Bazen uykuna, bazen sevdiğine, bazen çogaribi ezmezdi. cuğuna kısaca tümyapardı zaaflarına yenilecek kaSon bir kez iyilik belki de, ötede dar. bir parça yüzü olsun diye. Evet, hepimiz öleceğimizi biliyoruz da, hemen ölebileYa da; ceğimize inanmıyoruz!.. “Yapmayacağım” diyerek defalarca kendine söz verdiğin halde, yine dedüşün yaptıkların kaHadi, yarın ölebileceğini beş dakidar. ka!... Sadece 5 dakika... Acizsin Nasıldı ounutma... türkünün sözleri; Şimdi Mican ya senyüreğinin öleceksingötürdüğü yere git ve sonuçlarını bekle... Kabire gireceksin. Ya da otur, ikialtında elinin arasına alarak başını Dokuz tahta sor kendine; Ne hesap vereceksin. Ey biricik kendim! “Ben nerede yanlış yapıyorum” KORKMA VE diye...! UNUTMA; NE KADAR ÖLÜMLÜ OLDUĞUMUZ DÜŞÜNDÜKÇE, O KADAR ÖLÜMSÜZ OLACAĞIZ ASLINDA...

O zaman; “Ölümsüz” seneler olsun hepimize... Ağız tadında, onurluca, sevgiyle!..


14


din

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

Ve asla zulümde ısrar edenlere meyletmeyin. Yoksa, (ahirette) ateş size dokunur. Sizin Allah’ tan başka dostlarınız da yoktur. Sonra, yardım da göremezsiniz. (Hûd, 113.)

Z

amanın değişmesiyle İslam değişmez; ancak Müslümanların İslam’dan ne anladıkları zamana ve şartlara bağlı olarak değişebilmektedir. Böylece farklı bir Müslümanlık anlayışı oluşabilmektedir. Bunun çok değişik sebepleri olabilir. Bunların detayına girmeksizin kısaca şunu belirtelim ki, son asırlarda kimi çevreler tarafından dinin ferdi bir mesele olduğu konusu gündemde tutulmaya çalışılmıştır. Böylece dinin toplumsal boyutu göz ardı edilmiştir. Müslümanlara ve insanlığa karşı olan sorumluluk dikkate alınmamıştır. Bu yanlış anlayışa göre din, saddece Allah’la kul arasında olan manevi bir bağdır. Kişi ibadetini, duasını yapar; böylece dini sorumluluğunu yerine getirmiş olur, yani ferdi ibadetleri yerine getirmek kafidir. Tabii böyle bir anlayışın oluşmasında yeterli dini eğitim verilmemesinin de etkili olduğu muhakkaktır.

Bu anlayış, doğal olarak Müslümanlar arasında toplumsal sorumluluk şuurunun zayıflamasına sebep olmuştur. Çünkü İslam, ferdi kurtuluşun, topluma karşı gö-

15

revleri yerine getirmeyi de gerektirdiğini ifade eder. Bu sorumluluk şuuru aileden başlar ve bütün Müslümanları kapsayacak şekilde dalga dalga genişler. Çünkü Hz. Peygamber, Müslümanların meseleleriyle ilgilenmeyenlerin, onların dertleriyle dertlenmeyenlerin olgun ve gerçek mümin olmadıklarını ifade eder. Dolayısıyla “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, İslami sorumluluk açısından kabul edilecek bir anlayış değildir. Aslında haksızlık ve zulümden rahatsız olmak, insan tabiatında olan köklü bir duygudur. Fıtratı bozulmamış bir insanın zulmü normal bir davranış olarak görmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bundan rahatsız olmayanlar, ancak insani ve vicdani duyarlılıklarını kaybedenlerdir. Haksızlığa karşı olmak, fıtri olduğu için ırklar ve dinler üstü bir duygudur. Mazluma, mağdura arka çıkılır. Sırf zulme uğradığından dolayı bu yapılır. Dinine diyanetine bakılmaz. Yine zalimin dindarı, dinsizi olmaz. Hangi dine mensup olursa olsun, hoşgörüyle karşılanmaz. Aksine bu konuda müminleri daima uyanık bulunmaya ve kıyamda olmaya çağırır. Çevremizde olup bitenlere duyarsız kalışımız, akan kanları, yanan canları hissetmeyişimiz, elbette ki dindar bir insanın sahip olacağı


bir ahlak değildir. Müslümanların acı duyduğu yerde duygusuzluğa devam ediyorsak, onların sevindiği yerde bu sevince ortak olamıyorsak, kısaca onlarla ağlayıp onlarla gülemiyorsak, ciddi bir sorunumuz var demektir. İnsanlar aç, susuz ayakta kalabilmenin mücadelesini verirken, bizler hâlâ koltuğumuzda gamsız, kedersiz oturabiliyorsak, her halde Müslümanlık muhasebemizi yeniden yapmamız, İslam’dan ne anladığımızı tekrar gözden geçirmemiz gerekir. Dün yeryüzünde adaletin güvencesi olan, haksızı kayıran, mazluma arka çıkan bir milletin torunlarının, sorumsuzca hareket etmeleri kadar garip bir şey olabilir mi? Çocukların, bombaların altında can verdiği, kadınların namusunun kirletildiği, insanların baskı ve şiddete maruz kaldıkları bir dünyada, “Benim de muhakkak bir şeyler yapmam gerekir” azmini taşımıyorsak, bu talihsiz bir durum değil midir? Ne Kur’an, ne sünnet, ne de ecdadın hayatı böyle bir Müslümanlığı bizlere anlatmamaktadır. Bu olsa olsa, son asırların kendi içine kapanan, birlik şuurunu kaybeden, çarpık Müslümanlık anlayışının bir neticesidir. İnsanların inkârı, isyanı, nifakı sebebiyle gönlü daralan, hatta neredeyse kendini helâak edecek duruma gelen son peygamberin ümmeti böyle mi olmalı? O, peygamberliği süresince hep insanın akıbetini düşünmüş, onun çile ve ızdıraplarını sinesinde daima hissetmişti. Öyleyse günümüz Müslümanının bir parça da olsa bu ahlaka sahip olması gerekmez mi?

Elbette ki insan, bir ailenin mensubudur. Onun bakımıyla ilgilenecek, dertleriyle dertlenecektir. Gerektiğinde akrabasının, yakınlarının yardımına koşacaktır. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Üstelik bunlar ibadet değeri kazanan, ilahi hoşnutluğa sebep olan fiillerdir. Onlarca ayet ve hadisin bu sorumluluğu kendisine yüklediğini bilmelidir. Ne var ki, zaman zaman insan çevresinde meydana gelen haksızlıklara karşı duygusuz ve duyarsız bir hale gelmektedir. Hak, hukuk tanımayanlara karşı pasif ve sessiz kalmaktadır. bazen bunu, zalimin, zorbanın oluşturduğu şiddetten ürkere yapmaktadır. Belki de ona karşı duygusal ve düşünsel bir eğilim de gösterebilmektedir. Yazımızın başında bahsettiğimiz ayet, zalimlerin yanında yer almak, onlara destek çıkmak şöyle dursun, onlara karşı duygusal bir eğilim içerisinde bulunmayı bile yasaklamaktadır. Çünkü duygusal yöneliş, zamanla haksızlıklar karşısında sessiz kalmaya, hatta destekçi olmaya kadar götürebilir. Zalimlere meyletmek, zulme bulaşmak, zulme bulaşmak da cehennem ateşine maruz kalmak anlamına gelmektedir. Yine ayetin devamında, zulme meyledenlerin Allah’ın himaye ve yardımından mahrum kalacakları beyan edilmektedir. Bu ifadeler, zalimlerin dostluk ve himayesini beklemenin, Allah’ın koruma ve yardımından mahrum kalma sonucunu doğuracağını bizlere hatırlatmaktadır.

16


din

Allah Rasulü’nden Bilgeliğe Giden Kırk Anahtar (4. Bölüm) Derleyen: Serhat ÖNDER

Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine acıyıp şefkat etmede bir beden gibidirler ki, bir organı ağrırsa, bütün beden de uykusuzluk ve ateş ile ona katılırlar.(Buhârî, Edeb, 10/367)

Kim bir hayra delalet ederse, onu yapan kadar sevap kazanır. (Müslim, İmare, 1893)

Her iyilik sadakadır. (Buhari, Edeb, 10/374)

Allah, yemek yiyip de arkasından kendisine hamd eden, su içip de arkasından kendisine hamd eden kulundan razı olur. (Müslim, Zikr, 2734)

17


Großmarkt

Marktstr. 10, 50968 Tel: 0221 3797985 Fax: 0221 3797896 Mobil: 0177 6529370

Aytaç Et Reyonları (Depo Marketlerinde)

Vogesenstr. 1, 50739 Köln Markenstr. 7, 40227 Düsseldorf Marktstr. 247, 47798 Krefeld Münsterstr. 154, 44145 Dortmund Friedrich Ebert Str. 79, 47119 Duisburg (Laar)


din

NAKIŞ NAKIŞ KÂİNAT ÇEKİRGELER GİBİ Derleyen: Yunus Emre TURAN

Hepsi de alçalmış bakışlarla mezarlarından çıkarlar. Tıpkı yayılan çekirgeler gibi. (Kamer Suresi / 7)

19


Ayette inkârcılara ahirette diriltilecekleri hatırlatılmakta, sonraki ayette ise bu günün inkârcılar için zor bir gün olacağı belirtilmektedir. Milyarlarca insanın topluca dirilişi ne kadar da müthiş bir sahnedir! Şaşkınlık… Pişmanlık… Korku… Herkes yalnız başına… Bir tek Allah’ın yardımının faydalı olabileceği bir gün… Dünya’da çok itibar edilen mevkilerin, ailelerin, paraların, mülklerin fayda etmediği bir gün… Geriye dönüşün olmadığı bir gün… İşte o gün insanların mezarlarından çıkışı çekirgelere benzetilir. Peki neden çekirgelere? Allah neden bu örneği seçmiştir? Son yüzyılda haşereler üzerinde mikro kameralar ve sistemli gözlemle yapılan araştırmalar bize neden çekirgelerin örnek olarak gösterildiğini açıklamaktadır. Herşeyden önce çekirge sürüleri çok kalabalıktır. Milyarlarca çekirge bir araya gelerek kilometrelerce uzunluk ve genişlikteki kapkara bir yağmur bulutunu andırırlar. Bu sürülerin bazılarının 3-5 kilometre genişliğinde ve metrelerce derinlikte olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca çekirgeler yumurtalarını toprağın içine tohum gibi yerleştirirler ve çekirge larvaları uzun bir müddet toprağın altında kaldıktan sonra yeryüzüne çıkarlar. Nereden çıkarlar? Toprağın altından… Şimdi örnek olarak Amerika’nın New England bölgesinde yaşayan çekirgeleri inceleyelim. Bu çekirgeler 17 yaşına bastıkları yılın Mayıs ayında, uzun yıllardan beri yaşadıkları yer altındaki karanlık yarıklardan toprak üzerine çıkarlar. Eğer insanlara “Sizi karanlık bir yere kapatacağız ve saatiniz olmadan, dış dünyayla bağlantınız olmadan 17 gün sonra hep beraber dışarı çıkacaksınız” deseniz, emin olun birçok insan 17 günlük süreyi bile doğru tahmin edemez. Dünya’dayken maddi bedeni mezara konmuş insanların, ahirette topluca yaratılmalarına bundan güzel örnek olur mu?

Kısacası çekirgeler ve insanlar benzer şekilde... - Toprağın altında - Uzun bir müddet kaldıktan sonra - Topluca - Çok kalabalık olarak - Yeryüzüne çıkarlar Kuran’da öğüt almamız için örnekler verilir. Bu örnekler üzerine düşünmemiz, hem Allah’ın verdiği örneklerin güzelliğini, hem de bu örneklerle kastedilen anlamları anlamamızı sağlayacaktır.

‘‘İşte bunlar bizim insanlara verdiğimiz örneklerdir. Ancak bilgi sahiplerinden başkası bunlara akıl erdirmez.’’ (Ankebut Suresi,43)

20


din

Derleyen: Harun ÖNDER Dua: Dr. Senai DEMİRCİ er-Rahmân... Dünyada, iyi de olsa, kötü de olsa, mü‘min de olsa, kâfir de olsa, hiçbir ayrım yapmadan, nimetini bütün kullarına veren, hepsine karşı sonsuz merhametini gösteren Zât‘ın ismidir.

besleyen ne güzel besliyor, rızıkları ağızlarına kadar koyuyor. Kim onları bu kadar güzel besliyor? Düşününsenize: hiç birinin rızkı unutulmuyor ve ihtiyaçları eksiksiz karşılanıyor.

O, er-Rahmândır, tüm rahmetlerin sahibidir. O Rahmân insanı yaratandır. Rahmân olan Yaratıcı geceleyin dinlenip gündüz ise lütuf ve kereminden rızıklansınlar diye insanlar için geceyi ve gündüzü yarattı. O, insana beyanı, anlamayı lutfetti. Rahmetini tamamlayıcı olarak ise ihsan ve doğruluğun elçisi olan Rasulullah (s.a.v.)‘e hayat verdi.

