BULTÜRK Gazetesi 147.Sayısı

Page 1

Bulgaristan Türklerinin Sesi 1 Sayı 147 - Ağustos 2019

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk

ve kadınlarımız olmak üzere, bu zaferi bize armağan eden İstiklal mücadelemizin bütün kahramanlarını, kanlarıyla canlarıyla bu toprakları vatan yapan ve ülkemizin milletiyle bölünmez bütünlüğü için canlarını seve seve feda eden aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyor, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin kahraman mensuplarının ve bütün vatandaşlarımızın

30 Ağustos

Z a f e r Bayram ım ızı k u t lu yoru z.

Siyasi ve Aktüel Gazete

BULTÜRK

Aylık

Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Ögretmek Bizim Görevimiz “

Yıl - 16 Sayı: 147 Ağustos- 2019 “

Sayın Orgeneral Musa AVSEVER’e günün anısına plaket taktimi.

İsveç Malmö Şehrin’de Turkuaz Festivali Gerçekleştirildi İsveç’in Malmö kentinde gerçekleştirilen Turkuaz Festivali renkli görüntülere sahne oldu. Balgöc Derneği ile Malmö Belediyesinin ortaklaşa Folkes Park’ta gerçekleştirdiği programa yüzlerce insan katıldı. Programda çocukların oluşturduğu halk dansları gösterisinin yanı sıra yerel sanatçıların söylediği şarkılar alanı dolduranlar tarafından alkışlarla seyredildi. Sunuculuğunu 11 yaşında Kırcalili Eliz Vatansever’in yaptığı programın onur konuğu Türkiye’nin İsveç Fahri Konsolosu Hakkı Uludağ

ve Bultürk İstanbul Derneği Başkanı Rafet Ulutürk’tü. İlk defa böyle bir program düzenlediklerini söyleyen İsveç Balgöc Derneği Başkanı Kaya Vatansefer, kendilerine destek veren Malmö Belediyesi, Malmö Türk Kadınlar Demokrasi ve Gençlik Derneği, Malmö Kültür ve Eğitim Derneği, Malmö Irak Türkmenler Derneği teşekkür etti. Vatansever, programa binden fazla kişinin katıldığını belirtirken, kalabalığın büyük çoğunluğunun Bulgaristan Türkleri olduğunu sözlerine ekledi. Devamı 13’de

Bakan Ersoy, Kapıkule’de Gurbetçilerle Sohbet Etti Avrupalı Türklerle sorunları hakkında görüşen Bakan Ersoy, ‘Murat 124’ aracıyla Almanya’ya dönen Sivaslı Engin Yiğit’le bir süre sohbet etti. EDİNE- Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, yaşadıkları ülkelere dönmek üzere yola çıkan gurbetçileri Kapıkule Sınır Kapısı’nda ziyaret etti. Avrupalı Türklerle sorunları hakkında görüşen Bakan Ersoy, ‘Murat 124’ aracıyla Almanya’ya dönen Sivaslı Engin Yiğit’le bir süre sohbet etti. Edirne Valisi Ekrem Canalp, AK Parti Edirne milletvekili Fatma Aksal ve AK Parti Edirne İl Başkanı İlyas Akmeşe ile KapıkuleSınır Kapısı’na geçen Bakan Ersoy’u, Edirne Vali Yardımcısı Ali Uysal, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Abdullah Eren, Trakya Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürü Yaşar Yaman Ocak karşıladı. YTB Başkanı Eren, Bakan Ersoy’a, sınırda ve sınır dışında gur-

E d it ö r 31 Ağustos 2019

betçilere verdikleri hizmetleri anlattı. Bakan Erson daha sonra çıkış işlemleri için gümrük sahasında çıkış için bekleyen Türklerin yanına gitti. Sırada bekleyen pek çok gurbetçi Bulgaristan’ın yavaş alım yaptığından yakındı. Bakan Ersoy’a konuyla ilgili görüşme yapılmasını ve çözüm üretilmesini beklediklerini iletti. Edirne esnafından gurbetçilere kemanlı, ikramlı uğurlama. Burada ‘Murat 124’ marka aracıyla tek başına seyahat eden Sivaslı Engin Yiğit’le de sohbet eden Bakan Ersoy, araç hakkında bilgi aldı. Yiğit de ‘Murat 124’ tutkunu olduğunu, turkuaz renkli aracının modifiyesi için şimdiye kadar 50 bin TL harcadığını söyledi.

Onlar artık hayatın kaynayan kazanından, ancak Türk ocağından, Müslüman aileden ve yeni ruhun kaynaklarından çıkabilir. İşte o zaman insanı insan yapan ahlakla (moral) onları eğitmek ve doğru yönlendirmek mümkün olabilir. Biz bugün, ülkemizde manevi değişimin çok önemli bir aşamasındayız.

Devamı 11’de

Sayfa 3’de

Görevlerini Yerine Getirmeyen Muhtarlar Cezalandırılacak

Tarım Bakan yardımcısı Yanko İvanov , evcil domuzların itlaf edilmesine destek sağlamayan her muhtara 100 ila 300 leva para cezası uygulanacağını söyledi. İvanov, ikinci kez talimatların ihlal edildiğinde para

cezasının iki kat artacağını ve bu savcılığa gidinceye kadar her defasında uygulanacağı tehdidinde bulundu. Bakan yardımcısına göre Güney Bulgaristan’daki muhtarların büyük bir kısmının popülizm dalgasına uymakta ve bundan istifade etmektedir. İvanov hayvanların itlaf edilmesinin sonuç verdiği ve son günlerde hastalığa bulaşan hayvan yetiştirilen hiçbir “arka bahçe” tespit edilmediğini bildirdi.

Vatandaşlarımızın Hakları Korunacak

Düzgün karakter taşıyan kadrolara ihtiyacımız var. Ne yazık ki, aradığımız kadroları yetiştiren ne bir fabrika ne de bir üniversite var.

Sayfa 2’de

Brexit Tarihinden Önce İngiltere’ye Yerleşen Seçimler için kayıtlar

Öyle Zor, Öyle Zor ki, Hem de her zamankinden daha fazla, çok fazla…

Sayfa 2’de

Bulgaristan’ın Birleşik Krallık Büyükelçiliği Çalışma ve Sosyal Hizmetler Ataşesi Vasil Asenov, Bulgaristan Ulusal Radyosu’na (BNR) Horizon Programı kapsamında yayınlanan “Herkesten Önce” programına verdiği demeçte,”Brexit tarihinden önce Birleşik Krallık’a yerleşen Bulgaristan vatandaşları, ikamet statüsü ve geçici ikamet statüsü için başvurabilecekleri İkamet Programı kapsamında haklarının güvence altına alınacaklarından dolayı rahat olmalılar” diye kaydetti. Asenov, Bulgaristan vatandaşlarının, 31 Aralık 2020 tarihine kadar ikamet başvurusunda bulunmalarının önemli olduğunu be-

lirti. Bunun tek istisnası, İngiliz pasaportu almış Bulgaristan vatandaşlarıdır. Çalışma ve Sosyal Hizmetler Ataşesi,” Brexit tarihinden sonra İngiltere’ye yerleşmeyş planlayan Bulgaristan vatandaşları, gelecekteki statüsü ile ilgili göçmenlik hukuku mevzuatı ile ilgili haberleri takip etmelidirler, çünkü halen tartışmalar sürüyor ve Boris Johnson başkanlığındaki yeni hükümet, bazı değişiklikler yapabilir” diye belirtti. Onun ifadesine göre, Bulgaristan vatandaşları Brexit tarihi itibariyle başvuruda bulunmamış olsalar bile hakları değişmeyecektir, yani onlar Birleşik Krallık’ta yaşayıp çalışmaya devam edecekler, ülkenin sosyal güvenlik sistemine ve sağlık sistemine erişim hakkına sahip olacaklar. Onların 31 Aralık 2020 tarihine kadar ikamet başvurusunda bulunmaları gerekir. Gerek anlaşmalı gerekse anlaşmasız bir Brexit durumunda hakları güvence altına alınacaktır.

2-11 Eylül arası

27 Ekim’de yapılacak belediye meclisleri, belediye başkanları ve bölge belediye başkanları seçimlerinde, ilgili yerleşim yerinde en az altı aydır yaşayan vatandaşlar oy kullanma ve seçilme hakkına sahip olacak. En az 6 ay ikamet etme şartı, hem seçim adaylarına hem de seçmenlere uygulanacak. Seçim Yasası açısından, bu, Bulgar vatandaşlarının, ülke genelinde hem kalıcı hem de güncel bir adreste adres kayıtlarına sahip oldukları ve en az bir tanesinin seçimlerden altı ay önce, yani 26 Nisan öncesinde ilgili belediyenin sınırları içinde bulunduğu anlamına gelir.

Sayfa 4’de

Sayfa 5’de

Sayfa 6’de

Sayfa 13’de

Sayfa 14’de

Sayfa 14’de

Sayfa 15’de

Sayfa 15’de


2 Sayı 147 - Ağustos 2019 2

Bulgaristan Türklerinin Sesi Tarihten Notlar

Seniha R.SABRİ

Razgrad’da Afrika Domuz Vebasını Afet Durumu Kaldırıldı

Uzun Yo l Alındı Tarih: 25 08 2019 Malmö – Festivali için yazılmış Seniha Rasim SABRİ Sayın Malmö Belediye yöneticileri ve Кuzey Avrupa incisi, bu güzel şehrin politik temsilcileri, sanat ve kültür adamları, festival yöneticileri. Değerli “Balgöç” – Malmö Başkanı ve yönetimi, özel konuklar ve basın temsilcileri, Kıymetleri Bulgaristanlı ve Balkanlı kardeşlerim, yakınları ve akraba toplulukları. Dostluk – Hoşgörü ve Kardeşlik Festivalinizde başarılar diler ve bu festivali ilk defa yapmayı başardığınız için Başkan Kaya VATANSEVER başta olmak üzere hepinizi kutluyorum. Hayatınız şarkı –türkü-müzik dolsun. Yeni olan her şey müzikle dile gelir ve hayat bulur. En iyi yolu seçmiş ve bulmuşsunuz… Sevgili kardeşlerim, Avrupa Bulgaristan Türkleri Dernek Başkanı olarak sizlere bunları yazıyorum. Ben de Karadeniz incisi, bir Varna kızıyım. Almanya Frankfurt’tan yaşıyorum. Oradaki gurbetçilerden, dayanışma ve hizmet derneğimizden selam ve başarı dileklerimi de sunarım. Biz hepimiz aynı yolun yolcularıyız. Derdi, sıla özlemi, hasret acısı bitmez gurbet yolcusuyuz. Sırtımızdaki gurbetçi yükü! Yüreğimizde aynı umutlar, sabır ve beklentiler… Sayın kardeşlerim, biz 29 yıl önce bir çileden kaçtık. Demokrasi aradık. Başka bir dert kazanına düştük. Bizi gurbete düşüren Bulgaristan koşullarında 5 kuşaktır devam eden, adalet ve özgürlükler kavgamızdır. Doğal ve toplumsal insan hakları kavgasıdır. AZINLIĞIN ÇOĞUNLUĞA BOYUN EĞDİĞİ YERDE ÖZGÜRLÜK YOKTUR! İnancıdır bizi bura taşıyan. Biz boyun eğmedik. 1989 Mayıs Ayaklanmamızdır bizi buralara getiren. Avrupa tarihinde hep böyle olmuştur. Büyük Ayaklanmaların evlatları kendilerine yeni VATAN aramak zorunda kalmışlardır. Fakat gözleri hep geride, vatanda, sılada kalmıştır. Ne var ki, biz bir festivaldeyiz ve iyi şeyler konuşalım. Siz, diğer Balkan ülkelerinden gelen Müslüman kardeşlerim, zalimleri, soykırım katillerini dize getirerek, İnsan Hakları Yüce Divanı’na gönderdikten sonra, geldiniz buralara. Balkanların yeni ruhuyla donanmış-tınız. Eski kıta’nın yeni rüzgarı yüzünüzü okşadıkça gurur duydunuz. 1980’li yılların sonunda yükselen değişim dalgası çocuklarıyız biz, hepimiz. 45 yıl süren komünizmin belini kıran bizim kuşağımızdı. Alın! Köhne geçmişi başınıza çalın deyip bavul sıkarken VATANIMIZIN geleceğini, kötülüklerin babası iri komünistlerin torunlarının eline tepside bıraktığımızın farkında değildik. Özgür istencimiz, totaliter komünizm pençesinden kaçmaktı. Biz kaçtık. Kovulduk. Ama geçmişimiz ve geleceğimiz, ne yazık ki, yine onların elinde kaldı… Değişen bir şey olmadı. Bir Bulgar komünisti, Türk öldüren tek bir katil tutuklanıp yargılanmadı. Yeni milliyetçilik, ırkçılık ve faşizm ayyuka çıktı… Ama bu kader yalnız bizim kaderimiz miydi? H A Y I R!!!! 1989’da akla hayale gelmeyen ve sığmayan olayları yaşayanların hepsi, aynı yolu seçti. 21 Mayısı 1989’da Sliven’e bağlı Kotel (Kazan) Belediyesinin Yablanovo (Yablanlar) köyünde 20 kardeşimiz hak ve özgürlükler, hapishane kapılarının açılması, politik tutukluların salıverilmesi, sürgünlerin geri dönmesi, isim, dil, din yasaklarının kaldırılması için AÇLIK GREVİNE başladı. Aynı gün, Warşova’da “Dayanışma” sendikası komünist iktidarı yuvarlak masaya oturtabilmişti. 1989 Ağustos’unda 300 binden fazla Bulgaristan Türkü Türkiye’ye geçerken, sizin bugün burada festivale topladığınız gibi, “Avrupa Piknik’i” sloganı altında Berlin’de Büyük Festival başlamış ve fırsat o fırsat, 100 binlerce Doğu Almanyalı geri dönmemek üzere Batıya geçmişti. Ardından 4 gün sonra, Estonya Başkenti Talin’den Letonya’nın Başkenti Riga’ya kadar 600 kilometre boyunca direniş zinciri oluşturuldu. Baltıklılar deniz, devrim ve özgürlük şarkıları söylediler. Avrupa özgürlüğü hayata çağırdılar. Doğu Avrupa’da demokrasiye uyanış çığ yükselirken 9 Kasım’da Berlin Duvarı yıkıldı.Ve 1 gün sonra Bulgar diktatör Todor Jivkov devrildi.

Neriman KALYONCUOĞLU

Hiçbir Ş e y, G i z l i Kalamaz!

Domuzlarda görülen Afrika vebası salgınından dolayı Razgrad ilinde ilan edilen afet durumu Razgrad Valisi Günay Hüsmen’in talimatıyla kaldırıldı. İsperih’te “Agrotime” domuz çiftliği etrafındaki 20 kilometrelik sahada afet durumu 7 Ağustos’a kadar devam edecek. Bölgede ormanda şifalı bitkiler, mantar ve ot toplama işleri yasaklandı, ancak ağaç kesimine ya-

sak getirilmedi. Razgrad İli Gıda Güvenliği Kurumu Müdürü Doktor İliyan Dramaliev bölgede veba hastalığı vakaları bulunmadığını duyurdu. Polis ve veterinerler evlerin” arka bahçelerinde” domuz bulunduran aileleri geziyor ve kontrol ediyor. Dramaliev, domuz bakan vatandaşların kurumların çağrısı üzerine gönüllü olarak hayvanlarını kestiklerini belirtti.

Bulgaristan’dan Anadolu Üniversitesi’ne Ilgi Büyüyor

Açıköğretim konusunda geniş olanaklar sunan Anadolu Üniversitesi’nin Bulgaristan Temsilciliği tarafından öğrenci kabulleri başladı. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Bulgaristan Temsilcisi Fahriye Murat, konuya ilişkin açıklamaları: Üniversitenin temsilciliğini 2014’ten bu yana yaptığını belirten Murat, Bulgaristan’da üniversitede okumak isteyen adayların ilgisinin her yıl giderek arttığını söyledi. Murat, 2,5 milyon öğrencisiyle dünyanın ikinci en büyük akademik kurumu olan Anadolu Üniversitesinin bu yıl bölgede Karadağ, Romanya ve Sırbistan’da da temsilcilikler açtığını dile getirdi. Üniversitenin Türkçe ve İngilizce bilen herkese hizmet sunduğunu kaydeden Murat, “En önemli özelliklerinden birisi de diplomanın birçok ülkede geçerli olması. Öğrencilerimiz denkliği çok kolay edinebilecek bir diplomaya sahip oluyor.” dedi. Öğrencilerin bulundukları yerde çalışarak, ev hanımların ev işlerini sürdürerek öğrenim görebildiklerini anlatan Murat, “Öğrencilerimiz her gün okula gitmek zorunda değil sadece her dönem için iki defa sınava katılmaları gerekiyor. Tüm sınavlarını başarıyla alırlarsa böylece diploma alma imkanına sa-

hip olacaklar. Üniversitemiz İngilizce diploma da veriyor, bu da kaçırılmayacak bir fırsattır.” diye konuştu. Murat, Anadolu Üniversitesinin Bulgaristan’daki seçme ve yerleştirme sınav sürecinin 29 Ağustos’ta sona ereceğini söyledi.

– “İsteyen herkese gerçekten tavsiye ediyorum” Anadolu Üniversitesinde 2 yıldır okuyan ve bu akademik kurumun sunduğu öğretim olanaklarını değerlendiren Müslümet Ömer, Türkiye’de okuma hayalini gerçekleştirdiğini söyledi. Bulgaristan’da yaşayıp çalışan biri olarak, üniversitenin sunduğu imkanların çok iyi olduğunu belirten Ömer, şunları söyledi: “Sınavlarımı başarıyla alarak hiç Türkiye’ye gitmeden, Türkiye’deymiş gibi mezun olabilme fırsatımı değerlendirerek başvuruda bulundum. Üniversitede karşılaştığım samimiyet, ilgi çok güzel ayrıca severek sınavlara giriyoruz hem okuyoruz hem eğleniyoruz diyebilirim. İsteyen herkese gerçekten tavsiye ediyorum.” – “En büyük hayalim üniversitede okumaktı” Tuğba Doğan da Bulgaristan’da yaşayıp Anadolu Üniversitesinin sağladığı öğrenim olanaklarından yararlandığını anlatarak “Liseden mezun olduktan sonra üniversitede okuma hayalimi Anadolu Üniversitesi sayesinde gerçekleştirdim.” dedi.

Bulgaristan Vatandaşları AB’de En Az Seyahat Eden Ve Tatilde En Az Para Harcayan Topluluk

2017 yılında Bulgaristan vatandaşları yılda ortalama 2.5 defa turizm amacıyla yolculuk yaptı. Bu, AB çapında en düşük turistik seyahat göstergesidir. Sadece Belçikalılar ve İtalyanlar Bulgaristan vatandaşlarından daha az seyahat etmiş. Eurostat verile-

rine göre, Bulgaristan vatandaşlarının %40’I kendi arabalarıyla seyahat etmeyi tercih etti, AB’de bı gösterge %60’tır. Avrupalı turist bir tatil yolculuğunda ortalama 382 avro harcarken, Bulgar turistinin harcadığı para 147 avro olarak hesaplandı.

Bulgaristan, AB’de Orman Alanları Sıralamasında 9.Sırada

Eurostat’ın analizine göre, Bulgaristan topraklarının yaklaşık yüzde 41’ini ormanlar kaplıyor. 2012 ve 2015 yılları arasında ormanlık alanlarda yüzde 2.6 çoğalma kaydediliyor. Ormanlık alanlar sıralamasında Bulgaristan AB genelinde dokuzuncu yerde bulunuyor. Bulgaristan’daki toplam yeşil alanların yüzde 44.7’sini ormanlar oluşturuyor.

Ormanlardan elde edilebilecek kerestenin para karşılığı neredeyse ülkenin yıllık Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’na yaklaşıyor.

Bugün yine Pazar, hava yine çok güzel ve “Unkapanı” kemerlerinden geçip perdemi aralayarak odama dolan Belgrat Ormanları’nın sabah esintisi kahvemin kabarcıklarını patlattı patlatacak. “Gelin Armudu” öyküme aldığım telefonlar, bütün hafta sizi düşünmeme neden oldu. Gönüllere sızmak zor iş. Sızsan bile içinde ne göreceksin ki! Gönlün dili yok. Bana kalırsa bütün iş bellekte yani hafızada. Öyle ama hafıza da kendiliğinden dile gelmiyor. Hafızayı canlı tutan nedir? Yaşantıların gücü mü? Olabilir. Bu hafta en uzun konuştuğum kişi çocukluk arkadaşım Hülya oldu. Hülya’nın amcalarından biri “Belene” sürgün kampında yattı. Belenicilerin geleneksel iftar yemeğine geçen akşam, ailesiyle birlikte Hülya da davet edilmiş. Ve söz sözü açarken, “Dayı orada, en çok neden korktun? – diye sormuş dayısına. “Tuna Irmağı’nın taşmasından!” – cevabını vermiş yaşlı adam. “Belene” bir ada değil mi?” – derken, Hülya’nın ilgisi artmış, bunu gören dayısı, herkese anlatmış: “Ada da, Tuna ırmağı deniz gibi değil, aktıkça kabarıyor, akıyor akıyor bitmiyor. Çok yağışlı ve rüzgârlı günlerde işe çıkarmıyorlardı. Karyolaya oturur, adı “radyo” olan kutudan bütün gün su seviyesini izlerdik. Önce Fransızca veriyordu, sonra da Bulgarca. Tuna şiştikçe korkumuz artıyordu. Öyle doluyordu da, bizi karaya bağlayan köprü su altında kalıyordu. Bir defa “kutu” derinlik 5.70 dedi. Gözle kestirmek imkânsız olduğundan, biz kıyıdaki ağaçların beline bakıyorduk. Gece uyku yok. Titriyoruz. Korku insanı titretir. Herkes titriyor. Gözler cam, ağaçların dallarında. Tuna uğultusu bambaşka bir şeydir. Geçmiyor, bitmiyor, gitmiyor. Dev nehir akıyor belini hafiften kıvıra kıvıra. Su bulanık. Gece gibi kara! Avrupa’nın bütün dehşet ve çirkefini “Kara Denize” taşıyor gibimize geliyordu. Neler yok kara deryanın içinde. Avrupa aklanıp paklandı, diyorum kendi kendime… Orada yaşadıklarımı sözle anlatmam o kadar zor ki. Belki sözler o dehşetin içinde doğmadığı için, yaşantımızı tam olarak yansıtabilmem çok zor”… Devam ediyor; “Yağışlı bir gün hepimizi üçüncü kattaki odalara doldurdular. Sanki sular iki katı alıp götürse üçüncü kattakiler kurtulacak! İşte o zaman yanız kendimin ve sürgün Türk arkadaşlarımın değil, bize nezaret eden milislerin de korktuğunu gördüm. Onların elleri ayakları birbirinden farklı boşa sallanıyor, sözleri birbirini tutmuyordu. Köprü su altında, adaya kayık gelemiyordu. O gün bu gün, akşam saatlerinde gök gürlemeye ve hava çilemeye başladığında, beni uyku tutmuyor, Tuna’nın bulanık suları üzerime üzerime geliyor, ada sular altında kalıyor ve ben ve arkadaşlarım Allaha dualar ederek sürgünden kurtulurken su denizini kucaklıyoruz ve kayboluyoruz.” Ve Hülya’nın dayısı taşkın Tuna deryasında “özgürlüğüne kavuştuğu anı”unutamıyormuş. Yıllar sonra gece rahmet boşanınca Tuna’nın bulanık sularında boğularak kayıplara karışmak aslında çok acı bir trajedi. Özgürlük ile yok olmanın buluştuğu an, Tuna deryasının kâbusu, dayımın zavallı ruhunu öyle yaralamış ki, ömür boyu acı çektiriyor. – demekle yetinmiyor Hülya’nın, göz bebekleri doldu. İnsanın sevdiği bir akrabasının başına gelen kötülüklere üzülmesi çok doğaldır. Düşünüyorum da, – diyor Hülya kendine geldiğinde: belleğimizi, kabuğunun soyulmasını, zarlarının açılmasını bekleyen bir soğana benzetiyorum. Geçmişimiz o ince zar hafıza zarı tabakalarının arasında, değil mi! Ah! Öyle olsa, ne güzel olur, açabilsek hafızamızın o incecik zarlarını ve içindeki “özgürlük ile ölümün karşılaştığı anı” çıkarabilsek gün ışığına. Trajik de olsa görebilsek acıyan yaranın yüzünü. Beldi güzel bir temizler, ilaçlar ve unuttururduk sızıları. Dayımı da bitmeyen gece kâbuslarından kurtarırdık. “Hülya!” – diyorum, seni anlamaya çalışsam da, 1944 öncesi Çar faşistlerinin ve 1944’ten sonra komünizm milislerinin insanları, aslında Tanrı tarafından bir tatil cenneti olarak yaratılmış olan Tuna’nın “Belene” adasına sürmelerinin derin anlamı unutulmayan kötülük izleri bırakmak değil mi!


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 147 - Ağustos 2019 3 Güncel haberler

Avrupa Bilişim Olimpiyadı’na katılan Bulgar takımı 4 madalya kazandı

Slovenya’nın Maribor şehrinde geçen Avrupa Bilişim Olimpiyadı’na katılan Bulgar takımı, yurda 3 gümüş ve 1 bronz amadalya olmak üzere toplam 4 madalya ile döndü.

Madalya kazananların üçü Sofyalı, biri ise Varnalı öğrencidir. 23 ila 29 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen Avrupa Bilişim Olimpiyadı’na 24 ülkeden 90 yarışmacı katıldı.

