Ajanda Eylül

Page 1


Eylül 2011 Şubat 2011 Sayı:9 Sayı: 15

AJANDA YAZARLARI ATA İSMET ÖZÇELİK

ata@ajandadergi.com

- hepsidetay.blogspot.com

BANU HIDIRLAR

banu@ajandadergi.com

- birazsoylebirazboyle.blogspot.com

DUYGU PHILLIPS

duygu@ajandadergi.com - naminghouse.com

EBRU DAĞTEKİN

ebru@ajandadergi.com

İMGE TAN

imge@ajandadergi.com

- imgeleme.com

MÜGE KARAHAN

muge@ajandadergi.com

- yemekbahane.blogspot.com

NADİR KALBİNUR

blog.milliyet.com.tr/nadirkalbinur

ÖZGE DUMLU GüNESEN

ozge@ajandadergi.com

PINAR DOĞAN

pinar_sd@hotmail.com

SEDA ASOLAR

seda@ajandadergi.com

- sedasolar.blogspot.com

DERGİ TASARIM SİNEM ERGUN

sinem@ajandadergi.com - sanatnotlari.blogspot.com

KAPAK TASARIM ve ÇİZİMLER ŞULE COŞKUN BALMUMCU

susu@ajandadergi.com -

İLETİŞİM

iletisim@ajandadergi.com

2

susuoykusu.blogspot.com


Bir Dönüşüm Projesi 15. sayımızla birlikte 15 aydır Ajanda dergisini online olarak büyük bir sevgi ve emekle hazırladık ve yayınlıyoruz. Kültür sanat haberlerinden gezi yazılarına, reklam ve markalaşma sanatından yemek kültürüne, dekorasyondan modaya, kitap ve film tanıtımlarından çalışanlara yönelik güncel bilgiler ve kişisel gelişim yazılarına kadar içeriği bol ve kaliteli, dopdolu dergimiz yepyeni bir form kazanıyor. Bundan böyle aylık olarak tek seferde sizlerle buluşmak yerine daha güncel ve her an yeni yazılarımızla sizlere ulaşmayı düşünüyoruz. Dergi formatının yerine yazılara ulaşımı ve okuması kolay olan ayrıca interaktif bir kullanımı olması sebebiyle her yazı için sizlerinde görüşlerinizi paylaşabileceğiniz bir ortam olan yeni web sitemizi önümüzdeki ay aktifleştireceğiz. (www.ajandadergi.com) Yine capcanlı konularla ve gündemi yansıtan yazılarla sık sık güncelleyeceğimiz sayfamızda her yazıya yorumlarınızı bırakabilir, hem bizlerle hem de diğer okuyucularla iletişim içinde olabilirsiniz. Bizler, yeni formatımızın uygulamaya dönüşünü heyecanla bekliyoruz. Her türlü katkı ve görüşlerinizi duymak bizi çok mutlu edecektir.

3


İÇİNDEKİLER

6

Etkinlikler

12

Sinedetay “Jim Jarmusch—Night On Earth”

18

Abrakadabra

19

İstanbul’da Turist Olmak “Son Yaprak Düşmeden”

22

Stiletto

28

İnceleme Kitap “Franny ve Zoey”

4


31

Gezi “Lizbon”

50

Gönlümün İncileri “Tiyatro-cu”

54

Bir Kaşık Bilgi “Patlıcan Mucizesi”

5


ETKİNLİKLER İmge Tan http://imgeleme.com

Turkcell Kuruçeşme Arena Eylül Konserleri Haziran ayında Türkiye’ye konser vermek için gelen ama solisti Jay Kay’in ayak bileğini yaralaması sonucunda konseri son anda iptal olan Jamiroquai, 6 Eylül’de Kuruçeşme Arena’da sahne alacak. 10 Eylül Cumartesi akşamı ise Bülent Ortaçgil, “senfonik” konseri ile ilk kez hayranlarının karşısında olacak. 26 kişilik dev yaylı grubu ve usta müzisyenler enstrümanlarıyla Ortaçgil’e eşlik edecek. Gecenin konuk sanatçıları Erkan Oğur ve Birsen Tezer. 16 Eylül’de ise Boğaz’da Sertab Erener’le “Rengârenk” bir yaz akşamı yaşanacak. Bu birbirinden güzel konserleri sakın kaçırmayın.

6


Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi Eylül Konserleri Megastar Tarkan, 9–11 Eylül tarihleri arasında Harbiye Açıkhava’yı sallayacak! 13 Eylül’de ise Cezayir asıllı Fransız şarkıcı Enrico Macias sevenleriyle buluşuyor. Ajda Pekkan, Nilüfer, Yeliz, Erol Evgin, Ayla Algan, Hümeyra, Tanju Okan gibi ünlü isimlerin söylediği Hoş gör Sen, Bu ne Dünya Kardeşim, Koy Koy Koy, Arkadaşımın Aşkısın, Olmaz Olsam gibi unutulmaz şarkıları bir kez de Açıkhava’da dinlemek istemez misiniz? Bu sene yaşadığı acı kayıptan dolayı pek çok önemli konserini iptal eden sanatçı Şebnem Ferah, 17 Eylül’de Açıkhava’da sahne alacak. 24 Eylül’de ise Ferhat Göçer ve Sunay Akın ile birlikte şarkılar, şiirler ve birbirinden ilginç hikâyelerle dolu bir gece yaşanacak Harbiye Açıkhava’da. Hepsi ve daha fazlası için biletler Biletix’te!

7


12. İstanbul Bienali İçin Hazır Mısınız? İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Koç Holding sponsorluğunda 17 Eylül–13 Kasım 2011 tarihleri arasında düzenlenecek “12. Uluslararası İstanbul Bienali” İstanbullularla buluşmaya hazırlanıyor. Küratörlüğünü Adriano Pedrosa ile Jens Hoffman'ın birlikte üstlendiği bienal, “İsimsiz (12. İstanbul Bienali), 2011” olarak belirlenen başlığı ve görsel kimliği, minimalist ve kavramsal yapıtlarıyla 20. yüzyıl güncel sanatının en önemli isimleri arasında sayılan Kübalı-Amerikalı sanatçı Felix Gonzalez-Torres’e göndermeler içeriyor. 12. İstanbul Bienali, başlığının yanı sıra temalarında da Felix Gonzalez-Torres’in işlerinden ilham alıyor. Bienalde “İsimsiz” (Pasaport), “İsimsiz” (Ross), “İsimsiz” (Ateşli Silahla Ölüm), İsimsiz (Soyutlama) ve İsimsiz (Tarih) olarak farklı temalar altında düzenlenecek beş karma sergiye ek olarak, bu meselelerle ilgili tartışmaları daha da ileriye taşıyacak 45 solo sergi de yer alacak. www.iksv.org 8


Babylon Sezonu Açıyor! Babylon, 13 Eylül Salı akşamı Asmalımescit’teki 12 senelik yerinde bir kez daha tüm müdavimlerine kapılarını açacak. Müzikal skaladaki çeşitlilik ve renklilik prensibini devam ettiren Babylon’da bu sezon da günümüz müziğinin en başarılı ve öncü grup ve müzisyenlerini dinlemeye devam edeceğiz. Eylül ayında Babylon’da sahne alacak isimler sırasıyla şöyle: 13.09

Jukebox Açılış Partisi

14.09

The Maccabees

21–22.09

Mulatu Astatke

23–24.09

Tinariwen

28.09

Şevval Sam

30.09

Deadboy & 2562

Santral İstanbul’da Kolombiya Rüzgârı Santral İstanbul’un Galeri 1 salonu 2 Ekim’e kadar “Arazi Üzerine: Kolombiya’da Çağdaş Sanat” sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi, Türkiye ile birçok açıdan benzeşen Kolombiya’nın 19 önemli sanatçısının işlerini bir araya getiriyor. Türk ve Kolombiyalı sanatçılar arasında bağları kuvvetlendirmeyi ve bu bağlar sayesinde kültürel diyalog olanaklarının oluşturulmasını amaçlayan sergideki birbirinden ilginç eserler kesinlikle görülmeye değer.9 http:// www.santralistanbul.org


10


Madde-Işık II Sergisi Geçtiğimiz yıl 35 bin ziyaretçiyle büyük ilgi gören Madde-Işık Sergisi'nin ikincisi, Borusan Müzik Evi’nde 25 Eylül tarihine dek ücretsiz olarak ziyaret edilebiliyor. Algılama kavramına yeni boyutlar kazandıracak olan Madde - Işık II’ye katılan sanatçılar arasında birinci sergide yer alan Thomas McIntosh ve Christian Partos da bulunuyor. Sergi aynı zamanda eserleri Türkiye'de ilk kez sergilenecek dünyaca ünlü isimleri bir araya getiriyor. Madde-Işık II, geçen yılın "Fiziksel Sanallık" ve "İmmersiyon" temalarına ek olarak "Madde ve Işık" adlı bir alt başlık da içeriyor. Bu temaları ses, video, ışık ve hareketin farklı bileşimleri aracılığıyla irdeleyecek olan sergi, bu yıl da farklı malzemelerin kullanıldığı eserlerle sanatseverlere sıra dışı deneyimler sunacak. Sergi, Pazartesi hariç her gün saat 11.00 – 19.00 arasında ziyaret edilebilecek. http://www.borusanmuzikevi.com

11


SİNE DETAY

Kuraldışı bir Yönetmen: Jim Jarmusch ve Çarpıcı Filmlerinden Biri

“Night On Earth” Sinem Ergun www.sanatnotlari.blogspot.com

B

ağımsız Amerikan Sinemasının en

görebildiğimiz sinemacılardan. Filmlerinin

önemli yönetmenlerinden ve "auteur"

çoğu kült seviyesine ulaşmış olan Jarmusch

lerinden biri Jim Jarmusch. Yani, tüm filmlerinde kendisine ait kişisel izler ve yaratıcılık örneklerini 12

kendi negatiflerinin sahibi olan tek Amerikalı anlatı sinemacısıdır.


diyor ki, "Bağımısz sinemacılık tam bir kumar gibi.

köprüleri, işaretleri, ağaçları, bulutları, suyu, ışığı, gölgeyi.

Yönetmenlik işlerini kabul ederek ya da

Çalmak için sadece direk ruhunuzla konu-

filmlerim üzerindeki denetimimden vazge-

şan şeyleri seçin. Eğer bunu yaparsanız

çip, onları en yüksek fiyat verene satarak

işiniz otantik olacaktır.

