Kasım 2010 Sayı:6 AJANDA EKİBİ AKIN ÇETİN AYÇA KOSTANDOF
Aşk’la Geldik Yaşama! Kasım ayı Ajanda ekibine aşkı çağrıştırdı. Soğuk havalar,
BANU HIDIRLAR
rengarenk atkılar ve paltolar, sokaklarda birbirine sarılmış
DUYGU PHILLIPS
olarak aşk’ı ön planda tutup, içeriğimizi hazırlamaya çalıştık.
MÜGE KARAHAN SEDA ASOLAR SİNEM ERGUN ŞULE COŞKUN BALMUMCU
sevgililer... Aklımızda böyle sahneler belirdi ve biz de tema
Aşk tek kelimeyle ifade edilecekse bence merak demek. Hayata büyük bir aşk ile geliyoruz aslında düşününce. Çocukluğumuzda bizim için her şey yeniyken, yaşama aşkla bağlanıyoruz; merakımız öyle büyük oluyor ki, her gece yeni bilgilerle donanıp keyifle uykuya dalıyoruz. Büyüdükçe her gün bizi şaşırtan ve yeni öğrenilen şeylerin sayısı azalıyor. Merakımızı cezbedecek konular bulmadıkça yaşama duydu-
KONUK YAZAR MURAT YAMAN
ğumuz aşk da azalıyor. Çok popüler olan “aşk biter mi? sorusuna cevap olarak ben evet bitebilir derim ama devam ettirmek de herkesin elinde elbette. Aşk eşittir merak ise her zaman merak edeceğimiz konular bulabiliriz. Belki yaşam sevincinin ve yaşama duyu-
KAPAK TASARIM
lan aşkın da formülü buradan geçiyordur. Hangi yaşta olursak olalım öğrenecek, araştıracak, merak
ŞULE COŞKUN BALMUMCU
duyulacak pek çok konu olacaktır. Her yeni bilginin bir başkasına bizi taşıyacağı bu kapıyı aralamamız yeter.
İLETİŞİM
Bu sayı da sizlerin merakınızı uyandıracak pek çok konu ve yazılarla dolu. Yaşam sevinciniz ve neşeniz bol olsun!
ajandadergisi@gmail.com
İÇİNDEKİLER
6 14
Konserler—Festivaller
26 Gezi “Paris”
Sergiler
32 İnceleme
16 İstanbul’da Turist Olmak “Samatya”
20 Evde Dvd Keyfi 24
Markalaşma Sanatı
“Açlık Oyunları Üçlemesi”
35
Hobi “Karikatür Kursu”
38
Özel Dosya “Tiyatrolar”
44 Beyaz Perde Aşkları
50
Bir Kaşık Bilgi “Turşu”
53 İnceleme “Genç Kızlar” 54 Kaçamak “Maşukiye” 56
Raflarda
61 Tarihte Bu Ay
62
Vizyondakiler
66
Nostalji Film
68
Ayın Blogu “Kediler ve Kitaplar”
74
Gün Gün Ajanda
KONSERLER—FESTİVALLER SEDA ASOLAR www.sedasolar.blogspot.com
yı a m Al u ! n tu ma t u No Un
Değişik bir aydı geride bıraktığımız.
İlk durağımız 30 Ekim 2010 Cumartesi günü
Sahip olduğumuz en ünlü festivallerden
kapılarını okurlarına yirmi dokuzuncu kez
‘Altın Portakal film festivali’ bu defa
açacak olan İstanbul Kitap Fuarı
ünü ülke sınırlarını taşan bir skandala
Öğrenci, öğretmen ve emeklilere girişin
imza attı.
ücretsiz olduğu fuarın giriş bedeli 5 TL.
Kimimiz anlamsız bulabiriz, bazılarımız içinse haklı bir çıkıştır belki Emir Kusturica’nın tavrı. Ancak ben ödül törenlerine politikanın karışmasından bir izleyici olarak hoşlanmadım. Siyasi görüşe tavır alan bir zihniyetin aynı zamanda kendi fikrine yakın göreceği bir eseri yücelteceğini düşünerek, organizasyonun yada jürinin objektifliğinden şüphe etmeme sebeptir çünkü bu gibi durumlar. Şimdi önümüzde biraz soğuk ve bol etkinlikli bir ay var. Birçok büyük şehir de nasibini almış görünüyor etkinliklerden, kalitesi ve ortaya çıkardığı güzel görüntüsüyle dimağımızda yer bırakmasını dilerim. İyi seyirler ...
