BULTÜRK Gazetesi 149.Sayısı

Page 1

Türk Konseyi Dışişleri Bakanları Konseyi Bakü’de 2019 Etnospor Kültür Festivali Sona Erdi Dünya Etnospor Konfederasyonu’nun (DEK)

Siyasi ve Aktüel Gazete

Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) Dışişleri Bakanları Konseyi’nin toplantısı Azerbaycan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Elmar Mammadyarov’un evsahipliğinde, Türk Konseyini kuran Nahçıvan Anlaşması’nın 10. yıl dönümünün kutlandığı Türk Konseyi 7.

Zirvesi çerçevesinde, 14 Ekim 2019 tarihinde Bakü’de düzenlenmiştir. Toplantı, Kazakistan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sn. Mukhtar Tileuberdi, Kırgız Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sn. Chingiz Aidarbekov, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sn. Mevlüt Çavuşoğlu, Özbekistan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sn. Abdulaziz Kamilov, Macaristan Dışişleri ve Ticaret Bakanı Sn. Péter Szijjártó ve Türk Konseyi Genel Sekreteri Baghdad Amreyev’in katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Toplantıya ayrıca, Türk Konseyi Aksakallar Keneşi’nin Azerbaycan Üyesi Sayın Fettah Heydarov’un yanı sıra, Türk İşbirliği Teşkilatları TÜRKPA, TÜRKSOY, Türk Akademisi ve Türk Kültür ve Miras Vakfı Başkanları da iştirak etmiştir.

bu yıl ‘Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın sloganıyla düzenlediği, 4’üncü Etnospor Kültür Festivali sona erdi. 4 gün süren Festival boyunca gerçekleşen spor müsabakalarının kazananları, kapanış töreninde ödüllerini aldı. Törene Cumhurbaşkanı danışmanı Fuat Oktay, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Levent Yazıcı, Avrasya Federasyonu Dernekleri Doğu Türkistan’dan -Balkanlar’dan-Kavkaslara ve Afganistan’dan Yakutya’ya kadar STK’lar yerini aldılar ve kendi kültürlerini çadırlarda sergilediler. Etkinlik için oba alanına; Avrasya

Federasyonu başta olmak üzere Balkanlar– Bulgaristanı temsilen BULTÜRK Devamı 9’da

Aylık

Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “

Yıl - 16 Sayı: 149 Ekim - 2019 “

B U LT Ü R K ’ t e n B a r ı ş P ı n a r ı H a r e k a t ı ’ n a D e s t e k Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terör tehdidinin ortadan kaldırılmasına, mültecilerin evlerine dönmelerine, insani sorunların çözümüne, bölgeye barış ve huzur getirmek için Türkiye Cumhuriyeti haklı olarak Barış Pınarı Harekatı’nı başlatmıştır. Bu operasyonun amacı bölgeye barış ve huzur getirmektir. Ayrıca diğer devletlerde göçmen kardeşlerimizin kendi vatanlarına huzurla dönmesini sağlamak için yapılmaktadır. Türkiye Cumhuriyetimizin Sayın Cumhurbaşkanımızın

Türkiye’nin Yeni Bulgaristan Büyükelçisi Aylin Sekizkök

Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni Bulgaristan Büyükelçisi olarak atanan isim Aylin Sekizkök oldu. Şu ana kadar bu görevde bulunan Hasan Ulusoy ise Brüksel’e atandı. Aylin Sekizkök, Milano’daki Türkiye Başkonsolosluğu ve TC Dışişleri Bakanlığı Güvenlik ve İstihbarat Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. BNR Bulgaristan Ulusal Radyosu muhabiri Marian Karagyozov, yeni büyükelçinin eşi Hasan Sekizkök Türkiye’nin Üsküp’teki büyükelçiliğinin başına geçtiğini bildirdi.

BAŞKOMUTANIMIZIN emirleri doğrultusunda başlatılan bu operasyona bizler de BULTÜRK – Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği olarak tam destek veriyoruz. Türk Dünyasının birlik beraberlik şuurunu en üst seviyeye taşımak için Bulgaristan Türkleri olarak uğrunda sayısız şehitler verdiğimiz Al Bayrağımızı daha da yükseklere taşınabilmesi için tüm dualarımız Şanlı Türk ordumuz ve Kahraman Mehmetçiklerimiz için.

Başbakan Borisov Facebook hesabından bir video yayınlayarak “Avrupa Erdoğan’ın karşısındayken ben onun yanındaydım” dedi. Bulgaristan ve Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkilerine sahip olduğunu belirten Borisov, şunları söyledi: Türkiye ile AB arasında gerilim yaşandığında, Erdoğan’a yardım ettim. Avrupa’nın Erdoğan’a karşı olduğu birçok durumda, sadece ben onun yanında yer aldım. Devamı 5’de

E d i t ö r Kuantum Bilgisayar Nedir? Bu Seçimi Geren Konular

Konu: Bir hedefe ulaşabilmek için kaç yolu birden yürümemek gerekir?Bulgarlar üçe bölünmüşler; Hun-Bulgarlar – İslav-Bulgarlar – Trak-Bulgarlar Bulgaristan bu seçime giderken tarih ve günümüz sorunlara boğuluyor. Gerilme öyle bir yön aldı ki, Başbakan Boyko Borisov bile son konuşmasında “Sofya-Varna ‘Hemus’ otoyolunu tamamlayıp hizmete açınca, istifa edeceğim, sıkıldım!” dedi. Aslında bunalım çok derin. Borisov hükümetinin özellikle 2018’in ilk yarısında Avrupa Birliği düzeyinde güncelleştirebildiği Batı Balkanlar siyaset çizgisi şu an iflas etti. Almanya ve Fransa, Arnavutluk ve Kuzey Makedonya Cumhuriyetini bu ayın 15’inde Avrupa Birliği aday üyeliğine davet ettiler. Bulgaristan’ın en büyük Balkan ülkesi olma hayali kırıldı. Kırılmakla da kalmadı, Bulgar aşırı milliyetçilerine, Makedonlara “sız Bulgarsınız, sizin tarihiniz yok, tarih, kimlik, dil hırsızları falan filan” diyenler ciddi bir Makedon tokadı yediler.

1981 senesinde kuantum bilgisayar fikrini Paul Beniof, Max Planck’ın enerjinin sürekli olmadan kesikli değerlerde yer alan m, n, k enerji kuantlarıyla salındığının ortaya atıldığı düşüncesinden teoriye dönüştürerek elde etti. Kuantum fiziğinde gelişmeler yaşanması ve teknolojik gelişmelerin artması sonucu günlük hayatta kuantum bilgisayarların kullanılma fikri yaygınlaştı. Bu bilgisayarlar enerjiyle maddeyi birlikte ele alıyor ve atom ve atom altı dengesinin de altında ifade etmeyi kuantum teorisinin ana ilkeleri çerçevesinde amaç ediniyor. Bu yüzden de bu bilgisayarlar bilinen bilgisayarların aksine daha zorlu işlemleri tek başına yapabiliyor. Üretimleri ve Kullanımları kuantum-bilgisayar-1 D-Wave Systems adında bir firma kuantum bilgisayarlar yapmaya çalıştı fakat bunun diğerlerinden farkı var. Bu firma daha önce hiç yapılmamış kadar büyük kuantum bilgisayarları yapmak istemesiyle diğerlerinden ayrılıyor. Google firması da yapay akıl ve hız web arama sistemlerinde yaşadığı sorunlar ve

Sayfa 3’de

Sayfa 4’de

Devamı 3’de

Bulgaristan Başbakanı Erdoğan’ın yanında

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa’ya gerekirse 3.6 milyon sığınmacı için kapıları açarız uyarısına Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’dan yanıt geldi.

Sayfa 2’de

Bulgaristan MSK 27 Ekim 2019 Yerel Seçimler

Sayfa 5’de

Sayfa 6’da

Sayfa 10’da

Sayfa 13’de

Sayfa 14’de

Sayfa 14’de

geliştirmeler için D-Wave’nin sistemini kullanıyor. Google ve NASA ayarındaki büyük şirketler bu çalışma için 10 milyon doları aşan miktarda para akıttı ve Google ve NASA, D-Wave şirketini kendilerine ait olan kuantum bilgisayarın donanımsal yazılımını kurabilmek adına kullanıyor. Normal kullanılan bilgisayarlarla da bir kıyas yapılacak olursa eğer kuantum işlemcili bazı bilgisayarlar 10 kat daha hızlı bir şekilde çalışıyor ama klasik bilgisayarlardan 100 kat daha yavaş çalışabilen bilgisayarlar da mevcut. Devamı 3’de

Sayfa 15’da

Bulgaristan Merkez Seçim Kurulu (MSK), 27 Ekim 2019 tarihinde yapılacak Belediye Başkanlığı, Belediye Meclis Üyeliği ve Köy Muhtarlığı seçimlerinde ikamet şartına ilişkin genelge kabul etti. Bulgaristan vatandaşlarının, seçim hakkını kullanabilmesi için 27 Ekim’den 6 ay öncesinden, yani 26 Nisan’dan itibaren ülkede daimi ve mevcut adres kaydı olması gerekir ve onlardan en az birisinin ilgili ilçenin sınırları içerisinde bulunan bir yerleşim yerinde 26 Nisan’dan itibaren olması gerekir.


2 Sayı 149 - Ekim 2019 2

Bulgaristan Türklerinin Sesi Ekonomi

Firdevs BÜYÜKATEŞ BEN BİR TÜRK K ADINIYIM Ben bir Türk kadınıyım Şeref bende şan bende Adaletin adıyım, Güneş bende kar bende. Göklerde dalgalanan Ay yıldızın alıyım Bayraklara can olan, Şehitlerin kanıyım. Vatanıma kol geren Aydınlığın adıyım Bileği bükülmeyen, Çılgın Türk evladıyım Barışın elçisiyim Asaletin aynası Özgürlüğün sesiyim, Türk halkının davası. Firdevs Büyükateş HAYAT BİR MÜCADELEDİR Resim deyince aklımıza hemen anılar gelir, anılar insanı geçmişlere sürükler. Sevdikleri uzaklarda olmayanlar, vatanından ayrı kalmayanlar belki bu anıların öbür yüzünü tanımaz. Hani diyor ya şair” hasret bakınca bir cana kırılırmış tüm aynalar” diye, bu sözün doğruluk payını hasret çekenler bilir ve şairlerin sözlerini de şöyle kalbimizin bir gizli köşesine yazmak gerektiğini düşünenlerdenim. Bir resim bazen neler neler anlatır, bazen sarar sıcacık bir yorgan gibi, bazen dondurur yaz ortasında. Kendimize bile söylemeye cesaret edemediklerimizi bir resme bakarak dökeriz içimizi, bazen de göz pınarlarına söz geçmez. Kırıp kirpiklerin prangalarını süzülüverir yanaklarımızdan o resmin üstüne camlardan süzülen buharlar gibi. Resimle konuşur, resimle yemek yer, ona gülümser bağrımıza basarız. Bazen bir resme bir ömür adanır, bazen bir resmin anısı bir ömre sığmaz. Kimi defa da koskoca ömrün ardından sadece birkaç resim kalır. İnsanoğlu demir kadar sağlam olsa da aynı zamanda yumurta kadar da kırılgan olabilir. Hayatta sadece bu gün vardır, bilmek istesek de istemesek de. Yarınlar bizlere neler verir veya neler alabilir bilinmez. Geçmiş zaten yaşanmış bitmiştir asla geri gelmez. Bunları derinden düşünebilirsek eğer geleceğe ve geçmişe gam yememek gerektiğini çözebilir ve ayağımızın altında olan mutlulukları ertelemenin hayatımızdan çalınan bir şans olduğunu da anlarız günün birinde. Ertelenen her güzellik arkasından doğan pişmanlıklar ve gözyaşları gizler. O yüzden değer verdiklerimiz ve bizi mutlu edenler için gerekirse kendimizle bile savaş vermeliyiz. Kendi mutluluğu için savaşmayanları hayat af etmez. En sonunda hayat “armut piş ağzıma düş” ten ibaret değildir. Zaten hayat dediğimiz koskoca bir mücadele değil mi? Bırakırsak mücadeleyi çekiverir elimizden elini İşte o zaman yol almaya başlarız kendimize doğru ve anlarız acı gerçeği. Kendisine uğramayanlar yarınlara yol alamaz. FİRDEVS BÜYÜKATEŞ. KIRKLARELİ

25 Ekim Dünya Küçük İnsanlar Bilinçlendirme Günü Eğitim Bakan Yardımcısı Denitsa Saçeva, “Bulgaristan’da küçük insanlara eşit şans” konulu Bölgesel Toplantıda “Küçük insanlar grubunun 51çocuğu, iyi eğitim alabilmeleri ve daha iyi bir şekilde entegre olmaları için okulda desteğe ihtiyaçları var. Bu amaçla öğretmenler, sınıf arkadaşları ve ebeveynler eğitimden geçecek” dedi. Bulgaristan’da küçük insanlarının sayısının 200 olduğu ve büyük bir bölümünün Ulusal “Küçük Bulgaristan İnsanları” Birliği’ne üye olduğu tahmin ediliyor. Birliğinin 100 üyesi arasında yapılan anket, 45’inin çalış-

tığını gösteriyor. Birlik Başkanı Svetoslav Çernev, “Üyelerimiz çoğunlukla fiziksel olmayan görevlerle meşgul ve ofislerde teknik asistan olarak çalışıyorlar. Aralarında öğretmenler, muhasebeciler, doktorlar da var” dedi. Çernev, toplumun küçük insanlar hakkında bilmesi gereken nelerdir, sorusu üzerine “Küçük insana rastladığınızda önce ona yol vermeniz gerekiyor. Şehir içi toplu taşıma araçlarında 1.30 sm boyundaki bir insanın pencere boyuna oturmadığı takdirde nefes alması ve tutunabilmesi de imkansızdır” cevabını verdi.

Rafaela Rafaelova - hayal gücünü sınırlamayan bir sanatçı

Bir tablonun parçasıysanız, bunu resmetmek nasıl bir duygu? Bu, Rafaela Rafaelova ve hobisi hakkında herkesin soracağı bir sorudur. Rafaela, Bulgaristan>daki ilk VR /virtüal/ sanatçılardan biri ve soruyu çok fazla zaman kaybetmeden cevaplıyor: “Sanırım her sanatçı kendi başına oturup hayallerini bir şekilde sergilemek, göstermek ister. Bu gerçekten bir sihirdir. Sanal gerçeklik çizimiyle ilgili “sihir” kelimesini kullanmayı seviyorum. Rafaela sanal fırçalarla resmetmeye başlamadan önce Ulusal Sanat Akademisi>nde geleneksel resim bölümünü bitirdi. Daha sonra modayla uğraşmaya başladı. Sofya>daki “St. Luka” Ulusal Tasarım Sanatlar Lisesinde moda tasarımı öğretmeni oldu ve dostu Katerina Malganska ile birlikte çalışarak bir spor giyim markası yarattılar. Bu elbiseler alıştığımız diğer koleksiyonlardan farklıdır, üzerlerinde Bulgar mitolojisinden karakterler var: Rafaela anlatıyor: “Peri kızı ve “kuker” ilk karakterimizdir, ancak yakında yeni bir tane ekleyeceğiz, ki şu anda bildirmek istemem. Mitolojiye derinlemesine daldık ve folklor ve masallarımızda bulunan ilginç yaratıkları aramaya devam

ediyoruz. En komik şey, onları Amerikan karakterleriyle «çarpıştırmaya» karar vermemizdir.Batman>a karşı Kuker veya Wonder Woman>a karşı peri kızı. Ve elbette her zaman bizimkiler kazanır.” Elbiselerle ilgili olarak iki kadın makale yazıp, bunları moda web sitesinde yayınlıyorlar. Rafaela devam ediyor: “Bilimsel bir makale üzerinde çalışıyorum, doktora tezim olacak. Elbiselerde AR (gerçek ve sanal dünya unsurlarının bir birleşimi) ve VR>nin (fiziksel olmayan gerçekliğin) kullanımı hakkında yazıyorum. Umarım bu projeyi önümüzdeki yılda gerçekleştiririm. Giydiğimiz kıyafetlerin şu ankinden daha fazla bilgi ve anlam taşımasını istiyorum. Bildiğim geleneksel Bulgar kıyafetleri ile ilgileniyorum - her ayrıntı anlamlıdır. Ne dekorasyon ne de renk rastgele seçilmez. Elbisenin taşıdığı sembol önemlidir. Bu sembolleri yeni teknolojilerle iletmek istiyorum.” Rafaela’ya göre geleneksel Bulgar kıyafetleri bir sosyal ağı andırıyor. Çünkü kostümü giyen bir insan ile tanıştığımızda, evli olup olmadığını, nereden geldiğini, ailesinin durumu son derece değerli bir bilgi kaynağını korumak ister. Tüm bu çalışmaların yanı sıra Rafaela sanal alanda resim yapmak için zaman bulur. İstediği sıklıkta değil, ama mümkün olduğu kadar günde en az 2-3 saat ayırır. Sanatçı, özel kaskını çıkardığı zamanlarda, gerçek dünyanın onun için gerçek dışı göründüğünü ve biraz belirsizleştiğini itiraf ediyor.

Ressam Rada Yakova’nın sanatsal yolculukları

Rada Yakova’ya göre bir ressamın başarısı satmış olduğu tablolarla değil, sanatta kişisel çizgisini ne kadar geliştirmiş olmasına bağlı bir ölçü. Rada uzun zamandan beri yurtdışında yaşayan ve sanatını orada icra eden bir Bulgar ressam. Prag, Amsterdam, Lahey, New York, Viyana ve Londra’dan sonra sanatçı Sofya’da da “Prelüd” başlığıyla bir sergi açtı. “Sofya Evi” adlı sanat galerisinde ressamın çağdaş kadını konu aldığı, yağlı boya ve sulu boya karma tekniğiyle çizdiği eserler izleyiciyle buluştu. Rada Yakova’nın 2017- 2019 döneminde çizdiği tablolar, kadının modern toplumdaki yerine sanatsal bir bakış ifade ediyor. Yakova Sofya’da Sanat Meslek Lisesini bitirdi, ardından Viyana’da Güzel Sanatlar Üniversitesinde resim bölümünde okudu. Yedi yıldan beri kariyerine Hollanda’da devam eden sanatçı, Bulgaristan’da şimdiye kadar sergi açmasının zor olduğunu itiraf etti. Bu isteksizlikten dolayı değil, nedeni çok basit- tablolarının ebatı büyük olduğu için onların taşımasında teknik zorluklar çıktı. Ben resimlerimi çizerken, bir profesörümün sözlerini hep anıyorum. “Gerçek ressam büyük fırçayla çizer” derdi: “Ben de bu fikirdeyim- fırçayı cesaretli ve emin şekilde tabloda oynatmak gerekir. İlk atölyemi 70 metre kareydi. Bu büyük yerde ne yapacağımı şaşırdım önce. Büyük tablolar çizmeye başladım. Fakat onların taşıması çok zor. Satılması da çok zor, fakat bu benim tutkum oldu. Son zamanlarda tablolardan bile çıkmaya başladım. Başka çeşit görsel medyalar kullanıyorum artık. Tablo dışında video kuruyo-

rum, resimlerimle sanatsal deney ve doğaçlamalara giriyorum. Benim ana konum- kadın. Resimleri kadın gözüyle çiziyorum, kadınlara duyguları aktarıyorum, onları izleyenlere sunuyorum. Benim gözümde kadın bir annedir, bir eştir, ev hanımıdır, çalışan kadındır. Sosyal hayatta aldığımız bütün rolleri tablolarımda aktarırken, onları her zaman “güçlü kadın” olgusuna taşıyorum. Tablolarımın bütünlüğü içinde her zaman izleyicilerin de kendi görüş ve yaşantısından noktalar katacak bir yer bırakıyorum. Umarım bunu başarmışımdır”. Rada Yakova Lahey’de Kraliyet Resim Galerisinde çalışıyor. Orada İngilizce konuşan yabancılar için kültürel etkinlikler düzenliyor. Ayrıca çocuklara özel sanat atölyelerinde çalışmalar yapıyor. “Atölyemde resim çizmeye devam ediyorum. Hollanda’da sistem buna elverişli. Eski okul binalarını ressamlara tahsis ediliyor ve sanatçının orada hayal gücüne kanat verecek alanlar sunuluyor. Bulgaristan’daki ziyaretim çok dolu, dolu geçti. Burgas’ta bir çalıştaya katıldım, birçok sanatçıyla tanıştım. Her zaman ressamların geniş yürekli ve zengin hayal gücüne sahip olmalarını istedim. Gördüklerim beni çok mutlu etti. Bulgar ressamlarının dünya düzeyinde bir kalitede olduğunu söyleyebilirim”. Fotoğraflar:@ArtHouseSofia Çeviri: Sevda Dükkancı

Prof. Lübomir Mikov’un “Sof ya’daki Camiler” kitabı tanıtıldı

24 Ekim’de Sofya’da “Mimarlar Evi”nde Prof. Lübomir Mikov’un “Sofya’daki camiler” kitabı tanıtıldı. Etkinlik Başmüftlük tarafından 21-27 Ekim tarihleri arasında “Camiler ve imamlar haftası” kapsamında düzenlendi. Prof. Mikov yaklaşık 40 yıldır Heterodoks İslâm, tasavvuf ve Bulgaristan’da ve Balkanlar’da Osmanlı mimarisi ve sanatı üzerinde araştırmalar yapıyor.Bu yazarın Bulgaristan camileri ile ilgili ikinci kitabıdır. Geçen yıl Prof. Mikov’un “Plovdiv’deki “Cuma camii” ve “İmaret camii” kitabı yanınlandı.Yazar, “Sofya’daki camiler” kitabı ve araştırması hakkında şunu paylaşıyor: “Bu kitabı Sofya’nın başkent ilan edilmesinin 140. Yılına atfediyorum.” Kitapta üç alt başlıkta Sofya’daki camilerin tarihi, özellikleri ve mevcut durumları inceleniyor.Zengin fotoğraf içerikli çalışmada araştırmacı Prof. Mikov, şu anda ibadete açık olan tek cami olan Banya Başı (Kadı Seyfullah Efendi) camiisinin dışında, şu anda Arkeoloji Müzesinin bulunduğu “Büyük camii”, Sofya Lozenetst’te bulunan Namazgahın ve Sofya’nın tarihinde yer alan ve yer almış daha birçok caminin tarihine ve özelliklerine değiniyor. Sofya’yı ziyaret edenlerde büyük ilgi uyandıran şöyle bir husus da var. “Kadı Seyfullah Efendi” camisi Sofya’nın merkezinde “Hoşgörü dörtgeni olarak bilenen Ortodoks ve Katolik Hristiyanların, Müslümanların ve Musevilerin, ibadethanelerinin birbirine çok yakın olduğu bir alanda bulunuyor. Bu konuyla ilgili Prof. Mikov şunları söylüyor: “Gerçekten burası şehrimizin hoşgörü merkezi. Bu ibadethanelerin her biri kendi ayrı yaşamına, kendi özelliğine sahip. Ve böylece beraber varlığını sürdürüyorlar.” “Camiler Haftası” kapsamında Başmüftülük Bulgaristan genelinde farklı etkinlikler düzenliyor. Bu etkinliklerden birisi de Sofya’da düzenlenen kitap tanıtımı oldu. Yüksek İslâm Şurası Başkanı Vedat Ahmet kitap ve “Camiler ve imamlar haftası” ile ilgili şunları paylaştı: “Başmüftülüğümüz, birkaç seneden beri “Camiler Haftası” diye bir etkinlikle camilerin toplum hayatındaki önemini gündeme getirmeye çalışıyor. Bu sene biraz adı geliştirilerek “İmamlar ve camiler haftası” olarak adlandırıldı. Bir taraftan camilere vurgu yapmak, aynı zamanda caminin merkezi olan imamlara da dikkat çekmek amaç. Bizim bu kitap çalışmamız değerli bir bilim adamı olan Prof. Lübomir Mikov’un çalışmaları da bu amaca, camileri tanıtmaya yönelik. Camiye giden Müslümanlara sahip oldukları caminin ne kadar değerli bir varlık olduğunu tanıtmak. Ve faklı dine inanan insanlara da bu eserlerin tarihin derinliklerinden geldiğini ve çok yüksek bir değer taşıdığını, tarihin bir manada hafızası olduklarını ama aynı zamanda her nakışında tarihi derinliği hissedilen bir sanat ve kültürü yansıttıklarını anlatmaya çalışıyoruz bu tür kitaplarla.” Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü “Yayınlar” Dairesi’nde uzman olarak çalışan Cemal Hatip, kitabın editörlerinden biri ve kitapta yer alan fotoğrafların büyük bir kısmı da kendisine ait. Kitabın hazırlık süreci ve Prof. Mikov ile çalışmaları hakkında, Mikov’un konulara ne kadar ciddi ve titiz yaklaştığı hakkında bizlere şunları paylaştı: “Prof. Lübomir Mikov ile çalışmak hem keyifli hem de çok zor aynı zamanda. Çünkü yılların tecrübesine sahip. Örneğin, kitabın içinde yer alan fotoğrafları çekerken bir kadroyu dört beş kere, bazen yedi sekiz kere çekmek zorunda kaldığımız oldu. Prof. yaklaşımı şöyle “aman güneş vurmasın, estetik açıdan görünüşü güzel olsun” yönünde. Küçük hacimli bir kitaptır, bu. Ancak hazırlarken yaklaşık 500 fotoğraf çektik. Sonra bunlardan en uygun olanları seçtik. Tekste gelince, Prof. Mikov bize fazla bir şey bırakmadı, çünkü bu alanda gerçekten çok deneyimli bir kişi.”


