BULTÜRK Gazetesi 151.Sayısı

Page 1

Türkiye Büyükelçisi Görevine Tayini Resmileşti Prof. Dr. Dinkov: Ermeni Iddialarına En Iyi Yanıt Arşivlerde

Siyasi ve Aktüel Gazete

. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın buna dair imzaladığı kararname, Resmi Gazete’de yayınlandı. Şimdiki Büyükelçi Hasan Ulusoy, Türkiye’nin Brüksel misyonu başına geçecek. 22 Aralık 1970, Amasya doğumlu olan Aylin Sekizkök, Türkiye Dışişleri Bakanlığında işe başladığında sadece 19 yaşındaydı. Sekizkök, Ankara’nın Kiev, Türkiye Dışişleri Bakanlığı Güvenlik ve Stokholm, Berlin, Amman ve Milano İstihbarat Genel Müdürlüğü eski Baş- diplomatik misyonlarında görev yapkan Yardımcısı Aylin Sekizkök’ün Türkiye mış bulunuyor. Eşi Hasan Sekizkök ise Cumhuriyeti’nin yeni Bulgaristan Büyü- Türkiye’nin Üsküp Büyükelçiliğinin bakelçisi görevine atanması resmileşti. şında bulunuyor.

Yıl -

Bağcılar Belediyesi ve Balkanlara Vefa Derneği tarafından “Osmanlı’da Gayrimüslimlerin Durumu ve Ermeni Meselesi” konulu panel düzenlendi.

Panele katılan tarihçi yazar Prof. Dr. Stoyan Dinkov, sözde Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ermeni iddialarına en iyi yanıtın arşivlerde olduğunu söyleyen Dinkov, “Osmanlının yönetim tarzında toplum etnik olarak ifade edilmiyordu. Etnik ayrımcılık yoktu” dedi. STOYAN DİNKOV: “OSMANLI’DA ETNİK AYRIMCILIK YOKTU” “Bulgarlar Türk’tür” kitabını da kaleme alan Bulgar Tarihçi-Yazar Prof. Dr. Stoyan Dinkov, Osmanlı İmparatorluğu’nda etnik kimlik bilincinin olmadığını ve o topraklardaki herkesin inanç, görüş, yaşam tarzı yönünden özgür olduğunu söyledi.

Aylık

1 6 Sayı: 151 Aralık - 2019 “Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek

Bizim Görevimiz“

Ü lkemize ve Türk Dünyasına Hayırlı Uğurlu Olsun Elektrikli yerli otomobil TM 480’in menzilinin 400 kilometre olduğu belirtildi. TM 480i, 100 kilometrede 10 liralık elektrik harcıyor. Fiyatı ise 200 bin lira olarak açıklandı.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Gebze’de “Bilişim Vadisi”nin resmi açılış töreni ile yerli otomobilin tanıtıldığı “Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu Yeniliğe Yolculuk Buluşması” programında konuştu. Türkiye’nin yerli otomobil serüveni hakkında çok önemli açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Devrim otomobilinin önünü kestiler ama devrin otomobilinin önünü kesemeyecekler.” dedi.

Başkan Erdoğan, Kocaeli’deki Bilişim Vadisi’nde Türkiye’nin yerli otomobilinin tanıtıldığı törende önemli açıklamalarda bulunuyor... Erdoğan Türkiye’nin yerli otomobil serüvenini anlatırken, Devrim otomobili projesinin karşısında duranları sert şekilde eleştirdi. Erdoğan, “Kaybettiğimiz 65 yılın hesabını sormayı da milletimize bırakıyoruz.” dedi. Erdoğan ayrıca yeni yerli otomobil girişimi ile ilgili olarak, “Devrim otomobilinin önünü kestiler ama devrin otomobilinin önünü kesemeyecekler.” dedi.. Devamı 3’de

Dr. Hasan Ulusoy’a Bulgaristan Tarafından Devlet Nişanı Bulgaristan, Uygurlar’a Asimilasyonu Kınadı

Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçisi Dr. Hasan Ulusoy’a Bulgaristan devleti üstün hizmet nişanı tevdi edildi. Devlet nişanı Cumhurbaşkanı Sayın Rumen Radev tarafından, Cumhurbaşkanlığında düzenlenen ve bir çok yabancı ülke Büyükelçisinin de hazır bulunduğu törende takdim edildi.

Törende yaptığı konuşmada Büyükelçi Ulusoy, devlet nişanını iki dost ve müttefik komşu ülke arasındaki iyi ilişkilerin bir göstergesi olarak kabul ettiğini ifadeyle, görev süresinde iki ülke devlet makamları arasında her kademe ve alanda toplam 120 karşılıklı ziyaret ve temas gerçekleştiğini vurguladı. Soydaşlarımızın dostluk köprüsü olarak iki ülke ilişkilerinde önemli rol oynadığını da belirten Büyükelçimiz, ülkeler ve halklar arasındaki birlikte yaşama kültürünü daha da ileriye götürmek amacıyla iki yılda Büyükelçilik olarak birçoğu ilk kez olmak üzere 30’u aşkın kültür ve sanat faaliyeti yaptığımızı, bunların insanlarımızın birbirini daha iyi tanımlarına ve anlamalarına hizmet ettiğini kaydetti. TC Sofya Büyükelçiliği

Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Müslümanlara uygulanan asimilasyon politikasını kınadı. Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü, yaptığı yazılı açıklamada, “Çinli yetkililerin ülkenin Doğu Türkistan bölgesindeki Müslümanlara karşı uyguladığı asimilasyonu, fiziki ve psikolojik şiddeti kınıyoruz“ ifadelerini kullandı. Doğu Türkistan’daki Uygur Müslümanlarının başına gelenlerin insanlığa karşı bir suç teşkil ettiği belirtilen Bulgaristan Başmüftülüğünün açıklamasında, asimilasyon girişiminin Müslümanlara 30 yıl önce totaliter komünist rejim sırasında yaşadıkları kara günleri hatırsoykırımla eşdeğer olduğu kaydedildi. Açıklamada, Uygur Müslümanlarına karşı yü- lattığı vurgulandı. Nahit Doğu, İHA rütülen yok etme politikasının Bulgaristan’daki

E d i t ö r Cumhurbaşkanı Anayasa Değişikliği Için Istişareler Başlatıyor

2019’un Ardından EDİTÖRÜN KÖŞESİ Geçmişi geleceğe bağlayan düğümü bu yıl da çözemedik. 20. yy’lı daha da detaylı okumak gerek. Değişen takvim yaprağında kitaba işlenmemiş sırlar var. Gözle görülenlerden biri kelin saçını andırıyor. Çıkmayan bu saç, ne yaptı, yaptı 21. yüzyıla egemen oldu. Anlatmak istediğim 1700’lü yıllarından beri dillerde olan ADALETTİR. Dünya, o devre dini adalet kurallarıyla gelmişti. Katolikler adaleti değiştirmek ve hayatını belirleyende son söze sahip olmak için çok savaştılar. Bunu gerektiren kapitalizmin kök salmaya başlamasıyla dünyaya yeni bir ahlak ve adaletin gerektiğini kavramak oldu. Bizim bu konudaki anlayışımız, dünya siyaset sahnesine Büyük Atatürk ve Türkiye Cumhuriyetine kadar 2 yüz yıl daha Kuran ve Şeriatın ayetleri arasına sıkışmış kaldı. Devamı 11’de

Cumhurbaşkanı Rumen Radev Anayasa’da değişiklik talebiyle danışma istişarelerine başlıyor. İlk görüşmesi Cumhurbaşkanlık nezdinde Hukuk Konseyi üyeleri ve akademisyenlerle olacak. Radev daha sonra STK ve hukukçu mesleki organizasyon temsilcileriyle bir araya gelecek. Rumen Radev, İvan Geşev’in Cumhuriyet Başsavcısı görevi talimatnamesini imzaladığı üç hafta önce, Anayasa’da değişiklik ihtiyacı olduğunu öne sürmüş ve Başsavcı seçildikten sonra hesap sorma işleminin de sona erdiğini duyurmuştu.

Bulgaristan’da Ye n i B a ş s a v c ı Görevine Başladı

Sayfa 2’de

Sayfa 2’de

Sayfa 5’de

Sayfa 5’de

Sayfa 6’da

Sayfa 6’da

Sayfa 10’da

Sayfa 14’de

Sofya’da Adalet Sarayında resmi törenle İvan Geşev Bulgaristan’ın yeni Başsavcısı olarak yemin edip görev başına geçti. Bulgaristan Parlamentosu Başkanı Tsveta Karayançeva, Adalet Bakanı Danail Kirilov, İçişleri Bakanı Mladen Marinov ve Yüksek Yargı Kurulu üyeleri de yemin törene katıldılar. Geşev 23 yıldan fazla Savcılık görevi yapmış bir hukukçudur. Eski Başsavcı Sotir Tsatsarov ise Meclis tarafından Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu’nun başına getirildi.


2 Sayı 149 - Ekim 2019 2

Bulgaristan Türklerinin Sesi

TÜRK DÜNYASINDAN HABERLER

Rengin GÜLER

Özbekistan’ın Hive şehri 2020 Türk Dünyası Kültür Başkenti seçildi Firdevs BÜYÜKATEŞ cısı Gurbanmurad Mıradaliyev ve gözlemci ülke sıfatıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Nazım Çavuşoğlu katıldı. Kadim şehir Hive Hive şehriyle ilgili tanıtım filminin gösterildiği toplantıda, Özbekistan Kültür Bakan Yardımcısı Akilova, şehirle ilgili sunum yaptı.

Bulgaristan’da 30 Yıl Geriye Bak Konu: Kaçırdığımız fırsatların acısını yaşıyoruz.

Hayatın dizginlerini ele alanlar 1989’dan sonra dünyaya geldiler. Nesil değişimi yaşıyoruz. Memleketimizde toplumsal öncü ve hayatın omurgası fonksiyonunu yeni birileri mi üstleniyor. Yan çizenler yok değil diyemem, çünkü hayat öyle atılımlı değişti ki, gözümüz emeklide olan bizler hayatın ana gereklerini, değişmez ödevlerini onlara aktaramadık. Aslında bu çok zor bir ödev! Bazen bir versek de onlar alamıyor, alsalar da özümseyemiyorlar, eski kuşağın değerli bulduğunu, yeni kuşak gereksiz ve hurda olmayı hak etmiş buluyor. Ne var ki hayatta yeniden ve yenide değerlendirilmesi gereken anlar, sözler, tümceler, olaylar var. Biz ayağına ve damarına basılmış bir milletiz, sabrı taşmış bir halk ve kimliğe uzanan bir umuduz. Çocukluğumuzdan beri taşıdığımız değerlerimiz var. Birçokları kap tutmuş ama bizim için değerli. Sararmış yapraklar ve koptu kopacak kaplar, geçmişi anlatanlar onlar. Tarih 14 Aralık 1989. Kar serpiştiren akşam saatlerini anımsadıkça, gözlerim önüne her defasında Sofya’da Üniversiteliler Evini’nin 2. Kata sıkıştırılmış balkonu gelir. O zaman adı toplumda güçlü parlayan ve üniversite gençliğinin önüne geçmesi ve ana konuşmaları yapması doğal sayılan, kısa boylu, lüle saçlı Dr. Jelio Jelev kürsüde ve mikrofona konuşuyordu. Sesi basık ve kısıktı. Gençlerin yüreğinde yanan ateşe balkondan benzin püskürtmesi ve kapıları kapalı, basamakları karlı Halk Meclisi önündeki meydanın parlaması, hatta mitinge toplananların tam ortasına 7 metre yüksek dev bir atın beline oturmuş Rus çarı II. Aleksandır’ın ürküp “Ne oluyor burada?” demesini doğal sayılabilirdi. Balkondaki “İyi Geceler”, “Yarın akşam saat 17’de yine buluşalım!” dedi ve kayboldu. O böne umutla bakanlar, son sahnesini de gördükleri bir filmden sonra loş karanlıkta salondan yavaşça çıkar gibi meydandan çekilmeye başladılar. Yumruk kaldıran olmadı. Slogan atan, bağırıp çağıran olmadı. Birkaç gün önce Sofya Üniversitesinde süresiz – ülke demokratikleşinceye kadar grev başlatan – ceplerindeki son paralarla rakı, şarap, bira alan ve kasaları konferans salonlarına taşıyanlar, hatta “devrimin çocuklarını doğurmak için, aynı salonlarda geceler boyu çiftleşenlerin” heyecanı birden sönmüştü. O zaman Devlet Planlama üniversitede dersleri vardı. Devlet planlama veya işletme okuyanlar DEVRİM PLANLAMAYI bilmiyorlardı. Bu yeni bir şeydi. Devrim planlaması kitabını zaman bulup Marks, Engels ve Lenin de yazmamıştı. Marks ile Engels beraber yazdık dedikleri “Manifesto’da“Avrupa üzerinde dolaşan bir buluttan söz ederken, rahmetin ne zaman ve nereye yağacağını yazmamışlardı. Devrim babalarının hepsinin arkasında bir para babası vardır. O gece hava yağışlı bile olsa gökteki bulut henüz bizim değildi. Çünkü bulut yeryüzünde onu çeken bir güç belirmeden asla boşanmaz ve dökülmez. Sonra her şeyin bir zamanı vardır. XVIII. yüzyıl klasiklerinin zamanı geçmişti. Bunları yazarken, kafamın içinde olayların birbirine benzediğini, hatta onlar aynı senaryoya göre tekrar ettiğini düşünmeye başladım. Yaşarken en fazla çekenler tarihe geçiyorlar yani aramızda kılavuz gibi yaşamaya devam ediyorlar.

Türk dünyasının 2019 Kültür Başkenti Kırgızistan’ın Oş şehrinde düzenlenen TÜRKSOY Kültür Bakanları Daimi Konseyi 37. Dönem Toplantısı sona erdi. Orta Asya’nın kalbindeki masalsı şehir: Hive Kırgızistan Kültür, Enformasyon ve Turizm Bakanı Azamat Camankulov, toplantının kapanış oturumunda, Özbekistan’ın Hive şehrinin oy birliği ile “2020 Türk Dünyası Kültür Başkenti” seçildiğini duyurdu. Camankulov’un ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıya, TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov, Azerbaycan Kültür Bakan Yardımcısı Rafig Bayramov, Kazakistan Kültür Bakan Yardımcısı Nurkisa Dayeşov, Özbekistan Kültür Bakan Yardımcısı Kamola Akilova, Türkiye Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan, Türkmenistan Kültür Bakan Yardım-

Özbekistan’ın kadim Hive şehrinin Orta Çağ mimarisinin eşsiz ve görkemli örneklerinden biri olduğunu vurgulayan Akilova, Büyük İpek Yolu’nda yerleşen şehrin birçok din ve medeniyetlere ev sahipliğini yaptığını ve 17. yüzyılda şehirleştiğini belirtti. Akilova, Hive şehrinin 12 Aralık 1990’da UNESCO Dünya Miras Alanı Listesi’ne girdiğini hatırlattı. Şehirdeki “İçan Kale” açık hava müzesinin Özbekistan’ın en eski müzelerinden biri olduğunu ifade eden Akilova, “İçan Kale’de 54 tarihi mimari yapı, 360 ev mevcut ve kalede 2 bin 600 kişi yaşamaktadır. Kalede, Harezm’in 3 bin yıllık tarihinin maddi ve manevi kültürünü yansıtan yaklaşık 40 bin nadir yapı bulunmaktadır.” bilgisini verdi.

TİKA’nın Kırgızistan’da kooperatifçiliğin gelişmesine eğitim

Bişkek Kırgızistan Tarım, Gıda ve Su Islahı Bakanlığı iş birliğinde, TİKA Bişkek Program Koordinatörlüğünün Kırgızistan Milli Tarım Üniversitesi bünyesinde kurduğu Kooperatifçilik Eğitim ve Danışmanlık Merkezi’nde tecrübe paylaşımı alanında iki günlük “Kooperatifçilik Eğitimi” programı düzenlendi.

Yılbaşı, Nardugan, Ayaz Ata ve Kar Kız

Türkler yılbaşı geleneği var mıydı? Noel baba, çam ağacı süslemek gibi ritüellerin batıdan alındığı gerekçesiyle islam coğrafyasında hoş karşılanmaz. Hristiyan geleneği olduğu savunulur. Fakat ağaç süsleme ve sakallı yaşlı bir adamın fakirlere, çocuklara hediye bırakma geleneği Türklerde batıdan önce var olan bir gelenektir. Hayat Ağacı Türkler’in yeniden doğuş bayramı Nardugan’dır. Nar; güneş, dugan ise doğan güneş anlamına gelir. İslam öncesi eski Türk inanç ve kültürüne göre dünyanın tam ortasında hayat ağacı olan bir Akçam vardır. Gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gündüz, geceyi yenmiş yani Güneş zafer kazanmış olur. Zira gece karanlık kötü, gündüz aydınlık iyidir. Türkler tanrı Ülgen’e teşekkür bağlamında Akçam ağacı altında şarkılar söyleyip kutlama yapardı. Akçam ağacının dallarına Tanrıdan dilekler asılır, altına da hediyeler konulurdu. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ bu benzerlikleri ve Türklerin batıdan çok önce yeni yılın gelişini kutladığını şu şekilde açıklıyor: ”Türkler, güneşin zaferini ve yeniden doğuşunu, büyük şenliklerle ‘Akçam Ağacı’ altında kutlardı. Nardugan olarak bilinen bu bayram, Hunlar tarafından Avrupa’ya taşındı. Hristiyanlar, Nardugan törenini İsa’nın doğumuyla ilişkilendirip Noel adıyla kutlamaya başladı. Kutlamalarda kullanılan ve çok saygı duyulan ‘Akçam Ağacı’ yalnız Orta Asya’da yetişiyor. Bu yüzden kutlama geleneğinin Türklerden Hıristiyanlara geçtiği, bu kültürün Hunların Avrupa’ya gelişlerinden sonra yaygınlaştığı söyleniyor. İznik Konsili’nde pagan adeti görülen bu adet İsa’nın doğuşu olarak kabul ediliyor ve adet Hıristiyanlara geçiyor. Ama ağaç süsleme pek yok. Süsleme 16. yy’da Almanya’da başlıyor, daha sonra Fransa’ya geçiyor ve dünyaya yayılıyor. Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları Tanrı’ya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar.” ÇIĞ’IN İDDİASINA DESTEK! ‘Evet Noel Türk bayramıdır’ – Bilim Araştırmacı Haluk Tarcan: “İslam öncesinde Türkler, en uzun gece olan 21 Aralık’ta çam ağacı altında toplu yemek yiyor ve merasim sonunda çam ağacını yakıyorlardı. Altay Dağları eteklerinde yaşayan küçük

Türkiye ile Kırgızistan arasında tarım alanında iş birliğinin artırılması ve kooperatifçiliğin geliştirilmesi amacıyla verilen eğitime, Kırgızistan’ın kuzeyindeki Çuy Bölgesi’nin İlçe Tarımsal Kalkınma Müdürlüklerinden idareciler ile uzmanlar katıldı. Kooperatifçilik eğitimi, bir ay önce Türk uzmanlarca eğitilen Kırgız akademisyenler tarafından verildi. Kooperatifçiliğin temel ilkeleri, tanımı, kurulumu, kooperatiflerde tedarik ve pazarlama konuların anlatıldığı eğitimin ardından 18 kişiye sertifikaları takdim edildi. Sertifika törenine Tarım, Gıda ve Su Islahı Bakan Yardımcısı Canıbek Kerimaliyev, Türkiye’nin Bişkek Büyükelçiliği Müsteşarı Yekta Kamil Noyan, TİKA Bişkek Program Koordinatörü Ali Muslu ve Kırgızistan Milli Tarım Üniversitesi yönetimi ile akademisyenler de katıldı. gruplar ve Türk köylerinde bu gelenekler devam ediyor. Avrupalılar, son yıllarda kendilerine özgü bir kültü kökü yaratmak için Asya’da araştımalar yapıyorlar. Noel kutlamalaları Anadolu’da Hristiyanlığı yaymak isteyen Aziz Saint Poul tarafından M.S 60 senelerinde bizim coğrafyamıza taşınıyor. Noel, Avrupalılar tarafından uydurulmuş ve Türkler’den çalınmıştır.” İlber Ortaylı ise bu iddia karşısında çekimser kalmış ve bu konu hakkında şunları söylemiştir: Çam ağacı meselesi Orta Asya’da ne kadar yaygın bilmiyorum. Noel’in eski Türkler’den Avrupa’ya geçip, geçmediği için net bir şey diyemem. Nardugan Bayramı Nedir? Nardugan, Ön Türkler’de ve İslama kadar olan Türkler ile Sümerlerde de aynı adla anılan yeni yıl bayramıdır.Her yıl 22 Aralık’tan sonra gelen ilk dolunayda kutlanır.Bunun nedeni ise Türklerin eski inanışına göre gece ile gündüz sürekli savaşırlar ve 21 Aralık günü en uzun gecedir ve ardından günler uzamaya başlarlar bu yüzden 22 Aralık günü Türkler için çok önemlidir ve bu günü takiben (Ay yılı esasına dayalı bir takvim kullandıkları için) ilk dolunayın çıktığı ilk gün yeni yılın ilk günüdür. Bu gün içinde tüm Türkler, ölümsüzlüğün simgesi olan ve Türk Mitolojisi’ne göre tüm insanların türediği ağaç olan Akçaçam Ağaçları süslenir ve altında türlü gelenkesel oyunlar oynanır, kopuz eşliğinde şarkılar söylenir ve eğlenceler düzenlenirdi. Bu geleneğin yine anayurtları Orta Asya olan ve türlü nedenlerle Mezapotamya’ya göçen Sümerler’e Türklerden geçtiği oradan da Anadolu aracılığıyla Eski Roma’ya değin uzandığı ve günümüze kadar gelip günümüzdeki 1 Ocak yılbaşının temelini oluşturduğu sanılmaktadır. Ayrıca sözbiçim olarak Türklerdeki Paktıgan ve Koçagan bayramlarıyla da uyumludur. Gündönümüne dayalı bayramlarda böylece üçlü bir silsile oluşmaktadır. Nar sözcüğü güneş (günümüz moğolcasında Nara) anlamına gelir, dugan ise doğmak fiili ile bağlantılıdır. Narduqan kelimesi Moğol dilindeki “nar” (güneş), Türk dilindeki “tuqan» (doğan, doğan) sözcüklerinden oluşmuştur. Tatarlar bu bayrama “Koyaş Tuğa», yani «Güneş Doğan» günü derler, Başkurtlar, Udmurtlar «Nardugan» veya «Mardugan», Mişer Tatarları «Raştua», Çuvaşlar “Nartavan» ya da «Nartukan», Zırizyalar «Nardava», Mokşalar «Nardvan” olarak bilirler.

DÜNYANIN EN MUTLU İNSANLARI…… En büyük doktor, en etkili ilaç, en iyi öğretmen zamandır. Kimisi kredi borçlarının bitmesini, kimisi beyaz atlı prensinin gelmesini, kimisi eşitlik, kimisi diploma, kimisi de şafak bekler. Daha nice nice bekleyişlerle doludur hayat. Kimisi için yıllar kuşkanadında, kimisi için de yerinde sayar. Neyi ve nasıl, nerede beklediğimize çok bağlıdır. Bazen sevdiklerimizle beraberken geçmesini istemediğimiz zaman su gibi akıp gider, yolunda gitmeyen bir şeyler varsa, engellere takılmış gibi yerinde sayar. Zaman hep ayni zamandır sadece bıraktığı etki değişiktir. Doru atın yelesindedir sanki mutlu anlarımız, birde sabahı dört gözle bekleyenler vardır saatleri yıldan ibaret. Süreç ayni süreç olsa da hissedilenler baksa başkadır Zamana yüklenmeler, yıllara darılmalar boşa, her şey bizde başlayıp bizde bitiyor. Bazen büyük kayıplar yaşar insanoğlu ama zamanla yenisini koyar yerine. Her şeyin bir tekrarı bulunur da hayatin tekrarı olmaz asla. Öyleyse hayatımızı önemseyelim, boşuna harcamayalım. Bizler hayatta birer ağaç, günlerimiz ise ağacın yapraklarıdır. Onları zamansız soldurmayalım. Pembe dertlerle kendimizi tekrar tekrar yıpratmayalım, yoksa gerçek dertlerle yüz yüze geldiğimiz anda, onlara göğüs gerecek gücü kendimizde bulamayabiliriz. Yasam bizlere bir armağandır, acısıyla tatlısıyla bir bütünü oluşturur. Çok sert olmak kırar, fazla yumuşaklık eğer, bunun arasını bulmaya mecburuz. Acısız doğan sabahlara şükredelim. İsrafçı olmayalım asla, çünkü dünyanın bir yerlerinde çocukların yetişkinliğe eremeden açlıktan öldüklerini unutmayalım. Vatanımızda kardeşliğe, dünya barışına değer verelim. Her günümüzü son günmüş gibi yaşayalım. Savaş görmemiş nesiller dünyanın en mutlu insanlarıdır. FİRDEVS BÜYÜKATEŞ. KALEMİN DİLİ kitabımdan.