çok daha fazla para kazanabilirdim.

Otantiklik, paha biçilmezdir, orijinallik

Ama bir işe hayatımın üç yılını ve bir sürü

ise varolmayandır. Hırsızlığınız sizi ra-

emek veriyorsam ve sen de para koyuyor-

hatsız etmesin, hatta bunu kutlamalısınız.

san, karı paylaşabiliriz, ama negatifler benim elimde olur" (Variety, 27 aralık 1989)

J

Her durumda Jean-Luc Godard'ın söylediği şeyi hatırlayın "önemli olan sizin aldığınız şeyler değil, onları götürdüğünüz

armusch, minimalist bir film yapımcısı

yerdir." -Jim Jarmusch, The Golden Rules

olarak bilinir. Müzik, filmlerinin ayrıl-

of Filming

maz bir parçasıdır. Filmlerinde kullandığı müziklerin sahibi müzisyenler çoğu zaman oyuncu olarak da yer almaktadır.

Jarmusch filmlerinin ortak özelliği yollarda geçmesi, kahramanların yalnız yaşayan, gururlu, çevrelerindeki insanlardan yar-

Örneğin, John Lurie, Tom Waits, Gary

dım almaktan kaçınan insanlar oluşu ve

Farmer, Youki Kudoh, RZA and Iggy Pop

onların gelişimlerini ortaya koyan hikaye-

filmlerde rol almıştır.

ler olması.

ve şöyle demiş,

Jim Jarmusch o kadar özgün ki, bir kere

"Hiçbirşey orijinal değildir.

filmlerini yazarken de çekerken de çok eğlendiğini düşünüyorum, sanki hobisi gibi

Esinlenebileceğiniz ve size yakıt

yapıyor bu işi. Sinema sektörüne de özen-

olabailecek herhangi birşeyi çalın.

diriyor insanı. Yani filmlerini gördükçe in-

Yalayıp yutun, eski, yeni bütün filmleri,

sanın bir senaryo yazıp yönetesi geliyor,

kitapları, müzikleri, resimleri, fotoğrafla-

nekadar zevkli bir işmiş dedirtiyor insana.

rı, şiierleri, rüyaları, sohbetleri, mimariyi, 13


Night On Earth Yönetmen: Jim Jarmusch Oyuncular: Winona Ryder, Beatrice Dalle, Roberto Benigni, Yıl: 1991

B

u filmi kim seyretse yazmak ister sanırım veya her ortamda arkadaşlarına

gönül rahatlığıyla tavsiye eder. Film 5 ayrı şehirde geçen 5 ayrı hikayeden oluşuyor. Herbir skeç 20-25 dakika sürüyor. Hepsi aslında bir bütünün parçaları gibi, ortak noktaları bir taksinin içinde taksi şoförü ve yolcuları arasında geçen diyaloglar üzerine kurulu olması. Ama en çarpıcı

(Winona Ryder) ile sürekli cep telefonuyla

özelliği ironi sanatını bu kadar güzel icra

iş görüşmeleri yapan sinema filmleri cast

ediyor olması.

ajansı sahibi genç ve güzel bir kadının ha-

Her skecin açılış sahnesinde yukarıda gözüken yanyana dizili saatleri görüyoruz. Yolculuğumuza Los Angeles ile başlıyoruz.

vaalanından Beverly Hills'teki evine doğru olan yolculuklarına tanıklık ederiz. Karakterlerin izleyicide oluşturduğu ilk algı, yolcunun başarılı, zengin ve güzel bir kadın olmasının yanısıra, taksi şoförü kı-

1) LosAngeles Los Angeles'ta bir akşamüstü. Oğlan çocuğu görünümlü varoşlarda yaşadığını tahmin ettiğimiz ve tek hayalinin tamirci olmak olduğu ufak tefek taksi şoförü 14

zın, kadınlığını bastırmış, erkek gibi davranan, fakir ve bu döngüde sıkışmış bir tip oluşu.


Şimdi bu noktada biraz durmak ve bazı

Bir diğer dikkat çeken şey ise hikayelerin

şeylere dikkat çekmek istiyorum. 5 kısa öy-

geçtiği zaman sabaha karşı olduğundan

künün de bariz bir önermesi var.

boş sokaklarda dolaşan taksi izleyicinin

"Hiçbirşey dışarıdan göründüğü gibi değil-

dikkatini sadece o kahramanlara çekmeyi

dir."

başarıyor.

Jim Jarmusch, yarattığı karakterlerin seyircide oluşturduğu ilk algıdaki güçlü ve güçsüzün 20 dakikalık diyaloglardan sonra na-

2) New York

sıl farklılaştığını incelikle gösteriyor bize.

New York için her Amerikan filminden

Her skeç bitişinde istinasız izleyicinin dü-

şöyle bir fikir hepimizde oluştu sanırım.

şüncelerini ve yaşamda varolan önyargıları

Taksi bulmak çok zor. Her elini kaldırıp

sorgulatmayı çok iyi başarıyor.

taksi diye bağırana taksi gelmez. Yağmurlu

F

ilmin bir diğer özelliği ise her şehrin

havalarda taksi hiç bulunmaz.

kendine özgü kültürel özelliklerini ko-

Yine bu kurala bağlı olarak bu hikayede bir

nuya yerleştirmesi.

zenci birtürlü taksi durduramıyor.

Genelde yolculuk sırasında şehirlerin ke-

Hatta eline para alıp havaya kaldırsa bile

nar mahallerinden geçen taksi bu dokuyu

önünden geçen hiçbir taksi durmuyor.

da izleyiciye aktarıyor. 15


Bir süre sonra önünde duran taksiye binen

Ağırbaşlı hatta bir rahatsızlığı olduğu

adam, şöförün bu işte ilk gecesi olduğunu,

gözlemlenen rahip pek konuşmamakta fa-

araba kullanmayı bilmediğini hatta New

kat taksi şoförünün çenesi hiç durmamak-

York'a yabancı olduğunu öğreniyor.

tadır. Adam zor nefes alırken bile sigarası-

Taksi şöförü Helmut, aslında Doğu Almanya'da sirklerde palyaçoluk yapan biridir ve ailesi yoktur.

nı rahatlıkla yakan taksi şoförü adamın öksürüğe boğulmasını bile aldırmaz. Bir de bunun üstüne yıllardır günah çıkartmadığını ve bu fırsatla günah çıkartmak istediğini söyler, peder bu fikre sıcak

3) Paris

bakmasa bile başlar anlatmaya.

Paris'te bir gece. Fildişi sahilinden oldu-

Bu günahlar size sürpriz olsun yalnız yer-

ğunu öğrendiğimiz gururlu genç taksi şo-

lere yatacağınız kesin:)

förü, yoldan kör bir kadını alır. Kadın kör olmasına rağmen herşeye hakim görünmektedir hatta geçtikleri yolların bile far-

5) Helsinki

kındadır. Kadının körlüğüne rağmen hayatta güçlü bir yer edinişi, şoförü içten içe sinirlendirmektedir. Kadına körlüğünün

Helsinki deyince akla ne gelir. Heavy

acizlik olduğunu gösterme çabaları hep

drinkers herhalde.

geri teper.

Sabaha karşı 5'te artık uyumak üzere olan taksi şoförü boş boş dolaşırken gelen

4) Roma

anonsla üç müşteriyi almaya gider. Yollar buzlu, ve sokaklar bomboştur. Üç sarhoş arkadaş biri baygın halde taksiye

Bu benim favori skeçim. Taksi şoförü

binerler. Sert tavırlı ve kavgacı adamları

Roberto Benigni. Tipik bir İtlayan. Yolda

taksi şoförü hizaya getirmeyi bilir.

kendi kendine konuşan, heyecanlı, canayakın bir tip. Yoldan bir rahibi arabasına alır. Bu sahne muhteşem:) 16

Arkadaşları taksi şoförüne baygın olanın neden bu kadar içtiğine hak vererek başına


gelen korkunç olayları üzgün bir şekilde

- Bu filmi yapmasının amaçlarından biri de

anlatmaya başlarlar.

özlediği arkadaşlarıyla beraber çalışmak-

Taksi şoförü bu olayların hiç öneminin ol-

mış.

madığını asıl en korkunç şeyin kendi başı-

- Başta sadece takside geçen ve az oyuncu

na geldiğini söyler.

içeren bu hikayeyi yazarken çekim aşama-

Biraz ipuçları vererek anlatmaya çalıştım. Belki ilginizi çekmiştir. Bu arada elbette ki filmin müzikleri Tom Waits'e ait.

sının çok kolay olacağını düşünmüş ama başlayınca kimseye tavsiye etmeyeceği zorlukta bir iş olduğunu anlamış. - Çekimlerde arabanın kenarlarına monte edilmiş hız rayları, ışık sistemi, donanım ve

Okuduğum birkaç röportajdan da bir iki

teçhizat ile içlerine tıkıştırılmış bir sürü

not ilave edeyim.

adam kullanılmış.

- Jim Jarmusch bu senaryoyu 8 günde yaz-

- Helsinki'deki çekimde trenle çarpışma

mış.

tehlikesi bile atlatmışlar.

17


ABRAKADABRA

Pınar Doğan pinar_sd@hotmail.com

V

e bir an gelir…

Herşeyi bırakıp gitmek, dünyadan ışınlanırmışçasına gitmek isteriz bazen. Filmlerdeki gibi hayatınızın bir sahnesinde birdenbire her şey donar kalır. Tam da hayatınızın ortasında, hiç olmayacak bir yerinde olur bu. Yorulmuşsunuzdur, kırılmışsınızdır, dargınsınızdır, ümitleriniz boşa çıkmıştır.

eksiklik duygusuyla yaşıyoruz. Korkmayın ... Eğer o kritik sorulara bugünlerde daha sık cevap arıyorsanız, doğru yoldasınız. Her birimiz artık uyanmalı ve içimizdeki mucize ile tanışmalıyız. Bu kısa ve değerli yaşamda ruhlarımızı özgür bırakıp,

Ve "aslında" yaşadıklarınızın böyle olması-

dilediğimiz ne varsa hayatlarımıza

nı hiç istememişsinizdir.

katmalıyız. Aynaya baktığımızda

Bu yoğun duyguların ardından o kritik sorular çıka gelir. Ben kimim, neyim? Benim burada ne işim var? Benim amacım ne? Yaşadığım hayat bu mu olmalı…

geçmişimizde yaptığımız veya yapmadığımız her şeye rağmen kendimize "seni seviyorum" demeliyiz. Şimdi bir düşünün; keşkelerle geçirilecek

Değiştirebilir miyim ki? ... Yoksa hayatımı

bir ömrü mü yoksa kendinizi yeniden

şekillendirme gücüm var mı ki benim…

yaratmak ve hedeflerinize ulaşabileceğiniz

İnanın bunları her insan zaman zaman

bir yaşamı mı "tercih" ediyorsunuz.

kendine soruyor.