www.istanbulkitapfuari.com
İTEF - İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali, 30 Ekim - 2 Kasım 2010 tarihlerinde edebiyatseverlerle otuz farklı ülkeden 70 yazarı buluşturacak. Dünya edebiyatının önde gelen yazarları 4 gün boyunca söyleşiler, okumalar, edebiyat partileri ile İstanbullularla iç içe olacak. Yeraltı edebiyatının çağdaş yorumcusu, Underground isimli romanıyla tanıdığımız Rus edebiyatının en önemli isimlerinden Vladimir Makanin, Mısır’ın Nobelli yazarı Necip Mahfuz’un manevi oğlu ilan ettiği, çağdaş Mısır edebiyatının en önemli isimlerinden Gamal Gitani, Tirza isimli romanı 21. yüzyılın en iyi romanlarından biri seçilen Arnon Grunberg İTEF 2010’un heyecan uyandıran isimlerinden sadece birkaçı… http://www.itef.com.tr
http://www.istanbulchoirdays.com
Tiyatro Hayattır; Ankara 10 gün boyunca 74 Tiyatro Etkinliğiyle hayat buluyor… Ankara’da son yılların en önemli sanatsal buluşmalarından biri için geri sayım başlıyor… 26 Kasım – 6 Aralık 2010 tarihlerinde yapılacak olan 15. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nde yer bulacak tiyatroların dağılımı ise şöyle : 1 Devlet Tiyatroları, 9 Yurtdışı Tiyatro Grubu, 5 Belediye Şehir Tiyatrosu, 4 Üniversite Tiyatro Topluluğu, 35 Özel ve Amatör Tiyatro Grubu, 4 Çocuk Tiyatrosu, 5 Atölye-PanelSeminer olmak üzere 63 tiyatro grubu. Salon oyunlarının yanı sıra; sokak tiyatrolarının gösterileri, çağdaş dans performansları ve tiyatro konusunda yapılacak; söyleşi, panel ve atölye çalışmaları da yer alıyor. http://www.taksav.org
İzmir Sinema Derneği
tarafından
3 - 7 Kasım 2010 tarihleri arasında T. C. Kültür Bakanlığı ve T. C. Başbakanlık Tanıtma Kurulu Fonu destekleriyle gerçekleştirilen festivalde dünyanın dört köşesinden pek çok farklı türde filmler İzmirli sinemaseverlerle buluşacak. İzmir Türk - Amerikan Derneği salonunda yapılacak olan gösterimler 10 senedir alışılageldiği üzere yine ücretsiz olacak.
Mardin Valiliğince bu yıl ilki düzenlenecek olan
“Ulusal Mardin Çocuk ve Gençlik Tiyatro Festivali”nin amacı; Mardin’de yaşamakta olan çocuk ve gençlerin, profesyonel tiyatro grupları ve nitelikli tiyatro oyunları ile buluşmalarını sağlayarak; tiyatro sanatının geliştirici, değiştirici, esnekleştirici ve yenileyici gücünü aşılayabilmek, değişik sosyal ve kültürel bakış açılarına sahip çocuk ve genç insanlar arasında bilgi ve deneyim alışverişi sağlamak.
21-26 Kasım
tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan “Çocuk ve Gençlik Tiyatro Fes-
tivali”nde çeşitli atölye çalışmaları, söyleşiler ve paneller düzenlenecektir. Festival 22 Kasım Pazar günü saat: 19.00’ da Müşfik Kenter’ in
“Bir Garip Orhan Veli” adlı gösterisiyle açılacaktır. http://www.mardintiyatro.com/
Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali'nin
onüçüncüsü,
29 Ekim – 4 Kasım 2010 tarihleri arasında yine İstanbul'da gerçekleştirilecek. Festival, 1997 yılından bu yana Türkiye'den ve dünyadan yüzlerce belgesel filme ev sahipliği yaptı. Çok sayıda belgeselciyi ve belgesel kuramcısını seyirciyle buluşturdu. Sinema sanatının evrenselliğini önde tutarak, belgesel sinema aracılığıyla farklı toplumların birbirlerini tanımalarının ve anlamalarının da önünü açarak sıcak bir ortam oluşturdu. Şimdi, "13.1001"de, tüm belgeselciler olarak, gerçeklerimizi ve hayallerimizi bir kez daha paylaşmaya hazırlanıyor. http://www.1001belgesel.net
Uluslararası bir faaliyet olarak
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında, kadına yönelik çalışmalar yapan ulusal ve uluslararası akademik, hükümet dışı ve hükümete bağlı her türlü politik kurum ve kuruluş ile sivil toplum temsilcilerinin katılımlarıyla kadın çalışmaları alanında hem ülkemizde hem de dünyada çalışılan konularla ilgili paneller ve sergiler düzenlenecektir. Bu etkinliğin asıl hedefi Türkiye ve Dünya’da kadın sorunlarına yaklaşımda ve çözüm arayışlarında ortak bakış ve dil birliği oluşturmak, ortak girişimlerde bulunmak, mevcut girişimleri destekleyip diyalogu güçlendirmek ve kadın konusuna tüm dünyanın ilgisini İstanbul’a, dolayısıyla ülkemize çekmektir. Bu buluşma vesilesiyle İstanbul’un ve ülkemizin tanıtımına katkı sağlanacak ve Kadın Üssü İstanbul’u oluşturmak için ilk adım atılmış olacaktır.
OKUMA GÜNLERİ SEDA ASOLAR www.sedasolar.blogspot.com
2010—2011 OKUMA ATÖLYESİ Prof. Dr. A.Didem Uslu yönetimindeki OKUMA ATÖLYESİ, iki haftada bir Salı günleri, 11.00’de, edebiyat kitaplarının önceden okunup kütüphanede üzerinde sohbet edileceği bir kültür etkinliğidir.
9 Kasım—Recaizade Mahmut Ekrem, Araba Sevdası 23 Kasım—Geoffrey Chaucer—Canterbury Hikayeleri
Caddebostan Kültür Merkezi: www.ckm.gen.tr
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
FREDDIE MERCURY
24 KASIM 1991’de aids’ten ölen, efsane Rock grubu Queen’in solisti Freddie Mercury’nin 1946 Zanzibar doğumlu olduğunu,
Babası ve annesinin İranlı asıllı olduğunu,
Bijou ve Dedlilah şarkılarını çok sevdiği kedileri için bestelediğini,
Gerçek isminin Frederic Pluto Bulsara olduğunu,
Ölmeden önce şu sözleri söyleyebilmiş kişi olduğunu : ‘"yarın ölsem gam yemem.. Gerçekten her şeyi yaptım!"