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 149 - Ekim 2019 Kültür ve Sanaat

BULTÜRK’ten Barış Pınarı Harekatı’na Destek

Bulgaristan Türkleri her zaman olduğu gibi Türkiye’nin yanındadır ve Türkiye’nin ve Dünya’da Türklerin güvenliği, bölgesel istikrar ve Suriye’de barışçıl çözüm için attığı adımları destekliyor, başarılı olmaları için Bulgaristan Türkleri ve Türk Dünyasının duaları Türk Askeri Mehmetçiklerimizedir. Cephedeki Mehmetçiklere mesajımız: Biz size sonuna kadar güveniyoruz. Siz gereğini en iyi şekilde yapacağınıza inanıyoruz. Dualarımızla birlikte sizlerin yanındayız. Bizim ORDUMUZ’DA DEVLETİMİZ’De çok büyük. Sizin bu başarınızdan sonra daha da çok büyütülecektir. Biz sınırlarımızda terörü istemiyoruz. Sizlere çok selam ediyor. Vatandaşlarımız başta olmak

üzere Türk-İslam Aleminin huzuru için bu operasyonda da başarılar diliyoruz. Allah yar ve yardımcımız olsun. Allah’ım Başkomutanımız Sayın Erdoğan’ın emri ile başlayan BARIŞ PINARI HATEKATIN’da terör ve teröristlere karşı ORDUMUZU MUZAFFER eyle. Allah ordumuza kuvvet versin. Cenab-ı Allah en kısa sürede zaferler nasib etsin. Allah milletimize zeval vermesin. Mehmetçiğimiz’in ayağına taş değmesin… Rabbim yar ve yardımcımız olsun Dualarımız Mehmetçiklerimize… Amin yarabbim sen şanlı ordumuzu koru.

Bulgaristan Türkleri

Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK-GENEL MERKEZ

Kuantum Bilgisayar Nedir? Aslında bakılacak olursa günümüzde herkesin yaygın olarak kullandığı bilgisayarlar da eskiden birçok insan kullanılması hayal niteliğindeydi. Özel şirketler ve kurumlar tarafından kullanılıyordu fakat teknolojinin gelişmesiyle ve ilerlemesiyle normal dediğimiz bu bilgisayarlar herkesin evine girmeyi başardı. Bu yüzden şu an için kuantum bilgisayarlar özel işler, şirketler ve kurumlar için tasarlanıp üretilse de kuantum bilgisayarların yakın bir gelecekte olmasa da ileride herkesin kullanabileceği bir noktada yer alıp sıradanlaşan makineler olacağından kimsenin şüphe duymaması gerekiyor. Kuantum ve İlkelerinin Önemi kuantum-bilgisayar-2 Karmaşa ve süper pozisyon diye bilinen kuantum yapıtaşları gelişmiş bilgisayarlar açısından insanlığa büyük faydalar sağlıyor. Normal bilgisayarların yapamayacağı işlemleri süre tasarrufu da sağlayarak yapan bu sistem işlem yaparken kuvvet gösterdiği cihaza karşı kapasitelerinin hepsini kullanmazlar. Zor problemleri ortadan kaldırıp çözüme kavuşturan bu bilgisayarlar olağanüstü bir hesaplama gücüne sahip. Örneğin Shor Algoritmasını kullanarak çarpanlara ayırma işlemi yapan bu bilgisayarlar bu konuyu aynanda iki kısımda inceliyor ve bu inceleme sonucunda bu işlemleri eş zamanda yaparak asal çarpanlara ayırıyor. Elle hesaplamayı da yok sayarak söylemek gerekiyor ki normal bilgisayarlarla bu işlemleri yapmak daha fazla zaman alıyor bazen mümkün dahi olmuyor. Bu açıdan bu ilkelerin bilgisayar sektöründe yer alması oldukça mühim bir durum. Nasıl Çalışırlar?

Normal bilgisayarlar işlemlerini 0 ve 1 değerlerini baz alabilen bitler yardımıyla yapıyor fakat kuantum bilgisayarlar kübit diye adlandırılan kuantum bitleri vasıtasıyla yapıyor. Kuantum bilgisayarlarda atomdan daha küçük seviyedeki yapılar kullanılırken normal bilgisayarlar bir devrede yer alan elemanların açıklık ve kapalılık haline göre değişkenlik gösteriyor. Atomda yer alan elektronlar, manyetik alan oluştuğunda bir mıknatısmış gibi hareket ediyor. Bu hareket “spin” diye adlandırılıyor. Bir elektron manyetik alanlar içerisinde yer aldığında bu etkiye maruz kalıyor ve bu etki nedeniyle manyetik alan yönünde yer değiştiriyor. Bu elektromanyetik alanın yönünün durumu “spin up” ya da “spin down” durumu oluşturabiliyor. Bu durum normal bilgisayarlarda yer alan “0” ve “1” durumlar gibi bir durum.

Klasik bilgisayarlarda bir devre ya açıktır ya da kapalı fakat kuantum bilgisayarlar için bu durum bu kadar net ifade edilemez. Kuantum bilgisayarların hem spin up hem spin down etkilerinde olabilmesi için elektronların dış etkenlerden tamamen uzaklaştırılmış olması gerekiyor. Bu durum kuantum fiziğinde “üst üste binme” olarak ya da “süperpozisyon” olarak adlandırılıyor. Böylelikle kuantum işlemciye sonuca gidip daha hızlı bir şekilde çalışma kabiliyeti vermiş oluyor. Bunun sonuncunda da aynı anda birden fazla hesaplama yapılarak eş zamanda birçok işlemin yapıldığını da söylemek mümkün. Kuantum bilgisayarlarının çalışma mantığını anlatan ve aslında klasik işlemler için, klasik bilgisayarlardan hızlı olmadığını anlatan Türkçe altyazılı aşağıdaki videoyu seyretmenizi öneriririz. İşlem Kapasiteleri kuantum-bilgisayar-3 Kuantum bilgisayarlarda yer alan qubitler aralarındaki etkileşim sonucu paralel bir işlem yapabilme kabiliyetine sahip ve buna kuantum fiziğinde dolaşıklık adı veriliyor. Kuantum bilgisayarların işlem yapabilme yetenekleri 2 üzeri kubit olarak formülize ediliyor. Örneğin 4 kubit ile dolaşıklık biçiminde çalışan bir kuantum bilgisayarın işlem kapasitesi 16 bit olarak hesaplanabilir. Kuantum bilgisayar teknolojisinin işlemci gücünün en fazla ulaştığı kuantum bilgisayarlar Vezüv kuantum bilgisayarları. Bu bilgisayarlar yaklaşık 512 kubit işlemci hızla çalışıyor. 2 üzeri 512 ile işlemci değerinin ne kadar yüksek olduğu anlaşılabilirken aynanda birden çok işlemi de yaptığını unutmamak gerekiyor. Ayrıca bilmek lazım ki çevre koşulları da kuantum bilgisayarların çalışması için oldukça elzem bir konu. Mümkün olduğunda dış etkenlerden uzak ve düşük sıcaklıklarda çalışması gereken bu makinelerin hassaslığı yüksek. Bu bilgisayarlar derecesi 273 olan mutlak sıcak değerinin yalnızca 0.02 derece üzerinde olan bir çevrede çalışabilmesi gerekiyor. Bunca her şeye rağmen bu bilgisayarlara yeni nesil yüklemesi de yapmak doğru bir yaklaşım değil. Çünkü bu bilgisayarlara da kapasitesi ve kabiliyeti dışında bir görev verildiği zaman klasik bilgisayarların kendi kapasitelerini aşan bir durumla karşılaştığı zaman yavaş çalışması gibi bir sorunla karşılaşılabiliyor. Bu tür bilgisayarlar aslında daha üst seviye bir yapay zeka, yazılım ya da donanım yapmaya aracı olan, iş hızını arttıran bir araç olarak nitelendirilebilir fakat ne olursa olsun kuantum bilgisayarları çok başka anlamlara çıkartmamak kadar başka anlamlar kadar da küçük görmemek lazım. Son olarak kuantum mekaniğini çok güzel örneklerle anlatan kuantum fizikçisi Shohini Ghose nin TED konuşmasını izlemenizi tavsiye ediyoruz :

Konu: HER OYUN DEĞERİ EŞİTTİR. DEĞERSİZ OLAN ÇAKMA POLİTİKACILAR. Yarın memlekette seçim var. Tepip bıraktığımız köyümüzün muhtarı seçilecek. Ellere kalan vatan diyarımızın önümüzdeki 4 yıl için kaderi belirlenecek. Bizim oy kullanma hakkımızı söküp elimizden alanlar son 30 yılda hiçbir yere dört enser veya çivi çakmadılar. Vatanımızın damından kiremitler damlaların ardından rüzgâra inanıp birer birer düşüyor tutan yok mu yoook. Atalarımızdan kalan “muhacir malına el sürülmez” anlayışı öyle sürüp gidiyor. Buna uymak devletin de işine gelmiş son enserin-çivinin çürümesini bekliyor, gün sayıyor. Geçmişimiz enkaz olmasını yan gelmiş yatıp bekliyor. Kapısı açık kalan evlerin sahipleri “bir şey olmaz” demişlerdi buralardan çekip giderken. Osmanlı devrinden kalan evlerin kuşakları, eşikler, çardaklar 150 senedir yerli ağaçlar gibi ayakta dimdik duruyor. İnsanların bırakıp gittiği evlere kırlangıçlar bile yuva kurmuyor. Sabahları doğmasını bekleyen olmayınca güneş de gülümsemiyor. Hasrete alışmak kötü! Toprak tohum, kuşlar yem bekliyor. En çok beklenen ise hep İNSAN! ***

Seçim kampanyasına bir tarafsız bakış Bulgaristan’da insanların birbirinin adını bilmediği bir toplum oluştu. Belediye seçimlerinde dilden dile dolaşan başkanın adı ve soyadı. Belediye meclisi üyelerinin isimlerini teker teker sayabilecek 5 kişi ya çıkar ya çıkmaz. Oysa Belediyeleri gerçekten yönetenler belediye meclisi üyeleridir. Halkın iktidar basamağı ve devletin yerel dayanağı onlardır. Ne var ki, seçmen “nerde çokluk orada bokluk” kıstasından engelli olduğundan, meclisi üyelerinin sözünü dikkate almaz, işler Başkanın kalem oynatmasına ve tavrına bakar. Oysa belediye meclisinin onayından geçmeyen hiçbir öneri, proje ve karar hayat hakkı kazanamaz. Peki bunu bilen meclis üyesi var mı? Bilemiyorum… Belediye Başkanının her önerisi belediye meclisinde onaylansa bile, Vali tarafından durdurulabilir. Son dönemde Kırca Ali Belediye Başkanı mühendis Hasan Aziz’in Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) adayı, Vali (GERB-li) Nikola Çanev’le anlaşamıyordu ve belediyedeki tökezleme nedenlerinden biri de buydu. GERB Türk Kalesi Кırca Ali’yi ele geçirmek için her fırsattan yararlanmayı seçmiştir. Şöyle de diyebiliriz, Belediye başkanı belediye meclisi ile Vali arasında gidip gelen kişidir, bir de konser esnasında ışıkların üzerinde toplandığı solisttir. Bu yalnız Kırca Ali’de değil, her yerde diğer başka belediyelerde de böyledir. Belediyelerin ortak yanlarından biri ise, topladıkları yerel vergi ve gelirlerden %20’sini yerel ihtiyaçlara harcarken, diğer giderler için de (%80 için) Hükümete, yani Maliye Bakanına, yanı Başbakan’a el açıp göz kızartırlar. Başbakan Boyko Borisov karma bölgeler dediğimiz Silistre’den Bansko’ya uzanan çizginin Güneyine “çok para döktüm” dedi. “GERB’in bu mahalli seçimlerde de ülke çapında birinci siyasi parti olabilmesi için biraz daha oya ihtiyacı var” ağzı yaptı, sanki borç vermiş de geri istiyor gibi bir hava yarattı yerel seçimler arifesinde. Onun aklından geçen Avrupa Birliği’nden gelen yardım ve yatırım paralarıdır. Elden geleni dağıtmak kolay anlayışıyla, Bulgar nüfuslu belediyelere bol keseden “kısım dolusu, Türklerin ikamet ettiği belediye ve muhtarlıklara ise azdan az vermeyi başardı.” Ak Kadınlar (Dulovo) Belediyesinde yaşayan Türklere 2018 yılında kişi başı sadece 100 leva vermeye utanmadı. Karadayı ise, adaletsizliği ve haksızlığı görmemekte şampiyon… Her şeyi konuşurken “para” demiyor, sanki leva dilini sokacak! Faşistlerin sabah horozu gibi yapı üstüne tüneyen ve ırkçılıkta kim daha fazla ötecek yarışına giren şimdiki Bakanlar Kurulunda, yerel seçimlerde al benli olsun açısından pek fazla önem veren olmadı. Vatandaşın politik kültüründe sönme, ilgisizlik, “iyi bir şey olsa bizi bulmaz” gibi bir hava egemen oldu. Hatta bazı yerlerde “ne kadar sesiz geçerse, o kadar daha iyidir”, anlayışı üstün geldi. Karadeniz kentlerinde turizmden kara para aklayanlar, oy satın almaya, görev dağıtmaya başladılar ve tutuklananlar oldu. Sofya Belediye Başkanlığına soyunan “Ataka” şefi V. Siderov meclisten çıktı. Memlekette seçmen sayısının 4 milyondan fazla olmadığı resmen açıklansa da 7 milyon bülten basıldı, polis gözetiminde dağıtıldı ve gerekli seçim “hazırlıklar” yapıldı. Ana ödevi “gördüğünü görmemek, işittiğini duymamak” olan seçimde sandık görevlileri ve komisyon üyelerinin bir günlük yevmi yelerine zam yapıldı, paralar belediyelere havale edildi. 61 parti, koalisyon, inisiyatif komitesi ve bağımsız adayın yerel seçime katıldığı bilinse de, bu işlerin paralel muhasebesini yapan kulis güçleri, yeni belediye meclislerini Sofya Meclisi Bileşimine benzettiler. Statüko memleket boyunca korundu. Statüko partilerinin yerel parlamentolardaki oranları muhafaza edildi. Bulgar mafyası belediye meclisini bu listelere kendi adamlarını yerleştirerek ele geçiriyor. Belediye meclisinde halk “seçmen” kontrolü yok. Oturumlara bazen canı sıkılmış geveze emekliler gözlemci sıfatıyla katılıyorlar. Bu defa da hiç kimsenin gönlü kırılmadı. Bazı belediye meclis üyesi adaylarının “zekaları çok geride olan” kişiler olduğu dikkati çekse de, milleti sarsan şehirlerde

3 3

Rafet ULUTÜRK

Sandık Tepilmez güçlü itiraz yükselmedi, çünkü adaylar parti yönetimleri tarafından özenle seçildiler ve “işi yapacak, denge sağlayacak kişiler olarak” onaylandılar. Seçim kampanyasının en sert geçtiği şehirler Sofya, Varna, Veliko Tırnovo, Kırca Ali, Haskovo ve Plovdiv oldu. Dulovo, Hitrino, Cebel, Todor İkonomovo, Momçilgrat’ta seçim arifesi - kampanya kavgalı geçiyor. GERB, Türk yerel kalelerine sert saldırdı. İktidar imkânlarından baskı aracı olarak yararlandı. 137 gizli polis adayının yerel idare organlarına aday gösterilmesi, bunlardan 42 kişinin Türk ajan olup harekete geçirilmesi bu defa da iğrenç bir tablo ortaya koydu. Yerel yönetimlerin halkın güvenmesi gereken önemli ilk ayak olması beklenirken, itimatsızlık belirdi. Belediye meclislerinin bir demokrasi forumu oluşturması yolu yine parti yönetimleri tarafından engellendi. İktidardakiler dipten tepeye küçük büyük hepsi de korkuyorlar. Bulgaristan’a demokrasiyi Türklerin direnişleri getirdi demeye dilleri dönmüyor. Karadayı’nın “demokrasiyi DPS getirdi” demekten dili şişti, tabi yalan söyleyenin dili şişer. DPS, bizim demokrasi, adalet, hak ve özgürlük, insan hakları kavgamızın ürünüdür. Bir parti formülü olarak ise, Moskova KGB laboratuarlarında düşünülmüş ve hain-Ahmet Doğan’ın boş kafasına bir “halkı yanlış yönlendirme formüllü olarak akıtılmıştır”. DPS’nin tüm işleri anti-demokratik, Tükler aleyhinde ve yol şaşırtıcıdır. Kısaca Örnekleyelim; DPS gibi partiler majoriter yerel seçimde bile halkın en fazla oy verdiği meclis üyelerinin görev almasını kabul etmeyip, yasalara rağmen, kendi kadrolarını dayatıyorlar. Bunu geçen seçimlerde herkes gördü. Bu seçim de korku havasında geçti. Hatta tutuklamalar oldu. Türkçe ajitasyon bu defa da yasaktı. Kurban kazanları kaynamadı. Seçim mevlidi de yapıl(a) madı. Bağımsız adaylara gelince! Bu iş önceden imza toplamakla olduğundan, biraz dilencilik gibi bir şey oluyor, bir de her imza için ikram ve el arlından en az da olsa bir karşılığı oluyor ve işin onurlu tarafı kalmadı. Bu nedenle Bulgaristan’da “bağımsız” adayların toplam oranı da % 2’yi aşmıyor. Genel tabloyu belirleyen çizgiler bunlar olsa da – en kötü ve karamsar durumda bile – sandık tekmelenmez, seçim sandığına küsülmez. Seçime katılmak bir haktır. Kalelerimizi savunmak zorundayız. Seçim bir kültürdür yaşatmalıyız. Seçim politikadır. Katılmalıyız! Yok olmamızı bekleyenler nefes aldığımızı hissetseler yine yeter. ***

1989’da demokrasinin ilk kırlangıçları Türk köylerinde uçuştu ve yuva kurdu. 1989 Mayıs Ayaklanmamızı hatırlayalım. Binlercemiz sürgünde ve içerde olsak da, 53 illegal ve legal direniş örgütü güç topluyordu. Demokratik Lik adlı insan hakları mücadele öncümüz 21 Mayıs 1989’da Sliven (İslimye) ili Kotel (Kazan) Belediyesi Yablanovo muhtarlığında Milli Kongre çağırmıştı. Ruhumuzu kırmak için 350 000 kardeşimiz yollarda sefil oldu, birçokları vatan hasretiyle hayata gözlerini yumdu. Mekanları cennet olsun. Bu yazımda kısaca değinmek istediğim şöyle bir nokta var. BKP – Bulgaristan Komünist Partisi ve kurduğu totaliter zulüm rejimi devrilirken, Bulgar parti ve istihbarat yönetimi çok korkmuştu. Zaten o “elit” kadroda “Vatan” duygusu yoktu, “enternasyonal” kişilik saçmalığı ile dolu kafaları korkudan tütmüştü ki, birbirine güvenenler bir grup olup danışma mahiyetinde Moskova’ya KGB Şefi Vladimir Klüçkov’a gitmişlerdi. Tarih 1989 Ekiminin sonlarıydı. Zaten 10 günden sonra Todor Jivkov devrildi. Klüçkov o zaman Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) Merkez Komitesi (MK) Politik Büro (PB) üyesi ve Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) Şefiydi. Bulgar heyetine ise daha fazla İç İşleri Bakanlığından ve Devlet Güvenliği “DS” organından generaller katılıyordu. Bu ziyaret ve görüşülen konular (desebg.com) gizli arşiv belgelerine alınmıştır. Aynen veriyorum: Bulgaristan Halk Cumhuriyeti (BHC) İç İşleri Bakanlığı (MVR) heyetinin Bakan Georgi Tanev yönetiminde 26 Ekim 1989’tarihinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) yaptığı ziyaret bir iş ziyaretidir. MVR-DS heyetinin Moskova’da KGB ziyareti, Sovyet baskıları sonucu 9 Kasım 1989 tarihinde BKP Genel Sekreteri Todor Jivkov’un görevlerinden istifa etmesinden ve bu istifanın BKP MK Geniş Oturumunda kabul edilmesinden bir aydan daha az bir zaman önce gerçekleşmiştir.


4 Sayı 149 - Ekim 2019 4

Bulgaristan Türklerinin Sesi Bulgaristan - Balkanlar

Dobruca’nın kalbinden gelen gerçek lez zet! 1990 yılında kurulan şirket, Silistra’nın Sitovo ile Kaynarca Belediyelerinde ve Payisiyevo köyünde faaliyet yürütüyor. Şirketin sahiplerinden biri 46 yaşındaki Nikolay Hristov, özel olarak Bulgaristan Radyosuna konuştu. Kendisiyle hem şirketin çalışmaları ve ürün çeşitliliği, hem de yurtdışına ihracatı üzerine söyleştik: Şirketimiz tarım alanında odaklıdır, fidanlık ise faaliyetlerimizin çok küçük bir bölümü oluşturuyor, dedi genç girişimci ve devam etti. Burada ağırlıklı olarak Sert Çekirdekli Meyve Fidanları yetiştiriyoruz. Bizler 400 dka erik bahçesine sahibiz.Yetiştirdiğimiz erik cinsleri son derece güzel ve büyük rağbet görüyor. Bunun yanısıra pek fazla olmasa da, kayısı bahçemiz de var. Aynı zamanda iki sebze ve meyve işleme tesisimiz, bir sebze ve meyve kurutma tesisimizle birlikte bir de Soğuk Depo Tesisimiz var. Fidanlıkta yetiştirilen cinslerden hangisi ağır basıyor sorusu üzerine sayın Hristov şu cevabı verdi: Bizler, birkaç erik cinsi fidanlaırının yetiştirilmesinde deyim yerindeyse “uzmanlaşmış” bulunuyoruz. En fazla Stanley Erik Fidanı mevcut, ardından da başka erik cinsleri geliyor. Bölgede Stanley Erik cinsine büyük rağbet olduğu için ona ağırlık verdik. Herangi bir egzotik cinsi fidanlar bizde bulunmuyor. Burada özellikle belirtmek istiyorum, Bulgarcası podlojka olan “anaç” olarak yerli cinsleri tercih ediyoruz. Cünkü sözüm ona “zor” iklim şartları, yani çok soğuk kuşlar, çok kurak geçen yazlar ve bölgede sulama imkanlarının bulunmaması, “anacın” yerli olmasını gerektiriyor. Geldik en merak ettiğimiz soruya: Şirket, hangi pazarlara satış yapıyor? Bu soru üzerine genç girişimci Nikolay Hrtistov dedi ki: Bizler Ruse’den Şumen’e kadar, Dobriç üzerinden Silistra’ya kadar uzanıyoruz, yani tüm Kuzeydoğuyu kaplıyoruz. Kuzeydoğu genelinde müşterilerimiz var ve bu bölgede dolaşırken yol boyunda “İşte bu bizim fidanlardan yetiştirilen bir bahçe, bunda da bizim payımız var” dediğim çok oluyor. Tek sözle bizim sayemizde meydana gelen bahçeler çok fazla buralarda. Payisisyevo köyü, Sitovo ve Kaynarca Belediyelerinde sert kabuklu meyve ağaçları yetiştiren şirket, meyvelerin toplanmasının ardından ürünler, mevcut sebze ve meyve işleme tesislerinde işleniyor ve daha sonra da yurtdışına ihraç ediliyor. Nikolay Hristov devamla: Yurtdışına ihraç ediyoruz. En büyük oranda dışarıya satış yaptığımız ülke Romanya. Geçen yıldan itibaren de İspanya, İngiltere ve Almanya’da da ihraç ediyoruz” dedi ve ekledi: Genelde bu bölgede yetişen sebze ve meyveleri işliyoruz. Egzotik ve dışardan getirilen sebze ve meyveler işleme tesislerimizde yer almıyor. Aynı şey kuru yemişler için de geçerlidir. Sadece bölgemizde yetişen kuru yemişleri işliyoruz. İhracatımızda en büyük pay, birkaç çeşit kurutulmuş eriklere ait, geçen yıldan itibaren ise yerli cinslerden kurutulmuş kayısı da ürünlerimiz arasında yerini aldı. Bizler yüksek mağliyetinden dolayı Moldova veya Sırp ürünleriyle rekabet edemesek de, şöyle büyük bir önceliğimiz var. Olağanüstü lezzetli ürünlerimiz var ve bu lezzeti yetiştirdiğimiz yerli meyve ve pek fazla olmayan sebze cinslerine ve bölgemize borçluyuz. Onlar zaten daha meyvede çok lezzetli oluyorlar ve daha sonra da işlendikten sonra elde ettiğimiz ürünün lezzetin eşi benzeri olmuyor. Dediğim gibi bunlar erik, kayısı ve kuru yemişlerden başta çeviz geliyor. Nikolay Hristov, “Bölgemizde mevcut çeviz ağaçlarının yaşı 15’i buldu ve ilk olarak dikilen fidanlar artık meyve vermeye başladı. Yenilerin yanısıra eski çeviz ağaçları da hayli fazla. Bunlar kara yollarının boyunda olduğu gibi orman işletmelerinde de ceviz bahçeleri mevcut. Yani çeviz ağacı çok da, onları toplayacak insan yok. Tüm sorunlar da buradan kaynaklanıyor” diyerek önemli sorunlardan bir tanesine parmak bastı. Genç iş adamı, ülkemizdeki sebze ve meyve işleme tesislerinin yetersizliğine dikkat çekiyor: Bulgaristan’da böyle tesisler mevcut, fakat ağırlıklı olarak Güney Bulgaristan’da bulunuyorlar. Kuzeydoğu Bulgaristan’da ise başka böyle tesis yok, sadece kurutma tesisi olarak konuşmuyorum. Ülkemizde tarımın her alanında işleme tesislerine ihtiyacı duyuluyor- yani tahıl üretimi, sebze ve meyve üretimi. Şu aşamada herkes üretiyor ve satıyor. Bundan dolayı ürünü satmak en ucuza geliyor ve gelirler de düşük oluyor. Ekonomik açıdan katma değerin çok önemli olduğu kanıtlanmıştır. Nikolay Hristov’un özel olarak Bulgaristan Radyosuna verdiği demeçte konu, tekrar meyve bahçelerine geldi: 400 dka meyve bahçemiz var, yıl boyunca yanımızda 15 kişi çalıştırıyoruz. Yoğun iş sezonunda daha 10 kişiye iş veriyoruz, çünkü bizim birçok faaliyetimiz mekanize ve optimize edilmiştir. Diğer bahçe sahipleri gibi sezon içinde yüzlerce işçiyi işe alma alışkanlığımız yok, bu bahçelerde olduğu gibi, işleme tesisleri için de geçerli. Bugünkü çalışmalarımızdan bahsedecek olursam, ürettiğimiz kurutulmuş meyvelerin paketleme işlerini yapıyoruz, çünkü zincir mağazalara yapılacak dağıtım kampamyasının arifesindeyiz.