BRAİLA. Her sabah güneşle yıkanan şehir Gülümser Tuna’nın dört bir yanından Hangi yana baksan büyülü sihir, Rüyalar içinde yaşanan zaman. Yeşilin her tonu onda gizlidir Kahve kokuları duvarlar deler Her insanı ayrı, ayrı farklıdır, Braila’da olmak ömürmüş meğer. Mümkün mü anlatmak kalemle seni Her köşende ayrı bin tarih yatar Gönüllere çizdik güzel çehreni, Seni sevmeyenler aşktan ne anlar? Firdevs Büyükateş Romanya- Braila.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 149 - Ekim 2019 Kültür ve Sanaat

Türkiye’nin Otomobili Görücüye Çıktı

Biliyorsunuz yıllardır Türkiye’nin kendi otomobilini üretmesi gerektiğini, bizim montajcılıktan çok daha iyisine layık olduğumuzu dile getiriyorum. Ülkemizi, 350 bini bile bulmayan otomotiv üretim potansiyelinden 1,5 milyonun üzerinde bir üretim seviyesine çıkardık. Bu sektördeki ihracatımız 32 milyar dolara ulaştı. Ama maalesef, kendi otomobilimizi üretme çabalarımızda uzun süre netice alamadık. Bu konuda birçok adım attık, girişimde bulunduk. Bizim hayalimiz; tüm hakları ülkemize ait olan, tasarımcılarımızın ve mühendislerimizin emekleriyle yoğrulan, milli teknolojilerle üretilen, dünyaya adımızı duyuracak bir otomobile sahip olmaktı. Bunun için bir babayiğit arıyorduk. Nihayetinde, milletimizin bu hayaline gönül veren, elini taşın altına koyan babayiğitler ortaya çıktı ve Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu’nu kurdu. Sadece işine odaklanmış, profesyonel bir ekip kurup çalışmalarını bugünlere getirdiler. Bu iş için 100’ün üzerinde Türk mühendis gecesini gündüzüne kattı, evinden, çoluğundan çocuğundan ayrı kalma pahasına çalıştı, çabaladı. Bunların bir kısmı da, yurt dışındaki prestijli işlerini bırakıp, sırf bu projede yer almak için büyük bir heyecanla vatanlarına dönen arkadaşlarımızdan oluşuyor. «TÜM ÜYELERE ŞÜKRANLARIMI SUNUYORUM»

Sessiz ama derinden gidildi. İşte bugün ön gösterim araçlarını, tam da 2 sene önce söz verdiğimiz gibi, ilk kez sizlerle paylaşıyoruz. Tabii içinde bulunduğumuz bu mekânı da özellikle seçtik. Burası Türkiye’nin Bilişim Vadisi. Burası Türkiye’nin yarınlarını şekillendirecek teknoloji üssü. Aslında biz bu tarihi günde iki mega projeyi aynı anda hayata geçiriyoruz. Hem Bilişim Vadimizin resmi açılışını gerçekleştiriyor, hem de otomobilimizin ön gösterim araçlarını sizlerle paylaşıyoruz. Bu vesileyle Sanayi ve Teknoloji Bakanımız ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği başta olmak üzere Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu’nun tüm üyelerine, projede emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. «TÜRKLER OTOMOBİL ÜRETEMEZ DİYE BİR KAMPANYA BAŞLATTILAR»

Türkiye’nin yerli ve milli otomobil arayışı yeni değildir. Yaklaşık 60 yıldır bu hayalin peşinde koştuk. İlk yerli otomobil denemesi olan Devrim’in hikâyesi, aynı zamanda bize hayallerimizin nasıl kâbusa dönüştürüldüğünün de örneğidir. Daha önce uçak yapan, motor geliştiren, silah üreten müteşebbislerimizin başına ne gelmişse, Devrim otomobilinin başına da aynısı gelmiştir. Kimin adına çalıştığı, kimin sesi olduğu, kimin çıkarını koruduğu artık gün gibi aşikâr olan birileri çıkıp, diğer projeler gibi, bunu da hem psikolojik, hem de fiili olarak sabote etmiştir. Kayseri’deki uçak fabrikasına sipariş verilmesine, dışarıdan alınan siparişlerin de ihraç edilmesine engel olan zihniyet, bugün de yine faaliyette. Zor şartlarda kurduğu silah fabrikasında hayranlıkla takip edilen üretimler yapan kişiyi, fabrikasıyla beraber havaya uçuranların amacının ne olduğunu zaman içinde hep birlikte gördük. Türkiye’nin kendi motorunu üretmesi için canlarını dişlerine takarak çalışanların emeklerini zayi edenler, aynı kafayla bugün de bizim karşımıza dikiliyor. Devrim otomobili için harekete geçildiğinde, «Türkler otomobil üretemez» diye bir kampanya başlatılıyor. İşin ilginç yanı, dönemin Sanayi Bakanının da bu kampanyaya katılmış olmasıdır. Yerli otomobilin hem teknolojik olarak üretilemeyeceğini, hem de yeterli pazarı olmadığını söyleyenler, birkaç yıl sonra Batılı firmaların ülkemizde kurdukları otomobil fabrikalarını alkışlayarak karşılamışlardır. Halbuki, tam da otomobil piyasasının canlanmaya başladığı bir dönemde bu teşebbüs başarıyla hayata geçirilebilseydi, bugün Türkiye bambaşka bir yerde olurdu. «DEVRİN OTOMOBİLİNİN ÖNÜNÜ İNŞALLAH KESEMEYECEKLER» Devrim otomobilinin benzini olmadığı için yolda kalmasını, projeyi boğma kampanyasına çevirenler, emin olun, Türkiye’nin Otomobili için de aynı şeyi yapmaya çalışacaklardır. Ama bu kez izin vermeyeceğiz. Devrim otomobilinin önünü kesmeyi başardılar, ama şimdi yaptığımız «devrin otomobilinin» önünü, inşallah kesemeyecekler.

Konu: Hukuk üstünlüğü olmayan bir memleketin ana sorunu ne olabilir? Yarın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününüz Kutlu Olsun. Bulgaristan Cumhuriyetinin yeni Başsavcısı İvan GEŞEV seçileli 2 hafta oldu. Bu Seçim olağanüstü ağır ve gergin bir ortamda geçmişti. Başsavcılıkta tartışmalı seçim toplantıları sürerken, yağmur kar demeyen göstericiler kesin kararlılıkla sert protesto gösterilerinde nöbet tuttu. Cumhurbaşkanı Rumen Radev veto hakkını kullandı. Demokratik kamuoyu kısacası halk gece gündüz direndi. Bulgar Başsavcısı yedi yıl için seçiliyor ve Başsavcı hiçbir makama hesap vermeden uygun bulduğu şekilde, uygun gördüğü gibi hareket edebiliyor. Protestoya çıkan halk Başsavcının Meclise 3 ayda bir hesap vermesini istedi. Avukatlar barosu ve uzman hukukçular Başsavcının meclise hesap vermesinin ve bazı haklarının sınırlanmasının Anayasa Mahkemesince de çözülebilir bir sorun olduğuna işaretle, Cumhurbaşkanından sorunu Anayasa Mahkemesine göndermesini önerdiler, fakat hiç biri olmadı. Basında çıkan yazılarında Anayasa değişikliği için Büyük Millet Meclisi (BMM) seçimi yapılmasını istendi. Bu öneri Cumhurbaşkanı Radev tarafından da desteklendi, fakat o meclise böyle bir öneride bulunmadı. Bulunmuş olsa bile yine Anayasaya göre, üçte iki çoğunluğun onayını alması gerek ki, bu da şimdiki parlamento bileşimde zor olabilir. Anayasa hukuku uzmanlarından av. Mihail Ekimciev, kördüğümün BMM seçimi yapılmadan ve Anayasa değişikliğine gidilmeden, Bulgar ceza kanununda bazı maddelerin değiştirilmesiyle de çözülebileceğine işaret etti. Kamuoyunda konu tartışıladursun Avrupa Birliği Hukukçular Konseyi bu defa olaya parmak bastı. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde hukukun üstünlüğünü gözetleyen Venedik Hukukçular Komisyonu Sofya’ya görüş ve öneri gönderdi. 7 Aralık 2019 sabahı ivedilikle toplanan Başbakan Boyko Borisov yönetiminde acil toplanan Bakanlar Kurulu öneriyi görüştü ve şu kararı aldı. 1.Başsavcısı soruşturulabilecek ve onun ve Başsavcılığın bütün işlerini denetleyecek, Bulgar Yüksek Yargı Konseyine bağlı. Ayrıca yeni bir bağımsız Yüksek Savcılık Kurumu oluşturulacak. Demek oluyor ki, yeni Başsavcı İvan Geşev’e Venedik Komisyonu yüksek hukuk uzmanları da güvenmediğinden, Başsavcıyı kontrol edecek yeni bir hukuk organı kurulacak ve bu makam Bulgaristan’da adaletin gözü olacak. 2.Başsavcı 3 ayda bir Halk Meclisinde rapor verecek. Böylece göstericilerin istekleri kabul edilmiş olacaktır. Doğrusu bu gelişme beklenmiyordu, sürpriz oldu. Çünkü Bulgaristan’da 30 yıldan beri Adalet reformu, demokratik insan hakları, yasaların üstünlüğü gibi konularda mücadele veriliyor, fakat şimdiye kadar ileri adım atılamamıştı. Borisov hükumeti Adalet Bakanı İvanov Reform Paketi hazırlamıştı, fakat meclisten geçiremedi. Hem demokrasi kapısı açacak bu reform o dönem HÖH Genel Başkanı olan L. Mestan’ın ısrarıyla suya düşürülmüştü. Bilindiği üzere son 30 yılda milli istihbarat “DS” kadrolarıyla ve Başsavcılıkla çok yakın çalışan bir kurum, HÖH organlarıdır. HÖH milletvekili ve oligarşi yamağı Delyan Peevski’nin Başsavcılık uzantısı biri olduğu iyi bilinir. Yine II. Borisov hükumetinde Reformcu Blok kadrolarının hukuk reformu çabaları da suya düşürülmüştü. Venedik Komisyonu Avrupa ve Amerika Üniversitelerinden en önemli ve çok deneyimli hukuk hocalarından ve ünlü anayasa hukuku ve ceza hukuku uzmanlarından oluşuyor. Avrupa Konseyine bağlı çalışıyor. Bu komisyonun üyesi ve Hollanda Hükumeti hukuk danışmanı Yüksek Yargıç Gaer, Bulgar basınına Komisyon adına yaptığı açıklamada, Bulgaristan Başsavcısını denetleme göreviyle bağımsız bir savcının atanması gereğine işaret etti. Bulgaristan’da bağımsız savcı var mı ve eğer varsa bu kişi kimdir? Yoksa nereden bulunup atanacak? Şimdilik belli olmadı… Önce Avrupa Konseyinde Bulgaristan’daki adaletsizliğin yakından izlendiği ortaya çıktı. Tabii bir kişi ne yapabilir? Başsavcıyı denetleyecek tek kişinin yetkilerini kim denetleyecek. Bağımsız olan bu kişiyi hangi kurum denetleyecek vs vs sorular yağmurdan sonra mantar gibi belirdi. Dikkate alınmayan bir hukuk reformunun yıllar aldığı ve tek kişi tarafından yapılabilecek bir uygulama olamayacağı gündem oldu ve adalet reformu isteyenler kavgaya devam dediler. Bu gelişmelerin temelinde ve gizeminde yer alan, 2007’de Bulgaristan AB üyesi olalıdan beri ülkede yönetimin yüksek katlarında adı rüşvete karışan hiçbir kişinin tutuklanıp sorgulanmamasıdır. Cinayet işleyenlerin de adalet makamı önüne çıkarılmamasıdır, Avrupa fonlarını ve Banka soygunu gibi suçlardan içeride olması gereken kişilerin serbest dolaşmaya devam

3 3

Rafet ULUTÜRK Bulgaristan’da Başsavcı Tepesine Savcı etmesidir, Brüksel’den halka gönderilen yardımların adreslerine ulaşmadığı gerçeğidir vs. Bulgaristan’da komünist dönem suçlularından hesap sorulmamıştır. Maske değiştirenler politik ve sosyal yaşamı yönetmeye devam ediyor. Komünist totaliter yönetimdekilerin oğulları, kızları ve torunları bugün iktidardadır ve demokrasi ilkelerine dayanan bir hukuk üstünlüğünün uygulanmasını asla kabul etmek istemiyorlar. “Tek dilli, tek milletli Bulgar devleti” ülküsü uygulanmaya ve azınlıklar ezilmeye devam ediyor. Konuya ilişkin Bulgar TV-lere demeç veren Sofya “Kliment Ohridski Üniversitesi” Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Daniel Vılçev, Bulgaristan’da Başsavcıyı soruşturma mekanizması olmadığına işaret ederken, aynı zamanda şimdi seçilen Başsavcı İvan Geşev’in “toplumda ve yargı sisteminde mesleksel ağırlığı olmayan biri olduğuna” vurgu yaptı. Prof Dr. Vılçev’in görüşüne göre, Başsavcı görev süresi bittikten sonra ve dokunulmazlığı ve sorgusuzlaşmazlığı kalktıktan sonra sorgulanıp, suçu varsa yargı kapısının açık olduğunu dile getirse de, Bulgaristan’da buna inanacak kimse kalmadı. Adil düzen kurulabileceğine inanmayan gençler Üniversitelere kaydını yaptırmıyor, 56 üniversitede 40 bin boş yer var. Gençler, bu “bilim” kaynağından akan suyun acı olduğuna daha lisede inandıklarından, dış ülkelere kaçıyorlar. Memleketimizde sona kalan dona kalıyor. Adalet işleri dona kaldı gibi. 1944-46 yılları arasında 25 000 kişi sorgusuz sualsiz, mahkemeye çıkarılmadan idam edildi. Çar II. Simeyon 50 yıl sonra Madrit’ten döndü, başbakan oldu ve benim yerime ve adıma atılan imzalarla 25 bin kişi idam edilmiş nasıl olur, bu işin sorumluları tutuklansın. Tedbirler alalım, demedi. Başsavcılık hiçbir suçlunun adalet divanında yargılanmasına yol vermedi. Memleketimiz ipleri perde ardından çekilenlerin iradesine uygun kukla kişiler tarafından yönetilmeye devam ediyor. Venedik Komisyonu isteğine hemen uyuldu ve hükumet, Başsavcı Geşev’in tepesine başka bağımsız bir Başsavcı dikeriz, deyiverdi. Başka bir şey önerilseydi o da kabul edilecekti kuşkusuz. Önemli olan adalet reformu yapmak değil, dışarıdan, telefonlardan, büyükelçiliklerden istenenlere tamı tamına uymak. O zaman suç sanki bizden gidiyor… Yargıya çıkarılmadan “Belene” ölüm kampına doldurulan binlerce kişinin işkence görmesi, yıllarca ezilmesi de sorup soruşturulmadı ve suçlulardan hiç birinden hesap sorulmadı. Bu gün bile Belene’de yatanların listelerinde hala Bulgar adları var fakat bunu gören yok. Kamp yöneticilerinin, eski başsavcıların yakınları bugün mecliste ya da en büyük katillerin oğulları Belediye Başkanı koltuğundadır. Yeni seçilen Ruse Belediye Başkanının babasının aynı şehrin polis şefi olarak 1 300 kişiyi katlettiğini basın açıkladı. Fakat ufak tefek isteklerin yerine getirilmesiyle avutulan seçmen “olan olmuş ne yapalım” deyip kendini avutmaya devam ediyor. Kısaca Bulgar Türk vsy. fark etmez, milletle dalga geçiyorlar. 1964 yılında Pomaklara saldırıdan tutuklanan suçlu yok. 1972-73 Pomak katliamından sorguya çekilen, tutuklanan, yargılanan ve içeri atılan suçlu yok. Köylerin hepsinde şehit anıtları, toplu mezarlar var. Bu suçların hepsi Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Anayasası ayaklar altına alınarak işlenmiş suçlardır. Başsavcı ve savcı ordusu bilgisinde işlenmiş devlet terörü suçları devamlı ört bas edilmiş, kanlı olaylar kamuoyundan gizlenmiş ve Prof. Dr. Daniel Velçev’in ifadesiyle isim değiştirme sürecinde devlet terörü uygulanarak, “soykırım denemesinde” bulunulmuştur. Fakat Başsavcılık işlenen gaddarlıklara yıllarca seyirci kalmış, anayasayı, insan hakları ilkelerini işletmemiş, adalet aramak amacıyla davalar açmamıştır. Azınlıklar köle muamelesi görürken sağır ve kör kalmıştır. Aynı devlet terörü ve amansız zulüm 1984-1989 yılları arasında Bulgaristan Türklerine de uygulanırken 517 aydın Türk “Belene” adasına kapanmış, bedava çalıştırılmış ve kendilerine işkence ve zulüm edilmiştir. Bulgaristan Türk iradesi bu adada kırılamasa da aydınlarımızın isimleri, baba adları ve soy adları bu adada zorla, işkencelerle değiştirilmiştir. Bir insanın adından daha değerli ne olabilirdi…


4 Sayı 149 - Ekim 2019 4

Bulgaristan Türklerinin Sesi Bulgaristan - Balkanlar

Milli Seçim Komisyonu Da Sahte Çıktı

Hemşirelerin Ücretleri Doktor Ücretlerine Bağlandı “Bulgar Noeli” Kampanyasından Ağır Hasta Çocuklara Destek

Nazım ÇAVUŞ

Konu: Son kertenkelenin kuyruğu çok kısaymış, hemen koptu. Merkez Seçim Komisyonu eski Başkan Yardımcısı Mariya Musurlieva konuştu. 26 Mart 2017’de faşistler Merkez Seçim Kurumunu ele geçirmişlerdi. Sahtekârın ne huyu ne düşmanlığı değişti. Bulgaristan siyasetinde yeni bir tartışma sayfası açıldı. 2017’de yapılan genel seçimlerde Milli Seçim Komisyonu (MSK) meşru değilmiş. Bileşimi ve çalışmaları Anayasaya tersmiş. Ve şimdiki komisyonla yeni seçim yapılamayacakmış. İşler iyice karıştı. Öyle karıştı ki, konuşma yapmak üzere meclis kürsüsüne çıkacak olan milletvekillerine, büfesinden votka verilmemesi kararı alınması önerildi. Ne güzel ki, fikir özgürlüğü klasmanında dünyada 139. Yerde bulunan Bulgaristan’da henüz canlı yayında TV’den açıklama yapmayı yasaklayan bir kanun henüz çıkmadı. 2009 yılından beri Bulgaristan GERB partisi ve lideri Boyko Borisov tarafından yönetiliyor. Son yılda yapılan seçimlerin hepsini devamlı GERB kazandı. Seçimlerde hile yapıldığı gündemden inmeyen bir konu oldu. Seçim yasasının hileli uygulandığı, ülkede oy pazarı olduğu, kanunların ayakaltına alınmasına polisin ve savcılığın seyirci kaldığına kesin işaret ediliyor. Seçimlerde hile yapanlar internet üzerinden, dış ülkelerden posta ile oy kullanılmasına engel olanlar seçim kazanıyor. Kullanılan oylar yanlış sayılıyor, seçim tutanakları hemen uçup silinen mürekkeple dolduruluyor ve sonradan yeniden dolduruluyor vs. Son açıklamalardan anlaşıldığı üzere, 26 Mart 2017’de yapılan erken genel, seçimler tamamen yasa dışı yapılmıştır. Seçim kanunun birçok maddesi birden çiğnenmiş ve seçmene baskı yapılmıştır. Bir defa MSK üyelerinin yasa dışı yollardan tayin edildiği açıklandı. Seçim Kanunun 50. Maddesine göre, Bulgaristan vatandaşlarından birinin Milli Seçim Komisyonunda işe alınması için, 7 yıl yerel ve belediye seçim komisyonlarında (seçim sisteminde) çalışmış olması, seçim işlerinde deneyimli olması şartı var. 2017 parlamento seçimlerinde komisyon üyeleri öğretmen – teknisyen mesleklerinden kişilermiş. Yasaya uymayan, keyfi atamalar yapılmıştır. Milli Seçim Komisyonu bileşimi siyasi partilerin meclisteki oy oranlarına göre oluşmamıştır. Örneğin İç Makedon Devrim Örgütü VMRO partisinin 2017 Martında MSK’da 2 temsilcisi olması gerekirken, faşist parti MSK’nuna 3 kişi kaydettirmişler. Bulgaristan Merkez Seçim Komisyonu bağımsız bir devlet kurumudur. 2017 seçimlerinde, hakları olmamasına rağmen, VMRO Başkanı Krasimiz Karakaçanov, “Ataka” partisi başkanı Volen Siderov ve NFSB partisi başkanı Valeri Simyonov Merkez Seçim Komisyonu Başkan Yardımcıları gibi görevler almıştır. Bu olaylar – faşist istila – seçimi geçersiz kılmaktadır. Komisyon’da istemlere uygun olan kadro olmaması son 2 yılda meydana gelen tüm olaylara başka bir yön vermiştir. En kötüsü de bu gerçekleri bilen Cumhurbaşkanı Rumen Radev ile Başbakan Boyko Borisov her şeyi bilmelerine rağmen susmuşlardır. Göz yummuşlardır. O zaman bu gelişmeler İkinci bir Türk Partisi olarak DOST’un meclise girmesi ve faşistlerin iktidar yolunun kesilmesine karşı yapılmıştı. Yani Bulgaristan Türklerinin politik kimliğine ve iradesine karşı gerçekleştirilen yeni bir devlet komplosundan söz ediyoruz. Anayasa çiğnenmiş ve üçlü faşist güçler tek oy almadan iktidar olup faşist ve komünist tipi seçim yapmışlar ve anti-Türk saldırı gerçekleştirmişlerdir. Türkiye’de Bultürk Derneğinden başka olaya tepki gösteren olmaması, HÖH partisinin seçmeni uyarmaması, Ahmet Doğan’ın faşist hortlamaya seyirci kalması yoruma açıktır. 10 yıl Merkez Seçim Komisyonunda görev alan Mustafa Karadayı da “ne olursa olsun, beni ısırmayan yılan bin yaşasın” bayrağı kaldırmıştır. 2 sene geçti ve komplo açıklanıp gensoru, meclis soruşturması açılması gibi mekanizmalar harekete geçirilmemiştir.

Bulgaristan Hekimler Birliği ve Sağlık Kasası 2020-2022 yıllarını kapsayan Ulusal Çerçeve Anlaşması imzaladılar. Hastanelerin gelirlerinin en az % 50’si maaş için verilecek. Bu yükümlülüğü daha yüksek gelir için protesto eden hemşireler ile görüşen Sağlık Bakanı Kiril Ananiev üstlendi. Kural özel hastaneler için de geçerli olacaktır. Doktor-hemşire maaşlarının oranı 1,6 – 1 olacaktır. Sözleşmede kronik hastalar için ilaçlarla ilgili her tartışmalı sorunlar ve ayrıca her doktor ziyaretinde yapılabilecek önleyici muayenelerle ilgili sorunlar da çözüldü.

“İvan Vazov” Halk Tiyatrosunda hayır amacı ile düzenlenen konserle “Bılgarskata Koleda- Bulgar Noeli” Hayır Kampanyası doruğa ulaşacak. 17. kez düzenlenen kampanyanın ev sahipliğini Cumhurbaşkanı Rumen Radev ve eşi Desislava Radeva yapacak. “Bılgarskata Koleda- Bulgar Noeli” Hayır Kampanyasının amacı, çocukların sağlığa ile ilgili toplum açısından önemli sorunlara çözüm bulmaktır. 2019 “Bulgar Noeli” Kampanyası çerçevesinde banka ve SMS yoluyla vatandaşlardan toplanan bağışlarla, ağır hasta çocukların doğru teşhisi, modern tedavisi ve aktif rehabilitasyonu için yüksek teknoloji ekipman satın alınacak. Ulusal Güvenlik Servisi görevlileri, 4 300 avro bağışta bulundu. “Bılgarskata Koleda- Bulgar Noeli” Hayır Kampanyasının ilki 2003 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov’un girişimi üzerine düzenlendi.

Bulgaristan’dan Batı Balkan Ülkelerine, Ukrayna Ve Gürcistan’a 1 Milyon Avro Hibe

Ustina Ve Şumnu’daki Imam Yetiştirme Kurslarını Bitirenlere Sertifikaları Törenle Verildi

Hükümet, Sırbistan, Kuzey Makedonya, Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk, Karadağ, Ukrayna ve Gürçistan’a 1 milyon avroluk hibe desteğini onayladı. 1 milyon avroluk destek, söz konusu sekiz ülkede 35 projenin gerçekleşmesinde kullanılacak.Projeler, eğitim kalitesini yükseltmeyi ve çok kültürlü bir ortamda eşit erişimi güvence altına almayı, engelli çocuklar da dahil olmak üzere daha iyi sağlık bakımını desteklemeyi, demokrasiyi teşvik etmeyi ve gençleri bölgesel düzeyde teşvik ederek aktif bir sivil toplum oluşturmayı hedefliyor.