İngiltere’nin Crewe kentinde Bulgar okulu kapılarını açıyor

“Pazar okulu kurma fikri, daha 4 yıl önce doğdu. O zaman ürettiğim börek ve “milinka” türünden Bulgar hamur işi kahvaltılıklarını Manchester, Nottingham, Birmingham, Covenrtry ve Chester şehirlerindeki Bulgar okullarına götürüyordum. Büyük Britanya’da birçok yerde bu türden eğitim kuruluşlarının bulunmasina rağmen yaşadığım Crewe kentinde Bulgarca kursları bile yok. Oysa Bulgaristan mevzuatına göre zorunlu eğitim yaşında olan çocukları bulunan büyük sayıda soydaşlarımız var. Gittikleri okullarda İngilizce okuyan çocuklarımızın Bulgar dilinde konuşmayı ve yazmayı unutacaklarından dolayı endişeliyiz. Bu endişe beni Bulgar okulu kurmaya itti. Bulgaristan vatandaşı olan evlatlarımızın Bulgar mirasımızı sonraki nesillere aktarmaları gerekir, Bulgar dilini kendi hayatlarinda, ailelerinde ve akrabaları ile konuşurken kullanmaları gerekir”. Okul öncesi grupta 4 yaşını dolduran çocukların okuyacağını, birinci ve ikinci sınıf gruplarının olacağını ve talebe sayısı yeterli olursa üst sınıflar için de grupların oluşturulacağını anlatan Tezcan Sabri, kendi kızları Elif ile Melis’in de Pazar günleri Bulgar okuluna gideceklerini paylaştı. Kapılarını yeni açan okulda memleketten uzakta olsalar bile Bulgar dili, edebiyatı ve tarihini okuma, Bulgaristan gelenekleri ile kültürel değerlerine temas etme şansını bulacak olan öğrenciler, dilerseler halk dansları, spor, klasik ve Latin dansları dersi de alabilecekler. Yeni Bulgar okulunun öğretim üyesi kadrosu da tamamlandı. Öğretmenler 15 Eylül’de ders yılı açılışına gelecek öğrencileri ve velilerini sabırsızlıkla bekliyorlar. Okulun kurucusu Tezcan Sabri, uzun yıllar Razgrad’ın “Ludogorets” takımında yıldızlar, ümitler ve gençler takımlarında futbol oynadıktan sonra futbol hakemi oldu. Bundan 7 yıl önce çocuklarına daha iyi gelecek sağlamak adına İngiltere’nin Crewe kentine yerleşen Tezcan Sabri, burada eşi Hacer’le birlikte kendi işini kurmayı başardı. Aile, kentin merkezinde bulunan İngiliz tarzı bir kahnehane işletiyor.

Fotbol hakemliği karyerine Ada’da da devam ederek dördüncü düzeye ulaşıp İngiltere Konferans karşılaşmalarını yönetme hakkını kazanan Tezcan Sabri, yaşadığı diz sakatlığı nedeni ile hakemliğe son vermek mecburiyetinde kaldı. Tezcan Sabri bundan 4 yıl önce kentteki Bulgar topluluğunun başkanı oldu. 2 yıl önce ise arkadaşları ile birlikte “BG Lion” adı ile kurdukları ilk Bulgar futbol klübü ile İngiltere Pazar Ligi karşılaşmalarına katılıyorlar.

Geçen yıl Crewe kentindeki Rottary klübü üyesi oldu. Dünyanın her yerinde bulunan bu hükümet dışı kuruluşların amacı, yerli topluluk üyelerine hizmet etmektir. Tezcan beyin Bulgar ruhu, folklor ve geleneklerinin korunmasına yönelik düzenlediği vatansever inisyatifler saymakla bitmiyor. Bundan üç sene önce Plovdiv sakinlerinin popüler bir inisyatifi olan Plovdiv halayı yasaklanmak istenince vatansever Razgrad’lı adam, Crew kentinde büyük Bulgar halayı etkinliğini düzenleyerek Plovdiv’e yurtdışından destek verdi. 2017’de ise başkanlığındaki Bulgar topluluğu tarafından “Bulgaristan kalbimdedir” adı ile düzenlenen şenliklere İngiltere’nin farklı yerlerinden 400 kadar kişi katıldı.

Bir gün Razgrad’a dönmeyi düşündüğünü, ancak bunun yakın gelecekte mümkün görünmediğini paylaşan Tezcan Sabri, İngiltere’de bulunan soydaşlarımızın ülkeyi terketmek istemediklerini, hatta son dönemde Brexit’in ardından böyle bir imkanı olmayacağından endişe ettikleri için yeni yerleşenlerin arttığını paylaştı. Fotoğraflar: özel arşiv Çeviri: Tanya Blagova

Konu: Bulgarların kolektif kimliği neden kurulamadı. Bulgar milli kimliğinin oluşma süreci Osmanlı imparatorluğu bağrında ve XIX. Yüzyıl ortalarında başlamıştır. Böyle bir şey olması gerektiğine gerekçe göstermek zordur. İnsanların giderek böyle bir şey olması gereği nesnel olarak ortaya çıkmıştır. Bulgar kitaplarda hayat öyküleri – “kahramanlıklar” -anlatılan ve halkın içinden çıktıklarına vurgu yapılan bu mert kişilere “haydut”, öncülerine de “voyvoda” demişler. Toplam sayları 52 olan bu asilerin birçokları için şarkılar söylenmiş, destanlar yazılmış ve hemen hepsi şöyle ya da böyle kitaplara gitmiş ve sayfalar kapmayı başarmışlardır. Okul kitaplarında adı geçen, hedefleri, silahları, katıldıkları çarpışmalar, mezar taşlarının ya da anıtlarının bulunduğu yerlere işaret edilenler: Hacı Dimitır, Panayot Hitov, İnce Voyvoda, Stefan Karaca, Delyo Voyvoda, Filip Totyo, Kapitan Petko Voyvoda ve başkalarıdır. Yaşadıkları dönem, Bulgar tarihinde XIX. Yüzyılın tam ortalarına rastlar, haydutluk yıllarından halkın kulağına küpe kalmasa da, o zamanlardan kalan “Türkün malını yemek helaldir” sözü bugüne kadar eskimemiştir. Bu yazımızda Bulgar kolektif (ortak) kimliğinin oluşmasını ve 3 defa kırılmasını 3 aşama olarak anlatacağız: 1) haydutluk; 2) komitacılık ve 3 isyan dönemlerini.

Haydutluk, (çeteci mücadelesi) Bulgar milli kimliğinin oluşmasında bir temel aşamadır. 1860’lı yıllarda gelişmiştir. Motifleri, kilise bağımsızlığı, Yunan papazların din merkezlerinden kovulması, ayinlerin ve kiliselere bağlı okullarda eğitimin Bulgar dilinde yapılması ve Yunan papazların zulmünün son bulmasıdır. Örneğin, Sliven’den Balkana çıkan Voyvoda Hacı Dimitir’in hedef sıralamasında, birinci hedefi, “adaletsiz ceza kesen” Osmanlı adalet düzeni ile hesaplaşmak, sarkıntılık yapan bir zaptiyenin kellesini uçurmak değil, 12 kişilik silahlı çetesiyle Tırnovo şehrini basmak ve Oradaki Yunan Başpiskoposunu darağacına çekmektir. Onun derdi Türklerle, Hocalarla, Yargıçlarla, Valilerle değil, Bulgar kiliselerine çöreklenmiş Rum din manevi ve maddi baskısından kurtulmaktır. Onun için özgürlüğün anlamında olan kilise bağımsızlığıdır. Onun bu isteği, birkaç yıl sonra, 28 Şubat 1870 tarihinde Sultan Abdül Aziz’in çıkardığı bir Fermanıyla Doğu Ortodoks Kilisesinin Rum Hıristiyanlığından ayrılmasıyla çözülmüştür. Fakat 1840’ta dünyaya gelen ve 1868’de Koca Balkan’ın “Buzluca” Tepesinde 28 yaşında Osmanlı askeriyle savaşta can veren Voyvoda gerçekleşen emellerini görememiştir. Onun savaşı Türklerle, onların komşuluğu, adaleti ve yaşam tarzıyla değil, uyanan Bulgar halkının kendi dilinde uyanma, bilinçlenme ve iman etme özgürlüğüne ilişkindir. Yine aynı şehirden olan ve kız kardeşiyle miras davalı olan ve istediklerini alamayan Filip Totyo ise, adalet aramak için Balkan’a çıkmıştır. O,Bulgar uyanış devrinin tüm alçalma ve yükselmelerinden geçmiştir. Sonunda İstanbul’daki Rusya İmparatorluğu Büyükelçisi Graf İgnatievle bağlanmış, 1877 Nisanında Rus ordularının Tuna’yı geçecekleri uygun yerleri göstermiştir. Savaştaki cesareti ödüllendirilmiş, Voyvoda olarak eğitim aldığı Odesa’daki ev eşyalarını almaya giderken Romanya’da soyulmuş, tutuklanmış ve 6 yıl içerde kaldıktan sonra Sofya’ya dönmüş ve Millet Meclisi ona 200 leva emekli maaşı tesis etmiştir. Rodoplar’da “adalet dağıtan” Kapitan Petko Viyvoda için film çekildi. 1877’de Bulgaristan “kurtulduktan” sonra Bulgaristan’da kurtlar sofrası kurulduğunda Kapitan Petko Voyvoda yıllarca içerde kaldığı Varna zamanından sonra işsiz güçsüz, sefalet içinde sürünmüş ve Deliorman’da Türk esnafa sığınmıştır. Bu Voyvodaların hepsinin anıtı, sokak adı, tören alanı, müzelerde yeri, haklarında yazılmış kitaplar var. Fakat onların Bulgar halkının kimliğinin oluşturulmasında belirleyici olan uydurma delillerle dolu kitaplardan fazla etkili olan, çete bayraktarlarının dalgalandırdığı yeşil bayraklara altın sarısı sırma ile işlenmiş arka ayakları üzerinde dik duran başı taçlı aslandır. Bu aslan Bulgar Halkını sembolize eder. Bulgar ruhunu birleştiren ve yüreklendiren odur. Çetecilerin elindeki silahlar Rusya’da Tula şehrinde yapılmış, elbiselerindeki nakışlar bir zamanlar İsviçre’nin Alp Dağları “nda dolaşarak halkı koruyan Roben Hut’un elbiselerinden esinlenerek yapılmış, kalpaklarındaki Aslan rozeti de Romanya’da dökülmüştü. Burada halkın gönlüne kapan, Karlovo’da Mariya teyzenin, Koprivştitsa’da Rayna Kneginya’nın vb. elleriyle işlenen sarı sırma aslanda hayat hakkı bulan özgürlük Ruhu ve Bulgar halkının devletleşmeye yönelişidir. Bulgar milli kimliğinin oluşmasını cıvıl cıvıl dolup taşan Bulgar okulları ve çarşı pazarda Bulgarca konuşulmasıdır. 1867’de Mithat Paşa Rusçuk bölgesine (Ruse) Valisi geldi. Byala (Aksu) ırmağı üzerine bir köprü kurulması gerekiyordu. Bulgar köprü ustası Kolyo Fiçeto’ya 700 bin kuruş ödeyerek “Byala Köprüsü” kurduran o oldu. 13 ayaklı bu köprü, daha önce yapılan köprülerden faklıdır, yüksek mimar ustalığı gösterilmiş ve yapımında geometri ve matematik kullanılmıştır. Bu olay da o yıllarda Bulgar ruhunun uyanmasında önemli rol oynamıştır. Mithat paşa usta Fçeto’ya “Mecidiye” nişanı ve 50 bin kuruş ödül vermiştir. Voyvoda ve haydutlar bir dünya imparatorluğu ile yüz-

3

Rafet ULUTÜRK

Kolektif Kimlik leşirken davalarının hiçbir hedefine ulaşamamışlardı. O zamanların reform hamleleri ve dini haklar da bu arada, eğitim ve kültür hakları tanınması ve devletin yardım eli uzatması, haydutluk zamanını kısa sürede doldurmuş, onu lüzumsuz kılmış ve Bulgar halkının haydutlara bağladığı umutları kırılmıştır. 2. Komitacılık. Osmanlıdan kopmak için ortak Bulgar ruhu oluşturmanın 2. Aşaması komitacılıkla başlamıştır. Bu işin ideolojik mimarı Kotel (Kazan) köylerinde dünyaya gelen, Karlovo’da okuyan ve İstanbul Rum okulunda dünyevi ve yabancı dil eğitimi alan Gergi Sava Rakovski’dir. O, Voyvodalardan farklı olarak, milli kurtuluş davasının her halkın kendi davası olduğuna inanmıştır. Bu konudaki açık fikrini çıkardığı “Tuna Leyleği” gazetesine, “Ruslar bizi kurtarırsa, bizi Ruslardan kim kurtaracak” manşeti atmış, Belgrat’ta kurduğu “Legya” okulunda Bulgar gençlere askeri eğitim vermiş ve milli kurtuluş mücadelesinin komitalarda örgütlenmesi fikrini geliştirmiştir. Komitacılık Bulgar milli kimliğinin oluşturulmasında çok önemli bir aşamadır. Halkın eşkıya dediği komitacılar (çeteci) siyasi bir amaca ulaşmak için silâh kullanan gizli topluluktur. Bulgaristan’da komitacı teşkilatlanma İç Devrim Örgütü adı altında olmuş ve 1869-1872 yılları arasında etkin olmuştur. Dış güçlerden yardım istenmeden Osmanlıdan kopup bir bağımsız ve egemen Bulgar devleti hedeflerken, taktikte de 2 şeye imza atmıştır. Bir, dağ tepe dolaşarak, kendilerinden yüzlerce defa daha güçlü Osmanlı güçleriyle çatışmaya girme taktiğinden vaz geçerken, iki, Bulgar devrim hareketi merkezini de Romanya’dan Bulgaristan içine taşımıştır. Bölgeler halinde yatay ve Merkez Komitesi şeklinde de dikey örgütlenmenin başına Vasil Levski seçilmiş, 1872’de onun tutuklanmasından sonra da yerini art arda 3 kişi almış ve sonra dağılmıştır. Yakında açıklanan Rusya İmparatorluğu arşivlerinde, İç Devrim Örgütü Merkez Komitesi’nin 25 üyesinden Başkan dışında hepsinin Rus İmparatoru II. Aleksandır’ın paralı Bulgar ajanlarından oluştuğu yeniden hayal kırıklığı oluşturmuştur. Bu konu, Bulgar Bilimler ve Sanat Akademisi Başkanı Grigor Velev’in birinci baskısı bir günde tükenen ve halen 2. Baskısı hazırlanan “Bulgar Milli Çıkarları ve Yabancı Hademeliği” araştırma eserinin Birinci Cildinde özellikle incelenmiş ve işlenmiştir. Komitacılar Bulgaristan’ı 5 devrimci bölgeye bölmüştür. Örgüt kendi gizli polis örgütünü oluşturmuş ve haberleşmeyi de kotlamıştır. Örneğin bu kotlamada bugünkü Botevgrat, Osmanlı döneminde adı “Orhaniye”, kod adı “ Eles Cutov” tur ve bu gizli merkezlerin toplam sayısı 17’dir. İDÖ merkezi olarak Loveç (Lovça) ilan edilmiş, ardından merkez Veliko Tırnovo’ya taşınmıştır. 18 Şubat 1873 tarihinde İDÖ Başkanı Vasil Levski intihar ettikten sonra işler aksamış ve İDÖ Ağustos 1875’e çalışmalarına son vermiştir. Özellikle Levski bayrağındaki sembol arka ayakları üstüne kalkmış başı taçlı aslandır. İDÖ Tüzüklü ve Programlı bir örgütlenmedir. Programın başında,”İiman ve milletine bakılmaksızın herkesle kardeşlik!” yazılıdır. Hedefteki Sultanlıktan sonra demokratik cumhuriyettir. Devrim silahları olarak ise 1) örgütlenme, 2) para, 3) insanlar, 4) silah ve başka araçlar gösterilmiştir. Milli Program, 1821’de zaferle sonuçlanan Yunan devriminden alınmıştır. Levski, Rusların karışmasına yol vermeden milli güçlerle gerçekleşecek silahlı halk ayaklanmasını hayal etmiştir. Bulgaristan topraklarındaki azınlıkların hak ve özgürlükleri tanımayı programa almıştır. Gizli devrimci örgüt himayesinde halktan makbuz ve bir rozet karşılığında para toplama etkinlikleri İç Devrim Örgütü’nün sonunu getiren olmuştur. Komitacılık devrinde mayalanan Bulgar Milli kolektif kimliği halka inmiştir. İlk kez isyan ve devrim ruhu yayan gazeteler çıkmıştır. O dönem, Bulgar toplumu üçe parçalanmış – “Rusofil”, “Rusofob” ve “Milli Devrimciler” – ancak birbirini sürekli ihbar etmişlerdir. Milli devrimcilerin önderi olan Vasil Levski defalarca ele verilmiş ve sonunda tutuklanmıştır. Dört yanı sarı püsküllü yeşil atlasın ortasında arka ayakları üzerinde ayağa kalkmış, başının üzerinde “Ya Ölüm Ya Özgürlük” yazan, taşlı aslan, Bulgar Milli Devriminin bayrağıdır. Bayrağın arka yüzüne haç ve 16 gün şuası işlenmiştir. Karlovo’da bayrağı komitacılardan biri olan Tenü Macarski’nin kızı Mariya sırmalı nakışlarken, Panagürişte’de bu görev Rayna Futekova adlı, fakat ayaklanma tarihine Rayna Kneginya adıyla geçen (Kız Prens Rayna) tarafından dikilmiş ve nakışlanmıştır.


4 Sayı 147 - Ağustos 2019 4

Bulgaristan Türklerinin Sesi Tarih ve edebiyat

Borino Folklor Grubu festivalden festivale koşuyor Rojen Folklor Festivaline üçüncü kez katılan Smolyan iline bağlı Borino köyü “Obnova 1939” Okumaevi neznindeki folklor grubuyla Bojidar Çolakov görüştü. Folklor grubu yönetmeni Emiliya Çolakova Bulgaristan Radyosuna dinleyicileriyle şunları paylaştı: Bugün Rojen’de, bölgemize özgü üç Rodop şarkısını icra edeceğiz. Şarkılarımızın, buraya gelen konukların kalbini fethedeceğini düşünüyoruz, çünkü bu şarkılarda aşk ve kızın güzelliği anlatılıyor. Foklor grubumuz 2010 yılından bu yana faaliyet gösteriyor. 3 yıldan bu yana yönetmen Asen Çolakov ile çalışıyoruz. Bu 3 yıl zarfında çok sayıda prestijli ödüle sahip olduk. Uluslararası ve ulusal folklor festivallerine katıldık. “Orfeevi talantı” festivalinde Orfe’nin Altın Lir’ine layık görüldük. Bansko “Banska magiya” festivalinde 3. olduk. Burada Rojen’de oraganizasyon olağanüstü. Katıldığımızdan dolayı çok memnunuz. Tek sözle davet edilen her yere gidiyoruz ve festivallere katılıyoruz. Bu güzelliği, şarkılarınızı yabancı ülkelerde tanıttınız mı, sorusu üzerine Emiliya Çolakova şu cevabı verdi: Evet, Türkiye’de bir festivale katıldık ve başarılı olduk. Şimdi Türkiye’ye yine davet edildik ve gitmeyi düşünüyoruz. Bojidar, Sizi halk kıyafetlerinizden dolayı uzaktan tanıdım, çünkü Ardino festivaline de katılmıştınız. Kıyafetleriniz çok farklı,bize onları biraz anlatır mısınız? deyince folklor grubundan Ayşe Alikuzova, anlatmaya başladı: Halk kıyafetimiz, Borino, Gövren ve Grohotno olmak üzere, bu üç köye has kıyafettir ve büyük büyük annelerimizden yadigardır. En az 90-100 yaşında olduğunu söyleyebilirim. Büyük büyük annelerimizin bayram kıyafetidir bunlar ve daha sonra kızlarına torunlarına, tek sözle nesilden nesile aktarılmış. Mesela benim büyük büyük annem büyük anneme, o da kızına, yani benin anneme miras olarak bırakmış, annem bana teslim etti . Bu kıyafetlerin en büyük özelliği herşeyin el dokuma işi ve tamamen yünden yapılmış olması. “İnce haba” olarak bilinir. Hatta gördüğünüz şiritleri bile kendileri yapmışlar. Ama artık bziler hazır satın alıyoruz, çünkü çok daha kolay. Önlük de dokuma işi, daha sonra üzerini boncuklarla süsledik. Kıyafetin tüm parçalarının olduğu gibi el örgüsü çoraplar da farklı bitkilerden elde edilen boyalarla boyanmış. Ayrıca şalvarlar da bu kıyafetin bir parçası, onlar da son derece güzel el işidir. Bunun adı ise “köstek”, yine annelerimiz göz nuru, el emeği, göz nuru. Halk kıyafetini tamamlamak amacıyla bileziklik de örülmüş. Borino Belediyesi topraklarında Müslümanlar, Hristiyanlar ve Romanlar yan yana yaşıyoruz ve çok iyi anlaşıyoruz. Birbirimizin bayramlarını ortaklaşa kutluyoruz, ama söz konusu Rodop şarkısı olunca, o tektir ve hepimizin söylediği şarkıdır. Foklor grubumuzda Türk kadınları çoğunlukta, ama Rodop şarkılarını seslendirmekten de çok gurur duyuyoruz. Gittiğimiz her yerde gerek Rodop şarkıları, gerekse Türkçe türküler söylüyoruz. Mesela Türkiye’de Türkçe türküler söyledik. 3-4 Ağustos günlerinde Borino Bayramını kutlyacağız. Ve bu bayramda Rodop şarkılarının yanısıra Türkçe türkülerini de icra edeceğiz. Borino bölgesine özgü türküler söylüyoruz, diyerek başlıyor söylemeye.

Google Arabaları Bir Kez Daha Bulgaristan Yollarına Düşüyor

Google, ülkedeki değişen altyapıyı yansıtmak ve sistemin verilerini güncellemek için Bulgaristan’ın yollarını dolaşıyor. Şirket ayrıca, fotoğraf ekipmanları olan özel bir sırt çantasıyla yaya bölgelerinde dolaşan ve otomatik olarak yollarında

fotoğraf toplayan yayalar vb. tarafından alınan görüntüleri de dahil edecektir. Google Haritalar – Sokak Görünümü, 2013’ten beri Bulgaristan’da kullanıcıların yön bulma ve seyahat planlamasını kolaylaştırmasını sağlıyor.

Gündemde aşçılık becerileri

Yaz artık sonuna yaklaşsa da, Eylül ayı hem tatil için, hem de iyi yemekler tatmak için müsait bir zaman. Yaz sıcaklığı iştahı kapatır derler, o yüzden serinledikçe havalar sofralar da doluyor. Dimitrovgrad’a bağlı Stalevo köyünde ikinci kez olmak üzere “Yöresel otantik yemekler” festivali düzenleniyor. “Dedelerimizin yemekleri” adlı etkinlikte

150’den fazla katılımcı kendi yemek marifetlerini sergileyecek. “Börek”, “türlü güveç” gibi otantik yemekler burada ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor. Bütün gün boyunca aşçılar eski zaman yemek araç gereçleriyle, eski ocaklarla yapılan yemekleri sergileyecek, Smilyan fasulyesi, taze peynir ve ev yapımı tereyağlı yiyecekler yapılacak.

Türk Kızılayı Bulgaristan-Türkiye Sınırındaki Gurbetçilere Içme Suyu Dağıttı

Bulgaristan’daki hayır faaliyetlerini sürdüren Türk Kızılay Bulgaristan Delegasyonu, sıla yolundaki gurbetçilerin geçişlerini yaptığı Bulgaristan-Türkiye sınırında içme suyu dağıtmaya devam ediyor. Türk Kızılay Bulgaristan Delegasyonu, Bulgar Kızılhaçın lojistik desteğiyle Kapitan Andreevo Gümrük Kapısı’nda Türkiye’ye giriş yapmak için bekleyen ve Türkiye’den Avrupa’ya çıkış yapan araçlardaki yolculara 500 şişe su dağıttı. Türk Kızılay Bulgaristan Delegasyonu Başkanı Özge Doğan Irmak, AA muhabirine, “Her zaman olduğu gibi sıla yolundaki gurbetçi vatandaşlarımızın yanında olmak, onların içme su ihtiyaçlarını karşılamak için destek veriyoruz.” dedi. Irmak, gurbetçilerin Avrupa’ya dönüş zamanı olan ağustosun son günlerinde, Bulgaristan’a doğru trafiğin yoğunlaşmasının beklendiğini söyledi. Bu nedenle yolcuların su ihtiyacını gidermek için Bulgar Kızılhaçının sınıra yakın Hasköy kentindeki deposunda, içme suyu stoklarını sürekli olarak bulundurduklarını ifade eden Irmak, ülkenin birçok yerinde yetim çocuklara, yaşlılar ve ihtiyaç sahiplerine yardımları aralıksız sürdürdüklerini anlattı. Irmak, “İhtiyaç sahibi ailelere ulaşarak Türk Kızılay ile Bulgar Kızılhaçının ortak afet-acil durum stoklarından temin edilen hijyen kolileri, mutfak setleri ve battaniyelerin dağıtımı gerçekleştirildi, çocuklara çeşitli hediyeler verildi.” diye konuştu.

Nevzat ÖZTÜRK

Düzce İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Maarif Müfettişi, Eğitimci Yazar.