Kırcali’de

Ebeveyn

Atölyesinin

4. sezon çalışmaları başladı Kırcali’nin Obedinenie Kültür Merkezinde, „Ebeveyn Atölyesi” adlı inisyatifin 4. sezon çalışmalarıbaşladı. Metodolojisi Unicef’in küresel uzmanları tarafından geliştirilen Ebeveyn Atölyesinin amacı velilere eğlenme fırsatı vermek; deneyimlerini paylaşma ortamı yaratmak; çocuklarla ilişkilerinde güçlü ve zayıf yönlerini belirlemek; çocuklarla iletişim ile ilgili sorunlarla baş etmenin yeni yollarını keşfetmek; çocukların potansiyelini tanımlamayı ve geliştirmeyi öğrenmektir.

Bulgaristan şifalı otlar konusunda yine Avrupa lideri Ülkemiz, ard arda dokuzuncu yıl olmak üzere AB şifalı bitki ve baharat üreticileri ülkeleri arasında lider. Eurostat verilerine göre, 2018 yılında ülkemizde 71 bin tonun üzerinde mis kokulu şifali bitki ve baharat üretilmiştir. Bulgaristan’ı takip eden Polonya’da ise iki kat daha az bitki elde edilmiş - sadece 39 bin ton. Antik çağlardan günümüze kadar şifalı bitkiler gerek şehirde gerekse köyde yaşayan Bulgaristan vatandaşının günlük hayatının ve geleneklerinin bir parçası haline gelmiştir. Halk inançlarına göre, 23 Haziran’a denk gelen Enövden Günü şafak sökmeden toplanan şifalı bitkiler her derde devadır. Aslında şifalı bitkiler, elverişli iklim şartlarının yanısıra çiftçiler tarafından özel bakım ve daha sonra da pazarda satış sırasında özel yetenek gerektiriyor. Gül Vadisi’nde ve Kuzey Bulgaristan’da gül, lavanta, Mavi papatya Roma papatyası, beyaz civanperçemi, aynısafa çiçeği, oğulotu ve Altın otu ekili 300 hektarın sahibi çiftçi Metodi Stefanov, “Duma” gazetesine konuşurken “Bulgaristan, elverişli toprak ve iklim şartları sayesinde şifalı otlar ve ilaç üretiminde kullanılan bitkileri yetiştiren önde gelen Avrupa ülkelerinden biridir. Ülkemizde Koca Balkan(Stara Planina) ve bu dağın kuzey etekleri Predbalkan dediğimiz bölgesi son derece elverişlidir. Ovalarımız ise, ekili şifalı bitki yetiştiriciliği için uygundur.“ dedi. Bulgaristan’da bugün 200’ün üzerinde şifalı bitki yetişiyor. Ekonomik çıkarların ön plana çıktığı bu günlerde şifalı bitkilerin hem ticari, hem de ekomoik değeri ve önemi artmaktadır. Bitkilerin bir kısmı yabani olurken en fazla kar ve önem sağlayan ve piyasanın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tarlalarda yetiştirilen bitkilerdir. Bunlar gül, lavanta, papatya, ayçiçeği çekirdekleri, ıhlamur vs. bitkilerdir. Ülkemizde bio standartlarına göre yetişitrilen oraganik şifalı bitkiler mevcut. Ülke topraklarında yetişen ve yetiştirilen şifalı ve uçucu yağ bitkileri, yabancı ülekelerde büyük rağbet görüyor. 200 bitkiden 120 tanesi yabancı ülkelere satılıyor. Örneğin şifalı bitkilerden Almanya’ya yüzde 65, İspanya yüzde 10, Fransa yüzde 5 ve geri kalan ülkelere de yüzde 15 oranında satış yapılıyor. Bu rakamlar, şifalı bitkilere dayalı işlenmiş ürünlerin yerine Bulgaristan’ın ham madde üreticisi ve ihracatçı ülke olduğunu gösteriyor. İç piyasa sınırlı olduğu için gerekli laboratuvar, damıtma tesisleri ve şifalı bitkilerin işlenmesi için tesislerin kurulması amacıyla gerekli kazancı sağlanamıyor. Dünya piyasası birkaç güçlü ilaç ve kozmetik şirketin elinde bulunduğu için şartları da onlar belirlemiş oluyor. Böylece Bulgaristan şifalı bitkileri üreticilerine düşen kâr, son derece yetersiz olan yüzde 5 oranını aşmıyor. Bulgasitan’ın yabancı ülkelere dönük şifalı bitki listesinde ağırlıklı olarak gül ve gül yağı, lavanta, oğul otu, kekik, farklı cins papatya, beyaz kekik, kişniş, dereotu, salvia, hyssop veya Zufa Otu yer alıyor. Ülkemizde şifalı bitkiciliğin geleceğini tahmin etmek biraz zor. Bir taraftan bu bitkiler çok hassas oldukları için iklim şartlarından olumsuz etkileniyor. Diğer taraftan ise, yetiştirilmesi zor olduğu için hemen hemen herşey el işidir. Bulgaristan’da yaşanan demografik kriz, eriyen ve yaşlanan nüfus, ayrıca korkunç boyutlara ulaşan kalifiyeli iş gücü yetersizliği, ülkemiz için geleneksel olan bu tarım sektörüne meydan okumaktadır. Ayrıca yukarda adı geçen tüm sorunları aşmak için, bu sektörün yatırımlara ve verimliliği artırmaya ihiyacı vardır. Çeviri: Şevkiye Çakır

Köpüklü Çağlayanlar Diyarının Şairi Nuri Turgut Adalı

Gece yarıları doğanın vahşi sesleriyle elleri kelepçeli, ayakları bağlı mahkumların kamyon kasetlerinden ah vahlarla itilerek aşağıya yuvarlanmalarını gördünüz mü? Güneşte,yağmurda çamurda,karda kışta ormanda odun kesip taşıyanlar, yorulanlar ve bitap düşenler vurulurlar. Vurulanlar torbaya konulup Tuna’nın boz ve bulanık dalgalarına bırakılırlar… Siz hiç, dünyanın cehennemi Belene’de oldunuz mu? URAL Eğitim Kültür ve Stratejik Araş- Dün okulunda, sınıfında ilim saçan bir ışık iken, Türkçe yazdığı şiirlerde Türklük aşkı şahlandığı tırma Derneğinde Bulgaristanlı Yazar Şair Galip için Belene Ölüm kampında, ölümle yüz yüzedir şair. SERTEL’in Konferans konuşması. Gönüllerde taht kurmuş bir özgürlük Kampta her gün ölüm var, mezarlık yok. mücahidini anma gecesinde söze yine Bir mola esnasında oturduğu sandıktan dayanılmaz gönüllerde taht kurmuş şair Ahmet Kut- kokular gelir. Gardiyana sorar: si Tecer dizeleriyle başlayalım: Orda bir köy var, uzakta, O köy bizim -Nedir bu? -Senin gibi bir mahküm. Öldü. Şimdi köyümüzdür. Gezmesek de, tozma- onu domuzlara vereceğiz, der gardiyan. sak da O köy bizim köyümüzdür. Ve Düşüncelere dalar gider şair ve sessiz sessiz döküo köy Bulgaristan’da, Kırcaali ilinde lür durur dizeler: Öldürenler gafil, ölenler haklı Düşünen kafalar Adaköy’dür… O köyün mezarlığında bir mezar zindanda saklı Ne feryat duyan var, ne de dinleyen var,gidip görmesek de, başucunda diz Birkaç değil artık, binler inleyen. Yardımcı olmazsa çöküp, eller havada semaya uzanmış bizlere Hûda Kalır mı feryattan bir aksiseda Aleve bir Fatiha eda edemesek de, o mezar benzeyen bir hevesimle Kaderim yok olmak kendi bizimdir… Mermere kazınmış kitabede sesimle. 1960 yılında Türiye Cumhuriyeti Sofya ömrünü Bulgaristan’da Türklük dava- Büyükelçiliği vasıtasıyla dönemin-Türkiye Cumsına adamış,yıllarca zındanlarda, yıl- huriyeti Başbakanı Adnan Menderes’e rapor gönmadan mücadele yürüten eğitimci, şair, deren Nuri Turgut Adalı Bulgaristan Türklerinin halk kahramanı şereflerine erişmiş Nuri haklarının çiğnendiğini bildirir; Bulgaristan’daki Turgut Adalı veya Bulgaristan Türk- Türk azınlığının içinde bulunduğu olumsuz sosyal lüğünün makus kaderidir. Nuri Turgut şartların komünizm rejiminden kaynaklandığını Adalı 22 Kasım1922’ de Kırcali’nin ifade eder; Türklerin sahip olduğu etnik ve dini Adaköy’ünde doğdu. İlk öğrenimini hakların kısıtlanmaya başlandığını yazar ve bu kıKaşıkçılar köyünde, orta öğrenimini sıtlamaların kısa zamanda asimilasyona dönüşeceHatiboğulları nahiyesinde, lise öğreni- ğini de uyarır… Nitekim 27 Mayıs 1960 devriminmini Medresettün-Nüvab‘ta (Şumnu) den sonra ihbar edilir, tutuklanır ve 15 yıla mahküm tamamladı. Nüvvab’in Ali Bölümünde olup Stara Zagora cezaevine sevkedilir… üç yıl öğrenim yaptıktan sonra ( mezun Stara Zagora veya önceki adıyla Eski Zağara deolmaya bir yıl kala ) Kemalist düşünce- yince Bulgaristan Türklerinin çok büyük bir değeri Zağara Müftüsü Hüseyin Raci Efendi gelir akla lerinden dolayı okuldan atıldı… Unutmayalım Kemalist düşüncelerin- ve onun o ölümsüz eseri “Tarihçe-i Vak’a-i Zağra. den dolayı ve Ata’ya dil uzatanlar da Günümüz diliyle Zağra Müftüsünün Hatıraları ve unutmasın. Mustafa Kemal Atatürk 93 Harbi, işgale uğramış bir Türk şehri, MüslüBulgaristanlı Türkler arasında mil- manların çoluk çocuk, kadın, ihtiyar, mağlübiyet li benliğin korunması için çalışan ve sonrasın felaketi İstanbul’a doğru o acıklı hicret ve “Bulgaristan’ı sevmeyen, Türkiyeyi de şu dörtlük: “Aziz-i vakt idik a’dâ zelil kıldı bizi, Esir-i bend-i belâ vü sefil kıldı bizi; Bi-gayri hakkın sevemez” diyordu… Nuri Turgut Adalı da daha ilk genç- atıp habse bir nice eyyâm, Mudîk-i ye’s ü sitemde lik yıllarından, hayatının son demine alîl kıldı bizi.” Bu dörtlüğün günümüz Türkçesinkadar,Bulgaristan’da Türk kimliğini ko- de karşılığı: “Biz Türkler zamanın, çağın, dönemin ruma ve yaşatma uğrunda doğduğu va- saygın efendileri idik. Düşmanlar bizi aşağıladı, retan Bulgaristan’ı severek doğrularından zil ve perişan ettiler. Dert ve belâ bağıyla esir edip, bizi sefil kıldılar. Günlerce haksız yere hapse atarak vazgeçmedi,ödün vermedi. Şumen Nüvvap Okulundan ayrıldık- zulüm, eziyet, ümitsizlik içinde bizi hasta ettiler”. tan sonra toplam beş yıl (Yunanistan/ İşte o 93 Harbi’nden yüz yıl sonra, yine aynı topGümülcine’de, Kırcali’de ve Çorbacı- raklarda aynı insanların torunları dünyasında sadece lar köyünde) öğretmenlik yaptı. Genç ve sadece insanca yaşam ve benliğini, kimliğini koyaşta totaliter rejimin olumsuz yönleri- ruma mücadelesinde bulunan Türklerin acı bahtını ni açığa vurmaya, eleştirmeye başladı. dile getiren şair Nuri Tugut Adalı, davası görüldüğü Onu yıldırmak ve korkutmak için çeşitli o mahkeme nezdinde,yazdıklarının doğruluğunda çarelere başvuranlara boyun eğmedi. şüphe olmadığını itiraf edecek. Bir “velilik”, “deÖğretmenlik yaparken, 1945-46 döne- lilik” mertebesinde “BU MU BENİM SUÇUM?” mi Nüvvap öğretmenlerinden Hacı Mu- diye sorar ve şiirlerinde de aynı konular… harrem, Hacı Ahmet Davutoğlu, gazete- Hak, hukuk, özgürlük, insanca bir yaşam ve şiiri. ci- yazar Dr. Ahmet Kemal’ile birlikte DELİ Dokunma diyorlar, suya sabuna. tutuklanarak, Pleven şehri yakınında Bakma etrafına, gir sen kabına. Krasno Gradişte`de o yılların korkunç Başkaları için ağlayan gözler, yerde tüm hakkı savunan sözler, Rositsa temerküz kampına gönderilir… Her Yıldırım kesilir üstüne döner. Hakkında düzenlenen rapor şöyledir: Bu zulmette bakma olmaya fener! “Halk iktidarının en büyük düşmanıdır. Fırtınalar kopar hep söndürürler, Sosyalizm rejiminin insan haklarını çiğ- Hakkı haykıranı her an döğerler. nediğini, Türk azınlığının ise hakların- Az mı dayak yedik bu yüzden gafil? dan mahrum edildiğini söylüyor. Milli- Bir ömür boyu hep sen kaldın cahil! yetçi ve Turancı fikirlerini gizlemiyor. Aç gözünü artık yeter bu uyku, Okur-yazar ve eğitimlidir. Eski Türkçe, Ara şu felekte sakin bir kuytu! Arapça ve Bulgarca okuyor ve yazıyor. Gizlice orada ör çorabını. artık kapat şu HAK babını! Türk nüfusu arasında saygınlığa sahip- Yeter O yoldan gidenler hep harap oldu. tir. Son derece tehlikelidir”. Yaz bile gelmeden gülleri soldu. Bu şekilde portresi çizilen insan hak- Nasibini al sen cennet dünyadan, ları savaşçısı Nuri adalı tahliyesinden Yeter bahsetme şu bomboş hülyadan. hemen sonra komünist rejim tarafından Hayaller, emeller hem çoktan öldü, “Belene” temerküz kampına hapsedilir. Senden evvel kabre onlar gömüldü! Belene ölüm kampında (1950-1953) 3 Aldandın, aldattın sen etrafını, yıl kalır. Burada adada ölen binlerce Kederle doldurdun her tarafını. tutuklunun cesetleri yakınlarına veril- Yakınlara miras kaldı kederler, savunana “bir deli” derler meyip, domuzlara yedirildiğine şahit Hakkı Ko deli kalayım değilim pişman, olanlardan biridir. Anadolu’nun şiirini Bence delilerde kalmıştır iman. yazan Cemal Süreya soruyor: Ne kadar istesem olamam VELİ, “Sizin hiç babanız öldü mü?/ Benim bir Vahşi kalmaktan olayım deli… kere öldü,kör oldum” ve “beyaz köpük- Ve “Biz, delilerin çılgınlığına şarkılar söylüyoruz lü çağlayanlar” diyarı Rodopların unu- diyor” tulmaz şairi Nuri Turgut Adalı soruyor: Rus yazarı Maksim Gorki… 1961 yılında girdiği “Kelebek gönlüm hiç yaşar mı gülsüz? Stara Zagora ceza evinden 1973 yılında çıkıyor. Zindanda geçer mi ömür bülbülsüz? 1982’lerde başlayan aktif asimilasyon kampanyaZindan mavi Tuna’nın bağrına sere sına karşı defterine yazdığı şiirler bahane edilerek serpilmiş Belene adasıdır. Siz hiç tekrar tutuklanarak Belene ölüm kampına ve daha Belene’de oldunuz mu? sonra Vidin bölgesi Skomle köyüne sürgün edilir.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 149 - Ekim 2019

5 5

Ekonomi

Prosedürünü Durdur Nazım ÇAVUŞ Nedim AKIN Plevneliev’den Başsavcı Seçme Şimdiki Başsavcı Sotir Tsatsarov’un görev sü210 Bin Sayfa Ve 1 360 Cilt

Konu: Bu taş çok ağır, yerel seçimle kalkmaz. Sıkıntı içinde yetiştik. Çocukluğumda dereye bırakmıyorlardı: “Temriye kaparsın!” korkusu vardı. Ergen olduk çıbanlar başladı: “Yayılıp saçılmasın!” korkusu bastı. Seçimler geliyor: “Kafan karışır!” dinleme ısrarı geldi. Sorunların hiç birini çözemiyoruz: “neme lazım!” diyorlar… Gazete aldım. Okuyorum. Bulgaristan’da bir KTB bankası vardı, isim açılımı (Bulgaristan Kooperatif Ticaret Bankası). Birkaç yıl önce kapanmıştı, sahibi sayılan G. Vasilev kimden korktuysa korktu ve Sırbistan’a kaçtı. Orada gecesi 400 US Dolar olan “Hayyat” otelinde konaklıyor. Otelin konukları sıcaklar ve terler kokusuyla dış duvarlarından su akıyor yani otel şadırvan gibi, gece gördüm, arkadaşlar şaşırtan ışık şeklinde anlatıyorlar da inanmadım. İnsanoğlu masala değil, kendi gözüne inanır. Gelen seçim. Halkın iradesi ve sesi hırsız oligarşi kodamanlarını etkilemiyor. Onlar oy hakkını kullanmıyorlar… Ayın 27’sinde Bulgaristan’da yerel seçim var. Gezdim dolaştım, hiçbir yerde kazan kaynamıyor, ızgaralardan köfte kebap kokusu gelmiyor, içkiye uzanan pek yok, milletin kuvveti biraya yetiyor ki, o da fıçı birasına. 61 parti ve “bağımsız” aday meydanları paylaşmış. Sofya’da en fazla gürültü Milli Kültür Evi (NDK) parkından geliyor. Oraya Todor Jivkov’un torunu Todor Slavkov çadır kurmuş. Partisi babası İvan Slavkov’tan miras kalan “İLERİ BULGARİSTAN (Napred Balgaria) partisi diktatörün torununu Sofya Büyük Şehir Belediye Başkan adayı göstermiş. Sofya köylerinden Şoplar çanlı ve maskeli, “El ele verelim Sofya Belediyesinden şeytanları kovalayalım” şarkısı söylüyorlar. Yemek içmek, kahve, çay açık sofra, 80’li yılların şarkılarıyla hayal canlandırıyorlar. Todor Slavkov seçilirse mahkemelerdeki daha dosyalarını yakacakmış. Bu kağıt yığını o kadar büyük ki, adalet adına şehir yanabilir. Neron Romayı yaktığında bir şey düzelmemişti. Dikkat edin. 4 yıldan beri başlayamayan şu KTB-Bankası davasının dava dosyası sayfaları 210 bin olmuş, ciltlemişler 1 360 cilde zor sığmış. Sorgulanan tanıklar 400 kişi, bankadan kaybolan paranın toplamı 7 200 000 000 (yedi milyar iki yüz milyon) leva, bu paranın 2 500 000 000 (iki milyar beş yüz milyon) levasından sanık 18 kişi var ki, hallerine bakarsan “bu dava ne başlar ne de biter” diyorlar. Bizde 210 bin sayfalık davaya bakacak yargıç yokmuş. Öte yandan bu banka boşaltılıp çökertilirken içinde Sofya şehir ve Belediye mahkemesi yargıçlarının 500 000 000 (beş yüz milyon) leva parası vardı, dediler. Bizim yargıçlar kendi paralarını kurtaramadılar. Devleti nasıl kurtarsınlar. Bu taş kalkmaz. Bulgaristan’ın bütün işleri, dertleri, hayalleri, dalavereleri ve daha aklınıza ne gelirse bu davada düğümlenmiş. En nihayet 5 özel dosya hazırlanmış, halka söylenmesi gereken 5 hikâyeye sıkıştırılmış ve 5 “tarih” olmuş. Seçimlerde zaten milletin yarısı dışarıda, öteki yarısı küs ve bir kısmı da ağzı kokmuş çaresiz olduğundan, saldıklar tamamen boş kalmasın diye, birden bire “susma devrine” girildi. Neden sustular biliyor musunuz? Çünkü avukatlar “eksik isimler”, “iktidarın dosyası” ve “Putin adamlarının özel dosyası” açılmasında ısrar etmişler. Böylece ana dosyalar 6 olacak. Bu bölümdeki en önemli evraklar tutarı 3.5 milyon (üç buçuk milyar) Avro olan “Güney Akım” gaz boru hattı dosyasında toplanmış. 2014 yılında “Güney Akım” Avrupa Birliği ve bazı Amerikan senatörlerinin baskısıyla durdurulmuş ve gelecek olan paralar gelmemişti. Fakat bankaya girip çıkan iktidar temsilcilerinin, politikacıların isimlerinden oluşan liste büyüktür. Olayı sorgulayan Baş Savcı Yardımcısı İvan Geşev gelecek Pazar yapılacak seçimlerden sonra baş Savcı olma heveslisi. Olabilir de, çünkü Bulgar ekonomisi ve alt yapısının en önemli bankasının çökmesinden sorumlu olan politikacılar arasında, “Obama, Putin, Borisov ve Peevski” isimleri yok demekle halkla alay ediyor.

2012-2017 dönemi Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, şimdiki Cumhurbaşkanı Rumen Radev’e anayasal hakkını kullanarak yeni Başsavcı seçme prosedürünü durdurma çağrısı yaptı. Bunun nedeni göreve sadece İvan Geşev’in aday olmasından dolayı rekabet eksikliği yaşanmasıdır. Plevneliev,” Cumhurbaşkanı’nı anayasal hakkını kullanarak yeni Başsavcı seçme prosedürünü durdurmaya çağırıyorum” dedi.

resi yılsonunda dolacak, 24 Ekim’de yeni Başsavcı seçimi yapılacak ve Başsavcı Yardımcısı İvan Geşev’in Başsavcı seçileceği neredeyse kesin bir şekilde biliniyor. Cumhurbaşkanı, Başsavcı atama kararnamesi çıkarır ve Başsavcı seçme kararının yeniden gözden geçirilmesi üzere Yüksek Yargı Konseyi’ne geri göndermeye karar vermesi, bu prosedürün geri alınmasına yol açabilir. Plevneliev, tekrar Volkswagen’in yeni fabrika yatırımı için Bulgaristan ve Türkiye arasındaki mücadelede gelinen son durumla ilgili yorumda bulundu. Plevneliev’in ifadesine göre, böyle bir fabrikanın cirosu yaklaşık 6 milyardır, ancak hangi para biriminde olduğunu belirtmedi. Son haftalarda birkaç kez Volkswagen’in Türkiye’yi ortak seçmesinin, Avrupa Birliği’ndeki diğer ülkelere kötü bir sinyal vereceğini söyleyen Plevneliev, ayrıca Başbakan Boyko Borisov’un şirketin yatırım yeri seçimi konusunda baskı yapmaktan vazgeçme çağrısına da cevap verdi.

Bulgaristan Başbakanı Erdoğan’ın yanında Türkiye-Bulgaristan sınırında durumun sakin olduğunu ve bir tehdit bulunmadığını kaydeden Borisov, Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov görevde olduğu sürece hiçbir şeyden korkmalarına gerek olmadığını belirtti. Çitlere yığılırsa ateş emri mi vereceğiz? Borisov, Türkiye’nin AB ile yapılan sığınmacı anlaşmasına uymaya devam etmesini umduğunu kaydederek şöyle devam etti: Sınırdaki çitlerde 50-100 bin kişi toplanırsa, orada ordu ve polis olsa bile, Karakaçanov’la hangi emri vereceğiz? Ateş etme emri mi? Sığınmacılar çitleri yıkıp ülkeye girerler

Erdoğan : Kapıları açar 3.6 milyon mülteciyi yollarız demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye’nin kuzeyine yönelik başlatılan Barış Pınarı Harekatı ile ilgili Avrupa Birliği’nden (AB) gelen tepkileri eleştirmiş, “Harekatı işgal olarak nitelemeye çalışırsanız kapıları açarız, 3.6 milyon mülteciyi size yollarız” demişti.

Avrupa Yatırım Fonu, küçük ölçekli işletmelere 5 milyon avro sağladı

Avrupa Komisyonu, Avrupa Yatırım Bankası grubunun bir parçası olan Avrupa Yatırım Fonu’nun AK programı çerçevesinde Bulgaristan’da küçük ölçekli işletmelerinin finansmanının sağlanacağı ilk anlaşmayı imzaladığını, bildirdi. 320 Bulgar şirketinin bu finansmandan yararlanması bekleniyor. Kaynaklar, Bulgaristan Kalkınma Bankası, İş ve İşçi Bulma Kurumları, farklı online kredi platformları

sayesinde genç girişimcilere, kadın, esnaf ve küçük çiftçilere ait şirketlere verilecek. Sağlanan kredilerin 25 bin avroya ulaşabileceği de belirtiliyor.