Hayatınızın en büyük eseri olan

Kim olursak olalım, her nerede nefes

"kendinizi" yaratmanın tam zamanıdır

alıyorsak alalım, özümüzde bir yerde bir

şimdi.

18


GEZİ—İSTANBUL’DA TURİST OLMAK

Son yaprak düşmeden…

Müge Karahan www.yemekbahane.blogspot.com

İstanbul’a yine sonbahar geliyor. Dalların-

Yaz geçmeden İstanbul’un tadını nasıl çı-

da yeşeren yapraklar, yazın vedasıyla sa-

kartmalı?

rarmaya başladı bile.

İstanbul’da Turist Olmak, Eylül ayında İstanbul’un son yaz anlarını değerlendiri-

Çoğunluğun yaz mevsiminde başka yerle-

yor…

re kaçtığı İstanbul, yine kalabalığı koynu-

Dondurmaya doydunuz mu ?

na almaya hazır, yine uzun kış mevsimine giriş yapmak üzere.

Hala vaktiniz var. İstanbul’da dondurma yiyebileceğiniz mekanlara gidin ve kendi-

Güneş hala gözünü kırparken, İstanbul’da

nize şöyle birkaç toptan oluşan kocaman

neler yapabiliriz bir bakalım…

bir külah sipariş edin.

19


İşte benim size birkaç önerim:

Mini dondurma, Bebek'te 1968 yılından beri 4 metrekarelik bir alanda hizmet veren Mini Dondurma, bu yıl 40. yılını kutluyor. Ali Usta, 1968'den beri Moda'yla bütünleşen adreslerden biri olan dondurmacı Ali Usta, çeşit sayısını her yıl biraz daha artırıyor. Şu anda 65-70 civarında çeşidin bulunduğu Ali Usta'nın en beğenilen spesiyal dondurmaları arasında Santa Maria yer alıyor.

Roma Dondurmacısı, Yeşilköy İstanbul Caddesi'nde 38 yıldır hizmet veren Roma Dondurmacısı, yıllardır hep aynı lezzeti sürdürüyor.

Yaşar Usta, 1972'den beri dondurmacılık yapan Yaşar Çarlı'nın Bostancı'daki dükkânı, İstanbul'un dört bir tarafından dondurma severleri ağırlıyor. Biz Türkler için yazın sıcağında dahi çay en vazgeçilmez içecek değil mi? İstanbul’da çay keyfi sürmek için hiç de geç kalmadınız. T arihi yarımadada bir gezintiye çıkın ve Çorlulu

Ali Paşa Medresesi’nde Erenler Çay Bahçesinde bir bardak çay içmeye gidin. Çayınızı yudumlarken tarihin kokusunu hissedin.

20


Moda iskelesinin üst tarafında Bomonti Çay Bahçesi’nde çayınızı içerken zamanın yavaşladığını hissedeceksiniz. Çengelköy Börekçisi’nden bir porsiyon böreğe en iyi eşliği elbette bir bardak sıcak çay edecektir, Çınaraltı Çay Bahçesi’nde Boğazın keyfini sürmemek elde değil. Yaz bitmeden İstanbul’a denizden bakın. Ailenizle bir sandal ya da ufak bir tekne kiralayın ve balık tutun, denize girmeye Karadeniz açıklarına gidin. Mesela Göksu Deresi’nden kiraladığınız sandalla Boğaza çıkın ve ufak bir tur atın. Fotoğraf makinanızı alıp İstanbul’u en güzel karelerde dondurun. Ayvansaray, Balat, Galata, Büyükada ….İstanbul’a kadrajın ardından bakmak size keyfi verecektir. Şezlongunuzu alıp İstanbul’un sahillerine gidin, Caddebostan, Fenerbahçe, Bebek, Yeşilköy… Tabii giderken termosunuza çay depolamayı unutmayın. Eminönü’nde balık ekmek yiyin… Bostancı’da lunaparka gidin, Taksim’de kitapçı kafelerden birine dalıp en sevdiğiniz kitabı okumaya başlayın. Dünyanın en büyük metropollerinden birinde yaşarken yapılacak daha neler var neler… Siz yeterki yaşadığınız şehire turist gözüyle bakmayı isteyin.. 21


STİLETTO

Ebru Dağtekin ebru@ajandadergi.com

Y

azın son demlerini yaşadığımız şu günlerde çoğumuz için,

geride bıraktığımız sıcak yazın denizle kumla güneşle geçen tatil anıları, ılık akşamlarda yapılan dondurmalı yürüyüşler, bahçelerde yenilen yemekler, kafelerde içilen rozeler, sahilde atılan turlar, uçuş uçuş elbiselerle gidilen düğünler kal-

Çoğumuzda giden yaz için içten içe bir hüzün, gelecek yaz içinse şimdiden başlayan bir özlem var… İlkbaharın ilk günlerinden itibaren en merak ettiği ülkeleri Küba’dan Panama’ya, Panama’dan Sakız Adası’na karış karış gezen bense, kışın gezmeye bir süre mola vereceğimden hüzünlüyüm en çok…

dı akıllarda.

Mekan: Havana/Küba Şort: Little Big Gömlek: Mudo Babetler: Zara

22


STİLETTO

Mekan: Panama City

23

Elbise: Mudo

Babetler: Zara


Mekan: Como

Elbise: Mudo

Mekan: Como

Elbise: Como’da bir butik

24

Çanta: D&G

Sandaletler: Zara


Mekan: Rio De Janerio Bluz: Suat Butik Caddebostan Etek: Zara Babetler: Steve Madden

Mekan: Sak覺z Adas覺 Atlet: Mango Etek: Mudo G繹zl羹k: D&G

25


F

akat benim aynı zamanda gelecek olan yeni mevsim için hissettiğim

güzel şeyler, yani yeni başlangıca dair heyecanlarım da var.. Kış soğuk olsa da kendince güzellikleri var çünkü, mesela benim için kış daha az gezmek fakat daha çok film izlemek demek… Daha fazla eşi dostu görmek, daha fazla kahve içip çikolata yemek demek… Aldığım birkaç kiloyu da daha kolay saklamak demek..

Stiletto okuyucuları ile paylaşmak için şimdiden sabırsızlanıyorum…

Sonbahar Yaprakları Bu sonbahar neşeli ve özgür ruhlu… Maskülen olduğu kadar feminen de olmayı bilen pantolon takımlar, etnik motifler, her zaman her şeyle giyilebilen kareli gömlekler, iri kabartma örgüler, hayvan desenleri… Bu sonbahar onları sık sık göreceğiz…

Fakat en çok da daha özenli giyinmek, mağrur sonbahara yakışır ayrıntıları daha fazla düşünmek demek… Madem yazı uğurlayıp sonbahara hoş geldin diyoruz, Stiletto’nun bu sayısında sonbaharda neler giyeceğiz kışa nasıl hazırlanacağız bir kaç ipucu da paylaşayım istedim… Bir kaç ipucu diyorum çünkü sonbahar kış modasına en fazla yeri Ekim sayısında vermek istiyorum, zira siz bu satırları okurken ben Paris’te kışın hip parçalarını, en güzel markaları en ucuza nerelerden alabilirsiniz keşfe çıkmış olacağım. Döndüğümde keşfettiklerimi, görüp aldıklarımı (hatta alamadıklarımı!)

26

Resimlerdeki Kıyafetler: H&M


27


İNCELEME - KİTAP

Franny ve Zoey—J.D. SALINGER

Sinem Ergun www.sanatnotlari.blogspot.com

S

alinger'ı okuyanlar bilir. Hayali bir "Glass ailesi" yaratmıştır. Bunlarla ilgili kısa hikayeler yayınlamış,

daha sonra hepsi biraraya getirilip "9 Öykü" adı altında bir kitap ortaya çıkmış. Salinger, aile bireyleri ile ilgili detaylı olarak iki kitap daha yazmış biri "Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar ve Seymour", diğeri ise "Franny ve Zooey". Salinger ile ilgili, yarattığı bu aile üyelerinin kendi kişiliğinin parçalarını yansıttığı söylenmektedir.

G

lass aile 1900 lerin başında yaşayan,

Les Yahudi ve eğlence sektöründe çalışıyor.

dünya savaşlarına tanıklık etmiş, 7

Bessie ise sürekli çocukları için endişe

çocukları olan bir aile.

duyan bir anne, çocuklarının sosyal

Bu aileden kısaca bahsedeyim:

ortamlara ayak uyduramadıklarını

Les ve Bessie (Anne ve baba): Emekli vod-

düşünüyor.

vil oyuncuları. 28


Seymour (1917 - 1948): En büyük abi, çok

olarak tasvir edilmekte. Annesine genelde

zeki ve 20 sinde Colombia'da profesör

küfür etmekte ve şişko demekte. Seymour

olur. Dahi çocuklar radyo programının

ve Body'nin küçük yaşta ona ve Franny'e

düzenli konuğu. 1941 de bileklerini

uzakdoğu mistisizmi empose etmelerin-

keserek intihar girişiminde bulunur.

den dolayı insanlardan kaçmakta.

1942 de evlenir, daha sonra tekrar intihar ederek ölür.

Frances "Franny" (1934 - ): Üniversite öğrencisi ve oyuncu.

Webb Galagher "Buddy": (1919 - ) "Franny ve Zooey" kitabı ile çoğu öykünün anlatıcı-

Bütün çocuklar çok özel ve "dahi çocuk-

sı. Salinger'in ikinci kişiliği olarak düşünü-

lar" adlı bir radyo yarışma programının

lüyor. New York'un kuzeyinde yaşıyor ve

konukları.

köy kadınları okulunda ingilizce öğretiyor. Seymour'la çok yakın arkadaşlıkları var.

Gelelim kitaba: Franny ve Zooey

Beatrice "Boo Boo": (1920) Evli ve

Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm

üç ,çocuklu.

kısa ve "Franny" iken ikincisi "Zooey" başlığında.

