Emekçi Hareket 15. Sayı

Page 1

Daima

Hakan Öztürk

İbrahim Keskin: Yetim Bırakılmış Kamunun Yoldaşı

İşini keyifle yapan, becerikli insanları severdi İbrahim.

26 Nisan

15

Sayfa 3

1 Mayıs’ta Taksim’e Patronların düzeni adaletsizliktir, işsizliktir. Çözüm halk iktidarıdır

Adalet “yandaş”a var

BAT işçilerinin mücadelesine destek veren EHP üyesi İbrahim Keskin asılsız suçlamalarla tutuklandı. ÖSYM’nin sınav sistemi tamamen çöktü. YSK gerek bağımsız adayların gerekse siyasi partilerin seçime girme haklarını engelledi. Bu engellemelere karşı çıkanlara ise ateş açıldı: 1 kişi öldü.

İşsizlik az değil; artıyor

İşsizlik rakamlarına halk aldanmıyor. İşten çıkarmalar, sınavlara girenlerin sayısındaki artışlar, iş kuyrukları, gerçeği TÜİK’ten daha net gösteriyor. İşsizliği, geleceksizliği karşılarına alan gençler, yetkililerinden somut açıklamalar istedi. TÜİK, artık yalanlarını saklayamıyor.

1 Mayıs’ta Taksim’e

Yürütülen mücadeleler sonucunda Taksim Meydanı 1 Mayıs alanı olarak açıldı. Adaletsizliğin arttığı, sömürü yasalarının çıkartıldığı, işsizliğin arttığı, sınav sistemlerinin tamamen çöktüğü bu dönemde kurtuluşun sosyalizmde olduğunu haykırmak için bütün halkımızı 1 Mayıs’ta Taksim’de kortejimize çağırıyoruz.>>7

02

Gerçek rakamlar açıklansın, Öğrenci Gençlik Sendikası, genç işsizliği ve TÜİK’in gerçeği yansıtmayan verilerini protesto etmek için 5 ilde birden eylem yaptı.

İbrahim Keskin’e özgürlük

Biz yapmalıyız, Biz başarmalıyız Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun’la 1 Mayıs’a yaklaştığımız şu günlerde parti politikalarına dair bir söyleşi gerçekleştirdik. >>5

“Demokrasi”nin adının geçtiği fakat uygulanmadığı Türkiye’de keyfi tutuklamalar devam ediyor. Samsun tütün işçileriyle omuz omuza direnen EHP üyesi İbrahim Keskin tutuklandı. >>4

Sağlıkçılar sokakta Sağlık çalışanları iş, can ve gelir güvencesi talepleri için 20 Nisan’da iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. >>2

08

Ağır ceza yasası Meclis’ten geçmedi,Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Meclis’e sunduğu yasa tasarısı Meclis Adalet Komisyonu’na gönderildikten sonra, Meclis’in tatile girdiği gerekçesiyle askıya alındı.

.

Viladimir Iliç Lenin

Yenilgi İyi Bir Okuldur >>2

Faşizme geçit yok! “1 Mayıs’ta Taksim’e” çağrı yapan bildirilerini Adalar’da dağıtan EHP üyeleri 25 kişilik faşist bir grup tarafından saldırıya uğradı. >>4

Efe Boz’un ailesi Meclis’te

Efe Boz’un üzerine düşen lavabo sonucu ölmesinin ardından Milli Eğitim’in savunması:“Efe, yaramaz bir çocuktu!” >>3

Damla’nın katilleri yargılanıyor Samsun’da bir düğünde havaya açılan ateş sonucu ölen 8 yaşındaki Damla Karadağ davası yine ertelendi. >>3

Gülsüm Kav

Adalet ve İş İçin >>4

BAT’ta direnenler kazandı >>6

Liseliler “tatmin” olmadı

ÖSYM Başkanı’nın çelişkili konuşmalarına rağmen Başbakan, Cumhurbaşkanı, Milli Eğitim Bakanı ve Milli Eğitim Komisyon Başkanı’nın hala ‘tatmin’ oluyor olmaları sınava giren öğrenci ve aileleri için tesadüf olmaktan çıktı. Bir öğrencinin ÖSYM’ye dava açması, iki öğrencinin intihar etmesi ve birçok öğrencinin emeklerinin çalınması söz konusu iken, hala bir açıklama yapılmıyor. >>3

77’nin hesabı sorulacak >>7

“İndirim” cinayetleri durdurmuyor

>>8


2

26 Nisan 2011

Akıntıya Karsı . . Viladimir Iliç Lenin

“Yeni” Başka özellikleri yanında, Marks ve

Engels’in dehası, yeni ve karmaşık terimlerle, ustaca “izm”lerle yapılan ukala sözcük oyunlarından tiksinerek yalın dil kullanmak ve açık sözlülükleri ile kendini ortaya koymuştur. Felsefede iki eğilim vardır. Materyalist eğilim, idealist eğilim. Bu ikisi arasında bilinemezciliğin çeşitli nüansları bulunur. Felsefede “yeni” bir görüş açısı bulmak için yapılan boşuna çabalar, “yeni” bir değer teorisi, “yeni” bir rant teorisi vb. yaratmaktaki benzer çabalar da aynı akıl yoksulluğunu ortaya koyar. Öğrencilerinden Carstanjen, Avenarius’un özel bir konuşmada kendini şöyle açıkladığını söyler: “Ne fizikseli, ne ruhsalı biliyorum; ben sadece üçüncü bir öğeyi biliyorum.” Avenarius’un bu üçüncü öğenin tanımlamasını yapmadığı gözleminde bulunan bir yazara karşılık olarak Petzoldt şöyle diyor: “Onun bu kavramı neden ifade edemediğini biliyoruz. Çünkü üçüncü öğenin karşı-terimi yoktur ‘Üçüncü öğe nedir?’ sorusu mantıktan yoksun bir sorudur.” Petzoldt, bu son kavramın tanımlanamaz olduğunu kabul ediyor. Ama o, bir “üçüncü öğe”ye başvurmanın salt bir bahane olduğunu anlamıyor, çünkü fiziksel olanın ve zihinsel olanın ne olduğunu bilmekle birlikte, “üçüncü öğe”nin ne olduğunu şimdilik bilemiyoruz. Avenarius, bu kurnazlığı, kendi izini örtmek için kullanıyor; gerçekte ben’in birincil ve doğanın ikincil veri olduğunu söylüyor. Kuşkusuz, madde ile bilinç arasındaki karşıtlığın, ancak çok dar sınırlar içerisinde mutlak bir anlamı vardır. Yani bu durumda, şu temel bilgi bilimsel sorunun sınırları içerisinde, birincil olan hangisidir, ikincil olan hangisidir? Bu sınırların ötesinde bu karşıtlığın göreliliği hiç kuşku götürmez. Şimdi de ampiryokritikçi felsefenin “deney” sözcüğünü nasıl kullandığım görelim. Salt Deneyin Eleştirisi’nin ilk paragrafında şu aşağıdaki “varsayım” yapılmaktadır: “Bizim çevremizin her öğesi insan bireyleri ile öyle ilişkiler içinde bulunur ki, öğe verildiği zaman birey kendi deneyini şöyle ifade eder: Şu ya da bu şeyi deneyle öğreniyorum; şu ya da bu şey deneyindir; ya da deneyden gelir, ya da deneye bağlıdır.” Böylece deney, bu aynı kavramların terimleriyle tanımlanmıştır: Ben ve çevre; onların “çözülmez” bağlantısı “öğretisi”ne gelince, o şimdilik hasıraltı edilir. Eğer çevrenin, insanın “savlarından”, “yargılarından” bağımsız olarak varlığı kabul edilirse, deneyin materyalist yorumu olanak kazanır! Deney deneydir. Sahte bilimsel saçmalıkları derinlik sananlar vardır! [Sayfa: 157, 158] Engels, eğer yanılmıyorsam, kendi materyalist nedensellik anlayışını, özel olarak, başka akımların karşısına koymadı. Bu, genel olarak, dış dünyanın nesnel gerçekliğinin daha temel sorununda bütün bilinemezcilerden kendini kesin bir biçimde ayırmış olduğuna göre, gereksizdi. Ama Engels’in felsefe konusundaki yapıtlarını dikkatle okuyan bir kimse için, onun, doğanın yasalarının, nedenselliğinin ve nesnel zorunluluğunun varlığı üzerine en ufak bir kuşkunun gölgesini bile kabul etmediği apaçık bir şeydir. Engels, Anti-Dühring’in birinci bölümünde şöyle diyordu: “Bu ayrıntıları ya da dünya görüngülerinin genel tablosunu bilmek, tanımak için onları doğal ya da tarihsel bağlantılardan ayırmak ve nitelikleri, özel neden ve sonuçları içinde incelemek zorundayız.” Besbelli ki, bu doğal ilişkilerin, bu doğal görüngüler arasındaki ilişkilerin nesnel bir varlığı vardır. [Sayfa: 166, 167] Viladimir İliç Lenin, Materyalizm ve Ampriyokritisizm, Ankara, Sol Yayınları, Kasım 1993

Gerçek rakamlar açıklansın

Öğrenci Gençlik Sendikası, genç işsizliği ve TÜİK’in gerçeği yansıtmayan verilerini protesto etmek için 5 ilde birden eylem yaptı. Genç-Sen’liler TÜİK’in 15 Nisan’da açıkladığı %22’lik genç işsizlik oranının gerçeği yansıtmadığını duyurmak için ve var olan işsziliği protesto etmek için TÜİK ve İşKur önlerinde basın açıklaması yaptılar. Genç-Sen Araştırma Bürosu tarafından hazırlanan dosyalarını da yetkililere ulaştırdılar. TÜİK’in açıkladığı resmi rakamların gerçek olmadığına vurgu yapan Genç-Sen’liler, kurumların müdürleriyle de görüşmeler gerçekleştirdiler. Görüşmelerden çıkan sonuçlar ise çarpıcıydı. TÜİK: “Haklısınız. Yapabileceğimiz bir şey yok.” Ankara, İstanbul ve İzmir’de TÜİK yetkilileriyle görüşen ve genç işsizlik dosyasını ileten Genç-Sen temsilcileri genç işsizlik ra k a m l a r ı nın doğru açıklanmasını ve devlet tarafından kabul edilmeyen

Sağlıkçılar sokakta

Sağlık çalışanları iş, can ve gelir güvencesi talepleri için 20 Nisan’da iş bırakma eylemi gerçekleştirdi.

işsizlerin de işsiz sayılmasını talep ettiler. Yapılan görüşmelerde konuyu dolandıran TÜİK yetkilileri, işsizlik hesaplamalarına dahil edilmeyenlerle daha çok işsiz olduğunu kabul ettiler fakat bu durumu sorun olarak görmekten öteye gidemediklerini söylediler. İş-Kur: “Sadece aracıyız, çözücü değil.” Eskişehir’de, İş-Kur Müdürüyle yapılan görüşmede, düşük gösterilmesine rağmen hala %22 oranında olan genç

işsizliği çözmek adına hiçbir şey yapılmadığını dile getiren Genç-Sen temsilcilerinin aldığı yanıt, İş-Kur’un sadece aracı olduğudur. İş-Kur yetkilileri, özellikle iş bulma tekniklerini anlattıkları kursları tanıtarak, işsizliğin sebebini iş aramayı bilmeyenler olarak gördüklerini ıspatlamış oldu. İşsiz gençlik geleceğini alacak İşsizliği geçici işlerle, kurslarla ve cep harçlığıy-

TÜİK işsizliği düşürdü Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bir hafta önce Ocak ayı işsizlik rakamlarını açıkladı. TÜİK’e göre işsizlik 2,6 puan azalarak %11,9’a düştü. TÜİK’in geçen yıl işsiz sayısı 3 milyon 591 bin kişiden 3 milyon 44 bin kişiye indiği açıklamasının tersine iş kuyruklarında işsiz insan sayısı artmaya devam ediyor. Bilindiği gibi bu rakamların içinde üniversite mezunları, ev kadınları sayılmıyor. TÜİK bu yıl ocak ayı genç işsizlik oranını %22 olarak açıkladı.TÜİK’in uyguladığı hesaplama sisteminin gerçeği yansıtmadığına kanıt olarak; 30 kişilik işe 3000 kişinin başvurması ve İ.İ.B.F’de mezun işsiz oranının %40 olması da gösterilebilir. Eskişehir Merve Dermir la çözülemeyeceğini belirten Genç-Sen’liler, gençliği geleceksizleştiren istihdam politikalarını kabul etmediklerini ve gerçek rakamlar açıklanana kadar mücadele edeceklerini belirttiler. İşsizlik yüzünden bulanıma girip intihar eden gençlerin hesabını soracaklarını 5 ilde birden dile getiren Genç-Sen geleceklerini alana kadar sokaklarda olacak.