21 Aralık 2019 Cumartesi günü Şumnu şehrinde Filibe ilçesinin Ustina köyündeki İmam Yetiştirme Merkezi ve Şumnu’daki Hacı Mustafa Çıtlak İmam Yetiştirme Kursu’ndan mezun olan toplam 27 kursiyer için mezuniyet töreni düzenlendi. Ustina Köyü İmam Yetiştirme Merkezi ve Şumnu Hacı Mustafa Çıtlak İmam Yetiştirme Kursu 2019 mezunları için düzenlenen ortak mezuniyet töreni, Şumnu Bölge Müftülüğünün ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Mezuniyet törenine katılan remi konuklar arasında Bulgaristan Müslümanları Başmüftüsü Dr. Mustafa Hacı, Başmüftü Yardımcıları Ahmet Hasanov, Birali Birali ve Murat Pingov, Yüksek İslam Şura Başkanı Vedat Ahmet, Turkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçiliği Sosyal Hizmetler Müşaviri Mehmet Genç, Şumnu Bölge Müftülüğe bağlı imamlar ve ülkenin değişik yerlerinden gelen Başmüftlük görevlileri yer aldı. Törende selamlama konuşması yapan Şumnu Bölge Müftüsü Mesut Mehmet, Başmüftü Dr. Mustafa Hacı ve Yüksek İslam Şura Başkanı Vedat Ahmet, imam kurslarını başarıyla bitiren kursiyerleri tebrik ettiler. Dr. Mustafa Hacı, konuşmasında şunları kaydetti: ”Şu anda Bulgaristan’da kalifiye personel eksikliği nedeniyle kapatılmış 240 cami bulunmaktadır. Bugünden itibaren imam kursu mezunları sayesinde bu boş pozisyonları doldurma konusunda çalışmalara başlayacağımıza inanıyorum”. Hacı, “Bir insan ne kadar okursa okusun, ne kadar diploma alırsa alsın, hayatı boyunca kendini geliştirmeyi bırakmamalıdır. Bir kişi kendini gelişmeyi bırakırsa, bu onun yaşlandığı anlamına gelir” dedi ve geleceğin imamlarını başarılı mezuniyetlerinden sonra kişisel gelişimlerini durdurmamaları için teşvik etti.

‘Türkan Bebek’ Ölümünün 35. Yılında Edirne’de Anıldı

Edirne Şükrüpaşa Mahallesi’nde Türkan bebek anısına için yaptırılan park ve olduğu alanda düzenlenen törende, saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu. Edirne Vali Yardımcısı Ali Uysal, törende yaptığı konuşmada, Türkan bebeğin hayatını kaybeden soydaşların, işkence çekenlerin, yerlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalanların sembolü olduğunu söyledi. Türkan bebeğin acısını hissettiğini belirten Uysal, “İnşallah bir daha hiçbir soydaşımız böyle bir muameleyle karşı karşıya kalmaz. Artık bu mümkün de değil, ne Türkiye eski Türkiye’dir ne Türkler eski Türklerdir. Buna izin vermeyiz. Bulgaristan halkı ve devletiyle şu an ilişkilerimiz iyi seviyede. Bu katliamdan Bulgar halkını sorumlu tutmuyoruz, o zamanki totaliter rejimin yöneticilerinin yaptığı, yaptırdığı zulümdür, işkencedir, katliamdır.” diye konuştu. Türkiye’nin o dönemde 360 bin soydaşa kapısını açtığını ifade eden Uysal, “Türkiye tarihte sadece kendi soydaşlarına değil, çevresindeki Kafkasya, Orta Doğu, Balkanlar ve bütün mazlumlara, ezilmişlere, hak arayanlara kapısını açmış, onların umudu olmuştur.” dedi. “Nerede bu dünyadaki medeni ülkeler” Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyon Başkanı Sabri Mutlu da Bulgaristan’da 1950’li, 1960’lı ve 1970’li yıllarda Pomak, Roman ve Türklere zulümler yapıldığını dile getirdi.

Yurtdışı Para Havalesi Ücretleri Edirne’deki Sveti Georgi Kilisesi’nde Noel Ayini düzenlendi Yunanistan’dan ve Bulgaristan’dan gelen metYurtiçi Havalelerle Eşleşti

16 Aralık tarihinden itibaren Avrupa Birliği üyesi tüm devletlerdeki tüketiciler, euro cinsinden para havalesi yaparken iç ödemelere eşit ücret ödeyecek. Yani Bulgaristan’da bulunan bir tüketici başka bir devlete euro gönderirken yurtiçinde leva cinsinden yapılan para havalesinde uygulanan ücretin aynısını ödeyecek. Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis, bunun ortak Avrupa piyasasının tüketicilere sağladığı yararlara ilişkin iyi bir örnek olduğunu ve Komisyon’un yeni kuralların uygulanmasını yakından takip edeceğini belirtti. Bazı uzmanlar, bankaların sınırötesi havale gelirlerindeki düşüşü telafi etmek üzere diğer hizmetlerinin fiyatlarına zam getireceklerine ilişkin endişelerini dile getirdi.

ropolitler tarafından yönetilen ayinde, İncil’den Hazreti İsa’yı anlatan ilahi ve dualar okunurken, katılımcılar mum yakarak dua etti. Ayin, duanın ardından Hristiyanlar tarafından kutsal sayılan, okunmuş ekmeğin dağıtılmasıyla sona erdi. Sveti Georgi Kilisesi Rahibi Aleksandır Çıkırık, İsa peygamberin doğuşunu kutlamak için bir araya geldiklerini belitti. Ayine Yunanistan, Bulgaristan ve Edirne’de yaşayan Hristiyanların katılım gösterdiğini ifade eden Çıkırık, “Çok güzel oldu, bir mozaik gibi. İnşallah İsa peygamKıyık semtinde bulunan Sveti Georgi Kilisesi’nde ber de bize yardım eder, barış ve huzur içinde yapılan ayine Bulgaristan’ın Edirne Başkonsolosu Vassil Valchev, Bulgaristan, Yunanistan ve yaşarız. Bizler İsa’nın doğumuna dua ettik, barış ve huzur ve mutluluk diledik” dedi. Edirne’den Ortodokslar katıldı.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 149 - Ekim 2019

5

Ekonomi

Raziye ÇAKIR Ağır Sorunlu Ülke Bulgaristan Konu: Büyükelçi Bayan Hero Mustafa uykularını kaçırdı. Son 2 ayda Bulgaristan’da “bir Müslüman kadın ancak bulaşık-çamaşır işi bilir süpürge elinden düşmez, saçını örer, başka bilmez” görüşü eriyip buharlaştı. Yeni atanan Birleşik Amerika Büyükelçisi Bayan Hero Mustafa, Amerikan üniversitelerinin ön sırada gelenlerinde okumuş, üstüne Bulgarca da konuşuyor ve beklenmedik bir aktiflik, bilgelik ve kesin açık tavırlılıkla biçip savuruyor. Hafta sonu Bulgaristan Batı hayranlığının 1989 ürünü olan Atlantik Kulübü’nde konuştu. Bulgar basını için henüz çetin ceviz olan ve devlet adamları ve siyasetçilerin yorumlamaya dili dönmeyen ağır sorunlardan çıkarak US Büyükelçisi hepsinin yüzüne baka bakan aynen şöyle dedi: “Amerika Birleşik Devletleri, (devlet görevlilerinden, milletvekillerinden, yüksek yargıçlardan ve başka olmak üzere) dolandırıcı ve rüşvetçi oldukları pazara çıkmış Bulgar resmi yetkililerine yaptırım uygulamaya hazırdır.” Bayan H. Mustafa, “Suçsuzlarmış gibi davranan Bulgaristanlı hırsızlara ve insan haklarını uygulamayanlara karşı, örneğin “keskin dişleri olan” – 7031 C gibi Amerikan yargı hükümleri araçlarını uygulamak hedefimizdedir.” Dedi. Amerikan yasalarına göre, “yabancı görevlilerin önemli dolandırıcılık olaylarına karıştığına veya insan haklarının kaba bir şekilde ayaklar altına alındığına ilişkin US Dış İşleri Bakanlığı elinde yeter derecede bilgi ve delil toplandığı hallerde ilgili kişiler ve ailelerine ABD’ye girme yasağı uygulanacaktır.” Büyükelçinin kanısına göre, “Yasaların üstünlüğüne uymak, uzun sürede Bulgaristan’ın politik ve ekonomik gelişmesi sağlayacağı için yararlı olacaktır.” Aynı zamanda o, güçlü bir demokrasi için bağımsız medya geliştirmenin şart olduğuna vurgu yaptı. 2019 yılında Bulgaristan bu gibi sinyalleri daha önce de almıştı. Daire alım satımındaki dolandırıcılıklar iktidar partisi GERB’i sarstı ve parçaladı. Başkan Yardımcısı Tsvetan Szvetanov partiden ayrıldı, meclisten çıktı ve Mart ayında yeni bir siyasi parti kuracağını açıkladı. Bulgar yünetiminin üst katlarında dolandırıcılık olduğu – somut örneklerle – ilk önce “Amerika’nın Sesi” radyosundan yayıldı. Toplum, dolandırıcılıkla, rüşvetle mücadelenin sertliğini yeniden hissetti. Rüşvet konusunda AB birincisi olan Bulgaristan işleri yönetip yönlendiremediği için her 11 milyar leva para kaybediyor. Bulgaristan’a kötülüklerin ana kaynağı olarak bakanlar çoğalıyor. Aynı radyo şimdi de Kırgızistan’dan Duba’ya oradan da Of Schor hesaplara ve ABD’ye 700 milyon US Dolar tutarında bir kaçakçılık olayı hazırladı. Ülkenin gümrük mafyası dalaverenin içindeymiş. “Transparency İnternational” tarafından yapılan araştırmalardan Avrupa Birliği ülkeleri arasında rüşvetin devleti ve toplumu en fazla boğan ülkenin Bulgaristan olduğunu ortaya çıktı, fakat Bulgaristan yetkilileri tarafından dikkate alınmadı. Bu nedenle olacak ki, Büyükelçi Bayan H. Mustafa “adalet reformu isteyen ve insan hakları için mücadele eden” sivil toplum örgütlerine ve onların etkinliklerine büyük önem verdiklerine işaret etti. Dünyayı kendi gözleriyle görmek ve uyanıp dirilmek istemeyenlere etkili saptamalar. İstemeden de olsa son 30 yılda farkında olmadan benliğimize bir kelepçe daha takılmış olduğu bilincine varıyoruz. Bizim kendi mantığımızla düşündüğümüzde, Büyükelçi Bayan Mustafa, bahçenize ektiğiniz kazıp suladığını kabak kökenleri bizim bahçeye geçti. Biz çiçekçiyiz. Büyükten Büyük kabaklar çiçeklerimizi eziyor. Ökeni keseceğiz ve kabakları

N i c e Y ı l l a r a B U LT Ü R K Y ö n e t i m i

5

Nedim AKIN

Bulgaristan’da

Totalitarizm Çilesi Çektik

Libya Devlet Başkanı Serrac Türk çıktı

Libya’da Hafter’e karşı Türkiye tarafından desteklenen ve meşru Trablus hükümetinin başkanı olan Fayiz Mustafa es-Serrac’ın Türk asıllı olduğu ortaya çıktı. Serrac’ın Osmanlı vatandaşı olan dedesinin Manisalı olduğu ve 1840’da Trablus’a gittiği öğrenildi. Türkiye’nin deniz yetki alanları sınırlandırmasına ilişkin Libya ile yaptığı anlaşma, yine bu ülkede başından beri, sivillerin olduğu ve BM tarafından kabul edilen meşru hükümete destek vermesi Türkiye-Libya ilişkilerini ilerletti. Yine Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) yönelik desteğini sıklıkla dile getirmesi Akdeniz’de dengeleri değiştirmeye başladı. Meşru hükümeti devirmeye çalışan Halife Hafter cephesine, İsrail, Mısır, Yunanistan, Güney Kore gibi Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler ile bazı Avrupa ülkeleri ve Amerika’nın destek verme-

siyse Ankara ve Tralus arasındaki yakınlaşmayı hızlandırdı. Bu kapsamda Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Fayiz Mustafa es-Serrac ile sıkı bir diyalog sağlanırken, Türkiye’de bu günlerde Libya’ya asker gönderip göndermeme tartışmaları yaşanıyor. Fayiz Es Serrac Türk asıllıymış Son olarak üç gün önce 15 Aralık’ta Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz es-Serrac ile ilgili yeni bir bilgi ortaya çıktı. TürkMedya (TM) Dijital Haber Merkezi Kıdemli Editörü Yaser Emre’nin Twitter hesabından aktardığı bilgilere göre es-Serrac, aslında Türk asıllı bir Libyalıymış. Büyük dede Manisalı Muhammed ağa

Konu: Savcı diktatörlüğünden doğan korku büyüyor. Kasım’da Sofya’da Bulgaristan Başsavcısı seçildi. 7 yıl için yapılan bu yeni seçimle Başsavcı olan İvan Geşev’in adaylığına karşı Ekim 2019’da başlayan protesto eylemleri, seçimden sonra da dinmedi. Aralık ayının ilk günlerinde Sofya’da kar atıştırsa da tepki volkanı kaynamaya devam ediyor. Son 7 yılda Başsavcı olan Sotir Tzatsarov’a karşı protesto eylemi yoktu. O, başsavcı olmazdan önce birkaç defa Bulgaristan’ın en iyi yargıcı seçilmiş ve halkın güvenini kazanmıştı. Yeni seçilen Başsavcı İv. Geşev Polis Akademisi’nden ve İç İşleri bakanlığı sisteminden, başarısız ve takıntılı bir geçmişten geldiği için “bağımsız” olacağına ve “hukukun üstünlüğünü sağlayabileceğine” inanan vatandaş sanki yok. 12 yıl önce Avrupa Birliği Bulgaristan’a dolandırıcılık ve rüşvet konularında kısıtlama ve yaptırımlar uygulamış ve bunların kaldırılmaması “Shengen devletleri” grubuna katılma yolunu kesmişti. Bu dönemde Bulgaristan yolsuzluklarla başa çıkamamıştır. Bulgar Anayasasına göre, Başsavcılığın yargı sistemindeki rolü ve yeri ile ilgili anayasal tartışma başlatacağını bildiren Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in girişimde bulunmaması güvensizlik doğurdu. Fakat şu iyi bilinmeli ki, Bulgaristan’da 25 yıldan beri Başsavcılığın yargı sistemindeki yeri üstüne ciddi bir tartışma zaten yürütülüyor. Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi’ne başvurmadan İv. Gaşev’in adaylığını onayladı. Olayı analiz eden ve önerilerde bulunanların tahminleri bu defa boşa çıktı ve Bulgaristan’da Başsavcılık diktatörlüğü 1 Aralık 2019 tarihinden başlayarak kabarmaya başladı. Boyun eğmeyi seçen Cumhurbaşkanı hayal kırıklığı uğrattı. Başkan Radev, bundan 30 yıl önce “fırtına geliyor eğilelim, hemen yere yatalım” diyen T. Jivkov gibi hareket etmiş oldu. Bir askeri pilot, General olan Radev’ten cesaretli davranıp Cumhurbaşkanına sınırsız ve denetimsiz hak tanınmasını engelleyip Anayasa Mahkemesi yardımıyla önlemesi beklenirken, baskılara dayanamayıp boyun eğmesi, Cumhurbaşkanlığı makamına da koyu gölge düşürdü. İlkeli davranarak kulis pazarlıklarına karşı koyması ve adalet, hakka net, hukukun üstünlüğü ve hukuk devletinden yana tavır alması beklenirken, boyun eğmeyi seçmesi, üzüntü yarattı. Sofya’da Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis arasındaki “Bağımsızlık” meydanında her akşam saat 18’de başlayan protesto gösterilerinde SAVCILIK HAKLARI konusunda ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ isteyenler “HERKES İÇİN ADALET” sloganı yükseltiyor. Göstericiler İvan Geşev’in Başsavcı seçilmesine karşı oldukları gibi, eski başsavcı Sotir Tzasarov’un RÜŞVETÇİLİKLE MÜCADELE KOMİSTONU BAŞKANI atanmasına karşı olduklarını haykırıyorlar. Başsavcının demokratik düzenin ana ilkesi olan yasama, yürütme ve yargının birbirinde ayrı ve bağımsız olması ilkesini kabul etmemesi kınanıyor. Tzasarova karşı olanlar ise, son 7 yılda iktidarın yüksek katlarında hiçbir kişinin hileden, dolandırıcılık ve daşevere yapmaktan ve rüşvet almaktan yargı önüne çıkarılmaması, Bulgar savcılığının 7 yılda devleti talan edenlerden hiç olmasa birini dikiş tutan deliller toplayıp içeri atmayışına işaret ediliyor ve “bu adam işine ‘iyi bakmaya’ devam ederse, biz devlet olarak çökeriz” diye tempo tutuyorlar. Anayasa değişikliği yapıp Başsavcıyı meclise bağlamak için değişik öneriler basında yorumlanmaya devam ediyor. Bunlardan birinde bundan 10 yıl önce, (5 Kasım 2009 tarihinde) Avrupa İnsan Hakları Mahekmesi (AİHM) “Kolevler’in Bulgaristan’a karşı açtığı davada” şöyle bir tespit yapılmıştı.


6 Sayı 149 - Ekim 2019

Bulgaristan Türklerinin Sesi

6

Nevzat ÖZTÜRK

Tosçalı Ve Hallar Köylerindeki Totaliter Rejim Kurbanları Anıldı

Yunus Emre Anadolu’nun geçmiş zamanlarında henüz arabaların, büyük şehirlerin olmadığı yıllar. Köylülerin tarlaları karasabanla sürmeye başladığı devirlerden biri. Orta Anadolu’da bir köyde çiftçi Yunus yaşarmış. Bir kendisi bir de annesi ekip biçtikleri ile hayatlarını sürdürüp giderlermiş. Buğday, arpa, yulaf eker, yetiştirip biçerler, yetiştirdikleri mahsuller, onları geçindirmeye yetermiş. Gel zaman git zaman bir yıl havalar kurak gitmiş. Toprağa yağmurun damlası bile düşmemiş. Bereketini, serinliğini topraktan esirgemiş tabiat ana. Çiftçi Yunus’un ekinleri yeşermiş, ama yağmur olmayınca bir türlü büyümemiş. Böylece geçimlerini temin eden buğdaydan mahrum kalmışlar. Tek işleri çiftçilik olduğundan aç kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlar. Yakın komşuları da aynı vaziyettelermiş. Onlara yardım edecek bir insan yokmuş etraflarında. Yunus duymuş ki; bir yerde Taptuk Emre diye bir pir var. Kapısına gideni boş çevirmiyor. Yunus, başka çaresi kalmadığı için Taptuk Emre’den buğday istemeye mecbur kalmış. Taptuk Emre’nin bulunduğu dergah köyünden çok uzaklarda imiş. Hurcunu omzuna alıp düşmüş yollara. O dağ senin bu ova benim deyip günlerce yol almış Anadolu’nun bozkırında. Bir gün bir alıç ağacının altında yorgunluğunu gidermiş. Alıcın mayhoş meyveleri ile karnını doyurmuş. Altında uyumuş kalmış. Kalkıp gideceği zaman aklına bir düşünce gelivermiş. Hemen alıca çıkmış. Hurcunu dolduracak kadar alıç toplamış. Nihayet yola devam etmiş. Günler süren yolculuktan sonra varmış Taptuk Emre’nin yurduna. Hemen karşısına çıkmış: ”Anlat derdini evladım.” demiş ak saçlı, ak sakallı bilge bir dede. Yunus: ”Efendim, bu yıl havalar kurak gitti. Tarladan mahsul kaldıramadık. Affınıza sığınarak sizden buğday istemeye geldim. Eğer kabul buyurursanız bu alıçları da sizlere getirdim ” demiş Taptuk Emre bakmış ki bu genç adam iyi ve yiğit bir delikanlı. İçindeki kıpırtıyı, cevheri hemen anlamış. “Oğlum, buğday mı istersin yoksa benden himmet mi istersin?” diye sormuş. Düşünmüş Yunus. Ne yapacak himmeti. . . Günlerdir aç. Elbette; “Buğday isterim.” demiş. Taptuk Emre, Yunus’un açık sözlülüğünden, yalınlığından hayli etkilenmiş. ”Oğlum, iyi düşün ona göre cevap ver.” demiş. Yine; “Buğday isterim.” demiş Yunus. “Yunus’un istediği buğdayı verin!” diye buyurmuş, Taptuk Emre. Oradakiler hemen Yunus’un hurcunu doldurmuşlar. Anadolu bozkırında hurcunda buğday, düşmüş yollara Yunus. Uzun zaman gittikten sonra, düşünmeye başlamış Taptuk Emre’nin söylediklerini. Çok geçmeden anlamış Taptuk Emre’nin ne demek istediğini. Kendi kendine düşünmeye başlamış. ”Eğer himmet isteseydim, böyle yüce bir kişinin yardımı her zaman yanımda olacaktı,” diye düşünmüş. Hemen geri dönmüş. Uzun bir yolculuktan sonra yorgun argın varmış Taptuk Emre’nin huzuruna. “Yüce Efendim,” demiş, ”Ben sizden buğday değil, himmet istiyorum. Bir hata ettim, benim dileğimi kabul buyurun” demiş. Taptuk Emre düşünmüş. Bir müddet cevap vermemiş. ”Ne iş verirsem yapar mısın?” diye sormuş. ”Yaparım” demiş Yunus heyecan içerisinde. ”O halde senin işin benim konağıma odun taşımak olsun” demiş, Taptuk Emre. Yunus, Taptuk Emre’nin konağına odun taşımaya başlamış. Sabah erkenden ormana gidiyor, akşama kadar odun kesiyormuş. Odunların hep düz olanını sırtlayıp getiriyormuş. Bir gün ormana gittiğinde yanına ip almayı unutmuş. Odunları kesip hazırlamış.

Ardino (Eğridere) Belediye Başkanı Müh. İzzet Şaban ve Belediye Meclis Başkanı Sezgin Bayram, 35 yıl önce komünist totaliter rejimin Türklere karşı başlattığı Bulgarlaştırma sürecine karşı ilk büyük direnişin başlatıldığı Gorno Prahovo (Tosçalı) ve Başevo (Hallar) köylerindeki totaliter rejim kurbanlarının anısına dikilen anıt taşlarına çelenk koydular. 24 Aralık 1984 tarihinde Türk isimlerinin Bulgar isimleriyle değiştirilmesini protesto etmek için

Gorno Prahovo ve civar köylerden 3 bini aşkın kişi Mleçino köyünde bir araya toplanmışlardır. Anma törenlerinde 24 Aralık 1984 yılı olaylarını teşkilatlandıranlardan Belene mağduru olan Başevo köyünden Rıfat Yağcı ve Safet Mahmut ve Gorno Prahovo köyünden siyasi mağdurlar Sali Ahmet ve Aynur Ömer de hazır bulundular. 24 Aralık 1984 yılı olaylarını teşkilatlandıranlardan Belene mağduru Rıfat Yağcı, Bulgarlaştırma süreci esnasında mağdur olanlara ve hayatını kaybedenlere insani açıdan minnettarlığını ifade etmek için her yıl burada toplanacaklarını kaydetti. Rıfat Yağcı, ”Yaşadığımız acıların unutulmaması ve gelecek nesilleri bu olaylardan haberdar etmek için buradayız. Aynı hataların tekrar edilmemesi ve el ele, omuz omuza vererek hep birlikte demokrasi yolunda yürümemiz için buradayız” dedi.

Türkan Bebek Ölümünün 35. Yılında Mogilane Köyünde Anıldı

Bulgaristan’da komünizm döneminde Türklere karşı uygulanan isim değiştirme kampanyasında, isimlerinin zorla değiştirilmesine karşı çıkanların üzerine açılan ateş sonucu ölen 20 aylık Türkan bebek, Kırcaali bölgesindeki Mogilyane köyündeki düzenlenen törenle anıldı. Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Kirkovo İlçe teşkilatı tarafından düzenlenen anma törenine ülke genelinden ve yurtdışından binlerce kişi katıldı.

26-27 Aralık 1984 tarihleri arasında Kirkovo Belediyesi’nde Kayaloba, Yurtçular ve civar köylerden yaklaşık 10 bin Türk kadın, erkek ve çocuk, soykırımı protesto etmek amacıyla Mogilyane köyüne toplanır. Milisler, toplananları dağıtmak için müdahale edince halkın tepkisiyle karşılaşır. Bu sırada milislerin ateş açması sonucu üç kişi hayatını kaybeder. Hayatını kaybedenler arasında Kitna köyünden Musa Yakup ve Kayaloba köyünden Ayşe Hasan ile Türkan bebek de vardır. Köylülerin evlerine dönme esnasında yollarda bir katliam daha yaşanır ve sayısı bilinmeyen birçok Türk de buralarda vurulur. Zorluk çıkaran ve karşı gelenler ise Belene kampına sürgün edilir.