Walter "Walt": (1921 - 1945): Waker'ın ikizi. Amerikan askeri ve 1945'da Japonya'-

İlk bölümde geçen olaylar tahmini 1 saat

da ,savaş sırasında ölüyor.

içinde olup biterken, ikincisi de başka bir mekanda yine yaklaşık 2 saat içinde geçen

Waker (1921 - ): Katolik bi kilisede peder.

bir dizi diyalog ve bolca tasvirden oluş-

Öykülerde onun hakkında yazılan

makta.

çok ,fazla detay yok. Hikaye 1955 ylında, 7 kardeşli bir ailenin Zachary Martin "Zooey" (1929 - ): Aktör,

en küçük ikisi arasında geçiyor, Franny

kardeşler arasında en çekicisi.

üniversite öğrencisi ağabeyi Zooey ise bir

Buddy'e ,göre en zekileri. Öyküler-

aktör.

de ,annesine karşı çok kibirli ve kaba 29


İlk bölümde Franny erkek arkadaşı Lane

İlerleyen böümde ise Zooey ile Franny'nin

ile buluşur, bir kafede onların konuşmala-

konuşmaları sahne olur. Diğer kardeşler

rına şahit oluruz.

hakkında bilgiler ediniriz.

Franny, biraz garip davranır, karamsar ve

Felsefe ve uzakdoğu dinlerine ilgisi olan

mutsuz tavırları Lane'in dikkatini çeker,

büyük kardeşler, Franny ve Zooey'e bu

kafede Franny hiçbirşey yemez ve içmez,

bilgileri küçük yaşta aşılamıştır.

midesinin rahatsız olduğunu söyleyerek,

Bu yüzden Franny ve Zooey yaşıtlarından

sık sık tuvalete gider.

erken olgunlaşmış hatta hayata bakışları değişmiştir.

Lane, Franny'nin çantasında bir kitap gö-

Çevrelerindeki insanları küçük görmekte,

rür ve bunun "Bir Rus Gezgincinin Anıları"

onların mutluluk ve kaygılarına anlam

olduğunu öğrenir.

verememektedirler. Kendilerini başkalarının yanında rahat hissetmezler.

Franny, kitapta, aydınlanmayı sağlayan bir yöntem olan İsa Duası'nın sürekli okun-

İkinci bölümde Zooey, Franny'nin bu

masından bahsedildiğini anlatır, ama Lane

inziva yöntemini sorgulamakta, ve onun

fazla ilgilenmez, daha sonra Franny yine

hakkında Franny'nin duymak istemeyece-

kendini kötü hisseder ve bayılır.

ği keskin bir eleştiri yapmakta.

İkinci bölümde Franny evdedir, günlerdir

Ben kitabı okurken başta zorlandım, uzun

inzivada gibi bir haldedir, yemek yemez,

cümleler bolca tasvirler ve konunun

kimseyle konuşmaz, halsiz yatar.

konuyu açması, benim odaklanmamı biraz

Zooey küvette oturmaktadır ve ağabeyin-

zorlaştırdı, ama daha sonra bu anlatım s

den gelen mektubu okumaktadır. Mektup

istemine alışınca bende merak uyandırma-

yoluyla ağabeyini tanırız, daha sonra an-

ya başladı.

nesi banyoya gelir ve Franny için endişeli

Konu ilerledikçe herkesin bir özeleştiri ya-

olduğundan bahseder.

pacağı ve pek çok farkındalık yaşayacağını düşünüyorum.

Bu bölümde Zooey ile annesinin ilişkilerini öğreniriz. 30


GEZİ

İplerdeki Çamaşırlar, Yokuşlar, Tramvaylar ve Fado…

LİZBON’dayız İmge Tan www.imgeleme.com

Y

ine uçuyoruz uzaklara...

derme çatma eski apartmanlarıyla,

Akdeniz'e kıyısı olmayan bir

balkonlardan sarkan çamaşırlarıyla,

Akdeniz sıcağına... Tarlabaşı, Cihangir,

nostaljik tramvayıyla, bir an bile yüzünü

Galatasaray benzeri ara yollarındaki

bizden esirgemeyen güneşiyle, bin bir çeşit

31


Havaalanına gidiş-dönüşü ya da geç saatlerde biten bir Fado gecesinden sonra ulaşım aracı bulamayacağınızı düşünerek bunalmayın, çünkü Lizbon'da taksi fiyatları çok uygun. Havaalanından şehir merkezine yaklaşık 10–12 EURO'ya gelebilirsiniz. Şehir içinde ise herhangi bir mesafe için maksimum 5 EURO ödeyeceğinizi söyleyebilirim.

deniz ürünüyle, hüzünlü insanlarına yakı-

İnsana mutluluk veren o güneşli havasına

şan hüzünlü müziği Fado'suyla İber Yarı-

rağmen aklımda bu hafif hüzünlü görün-

madası'nın en merak ettiğim şehirlerinden

tüsüyle yer edecek şirin mi şirin bir şehir

biriyle tanışmaya gidiyoruz... Lizbon'la

burası. Burnumda hâlâ iyot kokusu, dama-

tanışmaya…

ğımda mezgit, kalamar, sardalya ve şarap-

Havası gibi insanları da çok sıcak, yardım-

larının tadı...

sever ve rahat bu şehrin. Nüfus oldukça yaşlı. Kalenin eteklerinden denize kadar

Lizbon Sokaklarıyla Tanışma Turu

inen ve bence Lizbon'u en çok tanımlayan ara sokakları da kapsayan Alfama

Şehrin en önemli meydanı olan ve Rossio

bölgesindeki yaşamları görünce hayretler

Tren İstasyonu'nun da bulunduğu Rossio

içinde kalabilirsiniz.

Meydanı'ndan başlıyoruz gezmeye.

Koca bir şehrin göbeğinde sürdürülen köy

Tren istasyonu yakınlarında Tourism

yaşamı! Derme çatma köy evleri gibi bir ya

İnformation ofisini de göreceksiniz.

da iki katlı yapılar, sadece perdeleri çekil-

Buradan şehir ve ulaşım haritalarını alabi-

miş ama kapıları açık tahta giriş kapıları,

lirsiniz. Lizbon Kart almanızı önermem;

evin önündeki küçücük alanda bir limon

günlük ulaşım kartları daha ucuza gele-

ağacı ve kümes, hangi çağdan kalma oldu-

cektir.

ğu belli olmayan bir bakkal dükkânı, elin-

Günlük kartlarınızı metro istasyonlarında-

deki sepetinde kim bilir ne taşıyarak yoku-

ki makinelerden alabiliyorsunuz.

şu ağır ağır tırmanan bir adam, taşlığının

Bir seferlik 0,50 Euro kart parası verdikten

önünü süpüren yaşlı bir teyze...

sonra her gün istediğiniz sayıda yükleme yapıyorsunuz.

32


Küçücük bir şehir olan Lizbon'da hemen hemen her yere yürüyerek ulaşabilirsiniz. Ama Lizbon hakkında genel bir fikir edinmek adına ilk gün 28 numaralı tramvaya binerek şehrin içinde koca bir daire çizebilir ve çevreyi tanıyabilirsiniz.

24 saat boyunca önünüze çıkan her aracı

rek Rossio İstasyonu'na ulaşmak on beş

sınırsız kullanabileceğiniz günlük biletle-

dakika bile sürmüyor! Zaten bir on beş da-

rin fiyatı 3.70 Euro.

kika daha yürüyünce nehir kenarına ulaşıyorsunuz ve arada altı metro durağı olan

Şehrin Champs-Elysees'i sayılan Avenide

bir mesafenin bile bu kadarcık olduğunu

da Liberdade (Özgürlük Bulva-

görünce Lizbon'un küçücük bir şehir ol-

rı diyebiliriz sanırım) boyunca yürüye-

duğunu daha iyi anlıyorsunuz.

33


Nehre inmeden önce şehrin alışveriş mer-

Aslında sizi yokuşun tepesine çıkaran bir

kezi olan Baixa-Chiado bölgesinde gezin-

füniküler sistemi gibi düşünebilirsiniz.

meyi unutmayın. Tejo Nehri, Avrupa'da görmeye alışkın olduğumuz o şehrin için-

Mesnier de Ponsard adında Portolu bir

den akan kahverengi-yeşil tonlarındaki ne-

mühendis tarafından tasarlanmış olan bu

hirciklerden çok İstanbul Boğazı'nı andı-

asansör 10 Temmuz 1902 tarihinde resmen

ran, deniz görünümlü, kocaman ve mas-

kullanıma açılmış ve o dönemde buhar gü-

mavi bir nehir. Buradaki en önemli mey-

cüyle çalışıyormuş. Daha sonra 6 Kasım

dan ise Praça do Commercio, yani Ticaret

1907'de ise elektrikli motorları takılmış.

Meydanı. Önceden buraya Saray Meyda-

Burası Rossio'ya çıkan yollardan biri-

nı da denirmiş ama 1755 yılında şehrin ne-

ni Largo do Carmo'ya bağlıyor. Yani bu

redeyse yüzde seksen beşinin yıkıldığı bü-

asansörlere tek yön bileti alabiliyorsunuz.

yük Lizbon Depremi'nde buradaki saray

Yukarı çıktığınızda başka bir semttesiniz,

yerle bir olduktan sonra meydan yeniden

yeniden aşağı inmeye gerek yok! :)

yapılandırılmış. Ortasındaki heykel Kral 1. Jose'ye ait.

Sao Jorge Kalesi, Güneş Kapısı ve Alfama Sokakları

Santa Justa Asansörü Asıl gezimiz şimdi başlıyor! ilk olarak da Tepeler üzerine kurulmuş olan Lizbon'da

şehrin en tepesine kurulmuş olan Sao

hayatı kolaylaştırmak için asansörler kul-

Jorge Kalesi'ne çıkıyoruz.

lanılıyormuş. Bunların en meşhuru ve ger-

Şehrin her yerine yürünebilir demiştim ya

çek bir asansöre benzeyeni ise Santa Justa

size, işte Kale'ye yürümeyi gözümüz

Asansörü. Gece 23.00'e kadar açık olan bu

yemediği için nostaljik sarı tramvaya

asansöre binerek ister gece ister gündüz

atlayarak tıngır mıngır tırmanıyoruz

saatlerinde şehre tepeden bakabilirsiniz

daracık sokaklardan.