Can Ersoy

OECD’ye göre gelir eşitliği

İki gün boyunca yatan ve acil hastalar dışında kimseye sağlık hizmeti vermeyerek, grevlerini gerçekleştiren sağlık emekçileri; ülkede yaşanan sağlık sorununa tepki göstermek amacıyla tüm ülkede geniş çaplı katılımın olduğu grev 19-20 Nisan tarihleri arasındaydı. Sağlık çalışanları grevi 20 Nisan’da; herhangi bir soruşturma ve disiplin işlemi olması durumunda açık uçlu bırakarak bitirdi.

Taşeron varsa direniş de var

İzmir Konak Belediyesi temizlik işçileri taşeronlaşmaya ve güvencesizliğe karşı direnişte. İşçilerin iki aydır süren taşerona karşı direnişlerinde karşılarına sürekli engeller çıksa da direniş gece gündüz demeden yılmadan sürdürülüyor. Her fırsatta taşeron sistemine karşı olduğunu söyleyen CHP’li Belediye ise direnişin başından beri hiçbir açıklama yapmadığı gibi direnişi kırmak için elinden geleni ardına koymuyor. Zabıta ve polis işbirliği ile yapılan saldırılar, sayısı artık bilinmeyen gözaltılar işçileri yıldırmıyor. Taşeron sistemine son verene kadar mücadelelerini sürdürmekte kararlı olan Konak Belediyesi işçileri devrimci örgütlerin ve sendikaların da dayanışması ile direnişlerine devam ediyor.

Serkan Atak

Yangın değil, “Kapitalizm”

İzmir’in Karabağlar ilçesinde kapı üreten bir işyerinde 16 Nisan’da çıkan yangında 1’i itfaiye eri, 4’ü işçi olmak üzere 5 kişi hayatını kaybetti.

Patronun iş güvenliğini sağlayacak önlemleri almaması nedeniyle gaz sıkışması oldu, ardından patlama ve yangın

meydana geldi. Olayın ardından açıklama yapan patron, işçileri suçlayarak patlamanın işçilerin sigara içmesi sonucu oluştuğunu id-

dia etti. Ancak 5 kişinin geçimini sağlayabilmek ölümüne neden olan iş için belediyede itfaicinayetinin ardından yeci olarak sözleşmeli yaptığı açıklamanın da çalışmaya başladığı öğkendisini kurtaramadı- renildi. TÜİK tarafından genç işsizlik oranğı patron tutuklandı. larının düştüğünün İşsizlikten açıklandığı günlerde itfaiyeci oldu yaşanan bu olay iş kuyYangında hayatını ruklarında bekleyen kaybeden itfaiye eri Ozan Avşar’ın Arkeoloji milyonlarca mezun işbölümünden dereceyle sizin akıbetini bir kez mezun olduğu, ancak daha gözler önüne serdi. uzun süre iş bulamayınca ailesinin Sanem D. Kural


3

26 Nisan 2011

Liseliler “tatmin” olmadı YGS’deki şifreleme skandalları için araştırmalar ve açıklamalar yapıladursun, sokakları dolduran liseli öğrenciler bu açıklamalardan tatmin olmadı. ÖSYM Başkanı’nın çelişkili konuşmalarına rağmen Başbakan, Cumhurbaşkanı, Milli Eğitim Bakanı ve Milli Eğitim Komisyon Başkanı’nın hala ‘tatmin’ oluyor olmaları sınava giren öğrenci ve aileleri için tesadüf olmaktan çıktı. Bir öğrencinin ÖSYM’ye dava açması, iki öğrencinin intihar etmesi ve birçok öğrencinin emeklerinin çalınması söz konusu iken, hala bir açıklama yapılmıyor. ÖSYM Başkanı Ali Demir’in tutarsız açıklamalarından sonra, sınava giren tüm öğrencilere özür niteliğinde bir mektup gönderilerek şifrelemenin kabul edilmesi durumuna öğrenciler ve aileleri ikna olmuyor. Sınavın iptalini isteyen, emeklerinin çalındığını düşünen öğrenciler, sınav iptal edilmedikçe ikna olmayacak-

YGS şifresi intihara götürdü

larını birçok ilde yaptıkları eylemlerle dile getiriyorlar. Öğrenci aileleri de bu sınavın iptali ve sınav sisteminin kaldırılması için öğrencile-

rin yanlarında olacaklarını dile getiriyorlar.

Çağla Eroğlu

Şifre skandalı ile gündemden düşmeyen ve binlerce gencin geleceğini etkileyecek olan YGS, İsmail Paslanmaz (19) adlı öğrencinin girdiği bunalım sonucu kendini telefon kablosuyla tavana asarak intihar etmesine neden oldu. Ailesinin dişinden tırnağından arttırarak emeği ile kazandığı paralarla çocuklarını özel kurslara gönderip daha iyi bir gelecek umuduyla hazırladıkları Yükseköğrenime Geçiş Sınavı (YGS)’nda onca emeği boşa çıkan İsmail Paslanmaz’ ın intihar etmesi mevcut eğitim sisteminin çarpıklarını ortaya çıkardı. Nevşehir’de yaşayan Paslanmaz, ders çalışacağını söyleyerek gittiği odasında intihar etti. Gelecek kaygısını iliklerinde hisseden, mücadelesinin haklılığıyla sokakları dolduran gençlerin vurgusu: Eşit, parasız, bilimsel anadilde eğitim hakkının sağlanması oldu. Mersin Mustafa Küçükavşar

Başbakan’dan açık tehdit

Başbakan, YGS’deki şifre skandalını protesto eden öğrencileri, “Biz de onların karşılarına 10 bin genç çıkarırız” diyerek tehdit etti. 2010-2011 öğrenim yılında gerçekleştirilen ve 1,7 milyon öğrencinin katıldığı YGS sınavının ardından, sınavlarda KPSS’de görülen kopya skandalının bir benzeri olan şifre uygulamasının olduğu ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine geleceğiyle açıkça oynanan binlerce genç, çeşitli illerde eylemler yaparak, sınavlardaki bu adaletsizliği protesto etti. Eylem yapan öğrencilere Başbakan’dan yanıt ise gecikmedi. Üniversite öğrencilerine de dediği gibi “marjinal” sıfatını yakıştıran ve gençliği ideolojik olmakla suçlayan başbakan, gençlerin sesini susturamayınca tehdite başvurdu.

“10 bin genç”in yetmez AKP’li milletvekillerinin tanıtıldığı ve ileri demokrasi vaatlerinin tekrarlandı-

ğı bir toplantıda Başbakan, “Taksim’de bin kişiyi, iki bin kişiyi yürütmek, iki bin genci yürütmek problem değil. Onlar YGS sınavının karşısın-

da tavır ortaya koyduklarını açıklarken, biz de kalkarız onların karşısına 5 bin, 10 bin tane genci koyarız. Ama biz bu ülkede gerilimden yana değiliz. Bırakın kurumlar işini yapsın. Bırakın kurumlar görevini yapsın. Hiç kimsenin asla ve asla hakkı yenemez. Buna müsaade etmeyiz.” ifadesi ile, öğrencilere sokağa çıkmayın çağrısı yaptı. Fakat bu açıklamaya aldırmayan gençler, Başbakan’ın kendi ülkesinde kendine muhalif olanlara gösterdiği bu anti-demokratik tutumu da yapmaya devam edecekleri YGS protestolarında dile getireceklerini ifade ediyorlar.

Işıl Kurt

Başbakan “YÖK”ü değiştirecek! YÖK’te bazı değişiklikler yapılması gerektiğini söyleyen Başbakan YÖK’ün ismini Yükseköğretim Düzenleme ve Denetleme Üst Kurulu olarak değiştirileceğini açıkladı. Başbakan’ın “Şiddetle reforma ihtiyacı var” diyerek seçim vaatleri arasında yerini alan YÖK’te değişim planının ayrıntıları açıklandı. Yeni düzenlemeyle birlikte Yüksek Öğretim Kurulu’nun adı değişecek ve rektörler seçimle başa gelecek. Seçim ise tüm adayların oylanmasının ardından en yüksek oyu alan 3 adayın tekrar oylanması ile gerçekleşecek. Üniversiteler ise idari, akademik ve mali olarak özerk olacak.

Efe Boz’un ailesi Meclis’te Efe Boz’un üzerine düşen lavabo sonucu ölmesinin ardından Milli Eğitim’in savunması:“Efe, yaramaz bir çocuktu!”

Cumartesi Anneleri “Çocuk Bayramı”nı reddetti

Damla’nın katilleri yargılanıyor

Cumartesi Anneleri, 317. kez kayıpları için Galatasaray Meydanı’ndaydı.

Samsun’da bir düğünde havaya açılan ateş sonucu ölen 8 yaşındaki Damla Karadağ davası yine ertelendi.

Damla Karadağ yaklaşık 8 ay önce memleketi Samsun’da ailesiyle birlikte katıldığı düğünde, havaya sıkılan silahtan çıkan kurşunların sekmesiyle, başından vurularak öldürüldü. Hastanede 12 gün boyunca yaşam mücadelesi veren Damla daha fazla direnemedi ve hayatını kaybetti. Damla Karadağ davasının üçüncü duruşması geçtiğimiz günlerde Samsun’da görüldü ancak mahkeme “delillerin incelenmesi” gerekçesiyle davayı yeniden erteledi. Öte yandan, öğrenim gördüğü okulda tek başına tuvalete gönderilen ve lavabonun başına düşmesi sonucu ölen anaokulu öğrencisi Efe Boz’un ailesi de duruşmadaydı. İhmal sonucu çocuklarını kaybetmiş iki aile böylece bir dayanışma örneği göstermiş oldu. Ankara Pınar Atalar

Efe Boz eğitim gördüğü okulda üzerine düşen lavabonun altında kalarak ölmüş, olayda ihmali bulunanlar hakkında ise herhangi bir yaptırım yapılmaması bir yana Efe Boz’un yaramaz bir çocuk olduğu söylenerek olay sulandırılmaya çalışılmıştı. Tüm bu yaşananlardan rahatsızlığı iyice artan Boz ailesi seslerini duyurmak için TBMM’ye bir yürüyüş gerçekleştirdiler.Acılı aile Yüksel Caddesi’ne kadar

geldi ve buradan 10 kişilik bir grup Meclis’e topladıkları imzaları ulaştırmak üzere gitti. Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Talip Başer’den raporu alan Efe’nin annesi Nurdan ve babası Kemal Boz, görüşmede “Başer’in, “Efe’nin ölümünün kadere bağladığını, Başer’den raporu istedikleri, raporu vermemek için sorun çıkarttıklarını” belirttiler. Eskişehir Rıfat Çapar

23 Nisan Çocuk Bayramı olması sebebiyle gözaltında kaybedilen çocuklar için bir araya gelen kayıp yakınları, çocukların katledildiği bu topraklarda çocuk bayramını kutlamayı reddettiler. ‘Çocuklar geleceğimizdir’ diyen Başbakan’a seslenen anneler, polis kurşunuyla, gaz bombalarıyla,mayınlarla öldürülen ve yakınlarını faili meçhul cinayetlerde kaybeden yüzlerce çocuğun geleceğinden hiç bahsedilmediğini hatırlatarak kaybedenleri koruyanların peşlerini bırakmayacaklarını söylediler. 24 Nisan 1915’te gözaltında katledilen 220 Ermeni aydını da anan Cumartesi Anneleri, ‘Bir gün yalanlarınızı kabullenmek zorunda kalacaksınız, karanlık tarihinizle yüzleşeceksiniz’ diyerek eylemi sonlandırdı. Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve parti üyeleri her Cumartesi ellerinde karanfilleriyle Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Anneleri’yle buluşarak katillerden hesap soruyor. İstanbul Sıla Gemicioğlu