Cumhurbaşkanlığı önünde gösteriler başladı

İvan Geşev’i Başsavcı görevine seçti

Yüksek Yargı Kurulu, Başsavcı görevine İvan Geşev’i seçti. Şimdiye kadar başsavcı yardımcısı görevinde bulunan Geşev, Başsavcı görevi için tek adaydı. 24 üst düzey yargı mensubunun oy kullandığı oylamada Geşev için 20 “evet” ve 4 “hayır” oyu verildi. Yüksek Yargı Kurulu toplantısında İvan Geşev’e soruların sorulması ve dinlenmesi 10 saatten uzun sürdü. Bu arada protesto yapan eylemciler, Sofya’nın merkezini felç etti. Bir eylemci grubu Geşev’i savunurken diğeri, adaylığına karşı çıktı. Dinleme prosedürü sırasında siyasi ve oligarşik çevrelerden destek alıp almadığı yönünde sorulan bir soru üzerine İvan Geşev, “Bu yönde bir bilgim yok” diyerek oligarh tanımadığını ve hiçkimseye çanak tutulmasına izin vermeyeceğini ekledi. Yüksek Yargı Kurulu toplantısında oylamada neden yardımcısını desteklediği sorusunu yanıtlayan şimdiki Başsavcı Sotir Tsatsarov, “Savcılığın başına savcının geçmesinin zamanı geldi” dedi. Öte yandan Yargıtay Başkanı Lozan Panov, “hayır” oyu kullandığını belirterek “Bu prosedürde yarışmanın yokluğu, bizi diğer adayların da savcılığın gelişmesine ilişkin konsept ve vizyonu ile tanışmak ve bu şekilde çoğulcu bir ortamda adayın niteliklerine ilişkin net bir değerlendirme yapmak

imkanından mahrum bıraktı” sözlerini kullandı. 22 Temmuz 2019 tarihinde İvan Geşev, başsavcı görevi için tek aday oldu ve adaylığı Sotir Tsatsarov tarafından desteklendi. İvan Geşev’in adı her şeyden önce KTB bankasının iflas davasındaki iddianame ile kamuya malüm oldu. Davanın esas sanığı, Tsvetan Vasilev Sırbistan’da gizleniyor. Anayasa gereği başsavcı, Yüksek Yargı Kurulu’nun teklifi üzerine cumhurbaşkanı tarafından yedi yıl süre ile atanıp görevden serbest bırakılır ve ikinci dönem görev yapma hakkı yok. Cumhurbaşkanı, ikinci teklif üzerine atama veya görevden almayı reddedemez. Yeni başsavcı, göreve en geç Tsatsarov’un görev süresinin dolduğu 10 Ocak 2020 yılında girmelidir.

Cumhurbaşkanı önünde gösteriler başladı

Sofya’nın “Orlov Most” kavşağının saatlerce bloke edilmesi sonrası bugün trafik, sabahın erken saatlerinden itibaren tekrar akmaya başladı. Dün başsavcılık seçiminde İvan Geşev’in tek aday olmasını protesto etmek için köprüde toplanan eylemciler, anayolu trafiğe kapatmışlardı. Yüksek Yargı Kurulu tarafından yeni başsavcı seçilen Geşev’in atama kararnamesinin imzalanmasının beklendiği Cumhurbaşkanlığı önünde, yeni gösteriler başladı.

Sera sebzeleri üretiminde yüzde 28,1 artış

Tarım, Gıda ve Ormancılık Bakan Yardımcısı Verginiya Krısteva, geçen yıla kıyasla 2018 yılında ülke genelindeki toplam sera sebzelerinin üretiminde yüzde 28,1’lik göze çarpan bir artış kaydedildiğini bildirdi. 2018 yılındaki toplam sera sebzesi üretimi yaklaşık 130 bin 9 yüz ton oldu, ülkedeki şu anki toplam sera alanı ise 9 160 dekar. 2019 Yılı İçin Doğrudan Ödeme Kampanyası’nda beyan edilen toplam sera üretimi alanının 7 650 dekar olduğunu aktaran Tarım Bakan Yardımcısı Krısteva, bu rakamın 2015 yılında 5 880 dekar olduğuna dikkat çekti.

Halkımızla Samimi Konuş!

Konu: Sözüm Karadayı’ya. Tekrarlamakla eskiyi bugüne getiremezsin. Yeni tip ırkçı Nazilerin (Cambazki’nin faşist sürüsünün) Batı Rodoplar’ın “Gırmen” belediyesinde Romanların evlerini yıktığı günlerde, dilini yutmuş gibi susan Mustafa Karada’yı “Bulgaristan’a demokrasiyi Hak ve Özgürlük Hareketi getirdi,” dedi. Ne var ki, çok rica ederim Türk Milletini bu kadar aptal yerine koymayınız, bu küflü yalanı Ahmet Doğan hainine yüklemeye çalışma lütfen. Çünkü bakıyoruz “dil tutulması, tökezleme var”, Mustafa Karadayı’da ve Ahmet Doğan demeden cümle kuramaz olmuş. Hain Doğan’ın adıyla başlayan cümleler, Rodoplu vatandaş için “ bu iş olmayacak” anlamı taşıyor uzun bir zamandan beri. Karadayı, bunu hala fark edememiş. Kendi adına söyleyebileceğin bir şeyler varsa söyleyebilir ama anlaşılan yok. Halkımız kaygılı bakışları “o şeytanı şişeye kapa!” anlamı yüklü. Önerimiz budur. Mazlum halkımız 30 sene aldatıldı. Yalanın uzayan kuyruğundaki sihir “Bulgaristan’a demokrasi nasıl geldi” sözlerinde gizli. Şahsi görüşüme göre,” Bulgaristan’da demokrasi “ insan hakları uğruna ilk Türkün hapse düştüğü gün kapı çalmıştı. Her şey gibi demokrasi kavgası da bir süreçtir. Azınlıkların vatandaş hakları ve adalet mücadelesidir. Yüzlerce şehit düşmüştür. Bulgaristan’da demokrasi kıvılcımını çakan 24 yıl hapiste kalan Nuri ADALI’dır. İçeri düşen ve zindanda körleştirilmeye çalışan aydınlarımız, öğretmenlerimiz, imam, hoca ve müftülerimizin başkaldırısıdır. Bulgar köylerinde ikamete zorlama, devlet terörü, sürgünlere, göçlere karşı direnişlerdir. Bu zorlama, 1958’den sonra Bulgaristan Müslümanlarını ezmek için çığ gibi yuvarlansa da yenilgi ve zafer dalgalı biçimlerde gelişmiştir. 2019 yerel seçimi arifesinde olmamız münasebetiyle ve halkın istemediği, şimdiye kadar hiçbir iri rüşvet ve dev soygun olayını, milyarlık banka çöküşlerinin nedenlerini, daire ve apartman dalaverelerini, kamu ihalelerindeki dolandırıcılığı ortaya çıkarıp, suçluları içeri atmayan, gençliğinde Sofya Polis Akademisi mezunu Başsavcı Yardımcısı İv. Geşev’in Bulgaristan Başsavcısı atanmasına karşı başlayan protesto hareketleriyle SEÇİM KAMPANYASININ DURDURULDUĞU şu günlerde ülke gerçeklerini bir daha ele alma olanağı verdi. Hainin uşağı Karadayı bu konuya değinmiyor. Ne var ki, Bulgar devleti ve hükumetleri Müslüman nüfusun Bulgaristan’da yaşamasından ne sebeptense hep rahatsız olmuş ve onlardan topluca kurtulma yollarını hiç arasız aramıştır. 1939 yılında, Çar III. Boris yönetimdeyken, tek kişilik idarenin güçlenmesiyle ve İkinci Dünya Savaşı kapı çalarken, Sofya’da bir resmi devlet ve hükumet heyeti Moskova’ya gidip Sovyet diktatörü Y.V. Stalin’le görüşür. “Müslümanları ne yapalım?” sorusu masaya yatırılır. Stalin’in yanıtı: “Onlardan kurtulma yolu bulun!” Dobruca ve Deliorman’da İsperih (Kemaller), Dulovo (Ak Kadınlar), Nikolo Kozlevoda Belediye Başkanı, Muhtarlar ve belediye meclis üyeleri için son ana kadar (bugüne) tartışmalar dinmedi. Dobruca ve Deliorman’da 1989 Mayıs Ayaklanması kokusu var. Şu asla unutulmamalıdır. Biz BGSAM olarak HÖH_DPS partisinin kusurlarını devamlı eleştirebiliriz, eleştirilerimiz sert de olabilir. Ahmet Doğan’in hain olduğunu her gün dile getiren biziz. Fakat biz Kırca Ali gibi kazanımlarımızın korunmasından ödün vermeyiz. Canımızı veririz ödün veremeyiz. Bu nedenle Pazar gün yapılacak yerel seçimde Türklerin, Milletten kardeşlerimizin, Pomakları Belediye Başkan adayı HASAN AZİZE oy vermeye çağırıyoruz. Kırca Ali seçmeninden 6 bin oy koparan Lütfi Mestan’ın ateşi sönmüştür. DOST partisinin suyu çekilmiştir. Kavga partiler arası didişmeyi aştı Kırca Ali dava oldu. HASAN AZİZE OY VERİP KIRCAALİYİ KURTARMA DAVETİNDE BULUNUYORUZ. Ha bu arada Cebelde iyi yürekli iş adamı Sayın Sabahattin GÖKÇE’ye oy verilmesinde de ısrarlıyız. Bölge halkına karşılıksız el uzattığını herkes gördü. Bizler artık karşılıksız hizmet verenlerin peşine düşelim. Biz bu topraklarda kendi ırkı dışında olanlarla kardeş gibi yaşamayı tercih edenleri destekleyelim. Hepimiz bir birimizle beraber birlikte yaşamak zorundayız bunu herkes böyle bilsin. HERKES BİLMELİDİR. OYLARIMIZ SAMİMİ DÜRÜST BİZDEN OLANLARA OLMALIDIR. CEBEL BELEDİYESİNDE OYLARIMIZ SABAHATTİN GÖKÇE No. 67


6 Sayı 149 - Ekim 2019

Bulgaristan Türklerinin Sesi

6

Nevzat ÖZTÜRK

Bulgaristan Okullarındaki Türkçe Kitapları 27 Yıl Sonra Yenilendi

İslam Barış Dini Olması Ve BARIŞ Her insan kendine özgü, belli bir ırkı, dili, dini, örf ve adetleri ile yaşadığı bir coğrafyası olan kültür ortamında dünyaya gelmektedir. Bu özellikleri, onu diğer kültür ortamlarından ayırmaktadır. Zira her toplumun insanlık için bir zenginlik olan kendine ait sosyal ve kültürel değerleri vardır. Dolayısıyla bir toplumu diğerlerinden ayıran da doğal olan bu özelliklerdir. Bu sosyal olgu İslam Dini tarafından iyi bilindiği için onun kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim, farklı din, dil, kültür, renk, coğrafya ve ekonomik güce sahip olarak, “insan olmak” ortak paydası ile bulunduğumuz yerkürede barış içinde yaşamak zorunda olduğumuza dikkat çekmektedir. Barışın temelinde; farklı kültüre, dünya görüşüne ve yaşam biçimine sahip olan insan ve toplumların, birbirine tahammül etmesini öğrenerek bu anlayışını hayatına yansıtması yatmaktadır. Diğer yandan dünya barışı adına, bireyler ve toplumların, kendi görev, yetki ve sorumluluklarını bilerek, diğer insanlarla ilgili ön yargılarını, ortadan kaldırması elzemdir. İslam dini, Arap Yarımadasında devam eden kargaşa, adaletsizlik, zulüm ve yanlış inançları ortadan kaldırmak için tevhidî ilkelerle ortaya çıkmıştır. Bu ilkelerin temeline insanı koymuş, onu yaratılmışların en mükemmeli ve şereflisi kabul ederek davetini insanları ikna üzerine kurmuştur. Bunu da barışı merkeze alarak yapmıştır. İslam dininin temel metinlerine baktığımızda savaşın teferruat, barışın asıl olduğunu görüyoruz. İslam’da savaş, ancak bütün çözüm yolları tükendiğinde barışı korumak için yapılmıştır. Barış, birey ve toplumlar açısından huzur ve güven kaynağıdır. İnsanlar arasında karşılıklı barış ve güven olduğunda, sosyal hayat, denize atılan bir taşın meydana getirdiği dalgalar misali açılmakta ve genişlemektedir. Birey ve toplumlar açısından da hayatın zenginliği ve genişliği, huzur ve mutluluk kaynağıdır. Barış, insanlık ailesinin büyük çoğunluğunun arzu ettiği sosyal bir olgudur. Zaten barışa dayalı karşılıklı olumlu ilişkiler tabi olduğu gibi, çatışmaya dayalı olumsuz ilişkiler ise anormal kabul edilmiştir. İnsan, yaratılışı itibariyle de, bedenî ve ruhî dünyasına da uygun bir özellik olan, doğal bir ilişki ve iletişim içerisinde bulunarak hayatını sürdürmek ister. Zira insan, kâinat ve Yaratıcı arasında bulunan tabiî ve uyumlu ilişki, insanı mutlu ve huzurlu kılar. Bu üç varlık alanı ile ilgili en küçük bir olumsuzluk insanı ciddi anlamda rahatsız eder ve onun hayattan zevk almasını engeller. Adını “silm”(‫ )سلم‬kökünden alan ve barış anlamına gelen İslam dininin nihai hedefinin, mümkün olan en geniş kapsamlı barışı kurmak olduğunu, getirdiği evrensel mesajı bir bütün olarak ele aldığımızda açıkça görmekteyiz. Kur’an-ı Kerim’de “silm”(‫ )سلم‬gibi barış anlamına gelen “sulh”(‫ )صلح‬kökünden türemiş yaklaşık 180 ayet vardır.[1] Bu ayetlerde, genel olarak barışın insanlık için hayırlı olduğunu haber vermekte, yeryüzünde fitne, fesat ve bozgunculuğun önlenmesini, düzenin sağlanarak can ve mal güvenliğinin, hak ve adaletin temin edilmesini, insanların arasının düzeltilerek, kin ve düşmanlıkların ortadan kaldırılmasını emretmektedir. Bu kökten türetilmiş ISLAH kelimesi, layık olmak, onarmak, iyi olmak, düzeltmek, insanların arasını bulup barıştırmak ve iyilik yapmak anlamlarına gelmektedir. Şu halde sulh, silm den daha geniş bir anlam alanına sahiptir. Kur’an’daki ayetlerden hareketle, Allah’ın Müslümanlara silmi, tüm insanlığa ise sulhu emrettiğini söylenebilir. Kur’an-ı Kerimde Allah, Peygamberlerini, kulları üzerindeki nimetini tamamlamak için gönderdiğini, bu tamamlayıcı nimetin, insanları barış ve mutluluğa sevk eden İslam dini olduğunu bildirmiştir. Yine Kur’an’da, Hz. Peygamberin âlemlere rahmet olarak gönderildiği haber verilmektedir. Barış, hem hayatın, hem de fıtri bir din olan İslam’ın aslından ve gereklerindendir. Dinin gayelerinden ilki olan, dinin kesinlikle yapılmasını gerekli gördüğü hususlar olan can, mal, din, akıl ve nesli korumayı ifade eden zarurat-ı diniyyeyi gerçekleştirmek, ancak barış ortamında mümkün olur.

Bulgaristan genelinde bu yıl “seçmeli” ya da “zorunlu seçmeli” ders olarak Türkçeyi tercih eden 5 bin 159 öğrenci, 27 yıl aradan sonra ilk kez yenilenen ders kitaplarına kavuşmanın mutluluğunu yaşıyor. Bulgaristan Bilim ve Eğitim Bakanlığı tarafından yenilenen ve 10 kişilik uzman ekibin hazırladığı Türkçe ders kitapları, yıllık müfredata uygun olarak oluşturuldu. Çalışma kapsamında en son 2012-2013 eğitim yılında güncellenen ve birinci sınıftan dördüncü sınıfa kadar kullanılan kitaplar içerik bakımından zenginleştirilirken, beşinci sınıftan yedinci sınıfa kadar kullanılanlar ise 27 yıl sonra ilk kez yeniden yazıldı. Çağdaş Türkçe ile yazılan ve öğrencilerin ilgisini çekecek renkli resimler eklenen Türkçe kitaplarının edebiyat bölümünde de Bulgaristan’daki Türk yazar ve şairlerin eserleri daha fazla yer alıyor. Yeni kitapların yazım ekibinde yer alan Kırcaali’nin Cebel ilçesindeki “Hristo Botev” Lisesi Müdürü Neziha Hasan, AA’ya yaptığı açıklamada, yenilenen kitaplarda öğrencilerin daha rahat anlayabileceği çağdaş bir Türkçe kullanıldığını söyledi. Çocukların eski kitaplarda gördükleri bazı sözcükleri anlayamadığına dikkati çeken Hasan, “Hatta eskimiş bu sözcükler artık pek kullanılamıyordu. Ders kitapların dilbilgisi bölümlerinde de yeni ve çağdaş kavramların kullanımına gayret gösterdik.” dedi. Hasan yaklaşık 30 yıldır kullandıkları eski kitapların artık bu işlevi göremez hale geldiğini kaydetti. Öğretmenler de öğrenciler de mutlu

Dili sadeleştirilmiş, görsel bölümü zenginleştirilmiş yeni Türkçe kitaplar öğrencilerle birlikte Türkçe öğretmenlerini de mutlu etti. Kırcaali’nin Fotinovo (Çakırlı) köyünde 28 yıldır Türkçe ve Bulgarca öğretmenliği yapan Zekiye Hasan da yeni kitapların edebiyat bölümlerinde Bulgaristan’daki Türk edebiyatından şair ve yazarların eserlerinin daha çok yer almasının çocuklarda ayrı bir heyecan yarattığını söyledi. Zekiye Hasan, yıllardır Türkçe kitap eksikliği yaşadıklarına işaret ederek, “Bazen bir kitabı iki öğrenci kullanırdı. Bu durum hem öğrenciler, hem de öğretmenler için çok zordu. Okulumuzda yıllardır kesintisiz Türkçe öğrettiğimiz için bu açığı en çok biz hissettik.” diye konuştu. Aynı bölgedeki Benkovski (Killi) köyünde Türkçe öğretmenliği yapan Sevinç Nakis de “Akıcı ve canlı bir dilde yazılmış, zengin ve renkli görsel malzeme içeren bu kitaplar, çocuklarımızın anadiline olan ilgisini artıracağını ummuyorum.” ifadelerini kullandı. “Türkçe dünyanın en iyi dili” Öğrenciler de yıllardır bekledikleri yeni ders kitaplarını heyecanla karıştırarak, mutluluklarını saklayamadı. Çakırlı köyünde yaşayan 12 yaşındaki Sevil Yüksel Hasan, Türkçenin kendisi için bütün dillerin temeli olduğunu kaydederek, “Ağabeyim 4 dil biliyor. Ben ise 2-3 dil konuşabiliyorum. Ağabeyimden daha da çok dil öğrenmek istiyorum.” dedi. Gizem Kenan Mustafa da anadili Türkçeyi çok sevdiğini ifade ederek, “Türkçe dünyanın en iyi dili. Yeni kitaplarımızın sayesinde edebiyat ve dilbilgisini daha da iyi öğreneceğiz.” diye konuştu. Elif Çalım da yeni ders kitaplarında Kırcaali’de yaşamış Türk yazarların eserleriyle de tanışma imkanı bulacaklarını belirtti. Aynı sınıftan Ali Atak ise “Kitaplarımız çok güzel, çok renkli. İnşallah bu sene doya doya Türkçe okuyacağız.” ifadelerini kullandı. Türkçe öğrenmek isteyenlerin sayısı her yıl azalıyor 7 milyon nüfusa sahip Bulgaristan’da nüfusun yüzde 10’unu oluşturan Türklerin anadil eğitimindeki en büyük sorunlardan biri olarak gösterilen yeni ders kitabı eksikliği bu yıl çözülse de Türkçe öğrenimindeki düşüş sürüyor.

“TÜRKİYE YALNIZ DEĞİLDİR”

6. Kitap ve Kültür Fuarına katılarak okurlarıyla buluşan Yazar Abdullah Çiftçi, “Barış Pınarı Harekatı’ndan çok önemli bir netice elde ettik. Bölgedeki Arap halkları Türkiye’nin yanındadır. Türkiye yalnız değildir” dedi. Kahramanmaraş 6. Kitap ve Kültür Fuarında yazarların imza günlerinin yanı sıra söyleşi programları da aralıksız devam ediyor. Kitaplarının yanı sıra dış politika analizleriyle de sık sık gündeme gelen Kahramanmaraşlı Yazar Abdullah Çiftçi, Kitap ve Kültür Fuarı’nda okurlarıyla buluştu. Yazar Çiftçi, yakın dönemdeki gelişmeler üzerine değerlendirmelerde bulunarak Türkiye’nin yalnız olmadığını söyledi. İki Süper Güç Yanımızda Yazar Abdullah Çiftçi, “Barış Pınarı Harekatı’ndan çok öneli bir netice elde ettik. Bölgedeki Arap halkları Türkiye’nin yanındadır. Türkiye yalnız değildir. İki süper güç, Amerika ve Rusya Türkiye’nin yanında. İnşallah yaşanan gelişmelerin ülkemiz adına önemli neticeler elde edileceğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı. Söyleşinin ardından Yazar Abdullah Çiftçi kitaplarını sevenleri için imzaladı.

Zenginler ve yoksullar arasındaki uçurum derinleşi-

Maliye Bakanı Vladislav Goranov ülkede 3.1 milyon vergi mükellefinden 193 000’in aylık 4 600 avro gelir beyan ettiklerini duyurdu. Aynı zamanda Bulgaristan’da ortalama maaş 600 avro civarında, asgari maaş ise 280 avro. Aslında insanların büyük bir kısmı olağanüstü düşük gelirle ve çalışanların yarısı sigortalarını asgari maaş üzerinden ödüyor. Eurostat verilerine göre, Bulgaristan toplumunda gelir adaletsizlik ve eşitsizliği o kadar derinleşti ki, yoksullar ve zenginler arasındaki gelir uçurumu AB’de en hızlı tempolarla derinleşiyor. Bu fark AB’de en yüksekleri arasında yer alıyor. Ülkede en zenginlerin %20’si elinde en yoksulların %20’sinin gelirinden 8.2 kat daha yüksek geliri tutuyor. Bu rakamların şok etkisi yarattığı ve değerlendirmeye açık olduğu ortada.

Bulgaristan’ın Anayasası’nda ülkenin sosyal adaletli bir yer olduğu yazsa da, yoksullar ve zenginler arasındaki uçurum günden güne derinleşiyor. Vatandaşlara makul yaşam standardı kurmakla yükümlü devlet sosyal politika ve gelirler mekanizmasının çalışmadığı belli oluyor.

Kamu sektöründe çalışan bir milyona yakın kişiden çok azı tatmin edici maaş alıyor. Hatta devlet ve belediye hastanelerinden sağlık ve tıp çalışanları bu günlerde “rezil düşük” dedikleri maaşlarının yükseltilmesi için protestolar düzenliyor. Ülkede Avrupa maaşları diyebileceğimiz, yüksek aylıklar alan vatandaşların olması çok iyi, iyi çalışmışlar, işverenleri iyi kazanç sağlamış, başarılı iş kurmuşlar, borsada veya başka yerlerde kar payları yükselmiş ve personeline de iyi maaşlar vermeyi uygun görmüş. Bu yıl kamu çalışanlarının aylıklarına %10 zam uygulansa da, çok yüksek maaş alan ve toplumun “zengini” olanlar özel sektörde olan kişilerdir. Özel sektördeki gelirler kamu ve devlet çalışanlarının maaşlarını çoktan sollamış bulunuyor.

Cambridge Üniversitesinde Yeni Dönem Türkçe Kursları Başladı Londra Yunus Emre Enstitüsü tarafından, Cambridge Üniversitesi Dil Merkezinde 2017 yılında başlatılan ve başarılı bir şekilde devam eden Türkçe kurslarının yeni dönemi 17 Ekim’de başladı. Üniversitenin tüm öğrencileri ve akademisyenlerinin yanı sıra halka açık olarak düzenlenen kurslarda, 2019-2020 eğitim döneminde Arkeoloji, Tarih, Uluslararası İlişkiler ve Coğrafya gibi farklı bölümlerde okuyan lisans, yüksek lisans ve doktora düzeylerinde eğitim gören toplam 10 öğrenci Türkçe öğrenecek. Yunus Emre Enstitüsü tarafından «Diller İçin Avrupa Ortak Çerçeve Metni»ndeki düzeyler ve temel yaşam alanları göz önüne alınarak hazırlan Yedi İklim Türkçe Setleri ve Z-Kitap uygulamasının eğitim materyali olarak kullanıldığı kurslar, 15 haftalık programın ardından 5 Mart’ta sona erecek. Üniversitenin akademik takvimine göre 2 dönem boyunca Dr. Kübra Yıldırım Khan tarafından verilecek kurslarda, öğrencilerle film gösterimi ve ilave konuşma dersleri gibi çeşitli etkinlikler de düzenlenecek.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 149 - Ekim 2019

Sağılık, Spor ve Eğitim

Bulgaristan’ın En Büyük Turizm Şirketlerinden “Astral Holidays” Iflas Etti

En büyük turizm şirketlerimizden biri olan “Astral Holidays” iflasını ilan etti. Söz konusu şirket, geçtiğimiz günlerde iflas eden İngiliz tur operatörü “Thomas Cook”un Bulgaristan partneridir. Şirketten yapılan açıklamaya göre, Bu durumda “Astral Holidays”, 7 Ekim 2019 yurtdışında bulunan “Astral Holidays” şirketinin tüm tarihinden sonra müşterilerinin bir kısmının planlı müşterilerinin seyahatleri karşılanmıştır ve uçuşlarda seyahatlerini yapamayacak ve müşteriler, şirket olduğu gibi otel konaklamalarında veya diğer çalışanları tarafından telefonla şahsen bilgilendirilirken turistik hizmetlerinde sorun yaşanmayacaktır. garantili fonlardan tazmin edilecektir.

Küresel Sutherland Şirketi Filibe’de Ofis Açıyor Sutherland Global Services Bulgaria Şirketi İcra Müdürü Dimitır Gılıbov, “Küresel çapta faaliyet gösteren Sutherland Şirketi Filibe’ye ayak basıyor. Kasım ayının sonuna kadar 100 eleman işe almamız gerekiyor ve 2020 yılının sonuna kadar Filibe’deki ofiste çalışan personel sayısının 300’e çıkması planlanıyor” diye izah etti. Şu anda Almanca bilen ve temel bilgisayar becerilerine sahip elemanlar aranıyor. Onlar, çevrimiçi ticarette lider olan Sutherland’ın müşterisi olan bir şirkete hizmet edecekler.