Aşağıda kalan bir semti tepedeki bir semte

Yakışıklı sürücünün "Kaştellooo,

bağlamak için kullanılan bu asansörlerin

Kaştelllooo!!" diye nağmeli nağmeli bağır-

minik tramvay şeklinde olanları da var.

masıyla kale için inmemiz gereken durağa geldiğimizi anlıyoruz. Zira Portekizcede

34


"Castelo" kale demek ve "s" harfi "ş" gibi

Daha sonra dar ara sokaklardan çok az bir

okunuyor. Yani bu güzel şehirlerine de

süre tırmanarak Kale'ye çıkıyoruz. Sao

"Lişjboa" gibi bir şey diyorlar.

Jorge Kalesi'nin bulunduğu bölgede M.Ö. 6. yüzyıldan kalma izler bulunmuş olsa da

Tramvaydan indiğimiz yer Güneş Kapı-

kalenin en fazla M.Ö. 2. yüzyıldan kalma

sı olarak bilinen ve muhteşem manzarasıy-

olduğu ortaya çıkarılmış.

la Lizbon'daki en sevdiğimiz noktalardan

Uzunca bir dönem Müslümanların elinde

biri olan bir nokta.

kalan Kale, 1147 yılında Portekiz'in ilk kralı Afonso Henriques tarafından

Lizbon'u İstanbul'a çok benzettiklerini

yeniden fethedilmiş. 14. yüzyılda ise bu

defalarca duymuştum. Benim ise şehri en

kale Kral I. Joao tarafından savaşçı Aziz

çok İstanbul'a benzettiğim nokta burası

George'a (Sao Jorge) adanmış.

oldu. Başka günler de buraya gelip buz gibi

Sarayın içinde İslami kalıntıların olduğu

birer bira eşliğinde güneşi batırdığımız

alan, arşiv ya da Ulysses Kulesi olarak

oldu. Lizbon'a gideceklere mutlaka bunu

bilinen kule de dahil olmak üzere pek çok

yapmalarını tavsiye ederim.

kule, kemer, avlu ve değişik kalıntılar bulunuyor.

35


Ve ağaçlıklı yolları ve manzarası da harika! Burayı bitirdikten sonra bitişik nizam, balkonlarında çamaşırlar sallanan, kapıları açık -yalnızca perdeleri çekilmiş- evlerin sıralandığı daracık Alfama sokaklarında dolaşarak Se Katedrali'ni de görüyoruz. Bence Lizbon'u en iyi tanımlayan yer Alfama. Şehrin en eski ve 1755 Lizbon depreminden en az etkilenmiş bölgesi. Başkentin göbeğinde bir köy yaşamının hüküm sürdüğü, hüzünlü havasıyla beni çok etkileyen yerlerden biri.

Kaleden başlayıp Tejo Nehri'ne kadar uzanan bu semtte yeterince zaman geçirdiğinizden emin olun.

Belem Bildiğiniz üzere Portekiz denizci bir ülke ve 15. ve 16. yüzyıllarda gerçekleştirdiği keşiflerle de altın çağını yaşamış. İşte şehirde o keşiflerin başlangıç noktası sayılabilecek nokta ise Belem bölgesi. 36


Vasco da Gama'nın da yer aldığı keşif filo-

şeylerden biri. Portekiz’de ilk denizcilik

su 1498 yılında buradan denize açılarak

okulunu kuran Prens Enrique el

Hindistan'a ulaşmış.

Navegante’nin (Denizci Henri)

Belem'e şehir merkezindeki Praça da

ölümünün 500. yıldönümü dolayısıy-

Figueira meydanından kalkan ve diğer yö-

la 1960 yılında yaptırılan bu anıtta elinde

nünü ise Kale'ye giderken kullanabileceği-

bir gemi tutan Denizci Henri’nin arkasın-

niz 15 numaralı tramvayla ve birçok oto-

da Portekiz’in ünlü denizcilerinin,

büsle gidebilirsiniz.

askerlerinin ve sanatçılarının heykelleri yer alıyormuş.

Lizbon'un en uzun şehir içi yolculuğu sizi bekliyor diyebilirim: yaklaşık 15–20

Belem'de bunların dışında görülebilecek

dakika! :)

ve gezilebilecek birçok yer daha var.

Burada görülecek yerlerin başında Belem

Örneğin, Deniz Müzesi bunlardan biri.

Kulesi (Torre de Belém) geliyor. Bu ku-

Deniz kıyısındaki Belem Kültür Merkezi'-

le Portekiz Kralı I. Manuel’in talimatıy-

ne uğrayabilirsiniz. İçinde Modern Sanat

la 1515-1521 yılları arasında Tejo nehrinin

Müzesi de olan bu yapının önündeki

kıyısında bir kale olarak düşünülerek inşa

kafede Kaşifler Anıtı'na karşı bir içecek

edilmiş. Sonraki yüzyıllarda ise deniz fe-

molası verebilirsiniz.

neri, hapishane, gümrük kontrol noktası olarak kullanılmış.

Kapanışı da Pasteis de Belem ile yapmalısınız. 1837'den beri varlığını sürdüren bu

Diğer önemli bina ise Jeronimos Manastı-

meşhur pastanenin kendisi kadar meşhur

rı sayılabilir. Manastırın içini gezmedik,

olan tatlısı ise üzerine pudra şekeri ve tar-

ama burada Portekiz halk şai-

çın serpiştirilerek mideye indirilen

ri Camoes ile Vasco da Gama’nın mezarla-

Belem çöreği.

rının bulunduğunu not etmişim.

Milföy hamurunun içine doldurulan kremasıyla ağızda çok hoş bir tat bırakan bu

Deniz kıyısında diğerleri kadar eski olmasa da yine simge haline gelmiş olan Kaşifler Anıtı da görülmesi gereken 37

tatlının taklitlerinden sakınınız!


 Unutmayın: Her Salı ve Cumartesi Campo de Santa Clara Meydanı'nda bit pazarı kuruluyor! O günlerde oralardaysanız sabahtan burada da bir tur atabilirsiniz. Antikadan, giysiye, kartpostallardan, CD'lere, porselenlere, aklınıza gelebilecek her şeyin tezgâhlara çıkarıldığı bir pazar burası.

dönemlerde, 1942'de Portekiz'e gelmiş ve hayatının geri kalan kısmını Lizbon'da geçirmiş. 1955 yılında 86 yaşındayken hayata veda ettikten sonra ardında yaklaşık 6,000 eserden oluşan bir koleksiyon bırakmış. Dünyanın en önemli koleksiyonerlerinden biri olan Gulbenkian’ın koleksiyonunun büyük bir kısmı, Türk ve İslam eserlerinLizbon'da birçok yerde gözünüze çarpan o

den oluşuyor.

küçük çöreklerin buradakinin tadıyla ala-

Gulbenkian, aslında muhteşem halılar,

kası yokmuş, çünkü Pasteis de Belem'in

ipek kumaşlar, çini vazolar, antik mobilya-

başka yerde şubesi yok ve tarifi de kendi-

lar, tablolar, takılar, Mısır, Roma ve Antik

lerine saklıyorlarmış.

Yunan eserleri, el yazmaları gibi değerli eserlerden oluşan bu koleksiyonunu

Calouste Gulbenkian Müzesi Calouste

Türkiye’de kurulacak bir müzeye bağışlamak istemiş. Ama nedense (!) bu zengin Ermeni iş ada-

Gulbenkian, 1869 yılında Üsküdar'da

mının talebi bizler tarafından duyulma-

doğmuş ve sonrasında 20. yüzyılın en zen-

mış! Türkiye’den umduğu cevabı alama-

gin iş adamlarından biri olmuş Ermeni

yan Gulbenkian, vasiyetinde son yıllarını

asıllı bir koleksiyoncuymuş. İkinci Dünya

geçirdiği Lizbon’da kendi adına bir vakıf

Savaşı'nın Avrupa'yı kasıp kavurduğu

ve müze kurulmasını, bütün servetinin ve

38


koleksiyonunun da buraya bağışlanmasını

Bunların dışında Uzakdoğu'ya ait dekora-

istemiş. Bizim adımıza ne büyük bir ka-

tif objeler de var. Uzun yıllar Paris'te de

yıp!

yaşamış olan Gulbenkian, koleksiyonuna

Müzede değişik dönemlere ait pek çok

18. yüzyılın Fransız sanatçılarının tablola-

eser olduğunu söylemiştim. Halılar ve ku-

rından ve heykellerinden de eklemiş.

maşların genellikle İran ve Türkiye'ye ait olduğunu da belirtmem gerek.

Dönem mobilyalarından örneklerin olduğu salonlar da bence en ilgi çekici güzellik-

İpek halılar ve kumaşlar ağırlıklı olarak Bursa'dan. Pek çok İznik çinisinden yapılma eseri görmek de mümkün.

39

lerdendi.


Lizbon'da Bir Fado Gecesi: Senhor Vinho

listlerine ise fadista adı veriliyor. Fado müziğinin çıkış noktası, keşifler yapmak amacıyla şehirlerinden ayrılan Portekizli denizcilerden gidip de dönme-

Sırada şehrin dokunaklı müziği Fado'yu

yenlere yakılan ağıtlar olmuş.

keşfetmek var. Genellikle şehrin en eski semtlerindeki Fado Evi (Casa de Fados)

Elbette bu ağıtları yakanlar da denizcilerin

olarak adlandırılabilecek taverna benzeri

arkalarında bıraktıkları kadınlarmış.

küçük mekânlarda bir gitar eşliğinde siyah

Hikâyesi bile başlı başına bir hüzün kay-

bir şala sarınarak söylenen Fado müziği

nağı olan bu güzel müziğin sözlerini anla-

gerçekten de içinize işleyen bir hüznü ba-

masanız bile içinizde ağlama hissi uyan-

rındırıyor.

dırmasının nedeni de bu olsa gerek.

Kelime anlamı kader olan bu müziğin so40


 Not:

Lizbon'daki restoranlarda masanıza en başta getirdikleri tereyağı, peynir,

zeytin, ekmek, vs gibi tabakların ikram olmadığını hatırlatayım. yemek istemediklerinizi veya hepsini birden geri gönderebilirsiniz. Ayıp olur diye düşünmeyin. Ama fiyatları da 2-5 EURO arasında değiştiği için yemeğinizi beklerken atıştırmalık olarak da tercih edebilirsiniz.