Daima

Hakan Öztürk

İbrahim Keskin: Yetim Bırakılmış Kamunun Yoldaşı İşini keyifle yapan, becerikli insanları

severdi İbrahim. İnsan elinin hünerini hayranlıkla izlerken dalar giderdi hep. Şaşırırdı insan aklının ve elinin yaratabildiklerine. Şaşırırdı dedikse her şeye şaşırmazdı tabii ki. Hatta her şeyi tahmin edebiliyormuş gibi bir yüz ifadesi olurdu hep yüzünde. Onun her şeyi fark edebilen hali yanındakine tam bir güven verirdi. Rahat olurdunuz onun yanında. Onun size sahip çıkacağınızı bilirdiniz. O insanlara sahip çıkmayı ve güven vermeyi severdi. Yetimseniz yetimliğinizi unuturdunuz onun yanında. Yetim bırakılmış kamu çok severdi onu. Yetim bırakılmış halklar onunla sevinirdi. Yetim bırakılmış her şeyin ve herkesin ona ihtiyacı olurdu. O da onlara düşkündü. Onların acılarını azaltmak için kendini paralarken, gözlerindeki gülümseme hiç eksik olmazdı. İbrahim gülünce gözleriyle gülen biriydi. İnsana en iyi çocukluk arkadaşını hatırlatan bakışları vardı. Onunla biraz uzun bir sohbet edebilme fırsatınız olursa içiniz ısınırdı. Sözleriyle sanki üşümüş ellerinizi avuçlarının arasına alırdı. Yanından ayrılmak için ayağa kalktığınızda kendinizi zor şeylere hazır hissederdiniz. Çok yakışıklıydı ama buna önem verdiğini hiç görmedim. O insanın zahmete girip, emek vererek yarattığı şeylere önem verirdi sadece. İnsanların güya zeki olmalarına bile pek bakmazdı, zekalarını kullanıp kullanmadıklarına dikkat ederdi. İnsanların seçmedikleri, edinmek için çaba göstermedikleri özelliklerinin üzerinde durmazdı. Damarlarındaki asil kanda kudret bulmaya çalışanlardan hiç hazzetmezdi. Ona göre kudret işleyen kafa ve işleyen ellerimizden türeyebilirdi ancak. İbrahim’e göre yaratıcı olan akıl ve emekti. İşte o nedenle bir bahar günü, kapı önüne konulmayı kabul etmeyen BAT işçilerinin safındaydı. Bu onun için vatan borcuydu bir nevi. En doğal içgüdüsüydü. Göreviydi, ahlakıydı, adetiydi. Onla birlikte BAT firmasına ait sigara fabrikasında çalışıyor iken işten çıkarılan 120 işçiyi gözaltına almışlar. Peh. Herkesi gözaltı sonrasında serbest bırakmışlar ama ona tutuklama kararı çıkmış. Yaşa Türk yargısı yaşa oy. Suçu ne imiş: “polise karşı mukavim olmak”. Gazetecilerin bilgisayarlarından yayınlanmamış kitabın yazısını silmeye çalışan polisleri gördükçe insanların mukavim olmaya çalışmaları gayet normal değil mi? İnsan, “mukavim olmasam o gazeteciler gibi olurum” sanabilir. Demek İbrahim’i tutukladınız. Peh. Siz İbrahim’i hiç tanımıyorsunuz. Ben biraz anlatmaya çalıştım ama nerde sizde onu anlayacak feraset. Çoktan hak etmişti diye düşünüyorsunuz değil mi? Gönül rahatlığı ve büyük bir isabet duygusuyla tutukladınız onu. Yalnız şunu unutmayın: o tutukladığınız kişi yer altı sularının yeryüzüne yol bulan en soğuk suyudur. Gün gelip devran dönecektir. 6. Filo’yu unutmayın. Fatsa’yı, Taksim Meydanı’nı unutmayın. Tunus’u, Mısır’ı, kaynayan Afrika ve Ortadoğu’yu unutmayın. İbrahim bizi 1 Mayıs’a hazırlıyor, merak etmeyin.


4

26 Nisan 2011

Kızıldeniz Gülsüm Kav

Adalet ve İş İçin Artık çocuk bile kandıramıyorsunuz.

Bu sene 23 Nisan’da siyasetçi koltuğuna oturttuğunuz çocuklar dahi, başkanlık sisteminden, YGS’den, işsizlikten söz ediyor. O pişkin suratınızda yapmacık gülüşleriniz donup kalıyor. Toplum çocukluktan başlayarak bütün kuşaklarıyla siyasallaşıyor. Siz hükümet edenler ve muhalefetteki düzen partilerinin yöneticileri, Siz siyasetçisiniz ve normalde toplumun siyasallaşmasından memnun olmanız beklenir. Ama siz bundan hiç hoşlanmıyorsunuz. Sokağa çıkan liseliden, gençlikten, kadından, Kürt halkından, işçiden hep rahatsızsınız hep. Niye? Siz siyaset yapmak mı istiyorsunuz? Kaddafi olmak mı? Yoksa darbeci generallere mi özeniyorsunuz? Başta başbakan olmak üzere, bütün hak arama eylemlerini kriminalize etmeye çalıştınız. Hele işçilerin ve gençlerin hak arayışı söz konusu olduğu her durumda, sağcı geleneğin en klişe söylemiyle yaklaştınız, “maşa” dediniz, “örgütler kullanıyor” dediniz. Ee, şimdi soruyoruz size, “Kasımpaşalı”, “Bozkurt”, “Alperen” gençler ile nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? “Maşa” denilen ilişki işte tam olarak sizin kurduğunuzdur. Çünkü bir ülkenin başbakanı, geleceğini arayan liseliler ve gençler için çıkıp “Kasımpaşalıları getiririm” tehditleri ile konuşursa, faşistleri de “bozkurt”, “alperen” diye konuşturur. Ve hep birlikte yarattığınız o iklim, İşte Eskişehir’de olduğu gibi, partili yoldaşlarımızın 1 Mayıs çalışmasına faşist saldırılara neden olur. İşte “maşa” yapmak budur. İşte gerontokrasi budur. Sizin gençlerle kurduğunuz ilişki, onları tamamen nesne kılan, onlar adına bu derece kaba; “ oraya gönderirim, buraya gönderirim” ilişkisidir. Sizin ufkunuz bu kadar. Siz gençlerin kendi özgür iradesi ile özne olduğu, hakkını aradığı sosyalist bir dinamiği kavrayamazsınız bile. Kaddafi gibisiniz. Hatta başbakan sen, liseli gençlerin ve diğer toplumsal mücadelelerin karşısında neredeyse “Cumhuriyet Mitingleri” yaptıracaksın. Bunu öğrenmişsin sen. Mesela gidip kendi “bindirilmiş kıtan” olan sendikalarda, işçi sınıfının en evrensel temel hakkı grev için “ideolojinin deli gömleği giymek” diyor, gençlere yaptığın gibi emekçileri de birbirine kışkırtıyorsun. Sen bir kendine gel. Grev hakkı, senin burjuvalarının hukukunun bile dünya yüzünde tanıdığı bir hak. Sen bir hatırla; 1 Mayıs Taksim Meydanı, işçisiyle, liseliyle, genciyle, kadınıyla, eşcinseliyle, Alevisiyle, Kürdüyle çok “ideolojik” olanların azmiyle kazanıldı. Sen bir düşün; yıl boyunca ideolojik işçiler yeni direniş ateşleri yaktılar. Sen onları devrimcilerden ayırmaya ne kadar çalışsan da, devrimciler şehir aşırı gidip onlarla kader birliği ettiler. Tuttun devrimcileri tutuklatıp gurbet cezaevlerine koydun da ne oldu? Şimdi yoldaşları, bu sene 1 Mayıs alanını, İbrahim Keskin ve tüm devrimci tutsaklara atfederek daha da güçlü kılacak. İşsiz bırakılan, güvencesiz çalışan, yıl boyunca direnişlerdeki milyonlarca emekçi o meydanda olacak. Yarattığın kışkırtma iklimi Eskişehir’de 1 Mayıs çalışması yapan partili yoldaşlarımıza saldırıyla sonuçlandı da ne oldu? Şimdi o gençler 1 Mayıs Meydanı’ndan başlayarak sonuna kadar bunun hesabını soracak. Yayınlanmamış kitapları sildirdin de ne oldu? Bu sene 1 Mayıs meydanını, o sildirdiğin kitabı okumuş belki on binler dolduracak, meydanı Ahmet Şık nezdinde tüm tutuklu gazetecilere adayacak. SDP’li, TÖP’lü yoldaşlarımızı tutuklattın da ne oldu? Kürt halkının seçilmiş temsilcilerini tutuklattın da ne oldu? YSK yasakçılığına sessiz kalıp belki seçim hile hurdası yapmayı bile düşündün de ne oldu? ÖSYM açıklamalarından hemen tatmin oldunuz da ne oldu? Olacak olan şudur; Bu sene 1 Mayıs meydanında, senin “ideolojik” dediğin Türkiye’nin en onurlu insanlarına, her kuşaktan yeni “ideolojik” ve onurlu insanlar katılacak. Artık kandırmadığınız çocuklar dahil. Toplum uyanıyor. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın kardeş halklarından esinlenerek, Bir güzel rüzgarla yürüyecek 1 Mayıs Meydanı, Adalete ve işe.

AKP demokrasisi adayları veto etti

Yüksek Seçim Kurulu, 12 Eylül darbesinden aldığı güç ve tecrübeyle halkların seçme ve seçilme hakkına el koydu. İki gün boyunca hükümetten ses çıkmadı. YSK, 12 bağımsız milletvekili adayın adaylıklarını iptal etti. Adaylıkları iptal edilenler arasında BDP’nin 7 bağımsız milletvekili adayı (Hatip Dicle, Leyla Zana, Gülten Kışanak, Sebahat Tuncel, Ertuğrul Kürkçü, İsa Gürbüz, Salih Yıldız) ile ESP’nin bağımsız milletvekili adayı Çiçek Otlu yer alıyor. YSK bu kararının ardından ‘evrak eksikliği’ gibi bahanelerle ÖDP’nin de seçimlere katılma hakkına el koydu. YSK aldığı bu kararlarla varlığını AKP

iktidarının varlığına armağan etti. Veto kararını ‘teknik-hukuki’ bir tasarruf olarak savunan YSK tamamen siyasi bir karar almıştır. Hayat AKP’ye güzel olmayacak Milyonlarca insanın işsiz olduğu, binlerce devrimcinin KCK, Devrimci Karargâh, Gaye gibi düzmece davalarla cezaevinde olduğu, her gün ortalama 5 kadının öldürüldüğü, sınav sisteminin cemaatten öteye fayda sağlamadığı… Bu memleketin tek kazana-

nı Türkiye oligarşisinin siyasal iktidarı AKP’dir. Bütün muhafazakârlığı ile bu durumu sürdürmek isteyen AKP seçimlere müdahale etmiştir. Kendine müslüman AKP, çeteler ona karşıysa, başbakanın meclise girmesi sorun olduysa demokrasinin yılmaz bekçisi oluyor; bunun haricindeki statükoyu sarsan bütün demokrasi mücadelelerine düşman kesiliyor. Memleketin dört bir yanından yükselen eylemlerde AKP’nin bu saldırısına direniş ile karşılık

veren halklar, İsa Gürbüz dışında diğer 6 adaya yönelik veto kararını geri çektirdi. Demokrasi mücadelesi işte

bu adayların Meclis’e girmesi için sürecek.

Şükrü Oral

Seçimlerde de adalet yoksa, söz, yetki, karar iktidar halka Emekçi Hareket Partisi Merkez Komitesi YSK’nın kararına karşılık aşağıdaki açıklamayı yayımladı. Veto kararı karşısında demokratım diyen herkes alınan kararın adaletsizliği ve Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda yaratacağı sonuçlar üzerine sorumluluk hissederken AKP’nin sözcüleri, iç işleri bakanı televizyonlara ve gazetecilere sakin sakin demeç vermeyi, kendilerine hiç pay çıkarmamayı tercih ettiler. Seçimlerden sonra vaat ettikleri “ileri demokrasi”nin bugünlerde “i”sinden bile söz edilemezken istiflerini bile bozmamayı tercih ediyorlar. Yargı da bağımsızmış YSK’da. Seçilme engeli olan adaylar aday gösterilmeyevereymiş. Bu konuda AKP’nin hiç suçu, günahı yokmuş. AKP’ye yine haksızlık yapılıyormuş. Utanma-

salar asıl biz mağdur olduk diyecekler. YSK’nın bağımsız adaylarımızın ve sosyalist siyasi partilerin seçime girmesini engellemesinden AKP’yi sorumlu tutuyoruz. Seçim barajından ve 12 Eylül hukukunun sürmesinden AKP’yi sorumlu tutuyoruz. Kürt sorunu çözülmüştür diyen, Kürt halkının siyasi temsiliyetini engellemek için korunan seçim barajını kaldırmaya hiç yanaşmayan, KCK davası ile seçilenleri de tutuklayan, çıkardığı Terörle Mücadele Yasasıyla mücadele eden herkese mahkemelerin cezalar yağdırılmasının, cezaevlerine doldurulmasının önünü açan AKP YSK’nın aldığı karardan da sorumludur. Erdoğan’ın seçilmesi

için “titiz” davranmayıp, daha önce seçilmiş Gülten Kışanak’ın nasıl aday olamayacağını inceleyen YSK’dan; tabela partileri seçime tastamam girebiliyorken ÖDP’yi engelleyen YSK’dan; her seçimde gündeme gelen şaibe iddialarını duymazdan gelirken bu güne kadar hiçbir uyarı yapmayıp demokrasinin önünü tıkamakta hiçbir sorun görmeyen YSK’dan AKP’yi sorumlu tutuyoruz. Samsun’da işçilerle omuz omuza 4-C’ye direnirken polis saldırısının ardından tutuklanan parti üyemiz İbrahim Keskin’in tutuklanmasından AKP’yi sorumlu tutuyoruz. Siyasi komplolar sonucu tutuklanan SDP Genel başkanı Rıdvan Turan, TÖP sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğlu ve

