BULTÜRK Gazetesi 146.Sayı

Page 1

Bulgaristan Türklerinin Sesi 1 Sayı 146 - Temmuz 2019

Siyasi ve Aktüel Gazete

YALOVA’DA BULGARİSTANLI DOSTLARLA BİRLİKTE

Doğu Türkistan Sürgün Hükümetinin Başbakanı İsmail CENGİZ ve Türk Dünyası Aksakalımız Kemal SALLI

Özer KOYUNCU’dan Yafem Türk Dünyası Basın Mensupları

Aylık

Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “

Yıl - 16 Sayı: 146 Temmuz- 2019 “

TÜRK DÜNYASI BASIN MENSUPLARI YALOVA’DA BULUŞTU

Faruk Kaymakcı Bulgaristan Başmüftülüğü’nü Ziyaret Etti

günü Başmüftülüğü ziyaret etti. Bölgesel Kalkınma ve Bayındırlık Bakanlığı’nın yürütmüş olduğu Bulgaristan – Türkiye 2014 – 2020 Uluslararası Entegre Programı üzerine yapılan ikinci teklifin sonucunda onay görmesi vesilesiyle sözleşmelerin taraflara dağıtılması sebebiyle Bulgaristan’a yapmış olduğu resmi ziyaret kapsamında Bulgaristan Müslümanlar Kurulunu da ziyaret etme imkânı buldu kendileri. Yapmış oldukları görüşme esnasında Bakan Yardımcısı Kaymakcı, Başmüftü Dr. Mustafa Hacı’ya Bulgaristan ve Türkiye arasında vuku bulmakta Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakan Yardımcısı olan Uluslararası programlardan bahsetti. Kendi Faruk Kaymakcı 23 Temmuz 2019 tarihinde Salı açısından Başmüftü Dr. Mustafa Hacı da bu onur

E d it ö r

22. Türk Boyları Kültür Şöleni etkinlikleri içerisinde gerçekleştirdiğimiz 13. YAFEM Türk Dünyası Gazeteciler Birliği toplantımız, yayınladığımız sonuç bildirgesi ile sona erdi. Toplantıya katılım sayımız 50 civarında gazeteci arkadaşlarımız katıldılar. Lakin biz küçük bir topluluk değildik. 500 milyonluk Türk dünyasının önde koşan bir avuç gönüllüsü olarak sesimiz tüm dünya kamuoyunda gündemdeki yerini aldı. Gönül dostlarımız ülkemizin değişik vilayetlerinde, Türk dünyasının farklı coğrafyalarında sesimizi duyurmak için teklifsiz ve ricasız özveri ve gayretle sonuç bildirgemizin dalga dalga yayılması amacına büyük çabalar harcamaktadır.

Türk Dünyasının kahraman cesur insanları! Bu ses, “Kızılelma” ya giden yolun parolası olsun. Biz sözümüzü söyledik. El birliği ile bu sözün ne kadar güçlü olduğunu yer küreye yayma gayretinden vazgeçmeyiniz. Sonuç bildirgemiz sosyal medya platformunda binlerce kez paylaşıldı. 30 yıl önce “YAFEM, Türk Dünyası’na açılan penceredir.” sloganıyla çıktığımız bu yolda Türk Kültür coğrafyasında yaşayan bütün kardeşlerimize selam olsun. Katılımcılar; YAFEM Başkanı Özer KOYUNCU, YAFEM Muhsin SEVENCAN, Kemal SALLI, Altay, Afganistan, Azerbaycan, Balkar, Bulgaristan Doğu Türkistan, Karaçay, Dağıstan, Tataristan-Kazan, KKTC, Makedonya, Yakutya, Kazakistan

Romanların Entegrasyonuna Yönelik Yeni Konsept

Sayfa 2’de

Sayfa 3’de

Sayfa 4’de

Sayfa 5’de

Başbakan Yardımcısı Krasimir Karakaçanov, Bakanlar Kurulu’na bağlı Ulusal Etnisite ve Entegrasyon Konuları İşbirliği Konseyi’ye “Romanlar’ın (Çingenelerin) entegrasyonu politikasında değişiklik konseptini” tanıttı. Belgede Romanlar’a

yönelik tüm sosyal yardımların ailelerdeki çocukların okula gitme zorunluğuna bağlanması, yasadışı gettoların kaldırılması ve böylece ülkedeki etnik gerginliğin de önlenmesi olmak üzere üç önemli öncelik belirtiliyor.

İngiltere Başbakanı Boris’i Memnuniyetle Karşıladı

Tarih 31 Temmuz 2019 “Böyle Bir Devlet Olamaz”

İşitme özürlü bir genç kız, eğlence programı sunucusu ve “KuKu Bend” orkestrasının şefi Slavi Trifonov’a bir mektup göndermiş, işitme özürlüğü olduğundan ve keyifle kahve içmekten zevk aldığından sandalyeyi uzunca meşgul etmesinden dolayı gece kulübü hasılatını olumsuz etkilediği için içeri alınmadığından yakınırken, bir de şu ricada bulunmuştu: “İşitemiyorum ama sen söylerken müziği hissediyorum ve çok etkileniyorum. Konserinize bilet almama yardımcı olabilir misiniz?” 17’sinde esmer güzeli Romen kız sahnede belirdiğinde, “KuKu Bend” enstrümantal ekibi sanatçılarının gözleri fal taşına döndü, izin olsa ellerimdeki müzik aletlerini bir kenara bırakıp yolunu havayı koklayarak bulan güzeller güzelini elinden tutup eşlik edeceklerdi. 11’de

Sayfa 2’de

Avrupa Komisyonu Genel Sekreterlik Müdürlüğü’ne Jivka Petkova Tayin Edildi

Sayfa 7’de

Sayfa 13’de

Sayfa 14’de

Sayfa 14’de

Dışişleri Bakanı Ekaterina Zahariyeva, Muhafazakar Parti lideri ve İngiltere ve Kuzey İrlanda Başbakanı seçilmesi nedeniyle Boris Johnson’ı tebrik etti. Bakan Zahariyeva’nın tebrik mesajında iki ülke arasında güven ve anlayış te-

meline dayanan, barışı ve güvenliği destekleyen ve vatandaşların refahı için çalışan aktif bir diyaloğun ve verimli bir işbirliğinin gelişmeye devam edeceği teminatı veriliyor.

Bulgar vatandaşı Jivka Petkova Avrupa Komisyonu’nun Genel Sekreterlik Müdürlüğü’nün “Strateji, düzenleme ve şirket yönetimi” şubesinde geçici müdür görevine tayin edildi. Petkova 1 Ağustos 2019’da resmi olarak yeni koltuğuna oturacak.

Sayfa 15’de

Sayfa 15’de


2 Sayı 146 - Temmuz 2019 2

Bulgaristan Türklerinin Sesi Tarihten Notlar

Seniha R.SABRİ

Bursa Osmangazi’den Bulgaristan’da Sünnet Şöleni

Ye n i l e r i n i Ya z m a Zamanı! Tarih: 08 Temmuz 2019 Yazan: Av. Seniha Rasim SABRİ Konu: Arabacı Sali Yaşar fikri açık, zeki, ayar, sahlıklı ve güçlü bir Türk’tü. İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ Birleşmiş Milletler Genel Kurulu; Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Madde 3 -Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır. Madde 6- Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır. Madde 7- Herkes yasa önünde eşittir. Madde 8- Herkesin anayasa yada yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı vardır. Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez. Madde 10- Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır. Madde 12- Kimsenin özel yaşamına, ailesine, konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır. Madde 13 Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır. Herkes , kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir. Madde 17 Hiç kimse keyfi olarak mülkiyetinden ve vatanından yoksun bırakılamaz. Madde 26 Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır. *** Birleşmiş Milletlerin İnsan hakları Evrensel Bildirisi 1948’de New York’ta kabul edildi. 10 Temmuz 1949’da Bulgaristan’da tam metin onaylandı. 30 madde halinde yayınlandı. 2019’da Bulgaristan’daki etnik azınlıkları direk olarak ilgilendiren yukarıdaki 17 maddeyi seçip dikkatinize sunduk. BM bu hakların kapsamını devamlı olarak genişletmiştir. BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi BM Genel Kurulu’nun 16 Aralık 1966 tarih ve 2200 A (XXI) sayılı Kararıyla kabul edilip, 23 Mart 1976 yılında yürürlüğe giren BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin Azınlıkların Korunması başlıklı 27. maddesinde; “Etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu bir Devlette, kendi kültürel haklarını kullanma, kendi dinlerinin gereği ibadeti etme ve uygulama veya kendi dillerini kullanmahakları engellenemez”. ifadesi yer almaktadır. Helsinki Nihai Senedi 1975 tarihli Senette azınlık haklarına ilişkin olarak; “ülkelerinde milli azınlıklar bulunan katılımcı devletler, bu azınlıklara mensup kişilerin kanun önünde eşit olma haklarına saygı gösterecekler, bu kişilerin, insan haklarını ve temel özgürlüklerini fiilen kullanmaları için tüm olanakları verecekler ve bu şekilde onların bu alandaki meşru çıkarlarını koruyacaklardır” ifadesi yer almaktadır. Avrupa Konseyi Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı

Osmangazi Belediyesi’nin katkılarıyla Bulgaristan Haskovo ve Kırcaali’de düzenlenen sünnet şöleninde 200 çocuk erkekliğe ilk adımı attı. Balkanlar‘daki tarihi, kültürel ve kardeşlik ilişkilerini güçlü bir şekilde sürdüren Osmangazi Belediyesi, Bulgaristan‘ın Haskovo ve Kırcaali kentlerinde toplu sünnet şöleni düzenledi. Haskovo Bölge Müftülüğü ile ortaklaşa düzenlenen programa Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Haskovo Bölge Müftüsü Basri Bekir Eminefendi, sünnet çocukları ve aileleri katıldı. Türkiye’den ve Bulgaristan’dan gelen hafız ve imam hatiplerin Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından ilahiler ve dualar okundu. Dündar: “Balkanlar İle Gönül Köprüleri Kurduk”

Soydaşların büyük ilgi gösterdiği programda konuşan Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Balkanlar ile Türkiye arasında gönül köprüleri kurduklarını belirterek, “Balkanlar’daki soydaşlarımız bizlere Osmanlı’nın emanetidir. Bu topraklarda yaşayan soydaşlarımızla bir araya gelmekten çok mutluyuz. Belediye olarak Kosova’da, Makedonya’da Bosna Hersek’te, Bulgaristan’da birçok tarihi eseri yenilediğimiz gibi Ramazan Ayı’nda iftar sofralarında buluşuyor, sünnet şölenleri düzenliyoruz. Bu etkinliklerle kardeşlik duygularımızı pekiştiriyoruz. Gönül bağımızı her zaman koruyacağız. Geleneklerimize sahip çıkıp, kültürel mirasımızı geleceğe aktarıyoruz. Bulgaristan’daki geleneksel sünnet şölenini bu yıl da yoğun bir katılımla gerçekleştiriyoruz. Sünnet olan evlatlarımıza aileleriyle birlikte huzur ve mutluluklar diliyorum” dedi. Haskovo Bölge Müftüsü Basri Bekir Eminefendi de sünnet şölenine katkılarından dolayı Başkan Dündar’a teşekkür etti. Dündar, sünnet olan çocuklara çeşitli hediyeler vererek hatıra fotoğrafı çektirdi. Başkan Dündar, Bulgaristan programı kapsamında Türkiye’nin Filibe Konsolosu Hüseyin Ergani’yi de ziyaret etti.

Eğridere’nin Kardeş Şehri Nilüfer Belediyesi’nden Ziyaret

Ardino’nun (Eğridere) kardeş şehri olan Bursa Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Engin Yener, Nilüfer Belediye Meclis üyeleri Sabri Özlem, Gökhan Dinçer ve Bursa Nilbel Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Naci Kale’nin başında bulunduğu bir heyet Ardino’yu ziyaret etti. Türkiyeli konuklar, Belediye Başkanı Resmi Murat ve Belediye Meclisi Başkanı Sezgin Bayram ile görüşme gerçekleştirdiler. Heyet, Mestanlı Daima Kalbimde Dünya Mestanlılar Buluşması programı kapsamında olimpiyat şampiyonu ve dünya rekortmeni milli halterci Naim Süleymanoğlu’nun anıtının açılışına katılmak için Bulgaristan’a geldiler.

Belediye Başkanı Resmi Murat, konuklarına belediyenin yürüttüğü çalışmalar, Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen programlar kapsamında gerçekleştirilen projeler ve belediye yönetiminin, kasabanın geleceğine yönelik planları hakkında bilgi verdi. Resmi Murat, ”Sizleri burada ağırlamaktan şeref ve onur duymaktayım. Bizim ilişkilerimiz, birlik, beraberlik ve kaynaşmaya dayanıyor” diye kaydetti. Türkiyeli konuklar, iki kardeş belediye arasındaki iyi ilişkilerin gelecekte de devam etmesini umduklarını dile getirdiler. Bursa Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Engin Yener, sıcak karşılamadan dolayı teşekkür ederek Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’in Ardino halkına özel selamlarını iletti. Konuklar, görüşmeden sonra Belediye Başkanı Resmi Murat ve Belediye Meclisi Başkanı Sezgin Bayram’ın eşliğinde Ardino’nun merkezindeki Nilufer Parkı’nı gezdiler. Güner Şükrü, Kırcaali Haber

Okudum Aşkı Ezberden, Bu Derde Ben Düştüm Nerden…

Sesiyle, türküleri ve şarkılarıyla, sazıyla Bulgaristan Radyosunun yayınlarına renk, neşe ve Rodopların uçuz buçaksız güzelliğini katan Cemil Şaban’ı doğumunun 80. ve ölümünün 15. yılında rahmet ve saygıyla anıyoruz. Osman Aziz ” Canlarım türküler bizim türküler” kitabında Cemil Şaban’ı şöyle anlatmış: “Bizim Nuri Sesigüzelimiz” diyordu halk Cemil söz konusu olunca. Sesi gerçekten güzeldi.” Ardino’dan araştırmacı ve Rodopların ruhuna not tutan Selâhidin Karabaşev, Kırcali’nin Bagryanka köyünden çıkıp Kırcali Tiyatrosu sahnelerini, Bulgaristan Radyosunun mikrofonlarını ve en önemlisi halkın gönlünü fetheden Cemil Şaban’ı anlatıyor. “Üç ses üç saz” topluluğunda Osman Aziz ve Cemil Şaban ile ayı sahneyi, aynı mikrofonu paylaşan Türkiye İzmir’den Hasan Rodoplu ise hatıralarında geri dönerek

1966 yılında ilk buluşmalarına ışık tutuyor ve “Cemil aga, mütevazi ve harika bir insandı” sözleriyle tanımlıyor. Cemil Şaban’ı en iyi Bulgaristan Radyosu arşivinde korunan türkü ve şarkıları anlatıyor: “Beni Mecnun edip çöllere saldın”, “Ayrıldım gülüm senden”, “Sen de ağlayacaksın”, “Sen sevmeden sevdim seni”, “Sevgilim ceylanım” vs.

Byal İzvor Köyü Mevlidine Yüzlerce Kişi Katıldı

Ardino’nun (Eğridere) Byal İzvor (Akpınar)köyünde her yıl geleneksel olarak düzenlenen sağlık ve bereket mevlidine civar köylerden de katılanlarla beraber yüzlerce Müslüman iştirak etti. Mevlide katılan konuklar arasında Ardino Belediye Başkanı

Resmi Murat, Ardino Belediye Meclis Başkanı Sezgin Bayram, aslen Byal İzvor Köyü Diyamandovo Mahallesi’nden olan eski Ardino Belediye Başkanı Aydın Serkan yer aldılar. Byal İzvor köyünde imamlık yapan Arslan Hayrula başta olmak üzere bölgeden imamlar, Kur’an’ı Kerim tilaveti sundular, mevlit okudular ve ardından da sağlık ve bereket duası yaptılar.

Neriman KALYONCUOĞLU

Ta r i h i n Yüzkarası Tarih: 06 Temmuz 2019 Yazan: Neriman Kalyoncuoğlu Konu: Avrupa Konseyi Srebrenitsa Katliamını ilk kez anacak. Bosnalı Müslüman Kadınları Srebrenitsa’da Şehit yakınları İçin Dua Ediyorlar. Bosna FENA ajansının bildiği üzere, Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 1995’te Busna’nın Srebrenitsa vaadinde 8 000 (sekiz bin) Bosnalı Müslüman erkek ve kadın öldürülerek işlenen soykırım ile ilgili olarak önümüzdeki hafta Avrupa Konseyi’nde bir anma töreni düzenlenecektir. Bakan Çavuşoğulu, “Avrupa Birliği’nin Srebrenitsa katliamı kurbanlarını ilk kez bir anma töreni düzenleyeceğini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bu anma merasimine gerekli katkıyı sunacağını” bildirdi. Bu anma töreni 11 Temmuz 2019’da düzenlenecektir. 1995’in 11 Temmuz tarihinde, General Radko Miladiç emrindeki, Bosnalı Sırp silahlı güçleri, Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından korunan bölge ilan edilen, Srebrenitsa adlı Müslüman vadisinde, 8 000 (sekiz bin) Bosnalı erkek ve kadın öldürdü ve cesetlerini toplu mezarlara attılar. Her yılın 11 Temmuz günü, Srebrenitsa’ya çok yakın olan “Potoçari” Anma töreni yerinde, toplu mezarlardan çıkarılan ve DNK analizi ile kimlik tespiti yapılarak, katliam kurbanı olduğu tespit edilen yeni şehitler dualar eşliğinde ve hazır bulunanların önünde toprağa veriliyor. Bosnalı Sırpların eski askeri komutanı Radko Miladiç, Uluslar arası Mahkemede Srebrenitsa katliamı başta olmak üzere, insanlığa karşı işlediği soykırım suçundan yargılandı. Srebrenitsa trajedisi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa topraklarında yaşanan en büyük vahşet, en acımasız katliâm ve etnik temizliktir. Sivil Boşnakların sistemli bir şekilde, belirlenen plân ve program dâhilinde katledilmesi, bazılarının ise toplama kamplarına ve sorgulama yerlerine götürülmesi gibi insanlık dışı uygulamalar, bu vahşetten Pale’de bulunan Bosna’lı Sırp İdaresi’nin doğrudan sorumlu olduğunun ve Belgrad Hükümeti’nin de bunun arkasında yer aldığının açıkça göstergeleridir. Fakat ne yazık ki bu insanlık suçu karşısında Avrupa devletleri, ABD, BM ve NATO seyirci kalmışlardır. Hatta güvenli bölge olarak ilân edilen Srebrenitsa’da Boşnakları korumakla görevli olan Hollanda Askerî Birliği, komutanları Albay Karremans’ın emriyle, Potoçari askerî kampına sığınan Boşnakları zorla Sırplara teslim ederek katliâma yardımcı olmuştur. Bu sebeple Srebrenitsa soykırımı, Avrupa ve dünya siyasetinin her zaman uta-nılacak bir kara lekesi olmaya devam edecektir. Srebrenitsa’nın efsane komutanı Naser Oriç, Batı-lıların Bosna-Hersek’in parçalanmasına taraf iken ve Müslümanların yok edilmesine göz yumarlarken, Türkiye gibi büyük bir gücün, savaş boyunca Boşnakları desteklemesinin onur verici olduğunu vurgulamıştır. O, Sırpla-rın, Boşnakları Türk gördüklerini ve bu sebeple yok etmeye çalıştıklarını şöyle dile getirmiştir: “Türk halkının Boşnak halkıyla aynı duyguları paylaşması bizim için çok değerlidir. Biz Boşnak’ız, ama Sırplar savaşta bize hep ‘Türkler’ diye hitap ediyordu. Kendi aralarında konuşurken de Sırplar bize Boşnak değil hep Türk diyorlar.” Srebrenitsa Kahramanı Naser Oriç sözlerine şöyle devam etmiştir: “Biz (Osmanlı döneminde) beş asır birlikte yaşadık. Sırplar bize hiçbir zaman ‘Müslüman’ olarak seslenmediler. Bizi her zaman ‘Türk’ diye çağırdılar. Türkiye’nin bizim üzerimizde sorumluluğu olduğunu ve Balkanlar’daki varlığını daha fazla hissettirmesi gerektiğini düşünüyorum.”


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 146 - Temmuz 2019 3 Güncel haberler

Bulgaristan Hükümeti, 2019 Yılı Demografik Gelişim Planı Kabul Etti

Başbakanlıktan yapılan açıklamaya göre hükümet, 2012-2030 dönemine ilişkin Bulgaristan Ulusal Demografik Gelişim Stratejisi 2019 Yılı Uygulama Planı’nı kabul etti. Planda öncelikler arasında olumsuz demografik süreçlerin ve nüfusun azalmasının yavaşlaması, nüfus yaşlanmasının olumsuz sonuçlarının üstesinden gelinmesi ve bölgesel dağılımındaki uyumsuzlukların sınırlandırılması yer alıyor.

Planda üreme sağlığını iyileştirmek, gençler arasında istihdam sağlamak ve yoksulluğu azaltmak ve okul öncesi eğitim ve okul eğitimine kaliteli erişimi sağlamak için önlemler ve faaliyetler öngörülüyor. Tüm önlemler, doğum oranı, ölüm oranı ve göç, insan kaynaklarının kalitesini artırmak ve sektörel politikaların demografik değişime uyarlanması gibi temel demografik göstergeleri olumlu yönde etkilemeyi amaçlamaktadır. Planda kısa ve uzun vadede demografik gelişim üzerinde etki yaratan belirlenmiş kompleks ve sektörel tedbirlerin sistematize edilmesi öngörülüyor. Bu tedbirler 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi giderleri çerçevesinde onaylanan yetkili kurumların bütçelerinden finanse edilecek.Tedbirler ayrıca İnsan Kaynaklarının Gelişimi Operasyonel Programı, başka operasyonel programlar, Avrupa ve uluslararası düzeyde gerçekleştirilen projeler kapsamında finanse edilecek.