Her nimette o Rahmân‘ın ismi gözükür. Acaba Rahmân olan Allahımız, rahmetinin bu kadar güzel meyveleriyle kendini bize sevdirmek istese, ama insan ibadetle kendini O‘na sevdirmezse; hem bu kadar türlü türlü nimetlerle muhabbet ve merhametini gösterse, mukavilinde insan şükür ve hamd ile O‘na hürmet etmezse bu insan, insan ismine layık mıdır? Halbuki bütün bu nimetlerin veriliş sebebini Rabbimiz kitabında şöyle beyan etmiş: „Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah‘a şükredin, eğer yalnız O‘na kulluk ediyorsanız.“ (Bakara: 172)

İnkarcılara ve mü‘minlere ayırmadan bahşettiği nimetler O‘nun ismindendir. „Çok rahmet sahibi, gayet merhametli ve sonsuz rahmeti bulunan“ diye tefsir edilip açıklanabilse de, yalnız yüce Allah‘ın özel bir ismi olduğundan dolayı tam anlamıyla tercüme edilemez. Rahmân ismi dünyada nail olduğumuz nice nimetlere, daha çok Ğafur ismiyle birlikte kullanılmış, böylece en büyük rahmetin mağfiret olduğuna dikkat çekilmiştir. Gözümüzle görüyoruz ki, „Birisi“ var. Yeryüzünü bir sofra yapmış, o sofrayı en leziz yiceklerle doldurmuş ve o sofraya bütün canlıları davet etmiş. Her hayvana layık olduğu ve ihtiyaç duyduğu rızık veriliyor. Onları

Bu mübarek ismi vird edinenlerin taşlaşmış kalpleri yumuşar, merhamet hissinin zevkini hareketlerinde hissetmeye başlar. Sen öyle rahmet edersin ki Rahmetinin bir cilvesi cennetim olur. Rahmetinden bir parıltı Sonsuz mutluluğumdur. Rahmetinin bir damlası Herkesin rızkına kefil olur. Şu çorak gönlüme merhametini indir. Şu fani ömrümmü sonsuzluğa eriştir. -Âmin-


ŞAFAK SAFAK KÜCHEN ESSEN / MOERS

en iyisi

SAFAK

KALİTE ve HİZMET ARTIK SİZİN YANINIZDA! KÜCHEN

Danışmanlık-Planlama-Finans-Ölçü-Nakliye-Montaj

Çünkü siz en iyisine layıksınız!

D-45141 Essen Helfenbergweg 14 Tel.: 0201 43937790 Fax: 0201 43937792 e-mail: essen@safak.eu www.safak.eu

D-47443 Moers Römerstrasse 601 Tel.: 02841 8860246 Fax: 02841 8860256 e-mail: moers@safak.eu www.safak.eu


din

Hz. Alİ

Şehadeti, İlmi ve Ahlâki Meziyetleri Dr. Ali SOYLU - DİTİB Schirnding Din Görevlisi

İ

slam tarihinde iz bırakan en önemli şahsiyetlerin başında gelen Hz. Ali’yi anlamak ve anlatmak; öncelikle İslam’ın bidayetinden itibaren din-i mübin için katlandıklarını ve yaşadıklarını net anlaşılır kılmadan mümkün olamayacağı ortadadır. Onun şahsının etrafında, özellikle sıffın muharebesinden sonra oluşturulan sis perdesi, böyle bir problematiği müslümanların gündemine düşürmektedir. Ancak durum ne olursa olsun, O ve kendisi gibi şehit düşen biricik oğlu Hz. Hüseyin ile Efendimiz (s.a.v.)’ in kendisine en çok benzediğini söylediği diğer ciğerparesi Hz. Hasan hakkında yapılan araştırmalar, bir kütüphaneyi kapsayacak hacimdedir. Bu, ümmetin onlara gösterdiği sevgi, verdiği değerin bir göstergesidir. Anlaşılan o ki, bu sevgi ve değer kıyamete kadar devam edecektir. Hicretten yaklaşık 22 yıl önce (m. 600) başlayıp hicretin 40. (m. 661) yılında, Harici Abdurrahman b. Mülcem tarafından bir Ramazan günü şehit edilene kadar süren hayatının içine asırlara sığmayan, mücadele dolu bir ömür sıkıştırmıştır. O, bir kere çocuk yaşta müslüman olmuş ve hiçbir zaman da puta tapmamıştır. Hz. Peygamberin amcası Ebu Talib’in en küçük oğludur. Babasının geçim sıkıntısı yüzünden beş yaşından itibaren hicrete kadar Efendimizin yanında büyümüştür. Peygamberimiz (sav)’in hicreti esnasında gösterdiği cesaret ve samimiyet

23

dillere destandır. Mekke ileri gelenleri Hz. Peygamber’in vücutlarını ortadan kaldırmayı uygulamaya koydukları gece, Efendimizin yatağına yatmış ve böyle bir tehlikeyi göze alabilmişti. Bu arada Hz. Peygamber, büyük dostu (Hz. Ebu Bekir) ile birlikte Mekke’yi üzüntü içerisinde terkediyorlardı. Hicretin beşinci ayında Hz. Peygamber (sav)’in sevgili çiçeği (Zehra) Hz. Fatıma ile evlenmiştir. Bu evlilikten Hasan, Hüseyin ve ölü doğan Muhsin adlı üç erkek çocukları ile Zeynep ve Ümmü Gülsüm isminde iki kız çocukları olmuştur. Hz. Fatımanın vefatından sonra da bir çok defa evlenmiş ve bir çok çocuğu dünyaya gelmiştir. Hz. Ali, Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber başta olmak üzere hemen hemen bütün savaşlara katılmıştır. Efendimize katiplik ve vahiy katipliği yapmıştır. Meşhur Hudeybiye antlaşmasını da o yazmıştır. Hz. Peygamber vefat ettiğinde cenazesinin yıkanması ve benzeri hizmetleri vasiyeti üzerine Hz. Ali ile Hz. Abbas, oğulları Fazl ve Kusem ile Usame b. Zeyd yapmışlardı. Hz. Ali, ilk üç halife döneminde hiçbir şeye karışmamış, dini ilimlerle uğraşmayı tercih etmiştir. Daha sonraları Şiilerin, Hz. Peygamber’den sonraki hilafet konusunda iddia ettiği tayin veya veraset faktörünü hiçbir zaman gözönünde bulundurmamıştır. Hz.


Ömer’in, hicri 23 (m.644) yılında azatlı bir köle tarafından hançerlenmesi üzerine hilafet konusunu havale ettiği şûranın bir üyesi de Hz. Ali idi. O, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’ in özellikle hukuki konularda düşüncesine müracaat ettikleri bir sahabi olmuştur. Hz. Osman dönemi icraatlarına zaman zaman karşı çıkmıştır. Ama halife Hz. Osman aleyhine yapılan olumsuz hareketlere hiçbir şekilde rıza göstermemiştir. Hz. Osman’ın isyancılar tarafından şehit edildiği gün, kendisi ve oğulları onu savunmuştu. Ancak bütün tedbirlere rağmen halife isyancılar tarafından hicri 35 (m.656) yılında şehit edilmişti. Hz. Osman’ın şehadetinden hemen sonra ısrar üzerine hilafet görevini kabul etti. O’ nun 4 yıl 9 ay devam eden halifeliği dönemi, Cemel vakasıyla başlayan ve Sıffin ile devam eden bir sürü fitne, savaş ve bunalımlarla geçti. Öyle ki, bu melanet silsilesi o büyük insanın şehadetiyle son buldu. Bu arada yukarıda da değindiğimiz üzere Hz. Peygamber’in hilafeti vasiyet yoluyla Hz. Ali’ ye tahsis ettiğine dair Şiiler tarafından ileri sürülen rivayetlerin asılsız olduğunu söylemek gerekir. Hz. Ali İslam dünyasının hemen her yerinde imanı, adaleti, dürüstlüğü, yönetimi, cesareti, ilmi ve ahlakı ile tanınmıştır. Konuşan Kur’an, Haydar, Murtaza, Şah-ı Merdan ve Seyfullah gibi lakapları vardır.

Gerek Sünni ve gerekse Şii kaynaklarda O’nun ilmi üstünlüğünden çokca bahsedilir. Onunla ilgili olarak Hz. Peygamber’den rivayet edilen, “Ben ilmin şehriyim. Ali de onun kapısıdır” hadis dikkat çekicidir. Ashab-ı kiram arasında Kur’an, hadis ve özellikle fıkıh alanındaki bilgileriyle kendini kabul ettirmiş bir otoritedir. Yemen’de kadılık yapmıştır. Onun hukuk bilgisi ve hüküm vermedeki başarısı Hz. Ömer tarafından, “En isabetli hüküm verenimiz Ali idi” şeklinde ortaya konulmuştur. Ashabın en alim simalarından biri olduğu halde ondan Hz. Ömer’in oğlu (İbn Ömer) Hz. Abbas’ın oğlu (İbn Abbas) gibi genç sahabilerden daha az bilgi nakledilmesinin sebebi, hilafet döneminin tamamen savaşlarla ve ortaya çıkan fitneleri bastırmakla geçmiş olmasıdır. Rivayet ettiği hadislerin tamamı 586 dır. Hilafeti zamanında, hadislerin dikkatle rivayet edilmesini temin maksadıyla, Hz. Peygamber’e aidiyetini kesin olarak bilmediği hadisleri nakladenlere, onları Hz. Peygamber’den duyduklarına dair yemin ettirirdi. Hz. Peygamber daha hayatta iken Kur’an-ı Kerimin tamamını ezberlemiş bulunan ve onun meselelerine hakkıyla vakıf olan sayılı sahabilerden biriydi. Kur’an konusundaki derin bilgisinden faydalanmak isteyenleri kendine soru sormaya teşvik ederdi. O, âyetlerin nerede ve ne zaman indirildiğini

24


din çok iyi bildiğini söylerdi.

ne dair hadisidir.

O’nun hikmetli sözlerinden bazıları şunlardır: “Fakirler, zenginlerin israfı ölçüsünde aç kalır.” “İnsanlara anlayacakları şeyleri söyleyiniz.” “İnsanlar uykudadır; öldükleri zaman uyanacaklardır.” “Kişi bilmediğinin düşmanıdır.” “Her şey azaldıkça, ilim ise arttıkça kıymetlenir.” “Size en büyük alimin kim olduğunu söyleyeyim mi? Allah’ın kullarına onun yasaklarını cazip göstermeyen, Allah’ın verdiği mühlete aldanıp da onlara ilahi azaptan kurtulduklarını telkin etmeyen ve O’nun rahmetinden ümit kesilme sinesebep olmayan kimsedir.”

Hz. Ali’nin günümüzde dahi eksiksiz uygulanması gereken ve toplum olarak gereksinim duyduğumuz yaşam felsefemize temel edineceğimiz ahlaki ilkeleri vardır. O; Allah’ tan başka kimseden birşey umulmamasını, günahının ve kötülüğünün dışında hiçbir şeyden korkulmamasını, bilmediği birşeyi bilmiyorum demekten utanılmamasını, bilmediği birşeyi öğrenmekten çekinilmemesini ister ve aşırılıktan kaçınarak “ölçülü olunması”nı yeğler. Korkulacakların en büyüğünün “kendini beğenmişlik (bencillik)”, soyun-sopun en yücesinin “güzel huy” olduğunu öğütler.

Hz. Ali aşere-i mübeşşereden (cennetle müjdelenen on sahabiden) dir. Ahmed b. Hanbel Hz. Ali’nin faziletlerine dair 300 kadar rivayeti “Kitabü Fedaili’s-Sahabe” adlı eserinde toplamıştır. Aşırı Şii gruplar (Galiyye) tarafından Hz. Ali’nin faziletleri hakkında uydurulan hadislerin önemli bir kısmı islami ölçülerle bağdaşmayacak mahiyettedir. Mesela öldükten sonra onun dünyaya tekrar döneceği, şehit edilmeyip hala yaşadığı, onda ilahi bir özellik bulunduğu vb. rivayetler bu kabildendir. Hz. Ali’nin faziletine dair en güvenilir rivayetlerden biri şudur: Hz. Peygamber Hayber kuşatması sırasında sancağı bir gün sonra Allah ve Resulü’nü seven birine vereceğini ve zaferin onun eliyle kazanılacağını söylemişti. Bu müjde Hz. Ömer’i bile heyecanlandırmış, fakat Hz. Peygamber sancağı Hz.Ali’ye vermiş ve fetih gerçekleşmişti. Bir diğer sahih rivayet de Hz. Peygamber’in, Ali’yi ancak müminlerin sevebileceğine, ona sadece münafıkların kin besleyeceği-

25

Devlet idaresinde Hz. Ömer’in yolunu izleyen Hz. Ali, öncelikle onun Kur’an’daki üstün adalet anlayışını rehber edinmiştir. Yönetimi altında bulunan kişilere karşı daima çok şefkatli olan Hz. Ali, önemli görevlerde bulunan idarecilerin de adalet konusunda titizlik göstermesini istemiştir. Bu nedenle idarecilerine öğütlerde bulunan Hz. Ali’nin günümüze ulaşan bu tavsiyeleri, bugün tüm dünyada yöneticilik alanında önemli bir rehber olarak kabul edilmektedir. Efendimizin en yakını, neslini devam ettiren, İslam dininin yılmaz savunucusu, ilim, ahlak ve fazilet timsali, Allah aşıklarının serçeşmesi Hz. Ali (Kerremellahu Vecheh) 28 Ocak 661 günü bir sabah namazında İbn Mülcem tarafından şehit edildi. Son sözü şu idi: “Andolsun Kâ’be’nin Rabbine! Kurtuldum.” Acaba neden böyle söyledi? Evet, artık sınav bitmiş ve diplomasını almıştı. Dünyanın gam ve kasaveti bitmiş, çok sevdiğine (sav) kavuşacaktı. Kim bilir ne kadar da özlemişti. Yüce Allah bu büyük sahabi ile bizleri haşreylesin. -Amin-


din din

39


din

Kadin ve Sevgi Esma BAYER - DİTİB Fürth Bayan Din Görevlisi

ine, dünyanın r e tl r fe e il a i in dis “Bir kimse ken ettirmelidir.” alik l u b a k k a r la o nı İmam-ı M en sevimli insa

A

llah’ın bize bahşettiği en güzel duygu olan sevgi, kainatın yaratılış sebebidir. Sevgi, sözle ifade etmenin mümkün olmadığı, eşi ve benzeri olmayan