Kültür, bir milletin maddi ve manevi değerlerinin bütününe denir. Yani, bir milletin yeme, içme, yaşama, geçimini sağlama gibi etkinlikleri yanında, milletin duygu, düşünce, ahlak, gelenek ve göreneklerini içeren özellikleridir. Kültür, bir milleti ayakta tutan en önemli yapı taşlarından biridir. Kültürün bozulması veya yok olması, milletlerin sonunu hazırlayan nedenlerdir. Türk kültürü, milletler içinde en yüksek ahlakı ve yaşayışı içeren değerlerden oluşmaktadır. Zamanla kültür gelişir ve değişir. Kültürel değişme; hemen hemen her toplumda çeşitli şekillerde insanların, toplumların etkileşmesi sonucu meydana gelmektedir. Fakat kültürel değişmenin iki yönünü ele almak gerekir. Bunlardan birincisi kültürel gelişmedir ki bu toplumsal yapı için faydalı bir süreç olmakla birlikte diğeri kültürel yozlaşmadır ki buda toplumsal yapıyı olumsuz yönde etkilemekte, toplumu bir çöküşe götürmektedir. Kültürel değerlerin yozlaşmaya uğraması sahip olunan dilin, dinin, ahlaki değerlerin, örf ve adetlerin yozlaşmaya uğraması demektir. Kültür ve içinde barındırdığı unsurlar bir toplumu ayakta tutan değerler ise bu değerlerin yozlaşmaya uğraması ve giderek yok olması, toplumsal düzenin yozlaşmaya uğraması ve giderek toplumun yok olması anlamına gelmektedir. Türk-İslam kültüründe dini bayramlarımızın önemli bir yeri vardır. Geleneksel bayramların insani değerleri ve yardımlaşmayı ön plana çıkardığını geçmişte yaşayan ve bilen orta yaş ve öncesi nesiller, bayramların bu birleştirici, sevgi ve hoşgörüyü ön plana çıkarıcı özelliğine bugün daha fazla ihtiyacımız olduğunu görebilmektedir. Bu bilince sahip aileler, anne babalar çocuklarının da bayram geleneklerini devam ettirmesine çaba harcamakta ve yaşatmaya, sonraki nesillere aktarılmasına çalışmaktadır. Toplumun sosyal, kültürel ve tarihi yapılanmasında önemli bir yeri ve olumlu katkıları olan bayramlar, bu özelliğini değişime uğrayarak da olsa devam ettirmektedir. Ramazan bayramı Kameri takvime göre Şevval ayının ilk üç günü, Kurban bayramı ise Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün süreyle kutlanır. Bu bayramlar halk geleneklerinde eskisi kadar olmasa da hala canlı bir şekilde varlıklarını sürdürmektedirler. Giderek her konuda olduğu gibi bayramlarımız, bayram geleneklerimiz de yozlaşmaya başlamıştır. Bunları ortaya koyabilmek için öncelikle, Kurban Bayramının coşkusunu yaşadığımız bayram günlerinde neler yapılır/ neler yapılmalı, yaşanan yozlaşmaları ele almak istiyorum. Öncelikle bayram günlerine özel neler yapılmalıdır onlara değinelim: Arefe Günü: Bayramdan önceki güne arefe günü denilir. Arefe günü bayrama, madddi-manevi olarak hazırlanma günüdür. Anadolu’da dini bayramların bir hazırlık süreci vardır. Bayramdan önce evlerde uzun uzun temizlikler yapılır; köy ve kasaba evlerinin ön kısımları, bahçeleri temizlenir ki, buna “bayram temizliği” adı verilir. Çocuklar başta olmak üzere bayramlıklar alınır ve bayram gününden önce giysiler mutlaka hazır olur. Bayram günleri için özel yemekler ve tatlılar hazırlanır. Özellikle arife gününde hamama gidilir veya evde yıkanılır, temizlenilir. Bazı yerlerde buna “bayram suyuna girmek”, “arife suyuyla yıkanmak” denir. Arife suyuyla yıkanmanın bereket ve sağlık getireceğine inanılır. Bu günde; 1-Teşrik Tekbirleri:Arefe günü sabah namazından itibaren bayramın dördüncü gününün ikindi namazına kadar, yirmi üç farz namazının arka-

Nevzat ÖZTÜRK

Kurban Bayramı Ve Kültürel Yozlaşma sından birer defa “Allahu ekber Allahu ekber, Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber. Allahu ekber ve lillahi’l-hamd” diye tekbir getirilir ki, buna “teşrîk tekbiri” denir. Anlamı şöyledir: “Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir. Allah’tan başka ilâh yoktur. O Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir. Hamd Allah’a mahsustur.” 2-Kabir Ziyaretleri: Ölümü hatırlamak, ölüden ibret almak ve ahireti düşünmek için kabir ziyaret etmek sünnettir. Kendisinin de aynı hallere düşeceğini hatırına getirir. Kimseye kötülük düşünmez. İyi bir müslüman olarak yaşamaya çalışır. Özellikle Arefe günü, Bayram günleri, cuma günü kabirleri ziyaret etmek sünnettir. Ziyaret edenin, ölü için Kur’an-ı kerim okuması, ona dua etmesi gerekir. Kurban Bayramının 1.Günü: 1-Bayram Namazı: Kurban Bayramının birinci gününde sabah saatlerinde cemaatle bayram namazı kılınır. Bayram namazı sayesinde, birçok Müslüman bir araya gelir. Namazın ardından cami bahçesinde cemaat bayramlaşır. Böylelikle toplum arasında birlik ve beraberlik olgusu güçlenir. Bayram namazı, iki rekattır ve cemaatle kılınır. Bayram namazında ezan okumak yoktur. Bayram namazında ikamet getirilmez. Bayram hutbesi ise sünnettir. Hutbe namazdan sonra okunur. 2- Teşrik Tekbirleri: Arefe günü sabah namazından itibaren başlayan teşrik tekbirleri bugünde de devam eder. 3-Kurban Kesme: Kurban Bayramının birinci günü, Mekke’de Mina denen yerde hacıların kurban kestikleri gündür. İslam dinine göre kurban kesmek maddi gücü yerinde olan her kul için “borç”tur. Kurban kesimi Kurban Bayram namazı kılındıktan sonra başlayıp bayramın üçüncü günü akşam namazı vaktine kadar olan süre içinde kesilir. 4-Bayramlaşma: Bayram Namazından sonra ilk iş, aile efradının birbirleri ile bayramlaşması olur. Camiden gelen evin büyüğü kapıda karşılanır, önce karı-koca, sonra çocuklar anne-babaları ile ve kardeşler kendi aralarında bayramlaşırlar. Sonra yakın komşular, anne-baba ziyaret edilerek bayramlaşmaya devam edilir. 4-Ziyaretler: Bayramın ilk günü genellikle insanlar kurban kesmekle meşgul oldukları için ziyaretler ikinci günden itibaren yapılmaya başlanır. Ayrıca kabirler ziyaret edilerek ölüm hatırlanır, geçmişlere Kur’an okunur. Kurban Bayramının 2.Günü: 1- Teşrik Tekbirleri: Arefe günü sabah namazından itibaren başlayan teşrik tekbirleri bugünde de devam eder. 2- Kurban Kesme: Kurban kesimi Kurban Bayram namazı kılındıktan sonra başlayıp bayramın üçüncü günü akşam namazı vaktine kadar olan süre içinde kesileceğinden kurbanının bayramın birinci günü kesemeyenler kurbanlarını keserler. 3- Bayramlaşma: Bayramın birinci günü kurban ile meşgul olunduğundan genellikle aile içi ve yakın komşular ile bayramlaşılır. İkinci gün ise, anne-baba, eş dost ziyaret edilerek bayramlaşılır, büyüklerin ellerinden , küçüklerin gözlerinden öpülür, hediyeler/harçlıklar verilir. 4-Ziyaretler: Bayramın birinci günü yapılamayan ziyaretler yapılarak, hal hatırları sorulur, ihtiyaçları giderilmeye çalışılır, dargınlıklarküskünlükler ortadan kaldırılmaya çalışılır. Ayrıca kabirler ziyaret edilerek ölüm hatırlanır, geçmişlere Kur’an okunur. Kurban Bayramının 3.Günü: 1- Teşrik Tekbirleri: Arefe günü sabah namazından itibaren başlayan teşrik tekbirleri bayramın üçüncü günü ikindi namazında sona erer. 2-Kurban Kesme: Kurban kesimi Kurban Bayram namazı kılındıktan sonra başlayıp bayramın üçüncü günü akşam namazı vaktine kadar olan süre içinde kesileceğinden kurbanının bayramın birinci, ikinci günü kesemeyenler kurbanlarını keserler. 3-Bayramlaşma: Bayramın birinci, ikinci günü ulaşılamadığı için bayramlaşma imkânı bulamadığımız varsa, anne-baba, eş dost ziyaret edilerek bayramlaşılır, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpülür, hediyeler/harçlıklar verilir.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 147 - Ağustos 2019 5 5

Türk Dünyası

Nedim AKIN

Nazım ÇAVUŞ

Bulgar Kimliğinde Yeni Kırılma

Konu: Evleri yıkılan Romanlar davayı AİHM’ ne taşıdılar. 2018’in sonunda ve bu yılın başında Plovdiv (Filibe) iline bağlı Voyvodino Belediyesinde bir olay olmuştu. Roman mahallesine karlı bir günün akşam karanlığında şahsi arabasıyla giren, (sebebi açıklanmadı) araçtan inince düşen ve başını bordüre vuran komando Valentin Simov, toplanan Çingenelere sövüp saymaya başlayınca anlaşılan “tekmelenen” bir Bulgar komando ilk kez hastanelik olmuştu. Bulgaristan’da birçok polis Roman dayağı yemiştir fakat ilk kez ordulu bir komando hastanelik edilmişti. Daha sonra, dış ülkelerdeki askeri misyonlara da katıldığı anlaşılan komando Simov’un zil zurna sarhoş olduğu açıklandı. Bulgar “askeri onurunun” doruğunu temsil eden bir eğitimli komando, yere yatırıp Romenler – Asen ve Boris Paketov kardeşler – tarafından eşek sudan gelene kadar dövüldüğü gerekçesiyle 2 genç tutuklandı. Yargılandılar. Sarhoş subayın ayaküstü duramadığından düştüğü ve başını bordür taşına vurduğundan kanlar içinde hastanelik olduğu anlaşılınca, dava daha birinci derece mahkemede düştü. Ne ki, dava düşse de, “eski voyvodalar” partisi olarak ünlenen İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) Başkanı Krasimir Karakaçanov ile milliyetçi ve ırkçı-faşist konuşmalarından dili şişen aynı partin başkan yardımcısı ve Avrupa Parlamentosu milletvekili Angel Cambazki Voyvodino köyünü ziyaret edip kudurmuşça böğürünce, yerli milliyetçi damara kan gitti, aldıkları emekli maaşlarıyla zar zor geçinen ve parasızlıktan otobüse binip köyüne gidemeyen eski ordulular örgütlenip otobüslerle Voyvodino köyüne taşındılar. Yolda ekmek arası, börek ve simit dağıtıldı, rakı şişeleri dolaştı. Çar Ferdinand zamanından kalma paslanmış askeri marşlar söylendi. Kan kabartıldı. “Kurtarıcı” gibi törenle karşılandılar. Belediye de cömert davrandı. Köyün şarap fıçıları açıldı. Güve yeniği “komitacı bayrakları” altında toplandılar, aba-poturlu ve kalpaklı “voybodolar” kırmızı şarap şişelerinden bol bol çekerken birbirlerini iğnelediler. Gece karanlığında belediye meydanında yapılan konuşmalarda tonlarca acı zehir mayhoş ve sarhoş insanların beynine akıtılınca, köyü fener alayları dolaştı. Adına kan kabartma ve etnik düşmanlık kışkırtma denen bu olaylarla Belediye Roman Mahallesini yıkma kararı aldı. Sofya’da Savunma Bakanı ve Başbakan yardımcısı Kr. Karakaçanov, “ne isterseniz onu yapın, ben arkanızdayım” deyince, önce “Roman mahallesini kış ortasında yakmayı akıllarından geçirenler”, rüzgâr yön değiştirir ve kayan kıvılcımlar Bulgar mahallerini de yakar korkusuyla, niyet değiştirdi ve Plovdiv ili inşaatlarında çalışan ve karşı kışta kuruntulukta bekletilen “dev kepçeler” köye getirildi. 50 Roman evini 2 günde yıkıldı. Taşı toprak hafriyat kamyonlarıyla 20 kilometre uzağa – belediye sınırlarının tam kenarında – bir hendeğe döküldü ve sözde “iş” bitti. Ne ki, iş tam o an başlamıştı. Ayakları çorapsız çocuklar, kümesi yıkılmış tavuklar, kulübesiz kalan köpekler, duvarların arasına depo yapmış fareler karın ve buzun üstünde kaldı. Bulgaristan’da böyle bir olay tam 76-77 yıl önce yaşanmıştı. Başbakan Nazici Bogdan Filov’tu. Sofya, Plovdiv ve diğer şehirlerden ve kasabalardan Yahudileri ve Çingeneleri evlerinden çıkarıp kamplara doldurmuş. Erkekleri ailelerden ayırmış, taş ocaklarında çalıştırıyor, aynı zamanda sayıları yüz binleri bulan bu 2 etnik azınlıktan insanları Almanya ve Polonya’daki ölüm kamplarına gönderip canlı canlı yakılmaları için hazırlıklar görülmüştür. O zaman Makedonya ve Ege kıyısında Bulgar makamlarca idare edilen bölgelerden toplanıp hayvan vagonlarına doldurulup gönderilen 20 bin Yahudi ve Çingene’den geri dönen olmamıştır. Evleri, malları mülkleri istilacı Bulgar güçleri tarafından talan edilmiştir.

Şipka Tepesi

Ücretsiz muyanelerle 44 yeni hepatit C vakası saptandı

Sofya “Sv. İvan Rilski” Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde düzenlenen ücretsiz muayeneler sunucu 44 yeni hepatit C vakası saptandı. “Eksik 69 bini bulalım” motosu altında geçen kampanya, 34 ila 69 yaş arasındaki insanlara yöneliktir. Tetkikler sonucu tespit edilen 44 hepatit C hastasının üçte ikisi erkek. Hepatit C hastalığına yeni bulaşan hastaların dördünde ileri safhada karaciğer sirozu, ikisinde karaciğer kanseri saptandı.

Resmi verilere göre ülkemizde hepatit C hastası olan kişilerin sayısı 77 bini buluyor, fakat onların yüzde 90’ı, hastalığa bulaşmış olmaktan habersizdir. Enfeksyonun tamamen belirtisiz olarak seyrettiğini öne süren doktorlar, günümüzde çok etkin terapisi bulunan hastalığın zamanında teşhis edilmesinin önemine dikkat çekiyorlar.

Kırcali de emekliler en düşük aylık alıyor,

Ulusal Sigorta Kurumu verilerine göre, ülkedeki emeklilerden Sofya’da yaşayanlar en yüksek emekli maaşı alıyor. Başkentteki ortalama emekli maaşı 439.98 levadır. Sofya’dan başka sadece Pernik ve Burgas’ta emekli maaşları ortalama 400 levanın üzerinde. Emekli aylığı tutarı sıralamasının dibinde sırasıyla 295.21 leva ve 296.15 leva ile Razgrad ve Kırcali bulunuyor. Geçen yıl, Bulgaristan’daki emeklilerin sayısı 2.158.000 idi. Bunlardan 672.174’ü, asgari emeklilik aylığı, yani ayda 207.60 leva maaş aldı. 2018’de 364.32 leva tutarında olan ortalama emekli aylığı, 2014 yılına göre 54.32 leva artmış görünüyor. Buna rağmen, emekliliklerin diğer maaşlardan altı kez daha yavaş arttığı belirtildi. Geçen yıl ödenmemiş elektrik, su ve ısıtma faturası, vergi veya banka borçları olan 4.794 emeklinin 620.000 leva değerindeki emekli maaşlarına haciz geldi. 1373 emeklinin 186 bin leva değerindeki hacizi ile emekli aylıkları en çok haciz altında bulunan yaşlılar Sofya’dandır.

Silistra, Tırgovişte ve Kırcali’deki emekli maaşları ise en az haciz altındadır. Başka bir sıralamada ise Kırcali en önde yer alıyor. Ulusal İstatistik Enstitüsüne göre, Doğu Rodoplar’daki kadınlar ortalama 79 yıl 8 ay ile ülkede en uzun yaşayan nüfus sıfatını kazanmış bulunuyor. Kırcali bölgesinde erkeklerin ortalama yaşam süresi ise 73 yıl 6 aydır. Ulusal İstatistik Enstitüsüne göre, ülkenin 2016 - 2018 döneminde toplam nüfusun ortalama yaşam süresi 74 yıl 8 aydır, bir önceki döneme (2015 2017) göre ise bu rakam aynı kalmıştır. 10’u kadın biri erkek olmak üzere Bulgaristan’daki 100 yaşını geçmiş vatandaşlardan 11’i Kırcali bölgesinde oturuyor. Bunlardan 3’ü Doğu Rodoplar’daki şehirlerde, 8’i ise köylerde yaşıyor. Ulusal İstatistik Enstitüsünün başka verisine göre ise, 2018’de Kırcali bölgesi nüfusu %1.2 ile, yani 1.760 kişi ile artarak 152.873 kişiye yükseldi.

Konu: Şipka’ya DOSTLUK ANITI ne zaman dikilecek? Tarih yaşatmakla kahraman yaratmak arasında benzerlikler var. İnsanlar olmamış şeyleri olmuş göstermekte ustalaştı. Bulgaristan’ı tam ortasından yalnız coğrafya olarak ikiye bölmekle kalmayıp tarih olarak da parçalayan Koca Balkan birçok olaya damga vurmuş, “Şipka Tepesi” ile ise meşhurdur. Deniz seviyesinden yüksekliği 1326 metre olan bu tepedeki otel ve restoranlarla çevrili ve araç parkı olarak kullanılan siyah granitle şekillenmiş alana ağustos ayında toplananlar yıldan yıla azalıyor. Bulgar devleti, burada her yıl ülke topraklarında yürütülen en büyük savaşı anma törenleri düzenlemeye gayret gösteriyor. 142 yıl önce Osmanlı ordu komutanı Süleyman Paşa bu doruğa öküz arabasıyla 46 top, savaş mühimmatı ve bir ordu çıkarmıştı ve Ruslarla savaştı. Çarpışmalar 21-26 Ağustos 1877’de cereyan etti. Savaş tarihine “Şipka Savaşı” adıyla girdi. Yani tepenin adını aldı. Bu, Rus Çarı II. Aleksandır’ın sıcak denizlere inmek için Osmanlıya açtığı bir saldırı savaşıydı. 1856’da Kırım’da yenilen Rus İmparatorluğunun öç alma savaşıydı aynı zamanda. Osmanlı Generali, Süleyman Paşa’ydı. “Şipka Geçidi” yolunu Plevne’de tarihsel meydan savaşı verilen Osman Paşa’ya yardıma kısa sürede erişmek için seçmişti. Savaşa pek çok milletten asker katılmıştı. Osmanlı Ordularının içinde Rumeli’den toplanan askeri güçler çoğunluktu. Deliorman köylerinde bugün de söylenen ağıtta şöyle denir: Git evladım yıllarca ben oğulsuz kalırım. Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım. Hadi oğlum hadi ya gazı ol ya şehit. Tuna’nın güneyinde yaşayan bütün halklar için Osmanlı imparatorluğunun Rus saldırısına karşı verdiği ölüm kalım savaşı işgal ordulara karşı bir savunma savaşıydı. Bu savaşı Bulgar halkının da böyle kabul ettiğine en büyük kanıtlardan biri, Plevne Papazı ve şehrin ileri gelenlerinin aralarından üç buçuk torba altın toplayıp “bizi koruyunuz Paşam!” ricasıyla bu altınları Osman Paşa’ya vermesi ve Osmanlı birlikleri şehirden çıkarken onların da yola düşmeleridir. Bu büyük savaşta, kritik bir önemi olan “Şipka Savaşında” Osmanlı şehitlerinin toplam sayısı, Bulgar kaynaklarında 8 bin kişi olarak gösterilmiştir. Bu kahramanlar Bulgarların yaşadıkları toprakların Rus imparatorluğuna düşmesine karşı can feda etseler de, ne Bulgar Prensliği, ne Bulgar Çarlığı ne de daha sonra tesis edilen totaliter komünist ve sözde demokratik düzenler Şipka Tepesi’de bir Bilinmeyen Kahraman Anıtı dikilmesine izin vermedi. Halka açık Park kurup bir Barış Anıtı dikilmesine de izin vermemişlerdir. Moskova’nın ve yerli iktidarın şiddetli baskısı devam ederken, Bulgar halkı, 1877-78 Rus ve Osmanlı imparatorlukları arası büyük savaşın bir Bulgarları “kurtarma” savaşı olmadığını yıllar geçtikçe anladı. Daha bu savaştan önce Rusya yanlıları ve Rusya karşıtları olarak ikiye bölünmüş olan Bulgar toplumu temsilcilerinden “Şipka Tepesine” çıkıp 1934’te dikilen anıta çelenk ve çiçek taşıyanlar azaldı. 2012-17 yılları arasında Bulgaristan Cumhurbaşkanı görevinde bulunan Rosen Plevneliev Şipka anma törenlerinin hiç birine katılmadı. 2009’dan beri Başbakan olan Boyko Borisovda katılmadı. 1878’de Bulgar halkının Rusya esaretine düştüğü görüşüne bağlı kaldı. Bu işgalin 1944’te tekrarlandığını vurgularken, Komünist iktidarın Bulgaristan’ı 2 defa Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ne katma teşebbüssünü şiddetle kınadı ve şu dönemde de ülkemize karşı çok yönlü saldırı savaşı yürütüldüğünü sürekli anımsattı.


6 Sayı 147 - Ağustos 2019 6

Sevilcan YÜCE

Ağustos Sıcağında, Şiir Şiir kalbin sesidir. Yüksek de olabilir, alçak da, ama sesiz de olsa, etkisi hep aynıdır. Biz Bulgaristan Türk şiirini sevenler, her söyleyişte bir büyük gerçeği ararız. Her şey her zaman her yerde değiştiğinden, şiirler de zaman açısından eskiyebilir, ama ömürleri dolmaz, renklerini ve gönül okşayan esintilerini korurlar. Bunun gücü, eski sevgiliye tazeliğini korumuş bir şiiri yeniden okurken en güçlü hissederiz. Sıkça olmak üzere, bana şiirle uğraşmak zor mu?, diye soranlar oluyor. Şiir açmış goncaları koparıp yolup demet yapmak değildir! Şiir doğayı bozmadan renklerden ve kokulardan demet yapmak kadar zordur. Anı yakalamak, anın yinelemesini beklemek, güzeli yormadan sevmek kadar zordur. Güzel, Ne Güzel Olmuşsun Heey güzeller güzeli! Ne şirin olmuşsun sen Sesin dünyaya bedel Söyle bana kimsin sen? Ne zor seni bulabilmek! Yerin şarkıların son kıvrağı! Yenileşmişsin, nerede o eski ahengin? Kulağıma gelen dünyalar bedeli! Halkımın dili, güzeller güzeli Dünya orkestrasında bir tını Ve eksik olsa tek akort, olmaz Onsuz senfoni, ne de bir orkestra eseri! Heey güzellerin en güzeli Halkımın anadili, Vatanımın öz dili, Bir hoşluk ki, doğuşundan gelen! Bir tek bakışınla dünyalara bedelsin.

İlkçağ Benzeri Kamış Gemi Bulgaristan’dan Girit’e Yola Çıktı

“ABORA IV- Taş Devri Argonautlar”adlı uluslararası arkeologlar kafilesi Varna’da Girit Adasına yola çıktı. Varnalı arkeolog Teodor Rokov, Almanya, Hollanda, Bolivya, ABD, Rusya, Türkiye ve Yunanistan’da toplam 11 tarihçiden oluşan kafile arkeolojik incelemelerde bulunacak. Alman Arkeolog Dr. Dominique Görlitz yönetimindeki bir ekip İlk Çağ’daki mağara çizimlerinden esinlenilerek kamıştan gemi inşa etti. Varna’ya bağlı Beloslav kasabasında yapılan gemiye “ABORA-IV” adı verildi. İlk çağ benzeri kamış gemi 14 metre uzunluğunda, 4 metre genişlikte, 2 metre yükseklikte Titikaka gölü kenarında yaşayan iki Kızılderili tarafından Beloslav gölü kıyılarında yapıldı. Arkeologlar Herodot’un Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e kadar Mezopotomya tarih yolunu geçmesi bekleniyor. “ABORA-IV” gemisi Varna’dan Karadeniz’e açılarak, İstanbul Boğazı’ndan geçmesi planlanmaktadır. Gemi daha sonra Gelibolu ve Çanakkale’yi ziyaret edecek.

Bulgaristan Türklerinin Sesi


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 147 - Ağustos 2019 7

Sağılık, Spor ve Eğitim

Uluslararası Bilişim Olimpiyatında Bulgaristan’a madalyalar Bakü’de düzenlenen Uluslararası Öğrenci Bilişim Olimpiyatında Bulgar takımından çocuklar 2 gümüş ve bir bronz madalya kazandı. Gümüş madalyaları Varna’dan Aleksandar Krasev ve Gabrovo’dan Martin Kopçev aldı. Azerbaycan’daki öğrenci bilgi olimpiyatına 87 ülkeden 327 genç katıldı. Bulgaristan takımı puan ve madalya sıralamasında 10. yeri hak etti. Ülkemiz bütün bilgi olimpiyatlarında dünya 5.si konumuna geldi.

Bulgaristan’dan Öğrenciler Kimya Olimpiyatında Dört Madalya Aldı

Paris’te düzenlenen 51. Uluslararası Kimya Olimpiyatına katılan Bulgar öğrenciler bir altın, bir gümüş ve iki bronz olmak üzere, dört madalya kazandı. Altın madalyayı Plovdiv Yabancı Diller Lisesinden Evgeni Statelov, gümüşü Sofya Milli Fen ve Matematik Lisesinden Kamen Petrov, bronz madalyaları ise Sofya Matematik Lisesinden Damyan Frantsov ve Milli Fen ve Matematik Lisesi

Bulgaristan’da 100’Den Fazla Ülkeden Üniversiteli Okuyor

AB’de yüksek öğrenim alanında mobi- İngiltere’den gelenler /% 14 veya 2000 /, lite üzerine yapılan bir Eurostat araştırması Türkiye /% 10 veya 1 400 /, Almanya /% 8 , 2017/2018 ders yılında Bulgaristan’da 115 veya 1120 /, Ukrayna /% 5 veya 700 /. ülkeden üniversiteli okuduğunu tespit ediyor. Toplam Bulgar üniversitelilerin sayısı 207 000 iken, yabancı öğrencilerin saysı – 14 000 (yüzde 6). Yabancı öğrenciler arasında en büyük pay Yunanistan’dan gelenler oluşturuyor (% 26 ya da yaklaşık 3 600).