Ancak bu hüznün de ticaret malzemesi ha-

Fado gecesinin diğer her şeyin son derece

line getirildiğini yerler olduğunu belirt-

makul olduğu Lizbon'da yaşanması gere-

mem gerekiyor.

ken en tuzlu deneyim olduğunu söyleme-

O yüzden Lizbon'da Fado dinlemek isti-

liyim.

yorsanız, dikkatli bir seçim yapmanızı

Burası da en tuzlu yerlerden biri ama gece-

öneririm.

nin sonunda ödediğiniz rakamın gerçek

Bizim ön araştırma yaparak bulduğu-

bir Fado deneyimi için kesinlikle değdiğini

muz Senhor Vinho'yu ise gözü kapalı tav-

düşünüyorsunuz. Hatta son gecemiz-

siye ediyorum. Burası turistik bir işletme

de Bairro Alto'daki Fado Evlerinden bazı-

değil...

larını gördükten sonra buranın farkını ke-

Gerçek fadistalar tarafından kurulan ve

sin olarak görmüş olduk. O yüzden işinizi

onların sahibi olduğu gerçek bir Fado Evi.

şansa bırakmayın ve Fado'yu Senhor

Diğer Fado Evlerinin bulunduğu Bairro

Vinho'da dinleyin.

Alto ve Alfama'dan oldukça uzak bir yerde, Estrela Parkı'nın yakınlarındaki sessiz

Saat 20.00 gibi başlayan gecemiz herhalde

sakin bir ara sokakta karşınıza çıkı-

1.00'de sona erdi. Fadistalar saat 21.30'dan

yor. Önceden rezervasyon yaptırmanızı

itibaren şarkı söylemeye başladılar.

öneririm. (Tel: (+351) 21 397 26 81 ve 21 397 74 56; Adres: Rua do Meio a Lapa No :18)

Her biri üç şarkı söyleyip yemeğe devam

Web sayfalarındaki

etmemiz için bize izin vererek kendi masa-

(http://www.srvinho.com/) iletişim adre-

larına çekiliyorlardı. Fado dinlerken çatal

sinden de rezervasyon yaptırabilirsiniz.

bıçak sesinin anında kesilmesi ve yemek yenmemesi gerekiyor.

41


Son gece yine Fado ile kapanışı yapalım

nen Fado Evi'nde geçirdik: Canto do

dediğimizi söylemiştim ve Fado mekanları

Camoes!Senhor Vinho'dan sonra yeterin-

olarak not ettiğim diğer yerlere yönel-

ce tezahürat yapamıyorum elbette, ama şe-

dik. Adega Machado kapalıydı.

hir merkezinde Fado dinlemek isteyenler için oldukça iyi bir alternatif olabilir diye

Cafe Luso'dan nasıl kaçacağımızı bileme-

düşünüyorum. Yani buradan da memnun

dik, çünkü sahnede yirmi ya da otuz kişi-

ayrıldık (gerçi bu gösterişsiz ortamdaki yaşlı

lik masalara oturtulmuş turist gruplarına

fadistaların beni daha da hüzünlendirdiklerini

folklorik danslar sergileniyordu.

söylemeliyim. Unutulmuş eski Yeşilçam

Biz de son gecemizi Bairro Alto'nun en lo-

artistleriyle özdeşleştirdim sanırım .)

kal, en kendi halinde, en gerçek görü42


Son olarak gerçek bir Fado Evi'nin hüznün

Bu küçük esnaf lokantası benzeri restoran-

tadını çıkarabileceğiniz en güzel yer olaca-

larda envai çeşit deniz ürününü bulabilir-

ğını söylemek istiyorum. Hüznünüzün bi-

siniz. Ev şarapları da çok lezzetli. Pirinç

le keyifli olması dileğiyle...

garnitürlü ahtapot ve karidesten oluşan iki kişilik tabakları çok meşhur. (Adres: Rua

Lizbon Lezzet Durakları

do Norte 46, Lisbon, 1200)

Lizbon deyince aklınıza ilk olarak deniz

Lizbon'da genel olarak yemek fiyatları çok

ürünleri gelecektir. Gerçekten de

uygun. Akşam yemekleri genellikle iki kişi

burası benim gibi denizden ne çıksa gözü

tıka basa doyana kadar yerseniz 35-50

kapalı yiyebilecekler için bir cennet! Sabah

EURO arasında değişiyor. Daha uygun fi-

öğünü hariç her öğünde balık, kalamar ve

yatlara da karnınızı doyurmanız mümkün.

ahtapotla beslenmeniz mümkün bu şirin

Ama dikkat: birçok küçük restoranda kre-

şehirde.

di kartı geçmiyor. Yanınızda mutlaka yeterince nakit bulundurun.

Restoranlar ve gece hayatı açısından en zengin yer Bairro Alto bölgesi. Buranın

Önereceğim diğer bir yer ise Cervejaria

ara sokaklarında yanından geçerken resto-

Trindade olacak. Tarihi çok daha eskilere

ran olduğunu fark edemeyeceğiniz kadar

dayanan bu mekân 1836 yılında Manuel

küçük ve gösterişsiz ama inanılmaz lezzet-

Garcia tarafından alınarak bira fabrikası

li yemekleri olan restoranlar bulunuyor.

yapılmış. Hâlâ kendi biralarını üreten (ama farklı bir yerde) bu geniş mekânın

Bunlardan biri de Cantinho do Bem Estar!

yemekleri süper.

Florasan ışıkları, en fazla 20–25 kişilik ka-

Gece 2'ye kadar açık olan restorana ulaş-

pasitesi ve masaların üzerine serilen kâğıt

mak için Metro'nun Baixa-Chiado

örtüleriyle inanılmaz salaş ve belki de ilk

durağında inerek Rua Nova da Trindade

bakışta hiçbir şeye benzetemeyeceğiniz bu

adlı sokağı buluyorsunuz. 20 numarada

mekânın yemekleri çok lezzetli. (Bu tarz başka bir alternatif için bizim deneyemediğimiz ama Mehmet Yaşin'in önerisi olan Cantinho Das Gaveas'ı da deneyebilirsiniz.) 43

sizleri bekliyor. (http://www.cervejariatrindade.pt/)


Üçüncü tavsiyem ise 1º de Maio olacak.

etli kalamarların hem kızartması hem de

Burası da Bairro Alto bölgesindeki o

ızgarası bir harikaydı. Lizbon'un tatlı açı-

küçük, salaş restoranlardan biri ama

sından çok zengin bir yer olduğunu söyle-

inanılmaz lezzetli yemekleri olan tipik bir

yemeyeceğim. Belem çöreği dışında tavsi-

Portekiz restoranı. (Rua da Atalaia, No: 8)

ye edebileceğim bir lezzet yok o yüzden.

Burada Bacalhau yemelisiniz. Yazının sonuna gelirken Portekiz biraları Izgara, kızartma veya domates soslu pek

olan Super Bock ve Sagres'i de bir kez

çok alternatifi olan bu balık Portekiz'de sık

daha hatırlatayım.

sık karşılaşacağınız morina balığı.

Ve tabi ki Ginginha!

Bunların dışında Lizbon'un en eski resto-

Minicik plastik bardaklarda veri-

ranı olan Tavares Rico'yu deneyebilirsiniz.

len Ginjinha bir tür vişne likörü. Biz tadı-

Akşam yemeği için biraz pahalıymış, ama

na bayıldık ve daha sonra da buraya bir-

öğlen menülerinin makul olduğunu duy-

kaç kez uğramayı ihmal etmedik. Bir shot

dum. Ama yine de önünden geçerken ka-

bardağının fiyatı 0,80 Euro! Birçok yerde

ranlık ve kasvetli bir yer gibi göründüğü

bulabileceğiniz bu içkinin asıl yeri

için biz denemedik.

ise Rossio Meydanı'ndaki McDonalds'ın

Doca-Alcantara liman bölgesinde marina-

solundaki ara yolda bulunan küçük dük-

ya karşı çok şık restoranlar ve gece geç sa-

kân. Öz hakiki Ginjinha için oraya uğra-

atlere kadar açık olan gece kulüpleri

manız gerekiyor. Şerefe!

(bizim Reina, Sortie tarzı) olduğunu söyleyeyim. Biz Belem dönüşü oradaki bir Irish Pub'da akşam üstü birası molası vermiş-

Lizbon’dayken Yapılabilecek Günübirlik Geziler

tik. Sonrasında oraya tekrar gitme fırsatımız olmadı.

1) Sintra ve Pena Sarayı

Öğle yemeğinde Alfama'da ya da Rossio Tren İstasyonu'nun karşısındaki Gar

Lizbon civarında yarım ilâ bir saat uzak-

Lokantası tarzı yerde yediğimiz deniz

lıkta pek çok şirin kasaba bulunuyor.

ürünleri de çok lezzetliydi. Özellikle de o

Bunlardan en önemlisi Sintra sayılır

44


çünkü hem doğal güzellikleri hem de tari-

kullanabileceğiniz sınırsız günlük turist

hi mirasıyla gerçekten görülesi bir güzellik

biletinin fiyatı 12 EURO!

burası. Cascais (yazlık kent gibi),

Lizbon'dan Sintra'ya çok sık (20–30 daki-

Estoril (kumarhaneleriyle ünlü),

kada bir) tren kalkıyor. Biz de Rossio Tren

Cabo da Roca (şimdiki aklımız olsa gider

İstasyonu'ndan yola çıkarak saat 10.00

miydik bilmem!) ve farklı bir güzergâhta

gibi Sintra'da olduk. Sintra'da gezilecek

ise daha din turizmi olarak adı geçen

yerler arasında Sintra sarayı, Pena Sarayı,

Obidos & Fatima şehirleri görülebilecek

8. yüzyılda Araplar tarafından inşa edilen

yerler arasında.

Kale,Monserrate Sarayı, küçücük şehir merkezindeki Saat Kulesi, bir sürü kilise,

İşte ilk üç şehre istediğiniz ulaşım aracıyla gidebileceğiniz ve bu şehirlerin içinde de 45

park ve müze var.


 Kısacası: Cabo da Roca için en fazla yarım saat yeterlidir! O yüzden oraya araba kiralayıp gitmenizi öneririm. Turist biletlerinizi de Sintra ve Cascais için kullanın ve bu iki kasabanın da ayrı ayrı tadını çıkarıp, şirin butiklerinden bol bol alışveriş yapın derim. Buradaki dükkânlarda Lizbon'daki hediyelik eşyacılara göre çok daha güzel, uygun fiyatlı ve bol çeşit olduğunu unutmayın.