27

bir duygudur. “Kadın ve Sevgi”, toprak ve su gibi birbirine çok yakışan iki kavramdır. Nisa Suresi’nde “Kadınlarla iyi geçinin” ifa-


desinde “Sevgi Dili”ne de vurgu yapılmaktadır. İnsanlarla iyi geçinmek için önce onlara güzel ve tatlı söz söylemek, sonrada elden geldiğince iyi ve nazik davranmak gerekir. Peygamber efendimizin ortaya koyduğu ölçüye göre insanların en hayırlısı, aile fertlerine karşı iyi davrananlar, onlarla iyi geçinenlerdir. Bu ölçüyü iyice pekiştirmek isteyen Hz. Peygamber (s.a.v.), “Hayırlınız, aile fertlerine hayırlı olandır. Ailesine en hayırlı olanınız benim.” ifadesiyle aile fertlerine en iyi davranan kimsenin kendisi olduğunu belirtmiştir. Rasulullah Efendimiz’in hanımlarıyla gülüp şakalaşması, akşamları zaman zaman hanımlarından birinin evinde diğer eşlerini de toplayıp onlarla birlikte yiyip içmesi, şakalaşması, Hz. Aişe ile (bilindiği kadarıyla) iki defa koşu yapması, Habeşlilerin gösterilerini seyretmeye onu davet etmesi ve hatta zaman zaman hanımlarının kaprislerine katlanması ayet-i kerimede tavsiye edilen geçimin en güzel örnekleridir. Buhari ve Müslim’deki bir rivayette Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kadın kaburga kemiği gibidir. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Eğer ondan faydalanmak istersen bu haliyle de faydalanabilirsin.” Hadis-i şerifin bize öğretmek istediği nedir? Efendimiz bize kadının yaratılışına dair biyolojik bilgi vermek istememiştir. Bize kadınla nasıl geçinmek gerektiğini anlatmıştır. Dövmekle sövmekle kadını arzu edilen şekle koymanın mümkün olmayacağını belirtmiştir. Hiddet ve şiddet yerine, ülfet ve şefkat yolunu tutmayı tavsiye etmiştir. Kadına ancak bu yolla yaklaşmanın ve ona tesir etmenin mümkün olabileceğini ifade etmiştir. Aile yuvasının huzuru, ailedeki fertlerin saadeti için tutulacak yol budur. Yine bir Hadis-i şerifte “Mü’minlerin iman

bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız kadınlarına karşı hayırlı olanlardır.” şeklinde ifade edilirken mükemmel imanın ölçüsü iyi huya, hayırlı olmanın ölçüsü ise kadınlara iyi davranmaya dayandırılmaktadır. Demek ki hayırlı insan, ailesine iyi davranan, onlara karşı eli açık olan, hoşgörüsü ve güler yüzüyle onları memnun eden kimsedir. Öyle kimseler vardır ki, dışarıda herkese karşı hoşgörülü, nazik, naif ve çok yumuşaktır. Fakat eve gelince bütün maskeleri düşer, dünyanın en kaba, en asık suratlı ve en merhametsiz insanı olup çıkarlar. İşte bu hayırsızlığın tipik bir örneğidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in evindeki halini dikkate alan İmam-ı Malik çok güzel bir prensip ortaya koymuştur. Der ki: “Bir kimse kendisini aile fertlerine, dünyanın en sevimli insanı olarak kabul ettirmelidir.” İnsanların sevgiyi ifade şekli farklı şekillerde olmaktadır. Amerika’da 30 yılı aşkın bir süredir evlilik danışmanlığı yapan “5 Sevgi Dili” kitabının yazarı Dr. Gary Chapman, yıllar içinde danışanlarını gözledikçe fark ediyor ki aslında herkesin sevgiyi ifade şekli 5 farklı şekilde oluyor. Eğer eşlerin sevgi dilleri birbirinden farklı ise ve birbirinin dili ile konuşmayı bilmiyorlarsa sevgiye aç kalıyorlar ve evlilik hayatında sıkıntılar yaşanıyor. Şöyle bir örnek düşünün: Adamın biri bir sene boyunca karısına hergün çiçek alıp getiriyor. Karısı da bir sene sonra dayanamayıp çiçeği adamın kafasına geçiriyor ve diyor ki: Bir yıldır bir gün bile bana “Seni seviyorum” demedin! Birisinin sevgiyi ifade dili hediye almakken, diğerininki onay söyleri... İşte sevginin ve sevgi dilinin kadına, hatta tüm insanlığa yaptıramayacağı nerdeyse hiçbirşey yoktur...

28


din

Fetİh Ruhu ve

İ

slam dini evrensel bir barış ve kardeşlik dinidir. ‘İslam’ kelimesi, barış ve sulh manasına gelen ‘selam’ kelimesinden türemiştir ve ‘barışa girmek, sulhta olmak’ manalarına gelir. Sadece bu kavramsal açılım dahi, İslam’ın temelde savaş değil, barış dini olduğunu göstermeye yeterlidir. Bunun en güzel tezahürünü, Peygamberimiz (s.a.v.)’in Mekke’yi fetih ile akalı şu hadise bize özetler:

düşmanıydım. Şimdi şehadet ediyorum ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ediyorum ki, Muhammed Allah’ın elçisidir.” O gün Müslüman olan sadece Attab değildir. Mekke halkının tamamı İslamla müşerref olmuş, yani tanışmıştır. Binlerce kişinin yüreğini, merhametiyle fetheden Allah Rasulü, Attab’ı Mekke’nin valisi yapar ve Medine’ye geri döner. İnsanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir olaydır bu.

Mekke’nin fethi sonrası Hz. Peygamber (s.a.v.), herkesin Kâbe’de toplanmasını ister. Daha İslamla müşerref olmamış binlerce kişi, tereddütlü ve telaşlı bakışlar altında Kâbe’de toplanırlar. Öğle namazı vakti girmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.), Bilal (r.a.)’e ezan okumasını söyler. Bilal Kâbe’nin damına çıkar ve yanık sesiyle ezanı okumaya başlar. ‘Lâ ilahe illallah’ cümlesini duyan Attab b. Esid adındaki müşrik, arkadaşının kulağına şunları fısıldar: “İyi ki babam ölmüş, şu manzarayı görseydi, buna katlanamazdı.”. Öğle namazı eda edildikten sonra, Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisini bekleyen kalabalığa seslenir: “Benden ne yapmamı bekliyorsunuz?”. Ne söyleyeceklerini bilemezler, mahcup bir ifadeyle “Sen soylu bir babanın oğlusun. Senden ancak hayır umuyoruz.” cevabını verirler. Şefkat ve merhamet timsali Hz. Peygamber (s.a.v.), “Bugün hiçbir şeyden sorguya çekilmeyeceksiniz. Gidiniz, hepiniz hürsünüz.” diye seslenir. Okunan ezana dahi tahammül edemeyen Attab, yerinden fırlar ve “Ey Muhammed! Ben İslam

Fethin olduğu yerde adalet durağanlıktan bahsetmek mümkün değildir. Fetih aksiyon bir ruhun tezahürüdür. Bu sebepledir ki, ‘Fettah’ olan Rabbimizin adını, dünyanın dört bir yanına taşıma duygusu, kişide bir fetih ruhu meydana getirmiştir. Bu ruh, kadınıyla erkeğiyle bütün bir toplumu etkisi altına almıştır. İslamın en ızdıraplı Mekke döneminde, dini uğrunda her türlü işkenceye, eşiyle birlikte katlanan, hicret eden, açlık yüzünden gözü önünde can veren evladının dayanılmaz acısını çeken kadınlar, bunun en güzel ispatı ve şahididir. Ertuğrullar, Osman Gaziler yetiştiren Hayma Analar, 20 yaşlarında bir gelinken, kundaktaki yavrusunu Allah’a emanet edip vatanı müdafaa için mücadele eden Nene Hatunlar hep bu ruhun yansımasıdır.

29

Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinden günümüze gelinceye kadar, kadınlarımız, ordular için yiğitler, fatihler yetiştirmiş, gerektiğinde bilfiil savaşlara iştirak ederek, kahramanlık örnekleri vermiştir. Yaralıları nakil ve tedavi et-


Kadın Kİmlİğİ mek, şehitleri taşımak, mezar kazmak, yemek pişirmek, su taşımak, cephaneye levazım taşımak gibi görevlerin ifası, kadınların eliyle gerçekleşmiştir. Fethedilen yerlerde, vakıflar aracılığı ile cami, mescid, han, hamam, kütüphane, hastane, köprü ve sebillerin yapılmasında, kadınların payı yine çok büyük olmuştur. Yoksul kızların çeyizlerinin hazırlanması, okul çocuklarına yardım yapılması, borçluların borcunun ödenmesi gibi hususiyetlerde kadınlar hem maddi yardımda bulunmuşlar hem de aracılık vazifesi üstlenmişlerdir. Çağ açıp çap kağatanların, kılıç kuşanıp fetihten fetihe koşanların, konuşmalarıyla kitleleri coşturanların, icatlarıyla topluma yenilikler sunanların çoğunlukla erkekler olduğunu düşünsek de, perdenin arkasında yer alan kadınların da payının büyük olduğunu unutmamak gerek. Eşinin psikolojisini çok iyi anlayan Ümmü Seleme annemizin şu hatırası, aslında konuyu özetler mahiyettedir: Hudeybiye antlaşması sonrası, Hz. Peygamber (s.a.v.), ashabına kurbanlarını kesmelerini, saçlarını traş edip ihramdan çıkmalarını söyler; fakat ashab ağırdan alırlar. Peygamberimiz, hanımı Ümmü Seleme’nin bulunduğu çadıra girer. Ümmü Seleme, Rasulullahın üzüldüğünü fark eder ve durumunu öğrenmek için “Neyin var ya Rasulullah!” diye sorar. Rasulullah söylediklerini

ashabının yavaştan aldığını anlatır. Saliha ve akıllı bir kadın olan Ümmü Seleme Annemiz, “Ya Rasulallah! Sen kalk, kurbanını kes, onlar mutlaka sana uyacaklar ve kurbanlarını keseceklerdir.” der. Eşinin bu sözü üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) kalkar, kurbanını keser. Peygamberimizi gören sahabe de, kurbanlıklarını kesmeye başlarlar. Tavsiye eden güzel, Tavsiye edilen söz güzel, Tavsiyeye uyan güzel... Eşini teskin eden yürek fatihi hanımlara selam olsun... İmanlı nesiller yetiştiren ve saadet dolu bir yuvanın inşası için gayret gösteren annelere selam olsun... Dini, milleti ve vatanı için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen, sevgi ve merhamet abidesi kadınlarımıza selam olsun... Selam ve dua ile... Kudret ÇİMEN DİTİB Nürnberg Bayan Din Görevlisi

30


din

Hosgörü ve Müsamaha . Mehmet USLU - DİTİB Bayreuth Din Görevlisi

A

rapça “semaha” kökünden gelen müsamaha, affetmek ve bağışlamak anlamına gelir. Müsamaha hoşgörü diye adlandırılan davranış biçimi, her şeyden önce insanın yani bireylerin ve toplumun dayandığı ana fikre, temel anlayışa, düşünme ve kabullenme tarzına bağlıdır. Ancak üstün ahlak anlayışına sahip insanların gösterebileceği bir erdem olan müsamaha, çevresindeki insanlara karşı din, dil, mezhep, ırk, renk, fikir ayrımı yapmadan hoşgörü ile davranmayı gerektirir. Sonuçta müsamaha bir dinin, mezhebin, ideolojinin değil, insanlığın bir gerekliliğidir. İslam dininin de üzerinde önemle durduğu ve aynı zamanda da toplumun temel taşlarını oluşturan ahlaki kuralların başında, hoşgörü ve saygı gelmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şeriflerde gerek aile, gerek ticari, gerekse sosyal ve dini, hatta milli hayatımızda bile olması gereken hoşgörünün, müsamahanın önemi vurgulanmış ve hayatımızın her safhasında bu büyük erdemden şaşmamamız gerektiği hususunda önemle durulmuştur. Toplumda zuhuru istenilen hoşgörünün, kardeşliğin, eşitlik ve adaletin oluşabilmesi için en başta o toplumun köklerini oluşturan ailede bu erdemlerin yaşanması gerekmektedir. Aile hayatındaki hoşgörü, hanımlara karşı iyi davranmak, çocuklara sevgi ve şefkatle yaklaşmak ve anne-babanın hukukuna riayet etmekle sağlanır. Bu konularda Hz. Peygamber model ve örnek şahsiyettir. Onun eşlerine nasıl merhametle, iyilikle,

31

sabırla, sevgiyle yaklaştığı bilinen bir husustur. Çocukları ve torunlarına karşı bir merhamet abidesi olan Hz. Peygamber (s.a.v.), sürekli olarak onlarla ilgilenmiş, onlara sevgiyle ve yumuşaklıkla davranmıştır. Namazda bulunduğu sırada Hz. Hasan ve Hüseyin’ in, omuzlarına binmesine rıza göstermiştir. Toplum huzurunu aile, aile huzurunu ise sevgi, saygı, hoşgörü ve muhabbet oluşturur. Anne-babalar, gerek çocukları ile, gerekse kendi aralarında yeri geldiğinde arkadaş, yeri geldiğinde sırdaş olmalılardır. Gönüller despotlukla ve sıkı kurallarla değil, sevgi ve müsamaha ile kazanılır. Ancak unutmamak gerekir ki, müsamahada da ne ifrata, ne de tefrite kaçınılmamalıdır. Ama günümüz dünyasına bakıldığında ve özellikle batı ülkelerinde, hoşgörü ve müsamaha hususunda dengeyi koruyamayan ebeveynlerden dolayı aile mefhumunun çürüyüp, edep ve erkânın ayaklar altına alındığını görmekteyiz. Bu elem durumların sonucunda zamanla ata evladını, evlat atayı saymamakta, adeta birbirlerine yabancılaşmaktadırlar. Oysa Kur’an-ı Kerim’de İsra Suresi bizlere ne güzel bir dua kapısı açar: “Rabbin, O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya


ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara “Öf” bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger ve de ki: “Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge.” Yine bu konuyla ilgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadislerinde “Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allah’ın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!” buyurmaktadır. İslamiyet’te din ve inanç konusunda zorlama yoktur. Birisinin inancını değiştirmek zorla değil, ancak onu ikna yoluyla ve kişinin kendi rızasıyla mümkündür. İnanç hürriyeti, insanın en başta gelen haklarından birisidir. Din insanlara korku ve zulümle iletilseydi, inancın hiçbir anlamı kalmazdı. İnsanların hayatlarını yönlendirmeleri hür iradeleriyle kendilerine bırakılmıştır. Yaptıkları işlerden Allah’a hesap verecekleri için insanlara seçme hürriyeti verilmiştir. Aksi takdirde bu hususta insanlara zorlama yapılsaydı adaletsizlik yapılmış olurdu. Dinde zorlama olmadığıyla ilgili olarak Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sağıklık ve eğritilikten ayırt edilmiştir. O halde kim tâğutu inkar edip Allah’a inanırsa, sağlam kulpa yapışmıştır ki hiçbir zaman kopmaz. Allah işitir ve bilir.” (Bakara, 256) Konuyla ilgili bir diğer ayet ise şu şekildedir: “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları

için insanları zorluyor musun?” (Yunus, 99) Yukarıda da belirttiğimiz gibi hoşgörü, bir meşrep bir insanlık meselesidir. Bugün kardeşlik ve barış güvercini kesilen milletlerin o pespaye nazilerine bakıldığında milyonlarca insanın sırf rengi farklı olduğu için işkenceler görüp öldürüldüğünü, zencilerin insan olup olmadıklarına dair tartışma oturumlarının bile açıldığını bilmekteyiz. Ve yine geçmişin kanlı tarihinde olduğu gibi günümüzde de sırf dini, dili, rengi farklı olduğu için milyonlarca insanların gaz odalarında, sabun fabrikalarında, karanlık dehlizlerde ölüme terk edildiklerine şahit olmaktayız.


din

Sevgİ Üzer İne Ahmet Ali KURT - DİTİB Aschaffenburg Din Görevlisi

T

ürk Dil Kurumu Sözlüğünde sevgi; “İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu” olarak tanımlanır. İnsan taşıdığı ve yaşadığı duygularla değer kazanmaktadır. Sevgi de insana verilmiş en güzel ve anlamlı duygulardan bir tanesidir. Bu duygu, en mükemmel şekliyle yaşayabilen sadece insandır. Sevgi duygusunun müspet anlamıyla yoğun olduğu insanlardan oluşan bir toplumda yaşam daha kaliteli ve huzurlu olur. İnsana bu duyguyu veren Allah, sevginin kullanım sınırlarını da belirlemiştir. Onun için sınırlarını Yaratıcı’nın belirlediği sevgiler ibadet kapsamında değerlendirilebilir. Allah için sevmek sevgiyi ölümsüzleştirir. Ölümsüz olanı ölümlü olanın sevmesi bir iddiadır. Her iddia ispata muhtaç olduğu gibi, bu iddianın sahibinden de ispatı istenmektedir: “De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin...” (Al-i İmran: 31) Allah’ı sevmek, Allah tarafından sevilmek... Her ikisi de ancak En Sevgili (s.a.v.)’in yolundan gitmekle mümkündür. Kuru kuru sevdim demekle sevgilinin gönlü tatmin olmaz. Hele En Sevgili’yi sevdiğimiz iddiasındaysak, “hani size bıraktığım emanetlerim?” “Kur’an ve sünnetim hayatınızın neresinde?” sorularına vereceğimiz cevaplar öncelikle

bizi ikna eden cevaplar olmalıdır. Kendine düşmanlık yapanlara bile sevgiyle yönelen “Rahmet Peygamberi”, bu yönüyle Allah tarafından takdir görürken, bize de en güzel bir örnek olarak takdim edilmektedir. Yunus’umuz “Yaratılanı severim Yaradan’dan ötürü” derken bu hakikate tercüman olsa gerektir. İnsan, taşıdığı duygularla anlam kazandığı için, güzel duygular taşıyan insan haliyle güzelleşeceklerdir. Sevgi, taşıyanda etkisini gösterir. İnsan, bedeni içinde taşıdığı duygular ile değerlendirilir. İnsanı bir duygu kabı olarak düşünürsek, bu kabın içinde olanlar dışa da yansır. Bir zamanlar Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar. Hintli adam tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar. Yakınlardaki başka birisi ona, onu sürekli sokan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama Hintli adam şöyle der: “Sokmak akrebin doğasında var. Benim doğamda ise sevmek var. Neden, akrebin doğasında sokmak var diye kendi doğamda olan sevgiden vazgeçeyim?” Sevmekten vazgeçmeyin. Etrafınızdaki akrepler sizi soksalar bile, yine de iyiliğinizden, merhametinizden, ihsanınızdan ve tabii ki sevginizden vazgeçmeyin.

“De ki, Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin...” (Al-i İmran: 31)

33



din

Dua Av. M. Sefa Albayrak

B

izi yaratan, akıl ve beden bahşeden, ruhumuza çeşitli zevkler yaşatan Allah’a yeterince yakın mıyız? O’na en son ne zaman dua ettik? Allah’a sadece zorluk anlarında mı dua ediyoruz, yoksa bize olan yakınlığını bilerek O’nu sürekli anıyor muyuz? Cevabımız ne olursa olsun, yapmamız gereken en doğru şey, “Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.” ayeti gereği, Rabbimizin bize çok yakın olduğunu ve “Sizin Allah’tan başka vekiliniz ve yardımcınız yoktur.” ayeti gereği de tek dostumuz ve yardımcımızın Allah olduğunu unutmamak olacaktır. “Çağırmak, seslenmek, yardım istemek” anlamlarına gelen dua, Yüce Rabbimizle aramızda kurduğumuz önemli bir iletişimdir. Dua ederek, gücü sonsuz olan Allah karşısındaki acziyetimizi kabullenmiş oluruz. “De ki: Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?...” ayetiyle, Allah katında değer kazanmamıza sebep olan dua ibadetinin önemini de kavramış oluruz. Dua, çoğu insanın olumsuz bir olay karşısında elinden geleni yapıp, artık yapacak bir şey kalmadığında başvurduğu son çağredir. Halbuki insan, sağlıklı, güçlü ve hayatındaki her şey mükemmel bir şekilde yolunda giderken de Allah’a dua etmeli ve bütün bunlar için Allah’a dua etmeli ve bütün bunlar için

35

şükretmelidir. İbadetlerin tümünde olduğu gibi duada da sabırlı ve kararlı olmak, Kuran’a en uygun tavır olur. “Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu şüphesiz, huşu duyanların dışındakiler için ağır bir yüktür.” ayetinden de anlaşıldığı gibi sabır ve namazla yardım dilemek, Allah’ın bir emridir. Her konuda direkt olarak netice almak isteyen insan, dualarının da anında kabul edilmesini ister. Duası istediği yönde gerçekleşmediğinde ise dua etmekten vazgeçer. Bu nedenle sabır ve kararlılıkla dua etmek, huşu içerisinde bulunmayı başarabilen insanlar için varılması mutlak olan hedefin en doğru ve kestirme haritasıdır. Gerçek anlamda mümin olanlar dua ettiklerinde Allah’ın kendilerini duyduğunu ve mutlaka dualarına karşılık vereceğini bilirler. Olayların tesadüfen değil, Allah’ın belirlediği nizam içerisinde geliştiğinin farkındadırlar. Bu sebeple duaların sonuçsuz kalacağı gibi samimiyetisiz ve ümitsiz bir ruh hali içerisinde olamazlar. Unutmamak gerekir Allah, insanın zihninde planladığı dua niteliğindeki tek bir düşünceyi dahi sonuçsuz bırakmaz.



mesneviden hikayeler

Fil Yavrusu Yiyenler Akıllı bir adam, yolculuğa çıkacak arkadaşlarına: “Geçeceğiniz ormanda birçok tehlike var” dedi. “Karnınız acıktığında sakın kuvvetsiz ve semiz olduklarına bakıp da fil yavrularını avlamayın. Anneleri pusudadır ve evlatlarına zarar verildiği anda amansız bir düşman haline gelirler... Öğüdümü tutarsanız iyiliğe kavuşursunuz.” Arkadaşları teşekkür edip ayırldılar. Ormandaki yolculukları pek çetin geçti. Bir süre sonra karınları acıkmaya, susuzluktan dudakları kurumaya başladı. Tam o sırada yapayalnız dolaşan güzel bir fil yavrusu gördüler. Verilen öğütleri unutup hırsla saldırdılar. Yavru fili yatırıp kestiler ve etinden kebap yaptılar... Kısa zamanda derin bir uykuya daldılar... Biri hariç. Aç adam ise sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı. Akşama doğru kızgın bir fil çıkıp geldi. Korkuyla kendine bakan uyanık ve aç olan yolcunun etrafında üç kere dolanıp, ağzını üç kere kokladı. Onda yavrusunun kokusunu alamayınca uyuyanların ağzını koklamaya başladı. Evladını kebap edip yiyenleri tanıyınca, birer birer havaya kaldırmaya ve hırsla yere çarpıp öldürmeye başladı. Geride sadece yavrusunun etinden yemeyen akıllı ve uyanık adam kalmıştı. Anne fil ona hiç dokunmayıp ormanların derinliğine çekilip gitti... İşte öyle... Kibir, hırs ve şehvet kokusu da fil yavrusunu yiyenlerin ağızları gibi kokar durur. Bu yüzden dualar kabul olmaz ve insan bin türlü bela ile karşılaşır... En iyisi “bilge insanların” öğüdünü tutup, ağızları ve gönülleri kokutmamak, öyle değil mi?

37



Aile... aile

Se Hu vgi

zu

ne

t

Kendileriyle huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var etmesi, O’nun varlığının ve kudretinin, delillerindendir. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır. (Rum, 30/21.)

39

r


A

ile güçlü beraberliklerin başlangıç noktasıdır. Her aile kendine ördüğü duvarların arasında kendine has rengi ve tadıyla vardır. Yaşadığı mekân, alışkanlıkları ve kuralları ne olursa olsun, her ailede sahip olunması gereken kavramlardan biridir SEVGİ... İnsan, sevgiyle yaşar. Sevgi, varlığın yaratılış sebebidir. Çünkü varlığı var eden Allah, onu, sevgiyle yaratmış, sevmiş ve sevilmeyi istemiştir. Kâinatın rahmet ve sevgi güneşi, yaşantısıyla bu rahmetin sevgi olduğunu öğretmiştir. Sevginin gelişim yeri, her duygumuzun ilk okulu olan ailedir. Sevgiyle örülmüş o duvarlar, sevginin o sıcak renklerini yansıtır tüm aile bireylerine... Ailedeki fertlerin, yüreğine sevgi tohumları itina ile serpiştirilmeli... Sonra filizlendirilip özenle beslenmeli... Köklerinden gelen sevgiyle beslenen bu en minik topluluk, en kocaman ortaklıklardan daha güçlü ve daha zengindir. Sevgi kozasında yaşayabilen ailelerin nefes alması daha rahat, daha temiz ve daha derin soluklu olur. Birbirine sımsıkı kenetlenmiş bir sevgi toplumunun temelleri burada atılmaya başlanır. Aile temelinde eksik kalmış bir taş, gelecekte toplumda ortaya çıkacak bir hastalık demektir. Aile sıcaklıktır, saygıdır... En önemlisi de sevgidir... Aileyi içerisinde barındıran ev, ya cennet köşelerinde bir köşe, ya cehennem çukurlarından bir çukurdur. Evi cennetten bir köşe yapan şey sevgi, cehennemden bir çukur yapan şey ise sevgisizliktir. Sevginin cennetten bir köşeye dönüştürdüğü evlerde yetişen çocuklar, kendisiyle barışık, kendine va başkalarına güvenen ve güvenilen, hoşgörülü ve mutlu birer insan olarak hayata atılırlar.

kadar sevgi.” Ben de diyorum ki: “Ne kadar sevgi; o kadar ilgi.” Sevgi ve ilgi... Biz aileler, çocuklarımıza korkuyu her şekilde öğretmeyi başarıyoruz. Bir yaramazlık yaptıkları zaman belki de farkında olmadan sözlerimizle ve hareketlerimizle onlara korkuyu çok güzel öğretiyoruz. Ancak sevgi... Nedense sevgiyi öğretmede eksik kalıyoruz. “Akşam baban gelince görürsün” diyerek babasından korkmasını öğrettik, ama babasını sevmesini öğretemedik... “Sen de Ayşe gibi, Ali gibi çalışsana derslerine” diyerek çekememezliği, hırsı, rekabeti öğrettik, ama sevgiyi, dostluğu, paylaşımı ve fedakârlığı öğretemedik. Allah’ı bile öğretmeden, anlatmadan, çocuğumuz O’nun korkulması gereken bir varlık olduğunu öğrendi sevgisinden önce. Çünkü biz her fırsatta; “Allah seni yakar”, “Allah seni taş yapar”, tohumlarını attık yavrumuzun körpe yüreğine... Onu severek ve ona sevdirerek hayatı öğretemediğimiz için, maske taktı yüzlerine çocuklarımız, biz arkamızı döndüğümüzde çıkarttıkları... Halbuki köklerinden gelen sevgi ve ilgiyle beslenenler çocuklarımız, sağlam aile temelleri içinde, sağlıklı bir topluma umutla yürüyecekler. Haydı artık! İlk fırsatta bakalım ailemizdeki fertlerin gözlerine sevgiyle... Ve yakalayalım o güçlü sevgi ışıltısını... O ışıltı, ailemizin hiç bitmeyen tükenmeyen kaynağıdır. .. Hem bedavadır biliyor musunuz o sevgi tohumları, ne milyarlar harcamamız gerekir, ne de gece gündüz çalışmamız... Yüreğimizden ve ailemizden sevgi hiç eksik olmaması dileğiyle.