Düşmez kalkmaz işsizlik Başbakan, seçimlerden önce “çılgın proje”lerle adeta halkın gözünü boyamaya çalışıyor. Başbakan’ın yaptığı açıklamaya göre proje ülkenin hemen hemen her sorununa çözüm buluyor. İleri Demokrasi ve Büyük Ekonomi başlıklarıyla hazırlanan seçim beyannamesi oldukça çözücü görünüyor. İleri demokrasi düşündürüyor Türkiye’de İleri Demokrasi’nin örnekleri 4 aralık’tan bu yana gerek gençliğin gerekse işçilerin üzerindeki etkisiyle apaçık ortada. Söz

Hakkını isteyen öğrencilere uygulanan “Orantısız Güçt”ten, henüz basılmamış kitapların toplatılmasından, milletvekilliği iptal edilen adaylardan demokrasinin ne derec ileri olduğu ve daha ne kadar ileri gideceği düşündürüyor. İşsizlik %5’e nasıl düşürülür? Küresel krize rağmen istihdamın

arttığını söyleyen Başbakan işsizlik rakalarının %5’e düşürüleceğini iddia ediyor. Oysa giderek rakamların açılan üniversitelere yerleşirilen öğrencilerle, arttırılan kontenjanlarla, ev kadınlarının, mevsimlik işçilerin ve iş aramaktan umudunu kesenlerin işsiz sayılması ile düşürüldüğü bilinmektedir. “5 yıllık bir projeyle her yıl 200 bin olmak üzere 1 milyon işsizi eğitimden geçirip işe yerleştireceğiz” diyen Başbakan eğitimli işsizlere iş bulmuş gibi eğitimsiz diye nitelendirdiği işsizlere iş bulacağını söylüyor. 300 bin ataması yapılmayan öğretmen varken ve her yıl 800 bin öğrenci üniversitelerden mezun olurken yılda sadece 200 bin işsize iş alanları yaratacağını ve işsizliğin %5’ e düşürüleceğini söylemesi gerçeklikten oldukça uzak. Başbakan’ın projesine ithafen, Babacan ise işsizliğin %10’un altına düşmesinin imkansız olduğunu açıkladı. Gerçek işsizlik rakamlarının saklanması yıllardır uygulanan bir politika olarak karşımızda duruyor. Babacan ve Erdoğan, açıklamalarıyla düzenin çarpıklığını başarılı bir şekilde sergiliyorlar.

tutuklu devrimci tutsakların hukuksuz yargılamalarından AKP’yi sorumlu tutuyoruz. Emekçi Hareket Partisi olarak tüm bu adaletsizliklerden AKP’yi ve onun sürdürdüğü demokrasi düşmanı düzenini sorumlu tutuyoruz. YSK’nın verdiği kararın hukuki değil siyasi bir karar olduğunu AKP dışında hiç kimse inkar edemedi. YSK kendi iradesiyle böyle bir karar almış olsa bile hükümet olan AKP başta olmak üzere demokrat olan herkes bu kararın düzeltilmesi üzere harekete geçmelidir. Başbakan bu saate kadar kılını bile kıpırdatmayarak Kürt halkının ve sosyalistlerin mecliste hile ile bile olsa engellenmesi gerektiğini düşündüğü açıktır. Demokratik siyaset diyen herkes YSK’nın yol açtığı,

AKP’nin yol verdiği bu tutumu ortadan kaldırmanın iradesini göstermelidir. Bugüne kadar katliamlara, faili meçhullere direnmiş Kürt halkını ve onun temsilcilerini, darbeleri, yargısız infazları, işkenceleri gören emekçi halkımızı ve onun temsilcilerini hiçbir anti demokratik uygulama adalet, demokrasi ve özgürlük mücadelesinden alıkoyamadı. Adaletsizlik düzenin ve suç ortaklarının bu uygulamaları da canlar verilen bu mücadelede bizleri durdurmaya yetmeyecek. Adalet Yoksa, İşsizlik Çoksa Söz, Yetki, Karar, İktidar Halka Emekçi Hareket Partisi Merkez Komite Üyesi Emre Öztürk

Faşizme geçit yok!

“1 Mayıs’ta Taksim’e” çağrı yapan bildirilerini Adalar’da dağıtan EHP üyeleri 25 kişilik faşist bir grup tarafından saldırıya uğradı. Bu saldırıların hemen ertesi günü Adalar’da basın açıklaması için toplanan EHP üyeleri ve devrimci örgütler, bu saldırıların devrimci mücadeleyi ve dayanışmayı arttırdığını vurguladı. Hem Samsun’da direnişte olan Tekel işçilerine destek veren EHP üyesi İbrahim Keskin’in tutuklanması hem de dün yaşanan faşist saldırıların 1 Mayıs öncesinde artmasının asla tesadüf olmadığı, bilinçli bir faşist politikanın ürünü olduğunun altı çizildi. Basın açıklamasını okuyan Emekçi Hareket Partisi Eskişehir İl Başkanı Can Çoksöyler” Bu saldırılar devrimci kuşaklar boyudur, gerek devlet tarafından gerekse de sivil faşistler tarafından halkları işsiz bırakanlara, adaleti yok edenlere karşı verilen mücadeleyi geriletmek için gerçekleştirilse de asla başarılı olamamıştır.” dedi. Eskişehir Rıfat Çapar

Polisten “orantılı” cinayet

YSK’nın12 milletvekili adayını veto etmesini protesto eden halka polis ateş açtı. Açılan ateş sonucu çok sayıda insan yaralanırken henüz lise öğrencisi olan 18 yaşındaki İbrahim Oruç katledildi. Polisin olay sırasında İbrahim’in cansız bedenini tekmelediği tespit edildi. Ertesi gün açıklama yapan İçişleri Bakanı Osman Güneş polisin şiddetini “oran-

tılı” olarak değerlendirdi. Kürt halkı en demokratik hakkı olan siyeset yapma özgürlüğü için bir evladını daha şehit vermiştir. Devletin her türlü yasaklarına, engellerine karşı kanla, canla verdiği demokrasi mücadelesi devam edecektir. Kocaeli Hakan Alpdoğan


5

26 Nisan 2011

Biz yapmalıyız, Biz başarmalıyız

Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun’la 1 Mayıs’a yaklaştığımız şu günlerde parti politikalarına dair bir söyleşi gerçekleştirdik. Melike Çınar Emekçi Hareket Partisi’nin bu yıl için 1 Mayıs Alanında kendine biçtiği rol nedir? Yıllardır Taksim Meydanı’nın kazanılması ve 1977 yılında 37 devrimcinin hayatını kaybetmesiyle ilgili yıllardır güç birliği yaptığımız siyasetlerle bunun mücadelesini yürüttük. Unutulmaz olan yılın tekrar canlandırılması ve 500 bin emekçinin yaratmış olduğu coşkuyu bugünlerde yaratmak adına ilerliyoruz. 2005 yılında, Taksim Meydanı tamamıyla yasakken ve belli başlı güçler alana çıkıyorken, biz o dönemlerden beri mutlaka belli bir gücümüzle dahi Taksim Meydanı’na çıkıyor olduk. Ve o günden bugüne toplum açısından kritik olan şey ne ise onu Taksim Meydanı’na taşımaya çalıştık ve gerçekten onu devrimci coşkumuzla başardık diye düşünüyorum. Barikatların çoğunu her sene aşmış olduk. Türkiye’nin gündemine bağlı bir şekilde özellikle krizin yoğunlaştığı ve çok net bir şekilde teğet geçmediği dönemlerde de biz işsizliği gündem etmeye başladık. Geçen seneki sloganımız “İşsize İş Bulun ya da Defolun” idi. Bu sene de aslında gönlümüz bu sloganı kullanmaktan yanaydı. Neden? Çünkü toplum bu sloganı bizim dışımızda çok fazla benimsedi. Yani bizim bulduğumuz, birçok ilde afişlerini yaptığımız, pankartlarını astığımız, yazılarını yazdığımız bir slogan olmasına rağmen; bizim olmadığımız yerlerde emekçiler tarafından, toplumun belli kesimleri tarafından kullanılmaya, düşünce babında da etkilemeye başlamış oldu. Ben şunu da gözlemledim mesela; sloganımızın afişleri, stencillerı, yazılamaları yapıldığı yerden kaldırılamıyor. Halkımız da bence bu sloganla çok fazla kaynaşmış bir durumda. Bu yılki slogan “Adalet Yoksa İşsizlik Çoksa, Söz Yetki Karar İktidar Halka” olarak belirlenmiş. Biz bu sene tüm illerimizde kalabalık bir şekilde yaptığımız genel üye toplantılarımızda sloganımızın ne olması gerektiği konusunda birlikte ideolojik bir tartışma yürüttük. Türkiye’nin, dünyanın ve tabii ki emekçilerin gündemi 1 Mayıs olması vesilesiyle ve herkesin gündeme getirmiş olduğu şey bugüne çok denk düşen adalet konusu oldu. Neden adalet? Birincisi KCK davası yıllardır devam eden bir dava. Kürtlerin kendi kimliklerini, kendi haklarını kazanmak açısından yoğun bir yasaklama ve baskı dönemi devam ediyor. Ve gerçekten de Kürtler çok ciddi bir mücadele yürütüyorlar. Sürdürdükleri mücadeleyi çok meşru ve onları tartışmasız bir ittifakımız olarak görüyoruz. Ve her zaman yanlarında olmaya çalışıyoruz. Bunun dışında SDP’li ve TÖP’lü yöneticilerin bir komployla tutuklanıyor olması gündeme geldi. Tabii onun öncesinde çok ciddi anlamda devrimcilere uygulanan birçok tutuklama süreçleri de parça parça gerçekleşti. Bunun doğrultusunda zaten bir mücadele alanı açmış oldu önümüze. Hemen ardından da aslında bir birini çağrıştıran birbirinin habercisi gibi Ergenekon mücadelesi yürütmüş olan Ahmet Şık gibi yazarın tutuklanıyor olmasıydı. Neden? Çünkü Ergenekon ile hesaplaşmak adına devleti de menziline alan bir kitap yazmıştı. Bu kitap basılmamıştı. Basılmamasına rağmen kitap yasaklandı. Gazetecilerin tutuklanması da bir tür mesele oldu. Ve ardından zaten toplumun bütün kesimleri bu bize de gelebilir diye görmüş oldu. Her an bizi de vurabilir. O nedenle bence siyasallaşan bir yerde duruyor adalet ve demokrasi konusu. Ve tabii ki en sonunda adalet konusu Emekçi Hareket Partisi’ni de bulmuş oldu.

Samsun’da British American Tobacco (BAT) şirketinden atılan 120 işçinin emeğinin hakkını, iş hakkını savunmak adına bir yoldaşımız Samsun’a giderek onlarla beraber direnişe başladı.12. gününde patronlarla işbirliği yapan devletin, polisin gazla ve copla saldırması sonucu İbrahim Keskin yoldaşımız, devrimcilerle emekçilerin ortak direniş hattının kırılması amacıyla, daha minimal düzeyde bir komplo ile “polise mukavemet” denilerek tutuklandı . Burada yapılmaya çalışılan şey bir devrimcinin yani EHP gibi bir partinin üyesinin TEKEL direnişi içerisinde yer alıyor olması, emekçilerle bir örgütlenme faaliyeti yürütüyor olması, omuz omuza bir yola giriyor olmasını kırmaya çalıştı. Bu bakımdan da adalet Emekçi Hareket

Zaten KCK davası da bir tür seçilmişlerin yasaklanması ile ilgili bir süreç. Halkın oy vermiş olduğu, seçtiği kişiler tutuklanıyor. Şimdi de “Seçilecek olanlar” yasaklanmaya başladı. Bu bir deneme hamlesiydi. Bu yasaklanma konusunun siyasal bir refleks ile karşılandığını düşünüyorum. Bir tür siyasal öfke ile karşılanmış oldu. Bu Kürt hareketinin dinamiğinin siyasallığının ne kadar önemli ve belirleyen olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bu siyasi karar, ezilenlerin lehine olabilecek açıdan tekrar düzeltilmek zorunda kaldı. Bunun tabii bir parçası bir yanı ile devam ediyor. ÖDP’nin ve ESP’nin yasağının devam etmesi gibi. Bu dinamikliği bu siyasallığı ne kadar örer isek demek ki ÖDP’yi de kurtarabiliriz ESP’yi de. Bu nedenle birleşik gücün devam ettirilme-

Ergenekon hesaplaşmasında 1977’deki kaybettiğimiz 37 kişinin hesabını sormak da yatıyor. Bu nedenle Cumartesi Anneleri ile 1 Mayıs’ın kesişen çok önemli bir anlamı var.