Bulgaristan – Türkiye Ekonomik İlişkileri

Bulgaristan ve Türkiye iş ve ticaret ilişkileri son yıllarda olumlu bir eğilim izliyor. Türkiye, Almanya ve İtalya’nın ardından 4,2 milyar Euro tutarındaki yıllık ikili ticaret hacmiyle Bulgaristan’ın en büyük 3. ticaret ortağı konumunda. İki ülke arasındaki ticaret hacmi dengeli bir yapı sergilemektedir. Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Hasan Ulusoy BNR’ye yaptığı açıklamada ikili ilişkilerden duyduğu memnuniyeti ifade etti: Büyükelçi Ulusoy: “İki ülke arasında ekonomik ilişkiler çok üst düzeyde. Türkiye Bulgaristan’ın üçüncü en büyük ticaret partneri. 5 milyarı aşkın ticaret hacmi var. Öte yandan yatırımlara baktığımızda 65 büyük yatırımdan bahsedebiliriz, 3 000’i aşkın Türk sermayeli Bulgar şirketi var faaliyet gösteren. Bütün bunlar zaten ekonomik hacmi gösteriyor” dedi ve Bulgar makamlarıyla çok iyi çalıştıklarına vurgu yaptı. Türkiye ile Bulgaristan’ın yakın iki komşu olduğunu belirten Ulusoy, Bulgaristan’ın Türkiye açısında AB piyasalarına açılan kapı olduğuna dikkat çekti. Büyükelçi Hasan Ulusoy “Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya Türkiye açısında AB’ye açılan kapılardır” dedi. Bulgar- Türk Ticaret ve Sanayi Odası BULTİŞAD Başkanı Edis Emre de oda olarak çalışmalarıyla iki ülke iş çevreleri arasında temaslar kurduklarını vurguladı: “Oda 2013 yılında kurulduğundan beri ticaret ve iş hacminin artması için büyük katkıları oldu. Bulgaristan Ekonomi Bakanlığı ile ilişkilerimiz çok iyi, birçok seminer ve forum düzenliyoruz. Küçük ve Ortak Ölçekli İşletmeler Ajansı ile çok olumlu irtibatlar içindeyiz. 3 bin üzerinde Türk sermayeli şirket burada istihdam sağlıyor, vergisini ödüyor, ülkenin kalkınması için ciddi katkı sağlıyor”. Stara Zagora’da bir büyük Türk endüstri ve Enerji Firmasının Bulgaristan temsilciliğini yürüten Stoyan Vladimirov: “BULTİŞAD üyleiğimiz bize yeni kapılar açtı. Endüstri ve ağır sanayi dalında enerji tesisleri kuran bir Türk şirketinin temsilciliğini aldık. Bu işbirliğinden çok memnunuz. Önemli ortaklıklar kurduk, azımsanmayacak bir istihdam imkanı açmış olduk” dedi.

Türkiye, Almanya ve İtalya’nın ardından 4,2 milyar Euro tutarındaki yıllık ikili ticaret hacmiyle Bulgaristan’ın en büyük 3. ticaret ortağı konumunda. 2015-2018 döneminde trend terse dönmüştür. Türkiye’ye ihracat ortalama % 1 yıllık oranla arttı. Türkiye’den ithalat ise % 9,7’lik bir yıllık büyüme oranına ulaştı. Bu gelişmenin sayesinde 20152018 döneminde Bulgaristan’ın dış ticaret fazlası % 75,1 oranında daraldı. 2018 yılında: Bulgaristan’ın Türkiye’ye ihracatı 2,2 milyar euro seviyesinde gerçekleşti. Söz konusu ihracatta yıllık bazda % 12,9 oranında bir azalış meydana geldi. Türkiye, Bulgaristan’ın ihracatında % 7,7’lik bir payla, dördüncü sırada yer aldı. Bulgaristan’ın Türkiye’den ithalatı 2 milyar euro oldu. Söz konusu ithalatta yıllık bazda % 7,48 oranında bir artış meydana geldi Toplam ithalattaki % 6,3’lik payıyla ülkemiz Bulgaristan’ın beşinci büyük ithalat partneri olmaya devam etti. İki ülke arasındaki dış ticaret hacmi 4,2 milyar euro oldu. Bulgaristan’ın Türkiye ile ticaret hacminin Bulgaristan’ın toplam ticaretindeki payı % 6,9 olarak gerçekleşti. Türkiye, Almanya ve İtalya’nın ardından Bulgaristan’ın üçüncü büyük ticaret ortağı oldu. Dış ticaret dengesi Bulgaristan lehine 142 milyon euro olarak meydana geldi. 2018 yılında Türkiye’ye ihracatta daralma Türkiye’den ithalatta ise artış olması nedeniyle Türkiye aleyhindeki açığın bir yılda % 76,5 oranında küçülmesine sebep oldu. Bulgaristan’da Türk sermayeli yatırımlar Bulgaristan Merkez Bankası’nın resmi verilerine göre Türkiye, 2018 yılı yabancı yatırımcı ülkeler sıralamasında 828 milyon euro büyüklüğündeki birikimli yatırımlarıyla 16. sırada yer almaktadır. Bulgaristan’da 3000’i aşkın Türk sermayeli firma faaliyet göstermektedir. Büyük yatırımcı konumundaki 65 Türk yatırımcı tarafından bugüne kadar yaklaşık olarak 2,5 milyar Euro’luk yatırım yapıldı. Türk yatırımcıları otomotiv, cam, alüminyum işleme sanayileri, inşaat müteahhitliği, sağlık ve enerji başta olmak üzere bir çok alanda yatırımları bulunmaktadır. Foto: Sevda Dükkancı

Yugoslavya Federatif Cumhuriyeti etnik devletlere parçalanırken, 1995’in 11 Temmuzunda Müslüman Bosna’nın SREBRENİTSA şehrinde tezgâhlanan soykırım asla unutulamaz. Unutulmamalıdır! Toplu mezarlardan çıkarılıp 24. yıl dönümü anma törenlerinde dua edilerek anıt kabrinde yerini alan 8 372 kahramana, Bosnalı 33 şehit daha dua edilerek toprağa verildi. Srebrenitsa anneleri bu günde 1000 kaybı daha arıyor. Uluslar arası Savaş Suçlarını Yargılayan Mahkeme olaya “katliam” dedi, artık katillerin pek çoğunu yargıladı, yenilerini aramaya devam ediyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Balkanlar’da ve Avrupa’da en büyük soykırımı Bosna’nın Srebrenitsa vadisinde Sırplar tarafından yapıldı. Bosna devletinin ve Cumhuriyeti’nin kurucusu, bilge lider Aliya İzzetbegoviç feci olayı dünyaya şöyle anlatmıştı: “Savaşı yaşamayan kişiye onu anlatmak çok zordur. Anlayamazsınız. Dört tarafı taşlarla çevrili bir şehre, her taraftan ateş edildiğini düşünün. Hareket eden her şeyi vurma emri veren bir zihniyet düşünün. Çocuk, kadın, bebek, yaşlı ayırmayan bir yöntem düşünün. Ağır silahlardan 700 bin merminin yağdığı bir şehrin ne hale gelebileceğini hayal etmeye çalışın. Milyonlarca boş kovan… Elimizdeki insanı malzeme tükendi… Şehirde gıda bitti, temiz su şebekeleri imha edildi. Elektriğimiz ve gazımız yoktu. Odun ve kömürümüz de… Şehre giriş ve çıkış da yapılamıyordu… Bir kuşatmaydı bu. Çocuklarımız, bebeklerimiz, yaşlılarımız açlıktan, bakımsızlıktan öldüler. Birleşmiş Milletler, bize yardım gönderiyoruz diye 30 yıl öncesine ait konserveleri, pirinç paketlerini gönderdiler. Bu konserveleri sokağa koyduğumuzda, kapağını henüz açmadan, köpekler bile onların kokusunu alıp henüz kaçıyorlardı. Savaşı yöneten bir lider olarak aldığım en acı haberler kadınlarımıza, kızlarımıza yönelik tecavüzlerdi. Maalesef, Bosna’nın her tarafından, Moster’den, Srabrenitsa’dan bu tür haberler alıyorduk. Bu, Sırp askerlere verilmiş kati bir emirdi”. Sırp entelektüellerin teorisini yazdığı etnik temizliğin bir parçası olarak Sırp yöneticiler tarafından kurgulanmış iğrenç bir plandı. Bir gün Broçka’da üç bin kardeşimizin boğazlanıp nehre atıldığını öğrendik, başka bir gün toplu soykırım Kosaraz’da devam etti, peşinden Priledor’da… ve sonra bütün Bosna’da… Biz Sırplara düşman değildik. Onların yöneticilerinin bize ve ortak yaşama idealine karşı çıkmalarına direniyorduk. Yani Sırp devletinin işgal etme politikasına karşı. Ama düşmanımız yani Sırplar, doğrudan bizim milletimize düşmandı. Sırplar şehitlerimizi gömdüğümüz mezarlarımıza bile tahammül edemediler, hepsini tahammür ettiler… Sadece mezarlarımızı değil, tarihi eserlerimizi de… Yüzyılların kıymetli Mostar’daki Köprümüz, Saraybosna’daki NAHIT Kütüphanemiz ki, bu kütüphane Avrupa mimari tarzına göre, inşa edilmişti. Yıktılar. Yaktılar. Yıkılan 1300 camimizi saymaya gerek var mı bilmiyorum… 200 bin insanımızın öldüğünü, binlerce kadınlarımıza ve çocuğumuza tecavüz edildiğini, insanlarımızın açlıktan kırıldığını, yüz binlerce vatandaşımızın vatanlarından kaçmak zorunda kaldığını gördükleri halde Fransa, İngiltere, Rusya gibi büyük devletler ne yaptı dersiniz? Onlardan yalnız Saraybosna’ya uygulanan ambargoyu kaldırmalarını istediğimiz zaman, BMT Güvenlik Konseyi toplandı ve isteğimiz bu modern demokrat devletler tarafından reddedildi. Ben hem onların hem de Sırpların bana karşı işledikleri suçları af edebilirim, askerlerime karşı işledikleri suçları… Ama söyleyin hangi sabır onların kadınlarımıza ve çocuklarımıza karşı işledikleri suçları af ettirebilir? Asla af etmeyeceğim. Bütün bu anlattıklarımdan sonra, Batı’nın ve Avrupa’nın Bosna’daki Soykırıma müdahale etmediğini söylemiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Onlar bu soykırıma doğrudan ve çok etkili bir şekilde müdahale ettiler: Sırplara yapabilecekleri her türlü yardımı perde arkasında yaptılar. Boşnakları elleri kolları bağlı bıraktılar ve sonunda zeminini hazırladıkları Müslüman kıyımını oturdukları yerden seyrettiler. Saraybosna’yı, Mostar’ı gezerken göreceksiniz ki, bizim şehirlerimizde park yoktur. Bütün parklarımız şehitlerimizin istirahatgahı olmuştur. Boşnakların en mahir olduğu işlerden biri de mezar taşıdır. Bu sözün ne anlama geldiğini şehirlerimizin dört bir köşesinde karşınıza çıkacak şehitliklerimizde göreceksiniz. Dünya Bosna’yı o mücizevi ve onurlu direnişiyle hatırlasın isterim de bizim yüreğimizde sakladığımız ama yine de yüzümüze yansıyan şey “acı” dır. Lütfen bu söz sebebiyle bize acımanız gerektiğini düşünmeyin, hatta sakın bize acımayın. Çünkü bahsettiğim bu acı ancak bir Boşnak’ın anlayabileceği ve hakkıyla yaşayabileceği bir histir. Biz acınacak bir millet değiliz aksine attığımız her adımda gururla yürüyoruz. Size Bosna hakkında anlatmak istediğim son şey çocuğunuz üstünkörü bildiği bazı detaylara vakıf olmadığı Srebrenitsa olayı hakkında… bir inanın hayatında karşılaşabi-

3

Rafet ULUTÜRK Srebrenitsa katliamı asla unutulamaz! leceği en aşağılayıcı, en zalim, en adi günlerin yaşandığı katliam… İnanın, o gün Srebrenitsa’da bilinen binlerce Boşnak kardeşimize Allah’ın kitapta bize anlattığı cehennemi tarif etseniz, onlar o cehenneme sığınmak için ne yapmaları gerekirse, mutlaka yaparlardı. Ama buna bile fırsatları olmadı… *** 24 yıl önce yaşanmış ve etkileri hala devam eden bir trajedidir bu. Avrupaya, NATO ve Birleşmiş Milletler kararlarına güvenerek silahlarını teslim eden bir halkı tamamen yok etme denenmesi yaşanmıştır. Fakat 1995 Temmuzunda Sırplar, Radko Mladiç komandasın da Srebrenitsayı tanklarla abluka altına aldılar. Dağlardan toplarla Srebrenitsa’yı bombaladılar. Silahsız insanların çoluk çocuk halkın üzerine ateş edildi. Sırp General Miladiç, boş sokaklı, evleri yıkılmış, Srebrenitsa’ya girdiğinde “Nihayet Türkler’den intikamımızı alıyoruz, artık onları Avrupa’dan tamamen kovmanın zamanı geldi” diye konuşuyordu. NATO’ya bağlı uçakların İtalya üzerinden havalandığını ama yeni bir emirle geri döndüğünü biliyoruz. Facianın bir sahnesini, yine Aliya İzzetbegoviç’in anlatımından anımsayalım: “ Dokuz yaşında henüz erginliğe girmemiş bir erkek çocuğu düşünün. Yanında annesi var. Sırp askerler çocuğun başına silah dayamış ve o anda çırılçıplak soydukları kadına yani annesine tecavüz etmesini istiyorlar. Çocuklar askerlerin istediğini yapmayınca kafasına sıkılan tek kurşunla can veriyor. Bu sırada Hollandalı Barış gücü askerleri kulaklarına taktıkları kulaklıktan müzik dinliyorlar.” Vahşetin başka bir örneği: “ Bir Boşnak kadın, kucağında 5 yaşında bir kız çocuğu. İki asker, kızı annesinin kucağından indirmeden kadının kollarını ve ellerini iki yana açıp üçüncü bir askerin tecavüzüne yardım ediyor. Bu sırada Birleşmiş Milletler barış gücü komutanı, askerlerin komutanı Miladiç’le aynı masada bira içiyor. Bebe bağırıyor. “Kes sesini!” emreden asker, çocuğun dilini kesip yere atıyor.” *** Bu vahşete dünya “SOYKIRIM” dedi. 1972 -1973 ve 1984-1989 yıllarında biz Bulgaristan Müslüman Türkleri de aynı dehşeti yaşadık. İsimlerimiz, dilimiz, dinimiz değiştirildi. Bulgar komünist katillerin hedefindeki milli, etnik, ırk, dini soykırım vardı. Bizde de 200’den fazla Müslüman öldürüldü. Memleket baştan-başa kahramanların anıtlarıyla dolu! Binlerimiz sürüldü, ölüm kamplarına düştü, tutuklandı, içeri atıldı, yıllarca zindanda kaldı. Öğretmen Büyümüz Hocamız Nuri Adalı gibiler, 24 yıl hapislerden ve sürgünlerden çıkamadı. Soykırım, Fransızcada “genosit” olarak şu tanımla bilinir: Siyasal, ulusal, ırksal ya da dinsel bir nedenle, azınlık durumundaki bir insan topluluğunu soyca yok etmeyi amaçlayan toplu öldürme eylemidir. Halk ve Özgürlük Hareketimizin (DPS) 1990’da Büyük Halk Meclisi milletvekili seçilen Prof. Dimitır SEPETÇİEV “Bulgaristan Müslümanlarına karşı milli, dini ve etnik soykırım işlenmiştir” dedi. 21 Mart 1991 tarihinde bir grup hukukçu, Bulgaristan Yüksek Mahkemesine delilerle kanıtlı ve gerekçeli bir karar sunarak, Ceza Kanunu’nun 162. Maddesine göre, Bulgaristan’da nüfusun bir kısmı olan, bir etnik grubu yok etmeyi amaçlayan sözüm olan “soya dönüş” sürecinin, hedefi ve sonuçları bakımından gerçekleştirilmiş bir soykırım olduğunu kabul etmesini istediler. Onlar, Birleşmiş Milletlerin tavsiyesi üzerine Bulgar Ceza Kanununa dahil edilen 416 ve 419. Maddelere dayandılar. Bu gerekçede örnek olarak 1989 yılına kadar ve daha önce işlenen sözüm ona “soya dönül süreci” suçları gösterildi. – madde, milli, etnik, ırk ve dini gruplara giren insanların kısmen veya hepsini yok etmek amacıyla işlenen suçların cezalandırılmasını kapsamına alıyor. Bu amaçla katillerin şu suçları işlediğine işaret edilirken cezanın da 10 yıl ağır hapisten başlayarak idamı da içine aldığına işaret ediliyor. Suçlar: Öldürmek, yaralamak, sakat bırakmak, bu gruplardan olan insanların devamlı olarak kafasını devamlı karıştırmak, küçümsemek, suç telkin etmek. Bu grupları tamamen veya kısmen bedenen yok olmasına neden olan fiziksel koşullarda yaşamaya zorlamak. madde: Bu suçların işlenmesine göz yuman komutan, önder ve yöneticileri kapsar ve aynı cezalarla cezalandırılmasını öngörür.


4 Sayı 146 - Temmuz 2019 4

Bulgaristan Türklerinin Sesi Tarih ve edebiyat

BGSAM

Pontusçu Zihniyet Uyanıyor Tarih: 12 Temmuz 2019 Anavatanımızda da artık iyi tanıdığımız bir zihniyet ve tavırla karşılaşıyoruz. AK Parti Kocaeli / Başiskele ilçe başkan yardımcısı Süleyman Özkaraaslan’ın basına sızan düşmanlık zihniyeti, yeni seçilen İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Yunanistan’a gidip Pontos haritası önünde fotoğraf çektirmesinden sonra yüreğimizde cız eden ikinci iğrenç olay oldu. Hiçbir kimse, hiç birimizin milli duygularımıza, anavatan sevgimize, Türklüğümüze dil uzatamaz. Bu sözler ciğerinin derininde pontos nüktesi olmayan birinin ağzından böyle sözler çıkmaz. Biz Bulgaristan Türkleri 600 yıl Osmanlı devrinde ve 100 yıl da daha sonra o topraklarda iman ettik, Müslüman Türk ruhu yaşattık, Türkçe konuştuk, alın teri döktüğümüz toprakları vatan sevgisiyle bağrına bastık. Biz, 1989’da Bulgaristan’dan kovularak anavatanımıza sığınan Bulgaristan Türkleri, Biz Yemen, Edirne, Çanakkale ve Sakarya Savaşlarında sakat kalan gazilerin koynunda kanatlanmış Türk mücahitleriz. Bizi Bulgaristan’dan kovanlarla Türkiye’den kovma zihniyetiyle yaşayanlar arasında hiçbir fark görmüyoruz. İzninizle bir hatırlatmada bulunayım. Saksonya-Coburg-Gotha prensi I. August’un (Augustus) en küçük oğlu ve Fransa kralı Louis-Philippe’in torunu olan I. Ferdinand Saks-Koburg- Gotski 1887’de Bulgar Prensliğine Prens olarak atanır ve 1908’de kendini Çar ilan eder. 20 Mayıs 1910’da Bulgar Çarı’nın kuzeni olan Büyük Britanya ve İrlanda Kralı ve Hindistan İmparatoru (1901-1910) olan SaksKoburg-Gota sülalesinin birincisi olan VII. Edward vefat eder. I. Ferdinand Sofya’dan Londra’ya gider ve cenaze merasimine katılır. Ferdinand, Sofya’da sahne takımları hazırlayan bir terziye diktirdiği, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi sonucu 29 Mayıs 1453’te Osmanlı askerleri ile çarpışırken öldürülen XI. Konstantinos’un tören elbiselerini bavulunda saklı tutuyordu. O, Londra’da 1912’de Edirne’ye saldırma planlarını açıkladı ve Bulgaristan Başkentini Sofya’dan Ege adalarından Rodos’a taşıma niyetini ve Bulgaristan Müslümanlarından Hıristiyanlığı kabul etmeyenleri Anadolu’ya kovacağını gizlemedi. Bilmeyenlere anlatmayı bilgilendirmeyi bi borç biliyoruz, biz XX. Yüzyılda Avrupa’dan aşılanan Bulgar Çarları ve komünizm uşaklarıyla bir gün değil, bir saat bile ara vermeden Türk kimliği mücadelesi verdik ve kovulunca anavatanımıza sığınmak zorunda kaldık. Bizim vatan kavgamız bugün anavatanımız Türkiye’de de yalnız dış düşmana karşı değil, pontos zihniyetiyle başkaldıran ve hem iktidar hem de ana muhalefet partisinin bünyesine sızan, bazı güçlerle amansız mücadele şeklinde devam etmek zorunda olduğunu görüyoruz ve bu yüzkarası iletin kökü kazınmadan bize burada da rahat hayat olmadığına daha kesin inanıyoruz. Türklüğün bir ruh hali olduğunu ve onu yaşatmanın tüm Türklerin başat ödevi olduğunu belirtirken, Türkiye Cumhuriyetinin yöneten ilgililerden gerekli önlemleri acilen almaları gereğine saygıyla dikkat çekiyoruz.