Eğitim Bakanlığı Ve DANS, Gençlerde Radikalleşme Konusunda Işbirliği

Eğitim ve Bilim Bakan Yardımcısı Denitsa Saçeva, Devlet Milli Güvenlik Ajansı’nın (DANS) Eğitim ve Bilim Bakanlığı’nın (MON) bilgi sistemine erişimine yönelik talimatlar taslağı ile ilgili Bulgaristan Ulusal Radyosu’na (BNR) verdiği demeçte,” Bu bir polis belgesi değil kamuya açık bir belgedir. Eğitim kurumları ve güvenlik servisleri arasındaki işbirliğinin anlamı netleştirilmelidir. Bu aynı

zamanda gençler arasında artan radikalleşmeyle de ilgilidir” diye kaydetti. Saçeva’nın ifadesine göre güvenlik uzmanları, radikalleşen gençlerin yaşının 15-16 yaşından 12 yaşına düştüğünü bildirdirmişlerdir. Bakan Yardımcısı, bunun amacının kesinlikle önleme konusunda etkileşimin artırılması olduğunu söyledi. Bakan Yardımcısı,”Şimdi de DANS’ın bu bilgilere erişimi var, ancak bu erişim yerelleşmiş, kağıt belge şeklinde ve kontrolsüzdür. Bundan sonra merkezileşebilir ve daha fazla kontrol edilebilir hale gelebilir. Her şey düzenlenecek” diye vurguladı. Saçeva, bakanlığın gençler arasında radikalleşme ve terör olaylarında DANS ile işbirliği yapacağına dikkat çekti

Bilişim Teknolojileri Sınavına Katılan Öğrencilerin Yüzde 73’Ü Başarı Gösterdi Eğitim ve Blim Bakanlığından verilen bilgiye göre, bu yıl 10.sınıfı bitiren öğrencilere yönelik ulusal düzeyde dış değerlendirme olarak gerçekleştirilen bilişim teknolojileri sınavının sonuçlarının analizi, ülkedeki öğrencilerin, İnternet güvenliği ve virüs koruması hakkında giderek daha çok bilgiye sahip oluyor. Ülke çapında 928 okulda gerçekleştirilen sınava bu yıl 10.sınıfı bitiren yaklaşık 45 000 öğreci katıldı. Test sınavı iki şamada gerçekleştirildi. Birinci aşamada sınav sırasında rastgele oluşturulan 20 ödev, çoktan seçmeli sorular ve cevaplarını içeriyordu. Sonuçlara göre öğrenciler en yüksek başarıyı güvenli çevrimiçi çalışma, virüs koruması ve paylaşılan belge yönetimi konularında gösterdiler. Sınav, ikinci aşamada uygulamalı sınav şeklinde yapıldı ve her bir öğrenciye bireysel ödev verildi. Sınava katılanların yüzde 98’i ödev üzerinde çalıştı, yarısından fazlası ödevi çözmede zorlanmadı. En

yüksek başarı gösteren öğrenciler Tırgovişte (Eski Cuma), Rusçuk ve Loveç (Lofça) şehirlerinde okuyanlar oldu. Bakanlıktanyapılan açıklamada,”Sınavı geçenlerin yüzde 73’üAvrupa Yeterlilik Çerçevesi kapsamında dijital yeterlilik belgesi aldı. Onlar, soruların yüzde 50’sini veya daha fazlasını doğru cevaplayabildiler. Bu yılki ulusal düzeyde dış değerlendirme olarak gerçekleştirilen bilişim teknolojileri sınavı ortalama puanı 35,88 olup neredeyse başarı oranının yüzde 60 olduğunu gösteriyor. Bu aynı zamanda şimdiye kadarki en yüksek başarıdır” denildi.

7

Adil Mısırcı Sofya’da Bronz Madalya Kazandı Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da düzenlenen Dünya

Yıldızlar Serbest Güreş Şampiyonasında 110 kg’da mücadele eden Ordu Büyükşehir Belediyespor Kulübü… Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da düzenlenen Dünya Yıldızlar Serbest Güreş Şampiyonasında 110 kg’da mücadele eden Ordu Büyükşehir Belediyespor Kulübü sporcusu Adil Mısırcı, dünya üçüncüsü olarak bronz madalya kazandı. Ordu Büyükşehir Belediyespor Kulübü sporcusu Adil Mısırcı, ABD’li Catka’yı 7-4, Moldovalı Marius Uja’yı 8-0 yenerek çıktığı müsabakada Ermeni rakibi Sergey Sargsyan’ı 3-2 yenerek bronz madalya kazandı.

Mısırcı’nın bronz madalya alarak dünya üçüncülüğünü tebrik eden Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler, “Avrupa’da aldığımız her başarı Türk’ün gücünü tüm dünyaya göstermesi için bir fırsattır” dedi. Başkan Güler, “2 yıl önce kurulan Ordu Büyükşehir Belediyespor Kulübünün elde ettiği başarılar kısa sürede ne denli önemli bir yol kat ettiğini gözler önüne seriyor.

Sidelya Mutlu, Albena’dan Altın Madalya Ile Döndü

Ardino (Eğridere) Yunak Masa Tenisi Kulübü’nün yetenekli oyuncusu Sidelya Mutlu, dün sona eren Albena yazlık tatil beldesinde düzenlenen Albena 201921.Uluslararası Masa Tenisi Festivali’nde 12 yaş kategorisinde birinciliği elde ederek altın madalya kazandı. Sidelya, 12 yaş yıldız kızlar kategorisi mücadelesinde güçlü rekabete rağmen mükemmel bir performans sergiledi.

Yunak 2005 Masa Tenisi Kulübü antrenörü Beyhan Emin, Sidelya’nın Albena’da gösterdiği performans ve yakında katılacağı turnuvalar hakkında bilgi verdi. Beyhan Emin,”Sidelya, Albena’da düzenlenen turnuvayı ikna edici bir skorla kazandı. Fransa, Ukrayna ve Moldova’dan rakiplerini yendi. Final karşılaşmasında Sidelya, Moldova’dan rakibi karşısında 3:2’lik skorla galip geldi. Şimdi Bulgaristan milli masa tenisi takımı dahilinde Varna’da düzenlenen antrenman kampına katılacak. Kamptan sonra Ardino’ya dönünce 22-25 Ağustos 2019 tarihlerinde Fransa’nın Strasbourg kentinde düzenlenen Avrupa Şampiyonası’na katılmak için sıkı bir hazırlık antrenmanlarına başlayacağız” diye kaydetti.

Bulgaristan’da Ilk Akciğer Nakli 2021 Yılında Yapılacak

BTV’de yayınlanan “Bu Sabah” programına konuk olan Sofya Sveta Ekaterina Üniversite Hastanesi İcra Müdürü Prof. Dr. Genço Naçev, “Sağlık Bakanlığı ve Avusturya’nın başkenti Viyana’daki Tıp Üniversitesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği arasında imzalanan üç yıllık Bulgar Tıp Uzmanlarının Hizmet İçi Eğitimlerine İlişkin Anlaşmayı uygulamaya devam edersek Bulgaristan’da ilk akciğer nakli ameliyatını 2021 yılında yapacağız” diye kaydetti. Prof. Dr. Naçev, bunun gerçekleşmesi için gerekli donanıma sahip olduğumuzu vurguladı. Onun ifadesine göre cerrahi açıdan bakıldığında da sorun olmamalıdır. Prof. Dr. Naçev, böyle bir akciğer nakli yaptıklarını, ancak bunu kadavra üzerinde uyguladıklarını açıkladı. Prof. Dr. Naçev, Viyana’daki Tıp Üniversitesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği’nin yabancı uyruklu vatandaşlara akciğer nakli yapılmasını durdurma kararının,

İstanbul’da düzenlenen konferansta organ nakli turizmi ve organ kaçakçılığı nedeniyle ciddi önlemler alınmasına karar verilmesinden dolayı beklendiğini kaydetti. Prof. Dr. Naçev, Viyana’daki hastanenin aldığı kararın sadece Bulgaristan’a yönelik olmayıp tüm Avrupa ülkelerine yönelik olduğunu belirtti. Prof. Dr. Naçev,”Bu önleyici bir önlemdir. Üzgünüm, ama şaşırtıcı bir karar değil” diye kaydetti.

Prof. Dr. Kantarciev: Bizde Batı Nil Virüsü Vakalarında Patlama Yok

BTV’ye yayınlanan “Bu Sabah” programına konuk olan Ulusal Enfeksiyon ve Paraziter Hastalıklar Merkezi Müdürü Prof. Dr. Todor Kantarciev, ”Bizde Batı Nil virüsü vakalarında patlama olduğuna dair kanıt yok, ancak Rusçuk şehrinden bir çocuğa bulaştığına dair ciddi şüpheler var” dedi. Dr. Kantarciev, çocukların ciddi sonuçları olmadan hastalığı geçirdiğini belirtti. Uzman doktor, sivrisineklerin bazı hastalıkları taşıdığını, ancak Bulgaristan’da Batı Nil ateşi hastalığında patlama olmadığını açıkladı. Geçen yıl bizde 15 Batı Nil virüsü vakaları vardı. Onların 2’si ölümle sonuçlandı. Prof. Dr. Kantarciev’in ifadesine göre, ilk Batı Nil virüsü vakaları Kıbrıs ve Lefkoşa’da tespit edildi. Uzman doktor, sivrisinekleri iten sarımsak, nane ve lavanta gibi doğal ilaçları kullan-

mamızı tavsiye etti. Eczanelerde ayrıca oldukça iyi böcek kovucu bulunduğunu söyledi. Prof. Dr. Kantarciev,”Sivrisinek ısırıklarına en çok maruz kalanlar balıkçılardır, çoğunlukla sivrisinekler akşamları ve geceleri ısırırlar” dedi. Uzman doktor, annelerin enterovirüsler de tehlikeli olduğundan dolayı özellikle hava ısındığında çocuklarının hijyenine dikkat etmelerini önerdi. Prof. Dr. Kantarciev, kene miktarının artmasının, bu yıl fazla yağan yağmurlardan ve sıcak havalardan kaynaklandığını açıkladı. Uzman doktor, insanlar keneyi çıkardıktan sonra bir kez antibiyotik kullanmayı öğrendikleri için paraziter hastalıkların görülme sıklığının azaldığını açıkladı.


8 Sayı 147 - Ağustos 2019

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Türk Dünyası STK’lar İstanbul’da

T.C. Fahri Konsolosu Hakkı Uludağ ve Kerküklü Muhammet Khurshid

İsveç Malmö’da Hemşehrim Halid OSMAN ile birlikte

İsveç Malmö Parkın’dan


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 147 - Ağustos 2019 9

İsveç’in Malmö ilinde Halid OSMAN’ın işyerinden

Malmö Parkında

İsveç Malmö Müzesi


10 Sayı 147 - Ağustos 2019

Bulgaristan Türklerinin Sesi Balkanlar

10

İbrahim SOYTÜRK Medreselerimiz

Rumen Zinoviev keşfettiği kayalıklar ile modernite ve geçmiş arasındaki bağın peşinde

Sahiplerini Bekliyor

“Arkadaşlarla Sredna Gora dağındaki Strelça’ya gittik. Birçoğu insan eliyle yapılmış olan garip kaya formlarının toplandığı bir yer orası. Onları gördüğümde, aniden buna benzer yeni şeyler keşfetme ihtiyacını hissettim. Ben esas olarak kökenlerimim olduğu Küstendil bölgesine odaklandım. Stranca, Rila, Pirin ve Sredna Gora’daki megalitleri herkes bilir. Sonunda benim bölgemde de böyle oluşumların olmamasının mümkün olmadığını düşündüm, çünkü insanlar o dönemlerde inançlarını taşlar, ağaçlar, su ve ateş yoluyla ifade ediyordu.” Kurbağa kral - Küstendil’in Nevestino belediyesi, zoomorfik şekil.Arşivinde birkaç yüz kayalığın bulunduğu Rumeni “insanların, Bulgaristan’da birçok gizemli yerin olduğunu görmesi için” fotoğraf albümü yayınlamayı planlıyor. Bazen yerel halk da onu bu tür oluşumlara yönlendiriyor. Rumen, “Bu yerleri biliyorlar ama onlara anlam yüklemiyor, üzerindeki kesikleri, olukları, nişleri fark etmiyorlar,” diyor ve insan müdahalesinin bulunduğu izler arıyor. “Bu kayalarda, insanoğlunun faaliyetleri ve duygularını görebiliriz. Taş çok güçlü ve doğa mükemmel bir çember, bir üçgen, geçiş çizgileri, hatta bazen insan görüntüleri bile çizebiliyor. Gözleri, burnu, kulakları, dudakları olan bir kral, yahut balık gibi yontulmuş büyük bir kaya heykeli görüyoruz,” diyor Rumen Zinoviev: Dolna Koznitsa köyü- Küstendil.”Benim fikrim, doğanın bize şu anda neyi göstermediğini keşfetmek. Ve doğanın oldukça akıllı olduğu sonucuna vardım, çünkü bizden özel olarak yok edebileceğimiz şeyleri gizliyor. Hazine avcıları tarafından keşfedilen ve sonra kenara atılan birçok örneği vardır. Örnek olarak, Küstendil’deki Krastati Kamen tapınağında Hristiyanlık öncesi zamanlardan kalma büyük bir taş haç var. Oysa ki o dönemde ttopraklarımızda Hristiyanlık yoktu ve resmi bir din haline gelmemişti. Biraz daha araştırılırsa, insanların bu değerli kalıntılara ne kadar zarar verdiği görülecektir.” Rıjdavitsa Şegava- Küstendil.Dikkat çeken buluntuların, insan mı yoksa doğanın eserinin olup olmadığını, öyleyse de modern makinalar olmadan özel bir yapının nasıl oluşturulduğunu anlamak çok zor. “Bunlar binlerce yıllık nesneler

ve benim “tesis” olarak adlandırdığım antropomorfik ve zoomorfik varlıklar var.” Bugün bunları çözmenin karmaşık olduğunu düşünüyor çünkü antik çağlarla büyük ölçüde temasımızı kaybetmiş bulunuyoruz. Bunun faktörlerinden biri din: “Biliyorsun, her din bir öncekinin izlerini yok ediyor. Üstüne kendi kaidesini inşa ediyor. Bulgaristan’ın pek çok yerinde Hristiyan kiliseleri başka kutsal alanlar üzerine inşa edilmiştir.” Zinovyev, Müslümanlarda da aynı olduğunu söylüyor. “Pek çok şey hala topraklarımızda saklı duruyor,” diyor emin sözlerle. Svaşçı şaman- Zemen köyü, antropomorfik şekil.”Zemen Boğazı’nda, örneğin, inanılmaz kayalar var. Ama birileri onları görecek gözlere sahip olmalı. Genellikle, bir nesneye odaklanma büyük rol oynar. Orada kasklı bir savaşçı ya da rahip, katı bir adam, gözler, burun, sakal ve saçtan oluşan büyük bir kafa gördüm.

Herşeyi gören – Küstendil’in Nevestino köyü, antropomorfik şekil.Bir başka ilginç nesne ise yine insan başı gibi görünen kaya, ancak yandan görülen, başın tam ortasında, kesinlikle yuvarlak bir ay şeklinde deliği vardır. Kayada birincisine bağlanan başka bir delik var ve onlara bakarken gökyüzünü görüyorsunuz. Sredna Gora’da yan yana iki taş vardır. Bir erkek ve bir kadın arasındaki aşkı görmek için başka fantaziye ihtiyacınız yoktur. Kadının gözleri aralı ve hafif bir gülümsemesi var, adam ise ona yukarıdan bakıyor. “ Ebediyen- Starosel, Hisarya, antropomorfik şekil.Bugün Rumen hayatında bir itici güç bulduğu için kendini mutlu hissediyor. Başkalarının bulamadığı şeyleri bulmak ve bir şekilde eskilerin duygularına dokunmak ona göre mutluluğun kendisi. Fotoğraflar: Rımen Zinoviev Çeviri: Ayser Ali

1989 yılına kadar 2 200 kişilik nüfusuyla Dobriç ilinin en büyük üçüncü köyü olan Bezmer, bugün 400 kişilik nüfusa sahip bir yerleşim yeri. Türklerin 1989 büyük göçü ardından, daha sonraki yıllarda ekonomik göçlere maruz kalan köy, bugün de eski günlerini hatırlatan yeni bir canlanma dönemi yaşıyor. Ülke çapında Bezmer deyince, askeri hava üssünün bulunduğu Yambol’a bağlı Bezmer köyü akla gelse de, Dobruca’nın bu incisi de görülmeye değer. Tervel’in Bezmer köyünde konuk olabileceğiniz bir adres ise Nevena Deneva’nın evi olabilir. Deneva’nın anlatımıyla Dobruca insanın çalışkanlığını, bölgenin zengin folklorunu ve tarihi özellikleri anlatılmaya değer. Konuk evi ve Dobruca Etnografya Müzesi’nin sahibi Nevena Deneva ile rengarenk bir Dobruca sohbeti gerçekleştirdik. Konuk evlerinin Avrupa finansmanı alıp, kapılarını konuklara açmadığı çok tartışılan konuulardan biri oldu. Ancak Nevena Deneva, bunun asla kendisi için geçerli olmadığını söyledi: “Diğer konuk evleri ne yapıyor, bilmem, fakat benim Bezmer’de Konuk Evi’min amacı bölgemizim hala bakir olan turizmini tanıtmak, insanların bu yöremizi keşfetmesini sağlamaktır. Dobruca’da zanaatlar olduğunu, gelenekler, zengin folkloru olduğu görülsün, halkımızın misafirperverliği ve Dobruca insanının güzelliği öğrenilsin”. Dobruca Evi fikri nasıl doğdu? “İktisatçı mesleğimden emekliliğe ayrıldıktan sonra “Dobruca Evi” fikrine kapıldım. Ailem, ninelerim, dedelerim, bütün sülalem folklorle ve geleneklerle iç içe yaşamış, bu değerlere önem veren insanlardı. Bu hep içimde kalan bir sevda idi. O yüzden emekliye ayrılınca, eşimin ailesinin evini restore ettim ve hem konuk evi, hem de “Dobruca Müzesi” olarak kapılarını ziyaretçilere açtım. Dobrucalının hayatı, işi, onun günlük yaşamıyla ilgili objeleri buldum, hepsi otantik bir halde bu evin çatısı altında görülebilir”. Avrupa Birliği fonlarından çok ufak bir finansman aldım. Bu çok az bir miktar olsa da, Dobruca’daki insanlar için bu destek çok önemli. Bizler, çalışkan insanlar olarak her kuruşun değerini iyi bilen kişileriz, diyor Deneva. Bezmer köyünde evini konuklara aöan Deneva şöyle devam etti: “Bütün Dobruca olduğu gibi, özellikle Tervel ilçesi, Bezmer köyü turistik açıdan bilinmeyen, bakir bir yer. Bölgemiz çok zengin tarihe sahip. Mesela buraya sadece 20 km. uzaklıkta Onogur köyünde Roma dönemi kazıları gerçekleşiyor. Oradaki arkeologlar da bizim evde kalıyor ve arkeolojik bulguların çok eşsiz ve değerli olduğunu söylüyorlar”. Tervel’e bağlı Onogur köyünde Erken Bizans dönemine ait 5. Asırdan Palmatis antik kenti ortaya çıkarıldı ve kazılarda eski bazilika bulundu. /527-565 г./. Büyük Jüstiniyanus tarafından kurulduğu tahmin edilen Bazilikada eşsiz bir taş taht bulundu. Onogur köyü yakınında 200 dekar üzerindeki kazılarda ortaya çıkan Palmatis kalesinde bazilika kalıntıları büyük ilgi uyandırdı.

BULTÜRK - Dünyada’ki Temsilcilerimiz

Siyasi ve Aktüel Gazete

Kırcaali’nin en muhteşem yapılarından biri olan Bulgaristan Türklerinin gururu Kırcaali Medresesi 20. yüzyılın 20.li yıllarında St. Petersburg’da Güzel sanatlar Akademisi profesörleriğnden Rus mimar Pomerantsev’in projesi üzerine inşa edilmiştir. Medrese binası olarak planlanan bina Orta Asya türk mimari tarzında olup, hiçbir zaman kuruluş amacına uygun kullanılamamıştır. Kırcaali Medresesi komünist idare ile birlikte Türklerin elinden tamamen alınarak müzeye çevrilmiştir. 1.300 metre kare sergi alanıyla Bulgaristan’ın en güzel müzelerinden birisidir. Bulgaristan Türkleri kendi geçimlerini sağlamakta güçlük çektikleri yıllarda, lokmalarını ayırarak, çocuklarının eğitimi için alın teri ile inşaa edilen Medrese gerçek maksadına uygun işlevini yapacağı günleri beklemektedir. Kırcaali halkı kimi para, kimi bedava çalışarak, en çok ise kurban derileri toplanarak bu medreseyi halk kendi imkânları ile bitirebilmişlerdir. 1990 yılından sonra Bulgaristan’da yeni bir döneme geçilerek, Jivkov idaresinin devrilmesiyle birlikte demokratik bir düzen kurma çabaları da filizlenerek gelişti. Ancak rejim ne olursa olsun Türklerin kaderi değişmedi. Bulgar vakıfları en kısa yoldan gayrımenkülerini elde ederken Türk-İslam vakıf malları için her türlü engelleme yöntemleri devreye sokuldu. Bazı vakıf mallları ve camiler yağmalanarak meyhanelere, kumarhanelere çevrilerek, Bulgar devletinin Bulgaristan’da bulunan Türk tarihi eserlerine karşı tutumunu da ortaya koymuş oldu. Geçmişte bir seçim propagandası sırasında S. Koburgotski Kırcaali ziyaretinde Medresenin Türklere verileceğine dair söz verdi, ancak seçimden sonra bu sözler unutuldu. Ne tuhaftır ki, HÖH’ün de bu konuda herhangi bir çabasını göremedik. HÖH 17, kesintisiz 8 yıl iktidar döneminde Bulgaristan Türklerinin manevi feyz kaynağı olan tarihi eserlerin, vakıf mallarının elde edilmesi konusunda ciddi başarılar elde edebilirdi, fakat belirtiğimiz konular üzerine sadece seçimler öncesi gidilerek her seçim öncesinde seçim malzemesi olarak kullanılması ile yetindi. Hatta çok yerde zararları dahi oldu. Diğer yandan vakıf malları belirli güçlerin elinde veya ne idüğü belirsiz kimselere peşkeş çekilmiş, büyük bir kısmı da satılmıştır. Vakıf mallarının bir kısmını elde etmek için açılan davalar ise yıllardan beri sürmektedir ve yakın bir gelecekte sonuçlanma ihtimali de pek görünmemektedir. Geçmişte Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün (o zaman Dışişleri Bakanı) eski Osmanlı topraklarında bulunan Türk Kültürel ve tarihi eserlerine Türkiyenin sahip çıkarak gerekli onarım ve bakım çalışmalarını başlatacağını söylemesi Bulgaristanda tepkilere neden oldu. Prof. Dimitrof Bulgaristanda Osmanlıdan kalma eserlerinin bulunduğu ancak Osmanlı devletinin Türk devleti olmadığını dolayısıyla Bulgaristan’daki eserlerin Türk değil, İslam eserleri oluğunu belirterek Türkiye’nin de bunlara sahip çıkamayacağını öne sürmüştü. Türkiye’nin para vermesi durumunda ise geri çevirmeyeceklerini söylemişti. Gerçek ise şudur. Şu anda Bulgaristan’da bulunan Türk-İslam eserlerinin asıl sahipleri Bulgaristan Türkleridir. Atalarımızın özene, bezene meydana getirdiği bu eserlerin sahipleri olduğumuza göre bunlara öncelikle bizim sahip çıkmamız gerekirdi.

Bezmer köyünde “Dobruca Evi” bölgenin kültürel zenginliğini tanıtıyor

www.bulturk.net /bilgi@bulturk.net- Tel:0212 511 63 47

İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: Yazı İşleri Müdürü İstihbarat Müdürü: Alptekin CEVHERLİ Dini Eğitim Sorum Genel Yayın Yönetmeni Eğitim Sorumlusu: Kültür-Sanat: Raziye ÇAKIR Genel Yayın Müdürü Spor Müdürü: Halkla İlişkiler: Ergül BALKAN

Yayın Danışmanları: Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ

Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Seçkin DİNDAR

Dr. Erdal KARABAŞ

Elif GÜNEŞ Av. Hasan MOLLAOĞLU Zihni KARPAT Hüseyin YILDIRIM Nevzat ÖZTÜRK Avşin BALKAN İbrahim SOYTÜRK Serkan YILDIZ Neriman KALYONCUOĞLU

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.