İlk önce sevgiyi öğretelim çocuklarımıza... Yaşayarak, birbirimizi severek... Ve onları çok sevgip, onlara gerekli ilgiyi göstererek. Hani bir söz vardır: “Ne kadar ilgi; o

39


atamıza dair

Harp Okulu Öğrencisi Mustafa Kemal Derleyen: Koray KUŞKUŞ

Mustafa Kemal Harbiye’ye, Manastır İdadisi’ nde etkisi altında kaldığı hürriyet fikirleri ve memleket meselelerine karşı ilgilerle gelmiştir. O halde şu demektir ki, Harbiye onu hem bir subay olarak hazırlayacaktı hem de vatan ve hürriyet duygularını geliştirererk istibdat idaresine karşı bir âsi olarak yetiştirecektir. Öyle de oldu. ... Mustafa Kemal daha sonraları Harbiye’deki hayatından bahsederken, ilk ders yılı kendini pek toparlayamadığını, derslere dalamadığını anlatır. Fakat imtihan gene başarılı geçmiş ve sınıfı atlamıştır. İkinci sınıfa geçince kendini derslerine verir... Bu arada, güzel yazı yazmak ve güzel söz söylemek hevesi de gelişmiştir... Harbiye’nin son sınıfında Mustafa Kemal’in durumu daha da iyileşti. Üçüncü yani son sınıfı bitirirken 459 mevcut içinde sekizinciydi. 10 Şubat 1902’de, 1472 sicil numarasıyla teğmen olarak Harbiye’yi bitirdi. 21 yaşındaydı... ... Bu sonucu Selanik’te annesi Zübeyde ile üvey babası Ragıp Efendi’ye bildirirken, mektubunda hem onları sevindirici, hem de kendi gururunu belirten kelimeleri ince bir

41

dikkatle seçti. Bu resmî hitabet uüslubunun arkasında, artık tatmin edilmiş ve aslında olumlu bir kompleksin, yani, “Görecekler, neler olacağım” kompleksinin saf ve mutlu çözülüşü vardı. Hayatının ilk savaşı kazanılmıştı... Selanik’e gidecek mektubun zarfını kapatırken, bu zarfa bir de fotoğraf yerleştirdi...



H e defi o lm ay a n ge m iye h içbir rüzg a r y a rdım e de me z .

H a k ik ate n in s a

k e n di ça lıştığın d

(

min Be n j a

(Ne cm S u re s i, 3

9)

Yaşadığımız he r an ke ndi ha kkını is te r. (Go eth e)

Fra

K i bi

İns an he r satırı altı çiz ile re k ok unma sı

ge re ke n bir ki ta ptır. (M . İslamoğlu)

an

b aşk a sı yo k t u r.

(Mon ta igne)

si , i y i ın ş a v ü s ü Sa t ö k n ı ş ı b a r k t u r. ) yo nk li n

n için

t aş

yüzü (H ac

r be

g i b id

lür, n

ı Bay

le b a

i r, o n

e de

ram

ğl a n

unla

uçu l

-ı Ve

li)

u r.

an

ne

44


din

Dr. Selahattin G체nay Facharzt f체r Innere- und Allgemeinmedizin

Akupunktur Chirotherapie Ern채hrungsmedizin Haus채rtzliche Diabetologie Bismarckstr. 107 45881 Gelsenkirchen

43

Tel: 0209 819375 Fax: 0209 3611853


g端ncel

Z I S T I Y KA ! A M L KA

45


İ

KAYITSIZ KALMA!

slam dininde dini kimliğin kurumsal bir kayıt veya belge ile ibrazına gerek yoktur. Bununla birlikte Almanya’da yaşayan Müslümanların bir “cemaat kütüğü” kapsamında kayıt altına alınmalarının faydalı olacağına inanıyoruz. Burada söz konusu olan “Müslüman Cemaat Kütüğü” İslam dinine aidiyeti belgelemek amacıyla tutulur ve buraya Müslüman olanlar kaydedilir; buna mukabil mevcut kayıtların sildirilmesi İslam’dan çıkma anlamına gelmemektedir. İslam dinini kabul veya İslam’dan çıkmak kişi ile yaratıcı arasında geçen özel bir eylemdir. Almanya’da dini cemaatler olarak teşkilatlanan Müslümanlar, henüz kamu tüzel kişiliğini elde edememiştir. Bunun neticesi olarak camiler, bir dizi imtiyaza sahip olan kilise ve havralar statüsünde bir mabet olarak değerlendirilmemektedir. Benzer nedenle, “din adamı” veya “ruhani” statüsü ile papaz ve hahamlara tanınan konum, yetki ve imkânlar da aynı ölçüde camilerde hizmet veren Müslüman din adamlarına tanınmamaktadır. Resmi okullarda çocuklarımıza Federal Anayasa’nın 7. maddesi 3. fıkrasında belirtilen nitelikte bir İslam din dersi de yaygın olarak ve beklenilen şekilde verilememektedir. Keza Almanya’da tesis edilecek İslam ilahiyat kürsüleri, hukuki düzenlemelere göre büyük ölçüde Müslüman dini cemaatlerin katkı ve

sorumluluğu altında kurulmalıdır. Oysa şimdilerde gerek İslam din dersleri gerekse İslam ilahiyatlarının kurulması konusunda ara çözüler önerilmekte ve izlenmektedir. Zikredilen bu örneklerde de görüldüğü gibi, kamu tüzel kişiliği alamayan Müslüman Cemaatler bugün itibarıyla Hıristiyan dini cemaat ve kiliselerinin temsil ve girişim imkânlarına sahip değildir. MÜSLÜMAN CEMAAT NEDİR? Hedefimiz , Müslümanların Almanya’da kamu tüzel kişiliği hüviyetiyle geniş bir yelpazede arzu edilen hizmetleri sunma imkânına ve temsil gücüne sahip olmalarıdır. Müslümanlar cemaatler de, diğer dini cemaatlerin anayasal haklar ve hukuki düzenlemeler çerçevesinde kullandıkları imkân ve yetkilerden yararlanacak, bu imkânlar çerçevesinde kendi dini kurumsal yapılarını geliştirebilecek, sorumluluklarını hakkıyla yerine getirebilecek konum ve duyarlılığa kavuşabilmelidir. Federal Almanya’da yaklaşık 900.000 civarında okul çağında Müslüman çocuk yaşamaktadır. Müslümanların büyük çoğunluğunun (yaklaşık % 80) Alman okullarında inanca dayalı bir İslam din dersi verilmesini talep ettiği bilinmektedir. Almanya’da inanç esasına ve İslam’ın temel değerlerine dayalı bir İslam din dersi, normal koşullarda, “dini cemaat” in süreçlere

46


güncel sinde Almanya`daki Müslüman demografisine dair anlamlı bir arşiv niteliği taşıyacaktır. Cemaat Kütüğü yönetmeliğinde yer aldığı üzer bu kayıtlardaki Müslüman bireylere din hizmeti verme, onları din konusunda bilgilendirme ve kendilerine ulaşabilme imkânı sunacaktır. CEMAAT KÜTÜĞÜ’NE KİMLER KAYDEDİLİR?

katılması suretiyle hazırlanır ve dini cemaatin gözetimi altında okullada verilir. Şartlar yerine geldiğinde bu dersin verilmesini talep etmek dini cemaatin hakkıdır ancak, bunu talep ederken dini cemaat olarak din hizmeti sunma ve sürdürme geleneğimizi belgelemek, ayrıca okullardaki din dersine katılacak nasıl bir öğrenci potansiyeline sahip olduğumuzu göstermek durumundayız.

Doğumdan itibaren her Müslüman Cemaat Kütüğü’ne kaydolabilir. Cemaat Kütüğü’ne kayıt yaptırmak veya kaydı sildirmek, İslam dinine aidiyetin veya Müslüman dindarlığının ölçüsü değildir. Kütük sadece idari bir işleve sahiptir ve kayıtlı kişilerin Müslüman olduğunu belgeleme özelliği taşır. DİTİB üyesi olsun olmasın Müslüman olduğunu söyleyen bütün yetişkinler, kendileri ve aile fertlerini Cemaat Kütüğü’ne kaydettirebilirler.

Cemaat Kütüğü, bazılarını zikrettiğimiz ihtiyaçların giderilebilmesi için gerekli müracaatların yapılmasına ve hizmetlere ihtiyaç duyan kitlenin durum ve özelliklerini ortaya koymamızı sağlayacaktır. Muhatabı olduğumuz resmi kurumlara hangi yaş grubundan kaç kişiye hitap ettiğimizi sayısal olarak ifade edebilmemiz, hangi şehirde hangi yaş grubunda okula giden kaç çocuğumuzun İslam din dersine katılacağını anlatabilmemiz cemaat kütüğüyle mümkün olacaktır. Cemaat Kütüğü, kişinin Müslüman olduğuna dair resmi bir belge niteliği taşır; bu nedenle de hayatta yalnız kalan Müslümanların, dini vecibelerini yerine getirebilmelerinde yardımcı olmayı, dini tercih ve kanaat haklarını kullanamayacak durumdaki kişilerin, yaşlılar yurdu, hapishane veya ölüm sonrası yapılacak işlemlerde sahiplenilmeyi mümkün kılabilecektir.

Hangi etnik kökene veya dünya görüşüne sahip olduğuna bakılmaksızın 14 yaşını doldurmuş her Müslüman kendi iradesiyle Cemaat Kütüğü’ne kaydolma veya mevcut kaydını sildirme hakkına sahiptir. Cemaat Kütüğü için gerekli verilerin toplanarak kütüğe geçirilmesi ve bu kütüğün güncel tutulmasından dernek yönetimi ile birlikte kadrolu din görevlisi sorumludur.

Cemaat Kütüğü, ilerleyen zaman dilimi içeri-

KAYIT HAKKINDA BİLGİLER

47


BİLGİLERİN KORUNMASI (DATENSCHUTZ) Cemaat Kütüğü’ne kişinin, eşinin ve çocuklarının şahsi bilgileri kaydedilir. Bu bilgiler sadece kayıt yapan DİTİB cami derneği tarafından kişinin rızası ile yapılır ve değiştirilebilir. Bilgiler, DİTİB Genel Merkezi’nce şifreli ve azami koruma sağlayan bilgisayar programı yardımıyla saklanır ve korunur. Dernekler tarafından tutulan kayıt dosyalarının korunması ise, güvenli ortamlarda, yangın ve diğer etkilerden korunacak şekilde yapılır; yetkisiz kişilerin ulaşımına açık olmaz. Kaydı yapılan kişinin bilgileri, sadece kayıt yaptırdığı cami görevlileri tarafından kişinin istek ve rızasıyla görülebilir. Söz konusu DİTİB camiinin bağlı bulunduğu Eyalet Birliği, sadece kendi eyalet sınırları içindeki Cemaat Kütüğü’ne kayıtlı bulunan kişilerin istatistikî bilgilerini görebilir. Dernekler, eyalet birlikleri veya DİTİB Genel Merkezi tarafından bu bilgilerin amacı dışında kullanımı ve başkalarına verilmesi yasaktır. Okul çağındaki çocukların sayısal bilgileri, İslam din dersinin uygulanmasını temin maksadıyla bağlı bulunulan Okul Dairesi’ne verilebilir. Kayıtlı Müslümanlar hakkında hiçbir kurum ve kuruluşa veya şahıslara bu tür istatistikî rakamlar dışında her hangi bir bilgi verilmez.

daki bilgiler her kayıtla güncel hale gelir. Bunun için de kayıt sahibinin aktif katılım ve desteği gereklidir. Kayıtlı kişiler, diledikleri zaman kendileri ile ilgili kayıt bilgilerini görme ve kontrol etme hakkına sahiptir. KAYDIN SİLİNMESİ Cemaat Kütüğü’ne yaptırılan kayıt da, mevcut bir kaydın sildirilmesi de tamamen hür irade ile olur. Cemaat Kütüğü, Müslüman olarak sayısal demografik yapımızı bilme, din ve inanç özgürlüğünde temellenen haklarımızın takibi, bu alanlarda hukukun eşit olarak uygulanması, siyasi ve toplumsal alanlarda hakkıyla temsil edilebilme için son derece önemlidir. CEMAAT KÜTÜĞÜ’NE ÜYE AİDATI Cemaat kütüğüne kayıt ve üyelik ücrete tabi değildir.

KAYIT NAKLİ Kişinin, başka bir şehre taşınması halinde, yeni taşınılan şehirde bulunan en yakın DİTİB camisine giderek kaydını nakletmesi gerekir. Böylece kayıtlı kişinin bilgileri sürekli güncel tutulabilecek, yaşadığı şehirdeki dini etkinlikler hakkında bilgilendirilecek, yerel düzeyde dini haklardan faydalanma imkânına kavuşacaktır. BİLGİLERİN GÜNCELLİĞİ Cemaat Kütüğü dinamik bir kayıt sistemine sahiptir. Kütüğe kayıtlı Müslümanlar hakkın-

48


güncel

2013 Yılına Dair Yenilikler Haber: Gökhan ÖNDER Trafik cezaları Ehliyeti olan hemen hemen herkesin bildiği gibi Flensburg´da puanları toplama sistemi sonucunda 12 puanı olan ehliyetini geri vermek zorunda kalıyordu. 2013/2014 senesinden itibaren yeni bir uygulamayla tanışacağız. Bundesverkehrsamt´ ın belirlediği düzeyde artık öncekisi kadar kolay puan cezası verilmeyecek, onun yerine 8 puanı olanın ehliyetine el konulacak. Verilen puan cezası düşürülürken ters orantılı olarak para cezaları yükseltildi.

olmayan sigortalı kişilerin ayriyeten % 0,25 fazladan ödemeleri gerekmektedir – işveren katkısı olmadan. Yani bu guruba dahil olanların ödeyeceği oran % 2,3´e yükseliyor.