Müzik haricinde baleden, resme, tasarımdan, spora pek çok alanda yeteneklerinin üstün olduğunu,
Hayatının anlatılacağı filmde Sacha Baron Cohen, namı diğer Borat tarafından canlandırılacağını.
SERGİLER
Peyami GÜREL, "Âmâ'da" Sergisi ile Maçka Modern'de… 12 Ekim - 10 Kasım 2010 2003 "Kuun" isimli sergisinde izleyicileri varoluşun ilk anlarına götüren sanatçı, "Âmâ'da" isimli yeni sergisi ile sanatseverleri, yön ve zaman algısının
olmadığı ama her şeyin
potansiyel olarak var olduğu en gizemli yere çağırıyor. İLK ANIN ÖNCESİNE... Sergide yer alacak 30'a yakın eser olmuşa, olmamışa, önceye, sonraya, hiçliğe, daha doğrusu her tarafa birer referans belirliyor ve nesnelerin ve fikirlerin ortaya çıkışının en başına atıfda bulunarak, her şeyin "Âmâ'da" olduğu, yani oluştan (Kuun) önceye şahit olmaya çağırıyor.
Âmâ :
Bütün yaratılışın henüz ortaya çıkmamış ama potansiyel olarak var olduğu, "Kuun! – Ol!" denmeden önceki hali. http://www.peyamigurel.com/
Ağa Han Müzesi Hazineleri” Sakıp Sabancı Müzesi’nde… 5 Kasım 2010 - 27 Şubat 2011 tarihleri arasında düzenlenecek sergi, en değerli İslam sanat eserleri koleksiyonlarından biri olan Aga Khan koleksiyonunun seçkin örneklerini sanatseverlerle buluşturacak. Sergide; seramik, ahşap, metal, kumaş gibi farklı materyallerden yapılmış ve üzerlerinde Kur’an’dan metinlerin yer aldığı objelerin yanı sıra elyazmaları ve minyatürler bir arada sunulacak.
Csontváry Macar Resminin Sıradışı Bir Ustası 21 Ekim - 12 Aralık 2010
Resimleriyle şiir yazan, sanat tarihinin en yalnız figürlerinden, Macaristan’ın dahi ressamı Csontváry Türkiye’de ilk kez Pera Müzesi’nde Csontváry, kendine özgü renkleri ve simgesel anlatımıyla modern resmin öncü ancak yalnız figürlerinden biri. Kendi deyişiyle, içindeki “göksel sesi” dinleyerek, adeta resimleriyle şiir yazan bu sıradışı sanatçının 39 eserinden oluşan “Csontváry: Macar Resminin Sıradışı Bir Ustası” sergisi 21 Ekim - 12 Aralık tarihleri arasında sanatseverlerin ziyaretine açık kalacak.
Resme başladığında, neredeyse 40 yaşında olan, eczacılıktan ressamlığa geçen, sağken, hatta ölümünden sonra uzun yıllar boyunca, hayranlık duyulmuş ya da onurlandırılmış bir sanatçı olmayan Csontváry (1853-1919), günümüzde Macar resminin en büyük ustası olmasının dışında 20. yüzyılın en kendine özgü figürlerinden biri olarak biliniyor.
www.peramuzesi.org.tr
GEZİ
İSTANBUL’DA TURİST OLMAK
Bir eski İstanbul tanığı..
SAMATYA MÜGE KARAHAN www.yemekbahane.blogspot.com
Bugün konuk olacağımız semti, benim keşfedişim de böyle oldu.
Ne tuhaf değil mi? Ne kadar
Eminim birçoğunuz bana katılacaktır.
yakın olsalar da bazı yerleri sade-
Bir gün televizyonda bir dizi başladı. Kadro
ce televizyon ekranlarından görüyoruz.
güçlü, senaryo da öyle.
Sadece kendi eksenimizde hareket ettiğimiz
Dizi hemen popüler oldu, beğeni topladı.
sınırlı hayatlarımız nedeniyle burnumuzun
Dizinin sıcak insanlarının toplaştığı o
ucundaki değerleri ancak beyaz bir camla
meydan birden namlanıverdi.
farkediyoruz.
Tabii muhakkak bilenler vardı ama binlerce yıllık varlığını İstanbul'a, Türkiye'ye daha bağıra bağıra duyurdu. İşte bu ay rotamızda o semt var. İstanbul'da Turist Olmak, bu ay dizi ve filmlerin romantik seti, yüzyıllara dayanan tarihi ile Samatya'da... Fatih ilçesine bağlı Samatya'yı ben de birçoğunuz gibi Şener Şen, Türkan Şoray ve Nurgül Yeşilçay daha nice usta oyuncunun beğenilerek izlenen dizisi İkinci Bahar ile tanıdım. O meydandaki dostluk, evlerin ve işyerlerinin yaşanmışlığı yüksek dokulu yapısı benim bu semti merak etmeme yetti de arttı bile.