Bulgaristan’da Trafik Kazaları Endişe Verici Boyuta Ulaştı

Bulgaristan’da yılın başından bu yana 800 000 ciddi trafik ihlali kaydedildi. Onlardan yarısı aşırı hızla ilgili olaylardır. Trafik Polisi Başkomiseri Rosen Rapçev, son zamanlarda sürücülerin yollarda çok tehlikeli davranışlar sergilediğini söyledi. 2019

başından bu yana 2 900 trafik kazasında 254 kişi öldü, 3653 kişi yaralandı. Geçen yılın aynı dönemine kıyasla trafik kazaları sayısı 170 ile az, ölenlerin sayısı 7, yaralıların 286 kişiyle daha az. Bu yıl trafik kurbanları arasında 4’ü yaya olmak üzere, dokuz çocuk da var. Trafik kazalarının ana sebepleri direksiyonda kontrolü kaybetmek, hatalı sollama, yoğun trafik ve aşırı hız.

Bulgaristan Genç Milli Voleybol Takımı Avrupa’da Ikinci Oldu

17 yaş altı Bulgaristan Genç Milli Voleybol Takımı, Avrupa’da ikinci oldu. Genç voleybolcular, Varna’da oynadıkları final maçta Fransa takımına 1-3 game mağlüp oldu. Martin Stoev’in çalıştırdığı takım, iki hafta once düzenlenen Balkan Turnuvasında birinci oldu. Bundan bir yıl once ise Bulgaristan Genç Milli Voleybol Ta-

kımı, Türkiye’deki Avrupa Şampiyonasında dördüncü sıraya yerleşmişti. Varna’daki Avrupa ikinciliği, 2010’dan sonra Bulgaristan için ilk başarı oldu.

Petır Stoyçev Ve Fedail Güler’e Mestanlı Fahri Vatandaşı Unvanı Verildi

10. Mestanlı Daima Kalbimde Dünya Mestanlılar Buluşması programı kapsamında bugün yapılan Momçilgrad (Mestanlı) Belediye Meclisi toplantısında dünyayüzmeşampiyonu Petır Stoyçev’e ve dünya halter şampiyonu Fedail Güler’e Momçilgrad Fahri Vatandaşı unvanı verilmesine ilişkin teklif oybirliğiyle onaylandı. İki şampiyon da Momçilgrad doğumludur. Dünya yüzme şampiyonu Petır Stoyçev’e ve dünya halter şampiyonu Fedail Güler’e Momçilgrad Fahri

Vatandaşı unvanı verilmesine ilişkin teklifler, Momçilgrad Belediye Başkanı Sunay Hasan ve Momçilgrad Belediye Meclis Başkanı Ömer Hüseyin tarafından sunuldu. Tekliflerin gerekçesi olarak her ikisinin de spor alanında elde ettikleri üstün başarılarla Momçilgrad ve Bulgaristan’ın ününü arttırdığı gösterildi.

Kırcali “Arda 999” Çocuklar Futbol Takımı “San Marino Cup 2019” Turnuvasında 3. Oldu

Kırcali “Arda 999” çocuklar futbol takımı İtalya’da Uluslararası “San Marino Cup 2019” Çocuk Futbol Turnuvasında 3. oldu. Kırcali belediye Başkanı Hasan Azis “Arda 999” çocuk futbol kulübünü tebrik etti ve başarılarının dünya birinciliğine değer olduğunu kaydetti. ”Sizler yıllar sonra “Arda

1924” futbolcularının yerine geçecek yeni nesilsiniz ve bölgemizin şanlı futbol tarihini devam edecek kişilersiniz” diyen Hasan Azis, çocuklara başarıların devamını diledi. Çocuklar ise San Marino’dan aldıkları kupayı gösterdi. Seçkin futbol turnuvasında 5 kıtadan 100 çocuk futbol takımı katıldı.

Devlet olmak, millet olmak hiç de kolay değil. Hiç ağaçların kısa zamanda büyüyüp birden bir orman olduğunu gördünüz mü? Hiç tarihin bir devrinde birden bir milletin ortaya çıktığını okudunuz mu? Ulu çınarlar gibidir millet olmak, zaman ister. Kök salmak için, yurt tutmak için zaman ister, emek ister, can ister. Anadolu’yu Türklerin teşrifinden bu yana az zaman geçmedi, dile kolay neredeyse 950 yıl, bu yıllar boyunca hep şehitlerin kahramanlıklarıyla anıldı bu topraklar. Alparslan’dan Ertuğrul’a, Osman Gazi’ye Yıldırım Beyazıt’a, Fatih’ten Abdülhamit Han’a oradan Kurtuluş Savaşı’na medeniyetlerin kesişim noktası bu topraklarda hep bir varoluş ve diriliş mücadelesi ola geldi. Beylikler dağıldı, imparatorluklar kuruldu, imparatorluklar dağıldı Cumhuriyet yeşerdi. Karşı tarafta sürekli aktörler değişti ama bu varoluş, diriliş mücadelesi hep canlı kaldı. Ama bu varoluş mücadelelerinden hiçbiri 15 Temmuz gecesindeki kadar can yakıcı olmadı. Bu kadar acımasız, bu kadar garip, bu kadar insafsız, bu kadar kahpe ve sinsi bir oyun görülmedi şimdiye kadar bu topraklarda. Tarih boyunca din, vatan, millet ve manevi değerler uğrunda savaş meydanlarına, cephelere seve seve koşan ve ölümün kucağına atılan aziz milletimiz; 15 Temmuz 2016 tarihindeki hain darbe girişimini bir işgal olarak gördü ve FETÖ/PDY teröristlerinin karşısına bu şuurla dikildi. Tankın, topun, uçağın, helikopterin karşısına sadece imanıyla, inancıyla, yüreğiyle çıkan aziz milletimiz, hain darbe girişimini bozguna uğrattı. O gece Türkiye; tüm renklerini, meşreplerini ve farklılıklarını geride bırakarak tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet olmanın şuuruyla birleşti. Milletimiz, hukukuna sahip çıkarak iradesini hiçe sayma girişimine karşı koydu ve kaderini heveslerine göre çizmeye çalışanlara “dur” dedi. O gece milletimizin destansı zaferi yanında, İslam dünyasının duaları, niyazları ve yakarışları da bize güç verdi. Türkiye’nin en uzun gecesinde 249 vatan evladı şehit oldu, 2196 kardeşimiz ise gazi rütbesine erişti. 15 Temmuz, ülke ve toplum tarihimiz açısından bir milattır. Fert, millet, devlet ve medeniyetimiz açısından tarihin önemli bir eşiğinde olduğumuzu göstermektedir. Bu zor zamanda her vatandaşımız ihanet girişimine tepki vermiş ve halkımız ortak idealler çerçevesinde bir araya gelerek bir destan yazmıştır. 15 Temmuz sadece bugün değil, ülke tarihinde de yüce milletimizin şanlı bir zaferi olarak yerini alacaktır. 15 Temmuz hain darbe girişiminin üçüncü yıl dönümünde, cesur yürekleri ile destan yazan şehit ve gazilerimizin aziz hatırasına sahip çıkmak, bu şuuru, bu inancı fert ve millet olarak yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak vatan borcumuzdur. Tarihinin en ağır imtihanlarından birini yaşayan ülkemiz, 15 Temmuz 2016 gecesi hayâsız bir akına maruz kalmış, Allah’ın inayeti, idarecilerimizin dirayeti, aziz milletimizin cesareti ve kahraman silahlı güçlerimizin üstün gayretleriyle bu büyük tehlike bertaraf edilmiştir. Yaşanan hain darbe girişimi, sadece ülkemizi değil, Müslüman dünyayı ve umutlarını barışa, adalete ve itidale bağla-

Nevzat ÖZTÜRK ŞANLI DİRENİŞ Ve MİLLETİN ZAFERİ:15 TEMMUZ’U ANLAMA ŞUURU mış olan insanlığı da hedef almıştır. Zira bizler biliyoruz ki, aziz milletimiz hem ateşler içinde yanan coğrafyamızın hem de insanlığın umududur. Hakikatsizlik girdabında sürüklenen dünya, İslamofobi ile çalkalanan Batı, mazlum toprakların Müslümanları bizden çok şey beklemektedir. Böyle bir beklentiyi sona erdirmediği, mazlumların hamisi olmuş bu milleti muhafaza buyurduğu için Cenab-ı Hakk’a sonsuz hamd ediyoruz. 15 Temmuz, devletimizin bekasını hedef alan, toplumumuzun değerlerini hiçe sayan, müstevli emeller uğruna memleketini ateşe vermekten çekinmeyen bir zihniyetin ürünüdür. Yıllar yılı tezgâhlanan sinsi bir plan 15 Temmuz gecesi sahneye koyulurken, sanki Allah Teala’nın asırlar önce beyan buyurduğu bir hakikat yeniden tecrübe edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu hakikat şöyle yer alır: “Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya kalkışmıştı da, Allah (buna engel olmuş) onların ellerini sizden çekmişti. Allah’a karşı gelmekten sakının. Müminler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” (Maide, 5/11.) Arkasına birçok şer odağının desteğini alarak güçlenen ve sadece darbe değil, aynı zamanda katliam planları yapan FETÖ yapılanmasının karşısında milletimizi muzaffer eyleyen, ilahî kudretten başkası değildir. Bu asi topluluğa karşı göğsünü siper eden halkımızın yegâne istidadı ve imdadı, Allah’a olan imanı ve vatana olan aşkıdır. Hak Teala, bu imanı ve aşkı karşılıksız bırakmamıştır. Bu nedenle O’na olan hamdimizi ve şükrümüzü artırmak öncelikli vazifemiz olmalıdır. Diğer birvazifemiz ise, şehitlerimizin hakkını vermek, gazilerimizin kıymetini bilmektir. Milletinin onurunu ve hukukunu, evlatlarının geleceğini korumak uğruna bu gecede hayatlarını kaybeden şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum. Onlar Malazgirt’ten Çanakkale’ye uzanan bir destanın satırları, şüheda ecdadın şüheda torunlarıdır. Bizlere o gece özgürlüğümüzü ve bütünlüğümüzü hediye etmekle kalmayıp, adeta hepimizi uyandırarak bilincimizi harekete geçirdiler. Acıdan ders almanın, zafer coşkusundan bir şuur inşa etmenin yolunu açtılar. Biliyoruz ki onlar için hayat devam etmektedir. Emanetleri ise kurtuluşumuz uğruna can veren bütün şehitlerimizle birlikte bizlerin omzundadır. 15 Temmuz bizlere göstermiştir ki, hiçbir güç Allah aşkı ve vatan sevgisiyle dolu yüreklerden daha üstün olamaz. Devletimizin bütün kurumlarını yerle yeksan etmeyi, irademizi çökertmeyi, milletimizi sindirmeyi ve İslam ümmetinin umudunu toprağa gömmeyi hedefleyenler, rezil ve zelil olmuşlardır. Aklını, idrakini, izanını ve vicdanını ihanet odaklarına kiralayanlar, kendi tuzaklarında boğulmuşlardır. Her kim vatanın, ümmetin, mazlumun, mağdurun ve muhacirin yanındaysa Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve inayeti onun yanında olmuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’in beyanı açıktır: “Sakın üzülmeyin ve gevşemeyin, eğer inanıyorsanız üstün olan, en yüce olan sizsiniz.” (Âl-i İmran, 3/139.) 15 Temmuz darbe girişimi yüksek maliyetler doğursa da devlet ve toplum nezdinde FETÖ ile yapılan mücadelenin meşruiyetini pekiştirmiştir. Bu dönemden sonra özellikle Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) devlet organları önemli ölçüde FETÖ’den arındırılmıştır. Türkiye’nin uluslararası ölçekte FETÖ mücadelesi de önemli bir ivme kazanmış ve örgüt ile irtibatlı olduğu bilinen eğitim kurumlarının kapatılması talep edilmiştir. Türkiye’nin bu talebi bazı ülkeler tarafından olumlu karşılanmış ve özellikle eğitim alanında FETÖ’nün kurumları devre dışı bırakılmıştır.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 146 - Temmuz 2019 5 5

Türk Dünyası

Nedim AKIN Turizm’da Reklamcılığın Desteğe Ihtiyacı Var Nazım ÇAVUŞ Ulusal Turizm Konseyi toplantısında Gün Sayıyorlar

Tarih: 28 Temmuz 2019 Yazan: Nedim AKIN Konu: İpler GERB partisinin elinden kaçtı. İstihbaratçı eğitiminde yüz göz okuma dersi vardır. Somun suratlılar kendini kolay ele verir. Bulgaristan’ı Başbakan Boyko Borisov’un suratından okuyanların işi kolay. Her şey gazete manşeti, bostan tarlası gibi… Soru, sararmış kavunlardan hangisi ham, kadar kolay. Bu arada, onun bir özelliği daha var. Bilirsiniz, tilki pilici çalar ama yarısını gömer. O da başı sıkışınca kayıplara karışıyor. TV ekranına çıkmıyor. Son dönem ayakkabısı çok sıkmış ki, etrafta yok. Sorunlarsa şunlar: 2019 Bütçesinden “F-16 block 70” uçak sistemi için 2 200 000 000 (iki milyar iki yüz milyon) leva para çıkarıp 8 uçağı birden ödemek. Bu parayı Ağustos 2019’un ilk haftasında bulamazsa istifa etmek! NAP – kısa adıyla bilinen Devlet Gelir Ajansından, ölülerle birlikte 5 milyon Bulgaristan vatandaşının, şirketin ve kurumun tüm verilerinin çalınmasının hesabını vermek. Veremiyorlar. Balık baştan kokmuş. Sorumlu başbakan. Şimdilik 300 bin domuzun öldürülmesiyle başlayan hayvancılık ulusal felaketin sorumlularından hesap sormak. Soramıyorlar. Bulgarlardan evlerinde kendi ihtiyaçları için baktıkları domuzların hepsini öldürüp gömmeleri isteniyor. Bunu TV ekranına çıkıp gerekçelendirecek surat kimsede yok. Manevi Babası ve akıl hocası olan diktatör Todor Jivkov Türkleri sınıra iterken, memlekette 1 690 000 (bir milyon altı yüz doksan bin) iri baş hayvan (inek, manda) vardı. Şimdi onda biri yok. Domuz Bulgar’ın temel gıdasıdır, köreltirse bir daha canlandırılamaz (geliştirilemez) Bulgar bir işten bir defa el çekti mi bir daha tutunmaz. Olay çok büyük ve iktidar lamba fitilini geri çekti ancak üfürüp söndürmesi kaldı. Gelelim olayın kesin ve değişmez gerekçelerine: Bulgaristan’ın Doğu Avrupa – Rus sisteminden çıkıp, Batı – Amerikan sistemine katılma (montaj) hevesi 30 yaşında. Ne yazık ki, pek bir şey olmadı. Bu işlerin zor olduğunu bilenler, Rus yapımı “SS-23” ve “SS 22” orta menzilli füzelerin ve namluları Sakar Dağı’na bakan tanklardan bir kısmının hurdaya çıkarılıp kesilmesiyle işin bittiğini sanmıştı. İşler bitmedi. Rus silahlarıyla silahlanmış ve bu silahları değiştirmeden 2004’ten beri NATO üyesi olan Bulgaristan, 2019’da boyundan büyük işler için heveslendi. Kimsede olmayan, hatta üretimi bile başlamamış, parası peşin ödendiğinde 7 yıl sonra teslim edilecek, Amerikan yapımı “F-16 block 70” uçaklarına merak sardı, önce 8, ardından daha o kadar ve bir filo oluşturana kadar alırız, dendi. Bu işin en meraklısı, Savunma Bakanı, VMRO-komitasıcı Krasimir Karakaçanov. Olay şöyle. Bulgaristan’da neyin nasıl olacağı artık, Bulgarların (hükümetin) elinde ve emrinde değil. Kimin tutuklanıp mahkemeye verileceğini de Amerika’nın Sofya Büyükelçiliği belirliyor. Karakaçanov ve partisi 2018’in sonunda Bulgar vatandaşı olmayan yabancılara vize, doğum kâğıdı, Bulgar menşei, kimlik, pasaport ve başka ticaretinden 50-60 milyon leva ceplemişler ve hemen iktidardan inmeleri ve yargıya düşmeleri gerekirken, palazlı, hortlak ve kinli bir tavırla kesip biçmeye devam ediyorlar. Güç aldıkları merkez, Sofya Amerikan Büyükelçiliği… Trump’ın Bulgaristan Sofya Büyükeçiliği’ne de Kür kadın diplomat Hêro Qadir Mihemed Emîn Mistefa’yı ataması durumu değiştirmedi. “F-16/70” uçaklarının peşin ödemeli alımı, “VMROsorgu dosyasını kapattı.” Olay bu. Bu arada, dünya medyalarında ciddi konu olan “S 400” – “F-35” alım satım tartışmalarından anlaşıldığı üzere, eski Varşova Paktı silahları artık tamamen işe yaramaz olmuş. Bu nedenle Bulgaristan Meclisi, Bulgar Savunma Bakanlığı bir yandan “MİG-29” uçaklarını Moskova’ya onarıma gönderirken, bir de “ 8 adet “F-16 bloc 70” tipi Amerikan uçağı satın alma kararı almak zorunda kaldı. Bundan sonra “silahlarımızı sizden yenileriz”

2020 yılı Ulusal Turizmi Geliştirme Programı tartışıldı. Bu yönde finansman artırılacak ve Ağustos sonunda miktar netlik kazanacak. Turizm Bakanlığı bütçesinde, bu yıl reklam için 11 milyon leva ayrıldı. Ancak, gelecek yıl, turizm sektöründeki reklamcılık yaklaşık yüzde 50 daha fazla kaynağı ihtiyaç duyucak. Bu ayın sonunda, Haziran ayı verileri açıklanacak. Yılın başından Mayıs sonu itibarıyla Bulgaristan, 2 milyon 400 bin turisti ağırladı ve böylece yüzde 1 oranında büyüme kaydetti. Bakan Angelkova, ülkemizin turizm alanında hedef ülke temsilcileriyle toplantılar düzenlendiğini, öne sürdü. Ayrıca, ABD, Hindistan, Çin ve Orta Doğu gibi ülkelere de önem veriliyor.

Şuurun İsyanı

2019’Da Kamu Ihalesi Yatırımları 2,6 Milyar Avroyu Buluyor Kamu İhaleleri Ajansı verilerine göre yılın ilk 7 ayında günlük 14 milyon avro olmak üzere rekor düzeyde kamu ihalesi yatırımları yapıldı. 2019’da Devlet ve yerel yönetimler tarafından toplam 2,6 milyar avro tutarında 11 300 sözleşme imzalandı. Kaynak-

ların altına biri, AB fonları kapsamında sağlandı. Kaynakların en büyük bölümü, belediyelere yönelik inşaat işleri, tedarik ve hizmetler için kullanıldı. İhalelerin yarısının mahkemede temyiz edilmesi eğilimi sürüyor. İhale yolu ile yüklenicilere verilen işlerin dörtte birlik bölümü iptal ediliyor. Temyiz işlemi, itiraz edilen ihale konusu işlerin yapılmasını ortalama 1 yıl geciktiriyor.

Asırlık İdriz Dede: Mevlitler, Gözümüz Gibi Korumamız

Ardino’nun (Eğridere) Rusalsko (Hotaşlı) köyüne yakın bir mevkide 1100 metre yükseklikte bulunan Yayla isimli yerde geleneksel sağlık ve bereket mevlidi yapıldı. Dini merasime Rusalsko köyü halkından başka Asenovgrad (Stanimaka) kasabası, Aytos şehri ve Türkiye ve Kıbris’ten memleketine gelen göçmenler olmak üzere yaklaşık bin kişi katıldı. Dini merasime katılan konuklar arasında Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Kırcaali İl Başkanı Müh. İzzet Şaban, Ardino Belediye Başkan Yardımcısı Necmi Mümünhocov, Gorno Prahovo (Tosçalı), Kitnitsa (Yatacık), Dedino (Dedeler), Lübino (Ömerler), Dolno Prahovo (Amatlar) ve Ribartsi (Osmanlar) köylerinin muhtarları, HÖH Asenovgrad İlçe Teşkilatı’nın

şimdiki Başkanı Ferdi Kadir ve eski Başkanı Mümün Alicik yer aldılar. Asenovgrad’ın Dolni Voden (Vadene) semtinden 100 yaşındaki İdriz İdrizov da 1100 metre yüksekliğe çıkarak mevlide katıldı. Asırlık dede,”Mevlide oğlum Recep, torunum Vasfi ve torun çocuğum Deniz ile birlikte geldik. Tekrar yüksekten doğup büyüdüğüm yerleri görmek istedim. Bu topraklarda doğdum ve çocukluk yıllarım bu meralarda geçti. Mevlit, gözümüz gibi korumamız gereken bir geleneğimizdir” diye ifade etti. İdriz dede, gelecek yaz da mevlide katılmayı umuyor. Eski Başmüftü Fikri Sali başta olmak üzere bölge imamları, Kuran tilaveti sundular, sağlık ve bereket için mevlit okudular ve dua ettiler. Tüm katılımcılara Rusalsko’dan Aynur Hasan’ın hazırladığı 12 kazan kurban yemeği ikram edildi. Gelecek yılki merasim için yardım toplamak amacıyla açık arttırmayla satışa sunulan maddi bağışlardan ve para bağışlarıyla birlikte 9 bin levadan fazla para toplandı. Açık arttırma ile yapılan bir kilo inek yağı için teklif edilen fiyat 150 levaya, bir kilo arı balı için teklif edilen fiyat ise 110 levaya ulaştı. İnek yağını Asenovgrad’ın Dolni Voden semtinden Ahmet İsmail (Ago), bal ise Ardino’dan Şahin Bayramov satın aldı.