Bayrampaşa - Adaparkın üstü - H.TÜRKOĞLU Spor Komp.Karşısı Tel: 0212- 5 11 6 3 4 7 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Akademi Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

www.bulturk.net / www.bulturk.org.tr

Avusturya -Viena Almanya-Köln: Almanya - Frankfurt Amerika-New York İspanya-Madrid İsveç İngiltere London

: Osman BÜLBÜL : Ünal G A Z İ : Seniha R.SABRİ : Alaattin Gokay : Hüseyin Hasan : Seval ÖZTÜRK : Raziye ÇAKIR : Ridvan Akay Riko

Bulgaristan - Temsilcileri Sofya

:Hikmet EFENDİEV Blagoevrad :Bülent MURADOV Smolyan :Rufat FELETİ P a z a r c i k : M e h m e t B AY R A M Kırcaali :Mehmet TEFİK Ardino :Aziz ŞAKİR Cebel: :Erdal H. AHMET Loveç: :Emine BAYRAKTAROVA Pleven :Rafet RODOPLU Şumen: :Sezgin YILMAZ Razgrad :Levent RASİM Ruse :Zeki İsmail

Varna :Mustafa İSMAİL

T Ü R K İ Y E -Ankara: İsmail ÇİNGÖZ İst. Anadolu:Bölgesi İst. Trakya Bölgesi ist. G.O.Paşa: ist. Bayrampaşa: ist. Zeytinburnu: ist. Başakşehir: ist. Kağıthane: İst.Fatih İst. Esenyurt Kocaeli:

Bursa-

Nuh Mete DENİZ Nedim BİRİNCİ Seydullah HALAÇ Vildan ARDA Halil Zeytinburnu Aydın FİDAN Nazım ÇAVUŞ Murat KAYNAK Mustafa ÖZSOY Alptekin CEVHERLİ

Ridvan TÜMENOĞLU

- Bursa Yıldırım: - Bursa-Hürriyet: - Bursa-Yenibağlar: - Bursa-İnegöl

Turhan YAMAÇ Üzeyir AKGÜN Cevat ÇALIŞKAN Bayram BAYRAM

- İzm. Sarnıç: - İzm. Buca:

Durmuş HATİPOĞLU Şevket YILMAZ

İzmir- Edirne:

Tekirdağ: Balıkesir-Bandırma: Eskişehir: Erzurum Mersin : Fethiye :

Kenan ÖZGÜR

Nadir ADLI Ertaş ÇAKIR Güner BAŞARAN Sevgin GÖKÇE Berkay MUTLU Ferda ER Fatih AKSAK


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 147 - Ağustos 2019 11

Editör Köşesi Totaliter komünizmin taşlaşmış zihinsel izleri, bundan 5

yıl önce yavaşça çözülmeye başladı. Kendilerine hemen hemen herkesin ters baktığı ilk kahramanlar ortaya çıkmaya başladı. Bugün artık gruplaştıkları ortadadır. Sıradan insanlar arasında duygusal, fikirsel, eylemsel birliğin doğduğunu izleyebiliyoruz. Nesil değişimi de çok önemlidir. Geleceğin yükünü üstlenen kuşak artık 30 yaşında. Bu kuşağın temsilcileri Bulgar bağımsızlığının 1878’de ya da 1944’te değil, 1991’de doğduğunu savunuyorlar. Bu yeni bir zihinsel sentez ve dünya görüşü! III. Bulgar devleti tarihinden 113 yılı yok sayıp, gerçek tarih olarak değersiz bularak çöpe atıp, yüz akı olan tarihimiz 28-30 yaşındadır demek, çok anlamlı bir iddiadır. Bulgaristan’da yaşayan her vatandaşı aynı çatı altında buluşmaya bir davettir. 113 yıl Bulgar tarihinden vazgeçme önerisinin temelinde, 1878’de ve 1944’te Rus ve ardından Sovyet esareti altına düşmüş olmamız gerçeği var. Rus esaretine düşen bir devletin “ben o yıllarda” bağımsızdım demesi anlamsızdır. Tohumu çatlayan bilinç budur. Kabul edelim ki, esaret altında bulunan bir halkın milli bilinç, ruh ve kültür geliştiremeyeceği gün gibi ortada olduğundan, sözde kurulan milli Bulgar devletinin (olmamış bir şeymiş gibi) değerlendirilip yok sayılması sonucu doğal olarak doğar. Ne ki, buradan komünist diktatörlüğün yıkılmasında temel (ana, başat) rol oynayan 1989 Türk Ayaklanmasına dev anıt dikmeli ve 1990 “demokrasisini”, dolayısıyla bağımsızlık ve egemenliğini getiren bu ayaklanma kahramanlarının da eli öpülmelidir. Yanlış kahraman A.Doğan (ajan Sava) çömezinin eli değil tabii… O “köşk hapsinde” kalabilir. Tahta oturma sevdasıyla 25 yıl ev hapsi (daha doğrusu saray hapsi) hayatı yaşayan Osmanlı şehzadelerinin çilelerini, hastalıklarını, streslerini vb anlatan Türk romanlarının Bulgarcalaştırılması faydalı olabilir, çünkü aynı sahneler yaşanıyor... Bakış açısının yönü. -Hiç bir şey istediğimiz gibi olmasa da açılan pencereler var. Bu görünüm neresidir. Nereye bakıyoruz ve kimi görmek istiyoruz? Biz Türkler örneğinde cesur hareket eden, doğruluk aramanın bir hak olduğuna inanan genç Yahudilerin, Romen (Çingene) kardeşler görmek ne hoş. Gözü pek hareket ederek ilk adımları atanları tanımak ne hoş bir bilseniz… Bir gazete haberi - “Üçüncü Nesil” (TRETA VIZRAST - 2019,Sayı 35) gazetesinde ışık saçan bir haber çıktı. Yahudi “Şalom” örgütü artık ikinci adımını da atmış bulunuyor. Şöyle, “Biz İkinci Dünya Savaşı’nda Biz Yahudileri Kurtardık” yalanı artık sökmeyecek. Bulgaristan’da iki yerleşim yerine, - Breznik ve Nedelino - 1942-1943 yıllarında Yahudi İş Kamplarına “Yahudiler - Holokost Mağdurları” - yazısını içeren anıt taşları dikildi. Törene hükümet adamları ve belediyeciler de da katıldı. Sayıları 65 olan bu kamplarda Bulgarlar, Çingeneler, Türkler, Pomaklar ve diğer azınlıklardan binlerce kişi (toplam 169 bin kişi) kalmıştır. Yahudi mağdurları anma törenleri bu defa yukarda adı geçen 2 kampta yapıldı. 1942 ve 1943 yıllarında Bulgaristan’daki Yahudiler evlerinden toplanıp, erkekler ailelerinden ayrılmış ve iş kamplarına kapanmıştı. Aralarında iletişim kesilmişti. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar Nazi kamplarına gönderilmek üzere “Bekletme Merkezlerinde” toplu kalmışlardı. O yıllarda Bulgaristan’da Holokost yaşandığının tanınması, ülkeye karşı uluslararası davalar açılması yolunu açıyor. Bulgaristan Holokost suçu işlemiş ülkeler listesine girecektir. 1942- 43 yıllarında Makedonya ve Yunanistan’ın Ege bölgesini Bulgar Çarı III. Boris yönetmiştir. İşgal topraklarında yaşayan yerli Yahudi ve Romenler (Çingeneler) tutuklanmış ve Bulgar vagonlarıyla Nazi Ölüm Kamplarına gönderilmiştir. 20 bin kişiye yakın olan bu gruplardan sağ kalan ve geri dönen olmamış, hepsi yakılmıştır. Bulgaristan’daki kamplardan kurtulan Yahudiler ise, 1948’de (48 bin kişi) deniz yoluyla İsrail’e göç etmiştir. “Şalom” örgütü Yahudilerin Bulgaristan’da kaldığı kamplara “Yahudiler - Holokost Mağdurları” Anıt levhası dikmeye kararlıdır. Bu mert adımlar ancak düzgün karakter taşıyan ve hedefe doğru ödün vermeden bilinçli ilerleyerek olasıdır. Bu olaylar, tarihi unutturmak isteyenler üzerinde zaferdir. Giderek tamamen pes edecekler. Bulgaristan’dan 1989’da kovulan Türklerin ardından boş kalan ve yıkılmaya yüz tutan köylere “BU KÖYDE ŞU ŞU…..TÜK HANELERİ YAŞAMIŞTIR” kampanyası başlatma zamanı gelmiştir…

Bulgar demokrasisinin olmazsa olmazı haline getiren Bulgar milliyetçi ırkçı zihniyetine bir tokat oldu. İnsan şerefini hiçe sayan Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Kr. Karakaçanov ve VMRO partisi Başkan yardımcısı ve AP milletvekili An. Cambazki yere bakıp susuyorlar. Bu iki ırkçı zihniyetli siyasetçi Çingene azınlığa saldırılarını yasallaştırmak amacıyla Romenlerle ilgili bir “Yeni Entegrasyon Konsepti” hazırlamışlardı, Bakanlar Kuruluna takıldı, kabul edilmedi. Bu tarihi bir olaydır. 1956 yılından beri Bulgaristan’da azınlıklarla ilgili, onları ezip asimile etmek için hazırlanan ve Bakanlar Kurulundan imzalı mühürlü çıkmayan ilk resmi belgedir. Bu 2 olay yeni kuşak Bulgarlar zihniyetinde keyfi işlerle ilgili birazdan biraza bir durulma başladığına işaret değil de nedir? Adalet Bayramı yakındır. Şimdiye kadar Bulgaristan’da azınlıkların hak arama davasında böyle bir hukuksal başarı elde edilememişti. 50 ailenin birlik olması ve beraberce duruşma salonuna girmesi ve salondan lehlerinde çıkan kararla ayrılmaları paha biçilmez boyutta büyük bir zaferdir. Kolektif hak arayanların galip gelmesinin imkânsız olanaklarda da mümkün olduğuna bir emsal kanıt (başka davalarda da kullanılabilecek bir örnek) getirmiştir. Bizim kolektif haklarımız uğruna verdiğimiz hukuk mücadelesinde benzet bir başarımız (elimizde bir mahkeme kararı) yoktu. Büyük bir grup vatandaşın aynı çileyi çekerken, aynı duygularla yaşarken, ortak (kolektif) bilinç oluşturması, beraberce hareketlenme, dayanıp sabretme ve sonunda galip gelip muzaffer olmasında doğan örnek hak ve özgürlük davamızın 1990’da başlayan yeni dönemde elde ettiği dev zaferdir. Birkaç avukatımız olsa ve hatta bir süre Adalet Bakan Yardımcısı bizden biri olsa bile, biz bu taşı kaldıramadık kardeşlerim. Bizim Çingenelerin barosu olsa bu mahkeme kararının çıktığı günü ADALET BAYRAMI GÜNÜ ilan edebilirdi. Çilekeş kardeşlerimizi BULTÜRK ve BGSAM adına tebrik ediyoruz! Olayı biraz daha deşelim. Bulgaristan’da kolektif dava dilekçesini mahkeme kabul etmezdi. Şimdiye kadar hiç kabul etmedi. Biz okullarımızı aynı günde hepimiz birden kaybettik ama dava açamadık. Bütün camilerin kapısına aynı günde anahtar taktılar fakat müftüler dava açmadılar. İsimlerimiz değiştirildi, öldürüldük, yaralandık, zindana düştük tekmelendik ne yazık ki, hiç birimiz hak arama davası başlatamadık. Bu yola girmeye çalışanlardan hiç biri lehinde çıkan mahkeme kararını alıp, arkadaşlarına bir kahve ikram edemedi. Neden mi? Katiller, soykırım, kültür kırımı yapmaya hazırlananlar, kendilerine gerekli olacak kılıfı önceden hazırlamışlardı. Anayasaya ve yasalara “Kolektif suç yoktur” yazdılar ve soy kırım kararlarını kolektif aldılar, operasyonları onlar örgütlediler, suçsuz insanlar onların emirleriyle öldürüldü fakat suçlular tutuklanmadı, sorgulanmadı, içeri atılmadı, çünkü olanlar hep “kolektif” işlerdi. Bulgar devletinin kendi yasalarına uymadığını dünya bilir, gördü. Zalimler, görenler susarken… Nihayet testilerden biri kırıldı. “Voyvodino” mahalle gettocuları birinci dereceli Bulgar mahkemesinden aldığı kararı belediye uygulamayınca, hak arama davası Strazburg’a taşındı. Bu önemli adımı, Bulgaristan Müslümanları Diyaneti, Başmüftülük, İl Müftülükleri mal mülk davalarında atamadı. Bu gerçek bize, ayaklanmaların, dava kazanmanın boş kafalı diplomalıların, maaşlıların, beş vakit namazdakilerin işi olamadığına inandırdı. Bu ancak ve yalnız düzgün karakter taşıyan yoksulların davası olabilirdi. Öyle de oldu. Yoksulluk üzerinde adalet bilinci dövülen örstür. Son günlerde Bulgaristan’da 80 yangın birden çıktı. İtfaiyeciler deli divane oldular. Bütün yangınlar tek kıvılcımdan başlar. 2018’de ve 2019’un ilk 8 ayında ülkede 900 yangın ve Çingene getto-mahallerine 231 saldırı oldu. Hapishaneler ve tutuk evlerinde yatanların, tutukluların bedava çalıştırma merkezlerindekilerin % 72’si Çingene. Her baskının sonu patlama doğurur. Haklı çıkmalarına duacıyız. Propaganda konusu değişirken derinlere inildi.-

Daha önceki yıllarda Türklere karşı konuşanlar, Osmanlıya saldıranlar ve Müslüman azınlıkların “kötü” olduklarından dem vuranlar, ansızın sahneden uzaklaştırıldı. Hele T.C. Rusya’dan C-400 füze savar kompleksini domates biber, patates, yeşil fasulye ve bal kabağı karşılığı aldığını açıklayınca, 8 adet F-16’ya 1.? milyar Avro (2.2 – 3 milyar leva) ödeyen Bulgar siyasetinde savunacak taraf kalmadı. Kafaları küflü kalıp ve ön yargılı olanlar TV ekranına davet edilmiyor. Eski “Zamancı” M. Ömer, O. Oktay ve asZihinsel durulma belirtileri sevindirici… keri istihbarattan olup Edirne Konsolosluğunda da bulunan 2019’un Ağustos ayında Bulgaristan’da insan haklarına Dimov gibiler propagandada kekelediler. hayat hakkı kazandırma mücadelesinde önemli kazanım elde Rusofiller konuyu şöyle değiştirdiler.edildi. Plovdiv (Filibe) iline bağlı Maritsa (Meriç) belediyesinin “Voyvodino” köyünde evleri karda kışta yıkılan 2007’den beri Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan’da bir getto-mahallelerinden kovulan 50 hane yerel mahkemede arpa boyu ilerleme kaydedilmediği ortaya çıkınca, aynı döhak arama davası açmıştı. Tebrik ederiz. Davayı kazandı- nemde Polonya halkının refah düzeyinin 4 misli yükseldiği, lar. Gettonuza dönebilirsiniz kararı çıktı. Ne ki Belediye ve Çek Cumhuriyeti % 90 ilerleme kaydettiği, Hırvatistan’da polis amirliği mahkeme kararını tanımadı. Helsinki İnsan bile iş ücreti ve emekli maaşlarının % 80 arttığı gizlendi. Hakları Komitesi Başkanı K. Kınev’in yardımlarıyla dava Bulgar idaresinin başarısızlığı niteliksiz ve kabiliyetsiz, dobu defa Strazburg Uluslar arası İnsan Hakları Mahkeme- landırıcı, hırsız kadrolarla anlatıldı. Sosyalizm yılları nimetsine (UİHM ) taşındı. UİHM’si davayı kabul etti. Bu, “ken- leri, zenginliği, refahı anlatıldı. En sıkıntılı 1988 yılında bile dilerini her konuda haklı gören ve azınlıkların ikamet hak- Bulgaristan’da kişi başına 195 litre süt, 236 adet yumurta – kını bile tanımayan,” ev yakmayı ve kepçeyle ev yıkmayı 75 kilogram et, 109 kilogram meyve tüketildi hep tekrarlandı.

Bu yumurtalardan kaçını Rus turistlerin yediği açıklanmadı! Karşılaştırma olarak ise 1990’da başlayan “Demokrasiye Geçiş” döneminde yılda ortalama kişi başı 20 litre süt, 143 adet yumurta, 32 kilogram et ve 50 kilo meyve tüketildiği belirtildi. Kimse kalkıp, üretim olmayınca ne tüketelim, Türkler gitti her şey bitti, işler durdu, demiyor. Bu yılın ilk 6 ayında Bulgar iç pazarında satılan sebze ve meyvenin % 80’ni ihraç edilmiştir. Rakamlarla oynanıyor, olaylar ters yüz gösteriliyor. Biz nasıl oldu da bu duruma düştük? sorusuna yanıt ararken, önce acil ele alınması gereken birkaç soru var. Bunlardan en önemlisi Rus ve Sovyet “çifte kurtarıcılığının” bedeli meselesidir. Bir defa Bulgarları “kurtaranlar” kimdi? Bu işin faturası kaça çıktı sorusunu masaya yatıralım. Çünkü çifte fatura domuz düğümü demektir ve insan kendisi bunu çözemez. Baştan şunu hatırlayalım. Bulgarların Osmanlı’dan ayrılması işlerinde sözü geçen ilhamlı havarilerden Rakovski, Botev ve Levski, “bu işte Ruslardan uzak duralım” sözünde ısrarlı olan tarihsel şahsiyetler - aydınlıkçılardır. Hatta “halk yazıdan anlamaz” diye düşünen şair ve yazar Hr. Botev Romanya’da çıkardığı “Tıpan” (Davul) dergisinde yayınladığı bir karikatürde, seri halinde Moskof uşağı doğuran bir eşek çizmiştir. “Hadi Ruslar, diyelim ki, bizi Osmanlıdan kurtaracak, ama bizi onlardan kim kurtaracak?” Sorusunu kitaplaştıran bu davanın ideologu Rakovski’dir. Baş komita Levski’nin “bir Rus ajanı olan Papaz Krıstü tarafından ele verildiği” ders kitaplarına işlenmiştir. 1878 yılında Bulgar halkının kafasına dank eden şu olmuştur: “Ruslar bedavacı. Ödemeden yiyip içiyorlar! Bu işten kurtulma yolu bulalım.” Biz Bulgaristan Türkleri “Osman Paşa meydan muharebesi” ve ya “Plevne Savaşı” adlarıyla “Osman Paşa Marşıyla” yaşattığımız, tarih kitaplarında ise “93 Harbi” olarak anlatılan 1877-78 imparatorluklar arası Büyük Savaş’ta Rusya İmparatoru II. Aleksandır güçlerinin 39 bin ölü verdiğini bilirdik. Yayınlanan ilk kitaplarda “bu işi ucuza getirdik” havası yaratan Ruslar ölü adetini 17 bin göstermişti. Moskofçuların rakamı 200 000 ölüye çıktı. Bile bile abartıldığı biliniyordu. Hile abartının içinde gizliydi. Rus Çarı savaş tazminatı isteyecekti. Savaştan sonra Bulgar Prensliğinde 50 bin asker kalmıştı. Ne ki, herkesten gizlense de Rus askerleri sürekli azalıyordu. Yarısı geri dönemedi. Gece karanlığında tavuk, hindi, kaz, kuzu, koyun ve domuz hırsızlığı yapıyorlardı. Bulgar köylüler onlara karşı acımasızdı. Öldürdüklerini derin gömdüler. İz bırakmadılar. İzler hep silindi. II. Aleksandır ordularında subaylar dışında Rus asıllı yoktu. Hepsi Ukrayna köylerinden en fazla da Orlovsk ve Herson köylerinden, Besarabya ve Kazan Bulgarları arasından toplanmışlardı. Rus olmayan askerlere “gönüllü” denmesinin sebebi vardı. 1855 ten sonra Rusya TOPRAK KÖLELİĞİ KALDIRILMIŞTI. Fakat savaiın başladığı 1877’de toprak köleliğini kaldıran reform henüz Ukrayna’yı kapsamamıştı. Savaşa gidip sağ sağlım dönen askerlere “toprak kölesi değil” yani “serbest insandır” vesikası verilecekti. Bu gençlerin “hürriyet” özlemi şu anlama geliyordu. İstediği kızla evlenebilecekti. Şehre gidip işçi olabilecekti. Para bulsa kendi toprağı üzerinde çiftçi olabilirdi. Tüccar olabilirdi. Okuyabilirdi… Gönlündeki insan haklarının büyük bir bölümüne sahip olabilmekti. Bulgaristan’a gelmeleri hepsini çok etkilemişti. Mal mülk sahibi köylüler görmüşlerdi. Onlara göre Bulgarların kurtuluşa ihtiyaçları yoktu. Onlar özgürdü. Hem de bir kölelinin bir özgürü kurtardığı nerede görülmüştü?… Ve özetle bu “toprak kölesi zincirlerini kıramamış” askerler 1877’de “Bulgaristan’ı kurtarmaya” değil, “kendilerini toprak köleliğinden kurtarmaya” gelmişlerdi. Hepsi aynı durumdaydılar ve geri dönüş yolları tıkalıydı. Onları savaş ateşine iten de buydu aslında… Bu konuyu biraz daha derinleştirdiğimizde, “Bulgaristan kurtarıcılarının daha sonra Ukrayna’da kara kader yaşadığını” görürüz. Çünkü döndüklerinde hürriyetlerini istediklerinde alamayınca ayaklanmışlardı. Çar öldüğünde yerine III Aleksandır geçtiğinde polis tarafından kovalanmışlar, kurşunlanmışlar, aileleri facia yaşamış dağılmıştı. 1915’e kadar devam eden bu şiddet olaylarından Türkiye’ye sığınanlar Gelibolu Yarımadasında toplandı. Osmanlı makamları, toplam sayılarının 40 000 olduğunu kaydetmiştir. Bilindiği üzere, XX. Asrın başında Çanakkale Geçidinde düğümlenen Anzaklarla (İngilizlerle) ölüm kalım savaşı Türklüğümüze ölüm kalım günleri yaşattı. . O zaman Rusya’dan kaçaklar Çanakkale Savaşı’na Osmanlı saflarında girmek isteseler. Padişah yol vermedi. Bulgar makamlarla anlaşarak Varna’ya gönderildiler. Alman asıllı Bulgar Çarı Ferdinad “kurtarıcıları” balla börekle, güler yüzle karşılamadı. Hele “dar sosyalist” komünistlerin karşı tavrı sertti. Birçokları öldürüldü. Kayıplara karıştı. Öyle ki “toprak köleliğinden” kurtuluşun tadını çıkaramadıkları gibi, Bulgaristan “kurtarıcısı” olmaları da bir işe yaramadı. Şimdi kalkıp Besarabya’ya gitseniz anlatılan çok acı “kurtarıcı” hikâyelerini dinlersiniz. Bu olaylara ilgili olumlu hava yaşatan eser yoktur. Sayısız çok karamsar geçmişin üstünü cilalayıp pudralamak için son yıllarda dış ülkelerde açılan Bulgar okullarına milliyetçilik yanı ağır basan tarih ve edebiyat öğretmenleri delege ediliyor. Bulgar tarihi ancak uzaktan bakarsan okunur, yaklaştıkça kokusu boğucudur.

Bulgar Prensliğini İşgal Ettiği Süreye İlişkin Rusya İmparatorluğuna Ödenecek Borç” başlığı altında çıkan bu resmi belgede talep edilen para 10 milyon 618 250 Ruble ve 40 Kopektir. Altın değeri 32,5 ton altın, Fransız Frankı tutarı ise 53 milyon altın Franktı. 1886’da Bulgar Prensliği’nin Doğu Rumeli’yi ilhak etmesinden sonra Rusya’ya olan borca 50 ton altın yani 82 milyon Fransız Frankı daha eklendi. Bulgarların bu “borcu” ödeyemeyeceğini gören Çar III. Aleksandır Sofya idaresinden toplam 11 milyon iri baş hayvan (sığır) talep etti. İyi ki 1918’de Güney Dobruca Savaşında Türk Ordusu işgalci Romen ve Ruslara karşı süngü taktı ve Bulgar Çarlığı Bresk-Litovsk Barış Görüşmelerinde ve Sovyet Savunma Bakanı Troçki ile imzalanan Barış Antlaşmasında galipler listesinde yer aldı ve bu borç silindi. Ötesini düşünmek ve yazmak istemiyorum. Şu bir gerçektir, şu konu ettiğimiz sıkıntılar, ekonomik baskı ve talan, öz tarihimizdeki esaret, hem de bir yandan Rus esareti püskülü de Bulgar esareti altına düşmemiz ve durumdan kaynaklanan hiç aralıksız şiddetlenen zulüm ata topraklarımızdan 100 yıl devam eden büyük sökülmemize neden olmuştur. Bu bakımdan bugün Bulgaristan’da tutunmuş ve Türklüğünü yaşatan her Türk, her Müslüman, dini ve dünyevi hayat arasında sıkışmış kalmış kardeşlerimden her biri kahramandır. Bu emsalsiz kahramanlığın klasikleşecek eserleri henüz yazılmamıştır. İl Allah yazılır… Kahramanların tepesi “Şipka”. 16 Kasım 2016’daki Cumhurbaşkanı seçilmezden önce, boynuna “Başını Batı’ya çevirmeyi”, gözlerine de ”uzağı görmeyi” engelleyen – miyop- çipi takılmasına razı olan General Rumen Radev, bir askeri jet pilotu olarak dünyaya hep gökten bakma nostaljisini tırnaklayarak kaşımak özlemini tatmin etmek amacıyla, 2 yıldan beri havanın açık olduğu Ağustos ayında Koca Balkan’ın “Şipka Tepesi” ne tırmanıyor. Korumaları ve Cumhurbaşkanlığı görevlileri ve yakınları ile ücretli bayraktarlar olmasa, o tepede eşiyle birlikte ancak bir turist izlenimi bırakacak. Bu arada, Kazanlık Etnografı Müzesinden 1 gün için kiralanan 20 kılıcı kuşanmış, 20 fes, 20 aba potur, yelek ve çarıklı Osmanlı askeri ile bir külahlı Hoca’nın karşı koruda belirmesi görünümü değiştirdi. 30 Rus subay ve er kıyafetli ve belleri kuşaklı, ellerinde kırmalı Bulgar “gönüllüler” “Ura” haykırışı “Allah Allah” seslerine ve dualara karışınca dağ başında film çekiliyor izlenimi oluştu. Sevlievo (Selvi) At besleme çiftliğinden kiralanmış ve sırtlarında jokeylerle 1370 metre yüksek tepeye 3 saatte tırmanabilen suvariler de ter su içinde geldiler. Atların Arnavut Kaldırımı döşeli yol üzerinde soluk soluğa tepinmesinden nal seslerine hoparlörden yükselen Rus Zafer Marşı karışınca tablo sanki tamamdı. Daha önceki yıllarda bu tabloya bir de yol kenarına dizilmiş 10 Osmanlı subay, er ve bir din adamı maketi elenirdi. Rus atlılar bu maketlerin başlarını boynuna tek vuruşta uçuruyordu. Bu olaylarda suni bir coşku yaşanıyordu. Seyircilerin eline sanki önceden birkaç para sıkıştırılmış gibi, hararetli bağırıp çağırıyorlar hatta Türklere karşı şiir okuyanlar öne fırlıyordu. Cumhurbaşkanı Radev geleneksel açık hava “Zafer Çarpışması” sahnesine tepeden baktı. Davet edilen diplomatların hiç biri gelmemişti. Yeni kuşak Bulgar yazar, şair ve ressamlar da bu gibi yapay sahnelerden esinlenmeyle sanki vedalaşmıştı. Cumhurbaşkanı şiir söyler gibi kutlama konuşması yaptı. “Rus zaferini” övdü. O, 26 Ağustos 1934’te Bulgar Çarı III. Boris tarafından resmi bir törenle açılan “Şipka Anıtı” heykelinin duvarındaki yazıya göz atmadı. Eşi de huzursuz gibiydi. Duvarda yalnız “Hürriyet Savaşçıları’na” yazıyordu.

Ve o heykeltıraş “Şipka” çarpışmasına General Skobelev’ten başka katılan Rus olmadığını iyi biliyordu. Bunların artık pek önemi de kalmamıştı. Bulgaristan’ın ödevi “Rus ve Sovyet Anıtları” cetvelinde yer alan bu eserleri korumak ve gerektiğinde onarmaktı. 1951’e kadar bu geçidi kullanan Bulgarlar anıtın dikildiği doruğa “Sv. Nikola” derken, bu ismin Bizans’tan kaldığını bilmem biliyorlar mıydı? Türkler ise burada 2 tepe görmüş, birine “Büyük Yaban Gül”, diğerine de “Küçük Yaban Gül” demişlerdi. Kazanlık ve Selvi Türkleri bu yaylalı tepelerde kış aylarında çay kaynattıkları yaban gülü meyvelerinden topluyorlardı. “Köpek Gülü” adıyla da meşhur bu kırmızı meyvelerden çok leziz marmelad da kaynatılırdı. 1934’te yerleşen isim arama çalışmalarıyla Bulgar dili “Şipka” tepesi adıyla zenginleşti. 1951’de “kurtarıcı” Rus isimlerine yenilerini eklerken, “Büyük Yaban Gül” tepesine “General Skobelev” adı verdi. Fakat yerliler bu ismi kabullenemediler. Gerçekleri bilenlerin öyküler dinlendikçe Komünist iktidar geri adım atıp “Şipka” ismine döndü .“Küçük Yaban Gül” ismini de turistlere dağıtılan yol rehberlerinden sildiler. Cumhurbaşkanı Radev, konuşmasında isim değiştirme salgın hastalığına hiç değinmedi. Stara Zagora (Eski Zara) Belediye Başkanlığında çoğunluk olan “Ataka” (Saldırı) danışmanlarının 2005’ten beri yalnız bu uyuzu kaşıdığını biliyordu… Hele şu Moskova’da gözlerine kaktıkları miyop perdesiyle tarihi eşelemek “Kurtuluşun” bedeli. Öyle zor, Öyle zor ki!... 10 Ocak 1884 tarihinde Bulgar Prensi I. Batenberg 1144 BGSAM n.o’lu bir emir imzaladı. “Rus İmparatorluğu Askerlerinin


12 Sayı 147 - Ağustos 2019 12

Bulgaristan Türklerinin Sesi BULGARİSTAN’DAN HABERLER

Haskovo’da Temel Dini Bilgiler Yarışması Düzenlendi

Haskovo Bölge Müfltülüğü Temel Dini Bilgiler yarışması düzenledi. Yarışma Haskovo merkezde bulunan tarihi Eski camide gerçekleşti. Bölgede organize edilen Yaz Kur‘an Kurslarından birer öğrenci yarışmaya katıldı. Üç bölümden oluşan yarışmada dereceye giren öğrenciler tespit edildi ve programın sonunda başarı gösteren ve yarışmaya katılan tüm öğrencilere hediyeler sunuldu.