Sağlık sigortası Gelir eşiği aylık 3.825 Euro´dan 3937,50 Euro´ya yükseldi. Kim brüt daha fazla kazanırsa 3.937,50 Euro´nun üzerinde olan miktar için sağlık sigortasına herhangi bir ücret ödemeyecek. Zorunlu sigorta eşiği ise senelik 50.850 Euro´dan 52.200 Euro´ya çekildi. Yani bu miktara kadar kazanan kişiler zorunlu sigorta yaptırmak zorundalar.

„Minijob“lar için daha fazla maaş Önceden vergilendirmeze tabi olmaksızın 400 Euro´ya kadar kazanılan işlerde artık 450 Euro´ya kadar kazanabilirsiniz. İleride emeklilikten faydalanmak için şimdiye kadar işçiler emeklilik primlerini kendileri ekstradan ödemeleri gerekiyordu. Şimdi ise en fazla 17,55 Euro ödemek kaydıyla ileride emeklilik kasasının tüm imkânlarından faydalanabileceksiniz. Bu durum sadece yeni yapılan iş anlaşmaları için geçerlidir.

Emeklilik katkısı (Rentenbeitrag) 1 Ocak 2013´den itibaren yasal emeklilik sigortasına ödenen prim % 0,7 civarında düşürüldü. Yani (2012 senesinde yüzde 19,6 iken) yüzde 18,9 oldu. Bu çalışanların cebinde daha çok parası kalacak anlamına geliyor. Brüt aylık 2000 Euro geliri olan bir kişinin cebinde 7 Euro daha fazla kalacak. 5000 Euro´da ise 17,50 Euro. Bakım sigortası (Pflegeversicherung) Bu konuda ise 1 Ocak 2013´den itibaren şimdiye kadar % 1,95 olan pay % 2,05´e çıkıyor. Bu miktarı işçi ve işveren ortaklaşa öderken emekliler hepsini kendileri ödemek zorundalar. 23 yaşından büyük ve çocuğu

49

İş arayanlar ve sosyal yardım alanlar 1 Ocak 2013´de sosyal yardım alanların ve iş arayanların aldığı yardım (Arbeitslosengeld 2) miktarı da yükselenler arasında. Tek başına yaşayan birisi 2012 senesinde 374 Euro alırken 2013´den itibaren cüzdanında 382 Euro bulacak.

Bakım parası (Betreuungsgeld) Çocuklarını tam gün kreşlere vermeyip de kendileri bakmak isteyen anne babalar ilk olarak çocuk başına ayda 100 Euro alacaklar. İleride (Ağustos ayından itibaren) bu miktar 150 Euro´ya yükselecek. Devlet bu ödemeyi 3 yaşından küçük çocuklar için yapıyor. Bakım parası için ayriyeten müracaat etmeniz gerekiyor. Veli ödeneği (Elterngeld) 1 Ocak 2013´den sonra doğacak çocuklar için yeni bir hesaplama sisteminden dolayı daha az „Elterngeld“ ödenecek. 2000 ila


3000 Euro arasında brüt maaşı olan kişilerin alacağı para 7 ila 10 Euro arasında değişecek, yani daha az alacaklar. Yeni bankınotlar 2013 senesi süresince Avrupa Merkez Bankası ve ulusal merkez bankaları tarafından piyasaya yeni Euro-bankınotları sürülecek. Yeni güvenlik özellikleri bankınotları daha emniyetli kılacak. Tüketiciler bilhassa yeni bir görüntüyle karşılasacaklarını bilmeliler. Işığa tutulduğunda paranın kenarında görünen beyaz kısımdaki resimler (filigranlar) şu an çeşitli yapıtlar gösterse de yeni kağıt paralarda Avrupa haritası görülecek. Ücretli servis numaralarını arayıp bekleme sırasındaki ödemeye son 0900 ya da 0180´le başlayan çağrı merkezlerini aradığınızda şimdiye kadar bekletildiğiniz süre için de ödemeniz gerekiyordu. Şimdi ise mahkeme kararıyla sadece birisiyle görüşürken, yani derdinize yardım edilirken yapmış olduğunuz görüşme süresini ödeyeceksiniz. 1 Eylül 2012´den beri aradığınız numaraların bekleme süresinin en azından ilk iki dakikası faturalandırılmayacaktı. 1 Haziran 2013´den sonra ise ne kadar beklerseniz bekleyin, beklediğiniz süre faturalandırılmayacaktır. „Praxisgebühr“ün sonu Doktor ya da diş doktoruna gittiğinizde çeyrek yıl için ödenilen 10ar Euro da kayıtsız şartsız kaldırılmış durumda. Bu olay sigortalılar açısından senede toplam 2 milyar Euro´ luk bir tasarruf demek anlamına da gelmektedir.

tir. Posta ücretine zam Standard bir mektup şimdiye kadar 55 cent`e gönderilirken yeni yıldan itibaren 58 cent`e gönderilebilecek. „Maxibrief“lerde ise bu bedel 2,20 Euro´dan 2,40 Euro´ya çıkmış durumda. Eski pullardan bulundurup da bunları kullanmak isteyenler postanelerden ya da internette www.efiliale.de adresi üzerinden 3er centlik tamamlama pullarından tedarik edebilirler. Aktüel benzin fiyatları Kartel Dairesinde (Kartellamt) 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren benzin ve mazot fiyatlarının bildirimi için yeni bir merkez kurulacak. Almanya´daki benzinlikler bu merkeze kendi fiyatlarını bildirmek zorundalar. İnternet, akıllı telefon uygulamaları ya da navigasyon aletleri tarafından araba kullanıcıları benzinliklerin fiyatlarını kıyaslayıp keselerine en uygun benzinliğe gidebilme imkanına sahip olacaklar. Bu sistem benzinliklerin arasındaki rekabeti güçlendirecektir. Akıllı telefon için olan program ise en geç 2013 yazında piyasaya sunulacak. GEZ ödemelerine yeni düzenleme 2013 yılı itibarıyla evinde televizyon bulunsun bulunmasın herkesden GEZ (radyo ve TV kullanma bedeli) belli bir aylık miktar alacak. Evinde televizyonu yoksa bile bir bilgisayar, laptop, radyo veya bu fonksiyonları olan bir akıllı telefon bile artık herkesde var diye her halukarda bir ücret talep edecekler. Bu konu şu anda da tartışılıyor, bakalım ne tür bir sonuç çıkacak.

NRW eyaletinde Sıgara İçmeyenleri Koruma Kanunu (Nichtraucherschutzgesetz) 1 Mayıs 2013 tarihinden itibaren: kafelerde, spor ve kültürel kullanılan mekanlarda, kermes çadırlarında, belediyenin kamusal alanlarında (okul, Kindergarten vs.) ve alış-veriş mekanlarında sigara içme yasağı getirilecek-

50


güncel

14 Şubat

Sevgililer Günü - Tarihçesi ve Anlamı Derleyen: Harun ÖNDER

1

4 Şubat Sevgililer Günü yaklaştı ve dolayısıyla alış-veriş telâşı da yılbaşında kaldığı yerden devam etmekte. Halbuki tam olarak neyi, ne için kutladığımızı bile kaçımız net olarak biliyor? İşte tam da bu sebepten istedik ki dergimizin bu sayısında Sevgililer Günü olarak kutlanan günün tarihçesini ve anlamını sizinle paylaşalım. Sevgililer Günü’nün başlangıç tarihi eski Roma İmparatorluğu zamanına uzanıyor. Eski Roma’da 14 Şubat günü bütün Roma halkı için önemli bir gündü. Çünkü bu günde Roma tanrı ve tanrıçalarının kraliçesi olan Juno’ya duyulan saygıdan ötürü tatil yapılırdı. Juno ayrıca Roma halkı tarafından kadınlık ve evlilik tanrıçası olarak da biliniyordu. Bu günü takip eden 15 Şubat gününde ise “Lupercalia Bayramı” başlıyordu. Bu bayram halkın genç nüfusu için büyük önem taşıyordu. Bunun nedeni ise yaşantıları kesin kurallar ile sınırlandırılmış, bunun doğal sonucu olarak bir birliktelik yaşama şansı olmayan bu gençler sadece bu bayram süresince bile olsa birbirlerinin partneri oluyorlardı. Hangi genç bayanın hangi genç erkek ile bir çift oluşturacağı eski bir gelenek olan ve Lupercalia Bayramı’nın arife günü yapılan bir çekiliş ile belli oluyordu.

51

İmparator 2. Claudius, Roma’yı kendi katı kuralları ile zalimce yöneten bir hükümdardı. Onun için en büyük problem ordusunda savaşacak asker bulamamaktı. Ona göre bu durumun tek sebebi Romalı erkeklerin aşklarını ve ailelerini bırakmak istememeleriydi. İşte bu yüzden Roma’daki tüm nişan ve evlilikleri kaldırdı. Aziz Valentine de Claudius’ un hükümdarlığı zamanında Roma’da yaşayan bir papazdı. Kendisi gibi papaz olan Aziz Marius ile birlikte Claudius’un yasağına rağmen gizlice çiftleri evlendirmeye devam etti. Ancak imparator bu durumu bir süre sonra öğrendi. Aziz Valentine insanları evlendirmeye devam ettiği için tutuklandı ve yaptıklarının cezası olarak sopa ile dövüleremkk öldürüldü. Milattan sonra 270 yılının 14 Şubatı Hristiyan şehitliğine gömüldü. Aynı zamanlarda Roma’daki putperestler, şubat ayı içinde kutlanan Lupercalia Bayramı’nı kendi putperest tanrıları için kutluyorlardı. Bayram öncesi yapılan geleneksel çekilişi ise seromoniye bağlı kalarak kendileri için uygulamaya başladılar. Hristiyan Kilisesinin ilk kurulduğu yıllarda hizmet veren papazlar bu törenlerin, özellikle de evlenmemiş gençlerin putperestler ile birlikte anılmasından rahatsız oldukları için bir çözüm buldular. Bu gençlerin isimlerinin azizlerle


birlikte anılmasını istedikleri için Lupercalia Bayramı’nın başladığı günü “Aziz Valentine Günü” olarak kutlamaya başladılar. O gün bugündür her yılın 14 Şubat’ı “Sevgililer Günü” olarak kutlanmaya devam ediyor ve yeryüzünde kadın ve erkek beraber olduğu sürece de kutlanmaya devam edecek gibi. Yıllar geçtikçe yavaş yavaş 14 Şubat, sevgililerin, aşıkların birbirlerine aşk mesajları yolladığı bir gün haline geldi. Bununla paralel olarak Aziz Valentine de bütün sevenlerin koruyucu azizi halinee gelip böyle anılmaya başlandı. Sevgililer Günü, 1800’lü yıllardan sonra Amerika’da Esther Howland’ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasından bu yana günümüzde daha çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay haline geldi. Bunun doğal sonucu olarak olayın ticari yönü çok gelişti. Neredeyse herkes her yıl 14 Şubat’ta sevgilisine veya eşine bu günün ruhu ile bütünleşen, karşı tarafa sevgilerini anlatan hediyeler veriyor. Bu hediyelerin başında ise sade ama bir o kadar anlamlı çiçekler geliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva Kurulu’ndan ise 14 Şubat Sevgililer Günü ile şu fetva verilmiştir: “İslam’da Sevgililer Günü kutlaması ol-

madığı gibi, böyle bir günün dinle ilgisi de yoktur. Sevgililer Günü kutlaması dini içerikli bir olay değildir. İnsanların sevgilerini göstererek, birbirlerini mutlu etmelerinin, hatırlamalarının dinen sakıncalı bir yanı yoktur. Ancak, sevginin sunulacağı kişinin eş ya da nişanlı olması gerekir. Sevginin sadece bir güne hapsedilmesi, sıkıştırılması da istirmardır.” Buradan da görülebileceği gibi, Sevgililer Günü kutlamalarında ortaya çıkan en büyük “tehlike” tıpkı Anneler Günü kutlamalarındaki gibi bu sevgi belirtilerinin sadece bir güne indirgenmesi ve bu sevgi belirtisinin ticaretten öte başka birşey olarak görmeyenlere uymak ve bu yönde ilerlemektir. Oysa bizler, En Sevgili’ye ümmet olabilme ümidiyle yanıp tutuşurken, O’nun yolunda ilerlemeye (en azından çalışan) bireyler olarak sevgimizi her an karşımızdakine gösterebilmemiz gerekir. Boşuna mı buyuruyor Efendimiz (s.a.v.) “Seven sevdiğine sevdiğini söylesin.” diye? İşte tam da bu yüzden: Sınırlandırılmış bir gün değil, her günümüz Sevgililer Günü olması duasıyla... Sevgiyi Bahşeden’in sevgisinden, sevgilerle.

52


sağlık

ZATÜRRE Hastalığı Ali AYDIN & Nurcan DEMİRCİ AYDIN

H

alk arasında “zatürre” olarak bilinen pnömokok enfeksiyonları, özellikle risk grubu hastalarda ölümle sonuçlanabilecek ciddi bir akciğer hastalığıdır. 39 dereceyi geçen ateş, öksürük, çoğu zaman pas renginde olan koyu kıvamlı balgam hastalığın başlıca belirtileridir. Hastalık bazen genç erişkinlerde şiddetli bir titremenin ardından ateş yükselmesiyle birlikte aniden başlayabilir. Buna karşılık yaşlılarda son derece sinsi bir şekilde başlayabilir ve zatürre izlenimi vermeyebilir. Çok yaşlı hastalarda öksürük pek az olabilir, hiç balgam çıkmayabilir ve ateş de yükselmeyebilir. Ancak hasta yorgun görünür ya da bilinci bulanıklaşır. Vücut ısısı düşer ve şok tablosu ortaya çıkabilir. Zatürre olan hastalar tipik olarak grimsi renktedir, kaygılı görünürler ve ateş genellikle 39 derecenin üzerindedir. Zatürreye neden olan bakteriler, aynı zamanda kan ile tüm vücuda yayılarak bakteriyemi adı verilen tablo ve beyin zarında da menenjit gibi ciddi enfeksiyonlara neden olabilirler. Bu bakteriler zatürreye neden olduklarında, her 20 vakadan biri ölümle sonuçlanmaktadır. Aynı şekilde her 10 bakteriyemi vakasından 3’ü ölümle sonuçlanmaktadır.