Mahmut Dede, 70. Kez Rusalsko Köyü Mevlidine Geldi

Ardino’nun (Eğridere) Rusalsko (Hotaşlı) köyü göçmeni olan 90 yaşındaki Mahmut Kasap, köyüne yakın bir mevkide 1100 metre yükseklikte bulunan Yayla isimli yerde yapılan geleneksel sağlık ve bereket mevlidine katılmak için Bursa’dan 653 km mesafe kattetti. Mahmut dede, ”Bu mevlide artık 70.kez katılıyorum. Bu yıllar çok çabuk geçti. Mevlidi, iyi bir şekilde organize etmelerinden dolayı organizatörleri tebrik ederim” diye kaydetti. Mahmut dede, gelecek yaz da mevlide katılmayı umuyor. Mahmut Kasap, 1930 yılında Rusalsko köyünde yoksul bir ailede dünyaya geldi. Askerlik hizmetinden sonra evlendi. Altı yıl önce vefat eden eşi Ümmügüsüm ile birlikte aile bireylerinin birbirine çok bağlı olduğu bir aile kurdular ve çocuklarını büyük özveriyle büyüttüler. Üç kız

ve iki erkek evlat, 20’den fazla torun ve 4 torun çocuğu sahibidir. 1958 yılında ailesiyle birlikte Asenovgrad ( İstanimaka) kasabasına, 1989 yılında Türkiye’ye zorunlu göç esnasında Türkiye’ye göç etti.

Tarih: 21 Temmuz 2019 Yazan: Nazım ÇAVUŞ Konu: Allah zihin açıklığı versin oğlum. Okula giderken arkamdan bakırla su atıldığını hatırlamıyorum. Avlumuzdaki kütüklerden birine oturmuş, sağ elinde kızılcık bastonu babaannemin “Allah çocuğuma zihin açıklığı versin!” sözleri bazen kulaklarımda çınlıyor. Ondan bende kalan da o zaten… Köyümüzde asfalt nedir bilen yoktu. Elimdeki kitap dolu torbayı sallaya sallaya okula koşarken, ayağım taşa takılırsa düşerim endişesi başka bir şey düşünmeme engeldi. Şu da var tabii. Biz Türk çocuklarının Bulgar okuluna her girip çıkışımız, Allah’tan ve onun Resullü aracılığıyla ailede telkin edilen genel geçerli kurallardan azdan az hep uzaklaşmamız anlamına geliyordu. Bunun farkına çok sonradan varabilmiştim… Evde Müslüman kazanında, okulda Bulgar kazanında kaynıyordum. Bizimkilere Bulgarca tek söz söylemeden, derslerime sessizce çalışmam, aile huzurunu bozmadığıma ve bu iki dünyayı birbirine karıştırmadığıma ispattı. “Allah zihin açıklığı versin” sevdiklerimin bana duasıydı. Kalpten bir temenni… Olaya şöyle başka bir açıdan baktığımda şunları görüyorum. Dün Sofya uçak alanına Japonya’dan gelen bir uçak kondu. 20 – 30 lise öğrencisi ve öğretmenlerini, ana-babalardan önce, gazeteciler, kamaralar, fotoğrafçılar karşıladı. Çocuklar, 29 Asya ülkesinden lise öğrencilerinin katıldığı Tokyo Asya Kıtası Matematik Olimpiyatlarına katılmışlar. Başarıları çok yüksek! 4 Zümrüt, 6 Altın ve 19 Gümüş ve Bronz madalya boyunlarında, hep birinci olmuşlar. Bu başarılı zihinlerin hepsi de Sofya’dan ve yalnız 2 lisede okuyorlar. Birisi, Sofya Matematik Lisesi, ikincisi de Ulusal Doğa Bilim ve Matematik Lisesi. Bu iki lise kendi aralarında rekabet halinde olsalar da, uluslar arası matematik yarışmalarında milli takım çıkarıp Bulgaristan’ı temsil ediyorlar. Demokrasi yıllarında bu iki lisede yalnız bir Bulgaristanlı Türk öğrenci okumuş- Bayan Nedret-Bilge Hikmet Deniz. İl ve İlçe liselerinden bu iki okula gelen başka Türk öğrencinin ismine rastlayamadım. Oysa kalabalık olsalar iyi olurdu kuşkusuz… Uçak alanlarında biz hep pehlivanlarımızı, haltercilerimizi ve boksörlerimizi karşıladık. Koca Yusuf’tan, Kurtdereli Mehmet pehlivan, Hüseyin Pehlivan, Osman Pehlivan, Lütfi Pehlivan ve onların arkasından gelen yüzlerce, köy, ilçe, il, cumhuriyet, Avrupa, dünya ve olimpiyat şampiyonlarımız, T.C. birincilerimiz var. Şimdi de kızlarımız şampiyonluklarıyla öne çıktı. Satranç, teniz ve diğer spor dallarında gururlarımız çoğalıyor. Bu ayrım günümüzde çok büyük önem kazanmaya başladı. Sanki biz kol bacak, onlarsa kafa emekçisi… Geçen hafta, Bulgar ağzı köpüklü faşistlerden, “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” partisi kurucu başkanı, şimdi iktidara ortak olan sözüm ona “Yurtsever Cephe” başkanlarından milletvekili Valeri Simyon meclis kürsüsünden şöyle konuştu: “Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) Avrupa Meclisi seçimlerinde 3. Parti oldu. Bulgar nüfus azalıyor. Nüfusumuz yaşlandı. Ölüm oranı yüksek, doğum oranı yetersiz! Doğanlar azınlıklardan. Gidenler bizden. Bu durumda, 2030 yılından sonra, biz Bulgarlar, nüfus içindeki Bulgar oranı olarak azınlık durumuna düşebiliriz, düşsek de, Türklerin Bulgaristan’ı idare etmesine, Bulgaristan’ı Avrupa’da en büyük parlamento grubuyla temsil etmesine yol vermeyeceğiz. Gerekli tedbirleri almak zorundayız.”


6 Sayı 146 - Temmuz 2019 6

Neriman KALYONCUOĞLU

Zulmü Yenenler Kadınlarımızdı Tarih: 19 07 2019 Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK’ün inisiyatif ve öncülüğünde mart ayında toplanan Birinci Türk Dünyası İstanbul Kurultayı, Türk kavminin dönüşerek değişim ve yenilenme yolunda çok önemli bir aşamadır. Bizler çok büyük bir dünyayı temsil ediyoruz. Dünyamız, coğrafya olarak olduğu gibi, sosyal ekonomik ve kültürel gelişim olarak da çok renklidir. Son hedefimizde yaşadığımız uygarlığı daha yüksek bir aşamaya taşımak ortak çabalarımızla olacaktır. Birbirimizi tanımamızın anahtarı kültürlerimizdir. Tüm renklerinin özünde Türklüğümüz, İslam bilinç ve ahlakımız, geleneklerimiz, ortak yaşam tarzımız var. Neslim, totaliter zulüm devrinin tarihin çöplüğüne itildiği, özgürlük, adalet ve demokrasi devrinin hayat hakkı kazandığı yeni günlerde yetişti. Bu dönüşüm bütün Türk Dünyasını kucakladı. Bulgaristan’da, isimlerimizi değiştiren, dilimizi, dinimizi ve geleneklerimizi yasaklayan Todor Jivkov diktatörlüğü 10 Kasım 1989’da devrildi, ardından “Berlin Duvarı”nın düşmesiyle, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldı. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını elde ettiler. Bu gelişmeler olmasaydı bir bugün burada toplanıp Türk Dünyası kadınlarının gür sesini dünyaya duyuramazdık. Samimi konuşmalarınızdan ülkelerimizdeki sorunların çok farklı olduğu izlenimiyle kaldım. Ne var ki, hepimiz halk iradesinin egemenliğine açılan yeni günlerde toplumsal dönüşümlerin ana devinim gücünün Türk kadını olduğu görüşünde birleştik. Türk kadını gücünü birlik ve beraberlikten almıştır. Ana güç kaynağımız aramızdaki dayanışmadır. Bu bakıma Türk Dünyası Kadın Hareketi toplumun ana problemlerinin, yeni olanın eskiyi tarihe itme savaşımının, reformların, anti- emperyalist, milli kimlik ve milli egemen Türk devleti kurma savaşımının içinde oluşmuş ve biçimlenmiştir. Bundan 140 yıl önce Osmanlıdan koparılan, dolayısıyla ana-vatandan, milli Türk kimliği, bağımsız ve egemen Türkiye Cumhuriyeti kurma davasından uzak kalan Bulgaristan Müslüman Türkleri bütün bu sürede Türk halkından ilham alarak Türklük ruhunu yaşatmayı başarmıştır. Umudun söndüğü zaman, Türk gençliğinin en zor ödevleri de başaracağına olan inanç asla sönmedi. Bulgaristan’dan önce Osmanlıdan kopan Rumeli topraklarında Yunan, Sırp ve Hırvat devletleri kurulmuştu. Ege adalarında katledilen 15 bin Türk’ün kanı yerde kalmış, Sırbistan ve Hırvatistan’da ise Osmanlı kale, köprü, meydan, hamam ve çarşılarının adı korunmuş ama Türkler sıkıştıkça Anadolu’ya çekildi. 1870’e kadar “Rum millet” olan Bulgarlar, birden bire kuşak üzerine büyük tokalı kemerin sol yanına kamalı kılıf taktı. Kalpağın boyunu uzattı. Türklerin malına mülküne göz dikti. Özgürlük, anayasa, seçime ve seçilme hakkı, insan hakları ve ulusların maddi ve manevi zenginliği hoşgörümüzün ve iyi komşuluğumuzun yerini alırken olup biteni anlamak zorlaştı. Bulgar soyundan milliyet biçimlenirken yetiştiği ortamı yadsıma ve kendinden olmayan niteliklere sevdalanma yaşandı. Bulgar milleti Orient’te oluşurken, Batı saldırganlığı Türk Bulgar ayrımı yapmadan, Osmanlı’dan olan her şeye kötü demişti. 1878’den sonra Müslüman unsur Hıristiyan unsurdan ayrılırken, özüne kendinden olmayan her şeye karşı düşmanlığın ırkçı üstünlüğü aşılandı. Bu ters yüz gelişmeyi 140 yıl sonra değerlendirdiğimizde Bulgarların yalnız beraberce yaşadıkları Müslümanlardan değil, birlikte yaşadıkları diğer etniklerin hepsinden de uzaklaştığını görebiliyoruz. Aynı zamanda kendilerinden olmayanları ötekileştirerek, tek dilli, tek milletli devlet kurma çabalarında da yalnız kaldıklarını ve başarısız olduklarını görüyoruz.

Bulgaristan Türklerinin Sesi


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 146 - Temmuz 2019 7

Spor ve Eğitim

Naim Süleymanoğlu’nun Doğduğu Kente Heykeli Dikildi Efsane halterci Naim Süleymanoğlu’nun doğduğu kentte heykeli dikildi. Geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden olimpiyat ve dünya şampiyonu Naim Süleymanoğlu’nun doğduğu Bulgaristan’ın Mestanlı şehrine heykeli dikildi. Süleymanoğlu’nun heykelinin açılışına Bulgaristan ve Türkiye Halter federasyon-

ları başkanları, üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi (HÖH) Genel Başkanı Mustafa Karadayı’nın yanı sıra Türkiye ve Bulgaristan’dan çok sayıda siyasetçi ve sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı. Öte yandan, Naim Süleymanoğlu’nun yaşamını anlatan “Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu” filminin çekimleri de Mestanlı’da devam ediyor. Dijital Sanatlar Yapımevi tarafından hayata geçirilen yapımın çekimleri, Türkiye’deki sahnelerin ardından Bulgaristan’da Süleymanoğlu’nun doğduğu şehirde devam ediyor.

Bulgaristanlı Matematikçiler İngiltere’de Madalyalar Kazandı 11 ile 22 Temmuz günleri arasında Büyük Britanya, Bath şehrinde düzenlenen 60. Uluslararası Matematik Olimpiyadı’na katılan Bulgaristan takımı, yurda 5 gümüş ve bir bronz madalya ile döndü. Madalya kazananlardan beşi Sofyalı, biri ise Burgaslı öğrencidir. Yarışmaya 112 ülkeden 621 öğrenci katıldı.

Bulgaristan, Antarktika’da Yeni Bir Araştırma Laboratuvarı Kuruyor

Plovdiv’in evsahipliğini yaptığı ve 36 ülkeden 175 heyetinin katıldığı Ulusal Antarktika Programı Yöneticileri Konseyi’nin (COMNAP) toplantısında konuşan Ulusal Polar Araştırma Merkezi Müdürü Profesör Hristo Pimpirev, “Bu yıl Bulgaristan Antarktika’da mevcut Bulgar kutup üssünde yeni bir araştırma laboratuvarı kurmaya başladı” dedi. Bulgaristan’ın Antarktika macerası, 1967-1969 yılında bir Bulgar meteoroloji uzmanın 13’cü Sovyet Antarktika seferine katılmasıyla başlıyor. Livingston Adasındaki Bulgar kutup üssü, 1988 yılında kuruldu.

Alexandra Nacheva, Avrupa Gençler Şampiyonası’nda

Boras’ta (İsveç) düzenlenen Avrupa 20 yaş altı Gençler Şampiyonası’nda Alexandra Nacheva, üçlü atlama finalinde gümüş madalyanın sahibi oldu. Bu yaş grubunda 2018 dünya şampiyonu olan Naçeva, finalde 13.81 metre (+0.9 m/san) sonucuna ulaştı.

Stefan Stefanov K2 Zirvesine Tırmandı

fanov, 18 kişiden oluşan uluslararası bir ekiple beraber 8000 metrelik zirveler arasında en zor olarak gösterilen ( ölen sayısı açısından Annapurna’dan sonra ikinci olan) K2 zirvesine hareket etti. 18 Temmuz’da Stefanov onlarca kişiden oluşan grupla zirvenin 400 metre altına ulaştı, ancak derin kar, çiğ tehlikesi ve zirveye kadar çekili hatların bulunmamasından dolayı şerpaların ısrarı Dağcı Stefan Stefanov dünyanın ikinci üzerine tırmanıştan vazgeçti . yüksek zirvesi olan K2’ye tırmandı. Ste-

Ardino Kütüphanesine Sabahattin Ali’nin Kitaplarını Bağışladı Bursa’da yaşayan aslen Gorno Prahovo (Tosçalı) köyünden olan şair Ramazan Ulusoy, Ardino (Eğridere) kasabasındaki Rodopska İskra (Rodop Kıvılcımı) Halk Toplum Merkezi Kütüphanesi’ne dünyaca ünlü yazar, şair, çevirmen ve gazeteci Sabahattin Ali’nin kitaplarını bağışladı. Ramazan Ulusoy, ”Bu kitapların Ardino’da gelecek nesillere miras kalmasını ve onların büyük yazar ve hümanist Sabahattin Ali’nin burada doğmuş olmasından dolayı gurur duymalarını istiyorum” diye kaydetti. Ramazan Ulusoy, 18 Temmuz 1949 tarihinde Gorno Prahovo köyünde dünyaya geldi. Lise eğitimini Kırcaali şehrinde gördü. Daha öğrencilik yıllarında

şiir, mizah ve hiciv eserleri yazmaya başladı. 1989 yılında Zorunlu Göç esnasında ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç etti. Onun şiirlerine çeşitli Türkçe yayın yapan medyalarda yer verildi. Bilinen şiirleri arasında “Köyümün Göçmenleri”, “Barış”, “Dostum İliya”, “İki Damla”, “Tosçalı’nın Kızları” isimli eserleri yer alıyor. Şairin, 2017 yılında “Ömre Bedel” isimli ilk şiir kitabı çıktı.

7

Galip Sertel


8 Sayı 146 - Temmuz 2019 Türk Dünyası Basın Mensupları Yalovada

Bulgaristan Türklerinin Sesi


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 146 - Temmuz 2019 9

Türk Dünyası Medya Mensupları

T ü r k D ü n y a s ı G a z e t e c i l e r i Ya l o v a

İlhami BAŞKAN Makamında Ziyaret

T ü r k D ü n y a s ı G a z e t e c i l e r i Ya l o v a


10 Sayı 146 - Temmuz 2019

Bulgaristan Türklerinin Sesi Balkanlar

10

İbrahim SOYTÜRK

Her Yolun Sonu Var

BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz

Siyasi ve Aktüel Gazete

Tarih: 27 Temmuz 2019 Yazan: İbrahim Soytürk Konu: Karadayı tamamen teslim oldu. İki eli de havada. Her geceden doğan sabah, en büyük yalandan çıkan hep gerçektir. Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) partisi Başkanı Mustafa Karadayı’nın iç boyası yüzüne vurdu. 26 Temmuz akşamı, BNT -1 Bulgar devlet TV “Panorama” programına çıktı bizim köylü, kukla lider, aklından geçenleri kağıda baka baka, birer birer söyledi. İlk önce, Bulgaristan’daki azınlık çocuklarının anaokullarına toplanmasını ve hepsine anadillerinin yerine, yok olmakta olan bir milliyetin dili olan, Bulgar dilinin öğretilmesini istedi. Bulgarca ile bu çocuklar yarınların Avrupa’sında ekmek parası kazanabilir mi, buna değinmedi. Kreş ve çocuk yurtlarından geçmeyen afacanlardan % 90’ının daha ilkokul yıllarında okuldan ayrıldığını itiraf ederken, bu sorunun çözülmesine çare olarak, çocukların Bulgar ücretsiz anaokullarına toplanıp Bulgar dilinin hepsi için anadil olarak öğretilmesinde ısrar etti ve parti olarak bu siyaseti destekleyeceklerini ilan etti. Kime sormuş belli değil. Köyde bile insan yakınlarına danışır. Bulgarlar kendi çocuklarını İngiliz, Alman, Fransız ve İspanyol ücretli anaokullarına kayıt yaptırıyor. 2019-2020 ders yılı için yapılan ilkokul, ortaokul ve lise sınavlarında sınava giren aday öğrencilerin % 70’si Batı dili ve Çince, Japonca ve Arapça dil okullarını seçmişler. Bulgarlar kendileri bundan böyle alacakları Bulgarca eğitimle ekmek parası çıkaramayacaklarını her gün ispat ediyorlar. Aynı zamanda bu açıklamasıyla Karadayı, Bulgar faşizminin ana güç kaynağı durumuna gelen ve ülkenin her geçen günle tek kişilik otoriter bir baskı rejimine doğru ilerleme yolunu açan Makedon komitalarının VKRO adlı iktidar ortağının “Romen Entegrasyonu” programını da desteklemiş oldu. Bu durumu şöyle anlaya bildik. Avrupa Komisyonu’nun “faşist “ dediği VMRO’yu – Sofya’daki Amerikan Büyükelçiliği himayesine almış, sanki “dokunulmazlık” madalyası vermiş. Amerika’ya gidip Başkan D. Trump ile kahvaltıda domuz kulağı omleti yiyen ve kiliseye girip papazın diline verdiği şaraba batırılmış ekmeği yutunca vaftiz etmiş olan M. Karadayı da kendisini yavaş yavaş başka hissetmeye başlatsa da, sanki aldanmış gibi… Çünkü onun faşistlerle birlik olup desteklediği programda, çocukları okuldan kaçan Romen ailelere sosyal yardımlar kesilecek. Böylece o bir saatli bombaya basmış oldu. Karadayı, çok kültürlü yaşam isteyen tüm azınlıkların çöpe attığı “Bulgar Etnik Modeline” de yeniden destek verdi. 1969’dan beri devam eden, Türkçe gazetelerimizi, Türk tiyatrolarımızı ve Türkçe kitap yayınlamayı yasaklamakla başlayan, 1984’ten beri Türkçe konuşana ceza kesen ırkçı siyasete omuz vermiş oldu. Bulgaristan Türklerinin Hak ve Özgürlüklerini, dil, din, geleneklerimizle yaşama, kültürel özgürlüklerimizi koruma ve geliştirme azmiyle kurduğumuz Hak ve Özgürlükler Partisinin % 180 yön değiştirdiğine bir daha tanık olduk. Asimilasyon politikasını anaokullarına yerleştirmeyi benimsediğini ve Türk kimliğimizi boğacak Bulgar zehrinin çocuklarımızın beynine küçük yaşta püskürtülmesini kabul ettiğini açıkça görebildik. Bu dalkavuğun HÖH başında işi olamaz. Hemen tutuklansın ve Avrupa Birliği’nin Bulgaristan’a gönderdiği Tarım Fonlarından ceplediği 10 milyon Av-

www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47

İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: Yazı İşleri Müdürü İstihbarat Müdürü: Alptekin CEVHERLİ Dini Eğitim Sorum Genel Yayın Yönetmeni Eğitim Sorumlusu: Kültür-Sanat: Raziye ÇAKIR Genel Yayın Müdürü Spor Müdürü: Halkla İlişkiler: Ergül BALKAN

Yayın Danışmanları: Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ

Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Seçkin DİNDAR

Dr. Erdal KARABAŞ

Elif GÜNEŞ Av. Hasan MOLLAOĞLU Zihni KARPAT Hüseyin YILDIRIM Nevzat ÖZTÜRK Avşin BALKAN İbrahim SOYTÜRK Serkan YILDIZ Neriman KALYONCUOĞLU

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.

Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

www.bulturk.net / www.bulturk.org.tr

Avusturya -Viena Almanya-Köln: Almanya - Frankfurt Amerika-New York İspanya-Madrid İsveç İngiltere London

: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Seniha R.SABRİ : Alaattin Gokay : Hüseyin Hasan : Seval ÖZTÜRK : Raziye ÇAKIR : Ridvan Akay Riko

Bulgaristan - Temsilcileri Sofya

:Hikmet EFENDİEV Blagoevrad :Bülent MURADOV Smolyan :Rufat FELETİ P a z a r c i k : M e h m e t B AY R A M Kırcaali :Mehmet TEFİK Ardino :Aziz ŞAKİR Cebel: :Erdal H. AHMET Loveç: :Emine BAYRAKTAROVA Pleven :Rafet RODOPLU Şumen: :Sezgin YILMAZ Razgrad :Levent RASİM Ruse :Zeki İsmail

Varna :Mustafa İSMAİL

T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Fatih İst. Esenyurt Kocaeli:

Bursa-

Nuh Mete DENİZ Nedim BİRİNCİ Seydullah HALAÇ Vildan ARDA Halil Zeytinburnu Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Murat KAYNAK Mustafa ÖZSOY Alptekin CEVHERLİ

Ridvan TÜMENOĞLU

- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl

Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM

- İzm. Sarnıç: - İzm. Buca:

Durmuş HATİPOĞLU Şevket YILMAZ

İzmir- Edirne:

Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :

Kenan ÖZGÜR

Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 146 - Temmuz 2019 11

Editör Köşesi Sunucu Slavi de, “Hoş Geldin”den sonra, hemen “Ne dinlemek istersin?” dedi. Dudaklarında hafif dolgunluk olan konuk kız, lüle lüle dökülmüş saçlarını eliyle hafiften toplayarak yanağını açtı, kulağına yakışmış pırlanta küpesi parladı. “Güneşsiz Dünyada Sen ve Ben” dedi. Slavi mikrofon istedi ve bir orkestra şefi edasıyla sopasız sağ elini hafiften kaldırarak işaretini verdi. Sökülen nameli sözler sanki kalbinin şimdiye kadar insan eli değmemiş tellerinin yeni akordundan geliyordu: “Ellerin kar, gözlerin buz, Eridim ben, eridim aşktan. Bir daha duramam önünde Sen aradığım dünyanın ta kendisi Tanımadan sevdim seni, ağladım, öldüm, yanıyordum Özlediğim gibi sevmekten hiç vazgeçemedim Ama asıl şimdi yandım sana “ Siyah gül usulca yerinden kalktı. Rüzgarsız bir sabahın alaca karanlığında dünyanın en nazik ellerinin boynuna dolanmış ipeği açar gibi, açtı siyahlar içindeki beyazlığı ve tüm şarkın şimdiye kadar görmediği bir kıvraklıkla doladı kendini binlerce seyircinin sevgiyle bakan gözlerine ve kıvrım kıvrım dolanıyordu kendinin görmediği güzelliklere... Slavi, yine kaldırdı elini, klarnetçi Mirko’ya parti turdan çık, davulcu Donço’ya ise kasnağa vur nameler yağmur gibi dökülsün, der gibi baktı ve beklentiler değişti. Slavi, kalbinin tellerinin ayarını aradı ve çok yanık bir edayla devam etti: “Gecelerden bir gece, günü beklemiyoruz Ben de sen de Güneşsiz Püssülerini ve rüyalarımı nasıl unutayım söyle Ben de sen de Güneşsiz. Tanımadan sevdim seni, ağladım, öldüm, yanıyordum Özlediğim gibi sevmekten hiç vazgeçemedim Ama asıl şimdi yandım sana Gecelerden bir gece, günü beklemiyoruz Ben de sen de Güneşsiz “ Kız Slavi’yi görebildi mi bilemem, ama ayrılırken yanaklarını eliyle koymuş gibi buldu dudaklarıyla ve öptü. Klarnetçi ve davulcu dayanamamış gelmişlerdi. Sanki insanın aradığını bulduğundan ötesini göremez diye düşünmüşler, kömür gözlü güzelin iki elinden tutarak yürüyen basamaklara kadar geçirdiler….

O, Şumnulu Hasan ve İbrahim kardeşlerin müzik yeteneğini görünce, onları 2014 yılı Çocuk Evrovizyon Yarışmasına hazırladı ve Bulgaristan’a 2. Ödül kazandı. İlgisini kesmedi Bulgaristan’ın “Genç Yetenekleri” yarışmasına birçok Türk yeteneği onurlandırarak hazırladı. Bulgar TV ekranını Türk dizileri işgal ederken beliren milliyetçilerin tepkilerine rağmen, Sofya’ya gelen Türk Bayan sanatçılardan Tabu, Bergüzar, Serenay, Hazal, Beren, Meryem ile Sinemi canlı yayında ağırlarken, Tarkan’ı sahneye davet etti, Türk yazarlardan ba“Böyle bir devlet olamaz” partisinin programsal zıları ile de canlı yayında sohbet etti. istekleri arasında valilerin, polis amirleri ve başsavcı ile yargıların da direk oylamayla seçilmesi teklifi de tam destek buluyor. Şu an Bulgaristan’da devam eden Başsavcı seçimine karşı kükreyen halk hareketi buna kanıttır. “Böyle bir devlet olamaz” muhtar, belediye başkanı ve belediye meclis üyelerini açıklaması DPS partisinden kopmaya devam eden, DOST ve HŞHP’ NE oy vermek istemeyen geniş Müslüman kitleyi yükseltilecek genç bağımsız adaylarımız etrafında buluşturabilir. Yeni partinin kuruluş fikrinde, tüm politik güçlerden aynı mesafede kalma ve vatandaşlar arasında tam eşitlik, etnik hakların tanınması ve adaletin üstünlüğü temelinde, aynı mesafede olma fikri de çekicidir. Politik yorumcular 1990 – 2009 yılları arasında DPS – Türk partisinin elindeki en güçlü koz olan – arabulucu ve dengeleyici – rolün, artık s.o. “Yurtsever Cephe” faşistlerinin elinden kaydığına göre, “Böyle bir devlet olamaz” partisinin Bulgaristan Türkleri arasından olup 2018 - Yıtekeline geçeceğini savunanlar da artıyor. Eylül ayından başlayarak adına - SEDEM OSMİ lın Sporcusu ilan edilen, serbest güreş bayanlar – (yedi taksim zamanlı ölçü birimli müzik prog- Avrupa Şampiyonu Taybe Hüseyin ramı” uyarında - YEDİLİ SEKİZ – TV programı başlatacağını, “KuKu Bend” orkestrasının Evgeni Dimitrov şefliğinde aktifliğine devam edeceğini de önceden açıkladı. 25 yıldan beri sahnede olan bu orkestrada yer alan enstrümantal sanatçılardan her bir Sofya Müzik Akademisinde öğretim üyesi, aktif sanatçı ve aktif bir eğitmendir. Son 20 yılda “KuKu Bend” orkestrasının ve şahsen Slavi trifonov’un lakabi “Çalga” (çalgı) olarak popülerdir ve genellikle aşırı milliyetçi, komünist ve ırkçı kesim tarafından kullanılır. Bulgaristan’da bu müzik 1970-li yıllarda komünizme karşı protesto müziği olarak özünde taşıdığı Sırp, Türk, Makedon ve hatta Hint makam vurgularıyla getto-mahallerinde mayalanmış ve bugün de devam eden tüm yasaklara rağmen düğünlerde, kulüplerde, meyhane ve sahnelerde yaşıyor. Bu kenar mahaller, yoksul kesin, özellikle 15 yaştan başlayarak duygusal hayata açılan genç ile 2017’de FİDE dünya gençler kızlar satranç kesim için onu uyandırıp diriltici işlevde başarılı şampiyonu ve 2019 Dünya Satranç Bayanlar bir müzik türüdür. Son 30 yılda Bulgaristan’da Şampiyonu Nurgül Salimova ‘yı ayrı ayrı kasahne hayatına ton veren ses sanatçılarına ilham bul etti ve büyük bir ilgi ve saygıyla gurur ifade veren bir müzik türüdür. Bir örnek vermek ge- ederek kendilerini kutladı ve yeni başarılar direkirse, çevreciler tarafından “milli marş” he- ledi. Dostane sohbetleri halkımızın ezik ruhuna yecanıyla söylenen “Taşlar Düşüyor” (Kamanite gurur verdi. Slavi Trifonov birçoğu azınlıklarpadat” şarkısı sosyalizm yıllarında Sofya’da ku- dan olmak üzere birçok öğrencinin yurt içinde rulan “Kremikovtsi” Demir Çelik Tesisi ile Plov- ve dış ülkelerde okumasına sponsor olmuş, el div (Filibe) Renkli Metaller Fabrikası bacaların- uzatmıştır. dan çıkan zehirli duman bulutlarından geçerken Bu sıralama uzundur. kuşların gökten taş gibi düştüğüne halk tepki- Slavi Trifonov “Böyle bir devlet olamaz” prosini dile getirmiştir. İktidarın ve azgın milliyetçilerin tavrına rağmen geniş kitle Sofi Marinova jesine güç kaynağı olarak görüyor başarılı ye(Romen kızı) ve dünyaca ünlü Aziz’e “Çalgacı tenekli gençlerimizi. Yoksulluk bataklığından çıkmaya çalışanlara el uzatanların yetenekli gençAnıdı” dikmeye hazırlanıyor. Olaya tam bu açıdan baktığımızda müziği bü- lerimiz olacağına, halkın nabzını tutan sivil toptün renkleriyle halkın gönlünden kaynayarak lum örgütlerine güvenle bakıyor, milliyetçiliğin geldiğine inanan “KuKu Bend” ve Slavi Trifo- zehrinin kendisini ve arkadaşlarına ruhsal koma nov her milli ve uluslar arası müzik festivaline genç yetenekleri hazırlama çalışmalarına asla yaşatmadığını her gün gösterirken, ilham kayara vermemiş, “Böyle bir devlet olamaz” pro- nağı olmayı başardı. Kişisel özgürlükle kanatlajesini değiştirecek güçlerin halkın en kabiliyetli narak halkın özgürlük atılımına öncülük etmeye evlatlarının değiştireceğini ve moder bir memle- hazırlanıyor. ket ve devlet kurabileceğine inandığını yüzlerce O, kuracağı TV ile gasp edilen özgürlüklerimidefa belirtmiştir. zin iade edilmesi ve kişisel ve ortak görüşlere kürsü açmak istiyor. “Böyle bir devlet olamaz” – 20 asırda ve son 30 yılda devamlı tekrar ettiğimiz bir slogandır. Halkını kapı dışı eden, isim değiştiren, dil yasaklayan, hastane kapatan, köyleri boş kalan, insanları gurbetçi, umudu sönmüş bir halkın öteki adıdır bu. Yukarıda sıralanan istek ve önerilerin gerçekleşmesi için Slavi Trifonov programına 2016’da oy veren 2.5 milyon vatandaşın arasında, biz de vardık. Davaya devam. Okuyanlar paylaşınız lütfen. Gerçekleri bilmek herkesin hakkıdır. Teşekkür ederim.

olamaz” yönetimine özel bir mektup göndererek, dış ülkelerde bulunan ve pasif seçim hakkı kullanan toplam 2.5 milyondan fazla yurttaşımızın seçilme hakkı (aktif seçim hakkı) kullanmaları, oylarını pasta ile göndermeleri, yerel seçime katılmak için 6 ay yurtta kalma mecburiyetinin hemen kaldırılması, devlet ve belediye okullarında anadil, etnik tarih, ahlak, din ve çok etnikli kültür derslerinin zorunlu ders olarak okutulması davasında işbirliği teklif edecektir. Slavi Trifonov bir “milliyetçi” değil mi sorusunu en sert vurgularla sorabilirsiniz. Evet, o da bir milliyetçi, o da lisede “Komsomol” sekreteriymiş, iyi örgütleyici olduğu için Bulgaristan Komünist Partisi’ne (BKP) üye alınmış, ama sanki Bulgaristan kazanının ortasında kaynarken, biraz farklı duygularla dolmuş. O insanların doğal yetenekli, kabiliyetli, marifetli ve dürüst olanlarına etnik kimliğine bakılmaksızın kayıtsız şartsız her zaman el uzatmaya açık bir kişi. 25 yıllık geçmişi olan “KuKu Ben” şimdiye kadar 245 şarkı yarattı. 100’den fazla meydan ve stadyum konseri veren bu bendin 2001 yılında Sofya’nın “Kartal Köprü” meydanında verdiği gece konseri toplumda çok derin izler bıraktı. Bu konserde ilk defa söylenen “O gün gelecek” şarkısında Bulgarların “Bulgar, Romey, (Roma ve Bizans)Osmanlı ve Rus boyunduruğuna düştüğü ama kurtuluş ve diriliş gününün yakın olduğu” en derim bir inanç ve hedefteki umut olarak halka duyuruldu. Bulgar halkının tarihinde Bulgar Çarları ve Rus Çarları esaretinde ezildiği Sofya’nın en büyük meydanında halka ilk defa söylenmiştir. Uzak tarihsel geçmiş için hiç kimsenin suçlanmaması gerektiğine çağrı yaptı. Slavi, bu dirilişin ancak Bulgaristan’da yaşayan tüm vatandaşların ortak kükremesi sonucu olabileceği inancını hiç gizlememiştir. Bu inancı Birleşik Amerika ve İngiltere konserlerinde de dile getirdi. Onun “Böyle bir devlet olamaz” projesi dünden değildir. İlan edildiği ilk gün yapılan ankette % 39 destek buldu. Ne sağ ne sol, tam ortada ve bağımsız, sistem partilerinin dışında olacağız açıklamasından sonra, tepkiler yükselmeye başladı. 2009’dan beri hükümet olan ama politik program açıklamayan GERB’e 2016’daki halk oylamasından sonra Slavi Trifonov tarafından gelen eleştiri alaycıydı. 16 Kasım 2016’da yapılan, 3,5 milyon katılımcıdan 2.5 milyonu, S.Trifonov’un çoğulcu seçim usulünün yerine “majoriter” (en fazla oy alan kazansın) sistemine geçilmesi, devletin partilere her oy için verdiği mali yardımın 11 levadan 1 levaya indirilmesi ve genel ve yerel seçimlere katılımın zorunlu olması istekleri 2 yıl askıda tutulsa, rafa kaldırılsa ve önemsenmese de, 2019’da Bulgar meclisinde “Slavi’nin değil”, iktidar ve diğer fikir ve teklif hırsızı partilerin yasa değişikliği önerileri olarak her gün tartışılmaya devam ediyor. Her zaman Ahmet Doğan’ın kendi tarafından hazırlanan listeye oy verilmesini isteyen Hak ve Özgürlükler Partisi “majoriter” seçim sistemine geçilmesine oy vermiyor. Geniş anlamda seçim sistemini, ülkedeki siyasal sistemin, bu arada özgürlükler rejiminin bir parçası olarak gören Slavi siyasi sistem değişikliği istiyor ve bunun başında milletvekili sayısının 240’tan 120’ye indirilmesini isterken, mecliste ancak öğrenimli ve uzman kişilerin yeri olduğuna defalarca vurgu yaparken, insan haklarına ve inanç özgürlüğüne, vatandaş haklarının eşitliğine dikkati çekmesi destek bulmuştur. Düne kadar devletten yardım alan, devlet himayesinde olan, DPS gibi Bulgaristan siyasi partilerinin, şirketler zinciri tarafından kuşatılmış olduğunu

*** Bugün Bulgaristan Slavı Trifonov’un bu programını konuşmuyor, fakat herkes meydanlarda “Böyle bir devlet olamaz” şarkısını sesinin çıktığı kadar yüksek sesle bağırarak söylemek istiyor. Bu bir boşanmak, kurtuluş, olumsuzlamak, işe yaramayandan sıyrılmak isteği olarak Bulgaristan’da kamuoyu ruhunu sarmış bulunuyor. Ukrayna, Gürcistan ve başka yerlerde “turuncu” devrimler oldu da Bulgaristan’da denenmedi mi? Evet, denendi. Lider gibi yanmak için kıvılcım bulamayanlar hep medyalardan indi sokaklara… Volen Siderov, “Demokrasya” (Demokrasi) gazetesi sayfalarından çok ateş açtı komünistlere ve sonunda solun en ucunda kümelendi. Valeri Simyonov “Skat” TV programından geldi. Dönüşülecekse değişiklikler milli olacak dedi. “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” adından faşist parti kurdu ve artık yağmurdan sonra güneşe dayanamayan salyangozlar gibi kabuğuna çekiliyor. Dozsuz eleştiri yapan TV-siyaset gazetecisi Nikolay Barekov da parti kurdu, sonra partisini kurda kuşa bırakıp Avrupa parlamentosuna O HÖH Başkanı Ahmet Doğan’ın ağzından milletvekili gitti ve unutuldu. Bu olayların hepsi halka duyurdu ve kınadı. DPS partisi gibi halk2000 yılından sonra gelişti. tan kopmuş, seçmenin iradesini yansıtmayan ve kişisel diktatörlük yöntemleriyle yönetilen parti2002’de Bulgaristan fikir özgürlüğü cetvelinde lerden kopan kitlenin “Böyle bir devlet olamaz” 38. Yerdeydi, yukarıda isimlerin geren sözlü ge- siyasi platformuna kayması bekleniyor. rek kalemli popülistlerin gayretleriyle bu sırala- 27 Kasımda yapılacak olan yerel seçimlerde “Böyle manın 2006’da 35. Yerine inebildik ve 2019’da bir devlet olamaz” partisinin Sofya Büyük Şehir artık 111. Sıradayız. Belediye Başkanı bağımsız adayı kamu denetçisi Bu bakıma yeni atılımın eşiğinde olan Slavı (ombudsman) Bayan Maya Manolova’nın adayTrinov’un yeni politik projesinde, biz Bulgar lığını desteklemeye hazırlandığını artık açıklamış demokrasisinin yamalı yerlerinin gerçekten ona- bulunuyor. Bu atılım etrafında pek çok küçük ölrılacağına, ön plana insanlık yanı dediğimiz ilke- çekli siyasi kuruluşun yer almaya hazırlandığı arsel duruşun çekileceğine, kusurların aşılacağına tık konuşuluyor. ve aşırı milliyetçiliğin hele ırkçılığın uslanacağına inanmak istiyoruz. Bulgaristan Türklerinin Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK, 15 Ağustosta “Böyle bir devlet


12 Sayı 146 - Temmuz 2019 12

Bulgaristan Türklerinin Sesi BULGARİSTAN’DAN HABERLER

Kırcaali’de Kompozit Ahşap Deck Sistemli İlk Köprü Hizmete Açıldı

Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Azis, basına yaptığı açıklamada,” Bugün verdiğim sözü yerine getirdiğimi söyleyebilirim, çünkü Kırcaali ilçesi sakinleri, Kırcaali’de, bölge ve hatta ülkedeki ilk kompozit ahşap Deck sistemili köprüyü rahatça kullanabilirler. Kırcaali Barajı duvarından birkaç metre mesafede bulunan şehir ile Krayno Selo (Alkaya) köyü ile bağlantı kuran köprü söz konusudur” dedi. Belediye Başkanı, ”Tuncay Şerif ve İnplast Şirketi ile

birlikte yenilikçi ve ikna edici bir şekilde ilk kompozit ahşap Deck döşemeli asma köprüyü kurduk. Tecrübelerimi diğer belediye başkanları ile paylaşmaya hazırım, çünkü kompozit ahşap Deck döşemeli asma köprülerin performansı standart asma köprülerden çok daha iyi. 75 metrelik bir köprü için yük ağırlığı standart ahşap köprüden yaklaşık 1000 kg daha azdır” diye kaydetti. Köprü gece renk değiştiren LED aydınlatma sistemiyle ışıklandırılıyor.

Dünya Gençler Atıcılık Şampiyonası’nda Birincilik Kazanan Selin Ali Selin Ali bu yıl İtalya’da düzenlenen kadın yarışmacılar arasında Dünya Gençler Atıcılık Şampiyonası “Trap” kategorisinde birincilik elde etti. 2002 doğumlu genç sporcu Aytos “Nikola Vaptsarov” lisesinde öğrenci. Kendisine dünya birinciliğini nasıl kazandığını sorduğumda şunları paylaşıyor: “Gösterdiğim performans antrenmanlarda sürekli yaptığım şeylerden ibaret. Bizim için yarışmak çok daha zor. Çünkü çok stres, çok heyecan var. Bunlar yarışçıyı zorluyor… Bu çaplı büyük bir yarışmada bu başarıyı elde ettiğim ve bütün bu heyecanı yendiğim için kendimle gurur duyuyorum.” İtalya’da bayanlar arasında atıcılık “Trap” kategorisinde şampiyonluk kazandıktan

saatler sonra Selin yarışlara devam ediyor. Bu sefer yine “Trap” kategorisinde karma çiftler arasında düzenlenen müsabakalarda İvan Georgiev ile aynı takımda yarışarak bronz madalya kazanıyorlar.

Bulgaristan’da 1 Milyon Kişinin Bilgileri Çalındı Bilgisayar korsanları binlerce Bulgar vatandaşının kişisel mali bilgilerini çaldı ve Rusya merkezli bir e-posta adresi üzerinden yayınladı. Bulgaristan hükümeti bunun Amerika’dan F-16 savaş uçağı sipariş edilmesine karşı yapılmış olabileceğini söyledi. Bulgaristan İçişleri Bakanı Mladen Marinov, bilgisayar korsanlarının Ulusal Vergi Dairesi’ne ait sistemlere girdiklerini ve çaldıkları bilgileri ulusal medyaya yolladıklarını açıkladı. Marinov, bTV televizyon kanalına yaptığı açıklamada “Bu belki de Bulgaristan’da başarılı olmuş ilk korsanlık vakası ve çok sayıda kişisel veri çalındı” dedi. İçişleri Bakanı bu siber saldırının sebebinin Bulgaristan’ın Amerika’dan 8 adet F-16 savaş uçağı satın alma girişimi olabileceğini söyledi. Söz konusu satın almanın faturası 1 milyar 256 milyon dolar ve bu ülkede komünizm sona erdiğinden bu yana yapılan en büyük askeri sipariş.