Halkın oy vermiş olduğu, seçtiği kişiler tutuklanıyor. Şimdi de “Seçilecek olanlar” yasaklanmaya başlandı. Bu yasaklanma siyasal bir refleksle karşılanmıştır. Partisi’ne de yok. Bu açıdan illerimizde bu değerlendirmeleri yapıyor isek, bir yanıyla da işsizlik bu kadar devam ediyor ise, Ortadoğu’daki de Avrupa’daki konu da işsizlik ise ve Türkiye’de aslında indirildi denilen işsizlik rakamları indirilmedi ise, yanımızdaki birçok kişi; üniversite öğrencileri ve hatta lise öğrencileri, kadınlar da dahil olmak üzere işsizlik bunalımı ile karşı karşıya ise, 2009 “İşsize İş Bulun Ya Da Defolun” sloganının hala bu kadar terk edilmek istenmeyişiyle beraber aslında işsizlik ve adaleti nasıl işlemeliyiz diye bir eğilim çıkmış oldu genel üye toplantılarımızda. En akla yatan şey “Adalet Yoksa, İşsizlik Çoksa; Söz, Yetki, Karar İktidar Halka” oldu. Devletin gittikçe azgınlaşan bir politikası var ise, umutsuzluğu vaad ediyor ise artık halk olarak iktidarı hedeflemeliyiz; “biz yapmalıyız biz başarmalıyız” umudunu tekrar alanlara taşımak istedik. Bizler açısından günümüz koşullarında başarabilmenin ayaklarından biri seçimler diyebiliriz. Ancak yüzde 10 barajı yüzünden seçime girmek zorunda kalan kesime yönelik de bir saldırı söz konusu oldu. 12 adayın başvurusu veto edildi. Bu toplum nezdinde bir gerginliğe yol açıyor oldu. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu aslında bizim sloganımızla çok bağlantılı.Yüksek Seçim Kurulu da siyasi bir kurum; darbecilerin kurmuş olduğu bir kurum. Ve elbette ki siyasi bir karar aldı. Kürt hareketinde daha çok somutlanan durum referandumda Kürt hareketi ya da Kürtlerle ilgili en ufak bir devletin ve hükümetin teması olmadığı ve neredeyse Kürtlerin seçme ve seçilme hakkına engel olacak bir yöntem uyguladılar.

alındığını düşünebiliriz? Bu hükümet, bu AKP iktidarı nezdinde kendi iktidarının bekasını sağlamak açısından bir yön tayin ediyor ve neoliberal politikalardan asla ödün vermiyor. Ayrıca muhafazakar yöntemleri kullanıyor bir taraftan. Ama tabii bizim açımızdan kritik olan AKP iktidarı meselesi değil. AKP’nin tayin etmeye çalıştığı yön, “kendi iktidarımı nasıl sağlarım.” Olabildiğince bir ideoljisizleştirme yönünde bir hat çizmeye çalışıyor. Bunu da olabildiğince toplumun tüm kesimlerine saldırarak yapıyor. Diyelim ki YGS konusunda rezil rüsva bir durum çıkıyor karşımıza. Doğal olarak liseli gençler harekete geçiyor ve siyasi bir mücadele yürütmeye başlıyor. Ya da kadınlar alanlara çıkıyor. Ya da TEKEL

Bütün illerimiz yoğun bir çalışma yürütüyor. Afişlerimizle, pankartlarımızla, bildirilerimizle toplumun birçok damarına akmaya çalışıyoruz. si Kürt hareketiyle, bir ittifak zemininin yaratılması, bu tür öfkenin sosyalistler açısından da örülüyor olması bu nedenle kritik bence. EHP seçimlerde ne yapacak? Biz Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nda yer alıyoruz. İstanbul’daki adayların desteklenmesi yönünde olacak gibi görünüyor hattımız. Tabii farklı illerdeki değişik dinamikleri değerlendirerek ele almaya çalışıyoruz. Bizim açımızdan seçimler konusu çok genel ele alınabilecek bir konu değil fakat ittifak zemininin yakalandığı durumda da veya bu kadar baskı gören, ezilen haklarının ve kimliklerinin mücadelesine yönelen Kürtler açısından da bizim açımızdan da bir belirleyen. Bir birlik zemininin yakalanması da bizim için önemlidir. Ama yine de genel olarak değerlendirmenin dışında iller açısından ezilenler, sosyalistler, devrimciler, halklar ve emekçiler açısından kritik olabilecek tercihleri yapmaya çalışıyoruz. Burada da neyi değerlendiriyoruz? O ilin içerisinde bulunan mücadelenin dinamiğini merkezi olarak değerlendiriyoruz. Bu doğrultuda da Eskişehir’de Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nden arkadaşların bağımsız adayını destekliyoruz. Ankara’da da aynı şekilde destekliyoruz. İstanbul açısından ise blok adaylarını destekleyecek gibi görünüyoruz. Bu dönemde hem parlamento hem de toplum nezdinde nasıl bir hareketlilik var? Yani devrimcilere yönelik tutuklamalar ve baskılar hep vardı zaten. Bu bizler açısından şaşırtıcı değil esasen. Ancak değişen bir şey var ki bu hükümet döneminde hep komplolar karşımıza çıkıyor oldu.Bu durumun bu şekilde nasıl ele

işçileri çıktığında, emekçiler bir hak mücadelesi verdiğinde bile çok uç düzeyde saldırgan bir dil kullanıyor. Bunu sürekli ideolojisizleştirmeye, yani kendi hegemonyasını kurmaya yönelik bir politika yürüterek yapıyor. Bu da şuna benziyor: Ortadoğu’da 30-40 yıl iktidarda kalmışların izlediği politikasına benziyor. Bu açıdan mesela, ataması yapılmayan öğretmenlere kadro açmıyor ama kendi bekasını sağlayacak kolluk kuvvetlerine kadro açıyor. Polis teşkilatlanmasını büyütüyor ve buna yönelik planlar yapıyor. Seçim barajını ısrarla kaldırmıyor oluşu, yüzde 10’dan en ufak bir şekilde aşağı çekilmiyor oluşu, bütün siyasetlerin neredeyse isteyip sadece AKP’nin istemiyor oluşu şunu gösteriyor: AKP hiçbir şekilde kendisi dışında bir siyasete yer vermek istemiyor. Bunu da engellemek adına dizayn etmeye çalışıyor. Bunlardan bir tanesi de başkanlık sistemi. Bu sistemde yürütmenin tamamen başkan tayin edilecek kişide toplanıyor olması ve parlamento gücünün zayıflatılıyor olması. Bu aslında Türkiye açısından pek kabul edilebilir bir durum değil. Parlamentoda zaten bir problem var. Toplum olarak zaten birçok anti-demokratik uygulamalarla karşı karşıyayız. 12 Eylül gibi bir belanın, bir rejimin tahsis etmiş olduğu birçok yasayla boğuşuyoruz toplumun bütün katmanları olarak. Dolayısıyla bunlarla tam uğraşıyor iken bir de bunun üzerine daha anti-demokratik bir şey karşımıza çıkıyor. Tek bir güç daha da azaltılmış kişilere yönetimin devredildiği bir sistemle karşı karşıya kalıyoruz. Tayyip Erdoğan çok açıktan seçim barajının düşürülmesine bizim toplumumuzun hazır olmadığını söylüyor. Bu tabii şunu gösteriyor: Biz olabildiğince toplumun tüm kesimleri olarak daha fazla ayağa kalkmalıyız, daha fazla

örgütleniyor olmalıyız, daha fazla mücadele ediyor olmalıyız. Çünkü bu, bu antidemokrasinin, iktidarın el arttırmasıdır. AKP tipik bir kapitalisttir, tipik bir emperyalisttir hükümet olarak, devlet olarak. Ortadoğu halklarının yaratmış olduğu dinamizmi şimdiden Türkiye’de yaratmamız gibi bir görevle karşı karşıya olduğumuzu çok şiddetli bir şekilde hatırlatıyor bu durum bize. Önümüzde 1 Mayıs var. Emekçi Hareket Partisi bütün bu politikalar çerçevesinde alanda kendini nasıl gösterecek? EHP logosunda ifadesi bulunan özgül alanlarla ilgili çok yoğun bir mücadele yürütüyor. Mesela bizim şu an kadın cinayetleri ile ilgili çok temel bir politik hattımız var. Ve bu hat üzerinden yasa tasarısı teklifimizi meclise sunmuş bulunuyoruz. Ve çok ısrarlı bir şekilde eylemlerimiz devam ediyor. Bu açıdan birleşik bir kadın mücadelesinin öncülüğünü yürütüyoruz. Bu bizim açımızdan çok önemli. Kadınların gücü, cinsel kimliği ve cinsel yönelimi nedeniyle ayrımcılığa uğrayan LGBTT’lerin gücü 1 Mayıs’a taşınıyor olacak. YGS şifresi ile patlayan bir şekilde Liseli Hareket alanlara döküldü. Muhteşem bir dinamizm yarattı. Bence bunun sürekliliği önemli. Gençlik hareketi saman alevi gibi derler, Liseli Hareket’te bunun aksi bir şeyi yaparak parlayıp sönmeyecek. Bunun dışında gençlik 4 Aralık Dolmabahçe’den beri kurmuş olduğu mücadeleyi devam ettiriyor. Geleceksizliği ile ilgili çok ciddi bir mücadele alanı içerisinde; Genç-Sen’de bir mücadele yürütüyor gençlikten arkadaşlarımız. Bunun dışında biz her hafta gittikçe artan bir şekilde, gittikçe politize olan bir biçimde ayrı bir alan olarak faili meçhullerle ilgili bir mücadelenin yürütülmesi, Ergenekon ile ilgili mücadelenin dipdiri tutulması, darbecilerle ilgili mücadelenin dipdiri tutulması için her hafta Cumartesi Anneleri’ne İstanbul genel üyesi olarak ve tabii ki illerden dönem dönem gelen yoldaşlarımızla beraber katılıyor durumdayız. Bu nedenle bizim o alanın tüm özneleriyle beraber 1 Mayıs alanına bunun anlamını, ifadesini taşıyor olacağız. Bu tabii ki Ergenekon hesaplaşmasında anlamını 1977’deki kaybettiğimiz 37 kişinin hesabını sormak da yatıyor. Bu nedenle bizim açımızdan Cumartesi Anneleri ile 1 Mayıs’ın kesişen çok önemli bir anlamı var. Bunu da alana taşıyor olacağız. Bütün illerimiz yoğun bir çalışma yürütüyor. Afişlerimizle, pankartlarımızla, bildirilerimizle toplumun birçok damarına akmaya çalışıyoruz. Mahallelerde, ilçelerde yoğun bir faaliyet yürütüyoruz. Ve bu illerimizin bu yoğun çalışması yürekleri çarpa çarpa 1 Mayıs’ta da bunun güzel resmini çiziyor olacak. 1 Mayıs alanı olan Taksim Meydanı yıllardır yürüttüğümüz mücadeleler sonucunda emekçilerin, devrimcilerin alanı oldu. Bu kadar hak gasplarının olduğu, sömürü yasalarının çıkartıldığı, esnek ve güvencesiz çalışma koşullarının dayatıldığı, toplumun ezilen her kesimine yönelik baskının arttığı bir dönemde bu yılki 1 Mayıs Meydanı sizce nasıl olacak? Geçen seneye göre, 2011 1 Mayıs’ının çok daha kalabalıklaşacağını, toplumsallaşacağını düşünüyorum. Çünkü, gelinen son durum toplumun tüm kesimlerinin bu baskılar karşısında siyasallaşacağını açıkça göstermektedir. Çok coşkulu bir 1 Mayıs bekliyorum. Tüm işçilerin emekçilerin, kadınların, gençlerin, LGBTT’lerin, ezilen tüm halkların bayramını partim adına kutluyorum.


6

26 Nisan 2011

İbrahim Keskin’e özgürlük

“Demokrasi”nin adının geçtiği fakat uygulanmadığı Türkiye’de keyfi tutuklamalar devam ediyor. Samsun tütün işçileriyle omuz omuza direnen EHP üyesi İbrahim Keskin tutuklandı. Hükümetin yeni liberal politikaları sonucunda satılan ve kapatılan Tekel fabrikalarının üretime devam eden tek fabrikası olan Samsun Tekel Fabrikası’ndan da 120 işçinin işten çıkarılmasının ardından başlayan Tekel direnişine polis saldırdı. 120’nin üzerinde işçi ve direnişe destek ve güç veren devrimci gözaltına alındı. Gözaltına alınanların 120’si aynı günün gecesinde bırakılarken 7 kişi sonraki gün savcılığa çıkarıldı. Savcılığa çıkarılan işçilerin arasında olan Emekçi Hareket Partisi üyesi İbrahim Keskin tutuklanarak cezaevine gönderildi. İşçi sınıfıyla omuz omuza Emekçi Hareket Partisi işçi mücadeleleri ve sınıf savaşımlarında tereddütsüz yer almıştır. Yoldaşımız İbrahim Keskin de, Ankara’daki Tekel direnişinin tamamında işçilerle omuz omuza bulunmuştur. Egemenler tarafından işçi sınıfının mücadelesini geri püskürtmek amaçlı yapılan

bu saldırıların sonuç vermeyeceği işçilerin ve devrimcilerin kararlı duruşuyla apaçık ortadadır. Samsun Tekel Fabrikası’nda direniş tüm baskılara rağmen devam ederken, Tekel işçileri tutuklanan yoldaşımız İbrahim Keskin’in yanında olduklarını göstermişlerdir. Zafer direnişle gelecek Tekel işçilerinin “Zafer Direnen Emekçinin Olacak” şiarıyla, taşeronlaştırmaya, sendikasızlaştırmaya ve 4/C koşullarına karşı Ankara’da başlattıkları direnişlerine saldıran AKP hükümeti ve sermaye saldırılarına devam ediyor. Ve ülkenin her köşesinde başlatılan işçi direnişlerine ve devrimcilere saldırmaya devam edecektir. Fakat işçiler ve devrimciler büyük bedeller ödeyerek büyüttükleri sosyalizm mücadelesinde bir adım bile gerilemeye neden olmayacaktır. Emekçi Hareket Partisi tüm haksızlıklara; sömürüye , zulme karşı başkaldıran işçiler, emekçilerle

EHP’den İbrahim’e mektup EHP, tutuklu yoldaşları İbrahim Keskin’e birçok ilde kart atma eylemi gerçekleştirdi.