Rumeli - Tekirdağ Göç Çalıştayı Yapıldı

TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un himayelerinde, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ), Tekirdağ Tarih Bilicinde Buluşanlar Derneği ve Süleymanpaşa Belediyesi iş birliğinde organize edilen Rumeli-Tekirdağ Göç Çalıştayı, Rektörlük konferans salonunda düzenlendi. Çalıştay, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşımızın okunmasının ardından Göç Belgeseli’nin izlenmesiyle başladı. Daha sonra Tarih Bilincinde Buluşanlar Derneği Başkanı Hüseyin Bayol açılış konuşması yaptı. Ardından Süleymanpaşa Belediye Başkanı Cüneyt Yüksel ve Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mümin Şahin bir konuşma yaptılar. Sonrasında konuşan Tekirdağ Valisi Aziz Yıldırım;” İnsanlık boyunca yaşanan göçler, dünyada eşitsiz biçimde dağıtılmış ekonomik fırsatlardan yararlanma isteğinin bir sonucu olabildiği gibi, ekolojik sebepler, dayatmalar ya da devletler tarafından gerçekleştirilen sürgün-

ler, iskanlar ve şavaşlar nedeniyle de ortaya çıkabilmektedir. Tekirdağ’a da çeşitli sebepler yüzünden göçler yaşanmıştır. Bunların en önemlileri, Balkan Savaşı sonrası yaşanan göç hareketi ve 1989’da Bulgaristan’da yaşanan Türk Zorunlu Göçüdür. Balkan Savaşı ve sonrasında milyonlarca insan, yüzyıllarca yaşadıkları topraklardan ayrılmak, bütün geçmişini, servetini, komşusunu, bağını, bahçesini arkada bırakarak göç etmek zorunda kalmıştır Balkan Harbi bittikten bir yıl sonra başlayan Birinci Dünya Savaşı nedeniyle muhacirlerin sıkıntılı durumları uzun yıllar devam etmiştir.

‘Türkan bebek’ ölümünün 35. yılında Edirne’de anıldı

Edirne Şükrüpaşa Mahallesi>nde Türkan bebek anısına için yaptırılan park ve olduğu alanda düzenlenen törende, saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu. Edirne Vali Yardımcısı Ali Uysal, törende yaptığı konuşmada, Türkan bebeğin hayatını kaybeden soydaşların, işkence çekenlerin,

yerlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalanların sembolü olduğunu söyledi. Türkan bebeğin acısını hissettiğini belirten Uysal, «İnşallah bir daha hiçbir soydaşımız böyle bir muameleyle karşı karşıya kalmaz. Artık bu mümkün de değil, ne Türkiye eski Türkiye>dir ne Türkler eski Türklerdir. Buna izin vermeyiz. Bulgaristan halkı ve devletiyle şu an ilişkilerimiz iyi seviyede. Bu katliamdan Bulgar halkını sorumlu tutmuyoruz, o zamanki totaliter rejimin yöneticilerinin yaptığı, yaptırdığı zulümdür, işkencedir, katliamdır.» diye konuştu. Türkiye>nin o dönemde 360 bin soydaşa kapısını açtığını ifade eden Uysal, «Türkiye tarihte sadece kendi soydaşlarına değil, çevresindeki Kafkasya, Orta Doğu, Balkanlar ve bütün mazlumlara, ezilmişlere, hak arayanlara kapısını açmış, onların umudu olmuştur.» dedi.

Ta ş K a f a l ı y m ı ş ı z Yazan: İbrahim

SOYTÜRK

Konu: Bizi, sanki beyni çıkarılmış yerine sünger tıkılmış kişiler yönetiyor. Son yıllarda en fazla ele aldığımız, aydınlatmaya çalıştığımız sorunlar eğitim ve öğrenimle ilgiliydi. Bulgar faşist ve komünistleri Türklere aynı zamanda diğer Müslüman azınlıklara dil, alfabe, yazım, okul, edebiyat, kültür-sanat hakları tanınmadığından dolayı, eğitim sorunlarımızın hiç biri çözülemedi. 70 yıldan beri çözülemeyen problemin temelinde Bulgar devletinin etnik azınlıklara kendi dillerinde eğitim ve öğretim hakkı tanımayıp bütün dünyada ancak 1-2 milyon insanın kullandığı Bulgarcayı dayatmasıdır. Hafta Sonunda Şumnu’da (Şumen) Bulgaristan Türklerinin Kültür sorunları çalış tayında da konu aynı bu şekilde ciddi eleştirel yaklaşımla ele alınacak. Milli foruma öğretmenlerimiz, şair ve yazarlarımız, halk bilgelerimiz, dernekçilerimiz ve sevilen aydınlarımız katılmaya hazırlanıyor. Türk dünyası örneklerinden söz edilecek. Doğal bilgilerin, halk zekâmızın, geleneklerimizin ailelere ve sosyal gruplara değişik biçimlerde aktarılması, sözlü öz kültürümüzden eserler dinlenecek. Oluşan görüşlere göre, Türkçemizin gerektiği derinlikte ele alıp öğrenme sorunları başarılı çözemediğimiz durumunda, kendi köklerimizden, Türkiye’den, Türk dünyamızdan, yerel ve uluslar arası Türk kültüründen ülkümüzden ve umutlarımızdan kopma tehlikesi büyümeye devam edecektir. Eğitimdeki boşluğu evlerde, camilerde ve kültürel merkezlerdeki etnikliklerle doldurmalıyız. Okullarımız devletleştirildikten sonra Türk maneviyatımız budanmış, öz kültürümüzün serpilip açması engellenmiş, Bulgar kimliğine yamanma döngüsünde bulunuyoruz. Bu boş döngü ve verimsiz bocalama topluluğumuzu yormuştur. 1990’dan sonra maddi mirasımızı sözde iade süreci yaşansa da Bulgar devleti Müslüman mülklerimizi, vakıf taşınmazlarımızı iade etmedi. Maddi ve mali olarak kendimizi yeniden üreterek güçlendirerek geliştirme sürecini başlatamadık. Özel kültür tesislerimiz devletin ve belediyelerin elinde kalması yabancılaşma ve ötekileştirme sürecini düğümlemeye devam etti. Şöyle ki, daha 1879’da başlayan Osmansızlaştırma, İslamsızlaştırma ve Türksüzleştirme süreci artan devlet baskılarıyla devam ediyor. Toplumda konuşulan şu fıkra ilginçtir. “Bulgaristan’da doğacağıma, Afrika sömürgelerinden birinde doğmuş olsaydım. Afrikalılar, kıta değiştirsek 6 kat iyi yaşarız umuduyla Akdeniz dalgalarında can verirken korkmuyorlar. Bizim böyle bir umudumuz yok. Keşke olsaydı ama yok. Tek çaremiz her defasında yeni baştan başlamak ve hep yeni baştan, “a, b, c”…den. Öğrenciler bilgiler arasında bağlantı kuramıyor. Bu durgunluğun ve habersizliğin aşılmasına geçilebilmesi için ancak 6 ile 9 yıl sonra geçebilir. Şimdi Bulgar okullarında sınıf geçmek için ezbercilik almış yürümüş. Düşünmeyi öğrenemezsek, basma kalıp olandan sıyrılamazsak, diplomli olsak bile ne işe yarar. Cahilliğe ilaç doğru dürüst okumaktır. Zorunlu olan, öğrencilerin bilirkişi yaklaşımıyla eğitilmesidir. Son yıllarda Bulgaristan’da öğrenimle ilgili şöyle bir söz gelişti: Değerli olan “bilinenin hepsini unutulduktan sonra aklımda kalandır.” Bizden dilimiz, dinimiz, geleneklerimiz, tarihimiz ve kimliğimizi unutmamız isteniyor. Bulgar Okulu 11 yıl öğretmekle değil unutturmakla meşguldür. Liseli hiçbir işe yaramayan taş kafalar arttıkça artıyor. Hayat enerjisine ders kitaplarında yer yok. Bilgi künyesi artık 4 yılda bir değişmeye başladı. Türkler, Kiril Alfabesiyle nikâh kıymadı. Bulgaristan’da yeni ufuk henüz mayalanmadı.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 149 - Ekim 2019

Türk Dünyası Sayfası

TÜRKSOY HEYETİ MOLDOVA’DA RESMİ TEMASLARDA BULUNDU

TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı Doç. Dr. Bilal Çakıcı Gagavuz Yeri (Moldova) Başkanı İrina Vlah ve Moldova Eğitim, Kültür ve Bilim Bakan Yardımcısı Andrei Chistol ile görüştü. Azerbaycan şairi İmadeddin Nesimi’nin doğumunun 650. yılı vesilesiyle ilan ettiği ‘’2019 İmadeddin Nesimi Anma Yılı “ etkinlikleri kap-

samında Moldova’da bulunan Doç. Dr. Bilal Çakıcı ve TÜRKSOY Azerbaycan Ülke Temsilcisi Elçin Gafarlı, Gagavuz Yeri Başkanı İrina Vlah tarafından kabul etdildi. Gagavuz Yeri Başkanlık makamında gerçekleştirilen görüşmede, taraflar TÜRKSOY ile Gagavuz Yeri arasındaki işbirliği konularını ele aldı. Görüşmede TÜRKSOY’un Gagavuz Yeri kültürünün tanıtımına verdiği destek için teşekkürlerini ileten Vlah, bundan sonra da Gagavuz Yeri’nin TÜRKSOY’un faaliyetlerinde aktif rol alacağını dile getirdi. Görüşmede TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı Bilal Çakıcı, Gagavuz Yeri Başkanı İrina Vlah’a TÜRKSOY tarafından hazırlanan “Nesimi” tabağı, “İmadeddin Nesimi Dünya Dillerinde” kitabı ve TÜRKSOY yayınları hediye etti.

TÜRK RÜZGARI MACARİSTAN’DA ESTİ

Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY ile Yunus Emre Enstitüsü (YEE) işbirliği, Azerbaycan, Kazakistan Ve Türkiye’nin Budapeşte Büyükelçiliklerinin katkılarıyla YEE kuruluşunun 10. yıldönümüne ithaf edilen Türk Dünyası Ezgileri Konserileri’nin ilki Macaristan’ın başkentinde gerçekleştirildi. Budapeşte’nin Duna Palota Konser Salonu’nda 10 Aralık 2019 tarihinde düzenlenen etkinliğe, TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov, YEE Budapeşte Müdürü Yakup Gül, Macaristan’ın Dışişleri Bakanlığı Doğu İliş-

kileri Sorumlusu Devlet Sekreteri Yardımcısı Andras Baranyı, Azerbaycan’ın Budapeşte Büyükelçisi Vilayet Guliyev, Kazakistan’ın Budapeşte Büyükelçisi Janibek Abdraşov, Türkiye’nin Budapeşte Büyükelçisi Ahmet Akif Oktay, diğer kurum ve kuruluşların temsilcileri ve Macar sanatseverler katıldı. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan YEE Budapeşte Müdürü Yakup Gül, bu yıl kuruluşunun 10. yılını kutladıkları YEE’nin Türk kültürünü tanıtmak amacıyla 48 ülkede 58 kültür merkezi vasıtasıyla çeşitli faaliyetler icra ettiğini dile getirdi. Bu vesileyle, YEE Budapeşte Müdürü Yakup Gül YEE ve TÜRKSOY işbirliğinde gerçekleştirilen konser turnesi kapsamında düzenlenen bu kutlama etkinliklerinin ilkinin Türk Konseyi’nin yeni gözlemci üyesi olan Macaristan’da düzenlenmesinin memnuniyet ve onur verici olduğunu ifade etti.

YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ’NÜN 10. YIL COŞKUSU BOSNA HERSEK’TE

TÜRKSOY ve Yunus Emre Enstitüsü işbirliğinde, Yunus Emre Enstitüsü’nün kuruluşunun 10. yılı ve Kazakistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 28. yıldönümü vesilesiyle düzenlenen Türk Dünyası Ezgileri Konserleri’nin bir sonraki durağı Bosna Hersek’in Tuzla kenti oldu. Tuzla’nın “Kaleydoskop Kültür Merkezi”nde 12 Aralık 2019 tarihinde düzenlenen etkinliğe, Saraybosna Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Mehmet Akif Yaman, TRT Bosna Hersek Müdürü Bekim Muhtarpaşazade, T.C. Saraybosna Büyükelçiliği Basın Müşaviri Ömer Çetres, Bosna

Hersek’teki kurum ve kuruluşların temsilcileri ve Boşnak sanatseverler katıldı. Yaptığı açılış konuşmasında bu yıl 10. Kuruluş yıldönümünü kutlayan Yunus Emre Enstitüsü’nün etkinliğini dünya genelinde her geçen gün artırdığına dikkati çeken Saraybosna Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Mehmet Akif Yaman, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY ile özellikle Balkan ülkeleri ve Bosna Hersek olmak üzere yakın işbirliği içerisinde Türk kültürünü tanıtmaya devam ettiklerini belirtti. Yaman, zengin kültürel mirasımıza sahip çıkan bu iki kuruluşun ortak çalışmalarına bir yenisini daha ekleyerek Türk Dünyası Ezgileri Konserleri turnesini düzenlediklerini ve Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’den olmak üzere Türk coğrafyasının çeşitli bölgelerinden bir araya gelen sanatçıların Boşnak sanatseverlere zengin müzik kültüründen renkli eserleri sunacaklarını ifade etti.

H E R Ç E Ş M E N İ N B İ R H İ K AY E S İ V A R D I R

7 7

TÜRK DÜNYASI EZGİLERİ SIRBİSTAN SAHNELERİNDE YANKILANDI Kazakistan’ın bağımsızlığının 28. Yıldönümü ile Yunus Emre Enstitüsü’nün kuruluşunun 10. yılı Sırbistan’ın Kuragujevaç kentinde TÜRKSOY’ın organize ettiği “Türk Dünyası Ezgileri” konserliye kutlandı Türk halklarının kültür ve sanatını dünya genelinde tanıtmayı amaç edinmiş ve bu şiarla çeşitli ülkelerde bir birinden farklı etkinliklere imza atan TÜRKSOY, Kazakistan’ın bağımsızlığının 28. yıldönümü ve Yunus Emre Enstitüsü’nün 10. yılına ithafen düzenlediği Türk Dünyası Ezgileri Balkan ülkeleri turnesinin son konserini Kraguyevaç’taki Gimnazya sahnesinde gerçekleştirerek Türk Dünyası’nı Sırbistanlı sanatseverlerle buluşturdu. Etkinliğe Kazakistan’ın Belgrad Büyükelçisi Gabit Sızdıbekov, Türkiye’nin Belgrad Büyükelçisi Tanju Bilgiç, Kraguyevaç Belediye Başkanı Radomir Nikoliç, Kraguyevaç Kent Konseyi Kültür Üyesi Miljan Bjeletiç, Belgrad Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Fahri Akdoğan ve Kraguyevaçlı müzikseverler katıldı.

Konser öncesinde konuşan Kraguyevac Kent Konseyi Kültür Üyesi Miljan Bjeletiç, dünyanın 58 farklı noktasında hizmet veren ve 10 yıl önce kurulan Yunus Emre Enstitüsü’nün 10. kuruluş yıldönümüne ve Kazakistan’ın bağımsızlığının 28. yıldönümü ithafen yapılan etkinliğe Kraguyevac şehri olarak ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyduğunu belirtti.

K a h v e n i n Ta d ı n ı Ç ı k a r m a y ı U n u t m a

Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler. Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner. Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir. Herkes bir bardak secince, profesör şöyle söyler: ‘Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında. Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar.! Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız. Hayat kahveye benzer, is, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar.

Beyaz At ve Hükümdar

Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün maiyetinin (“kendi adamlarının”) hazır bulunduğu bir sırada: Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum. Onun ölüm haberi bende kriz geçirtebilir, demiş. Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir. Ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez ki, beyaz atın ölümünü hükümdara haber versinler. Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil.

Onlar hayati tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yasadığımız hayatin kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de. Bazen sadece bardağa odaklanarak kahvenin tadını çıkarmayı unuturuz. Kahvenizin tadına varın! En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.

Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kafa gidecek, der. Ve Seyis başı, hükümdarın huzuruna çıkar: Hükümdarım, der. Sizin beyaz at var ya! - Evet der, Hükümdar. Seyis başı: - O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor, der. Hükümdar. Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!.. Seyis başı: - Aman hükümdarım! Ben demedim, siz dediniz hükümdarım, siz dediniz der ve kafayı kurtarır.

Söyleme şeklimiz bir çok şeyi değiştirir. *****

Bulgaristan Merkez Bankası, Devlet Tahvilleri Sattı

KIRCA ALİ KÖSELER KÖYÜNDE HACI FERHAT CEŞMESİ - 2019

EN KÖTÜSÜ.. Üç kişi en kötü benim yarışına girmişler. Birisi “-Ben size şimdi göstereceğim” demiş. Ve oradan geçen masum hiç bir şeyden haberi yok bir çocuğa çelme takmış düşürmüş. Diğer ikincisi ise “-Hayır benim demiş ve yerden yeni kalkan çocuğu havaya kaldırıp acımasızca yere çalmış ve çocuğun ağzı kanamış.” Ve tekrar en kötü benim demiş.


8 Sayı 149 - Ekim 2019

Bulgaristan Türklerinin Sesi

B U LT Ü R K D E R N E Ğ İ N İ N ET K İ N L İ K L E R İ N D E

Türk Dünyasına Hizmetlerinden Dolayı Osman Bey’den Rafet Beye


Bulgaristan TĂźrklerinin Sesi SayÄą 149 - Ekim 2019

9


10 Sayı 149 - Ekim 2019

Bulgaristan Türklerinin Sesi Balkanlar

10

Örneklemelerim Bulgaristan’dan (1) Yazan: Neriman Kalyoncuoğlu Konu: Çöken Devletin Acısını Yaşayanlar. 2019’un son günlerindeyiz. Son günler, hesap görme, çizgi çekme günleridir. Bir de insanların kendi kendine YILIN OLAYINI sorduğu günlerdir. Bu yıl Bulgaristan’da Roman – Millet (Çingene) azınlığın bilinçli uyanış ve dik duruş yılı idi. Daha önce onları böyle görmemişti. Bu sene yılbaşına giderken memlekette havalar soğumuyor. Dün, artı 26 C dereceydi. Geçen sene tam tersini yaşadık. Ne var ki çok gergin bir yıl yaşandı ve Bulgaristan’da yaşayanların arasında birlik ve beraberlik, sabırlı bilinçlilik, ateşli kavgacılık ateşinde barışçı mağrur duruşlarıyla dikkat çektiler. Demek istediğim Bulgaristan’da öncesi olmayan olaylar yaşandı. Daha yılın başında, Bulgar akademisyenlerinden Petır İvanov, 30 yıl sonra 2050 yılında Bulgaristan’da 5 milyondan az nüfus olacak, vatandaşların en kalabalık topluluğu 3,5 milyonla Romen (Çingene); büyüklük olarak 2. topluluk 700 bin kişiyle Türkler ve yine büyüklük bakımından üçüncü ve en yaşlı topluluk 500 bin kişiyle Bulgarlar olacak, açıklamasında bulundu. Bu rakama 300 bin Pomak ile 200 bin Makedon vatandaş da eklense tablo tam olur. Bulgaristan yeni yön alıyor. Azınlıklar çoğunluk oluyor. İstikameti korumak ve iktidara uyanmak ve yerleşmek gerek. Bu açıklamanın hemen ardından Birleşmiş Milletler Teşkilatı Ekonomik ve Sosyal Sorunlar Bölümü’nde hazırlanan bir raporda Bulgaristan Cumhuriyetinin nüfus perspektifi ile ilgili şunlar yazdı: “2050 yılına kadar Bulgaristan nüfusu % 27,9 oranında yani Bulgaristan nüfusu 2,1 milyon kişi azalacak. Bu durumda da 4 milyon 700 bin rakamı ortaya çıksa da biz BGSAM – Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi olarak bu rakama yukarıdaki oranda olmak üzere Pomak ve Makedonlarımızı da ekliyoruz. Biz dünyayı Bulgaristan’daki değişiklikleri saptamaya değil, olacak dönüşümleri kabul etmeye hazırlamalıyız. Kurtuluş ancak politik olabilir. Bu bakıma HÖH yönetimi zamanını doldurmuştur. Daha fazla aldatılamayız. Bu konuda özel araştırma yapan Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı CİA ve EVROSTA ortak açıklamada bulunarak rakam tam olarak 4 692 336 (dört milyon altı yüz doksan iki bin üç yüz otuz altı bin altı) kişi kalacağını duyurdu. Biz Pomakları bizden, Türk Kimliğinden asla ayıramayız. Sofya yayınları “Bulgaristan Ölüyor” başlığını atıyor. Ama bu başlık yanlıştır. Ölen Bulgaristan değil, ölen Bulgarlar, yani Bulgar ırkıdır. Biz Türklerin durumunda önemli bir değişiklik olmuyor. 1982 Yılından beri memleketimizde nüfus olarak hep 2. Yerdeydik, şimdi de Romen Milleten sonra 2. Etnik topluluk olmaya devam edeceğiz. Burada ilginç olan nokta, biz Türkler, 140 yıldan beri Bulgaristan nüfusu içinde en dinamik, en olgun, en mert ve direşken kesim olmakla birlikte en üretken kesim olmakla da belirleniyordu. Ekonomi, tarım, madenler, ağır sanayi, işleme sanayi, taşımacılık ve ticaret bizim elimizdeydi. Her yıl 280 bin ton tutun ürettiğimiz, 15 milyon koyun ve 1 milyon 600 bin iri baş hayvan baktığımız asla unutulamaz. Biz vatanımızda kirada yaşamadık. O derme çatma kulübeler değildi. 2-3 katlı beton direkler arası örülmüş pişmiş tuğla yapılar ve kiremit çatılı konaklar, umut yüklü dağlar ve ovalar bizim. Biz, kimliği belli, tarihi belli, izlemeye çalıştığı politika belli, hedefleri belli bir halk topluluğuyuz. Bir millet olarak olgun olgunlaşmışız ve politik sahnede gerçekten bağımsız ve egemen rol olmaya doğru ilerliyoruz. İşte böyle duygularla kucaklarken 2019’u, Filibe’ye (Plovdiv) bağlı Voyvodino köyü trajik olayları patladı karlı bir gecede. Bulgar devletinin en sağlam direkleri olarak övülen bordo bereli komandolardan biri aynı köyde Çingene

Komunist Rejim Döneminde Belene Anılarım

Doğum yerim: 1943 Nenkovo – Rusalsko liyor. Bu barbarlık karşısında tepki gösteren (Hotaşlı) Yörükler mahallesi Kırcaali. Türklere cezalar veriliyor, hatta bazıları mahkum bile ediliyor. Bunun adı çifte standart 1958 yılında devletin planı ve projesi doğrul- uygulaması değil de nedir? Devlet tarafıntusunda Türkleri daha hızlı ve süratle asimile dan bir etnik grubun başka bir etnik bir gruedilebilmeleri için bizi göç ettirdikleri bölge bundan üstün görülmesidir. Bulgar hükümeti Burgaz’a bağlı Aytos ilçesidir. 1989 yılında ikili ve uluslararası anlaşmalara imza atmaparasız çalıştırıldığım yol üzerinden yurdum- sına rağmen hiçbirine uymamıştır. dan kovulduktan sonra ikamet ettiğim yer Rusya destekli Avrupa hükümdarları tarafınBabaeski-Kırklareli’dir. Bir ulus hukuk devle- dan, Bulgaristan’a bağımsızlığı verildikten tiyse uluslararası anlaşmalara hakka, hukuka, sonra Türk, Müslüman nüfusu çoğunlukta kararlara riayet etmesi gerekiyor. Ben bunun olduğundan dolayı etnik temizleme sürecine bilinciyle büyüdüm ve eğitildim. Maalesef bü- başlamıştır. Yüz Binlerce kişiyi Türkiye‘ye yük dedelerimizin dedelerinin, babalarımızın göç ettirdiği yetmezmiş Bulgaristan’ın demogve bizim doğduğumuz topraklar bir Avrupa rafik yapısına da değiştirme sürecine girmişülkesi olmasına rağmen özgürce yaşayama- tir. Türk nüfusunun çoğunlukta olduğu köy dık, yaşatılmadık, doğan güneşin ışınlarına ve şehirlere Bulgarlar yerleştirilmiştir. Türk sevinemedik, nefes aldığımız havayı, bastı- nüfusunun çoğunlukta olduğu bölgeler asiğımız toprağı çok gördüler bizden. Kargala- mile sürecinde Bulgarları yerleştirip, Türkleri rın bülbüllere dikenli çalıları çok gördükleri de Bulgar nüfusunun çoğunluk olduğu yerler gibi. Diğer özgür Milletlerin çocukları gibi göç ettirmiştir. Böylelikle Türklerin ana dianneannemin ninni söylediği diliyle, Türkçe linde konuşmalarına, örf ve adetlerini uyguşiirler, hikayeler yazmak isterdim, vatanıma lamalarına, Türkçe eğitim görmelerine engel ana dilimle şarkılar, şiirler yazmak isterdim, olunmuştur. Amaçlı olarak birleşik okullar adı farklı din, dil, kültür, örf ve adetler demok- altında Türkçe okullarını kapatarak Türkçe rasinin göstergesi olmasına rağmen bize bu eğitimin önüne geçmiştir. Örneğin 1936 yıfaaliyetlerimizi icra etmemiz için, hatta ya- lında Hotaşlı köyüne bir vergi memuru tayin şamamıza bile izin vermediler. edilmiştir. Bu memur için kilise yaptırılıyor. Maalesef ne çocukluğumuzu ne de gençliği- Bu kilisenin yapım sürecinde babamda dahil mizi, özgürce yaşayabildik, yaşlılığımızı da birçok Türk parasız (angarya) çalıştırılıyor. bu bizde izler bırakan bilinçaltına yerleşmiş 1984-1985 yılında yeniden doğuş veya soya olan acılarla yaşıyoruz, güz günleri gibi çi- dönüş diye adlandırdıkları asimile sürecinde leli çektiğimiz acıların bizde bıraktığı yara- ‘’Bakın siz Bulgar’dan dönme Türklersiniz. larla, acılarla yaşadık. Görünürde gösterme- Bu kilisede bunun kanıtıdır’’ diyorlar. lik olarak Demokrasi maskesiyle Sosyalizm, Elimizde bulunan Türk kimlik ve doğum belinsan hakları eşitlik adına sloganlar attılar gelerimizle Türk olduğumuzu kanıtlamak için ama gerçek hayatta bunların hiçbiri uygu- hak hukuk aradığımızda devletin adaletsizlilanmadı. Bizlere uygulanan ırkçı, ayrılıkçı, ğini bulduk. Bizlere acımasız cezalar verdiler. milliyetçi bir politika uyguladı. Bulgar et- Adımızı, dinimizi, benliğimizi, asıl kimliğinik grupları kendilerini üstün bir ırk görerek, mizi elimizden alıp, insanlığımızla, onuruutanmadan sıkılamadan bizlere karşı aşağı- muzla, gururumuzla oynadılar. Üstelik ağır layıcı, üzücü tavırlar sergilediler. Bizlere 20 cezalar verildi. Etnik gruplar arasında kötüy.y. da din, dil, kültür, eğitim, kıyafet, örf ve lük yayarak birbirine düşman etiler. Böl parça adetlerimizi yasakladılar. Camilere gidenlere politikasını uygulayarak, o Pomak, o Tatar, ibadetlerini, örf ve adetlerini yerlerine geti- o Roman dediler. Gerçek Türkler müsterih renler mimlenip işten çıkardılar, ana dilinle olsun. Onların kimliklerine dokunulmayacak Türkçe konuşanlar cezalandırılırdı. Anaları- deyip Türk halkını yalan politikalarla uyutmızın bacılarımızın milli kıyafetleri (şalvar- tular. Devletin en ağır işlerinde çalıştırılan ları) zorbalık uygulanarak kesildi. Ana dilinde Türkler (kara yolları, inşaat işçileri, tarım işeğitim isteyen öğretmenlerin işlerine son veçileri) yani en az ücretle çalıştırılan Türk işrildi ve inşaatlara gön derildi. Birçoğuna ise iş imkânı verilmedi. Kültür mirasımız olan çileri, akşamları dinlenmeye çekildikleri yucamiler gözlerimizin önünde yıkıldı. Diğer vaları, eşkıyalar gibi devlet kolluk kuvvetleri taraftan kiliselere mecburi ziyaretler düzen- tarafından evleri basılıp, görülmedik işkenlendi. Örneğin; Bulgaristan’ın Burgaz şehir celerle zorla isimleri değiştirildi. merkezinde ve Sliven şehir merkezinde ca- Daha önceden ismini değiştirenler, mağdur miler yok edildiğine canlı şahidim. Bu iki olup diğer Müslüman gruplardan dışlandıilde 50 – 60 bin civarı Türk yaşamasına rağ- lar. Güney Bulgaristan’da yaşayanları, kuzey men, Burgaz merkezindeki 1673‘te inşa edi- Bulgaristan’da yaşayanlar desteklemedi. Evlen cami yıkıldı. Ermeni kilisesi hala faali- lilik yapanlardan birçoğunun ailesi dağıldı, yettedir. Diğer etnik gruplara ait olan Yunan perişan oldular. O dönemde sahte tarihçiler, ve Ortodoks kiliseleri, Yahudi sinagoglarına profesörler, bilim adamları mantar gibi tümilyonlar verilip restore edilip koruma altına redi. Topyekün hepsi. Türk halkını aşağılaalınırken, bizim camilerimiz ve Osmanlı’dan yıp ‘’Siz Bulgar’dan dönmesiniz’’ diye prokalan mirasımız gözümüzün önünde yok edi- pagandalar yaptılar.