Adını rumca kumluk anlamına gelen
Mimar Sinan'ın iki eseri, Ağa Hamamı ve
psematia kelimesinden alan Samatya,
Abdi Çelebi Camii semtin önemli mimari
kırk-elli yıl kadar önce denize kadar uzanan
eserlerinden.
bir semt. Tarihin izlerini bu denli taşıyan semtin tarihe Dinler arası kardeşliğin ne kadar güzel
sahip çıkma başarısı aynı oranda değil
yaşandığını gösteren semtte, Müslüman,
malesef. Kişilerin özel malları ya da
Ermeni ve Rum halklarına ait birçok yapı ve ibadethane bulunmakta.
imalathaneye dönen, önünde apartman biten nice değer görmek mümkün.
Ermeni cemaatinin ilk patrikhanesi olan Surp Samatya'nın bizim bildiğimiz yönüyle en Kevork Ermeni kilisesi, Analipsis, Aya
bilindik temsilcisi ise sağı solu balıkçı ve
Nikolas, Aya Minas, Aya Yeorgis Kipari-as
balık restaurantları ile dolu Samatya
Rum kiliseleri, Siiryani cemaati tarafından
Meydanı.
kullanılan Samatya kilisesi bu zenginliğin birer parçası.
İkinci Bahar dizisinde de Ali Haydar Usta'ya, ailesine ve çevresindekilere ev sahipliği yapan meydan tren yolunun altındaki geçitle başlayıp, merdivenlerle sonlanıyor. 40 yıl önce bu meydanda Arif Develi tarafında açılan meşhur Develi Restaurant ise günümüzde yaygın şube ağıyla hizmet veriyor. Ama bana soracak olursanız orada yemenin keyfi her zaman bir başka. Nasıl gidilir? Sirkeci'den trene binerek ya da sahil yolunu aracınızla takip ederek bu semte rahatlıkla ulaşabilirsiniz. İstanbul'un eski tanıklarından bu semti görmeniz, o meydanı solumanız size kendinizi bu şehirde yeterince turist gibi hissettirecek emin olun.
EVDE DVD KEYFİ
Spring Summer Fall Winter and Spring filminden bir kare
Güney Kore’nin En Çok Tartışılan Yönetmeni
Kim Ki-Duk
SİNEM ERGUN www.sanatnotlari.blogspot.com
1996 yılından beri 15 film yazıp yönetmiş olan Kim Ki Duk,
Onu özel yapan unsurlardan biri filmlerinde, insan doğasına çok derin psikolojik ve felsefi yönden yaklaşan bir senaryoyu fotoğrafik görüntülerle ve mükemmel müziklerle do-
uluslar arası birçok festivalin de aranılan
natıp sunması bana kalırsa.
isimleri haline gelmiş bulunuyor.
Kim Ki-Duk, her filminde farklı bir tema seçip bunu, izleyiciyi derinden etkileyecek yaşamdan bir hikayeye çevirip aktarıyor.
ayrıca müşterilerine isterlerse fahişe de Filmlerinde uzak doğu yaşamını tüm samimi- ayarlamakta ve zaman zaman da kendisi bu yetiyle anlatan Ki-Duk, asıl farkını, hikayele- işi yapmaktadır. Fakat, bir gün bu merkeze rin etkileyici finalleriyle ortaya koyuyor.
gelen bir adam ile Hee-jin arasında zamanla bir bağ oluşur.
Filmlerine genel bir bakış atalım.
Film, içerdiği bazı vahşi sahneleri cüretkarca
Kim Ki Duk “Isle” adlı filmiyle tüm sinema
sunduğu için ve özellikle Venedik’teki ilk gös-
dünyasının dikkatlerini üzerine çekti. Film
terimi sırasında izleyicilerin bir kısmının kus-
Güney Kore’yi Venedik Festivalinde temsil ması ve bayılması sebebiyle çok tepki toplaeden ilk filmlerden biri olmanın yanı sıra,
mış, örneğin filmde hayvanlara uygulanan
vahşi ve ürkütücü görüntüleriyle kendi ülke-
işkence yüzünden İngiltere’de gösterime geç
sinde çok tepki toplamasına rağmen uluslar
girmiştir.
arası düzeyde çok beğenildi. Hikaye alışılmadık bir çiftin tuhaf durumlarla
Kim Ki-Duk, birkaç filminde daha fahişeleri
dolu bir ortamda yaşadıkları aşkı anlatıyor,
konu alan filmler yapmıştır. Bunlar
Hee-jin, balıkçılara tekne ve ekipman kirala- “Birdcage Inn”, “Bad Guy”, “Samaritan ma merkezine sahip sağır bir kadındır;
Girl”.
Ünlü yönetmen, aşırı şiddet içeren “Isle”
hayalkırıkığını ve nefreti öğreniyor, ve tek-
ve “Adress Unknown” filmlerinden sonra
rar ilkbahar olunca dingin ruhu yeni başlan-
2003 yılında dingin bir film olan Spring,
gıçlara liderlik etmeye hazırlanıyor.
Summer, Fall, Winter and Spring’i çekmiştir.