11 Nisan Pazartesi günü direnişteki işçilere yapılan polis müdahalesi ile gözaltına alınan 127 kişiden İbrahim Keskin’in tutuklanarak Bafra T Tipi Cezaevi’ne gönderilmesine sessiz kalmayan EHP İstanbul, Ankara, Eskişehir, Mersin ve Bursa’da kart atma eylemleri gerçekleştirdi. EHP, bu eylemlerde İbrahim Keskin’in tutuklanmasının bu ülkede yaşanan ilk adaletsizlik olmadığına; bu ülkede işçilere, emekçilere, devrimcilere, kadınlara, gençlere, Cumartesi Anneleri’ne ve ezilen tüm kesimlere adalet olmadığı vurgusunu yaptı.Yapılan basın açıklamasından sonra eylem fotoğraflarından oluşturulan kartlar postanelerden İbrahim Keskin’e gönderildi. İstanbul Özge Akman

İbrahim Keskin’e aşağıdaki adresteniniz mektup gönderebilirs arttırdığı saldırılarına ve tutuklamalara karşı daha güçlü alanlarda olmaya devam edeceğiz. Herkesi de, sistemin ve sistemin şimdiki temsilcisi AKP hükümetinin sömürüsüne, adaletsizliğine ve tutuklamalara karşı 1 Mayıs’ta Emekçi Hareket Partisi saflarına çağırıyoruz.

omuz omuza dayanışmaya devam edecek ve devrimci yolunda yürüyerek sosyalizme bir adım daha yaklaşacaktır. Hiçbir baskının zulmün ve tutuklamanın Emekçi Hareket Partisi’ni geriletmeye yetmeyeceğini göstermektedir. 1 Mayıs’ta EHP saflarına 1 Mayıs’a yaklaştığımız bugünlerde hükümetin işçilere ve devrimcilere karşı

skin Adres: İbrahim Ke KURUMU PALI CEZA İNFAZ BAFRA T TİPİ KA N BAFRA / SAMSU

İstanbul

Kadir Can Alkır

BAT’ta direnenler kazandı

Ankara

Samsun Sigara Fabrikası’nda işten atılan 120 işçi için Tek-Gıda İş Sendikası ile BAT yöneticileri arasında yapılan görüşme sonucunda anlaşma sağlandı. 31.03.2011 gününde başlayan direniş iki polis müdahalesi iki yüzü aşkın gözaltı bir tutuklama, bir çok yaralı, birçok baygınlık ve sinir krizi geçiren işçilerle beraber, dört polis yaralanması ile bugüne kadar geldi. Direnişe başlangıcından bitimine kadar eylem sahasından ayrılmadan destek veren EHP, ÖDP, TKP, HALKEVLERİ, TÖP, TekGıda-İş sendikası işçilerin sesi olmaya devam etti 18.04.2011 tarihinde Tek-Gıda-İş Sendikası Genel sekreteri Mecit AMAÇ ile BAT yetkilileri arasında çok sert olarak devam eden görüşmelerden anlaşma çıktı. İşçilere sunulmak için Paketler hazılayan BAT yetkilileri üzerinde anlaşılan teklif paketinin işçiye sunulmasını istemiş yapılan oylamada işçilerin çoğunluğu paketi kabul edince anlaş-

maya varıldı. İşçilerin biri haricinde hepsi protokolü imzaladı. Bir işçi ise konuyu mahkemeye taşıyacağını ve işe iadesini isteyeceğini belirtti. Direniş tarihe geçti BAT’da çalışan sendikasız işçilerin de Tekgıda-İş sendikasına üye olması konusunda BAT yöneticileri ikna edilerek konu protokole dahil edildi. 3 Mayıs 2011’ de İstanbul’da bir komite oluşturulması karara bağlandı. Hak arama alanlarında neyin, ne zaman, nasıl olacağının hiç belli olmadığını, eylemlerin nelere gebe kalacağını tahmin etmenin zor olduğunu, her zaman görmüşüzdür. Eylem alanlarında çok uç görüşlerden insanların tartışma, birbirlerini anlama şanslarını emek tabanında bulduklarına şahit olduk BAT eylem-

Eskişehir

Mersin

lerinin milletvekili adayı doğurduğunu gördük. BAT eylemine kadar olan yaşamını milliyetçi muhafazakar olarak sürdüren BAT işçisi Mahmut Çelik TKP saflarından milletvekili adayı olarak seçimlere katılma kararı aldı ve aday oldu.

İşçinin okulu olan hak arama eylemlerinde; sahada işçilerin ülkenin en temel sorunlarını nasıl tartıştığını, hükümetin köylüye destek politikalarının ne kadar yanlış olduğunu, özelleştirmenin ne kadar yanlış politika-

larla yapıldığını tartışırken gördük. “Ben yaptım oldu.” döneminin Türkiye’de bittiğini bize hissettiren BAT eylemi, direniş tarihindeki yerini şimdiden aldı.

Bursa

Turgay Suiçmez

TEKEL direnişine dava Devrimcilere adalet yok!

Yaklaşık 7 aydır tutuklu bulununan SDP ve TÖP yöneticilerine 1 Nisan 2010’da Ankara’da gerçekleştirilen TEKEL eyleminde içlerinde sendi- yönelik davanın ilk duruşması 13 Nisan’da gerçekleştirildi. ka ve siyasi parti genel başkanlarının da bulunduğu 111 kişiye dava açıldı. TEKEL’in özelletirilmesinin ardından 4-c statüsüne geçirilerek çalıştırılmak istenen TEKEL işçileri Ankara’da 78 gün süren bir direniş gerçekleştirmişti. 1 Nisan 2010’da tekrar Ankara’da bir araya gelerek 4-C statüsünü ve hükümetin bu konudaki ısrarını protesto etmek isteyen işçiler ve destekçileri polisin saldırısıyla karşılaşmış, daha Ankara’nın girişinde gözaltına alınan işçiler olmuştu. 111 kişiye dava açıldı Aradan geçen bir yıl içerisinde 78 gün süren direniş ve protesto gösterilerine rağmen hükümet

, 4-C diye bilinen ve güvencesiz çalışma koşullarını dayatan bu yasayı geri çekmedi. Hatta geçtğimiz aylarda çıkarılan Torba Yasa ile birlikte bu koşullar daha da ağırlaştırıldı. Bunlar yetmezmiş gibi şimdi de bu protestoları gerçekleştiren işçiler ve destekçilerine “2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu”na muhalefetten 3 yıl 6 aydan 8 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. AKP’nin ileri demokrasisi hakkını arayan işçilere ve onların bu mücadelede her daim yanlarında olan sosyalistlere yine adliye koridorlarını gösterdi.

3 Haziran 2011’de Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan davada yargılananlar arasında DİSK eski Genel Başkanı Süleymen Çelebi, KESK eski Genel Başkanları Sami Evren ve İsmail Hakkı Tombul, EğitimSen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, TEK-GIDA İŞ Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel, TKP MK Üyesi Erkan Baş ve Emekçi Hareket Partisi Eskişehir İl Başkanı Can Çoksöyler’le birlikte 5 EHP üyesinin de içlerinde bulunduğu 111 kişi bulunuyor.

Halil Altunpolat

Devrimcilere adaletin olmadığını açıkça gösteren duruşmada, tutuklu yargılanan SDP ve TÖP yöneticilerinin ifadeleri yine alınmadı. Davaya destek için gelen devrimcilerin ikinci yarıda içeri alınmamasının ardından kısa sürede hiçbir gerçek olgu çerçevesine dayanmayan “Birinci Devrimci Karargah Davası” ile birleştirilmesine ve davanın Ağustos ayına ertelenmesine karar verildi. Tutuklu bulunan devrimciler bu karara tepkilerini gösterirken darp edilerek duruşmadan çıkartıldılar.

Öfke dışarıya taştı Mahkemenin görüldüğü Beşiktaş’ta dava süresince bekleyen ve birçok ilden gelen davayı izlemeye gelen Sıra Kimde İnisiyatifi bileşenleri ise uygulanan hukuksuzlukları, komployu sloganlarıyla ve gerçek-

leştirdiği oturma eylemleriyle protesto etti. Polisin tepkisi ise her zamanki gibi sert oldu. Gaz bombaları yine haksızlığı, hukuksuzluğu protesto edenlere dönük kullanıldı. 7 aydır süren bu siyasi komplo, ilk duruşmasında da adaletin devrimcilerden yana olmadığını açıkça ortaya koydu. Devrimcilere yönelik bu siyasi komplolara ve adaletsizliklere karşı Emekçi Hareket Partisi siper yoldaşlarının yanlarında olmaya devam edecektir.

Özge Akman


7

26 Nisan 2011

1 Mayıs’ta Taksim’e 1 Mayıs’ta adaletsizliğe ve işsizliğe karşı, halk iktidarı için herkesi Taksim Meydanı’na çağıran Emekçi Hareket Partisi örgütlü olduğu illerde çalışmalarını sürdürüyor.

Devrimcilere, gazetecilere, emekçilere, halklara, kadınlara, cinsel yönelimi yüzünden ezilenlere, gençlere, Cumartesi Anneleri’ne adalet yok. Bu ülkede ağzını açan herkes tutuklanıyor. Hükümet her istediği olsun kimse karşı çıkmasın istiyor. Karşı çıkabilecek her kesimin üzerine gidiyor, mahkemeye bile çıkarmıyor, savunma hakkı bile vermiyor, aylarca tutukluyor. Adalet yok. Emekçilerin direnişlerinde, grev çadırlarında omuz omuza mücadele edenler tutuklu. Samsun’da sigara fabrikasında polis saldırısına direnen işçilerle omuz omuza olan EHP üyesi yoldaşımız İbrahim Keskin tutuklu. Adalet yok. Siyasi bir komplo ile SDP genel başkanı Rıdvan Turan, TÖP sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğlu ve çok sayıda devrimci tutuklu. Adalet yok. Kitap yazan, hükümetten farklı düşünen gazeteciler, Ahmet Şık tutuklu. Adalet yok. Dilini, kültürünü, haklarını savunan Kürt halkına ve temsilcilerine, inançlarını savunan Alevilere, karanlığa kurbanlar vermiş Ermenilere, Hrant Dink’e adalet yok. Kadın katilleri serbest, öğrencileri coplayanlar serbest, nefret cinayeti işleyen katiller serbest,

18SORU Kemal Yılmaz

EHP Eskişehir Parti Dostu

1. En sevdiğiniz erdem? İdealist olmak 2. Başlıca özelliğiniz? Dürüstlük

3. Mutluluk nedir? Yaşamak

4. Mutsuzluk nedir? Yaşamaktan zevk almamak

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? İçki içmek

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İnsanlara yapmacık davranmak 7. En sevmediğiniz şey? Irkçılık

8. En sevmediğiniz kişiler? Müdürlerim

Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.