Zatürre nasıl bulaşır? Zatürreye neden olan Streptokokus pnömo-

53

ni (pnömokoklar),üst solunum yollarında koloniler (bakteri grupları) oluşturan ve normal florayla (zararsız bakteriler) birlikte bulunan bir bakteridir. Pnömokoklar kişiden kişiye, bir iki metrelik mesafelerden yakın temas sonucu bulaşırlar. Bakteriler, tek başına ya da solunum damlacıklarıyla birlikte solunum yolundan vücuda girerler ve nazofarinkste (burun ve ağız boşluklarının birleştiği yer) bakteri kolonileri oluştururlar. Bakteri genellikle aile içinde, özellikle küçük çocuklar ve okul çoçukları arasında yayılma eğilimindedir. Hastalığın yayılması çoğu zaman viral üst solunum yolları enfeksiyonları ile birlikte olur. Pnömokok enfeksiyonu grip kadar bulaşıcı olmamakla birlikte insanların kalabalık şekilde bir arada yaşadığı yerlerde, askeri kamplarda, cezaevlerinde ve yatılı okullarda zatürre salgınları görülebilir.

Ne sıklıkta görülür? Dünya sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünyada her yıl her bin kişiden 10-15’i zatürreye yakalanıyor. ABD’de her yıl Pnömokoklara bağlı zatürreden 100 bin - 175 bin kişi, bakteriyemiden 50 bin kişi ve menenjitten 3 bin kişi hastaneye yatıyor. Yaklaşık 20 bin ile 40 bin kişinin de hayatını kaybettiği biliniyor.


Zatürreden korunmak neden önemli? Zatürre (pnömoni), en gelişmiş ülkelerde bile, tanı ve tedavi yöntemlerinin, hastane ve yoğun bakım olanaklarının çok artmasına rağmen sık görülen ve ölümlere neden olan dünyanın bilinen en eski hastalıklarından biridir. Özellikle; küçük çocuklar, yaşlılar, kalp, şeker, böbrek ve bronşit hastalarında ölümlere yol açabiliyor. Tüm zatürre vakalarının yarısından pnömokok bakterisi sorumlu. Ayrıca, pnömokoklar giderek penisilin ve başka birçok antibiotiğe karşı direnç kazanıyor. Üstelik de, tıptaki tüm gelişmelere rağmen en gelişmiş ülkelerde bile kana mikrop karışan zatürrelerde ölüm oranı çok yüksek. Bu nedenlerden dolayı zatürre hastalığından korunmak önemli. Pnömokokların yol açtıkları zatürre vakalarını önleyici bir aşı, bir çok kişinin yaşamını kurtarıyor. Zatürre Aşısı Zatürre aşısı, pnömokok bakterilerine karşı antikorların yapımını sağlayarak

organizmayı bunlara karşı kuvvetli halegetirir. Pnömokokların 80’den fazla türü bulunur. Aşı içinde bunların en çok hastalık yapabilme özelliği olan 23 tanesi yer alır. Bunlar dazatürreye neden olan pnömokokların % 90’ını oluşturur. Tek bir doz aşı ile yıllar süren bir bağışıklık elde edilir. Dünya Sağlık Örgütü, ölümcül sonuç doğurabilecek bu hastalık için özellikle risk gruplarının, özetle kalp, akciğer, böbrek hastaları, diyabet gibi kronik hastalıkları olan kişilerle, 65 yaşını aşmış insanlar, huzurevi gibi toplu yerlerde yaşayanların aşılanarak zatürre’den korunması gerektiğini vurguluyor.




hukuk

TRAFİK KAZASI Tanıma ve Tenfiz Av. Ender Sürekli (2. Bölüm)

Bu çalışmada emeği geçen meslektaşım ve sevgili dostum, Türk hu Avukat Yaşar Saldıray’a yürekten teşekkür ediyorum. Av. Ender SÜREKLİ

Alman mahkemesinin verdiği boşanma kararının Türkiye’de tanınması için Türkiye’ ye gitmem gerekir mi?

Alman mahkemesi tarafından verilen boşanma kararının asli boşanma kararın kesinleşmiş olması ve apostille (özel tasdikname) tarafından Bir trafik kazası sonrası delil tespiti içinYeminli ka- tercüman - Kazanç kaybı Türkçe’ye tercüme edilmiş ve resmi kurumlar (Noter, KonTürkiye’de tanıma davası için Türkiye’de buzanın olduşu ve hazarın boyutunun tespiti - Finansal kayıb solosluk) tarafından tasdik edilmiş onaylı lunan bir avukata vekaletname verdiğiniz vazgeçilmezdir. Kaza yerinin ve araçlarının - Ölüm yardımı takdirde, Türkiye’ye gitmeniz gerekli olmaya- sureti Pasaport ve nüfus cüzdan fotokopisi. fotoğrafl arının çekilmesi tavsiye edilir; böyle- Dul aylığı tanıma davası için avukata biliyor. Tüm davayı böylece kolayca Almanya’ Ayrıca Türkiye’de olayın oluşu fotoğrafl ar üzerinden daha sonra Tamirin finansı için alınan vereceğiniz- noter tasdikli vekaletname gere-kredini dan takip edebilirsiniz. kebiliyor. yeniden tespit edilebilir. derleri Boşanma kararının Türkiye’de tanınması - Sigorta aidatlarının yükselmesi için eski eşim duruşmaya gelmeli midir?

Çoğu zaman kazaya neden olan sürücü olay - Giderler paketi yerinde suçunu itiraf etse bile sonra arkadaşTamir Tanıma ve-tenfi z davası niçin bazen seneler Alman mahkemesi tarafından verilmiş olan sürüyor boşanma Türkiye’de üzerine tanınmasıdeğişik için ları veyakararının avukat tavsiyesi açık- ve-gerçekleşemiyor? Bilirkişi masrafları eski (davalı) duruşmaya gelmesi gerekli çabasılamalar ileeşin suçluluk oranını değiştirme - Değer düşüklüğü değildir. Fakat davalı eşe Türk Mahkemesi ta- Rastlanan en büyük neden, ihmalden kaynı başarı ile sonuçlandırabilir. Bunları önle- Hurda maliyeti naklanmaktadır. Tanıma davası uzun seneler rafından çıkarılacak tebligatın kanun gereği mek için kazadan hemen sonra uygun belge- Kiralık sonra açılmakta oluparaç tebliğmaliyetleri edilecek adresin kendisine ulaşması gerekmektedir. ler toplanmalıdır. Mümkünse eğer herhangi Kirli giysiler olmamasıdır. Davalı eşin adresi bilinmediği veise tebligatın teslim edilemediği zaman dava Tebligatın davalının dava-ediyor bir kağıt buradaki üzerine önemi, eğer suçunu kabul - Temizleme maliyeti Yanlış adreslere tebligat dan haberdar edilmesi savunması için im- duraklamaktadır. yazılmalıdır; zira sözveuçar, yazı kalır. - Çocuk bakımı masrafl arı edilmesi, eski eşin vatandaşlık değiştirmesi kân tanınmasıdır. Savunup savunmaması - vs. önem taşımamaktadır. Önemli olan, tebliga- ve ortadan kaybolması, tanıma davaların Daha sonra en kısa süre içinde kendi mali seneler sürmesinin en başta gelen nedenletın eline ulaşmasıdır ve savunabilmesi için mesuliyet sigortası ile irtibata veAvukat ücretleri genelde kusurlu k ridir. Bu da şunu gösteriyor ki, Almanya’da bu imkanın ona tanınmasıdır. Davalıgeçerek eşe teb- bilgi ligat ulaşmadan tanıma kararı trafi verilmesi verilen boşanma ardından tanıma rilmelidir. Aynı zamanda k hukukunda gortasıkararın tarafından ödenir. davasının bir an önce değil, uzun zaman mümkün değildir. deneyimli bir avukat ile tazminat işlemleri sonra açılmasıdır. “Eski eşim kaçmıyacak ya, başlatılmalıdır. Ayrıca kendi seçtiğiniz bağımsız b Boşanma kararının Türkiye’de tanınması daha bunun acelesi yok!” düşüncesiyle zarafından hasarın tespiti, değer kaybı için hangi belgeler gerekir? man kaybedilmekte ve ne yazıkki rım masraflarının tespiti için talimat Trafik kazasında tazminat hakları şöyle siniz. Bu raporun maliyeti kusurlu k

57


genelde tüm bağlar koptuktan sonra dava açılmaktadır ve buda zaman kaybına yol açabiliyor.

Yurtdışında verilen boşanma kararı Türkiye’de tanınması ne kadar sürer? Bu sizin elinizde. Boşanma kararının Türkiye’ de tanınması tarafların ulaşılabilirliğine bağlıdır. Eğer her iki tarafında avukatı duruşmada hazır ise tanıma tek celsede gerçekleşecektir. Aksi takdirde davalı eş yurtdışında ise yurtdışına tebligat yapılması gerekecektir. Davalı eş itirazda bulunmazsa tanıma gerçekleşir.

Boşanma kararının Türkiye’de tanınması en hızlı nasıl gerçekleşir? Yurtdışında (Almanya, İngiltere, Fransa, vb.) yabancı bir mahkemeden alınmış boşanma kararının Türkiye’de Türk Mahkemeleri tarafından tanınmasında en çok zaman alan konulardandır. Davalı tarafın yurtdışında olması nedeniyle tebligat için uzun bir süre geçmesidir. Bu durumun çözümü için tarafların her ikisinin de Türkiye’den ayrı birer avukata vekaletname vermesidir. Bu durumda yurtdışına tebligat yapılmasına gerek kalmayacak, dava kısa sürede sonuçlanacaktır.

Her iki tarafında avukat tarafından temsil edildiğinde, yurt dışına tebligata gerek kalmaz. Mahkeme tebligatı davacının ve davalının avukatına tebliğ ederek duruşma gününü belirler. Her iki tarafın da itirazda bulunmadığı taktirde mahkeme Almanya’da verilen boşanma kararını tanır ve karara bağlar. Karar kesinleştikten sonra nüfusa islenir. Bu durumlarda işlem süresi - tüm evraklar eksiksiz bir şekilde mevcut iseler - Tanıma işlemi mahkemede genelde 4 ile 6 hafta arasıdır.

58


hukuk

TÜRKİYE’DEN EMEKLİ OLMAK İSTEYEN VATANDAŞLARIMIZA UYARI! Sosyal Güvenlik uzmanı Ayhan Çalıșkan Türkiye`den Emekli olmak isteyen Vatandașlara çeşitli uyarılarda bulundu. Çalıșkan, vatandașların Türkiye`den emeklilik için kesinlikle uzman olan kișilerden bilgi almaları gerektiĝini ve bilhassa Almanya’dan yapılan bașvurularda gidecekleri kiși ve kurumlara çok dikkat etmeleri gerektiğini ifade etti. Almanya`da birçok uzman olmayan kiși ve kurulușların emeklilik ișlemleri yaptıĝını ve en önemliside yapılan hizmet sözleșmesinin Alman Hukuku güvencesinde olmadan yapıldıĝını, Türk yasalarına dayanılarak yapıldıĝı için vatandașlarımızın ișlemlerinin yapılmadıĝı taktirde haklarını Türkiye`de aramaları gerektiĝi bilgisini verdi. Alman yasaları çerçevesinde yapılan sözleșmelerde böyle bir risk yoktur. Çünkü, emeklilik ișlemleri yapan kiși ve kurulușlar Alman devletinin kontrolü altında mecburi olarak ișlemleri yürütmek zorundadırlar. Bundan dolayı, vatandașlarımız muhakkak gitmiș oldukları kurumlarla bulundukları adres üzerinden yazılı hizmet sözleșmesi yapmalıdırlar. Bizleri neden Bağkur`a tabi tutuyorlar? Türk-Alman Sosyal Güvenlik Sözlesmesinin 29. Mad. 4. bendine göre, bir kimsenin Türk Sigortasına girișten önce bir Alman Rant Sigortasına girmiș bulunması halinde Alman Rant sigortasina giriși Türk Sigortasina giriș olarak kabul edilir. Yani, Almanyadaki Sigorta bașlangıcı SSK başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Fakat birçok vatandașımız bunu bilmediĝinden Baĝkur’dan emeklililiĝe mecbur bırakılıyor-

59

lar ve kendilerinden daha fazla para alınıp SSK`ya göre de daha az aylık verilerek geç emekli ettiriliyorlardı. Bu nedenle basvuru yapılmadan önce muhakkak Türkiye`de kısa bir sürede olsa bir calisma gerekmektedir. Peki SGK neden böyle bir haksız uygulamaya gözyumuyor? Aslında șu anda yürürlükte bulunan ve 3201 sayılı Kanuna göre düzenlenen Yurtdışı borçlanma talebi ile ilgili hüküm kaldırılmak isteniyor. Ancak TC Anayasasına göre „kazanılmış olan haklar geri alınamaz“ ibaresi olduĝundan yurtdıșı Emeklilik hakkı kaldırılamıyor. Ancak SGK`nın kasası gün geçtikçe boșalıyor, bundan dolayı mevzuatlarla vatandașın emeklilik ișlemleri caydırıcı bir duruma getiriliyor. Yazılı veya görsel medyada yayınlanan bilgilerle vatandașlarımız kafalarının karıșmasına müsaade etmemelidir. Çünkü Kanun Maddeleri çok açık ve nettir, SGK`nın Mevzuatı Kanun Maddesinin önünde olamaz bu yüzden vatandașlarımız çekinmeden haklarını İș Mahkemelerinde uzman bir Kadro aracılıĝıyla arayabilirler. Sonuç itibari ile vatandaşlarımız SSK`dan emekli olabilirler, Mavi kartlı vatandaşlarımızında elbette emekli olmaları mümkündür. Konu ile ilgili daha detaylı bilgi için lütfen bize bașvurun. Ay Emek GmbH, Asperger str 3. 70439 Stuttgart Telefon 0711/80.65.66.39 ücretsiz Danışma Hattı 0180.365 66 66



abide şahsiyetler

Muhyi’ddin Arabi

(1165 - 1240)