Haskovo Müftüsü Basri Eminefendi Kırcaali Haber Gazetesine şunları söyledi: “Programa maddi manevi destek sağlayan herkese, programa teşrifleriyle onurlandıran Edirne duahanı sayın Nuri Böcekbakan‘à, yaz boyunca fedakarlık göstererek çocukları eğiten hocalara ve Kur’an Kurslarına katılan tüm çocuklara teşekkür eder başarılarının devamını dileriz.”

Bulgaristan’da Bir Hafta Içinde 1200’Den Fazla Yangın Çıktı Son hafta içinde yurdumuzda 1200’den fazla yangın meydana geldi. Bu rakamlar “Yangın Güvenliği ve Nüfusun Korunması” Genel Müdürlüğü müdürü Baş komiser Nikolay Nikolov tarafından açıklandı. Nikolov yılbaşından bu yana 25 000’den fazla yangının söndürüldüğü ve yaklaşık 450 kişinin hayatı kurtarıldığını sözlerine ekledi.

Şumnu’daki Tombul Camii, Restorasyondan Sonra Eski Ihtişamını Geri Kazandı Bulgaristan’da en büyük cami olan Şumnu şehrindeki halk arasında Tombul Camii olarak da bilinen Şerif Halil Paşa Camii’nin restorasyon projesinin bir bölümü tamamlandı.15 yıl süren restorasyon çalışmalarından sonra caminin iç bölümündeki süslemeler, 1744 yılında inşa edildiği zamandaki ihtişamını geri kazandı. Çok ilginçtir ki, çoğunlukla koyu sarı, kırmızı ve siyah renkte olmak üzere sadece doğal boyalar kullanılmıştır. Restorasyon projesini uygulayan EUROREST 2002 Şirketi’nde restorasyon uzmanı Borislav Vodeniçarov, ”İhtişam veren dekorasyon figürleri, plastik dekoratif figürleri çok akıllıca bir araya getirilmiştir. Ahşap ile dekore edilmiş ve çok daha geniş bir ürün yelpazesi kullanılmış ve bu süslemenin zarif tarzda bir modelleme olduğunu, çok ince, çok zarif, sadece el yapımı süsleme olduğunu söyleyebilirim” dedi. Restore edilen minber ve kürsü de 275 yıl önce eşsiz bir şekilde yapılmıştır. Vodeniçarov, ”2-3 tür ahşaptan oluşan bir konstrüksiyon üzerine gümüş boya ile ince dekorasyonla birleştirilmiştir” diye izah etti.

Restorasyon çalışmaları başladığında uzmanlar, yıllar içinde kullanılan yağlı boya katmanlarının altında ortaya çıkan mükemmel resimlere hayran kaldılar. Cami binası ağır hasarlıydı. 25 metre yüksek caminin iç bölümlerinde çalışmalar zor yapıldı. Proje kapsamında eğilmeye başlayan 45 metre uzunluğundaki minare de restore edildi. Restorasyon uzmanı, ”Uzman tasarımcılar tarafından yapılan uzman incelemesi ve minarenin durumu tespit edildikten sonra yapıyı çağdaş bir şekilde özel malzemelerle güçlendirmek için harekete geçildi. Ondan sonra aşınmış ve detayları eksik olan plastik taşlar da restore edildi. Restorasyon işinde binanın yapımında kullanılmayan malzemelerin kullanılmasına izin verilmez. Genel olarak restorasyonun tamamı, caminin yapımında kullanılan malzeme türlerinin aynısı veya benzerleri ile yapıldı” diye ekledi. Caminin bahçesinde şadırvanın, medrese binası ve ikinci katında bulunan kütüphanenin de restorasyonu yapılacak. Binanın dış cephesindeki 175 yıl önce usta tarafından yapılan 22 kuş evi de restore edilecektir.

Bulgaristan’da AB’den yapılan konuk evleri kontrol edilecek

Alman Şirketi Würt Elektronik IBE GmbH, Fabrika Kuracak Würt Elektronik IBE BG Şirketi, Filibe ili Rakvski ilçesi Belozem köyü sınırları içerisinde bulunan bir mevkide yeni bir elektrik bileşenleri fabrikası kuracak. Bu şirket, 15 yıldır Bulgaristan pazarında faaliyet gösteren Alman şirketi Würt Elektronik IBE GmbH’in bir yan kuruluşudur. Müşterileri, Avrupa’nın ve dünyanın saygın otomobil üreticileridir. Yatırım teklifinde yeni tesisin 20 065 metrekarelik bir alana kurulacağı belirtildi. Şirketin faaliyeti yarı otomatik olup otomotiv endüstrisi için jikle üretiminden oluşur – bakır bobinlerin sarılması ve ferrit çekirdeklerin yapıştırılması. Mevcut üretim tesisi yanında bulunacak yeni tesiste hammadde taşıma, yapıştırma, temperleme, kaynaştırma, kalıplama, son kontrol ve sarma işlemi yapılacak. Şirketten yapılan açıklamada şirketin, tesisin işletimi sırasında ortaya çıkacak endüstriyel atıkların sahada uygun kaplarda depolanmasını ve ardından lisanslı geri dönüşüm tesislerine teslim edilmesini sağlayacağına kanaat getirildi. Ulusal Sigorta Enstitüsü’nün son verilerine göre, Würt Elektronik IBE BG’de şu anda 500’den fazla kişi çalışıyor. Yeni üretim

tesisinin açılması ile şirket, üretim kapasitesini yaklaşık % 20 artırmayı ve çalışan sayısını artırmayı planlıyor. Würt Elektronik IBE GmbH, hızlı büyüyen bir şirkettir. 1982 yılında Almanya’da küçük bir garajda kuruldu. Şirket sahipleri, otomobil üreticileri için elektronik bileşenlerinin hızlı bir şekilde pazara girmesinden yararlandılar. Şirketin Meksika, Almanya ve Çin’de ve en büyüğü Bulgaristan’da olan fabrikaları var. 2017 mali raporunda Würt Elektronik IBE BG Şirketi’nin net satış gelirinde % 28,38’lik artış kaydettiği görülüyor.

Başsavcı Sotir Tsatsarov Bulgaristan’da AB Tarım Fonu kaynaklarınca finanse edilen bütün konuk evlerinin aslına uygun kullanılıp, kullanılmadığını kontrol edilmesi için talimat verdi. Ekonomi Bakanı Yardımcısı Aleksandar Manolev’in ve BSP milletvekili Elena Yonçeva’nın

Bulgar atlet Tihomir Ivanov Elmas Ligi’nde üçüncü oldu

Yüksek atlamada önde gelen Bulgar atlet Tihomir Ivanov, Elmas Ligi finalinde prestijli üçüncü sırayı aldı. Bulgar sporcu, Zürih turnuvasında 230 cm ile kişisel rekorunu yineledi. Elde ettiği sıralama sporcuya 10 bin dolarlık çek kazandırdı.

Genç Modacı Fatih Osman, Yeni Koleksiyonunu Muhteşem Karadeniz kıyısındaki Sveti Vlas’da bulunan Palace Hotel Marina Dinevi’de düzenlenen Summer Fashion Weekend Gala Gecesi’ne katılan yüzlerce davetli, dünya ve Bulgar modasının özel efektli gösterisinin tadını çıkardılar. Marinada yer alan lüks otelde İvet Fashion Moda Ajansı mankenleri, Bulgaristan Faith in Fatih markasına ait yeni koleksiyonu defile ile tanıttılar. Taklit edilemeyen genç moda tasarımcısı Fatih Osman, “Metamorph” temasıyla hazırladığı yeni koleksiyonunu tanıttı. Koleksiyon, denizden esen meltemin kokusunu içine çeken izleyicilerden büyük beğeni topladı. Defile, gündelik kıyafetlerden başlayıp akşam kıyafetleriyle bitirerek, markanın modern giyinme tarzını benimsemeye dair vizyonunu ortaya çıkardı. Gecenin atraksiyonu, moda şovunun mükemmel bir aksesuarı haline gelen sahneden sadece birkaç metre ötedeki dev lüks yat oldu. Summer Fashion Weekend Gala Gecesi’ne katılan ünlü isimler arasında Palace Hotel Marina Dinevi’nin sahipleri Dinko ve Danço Dinev, İva Ekimova, Milena Şarkova, Prof. Dr. Lyubomir Stoykov, iş adamı Lyudmil Stoykov, MDL Group Şirketi sahibi İliyana Alpieva, bankacı Petya Slavova, avukat Kameliya Ruskova, iş kadını Ralitsa Hofsteter, iş kadı-

ailesinin konuk evi olarak AB paralarıyla yaptırdıkları evlerin kişisel ev olarak kullanıldığına dair basında çıkan haberler ardından Başsavcı bu kararını yayınladı. Aynı zamanda AB’den mali yardımla alınan araçların kullanımı da teftiş edilecek.

nı Mirela Nençova, kuaför Borislav SapuncievUrsula, 2000 Bulgaristan Güzeli Elena Tihomirova, Planet Club sahibi Vladimir Vişanski, iş kadını Viktoriya Kesarovska, Bulgaristan Olimpiyat Komitesi Başkanı Stefka Kostadinova, 2016 Büyükanne Güzellik Yarışması’nın birincisi Doni Çaçova, Milena Çarkova ve daha bir dizi iş ve magazin dünyasının ünlü ismi yer aldı. Fatih Osman, Summer Fashion Weekend’den bir gün sonra Obzor kasabası yakınlarındaki lüks Cliff Hotel’de özel bir moda çekimi yaptı. Genç modacı, fotoğraf çekiminde yeni moda sezonu arifesinde yeni ve mevcut tasarım trendlerini gösterdi. Fatih Osman, 1996 yılında Kırcaali’de dünyaya geldi. Onun tutkusu yabancı diller ve çizimdir. Hâlihazırda eğitim dili olarak İngilizcenin kullanıldığı Sofya’da Mimarlık, İnşaat ve Jeodezi Üniversitesi Bina ve Tesis İnşaatı Bölümü 3.sınıf öğrencisidir. Fatih Osman, geçen yıl prestijli Yılın Moda Tasarımcısı Ödülü’nü kazandı. Genç, cesur ve Mark Jacobs, Olivier Rousteing, Yohji Yamamoto gibi moda dünyasının isimlerinden ilhamlanan Fatih, Bulgaristan moda sahnesine ilk adımlarını attı. Fatih, Çernooçene (Yenipazar) Belediye Başkanı Aydın Osman’ın oğludur.

Cemil Şaban: Okudum aşkı ezberden, bu derde ben düştüm nerden...

Sesiyle, türküleri ve şarkılarıyla, sazıyla Bulgaristan Radyosunun yayınlarına renk, neşe ve Rodopların uçuz buçaksız güzelliğini katan Cemil Şaban’ı doğumunun 80. ve ölümünün 15. yılında rahmet ve saygıyla anıyoruz. Osman Aziz “ Canlarım türküler bizim türküler” kitabında Cemil Şaban’ı şöyle anlatmış: “Bizim Nuri Sesigüzelimiz” diyordu halk Cemil söz konusu olunca. Sesi gerçekten güzeldi.” Ardino’dan araştırmacı ve Rodopların ruhuna not tutan Selâhidin Karabaşev, Kırcali’nin Bagryanka köyünden çıkıp Kırcali Tiyatrosu sahnelerini, Bulgaristan Radyosunun mikrofonlarını ve en önemlisi halkın gönlünü fetheden Cemil Şaban’ı anlatıyor. “Üç ses üç saz” topluluğunda Osman Aziz ve Cemil Şaban ile ayı sahneyi, aynı mikrofonu paylaşan Türkiye İzmir’den Hasan Rodoplu ise hatıralarında geri dönerek 1966 yılında ilk buluşmalarına ışık tutuyor ve “Cemil aga, mütevazi ve harika

bir insandı” sözleriyle tanımlıyor. Cemil Şaban’ı en iyi Bulgaristan Radyosu arşivinde korunan türkü ve şarkıları anlatıyor: “Beni Mecnun edip çöllere saldın”, “Ayrıldım gülüm senden”, “Sen de ağlayacaksın”, “Sen sevmeden sevdim seni”, “Sevgilim ceylanım” vs.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 147 - Ağustos 2019 13 Bulgaristan ve Türk Dünyası

Ertaş ÇAKIR Reket

Konu: Devrimci reketle başlayıp halkın boynunu sıkanlar Sayın Rafet Ulutürk, Bulgarların kendi uyanışları ve kimlik değerleri konusunda yürüdükleri yol olağanüstü uzun ve dikenlidir. Son 2 yazınızı ilgiyle okudum. Tabii siz devamında, yeni bölümlerinde bu kimlik oluşumu ve biçimlenmesi içinde, Türklerin etkisine de özel olarak değinirsiniz. Anlaşılan Vasil Levski iyi Türkçe biliyor muş ki, Türklerle dostluk etmiş, Türk evlerinde kalmış, Tuna nehrini hep aynı Türk kayıkçının, Kemal Bey’in teknesine binerek geçmiş, yani ona güvenmiş. Belki, bu işler o yıllarda baştan sona gizli olduğundan dolayı, insanlar birbirlerinin ne işle meşgul olduğunu, devrimci örgütlenme işlerinin içinde kimin hangi işte ne görev aldığını pek bilmiyor olabilirler. Fakat işin içine para girdimi işler, ilişkiler, münasebetler değişiyor tabii. Ben yıllar önce, Deniz Metodiev adında bir yazarın “Levskiye adanmış derlemelerine” göz gezdirmiştim. Orada dikkatimi çeken, işaret ettiğim olay 1860’lara, 70’lere ait. Sizin Levski’nin annesi Ginka Kunçeva’nın intihar olayında işaret ettiğiniz gibi, Bulgarların o yıllarda Levski’ye ve ailesine karşı tutumu ortaya çıkıyor. Başka bir kitapta Levski bazen eve dönerken, o zamanlar adı “Aşarı Mahalle” olan Bulgar sokağından değil, de Karlovo’da Türklerin yaşadığı Stryama (Göksu) ırmağı üzerindeki “Araplı Köprüsü”nden geçmesi ilgimi uyandırmıştı. Anlaşılan, Levski hafiyelik yapan Bulgarlar tarafından ele verilmekten korkuyormuş. Anlatmak istediğim, “reket” – devrimci koruma vadiyle ve devrim için insanlardan para toplama konusuna geçmezden önce, yazınızda eksik bulduğum Vasil Levski ailesi ve özellikle kardeşlerinden Petır’ın hayat öyküsüne biraz daha detay taşımak istiyorum. O zaman “reket” konusu ve toplum üzerindeki etkileri de daha iyi anlaşılacaktır görüşündeyim. “Ailenin küçük oğlu olan Petır, milli kurtuluş hareketine baş koyan, ağabeyi Vasil’e devrimci ve havari etkinliklerinde etkin yardım eden, fırtınalı yılarda ise, hatta Hristo Botev çetesine katılan gençlerden biridir. Vratsa (Vraça) Balkanındaki o çarpışmalarda ağır yara almış, tutuklanmış ve ömürlük hapis cezasıyla Diyarbakır’a gönderilmiştir. Nasıl olduysa işte, Diyarbakır Kalesinden kaçmış ve Rusya’ya geçmiştir. Halk gönüllüsü birlikleri saflarında katıldığı Kocabalka’nın “Şipka Tepesi” Süleyman Paşa güçleriyle çarpışmalarda kafasından, göğsünden ve bacağından ağır yara almıştır. Tedavi için Ukrayna’nın Harkov şehrindeki askeri hastaneye götürülmüş, cerrahlar kangrenleşen sağ bacağını kesmek zorunda kalmıştır. 3 Mart 1878 San Stefano (İstanbul-Yeşilköy) geçici Barış Protokolü’nün imzalanmasından sonra, bir gözü görmez, kulakları ağır, tek bacaklı, vebaya yakalanmış bedbaht bir halde Karlovo’ya dönmüştür. Karlovo’da hiçbir kimse, idareciler ve yerli dilini yutmuşlar, onun özürlü bir erkeğin geçinmesini sağlayacak bir iş başvurusunu her defasında yanıtsız bırakır. Bulgar Prensliğinde ve Doğu Rumeli’de durum değişmiş, eski hademeler kısa sürede mal mülk sahibi olmak için kudurmuş ve insan halinden anlamaz olmuştur. 1881’de vebadan hayata gözlerini yumana kadar cami kapılarında el açarak geçinmeye çalışan, hayatını halkın özgürlüğü hayallerine kurban eden Petır Kunçev’in öyküsü, hemşirelerinin onu, ailesini, yakınlarını kabul etmemesi, kadere terk edilmiş bir şekilde aç susuz, gelirsiz geçimsiz ortada bırakması çok düşündürücü bir ibret olayıdır. Halkın devrimcilik taslayıp balkana çıkanlardan, bayrak sallayıp para toplayanlardan yüz çevirmesi, Rusları da kabul etmediği, ruhunun kaynadığı ve Osmanlı’dan kopmak istemediğine en kesin kanıttır. Türklerle Bulgarların iyi komşuluk ortamında yaşamaya devam ettiği ortam 30 yıl havasını korumuş ve esasız yeniliklere kapı açmamıştır.

İsveç Malmö Şehrin’de Turkuaz Festivali Gerçekleştirildi Rafet ULUTÜRK Sayın BALGÖÇ Başkanı Kaya VATANSEVER Türkiye Cumhuriyetinin Çok değerli Fahri Konsolosu Sn. Hakkı ULUDAĞ, Değerli STK yöneticileri ve misafirler. Sevgili hemşerilerim, dostlar, aileler, gençler. Balkanlı olma kimliğiyle gurur duyan herkese, Kıymetli basın mensupları ve konuklar, hepinize selam ve festival şenliğinde hazır bulunanlara gönlünüzce eğlenmenizi diliyorum…. Önce sizleri hem köklü bir Bulgaristanlı, hayatının yarısını anavatanımız Türkiye’de geçiren bir soydaş, bir kardeşiniz, hemşeriniz ve gurbetçilikte kader ortağı biri olarak CANİ YÜREKTEN, KALBİMDEKİ EN SICAK DUYGULARLA, DÜNYANIN NERESİNDE BULUNURSAK BULUNALIM TÜRKÜN TÜRKE OLAN GÖNÜL SICAKLIĞIYLA KUTLUYORUM, hepinizi bağrıma basıyorum. Sizi böyle, sağ salim, dinç, bir arada görmek, el ele vermiş ocak yakarken bulmak, sımsıkı birlik ve dayanışma halinde festival şenliği havasında birlikte olmak, benim için büyük mutluluk, heyecanlandım, gönlüm sevgi ve güven doldu. Kıdemli bir dernekçi olarak, benim için, Türklerin birlik olması çok anlamlıdır. Çünkü biz Türkler buğday tanesi gibi insanlarız, yanı yalnız da oluruz, buğday tanesini eksen, çıkar, yapraklanır ama gün gelip başak saldığında kendi kendine tozlaşamaz, yani buğday tarlasının içinde bir başak en az bir başak olması şarttır. Bu bakıma, konuşmamın hemen başında, sizi beraberce görmemin bana verdiği gönül hoşluğuyla, BİRLİKTE OLMA YOLU BULMANIZI tebrik ediyorum. Değerli dostlar toplantılar, seminerler, paneller, sempozyumlar, festivaller bunlar bizim için Türk gibi bilinçlenme yolumuzdur. BULTÜRK ÜYELERİNDEN SELAM Bir de unutmadan hemen söyleyeyim. Size, Başkanı olduğum, İstanbul, Bayrampaşa, merkezli BULGARİSTAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE HİZMET DERNEĞİ BULTÜRK’ün 7 bin üyesinden, İstanbul’da ikamet eden diğer Bulgaristanlı soydaşlarımızdan, anavatanımız güzel Türkiye’mizden içten, kardeş selamları, sağlık, başarı ve mutluluk selam ve temennileri, en iyi dileklerini selamlarını getirdim. Balkan ve Bulgaristan Türklerinin hepsine, festivale katılan tüm ailelere Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Büyük Lider Dünya Lideri Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’dan samimi, kalpten selamlar ve geçen Kurban Bayramı vesilesiyle hepinize en iyi temenni ve dilekler, Türk olma şerefini, İskandinavya’nın bu güzel körfez ve üniversite kentinde yaşatma tavsiyeleri getirdim. BİR YANI GÖK MAVİ, BİR YANI ZÜMRÜT YEŞİL BU DİYARDA Sizin burada var olmanız, BÜYÜK TÜRKİYE’nin Kuzey Kutbuna yakın, bir yanı gök mavisi, bir yanı zümrüt yeşil, bu bereketli diyarda varoluşu anlamına gelir ki, bu da Türk ruhunun buralarda kanat açması anlamındadır. Sayın dostlar, bu güzelim Deniz ve Kara şehrinde ekmek teknesi kurup dernek kurmuşsunuz, ben de 15 yıllık bir dernek başkanı olarak beni gerçekten gururlandırdınız. BULTÜRK olarak biz “zorla isim değiştirme”, “soykırım”, “kültürel soykırım”, “toplu halde memleketimizden kovulma” gibi konularda birçok seminer, anma töreni, sempozyum düzenledik İstanbul’da…. Karşımıza dikilenler, 1989 Ayaklanmamıza hep “olay” dediler, “zulme” – insan özünü zorla değiştirmektir diyemediler, totaliter komünizme cezalandırılmamış faşizm diyemediler, isimlerimizi, dinimizi, adetlerimizi, kültürümüzü değiştirirken, dinimizi ve dilimizi yasaklayanlara, 37 kardeşimizi öldüren, 178 kardeşimizi yasaklayanlara KATİL – SOYKIRIMCI diyemediler. ÖNCE SİZLERE BİRAZ KENDİMİ VE BULTÜRK DERNEĞİNİ TANITAYIM: Ben, KIRCA ALİ ‘ye bağlı Köseler (Kösevo) köyündenim. Orada doğdum, Kırcali’de tahsil gördüm, askerlikten sonra da, Hak ve Özgürlük Hareketi’nin (DPS) Doğu Rodoplar’ın köy ve kentlerinde, Burgaz ve Yambol köylerinde örgütlenmesine maddi ve manevi, bizzat kendim yardımda bulundum. Teşkilatçı olmak, ÖRS VE ÇEKİÇ arasında, bir ateşe bir suya girerek dövülmekse, ilk dersimi HÖH saflarında aldım. Okumaya gittiğim Plovdiv (Filibe) şehrinde İl Müftülüğü Vakıf Müdürlüğü yaptım. Bilirsiniz, Osmanlı zamanından Bulgaristan’da 2 353 Cami Medrese, Mektep, tekke ve imaret, pek çok zaviye, mezarlık, dükkân, hamam, çeşme ve başka bağbahçe, orman koru, işlenir araziler gibi vakıf mallarımız var. İşte bu malları Bulgar kanunlarına göre geri alıp tapulaştırma, bakım ve onarım işleriyle meşgul oldum. Biz, Bulgaristan Türkleri bir defa, Bulgaristan’daki Osmanlı taşınmazlarının fiili ve manevi sahibi ve bek-