Marinov, “E-postanın Rusya’dan gelmesiyle ilgili siyasi değerlendirmeler de yapılabilir. F-16’ların satın alınması konusundaki önemli karar da dün alındı” dedi. Bir zamanlar Rusya’nın güdümünde olan Bulgaristan, bugün Avrupa Birliği ve NATO üyesi ve eski Sovyet MiG-29 savaş uçaklarını yeni F-16’larla değiştiriyor. Bulgaristan’ın önde gelen gazetelerinden 24 Chasa, bilgisayar korsanları tarafından gönderilen e-postada, 1 milyon 100 binden fazla kişinin kimlik numaraları, sosyal güvenlik bilgileri, sağlık kayıtları ve gelir bilgilerinin yer aldığını yazdı. Yerel bir haber sitesi Mediapool’da gelen e-postanın Rus internet sağlayıcı Yandex’e kayıtlı olduğunu belirtti. Moskova’dan iddialara ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadı.

Komuniga Köyünde Geleneksel Yağmur Duası Yapıldı

Çernooçene (Yenipazar) İlçesi’nin en büyük köyü olan Komuniga (Kuşallar) köyü bölgesinden, Türkiye’de ikamet eden hemşeriler ve Batı Avrupa’da çalışan gurbetçilerimiz olmak üzere onlarca Müslüman, köye yakın Asar Tepesi’nin yamaçlarında düzenlenen geleneksel yağmur ve bereket duasında bir araya geldiler. Tepenin üzerinde bölgenin tarihinde önemli rol oynamış bir Müslümana ait olduğu sanılan bir mezar bulunuyor. Dini merasime katılan konuklar arasında Çernooçene Belediye Başkanı Aydın Osman, Çernooçene Belediye Meclis Başkanı Bedriye Gaziömer, Belediye Başkan Yardımcısı Ferhat Ferhat ve civar köylerin muhtarları yer aldı. Mevlit programı, Komuniga Camii’nde imamlık yapan Sunay Akif ve bölgeden imamlar tarafından icra edildi. Onlar Kur’an-ı Kerim tilaveti sundular, Peygamberin hayatını anlatan Mevlid-i Şerif’i okudular ve ilahiler söylediler. Mevlidin sonunda hocalar, her türlü do-

Bulgaristan Türklerinin Ünlü Ses Sanatçısı Cemil Şaban’ı Anma Gecesi Yapıldı

ğal afetten korunmak, barış ve huzur için dua ettiler. Rafet Ahmet, söylediği ilahilerle katılımcılara duygulu anlar yaşattı. Mevlit, Komuniga Cami Encümenliği tarafından Kominiga Köyü Muhtarlığının desteğiyle organize edildi. Komuniga köyü muhtarı Ruftin Şefket, “Mevlit, bize bir araya gelip sohbet etmemize imkan veren bir bayramdır” diyorlar. Aydın Osman, yaptığı selamlama konuşmasında günlük zorluklara rağmen bölgedeki ahalinin kültür, saygı, birlik beraberlik ve iyi komşuluk gibi temel insani değerlerini korumaya devam ettiğine dikkat çekti. Mevlit programından sonra katılımcılara kurban yemeği ikram edildi. Daha sonra sembolik olarak açık artırmayla satışa sunulan bağışlanan hayvan, giysi ve eşyaların satışlarından elde edilen gelirlerle gelecek yıl yapılacak mevlidin masrafları karşılanacaktır. Açık artırma, hayır yarışına dönüştü.

Momçilgrad’da (Mestanlı) yeni açılan İlyaz Hoca Balkan Kütüphanesi’nde aslen Bagryanka (Boyacılar) köyünden olan geçmişte popüler Türk halk müziği sanatçısı Cemil Şaban’ın anısına sanat gecesi gerçekleşti. Etkinlik, Momçilgrad Belediyesi ve Nov Jivot Halk Toplum Merkezi Derneği tarafından düzenlendi. Salonu hınca hınç dolduran etkinliğe katılanlar arasında Momçilg-

rad Belediye Başkanı Sunay Hasan, Belediye Meclis Başkanı Ömer Hüseyin, yerli yaratıcılar ve kültür ve sanat alanında faaliyet gösteren bölgesel kuruluşların temsilcileri hazır bulundular. Katılımcılar arasında anma gecesine katılmak için özel olarak İzmir’den gelen Cemil Şaban’ın oğlu Yılmaz Şenses ve eşi Ferhunde Şenses de vardı. Programın açılışını Momçilgradlı ressam Kamber Kamber yaptı. Doğu Rodoplar bölgesinde araştırmalar yapan Ardino (Eğridere) Belediye Başkanlığı Kültürel Varlıkları Koruma Kurulu Başkan Yardımcısı Selahaddin Karabaşev, slayt show eşliğinde Cemil Şaban’ın hayatı ve yaratıcılığına ilişkin bir sunum yaptı. Zvezdel (Gökviran) köyünden saz ve söz ustası Fahri Nur, ünlü sanatçı ile ilgili anılarını paylaştı. Fahri Nur ve Kırcaali Buket Kadın Koro Grubu’nun Dostlar Saz Grubu Cemil Şaban’ın seslendirdiği türkülerden örnekler sundular. Programın sonunda Belediye Başkanı Sunay Hasan ve Belediye Meclis Başkanı Ömer Hüseyin, yetenekli şarkıcının hatırasını koruma duyarlılığı gösteren anma gecesinin organizatörlerine ve katılımcılara teşekkür ettiler.

Mestanlı’da Yapılan Güreşlerde Başpehlivan Bayram Şaban Oldu

Bayram Şaban, Mestanlı Daima Kalbimde Dünya Mestanlılar Buluşması programı kapsamında geleneksel olarak düzenlenen serbest güreş turnuvasında başpehlivan unvanını kazanarak en büyük ödül olan 45 kg’lık koçun sahibi oldu. Başpehlivan’a koçu Momçilgrad (Mestanlı) Belediye Başkanı Sunay Hasan takdim etti. Turnuvada ikinci yeri Niyazi Seid, üçüncüyü ise Cannur Hüseyin kazandılar. Onlara ödüllerini Momçilgrad Fahri Vatandaşı ve Bursa Mestanlı Yöresi Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan Öztürk ve Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Erdinç Hayrula takdim ettiler.

Bulgaristan’dan Öğrenciler Kimya Olimpiyatında Dört Madalya Aldı

Paris’te düzenlenen 51. Uluslararası Kimya Olimpiyatına katılan Bulgar öğrenciler bir altın, bir gümüş ve iki bronz olmak üzere, dört madalya kazandı. Altın madalyayı Plovdiv Yabancı Diller Lisesinden Evgeni Statelov, gümüşü Sofya Milli Fen ve Matematik Lisesinden Kamen Petrov, bronz madalyaları ise Sofya Matematik Lisesinden Damyan Frantsov ve Milli Fen ve Matematik Lisesi öğrencisi Mihail Paskalev elde etti. Olimpiyat yarışmasına 80 ülkeden öğrenciler katıldı.

Bulgaristan’da Zorunlu Olan Okula Gitmeyenleri Ta k i p E d e c e k E k i p l e r K u r u l a c a k

Eğitim ve Bilim Bakanlığından yapılan açıklamaya göre bakanlık, çocukların zorunlu olan okul ve okul öncesi dönemde okula ve anaokuluna gitmesi ve kalmasına yönelik kurumlar arası mekanizmada değişiklik yapılmasına ilişkin karar taslağını kamuoyunda tartışmaya açtı. Taslağa göre önümüzdeki eğitim ve öğretim yılından itibaren ülke çapındaki anaokulları ve okullar,

çocuklar ve öğrenciler arasında devamsızlıkların önlenmesine yönelik çalışacak daimi ekipler oluşturacak. Onların faaliyeti, anaokulunu ve okulu terk etme riskini azaltmaya yönelik olacak. Uzmanlar, mazeretsiz olarak derse girmeyen çocukların ve öğrenci aillelerinin evlerini ziyaret edecekler. Bu ziyaretler, çocukların mazeretsiz bir derse girmemesinden hemen sonra yapılacak. Bununla birlikte çocukların ve öğrencilerin eğitime devam etmelerinin sağlanması yönünde aileleriyle aktif olarak çalışılması öngörülüyor. Ekiplerde bölge eğitim müdürlüklerinin, anaokulların veya okulların, belediyelerin, sosyal yardımlar müdürlüklerinin, il veya ilçe emniyet müdürlüklerinin temsilcleri yer alıyor. Okulu terk eden çocukların tekrar eğitim sistemine kazandırılmasına yönelik çalışmalar yürüten öğretmenler de bu ekiplere katılabilecekler. Görevli ekiplerin, gerekli durumlarda her gün çalışması öngörülüyor.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 146 - Temmuz 2019 13 Bulgaristan ve Türk Dünyası

Ertaş ÇAKIR Sararmış Sayfalar Arasından Göz Kırpanlar Tarih: 23 Temmuz 2019 Yazan: Ertaş ÇAKIR Konu: Hakikati gizlemek imkansızdır: Günümüzü aydınlatan aktüel sözler. Tekirdağ’da denize bakan balkonumuza oturup çay sohbetlerimizde, babam ansızın Bulgaristan konusuna girince, tamburasında makam değiştirir ve giriş yapar gibi, hep aynı şeyleri tıngırdar. Dizinin hangi bölümü olduğunu hatırlatmadan “Kapitan Petko Voyvoda” filmine takılır. Seksenli yılların başında izlemiş ve her defasında, “bazı gerçekler vardı bu filmde, koskocaman Kapitan Petko’yu Varna hapishanesinde aç farelerin taşı kemirdiği koğuşa attılar be…, bir de kalkıp karısına tecavüz ettiler…, bu yapılır mı?” Derken sigara paketine uzanıp “ona bu yapıldıysa, bizim ki, solda sıfır” derken içini çeker, çakar çakmağını… Bu sabah abv.bg postamda sevilen şairlerimizden Habil Kurt’un gönderdiği Kapitan Petko Vayvoda fotoğrafı ve şu sözlerden etkilendim: “Adaş, işte görüyorsun, her şey insanın kendi içinde. Artık, ensemizde soluyan Türk yok. Hem kardeşiz hem de birbirimizin gırtlağını sıkan kendimiz değil miyiz? Neden biliyor musun? Söyleyeyim. Aç gözlüyüz de ondan. Bizim ki, kemik kavgası. Herkes ötekinden fazla olmak istiyor. Dünyayı bozan budur.” “Kapitan Petko Voyvoda” dizisinden. Yıl 1981. *** Bulgarların kendi kendilerini linç eden filmlere masraf etmesi babamı etkilemişti. “Ne demek istiyorlar. Adalet için yorganı yakarız mı diyorlar. Boş laf, kim inanır ki? Başımıza gelenler ortada…” Düşünüyorum! Bu filmler bizi peşinen korkutmak için yapılmış olmalı. Sonu sonunda bu filmin söylediği son söz nedir? Dediğimiz olmazsa hapishanelerden zindan ve aç sıçanlardan fare seçin, eşlerinizin yazgısı da bu olur, olamaz mı? Olmadı mı? İki yüzlüklerinin başı sonu yok. Kuyuya bir taş atıyorlar, 40 kişi çıkaramıyor. Aslında ben taşta falan değilim, taş kuyunun dibinde kalsa da ne değişecek ki. En kötüsü, gerçeklerle ilgili kendi bilim adamlarının söylediklerine inanmadıkları gibi, yabancıların yaptıkları araştırmaların sonuçlarına da inanmıyorlar. Ben bir defa Sofya’dan dönerken, “Batak” şehrine gittim ve orada anlatılanları ve duvar raflarına bira şişesi gibi dizilmiş kafataslarını gördüm. Orada bir uğultu vardı. Dikkatle baktım, sanki konuşuyorlardı. Bana, “biz Türk’üz oğlum.” Derken fısıldıyorlardı. Bu olaya ne kadar farklı bir açıdan bakarsak o kadar tuhaf şeylerle karşılaşıyorum. BGSAM ekibinden bazı yazarlar konuyu ele aldılar. Plovdiv’de yapılan bir bilimsel toplantıda, “Bulgaristan’ın resmi tarihçilerinin Batak’taki olayları fazlasıyla abartarak, Bulgar halkı arasında Müslümanlara ve özellikle Türklere karşı nefret duyguları oluşturmaya çalıştıklarını” belirten Alman bilgin Brunbauer, “Bu da herkesin bildiği gibi Komünizm döneminde Türklere karşı uygulanmaya çalışan asimilasyon kampanyasına ilham vermiştir” dedi. Alman tarihçi bilim adamları, Bulgar tarihçilerin, “Osmanlı yönetimine karşı 21 Nisan 1876’da başlatılan Batak isyanı sırasında, çoğu kadın ve çocuk 5000 kişinin Batak’taki Sveta Nedelya kilisesinde Osmanlılar tarafından kılıçtan geçirildiği” yolundaki iddialarını çürüttü. Öğretim üyesi Bulgar kökenli Bayan Martina Baleva ile Doğu Avrupa Enstitüsü üyesi Bay Ulf Brunbauer, “Batak katliamı” olarak bilinen olayın aslında bir “düzmece” olduğunu açıkladılar. Olay çok ilginç, bir yandan istediklerini yerden yere vurup, “Makedoncu”, “Komintern ajanı”, “para dolandırıcısı” gibi günün politik kıyım makinesi ayarına göre ezip bitirirken, “Batak düzmecesi” gibi tamamen uydurma olaylarla ilgili

Türk Dünyası Basın Mensupları Buluşması Yalova kurucu kadrosu, kuruluş hedefleri ve Müslüman 13,Türk Dünyası Basın Mensupları Buluşmasında yapılan konuşma; Sunum: Rafet ULUTÜRK Değerli katılımcılar, Öncelikle bizleri burada her yıl bir araya getiren YAFEM Başkanı ve bizimle ilgilenen Muhsin Hocamızı ve yöneticilerini huzurunuzda kutluyor ve emeği geçen herkese teşekkür ederim. Bir gelenek haline gelen, Yalova Türk Dünyası Gazeteciler buluşmalarına ev sahipliği eden, YEFEM ve dış ülkelerden gelen kıymetli konuklarımıza da hoş geldiniz derken, hepinizi bir arada görmek beni gururlandırıyor. Her geçen gün değişen dünya şartlarına uyum sağlamak için insanlar kendilerini yetiştirmek ve geliştirmektedirler. Tarihin süzgecinden geçirerek bu gelişmeleri ve insan zekâsının tekâmülünü incelediğimizde karşımıza çıkan en önemli nokta “İnsanoğlunun gönüllü olarak yaptığı her işte, azmi ile her soruna çözüm bulduğu, kalbiyle inandığı her fikri fiili durumu sonuçlandırmakta elinden geleni yaptığı”gerçeğidir. Dünya üzerindeki milletler yarışında, devletlerarası ilişkiler, halkların menfaatleri doğrultusunda oluşturulan politikalar ile düzenlenmektedir. Bu politikalar süregelen dünya düzenini meydana getirirler. İşte bu iki nokta birleştirildiğinde ortaya çıkan; “sivil toplum örgütlerinin devletlerin gelecekleri üzerine kurdukları siyasetin gizli parçaları” olduğudur. Tarih incelendiğinde, görülecektir ki, her büyük hareket ve oluşumun temelinde, o çağın yöneticilerinin, halkın gücü veisteği doğrultusunda kararlar vermeleri ve ileri görüşlü olmaları yatmaktadır. Bu fikirler ışığında Türkiye’ye ve dünya konjuktürüne bakıldığında hem üzücü hem de sevindirici bir politika anlayışı ile karşılaşılmaktadır. Bizim Türk halkı son iki yüz yıldır her şeyi devletten bekleyen ve devleti, yönetici kadroyu her şeye kadir gören bir zihniyete sahiptir. Bunun yanında Türk Halkının en sevindirici özelliklerinden biriside mecbur kaldığı zaman, elinden gelen her şeyi hiç kimseden bir şey ummadan yapmasıdır. Kurtuluş savaşı ve Büyük Türkiye Cumhuriyeti bunun en güzel örneğidir. Vatanımızın düşman işgalinden kurtuluşunda halkımızın yerinin ne olduğuna baktığımızda karşımıza halkın yönetici kadrodan ümidini kesmesi ve sonrasında meydana dökülmesidir aynen 15 Temmuz 2016’da olduğu gibi. 15 Temmuz Türkiye Cumhuriyeti; asırlardır hürriyetinden ve onurundan taviz vermektense ölmeyi tercih eden asil bir milletin şahlanışının, küllerinden yeniden doğuşunun nişanesidir. 15 Temmuzda yaşanan hain darbe girişiminde şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Bu 15 temmuz arkamızdan gelen tüm kuşaklara anlatılmalı HALKIN GÜCÜNÜ TÜM DÜNYA GÖZLERİ ÖNÜNDE NELERE KADİR OLDUĞUNU GÖRMÜŞLERDİR. Değerli dava arkadaşlarım; Bizler birbirimizi yıllardır tanıyoruz, bir araya geldik paylaştık, yazdık tartıştık, fakat hemen söylemek istiyorum, sanki mayamız pek tutmadı. Bizden beklenenlere henüz gerekli yanıtı veremiyoruz. Burada Bizim hepimizin ayrı ayrı görevlerimiz var. Biz, Bulgaristanlı soydaşlarımızı, orada kalan kardeşlerimizi bilgilendirme ve etkilemeye çalışırken, aynı zamanda Almanya başta olmak üzere, Avrupa Birliği ülkelerinde, Kanada ve Birleşik Amerika’da, hatta Avustralya’da izleyici kitlemiz olduğunu bildirirken, Orta Asya ülkelerinde zayıf kaldığımızı üzülerek itiraf ediyorum. Son bir yılda, Türk Dünyası olaylarını yansıtma çabalarımızda, Türkiye başta olmak üzere, Azerbaycan ikinci yerdedir. Azerbaycan’dan kıvanç veren haberler alıyoruz. Doğal gaz borularını sınırımıza kadar uzattı. Şimdi Bulgaristan gaz dağıtımını üsleniyor. Türkiye’mizin semalarını savunacak S-400 füze sistemini oluşturan başmühendisin bir Azerbaycanlı kardeşimiz olduğunu öğrendiğimizde, hepimize gurur duyguları yaşattı. Bu gün S-400’leri 15 Temmuz’da darbecilerin merkez yaptıkları Akıncılar hava üstüne koymamız da NATO-FETO ya güzel bir cevaptır. Önem bakımından, Astana politik gelişmeleri ve ardından, Yesevi, Füzuli film ve sahne sunumlarını sıralamamız ilgi arz eder. Azerbaycan ile sıcak yakınlığımızın temellerinde, tarihinde kültürel soykırım yaşayan biz Bulgaristan Türkleri gibi, iki soykırımı atlatan ama sonunda dirilip şahlanan ve bugün modern Azerbaycan’ı kuran şerefli bir halktan ilham alma özenimiz vardır.