Gılıbov, ”Çalışanlara başlangıçta ödenen maaşlar 2000-2500 leva arasında değişiyor” diye belirtti. Ayrıca faaliyetlerden elde edilen sonuçlara göre prim sistemi yolu ile çalışanlara prim ödenmektedir. Ücretler, şirketin faaliyet gösterdiği Sofya, Varna ve Burgaz olmak üzere üç şehirde de aynı tutardadır. Filibe Büyükşehir Belediye Başkan Yardımcısı Stefan Stoyanıv, ”Filibe’de bilişim teknolojileri, dış kaynak kullanımı ve paylaşılan hizmetler alanında faaliyet gösteren şirketlerin sayısı artık 120’den fazla ve bu şirketlerin çalışan sayısı 4 000’den fazladır” diye kaydetti.

Tiran’da Türkiye Günleri’nin Üçüncüsü Düzenlendi

Tiran Yunus Emre Enstitüsünün 2017 yılından beri her yıl organize ettiği “Türkiye Günleri” bu yıl üçüncü defa Arnavutluk halkı ile buluştu. Başkent Tiran’ın tarihî birikimine ev sahipliği yapan İskender Bey Meydanı’nda, 18-19-20 Ekim 2019 tarihlerinde düzenlenen “Türkiye Günleri” etkinliğinde, geleneksel sanatların yanı sıra Türk müziği motifleri ve Türk mutfağının eşsiz lezzetleri gün boyu açık olan stantlarda ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Türk çayı ve Türk kahvesinin yanı sıra döner kebap, etli pilav, şerbet, Türk lokumu, Türk baklavası, sütlü helva gibi ikramlarla Türk mutfağının seçkin lezzetlerini tatma imkanı bulan ziyaretçiler, Türkiye’den gelen belediyelerin sergilemiş oldukları geleneksel el sanatlarına ait ürünleri de yakından inceleme şansına sahip oldu. Çevre ülkelerden de katılımın olduğu etkinlikte her akşam Anadolu’nun farklı bir rengi katılımcıların ilgisine sunuldu. İstanbul Devlet Türk Halk Müziği Korosu, farklı yö-

relerden seçkiler sunan halk ezgileri ile sahne alırken Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, Sıra Gecesi geleneğini sahneye taşıdı. Anadolu’nun renklerini Tiran sokaklarına taşıyan etkinliğin son gecesi sahne alan Trabzon Horon Ekibi ise Doğu Karadeniz Bölgesi>nde oynanan geleneksel halk danslarını sergiledi. Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) Tiran Büyükelçiliği’nin destekleriyle gerçekleşen programda Tiran Belediyesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, Konya Büyükşehir Belediyesi, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Beyoğlu Belediyesi, Trabzon Ortahisar Belediyesi, Tiran Yunus Emre Enstitüsü, Okçular Vakfı, Türkiye Maarif Vakfı, Arnavutluk Türkiye Mezunları Derneği, Global Lojistik ve Tiran’da faaliyet gösteren Türk gıda firmaları stantlarıyla yer aldı. Etkinliğin açılışında yer alan T.C. Tiran Büyükelçisi Murat Ahmet Yörük, T.C. Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız ve Arnavutluk Cumhuriyeti (A.C.) Tiran Belediye Başkanı Erion Veliaj tarafından yapılan açış konuşmalarında, Yunus Emre Enstitüsünce düzenlenen Türkçe kurslarının yanı sıra kültür-sanat faaliyetlerinin ikili ilişkilerin ilerlemesindeki önemine vurgu yapıldı. Özellikle genç nesillerle paylaşılan kültürel birikimin, iki ülke arasında geçmişten günümüze taşınan bağları pekiştireceğinin altı çizildi.

Bulgaristan Deliormanlı Embiya ULUSOY’u Kaybettik

ULUSOY’un yazarımızın Türkiye’de ve Bulgaristan’a kadar binlerce sevenin duaları ile defnedildi. Ailesinin, sevenlerinin, Bulgaristan Türklerinin başı sağ olsun. Allah’ım ölen merhuma rahmet ailesine sabrı ceYazarımız, değerli ağabe- millerini eylesin. Başımız sağolsun, yimiz duayen yazar hocaAllah rahmet eylesin mız Embiya ULUSOY’u mekani cennet olsun kaybettik.

7 7

Sofya Tech Park’ta BOSCH Mühendislik Merkezi’nin Açıldı

Başbakan Boyko Borisov, Sofya Tech Park’ta BOSCH Mühendislik Merkezi’nin açılış törenine katıldı. Başbakan, açılışta yaptığı konuşmada, “Çabalar sonuç veriyor – arka arkaya merkez açılıyor, yüksek nitelikli çalışanlar yurt dışından ülkeye dönüyor, çünkü Bulgaristan yaşamak için harika bir yerdir” diye kaydetti. Borisov, ülkemizin yabancı yatırımcıları çekmeye devam ettiğini vurguladı ve birkaç gün önce Varna’da, 300’ü aşkın kişiye istihdam yaratılacağı mali hizmetler alanında faaliyet gösteren Belçikalı KBS Şirketler Grubu’nun Varna’da Ortak Hizmet Merkezi’nin açılışı yapıldığını hatırlattı.

Başbakan, Dünya Bankası’nın Dış Kaynak Merkezinin de Sofya Tech Park’ta bulunduğunu ve sekiz AB süper bilgisayarından birinin burada bulunacağını vurguladı. Borisov, ”Bilim üretiliyor, harika şeyler yapılıyor ve inşa edilmeye devam ediliyor. Çabalarımız ödüllendirilmektedir” diye kaydetti ve yeni Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Layen’in bizim temsilcimiz Maria Gabriel’in sorumluluk alanının inovasyon ve gençlik olarak belirlemesinin bir tesadüf olmadığını sözlerine ekledi. Borisov, ”Daha iyi bir sorumluluk alanı istemeyeceğiz – gelecek burada- eğitim, kültür, spor, Erasmus +, üniversiteler ve burada yaptığınız her şey” dedi.

Pazar günü yapılacak yerel seçimler için kayıtlı seçmen sayısı 6 227 901 Merkez Seçim Komisyonu tarafından açıklandığı gibi onaylanan seçim listelerine göre 27 Ekim günü yapılacak yerel seçimlerde oy hakkını kullanması gereken seçmenlerin sayısı 6 227 901 kişi. Yerel seçimlere katılan adayların toplam sayısı ise 36 251 kişi. Belediye meclis üyeliği için 29 493 aday, belediye başkanlığı için 1254 aday, muhtarlık için 5041, kaymaklık için 463 ve tek adaylı muhtalık için 392 kişi yarışacak. Belediye başkanı görevine tek bir adayın kayıtlı olduğu 5 belediye de var.

Borisov, ABD Sofya Büyükelçisi Mustafa Ile Görüştü

ABD Sofya Büyükelçisi Hero Mustafa ile Bakanlar Kurulu toplantısında görüşen Başbakan Boyko Borisov, “Bulgaristan ve ABD müttefik ve stratejik ortaklardır. İki ülke arasında her seviyede sürdürülebilir sşyasi diyalog kuruldu” diye konuştu. Başbakan Borisov, Mustafa’yı Sofya’ya büyükelçi olarak atanmasından dolayı kutladı ve Bulgaristan ile ABD arasındaki diplomatik ilişkilerin büyümeye devam edeceğinden emin olduğunu belirtti.

Başbakan Boyko Borisov, ülkelerin hem ikili hem de NATO’daki güvenlik ve savunma alanlarındaki mükemmel etkileşimine dikkat çekti. Başbakan Borisov, mevcut ABD başkanlık idaresinin ve Bulgar hükümetinin, savunma harcamalarını artırmak için NATO Zirvesi’ndeki taahhüdün yerine getirilmesine büyük önem verdiğini söyledi. Borisov, Bulgaristan’ın Avrupa-Atlantik hedefine F-16 Block 70 uçağının ve ilgili teçhizatın ve silahların teslimatına ilişkin bu sözleşmelerle ulaştığını vurguladı. Başbakan Borisov, ABD ile enerji güvenliği, yüksek teknoloji geliştirme, eğitim, bilim ve kültür gibi diğer alanlarda stratejik ortaklık kurma potansiyelini vurguladı. Başbakan’a göre, Bulgaristan ile ABD arasındaki insanlar arası temasların geliştirilmesindeki işbirliği özel bir önem taşıyor. Borisov’a göre, öğrenciler, akademisyenler ve iş temsilcileri arasındaki alışverişi genişletmeyi amaçlayan çeşitli programlar ve girişimler bu yönde önemli katkılarda bulunmuştur. Olumlu bir eğilim olarak, Başbakan Borisov, Bulgaristan’daki ABD turist sayısının son birkaç yılda giderek arttığını belirtti.

BULGARİSTAN, AB’NİN EN YOKSUL ÜLKESİ Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) yayınladığı 2018 yılı verilerine göre Bulgaristan, yoksulluk riski altındaki nüfus bakımından AB’de ilk sırada yer alıyor. Eurostat’ın verilerine göre, Bulgaristan’da yaklaşık olarak 2,3 milyon kişinin yoksulluk sınırı olan 350 leva gelir ile bir ayda geçimini sağlıyor. Yoksulluk riski oranı Avrupa Birliği’nde (AB) ortalama yüzde 21.7 iken, Bulgaristan’da

bu oran yüzde 32.8’dir. Bulgaristan’ı yüzde 32,5 oran ile Romanya izlemekte, üçüncü sırada ise Yunanistan yer alıyor. Sıralamada en son sıralarda Çek Cumhuriyeti (yüzde 12,2), Slovenya (yüzde 16,2) ve Finlandiya (yüzde 16,5) yer alıyor. Eurostat, Bulgaristan’ın son 10 yılda diğer üye devletlere kıyasla bu pay oranında yüzde 44,8’den mevcut yüzde 32,8’e kadar gerileyerek en büyük düşüşü kaydettiğini vurguladı.

SOFYA’DA OSMANLI DÖNEMİNDE KAÇ CAMİ VARDI?

Bulgaristan’da Osmanlı mirası ile nelen Osmanlılar için Sofya’nın önemli ilgili çok sayıda bilimsel araştırmaya bir idari, askeri, ticari ve dini merkeze imza atan yazar Prof. Lübomir Midönüştüğünü söyledi. kov, ‘Sofya’daki Camiler’ isimli son Yazar Prof. Lübomir Mikov, kitabını tanıttı. Bulgaristan Müslü‘Sofya’daki Camiler’ isimli kitabını manları Başmüftülüğü’nün himayeSofya’nın Bulgaristan’ın başkenti ilanısinde düzenlenen tanıtımda konuşan nın 140. yılına atfen yapıldığını söyledi. yazar Mikov, 17. Yüzyıl Sofya’sında Öteyandan Prof. Lübomir Mikov’un çok sayıda Osmanlı tarihi mirası buBulgaristan’daki Osmanlı dönemindeki lunduğunu söyledi. AA’nın haberine çeşmeleri araştıran eserinin hazır olgöre, günümüzde sadece Banyabaşı duğu açıklandı. Yazar eserinde Osmanlı Camisi’nin ibadete açık bulunduğunu dönemindeki XV-XIX yüzyılları arabelirten Mikov, ‘Farklı kaynaklara sında 81 çeşmeyi ele almaktadır. Prof. göre 17. yüzyılda burada 150 ile 300 arasında cami Lübomir Mikov’un Osmanlı çeşmelerini içeren eseve mescit bulunuyordu’ dedi. Mikov, Avrupa’ya yö- rinin 2020’de piyasada olması bekleniyor.


8 SayÄą 149 - Ekim 2019

Bulgaristan TĂźrklerinin Sesi


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 149 - Ekim 2019

ve Gagauzlar, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan– Karapapak, Doğu Türkistan, Afganistan Türkleri, Irak Türkleri, Suriye Türkmenleri, Nogay Türkleri, Yakutistan / İdil Ural, Kırım Tatarları, Göktürk / Uygur, Yörük / Türkistan Otağları kurulmuştur. Balkanlardan Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi, Gagauz Dostluk, Kültür ve Dayanışma Derneği ve BULTÜRK-Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği temsil ettiler. Bu festivalde en çok resim çekilen çadır BULTÜRK çadırı MUSTAFA KEMAL ATATÜRK resimi oldu. Bu resmi bize hem fikir hemde yaptırıp getiren Nedim AKIN Kardeşime ayrıca bu festivalde Nedim BİRİNCİ, Hüseyin YILDIZ, Prof. Dr.Ahmet ÇOLAK, Prof.Dr.Ali Fuat ÖRENÇ, Mehmet BAYRAM, Bülent MAŞAOĞLU, Ferhat ve Hakkan, Ahmet VAR, Faruk ÖZKARA ve Nevzat ÖZTÜRK’e BULTÜRK çadırının kuruluşunda desteklerinden dolayı kendilerine teşekkür ederiz. ETNOSPOR, yalnızca sportif etkinliklerin yapıldığı bir festival değildir. ETNOSPOR etkinlikleri, binlerce yıllık bir geçmişi, engin ve çok zengin birikimi olan bir kültürel mirası yaşatmak ve gelecek kuşaklara taşıma misyonu olan bir organizasyon olduklarını da gösterdi. Her toplum kendimizin olan kültürel zenginliklerimizi halkımıza sunmuş olduk çocuklarımıza bunları görme fırsatı verdik. ETNOSPOR festival alanındaki çadırların içinde sergilenen mirasımızı, kültürümüzün zenginliklerini yansıtan derneklerimiz kendimizi tanımak bilinciyle çadırlarda her toplum kendi kültürünü tarihini en iyi biçimde sergilediklerini gördük. Bir Etnospor’un da sonuna geldik. Bu güzel organizasyon da bulunmamıza ve bizlere bu fırsatı sunan, Avrasya Federasyonu içerisine bulunmamızı sağlayan İsmail CENGİZ Başkanımıza çok teşekkür ederiz. Bizi bir araya getirip böyle bir büyük festivali en iyi şekilde geçirmemiz bizi daha büyük faaliyetler yapabileceğimizi ve kendimizi tüm İstanbullulara tanıtma imkanı bulduk. BİRLİK VE BERABERLİK ÖLÜMDEN BAŞKA HER ŞEYİ YENER. Sözü ne kadar doğru olduğunu burada yaşadık. Balkan Dernekleri olarak bu imkanı sunan Avrasya Federasyonu Başkanı ve Sürgünde Doğu Türkistan Başbakanı Sn. İsmail CENGİZ Abimize teşekkür eder, bir sonraki etkinlikte buluşmak üzere sevgi ve sağlıcakla kalınız.9 Nolu BULTÜRK çok ziyaret edilen çadırlardan biri oldu. Gelen tüm misafirler bol bol Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 1913 yılında Sofya’da Ateşelik yaptığı dönemde bir baloya katıldığı yeniçeri kıyafeti ile resmi çok ilgi çekti. Çekilen Resimler burada: BURADAN ETNOSPORDA ÇEKİLEN RESİMLERE ULAŞABİLİRLER: https://bulturk.org.tr/v2/etnospordaresimlerimiz/ OBAMIZDA RESİM ÇEKTİRENLER FOTOGRAFLARIN ORJİNALİNİ İSTEYENLER E.POSTASINI GONDERSİN ORADAN ORJİNALLERİNİ GÖNDEREBİLİRİZ.Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı Bilal ERDOĞAN’a “BULGARİSTAN TÜRKLERİ KİMLİK MÜCADELESİ” kitabımı taktim ettim. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın sloganıyla azim, kararlılık ve mücadele vurgusunun yapıldığı festival, 3-6 Ekim tarihleri arasında Atatürk Havalimanı’nda gerçekleşti. Farklı ülkelerden bine yakın sporcunun yer aldığı festivalde Arjantin’in geleneksel spor dalı patonun yanı sıra geleneksel okçuluk, yağlı güreş, şalvar güreşi, kuşak güreşi, aba güreşi, mas güreşi, mangala, aşık atma, atlı cirit, kökbörü, atlı okçuluk olmak üzere 12 geleneksel spor dalında müsabakalar yapıldı. ÖZGÜN BİR ETKİNLİK Festivalin kapanış programında konuşan Fuat Oktay, Biz, evet iddialıyız. Gelecek ile ilgili, bu-

günle ilgili iddialıyız. Ama bu iddiamız da yalnız olmadığımızın da bir göstergesi. Katar yanı başımızda, Azerbaycan’ı az önce gördünüz. Arjantin dünyanın diğer tarafından. Aynı şekilde çok daha farklı ülkelerden birlikteliğimiz var. İnşallah bu artarak da devam edecek. Ben şuna da inanıyorum aslında, Bu öyle özgün bir etkinlik ki, eğer biz bunu doğru değerlendirebilirsek, dünya medeniyetlerinin başkenti İstanbul’u, turizmin cazibe merkezi haline yine dönüştürebilecek bir etkinlik, festival olabilir dedi. ‘EKİM AYININ BAŞINDA BU ETKİNLİĞİ YAPIYOR OLACAĞIZ DEK Başkanı Bilal Erdoğan ise, ‘Bugün gerçekten hem yeni bir mekanda, hem de 2 yıl için Ekim ayının başında bu etkinliği yapıyor olacağız. Atatürk Havalimanı’nda yapmamızın temel sebebi burada inşa edilecek olan Millet bahçesinin içerisinde, geleneksel sporlarımızı yapabileceğimiz bir alanın olmasını arzu edişimizdir. Buradan Sayın Cumhurbaşkanı yardımcımıza, bütün ilgililere burası planlanırken, bu festivalin de burada yapılmış olması vesilesiyle böyle bir alanın korunmasını rica ediyoruz şeklinde konuştu. Erdoğan: Kültürümüze sahip çıkmak zorundayız. Bilal Erdoğan ise 4. Etnospor Kültür Festivali’ni başarılı bir şekilde kapattıklarını belirterek, şunları kaydetti: “Bugün yeni bir mekandayız. 2 yıl ekim ayının başında bu etkinliği burada yapıyor olacağız. Atatürk Havalimanı’nda yapmamızın temel sebebi, burada inşa edilecek, hayata geçecek olan Millet Bahçesi’nin içinde geleneksel sporları ve kültürümüzü yaşatacağımız bir alanın olmasını arzu edişimizdir. Cumhurbaşkanı Yardımcımıza, ilgililere burası planlanırken, bu vesileyle böyle bir alanın korumasını rica ediyoruz. Hakikaten yüzbinlerce İstanbullunun gözlerinde ışıltı vardı. Anneler, babalar, dedeler, nineler, ‘Ne iyi ettiniz de yaptınız.’ dediler.” Şehirlerde kültürün yaşatılmasının zor olduğuna vurgu yapan Erdoğan, “Şehirlerde böyle merkezi alanlarda geleneksel sporlar ve kültürümüzü yaşatmalıyız. Kimliksiz, soysuz bir millet olmak istemiyorsak kültürümüze sahip çıkmak zorundayız. İddialı olmak böyle mümkün olur. Kültürümüzü yitirirsek, iddiamız artık bizim olmaktan çıkmış demektir. Bu yoldan dönenin kaşığı kırılsın, diyorum.” diye konuştu. Konuşmaların ardından dereceye giren sporculara ödülleri Fuat Oktay, Bilal Erdoğan, Hakan Kazancı, Haydar Ali Yıldız ve sponsor temsilcileri tarafından verildi. Ergül BALKAN BULTÜRK YK Üyesi

9


10 Sayı 149 - Ekim 2019

Bulgaristan Türklerinin Sesi Balkanlar

10

Irkçılık Halklar İçin Yok Edicidir Konu: Romen Problemleri Romenlerle mi geldi? Irkçılık yerli ürün müdür? Başbakan BoykoBorisov: “dünya bizi ırkçı bir millet olarak gördü” dedi. Sofya’da Milli Stada toplananlara İngiliz milli takımından 6:0 yenilirken yaşanan acıdan ırkçılık fışkırdı. Olaylar Bulgaristan’da futbolu belirsiz bir zaman için rafa kaldırdı. Polisler Bulgar Futbol Birliğini (BFS) bastı. Mal-mülke, araç, Bilgisayar ve muhasebe evraklarına el kondu. Devlet bu işe avanta para sızdırmadıkça top sahalarındaki çimleri biçecek bulunmaz. Tribünlerde ne varsa hurdacılara taşınır ve son 30 yılda 15 720 irili ufaklı sanayi işletmesi 543 inek çiftliği ve 1454 koyun sayası gibi futbola ilişkin ne varsa her şeyin yerinde yel eser. Bu işte yalnızca çocuklara üzülüyorum. Artık onlarla da ilgilenen olmaz. Çünkü şimdiye kadar antrenörler bir defa maaş alıyor, üstüne “senin çocuğunu bu karşılaşmada takı almam için şu kadar sayarsın” gibi baskılarla babaların her gün canını sıkıyorlardı. Belki bundan böyle bu çile unutulur. Stada toplanan Bulgar gençler Nazi selamlar verdiler, nazı nişan ve sembolleriyle düşmanca davrandılar, Hitler gibi selamlaştılar ve oyunun 2 defa kesilmesine neden oldular. Oyun 3 defa kesileydi ne mi olurdu. UEFA Bulgar futbol birinciliklerini durdurup dış ülkelerde oynayan Bulgar asılı futbolcuları anında geri çevirip, Bulgaristan’ı Avrupa Birinciliği’nde atabilirdi. Sofya “Vasil Levski” Stadında yabancı düşmanlığı nasıl mı parladı. Bulgar yabancı düşmanları İngiliz milli takımında siyah derili oyuncuları görünce kudurdular ve “Afrika mangalları bize gol atamaz!” sloganını yükselttiler. Siyah derili oyuncular yuhalandı. Bulgaristan’da Romenlere takınılan ve (hiçbir kimsenin asla cezalandırılmadığı tavır” yabancı oyunculara karşı sergilendi. Statta bulunan 1420 polis holigan saldırılarına yenik düştü. Bu daha önce de olmuştu. 2006 yılında “Vasil Levski” takımı sahibi av. Bakov’un yolunu kesen Nazi sürüsü, gömleklerini çıkarıp Hitler Kırık Haç svastikasını göstererek büyük miktarda para istemişler, bu biçimde tehdit savurarak karşılaşma kaybetmesinde direnmişlerdi. Burada işin en kötü tarafı Bulgar faşist ve ırkçı partileri Borisov hükümetine tırmandığı günden beri bu faşist saldırganlardan tutuklanan, yargılanan ve içeri atılan yoktur. Bu olayda da halen tutuklanan yoktur. Bu işte benim dikkatimi çeken şu oldu. Bizim Romenler Avrupa ırkçılığının en iğrencini yaşarken, mahkemelere gidip dava açamazken, faşist geri zekâlılar tarafından evleri yakılsa bile haklarını arayamazken, açılan davaların geri çekilmesi için Helsinki İnsan Hakları Komitesine (HİHK) bile baskı yapılırken, (HİHK) şubesi (ofisleri Sofya’da kapatılmak istenirken, İngiltere Başbakanı Boris Conson kimsenin gözüne bakmadı. “Bulgar ırkçıları cezalandırılsın ve futbol karşılaşmalarından silinsin. Irkçılık futbolla bağdaşmaz!” deyiverdi. Bu baskı gelmeseydi 24 Ekim’de Sofya’da bir İngiliz futbol severin öldürülmesi bile artık unutulmuştu. Bu olay vesile oldu da, vatandaşlar Bulgaristan’da “ırkçılık işlerine” Başbakan Yardımcısı ve Dış İşleri Bakanı Zaharieva’nin baktığını öğrendiler. Yani “ırkçılık” bizim hükümet için “dış” problemmiş. Öyleyse nereden gelmiş? Yüzde yüz Romenlerle beraber gelmiştir….

Hemen Avrupa’da 8- 10 milyon Romen yaşadığını öğrendik. Yüzde 80%’inden fazlasının Merkez ve Doğu Avrupa’da yaşadığını. En kalabalık Romen topluluklarının Romanya, Bulgaristan, Macaristan, Sırbistan ve Slovenya gibi ülkelerde olduğunu öğrendik. İrili ufaklı Romen topluluklarında ilk söz eden Heredot’tur.

Barış Pınarı Harekatı’nda ilk kez kullanıldı!