çisiyiz. Bizim 1877’de Plevne (Pleven) Savaşı başlamadan önce, 2 700 okulumuz vardı, bugün ise bir tane okulumuz yok. Bu konuda Bulgar inadı devam ediyor. Mahkeme kararlarını Yüksek Mahkeme bozuyor, devlet tanımıyor. Şimdi kalkmışlar, 1877 RusOsmanlı savaşında ölen Bulgarların Büyük Anıtını dikeceklermiş. Öyleyse bizler de bu savaşta şehit olan askerlerimiz, komutanları Osman Paşanın, Süleyman Paşa’nın ve binlerce Türkün de anıtını dikelim. 1944’te Filibe-Plovdiv’e Rus askeri girmemiştir, ama Nebet Tepe’de “Alyoşa Anıtı” olduğunu hepiniz bilirsiniz. Bizde Bulgaristan’da son 2 senede SOYKIRIMCI Todor Jivkov ile birinci yardımcılarından Penço Kubadinski’ye yeni anıtlar dikildi. Halkın gururu ezilmeye devam ediliyor. Bugünkü Bulgar iktidarı faşizm-totalitarizm zulüm yılları yönetiminin bir uzantısı, bir devamıdır. Eski suçluların, katillerin torunları iktidardadır ve bu totaliter ceset kalkmadan, güvensizlik, baskılı uygulamalar, sefalet ve toplumsal çöküş durdurulamaz… Bulgaristan Cumhurbaşkanı Radev şimdiki duruma “bataklık” dedi. Ben Plovdiv Müftülüğünde çalışırken arkadaşlarımla bu mal-mülk mirasının İl Müftülüğüne devri işleriyle uğraşan bir şirket kurduk. Aynı yıllarda, genciz o vakit tabii ve Dünya Türk Gençler’nden bir davetiye aldım. TÜRK DÜNYASI İLE BULUŞMAM “Bulgar devleti, Bulgaristan’da yaşayan Türk yok, onların hepsi İslamlaştırılmış Bulgar” derken, Makedonya’nın Ohri şehrinden, Yakutya-Sibirya’ya, Kazakistan’a, Kırgızistan’a, Çuvaşistan’a, Başkurdistan’a, Dağıstan’a, Azerbaycan’a ve Türklerin yaşadığı ve Türklüğü yaşatan hemen hemen her yere gitme ve Bulgaristan Türklerini tanıtma, anlatma imkânım oldu. Bu ziyaretlerim esnasında beni en fazla etkileyen bir olayı anlatmak istiyorum: Manevi atamız Ahmet Yasevi’yi… Onun şehri, Kazakistan’ın Türkistan şehridir. Onun 12.yy. da, Türk ruhu yaratılmasına son derece büyük, paha biçilmez katkılarından ötürü, namını şanını ebediyen yaşatmak için, Timur Han 1389 yılında Hoca Ahmet Yasevi Türbesini yaptırmıştır. O dönem Dünyanın en görkemli, dev türbesi olan Ahmet Yasevi Türbesi’nde BANA namaz kılma ve sizin için dua etmek nasip oldu. Kurulduğu zaman türbenin kubbesi Orta Asya – Türkistan’da en büyük kubbeymiş. Bugün de öyle… Bilirsiniz çok yakın zamanlara kadar bir milletin medeniyet düzeyi, cami ve kilise kubbelerinin çapının uzunluğuna göre, değerlendiriliyormuş. En büyük kubbeye sahip olan millet en yüksek medeniyete sahip olanmış. Bugün Orta Asya’da, yine bu ziyaretlerim zamanında tanıklık ettiğim Buhara, Taşkent, Alma Ata (yeni adı Nursultan), Astana Bişkek Camilerinin ve medreselerinin, Türklük eserlerinin hepsi birer şaheseridirler. Fakat kafanızda bir takıntı olarak kalmasın diye, Orta Asya – eski ismi TÜRKİSTAN Türklüğünün Yıkılmaz, Alınmaz ve Aşılmaz Kalesi Ahmet Yasevi Türbesi hakkında birkaç söz daha söylemek istiyorum. Birinci adı Hazreti Türkistan olan, sonra Türkistan ve halen Yeşil Kent olan, bu şehir Orta Asya Türklüğü’nün gerçek Türk Dünyası Gençlik Bilim ve Aydınlık Meşalesi haline gelmiş durumdadır. Şehrin şirin tepelerinden birine Türk-Kazak Dostluk Üniversitesi yapılmış, Türkçe ve Kazak dili başta, dünya kültürü burada harmanlanıyor. Siz şimdi bana, neden tam orada, diye sorsanız, haklı bir soru sormuş olursunuz. Her şeyin bir nedeni var. Hani biz, Türk milleti Büyük bir Milletir dediğimizde, “nedenmiş o” diyenlere, 7 bin yıllık tarihimiz var. Bir sürü imparatorluk ve devlet kurmuşuz, kıtadan kıtaya medeniyet taşımışız, atalarımız atlarını Volga’da, Gand Irmağı’nda, Orhun nehrinde, Mekke’de, Yemen’de, Fas’ta sulamış, Viyana kapılarını çalan biziz, dediğimizde sustukları gibi, Ahmet Yasevi Hikâyesinde de çok büyük bir derinlik var. Kısaca değinmek istiyorum: İşte o zaman Orta Asya Türklüğünü kurtaran Hoca Ahmet Yesevi olmuş. Nasıl mı? O, o zaman, bugünkü Özbekistan’ın Tarihi Buhara şehrindeki din okullarında okumuş, Fars Divanıyla tanışmış, Arapçayı da anadili gibi öğrenen umut yüklü bir alim olmuş. Yine o zaman XII. asırlardan. Türkçemizde henüz İslam yok. Hoca Ahmet Yasevi, Arapça ve Farsça’dan Kuran’ı Kerimi, İslam’ı, sünnet ve hadisleri Türkçemize kazandıracak yolu seçmiş. Eşi-emsali olmayan hizmetlerde bulunmuş. Türk dünyasına sönmez Aydınlık Çırası kazandıran odur. O, insanlar arasında, yani bu dünyada, güneş aydınlığında, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in yaşadığı kadar yaşamış. Yani 63’ünü doldurduktan sonra, işte o gidip gördüğüm ve en çok etkilendiğim Türkistan kentinde, yer altına inmiş ve toprağın bağrında dünyada ilk Türkçe eğitim veren İslam Akademisini oluşturmuş ve İslamı

Türkçe öğrenip iman eden 1000 mürit yetiştirmiştir. ORTA ASYA – TÜRKİSTAN YIKILIP YAKILMA KÂBUSLARINDAN KURTULMUŞTUR. Büyük bir kıta İslam’a kavuşmuş. Ve biz bugün, bu nedenle Hoca Ahmet Yesevi hakkında En Büyük Türkçe Hocası diyoruz. Ve İslam dinini Türk halklarından bahşeden en büyük düşünürdür, hizmetlerine paha biçilmez vurgusu yaparken, kastettiğimiz budur. Olaya Bulgaristan Türkleri açısından baktığımızda, asırda Tuna kıyısına, Dobrucaya ilk Türkleri – 20 bin kişi – getirip yerleştiren, Sarı Saltuk, Ahmet Yesevi Hocanın öğrencisi, müridi, bizim de hem atamız, hem de manevi Babamızdır. Balkanlarda ve Anadolu’da 18 adet Türbesi vardır. Yukarı’da işaret ettiğim üzere bir Türk-Moğol Hanı olan Timur, Türklüğe, İslam’a ve İnsanlığa bu Hizmetlerinden dolayı Türkistan kentinde Ahmet Yesevi Türbesi yaptırmıştır. Çingiz han ordularının İslam Dinini kutsal din olarak kabul ettiği Kazan Camilerinde ve Ahmet Yesevi Türbesinde bugün de 24 saat hiç arasız kuran okunur…. Kazan’a, İdil ırmağı Volga nehri boylarına yerleşen Bulgar Hanı Kubratın en küçük oğlunun Türk boylarından İslam Dinini kabul edendir, Cengiz Han’ın da İslam ateşini onlardan aldığı rivayet edilir. Ne yazık ki günümüzde Bulgaristan’daki Bulgarlar kültürel yaklaşmamızda bu gibi olaylara değer vermiyorlar. Söylemek istediğim. Orada, pırıl pırıl parlayan, çok modern Ahmet Yesevi Türk Kazak Üniversitesini ziyaret ettim. Rektör Kürsüsünden yaptığım konuşmamda, biz Bulgaristan Türklerinin tarihte yaşamadığımızı söyledim; Bizler Bulgaristan’da 1944’e kadar Bulgaristan Türklerine kan kusturan monarşi faşist diktatörlük ile 1944-1989 yılları arasındaki Todor Jivkov’un totaliter komünist baskı ve terör rejiminden Bulgarlardan çekilerimizi anlattım. Bizler Bulgaristan’da yaşadıklarımızdan hiç bir şeyi unutmadık. 1970’lerden 1990’na kadar uzanan ve doruk noktaları 1972-73 Pomak faciası ve 1984-85 Türklerin isimlerini değiştirme maskeli zülüm asla unutulmadı unutulmayacaktır. Bu, bir Türk soykırımı, kültür soykırımı ve geleceğimizi çökertici bir trajediydi. Böyle olmasa sizin burada ne işiniz olurdu? Başımıza gelenleri, kasaba götürülen koyun sürüsü gibi sınır kapılarına sürüklendiğimizi, aylarca çadır kentlerde kaldığımızı anlattım. Kara yolları, tren ve uçaklarla Batı Avrupa’ya, Belgrat, Viyana, Kopenhagn, Oslo, Stokholm’a, hatta Kanada ve Avusturalya’ya kovulduğumuzu duyurdum. Yüz binlerce kardeşime gurbetçiliğin kader olduğunu, sıla özlemi akan gözlerin pınar olduğunu paylaşmaya çalıştım. Biz Türkiye’de artık 1 milyonu aşmış durumdayız. Acınızı, düşmanlarımızın küstahlığını, kaynayan kin ve öfkemizi duyurdum. Avrupa ülkelerinde, İngiltere’de ve İsveç’de toplam 250 bin civarında Bulgaristan Müslüman Türk olduğunu dünya biliyor. ALLAHIN YARATTIĞI EN YÜCE VARLIK TÜRK İNSANIDIR İnancım şudur: Allahın- Tanrı’nın yarattığı en yüce varlık Türk İnsanıdır. Ben o kürsülerden sizleri anlattım. Dünya bizi tanımadan nasıl sevebilir? Sevgili kardeşlerim, siz büyük bir davanın, 20-inci yüzyıldan 21-inci asra taşan İNSAN HAKLARI, AZINLIK HAKLARI, ADALET VE YENİ BİR UYGARLIK DAVASININ KAHRAMANLARISINIZ. HER BİRİNİZ ELİ VE ALNI ÖPÜLESİ MÜCAHİTLERİSİNİZ. Timur’un bundan tam 750 sene önce, Türklük ocağına yerleştirdiği, içi 5 çuval pirinç, Türklüğü yaşatma davasına hayır alem, her gün kurban edilen 5 koyun ve 10 bakır su alan ve o gün, bugün, her gün pişirilen etli Yasevi Pilavı’ndan Bulgaristan Türklerine, sizlere ve Türkiye’deki soydaşlarıma dua ederek tattım. TÜRK RUHU UYANDI BUNU HER KÖŞEYE ULAŞTIRALIM Hepinize dua ettim… .İkram edilen, tadında Türk tarihinin aziz lezzeti olan, pilavdan tatma imkânımı Allah bana nasip etti. Bu gün de, Allah kabul etsin, derken, o 10 kofa su yüz binlerce pirinç tanesine karışırken emilirken pilav oluşunu şu an da hatırlıyorum. Kardeşlerim, Türklüğümüz, Türk Kimliğimiz, İslam dinimiz, biçim ve özümüz, çok büyük, kalplerimize dolan ve hepimizi birleştiren, bizi kenetleyen bir ruh böyle doğuyor. Ruhun sudan farkı şudur. Su donabilir, buz kesilir, kaskatı olup dünyaya küsebilir. Fakat ruh, hele Türk ruhu öyle bir şeydir ki, gözle görülmez, bileklerine kelepçe vurulmaz, kanatları kesilmez, bunların kanatları her zaman açık, bunlar uçtukça yüreklere umut ve inançla dolan bir olgudur. Olguların olgusudur. Türk olmaktır. Yenilmez olmaktır. Muzaffer olmaktır. Bu görüşmemize aynı umutlarla gelen hepinizi kalpten kutluyorum…


14 Sayı 147 - Ağustos 2019 14

Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULGARİSTAN’DAN HABERLER

Şakri ARSL ANTAŞ

İngilizlerin tercihi Slancev bryag tatil beldesi

Birlik Ve Beraberlik

Ajanlar Ordusu Tarih: 29 Ağustos 2019 Kaynak: Kulüp “Z” Konu: Her ortamda gizli polis ajanları arasında yaşamışız. Bulgaristan’ın baştan sona bir polis devleti olduğunu defalarca yazdık. Bulgar polisi yerli Türklerle sürekli ilgilendiği gibi yabancı turist ve konukları da gözden kaçırmıyordu. “Başa gelen çekilir” diyenler sözlerimizden ve okuduklarından ciddi ders çıkarmadılar. Gizli polis –devlet güvenliği “DS” arşiv dosyalarının açıklanmasıyla, balıklar birer ikişer sahile vuruyor. Kulüb “Z” otellerde, taksilerde, benzincilerde ve kumsal kıyısındaki tezgahlarda çalışan gizli servis ajanlarıyla ilgili bir inceleme yayınları. Orijinalıişni “Bulgarca olarak” ve Türkçeleştirilmiş şeklini sunuyoruz. “Kavatsite”, “Akutino” ve “Primorsko” Gençlik kampından örnekler verilmiştir. 1965 yılında çekilmiş ve “DS” arşivinden çıkan bir fotoğraf. (Arşiv) Bulgar gizli istihbarat servisi Bulgaristan’ın Burgaz ili Karadeniz semtlerinde Batı ülkelerinden daha doğrusu kapitalist dünyadan tatile gelen turistlerle bir tek kendi görevli kadrolarıyla “mücadele” etmemiştir. Bu işe muhbirlik, ajanlık ve jurnalcilik görevine seferber edilen, sayıları bilinmeyecek kadar büyük olan otel personeli, taksici, benzinci, oto tamirci, yol tamircisi, bakımcı, süpürgeci ve hatta kumsalda sergi açan dondurmacıdan anmalık satıcılarına kadar genç ve yaşlı bayan ve bay vatandaş gece gündüz kullanmıştır. Bu bilgileri “desebg.com” da online (bilgi sağlayan) yayınlanan bir belgeden okuyoruz. Bu belgede “1965 yılında Bulgaz İç İşleri Bakanlığı İl İdaresi Birinci Şubesi kanallarıyla toplumla çalışmalar” gizli bir rapor halinde sunulmuştur. Aynı belgede, 2 bin istihbaratçı ile düzenlenen toplantılarda okunan ve açıklamalı izahat sunulan “kapitalist casusluk merkezlerinin çalışmalarına” ilişkin sunulan bir raporun “büyük ilgi” gördüğü aynı ilde bir deniz sayfiye semti olan “Güneşli Sahil” (Slınçev Bryag) Komünist Partisi yönetimine rapor edilmiştir. Bulgaristan’da yapılan bir sosyolojik araştırma her dört vatandaştan birinin gizli polis “DS” konusundan ilgilendiğini kanıtlamıştır. Anket belgeleri analiz ediliyor. Yukarıda adı geçen muhbirler ordusuna otel idaresi, kapıcı ve hademeler, taksi şoförleri, benzincilerdeki satıcılar, lastikçiler, tamirciler vb kumsal boyunca dondurma, başak, anmalık satıcıları da dahildir. “Burgaz şehrindeki “Balkan Turist” otel idaresi, şehirdeki taksi şoförleri, şehirde ve dolayındaki benzincilerde satıcılar ve diğer görevliler ve oto tamircileri, anmalık eşya satıcıları ve başka personelle ayrı ayrı ve farklı vesile yaratılarak toplu halde görüşmelerde bulunulmuştur. İç işleri bakanlığı Burgaz Amirliği görevlileri “Kavatsite” ve “Arkutino” adlı sayfiye köylerinde çalışanlarla görüşmeleri bizzat kendileri düzenlerken, “Primorsko” adlı Gençlik Kampında bu ödev kamp yönetimi tarafından gerçekleştirilmiştir. Bulgaristan’da baskı ağı oluşturan “DS” çalışmalarını Karadeniz tatil köylerinde adım adım örgütleyerek, tatile gelenleri devamlı sıkıntılı günler yaşatmıştır. Altta belgenin aslı yayınlanmıştır:

Nedim BİRİNCİ

Bulgaristan’ın Slancev bryag(Sunny Beach) tatil beldesi, İngilizlerin Avrupa’nın en ucuz tatil merkezi konumuna geldi. Birleşik Krallık’ta yapılan en yeni araştırma, İngilizlerin uğrak yeri olduğunu gösteriyor. Buradaki fiyatlar, söz konusu sırlamada Bulgaristan’ın tatil beldesine en yakın pozisyonda olan Portekiz’in Algarve tatil merkezindeki fiyatlardan üç misli daha düşük. Analiz, konaklama, öğle ve akşam yemeği,

içecekler, güneş koruyucu kremler fiyatları göstergeleri üzerine hazırlanmıştır. Üçüncü sırada Türkiye’nin Marmaris tatil beldesi yer alıyor. Analizler, Slancev bryag (Sunny Beach) tatil beldesindeki fiyatların son bir yıl zarfında yüzde 10.7 oranında düştüğünü gösteriyor. İngiliz Seyahat Operatörleri Birliği, üyelerinin son zamanlardaBulgaristan ve Türkiye’ye özel ilgi gösterdiklerini belirtti.

Ne kadar kazanıyor ve kazancımızı nereye harcıyoruz? Bulgaristan vatandaşları, az kazanıyor az da harcıyor. Avrupa genelinde kişi başına tüketim sıralamasında yüzde 56 ile son yerde bulunuyoruz. Bulgaristan hane halkının gelir ve gider düzeyi şu anda durumun iyi olmadığını, ancak yavaş bir şekilde gelişme kaydedildiğini gösteriyor. Bunun başlıca sebebi, gelirlerin durmaksızın ve istikrarlı bir şekilde artış göstermesidir. Bu da vatandaşlara daha fazla tüketme imkanı sağlıyor. Ulusal İstatistik Kurumu verileri, yılın ikinci çeyreğinde hane halkında kişi başı ortalama aylık gelirin 791 avro olduğunu gösteriyor. Bu ise geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 4.9 artış anlamına geliyor. Halkın gelirleri en başta çalışma maaşlarından ve çok azı da emekli maaşlarından, sosyal yardımlardan, kredilerden, kendi işini çalışmak ve başka yatırımlardan geliyor. Aynı zamanda yılın ikinci çeyreğinde, hanede kişi başına toplam ortalama gelir 706 avro. Yani 2018 aynı dönemine kıyasla giderlerde yüzde 5.3 artış görülüyor. Vatandaş yüzde 31. 4 olmak üzere gelirinin en büyük kısmını gıda için harcıyor, ardından yüzde 15.5 olmak üzere

emlak harcamaları, yüzde 14.2 ile vergiler ve sigortalar ve yüzde 11.7 ile ulaşım ve haberleşme hizmetleri harcamaları sıralanıyor. Bu rakamların ardında neyin gizli olduğunu anlamamız için Avrupa Birliği’nin diğer üye ülkelerindeki aynı göstergelerle kıyaslanması gerekiyor. Çünkü böylece AB ekonomik haritasında Bulgaristan’ın bulunduğu yer açıkça ortaya konulmuş olacak. Ancak burada daha ziyade karamsar bir tablo ile karşı karşıyayız, fakat olumlu perspektif de gözlemleniyor. Orta sınıf Bulgaristan vatandaşından söz edecek olursak, burada en çok da gerçek satın alım gücü bakımından AB genelindeki orta sınıf vatandaşları ile kıyaslamamız gerekiyor. Çünkü Bulgaristan’daki maaşlar çok yüksek olmayabilir, ancak birçok mal ve hizmetin fiyatı gelişmiş Avrupa ülkelerindeki fiyatlar kadar yüksek. Söz konusu gösterge Satın Alma Gücü Standartları’dır (PPS - Purchasing power standard). Ülkemiz için bu gösterge AB ortalamasının sadece yüzde 50’si, Hırvatistan, Romanya ve Macaristan ise bizden çok ön sıralarda yer alıyor.Lüksemburg, 2017 yılında toplam yüzde 254 ile AB ortalamasın üzerinde. İstatistikler prizmasından bakıldığında bütün bunlar Bulgaristan’daki tüketimin diğer ülkelerin yaklaşık yarısı olduğunu ortaya çıkarıyor.

Bulgaristan yollarındaki otomobillerin neredeyse tamamı ikinci el Bulgaristan halkı hayatını otomobilsiz düşünemez. Nüfüsa oranla kişi başına düşen otomobil sayısından bu gerçek ortaya çıkıyor. Trafik polisine göre, nüfusu 7 milyonun altında olan ülkede, yaklaşık 4 milyon otomobil kayıtlı. Bundan daha da enteresan olanı ise, Bulgaristan vatandaşlarının nasıl otomobiller kullandıkları sorusudur. Kısaca cevap şu: Bulgarlar genel olarak Almanya’dan ikinci el dizel araçları kullanıyor. Almanya’da ise bu araçlar piyasadan kaldırılmak üzere. Eurostat verilerine göre, Bulgaristan’da 5 yılın altındaki araçlar sadece yüzde 5 veya rakamla verecek olursak 400 000, 10 ile 20 yıllık araçlar ise yüzde 60 veya 2, 4 milyon. 20 yılın üstünde olan en eski araçlar yaklaşık 1 milyon, yani otoparkın yaklaşık yüzde 25’ini oluşturuyorlar. Vatandaşlar düşük satın alma gücüne olduğu için, tercihini ikinci el arabalardan yana kullanıyor.Sıradan bir marka ikinci el bir otomobilin ortalama fiyatı 2 000 ile 3 000 avro arasında seyrediyor.

Yeni araçların fiyatları 10 000 avrodan başlıyor. Ortalama maaşın 644 avro olduğu ülkemizde yeni otomobil alımının neden sadece yıllık 35 000 araç olduğunu anlamak kolay. Ancak Bulgaristan’daki otomobil sektörü sadece sokaklardaki, otoyollar ve otobanlardaki araçlardan oluşmuyor. Bulgaristan, neredeyse bütün otomobil markaları için oto parça üretimi sıralamasında dünyada birinci sıralarda yer alıyor. Ülkemizde bu branşta çalışan 250’nin üzerinde şirket bulunuyor ve bunlar yaklaşık 65 000 kişiye iş sağlıyorlar. Ancak hükümetin hedefleri çok daha yüksek ve şu anda dünyada en büyük markalardan biri olan Alman bir şirketin Bulgaristan’da da fabrika açması için kıyasıya yarış sürüyor. Bu yatırım için Türkiye’nin de büyük şansları var, ancak Bulgaristan da Alman sanayicilerini yeni fabrikaları için en uygun yer olduğuna ikna etmek için elinden geleni yapıyor.

Bu l g a r ça l ı ş a n l a rı n di ji t a l be ce rile r i iy i

Bulgaristan’daki işverenlerin yarısı, ça- 60’ı, tüm faaliyetlerinde ortaklarıyla dijilışanlarının çoğunun çok iyi dijital be- tal olarak bilgi alışverişinde bulunduklacerilere sahip olduğuna inanıyor. Tüm rını, yüzde 35’in ise bazı faaliyetlerinde çalışanların çok iyi dijital bilgiye sahip olduğunu düşünen yöneticilerin oranı yüzde 20’ye yakın. Sadece yüzde 3’ü dijital kültürü olmayan kadrolara sahip olduğunu söylüyor. Bu sonuçlar, Bulgaristan Ticaret ve Sanayi Odası’nın işletmeler ve vatandaşlar arasında dijitalleşme konusundaki tutumları hakkındaki anketinnden elde edilmiştir. İş ilişkilerinde dijitalleşme de oldukça gelişmiştir. Ankete katılanların yaklaşık yüzde

Tarih: 31 Temmuz 2019 Konu: Yenilmek bize yakışmaz. Kırca Ali Bulgaristan Türklüğünün Kalesidir. Naim’in yumruğundan yükselen esinle Yerel seçime gidiyoruz. 27 Ekime ne kaldı şurada… Bundan sonra yelkenlerde seçim var. Oyumuzu bekleyen Muhtarlar, Belediye Başkanları, belediye meclis üyeleri, yarım kalmış işler. Yeni projeler. Ardından devlet valilerini atayacak. Toplumun ve yürütmenin temeli bu kadrolardır. Seçeceklerimiz toplumun alt dokusudur. Onlar olmadan devlet devlet olamaz, yürütme organları çalışamaz. Adına demokrasi denen hayat durur, olmadıkları an demokratik düzenin maddi ve manevi sistemi felce uğrar… Bize ne demeyin…Demokrası ekmek ve su gibidir! Bulgaristan Türkleri zülüm görmüş, kendine uzun süre zülüm edilmiş, menfaatlerinin bilincinde olan, gövdeli dallı budaklı bir halk topluluğudur. Geçmiş dönemlerde sesiz ve uysal, boynu bükük olmamıza çok çalışıldı. Başaramadılar… Şanlı yürüyüşümüzde çok kurban verdik. Hep kör cahil, kıt kanat geçinen insanlar olarak kalmamıza gayret edildi. Somunda bu duruma geldi. Seffilerin sırasında baştayız. Elimizde ancak çırpınan ve yenilmez ruhumuz kaldı… Bugün Bulgaristan’da birçok şey bize bağlıdır. Devlet bile yaprak kıpırdasa, saatini Türklerin tavrına göre ayarlıyor. Şu iyi bilinmelidir: Bulgaristan’da yaşayan etnik azınlıklar Türkler burada diye buradadır. Biz olmasak her biri kimseye selam vermeden tasını tarağını toplar, çeker gider. Bu bakıma yine Bulgar milli tarihini süzüp Bulgar ruhunu en iyi anlatan komitacı Zahari Stoyanov’un dediğine dönüyorum: “Bu memlekette Türklerin var oluşu her zaman mukaddes olacaktır.” Demiştir. Bu cümlede mukaddes sözü özel anlam taşır. Takdis edilmiş yani kutsanmış anlamındadır. Mübarek ve kutsal temiz ve hilesiz anlamındadır. Hak edilmiş vatan hakkıdır, anlamı taşır. “Mukaddes” sözü Kuran, Tevrat, Zebur ve İncil’de vardır ve yasalar üstü geçerlidir. Kutsanmış insanlara Tanrı dokunulmazlık bahşetmiştir ki, her konuda tavrımızı belirleyen de bu olmuştur. İşte bu, mukaddes vatan hakkı bizim hepimizin ortak edinimi, nimeti ve kutsalıdır. 1989’da bizi birleştiren ve şahlandıran bu hakkın kutsallığı olmuştur. Bu hakkın özündeki ise, var olma özgürlüğüdür. Var olma özgürlüğü, gidenler döner anlamını taşır. O zamanla sınırlı olmayan, sonsuz bir özgürlüktür. 20. asırda, dün, bugün Bulgar devletinin bize ettiği zulüm o bakımdan haksızlıktır, suçtur, lanettir, devleti yok edicidir ve ortak geleceğimizi karartan odur. Bu bakıma, bugünkü Bulgar kamuoyunda büyük bir kısım, “Bu memlekette Türklerin var oluşu her zaman mukaddes olacaktır!” öngörüsünü vasiyet eden Zahari Stoyanov’tan çok geri, sönüktür. Bu açıdan bakıldığında, Bulgaristan’da yaşayan çok etnikli nüfus arasında öncü yerimiz, orta direk konumumuz da hak edilmiş bir haktır. Şu dediklerim, öncü olmak ve orta direk olmak pazardan alınan nimetler değildir. Asırların emeğiyle hak edilmiştir ve şuurlaşmış bir birikimdir. Bizi millet yapandır. Her etnik grup toplumda başı çekmemiz, üretim biçimi geliştiremez, devlet kuramaz, egemen kültürü yaşatamaz, ayrım yapmadan herkesi örgütleyip ardından götüremez. Türklerde olan bu özellikler, sabır, iyi niyet ve soyluluk beraber yaşadığımız diğer etnik azınlıklarda olmadığından dolayı, hepsinin bize ihtiyacı vardır.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Sayı 147 - Ağustos 2019 15