Biz doğrudan önemli noktalar arasında

lesi, kraliçenin terası, şapel, vs. gibi birçok

ring sefer yapan bir otobüse kendimizi

bölümü görebilirsiniz.

atarak Pena Sarayı'na gittik. Otobüsün

Eğer içerisiyle ilgilenmiyorsanız yalnızca

saraya giderken çıktığı o ağaçlı yollara

sarayın dışını ve bahçelerini gezmek için

bayıldım Zaten şehrin tamamının yemye-

de bilet alabilirsiniz, ama bence gitmişken

şil olduğunu söyleyebilirim.

her yerini gezin bu masallardan fırlamış gibi görünen şekerden sarayın...

19. yüzyıl Portekiz romantizminin en gü-

Buradan çıktıktan sonra şehir merkezine

zel örneklerinden biri olan Pena Sarayı'na

inerek kapalı olan Sintra Sarayı'nı ve Saat

ise tek kelimeyle hayran kaldım. Şimdiye

Kulesi'ni gördük ve meydanda kısa bir

kadar gördüğüm en masalsı ve şirin saray-

mola verdik. Sonra saat 14.00 gibi kalka-

dı. Kapısından girer girmez, hatta bahçe-

rak Cabo da Roca'ya gidecek otobüslere

sinden gördüğüm andan itibaren adeta

binmek için durağa gittik.

kendimden geçtim. Önceden bir şapel ve manastır olarak kul-

2) Cabo da Roca

lanılan bu saray 1755 depremi sırasında

Lizbon'a gidecek olan herkes mutla-

neredeyse yıkılacak hale gelmiş.

ka "Aman, sakın Avrupa'nın en Batı ucuna

1842–54 yılları arasında ise Kral ve

gitmeyi unutmayın.. Okyanusun bittiği yer...

Portekiz Kraliçesi II. Dona Maria'nın

Kayalıklar, muhteşem bir manzara ve alabildi-

emriyle buranın saray olarak inşası ger-

ğine okyanus... Düşünsene Avrupa kıtası bit-

çekleştirilmiş. İçerideki pek çok oda gezile-

miş, artık o doğrultudaki en yakın kıta

biliyor: kabul salonları, kral ve kraliçeye

Amerika!" falan diye gaza getirilecektir.

ait odalar, sarayın mutfağı, gözetleme ku-

Siz siz olun gaza gelmeyin!

46


Ya da gaza gelecekseniz bile önce koşulla-

Neyse, otobüsten inince bir hevesle hemen

rınıza bakın, sonra gaza gelin! Ne mi de-

karanın bittiği noktada bulunan o koca-

mek istiyorum? Hemen anlatayım.

man haçın olduğu dikilitaş benzeri şeyin önünde resimler çektirdik.

12 EURO'luk turist biletiyle Sintra'ya ge-

140 metre yükseklikten manzarayı izledik

lip, o şirin kasabaya doyamadan yeniden

(ki hiç de şanslı bir gün değildi buradaki

otobüs duraklarına geldiğimizde saat

vahşi manzarayı izlemek için çünkü okya-

14.00 olmuştu. Cabo da Roca'ya 45 dakika-

nusun bile göl gibi durgun olduğu sıcacık

lık bir yolumuz olduğunu biliyorduk ama

bir gündü!

otobüsün saat 15.00'te kalkacağını bilmi-

Oysa fırtınalı günlerde muhteşem bir man-

yorduk. Avrupa'nın en batı ucuna vardığı-

zaranın ortaya çıktığı söyleniyor).

mızda saat 15.45 oldu bile. 47


Uçurumun bir o ucuna bir öbür ucuna yürüyerek kayaların şekillerini zihnimize kazıdık ve en fazla yarım saat geçtikten sonra da yeniden otobüse binerek şirin bir sahil kasabası olan Cascais'ye gitmeye karar verdik. Ama o da ne? En yakın otobüs saati 17.45! Ve kelimenin tam anlamıyla dağın başındayız! Lizbon fiyatlarının iki katının geçerli olduğu uyduruk bir hediyelik eşya dükkânı ve onun kafe sayılabilecek yeri ile küçük bir Tourism Information kulübesi dışında hiçbir şey yok etrafta! Tam anlamıyla mahsur kaldık dağ başında ve güneşin altında! yer. Hani sanki bikini, şort veya asklı elbi3) Cascais

se ve flip-flop terlikler dışında her şeyin

Cascais çok şirin bir sahil kasabası.

göze batabileceği sıcak kasabalardan biri

Önceki paragrafta bahsettiğim Cabo da

burası.

Roca faciasından dolayı buraya ancak saat

Uzun yıllar küçük bir balıkçı kasabası ola-

18:00 gibi gelebildiğimizi biliyorsunuz.

rak varlığını sürdüren Cascais, 1807'de Fransızların istilasına uğramış. 1870 yılın-

O yüzden gündüzünü ve butiklerini

da Kral I.Lui yazlık konutunu buraya taşı-

kaçırdık!

yınca Cascais diğer aristokratlar tarafın-

Benim "içinde palmiyelerin olduğu her şehir

dan da tercih edilmeye başlanmış ve ko-

güzeldir" teorime çok uygun, marinası,

nak benzeri yapıların yapımı birbirini izle-

plajları, yazlık evleri, büyük oteller zinciri,

miş.

balık lokantalarıyla havanızı değiştiren bir 48


Bu güzel kasabada görülmesi gereken en

Güneşi burada batırıp, sahildeki lokanta-

önemli noktalardan biri de Boca do

lardan birinde yemek yiyip, bir Irish

Inferno.

Pub’da da dark biralarımızı içtikten sonra gece 22.00 treniyle Lizbon’a döndüğümüz

Bu ismin anlamı Hell's Mouth yani

harika bir günün sonrasında bir kez daha

Cehennemin Ağzı! Burası da yine fırtınalı

hatırlatayım: siz siz olun bu üç yeri de

havalarda çok daha güzel görüntülerin

mutlaka görün ama asla üç saatinizin

olduğu ama bu nispeten durgun haliyle

Cabo da Roca’da yanmasına izin verme-

bile etkileyici olan güzel bir manzara izle-

yin!

me noktası. Hatta bir türlü ayrılamadık bile diyebilirim.

49


GÖNLÜMÜN İNCİLERİ

Nadir Kalbinur nadirkalbinur@hotmail.com

Tiyatro-cu

B

izim ilkokul yıllarımızda, bize

Maşallah nasıl da büyümüş. Yanaktan bir

ilerde ne olmak istediğimizi soran

makas, ya da bir saç okşama hamlesinden

meraklı büyüklerimiz vardı.

sonra .

Annenizin, babanızın elinden tutmuş yü-

-Ne olacaksın bakim büyüyünce?.

rüyorsunuz. Sizin pek tanımadığınız bir dost akraba, bu tesadüfü rastlantıda

Valla 1950 lerden bahsediyorum.

akaküstü hal hatır faslından sonra gözler

O tarihlerde ünlü bir kebapçı olacağım

size döner ve o haşin soru gelirdi arkadan.

desen, daha lahmacun bile İstanbul’a giriş

50


yapmamış,

Bir farkla, öyle bir sistem olmadığından,

Modacı olacağım desen daha Cemil İpekci

şifre kitapçık , deftercik falan da dağıtıl-

doğmamış.

madığından, verdiğimiz cevaplardan büyüklerimizin tatmin olma mecburiyeti de

Orta okulda resmimi beğenen resim öğret-

yoktu.

meni Zehra öğretmen ‘’sen stilist olabilirsin’’ demişti ama stilistin ne oldu-

1956 yılında Milli takımımızın dünyanın

ğunu sorduğum hiç kimse cevabını vere-

en iyi milli takımı Macaristan’ı bir özel

memişti, ya da bilenler kıskanıp söyleme-

maçta da olsa 3-1 yenmesi, bu ülkede

mişti!. İyi bir şey olduğu kesindi.

cocukların futbola karşı ilk yürek çarpıntısıdır.

Pilot olacağım desen yeterli uçak yok.

Bana sorulan ‘’büyüyünce ne olacaksın?’’ sorusunun da bir türlü veremeyeceğim ce-

Bilgisayar yazılımcısı desen, hesap

vabı da buydu.

makinesı dahi icad edilmemiş. Ne çare ki, o dönemde de velileri çocukları İhracatçı olacağım desen, toplu iğne dahi

futbolcu olsun diye elinden tutup seçmele-

dışardan. Fındık ve pamuktan başka sata-

re götürmezdi. Olmadığı için değil.

cak bir şey yok zaten o da İstanbul’da yok. Bir zor soru ki.

Futbolcu olacağım desen, dayak yerdin dayak.

Bu yaştaki çocukların gördüğü bildiği iki şey var. Ya subay, ya öğretmen.

Birden bire 55 yılı geçiverelim. Facebook’ta lise grubumuza ait Hatıralar Bulvarı’ının

Zaten bunu söyledi mi, aferini de alırdık.

ekranında karşıma lisede zoraki katıldığım

Ama subay olan babasına kimi zaman gö-

tiyatrocuların siyah-beyaz fotoğrafı geli-

revi nedeniyle günlerce hasret kalırdık o

verdi. İlginç olan o benim için o fotoğrafın

da başka. Yine de bu iki meslek o zamanla-

içinde kendimin de olmasıydı.

rın gıpta edilen, saygın meslekleriydi. Anlayacağınız daha 7 yaşında girerdik ÖYSM 'ye. 51


Zorlama bir hevesle, sırf lise son sınıf öğ-

Serdar Turgut küçüklüğünde kendisiyle

renciliğinin popülizmi ile ve de arkadan

dalga geçerken anne-babasını suçluyor ve

itme bir dolduruşla katıldığım bu oyun, ya

ilave ediyordu :

oyunun doğru seçilmediği, ya da oyuncu-

Yeteneğime bakmadan, durmadan bir şeylere

ların profesyonel bir yönetmen olan arka-

heves ediyor, beni bir yerlere sürüyorlardı. O

daşıma rağmen yetersizliği ile tam bir fi-

yüzden müziğe birlikte başladığım arkadaşla-

yaskoydu.

rım gitar soloları yaparken, ben hala mandolinde nota arıyordum’’

Dosdoyevski’nin dünyaca ünlü Klasiği’ni oynamaya kalkmış, Suç ve ceza, bizim eli-

Keşanlı Ali’lerin, Nalın’ların daha bür sürü

mizde Sıç ve sıva’ya dönüşmüştü.

eserin nasıl yıllarca aynı başarıyla sergilendiğini anlamak için bugün günümüzün,

Üstelik ilk defa yapılan 1.Milliyet liseler

geçmişle bir kültür kıyaslamasına da gerek

arası tiyatro yarışması idi bu.

var. O ayrı tartışma konusu .