Film, çekimlerin yapıldığı doğal ortamın ver-
İşte bu, size mutlaka izlemenizi önerece-
diği avantajı en yüksek seviyede kullanarak,
ğim bir film. Kim Ki-Duk’un sanki diğer filmlerine cevaben yaptığı şiir gibi bir anlatım. Bir döngüyü anlatıyor bu filminde; doğanın, mevsimlerin dönüşümüyle insan gelişimini eşleştiriyor. Dağların arasında bulunan bir gölde yüzen manastırda yaşayan bir keşiş ve onun yetiştirdiği bir çocuk çırak arasında geçiyor hikaye. İnançların kuvveti, insan ruhunun her yaşta verdiği yaşam mücadelesi, ve doğayla tasvir edilmiş gelişimi anlatılıyor. İlkbahar ile eşleştiriliyor çocukluk dönemi, doğayla uyumu öğreniyor önce, yaz mevsiminde aşkı ve beraberinde getirdiği duyguları tecrübeliyor, kış geldiğinde ihaneti,
ve etkileyici müziklerle destekleyerek izleyiciyi baştan sonra muazzam bir içsel yolculuğa davet ediyor. Filmin bir özelliği de kış bölümünde yönetmenin keşiş rolünü kendisinin oynaması. Kim Ki-Duk’u hem yönetmen hemde oyuncu olarak bu filmde izlemek büyük bir keyif açıkçası. Film aynı zamanda sanki “Isle” filmine cevap oluşturacak birkaç sahneye sahip. Çırak keşişin hayvanlara verdiği eziyetin yanlış olduğunu öğrendiği ve her insanın doğasında bunun olduğunun ortaya konması sanki biraz manidar.
Binjip—3 Iron—Boş Ev (2004)
Shi gan—Time (2006)
Yine az konuşmanın yer aldığı fakat çok şey
Kim Ki-Duk bu filminde aşk ilişkisini bambaş-
anlatan bir film.
ka bir açıdan sorguluyor.
Tae-suk, ev sahiplerinin olmadığı evleri tes-
Zaman geçtikçe hep aynı yüz ve aynı beden-
pit edip bir süre o evlerde yaşayan fakat bu- le beraber olmak aşkınızı öldürür mü? Yeni nun karşılığında evde bozuk aletleri tamir
bir yüz müdür aradığımız?
eden, çamaşırlarını yıkayan biri. Bir gün boş
Uzun süredir birlikte olduğu sevgilisinin ken-
sandığı bir evde ruhen yaralı bir kadınla tanı- disine karşı soğuduğunu düşünen kadın anişır. İkisi arasında başlayan sessiz ilişiki aşka
den onu terk eder ve estetik ameliyat olur. 6
dönüşür ve Tae-Suk’un yaşam tarzını bera-
ay sonra başka biriymiş gibi tekrar sevgilisini
ber sürdürürler. Kadının dengesiz kocası, ka- elde etmeye çalışır. rısının peşini bırakmaz ve onu geri ister.
Böyle saplantılı düşüncelerini gerçek hayata taşıyıp uygulayarak sadece kendi ruhuna ezi-
Filmin ikinci yarısından sonra ana karakter-
yet etmekten başka bir şey yapmamakta ve
deki değişim süreci şaşkınlık yaratacak ve
bu hastalıklı duruma erkek arkadaşını da bu-
çeşitli görsel metaforlarla etkileyici bir anlatı- laştırmaktadır. ma şahit olacaksınız.
İkinci yarıda psikolojik gerilimin seviyesi artarken kendimizi de sorguladığımızı fark ediyoruz.
MARKALAŞMA SANATI DUYGU PHILLIPS www.saklamarkac.com
Her markanın isminin bir hikayesi vardır. Kimi aile isminden, kurucusunun isminden, kimi marka kişiliği ve konumlandırmasını yansıtan kelimelerden, çağrışımlardan, kimi marka ile bağlantılı lokasyondan, ülkeden yola çıkarak oluşturulmuştur. Kimi zaman isim hiç bir şey ifade etmez. Bazen de başka alanlardan aktarılan isimler vardır. Bu ay bildiğimiz markalardan bazılarının isim hikayelerinden kısaca bahsetmek istiyorum.
Sabancı ailesinin memleketi olan Kayseri ve iş dünyasındaki başarılarının önemi olan yer “Adana” şehirlerinin baş harflerinden oluşturulmuştur. Ayrıca “Ak” pamuğu anlatmaktadır.
İshak Alaton ile Üzeyir Garih’in 1954’te Karaköy’de Vefai Han’da kurduğu küçük yazıhanenin adı Alarko olarak belirlenmiştir. Bu isim alım-satımın AL’ı, araştırma-geliştirmenin AR’ı, komple tesisin KO’sunun birleştirilmesi ile oluşturulmuştur.
Kurucularının Bingöl’lü olmasından dolayı bu ismin bir kısmı alınmış ve sonuna “o” eklenerek oluşturulmuştur.
1968’de Sıtkı Koçman, Selahattin Göktuğ ve Vural-Feridun Görener kardeşler tarafından Bandırma Vitaminli Yem Sanayi kurulmuştur. Şirket ismi Bandırma’nın “Ban”ı ve vitaminin “vit”i birleştirilerek oluşturulmuştur.
Kurucularının enişte ve kayınbirader olmalarından esinlenerek “enişte” ve “kayınbirader” unvanlarının ilk heceleri birleştirilerek oluşturulmuştur.
1970’te kurulan şirketin ismi, kağıdın temel hammeddesi selülozun SEL’i ile temizliği çağrıştıran PAK kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulmuştur. Daha sonra kategoriye ismini vererek jenerik hale gelmiştir.
Fransızcada “kavşak, dörtyol” anlamına gelir Carrefour’un ilk mağazası Fransa Annecy’de dörtyola yakın bir yerde kurulduğu için bu isim verilmiştir.
Coca-Cola’nın içeriğinde kullanılan “Coca” (koka - yapraklarından kokain çıkarılan bir bitki) ve “Kola” (Afrika’da yetişen tropikal bir ağaç türü - Tohumları kafein ve theobromine (karbondioksitli içeceklerde ve eczacılıkta kullanılan bir madde) içermektedir) bitkilerinin isimlerinin birleşmesi ile marka ismi oluşturulmuştur.