Galip SERTEL

Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) zırhlı kara araçlarına entegre edilen termal gece görüş destek sistemi sayesinde, harekat alanlarında araçlar far yakmadan ve fark edilmeden hareket edebiliyor. 500’e yakın araçta bulunan sistem, Barış Pınarı Harekatı kapsamında ilk kez operasyonel olarak başarıyla görev yaptı. Yakın zamanda Songar silahlı drone sistemi, Salgur vurucu mikro drone gibi kamuoyu tarafından bilinen çözümle geliştiren ASİSGUARD, güvelik güçleri tarafından kullanılan zırhlı araçlar için Yazgur elektro-optik ürün ailesini üretiyor. ARAÇ İÇİNDEN DIŞINI İZLEME İMKANI SUNUYOR Ürün ailesinde yer alan Yazgur Video Yönetim Sistemi, araca entegre edilerek araç içinden araç dışını izleme imkanı sunuyor. Askeri zırhlı kara araçları için özel olarak tasarlanan sistem, personelin 360 derece çevresel farkındalığını sağlamak için kameralardan gelen görüntüleri gerçek zamanlı birleştiriyor, kullanıcıların görüş kabiliyetini artırıyor. Sistem, bu görevleri yerine getirirken 7 farklı kameradan yararlanan bir mühendislik çözümü olarak dikkati çekiyor. EMNİYETLİ SÜRÜŞ Kameralar arasında yer alan ve aracın önüne takılan VNIR (Video Near Infrared) bileşeni sayesinde, kara aracının gece orta-

mında far ve benzeri herhangi bir aydınlatmaya ihtiyaç duymaksızın emniyetle sürüşü sağlanıyor. Askeri standartlara yönelik tüm kalifikasyonu tamamlanan sistem, eksi 40 ile artı 85 derece arasında çalışıyor, video kayıt ve transfer özelliklerine sahip bulunuyor. CMOS tipi sensör kullanan VNIR kamera ile elde edilen görüntüler HD formatında ve renkli olarak sürücüye gösteriliyor. GÖZ İLE TESPİTİNE ENGEL OLUYOR Sürücünün karanlıkta far yakmaksızın aracı sürmesine imkan sağlayan sistem, araçların göz ile uzak mesafeden tespitine engel oluyor. BARIŞ PINARI HAREKATI’NDA İLK KEZ KULLANILDI TSK envanterine bu yıl giren sistem, entegrasyonu devam eden araçlar da dahil halen 500’e yakın kara aracı üzerinde bulunuyor. Söz konusu teknolojiyle donatılan araçlar, Barış Pınarı Harekatı kapsamında ilk kez operasyonel olarak başarıyla görev yaptı. Bu arada, herhangi bir görüş sistemine sahip olmayan kara araçlarına da birkaç saat içinde entegre edilebilen sistem, yüksek performans ve maliyet etkin bir çözüm sunuyor. Kaynak: AA

Ege Üniversitesi (EÜ) Su Ürünleri Fakültesinde yapılan bilimsel çalışmalar sonucu Akdeniz, Ege ve Marmara denizleri ile tatlı sularında yaşayan 56 yeni su altı canlısı keşfedildi. Ege Üniversitesi (EÜ) Su Ürünleri Fakültesinde yapılan bilimsel çalışmalar sonucu Türk denizlerinde rastlanan 56 yeni canlı türü, dünya literatürüne girdi. Akdeniz, Ege ve Marmara denizleri ile tatlı su alanlarında 2005 yılından bugüne sürdürülen araştırmalarda tespit edilen canlı türleri, EÜ’deki bilim insanları tarafından incelendi. Çalışmalar sonucu, 1 balık, 1 böcek, 1 yumuşakça, 6 mercan, 20 eklem bacaklı ve 27 halkalı kurt türüne dünyada ilk kez rastlandığı belirlendi.Deniz ve tatlı su alanlarında yaşayan canlı türleri, Türk bilim insanları tarafından isim verilerek dünya literatüründeki yerini aldı.

Yeni karşılaşılan türler arasında Mersin Körfezi’nin 10 metre derininde rastlanan bir canlı da yer aldı. Çamurlu alanda yaşayan ve uzun solungaçlı kurt türünün boyu en fazla 1 milimetre olarak ölçüldü. Gözleri bulunmayan bu kurt türüne Anadolu’daki biyoçeşitliliğe atfen “Prionospio Anatolica” adı verilerek bilimsel yayınlarla dünyaya duyuruldu. İstanbul Küçükçekmece’deki çamurlu arazide yaşayan diğer bir kurt türü de göğüs bölgesinde ve beslenmeyi sağlayan organlarındaki kahverengi noktalarıyla diğer türlerden farklı olduğu belirlenerek “Polydrora brunneopunctata” ismiyle literatüre dahil edildi.İzmir Körfezi’nde görülen 4 gözlü bir başka canlı türü de “Prionospio maciolekae” olarak bilim dünyasına kazandırıldı. “Türk çeşitliliği fazlalaşacak” Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ertan Dağlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tespit edilen canlılara ilişkin örneklerin fakülte müzesinde saklandığını belirtti. Türkiye’deki biyoçeşitliliğin 2000 yılına kadar tam olarak anlaşılamadığına işaret eden Dağlı, “Türk denizlerinde biyolojik çeşitlilik çok fazla ama bu zenginlik yeterince ortaya çıkmadı. Biz Ege, Akdeniz ve Marmara’da iyi çalıştık, Karadeniz’de de araştırmalar artarsa tür çeşitliliği fazlalaşacaktır.” dedi. Dağlı, araştırmaların artmasıyla çok kısa sürede yeni canlı türlerini dünyaya tanıtacaklarını sözlerine ekledi.

Irkçılık Halklar İçin Yok Edicidir Özlem Rüzgar bazen uyanır da uykusundan kapıma yaslanır yağmurla sırsıklam acelesi varmış gibi bir yerlere saçak altında ha bire coşar durur avare avare. Zerdali dalında yaprak çırçıplak mest olamamış su ile geç kalırmış gibi bir yerlere yağmurla sırsıklam dellenir dururur deli divane. O an bir şaman duasında arınmış gibi günahlardan yağmurla sırsıklam ateşi bir sultan-i yegâh kopar da dudaktan nar yüklü bahçelere nur ile dökülür durur ve çok ötelerde ebemkuşağının göründüğü yerlerde aşmak istercesine bir uzunca yolu çocukluğum koşar durur deli dolu.

BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz

Siyasi ve Aktüel Gazete

İbrahim SOYTÜRK

www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47

İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: Yazı İşleri Müdürü İstihbarat Müdürü: Alptekin CEVHERLİ Dini Eğitim Sorum Genel Yayın Yönetmeni Eğitim Sorumlusu: Kültür-Sanat: Raziye ÇAKIR Spor Müdürü: Genel Yayın Müdürü Halkla İlişkiler:

Ergül BALKAN

Yayın Danışmanları: Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ

Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Seçkin DİNDAR

Dr. Erdal KARABAŞ

Elif GÜNEŞ Av. Hasan MOLLAOĞLU Zihni KARPAT Hüseyin YILDIRIM Nevzat ÖZTÜRK Avşin BALKAN İbrahim SOYTÜRK Serkan YILDIZ Neriman KALYONCUOĞLU

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.

Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

www.bulturk.net / www.bulturk.org.tr

Avusturya -Viena Almanya-Köln: Almanya - Frankfurt Amerika-New York İspanya-Madrid İsveç İngiltere London

: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Seniha R.SABRİ : Alaattin Gokay : Hüseyin Hasan : Seval ÖZTÜRK : Raziye ÇAKIR : Ridvan Akay Riko

Bulgaristan - Temsilcileri Sofya

:Hikmet EFENDİEV Blagoevrad :Bülent MURADOV Smolyan :Rufat FELETİ P a z a r c i k : Mehmet BAYRAM Kırcaali :Mehmet TEFİK Ardino :Aziz ŞAKİR Cebel: :Erdal H. AHMET Loveç: :Emine BAYRAKTAROVA Pleven : Rafet RODOPLU Şumen: :Sezgin YILMAZ R a z g r a d : Levent RASİM Ruse :Zeki İsmail Varna : Mustafa İSMAİL

T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Fatih İst. Esenyurt Kocaeli:

Bursa-

Nuh Mete DENİZ Nedim BİRİNCİ Hüseyin YILDIZ Vildan ARDA Mustafa AKGÜN Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Murat KAYNAK

Mustafa ÖZSOY

Alptekin CEVHERLİ Ridvan TÜMENOĞLU

- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl

Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM

- İzm. Sarnıç: - İzm. Buca:

Durmuş HATİPOĞLU Şevket YILMAZ

İzmir- Edirne:

Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :

Kenan ÖZGÜR

Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK


Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 Sayı 149 - Ekim 2019

Editör Köşesi Üsküp basınında çıkan yazılarda “ bize kör cahil, ay-

dınlanmaları yarım kalmış zavallı insanlar” olarak gören Bulgarların “bizimle şansı yok” cevabını verdi. Ortak tarih ile Bulgaristan milli bayram günlerini ve yıldönümlerini birlikte kutlama önerilerine ise Makedon sosyal medyası “3 Mart 1878’in bizimle ilgisi yok” dedi. Bulgar aşırı milliyetçilerinden İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) Başkanı Krasimir Karakaçanov ile Başkan Yardımcısı, Avrupa Parlamentosu milletvekili ve Sofya Büyük Şehir Belediye Başkan adayı Angel Cambazki yeni gelişmeler gölgesinde apışıp kaldılar. “Avrupa Birliği üyeliliklerine engel olalım!” feryadı da halkta destek bulmadı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşında Bulgar Çar Ordularının Makedon topraklarında, özellikle Ege Denizi, Vardar Irmağı kıyı kent ve köylerinde, Üsküp’te işledikleri zulüm, soykırımla paralel bir uygulama olan Yahudi ve Romenleri (Çingene Millet mensuplarını) bir daha hayat hakkı tanımama niyetiyle Nazilerin “insan yakma kamplarına göndermesi” sık sık anımsatılmaya başlandı. İşgal edip yönettikleri topraklarda yaşayan etnik azınlıklara yeniden ürüyerek yaşamlarına devam etme hakkı tanımama uygu-Laması okullarda ders kitaplarına işlenmiştir ki, Bulgar makamlardan gelen “değiştirilsin” istekleri olumsuz yankılanıyor. Bu kızışmanın iç politika yankılarından birinde “Makedon Kimliğini tanımayız” dayatması kabul edilmezse ya Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği yolunu keseriz, ya “ben istifa ederim” gibi siyasi çığlıklar Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanının ağzından çıktı. Bu gelişmeler kamuoyunda kafa karıştırdığı gibi, seçmende ciddi tereddüt uyandırdı. Son yıllarda 126 bin Makedon ve Arnavut’a Bulgar kimliği ve pasaportu satan şimdiki dolandırıcı Bulgar makamlarına, bu insanların Bulgaristan’da yaşamadığı, Bulgar soy kökü olmadığı, satın aldıkları evraklarla Batı Avrupa ülkelerine işe gittikleri ve geri dönmedikleri hatırlatıldı. Toplumu geren ikinci konuda Bulgar topraklarının yabancı soy, boy ve milletlerden temizleme konusu işleniyor. Anlaşılan bu konu son aylarda Çorlu ve İzmit’te düzenlenen 1989’da Türklerin Bulgaristan’dan zorla kovulması konusuna adanan bilim insanları ve dernek ve federasyon uluslararası sempozyumları ile ilgilidir. TV ve sosyal medya tarihte ve özellikle Osmanlı döneminde Bulgar Hıristiyan nüfusun Rusya imparatorluğundaki Çerkez, Kazak ve Nogay nüfusla zaman zaman değiş tokuş edildiği konusuna ilişkindir. 1829 Osmanlı imparatorluğu Rusya İmparatorluğu Edirne Antlaşması gereği Bulgaristan’a getirilen 39 bin Çerkez’in Kafkaslardan olup öncelikle Şumen ve Orta Balkan köylerine yerleştirildi, daha sonraki dönemde onların arasından Osmanlının İç Güvenlik Askerleri oluşturulduğuna yer veriliyor. Bu yazılarda Çerkezlerin Rusya’da çok baskı gördüğü, anadillerini unutacak kadar ezildikleri anlatılıyor. Bulgarlar ise genelde toplu halde bugünkü Moldova ve Besarabya topraklarına sürüp yerleştirmiştir. Bu zorunlu göçlerin XIX. Yüzyılda yoğunlaşmasıyla Georgi Sava Rakovski gibi Bulgar halk aydınları Rusya’ya sürgünü kınamış, bunun bir esaret olduğunu kanıtlayan yazılarında göçün durdurulmasına çağırmıştır. Bulgaristan’da Rusofob hareketi onun ve Hristo Botev’in 1875’te yazdığı yazılardan sonra belirginleşmiştir. 1832 yılında Bulgar Papaz Paskal’ın Besarabya’ya götürülen Bulgar ailelerin bir kısmını geri çevirerek Dobruca köy ve kasabalarına yerleştirdiğini hatırlatılıyor. Bu, tarihe geçmiş bir olaydır. 1854 yılından sonra Kırım’dan gelen Tatarların ise Pleven, Tatar Pazarcık ve Filibe, Dobruca yörelerine ikamet ettirildiğine işaret ediliyor. Bu gelişmeleri (18. Ve 19. Yüzyıllarda Bulgarların bugünkü Moldova ve Ukrayna topraklarına göç ederek yerleşmesini hatırlatmakta. 1878’den beri vatan topraklarından sökülüp kovulan bir milyondan fazla Müslüman’a uygulanan zülüm politikası, işgal bölgelerindeki Yahudilerin ve Çingene Milletin Nazi ölüm kamplarına gönderilmesi, Büyük Savaştan sonra 50 bin Yahudi’yi İsrail’e gönderme, 600 bin Türkün 40 yılda Anadolu’ya göçe zorlanması, isim değiştirme, okul kapatma, din yasaklama, gelenek ve göreneklerle yaşamalarına olanak ve hak tanımama siyasetleri asla adil gösteremez.) Çarpıtılan geçmişi canlı bir siyaset gibi hayata çağırmak bugüne etkide bulunamaz. XVIII. Ve XX. asrın ikinci yarısında meydana gelen farklı karakterli (birinciler Rusya ve Osmanlı devletleri arasında nüfus değişimi, ikincisi ise Bulgaristan Türklerinin silah gücüyle göçe zorlanmasıdır) “Biz de geçmişte göç gördük, az mı çektik!” gibi hatırlatmalarla 1989 Bulgaristan Türkleri göçü suçluları, 1958’den sonra uygulanan devlet terörü suçlularının

muhtar ve belediye başkanı adaylıkları kabul edilemez. Halkı aldatma oyunu bitmiştir. Nihayet Bulgar halkının Kimliği üzerinde kesin bir tanıma varmak zamanı gelmiştir. 1- Kimileri – eski Demokratik Güçler Birliği (CDC) yığını “biz Hun-Bulgarlar” kökünden geldik derken, 2- bugünkü Sosyalistler ve onlara sempati besleyen “ABV” ve “21. Yüzyıl” gibi partiler ve Rusofil sivil toplum örgütleri, “Biz İslav-Bulgarız”, 3- “biz Gotuz”, “Biz Trak-Bulgarlarız” gibi iddialar, oy yöneliminde ifade buluyor. Bu gelişmelerin tümü tarih bilincinde durulmaya gidilmesini zorunlu kılıyor. Bu konularda susan GERB partisi ise, almış eline yarım ekmek, köfte kızartma ızgarasının üstünde buhardan koku kapmaya ve et kokulu ekmek yemekle geçiniyor. Tarih derslerini kaçıran HÖH-DPS ileri gelenleri “başa gelen çekilir” Türküsünü duadan çıkardı neredeyse, Bulgaristan Türklerinin milli marşı yaptı. Aktüel gelişmelerin yeni vurgularında şu olayların seçimi etkilediği ortadadır. Şehir merkezlerine her gün büyük gösterilere toplanan hemşire ve ebeler maaşlarının 2 asgari maaş toplamı bazından hesaplanmasında direniyor. Hafta boyu sürecek genel greve hazırlanıyorlar. Bu meslek tabakası kendilerini aldatılmış hissediyor. İşler yıllardır bir türlü durulmuyor.5 400 doktor ülkeyi terk etti ama değişen bir şey olmadı. Giderlerin yerini yeniler gelmedi. Gazeteler sistemin içinden “rüşvet ve dolandırıcıkurtları” cımbızla tutup halka gösterseler de, kimsenin kılı kıpırdamıyor, işler yoluna girmiyor. Örneğin geçen hafta Pazarcık (Tatar Pazarcık) il devlet hastanesinde kalp hastalıkları uzmanı Dr. Mitef’in maaş fişini manşet yapıldı. 54 000 leva (22 bin Avro) ama yanında çalışan hemşire 320 Avro ile eve gidip bohçanın iki ucunu bağlayamıyor. Gündemi belirleyen yıllar önce çözüme mayalanmış artık mutlaka çözülme gün ve satı gelmiş fakat çözülmeyen problemler sıkıntı yaşatıyor. Demek istediğim gündem belirleyen sanki reform istekleri ve ekonomik sorunlar, geçim sıkıntısı demek istesem de, her hafta sonu Sofya’da Adalet Sarayı önünde düzenlenen mitingde “Baş Savcı seçimi için halk oylaması yapılması istendiğine” tanık oluyoruz. Bulgaristan’da Baş Savcı 7 yıl için seçiliyor. Adalet uygulanmasında Başsavcının rolü büyük ve son söz onundur. Yılbaşından beri “Afrika vebası” gerekçesiyle çiftliklerde imha edilen 200 binden fazla domuzun sahipleri seçim eylemlerine aktif katılıyor. Onlar ödenen tazminatların yetersiz olduğunu iddia ederek, ek ödenme isterken, Cumartesi gün Bulgaristan’da Yaban Domuzu avcılığı açıldı. Bulaşıcı hastalığın taşıyıcılarından olan anaç yaban domuz öldüren avcıya 150 leva (75 Avro), erkek ya da yavru yaban domuz vuranlara 100 leva ödül ilan edildi. Sayıları çok artan yaban domuz sürüleri köyleri basıp avlulara ve evlere giriyorlar. Bu seçimde günün politik sorularını sahneye taşıyamayan Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH-DPS) politik duyarlılığını tamamen yitirmiş, vurdumduymaz ve şuur yitirmiş bir aktiflik içindedir. Son 30 yılın yorgun kadroları ile yola devam etmeye kararlı görünen HÖH-DPS politik yönetiminin artık bir şeyin bilincine varması gerekir. HÖH-DPS Moskova ve KGB’nin Bulgaristan Türkleri, Pomak kardeşlerimizi ve Millet kardeşlerimizin arasında gerçekleştirdiği en başarılı projedir. Ve 19. Yüzyıllarda Rusya Çarlarının Bulgar halkı arasında gerçekleştirdiği “Koca İvan” (Dyado İvan) projesinden daha büyük bir projedir. Çünkü 1989’da ayaklanma gerçekleştirmiş bir milli Türk ruhunu gemlemek ve kavanoz içine kapamak zor bir iştir. 1800 ve 1900’lü yıllarda Ruslar yalnız ele geçirdikleri, okuttukları, kiliselere soktukları, silahlandırdıkları ve kışkırttıkları ajanların hepsini kullandılar ama her zaman başarısız oldular. Bulgarları Besarabaya’ya toplama çabalarından Ruso-fob hareketi mayalandı. 200 yılda Rus, Sovyet ve Putin düşmanlığı öyle gelişti ki, bugün Bulgaristan’daki Rus ve Sovyet anıtlarının yıkılmasını isteyenler toplumun % 40’ını oluştururken, Rus TV yayınları kapatıldı, Rus kitapçıları kapatıldı, Rusya Federasyonunun Sofya’da resim sergisi açması, “biz sizi kurtardık” demesi artık milli dalga uyandıran tepki yaratabiliyor. Bulgarlar Ruslardan “yeni yardım talep etmeyiz” durumda birleşebiliyor. Yılların gerçekleşmesi, dosyaların açılması, gerçeklerin anı kitaplarında işlenmesinden komitacı Vasil Levski dışındaki havarilerin hepsinin Rus ajanı olması, Rusya konsolosluklarından maaş alması ve hatta Bulgar kilisesinin önemli simalarından Sofroni Vraçanski’nin bile Rus casus ağına örülmüş biri ol-

ması “gurursuz bir milletiz” rüzgârları estiriyor. Bu gelişmeler seçim havasını etkilerken, yeni “tarafsızlara” sen de “tarafsız ajansın” gibi lakaplar takılmasını kendiliğinden doğurdu. Fakat biz hepimiz bugün 1980’lerde hatta 1970’lerde mayalanan Bulgaristan politikasından kurtulamıyoruz. Yukarıda “Bulgar-Hunu” olarak tanıttığım CDC milletvekili ve araştırmacı yazar Stoyan Rayçevski’nin “1944-1989 Bulgar Komünist Rejimi” kitabı basından çıktı. Bir kitabı okuduktan sonra her defasında “bu adam bu kitabı neden yazmış?” sorusunu sorarım kendime. Bu defa da sordum. Demek istedikleri “isim değiştirme işinde, baskı uygulanmasında ” Bulgaristan Türkleri ve Pomaklar arasındaki ajanlar da vardı. Ama bu ajanlar ana babasının ismini değiştirmek, dedesinin camiye gitmesini yasaklamak için mi “ajan oldu” acaba sorusuna yanıt aramıyorlar. Bulgarların 18. Yy’da Besarabya’ya götürülüp Osmanlıya karşı silah eğitimi verilip ordulaştırıldıklarını da görüyoruz bazılarının. Ama her şey çarpık anlatılıyor. Soruyorum: “DS” veya “BKP” sisteminden olmayan ve devlet maaşıyla memurluk yapan kaç Türk ve Pomak vardı? Olması imkansızdı?! Şu an Sofya İslam Enstitüsünde okuyan ve yaşı 18’den yüksek olan, devlet yetkililerince “kahveye” davet edilmeyen bir çocuğumuz olabilir mi?! Sizler bu konuyu da bir düşünün. Burada söz konusu olan özel yetkili şahıslardır. Bunlardan biri hain Ahmet Doğan’dır. Onu düşünenlerin aklına hep koyun çobanı dedesini düşünmelisiniz. “Sosyalist Emek Kahramanı” dedesini. Her ay kimseye hissettirmeden “DS” den 200 levacık alan ve kuzu dericiğinden diktiği keseciğine saymadan dizen dedeciğini. Bu sülale 1854’te Kırımdan gelirken Gönlünü Ruslara kaptırmıştır. Moskova’dan özel görev alan Ahmet Doğan hazırlanıp harekete geçirilen 4. Kuşaktır. Şumnu ve Sofya Üniversitende okurken değil, AONSU kısa adlı TOPLUMSAL BİLİMLER VE SOSYAL YÖNETİM AKADEMİSİNDEKİ özel ders ve görüşmelerde, bilinçlenen insanların uyanan ve hareketlenen, isyan eden Türklerin ruhunu kırma, uyutma ve şişeye kapama yöntem ve yollarını öğrenmiştir. Öğrenmiş ve aldığı talimatlar doğrultusunda, bir avuç otla kuzu sürüsünü sayaya topladığı gibi hepimizi tuzağa kapamıştır. Şimdi cin şişeden çıkarsa diye korkuyor. Seçimlerde genç HÖH-DPS-ci genç muhtar ve belediye başkanı adaylarıyla HÖH yönetimi topluca görüşemedi. Perde arkalarına gizlenmiş silahlı ajanların korumasında olayı hallederken VIII. HÖH kongresinde çöp Çuvalı gibi savrulduğunu düşündü hep. 1989’da boşalan Türk İsyan Ruhunun yeniden şarj ettiğini, gönül piline dolduğunu ve patlamaya hazır olduğunu hissetti ve Moskova’ya bildirdi. Bakalım ne olacak. Biz ise işimize bakalım kardeşlerim… Biz 20. yüzyılda ateş öptük. Zaman mutlu ve mesut olma, düşmanlarımızı hainleri saflarımızdan atma zamanıdır. Seçimler de buna bir fırsattır.


12 Sayı 149 - Ekim 2019 12

Bulgaristan Türklerinin Sesi BULGARİSTAN’DAN HABERLER

2010 Yılında Sosyal Ödemelerin Büyümesi Planlanıyor 1 Temmuz tarihinden itibaren, emekli maaşları % 6,7 oranında artacak. Bu, 2020 için Devlet Sosyal Güvenlik taslak bütçesinde yer almaktadır. Devlet emekli maaşlarına yaklaşık 373 milyon Avro harcayacak. Emekli maaşlarının formülünde herhangi bir değişiklik yoktur. Sağlık hizmetleri için gelecek yıl 203 milyon Avro daha fazla, toplam 2,43 milyar Avro tahsis edildi.Bu, Ulusal Sağlık Sigorta Fonunun taslak bütçesinde yer aldı.

TürkAkım Doğalgaz Boru Hattının Bulgaristan Kısmının Açılışı

Başbakan Boyko Borisov, “Balkan Akım” olarak adlandırdığı TürkAkım doğal gaz boru hattı projesinin Bulgaristan-Türkiye sınırından Istranca kompresör istasyonuna kadar olan 11 kilometrelik ilk kısmının açılışını yaptı. Borisov, açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Bulgaristan’da iki otoyolun boyunca doğal gaz boru hattı bulunacak, Bulgaristan ülke ekonomisi için en ucuz doğal gaz satın alma şansına sahip olacak ve komşularımız bu gaz boru hatları ile gaz alabilecekler. Bu aynı zamanda politik bir otoyol. Büyük ekonomik çıkarların olduğu, gaz boru hatlarının olduğu yerlerde, savaş yok, bu yüzden daha hızlı bir şekilde inşa ediyoruz” diye kaydetti. TürkAkım’ın Bulgaristan’dan geçen kısmının “Balkan Akım” olarak adlandırılmasının projeye dahil olan tarafları birleştirici bir

unsur olduğunu ifade etti. Başbakan, ayrıca kompresör istasyonlarının geri dönüşümlü olarak değiştirildiğini ve böylece gazın her iki yönde de taşınabileceğini vurguladı.

Borisov,” Alman filtreler, Amerikan kompresörleri, Rus gazı ve Bulgar inşaatçılar” diye özetledi. Önümüzdeki hafta Yunanistan-Bulgaristan doğal gaz bağlantı hattının inşaatını inceleyeceğini açıklayan Borisov,”Diğerleri konuşurken, bizler inşa ediyoruz ve Bulgaristan’ın ana gaz dağıtım merkezi haline gelmesini sağlıyoruz” diye belirtti. Projenin amacı, çeşitli kaynaklardan doğal gaz arzı güvenliğini artırmak ve doğal gaz piyasasında rekabeti ve şeffaflığı arttırmak ve bunun, doğal gaz tüketicileri üzerinde olumlu bir etki yaratmasıdır.