Derleyen: Gökhan ÖNDER

Muhyi’ddin Arabi 17 Ramazan 560 (1165) tarihinde Endülüs’ün Mürsiye şehrinde doğdu. Sekiz yaşında babasıyla beraber İşbili’ye (bugünkü Sevilla) geldi. Henüz çocuk denecek yaşta kendisiyle görüşen İbn Rüşd, onunla görüştüğünden son derece memnun kalmıştı. Birçok şeyhlerden istifade eden İbnu’l-Arabi’ nin ilk şeyhi, okuması yazması olmayan, fakat maneviyatta çok ileri mertebelere yükselmiş olan Ebu Ca’fer al-Uryani’dir. Bundan başka 55 şeyhten feyiz almıştır. Arabi 590 (1194) yılında seyahate başlamış, Tunus’a gelmiş, 591 (1195)’te Fas’a geçmiştir. 595 (1199)’da Kurtuba’da İbn Rüşd’ün cenaze merasiminde hazır bulunmuş, 597 (1201)’de Mağrib şehirlerinde gezmiş, ertesi yıl hac gayesi ile Mısır’a gelmiş, Kahire’de Takiyyu’d-din Abdurrahman’ın elinden Hızır’ın hırkasını giymiştir. Mısır’dan Kudüs’e geçmiş, buradan da yaya olarak Mekke’yee varmış,

598 (1202) yılı hac farizasına yetişmiştir. İki yıl Mekke’de kalmıştır... 601 yılı hac mevsimi sonunda Anadolu hacılarının daveti üzerine onlarla birlikte Bağdat üzerinden Anadolu’ya gelmiştir. Malatya’da hacdan beraber geldiği Mecdu’d-din İshak’ın evinde kalan İbnu’l-Arabi, onunla beraber Konya’ya gitmiştir. Daha sonra Bağdat’a uğrayıp 602 (1205)’de Kudüs civarında, 12 Şaban 603 (22 Mart 1207)’de Mısır’da, 604 (1208)’de Mekke’de bulunmuştur. 606 (1209)’da Konya Aksaray’a gelmiş, aynı yılın Ramazan ayında Sivas’ta bulunmuştur. Daha sonra Malatya’ya gelmiştir. Burada dostu Mecdu’d-din İshak’ın oğlu Sadreddin Konevi’yi yetiştirmeye başlamıştır. Oğlu Sadu’d-din Muhammed 618’de burada doğmuştur. Nihayet 627 yılında Şam’a yerleşmiştir. 638 (16 Ekim1240) tarihinde 78 yaşında iken vefat etmiş, Kasiyun Dağı eteğinde bulunan türbesine defnedilmiştir.

Faydasız Allah Teâlâ, Gizli kullarının salih amel ilim, şifasız yapılan faySır tutişleme arzusunun az ilaca benzer. dalı işler, ihla- masını bil. olduğunu bildiği için Güzel ilim, çasın en büyük ibadeti farz kılmış ve lışma ile beSırrın soonları farziyet zin- raber olanıgöstergerumluluğu cirlerine vurak censidir. dır. çok önemnetine sevk etmişlidir. tir.

61



iş dünyası

Başak Gıda İşletmecisi Adnan Cumbul ile samimi bir söyleşi Röportaj: Orhan ARSLANMİRZE

Adnan bey, şirketinizi bize tanıtabilir misiniz? Aslında aşure, keşkül, kazandibi yapmak çaba ve zaman ister... Modern hayatın getirdiği zaman kısıtlılığı sevdiğimiz Türk yemeklerini yapmayı zorlaştırıyor. Ancak süpermarketlerde Türk yemeklerini yapabilmeyi kolaylaştırmak için çeşit çeşit hazır ürünler sunuluyor. Bu ürünlerle istediğiniz lezzeti çabucak yakalayabiliryorsunuz.

bütün sertifikalara sahip olmasıdır. • İlk kurulduğu günden bu yana üretimden ihracata kadar, her noktanın Cumbul Ailesinin yönetiminde, dolayısıyla yüksek kalite ve değer iddalarının sürdürülebilir olması. Başak Gıda GmbH Almanya Genel Müdürü Adnan Cumbul; yeni her ürün gelişim sürecimizin bir örnegi oldugunu belirterek:

Başak gıda bu tür pratik ürünleri sunan en eski isimlerinden. 1969 yılında Akşehir’de Cumbul Ailesi tarafından tamamı yerli sermaye ile kurulan Başak Gıda, imalata ilk olarak pirinç unu ile başlıyor. Ürün yelpazesini sürekli genişleten Başak Gıda şimdi 200’den fazla değişik ürün sunuyor. Başak gıdanın 40 yıldır değişmeyen iki özelliği: • Hammadesini Anadolu’nun yöresel ürünlerini kullanarak oluşturması ve çevre konusunda da son derece duyarlı olup öngörülen

63

Başak Gıda GmbH işletme sahibi Adnan Cumbul


„Yıllardır beğeni ile tüketilen Başak Puding’i zenginleşen formülü ile daha da leziz hale getirdik. Mükemmel Puding kıvamını, Türk damak tadına uygun lezzetle birleştirdik. Puding sektörünün ilklerınden olan Başak Gıda, müşterilerine her zaman yeni ürünler sunmayı hedefliyor.“ 1998 yılında Almanya’da kurulan şirket ile Başak firmasının yurtdışı organizasyonuna başlayan Adnan Cumbul, başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesine (İngiltere, Fransa, Belçika, Avusturya, Hollanda, İsveç, Danimarka ve İsviçre) ihracaat yapmaktadır. Ayrıca Türkiye’den Ortadoğu ve kuzey Afrika Ülkelerine, Amerika Birleflik Devletlerine ihracat yapilmaktadir. Ürünlerimizin helâl olmasını göz önüne alan firma, ürünlerini arapça yazılı özel ambalajlarla piyasaya ulaştırmaktadır. Bu atılımı ile sektöründe bir ilki daha gerçekleştirmiştir. Böylece Başak ürünleri bölgedeki tüm insanlara ulaşarak yeni tatlarla tanışmalarına olanak sağlamıştır. „Firma olarak temel felsefemiz, ahlaklı yaşayabilmektir“

Adnan Cumbul Başak Gıda’nın kendileri için sadece bir gelir kaynağı olmadığını vurgulamak istiyor: „Başak Gıda; ağabeyim tarafından kuruldu. Zamanla aileden birçoğumuz bu kervana katıldık. Böylece tam bir aile şirketi oluşturduk. Dolayısı ile şirket içi çalışma hayatımızı, yöntemlerimizi ve üretim anlayıiımızın kendi ahlaki kurallarımıza uygun olmasına özen gösterdik. Başak ürünlerinin sorumluluğunu ismimizle koruyoruz. Günümüzde Başak Gıda ürünleri bütün Türk marketlerinin vazgeçilmez bir markası haline geldi. Adnan Bey, gelecek için planlarınız, beklentileriniz nelerdir? Başak için ailenin çok önemli bir rolü var, dolaysıyla gelecekte de her aile sofrasında ürünlerimizle katkıda bulunursak çok mutlu oluruz. Mahya Dergisi olarak bize ayırdığınız vakit için teşekkür ediyor çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

64


iş dünyası

Keleşch’s Grillmobil günlük taze ve helâl tavuklarıyla hizmet veriyor 2004 senesinden bu yana tavuk kızartan Hüseyin Keleş iki arabasıyla birlikte düğün salonlarına, camilere, derneklere ve her türlü organizasyonlarda 5000 kişiye kadar servis yapabiliyor. Keleşch’s Grillmobil’de müşterilere helâl ürünler sunulmakta olup dondurulmuş ürün kesinlikle kullanılmamaktadır. Günlük taze kesilen tavuklar müşteriler tarafından çok beğenilmekte ve afiyetle tüketilmekte.

K ELE Ş

CH

Düğün, kına, nişan, sünnet ve tüm özel günleriniz için sipariş alınır. Daha fazla bilgi için bizi arayın.

İrtibat: 0172 2850044 01577 9698463 44653 Herne

61

‘S

ILLMOB R IL G



kültür

Tel Kirma Derleyen: Harun ÖNDER

O

rijinal ve güzel bir işleme tekniği olan Tel kırma işi Türklere özgü bir işleme sanatıdır. 19. yy.dan bu yana yapılmakta olan Tel kırma işinin diğer adı ise Bartın işidir. Tel kırma işi işleme sırasında tel makas kullanılmadan el yardımı ile yukarı aşağı doğru hareket ettirilerek kırıldığı için bu isimle adlandırılmıştır. Tel kırmada kullanılan tel madensel tellerden yapılır. Görünüm ve genişlik olarak gelin telini andırır. Tel kırma tekniğinin özel iğnesi vardır. Yassı ve kısa olan bu iğnenin baş kısmı geniş olup uca doğru incelir. 25-3 cm boyunda tül deliklerinden geçebilecek genişliktedir. İşlemede yapılan her bir iğne puanından sonra tel el ile kırılarak koparılır. Tel kırma tekniğinde desen kumaşa sayılarak geçirilir. Be nedenle sayılabilen kumaşlar tercih edilmelidir.

67

Geçmişte daha çok çarşaf, yastık örtüsü, kırlent, karyola eteği, bohça, yatak örtüsü vb. ürünlerde uygulanan tel kırma günümüzde oda takımlarında, masa örtüleri, panolar, kırlentler, abajurlar, kutular, tuvalet takımı, dış giyim (bluz, pantolon, fanatazi elbiseler vb.), giyim aksesuarları (çanta, kemer, eşarp, şal, etol, şapka vb…) gibi ürünlerde kullanılmaktadır.



รงocuk

69


70


รงocuk

71



mizah

Ahmet Tevfik’den Koparan Twitler... Ahmet Tevfik (A-T-S)

mu kma ka a r ı b a sigar amı aç TV‛de annemle ar rı sigara spotla şladı. Konu a en ha- b k a k y ü a ç ü m k ka ılıyor, elere dan aç ktığım perd a tayla y yor... di dar gi en gezeg r i b i sın p yen mı olu süzlük olma n a d a i ü Bilim m görg değil, dedem t, e s t e f keş hme dımı endi a . Onun adı A k e y i d erirdim adını v k... ba şansa

73

Anneme,, s düşünüy igarayı bırakmay orum de ı dim. Şu değiştir kanalı dedi. Ya beni hiç lemedi, y dina da hiç in bana. Ço k kırıcı... anmıyor

Kadınlar ın bile tüm “fikir alış verişi” gü veriş ols n sürebilir. Alış un yeter ... Anneme ac atte yem ıktım dedim. Bu s ek yenm ez dedi. aden ded Neim. Ben h az kendin h azırlarsa ırlamam, n yersin Doğru, b de u saatte yemek y di. enmez.


mizah

nin ylı Sabri’ Galasara u çocukluğ

GUŞ

Büyük bir şehre gelen Kayseri’li bir vatandaşımız çevreyi seyrederken havada bir kuş sürüsü görmüş ve öylesine mırıldanmış: -Vay be! guşlara bah. Ne de gözel uçuyorlar.. O sırada yanında duran bir bayan seslenmiş: -Onlar guş değil, kuş! Bizim ki şaşkınlıkla mırıldanmış yine: -Allah Allah, amma da guşa benziyorlardı halbuki...




KOLAY

ORTA

ZOR




Köfteli Un Corbasi

Köfteli Un Çorbası nasıl yapılır? • • • •

Kıymayı yoğurma kabına alın. Ayıklanıp yıkadığınız soğanı rendeleyin. Tuz ve karabiberi ilave edin. Maydanozları yıkayın ve ince kıyarak iyice yoğurun. Hazırladığınız kıymadan leblebi büyüklüğünde köfteler yuvarlayın. Hazırladığınız köfteleri 10 dakika kadar haşlayın ve suyunu bir kenarda bekletin. Sonra köfteleri küçük bir tavada 1 yemek kaşığı yağ ile sallayarak hafif kızartın. Hazırladığınız köfteleri 10 dakika kadar haşlayın ve suyunu bir kenarda bekletin. Sonra köfteleri küçük bir tavada 1 yemek kaşığı yağ ile sallayarak hafif kızartın. Çorba tenceresine tereyağ ve sıvıyağı alarak eritip kızdırın, unu ilave edin. Un pembeleşmeye yüz tutana kadar 3-4 dakika kavurun. Köfteleri haşladığınız sudan 5 bardak kadar koyun, süt, tuz ve karabiberi de ilave ederek topaklanmaması için çırpma teli kaynayana kadar sürekli karıştırın. Kaselere alın. Üzerine kızdırılmış tereyağında kırmızı biber ve nane ile süsleyerek servis yapın.

5

Köfte için:

Malzeme Listesi

200 gram köftelik dana kıyma, 1 küçük soğan, 1 çay kaşığı tuz, ½ çay kaşığı karabiber, 3-4 dal maydanoz

Çorba için:

3 dolu yemek kaşığı un, 1 yemek kaşığı tereyağ, ½ çay bardağı sıvıyağ, 1 büyük çay bardağı süt, 1 tatlı kaşığı tuz, ½ çay kaşığı karabiber

Üzeri için:

1 yemek kaşığı tereyağ, 1 çay kaşığı kırmızı pul biber, 1 çay kaşığı kuru nane

Afiyet olsun!



Bären Apotheke Eczaci Hýdir Ateþ Bahnhofstr. 75 45879 Gelsenkirchen Her zaman hizmetinizde!

Sizin dilinizi konuþan Sizi Eczane! Tel: 0209 27 10 90 Fax: 0209 27 12 02 Hafta içi: 8:30-18:30 Cumartesi: 9:00-16:00

www.eczanemiz.de info@eczanemiz.de



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.