1950’lerde Azerbaycanlı aydınların Bulgaristan Türk maneviyatında “altın çağ” yaşanmasındaki önemli katkılarının anısı hala canlıdır. Bu gün Sofya’daki Azerbaycan Büyük Elçisi Nargiz GURBANOVA hanımefendi ve Kültür Ataşeliği’nin Bulgaristanlı Türklerine sıcak yaklaşımı dostluk geleneklerimize yeni edinimler kazandırdı.* Kuşkusuz biz, 1960’lardan beri süren Türkçemizin yasaklı döneminde Tüm Türk Dünyasını kapsayan büyük atılımlar yapamadık. Kendi varlığımızı ve kimliğimizi koruyup yaşatmaya ve Türk Dünyası başta olmak üzere, dünyaya duyurmaya ve tanıtmaya çalıştık. Önce biz, Türk kökünden olduğumuzu, Büyük Türk Milletinden, Türk Dünyasından kopmaz ve koparılamaz bir parçayız. Müslüman Türk bilincine sahibiz ve Türk ruhuyla yaşıyoruz. Bizler Büyük Türkiye’nin Büyük okyanusunun bir deresiyiz, burada bulunan hepimiz bir dereden akarak bu okyanusu BÜYÜK VE GÜÇLÜ TÜRKİYE’yi hep birlikte oluşturuyoruz. Bundan da hepiniz gibi gurur duyuyoruz ve mutluyuz. Bulgaristan’da 140 yıldan beri tek milletli bir Bulgar devleti kurmak isteyenler, bizim Türk kimliğimizi tanımıyor. Ülkemizde dokuz etnik azınlık yaşıyor. Bulgar devleti hiçbir etnik azınlığı tanımıyor. Etnik manevi dünyasının ve milli şuurunun oluşmasına olanak tanımıyor. Bu arada ülkemizdeki diğer azınlıklardan hiç biri millet oluşumuna yükselememiştir. Bizden başka hiç birinin alfabesi, yazı dili, edebiyatı, dini, halk kültürü, halk bilgeliği ve öz kültürü oluşamamıştır. Bu bakıma, Bulgaristan Türkleri başı çeken, kimlik oluşturan bir etnik azınlıktır. Bize karşı saldırıların amansızlığını belirleyen de bu gerçektir. Bulgar kültürünün yatay, Türk maneviyatınınsa dikey bir yapılanmaya sahip olması da, farklılıkları derinleştirdiği gibi, Bulgarları her zaman bir sıfır yenik durumda tutuyor. Bu durum tarih boyu değişmemiş, hala bugün de değişmemiştir. Biz Türklerle ilgili “yok sayma” siyaseti üç koldan gelişti ve şimdi de şiddet devam ediyor. İstanbul Türkçesinden koparılmak istenen anadilimiz “Bulgar Türkçesi” adıyla damgalandı. Türkçe konuşan Çingene, Tatar, Gagauz, Pomak, Çerkez ve diğerlerinin Türkçe konuşarak Bulgaristan Türk Topluluğunu resmen oluşturması engellendi, engelleniyor. Bu yönde değişik baskı türleri yaşadık. Örneğin sokakta, iş yerlerinde Türkçe temas kesin yasaklandı. Böylece bu etnik azınlıklardan kardeşlerimizin kendilerini Türk Kimlikli ilan etmeleri zorlaştı. Bu nedenle Türk – Müslüman hoşgörüsü, iyi komşuluğu ve yardımlaşma gelenekleri gizli vasıflar oldu. İsimlerimizin farklı dönemlerde değiştirilmesi de Müslüman ümmet dokumuzu parçalamayı amaçlandı. Şükür yaratana, son dönemde TİKA öncülüğünde Türkiye Cumhuriyetinin katkıları ile 1000 (bin) köyde cami ve tarihi eserlerimiz yeniden dolup taşıyor. Türkçemizle birlikte örf ve adetlerimizi birlikte kutlamamız, aynı geleneklerle yaşayarak, aynı bayramlarda selamlaşıp kucaklaşarak yaşamamız engellendi. Bu yasaklarla bir de, Türkiye’nin güçlü etkisinin yayılıp yerleşmesine engel olunuyor. Türk kültürü, ancak ve yalnız Bulgar dili üzerinden etkili oluyor. Örneğin Bulgar diline tercüme edilen Türk dizi filmleri ile Türk edebiyat eserleri büyük ilgi görüyor. Folklorumuzun, halk kültür, edebiyat, sanat ve geleneklerimizin Bulgar dili kılıfına sıkıştırıldıkça sönüp yok olacağına inanıyorlar. Okulsuzluk başta olmakla, bu çabalarla, Bulgaristan Türklerini ve diğer Müslüman etnik toplulukları Bulgar milli kültürü içinde eritmeye devam ediliyor. Bu hedefi gerçekleştirmeye, okuldan, TV ve radyo programlarına, özendirici sanattan devlet tarafından özendirilen yaratıcılığın her dalı kilitlenmiş bulunuyor. Üçüncü hedefte, özellikle Hak ve Özgürlük Hareketi tarafından da desteklenen yavaş yavaş eritilerek Bulgar kimliği alma sürecine tepkili olanlara “Kapı Kule” gösteriliyor. 20 binden fazla Bulgaristan Türk aydını Türkiye’ye sığındı. Partinin

halkla bağları koparıldı. Kurucu lider hain Ahmet Doğan yıllardan beri Bulgaristan’da bir tek Türk ile görüşmemiştir. İzlenen siyaset “Kimseyi zorla tutmuyoruz” ya da “elindeki pasaportla 168 devlete gidip Türk Kimlikli yaşamayı seçebilirsin” mantığına hizmet ediyor. Son 30 yılda, Bulgaristan’da, Bulgarlardan hiç biri kökleri isim, dil, din, kimlik değiştirme mezalimini reddedip yadsıyarak olumsuzlayan ve YÜZYILIN YENİ KARDEŞLİK simasını yaratan bir şiir, bir hikâyecik, bir çocuk masalı, bir uzun öykü veya roman yazılmadı; Zulüm devrine ilişkin tarih felsefesi özgürlük, eşitlik, demokrasi ve adalet gibi yeni kıstaslarla yeniden değerlendirilmedi; Başka bir ifadeyle toplumsal gerçekliğimizin ortasında upuzun yatan monarşifaşist ve komünist totaliter izinin kokuşmuş cesedi kaldırılıp krematoryumda yakılmadan eski zihniyetin değişme şansı yok. Toplumun, politik kepçeyi (siyasi sistemi) değiştirmek istememesi aslında, çok acı bir gerçektir. Bilinçleneme, sefaletle baş edememe, kör cahillikten sıyrılamama ifadesidir. Azınlıkların durumu özellikle zordur. Nedenler çok farklı olmalı ki, 30 yıl gömülmeyen bir cesetle aynı ortamda ve yan yana yaşamak zorunda kaldık. Seçimler, hükümet değişiklikleri, kanun maddelerinin hafifçe retüş edilmesi ve hatta bazı Büyük Elçiliklerden gelen notalar, NATO ve Avrupa Birliği üyeliğimiz, aldığımız uyarılar, bu acınası durumu değiştirmedi, değiştiremiyor. Bilirsiniz mezarlıklara yalnız çiçek götürülür, çiçek ağaçları dikilir. Bu bakıma ülkemiz bir kabristanlıktır, 2 000 (iki bin) köyümüz boşaldı, 1989 yazından 360 binimiz 2 ayda Türkiye’ye akınca, sel durmadı, 3 milyon vatandaş ekmek teknesini için dış ülkelere taşındı.Birleşmiş Milletler 2050 yılından sonra kültür üretme niteliklerimizin solacağına dikkat çekiyor. Kültür nedir? Değişik topluluklardan insanların birbirini tanıyarak ortak yaşamda uyum sağlama yolunu bulmasıdır. Kısacası, aramızda ve devletle etkileşim yolumuz tıkanırsa, biz yok olmayı kabul etmek zorundayız. Faşizmin, totalitarizmin, baskı ve terörün, insanları kimsesizleştirme zorbalığının sonu budur. Çağrımız, uyanık olalım, dik duralım! Değerli dava arkadaşlarım, Bu sunumu, sizlere Bulgaristan Türkleri açısında, biraz daha açmak istiyorum. Çünkü anlattıklarım, 1944-1990 arası bir iktidar partisi olan BKP Merkez Komitesi Politik Bürosu, Bulgaristan Devlet Konseyi ve hükümeti tarafından tasarlanan ve uygulanan bir siyaset çizgisi olsa da, aynı zamanda 1878’den 1944’e kadar uzanan monarşi-faşist Bulgar Çarlık devrinin azınlıklar siyasetinin de kesintisiz devamıdır. Bunun kesin kanıtı da, 1879’da ilan edilen Bulgar Prensliğinin, 1908’de kurulan Bulgar Çarlığı’nın 1944’te çöküşüne ve 1945’te Bulgar sosyalist devletinin ilanından 1989’da çöküşüne kadar, ülkeden kovulan Müslüman Türk sayısının hemen hemen eşit olmasıdır. Toplam 1 200 000 (bir milyon iki yüz bin Türk) Bulgaristan’ı terk etmeye zorlanmış, kovulmuştur. Tarihimizi anlatırken “soykırım”, ırk ayırımı”, “ötekileştirme”, vatandan kovulma” ve “milli ihanet” demeden; “etnik bunalım”, “etnik çatışma”, “milli ve dini düşmanlık”, “Bulgaristan Türk azınlığı”, “etnik şuuru ve ruh halini zorla değiştirmeden”, “insan haklarının ayakaltına alınması”, “azınlık haklarının kolektif hakların tanınmadığı bir toplum”, “demokrasiye ihanet”, “adalet rafa kaldırılmış” gibi kavramlar kullanmadan yapıldığı için hiçbir şey anlatamıyoruz. Konuda bu kadar derinleşince aklıma hep, Zigmund Freud gelir: 1927 yılında verdiği bir demeçte o şöyle demiştir – “Benim dilim Almancadır. Benim kültürüm, benim algım Almancadır. Almanya ve Avusturya’da anti-semitist görüşlerin yükseldiği dikkatimi çekene kadar, ben kendimi bir Alman aydını zannediyordum. Yahudilere yapılanları gördüğüm günden beri ben kendimi Alman hissetmiyorum. Kendime Yahudi demek istiyorum.” Anladınız umarım. 140 yıldan beri Bulgaristan’daki azınlıklara yapılan baskılar, hatta 1942’de 17 bin Yahudi ve Çingene’nin insanların yakıldığı kamaralara gönderilmesi, 165 toplama kampında yapılan zulüm, Bulgarların ruh halini ve şuurunu neden değiştirmiyor? Zigmund Freud sağ olsa gidip “Bulgarlar” taş kafalı bir ırk mı diye sorardım…


14 Sayı 146 - Temmuz 2019 14

Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULGARİSTAN’DAN HABERLER

Şakri ARSL ANTAŞ

Bulgaristan’dan Kaçış 1950 Filmine Büyük Onur!

Çocuk Kalan Halk Tarih: 28 Temmuz 2019 Yazan: Şakir Arslantaş Konu: Olmuş olandan haberdar olmadan suçlu olmak. Üç-dört günden beri siz okuyucularıma bir şeyler söylemek istiyorum. Bilgisayarıma yaklaştığımda hep telefonum çaldı. Birisi sağ öteki sola bakan 2 boynuz anten gibi kafam. Klavyeler kendisi yazmıyor. Formnews .bg telefonumu aralıklarla yüklüyor. Saygımı gençliğimde kazanmış bir Rus asıllı Sofyalı aydın var. Bulgarca yazıyor. Babası partizanmış. Ömrünün yarısını yağ bal teknesinde, yarısını da hayal dünyasında geçirmiş. Bu defa onun bilge kaleminden beyaz kağıda şunlar düşmüş: “Halk çocuk kalmış. Her gün her saat idareciler ensesinde. Duruma tepkili, yerinden fırlayan o eski aydınlar yok. Ruhsuz kalmış kaputlar susuyor. Biz köleyiz ama bilenimiz az. DNA testi dile gelmiş: Bükük boynu kılıç kesmez.” Rumen Leontiev. Habere girdim, yaşlı yazar adeta isyan etmiş: “ Hepimiz sahte demokrasimizin sahte kahramanlarıyız. Nüfusumuzun aklı başında olan kısmı bizi artık ekranda görmek, sesimizi radyoda işitmek, fikirlerimizi kitap sayfalarlından öğrenmek istemiyor. Çünkü biz sahte kişileriz. Bir insan hem o hem de şu olamaz. Her şeyi değiştirdik diyebilmek için, bizim ölmemizi bekliyorlar. Günümüzde boş boş konuşanlar, lekeler, susanlar, burun kıvırmayanlar modada, çünkü eski yılların sözü geçen büyük aydınları, yazarlarımız, şairlerimiz yıllardır toprağın altında ya da bize gökyüzünden bakarken, bizim özgürlüksüz şu çarpıklığa alışmamıza ve şerefli atalarımızın onurlu anısının nasıl ayaklar altına alındığına üzülüyorlar. Baş Savcı Yardımcısı Geşev’in Baş Savcı atanmasına yol verirsek bu işin anlamı şudur: Bulgar ırkının milli tohumu toptan ve kesin olarak küflenmiştir. O onların adamıdır. O daha yarın Borisov’un Peevski’nin ve Tsatsarov’un izini koklamaya ve hiçbir şey olmamış gibi pisboğazlığa, başkasının çanağından yemeye başlayacaktır. Bundan 30 yıl önce Avrupa bizi kalın enselilerin (mafyanın) eline bıraktı, şimdi aynı oyunu yeniden oynamaya hazırlanıyor. Bundan dolayı biz protesto gösterilerimizi ofisleri boş ya da et kafalılarla dolu bakanlıklar ve başbakanlık önünde değil, Avrupa Birliği üyesi olan Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika ve diğer üye ülkelerin Sofya Büyük Elçilikleri önünde yapmalıyız. Gerçek budur. Ey ruhsuzlar, bir defa söz dinleyin ve birlikte eyleme geçelim.” Çok sert bir eleştiri ve ağır bir çağrı! Anlayabildiğim kadarıyla Bulgar halkında artık halkın direniş ateşini yakacak kıvılcım kalmamış. Leontiev bu defa, BGSAM yayınları olarak anlatmaya çalıştığımız bir gerçeği kabul etmiş görünüyor. Bulgar halkı için “Halk çocuk kalmış” demesi çok anlamlı. Tarihçi Prof. Nikolay Gençev ve Sofya Üniversitesinde Kürsü Şefi psikolog Prof. Lüdmil Georgiev’ten ve BGSAM’ dan sonra “Bulgarların gelişmelerinde millet olgunluğuna erişememiş olduğunu itiraf eden 4. Kişi o oldu. Onun bunu yazıp duyurması büyük bir itiraf. Çünkü o gözü pek ve kalemi keskin bir yaratıcı ve Bulgar devletinin 140 yıldan beri bina ettiği bütün siyaset binasın yıkılsın ve her şey yenden başlasın anlamına geliyor, bu sözler. Çocuk kalan bir halk tozlaşamaz, üreyemez, başka etniklerle karışamaz, kaynaşamaz, üreyemez. Bu nedenle, yanlış zorlama yüzünden Bulgar halkı da yok olma trendine girmiş bulunuyor. Her geçen gün bu trendin sürati yükseliyor. Ardından her gün 200 kişinin dönmemek üzere ülkeden ayrılması var. Bu saptama

1950 – 1970 yılları arasında Bulgaristan’dan, Türkiye’ye kaçmaya çalışan 3 Türk gencinin hikâyesini konu alan filmi beyaz perdeye kazandıran İhsan Taş, 5 yıl sonra Bulgaristan’dan gelen ‘Teşekkür Plaketi’yle onurlandırıldı. Daha önce bir çok başarılı projelere imza atan genç yapımcı İhsan Taş, 2014 yılında çektiği ilk projesi “Kaçış 1950” ile yeniden gündemde…

Geçtiğimiz günlerde Ardino Belediye Başkanı Resmi Murat, filmin yapımcısı İhsan Taş’a “Kaçış 1950 filmini bizlere kazandırdığınız için teşekkür ederiz” yazılı bir plaket yollamıştı… 1950 – 1970 yılları arasında Bulgaristan’dan, Türkiye’ye kaçmaya çalışan 3 Türk gencinin hikâyesini konu alan filmi beyaz perdeye kazandıran İhsan Taş, filmin göçmenlerin 100. yılına denk gelmesiyle göçmenlere aynı zamanda “100. yıl” sürprizi de yapmış ve filmi onlara armağan ettiğini açıklayarak alkışlanacak bir davranış sergilemişti. Yıllar sonra gelen plaketi ilk gördüğünde çok duygulandığını ifade eden başarılı yapımcı “Bana göre filmler aynı zamanda yaşanmışlıkları da anlatmalı, bilinmeyenleri de öğretmeli… Biz bu filmi çekerken orada yaşayan kardeşlerimizin çektiği zorlukları birazcık bile olsa dile getirebildiysek ne mutlu bize… Aradan yıllar geçmesine rağmen, bu kibar davranışıyla bizi onore eden Ardino Belediye Başkanı Sayın Resmi Murat’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Bulgaristan’da Rojen Folklor Festivali Başladı

121. kez olmak üzere Rodoplarda en önemli etkinliklerden biri olan Rojen Folklor Festivalinin ilk gününde binlerce konuk bir araya geldi. Festivalin açılışında Rojen çayırları 200 gayda sesiyle yankılandı. Cumhurbaşkanı Rumen Radev, üç gün sürecek festivalin açılışını Rodop çanlarıyla ve şu sözlerle yaptı “Bir za-

manlar sınırın iki tarafından sülaleler burada toplanıyordu. Bugün dünyanın dört bir yanında gelen insanlar susayan ruhları için kaynaktan su almak için burada buluşuyor”. Smolyan Belediye Başkanı Nikolay Melemov, “Üç gün boyunca Rojen, Bulgaristan olacak” dedi.

Filibe’de Kültürel- Tarihi Miras Muhafaza Ediliyor Plovdiv’de kültür anıtı evlerin dış cephelerinden sökülen ve muhafaza edilen fresk süslemeler bulundu. Söz konusu eserler Plovdiv’de eski sahiplerine iade edilmeden önce Ulusal Kültür Anıtları Enstitüsü’nün bulunduğu bir eski evin bodrum katında ahşap dolaplar içinde ortaya çıktı. Enina köyü kilisesinin eski duvar freskleri, Asenovgrad’daki manastır, “Argiriadi Evi”, Karlovo’dan “Koprinkov Evi”, Kalofer’den “Pavlov Evi”, Bratsigovo’dan “Camov Evi”, Cuma Cami’deki Türk Pastanesi, Peştera’dan “Muletarov Evi” ve Eski Plovdiv SİT alanındaki bazı evlerden duvar resimleri, süslemeler ve freskler muhafaza ediliyor. Süsüleme ve fresklerin kurtarılmış” başlıklı sergide ziyaretçilere restore edildikten sonra “Plovdiv’de gösterilmesi bekleniyor.

Kapantsi Yoğur t Festivali Başladı

Üç günlük Kapantsi Yoğurt ve Halk Gelenekleri ve el Sanatları Festivali 18. kez olmak üzere bugün başladı. Rusya, Şili, İspanya, Çin ve Gürçistan’dan gelen halk dans grupları, kendi kültürlerini, müziğini ve el sanatlarını tanıtacak. Razgrad Festivali, Bulgar kültürünü ve Kapantsi Etnografya grubunun en eski geleneklerinden biri olan ev yoğurt yapımını koruyor ve tanıtıyor. Kapantsi Yoğurdu özel tadını bu bölegede yetişen şifali bitkiye borçludur. Yerli ve ülke genelinden gelen el sanatı ustaları, cam üstüne resim, tekstil, seramik, dövme demir, kürkçülük, abacılık ve ikonografi gibi el sanatlarını gelen konuklara tanıtacak.

Nedim BİRİNCİ

Her Oy Bir Mermidir Tarih: 2019-07-17 Yazan. Dr. Nedim BİRİNCİ Konu: Seçme ve seçilme özgürlüğü ve seçim usulü Aktif ve pasif seçmen. Ayrımcılığın yasal biçimlerinden biri. Değişik bir dünyada yaşıyoruz. Seçimle işbaşına gelenler, seçimden, herkesin oy vermesinden ve hatta seçim pusulasından korkuyorlar. Evet! Doğrudan doğruya korkuyorlar. Vaktiyle, ilk seçimler Atina’da yapılırken, oy pusulası, oy sandığı, seçim komisyonu, komisyon başkanı, komisyon üyeleri, seçim kaşesi, noter tasdikli imzalar, zarfları sayanlar, çuvallara dolduranlar, çuvalların ağzını bağlayanlar, mühürleyenler, oy taşıyan araçlar, Yüksel Seçim Komisyonu vs vs yokmuş. Hatta seçim kanunu bile yokmuş. Belki de insanların aklına seçimlerin sosyal yaşamda, demokrasi ortamında en önemli denge kuralı ve aracı olacağı da kimsenin aklından, hatta aklının ucundan geçmemiş. O zamanlar yalnız bir kişinin seçilmesi önem arz ediyormuş. Atina Belediye Başkanı seçiliyormuş. Ne ki o devirde herkesten Atina Belediye Başkanı olmuyormuş. Önce asker olması, General rütbesine yükselmesi, savaşlara katılması, zaferler kazanması ve nihayetinde aday olması şartı ana kuralmış. Belediye başkanı oylaması da 1 günde değil, 1 yıl boyu sürüyormuş. 3 sene Atina’da yaşayan ve kaydı tamamlanmış erkek ve kadınlar seçime katılabiliyormuş. Oy kullanmak için seçimden önce 6 ay Akropol etrafında bir yerde yaşamış olma, ya da sabah saat 7 ile akşam 18 (19) arasında oy kullanma işlemi de yokmuş. Seçim nasıl mı oluyormuş? Bir asırlık, koyu gölgeli, sık yapraklarının oluşturduğu şemsiyeden yağmur damlaları dibine düşmeyen, kocaman bir sedir ağacı, altında gövdesine dayanmış kocaman bir beyaz mermer levha ve kenarında bir sepet içinde kömür parçaları tasavvur ediniz. Kömürler beyaz mermer levhaya çentik atmak için durur orada. Ne için çentik atılıyormuş? O yıl Atina’yı yöneten Belediye Başkanından herhangi bir konuda memnun olmayan, gider sedir ağıcı gölgesine, eline aldığı kömürle mermere bir çizgi çekermiş. Kimsenin bu çizgiyi bir yılda 2 defa çekme hakkı yokmuş. Oy kullanmaya sebep, şehrin susuz, kışın yakacaksız kalması, salgın hastalığa karşı önlem alınmaması, yabancıların şehre dolması, huzurun bozulması, açlık belirmesi, çöplerin toplanmaması, Pazar yerlerinin temizlenmemesi gibi sebepler olabiliyormuş. Yıl sonunda çentikler sayılır ve eğer şehirde ikamet eden sakinlerin yarısından fazlası sedir ağacının altına gidip hür iradesini ve Belediye Başkanından memnun olmadığını işaret etmişse, başkan görevinden alınır ve uzak adalardan birine sürgün ediliyormuş.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 146 - Temmuz 2019 15