Almanya’dan Otomobil Yedek Parçaları Firması Loveç’te

Alman VOSS Automotive Otomotiv firması Bulgaristan’da ilk fabrikasını kurdu. Loveç’te “Bahovitsa” endüstri parkında kurulan fabrikada şimdi yüz kişi çalışıyor, önümüzdeki yıl ise 900 kişinin istihdam edilmesi bekleniyor. Yatırımın 15 milyon avro olarak açıklandığı fabrikada, otomobillere boru bağlantıları, ısıtma, klima ve pnömatik sistemler üretimi yapılacak. Firmanın 56 ülkede üretim üniteleri bulunmakta, 6 000 kişiye istihdam sağlamakta ve 600 milyon avro yıllık ciro bildirmektedir. ​

Bulgaristan’da Çalışanların Yarısı Sigorta Ödüyor

Bulgaristan’da 2018’de resmi sözleşmeyle çalışanların %49.8’i asgari maaş üzerinden sigorta ödedi. Maliye Bakanı Vladislav Goranov bu bilgiyi verirken, çalışanların %6.15’inin vergi beyannamesinde aylık 4 500 avro üzerinde gelir beyan ettiklerini duyurdu. Ülkede 261 avro olan asgari maaş kıstas alınırsa, bu oranın yüksek olduğu dikkatleri çekti. Bu yüksek gelire sahip olanların %47.7’si aldıkları büyük paralara rağmen, sigortalarını asgari maaş bazında ödüyor. 2018 yılında 3 135 844 vatandaş özel kişilerin gelirlerinin tabi tutulduğu vergilerini beyan etti. Toplanan vergi 1.73 milyar avro olarak bildirildi.

Rusya Ve Bulgaristan Ekonomik Işbirliğini Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, “Rosatom” devlet korporasyonun “Belene” NES inşaatının yeniden açılması için bir şirket seçme prosedürlerine katılmaya hazır olduğunu açıkladı. Lavrov, Moskova’da Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ekaterina Zaharieva ile yaptığı görüşme sonrasında, nükleer reaktör üreticisi ve bu proje kapsamında teknolojinin yaratıcısı olduğunu göz önünde bulundurarak, devlet kurumumuz için iyi bir şansın olmasını umuyoruz, dedi. Bakan Zaharieva, ortak bir basın toplantısında, Bulgaristan ve Rusya’nın gıda sanayisinin gelişimi ve ticaret hacminin artırılmasında büyük perspektifleri olduğunu belirtti. Görüşmede, Bulgaristan ve Rusya Dışişleri Bakanları Avrupa güvenliği, bölgesel işbirliği ve Balkanlar’daki durum, Türk askeri harekatından sonra Suriye’deki durum da dahil olmak üzere dünya ve Avrupa gündemiyle ilgili konuları incelediler. Zaharieva ve Lavrov, Belgrad ile Priştine arasındaki diyalog eksikliği konusundaki

endişelerini dile getirdi. Dışişleri Bakanımız, Avrupa Konseyi’nin Kuzey Makedonya Cumhuriyeti ve Arnavutluk’la katılım müzakerelerini başlatma kararının olmamasından da memnuniyetsizliğini ifade etti. TASS, Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ekaterina Zaharieva’nın daveti üzerine Bulgaristan’ı ziyaret etmeyi planladığını bildirdi.

Borisov Filibe’de Türk Odelo Bulgaria Şirketinin Açılışında

Başbakan Boyko Borisov, Plovdiv (Filibe) yakınlarında bulunan Organize Sanayi Bölgesi’ndeki otomobil farları üretecek bir fabrikasının açılış töreninde, yaptığı konuşmasında “4-5 yıl önce Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) 50 milyar levaydı ve bu yıl 120 milyar levayı geçecek. Bulgaristan’da katma değer bırakan yatırımların olması güzel” dedi. Borisov, “Bulgar işçilerine ve mühendislerine iyi çalışmaları ve nitelikleri ile bu tür yatırımcıları getirdikleri için teşekkür ediyorum” diye kaydetti. Başbakan, Bulgaristan’da kurulan ve çok hızlı bir şekilde doldurulan sanayi bölgelerine vurgu yaptı. “Buraya geldiğinizde, kaç tane fabrika kurulduğunu gördünüz” diye konuşan Borisov, “Belediyenin ve devletin tüm şartları sağlaması benim için önemlidir.

Bunlar işyerleri, bu GSYH’dir” dedi. Başbakana göre, yüksek nitelikli Bulgar personelinin yurt dışından dönmeye başlaması önem arz ediyor. Borisov ayrıca ülkemizdeki altyapının yapımına dikkat çekti; Botevgrad – Mezdra, Filibe – Asenovgrad yollarına ve Plovdiv kentinin çevre yolunun genişletilmesine özellikle dikkat çekti. Başbakan, “Şehrin büyümesi ve gözle görülür ekonomik patlamasıyla Plovdiv Havaalanı da bir kenara bırakılamaz. Buradan ihracat yapılması için Balkanların büyük bir gıda merkezine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bir noktada, eğer gruplandırma yapılırsa malları uçaklarla göndermek, tırlardan daha ucuz olabilir. Bu konuda çalışıyoruz” diye belirtti.

Bulgar Coursedot Şirketi, Dünyanın Önde Gelen IT Eğitim Platformları Arasında Yer Alıyor

Eğitimi finance edecek bir yatırımcıyı bulmak, hiç de kolay bir iş değildir. Bulgar Coursedot şirketi, işte bunu yapmayı başardı ve 2016 yılında AB’nin Avrupa Yatırım Fonu tarafından desteklenen ve Eleven Fonundan finansman kazandı. Dünya genelinde IT personel açığı yaşanırken Bulgar şirketinin bu adımı son derece başarılı oldu. Coursedot şirketinin kurucusu ve Yürütüm Müdürü Teodor Panayotov, uzmanlık yaptığı Singularity University’den sonra yurda döndükten sonra bu girişime imza atıyor ve daha 20 yaşın-

da Cisco Yetkili Eğitim Merkezinin en genç CCSI/ CCIE sertifikalı eğitmeni oluyor. Büyük kurumsal müşterilerin sınırlı sayıda eğitim şirketiyle çalıştığını, bazen de makul olmayan yüksek fiyatlar sunduklarını tespit ediyor . Bundan dolayı Teodor Panayotov ve ekibi, on binlerce IT eğitimi sunan online platformu kuruyor. Zamanla şirket gelişiyor ve yeni yeni ufuklar keşfediyor. Böylece, dünyadan IT uzmanlarını biraraya getiren Coursedot Instructor Hub Platformu kuruluyor.

Bulgaristan Tuna, Karadeniz, Güney-Batı ve Trakya-Rodop olmak üzere 4 bölgeye ayrılıyor Bölgesel Kalkınma ve Bayındırlık Bakanı Petya Avramova, Bulgaristan Ulusal Belediyeler Birliği tarafından organize edilen XIII Yerel Yönetimlerin Yıllık Toplantısı’nda ülkenin dört bölgeye ayrılmasına yönelik bir proje tanıttı. Bakan,” Bölgesel Kalkınma Yasası’nda bölgelerin idari merkezleri belirlenmeyecektir. Bölgesel kalkınmanın planlanması, programlanması, kaynak temini, izlenmesi ve değerlendirilmesi fonksiyonlarının gerçekleştirilebileceği şehirlerin belirlenmesi öngörülmektedir. Bölgesel Kalkınma Yasası’nda değişiklikler yapılmasına ilişkin kanun tasarısında buna vurgu yapılmaktadır. Tasarıda Tuna, Karadeniz, Güney-Batı ve Trakya-Rodop olmak üzere 4 bölgeye ayrılması önerilmektedir” diye bildirdi. Bakan,” Diğer bir öneri ise Belediye Bölgesel Kalkınma Planı’nın kentsel dönüşüm ve kalkınma için entegre bir planı da içermesidir. Bölgesel kalkınma yönetiminin organizasyonunda da yeni bir noktaya gelinecek” dedi. Ayrı bölgelerde yönetim, uzman ve teknik kadrolar içerecek olan iki aşamalı bir bölgesel kalkınma konseyi yönetim modelinin uygulanması önerilmekte-

dir. Bu konseylerin yetkileri genişletilecek. Onlar, operasyonel programların ilgili yönetim otoriteleri tarafından görevlendirilmesi halinde koordinasyon, bölgelerin bölgesel ve mekânsal kalkınma planının uygulanmasındaki projelerin seçimi ve değerlendirilmesi de dahil olmak üzere AB tarafından finanse edilen programları uygulama işlevleri görecek. Bölge Kalkınma Konseylerinin kaldırılması önerilmektedir. Önerilen değişikliklerin uygulanmasına yönelik somut mekanizmalar, yasanın duyurulmasından altı ay sonra hazırlanacak olan Bölgesel Kalkınma Yasası’nın Uygulanması Hakkında Yönetmelikte açıklığa kavuşturulacaktır. Yasa tasarısı, kamuoyunda tartışmaya ve bakanlıklar arası koordinasyona tabi olacaktır. Avramova,” Bölgesel politika modelindeki değişim, Avrupa Komisyonu ile uyumlu olarak Dünya Bankası ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın desteği ile uygulanmaktadır” dedi. Bakan, yaklaşımı değiştirmemiz gerektiğini ve biraz daha küresel düşünmeyi, bir bölgeyi, bölgenin sorunlarını ve gelişimini düşünmeye çalışmamız gerektiğini ekledi.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Sayı 149 - Ekim 2019 Bulgaristan ve Türk Dünyası

Ertaş ÇAKIR Politik Faşizm

Konu: Bulgaristan İnsan Düşmanlığı ve Vahşet kokuyor. “Politik Faşizm” değimini biz kullansak, Sofya’da, Polovdiv’de (Filibe) ve başka Bulgaristan şekillerinde dayak da yiyebiliriz. Fakat bu sözü bugün İngiltere milli Futbol takımı yöneticileri Garat Salgeyt tarafından Softa televizyonlarının hepsinde ifade ediyor. “Gardiyan” gazetesi “Sofya Utan”, “Zavallılar” diye yazdı. “Tayms” “ırkçı faşistler” “Gruptan atmamız iyi oldu.” dedi. “Deyli Telegraf” bunlarda utanma diye bir şey kalmamış, diye başlık attı. Bulgar milli takımının kaptanı İvelkin Popov, faşistleri gemleyemedi. Biz “Bulgaristan’da ırkçı faşizm” var diye yazdığımızda, bıyık altından bize gülenler olduğunu, “Hadi be!” diyenleri biliyoruz. Bakanlar Kurulu 6:0 mağlubiyeti görüştü ve, Bulgar Futbol Birliği Başkanı Borislav Mihaylov’un istifasını, futbol birliğine devlet yardımları kesildi. Bu olaylar şöyle gelişti: 14 Ekim 2019 akşamı, tam da Fransa-Türkiye milli takımları Paris’te karşılaşırken, Sofya “Vasil Levski” Milli Stadyumunda 2020 yılı Avrupa Futbol Birinciliği elemelerinde İngiltere – Bulgaristan Milli takımları karşılaştı. Bulgar millilerin 6: 0 kaybettiği maçı seyretmek için Londra’dan 4 bin İngiliz taraflar gelmişti. Tribünlerde 15 bin kişi vardı. Skandal olaylar Sofya’nın gözde ticaret ve eğlence caddesi “Vitoşka” lokantalarında daha öğlende başladı. Masalar devrildi, yumruklar oynadı, bira şişeleri uçmaya başladı, sandalyeler kırılırken yaralılar arttı ve İngiliz fenlerden biri hastanelik oldu ve cankurtaranda hayata gözlerini yumdu. Polis duruma hakim olmaya çalışadursun, başkentin normal sakinleri maç için aldıkları biletleri geri çevirmek için Stadyum gişelerine yığıldılar. Daha maça saatler varken Bulgar polisler 10 İngiliz ve Bulgar taraftar tutukladı. İç işleri Bakanlığı açıklamalarında “bu taraftarların yüksek derecede alkollü olduğu” duyuruldu. Tribünlerde siyah giyinmiş ve ırkçı slogan atan bir azgın grup dikkati çekti. Bu saldırgan taraftarlara alkollü ve uyuşturucu haplarının önceden almış hareketli büyük bir kitle daha katıldı ve konuk takıma karşı aşırı şiddetli ve iğrenç saldırı başladı. Bu gelişme 4 bin yabancı taraftarın da katıldığı bir ortamda Bulgaristan’da ırkçı faşist gelişmelerin büyük birikim yaptığı ve tamamen taştığı dikkatleri çektiği kimsenin gözünden taşmadı. Maçın hakemi 2 defa oyunu durdurmak zorunda kaldı. Bulgaristan’ı vahşi holigan kükremeler ve ırkçı saldırılar yüzünden cezalandırma ve gruptan atma fırsatı belirdi. Bulgaristan Futbol Federasyonu Başkanı Mihaylov olayları protesto ederek 70. dakikada stadyumu terk etti. Gazetecilere “kükreyen ırkçı-faşizmdir” dedi. Fakat İngiliz oyuncular maçı sonuna kadar oynama kararlılığında birleşince karşılaşma 90 dakika oynandı ve Bulgar takım 6,0 yenildi. Yüzkarası sahnelere ve 6,0 yenilgiye rağmen Bulgar takımının antrenörü istifa etmeyeceğini bildirirken sosyal medyada çok farklı yorumlar çıktı ve ortak görüş şudur: Bulgar Futbol Birliği yönetimi istifa etmelidir. Devlet bütçesinden futbol kulüplerine para verilmesin! Biz Bulgaristan Türkleri ve ülkemizde yaşayan azınlıklar için bu gelişmeler çok anlamlıdır. Bu dünden bugünden gelen bir olay değildir. Bulgar ırkçı milliyetçiliğinin Bulgaristan Türklerine, Türk Kimliğimize, Türk yüceliğimize karşı her gün patlayıp kültür kirliliğine ve zehir saçtığına tanık oluyoruz.

F i k r i E m u r l a I l k K i ş i s e l S e r g i s i n i A ç t ı Güya “Yeniden Doğuş/Soya Dönüş” Adlı Asimilasyon (1)

Aynı zamanda, rahmetli Cemal Emurlov’un da kardeşi olan 74 yaşındaki Fikri Emurla’nın ilk resim sergisi Kırcaali Krıg Sanat Galerisi’nde açıldı. Sergi, “Çünkü İki Kanadım Var” başlığı altında ve yazarın yıllar içinde yaşadığı yerlerden 40 yağlı boya resim sergileniyor. Sergi, Kırcaali belediyesi yönetimi adına tebriklerini sunan Kırcaali Belediye Başkan Yardımcısı Veselina Tihomirova tarafından açıldı. Tihomirova, “İlk kişisel serginizi sergilemek için Kırcaali’yi seçtiğiniz için çok mutluyuz. Hepimiz burada bize getirdiğiniz güzelliği paylaştığımız için mutluyuz ve başarılarınızın devamını diliyoruz, çünkü sanatçının yaşı yoktur” diye konuştu.

Yazar, ilk kişisel sergisini Kırcaali’de yaptığından dolayı Fikri Emurla’yı kutlayan KRIG Sanat Hareketi Başkanı Radost Nikolaeva tarafından sunuldu. Nikolaeva konuşmasında, “Fikri Emurla’nın burada açmış olduğu sergisi için kendisine tüm Kırcaalililer adına tebrik ediyorum. Bunun eşsiz bir olay olduğunu söyleyebilirim” dedi.

Bulgaristan MSK 27 Ekim 2019 Yerel Seçimler Sürekli veya uzun süreli ikamet izni bulunan Avrupa Birliği (AB) üyesi olan başka bir ülkenin vatandaşlarının da 26 Nisan’dan itibaren ülkede adres kaydı olması gerekir. 26 Nisan’dan sonra adres değişikliği yapan seçmenlerin, önceki adres kaydına göre bulundukları seçmen listelerine göre oy kullanabilirler. AB üyesi olan başka bir ülkenin

vatandaşlarının, Meclis Üyeliği, Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Belediye Başkanlığı seçimlerinde yasal şartları karşıladıkları halde oy kullanabilirler, fakat sadece Belediye Meclis Üyeliği’ne aday olabilirler. Seçmenler, daimi ikamet adresine göre veya 12 Ekim 2019 tarihine kadar başvuru yaptıkları halde mevcut ikamet adreslerine göre sadece bir kere oy kullanabilirler. Seçmenler önceden başvuruda bulunmadıkları halde mevcut ikamet adreslerine göre oy kullanamazlar. Ör: “Kırcaali’de nüfusa kayıtlı vatandaşımız Haskovo’da oturuyorsa, eğer 12 Ekim 2019 tarihine kadar dilekçe verirse bir defaya mahsus oyunu Haskovo’da kullanabilir.”

Bulgaristan’da Kömür Ve Termik Elektrik Santrallerinin Sonu Mu Geliyor?

Statista’nın 2017’ye ait verileri, Avrupa’nın elektrik enerjisinin büyük bir kısmının hala kömürden üretildiğini gösteriyor. Bulgaristan, Avrupa’da yakıtta kömüre bağımlı ülkeler arasında 4. sırada yer alıyor. Bulgaristan’daki elektrik enerjisinin yüzde 45’i “Maritsa- İztok” ve ülke genelinde bulunan daha birkaç termik elektrik santralinde üretiliyor. 3 200 megavat elektrik üretiminde bu elektrik santralleri yerel linyit kömür kullanıyorlar. Bu kömürler ucuz, ancak çok kalitesiz olduğundan, yol açtıkları çevre kirliliği normal kömür kullanan elektrik santrallerinden çok daha yüksek oluyor. Bu sebeple, söz konusu dört elektrik santrali zararlı gaz kotaları satın almak mecburiyetinde kalıyor. En büyük termik elektrik santrallerinden birisi olan “Maritsaİztok 2” Termik Elektrik Santrali gaz kotaları almak için Bulgaristan çapı için devasa boyutta 300 milyon avroluk bir borç biriktirdi. Buna rağmen, yetkililer yakın gelecekte bu santralleri kapatmayı düşünmüyor ve en az 2030-2050’ye kadar onları muhafaza etmeyi planlıyorlar. ABD’nin sahibi olduğu iki termal elektrik santrali de çevre kirliliği sorunu ile karşı karşıya kalıyor. Şimdilik sorununun üstesinden gelseler de, gözlemciler bir santrali için yeni alıcı arandığını ima ediyor. Kömür madenciliği ve elektrik üretim ülkede en iyi maaşları alan sektördür. Termik santraller binlerce kişiye iş sağlıyor. Ancak bu sektörlerin günleri sayılı olduğu da doğru. Bulgaristan 2015 yılı Paris İklim Anlaşması’nı imzaladı. Fakat çevreyi koruma konusunda AB’de geçerli olan çok daha sıkı şartları da yerine getirmekle yükümlüdür. Sosyal açıdan memnuniyetsizlik yaratacak önlemler alınması gerekiyor. Geçen yılın sonunda şikayetleri olan madenci ve enerji sektörü çalışanları çevre sorunları nedeniyle kömür üretimi ve termik elektrik santrallerinin iki yıla kadar içerisinde kapatılması tehlikesi

karşısında protestolar düzenledi. Eylemcileri sendikalardan, Enerji Bakanı Temenujka Petkova ve Cumhurbaşkanı Rumen Radev destekledi. Şimdilik yetkililerin ve termik elektrik santrallerinin kirliliği azaltmak için belirli bir önlemleri yok ve Sofya AB istemlerinin uygulanması için sürenin uzatılmasını umuyor. Termik santralleri zararlı gaz emisyonlarını azaltmak için çaba gösteriyor, ancak bu çok maliyetli çıkıyor ve karlarını tehdit ediyor. Resmi olarak hala Bulgaristan enerjisinin olmazsa olmazı temel güç oldukları kabul ediliyor. Özellikle ülkenin elektrik enerjisi ihtiyacının yüzde 60’ını karşıladıkları kış mevsiminde termik santrallerinin ürettiği enerji değerini arttırıyor. Şu anda en makul ve kabul edilebilir çözüm kömürle çalışan elektrik santrallerinin gaz ile çalıştırılabilecek bir biçime dönüştürülmesidir. Doğalgazın ham madde olarak kömürden daha pahalı olduğu düşünülüyor, ancak Türk Akım’ın Bulgaristan bölümünün kurulması, Yunanistan ile gaz bağlantısının ve planlanan “Balkan” gaz dağıtım merkezinin inşaatının hızlı ilerlemesi ile meydana gelecek hızlı gelişimle durumun gaz kullanımı lehine değişmemesi mümkün değil. Bulgaristan’ın AB genelinde yenilenebilir enerji kaynağı– rüzgar ve güneş santralleri kullanımında lider ülkeler arasında yer aldığı da unutulmamalı. Bulgaristan artık elektrik enerjisinin yenilenebilir kaynaklardan üretilmesi için AB standartlarının en az yüzde 16 oranını yerine getiriyor. Ancak bu, Greta Thunberg gibi çevrecilerin iklimi ve çevreyi korumak adına radikal önlemler alınmasını istemelerini engellemiyor. Giderek daha fazla destekçi toplayan bu çağrılara Bulgaristan halkının kayıtsız kalması mümkün değil. Fakat, ekonomik mantık da doğa kirliliğinin sınırlandırılmasından yanadır.

Yazan: Stefan DEÇEV / “Kultura” (Kültür) gazetesi/ Sofya, Bulgaristan, yayın tarihi 23.07.2019 Tercüme: BGSAM Konu: Sahtelikler, tarih bilim, zulüm ve bilimdeki “ayrılık” zamanları üstüne. Güya “Yeniden Doğuş/Soya Dönüş” Adlı Asimilasyon Projesine Kadar Bulgar Tarih Bilim (1) /1/ Uygulanan yaklaşım bilimsel olarak yanlıştır, çünkü büyük sayıda tarihsel belge ve malzeme ile çelişki halindedir. Olayların bu şekilde anlatılması Bulgar Müslümanlar için inciticidir – onlar bu filmde soylarından dönmüş insanlar olarak gösterilmiştir. Tarihçi Petır Petrov. Anılar, 2012 2015’in Temmuz ayında, 1984-1985 yıllarında Bulgaristan’da Türklerin isimlerinin zor kullanılarak değiştirilmesinden tam 30 yıl sonra, “AYRILIK ZAMANI” Bulgar Milli Televizyonu (BNT) seyircileri tarafından “tüm zamanların filmi” seçildi. Bu film, yazar Anton Donçev’in aynı adlı romanına yapımcı Lüdmil Staykov tarafından uyarlandı. Bu romanla ilgili, bu film üstüne, eserin verdiği mesajlar ve oyuncuların ustalığı konusunda ne dersek diyelim, bu roman ve filmin, Bulgaristan’da yaşayan Müslümanların ve Türklerin asimile edilmesini amaçlayan yüzde yüz propaganda ve politik gerekçelerle çekilmiş Todor Jivkov rejimi tarafından yürütülen politik kampanyanın bir parçası olduğu hissinden asla kurtulamayız. Roman ve film, XIX. Yüzyıldan sahte oldukları uzun bir zaman önce kanıtlanan efsanelere dayandırılmıştır. Bunlar, o zaman yürütülen kilise bağımsızlığı ve asırlar önce Hıristiyanlıktan İslam’a dinsel dönüş için uygulanan baskılara açıklık getirmek için anlatılanlarla bağlıdır. Yazar Anton Donçev ve onun romanından hazırlanan senaryoyu filmleştirenler, profesyonel tarihçiler tarafından kaleme alınan metinlere ve onların telkinine de dayandırılabilirdi. Ve film folklor, seyyah notları, efsaneler v.b. kuşkulu kaynaklara dayandırılmadan da çekilebilirdi. Şu da var, meslekten tarihçilerin telkinleri okullarda okutulan ders kitaplarına temel olurken, “zor kullanılarak Müslümanlaştırmanın” sahte tarihindeki asılsız delilerin etkisini kat kat büyütüyor. Yaratılan duyumsal tablo “Türk Esareti” tasavvuruna uydurulmuş olduğundan, bazı meslekten tarihçilerin – bazı yerde açıkça, kimi defa da üstü kapalı –gayretlerle Osmanlı İmparatorluğu tablosu renklerine uyulmama çabalarının sonuçlarını nerdeyse başarısızlığa itiyor. Yakın geçmişte, “Bulgarlığın ayak altına alındığına” ilişkin medya tarafından yapılan yoğun telkin ve “ulusal kimliğimizin çöküşü” ile ilgili iddialar sonucu 2016 y başında Başbakan Boyko Borisov o günkü Eğitim ve Öğretim Bakanlığının kitaplarının içeriydi. Kamuoyunda tartışılmadan, öğretim programlarında değişiklikler yapılmasına asla yol verilmemesi gereği üzerinde uzun uzun konuşuldu. Özellikle ve 2. ve 6. Sınıf ders programlarına işaret edilmişti. Medya, Payisiy Hilendarski’nin “İslav Bulgar Tarihi” ile “esaret” kavramının programdan çıkarıldığını ve artık “yan yana var olma” terimi ile değiştirildiğini herkese duyurdu. Bu konuda daha sonra yapılan açıklamalarda “yan yana var olma” nın ancak bir yerde geçtiği, iddia edilenlerin asılsız olduğu söylense de dikiş tutmadı. Borisov ve hükümetinin selameti adına, Bakan Tanev görevinden çekildi. Yazar Anton Donçev’in romanı ile (yapımcı Lüdmil Stoyanov’un çektiği filmin), dayanak noktası Pazarcık’ın (Tatar Pazarcık) ”Korova” köyünde yaşandığını iddia eden, Papaz Metodi Draginov’un, Stefan Zahariev tarafından 1870’te Viyana’da yayınlanan bir öyküsü olduğu her kesçe iyi bilinen bir gerçektir. (1) Bu öyküde XVII yüzyılda “Çepino” vadisi nüfusunun zorla İslamlaştırıldığı anlatılır. Bu, evde ocak başı kaynaklı birkaç anlatım, Hıristiyanların İslam’a zorla dönüştürülmesinin ve tek hamlede, toluca kabul edişinin hikâyesidir. Bu efsaneye, Pazarcık “Sv.Petır” manastırı “Barkun” hikayesi ve “Belov Kroniği” de eklenebilir. Antonina Jelyaskova gibi yazarlar bu 3 hikâyenin “kaynak dokusunun aynı olduğu” görüşünü savunmuştur. (2) Daha çekingen olan Mariya Todorova, benzerliklerine rağmen “bu üç hikâyede gene-lojik bağ”ın saptanmadığını yazıyor. (3) Bu olaylarla ilgili yukarıda işaret edilenler dışında bir efsane dava dolaşıyor. Bu da, “Rodop Bulgarlar’ının ateş ve kılıçla” İslamlaştırılmasına ilişkin “Tarihin Not Defteri” adlı bir kaynaktır. (4) Edebiyatçı Bayan Albena Hranova’ya göre, Metodi Draginov’un Viyana’da yayınladığı efsane, Anton Donçev tarafından roman kahramanlı arasında geçen söyleşiler aracılıyla esere bütünüyle monte edilmiştir. Ancak, bu anlatım şaibelidir, çünkü anlatılan olaylar sorumluluk yüklüdür, üstüne s.o. “zorla Müslümanlaştırma” konusunda bize XIX. Yüzyılda erişen 4 efsaneden yalnız birisi – Belov efsanesi – sözde XVII. asırda gelişen olayları bizzat kendi gözleriyle gören bir kişi tarafından anlatılmamıştır.(6)