Galip SERTEL RUMELİ

“Çıkayım Gideyim Urum Eline “ -Halk Türküsü*** “Aziz-i kavm idik a’da zelil kıldı bizi Esir-i bend-i bela vü sefil kıldı bizi” (Efendi idik, düşman, zelil kıldı bizi/Derde belaya atıp, sefil kıldı bizi) Hüseyin Raci Efendi,(d.Eski Zağra-Bulgaristan 1833 – ö.1906 İstanbul);“Tarihçe-i Vaka-i Zağra” 1910,İstanbul. *** “Bir Türk gönlünde nehir varsa Tuna’dır, dağ varsa Balkan’dır” Yahya Kemal Beyatlı,(d.1884 Üsküp – ö.1958 İstanbul);şair. *** Rumeli’nin Müşterek Şivesi Rumeli’nin müşterek şivelerinde H harfini kullanmak yerine doğrudan doğruya A harfini kullanırlar. H harfi olmayan yerde ise, H harfini kullanırlar. H harfi olan yerde katiyyen H harfini kullanmazlar.Bunu Mustafa Kemal’imiz de, Yahya Kemal’imiz de yapardı.Atatürk’ün evlat edindiği hanım kızlardan birinin adı Zehra idi. Atatürk Zehra’daki H harfini yok eder ve kendisine Zera derdi.Yine Rumeliler hamledeki H harfini yok ederler hamleye amle derler…Rumeli’ler Ş harfini de yok eder,onun yerine J harfini koyarlar.Meselâ “kırk beş bin kişi” diyecekleri yerde “kırk bej bin kişi” derler.Yahya Kemal Beyefendi ile dostluk etmek bahtiyarlığına erenler bunu pek iyi hatırlayabilirler.Pek koyu Rumeliler K harfi yerine C harfini koyarlar.Meselâ (köpek yerine küpeç) derler.”A.Be!” nidasını da çok kullanır Rumeliler.”A,Be! Ne dubarıcısınız siz İstanbullular.” derler.Ö harfini pek kullanmazlar.Ö yerine Ü harfini kullanırlar.Meselâ hiçbir Rumelili “börek” demez,diyemez,ille “bürek” der. İşte, bunlar Rumeli’nin müşterek şivesidir.Akılda kalan bunlar.Zaman,evet zaman birçok şeyi unutturuyor. Münevver Ayaşlı,(d.1906 Selanik – ö.1999 İstanbul);yazar. ***

Rumelim

Akar bir ırmak zaman zaman savsaklansa da Suyun ötesinden Rumeli türküsü gelir Yavaş yavaş hatıralar söylenir bakışları Adımları o çizgide hep sis basar Tutarken buz Türkçemi Hüzün açardı baharın dalları Dil olsa da konuşsa çiçeği En sevdiğim sokaklar şimdi yabancı bakar Geçerken oyunları çocukluğumun at arabasıyla Ne sen geliverdin o soğuk kışlarda Ne ben baharda göçedebildim. Baharı getirdi bugün bakışları yıllar sonra Umudumu bir gülücük yalar Limon sarısına çalan paptyalar Gelir koynuma girer kokukları bahar kadar kabarık

BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz

Siyasi ve Aktüel Gazete

Neriman K ALYONCUOĞLU

www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47

İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: Yazı İşleri Müdürü İstihbarat Müdürü: Alptekin CEVHERLİ Dini Eğitim Sorum Genel Yayın Yönetmeni Eğitim Sorumlusu: Kültür-Sanat: Raziye ÇAKIR Spor Müdürü: Genel Yayın Müdürü Halkla İlişkiler:

Ergül BALKAN

Yayın Danışmanları: Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ

Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Seçkin DİNDAR

Dr. Erdal KARABAŞ

Elif GÜNEŞ Av. Vildan UMUT Zihni KARPAT Hüseyin YILDIRIM Nevzat ÖZTÜRK Renginar GÜLER İbrahim SOYTÜRK Serkan YILDIZ Neriman KALYONCUOĞLU

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.

Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

www.bulturk.net / www.bulturk.org.tr

Avusturya -Viena Almanya-Köln: Almanya - Frankfurt Amerika-New York İspanya-Madrid İsveç İngiltere London

: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Seniha R.SABRİ : Alaattin Gokay : Hüseyin Hasan : Seval ÖZTÜRK : Raziye ÇAKIR : Ridvan Akay Riko

Bulgaristan - Temsilcileri Sofya

:Hikmet EFENDİEV Blagoevrad :Bülent MURADOV Smolyan :Rufat FELETİ P a z a r c i k : Mehmet BAYRAM Kırcaali :Mehmet TEFİK Ardino :Aziz ŞAKİR Cebel: :Erdal H. AHMET Loveç: :Emine BAYRAKTAROVA Pleven : Rafet RODOPLU Şumen: :Sezgin YILMAZ R a z g r a d : Levent RASİM Ruse :Zeki İsmail Varna : Mustafa İSMAİL

T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Fatih İst. Esenyurt Kocaeli:

Bursa-

Nuh Mete DENİZ Nedim BİRİNCİ Hüseyin YILDIZ Vildan ARDA Mustafa AKGÜN Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Murat KAYNAK

Mustafa ÖZSOY

Alptekin CEVHERLİ Ridvan TÜMENOĞLU

- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl

Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM

- İzm. Sarnıç: - İzm. Buca:

Durmuş HATİPOĞLU Şevket YILMAZ

İzmir- Edirne:

Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :

Kenan ÖZGÜR

Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK


Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 Sayı 149 - Ekim 2019 Bu yazımızla 2019 yılını uğurluyoruz. Kalan ne? Giden ne? BGSAM ve BULTÜRK olarak öncelikle Bulgaristan Türkleri, Türkiye’deki soydaşlarımız ve Batı ülkelerindeki gurbetçi kardeşlerimizin menfaatlerini savunan bir yayın olduğumuzdan dolayı analiz ve yorumlarımızı genellikle bizi ilgilendiren gerçekçi açıdan yapmaya çalışıyoruz. Erimesi hızlanan HÖH partisi: Hak ve Özgürlük Hareketi Bulgaristan Türklerinin politik kimliğine uzanan bir harekettir. Günümüzde lider ve yönetimi hareketi yoğuran kitleden kopmuş durumdadır. Derin çok yönlü bir bunalım yaşayan Bulgaristan’da son 30 yılda ayakta kalan sistem partilerinden biridir. Yeni bir siyasi düzen kurmak amacıyla hayata çağrılan hareket özellikle azınlık hakları bakımından misyonunu bugüne kadar yerine getirememiştir. Kısa adı HÖH veya DPS olarak yaygın olan hareket 2019 aynasına şöyle yansıdı. 2019’da Bulgaristan’da yapılan 2 seçime de katıldı. Avrupa Birliği (AB) meclisi milletvekilleri ve Belediye ve muhtarlık yöneticileri seçildi. DPS’nin oyları 610 binden 320 bine kadar oyları düşmüştür. Son seçimde seçmenin 200 bini Türk’tür. Bu oyların 200 bini partinin omurga kadrosundan gelirken, diğer oyları da (Romen-Millet, Kuzey Batı Bulgaristan’daki Ulahlar ve yoksul Bulgarlardan ve mali oligarşi temsilcisi olan milletvekili Delyan Peevski’nin (kontrolündeki sermayesinden) açtığı yemliğe toplanan vatandaştan geldi. 2009’da Hak ve Özgürlük Partisi 620 bin oy almıştı. 2009’dan beri muhalefette olsa da, Amerika’dan 8 adet F-16 uçağı alımına oy verdi, sağlık, eğitim ve sosyal alana daha fazla finans ayrılmasında ısrar etmedi. Silkinen ve güçlenen GERB partisi. 10 yıldan beri iktidarda bulunan GERB partisi, son seçimlerde oy kaybetse de, son iki seçimi yine kazandı. 2019’da iktidar partisini de sarsan olaylar oldu. “Amerika’nın Sesi” radyosunun açıklamalarıyla iktidar partisinin dolandırıcılık, dalavere ve rüşvet yumağına dolaştığı ortaya çıktı. GERB Partisinin Başkan Yardımcısı ve meclis grubu başkanı Tz. Tsvetanov istifaya zorlandı. 2. olay aşırı sağ kanattan faşizan ortaklarla yaşandı. “Yurtsever Cephe” adındaki bu ortaklıkta parçalanma ve bölünmeler yaşandı. Aynı zamanda, AB meclisi seçimleri öncesi Bulgar siyasi sağının ilk partisi Demokratik Güçler Birliği (CDC) ile GERB arasında ortaklık sözleşmesi imzalandı. Yıl içinde GERB partisi Birleşik Amerika’dan ön ödemeli 8 adet F-16 savaş uçağı alarak ve Başbakan B. Borisov’un Başkan D. Tramp’la samimi geçen Washington ziyaretiyle ikili ilişkilerdeki süregelen soğukluk ve güvensizliği aşabildi. Bir de büyük muhalefet -BSP partisine bakalım. BSP lideri Bayan Kornelya Ninova, yerel seçimlerde Sofya Büyük Şehir Belediye Başkanlığına aday göstermeme veya babasının dosyasında 1944-46 yılları arasında Ruse (Rusçuk) şehrinde 1 300 kişiyi katlettiği yazılı bir adayı Ruse’ye Belediye Başkan adayı gösterme gibi hareketlerle kuşku uyandırmaya devam etti. Bunlara rağmen parti 2017 Martından beri oylarını arttırıyor. Gençliğinde Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) üyesi olmayan Bayan Ninova, Başkanlık süresini uzatmak için 2020 baharında Milli Kongre topluyor. Partinin verdiği gensorulardan sonuç alınamadı. Silinen ve beliren politik güçler. 2014-2017 yılları arasında GERB hükümetine katılan Reformcu Blok (RG) dağılıp silinmesinden sonra oluşan “Demokratik Bulgaristan” Cephesi yerel seçimde başkent Sofya’da orta kesimin oylarını almayı başardı. Sofya’da 8 Belediye Başkanlığı kazandı. Böylece Bulgaristan’da son 30 yıldır süregelen sol sağ didişmesi, konservatizm – liberalizm didişmesi alanına çekildi. Şimdiye kadar “sol” dendiğinde BKP, BSP veya anti-komünistler anlaşılıyordu. Fakat 2019’dan başlayarak Bulgaristan’da “liberal” dendiğinde öncelikle 1948 halk oylamasıyla Çar isminin kaldırılmasıyla bir vatandaş olan, 2001-2005 yılları arasında Başbakan seçilen İkinci Simeyon Saks-Kobur-Gotski çevresi anlaşılıyor. Oysa Avrupa Birliği meclisinde temsil edilen Avrupa liberalleri, bu arada Hak ve Özgürlük Partisi ALDE üyesi olarak aktiflik gösteriyor. 17 Aralık’ta Sofya’da ALDE liderlerinden, AB milletvekili, diplomat Sır Green Lotsın “Liberal Avrupa Oluşturma” stratejisini açıkladı. Amaçlarında olan, Bulgaristan Türklerinin sosyal bataklığa daha derin itilmesi ve yeni durumun dengesinden sorumlu birkaç zengini beslemektir. Şimdiye kadar yazılan ve Bulgarca basılan kitaplarda Liberalizmin siyasi tablosu tam olarak açıklanamadı. Etnik azınlıkları, en yoksul kesimi ve özellikle anadilinde konuşması yasak kesimi temsil eden Bulgar Liberalizmine ve onun rolüne kesin tanım getirilmesi imkânsız gibidir. ADALET için politik sahneye çıkan güçler arasında “Demokratik Bulgaristan”dan başka “Böyle Bir Devlet Olamaz” partisi de seçim sisteminde ve politik rejimde köklü

değişikleri gündeme taşıyor ve buna devam edecek gibi. Bu atılım 2016’daki halk oylamasında 2,5 milyon oy almıştır. 2019’da konservatizmin (tutuculuk) yakın geçmişimizle ilgili “İkinci Dünya Savaşından önce ve savaş esnasında Bulgaristan’da faşizm, faşist ve Nazici yoktu” gibi tanımları tepki uyandırdı. Aralık ayında yazar Petya Naydenova “Bulgaristan’da Yahudi Düşmanı Yasalar” başlıklı bir araştırma yayınladı. Bu eserde Bulgarların Yahudileri ve Roman-Milletin Nazi ölüm kamplarına gönderdiği reddediliyor. Dayanak noktası “Belge olmaması” dır. Belgeler yok edilmiştir. Bu konu, yine 2019 Aralığında “1941-1944 Tarihleri arasında Bulgar İşgali Altındaki Ege Bölgesinde ve Makedonya’da Yahudilerin Kaderi” başlıklı yeni bir inceleme eserinde işlenmişti. Bulgar modern tutucuları, ne yazık ki, 1941-1944 yılları arasında Bulgaristan’da faşist rejim olduğunu, Yahudilerin ölüme gönderildiğini, mallarına ve mülklerine el konduğunu, iş kamplarında yıllarca taş kırdıklarını, öldüklerini veya ölümü beklediklerini kabul edilmiyor. Olayların insan hakları açısından analiz edilmesini, yorumlanmasını ve kınanmasını da kabul etmiyorlar. Bu gelişmeler Bulgaristan’da 2019 yılında faşist düşüncenin yayılması ve yaygınlaştırılması yollarının genişlediğini söyleyebiliriz. Avrupa ülkelerinde faşist güçlerin kol kanat açması Bulgaristan tutucularını etkiliyor. Irkçılık, aşırı gericilik ve faşizm gibi konularda konservatif siyasi uyanışın VMRO, İç Makedon Devrim Hareketi, NDSB, Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Hareket ve “Ataka” gibi halkı rahatsız eden gerici güçlerin yerini tutucuların alması kimseyi şaşırtmasın. İnsanlığa karşı suç işlendiği kabul edilmezken, bu gelişmeler biz Bulgaristan Müslümanları için tehlike çanları çalıyor. “Holkost” un (Yahudi soy kırımının) reddedilmesi Bulgaristan’da ADALET anlayışını ebediyen gömecek niteliğindedir. “Nazi katliamlarına belge yok” tezinin sosyal medyada yer alması ve “Faşist ve Nazici yoktu” (ırkçı değiliz) iddiaları, Bulgaristan’a mezar olabilir. Irkçılığın tırmanması milli tehlike oluyor. ADALET isteyenler Cumhurbaşkanı Radev’ten destek bekliyor. Bulgaristan’da meclis dışı çelişkilerin keskinleştiği ikinci merkez Cumhurbaşkanı Rumen Radev ile Başbakan Boyko Borisov arasındaki sert diyalogdur. Cumhurbaşkanı seri görüşmelerle Büyük Millet Meclisi toplayıp ve başsavcılık, seçim sistemi ve yargı reformu vb konuları ve anayasa değişikliğini gündeme taşımaya çalışıyor. Bulgaristan’da olağan meclis ve cumhurbaşkanı seçimleri 2021 yılında yapılacaktır. Adalet kurumlarının yenilenmesi savaşımı kızışıyor. Pernik ilindeki su sıkıntısı, hemşirelerin maaşlarına zam problemi, Üniversitelerde 40 bin boş yer olması, doktorların memleketi terk etmesi ve nüfus krizi erken seçime neden olabilir. Irkçılık ve faşizm konularında BMT ‘nın son kararı. Rusya’nın önerisiyle Birleşmiş Milletler ırkçılık ve yeni-faşizm konusuna döndü. Yasal yollar başta olmak üzere, yayınlanan bildiride, ırk ayrımının her türüne karşı tüm araçlarla mücadele edilmesi çağrısında bulunuldu. Nazi döneminde “Waffen CC” örgütü katillerinin övülmesine son verilmesi istendi. Bu, insanlık düşmanı olay, Bulgaristan’da da yaşanıyor. 1942-1944 faşizm yıllarının kirli çamaşırlarının ipe serilip kınanacağına ve faşizmin her çeşidinin yasaklanıp lanetlenmesi devlet tarafından özendirileceğine, faşist-ırkçıların-katillerin torunları hükümete çekilip bakan, bakan yardımcısı, Başbakan Yardımcısı konumuna yükselebiliyor. Bundan tam 77 yıl önce Ege kıyısında köy ve kentlerinden, Vardan nehri boyundan ve Üsküp’ten toplanan elleri kelepçeli 20 bine yakın Yahudi ve Romen-Millet gece karanlığında yük vagonlarına doldurulmuştu. “Almanya’ya işe gidiyorsunuz” yalanıyla insanların canlı canlı yakıldığı Nazi Ölüm Kamplarına gönderilmişlerdi. Bulgaristan topraklarında ise, 48 bin Yahudi evlerinden çıkarılıp iş kamplarına toplanmış, bedava çalıştırılıyorlardı. Türkler, Pomaklar ve Roman Milletten erkekler de yol, köprü yapıyor, tünel kazıyor, demiryolu döşüyorlardı. Yine bu ırkçı siyasetin sonucu olarak 1878’den günümüze Türklere, Pomaklara Müslümanlara zulüm arasız devam ederken baskı ve teröre dayanan bir devlet politikası şeklinde yoğunlaşırken, azınlıklara, onlardan olmayanlara karşı SOYKIRIM DENEMESİ uygulaması haddine varmıştır. 1972-73 ve 1984-89 dönemleri yalnız Bulgar tarihinin değil, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uygulanan soykırım denemelerini, kültür kırım uygulanmasını, azınlık halkların dillerinin yasaklanmasını, anadil yasağını, aydınlarının kıyılmasını yahut göçe zorlanmasını kınayıp durdurmamakla suçludur. Bu yıl 1989 göçünün 30. Yıldönümü bütün ülkede ve Göçmen Derneklerinde anıldı. Paneller düzenlendi. Anı eserleri basıldı ve dağıtıldı. Avrupa’nın çark ettiğini gösteren son olay Kasım 2019’da yaşandı. Nobel Edebiyat Ödülü bu sene Avusturyalı Yazar Peter Hanke’ye verildi. O, Lahey İnsan Hakları Mahkemesi tarafından 8 bin Müslüman’ın katledildiği Bosna – Srebrenitsa Soykırımından idam

cezası alan katil General Svoboden Miloşeviç’in cenazesine gitti ve mezarı başında konuşma yaptı. Bu gelişmelerde Rusya soykırımcıların ardında ve saflarındaydı. Olay dünya demokratik kamuoyu tarafından kınansa da Nobel Komitesi kararından vazgeçmedi. Protestolar para etmedi. İçte bu cümleden olmak üzere, Bulgarların kendilerinin dil ve stil olarak, satır araları düşmanlık ve Türkleri ötekileştiren ifadelerle dolu İvan Vazov’un “Esaret Altında” romanını yıllar önce Nobel Ödülüne aday göstermenin anlamsızlığı ve saçmalığı 2019’da bir daha gün ışığında göründü. Bizler Nobel Ödülünün Balkanlar’da milli azınlıkların çekisini anlatan yazarlardan birine veya 4 milyon savaş kaçağına ve sığınmacıya sıcak kuşak açan Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a layık görülmesini beklemiştik. Birleşmiş Milletlerin ele aldığımız kararında, faşist zulmü öven ve yaşatmaya çalışan bütün sanat eserlerinin toplanıp yok edilmesi isteğinin yer almasını sabırsızlıkla bekliyorduk. Çünkü Bulgaristan’da “Lukov Gösterileri” gibi faşist hortlama eylemlerinin, faşist katilleri kahraman gösteren VMRO gibi partilerin, ülkemizde alabildiğine yayınlanan Roman Milleti düşmanlığının hemen durdurulmasını isterken, ADALET ilkelerinin hukuksal üstünlüğüne dayanan yeni atılımlar bekliyoruz. 21.Yüzyılda Nazi-Hitler ırkçılığına yer yoktur, ırkçıları, faşistleri, onların uşak ve uzantılarını, azınlık düşmanlığını körükleyen her eylem yargılanıp kökü kazınmalıdır. Öte yandan, İkinci Büyük Savaşta Hitler kadar insan kıyan Sovyet lideri Stalin, birçok defa mezar değiştirdikten sonra, günümüzde dikey propagandanın güçlü etkisiyle yeniden dirildi ve yapılan son sosyolojik araştırmalarda Rusların % 79’unun takdirini kazandı. Bu gelişmelerin kökünde acı gerçekler var. 1950’de onun emriyle 250 bin Bulgaristan Müslüman vatandan kovulman istendi. 150 bini göçe zorlandı. Milletin tozu toprağı, taşınırı taşınmazı elinden alındı. Okul ve camilerimiz kapanınca ağır bir karanlık çöktü. Bugün Bulgaristan Türklerinin başına dikilen bostan korkuluğu Stalinci Moskofçuların ödüllerini taşıyor. Bulgar iktidarına faşist partiler tırmanmasına yol verdi. Zenginlerin daha zengin olmasına, alın terimize kıyarak Bulgar soyundan milyoner oluşmasına olanak yarattı. Bulgaristan’da azınlıklar ise Avrupa Birliği’nde en yoksul, en fakir, en sefil ve kör cahil duruma itti. Ve bütün bu dibe çökme hatta dibe çakılmanın sebebinin kökünde Rus esareti, katmerli kölelik ve zalimlerin kölesi olmayı kabul edenler var. İsimlerinin Ahmet, Osman, Lütfi olması kölelik yükünün hafifletildiği anlamına gelmiyor. Tay gibi anasının önünde koşan ve Cumhurbaşkanı Radev’ten önce yılbaşı demeci veren Ahmet Doğan, Hak ve Özgürlükler Partisi HÖH Tüzüğüne şu cümleleri kaydettirdi: “Partinin geçici olmayan değerlerini ve stratejik hedeflerini ifade eder ve simgeler.” Onun belirlediği hedeflerde Türk aydınlarının vatanımızdan kovulması, halkımızın sindirilmesi, yoksulluğumuzun katmerleştirilmesi ve neyimiz varsa her şeyimize el atılması vardı. Seneden seneye sıçan yuvası saraya toplananlar aynı vurguncu çetenin üyeleridir. Durumundan memnun olanlar talancıları desteklemeye devam etsinler. Onlar gibi hazır yiyicilerin kör sofradan kalkma zamanı gelmiş geçmiştir. Hain-Doğan, bu yılki mesajında geçmiş ve gelecekten başka diyecek bir şey bulamadı. “Geri dönelim, baştan başlayalım” dedi. Dünya ileri giderken o geri dönelim demesinin anlamı 30 yıldır halkımızı uyutuğu gibi sürmesi zor olduğundan olak ki, geri dönelim uykuya devam etsinler istiyor. Ok yaydan çıktığında geri dönmediğini hala öğrenememiş görünüyor. Gösterecek yeni bir seçeneği kalmamış eski yalanlar bitmiş yeni yalanları ise düşünememiş görünüyor. Ömür boyu düğüm çözmeye çalışan büyük düşünür Umberto Eco, “Geriye Dönüş Yok” eseri yazdı. Eco’dan 300 yıl önce yolları kapatmadan ilerlemeyi düşünen ve geçen yıl İngiliz Kraliçesi tarafından “Medeniyetlere Hizmet” ödülüyle ödüllendirilen, sosyal bilim insanı Adam Smith’le (1723-1790) ilk kez sınıf savaşından söz edendi. 21 yüzyıl düğümünde 3 ip bunmaktadır. İkisi sınıf savaşı veren işçi sınıfı ile burjuvazi elindeyken, üçüncüsü Smith’in kendilerinden söz etmediği liberallerin elindedir. Onlar toplumların parazitlerdir. Bulgaristan Müslüman toplumuna dışarıdan girmiş ve yerleşmiştir. Vücudun her yerinde yaşamaya çalışsa da 1990 yılına kıyasla artık 300 bin Bulgaristan Müslüman’ı 2019’da Ahmet Doğan parazitinden kurtulmayı başarmış bulunuyor. Mali sermayeyi temsil eden bu parazit zümrenin elleri nasırlı değil, onların iş bulma ya da iş verme gibi sorunu yok. Onlar kökü olmayan kan emicileridir. Sınıf savaşının sosyal ve ekonomik ortamındaki döküntülerinden oluşurlar. Üretimle ilişkileri yok gibidir, piyasada oluşurlar, orada büyüyen ve gayrı meşru yollardan parayı ele geçirenlerdir. Ahmet Doğan örneği Bulgaristan asalaklığının en parlak örneklerinden biridir. Bulgar Bilim Adamları “fahri liderin fırıldaklığını” nasıl değerlendiriyor?