9. En sevdiğiniz iş? Peyzaj

10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet

11. En sevdiğiniz yazar? Nihat Behram 12. Kahramanınız? Deniz Gezmiş

13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya

15. En sevdiğiniz renk? Kırmızı

16. En sevdiğiniz yemek? Makarna

17. En sevdiğiniz düstur? Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine 18. En sevdiğiniz söz? Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin

kayıpların katilleri, işkenceciler serbest, kontrgerilla şefleri serbest, vergi kaçakçıları, ihaleciler serbest, darbeciler hastalık numarasıyla firarda. Adalet yok. Yandaşlarına adil, halkına adaletsiz düzene karşı 1 Mayıs’ta Taksim’e. 10 milyon emekçiye, üniversite mezunu gençlere, ev kadınlarına, tarım emekçilerine, esnafa işsizlik çok. Hükümet vaat ediyor. Diyor ki “önümüzdeki 5 yıl içinde işsizliği düşüreceğiz”. Ama emekçilerin yıllardır süren işsizliğe sabrı artık yok, beş yıl daha işsizlik çok. Başbakanlık TÜİK’e işsizlik rakamlarını düşük göster diyor, ama işsizlik düşmüyor. Arkadaşlarımız, akrabalarımız, kardeşlerimiz, tanıdıklarımız ya işsiz ya da işsiz kalmamak için en kötü şartlarda çalışmayı kabul etmek zorunda

kalıyor. İstatistikler yalan söylüyor, emekçiler gerçeği evlerinden biliyor; işsizlik çok. İşsizliği emekçilerin eğitimsizliği olarak göstermek istiyorlar. Çözümü mesleki eğitim olarak görüyorlar yine emekçileri oyalıyorlar. İş vaat eden yok, oyalayan çok. Bugün git yarın gel düzeni devam ediyor. Alnımızın teriyle kazanmayı değil, ölmeden sürünmeyi, sadaka ile yaşamayı vaat ediyorlar. İş istiyoruz kurs diyorlar, iş istiyoruz, biz sizi arayacağız diyorlar. Hükümet zenginlerle birlik emekçileri oyalıyor. Eğitimli üniversitelilere niye iş yok? Öğretmene, mühendise, mezunlara niye iş yok? Vaatlere karnımız tok, işsizlik çok. Patronların düzeni adaletsizliktir, işsizliktir. Çözüm halk iktidarıdır. Hükümet, devrimcileri, gaze-

tecileri tutuklatıyorsa, kitapları yasaklıyorsa, emekçilere göz dağı veriyorsa, gençlere polisi saldırtıyorsa, kadın katillerini, işkencecileri, iş cinayetlerinde patronları, faili meçhullerin sorumlularını koruyorsa, adalet yoksa; söz, yetki, karar, iktidar halkın olmalıdır! 10 milyon emekçi iş bekliyorsa, milyonlar güvencesiz, düşük ücretli, sigortasız çalıştırılıyorsa, bu düzen bizlere iş, ekmek değil sadaka vaat etmekten başka yol bulamıyorsa, işsizliğe, güvencesizliğe, geleceksizliğe karşı direnenler polis devletiyle karşılaşıyorsa, eğitimsizlik değil işsizlik çoksa söz, yetki karar halkın olmalıdır! Diktatörlerine ve işsizlik düzenine karşı meydanları zapt eden Ortadoğu halklarının izinden, kokuşmuş kapitalizmin nükleer felaketleri karşısında yaşam mücadelesi veren Japon halkının umuduyla, kesintisiz devrim yolunda dövüşe dövüşe zapt ettiğimiz Taksim Meydanı’nda birleşelim. 1 Mayıs’ta adaletsizliğe ve işsizliğe karşı, halk iktidarı için herkesi Taksim Meydanı’na Emekçi Hareket Partisi’nin kortejine Yıldız Yumruk olmaya davet ediyoruz. ADALET YOKSA, İŞSİZLİK ÇOKSA SÖZ, YETKİ, KARAR, İKTİDAR HALKA

Adaleti ve işsizliği sorduk

Bu ülkede adaletin olduğunu düşünüyor musunuz? Osman Can Yılmaz-Kesinlikle hayır. Türkiye’de insan hakları diye bir şey söz konusu değil. Polisin kullandığı gücün orantısız olduğunu düşünüyorum. Eskişehirspor maçlarında polis bizlere de saldırmaktan geri durmuyor. Remzi Kocaoğlu-Hayır. Adaletsizlik almış başını gidiyor. Adalet bir tek zengine var. Zenginler, adaleti istedikleri gibi kullanıyorlar. Gazetecilerin tutuklanması adaletin onların elinde olduğunu gösterir bize. İşsizlik rakamlarının azaldığını açıkladılar. Söylendiği gibi işsizlik gerçekten azalıyor mu? Osman Can Yılmaz İşsizlik oranlarının azaldığını açıklıyorlar ama ben aksine arttığını düşünüyorum. İşten atılan işçileri de hesaba katarsak işsizliğin tırmandığını görebiliriz. İşsizlik özellikle bu hükümetin uyguladığı politikalar sonucu artıyor. Gerçi hangisi gelirse gelsin sistem kalıcı. Remzi Kocaoğlu-İşsizliğin düştüğüne inanmıyorum. Çünkü en yakın çevremde çoğu insanın işsiz olduğunu görüyorum. Abim KPSS’den 80 puan almasına rağmen bu yıl atanmadı. KPSS, YGS’deki yolsuzluklar bizi çıkmaza sokuyor. İşsizliğin azaltılmaya çalışılmasını doğru bulmuyorum. Bizden çok kendilerini kandırıyorlar. Bunu biz yaşıyoruz.

Her yerde 1 Mayıs hazırlığı 1 Mayıs’ta adaletsizliğe ve işsizliğe karşı, halk iktidarı için herkesi Taksim Meydanı’na çağıran Emekçi Hareket Partisi örgütlü olduğu illerde çalışmalarını sürdürüyor. İstanbul 1 Mayıs’a hazırlanan İstanbul İl Örgütü yıllar sonra kazanılan Taksim alanının ev sahipliğini yaparken, Beyoğlu, Kadıköy, Güngören, Küçükçekmece’de açılan stantlar ve yaygın gazete dağıtımlarıyla İstanbul halkını 1 Mayıs’a çağırıyor. Krizin koşullarının her geçen gün ağırlaştığı dönemde, Daima kuramsal dergisini çıkartan örgütümüz İstanbul’da Hakan Öztürk’ün sunumuyla 1 Mayıs çağrısı gerçekleştirdi. Adaletin olmadığı bu ülkede, mücadelesini sürdüren örgütümüz, Sıra Kimde İnisiyatifi ile SDP TÖP davasında nöbet tutarak, seçim yasağı getirilen Kürt halkıyla yürüyüşler gerçekleştirerek, Cumartesi Anneleri’nin

direnişinde daima var olarak, tutuklanan İbrahim yoldaşımıza kart atma eylemi gerçekleştirerek 1 Mayıs’a demokrasi mücadelesinin sürekliliği ile yürüyor. Bursa Emekçi Hareket Partisi’nin örgütlü olduğu tüm illerde olduğu gibi Bursa’da da 1 Mayıs çalışmaları hız kesmeden devam ediyor. Başta Uludağ Üniversitesi ve Görükle köyünde yaygın propaganda çalışması yürütülürken, Fomara meydanında açılan stantlarla Emekçi Hareket gazetesi Bursa halkıyla buluşuyor. Haftalık siyasal gündem toplantılarında EHP MK üyesi Gökhan Asan’ı ve EHP Siyasi Büro Üyesi Gülsüm Kav’ı ağırlayan Bursa İl örgütü, bu yıl ilk defa 1 Mayıs’ta Taksim’e EHP

otobüsüyle gidecek. Kocaeli Emekçi Hareket Partisi Kocaeli İl Örgütü yaklaşan 1 Mayıs için çalışmalarını sürdürmektedir. Her gün Fethiye Caddesi’nde Emekçi Hareket gazetesini dağıtan EHP’liler politik düşüncelerini halka anlatarak, ülkedeki adaletsizliğe, işsizliğe karşı mücadele çağrısı yapmaktadır. Herkesin katılabileceği genel üye toplantıları örgütleyerek yaklaşan 1 Mayıs’ı tartışmakta ve insanları 1 Mayıs’a davet etmektedir. 27 Nisan Çarşamba günü ise EHP Siyasi Büro Üyesi Hakan Öztürk’ün katılımıyla Daima Kuramsal dergisinin sunumu yapılacaktır. Ankara Emekçi Hareket Partisi Ankara İl Örgütü 1 Mayıs ça-

77’nin hesabı sorulacak 1 Mayıs 1977’de İstanbul’ da Taksim’de olan biri olarak, yapılan saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz, neler yaşadınız biraz anlatabilir misiniz? Bu konunun üzerine birçok şey yazıldı, çizildi hepimiz bunları okuduk, bir dönem uzun uzun tartışıldı, ancak üzeri kapatıldı. O zaman art arda gelişen saldırılar üzerine, göstermelik olarak olaydan yaklaşık bir veya iki ay sonra Kara Kuvvetleri Komutanı emekliye sevk edildi. Saldırıların, nedeni tabi-

ki de solcuları, muhalefeti sindirme çabasıydı. O dönem, cılız bir muhalefet yoktu, biliyorsunuz 1 Mayıs 1977 dendiğinde sadece Taksim akla gelmez, aynı zamanda Türkiye topraklarında en güçlü devrimci yapının da kuruluş günüdür. O dönem, bugünün partileri gibi bütün üyelerine ulaşabilen, bir yerden bir yere giderken çok organizeli bir yapı da yoktu. Malum cep telefonları, bilgisayar, internet vs. yok. Biz de Keçiören Asfalt’ tan DİSK’ten arkadaşlarımız ve tam olarak

lışmalarına merkezde, ilçelerde ve mahallelerde faaliyetlerini örerek sürdürmektedir. Gerek mahallelerde yapılan siyasi gündem toplantıları ile gerek merkezindeki haftalık genel üye toplantısı ile 1 Mayıs faaliyetlerini devam ettirmektedir. Faaliyet yürüttüğümüz ilçelerde ve şehir merkezinin bir çok yerinde afiş çalışmalarımız sürmekte ve partimizin 1 Mayıs’a giderken kullandığı “ Adalet Yoksa, İşsizlik Çoksa , Söz, Yetki, Karar , İktidar Halka” sloganı Ankara’nın tüm ilçe ve mahallerine taşınmaktadır. Yapılan stant çalışmaları ile Emekçi Hareket gazetemiz dağıtılarak insanlar 1 Mayıs’a davet edilmektedir. Faaliyetlerimiz gerek stantlar ile , gerek ilçe ve ma-

hallelerimizde yapacağımız film gösterimleri ile son güne kadar devam edecektir. Eskişehir EHP Eskişehir İl Örgtü 1 Mayıs’ta Taksim’e gidiyor. Üniversite ve liselerden, Odunpazarı’nda mahallelerden ve Doğançayır Köyü’nden birleşerek Taksim’de olacağız. Her gün çarşı merkezi ve üniversitelerde açılan stantlarımızda işçiler, emekçiler ve öğrencilerle buluşuyoruz. Emekçi Hareket gazetemiz ve bildirilerimizle, partimizin sesini tüm halkımıza ulaştırıyoruz. Sömürüye ve zulme karşı duran herkesi 1 Mayıs’ta Taksim’e partimiz saflarına çağırıyoruz.

Gökhan Asan

1 Mayıs 1977’de Taksim’de bulunan Metin Metin ile 34 devrimcinin katledildiği o günü konuştuk.

tanımadığım solcu diye bildiğimiz (daha sonra hepimiz DevYol davasında tekrar karşılaştık) arkadaşlar ile bir minibüs kiralayıp İstanbul’ a gittik. Taksim Meydanı’na girdikten, işte sloganlar falan atıyoruz, halay çeken gruplar var, çok geçmeden, tabi bire bir ilk açılan ateşi görmedim ama daha sonra kargaşa esnasında baktığımızda hotelin üst katından yüzleri maskeliler taramalı tüfekler ile ateş açtılar. Tesadüfen biz Marmara Hotel’in yakınında duruyorduk. Yani daha sonradan

arkadaşlardan duyduk Kazancı yokuşunda panzerlerin, insanları aşağıya doğru ittiğini, galiba bir kamyon ile panzer arasında sıkıştırıldıklarını. O tarafa doğru bir sürükleniş vardı, ancak ben o tarafa pek yaklaşamadım. Ahmet Haslı bizim minibüsten gelen arkadaşımız, kargaşa sırasında yaralanmıştı, onunla ambulansa hastaneye gittik. Yani, tabi üstünden çok zaman geçti ama şunu iyi biliyorum ki çok organize bir saldırıydı. Polis ateş açılan kısma doğru hiçbir müdahale gerçekleştir-

medi tam tersi gözaltı yapmaya tutuklamaya başlamıştı insanları, yaralı çok fazla vardı. Yani hatırladıklarım bu kadar. Daha sonra öğrendik 34 kişi hayatını kaybetmiş, 150 küsür kişi yaralanmış. Yani saldırı devletin, solculara, devrimcilere yönelik saldırısıdır, saldırılar şekil değiştirerek bugün yine yapılmaktadır. Emekçi Hareket Gazetesi’ ne teşekkür ederim böyle şeyleri tekrar tekrar, yayınladıkları, gündem ettikleri için.