14 Sayı 149 - Ekim 2019 14

Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULGARİSTANLI İŞADAMLARIMIZ

Şakri ARSL ANTAŞ

Dört AjanMuhbirden Birisi Türk Konu: 137 Gizli Polis Ajan-Muhbir Muhtar ve Belediye Başkanı Olmak İstiyor. Seçim yaklaştıkça hayatın sihirli gücü her gün bir taşı kaldırıyor ve altındaki haşaratı seçmene göstermeye çalışıyor. Dün kaldırılan yosunlu taşın altından 137 irili ufaklı köstebek çıktı. Aday listelerinde yer almayı başardılar. Eski ihbarcılardan günahları yıllanmış olan Ahmet Doğan’ın elini öperek onayını alanlardan 42 Türk adayın gizli polisin yeni ajanı olduğu gün ışığına çıktı. Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) “polis ajanmuhbir partisi” diyenlere şaşmamak gerek. Bu yeni yıldızlılardan bazıları DPS’den çıkıp şapka değiştirip girdikleri partilere ve koalisyonlara da taşımışlar muhbirliklerini… Şahsen ben bu yayılmaya ve yeni yuvalanmaya şaşmıyorum ve olayı şöyle anlıyorum. Bulgarlar 140 yıldan beri toplumu ve özellikle etnik ve kültürel azınlıkları ikiyüzlüler aracılığıyla yönetiyorlar. Tek etnikli, tek milletli, tek dilli, tek kültürlü (tek milletli demiyorum, çünkü Bulgar milleti henüz ham), 2050 yılına kadar yaşayanlar olarak eriyip bitmezsek, “tek milletli”devlet kurma çabasına devam eder, demek istiyorum. Bu örnek memleketimizde hiçbir sorunun Bulgaristan Türkleri dışında çözülemeyeceğine kanıttır. Şöyle bir özellik de belirdi. İnsanımız sanki kendini kullandırmaktan zevk ve haz alıyor. Kaşınmadan olamıyor. Türk kimliği doğasında olmayan – gününü gün etmekten – memnun gibi! Totalitarizm dönemin sonunda (Mart 1985’te İç İşleri Bakanı açıkladı) Bulgar devletinin emrinde 3 016 Türk asıllı gizli polis ajanmuhbiri vardı. Gizli polis ajanlığından emekli olan yoktur. Gizli polis ajanı olduğundan tutuklanmayan Türk aydını yoktur. Türklere uygulanan zulme destek veren bu kişiler totaliter devlet terörüne yani soykırıma, kültür kırıma, zorunlu göçe hizmet etmişlerdir. Aralarından ödüllendirilenler de oldu… “Demokrasi” yıllarında yeni adı DANS olan gizli polis kuruldu ve boş durmadı. Komünist dönem gizli polisi “DS” ajanlarının dosyalarını açıkladı ve sokağa attı. Bu olayın anlamı bu adamlar “işe yaramazdan” başka bir şey değildir. Fakat namuslu, ahlaklı, âlicenap, arkadaşlığın değerini bilen, gözü pek, ailesine, evlatlarına, köyüne her koşulda kanat açan ve arka olan, sır saklamada usta, işinin ehli, her konuda dik duran vb önemli niteliklerle çok değerli, her ortamda geçerli vasıf ve karakteristik özelliklere sahip Türkler yeni dönemde de rahata bırakılmıyor. Yeni istihbarat ağındaki (DANS) Türkleri Milli Seçim Komisyonu açıkladı. 22 DPS-li dışında, DOST, Kasım Dal’ın HŞÖP, GERB ve BSP de bacağı ve ruhu köstebekliğemuhbirliğe sevdalı 42 Türkün Pazar gün yapılacak seçimlerde muhtar, belediye başkanı ve belediye meclis üyesi adayı olmak istediğini ve seçmenden oy istemeye devam ettiğini ortaya koydu. Eğer DANS (Milli Güvenlik Devlet Ajansı) olarak, özellikle Türklere, Müslümanlara ve tüm öteki azınlıklara karşı çalışan ve 1984-1989 yılları arasında Türk Kimliğimize planlı bilinçli ve örgütlü saldırıların başını çeken gizli polis örgütü “DS”den farklı bir yapılanma oluşturduysa ne güzel. Vatanına hizmet etmeyi kim istemez. Üstelik ülkemizde muhbirlikten yargılanan da olmadı. Gerçekten bu işler, ayrım yapmadan, objektif hareket ederek ve hukukun üstünlüğü ile insan haklarına, kişisel ve kolektif haklara saygılı ve vatandaşa eşit mesafeli olmaya dayansa, canını ver, böyle bir örgüte hizmet sunmak vatan borcu ve şereftir.

Goblen sanatı güzel ve paylaşılan bir çılgınlıktır

Nedim BİRİNCİ

“Büyük Göçü” Gömdük

Konu:Umut bağladı ve artık yüzde yüz bizim bahçemizde açacak. Bulgarlar Osmanlı koynunda rahat ederken yani Rus Çarı II.Aleksandır Bulgaristan’a basıp çamurlu çizmesiyle hepimizi ezmeden önce Romanya’nın Braila şehrinde “Okumayı Seven Bulgar Cemiyeti” olarak 1869’da kurulan ve şu günlerde 150. Yıl dönümünü kurulan Bulgar Bilimler Akademisi (BAN) o kadar kötülükten sonda en sonunda gerçekleri birazcık yansıtan ufacık bir karar aldı. 1989’yılında Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi Politik Bürosu, BHC Devlet Konseyi, Bakanlar kurulu ve parti ve devlet başkanı Todor Jivkov’un özel kararıyla 350 bin Bulgaristan Türkünün devlet terörü hepsi mağduru dış göçe zorlanmasına artık “Büyük Seyahat” veya “Büyük Göç” yerine “Göçe Zorlama” denmesine karar aldı. İnsanımız da böylece “Göç Mağduru”olmuştur. Kuşkusuz bu kavramların daha önce mecliste tartışıldığını biliyoruz da alınan kararlarla hayatımızı etkileyen bir şey olmadı, bu da bir gerçektir. 1000 yıldan fazla aynı topraklarda yaşayan vatandaşların baskı ve terör uygulayarak toplu halde göçe zorlanması bir zulümdür, devletler hukukundaki adı ise “soykırım” dır. Bu zorlu uygulama esnasında en az 200 kardeşimiz hayatını kaybetmiş, 356 kişi psişik bozukluktan akıl hastalıkları hastanesine düşmüştür. Bulgaristan Türklerinin silah gücüyle sınıra zorlanması, her şeyi yüzüstü bırakarak, konu komşuyla helâlaşmadan, çocuk ve hastalarla yollara düşmek, toplama kamplarında haftalarca süngü altında beklemek, bunlar anlatılması olağanüstü zor, anlatırken anlatanın dili tutulan çilelerdir. İnsanımız, millet olup devlet kurup, vatan bilip, bağ bahçesine doğanın ve toplumun en güzel renkleriyle mutluluk döşediği, cennet gibi bezediği topraklarını terk ederken tek lanette bulunmuştu: “Yüzünüz gülmez İş Allah!” Bu lanet tuttu. 1911 yılında Bulgar Bilimler Akademisi adını alan, 1940 yılında adını değiştirip Bulgar Bilim ve Sanat Akademisi olan ve 1947’den sonra yine BAN’a dönen ve 1992’de yeniden aynı şekilde ikiye bölünen milli akademi, 69 merkez enstitü ve laboratuar ile (70 kişinin görevli olduğu) 11 uzmanlaşmış birimsel enstitü çalıştırırken, çatısı altında 3 570’i bilim insanı, 7 400 görevli toplamıştır. Bu akademinin akademisyenleri (bilim insanları arasında) Prof. Mizov gibi ömrünü Tükler, İslam ve Müslümanlar işine adamış pek çokları vardır. Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının Bulgar köklerini sözde kanıtlayan ve isim, din ve kimlik değiştirme kırımını direk yöneten Prof. P. Petrof birçok tarihçi ve sosyal bilimciyle birlikte bu akademinin normal çalışmasına yıllarca engel olmuştur. Bu akademi yıllar yıllı birçok gerçekleri görmezden gelip yanlış işlere imza atmıştır. Bunlardan birisi, tamamen uydurma (sahte) evraklara dayanarak Rodoplarda Çepintsi vadisinde sözde Bulgarların İslam dinini kabul etmeye zorlandıkları iddiasıyla “Ayrılık Zamanı” romanını yazan Anton Donçev’in başımıza belalar açan serüvenleridir. Bugün artık Donçev’in kuyruklu yalanları artaya çıksa da, BAN onun “akademisyenliğine” son verip ayda 3000 leva emekli maaşını kesmiyor. Yalanın maliyetini ödemeye devam ediyor. Totaliter komünist sanatın azgın savunucularından biri olan heykeltıraş Vejdi Raşidov da “akademisyen” olmaya heveslenmiş. Annesinin adını taşıyan Kırca Ali Dram Tiyatrosu bütçesini % 50 kesmeyi başardığını öne sürüyor. Bizde “akademisyen” olmak için Türklere, Türk diline ve kültürüne kötülük yapmak da yeterli olabilir. Tarihçi çalışmalarına 1934 yılında Smolyan (Paşmaklı) bölgesinde sahte adı “Vatan” derneğini kuran, 19144 yılına kadar binlerce Pomak vatandaşın ismini ve dinini değiştiren, geleneklerini yasaklayan, kültürünü kıyan, büyük sayıda yaşlının ve gencin delirmesine neden olan Prof. Georgi Markov gibiler “akademisyen” oldu. Bizde zulmün mükafatı “akademisyenlik” olabiliyor. Tabii biz bizim kuyumuzu kazan “bilim insanlarının toplu sayısını” henüz bilmiyoruz.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Sayı 149 - Ekim 2019 Oya CANBAZOĞLU

Okullar Öğrencisiz Kaldı Konu: Kıvılcım aynı anda bütün okullarda çaktı. Ahmet Doğan’ın sağ kolu, Bulgaristan’da çıkan yazılı basın ve sosyal medya’nın % 80 sahibi, Moskova parası harcamakta ulusal şampiyon, göbeklilerin en tombulu, Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH-DPS) milletvekili Delyan Peevski hiçbir yayınında “gerçeği yazın, adaptasyon durdu, okullar boşaldı, isyan var” diyemedi. Biraz geri zekâlı olsa da, hainliğin akıl babası geçinen Ahmet Doğan’ı hemen aradı ve “ayaklanmışlar” dedi. Eli titreyen ve dili tutulan Doğan, “Tü – üüürkler mi?” Diye sordu. “Bu defa Çingeneler-Millet!” cevabını alınca ürktü. Deniz köşkündeydi. Değişen rüzgârın yönünü tespit etmeye çalışıyordu. Rüzgâr sertti ve dalgalardan kaptığı nemle biraz tuzluydu. Kimi arayayım diye düşündü. Son günlerde İç İşleri Bakanı Mladen Marinov ile arası açıktı. Bulunduğu Burgaz İlinde Polis şefini ona sormadan değiştirmişti. Başbakan Boyko Borisov’u telefonda aradı. Avizedeki ses tonu sinirliydi. Hemen bastırdı: “Azınlıklar benim diyen sensin, hadi göster kendini” dedi. Olay şöyle başladı: Sliven (İslimye) ilk ayaklandılar. Okullara gidip çocuklarını ders odalarından alıp mahalleye topladılar. Eskiden “Yukarı” ve “Aşağı” mahallede yaşıyorlardı. Yanlarında Ermeni ve Türk mahalleri vardı. Son ikisi şehrin semt haritasından silindi ve dördüne birden “Nadejda” (Umut) adı verildi. “Sizin yeriniz burasıdır!” dercesine şehrin çöplüğü de oraya taşındı ve buram buram koktukça kokuyor. Ana babaları uyaran haberde “çocuklarınızı çalacaklar” deniyordu. Haber aynı anda Karnobat, Sungurlare, Aytos, Nova Zagora (Yeni Zara), Yambol, Kazanlık, Asenovgrad ve Plovdiv’e (Filibe), Sofya’da “Fakülte” semti sıçradı. Şiddete kapılan, adeta vahşileşen ve durdurulmaları olanaksız olan ana-babalara nineler ve dedeler, komşular ve yakınlar da katıldı. Büyük bir çığ yuvarlanmaya başladı. Parlamentoyu kuşatma sloganları yükseldi. Bu çığ, Bulgar namına ne varsa her şeye karşı başkaldırı ve her şeyi reddeden bir halk hareketlenmesine dönüştü. Her şey birden hatırlandı. İsim değiştirmeler, tutuklanmalar, dayaklar, Türklerin kovulması, soygun, talan ve aç bırakılmaları ve sonunda çocuklarına saldırı bardağı taşıran oldu. Olaylar, artık sosyal yardım dağıtıp vatandaşları evlerine mahallelerine kapayarak çözülmeyeceğine işaretti. Yerel seçim öncesi günlerinde yaşanan patlama işlerin bundan böyle 20 leva ve 2 kg ay çiçek yağı ile çözülemeyeceğine kesin kanıttır. Mahallenin her çocuğu, Bulgar okulundan, Kiril alfabesinden, yalan yanlış yazılmış tarihten, çocukları okutup eğitmek için değil, çifte maaş almak için Çingene Romanları-Millet çocukları, toplanan okulu seçen öğretmenlerin tümünden değerlidir. Şimdiki kalkışma bunu gösterdi. Toplumda büyük bir korku var. Zavallı ana babaların başından o kadar çok kötülük geçti ki, “çocuklarınızı kaçıracaklar” kıvılcımı yalan olsa bile, memleketin yarısını ayağa birden ayağa kalktı. Bu haberi işitenlerden hiçbir kimse “olamaz!” demedi. İnanmayın diyen olmadı. Herkes inandı. Çok acı bir gerçek… Bulgar hükumetine, siyasi sistemine, gizli ve üniformalı polisine, olmayan ordusuna, muhtar ve belediye başkanlarına, okul bekçilerine, öğretmen, eğitmen ve okul müdürlerine, Eğitim ve Teknoloji Bakanlığına ve Bakana “beş kuruş” güven kalmamıştır. Gerçek budur!… Anlaşılan Romanlar-Çingeneler artık “Çingene” olmak istemiyor, Millet olmaya kararlıdır. Bulgaristan’da en yüksek doğum oranıyla topluma hayat gücü veren Millet insan hak ve özgürlükleri, daha yaşanası bir hayat için kendiliğinden örgütlenebilen bir kararlılıkla sanki nöbet tutuyorlar. Bulgar devletinin kendilerini devlet kurumlarına bırakmamasına tepki olarak, tedirginliklerini çok yükselttiler. Hükumete ve siyasi partilere inanmadıklarını 27 Ekim 2019 tarihinde yapılacak seçimlere ilgisizlikte görebiliyoruz. “Cahil insanlar”, “sefiller”, “mangallar” sıfatlarıyla tarif edilen kitleden yerel yönetim organlarına aday gösterilen yok.

Ütü sevgisini koleksiyonculuğa çeviren ressam Dimitır Dobrev

YA R G I R E F O R M U ’ N U N İ L K P A K E T İ O L A N K A N U N T E K L İ F İ YA S A L A Ş T I Değerli dostlar, Kamuoyunda Yargı Reformu Strateji Belgesi olarak bilinen, yargı reformu paketlerinin ilki olan, ifade özgürlüğüne ilişkin suçlarda Yargıtay yolunu açan, azami tutukluluk sürelerini düzenleyen, seri muhakeme ile basit yargılama usulü gibi düzenlemelerle yargılama sürelerinde önemli kazanımlar sağlayacak vb. düzenlemeler içeren Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi dün gece Genel Kurul’da kabul edildi. Yargıya güvenin arttığı bir hukuk sistemi önceliğimizdir. Yargı Reformu kapsamında yargı sürecinin hızlandırılması ve toplumun tüm ihtiyaçlarını karşılayacak yeni düzenlemeleri içeren yeni paketler üzerinde çalışmalarımız devam etmektedir. Kanunun öne çıkan maddelerini ve detaylı halini bulabileceğiniz linki sizlerle paylaşıyoruz. Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Aşağıdaki Düzenlemeleri İçeriyor; İstinaf mahkemelerinde kesinleşen ve ifade özgürlüğüne temas eden suçlara ilişkin kararlara karşı Yargıtay yolu açılacak. İnternetteki erişim yasağına ilişkin bir kademelendirme yapılması, sitenin tümüyle kapatılması yerine, öncelikle suç unsuru içeren ilgili sayfaya erişimin engellenmesi temin edilecek. Ceza yargılamasında alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin geliştirilmesi amacıyla ön ödeme, uzlaştırma ve kamu davasının açılmasının ertelenmesi gibi kurumların kapsamı genişletilecek. Ceza adalet sistemimize seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü adı altında 2 yeni usul kazandırılarak soruşturmaların ve yargılamaların hızlı ve etkili bir şekilde sonuçlandırılmasına imkan sağlanacak. Soruşturma evresi için azami tutukluluk süresi getirilecek. Mağdur hakları daha da güçlendirilecek. Bu kapsamda, Adli Görüşme Odaları (AGO) ve Çocuk İzlem Merkezleri’nin (ÇİM) düzenlenmesiyle, mağdur çocukların ifadeleri özel ortamlarda ve mümkünse sadece bir kez alınacak ve bu çocukların adli süreçte örselenmeleri engellenecektir. Hukuk mesleklerine giriş sınavı getirilecek. Avukat, noter, hakim ve savcı olabilmek için bu sınavdan 70 puan alınması zorunlu olacak. Bu sınav ilk olarak hukuk fakültelerine önümüzdeki yıl kayıt yaptıranlara uygulanacaktır. Türkiye Adalet Akademisinin açılması sebebiyle hakim adaylığı alımını yapan mülakat kurulunun daha geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulması sağlanacak. En az 15 yıl kıdemi olan avukatların yeşil pasaport alabilmesine imkan tanınacak. OHAL döneminde pasaportları geri alınan kişilerin pasaportlarının belirli koşullarda iade edilebilmesi sağlanacak. Daha detaylı bilgi için; ‪https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem27/ yil01/ss105.pdf Çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim. Selam ve saygılarımla… Av.Bülent TURAN Çanakkale Milletvekili AK Parti Grup Başkanvekili


Siyasi ve Aktüel Gazete

Safran, Kırcaali Ilinde Tütüne Alternatifi

BULTÜRK’ten Medeniyet Unv. Rektörü Prof. Dr. Gülfettin ÇELİK’e “Hayırlı Olsun” Ziyareti

16 Ekim 2019 tarihinde İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gülfettin ÇELİK’i makamında BULTÜRK ekibi ziyaret gerçekleştirdi. BULTÜRK – Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK beraberinde BGSAM -Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı Dr. Erdal KARABAŞ ve Doğu Türkistanlı Çin Bölgesi Araştırmacısı Dr. Ferhat KURBANTANRIDAĞILI ile birlikte Medeniyet Üniversitesi Rektörlük görevine atanan Prof. Dr. Gülfettin ÇELİK’i makamında ziyaret etti ve yeni görevinde başarılarının devamını diledi. BULTÜRK Genel Başkanı Kendi yazdığı “Türk Dünyasında bir Bulgaristan Türkü 50 yıllık mücadele” kitabını ve 1989 göçü Sempozyumunun bildiri kitabını taktim etti. Ayrıca Doğu Türkistanlı Çin Bölgesi Araştırmacısı Dr. Ferhat KURBANTANRIDAĞILI de kendi yazdığı “Küresel Güç Olma Sevdası Çin Rüyası” kitabını taktim etti. ÇELİK “BULTÜRK Derneğini takip ediyorum ve güzel işler yapıyorsunuz. Tebrik ederim. Bizlerde Büyük potansiyele sahip bir üniversiteyiz. Akade-

misyenlerimizin çalışmalarıyla üreten, araştıran, şehrine, bölgesine ve ülkesine fayda sağlayan bir üniversite olarak yolumuza devam edeceğiz. Ülkemize ve şehrimize hizmet için çıktığımız bu yolda yanımızda olan ve bize destek veren herkese teşekkür ediyorum” dedi. Bu ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Prof. Dr. Gülfettin ÇELİK, konuşmasının son bölümünde BULTÜRK Başkanı ULUTÜRK ve ekibine teşekkür etti. BULTÜRK Başkanı ULUTÜRK de Rektör ÇELİK’e, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörlük görevinde başarılar diledi ve derneğimizle her tür işbirliği içinde yürütülecek çalışmalar için hazır olduklarını belirtti. Toplumumuzun ihtiyaç duyduğu konular üzerinde birlikte ahenk içinde çalışmamıza hazır olduğumuzu belirtmek isteriz diyerek ziyaret sona erdi. Elif GÜNEŞ

Tahirov’un ifadesine göre, uluslararası pazarda safran çiğdemi çok aranan bir üründür ve ülkemizin daha fazla safran üreticisine ihtiyaç duymasının nedeni budur. Tahirov, ”Üretimin yüzde 90’ını Çin pazarına satacağız – kuru safran, safran soğanı ve örneğin çay gibi safran ürünleri satacağız” diye izah etti.

Sofya’da Bulgarca Konuşan Büyükelçiler Kulübü Kuruldu

Laura Kövesi, AB Başsavcısı Oldu

Laura Kövesi’nin Avrupa Birliği (AB) Kamu Savcılığına Başsavcısı olarak atanması Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulu tarafından onaylandı. Bundan önce Avrupa Konseyi de buna ilişkin teklif kararını onayladı.

Kırcaali bölgesinde çiftçiler, bu yıl üretilen safranın, geçen yıla göre iki kat daha yüksek miktarda olmasını bekliyor. Safran ekili alanlarda artış var ve geleneksel olarak tütün yetiştirilen bölgelerde de safran yetiştirilmeye başlandı. Bulgaristan Ulusal Safran ve Organik Safran Ürünleri Üreticileri Birliği Başkanı Hasan Tahirov, safran üretiminden elde edilen gelirin, yarım yıl tütün işi yapmaktan elde edilen gelir kadar olduğunu belirtti. Tahirov, “Önceleri 3-4-5 dekar tütün eken ve 7-8-10 000 leva gelir elde eden bir aile, şimdi sadece 1 dekar safran yetiştirmekle aynı gelire sahip olacak” dedi.

Siyasi grup liderleri ve AP Başkanı’nın dünkü kararıyla Kövesi’nin 7 yıllık görev süresi başlamış oldu. Böylece Kövesi, ilk AB Başsavcısı oldu. Avrupa Kamu Savcılığı’nın 2020’nin sonuna kadar faaliyete geçmesi bekleniyor. Avrupa Kamu Savcılığı, dolandırıcılık, yolsuzluk veya 10 milyon avrodan fazla sınır ötesi KDV dolandırıcılığı gibi AB bütçesine karşı suçları soruşturmak, kovuşturmak ve yargılamaktan sorumlu olacak. AB Savcılığı kurulurken kurumun yetkilerinin uzatılabileceğine karar verildi. Şimdiye kadar 22 üye devlet Avrupa Kamu Savcılığına katıldı. Üye olmayan ülkeler Birleşik Krallık, İsveç, Macaristan, Polonya, İrlanda ve Danimarka’dır.

Ülkemizde görev yapan 15 ülkenin diplo- Daha sonra bir diplomatın daha aralarına matları, Bulgarca konuşan Büyükelçiler Ku- katılması bekleniyor. lübünü kurdu. Amaç, diplomatları, Bulgar devlet, kültür, toplum ve iş eliti ile bir araya getirmek. Kulübün kurucuları Sofya’da görev yapan Polonya, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti, Slovenya, Azerbaycan, Karadağ, Slovakya, Macaristan, Bosna-Hersek, Sırbistan, Ukrayna, Romanya, Moldova, Kazakistan ve Moğolistan Büyükelçileri.

Yaz Saati Uygulaması 27 Ekim’de Sona Eriyor

Bulgaristan’da her yıl olduğu gibi bu yıl da gün ışığından daha fazla yararlanmak adına saatleri geri alma uygulamasına devam ediliyor. Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla bütün yurtta saatlerin 31 Mart 2019 Pazar günü saat 03.00’ten itibaren 1 saat ileri alınmasıyla yaz saati uygulaması başlamıştı. Kış saati uygulaması ise 27 Ekim 2019 Pazar günü başlayacak. Yaz saati uygulaması, 27 Ekim 2019 Pazar günü saat 04.00’den itibaren saatlerin 1 saat geri alınmasıyla son bulacak. Geleneksel olarak saatlerin gerçek zamana dönüşü ekim ayının son pazar günü yapılıyor.

Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi (BGSAM) Tarafından Çıkarılan Kitaplar BGSAM Bulgaristan Stratejik Araştırma Bu gün itibarı ile (60) Merkezi Dr. Erdal KARABAŞ BaşkanlıAltmış kitaba ulaşılmıştır. ğında hazırladığı kitaplar 60’a ulaşmıştır. Evet 60 kitabımızı buradan okuyabilirsiniz. BGHABER İnternet sitesinde yayınlayan Ulaşmak isteyenler; köşe yazarlarımız toplanmıştır.

Kitaplarımıza Ulaşmak için; Kitapların Tamamı için: https://issuu.com/bgsam https://issuu.com/bgsam


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.