Raziye ÇAKIR Srebrenitsa Katliamı Tarih: 11 Tammuz 2019 Konu: “Büyük zulme uğradınız zalimleri af edip etmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın, çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.” Aliya İzzet Begoviç Katiller, 11 Temmuz 1995 tarihinde öldürdükleri ve Bosna toprağına gömdükleri 8 372 (sekiz bin üç yüz yetmiş iki) kahramanın TOHUM olduğunu bilmiyorlardı. Bundan 23 yıl önce 1992 ve 1995 yılları arasında Yugoslavya Federatif Cumhuriyeti’nin çatırdayarak parçalanırken yeni tarihin en kanlı ve en karanlık sayfalarından biri yazıldı. Bu sayfa, amansız ve vahşi bir savaşta toplu katledilenlerin kanıyla yazıldı. Tarihi çarpıtmak isteyenler olaya BOSNA SAVAŞI dediler. Bosna’nın Srebrenitsa ve Jepa yerleşim yerleri Müslümanlardan temizlenmek istendi. Sırp ırkçılar bunu, silahlı güçleri kullanarak ve Müslüman erkekleri toplu halde katledip toplu mezarlara gömerek gerçekleştirdiler. Birleşmiş Milletler mahkemesi katliamı SOYKIRIM olarak niteledi. Sivil Müslümanların üzerine 10 bin silahlı asker, 300 komando, tank ve topla saldıran katil Radko Miladiş, Radoslav Kristiç, Milorad Pelemiş ve daha birçok sırt katili tutuklandı, idam, 30-40 yıl ağır hapıs cezası aldı ya da intihar ettiler. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da sivil Müslümanların, 2 000 (iki bini) 15 ile 24 yaşları arasında genç toplu olarak öldürülmesi dünya kamuoyunu ürpertmiştir. Lahey Uluslararası Yüce Divanı, 1993-1995 yılları arasında Bosna sivil halkının abluka altına alınarak, içme suyu şebekeleri havaya uçurularak, hastaneler bombalanarak vs, can çekişmeye zorlarken, BMT Srebrenitsa’yı “güvenli bölge” ilan edip helikopterlerden gıda ve ilaç ederek yaşatmaya çalışmasına rağmen soykırım işlenmesini yargılamıştır. 11 Temmuz 2018’de büyük anma töreninde, dualar okunurken 23 yıl sonra gerçekler yeniden yaşandı. İşlenen bu vahşet insan ruhları donduran dinmeyen bir acıdır. Sırp katiller Müslüman annelerinin kucağından zorla aldıkları çocukların boğazını kesip kafalarını çöpe attı; genç kız ve gelinlere halkın gözü önünde toplu tecavüz edildi; 13 yaşın üstünde kızlar toplandı ve hiç biri geri dönmedi. Yaşlılar delirdi. Birçok kişi dayanamayıp kendini astı. İşlenen katliamın lekeleri Sırpların alnından, ellerinden ve vicdanından asla silinemez! Srebrenitsa’da bugün 39 toplu mezar var. 11 Temmuz 2018 günü na’şının kalıntıları yeni bulunan ve kimliği tespit edilen 35 kişi daha dualarla toprağa verildi. Bu kanlı olaylar Türkiye başta olmak üzere Müslüman dünyanın tepkileri ve NATO askeri müdahalesi neticesinde durdurulabildi. O zaman Sofya meclisinde ilk kez bir grup oluşturan Bulgaristan Müslümanları, Türkiye F-16 askeri saldırı uçaklarının memleketimiz semalarından geçmesine ve mazlum Bosnalı Müslümanlara yardım etmesine hava sahası verilmesine oy verdi. Bu savaşın ateşlerinden doğan Bosna Müslümanlarının büyük önderi Aliya İzzet Begoviç şöyle dedi: “Bizi bu toprağa gömdüler, fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlardı.” Bu tohumlardan Bosna Hersek Cumhuriyeti doğdu. Ardından Kosova doğdu. Makedon Müslümanları azınlık haklarına kavuştular. Bulgaristan Müslümanları siyasi temsil hakkı elde ettiler. Müslümanlığın Balkanlardan sökülmesi durduruldu. Bu olanüstü büyük bir zaferdir. Bu zaferin ideolojisini yaratan Başkan İzzet Begoviç halkını şöyle kutladı: “İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın!” Bosna katliamı günlerinde Balkanlarda Müslümanlığı, Müslüman kimliğini yok edebileceklerini düşünenler olmuştu. Bu sanki Müslüman Kimliğine açılmış bir savaştı. Bulgaristan milliyetçiliği de hortlamıştı. NATO müdahalesine karşı Sofya’da gösteriler yapıldı. İlk kez, dünyanın en büyük silahlı gücü olan NATO savaş uçaklarıyla düşmanın tepesine çullandı ve bombalar yağdırdı. Bu olaylar Bulgaristan Müslümanları olağanüstü etkilemiştir. Şairlerimiz kaleme sarılıp kin ve nefret ifade ederken, barış ve uzlaşma temennilerine kanat takmıştır. Feci olaya adanmış birkaç şiir seçtik: SREBRENİTSA Ben oraları hiç görmedim, göremedim Ne çektikleri çileleri, ne zulümü Ama onlarla paylaştım her hüzünü Ve canavarları durmadan lânetledim Tek suçlarıydı, incile tapmamaları Allaha, Peygamberimize inançları Öldürülmüşlerdi sıraca acımadan O güne dek, dost bildikleri düşmanlardan Böyle acıların yarısını da olsa Ben de yaşadım seksenbeş, seksen dokuz’da Öz ismim, dil, dinim için suçlu olarak Ve öz yurdumdan zorunlukla men olarak

Bulgaristan’da 1000’In Üzerinde Köy Festivali Var Ruse Tarih Müzesi Müdürü Prof. Nikolay Nenov, Bulgaristan’da 1000’in üzerinde köy festivalinin düzenlendiğini söyledi. Önceleri farklı yöresel gıda ve yiyeceklere adanan köy şenlikleri zamanla büyüyerek, festivale dönüşüyor. Sahneye yeni etkinlikler de kaıtldıkça, bu festivallerin sayısının artması bekleniyor. Ancak birçoğu kendiliğinden kaybolacak ve geriye sadece yöreye, kültürüne ve geleneklere özgü olanlar kalacak. Prof. Nenov, turistlerin ilgisini çekmek üzere, uydurma efsanelere dahi varanlar oluyor diye uyardı.

Filibe’de 25. Uluslararası Folklor Festivali Düzenlenecek

Üç kıtadan dans grupları 29 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında düzenlenecek 25. Uluslararası Folklor Festivali için Plovdiv’e geliyor. İspanya, Hindistan, Moldova, Mali, Sırbistan ve Bulgaristan folklor grupları festivale katılımla-

rını onaylamış bulunuyor. Yerli toplulukların çeşitliliğinden dolayı Bulgaristan’ın temsil edileceği konserler en çok beklenenlerden. “Trakya” folklor topluluğu ise kuruluşunun 45. yılına özel konser verecek. Her akşam toplulukların her biri ikişer konser verecek. Saat 18:00’da başlayacak ilk konser şehrin ana caddesindeki defileleri son bulurken, ikincisi ise saat 20:00’de Antik Tiyatro’da resmi konserleri şeklinde düzenlenecek. Konserlere girişler ücretsizdir. Plovdiv’deki sahnelerle beraber festival komşu şehir Peştera’da düzenlenecek konserlerle de devam edecek. Peştera’da 30 Temmuz’da Hindistan, Moldova dans toplulukları sahnede olacak,

Profesör Tamara Albertini, Rodoplarda Aleviliğin Sırları

Profesör Tamara Albertini, Kırcaali bölgesinde Aleviliğin sırlarını araştırıyor. Dünyaca ünlü İslam araştırmacısı Profesör Albertini, bu bölgede özgün biçiminde korunduğu düşüncesiyle, bu manevi hareketinin felsefesiyle tanışmak amacıyla Rodoplara geldi. Amerikalı araştırmacı, ABD’de tek İslam derslerinin verildiği Hawaii’deki Honolulu Üniversitesi’nde ders veriyor. Buradan mezun olan öğrenciler, İslami teoloji sertifikası alıyor. Profesör Tamara Albertini, Bektaşiliğin merkezi sayılan Momçilgrad’ın Bivolyane köyü yakınlarındaki Profesör Albertini’ye, İslam hakkında çok saElmalı Baba Tekkesini ve Raven köyündeki İb- yıda belgesel filme imza atan yönetmen eşi Gerahim Baba tekkesini ziyaret etti. orgi Vasilev-Milkin, eşlik ediyor.

‘Akademi Rumeli-5 Proje’si Edirne’de Başladı

Edirne Valiliği’nin himayelerinde Yurt dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı ortaklığında Rumeli Akademisi Eğitim ve Kültür Derneği tarafından gerçekleştirilen Akademi Rumeli-5 Projesi ile Edirne Valiliği himayelerinde İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü fon desteğiyle Rumeli Akademisi Eğitim ve Kültür Derneği tarafından gerçekleştirilen Rumeli Kariyer Akademisi projesinin açılış törenleri düzenlendi.

Edirne Halk Eğitim Merkezi Mimar Kemaleddin Çok Amaçlı Salonu’nda düzenlenen törene Edirne Valisi Ekrem Canalp, Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan, Yurt dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanı Abdullah Eren, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ile 12 ülkeden öğrenciler katıldılar. Tören öncesi Gagavuz Yeri’nden Akademi Rumeli’ye katılan öğrenciler, Edirne Valisi Ekrem Canalp’e Kolaç (ekmek) ve yöresel kıyafet hediye ettiler. Eren; “Türkiye bursları diye bir programımız var. Türkiye’nin, uluslararası öğrencilere açmış olduğu bir imkândır. Bu sene dünyanın 170 ülkesinden 150 bin başvuru aldı. İnternet sitemize girin ve burada Türkiye’nin verdiği burs imkânlarını inceleyin. Şu an da Türkiye’de devletimizin YTB eliyle burslandırdığı 16 bin uluslararası öğrenci var. Hatta Türkiye’deki toplam uluslararası öğrenci sayısı 150 bindir. 16 bin öğrencinin dörtte biri Balkan coğrafyasındandır” dedi.

‘Altın Mobilya’ Bulgaristan’ın Oldu Bursa’nın İnegöl ilçesinde bu yıl 7’ncisi düzenlenen “Altın Mobilya Halk Dansları Yarışması”nda Bulgaristan ekibi birinci oldu. Perşembe akşamı Kültür Park içerisinde bulunan Açık Hava Gösteri Merkezi’nde (AGM) yurt dışından gelen 10 ülkenin halk dansları ekiplerinin katıldığı yarışma, büyük bir çekişmeye sahne oldu. Gecenin finalinde Bulgaristan ekibi, jüriden en fazla puanı alarak bu yılki “altın mobilya”nın sahibi oldu. 21.00’da başlayan yarışma, İnegöl Belediyesi Halk Dansları Topluluğunun gösterisiyle start aldı. Yarışmada Adige Cumhuriyeti, Azerbaycan, Bosna Hersek, Bulgaristan, Gürcistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kuzey Makedonya, Özbekistan, Polonya ve Ukrayna ekipleri boy

gösterdi. Her ülkenin ekip sorumlusunun jüri koltuğuna oturduğu yarışmada, ülkeler birbirlerine oy verdi. 10’ar dakikalık gösterilerini sunan konuk ekipler, şovlarıyla AGM’yi dolduran İnegöllülere unutulmaz bir gece yaşattı. Jüri, ekipler arasında puanlama yaparken ince eleyip sık dokudu. Kaymakam Şükrü Görücü, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanvekili Süleyman Çelik, İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban ile birlikte protokol üyeleri, İnegöl’deki kültür derneklerinin temsilcileri ve yurt dışından gelen delegasyonlar da katıldı. Konuklar halk dansları ekiplerinin gösterileriyle gecenin coşkusuna ortak oldu. Gösterilerin finalini de yine İnegöl Belediyesi Halk Dansları Topluluğu yaptı.

Oya CANBAZOĞLU

Aydınlık Taşıyanlar Konu: Yaşadığımız topraklarda iz bırakanlar Bulgaristan’da Türk okullarının devletleştirilmesinden buyana 61 yıl geçti. Bu devlet önleminin hedefinde, Türk azınlığı köreltmek ve toplumsal yapının dışında yalnız kara işlerde kullanmak ve ikinci sınıf insan durumuna getirmek vardı. Artık ikinci kuşak eve beyinlerin çocuklarına anadilimizde okul zili çalmıyor. Okullarımız arı kovanı gibi vızıldamıyor. Öğretmen gururumuzu öldürdüler. Türkçe bilmek suç oldu. Türk şuuruna ceza kesildi Yok edemedikleri bir şey varsa Türk hafızamız ve Türk kimliğimizdir. Şu bizimki kaldırımlarda kaldırım taşları ile ev duvarlarının arasına büyük bir gayretle dizilen beton levhaların birleşme yerleri arasına sıvı beton dökülmüş olmasına rağmen, her sene baharda beton arasından fışkıran yeşillik gibi. Toprağın içindeki kudret o kadar büyük ki, betonu delebiliyor, kaldırabiliyor, üzerine oturup yeşeriyor ve bir de üstüne açıyor. Bu bakıma, Türkçe’mizle İslam dini arasında büyük bir benzerlik var, ikisi de kökten çatlayarak ürüyor, güneş ve nem alınca kuduruyor, mutlaka açıyor ve dünyaya renk veriyor. Doğa dünü yarına böyle taşıyor, hayat hakkı bularak, yeşerip açarak, tohum saçarak. Toplumda bu tohumların saçıldığı yer okuldur. *** Size bu yazımda, Osmanlı’nın, dolayısıyla Türk ruhunun diğer etniklerin manevi gelişmesine her zaman ve her yerde hoşgörülü yaklaştığını ve yardım gösterdiğini ve yol açtığını anlatmak istiyorum. Önceden işaret etmek istediğim bir hususta, alfabe, okuma yazma, basın yayın ve eğitim öğretim işlerinin toplamını da içine alan kültürel kalkınmanın çarpıtılmasının çok zararlı bir iş olduğunu belirtmek istiyorum. Şöyle ki, kültür diğerlerini tanıma anahtarıdır. Dünyayı tanımak için açılan bir penceredir. Aşağıda anlatmak istediğim Bulgaristan’ın Gabrovo şehrinde (Osmanlı devrinde) 1835 yılında ilk Bulgar lisesinin açılması ve faaliyetleridir. Nisan Lisesi (Aprilska Gimnazya) adıyla kurulup açılan bu lisenin Bulgar milli uyanışına katkıları ve oynadığı rol olağanüstü büyüktür. Ne olmuş, ne yapılmış o kadar ki tarihe girmiş diyenlere yanıtım şudur: 1185-1396 yılları arasında var olma kavgası veren II. Bulgar çarlığı devrinde, Rumeli üzerinden geçen ve Konstantinopol’de (İstanbul) çöreklenen IV. Haçlı Seferi, kültürel ve maneviyat olarak her yeri kasıp kavurmuş ve ardından işe yarayan bir şey bırakmamıştır. Bu bakıma 1396’da Osmanlı boyunduruğuna giren Bulgarların milli uyanış yolunda basacakları bir kaldırım taşı yoktu. Şöyle Bizanslılar ve Bizans’ın değişen hükümdarları Bulgarların hafızasını tamamen silmeyi başarmıştır. Bu yeniden uyanış, Bulgar-lığa yeniden mayalanma Bulgar tarihini daha derin anlattığı “İslav-Bulgar Tarihi” eserini Payisiy Hilendarski’nin kaleme almasıyla başlamıştır. Bu yapıtın tarihsel anlamı, daha Osmanlıdan önce kimliğini, dilini, yazısını, geleneklerini, folklorunu unutan insanlara “tarihte siz de vardınız” demiş olmasıdır. Bu konu son 140 yılda çok farklı açılardan işlenmiştir. Bulgar okullarında da çok farklı ve birçok dönem atlanarak yazılı anlatılmıştır. Bulgar tarihinde bizim için ilginç olan, Bulgarları karakter ve kimlik olarak tanıyıp nerede nasıl davranacağımızı, nelerin başımıza gelebileceğini önceden kestirebilmemiz için değerli ve gereklidir. İnsanlar beraber yaşadığı toplulukları tanımalıdır. Bulgaristan Türkleri arasından da önemli tarihçiler çıkmıştır. Doktora tezini Fransa’da savunan Ahmet Sadullov “Osmanlı İmparatorluğu Tarihi” yazdı. Prof. Dr. Cengiz Hakov “Türkiye Cumhuriyeti Tarihini” kaleme aldı. Dr. İsmail Cambazov “Bulgarların İslam’ın Yayılmasına Katkılarını” anlattı. Cuma gün (19 Temmuz 2019) Sofya’daki “Hamam Başı Camii”nden son yolculuğuna uğurlanan Doç. Dr. İbrahim Yalamov da “Bulgaristan Türk Topluluğu Tarihini” “Pan İslamizm” ve “İslam ve Demokrasi” kitaplarını yazdı. İnsan için önemli olan içten


Sayı 146 - Temmuz 2019 16

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Siyasi ve Aktüel Gazete

Türkiye’de Oturan Bulgaristan Emeklileri Için Beyanname 10 Ağustosa kadar göndermeli

İlhan Küçük’e Azerbaycan Milli Meclisi Ta r a f ı n d a n M a d a l y a V e r i l d i

Hak ve Özgürlükler Hareketi’nden (HÖH) Avrupa Parlamentosu Milletvekili İlhan Küçük, 22 Temmuz 2019 Pazartesi günü Azerbaycan Milli Meclisi’nde düzenlenen törende Meclis tarafından verilen en yüksek dereceli madalya ile ödüllendirildi. AP Milletvekilline madalyayı bizzat Meclis Başkanı Ogtay Asadov takdim etti. Bu ödül İlhan Küçük’e Azerbaycan Parlamentosu ile Avrupa Parlamentosu arasındaki ikili ilişki-

lerin desteklenmesi ve geliştirilmesine yönelik aktif faaliyeti için verildi. İlhan Küçük, madalya takdim töreninde yaptığı konuşmada şunları kaydetti: “Azerbaycan, yıllar içerisinde Hazar kaynaklarının AB pazarına girişi için stratejik bir enerji ortağı olarak kendisini kanıtlamış olan AB’nin önemli bir müttefikidir. Ancak içinde bulunduğumuz zor zamanlarda ortaklığımız enerjiyle sınırlı olmamalıdır. Hem Bulgaristan’a hem de AB’ye fayda sağlayacak turizm, tarım, eğitim ve kültür gibi birçok alanda iş birliği yapma potansiyeline sahibiz. Kültürlerarası diyaloğu teşvik etmek, toplumlarımız arasında daha iyi bir anlaşmaya yol açacaktır. Kapsamlı bir yeni AB-Azerbaycan anlaşması için müzakereler çok önemli bir aşamaya giriyor ve gelecekte etkileşimimizin tüm yönlerini kapsayan ve vatandaşlara yarar sağlayan bir anlaşmaya varmak için çok çalışmaya devam edeceğim” diye kaydetti.

Bulgaristan’ı Korku Sardı! S-400’Ler 20 Dakikada Tüm Uçakları…

Türkiye’nin S-400 hava savunma füzelerini alması Yunanistan’ın ardından Bulgaristan’da da korkuya neden oldu. Bulgarlar, F-16’ların artık ne işe yarayacağını sorgulamaya başladı. Rusya’nın S-400’leri Türkiye’ye teslim etmeye başlaması komşu ülkelerde tedirginliğe neden oldu. Rum yönetimi ve Yunanistan, Türkiye’nin S-400‘leri kullanmaması için Avrupa Birliği ve Amerika’dan yardım isterken, hava savunma sistemleri Bulgaristan’ın da gündemine oturdu. 20 dakikada düşürebilir Bulgarlar sahip oldukları F-16’ların Türkiye’nin S-400’leri tarafından 20 dakika içerisinde yaşadı. Türkiye’nin bölgedeki yüksek hadüşürülebileceğini öğrenince büyük bir şok kimiyeti, Bulgarlara F-16’ların neden alındığını sorgulattı.

Bulgaristan Ve İtalya Müzeleri Arasında Işbirliği Genişletilecek Bulgaristan ve İtalya Kültür Bakanları Boil Banov ve Alberto Bonisoli iki ülke arasında müze sergileri konusunda işbirliği imkanlarını görüştü. Bulgaristan bu amaçla Floransa’da “Ufitzi” galerisi, Napoli’de Milli Arkeoloji Müzesi ve “Borgeze” Müzesi, Roma’da Milli Müze ile işbirliğini yoğunlaştıracak. Roma’da bulunan Bakan Boev, kaçırılan veya yasadışı yollarla çalınan kültürel ve tarihi varlık ve eserlerin iadesine ilişkin uluslararası anlaşmaya katılmak istediğini teyit edecek.

Ulusal Sigorta Enstitüsü (NOİ), Türkiye’de ikamet eden ve Bulgaristan’dan emekli maaşı alan Bulgaristan vatandaşlarının yılda iki kez olmak üzere sağ olduklarına dair onaylı beyanname sunmaları zorunluluğunu getirdi. Emekli aylığı alanlar, her yıl Ocak ve Temmuz aylarında olmak üzere iki defa bizzat onaylattıkları belgenin aslını NOİ’ye göndermeli. Beyannamesi 10 Şubat ve 10 Ağustos tarihlerine kadar NOİ tarafından alınmayan kişilerin aylıkları kesilecek.

Hırvatistan Güvenlik Ve Savunma Alanında Işbirliğini Genişletecek

Cumhurbaşkanı Rumen Radev resmi ziyarette bulunduğu Zagreb’te Hırvatistan Cumhurbaşkanı Kolinda Grabar-Kitaroviç ortak bildiri yayınladı. “Öngörülmesi zor dönemlerde Bulgaristan ve Hırvatistan Avrupa ve bölgesel konuları gündemine taşıyacak. İki ülke ilişkilerin

B a ş k an Yardı m cı s ı

stratejik boyutu, yasaların uygulanması, ekeonomik ilişkiler, turizm, eğitim, bilim ve kültür sektörlerinin gelişmesi için çaba harcayacak” sözleri kullanılan bildiri, her iki başkan tarafından onaylandı.

Bulgaristan Ve Kuzey Makedonya Insan Kaçakçılığı Ortak Çalışacak Kuzey Makedonya İçişleri Bakanı Oliver Spasovski ve Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov insan kaçakçılığı ila mücadelede ortak çalışmaları düzenleyen sözleşme imzaladı. Ohri’de imzalanan belge insan ticareti, insan kaçakçılığı gibi organize işlerin önünü kesmek için iki ülke idarelerinin beraber hareket etmesini sağlayacak.

Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı

Sait YUSUF ’un Makamında

Ödeme, onaylı belgenin Ulusal Sigorta Enstitüsü’ne ulaşması üzerine yenilenecek. Onay işlemini yapan resmi makamlar, Bulgaristan’ın Türkiye büyükelçileri ve konsolosları, Türkiye Sosyal Sigortalar Kurumu ve Türkiye’nin mevzuatında belirlenen diğer görevliler olarak belirlendi. Hayat beyan beyannamesinin örneği, Ulusal Sigorta Enstitüsü (NOİ) web sitesinde bulunmaktadır.

Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila AYDINER’i Makamında Ziyaret


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.