Özgür Budaker


Emekçi Hareket 15 Günlük Gazete İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Fadik Temizyürek - Bozkurt Mah. Türkbeyi Sk. No:79-81 Şişli/İstanbul Basıldığı Yer: Ezgi Matbaası - Sanayi Cad. Altay Sk. No:10 Yenibosna/İstanbul Türü: Yaygın Süreli Yayın Genel Yayın Yönetmeni: Emre Öztürk, Görsel Tasarım: Gürkan Köse, Pınar Atalar, Nacican Altın Haber Koordinatörü: Rıfat Çapar, Melike Çınar İstanbul:Barış Şahin Eskişehir: Merve Demir Ankara: Yaşar Türk Dağıtım: Sanem Deniz Kural emekcihareket@ehp.org.tr

. . ISTE KRIZ ı

Ağır ceza yasası Meclis’ten geçmedi

l

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Meclis’e sunduğu yasa tasarısı Meclis Adalet Komisyonu’na gönderildikten sonra, Meclis’in tatile girdiği gerekçesiyle askıya alındı.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek

hapis öngörülüyor. 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’da önerilen değişikliklerde ise kanunun adı da dahil olmak üzere şiddete uğrayan veya uğrama ihtimali bulunan kadının her ne surette olursa olsun korunmasını amaçlayan düzenlemeler bulunuyor. Bu değişikliklerin içinde kanunun adının “Kadının ve Ailenin Korunması Kanunu” olması, hakkında koruma kararı verilen kadına devlet tarafından nafaka bağlanması, aile mahkemelerine tam yetki verilmesi, korunma talebi olan kadınlara tatil günleri de dahil olmak üzere koruma ka-

Profesör kadınları suçladı Oğuz Berksun; ‘Birçok kadın kendisini mağduriyetin gücüne kavuşmak üzere şiddete maruz bıraktırıyor.” dedi.

Kadına yönelik şiddeti hak gören, meşrulaştıran açıklama yine üniversitede bir profesörden geldi. AÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Psikiyatrist Prof. Dr. Oğuz Berksun kadınların uğradıkları şiddeti, mağduriyetin gücüne kavuşmak üzere özellikle istediklerini söyleyerek, şiddetin kadından kaynaklandığını savundu. Bu açıklama, bir yandan Türkiye’deki erkek egemen sistemi ortaya koyarken bir yandan üniversitelerdeki niteliksiz eğitim verilmesinin nedenlerinden biri olan niteliksiz eğitimcileri gözler önüne serdi. Erkek egemen sistem gün geçtikçe kadınların canını daha çok yakmaya, almaya devam ederken maruz kaldıkları her türlü şiddetten dolayı da kadınları suçlu buluyor. Ankara Yağmur Kazıl

rarının alınması gibi maddeler bulunuyor. Yasa tasarısı ertelendi Kadın cinayetlerini engellemede devletin eksiklerini açığa çıkaran ve kadın cinayetlerini durdurmak için hukuki açıdan akılcı ve maddi çözümler ortaya koyan bu yasa tasarısı meclisin tatile girmesi gerekçesiyle 2011 Eylül ayına ertelendi. Kadın cinayetlerini durduracak olan yasa değişikliklerini tekrardan meclisin gündemine getirmek 12 Haziran’da yapılacak olan genel seçimlerden sonra göreve başlayacak olan

yeni vekillerin inisiyatifinde. Torba Yasa gibi toplumu daha da yoksullaştıracak olan, Hadım Yasası gibi kadınlara yönelik işlenen cinsel saldırı suçlarını bir hastalık kabul ederek çözümü erkeklere uygulanacak hormon tedavisinde arayan yasaları meclis gündeminde onaylamakta hiç vakit kaybetmeyenler, platformun hazırladığı yasa tasarısını erteleyerek kadın cinayetlerinin devam etmesine Eylül ayına kadar göz yumduklarını açıkça ortaya koyuyorlar.

Berna Görgülü

“İndirim” cinayetleri durdurmuyor

Kadın cinayayetleri dur durak bilmeden artıyor. Geçtiğimiz Mart ayında 24 kadın daha öldürüldü.

Kadınlara uygulanan tacizlerin, tecavüzlerin, şiddetin önüne geçilemiyor. Bir yandan da kadın cinayetleri davalarında uygulanan indirimler karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde üç kadın daha öldürüldü ve öldürülen kadınların görülen davalarında, katiller haksız tahrik indiriminden faydalandılar. Mersin’de Aysel T. tedavi görmesine rağmen çocuğu olmadığı gerekçesiyle kocası tarafından boğazı kesilerek öldürüldü. İzmir’de ise iki çocuk annesi 19 yaşındaki kadın, başka bir erkeğin evlenme teklifini kabul etmediği için öldürüldü. Geçen yıl Kadime Şanlı kocası tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. Geçtiğimiz günlerde görülen davada Hüseyin Şanlı’ya “Kadime Şanlı’nın Facebook’ta evlenmeden önceki soyadını kullandığı ve ilişki durumunu belirtmediği” için haksız tahrik indirimi uygulanarak cezası 16 yıl 8 aya indirildi.

Yeniden yapılandırmaya mükellef ve diğer vatandaşların çok büyük ilgisi olduğunu kaydeden Şimşek, ‘’Gerçekten çok başarılı bir yapılandırma gerçekleştiriliyor. Vatandaş, bu tarihi fırsatı çok iyi şekilde kullanıyor’’ dedi. Şimşek, “Şu ana kadar 2 milyon 675 bin 40 kişinin borçları yeniden yapılandırma için başvurduğunu, başvuru sahiplerinin 34-35 milyar liralık borcu yeniden yapılandırmaya tabi tuttuğunu” sözlerine ekledi.

Yeniden “Borçlanma” süresi uzatıldı

Hükümet, Torba Yasa’da geçen borç affında son başvuru süresini 2 Haziran’a uzattı. Kadınlara uygulanan tacizlerin, tecavüzlerin, şiddetin önüne geçilemiyor. Bir yandan da kadın cinayetleri davalarında uygulanan indirimler karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde üç kadın daha öldürüldü ve öldürülen kadınların görülen davalarında, katiller haksız tahrik indiriminden faydalandılar. Mersin’de Aysel T. tedavi görmesine rağmen çocuğu olmadığı gerekçesiyle kocası tarafından boğazı kesilerek öldürüldü. İzmir’de ise iki

çocuk annesi 19 yaşındaki kadın, başka bir erkeğin evlenme teklifini kabul etmediği için öldürüldü. Geçen yıl Kadime Şanlı kocası tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. Geçtiğimiz günlerde görülen davada Hüseyin Şanlı’ya “Kadime Şanlı’nın Facebook’ta evlenmeden önceki soyadını kullandığı ve ilişki durumunu belirtmediği” için haksız tahrik indirimi uygulanarak cezası 16 yıl 8 aya indirildi.

Rıfat Çapar

Düzeltme:

17 Mart 2011 tarihli Emekçi Hareket Gazetesi’nin 13. sayısında “Galatasaray’da 311. hafta” başlıklı yazıda yer alan “İstanbul İl Örgütü gözaltında kayıpların hesabının sorulması, faillerinin yargılanması için Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Anneleri eylemini her hafta gerçekleştirmeye devam ediyor.” ifadesi elde olmayan sebeplerle yanlış yazılmıştır. “İstanbul İl Örgütü” ifadesini düzeltir, yerine “İHD İstanbul Şubesi Gözaltılara Karşı Kayıplar Komisyonu” ifadesinin kullanılmasının doğru olacağını okurlarımıza duyururuz. Emekçi Hareket gazetemizi düzenli takip etmek için aşağıdaki formu doldurarak abone olabilirsiniz.

Abone Formu

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Adresiniz:

Telefon Numaranız: Mesleğiniz:

1 yıllık abonelik için 0749 471420035001 Şükrü Oral adına Ziraat Bankası hesap numarasına 15 TL yatırarak formu Feridiye Cad. No 41 Taksim / İstanbul adresine postalayınız.

Ezgi Ceren Ağtaş

Metal işçilerinden tarihi zafer

MESS’in yüzde 5,35’lik zammını kabul etmeyen metal işçiler 21 işyerinde yaptığı grevden zaferle çıktı. Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası’nın (MESS) sözleşmesine karşı 21 işyerinde greve çıkan Birleşik Metal İş üyesi işçiler ilk kez kazandı. Toplusözleşmede önerilen yüzde 5,35’lik zammı yüzde 10-11’lere çıkararak yüzde 100’e varan artış yaptıran metal işçisi sosyal haklarında da yüzde 110’lara varan iyileştirme aldı. Ayrıca işçiler esnek çalışmayı da fabrikalarından uzak tuttu. Grevler peşpeşe Birleşik Metal İş üyesi 15 bin işçi MESS ile Türk Metal Sendikası arasında imzalanan sözleşmeyi kabul etmeyeceğini açıkladı. İşçiler yüzde 5,35 olan ve saat başı ücretlerinde sadece 20 kuruşluk artış öngören toplusözleşmeye karşı

‘‘

Yeniden yapılandırmaya ilgi çok!

‘‘

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, 2010 yazından bu yana Türkiye’nin farklı illerinde; sokaklarda, adalet saraylarında, kitle iletişim araçlarında, üniversitelerde yaptığı çalışmaların sonunda Hakim Eray Karınca, kocası tarafından öldürülen Ayşe Paşalı davası için avukatı Elif Kabadayı Tatar, Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi Avukat Saliha Şahin’le birlikte çalışarak tamamladığı yasa tasarısı kadın cinayetlerinin durdurulabilmesi için bütünlüklü bir ele alışın şart oluşundan yola çıktı. İçeriğinde Ceza Kanunu ve 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’da yapılması gerekli olan değişiklikler mevcut. İndirim değil, ağır ceza Ceza Kanunu’nda kadın katillerinin haksız tahrik, etkin pişmanlık, gelecek, iyi hal gibi gerekçelere dayanarak ceza indirimi almalarını ortadan kaldıran, kadınları öldürenlerin ceza indirimlerinden yararlanamayacağı şekilde düzenlemeler var. Aynı zamanda namus saikiyle, cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı nedeniyle cinayetlerde ağırlaştırılmış müebbet

grev kararı aldı. İlk grev 22 Mart’ta Eskişehir’de bulunan İtalyan ortaklı Süsler Doruk fabrikasında yapıldı. Ardından Gebze’deki Standard Depo ve Arfesan fabrikası geldi. Diğer fabrikalarda işverenler grev yapılmasına bile gerek olmadan MESS’ten bağımsız olarak Birleşik Metalİş ile anlaşmalara vardı. Düzeni mücadeleleriyle yıktılar Süsler Doruk’ta grevin 11’inci, Standard Depo’da ise grevin ilk haftasında anlaşmaya varan Birleşik Metal-İş Arfesan’da da grevin 8’inci gününde anlaşmayı imzaladı. Birleşik Metal İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu 30 yıldır metal işkolunda sürdürülen düzeni yıkmayı başardıkları-

ADIYAMAN AFYON ANKARA ÇANKAYA MAMAK

TELEFON

ADRES

0555 686 84 68 0536 882 31 04 0539 986 84 51 0543 958 58 53 0506 828 78 66

Yükseltepe Mah. 1666. Cad. 1945. Sk. No: 1 Keçiören

ANTALYA

artvin@ehp.org.tr

AYDIN BARTIN BOLU BURSA ÇANAKKALE ÇORUM ODUNPAZARI

MAIL

balikesir@ehp.org.tr

0555 552 78 65

0507 787 97 75 0222 229 36 03 0507 995 0555 578 81 26 37

HATAY 0506 976 61 44 0553 740 67 19

nı dile getirerek “1 yıldır mücadele veriyoruz. Karşımızda Türkiye’ye Cumhurbaşkanı çıkarmış dünyanın en güçlü işveren sendikası vardı. Ama işletmeler işleri iyi olduğu için bizimle kavgayı göze alamadı. Sadece üç işyerinde grev yaptık. Diğerlerinde işverenle özel görüşmeler yaparak ücretleri yükselttik” dedi. Serdaroğlu MESS sözleş-

mesindeki yüzde 5,25’lik ücret zammını yüzde 10-11’e çektiklerini ve sosyal haklarda da yüzde 110’e varan iyileştirmeler sağladıklarını vurguladı. Esnek çalışma hükümlerini de toplusözleşmelere sokmadıklarını açıklayan Serdaroğlu “Başarımız birçok işkolunda örnek oldu. 30 yıllık düzeni mücadelemizle kaldırdık” dedi.

KÜÇÜKÇEKMECE KADIKÖY GÜNGÖREN

0507 959 34 59 0507 371 02 12

Yasa Cad. Yasa Han No: 24 Kat: 3 D:31

0506 976 61 44 0507 213 50 46

kayseri@ehp.org.tr 0555 839 86 52

Tepecik Mah. Çeltik Geçidi Sk. Seymen Apt. No: 2 D: 5

MALATYA

manisa@ehp.org.tr 0507 707 20 03

SAMSUN TRABZON YALOVA ZONGULDAK DEVREK

rize@ehp.org.tr

yalova@ehp.org.tr zonguldak@ehp.org.tr 0531 687 10 71

Çay Mah. Çay 2 Sokak No:27/A Devrek

w w w.ehp.org.tr adresinden gazetemize abone olabilirsiniz


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.