Bulgaristan’da İslam Eğitimi Kurumları’nın Kısa Tarihi 1371 – 1944

Ali Mehmedov

Doktora Öğrencisi, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, alimehmedov8@gmail.com Özet: Bulgaristan’da İslam eğitimi kurumumlarının tarihi üç dönem olarak tasnif edilmiştir. İlk dönem Osmanlı’nın 1371 yılında gerçekleşen Çirmen muharebesinden 1878 senesinde Osmanlı-Rus Savaşına kadardır. Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilere göre Bulgaristan’da ilk medrese 1375-1385 yılları arasında veya XIV. asrın sonlarında Yanbolu’da kurulmuştur. Bu dönemde İslâm eğitim sistemi iki aşamalıdır – sıbyan mektebi (ilkokul) ve medrese (ortaokul, lise ve yüksek eğitim). İkinci dönem 1878 senesinde Üçüncü Bulgar Devleti’nin kuruluşundan Bulgaristan Başmüftülüğünün 1910 yılında tesis edilişine kadardır. Bu dönemde İslâm eğitim sistemi üç aşamalıdır: ibtidaiyye (ilkokul), rüşdiye (ortaokul) ve medrese (lise ve yüksek öğrenim). Üçüncü dönem 1910 yılından 1944 yılında Komünizm döneminin başlangıcına kadardır. Bu dönemde muallim ve müderris yetiştirme kurumları oluşturulmuştur: Dârü’l-Muallimîn (1918) ve Medresetü’n-Nüvvab (1922). Anahtar Kelimeler: Bulgaristan’da İslam Eğitimi, Bulgaristan’da İslam Eğitimi Kurumları, Bulgaristan’da İslam Eğitimi Tarihi, Bulgaristan’da İslam Eğitimi Kurumları Tarihi, Medrese. Short History of Islamic Education Institutions in Bulgaria 1371 – 1944 Abstract: The history of of Islamic education institutions in Bulgaria is divided into three periods. The first period started from the Battle of Chernomen in 1371 and ended with the Russo-Turkish war in 1878. According to the records given by Evliya Chelebi the first madrasah is erected between 1375-1385 or in the last years of XIV century in Yambol. In this period the the Islamic education was organised in two stages: sibyan schools (primary school) and madrasah (secondary school, high school and university). The second period started from the creation of the Third Bulgarian State in 1878 and ended with the establishment of the Chief Mufti office in Bulgaria in 1910. In this period the Islamic education is organised in three stages: ibtidaiyah (primary school), rushdiya (secondary school) and madrasah (high school and university). The third period was from 1910 to 1944 – the beginning of the Communist regime. In this period the education and training institutions for teachers and professors were set up: Dar alMuallimin (1918) and Madrasat al-Nuwwab (1922). Keywords: Islamic Education in Bulgaria, Islamic Education Institutions in Bulgaria, History of Islamic Education in Bulgaria, History of Islamic Education Institutions in Bulgaria, Madrasa. GİRİŞ Bulgaristan’da İslâm eğitimi genellikle araştırmacılar tarafından kısmî ve parçalı bir şekilde ele alınmaktadır. Bu bağlamda kapsamlı ve kronolojik tasnife ihtiyaç vardır. Yapılan çalışma bu boşluğu doldurmak içindir. İslâm eğitiminin periyodları tarih olarak saptanış ve adlandırılmıştır. İslâm eğitimi kurumlarının ise farklı peryodlarda nasıl oluşturulduğu ve organize edildiği ortaya konulmuştur. Böylece Bulgaristan İslâm eğitimi kurumlarını zaman ve nitelik açısından sistematize ederek bilimsel argümantasyonlu kısa tarih elde edilmiştir. Orijinal bir katkı ise üç olayın aynı yıl içerisinde vuku bulmasından yola çıkarak Bulgaristan’da İslâm eğitiminin başlangıç tarihini 1371 olarak belirlemenmesidir. Bu tarihte Çirmen Muharebesi Osmanlı tarafından kazanılmış, çar İvan Aleksandır ölmüş ve çar İvan Şişman tahta çıkmıştır. Birçok tarihçi bu olaylardan dolayı 1371 yılını Bulgaristan topraklarının fetih başlangıcı olarak kabul etmektedir. (Георгиева ve Генчев,1999) Yapılan çalışma, bilimsel tekniklerin ve metotların kullanıldığı tarama modelinde yürütülmüş bir araştırmadır. Önce resmi kayıtlar, belgeler, yayınlar ve konuyla ilgili yapılmış olan araştırma raporları taranmış, dini alandaki yetkili kişilerle görüşülerek konuyla ilgili bilgi, görüş ve kanaatler toplanmıştır. 1.Osmanlı Döneminde Bulgaristan’da İslâmî Eğitim Balkanlarda Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerden biri Bulgaristan’dır. Nüfusunu Bulgar, Türk, Pomak, Makedon, Tatar, Çingene vs. etnik gruplar oluşturmaktadır. Anadolu’dan Türklerin Bulgaristan’a yerleşmesi, Osmanlıların Balkanları fethetme hareketlerinin başlaması ile yoğunluk kazanmıştır. Bulgaristan’ın Osmanlı hâkimiyetine girmesi Murad Hüdavendiğȃr(13601389) zamanında başlamış ve Yıldırım Bayezid(1389-1402) döneminde tamamlanmıştır.


12 Sayı 149 - Ekim 2019 12

Bulgaristan Türklerinin Sesi BULGARİSTAN’DAN HABERLER

Bulgaristan, İnsan Özgürlükleri Endeksinde 39. Sırada Yer Aldı

ABD İnsan Özgürlükleri Kurumu endeksinde Bulgaristan 2019 yılında dünya ülekeleri arasında 39. yerde sıralandı. 10 puan üzerinden 7,79 puan alan ülkemiz, 2018 yılına kıyasla bir sıra öne geçti. Balkan ülkeleri arasında 8,11 olmak üzere en yüksek puan alan Romanya, sıralamada 30. yerde bulunuyor. İnsan özgürlükleri endeksinde 7,84 puan alan Arnavutluk 39. sırada, 7,34 puan alan Makedonya 56. sırada, 73,33 puan alan

Yunanistan 57. sırada, 7,30 puan alan Sırbistan ise 58. sırada yer aldı. Türkiye 6,21 puanla 122. yerde sıralandı. Sıralama, kişisel ve ekonomik özgürlükler, yasanın üstünlüğü, güvenlik, serbest dolaşım, din, sivil toplum kuruluşları, ifade özgürlüğü ve mülkiyetin tanınması ile iglili 76 göstergeye dayanmaktadır. Sıralamaya dahil edilen toplam 162 ülkenin başını 8,88 puanla Yeni Zelanda çekiyor.

Emi n e H a li l : B u l g a r i st a n Radyosu’ndan

Çok takdir ettiğimiz Kuzey ve Doğu Bulgaristan Türkçe Öğretmenleri Derneği Başkanı Emine Halil, doğup büyüdüğü ve çok sevdiği Tırgovişte’nin Draganovets köyünü anlattı. Her hafta sonu köyünü ziyaret etip Bulgaristan Radyosunu dinlediğini ve çevre köylerinden birinin isminin geçtiği zaman bile çok mutlu olduğunu belirtirken “hep kendi köyümün ismini duymak istemişimdir” diye heyecanla anlattı.

Uzun yıllar Şumen “Konstantin Preslavski” Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Emine Halil, bugün Kuzey ve Doğu Bulgaristan Türkçe Öğretmenleri Derneği Başkanı görevini yerine getiriyor. Emine Halil, Türkçe’ye gönül vermiş, her zaman Türkçe eğitiminin önemine dikkat çekmiş bir kişi olarak Türkçe neden okunmalı, okutulmalı ve ailede konuşulmalı sorusuna aşağıdaki linkte cevap veriyor:

Cumhurbaşkanlığı Ihtiyacı Olan Gençlere 30 Burs Verdi

22 genç, 2019 için “Bir rüyayı destekleme” girişimi kapsamında bir defalık burs alıyor. Cumhurbaşkanlığı, ihtiyacı olan birinci yıl üniversiteli öğrenciler için parasal yardım sağladı. Ebeveyn bakımı olmadan büyüyen ve başarılı öğrenci olan 12. sınıfa giden 8 öğrenciye de finansal destek verildi. Burs alan öğrencilerden biri Targovishte’li

Ruselilerden “Ruse Ice Fest” Etkinliğine Büyük Rağbet Aralık ayının başından Şubat ayının ortalarına kadar “Ruse Ice Fest” düzenleniyor.

Yıllardır festival, Tuna şehri Ruse’de kış atraksyonların amblemi haline geldi. Kış eğlence programları, Uluslararası “Ruse Ice Fest” ile zirveye ulaşuyor. Ziyaretçiler, ülke içi ve ülke dışından heykeltraş ustalarının buz heykel oymacılığı olarak bilinen sanat adına buz heykellerinin hayat kazandığını adım adım izleyebiliyorlar.

Davidkovo Köyü Muhtarı Sevda Çolakova Rodopların Davidkovo köyü muhtarı Sevda Çolakova, 10. yıl art arda Noel Yortusu arifesinde köy sakinleri ve misafirleri için 10 metre uzunluğunda olup içinde madeni para ve kısmet dileklerinin bulunduğu leziz börek hazırladı. Noel Dede rölünü, Ekim ayında düzenlenen yerel seçimlerde Sevda Çolakova’nin rakibi olan muhtar adayı Dimitar Kınçev, üstlendi.

Noel Dede ve Pamuk Prenses, çocuklara hediyeler dağıtmak amacıyla taliga ile köyün merkezine geldiler. Noel Yortusu kutlamaları çerçevesinde köylü kadınlar tarafından hazırlanan yemek sergisi düzenlendi. Gelenek üzere Davidkovo’daki Noel ve Yeni Yıl kutlamalarına ülke içinden ve ülke dışından birçok misafir geliyor.

Bulgar Filmi “Güller Ülkesi: Damascena” Türkiye’de Vizyona Girecek

Bulgar filmi “Güller Ülkesi: Damascena”, Federal Film Akademisi sayesinde 31 Ocak 2020 tarihinde Türkiye’de vizyona girecek. Federal Film Akademisi temsilcisi Kadir Özübek, Türk izleyicileriyle buluşacak filmin Türk-Bulgar ilişkileri açısından çok önemli olduğunu belirtti. Aslında film, 1960’lı yılların ortasından günümüze kadar Gül

Vadisi’nde yaşayan Bulgar çocuğu Teco’nun güzel ve mistik bir hayat hikayesidir. Burada baş kahramanın gözünden Bulgaristan Türklerine uygulanan baskı konusu da yer alıyor. “Güller Ülkesi: Damascena” filminin, Türkiye’deki Bulgaristan göçmenleri tarafından büyük ilgi görmesi bekleniyor.

Saker. “Hayalim başarılı olmak, diyor ve Varna’da üniversitede okuyor. Müzikle de uğraşmaya devam ediyor. Radev, bursları sunarken, “Bilgi ve eğitim, sizin gibi gençlerin elinde daha iyi bir dünyaya götüren bir güç. Yoldaki engellerden vazgeçmeyin , onları bir sonraki başarılarınıza basamak olarak kullanın” şeklinde konuştu.

Açık hava etkinlikleri arasında buz barı ve sabahtan akşama kadar tatil günleri de dahil, devam eden müzik programı festivale renk katıyor.

“İkinci Bulgaristan” Kitabı Dünyanın Farklı Bölgelerinde 50 Bulgarın Hikayesini Anlatıyor

Noel arifesinde kitap piyasasına çıkan “İkinci Bulgaristan” adlı eserde dünyanın farklı yerlerinde yaşayan 50 Bulgarın hayat hikayeleri anlatılıyor. Gazeteci Milena Dimitrova’nın kaleme aldığı eser artık kitapçılarda yerini aldı. Dimitrova: ”Bu insanlar iyi oldukları için kaçmadı, ancak Bulgaristan da onların sesini duymuyor ve milyonlarca insanın doğup, büyüdükleri yerlerden kaçışının nedenini, kökenlerinden ayrılmalarının sebebini araştırmıyor” dedi. İstatistik Kurumu verilerine göre 1989 değişimlerinden sonra 2 ile 3 milyon arasında Bulgaristan vatandaşı ülkeyi terk etti.

Yerli süper kahramanlar dünyayı değil ‘insanlığı’ kurtaracak İlk hikayesinin çekimlerine 2020 Mayıs’ta başlanması planlanan “T-World Sinematik Evreni”nde 36 yerli karakter yer alıyor. Karakter ve evren tasarımı ortak kadim tarih ve Mevlana, Harezmi, Ali Kuşçu, Ahmet Yesevi gibi isimlerden etkilenerek yapılan proje, alışılmışın dışında bir “süper kahraman” algısı için gün sayıyor. Proje çalışmalarına 4 yıl önce başlayan Bülent Turgut, “Altay”, “Su Perisi”, “İkizler”, “Rumi”, “Nazar” ve “İnsan Tamircisi” isimli ilk 6 karakterin tanıtımını Fransa’nın Cannes şehrinde düzenlenen televizyon ve dijital içerik fuarı MIPTV’de yapmaya hazırlanıyor. Turgut, AA muhabirine yaptığı açıkla-

mada, “süper kahraman” denildiğinde ilk olarak, 20’nci yüzyılın başlarında şekillenmeye başlayan ABD çizgi roman evreninin geldiğini söyledi. “Fantastik ve bilim kurgu alanlarında uzmanlaşmış bir yapı olacağız” Bu evrenin sinema ve televizyonun ardından internet kültürüyle birlikte dijital platformlara geçtiğini aktaran Turgut, “Eskiden sadece ‘Superman’, ‘Batman’ filmleri izlerdik. Sonra ‘Justice League’ diye bir kavram çıkardılar. Neden? İhtiyaçlar, talepler, sosyolojik dönüşümler ve teknoloji gelişimi bunu şart haline getiriyor. Biz yola ‘Türkiye’de süper kahraman sinematik evreni yaratacağız. Fantastik ve bilim kurgu alanlarında uzmanlaşmış bir yapı olacağız. İlk karakter

evrenimizi tanıttıktan sonra, bu konuda Türkiye merkezli çalışmak isteyen yaratıcı bireylere ortam da oluşturacağız.’ diye çıktık.” ifadelerini kullandı. Turgut, T-World Sinematik Evreni’nin bir karakter dünyası olduğuna işaret ederek, “Yani tek bir projeden bahsetmiyoruz. Biz bu genel hikaye evreni içinde 36 karakter çalıştık. Aslında sadece bir tek dizi yapmıyoruz, bir platform oluşturuyoruz. Bu platformun ilk hikayesini 6 karakterin kesişme ve ayrışma noktalarıyla anlatacağız. Sinemaları, dizileri olan bu karakterler aynı evrende yaşayacak.” diye konuştu.“Proje geniş bir hinterlandı ilgilendiriyor”


Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Sayı 149 - Ekim 2019 Bulgaristan ve Türk Dünyası

Ertaş ÇAKIR

Bulgar Diasporasından Öğrencilere Eğitim Ücreti Muafiyeti

Ufuksuz Gelecek Konu: Ahmet Doğanın yıl sonu lakırdıları. Bulgar basını bu defa Ahmet Doğan’a kulak vermemekte yeminli davrandı. Kendini bilen basın mensupları, yıl boyu bir damla ter dökmeden 300 milyon çalmayı başaran –“E-TV” yayınlarında büyük bir kıskançlıkla dile getirildi – dolandırıcı başını, Nazi Generallerinin sivil törenlerde giydiği elbise rengindeki Doğan’ın takım elbisesini fotoğraflamadılar, manşete çekmediler. Oligarşi süprüntüsü, DPS milletvekili Delyan Peevski basını hariç tabii. Bulgaristan Türk, Millet ve Pomakları yalancı yayınları okumadığından dolayı, bu defa onu pek gören olmadı. Bir kene, sıçan ve kertenkele yuvası eski, kurt yeniği ahşap ama korumalı “Boyana” köşkündekiler şaşa gözle baktıklarından örümcek ağılarından kurtulup elbisenin Nazi rengini sezemediler. Önem verilen bu olay için “köşk” gereği gibi temizlenmemişti. Çağrılan temizlik personeline korumalar tarafından verilen ön bilgilerde “ona elleme, buna dokunma, raflardan kitapları, duvardan tabloları indirme, hatta halıları ancak kuru temizleyiniz” gibi şeyler söylendi. Birkaç defa “nerede olursa olsun böcek görürseniz dokunmayınız” dendiğinden, örümcek ağları bile kenarda köşede sallandı. Loş ışıklı ortamda, dünya literatüründe faşizanların sevdiği renk olarak geçen çürük buğday çehreli Doğan’ın salonda ansızın belirmesi kimseyi şaşırtmadı. Herkes onun “viski saatinde” geleceğini biliyordu. Son dönemde içki saati yaklaştıkça eli titremeye ve kekelemeye başlıyordu. Birden kadehe sarıldı. 3 sayfalık konuşma. Her defasında elektronik yoldan gelirken bu defa gelmedi. Yıllardan beri “danışman maşı” verdiklerine bir şeyler yazın da okuyayım, haberi gönderdi. Korumalardan biri içeri büyükçe bir zarfla girdi. İçinden okumaya hazır bir konuşma çıkmıştı. Raporun birinci tümcesinde “göl çamur doldu, yeter artık başa dönelim” deniyordu. Ahmet bu satırları okuyunca önce “yeter çaldığınız, araklanacak bir şey kalmadı” sonucunu gördü. Birden şaşaladı. Danışmanlarından birine yazdırdığı raporda ise “sosyal asansörler doldu ve kat arasında durdu, sistemde elektrik yok, kuyruktakiler dağılsın!” yazıyordu. İçinde kanatlanmış umut olmayan cümleleri işitmek isteyen yoktu. Doğan insanoğlunun karnından değil kulağından beslendiğini bildiğinden şu cümleye de itiraz etti: “2020 yılında Bulgaristan’da fakirler çoğalmaya devam edecek, zenginler daha da zengin olurken, sayıca gitgide azalacak”. Bu sözleri okuması olanaksızdı: Çünkü bu ülkede insanların kafaları hep yukardaydı ve doruklara bakıyordu. Vatandaş “saray”, “köşk”, “deniz şatoları”, lüks araçlar, uçaklar, ağaran ufuk ve karşıda karlı dağlar görmek istiyordu. Başka bir şey daha vardı. Akıllı adamlar karışık konuşurdu. Doğan DPS-diliyle konuşuyordu. O sanki artık, yaprak dökümünden sonra esen ve hiçbir işe yaramayan, rahmet getirmeyen, çiçekleri tozlaştırmayan, gönülleri doldurup serinletmeyen bir esintiydi. Beklenmediğinden dolayı, gelişine sevinen de yoktu. Parti üyelerinden hiç birisi A. Doğan’ın konuşmasından hiç bir şey beklemiyordu. HÖH partisinin Başkanı, “fahri başkanı”, “milletvekilleri” ve politik operatif büro dedikleri ve bu hiçbir işe yaramayan kişiler grup halktan tamamen kopmuştu. Yani köksüzdü. Bu cümleyi şöyle de anlayabilirsiniz. Viski içip baklava yiyenlerin kapalı ortamına listede ismi olmayan hiçbir kimse silahlı korumalardan geçip giremediği gibi, göbekleri yerde sürünenler de midesi omurgasına yapışmış zavallıların, sümüklü çocukların, doktora gidemeyen, ilaçlarını alamayan ihtiyarların yanına gidemiyorlardı. Aralarındaki hendek derin bir yılan inine dönüşmüş ve geçit vermiyordu. İşte bu nedenle olacak ki Doğan raporunu okumazdan 3 saat önce “Bulgaristan’ın Geleceği Yok!” ve “Ufuksuzuz!” gibi sözlerle basanlar art arda kısaltmalar yapmaya başladı. Bazı bölümler çıkarıldı. Dikkatimi çeken bir husus şu oldu. A.Doğan’ın eline sıkıştırılan metinde “Bulgaristan’daki politika meşru değildir” yazıyordu. Bunun tersi de savunabilirdi, çünkü Bulgaristan Anayasası ve meclisi olan bir ülkeydi.

Bakanlar Kurulu kararıyla Arnavutluk, Kosova, Moldova, Kuzey Makedonya, Ukrayna ve Sırbistan’da yaşayan Bulgar diasporasındaki tüm öğrencilere Bulgaristan’daki devlet üniversitelerinde eğitim ücreti muafiyeti getiriliyor. Eğitim Bakanlığı’nın öngördüğü proje çerçevesinde 2020’den itibaren dört kanun değişikliğine

gidilecek. Şu anda diasporadan öğrenciler eğitim ücretlerini Bulgar vatandaşları gibi ödüyor ve birinci yıl için 120 avro burs alıyor. Diğer bir kolaylık olarak diasporadan aday öğrenciler, adaylık başvurularını Eğitim Bakanlığı’nın resmi internet sitesinden yapabilecek, evraklarını online olarak yollayabilecek.

Bulgaristan’dan göçün sembol yüzleri 30 yıl sonra buluştu

iki kişinin yolları, yıllar sonra Bulgaristan göçmeni bir ailenin kızı olan yazar Gülbahar Kurtuluş’un “1989 Bulgaristan Türklerinin Göç Hikayeleri” kitabında aynı fotoğrafın kullanılmasıyla yeniden kesişti. Kitabın yayınlanması sonrası fotoğraflarını gören ve eski günlere dönen Bilaloğlu ve Mandıracı, önce sosyal medyada buluştu, ardından kitabın yazarı Kurtuluş’u aileleriyle birlikte İzmir’de ziyaret etti.