Raziye ÇAKIR Baştan Sona Yalan Anlatıyorlar Tercüme. Raziye ÇAKIR Kaynak: “Dnevnik” gazetesi Konu: Türklere zulüm ve Bulgar tarihindeki yeri – ders kitapları. 2019/20 ders yılı Tarih ve Uygarlık Ders kitaplarında “Yeniden Doğuş/SoyaDönüş” adlı asimilasyon projesinde Todor Jivkov ve gizli polis (DS) nasıl değerlendirildi, bir görseniz! SKANDAL Diktatör Todor Jivkov döneminde Bulgaristan Müslüman Topluluğu ve komünist partisinin ve devletin bu topluluğa karşı izlediği kıyım siyasetini yakından tanıyan Bulgar bilim adamlarından biri olan Prof. Dr. Bayan Evgeniya İVANOVA Eğitim ve Öğretim Bakanına bir mektup göndererek, ders kitaplarındaki saçmalıkları protesto etti.1989 göç ile ilgili görsel sonucuVatanlarından kovulan Bulgaristan Türkleri “Kapıkule” – Yıl 19891989 göç ile ilgili görsel sonucu Ders kitaplarına işlenmiş olan ayrıntılar şunlardır: Komünist rejimin Bulgaristan Türklerini topraklarından ve vatanlarından silah zoruyla amansız baskılarla kovduğu 29 Mayıs 1989 tarihli diktatör Todor Jivkov’un mesajı. Devlet Güvenlik Örgütü (DS) tarafından toplanan ihbarlar ve “İç İşleri Bakanlığı” (MVR) ve Sınır Askerleri Güçleri’ne” sözde Türklerin saldırılarına ilişkin gizli polis “DS” subayı Bonço Asenov’un yazdığı uydurma bir kitaptan alıntılar. Türklere yapılan zulümle ilgili öğrencilerin değerlendirmede bulunacakları, “Domino” yayın evi tarafından basılan, 10. Sınıf Tarih ve Uygarlık Kitabı’nda yer alan kaynaklar şunlardır. Bu vesileyle ilgili Öğretim ve Bilim Bakanı Krasimir Vılçev’e Prof. Dr. Bayan Evgeniya İvanova’nın gönderdi mektupta “Etnik ve inanç asimilasyonu ile ilgili değerlendirmenin, tartışma götürmez bir biçimde, yalnız olumsuz olacağını düşünmüştüm” deniyor. Prof. İvanova’nın gönderdiği mektubun metni: Sayın Bay Vılçev Tarih kitaplarında da tekrarlamaya devam ettiğimiz, sözüm ona “soya dönüş süreci” dediğimiz – Müslümanların asimile edilmesi zorbalığı – 10. Sınıf Tarih Ve Uygarlık Kitaplarında yer alan 1944-1989 döneminin yorumlanmasını kapsayan problemlerden biri ile ilgili görüşümü bildirmek istiyorum. Bu benim konumdur, üzerinde ve ayrıca onun bıraktığı yaralı hafıza üzerinde birçok araştırma yaptığımdan bilirkişi olduğum bir alandır. İlgili dönemde, Bulgaristan Müslümanlarının asimilasyonu – rejimin en büyük suçlarından biridir – kitaplarda farklı ve birçok yerde de yetersiz yansıtılmıştır. Pomak ve Romenlerin, Müslüman Tatarların isimlerinin (çok küçük istisnalarla) periyodik olarak değiştirilmesinden söz bile edilmeden, ancak Türklerinin isimlerinin değiştirildiği 1984-1985 yılları ele alınmıştır. “Soya Dönüş Süreci” adıyla anlatılan, yalnızca üç sayfada (267-269) yine (Türkleri ele alan) “Domino” yayınevi tarafından basılan kitap üzerinde özellikle durmak istiyorum. “Çağdaş Bulgar tarihinde üzerinde en fazla tartışılan” bir konu olan “olaylarla ilgili değerlendirmeyi” kitapta sunulan belgelere dayanarak öğrencilerin bir alıştırma destinde kendilerinin yapması isteniyor. Ben şimdiye kadar evrakların değerlendirilmesinden isim ve din değiştirmeye zorlama konusunda ancak olumsuz bir değerlendirme sonucu çıkarılabileceğine inanıyordum. Ve bunun bir tartışılmaz gerçek olduğuna inanmıştım. Ders kitabının yazarları, 1984-1987 yılları arasında Bulgaristan’da Türkler tarafından 4 suikastın yapıldığını ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra, aynı dönemde sözde olmuş olan ve kamuoyu tarafından o zamanlar olduğu gibi, şimdi de bilinmeyen, “42 illegal Türk grup” tarafından işlenmiş olan bir sıra “saldırı, kundaklama, ölüm ve yanıltma“ olayından söz ediyorlar. Bu bilgilerin kaynağı olarak sivil polis (DS) ihbar kaynakları ve asimilasyon siyasetini gerçekleştirenlerin anıları gösteriliyor. Burada izlenen hedefte, aynı dönemi huzur ve güvenlik cenneti olarak bilen öğrencilere, ana babalarının maruz kaldıkları, ürpertici bir terör ortamı hayal ettirmek olmalı. Eklenen belgeler: Bulgaristan’ın Türk asıllı vatandaşlarını kovduğu 29 Mayıs 1989 tarihli T. Jivkov’un mesajı. Öğrenciler bu belgeden, Müslümanların Osmanlı İmparatorlunun onları içine attığı “adaletsizlik ve yoksulluk karanlığından” ancak “sosyalist devrimin zaferinden sonra” kurtulduğunu anlamalıdır. (Birkaç sayfa sonda – s. 273. – yazanlar bu görüşü kendileri de kabul ediyor. Öğrenciler “her yerde terör ve diversiyon” ve “aktif düşmanca yalanlayıcı etkinlikler” olduğu yolundaki bilgilerini gizli polis DS’nin topladığı ihbarlardan öğrenerek pekiştirecektir. Saldırı olayları hazırlayanlara Türkiye ve ABD yardım ederken, Gorbaçov ise, onlara engel olacağına, tarafsız kalmayı seçmiştir. Gizli polis DS subayı Bonço Asenov’un kitabından bir alıntı seçilmiştir. İsim, din, dil ve kimlik değiştirme, yaşam şekli yasaklayıcısı bu gizli polisin kitabından alınan alıntıdan öğrenciler, protesto eden, silahsı Türkler İç İşleri Bakanlığı MVR güçlerine ve Sınır askeri birliklerine çılgınca saldırdıklarını, şehitlere yalnız sakan kurşunlar isabet ettiğini, Türkan Bebenin ise, “anası elinden düşürünce” kalabalık tarafından ezildiğini anlamalıdır. Başka belge yoktur.

Sağlık Sigortası Olan Hastalardan Ek Ücret Talep Etmesi Yasaklanacak

Sağlık Bakanlığı tarafından sunulan Beşeri Tıbbi Ürünler Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısına göre sağlık kurumlarının yönetimi, sağlanan sağlık hizmetleri için Ulusal Sağlık Sigorta Kasası (NZOK) bütçesi ile ödenmesi garanti altına alınanın dışında hastalardan ek ödeme talep etme veya kabul etme hakkına sahip olmayacaktır. Tasarıda sadece hastanın girişimi ve açık rızası ile ek ücretler alınmasına izin verilen

durumlar belirtilmiştir. NZOK bütçesinde öngörülen ödeneği aşması durumunda tedavi çerçevesinde hastane tarafından sağlananlar dışındaki özel tıbbi amaçlara yönelik tıbbi bir ürün, tıbbi cihaz veya diyet yiyecekleriyle tıbbi sağlık yardımı sağlanması için ek ücret ödenebilir. Ek ücret ödenebilecek faaliyetler ve ücret ödeme işlem süreci, Sağlık Bakanı’nın imzalayacağı bir yönetmelik ile belirlenecektir. Hastalar, arzu ettikleri takdirde hastanede yaşam koşullarını iyileştirme, sağlanan sağlık ve genel bakım hizmetleri dışında hastanede kalmalarıyla ilgili ek hizmetler alma ve doktor veya tıbbi uzmanlardan oluşan bir ekip seçme hakkına sahip olacaktır.

Ralli Anlaşmazlıklardan Dolayı Tarihe Karışacak “Eski başkentler” adlı otomobil rallisinin jübile 50. turunun durudurulması, ralli severler tarafından Şumen’de protesto edildi. 31 Ağustos- 1 Eylül arasında yapılması planlanan otomobil yarışı, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın Bulgar Oto Sporlar Federasyonu’nun mahkeme kararıyla lisansını elinden alması ve onu Bulgaristan otomobilcilik Federasyonu’na devretmesiyle ralli de gerçekleşmedi. Şumen “Eski Başkentler- Stari stolitsi” adlı Otomobil Sporları Kulübü yeni federasyona girmeyi ret etti Şumen belediyesi 25 bin leva değerinde ralliyi ve böylece bu meşhur ralliyi organize etme li- eşfinansman yardımını geri çekti ve geleneksel bir otomobil şöleni olan bu ralli tarihte kaldı. sansını da kaybetmiş oldu.

En yüksek on tepesini fethetmek mümkün Bulgaristan Turizmi Hareketi 27 Ağustos’ta kuruluş yıldönümünü kutluyor. Bulgaristan örgütlü turizm hareketi Ağustos aylarının son Pazar günleri birliğin kuruluş yıldönümünü kutluyor. Ülkede ilk toplu turizm hareketinin temeli 27 Ağustos 1895 yılında Vitoşa Dağı’nın en yüksek tepesi- Çerni Vrıh (2290 metre) Tepesinde 300 turizm ve dağcılık heveskarı tarafından kurulur. Bu toplu dağ tepesini tırmanma fikri yazar ve dünyaca ünlü doğa ve turizm severi Aleko Konstantinov’a aittir. İlk olarak Aleko Konstantinov güzellikleriyle İsviçre’den ve başka turistik ülkelerden farklı olmadığını, aynı güzelliklere sahip olduğunu belirten kişidir. “Yedinci

gün kahvehaneye ve meyhaneye uğrama…”. Aleko’nun bu önerisi özellikle Ağustos’un son günü için geçerlidir. Bu kez de Çerni Vrıh Tepesine toplu tırmanma olacak ve dağcılar yine aynı hevesle Aleko’yu anmış olacak.

Doğa Bilim Müzesi çocukları tatile davet ediyor

Dünyanın en büyük böceği hangisi? En güçlü hayvanı? Bulgar topraklarında bir zamanlar dinozorlar yaşadı mı? Anne, babamın bile ismini duymadığı hayvanlar var mı? Bu ve daha birçok sorunun cevabını çocuklar Doğa Müzesi’nde düzenlenen “Çocuklarla kaşifler tatili” adlı yaz atölyesinde öğrenebilir. Bu kurslar başkent çocukları için en çekici ve sihirli yerlerden biri olan Doğa Bilim Müzesi’nde gerçekleşecek.Kuruluşunun 130. yılını kutlayan müze, bu yaz tatilinde de küçük afacanlara enteresan çalışmalar sunacak. Papağanlar, sırtlanlar, kaplanlar, böcekler, Laplandiya ve Himalaya’dan kelebekler, beyaz

ayılar, kara panterlerin doldurulmuş örnekleri arasında çocuklar sihirli bir hayvan alemine girmiş oluyor. Mineraller, cinsi tükenen hayvanlar, Ay’dan bir parça, kayalar, değerli kristaller içinde hikayeler çocukların ilgisini çekiyor. Doğa Müzesi’nde Araştırma ve Kaşifler kursları artık yazları bir gelenek halini aldı. Bilim adamları çocuklarla temaslarda ve onlarla çalışmalarda deneyim sahibi oldu. Çocukları doğayı sevmede ve doğayla ilgili bilgi sahibi olmada ilgilerini çekmek ve onları teşvik etmek istiyorlar:

Silistra’daki Roma mezarı, kapılarını açtı Silistra’daki Roma mezarı, 1948 yılında Bulgaristan’da ilk kayıtlı ulusal kültür anıtı olmasına rağmen, Bulgaristan’da neredeyse bilinmiyor. Roma mezarı, fresklerin yok olmasına neden olan nem oranının çok yüksek olduğu nedeniyle bugüne dek turistlerin girmesine izin verilmiyordu ve bundan dolayı da ülke genelinde pek bilinmiyordu. Yerleştirilen yeni klima sistemi, Silistra Bölge Müzesi’ne önceden yapılan başvurunun ardından Roma mezarının artık ziyaret edilmesine imkan veriyor. Silistra’daki Roma mezarı, sahip olduğu duvar yazılarıyla eşi benzeri olmayan bir tarih yeridir. Duvar resimleri, geometrik, hayvan ve insan figürlerini, av ve aile sahnelerini yansıtıyor. Tüm ayrıntılar, mezarın, Roma İmparatoru Konstantin dönemine ait olduğunu, gösteriyor. Arkeolojik anıt, 1942 yılında Tuna şehri Silistra’nın

güneyinde yapılan arkeolojik kazılar sırasında tesadüfen ortaya çıkıyor. Burada 2. ve 4.yüzyıllarda Aşağı Tuna’nın en önemli Roma şehirlerinden biri olan Durostorum Antik Nekropol’u bulunuyordu. Roma mezarının girişi doğudan olurken tamamen tuğlayla yapılmıştır. Zengin duvar süslemeleri, burada zengin bir Romalının defnedildiğini gösteriyor. Mezarın ortasında varlıklı Romalının ve yanında da eşinin figürü yer alıyor. Geri kalan figürler, dokuz hizmetçiye ait. Duvar yazıları, Patricinin, Paganlığın sonunda ile Hıristiyanlığın doğuşu arasında yaşayan bir pagan olduğuna, şahitlik ediyor.

Oya CANBAZOĞLU

Türk Çocuklar Türkçe Dersine! Tarih: 1 Ağustos 2019-08-01 Hazırlayan: Oya Canbazoğlu Konu: Çocuklarımız cahil kalırsa bize gelecek haramdır Yerel seçimlerin ana konusu Bulgaristan hükumeti 1998’de imzaladığı Ulusal Azınlıklar Hakları Savunma Çerçeve Anlaşmasınını bir gereği olarak 1999’da Asgari Genel Eğitim ve Eğitim Planı Yasasını çıkartmıştır. Bu yasada ana dilinin, zorunlu seçmeli hazırlık dersleri olarak zorunlu eğitim programı çerçevesinde okutulması kararı alınmıştır. Bu yasanın sağladığı gelişmelere bakıldığında Türkçenin eğitimi statüsünün eğitim planına giren bir ders olması ve giderlerin belediye bütçesi tarafından değil de devlet bütçesi tarafından karşılanmasının garanti altına alındığı görülür. Ayrıcabu yasada ana dili olarak Türkçe eğitiminin kademeli olarak 1. sınıftan 12. sınıfa kadar gerçekleştirilebilmesi hakkı kazanılmıştır (Chakar 2001). 28 Mayıs 2001’de Bulgaristan Eğitim ve Bilim Bakanlığı 6 numaralı genelge yayınlamış ve bu genelgede ilk veorta dereceli okullarda okutulan dersleri ve bu derslerin saat sayılarını belirtmiştir. Bakanlık yayınladığı genelge ile okullarda okutulan dersleri zorunlu okutulması gereken dersler, zorunlu seçmeli dersler ve seçmeli dersler olmak üzere üç başlık altında toplamıştır. Bu sınıflamada Türkçe dersi zorunlu seçmeli dersler başlığı altında değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra haftalık dört saat olan Türkçe ders saati sayısı 2., 3. ve 4. sınıflarda iki ders saatine, 1., 5., 6., 7. ve 8. sınıflarda ise üç ders saatine düşürülmüştür. Türkçe dersine katılmak isteyen öğrencilerden her dönem başında dilekçe toplanması zorunluluğunun devam ettirilmesi kararı da alınmıştır. Kırcaali, Burgas, Şumnu, Razgrad, Rusçuk, Dobriç ve Silistre İl Milli Eğitim Müdürlüklerinde an a dili müfettişleri kadrosu açılmış, bakanlığa da bir müfettiş atanmıştır. Bu müfettişler öğretmenleri denetlemelerinin yanı sıra öğretmenlere rehberlik yapmak ve hizmet içi eğitim kursları düzenlemeyi de üstlenmişlerdir. Bulgar ve Türk makamlar işbirliğine giderek çeşitli seminerler düzenlemiş ; ancak, 2010 yılında ana dili müfettişliği kadrolarının devlet tarafından kapatılması ile bu uygulamalara son verilmiştir (Bekir 2011). Dönemin Hak ve Özgürlükler Hareketi Genel Başkan Yardımcısı Lütfi Mestan, 2012’de meclis eğitim komisyonunda “haftada dört saat mecburi ana dili dersi yapılır” önerisinde bulunmuş ancak bu öneri Bulgar Eğitim Bakanı tarafından reddedilmiştir. Yürürlükteki yasaya göre mecburi seçmeli dersler kapsamında bulunan ana dili dersi haftada üç saat, seçmeli ders olarak da alındığı takdirde bu süre haftada dört saate kadar çıkabilmektedir. Ana dili olarak Türkçe dersinin yanı sıra İbranice, Ermenice ve Romanca dersler de verilmektedir. 2012 Bulgar Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre 7,34 milyon nüfusa sahip Bulgaristan’da ana dili dersini seçen öğrencilerin sayısı 11.068’dir. Bu öğrencilerin 10.612’si Türkçe, 216’sı Ermenice, 117’si İbranice, 14’ü Yunanca, 13’ü ise Rumence dersini seçmiştir. Uluslararası Azınlıklar ve Kültürel İletişimler Araştırma Merkezi’nin Temmuz 2012’de yayınladığı rapora göre 1992-93’te 114 bin öğrenci ana dili dersini seçerken bu rakamın O tarihte 11 bine kadar gerilediği görülmüştür (Radoykov 2012). 2014-2015 eğitim-öğretim döneminde Bulgaristan genelinde ana Dili dersi kapsamında Türkçe dersini seçen öğrencilerin sayısı 7 bindir. Bu rakamın 4-5 bini güneyde Kırcaali ve Hasköy illerinde, geri kalanı ise kuzeyde Şumnu, Razgrad, Varna, Silistre, Dobriç, Rusçuk, Sliven ve Targovişte’deki okullarda öğrenim gören öğrencilerden oluşmaktadır. 1992’de 114 bin olan bu rakamın 2015’te 7 bine kadar gerilemesi Türkçenin Bulgaristan’daki varlığını tehdit etmektedir. Türkçe Öğretmeni Yetiştirme Meselesi


Siyasi ve Aktüel Gazete

Sayı 147 - Ağustos 2019 16

Çerna köyünde Yedinci Geleneksel Ya ğ l ı G ü r e ş l e r i d ü z e n l e n e c e k

Hitrino Belediyesi’ne bağlı Çerna köyünde 1 Eylül’de efsane güreşçi Koca Yusuf anısına düzenlenen Yedinci Geleneksel Yağlı Güreşleri gerçekleşecek. Geleneksel olarak yağlı güreşler Eylül’ün ilk Pazar’ında düzenleniyor. Çerna köyünde düzenlenen bu yağlı güreşler Kuzeydoğu Bulgaristan’da tek yağlı güreşleridir. Güreşler, Hitrino Belediyesi ile ortaklaşa “Koca Yusuf” Spor Kültür Derneği tarafından organize ediliyor. Yarışmalara Bulgaristan genelinden güreşçiler, Türkiye ve Kuzey Makedonya’dan pehlivanlar katılacak. 2011 yılında Hitrino’da Şumen’li heykel tıraş Behçet Danacı’nın yaptığı Koca Yusuf heykeli dikildi. Çerna köyünde ise Koca Yusuf müze evi açıldı. Hitrino’nun Çerna köyündeki Müze evi önünde heykel tıraş Behçet Danacı ve Koca Yusuf heykeli. Hitrino’nun Çerna köyündeki Müze evi önünde heykel tıraş Behçet Danacı

ve Koca Yusuf heykeli. Koca Yusuf, 1864 yılında Şumen’in Boril köyünde dünyaya gelmiştir ve 10 yıl boyunca düzenlenen güreşlerde yerli pehlivanları yenmiştir. 20 yaşına geldiğinde bütün Osmanlı İmapatorluğu’nda ün salmış Kel Aliço pehlivanı yenmeyi başarıyor. O zaman, Kel Aliço ise 27 yıl boyunca hiç yenilgi yaşamamış bir pehlivan.Bu güreşi gösteren bir resim panayırlarda satılıyor ve Koca Yusuf pehlivanın şanı yayılmaya başlıyor. 1894 yılında Koca Yusuf ve Şumen’in Slivak köyünden Mehmet pehlivan ve Avrupa’ya gidiyorlar. Ve Koca Yusuf’un güreş kariyeri de burada başlıyor.Menajerleri kendilerini ayırt edebilmek için Mehmet pehlivana Küçük Yusuf pehlivana ise Koca takma isimlerini veriyorlar. Bu zamanlarda Koca Yusuf 1.88 boyunda 110 kilo ağırlığındaymış. Yusuf ağzına alkol ve sigara almazmış.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgaristan’da 17- 25 Yaş Arası Gençlerin Göç Etmesinin Ana Nedeni Eğitim

Bulgaristan siyasilerin diplomasi alanında en büyük hedeflerinden birisi, yurt dışındaki Bulgarlara verilen Bulgar dili sertifikasının AB’de yabancı dil belgesi olarak geçerlilik kazanmasıdır. Bu talebe Avrupa Parlamentosu sıcak baktı ve farklı ülkelerin eğitim sistemlerinde yabancı dil öğrenimi ve dil sertifikalarından sorumlu Eğitim Bakanları Konseyi ona “tavsiye niteliğinde görüş” ifade etti. Viyana’da “Sv.Sv. Kiril ve Metodiy” Bulgar Okulu Müdürü ve Yurtdışında Bulgar Okulları Birliği Başkanı İrina Vladikova şunları belirtti: “Şimdilik hala tavsiye olsa da, eğitim dalında zorunlu kararlar dayatmak çok zor. Çünkü her ülkenin bu alanda özerkliği var. Bulgar dili sertifikası yabancı dil bilgisi olarak geçerlilik kazansın ve üniversitelerde dördüncü yabancı dil derslerinden öğrenciye muafiyet versin. Daha büyük çocuklar zorluk çekiyor. Yabancı bir ülkeye gidince o ülkenin

dilini okuyor, programlarda en az iki, üç başka yabancı dil de öngörülüyor. Bulgarcayı da katınca işler daha da zorlaşıyor. Yurtdışında Bulgar Okulları Birliği’nin geleneksel yıllık toplantısı bu sene Plovdiv’de düzenlendi. 12. kez düzenlenen yıllık toplantıya dünyanın farklı yerlerinden 60’tan fazla okul temsilcisi bir araya geldi. Bulgar çocukları için çıkarılan yeni ders kitapları ve yeni sınıflar tanıtıldı ve ilk defa yurtdışı okullardan öğretmenler de katıldı. Başbakan Borisov: “Ana engel düşük maaşlar değil. Siz öğretmenler benim için çok önemlisiniz. Çocuklarımızı Bulgarca öğretin ve ebeveynleriyle beraber Bulgaristan’a geri dönmeleri için karar almaları kolaylaşsın” dedi. Borisov devletin dünyadaki Bulgar okullarına sağladığı kaynakların en az daha bir milyon avro ile arttırılacağına söz verdi. Hükümet diplomatik temsilcilikler sayesinde Bulgar okullarına yer tahsis etme konusunda yükümlülükler üstlendi. Eğitim Bakanı Krasimir Valçev bilgi verdi: “Bulgar Pazar okullarının desteklenmesi son 10- 11 yılda iyi bir politika örneğini oluşturdu. O zaman Bulgar dilinin okutulduğu Pazar okullarının sayısı 50 idi, şimdi 350’yi geçti. Artık 30 bin çocuk yurtdışında bu Pazar okullarına gidiyor, okul sayısı artıyor, finanse ettiğimiz eğitim alanları artıyor”.

Yurtdışında Üniversite Öğrencilerine Vize Muafiyeti Uygulanacak

GERB ve parlamento dışı SDS ile anlaşma imzaladı

İktidar partisi GERB ve parlamento dışı sağcı Demokratik Güçler Birliği (SDS), sonbaharda yapılacak yerel seçimlerde birbirinin belediye başkan adaylarını desteklemek konusunda bir anlaşma imzaladı. İki parti bunu, Başbakan Boyko Borisov, SDS lideri Rumen Hristov ve Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fandakova ‘nın katıldığı ortak basın toplantısında açıkladı. Borisov, Hristov’a hitap ederek “ Bazı şehirlerde biz aday göstereceğiz, diğerlerinde sizin gösterdiğiniz adayları destekleyeceğiz” şeklinde konuştu.

4 yılda toplam 122 199 kişi o m b u d s m a n arunda belirtildiği b a şüzerev20uEkimr 2015 d uile

29 Ağustos 2019 tarihleri arasındaki dönemde ombudsmandan destek arayan vatandaşların sayısı 122 199, alınan yazılı şikayet ve ihbarların sayısı ise 45 016. Devlet ve belediye organlarına yöneltilen 5 113 tavsiyelerin yarısı yerine getirildi. Verilen şikayetler ve ihbarların çoğu tüketici hakları, temel hak Kamu denetçisi Maya Manolova’nın yak- ve özgürlükler, mülkiyet hakkı ve laşık 4 yıllık görev süresine ilişkin rapo- icra takibi ihlalleri ile ilgilidir.

Halid OSM AN Beye Kitabımı taktim ettim

Bulgaristan’da üniversitelerde sıralı eğitim gören veya görecek olan yurtdışı Bulgarı öğrencilere uzun sureli ikamet için gerekli “D” vizesi uygulaması kaldırılıyor.

Yabancılar Yasasında yapılan değişiklikle Bulgar kökenli olup, yurt dışında yaşayan vatandaşlara giriş ve eğitim amaçlı ikametlerinde kolaylıklar politikası uygulanmaya başladı

Yerel seçimler için kayıtlar 2-11 Eylül arası yapılacak

Partilerin ve koalisyonların bu sonbaharda yapılacak yerel seçimlerine katılmak üzere Merkez Seçim Komisyonuna kayıt süresi 2 -11 Eylül. Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in kararnamesi ile, belediye başkanlığı ve belediye meclisi seçimlerinin 27 Ekim tarihi belirledi. Komisyon ayrıca, seçmenlerin ve adayların ikamet zorunluluğu geçerli olduğunu hatırlattı. Bu seçimlerde yurt dışında seçim sandıklarının açılmamasının nedeni de budur.

Kaya VATA NSEVE R’e Malmö-Balgöç Başkanı


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.