Bu isim “Googol” kelimesinden türetilmiştir. Googol 1 ve yüz tane sıfırdan oluşan sayıdır.
Danimarka
dilinde
“iyi
oyna-play
well”
birleşiminden “Lego” ismi oluşturulmuştur.
anlamına
gelen
“leg
godt”
sözcüklerinin
Lego aynı zamanda Latince’de “bir araya
getirdim” anlamına gelmektedir.
Twitter’ın kurucularından Stone “Herkes cıvıldıyor ve iyi vakit geçiriyor” demiş ve bunu anlatan İngilizce kelime “twitter” (kuşların cıvıldaması) seçilmiştir.
GEZİ
Her gece gerdanına yakutlar takan şehir
Paris Murat Yaman www.zilliylekilli.blogspot.com
Şimdi Paris’e uzaktan değil içinden bakmaya çalışacağız. Saklı lezzetlerin ve farklı kültürlerin peşine düşüyoruz...
Paris, sokaklara bakan kefeleri, kanallar üzerine kurulu sayısız köprüleri ve içinizde yarattığı sanatsal esinti ile yılın her zamanı yabancıları kabul etmeye hazırdır. Paris hakkında çok şey yazılmış ve çizilmiştir çünkü her defasında keşfedilecek farklı bir sokağı , tadılacak farklı bir tadı barındırır içinde....
Paris’de değişik bir romantizme hazır olun… Sabah erkenden Concorde meydanın arka tarafında bulunan Rue Royale üzerindeki tarihi pastane Laduree Royale’den kahvaltılık ile birlikte asırlık tada sahip macaroonlarımızı alıyoruz.
Kısa bir yürüyüş ile Louvre Müzesine sırtımızı vererek bahçesinde bulunan göletin önünden Champs-Elysees tüm ihtişamı ile Arc de Triomphe’i seyrederken kahvaltımızı yeşillikler altında pembe gökyüzü eşliğinde tamamlıyoruz.
Yürümeyi sevenler için güzel bir kahvaltıdan sonra Boulevard Saint-Germain üzerinde Notre-Dame’a kadar yürümek, sokaktaki mağazalara , kafelere bakınmak çok keyifli olacaktır. Hoşunuza giden bir kafede kahve içmeyi sakın unutmayın. Saint Michel’e vardığınızda kesinlikle iki sokağın köşesinde bulunan Tunus’lu tatlıcıdan krep yemelisiniz. Hemen arka sokağında oluşan kuyruğu gördüğünüzde leziz İtalyan dondurmacıyı buldunuz demektir.
Akşam yemeği veParis’e farklı bir açıdan bakmak için Montmarte’ ye gidiyoruz. Place de Chichy metro istasyonundan kısa bir yürüyüşten sonra teleferik ile yukarı çıkıyoruz ve işte Montmarte’dayız. Manzarıyı arkamızda bıraktıktan sonra küçük bir meydanda arnavut kaldırımları üzerinde sayısız ressam ile havanın bohem kokusunu içimize cekiyoruz. Burada meydanın hemen sağ arka tarafında bulunan Chez Plumea’da enfes kırmızı şaraplar eşliğinde harika bir ziyafet çekiyoruz. Buranın en çok sevdiğim tarafı Fransa’da nadiren karşılaşabileceğiniz güler yüzlü hizmet kalitesidir. Yemeklerine ve sunumlarına bayılacaksınız…
Akşam yemeği için İtalyan tercih edenler, Rue de Fg St Honere’da bulunan küçük, kendi halinde Le Balzac italyan restaurantında harika italyan şarapları eşliğinde enfes pizzalar ve makarnaların tadına bakabilirler, inanamayacaksınız... Paris’de bulunacağınız diğer günlerde de tavsiyem müze peşinde koşmamanız olacak... Eğer müzelere, nehir turuna ,aksam showlarına alışveriş merkezlerine koşuşturma içerisinde yetişmeye çalışırsanız o zaman şehrin içindeki yapıyı kaybeder ve romantizmini yaşayamassınız. Bırakın dar küçük sokakları size farklı sürprizler sunsun. Kırmızı şarabınız nehir kıyısında farklı hayellere sizi sevk etsin... Paris’de turist olmayın, inanın çok daha keyif alacaksınız…
Paris’de kaybolmak güzeldir.
Evet bir de Paris’de Eiffel kulesi var değil mi, onun icin Fransız yazar Guy de Maupassant ile ilgili olarak anlatılan güzel bir anekdot ile aktarmak yerinde olur sanırım; Guy de Maupassant(guy dö möpasan) , 19. yüzyılın önemli yazarlarından, Paris’te yaşamını sürdürürken şehrin göbeğine Eiffel kulesinin dikileceğini öğrenir. Bu duruma çok öfkelenir ve şiddetle karşı çıkar. Eiffel kulesinin şehrin göbeğindeki bir ur gibi gözükeceğini ve bu çirkinliği görmemek için de şehri terk edeceğini arkadaşlarına söyler. Eiffel kulesi dikildikten sonra, Guy de Maupassant her Paris'e gelişinde Eiffel kulesine gider ve birinci katında kahve içmeye başlar... Tanıdıkları Guy de Maupassant ‘nın bu davranışına anlam veremezler ve çok şaşırırılar. Ve arkadaşları bir gün ona neden Eyfel kulesine karşı olduğu halde kuleye çıktığını sorarlar. O da “ Burası Paris’in en güzel göründüğü, yani eyfel kulesinin görünmediği tek yer de ondan, der.