Bulgaristan’da aynı köyde dünyaya gelen Bilaloğlu ve Mandıracı, dönemin yönetiminin Türklere karşı uyguladığı baskılar nedeniyle aileleriyle 1989 yılında Türkiye’ye göç etti. Göçü belgelemeye çalışan fotoğraf sanatçısı Behiç Günalan, Kapıkule Sınır Kapısı’na yanaşan trenden inenleri ve onları karşılayanları fotoğraf karesinde ölümsüzleştirdi. Bu fotoğraflar arasında yer alan ve göçün sembolleri arasına giren bir karede ise gara yanaşan trenin vagon penceresinden Taner Bilaloğlu ve Beyhan Mandıracı’nın da bulunduğu yüzlerin merakla dışarıya bakış anı yer alıyor. Anayurda ayak bastıktan sonra birbirinden kopan

Hüseyin Mevsim’in “Sınırdaki Diyar” Kitabını Tanıtıldı

Ankara Üniversitesi Bulgar Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Hüseyin Mevsim’in yeni yayınlanan “Sınırdaki Diyar” adlı kitabı çarşamba günü Plovdiv’de (Filibe) tanıtıldı. Türk-Bulgar Edebiyat Kulübü tarafından düzenlenen etkinlik, Bulgaristan Radyosu Plovdiv Ofisi’nin salonunda yapıldı. Tarihi araştırmalara dayanarak Bulgar dilinde hazırlanan kitap, Rodop köylerinde yaşanan kültürel etkileşimleri örneklerle anlatıyor ve halklar arasındaki dostluk ve kardeşliğe tarihi perspektiften ışık tutuyor. 1989 Göçü’nün

30. yıldönümünde iki halk arasındaki kardeşlik hukukuna vurgu yapan güzel ve anlamlı bir çalışma olmuş. Kendisi de esasen 89 göçmeni olan yazarımızı tebrik ediyoruz.

Bulgaristan’da 4 Yaşındaki Çocuklar Için Okul Öncesi Eğitim Zorunlu Olacak

Okul öncesi hazırlık, günümüzde 5-6 yaş arası çocuklar için zorunludur ve anaokullarında ve okullarda yapılmaktadır. Kurumların karşı karşıya kaldığı esas sorun, geri dönen çocukların okulda kalmasını sağlamaktır. Son 3 yılda, sınıfa geri dönen 43 000 öğrenciden 6 000’i yine eğitim sistemi dışında kaldı. Bakan Valçev, en fazla öğrenci 7. sınıfı tamamladıktan sonra okuldau terkediyor. Ayrıca, 5-6 yaşlarındaki yaklaşık 13 500 çocuk okul öncesi Eğitim Bakanı Krasimir Valçev, 2021 sonbaha- gruplara katılmamaktadır. Bakana göre, bunrından itibaren ilkokul öncesi eğitimin 4 yaşın- lar muhtemelen Bulgaristan’ı terk eden aileledaki çocuklar için zorunlu olacağını belirtti. rin çocuklarıdır.

Amerikalı tarihçi Holt: Batı, Türkleri hiçbir zaman kurban, mazlum olarak görmedi

Türk Tarih Kurumunda (TTK), «Balkan Kaybı: 93 Harbi>nin Unutulmuş Muhacirleri» başlıklı konferans düzenlendi. Konferansa, TTK Başkanı Prof. Dr. Refik Turan, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit ve Amerikalı tarihçi William Holt’un yanı sıra çok sayıda akademisyen ve davetli katıldı. Turan, burada yaptığı konuşmada, «Balkan» kelimesinin Türkçe olduğunu ve Balkanların, Güneydoğu Avrupa’nın mümtaz coğrafyası kabul edildiğini söyledi. «Balkanlar bin yıllık Türk tarihi içinde bir vatanlaşmanın da sürecini ifade eder.» diyen Turan, 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devletinden bu vatanlaşmanın koparıldığını belirtti. Turan, «Balkan topraklarında halen Osmanlı’dan kalma canlı hücreler her zaman kendilerini ifade ediyor ve Anadolu’ya “Biz de buradayız” diyor.» ifadesini kullandı. Amerikalı tarihçi Holt da «The Balkan Reconquista and Turkey’s Forgotten Refugee Crisis» başlıklı kitabını katılımcılara tanıttı. Holt, kitabında yer verdiği «93 Harbi» olarak anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın, dönemin en çetin muharebelerinden biri olduğuna işaret ederek, çatışmanın ölümlerin yanı sıra çok sayıda kişiyi göçe zorladığına dikkati çekti. Kitabında, Osmanlı devlet sistemi, Bulgar milliyetçiliği, Türk düşmanlığı ve oryantalizm konularını ele aldığını belirten Holt, öte yandan Osmanlı-Rus Savaşı’nda göç etmek zorunda kalan Müslüman muhacirlerin hikayelerine de kitabında yer verdiğini anlattı. Batı’da, 142 yıl önce meydana gelen savaşta Hristiyanların yaşadığı acılar dile getirilirken, Müslümanların acılarının görmezden gelindiğini vurgulayan Holt, «Batı’da Müslümanların maruz kaldığı bu katliamlar, çektikleri acılar neredeyse hiç bilinmiyor. Balkanlarda ise bu olaylar inkar ediliyor.» diye konuştu. Holt, Türkiye’de de o dönem yaşanan zulümlerin boyutlarının yeterince bilinmediğini ifade ederek, araştırmalarına başladığında 93 Harbi muhacirleri üzerine çok az kaynak bulabildiğini söyledi. Osmanlı’nın Balkanlardaki etkisine ilişkin çok fazla yanlış bilginin olduğunu dile getiren Holt, şunları kaydetti: «Batı’da şimdiye kadar hep zalim bir Türk imajı varoldu. Batı’ya göre Türk her zaman zalimdi, hiçbir zaman mazlum olmadı. Batı, Türkleri hiçbir zaman kurban, mazlum olarak görmedi ve Batılılar Türklerin çektikleri acıdan bahsederken bu acıları daima küçümsedi.»

Tarihçi William Holt kimdir?

Amerikalı tarihçi Holt, 2014’te Utah Üniversitesi Orta Doğu Çalışmalarında yüksek lisans eğitimini tamamladı. Utah Üniversitesi Yayınları tarafından bu yıl «The Balkan Reconquista and Turkey’s Forgotten Refugee Crisis» başlıklı kitabı yayımlandı. Çalışma alanları, göç, dilbilim ve kültür tarihi konularını içeren Holt, Türkçe dahil 9 dil konuşuyor ve bu dillerde araştırmalarını gerçekleştiriyor.


14 Sayı 149 - Ekim 2019 14

Bulgaristan Türklerinin Sesi EDEBİYAT KÜLTÜR

Şakri ARSL ANTAŞ

Besarabya’yı Ve Orada Yaşayan Bulgarları Kitapta Anlattı

Dört AjanMuhbirden Birisi Türk Konu: 137 Gizli Polis Ajan-Muhbir

Muhtar ve Belediye Başkanı Olmak İstiyor. Seçim yaklaştıkça hayatın sihirli gücü her gün bir taşı kaldırıyor ve altındaki haşaratı seçmene göstermeye çalışıyor. Dün kaldırılan yosunlu taşın altından 137 irili ufaklı köstebek çıktı. Aday listelerinde yer almayı başardılar. Eski ihbarcılardan günahları yıllanmış olan Ahmet Doğan’ın elini öperek onayını alanlardan 42 Türk adayın gizli polisin yeni ajanı olduğu gün ışığına çıktı. Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) “polis ajan-muhbir partisi” diyenlere şaşmamak gerek. Bu yeni yıldızlılardan bazıları DPS’den çıkıp şapka değiştirip girdikleri partilere ve koalisyonlara da taşımışlar muhbirliklerini… Şahsen ben bu yayılmaya ve yeni yuvalanmaya şaşmıyorum ve olayı şöyle anlıyorum. Bulgarlar 140 yıldan beri toplumu ve özellikle etnik ve kültürel azınlıkları ikiyüzlüler aracılığıyla yönetiyorlar. Tek etnikli, tek milletli, tek dilli, tek kültürlü (tek milletli demiyorum, çünkü Bulgar milleti henüz ham), 2050 yılına kadar yaşayanlar olarak eriyip bitmezsek, “tek milletli”devlet kurma çabasına devam eder, demek istiyorum. Bu örnek memleketimizde hiçbir sorunun Bulgaristan Türkleri dışında çözülemeyeceğine kanıttır. Şöyle bir özellik de belirdi. İnsanımız sanki kendini kullandırmaktan zevk ve haz alıyor. Kaşınmadan olamıyor. Türk kimliği doğasında olmayan – gününü gün etmekten – memnun gibi! Totalitarizm dönemin sonunda (Mart 1985’te İç İşleri Bakanı açıkladı) Bulgar devletinin emrinde 3 016 Türk asıllı gizli polis ajanmuhbiri vardı. Gizli polis ajanlığından emekli olan yoktur. Gizli polis ajanı olduğundan tutuklanmayan Türk aydını yoktur. Türklere uygulanan zulme destek veren bu kişiler totaliter devlet terörüne yani soykırıma, kültür kırıma, zorunlu göçe hizmet etmişlerdir. Aralarından ödüllendirilenler de oldu… “Demokrasi” yıllarında yeni adı DANS olan gizli polis kuruldu ve boş durmadı. Komünist dönem gizli polisi “DS” ajanlarının dosyalarını açıkladı ve sokağa attı. Bu olayın anlamı bu adamlar “işe yaramazdan” başka bir şey değildir. Fakat namuslu, ahlaklı, âlicenap, arkadaşlığın değerini bilen, gözü pek, ailesine, evlatlarına, köyüne her koşulda kanat açan ve arka olan, sır saklamada usta, işinin ehli, her konuda dik duran vb önemli niteliklerle çok değerli, her ortamda geçerli vasıf ve karakteristik özelliklere sahip Türkler yeni dönemde de rahata bırakılmıyor. Yeni istihbarat ağındaki (DANS) Türkleri Milli Seçim Komisyonu açıkladı. 22 DPS-li dışında, DOST, Kasım Dal’ın HŞÖP, GERB ve BSP de bacağı ve ruhu köstebekliğemuhbirliğe sevdalı 42 Türkün Pazar gün yapılacak seçimlerde muhtar, belediye başkanı ve belediye meclis üyesi adayı olmak istediğini ve seçmenden oy istemeye devam ettiğini ortaya koydu. Eğer DANS (Milli Güvenlik Devlet Ajansı) olarak, özellikle Türklere, Müslümanlara ve tüm öteki azınlıklara karşı çalışan ve 1984-1989 yılları arasında Türk Kimliğimize planlı bilinçli ve örgütlü saldırıların başını çeken gizli polis örgütü “DS”den farklı bir yapılanma oluşturduysa ne güzel. Vatanına hizmet etmeyi kim istemez. Üstelik ülkemizde muhbirlikten yargılanan da olmadı. Gerçekten bu işler, ayrım yapmadan, objektif hareket ederek ve hukukun üstünlüğü ile insan haklarına, kişisel ve kolektif haklara saygılı ve vatandaşa eşit mesafeli olmaya dayansa, canını ver, böyle bir örgüte hizmet sunmak vatan borcu ve şereftir. Bu durumda DANS’ın anti faşist, ırkçılık ve aşırı milliyetçilik mücadelesi verenler arasında yer alması, ötekileştirme ve ayrım yapanlara karşı tavır takınması gerekir. Rüşvet, kaçakçılık, dolandırıcılık, pasaport satan, kimlik satan, vatandaşlık satanları hemen tutuklaması gerekir ve gerçek bu olsa adalet bayrağı yükseltenlere saygı duyulur. Amma nerede.

Ulah voyvodaları Besarabya Hanedanından adını alan Besarabya bölgesi 10. Yüzyıl sonuna kadar Bulgaristan topraklarına aitmiş. Ardından bu topraklar Kumanlar, Peçenekler ve Moğollar tarafından istila edilir. Daha sonra 14. yüzyılda topraklara Besaraplar yerleşir. 1812 yılında bu topraklar Osmanlı İmparatorluğunun parçası olur. Yambol, Sliven, Karnobat’tan Bulgarların bu bölgelere göç ettiğine dair belgeler ise, 18.yüzyılın ortasına ait. 1774 yılından sonra Bulgarların bu bölgelere göçü yoğunlaşır. Bir yandan bu insanlar Osmanlı’dan kaçar, öte yandan Rusya her yeni gelen aileye ömür boyu kullanım izniyle büyük toprak arazileri sağlar, kırsal kesimlerde bu yeni gelecek Bulgarlar 30 yıl süreyle vergiden muaf bırakılır, şehirlere yerleşecek olanlar ise 5 yıl vergi ödemez. Oraya göç edecek Bulgarlar ev kurmak için de Rusya devletinden yardım sözü alır. Bu topraklara gelince insanlar uçsuz, bucaksız düzlük ova, dikenli, çalılı, hiçbir zaman işlenmemiş arazilere rastlar. Buraya göç eden Bulgarlar ummalı çalışmalar ve azimle ıssız arazileri verimli topraklara dönüştürür, meyve, sebze, buğday ekerek cennet bahçesine çevirir. Bu insanlar memleketleri Bulgaristan’a sonsuz bir sevgi ve hasret besler, birçoğu onu hiç ziyaret etmemiş olmalarına rağmen, onu “vatan” sözleriyle tabir eder.

Nöbettepe Dergisi

Moldova ve Ukrayna topraklarında yaşayan “Besarabya Bulgarları” olarak adlandırılan topluluğun tarihini Elisaveta Belobradova “Besarabya ile karşılaşma” adlı kitabında yazdı. Belobradova, bölgede yaptığı dokuz günlük gezisini kitaptaki sayfalara yansıttı: Gezime Romanya’dan Bulgar tarihiyle bağlantısı olan şehirlerden başladım. Besarabya’da çok duygusal anlar yaşadım. Ukrayna’da açlık yılını yaşamış 94 yaşında bir Bulgar kadınıyla konuştum. Gladomor adı verilen Açılık Yılından on yıl sonra Besarabya’da da böyle kıtlık olur. Bulgarların özel mülkiyeti ellerinden alınır, hayvanları, tarlalarına devlet el koyar, erkekler Sibirya’ya bir yıllığına sürgüne gönderilir ve insanlar açlıktan ölmeye başlar. Elisaveta, Besarabya Bulgarları hakkında dinlediği efsaneler, hikayeler, yaşam öyküleri ardından bu toprakları ziyaret etmeye karar verir. “Basında okuduklarımdan çok farklı duygular yaşadım bu insanlarla karşılaşınca” diyor Elisaveta. Bu kişilerin çocukları artık Bulgarca öğrenebilir, ancak Moldova ve Ukrayna’da düzenlemeler farklı çalışıyor: Moldova’da hiçbir sorun yok- her yerde Bulgarca okunuyor, fakat okullar “Moldova okulu” diye geçiyor. Bulgar dili ikinci dil olarak öğretiliyor, Rus dili resmi dil olarak bütün dersler Rusça okutuluyor. Ukrayna’da durum farklı. Orada Bulgar lisesinin kendi özerkliği var. Ukrayna, Rus dilinin müfredattan çıkarılmasına yönelik çalışmalar var. Azınlıkların kendi dilini öğrenmeye ve bu dilde eğitim görmeye itirazları yok. Ukrayna’nın Rusya etkisini azaltma hedefleri bağlamında buna izin veriliyor. İkinci dil olarak Bulgarcaya işaret eden Bulgar öğrencileri Rusçadan muaf tutuluyor. Bu çocuklar okulda Bulgarca, Ukrayna dilince ve yabancı Batı dilinde okuyor. Besarabya bölgesinde altyapı ve kara yollarının kötü durumu büyük bir sorun. Kendi mallarının serbest dolaşımı için yollar çok önemli. Ticareti için de önemli koşul olarak otobanların eksikliği bu insanların elini, kolunu bağlıyor. Bu sorunların çözümü ise Ukrayna hükümetinin iradesine bağlı. Besarabya Bulgarları hükümetin onların sorunlarına kulak vermediğinden yakınıyor.

Nöbettepe, dergisi, son iki sayıda Balkan coğrafyası edebiyatının nabzını tutmaya devam ediyor. Dergi, Bulgaristan Türklerinin edebiyatına odaklı olup, bugünün Bulgaristan coğrafi sınırları içinde yaratılan Türkçe edebiyat ve sanat alanlarını hedefliyor. Aynı zamanda, geçmişimizi ve sanatsal varlığımızı hatırlatma mahiyeti taşıyor. Bulgarca sayfalarda ise Bulgar edebiyatı ve sanatında bugünün güncelini yakalayan, sanatçı, araştırmacı ve şiir ustaları söz sahibi olup, eserlerini okurlarla paylaşmaktadır.

AL PT EK İ N CEV H ERLİ ’Nİ N K İ TABI Ç I KTI

Nedim BİRİNCİ

Hak Ve Özgürlüğü Tatmak Konu: HÖH Partisi Cıvatalarını Sıkıştırma Zamanı Hak ve Özgürlük Hareketi nesil değiştiriyor. Davamızın kan tazelediği, güç topladığı, ufuk aradığı ve kartallar gibi tırnaklarıyla gaga söktüğü ve tüy değiştirdiği bir dönemdeyiz. 21.yüzyılda Üçüncü Bulgar Tarihinde meydana gelen en önemli siyası olay Bulgaristan Müslümanlarının, Türklerin öncülüğünde siyasi parti kurması oldu. Böylece halkın, toplumun, ülkenin ve devletin geçmişinin gerçekçi değerlendirilmesine, bugünden yarına açılan ufka renk kattık. Bulgaristan topraklarında kalan Osmanlı’nın maddi ve manevi mirasını ve yaşayan Türk kültürünü140 yıldan beri tavsiye edip gömmeye çalışan Bulgar devleti ile bu miras ve kültüre sahip çıkan ve yaşatan Bulgaristan Türkleri arasında amansız ve kıyasıya bir mücadele yürütülüyor. Bu savaşımda binlerce Müslüman din adamı, imam, müftü, din bilgini, öğretmen, şair, yazar, ozan, halk aydını, hatib, derviş, sivil toplum örgütü lideri, halk önderi vatan toprağından sökülmüş ve kovulmuştur. Osmanlı mirasını ve Bulgaristan’da Türk kimliği koruma davasında kahraman olan öğretmen-şair 24 yıl hapis yatmış, 15 bin kişi tutuk evlerinden ve sürgünden geçmiştir. Hak ve Özgürlük hareketi bu davanın ateşinde biçimlenmiştir. Mirasımızı rakamlarla şöyle ifade edebiliriz: Osmanlı döneminde, Bulgaristan’da 2 356 cami ve mescit, 142 medrese-darülkurra, 273 mektep, 42 imaret, 174 tekke-zaviye, 116 han, 113 hamam-kaplıca- ılıca, 27 türbe, 24 köprü, 75 çeşme, 3 sebil, 26 kervansaray ve saray, kale, hastane, kütüphane, saat kulesi, bedesten vs olmak üzere, toplam 3 399 adet eser inşa edilmişti. Müslüman Türkler kendi köy ve kasabalarında, öz gelenekleri, kendi dil ve dinleriyle yaşıyorlardı. Şu da asla unutulmamalıdır. Bulgaristan Türkleri hiç kimseye karşı kıskanarak, egoist davranmamıştır. 1877’den Rusçuk şehrinin ana caddesinde 8 kırtasiye ve kitapçı vardı. Bu açıdan bakıldığından 1878’de Bulgar Prensliğinde yaşayan nüfusun % 50’den fazlası olan Müslümanlar Osmanlı maddi ve manevi mirasının varisi (mirasçısı) oldukları bilincindeydiler ve bu paha biçilmez kültürel nimete doğal olarak sahip olma hakkını yasallaştırmaya çalıştılar. Müslüman Diyaneti ve müftülükler ve Başmüftülük sisteminin oluşturulması halkın kendinin olanı sahiplenme bilinci sonucudur. 1972-73’te ve 1984-89’da değiştirilen Türk isimlerinin ve dini haklarla yaşam tarzı ve anadil haklarının iade edilmesi direnişleri milli boyutlardan taşmıştır. Öz davamızda düşen şehitler, yaralılar, özürlü kalanlar, sürgün ve göçlerle parçalanan ailelerin çilesinden BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN VATAN HAKKI, TÜRK KİMLİĞİ İLE YAŞAMA HAKKI, ANADİL, DİN, İNSAN HAKLARI, AZINLIK HAKLARI,Kültürel kimlik hakkı ve Osmanlı mirasını yaşatma hakkı doğmuştur. Hak ve Özgürlük Hakları olarak slogan ve bilinç olmuş ve parti adı olarak bayraklaşmıştır. Bulgaristan Türklerinin Hak ve Özgürlük bilinci bir halk bilincidir. Mücadele ateşini öperken halkımız Bulgaristan Türkleri hak ve özgürlüğün lezzetini gönüllerinde tatmıştır. Bulgaristan Türklerinin Özgürlük davası teknesine bu maya, bazılarının iddia ettiği gibi Ahmet Doğan, Andrey Lukanov ve bilmem başka kimler tarafından taşınmamış, hamurumuzdan tutulmuştur. Ahmet Doğan, Tek dilli, tek milletli Bulgar devleti çabalarına saplanan Bulgar faşist-komünist-liberal demokrat milliyetçiliği, Bulgar – Rus devlet iradesi medyasının ve devlet iradesinin Bulgaristan Türkleri Hak ve Özgürlük ağıcına aşıladığı kısır bir kalemdir.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Sayı 149 - Ekim 2019 Oya CANBAZOĞLU

Asıl Kırılmayı Biz Ya ş a d ı k ( 2 ) Konu: Bulgaristan’da Yaşayan Her Türk Bir Kahramandır. Sofya’yı örnekleriyle anlatılan gerçekler. Bulgaristan’da Osmanlı Maddi Kültür Mirasının Tasfiyesi (1878-1908) Bulgaristan’da milli devletlerin kuruluşu Osmanlı geçmişinin reddine ve Osmanlı mirasının tasfiyesini başlattı. Saf bir ulusal kimlik inşası ve ulus devletin biçimlenmesi sürecinde Osmanlı mirasının tasfiyesi Avrupalılaşmanın ön koşulu oldu. Bu da ülkedeki Müslümanların ötekileştirilmesine ve kırılmasına neden oldu. Bulgar modernleşmesi, en başından bir Osmanlıdan arınma hareketine büründü. Bu yıkım hareketi Sofya’da nasıl gerçekleşti? Eski bir anıtın aşikâr yararını değerlendirme basiretsizliği ve beceriksizliği her yerde telafi edilmez bir felakete yol açtı. Bazı insanların fanatizmi o dereceye varmıştı ki eğer bir şey Türk ise o artık var olmamalıydı ve yıkılması gerekiyordu. Sofya’da Osmanlı eserlerinin tahribi şehrin 3 Ocak 1878’de Rus işgaline girmesiyle başladı. İlk hedef, Osmanlı hâkimiyeti ve varlığının temsilcisi durumundaki maddi kültür varlıkları oldu. Osmanlı döneminde Sofya’da 82 cami ve mescit, 7 medrese, 19 mektep, 15 tekke-zaviye, 3 imaret, 13 han, 11 hamam, 2 türbe, 7 kervansaray, 10 çeşme, 1 sebil inşa edilmişti. 1285 (1868-1869) tarihli Tuna Vilayeti Salnamesine göre ise şehirde 44 cami, 8 mektep, 4 medrese, 18 tekke vardı. 1870’lere ait olduğunu tahmin ettiğimiz bir vesikada nefs-i Sofya’da 36 cami ve mescid, 15 kilise ve havra, 4 medrese ve ıslahhane, 11 İslam-9 Gayrimüslim mektebi, 2 fabrika, 13 hükümet konağı ve müsakkafât-ı miriye, 124 müsakkafât-ı mütenevvia olduğu görülmektedir. Bulgaristan Komiseri Ali Ferruh Bey’e (1902-1904) göre Sofya’da harpten önce 44, halefi Sadık göre ise 46 cami vardı. Ali Ferruh Bey’in Sofya Müftüsü Mehmet Hüsnü Efendi’ye hazırlattığı 8 Haziran 1902 tarihli deftere göre ise vakıf eseri olmak üzere harpten önce Sofya’da 41 cami, 3 mescit, 3 medrese, 11 mektep, 2 hamam, 5 kaplıca, 5 türbe, 3 han, 8 tekke, 1 dergâh, 2 zaviye, 1 kütüphane, 1 mahkeme konağı vardı. Geçici Rus idaresi döneminde Rus komiseri Dondukov, Sofya üzerindeki “Minare ormanı”ndan ıstırap duymuş, ancak Osmanlı temsilcisi Pertev Efendi’nin şehirde bulunması, hızlı bir tasfiyeye engel olmuştu. Sofya’nın ilk belediye başkanı Rus Aleksandr Mosolov’un hatıratında belirttiğine göre Dondukov, “1878 Aralığında fırtınalı bir gecede yaverlerinden birini çağırarak “Derhal mühendis alayından 6 elektrik teknisyeni ile şehre git. Onlar (camiler) onları bekliyor. Öyle yapın ki yıldırım daha çok minareye zarar versin. İstihkâmcılar dinamit alsınlar…” diye emretmesi üzerine gök gürültüleri arasında bir gecede 7 minare havaya uçurulmuştu. Aynı kış, büyük camilerden 8’i ve küçük camilerin çoğu yıkıldı.Rusların 1879 Temmuzunda çekilmesinden sonra Bulgar hükümetleri Rus örneğini takiple geriye kalan Osmanlı eserlerini 1878’de hazırlanan imar planına dâhil ederek işe başlandı. *** Osmanlı şehrinin fiziki altyapısı pre-modern şehircilik ve sosyal yaşamına aitti. Külliye, çarşı, mahalle merkezli şehirler yerine idarî ve ticarî merkezlere çıkan ızgara temelli, geniş sokaklı modern şehirler inşa etme arzusu Bulgaristan’da sayısız Osmanlı eserini silip süpürdü. Prenslik ve Şarkî Rumeli’de şehirlerin modernleştirilmesi için 1878’de Sofya, Eski Zağra, Silistre; 1879’da Varna, Köstendil, Hacıoğlu Pazarcık; 1880’de Tırnova, Ziştovi, Yeni Zağra, Burgaz, Rahova-i Bâlâ, Samokov, Provadi; 1881’de Rusçuk, Kızanlık, Vidin, İvraca, Selvi, Harmanlı, Eski Cuma, Osman Pazar; 1882’de Hasköy, Plevne, Gabrova, Dubniçe, Razgrad, Karinabad, Aydos, Balçık; 1883’de Lofça, Radomir; 1884’de Şumnu, Stanimaka, Popovo ve 1885’de Lom şehirlerinde tanzim planları hazırlandı.