Hafif sahneye doğru meyilli Kadıköy Halk

Sadri Alışık’ın, çocukken, kendisine büyü-

Eğitim salonunda oyundan sıkılan seyirci-

yünce ne olacaksın sorusuna ‘’tiyatrocu

lerin yuvarladığı şişe sesleri giderek art-

olacağım’’ dediğini hiç sanmıyorum, nasıl

maya başlayınca, bunun bir protesto oldu-

olduğunu da bilmiyorum ama tanrının

ğunu anlayan yönetmenin ‘’yeteeeer’’ sö-

verdiği yetenek ısrar veya tesadüflerle bir-

züyle oyunu yarıda bitirmek zorunda kal-

leşince gerçek sanatçı, bu dünyadan çekip

mıştık.

gitse de, sanatın unutulmazları arasına

Kaç puan aldığımızı hiçbirimiz merak et-

adını yazdırmakta zorlanmıyor.

medi!.. Nisa Serezli gibi, Gazanfer Özcan gibi. Bu olaydan anladığım, sanatçılık öyle he-

Nejat Uygur gibi, Adile Naşit, Müjdat

vesle olmuyor. Onlar sanatçı doğuyor, za-

Gezen, Şener Şen, , Halit Akçatepe,

man içinde aldığı eğitimler sadece geliş-

Haluk Bilginer gibi.

mesine yardımcı oluyor.

70 li yılların başında Kadıköy sinemasında sergilenen ‘’Dün, bugün, yarın’’ oyunu, Metin Akpınar, Zeki Alaysa ve

52


Ahmet Gülhan tiyatro ve sinemanın önemli isimleri yapan bir oyun ve kahkaha tufanıydı. Onlar çok az da olsa tanınıyordu ama seyircinin en çok güldüğü ama kimsenin tanımadığı bir isim daha vardı. Kemal Sunal’dı o. Adam olacak çocuk belliydi yani. Ben bir

O yüzden.sakın ola ki, birilerine, bir şeyle-

devre adımı yazdıracağım diye bas bas

re kızıp da

bağırıyordu.

‘’ Tiyatroya çevirdiniz ortalığı’’ diye çokça söylenen o sözü siz hiç söylemeyin.

Büyük Atatürk ‘’her şey olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız’’ sözünü sanki bizim

Bırakın tiyatroya yapılan saygısızlığı,

oyunu seyretti de söyledi.

cahilliğiniz ortaya çıkıyor. Ortalığı tiyatroya çevirmek o kadar zor

Hele tiyatro sanatçısı olmak öyle her baba-

ki….Anlamak için sadece bir ders yetiyor.

yiğidin kolayca yiyeceği bir nane değil. Salon kararıp da, sahne ışıkları gözünüze gi-

NADİR KALBİNUR

rince ‘’benim burada ne işim var’’ diye so-

5 AĞUSTOS 2011

racağınız kimse de kalmaz. 53


BİR KAŞIK BİLGİ

Patlıcan Mucizesi

54


Müge Karahan www.yemekbahane.blogspot.com

İ

şte yine bitiyor...Bütün kış boyunca büyük bir hevesle beklediğimiz yaz, bavulunu toplamaya başlayan

misafirler gibi bir hüzün bırakmaya başladı üzerimizde. Belki sıcaklardan bunaldığımız anlarda gitmesini istesek de yaz mevsiminin ardından yine buruk kalacak gönüllerimiz. Gönüller buruk kalırken sofralar da elbette yazın bereketi ve renklerini özleyecek. O yüzden yaz mevsiminin benim için en anlamlı sebzelerinden birini konuk etmek istedim “Bir Kaşık Bilgi”ye bu ay...Patlıcanı... Üstelik “Yemekbahane”den (www.yemekbahane.blogspot.com) bir kaç

Türkiye şartlarında patlıcan üretimi hem

tarifle birlikte…

tarlada hem serada yapılabilmekte, fakat iklim ve toprak isteği yanında bakım

D

üşük sıcaklığa dayanıksız olan

şartları ve ekim nöbeti tercihinden dolayı

patlıcanın aslında anavatanı

her bölgede yetiştirilememektedir.

Hindistan. Dünya patlıcan üretiminde Çin’in,

Türkiye’de patlıcan üretimi yapılan en

Hindistan ve Türkiye ilk üç sırayı

önemli iller ise İçel, Antalya, Şanlıurfa, Ha-

paylaşıyor.

tay, Aydın, Bursa, Adana ve Samsun’dur.

55


Biçim olarak ülkemizde en çok yetiştirilen-

Kırmızı Biberli Patlıcan Salatası

leri, ince uzun kemer patlıcanı, orta boy ve

Malzemeler:

ucu sivri halkapınar patlıcanı ile yuvarlak

4 adet bostan patlıcan

ve küt olan bostan patlıcanı çeşitleridir.

5 adet kırmızı yağ biberi (kambo biber) 5 adet çarliston biber

Patlıcanın insan sağlığındaki yerinin

3-4 diş sarımsak

diğer sebze türlerinden küçümsenmeyecek

yarım bağ maydanoz

düzeyde olduğu bilinmektedir.

Zeytinyağ-limon-tuz Yapılışı:

100 gr patlıcanın kalori değeri 24’dür.

Patlıcan ve biberleri közlüyoruz.

Doğada patlıcanı besin olarak tüketen tek

Soğuyunca kabuklarını soyup

canlı insandır. Bunun nedeni insan bünye-

doğruyoruz. Sarımsakları havanda

sinde az miktarda nikotin bulunmasıdır.

dövüyoruz. Maydanozları iri şekilde kıyıp hazırlıyoruz. Tüm malzemeleri karıştırıp servis ediyoruz.

56


Zeytinyağlı Patlıcan Yemeği Malzemeler: 4 adet uzun ince patlıcan 1 adet orta boy soğan 4 adet domates 4 adet yeşil biber 3-4 diş sarımsak 1 yemek kaşığı domates salçası 1 tatlı kaşığı biber salçası 2 adet tavuk bulyon (arzuya göre konmayabilir) tuz, karabiber sıcak su 4 adet kesme şeker 4-5 yemek kaşığı zeytinyağ Patlıcanları alacalı soyup, uzunlamasına dörde bölelim. 3-4 cm aralıklarla dilimleyelim. Doğradığımız patlıcanları tuzlu su dolu bir kapta 20 dk kadar bekletelim. 2 domatesin kabuğunu soyup yemeklik doğrayalım, diğer domatesleri rendeleyelim. Soğanımızı yemeklik şekilde küp küp keselim.Tenceremize zeytinyağını koyup soğan ve sarımsaklarımızı ilave edelim. Orta hararetteki ateşte, soğanlar yumuşayıncaya kadar kavuralım. Biberleri ekleyerek birlikte sotelemeye devam edelim. Patlıcanları tuzlu sudan alıp, kurulayalım. Kavrulmakta olan soğan, biber ve sarımsaklara ilave edip karıştıralım. 57

Bir miktar bu şekilde kavrulduktan sonra doğradığımız domatesleri ilave edip hafif hafif karıştırarak sotelemeye devam edelim. Tuz, karabiber,şeker ve bulyonu ekleyip tatlandıralım. Rendelediğimiz domateslere, salçaları ilave edip derin bir kasede karıştıralım, üzerine aşağı yukarı 1,5 su bardağı sıcak su ilave edip sulandıralım. Patlıcanların hafifçe üzerini geçecek şekilde bu karışımdan dökelim. Tamamını dökmememiz gerekiyor. Tencerenin kapağını kapatıp, yemeği pişmeye bırakalım.Ortalama 10 dk da bir yemeğimizi kontrol edip, suyu bittiyse karışımımızdan eklemeye devam edelim. Patlıcanlar pişene kadar azar azar su ekleyerek işlemi tekrarlayalım.


İmam Bayıldı Malzemeler: (6 adet) 3 adet büyük boy patlıcan 2 adet büyük boy soğan 7-8 diş sarımsak 2 adet büyük boy domates 4 adet çarliston biber ince kıyılmış maydanoz tuz-karabiber 1 yemek kaşığı domates salçası kızartmak için sıvıyağ Yapılışı: Patlıcanları iyice yumuşayıncaya kadar kızartıyoruz. Her patlıcanı ikiye kesip o rtalarını bir kaşıkla iç malzemeyi doldurabilecek şekilde açıyoruz. Soğanları ay şeklinde piyazlık doğruyoruz. Sarımsakları, domatesleri ve biberleri ufak ufak doğrayarak hazırlıyoruz. Bir tavaya 5 yemek kaşığı zeytinyağı koyup, soğan ve sarımsakları yumuşayıncaya kadar soteliyoruz. Daha sonra biberleri ekleyerek onları da pişiriyoruz. Domates ve salçayı ekleyerek harcımızı bir miktar su ile sulandırıyoruz. Baharatını ekledikten sonra maydanozunu ilave ediyoruz. Harcımızı patlıcanların içerisine doldurup fırın tepsisine diziyoruz. Üzerine domates ve biberle süs yapabilirsiniz. Tepsiye bir miktar su ilave edip 200 derece fırında yaklaşık 15 dk kadar pişiriyoruz. 58


59


DilPeynirli Patlıcan Ruloları Malzemeler:

Kızarttığımız dilimleri, fazla yağını

4 adet ince uzun patlıcan

süzdürmek amaçlı olarak kağıt peçete serili

200 gr dil peyniri

bir tabağa alıyoruz.

15-20 adet cherry domates

Patlıcanların arasına birer dilim dil peyniri

kızartmak için sıvıyağ

koyup rulo yapıyoruz. Yaptığımız ruloları bir borcama ya da fırın

Patlıcanları alacalı olarak soyup uzunlama- kabına diziyoruz. sına dilimleyerek tuzlu suda yaklaşık 15-20 Her bir rulonun üzerine yarım cherry dodk kadar bekletiyoruz. (dilimlerin çok ince mates koyarak 180 derece fırına vererek peynirleri eritiyoruz. veya çok kalın olmaması önemli) Patlıcanları kurulayıp kızgın yağda altın Domatesler yumuşayınca , fırından alarak servis ediyoruz. rengi alıncaya kadar kızartıyoruz. 60


Ücretsiz Abonelik İçin www.ajandadergi.blogspot.com İletişim: iletisim@ajandadergi.com

61


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.