Yinede Paris için tek atımlık kurşununuz var ise; Otobüs turu yapın , Eiffel’e ve Arc de Triomphe’a çıkın ,Seine nehri üzerinde günbatımında akşam yemeği yiyin, Notre Dame Cathedral ve Saint Chapelle klisesini görün, Les Invalides’i ziyaret edin , Louvre ve Orsay müzelerini gezin, Lido ve Moulin Rouge showlarından birine gidin, çikolata yiyin, fotoğraf çekin .... Fakat Paris’de ne yaparsanız yapın ayaklarınızı uzatıp bir kadeh şarap yada bir fincan kahve içip rahatlamayı asla unutmayın... Lezzetle, doğayla, sağlıcakla kalın... Yaman
İNCELEME
SUZANNE COLINS AÇLIK OYUNLARI ÜÇLEMESİ
" Açlık Oyunları'nın çok basit bir kuralı vardı : Her mıntıka ayaklanmalarına karşı bir ceza olarak, haraç olarak adlandırılan, birer kız ve erkek evladını vermek zorundaydı."
BANU HIDIRLAR birazsoylebirazboyle.blogspot.com
Seri kitapları okumak için tüm serinin çıkmasını bekleyenlerdenim. Açlık Oyunları'nı tüm namına rağmen bu kadar geç okumam bundan. Serinin 3. kitabı Alaycı Kuş çıktığı anda set olarak satın aldım. Dedim ya beklemek bana göre değil. Özellikle sürükleyici ve merak uyandırıcı olduğu her halinden belli olan bir seriyi.
Açlık Oyunları
Capitol şovu daha eğlenceli ! ve izlenir hale
Capitol denilen bir kentteyiz. (kitapta Kuzey
sızın fırtına ve yağmur oluşturma gibi yapay
Amerika dolaylarında olduğu yazılmış )
müdahaleler yapıyor.
getirmek için dereyi kurutma ya da durmak-
Kente bağlı 12 tane mıntıka yer almakta. Aslında 13 olan mıntıka sayısı 13. mıntıka
12.mıntıka daha önce sadece bir galip çıkart-
bombalandığı ve yok olduğu için 12ye
mış olmasının da etkisiyle genelde etkisiz
düşmüş.
durumda. 74.Açlık Oyunları'nda haraçları
Mevcut her mıntıkanın farklı bir iş gücü alanı Katniss ve Peeta için stilistleri tarafından havar. Örneğin 11. mıntıka tarım ile 12. zırlanan kostümler, açıklamalar ve mülakatmıntıka ise kömür madenleri ile biliniyor.
larda aldıkları puanlar sayesinde dikkat çek-
Ancak bu iş gücü onların yaşamını kolaylaş-
meyi başarıyor. Ancak arenada bunların ne
tırmamakta. Özellikle mıntıkalardaki halk
kadar etkili olacağı şüpheli.
Capitol kent merkezi zenginlerinin aksine inanılmaz fakir durumda ve açlıkla savaşıyor.
Ateşi Yakalamak
Mıntıkalar elektrikli tellerle çevrilmiş durumda. Yani burayı beğenmemek ve terk etmek
Serinin ikinci kitabında ise, Açlık Oyunları
gibi bir lüksünüz yok. Aslında bırakın terk et- sonlanmış, 12. mıntıkanın galipleri Peeta ve meyi yönetim ile ilgili kötü bir laf söyleme
Katniss evlerine, ailelerine dönmüştür. Ancak
lüksü dahi yok. İnsanlar aç kalmamak için
oyunun finalinde Capitol'ün karar değişikliği-
çırpınırken düşüncelerini de kendine sakla-
ne öfkelenen ve zehirli meyveleri birlikte ye-
mak zorunda.
meye kalkan sözde aşıklar bilerek ya da bilmeyerek Capitol'e isyan etmiş ve bu hare-
Capitol, geçmiş mıntıka ayaklanmaları ve bir ketleri ile yaktıkları kıvılcım Capitol'un zulanlamda da olabilecekleri önceden engelle-
münden bıkmış ve isyana hazır
mek ve en önemlisi gücünü her defasında
olan mıntıklara yayılmaktadır. Capitol ve
hatırlatmak için yılda bir kez Açlık Oyunları'nı başkan kendisiyle dalga geçildiğini düşündüzenlemekte. Bu oyunlara her mıntıkadan
mekte ve bu olaylardan Katniss'i sorumlu
yaşı 12-18 arasında olan bir erkek bir de kız
tutmaktadır. Zafer Turu öncesinde, başkan
"haraç" kura ile seçilerek toplamda 24 yarış- Katniss'e insanları mutlu aşık rolüne inandırmacı bazı eğitim ve hazırlık döneminden
ması ve bastırılmakta güçlük çekilen isyan
sonra, tüm Capitol halkının televizyondan iz- dalgasını önlemesi için üstü kapalı tehditler lemesi zorunlu olarak canlı yayında hayatta
savurur.
kalma mücadelesi veriyor. Ancak tüm çabalara rağmen insanlar bir kez 24 haraç bir araya getirilerek, tüm şartları
kıvılcımı yakalamıştır. Bazı mıntıkalarda is-
önceden hazırlanmış bir arenaya bırakılıyor.
yan başlamış ancak gizlenmeye çalışılmakta-
Arenadaki doğa olayları dahil tüm kontrol
dır. Zafer Turu sırasında oynanan roller in-
Capitol yönetiminin elinde.
sanları kandırmak için yeterli gelmemiştir.