Çin Blokchain’de Liderliğini Sürdürürken Diğerleri Ne Durumda? Çin’in Blockchain konusunda liderliğini sürdürürken diğer ülkeler Blockchain için ne yapıyor? Çin şu anda Blockchain teknolojisindeki gelişmeler konusunda açık ara lider olarak ilerliyor. Amerika da ise hala Blockchain ile ilgili net bir adım atılmış değil. Eğer bu şekilde devam ederse Amerika Çin ile olan Blockchain yarışını kaybedecek gibi görünüyor. Çin’in Blockchain Liderliği Devam Ediyor Blockchain söz konusu olduğunda Çin niyetlerini açık açık ortaya koyuyor. Daha önce bu haberimizde de sizlerle paylaştığımız gibi geçtiğimiz haftalarda Çin Başkanı Xi Jinping konuyla ilgili gayet net açıklamalar yapmıştı. Ancak Çin bir yandan Blockchain teknolojisi ile sağlam adımlar atarken ve kendi merkez bankası dijital para birimini piyasaya sürmeye hazırlanırken bir yandan da diğer kripto para birimleriyle yasaklar koymaya devam ediyor. Öte yandan kripto para borsası ve işlem platformu Blockchain’de araştırma yöneticisi olan Garrick Hileman konuyla ilgili yaptığı açıklamalarda şu ifadeleri kullanıyor: Bu sadece Çin için değil, daha geniş olarak tüm dünya için son derece önemli bir gelişme. Ülkeler, yapay zeka ve robotik gibi alanlarda stratejik teknolojileri tanımlamak ve sürdürülebilir rekabet avantajları geliştirmek için yarışıyorlar. Bunların yanında dünyadaki diğer merkez bankaları da bu gelişmelerin arkasında kalmamak için merkez bankası dijital para birimleriyle (CBDC) ile ilgili bulgularını ve planlarını paylaşmaya başladı. Japonya, Güney Kore, Fransa, İsveç, Litvanya ve AB bu konuda oldukça net açıklamalar yapan ülkeler oldu. Blockchain Hazır Mı? Singapur, İsviçre ve Malta gibi ülkelerde ise Blockchain teknolojisinin günlük alanlarda kullanımı için çeşitli politikalar geliştiriliyor. Ancak tüm dünyanın aksine Amerika bu yeni teknoloji konusunda kısıtlamalara gitme eğiliminde bulunuyor. Her ne kadar durum böyle olsa da Blockchain tüm dünyada bir devrim yaratmaya hazır gibi görünüyor. Hem teknolojisi hem getirdiği kolaylıklar hem de her alanda maliyetleri düşürme adına Blockchain hizmet etmeye hazırken dünya ülkelerinin buna hazır olup olmadığı farklı bir tartışma konusu…

SANAL DÜNYA ÖZGÜRLÜK DEĞİL POSTMODERN KÖLELİK DÜZENİDİR!

Türkiye’de ilk İnterneti kullananlar arasındayım. Internet 1993 yılı Mayıs ayında Türkiye’ye getirildi. Anadolu’ya İnterneti ben öğrettim diyebilirim. 30 İlde Ticaret Odaları, Turizmi Birlikleri, Üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının daveti ile 70 civarında konferans verdim. Internet’in Sosyal yönü ile ilgili ilk konferansı “Türkiye I.Internet Konferansı”nda verdim. O konferansta “Internet Doğrudan Demokrasinin teknolojisidir” ibaresini kullanmıştım. Birçok kamu kurumuna ve sivil toplum kuruluşlarına “E-Stratejist” olarak danışmanlık yapmaktayım. Sosyal Medya, Internet Medyasıdır. TV, Gazete, Dergi, Video, Telefon, Faks vs gibi tüm iletişim araçlarının toplandığı bir zemindir. TV, Gazete ve dergilerde okuyucuyu tek taraflı bir bilgilendirme var. Yani medya sahibi, yöneticileri, yazarları görüşlerini bildirir okuyucu da bilgilenirdi. Ama Sosyal Medya’da (Internet Medyası) okuyucu da habere katılır, yorum yapar, görüşlerini beyan eder. Ve herkes kendi haber ağını oluşturabilir. Gazetelerde haberler bir gün sonra yayınlanır ama Sosyal Medya’da haber aynı gün aynı saatte yayınlanır. Sosyal Medya’da haber adeta ışık hızında yayılır. Bu nedenle Gazete ve TV’ler sosyal medya toplumunun gerisinde habercilik yapar. Twitter, Facebook, youtube, foursquare gibi platformlarıdır. Bazıları girişimcilerin zekası sonrası ortaya çıkmış bazıları ise dünyayı yönetme amacı ile teknoloji geliştiren şirketlerin maksatlı projeleridir. Mesela, Facebook ve Twitter gibi projeler özel amaçlı geliştirilmiş projelerdir. Bize sunulduğu gibi birkaç cin fikirli gencin bir araya gelerek ürettiği projeler değildir. Dünyada asayişin sağlanması, toplumların ve bireylerin merkezi bir sistemden yönetilmesi, yönlendirilmesi için kurgulanma sonucu geliştirilen projelerdir. Yüz binlik futbol stadlarıyla idare dilen toplumlar artık sosyal medya platformları ile idare edilecek. Sosyal medya dünyanın asayişini sağlama ve bireyi kontrol altında tutma yönetme için kurgulanmıştır… Sosyal Medya kullananın amacına göre hizmet eder. Örneğin bir bıçak doktorun elinde başka anlam ifade eder, katilin elinde başka anlam ifade eder. Sosyal Medyanı’nın ticari, reklam, tanıtım, bireyi bilgilendirme, hak aramayı kolaylaştırıcı etkisi var. Netpano.com :Sosyal Medya’nın Facebook ve Twitter gibi sosyal medya platformları bir plana/projeye hizmet etmek için mi hazırlandı? “Sanayi Çağı”nın yönetim şekli olan bildiğimiz Demokrasi çağı artık kapanıyor… “Bilgi Çağı”nın iletişim imkanları ile “Doğrudan Demokrasi” kavramı hayatımıza giriyor. Normalde Türkiye’de yönetim seçimle belirlenir. Seçimi kazanan parti iktidar olur. Belediyelerde ise başkan ve meclis vardır. Örneğin Gezi Parkı düzenlemesi Belediye Meclisi’nde kabul edilmiş bir proje idi. Demokratik olarak bir usul hatası yok. Bu tür mahalle, park, kamulaştırma vs düzenlemeleri Meclis onayı ile oluyordu. Ancak, Sosyal Medya kültürü ile hareket eden/ettirilen gençler olayların ilk gününde Gezi Parkı’nı işgal ederek, benim onayımı almadan bu düzenlemeyi yapamazsınız dedi. Bu gençler bildiğiniz demokrasiye itiraz ediyoruz dediler. Belediye Meclisini tanımıyoruz dediler. Ve olaylar başladı….Dünya bildiğimiz anlamda demokrasi çağı kapanıyor, artık doğrudan demokrasi var…

Doğrudan Demokrasi de bireyler kendilerini ilgilendiren her olayda söz sahibi olmak ister. Internet üzerinden oylamalar ve forumları sıkça göreceğimiz bir döneme giriyoruz. Sosyal Medya, kurgulanmış bir dünyadır. Normalde insanın yaşadığı bir dünyası var, ayrıca gördüğü rüya alemi var ve inananlar için de bir de öbür alem vardı… Bunlar yaratıcı tarafından insana sunulan alemlerdir… Sosyal Medya ile insan yapımı yeni bir alem ortaya çıktı. Bu ailemin insan yapısını, sosyolojisini, psikolojisini ve kurgusunu anlamadan artık seçilmişler, seçilseler bile ülkelerini yönetmekte zorlanacaklardır. Toplumsal, kitlesel ve bireysel hareketlerin planlandığı dünya artık sosyal medyadır. Doğrudan Demokrasi ile birey, sosyal medya imkanlarını kullanarak, beğenmediği her şeye karşı bir direniş içerisine girebilir. Yani düşünceler marjinal olsa da, sosyal medya ile marjinallerin birleşmesi, marjinal sayılan grupları da marjinal olmanın dışına çıkartır. Sosyal Medya bireyi, yaşadığı dünyadan kopartır. Topraktan kopartır. Sanal Bir dünyanın içine sokar. Artık, devletler, bayraklar, kültürler ve dinin dışında yeni değerler ve algılar dünyası ortaya çıkar. Sanal dünyanın “aklı gözündedir” Dili de argodur. Birkaç kelimeden oluşur. Grafik ve tasarımlar dünyası ile anlaşma sağlanır. Gülümseme ve hissedişler de sembollerle olur… Sosyal Medya’nın kendine özel bir dili vardır. Bireyin içinde yaşadığı kültürel atmosferin dışında başka bir atmosfere sokar. Sosyal Medya’nın popüler kavramları “özgürlük” ve “Doğrudan Demokrasi”dir… Sosyal Medya’yı kurgulayanlar tüm dünyada yeni bir “İnsan Modeli” ortaya çıkartmanın peşindeler… Yan yana akan yüz tane dereyi atlayıp geçebilirsiniz ama bu derelerin bir kanal ile birleştirilmesi ile oluşacak nehirden geçemezsiniz. Sosyal Medya’da birbirinden habersiz olan farklı dünyaların insanları, grupları küçük bir linkleme ile herhangi bir neden için bir araya gelebilir. Sosyal Medya kurgucuları tarafından bu bireyler ve gruplar istem dışı da bir araya getirilebilir… Aynı “amaç” için yan yana bir araya gelen bireyler aslında birbirine de karşı olabilirler.. Ama güçlü bir “sanal şartlandırma” ve “sanal hipnoz” bu bireyleri bir arada tutabilir… İzlenen ve yönlendirilebilen bir platformdur. ezi Parkı olaylarından sonra Amerikan İstihbarat Teşkilatı CIA için çalışan Edward Snowden, , ABD Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA)nın dünyada milyonlarca kişinin telefon ve internet kayıtlarını izlediği bilgisini basına sızdırıyor ve ülkeden kaçıyor. Bugünkü gazetelerde Edward Snowden’ın Ekvador’dan sığınma talebi istediği haberi var. Bu tuhaf bir haber, çünkü CIA zaten kendi sayfasında bunu yaptığını duyuruyor. Amerikan İstihbarat Örgütü CIA, In-Q-Tel (IQT) şirketi ile bir anlaşma imzalıyor. In-Q-Tel (IQT) şirketi ise “Visible Technologies” şirketi ile anlaşma yapıyor. Bu şirketlerin altında ayrıca 25’e yakın başka şirketler de var. Bu şirketlerin CIO’larının toplantısında toplantı yönetmeni David H. Petraeus’un sosyal medya analiz ve yönlendirmeler ile ilgili uzunca bir konuşması var. Bu konuşmayı merak edenler CIA’nın resmi internet sitesine bakabilirler… 2013 yılında CIA sosyal medya ajanı olarak 3 bin kişiyi işe alıyor…

Abdullah Çiftçi:

BİYOMETRİK KİMLİK KARTI PROJESİ 21.yy “Bilgi Çağı” olarak ta adlandırılıyor… Devletler hızla kurum ve kuruluşlarını internete taşıyorlar… Türkiye’de de E-devlet projesi çerçevesinde kurumlar internette yapılandırılıyor… Ama sistem yabancı veri tabanları üzerine inşa ediliyor… Ankara’da yabancı bilgi teknolojileri şirketlerinin ve savunma sanayi şirketlerinin nüfuz savaşını görüyoruz… Buna örnek olarak geçen hafta basında okuduğum Digital Kimlik Kartları ile ilgili bir haberi analiz etmek istiyorum… Gazeteci sayın Celal Kazdağlı’nın hazırladığı “Manşetlerin Dili” isimli bir TV programı var. Bu haberi bu programın mantığı ile değerlendireceğim. 03.09.2014 22:52 183 Haber konusu “77 milyon vatandaşın kimlik bilgilerinin ABD ve Paralel Yapı’nın eline geçmesini sağlayacak ihale iptal edildi. 77 milyon vatandaştan toplanacak olan biyometrik verilerin ve tüm nüfus bilgilerinin saklanacağı veritabanını kendisi belirleyen TÜBİTAK, bu bilgilerin tamamının ABD istihbaratının en sağlam bilgi kaynaklarından biri olarak bilinen “Oracle” firmasına ait biyometrikveritabanında saklanacağını şartnameye yazdı. 77 milyon vatandaşın en özel bilgileri, ABD merkezli “M2SYS” firmasının kurduğu sistemde korunacak”… Biyometrik kimlik kartı pojesi iptal edildi, tüm bilgilerimizin paralel yapı ve ABD’nin eline geçmesi önlendi… Öylemi acaba? Bu projede üç önemli husus var, bunlar;1)- Veri Tabanı, 2)Biyometrik Karşılaştırma ve Analiz Sistemi, 3)- Ham Kart (PVC ve Polikarbon özellikli kimlik kartları). 1. Veri tabanı Sistemi: Oracle Oracle firması dünyanın en büyük, en yaygın kullanılan veri tabanı sistemine sahiptir.. Bu firmanın muadilleri de Microsoft, DB2(IBM) ve Sybase gibi şirketlerdir.. Bunlar da ABD firmalarıdır... Milli İstihbarat Teşkilatı, Genel Kurmay, Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Adalet Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü vs. gibi birçok Stratejik kurumun verileri de Oracle firmasının veri tabanı sistemi ile geliştirilen programlarda tutulmaktadır… Ayrıca Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’nde halen yürütülmekte olan Mernis, Kimlik Paylaşım Sistemi, Adrese Dayalı Veri Tabanı, Adres Paylaşım Sistemi de Oracle firmasının veri tabanında tutulmaktadır… Bu kurumları kim kurtaracak bu Oracle’nin elinden? 2. Biyometrik Karşılaştırma ve Analiz Sistemi: Bu sistem için seçilen M2SYSY firması dünyada tanınmış bir firma. Sahibi kurucusu Bangladeşli bir Müslüman olan Mizan Rahman’dır. Bu programın muadilleri de NEC (Japon), SAGEM (Fransız), Papillon (Rus) ve Motorola (Amerikan) firmalarıdır… Kimlik kartı projesini Bangladeşli bir Müslümanın şirketi olan M2SYS’den kurtarıp kimle yapacaksınız? 3. Ham Kart Bu projenin bütçesi yaklaşık 200 milyon TL’dir… Proje maliyetinin yaklaşık 160 milyon TL civarındaki tutarı da Ham Kart alımı içindir… Dünyanın en büyük kart üreticisi iki firması Gemalto (Fransız) ve G&D (Alman) firmalarıdır. Mevcut yerli üreticilere de bu firmalar ortaktır. Burada sorulması gereken soru: Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı için, güvenlik gerekçeleriyle TÜBİTAK tarafından Yerli Yonga İşletim Sistemi (AKIS) geliştirmesi Birilerini rahatsız etti mi? Türkiye’nin paralel yapı ile mücadele ettiği bu günlerde birileri durumu fırsat bilip bu ihaleyi iptal ettirip, Fransız ya da Alman kartlarını mı pazarlamaya çalışıyor? Gazetelere nüfuz etme gücün olan birileri bu kartların temsilcisi olabilir mi? Yani birileri, kimlik bilgilerimizi paralel yapıdan kurtarıyoruz diyerek duygularımızı mı sömürüyor? Dünyanın her ülkesinde Bilgi teknolojileri ve Savunma sanayi alanlarında faaliyet gösteren yabancı şirketler, hükümete yakın güçlü yerli ortaklar bulurlar… Görünür temsilcilerinin arkasında da görünmeyen güçlü nüfuz sahibi ortaklar bulunur… Çünkü bu alandaki rant inşaat sektöründen daha fazladır… Örneğin Türkiye’de, Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın milletin ruhuna, duygularına, aklına hitap ederek elde ettiği bir “güç” var.. Bu “güç” ile ülkeyi yönetiyor.. Bu “güç” ile dünyaya meydan okuyabiliyor… Cumhurbaşkanı konuşmalarında genelde tüm Afro-Avrasya’ya selam gönderiyor… Milletten aldığı “gücü” millet adına kullanıyor… Ama Ankara’da dünyadaki siyasal mücadelelerden habersiz, Cumhurbaşkanımızı devirmek için yapılan tezgah ve komplolardan habersiz, sadece parayı düşünen “ahmak, açgözlü” bir kitle de var… Bu kitle hükümet çevresinde lobi yapar… Bürokrat “ayartır”… Vatan millet Sakarya edebiyatı ile para peşinde koşar… Savunma sanayi ve bilgi teknolojileri alanında faaliyet gösteren yabancı şirketlerin “satın aldığı” yerli nüfuz sahiplerine dikkat etmek gerekir… Bu konu ile ilgili haberler Türkiye’nin büyük gazetelerinde çıktı. Oracle firmasının veri tabanı kullanılacaktı da son anda kurtarıldı filan gibi saçma sapan bir haberdi… Bu gazeteler de önce kendi veri tabanlarına baksınlar Oracle’yi orada da görecekler… Gazetelerin, Yeni Türkiye’ye uyum için acilen teknoloji muhabirlerini değiştirmeleri gerekir… Yabancı Savunma Sanayi ve Bilgi Teknoloji şirketleri daima bulunduğu ülkelerin gizli servislerinin kontrolündedir.. Özellikle “insanı kontrol” etmeye dayalı her proje direk olarak gizli servislerle ilgilidir.. Şirketin sahibinin kim olduğunun da önemi yok… Biyometrik Kimlik Kartı Konusundaki görüşüm:


Siyasi ve Aktüel Gazete

Bayrampaşa’da Al Bayraktan – Gök Bayrağı Selam Olsun

İstanbul Üniversitesi’nde Bulgarca Eğitimi Başladı İstanbul Üniversitesinde düzenlenen resmi törenle Bulgar dili ve edebiyat öğretimine başlandı. Türkiye’de bugüne dek sadece Ankara Üniversitesi’nde Bulgarca öğretiliyordu. Bulgaristan’dan gelen resmi konuklar üniversiteye Bulgarca ders ve alıştırma kitapları armağan etti. Öğretim,25 eski ve çağdaş dilin öğretildiği Slav Dilleri Kürsüsü’nde gerçekleşecek, Bulgarca kürsüde öğretilen 26. Yabancı dil olacak. Öğretim Görevlisi Canan Ersoy, Türk öğrencilerin ’Erasmus’ Programı üzerinden bir veya iki dönem için Sofya ve Plovdiv üniversitelerinde eğitim alma imkânlarının olduğunu bildirdi.

Bayrampaşa’da “AL BAYRAKTAN GÖK BAYRAĞI SELAM OLSUN” Konferansı. Bayrampaşa’da bir ilk gerçekleşti. İlk defa Bayrampaşa’da BULTÜRK’ün de içinde bulunduğu Karadenizden-Balkanlara kadar Sivil Toplum Örgütleri bir araya gelerek DOĞU TÜRKİSTAN’I gündeme getirdiler. Protokol ko-

Ersoy, Bulgaristan’ın Türkiye’nin kapı komşusu olmasının yanı sıra öğretimin iyi kalitesi, mutfaktaki damak zevklerin yakınlığı ve yaşam tarzı benzerliğinin akademik mübadeleye katkı sağladığını kaydetti.

BULTÜRK İstanbul’da 2. Türk Dünyası Filmler Haftası Açılışında

Türk Dünyası Filmleri Gösterimi İstişare Toplantısı’nı, İstanbul’da Türk Dünyası Dernekleri ile birlikte Cumartesi günü Akgün Otel’de gerçekleştirildi. Ardından Ali EMİRİ EFENDİ Kültür Merkezine bu yıl ikincisi organize edilen “Türk Dünyası Filmleri Haftası” düzenlenen gala ve açılış töreni İstanbul’da yapıldı. Türk Dünyası Filmleri Galası açılışında Türk Dünyası’yla birlikte olduk. İstanbul’da bulunan Türk Dünyası STK’larının Başkanları ve yöneticileri de hazır bulundular. Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Menderes Demir, sosyal medyadan paylaştığı mesajda; ’Toplantı için destek veren proje ortağımız Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu Başkanımız İsmail Cengiz’e, Türk Dünyası İBB Kültür A.Ş. Etkinlikler Uzmanı Rasim Elibol’a, başta BULTÜRK olmak üzere tüm Türk Dünyası Dernekleri’ne de teşekkür ederim. Film gösterimini bütün Türk ülkelerinde yapacağız burada İstanbul’da da Türk Dünyası film gösterimi yapıyoruz. 9 ülkeden 9 tane film var. Türkiye’den ’Ertuğrul’ filmi ile başlıyo-

ruz. Ardından Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan Yakutistan gibi 9 ülkeden film gösterimi var. Buradaki ana maksadımız, Türk Dünyasının kültürünü, filmlerini önce kendi akrabalarımıza, İstanbullulara kültür sanatı buluşturmak, akabinde de sinema insanlarıyla buluşturmaktır. dedi. Türk dünyasındaki 9 farklı ülkeden 9 yapımın izleyiciyle buluşacağı etkinliğin ilk gününde ‘Ertuğrul 1890′ filminin gösterimi yapıldı. Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu öncülüğünde Türkiye başta olmak üzere, Azerbaycan, Hakasya, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Tataristan, Özbekistan ve Yakutistan olmak üzere toplamda 9 ülkenin filmleri gösterimi yapılacak. Üç gün boyunca sürecek olan film haftası ilk gösterimi Türkiye’den ‘ Ertuğrul 1890’ filmini açılışta seyrettik. Bizlerde herkes gibi çok memnun kaldık. Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Menderes Demir’e bizi BULTÜRK olarak davet ettiği için teşekkür ederim.

nuşmalarından sonra asıl ana konuşmacı bu konuda Türkiye’de uzmanların arasına giren “İsa Yusuf Alptekin Vakfı” Genel Başkanı Doç. Dr. Ömer KUL Beyefendi Doğu Türkistan’da yaşayan ve Çin zulmüne maruz kalmış Uygur Türkleri, yaşadıkları zulmü Bayrampaşa halkına anlattı.

Bulgaristan’dan BULTÜRK’e Ziyaret

Bulgaristan’ın Stara Zagora (Eski Zara) İline bağılı Kazanlık ilçesinde çıkan “DOLİNA” Gazetesinin Sahibi Yanitsa STANÇEVA ve yanında Stanimir STEFANOV ile birlikte Ziyaretimize gelmişlerdir. Kendilerini karşılayan BULTÜRK Başkan Yrd. Şakir ARSLANTAŞ Sultanahmet, Ayasofya, Topkapı Saraylarını ve Boğaz ile ilgili kendilerine tarihi bilgiler vermiştir. Çok memnun kaldıkları yüzlerinden belli oluyordu. Ardından Boğazı seyredebileceğimiz güzel bir restoranın çatı katına geçerek birlikte tam mevsiminde bir balık ziyafetinde bol bol levrek bağlığı yedik. Bulgaristan konusunda bol bol bilgiler aldık kendilerinden, kendileri ile güzel bir sohbet yaptık. Bizleri ziyaretlerinden dolayı kendilerine teşekkür ettik Kendileri de bizleri Bulgaristan’a davet ettiler bizlerde Kazanlıkta görüşmek üzere diyerek kendilerini otele kadar bırakarak ayrıldık.

Bansko’da Kayak Sezonu Açıldı

Kış sporları severlerinin sabırsızlıkla beklediği kayak sezonu açıldı. Rodop Dağlarında Pamporovo kayak merkezinde ücretsiz teleferik hizmetleri sunularak, kısmi olarak kayak sezonu 14 Aralık’ta açıldı. Pirin Dağı’nın en ünlü kış tatil köyü Bansko’da ise kayak

sezonunun resmi açılışı 14 Aralık’da yapıldı. Dünyaca ünlü Bansko kayak merkezinde sezon açılışına Olimpiyat ve üç kez Dünya Şampiyonu olan kayakçı Mario Matt ve beş defa Dünya Kayak Kupasını elinde tutan efsane kayakçı Mark Girardelli katıldılar.

Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi (BGSAM) Tarafından Çıkarılan Kitaplar BGSAM Bulgaristan Stratejik Araştırma Bu gün itibarı ile (60) Merkezi Dr. Erdal KARABAŞ BaşkanlıAltmış kitaba ulaşılmıştır. ğında hazırladığı kitaplar 60’a ulaşmıştır. Evet 60 kitabımızı buradan okuyabilirsiniz. BGHABER İnternet sitesinde yayınlayan Ulaşmak isteyenler; köşe yazarlarımız toplanmıştır.

Kitaplarımıza Ulaşmak için; Kitapların Tamamı için: https://issuu.com/bgsam https://issuu.com/bgsam


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.