Bu esnada Capitol, 75. Açlık Oyunları yani Çeyrek Asır Oyunlarında yarışmacıların eski galiplerden seçileceğini açıklar. Capitol, Katniss ve Peeta’dan intikam almak istemektedir… "Yetmiş beşinci yıl dönümünde, asilere, içlerinden en güçlü olanların bile Capitol'ü alt edemeyeceklerini hatırlatmak için, erkek ve dişi haraçlar, mevcut galipler havuzundan seçilecek."
Alaycı Kuş Serinin üçüncü kitabı Alaycı Kuş ise bir anlamda olayların yön değiştirdiği, çözüldüğü kitap. Çeyrek Asır Oyunlarında Katniss’in tek amacı Peeta’nın eve dönmesini sağlamaktır. Ancak Peeta ise tam tersi için çaba gösterir. Fakat ikisinin dışında planı olan birileri daha vardır... Çeyrek Asır Oyunlarında yaşananlardan sonra 12.mıntıka Capitol tarafından bombalanmış, yok edilmiştir. 12.mıntıkadan kurtulmayı başaranlar 13. mıntıkaya sığınmıştır. 12. mıntıkanın yok olması, isyanların artması ve Peeta'nın esir düşmesi ile birlikte Katniss, Alaycı Kuş olmayı kabul eder. 13.mıntıka diğer mıntıkaları da kendi tarafına çekip isyanı birleştirmek ve Capitol’u yerle bir etmek istemektedir. İsyan arttıkça şiddet artar. Suzanne Collins,gönül rahatlığı ile tavsiye edebileceğim, -bence- başarılı bir üçlemeye imza atmış. Seri, her kitapta farklı bir noktadan okuyucusunu yakalıyor. Üçlemelerde kitapları birbiri ile karşılaştırmayı sevmesem de beni en çok etkileyen, duygulandıran kitabın Alaycı Kuş olduğunu belirtebilirim. Keyifli okumalar.
Suzanne Collins
Serkan Altuniğne
HOBİ
Karikatür Kursu Akademi İstanbul SEDA ASOLAR
Ben Serkan Altuniğneci’yim örneğin, belki siz
www.sedasolar.blogspot.com
Erdil Yaşaroğlucu. Uykusuzlar Yiğit Özgür ve Umut Sarıkaya ise
Forward maillerimizin en önemli kahramanları onlar, bunalan bünyelerimize iş saatlerinde ilaç gibi gelen çizimleriyle neşe katan insanlar karikatüristler.
diğer ‘pek sevdiğimiz’ karikatüristlerden. Yaşım itibariyle mizah dergileriyle ilk tanışmam Leman ile olmuştu. Can Yücel’in hayatta olduğu zamanlar onu Leman’da okuma şansına erişmiş olan bir nesle mensubum aynı zamanda.
Yiğit Özgür
Şimdi ne zaman neşelenmek istesem bir iş
Akademi İstanbul karikatür kursu açmış,
sabahı, kendimi ‘Penguen’le ödüllendiriyo-
hobi olarak çizim yapmak isteyenler için.
rum. Ev-iş arası servis yolculuğumda yarenlik ediyor bana dergim.
Eğitmenler ise ünlü karikatüristlerimizden SarkisPAÇACI veOguz GÜREL .
Bu iş %100 yetenek istiyor, karikatüristlerin zekasına hayran olmamak elde değil. Onlarca köşe yazarına bedel bence bir mizah dergisinin kapağı. Kısa, öz, net, çarpıcı. Eğlendirmekten öte, gündemi yakalıyor olmaları ayrı bir özelliği.
Kursun amacı, Dergi, Kitap, Gazete Yayıncılığına Yönelik Karikatürist Yetiştirmek. Çizgi Romana Geçiş İçin Temel Bilgilendirme Ve Uygulamalar. Karikatür Formlarından Yola Çıkarak Dijital Sanat, Animasyon Çizeri, Tekstil Ve Promosyon Ürünleri Fikri Oluşturma. Karikatür Sanatçısı Yetiştirmek. Reklam Sektörüne Yönelik Özel İllüstratör Yetiştirmek.
EğitimProgramları
Yüz İfadeleri. Yüz Anatomisi. Tip Yaratma. Portre.
Temel Hareketler. Hareketleri Komikleştirme.
Nükte (Espri) Oluşturma. Konunun Vurgulanması Ev Ödevi
ArkaPlanlar. Binalar (Mimari). Doğa Çizimleri.
Hayvan Figürleri. Fantastik Kreasyonlar.
Ekip Çalışması. Dilin Kullanımı. Efektler Ev Ödevi.
Hareket Çizgileri. Mekanik Araçlar. Objeler.
Tek Karede Kompozisyon. Çizgi Bant Oluşturmak Ev Ödevi
Renk Anlatımı. Leke Tonlama Ve Taramalar.
İç Mekan Perspektif. Saç Kıyafet
Oğuz Gürel
Çizimleri.
Kaligrafi. Konuşma Balonları. Başlıklar Ev Ödevi
Dergi Projelendirmek. Kitap Maketi Oluşturmak.
Cd Kapağı, Dvd Kapağı, Afiş, T-Shırt, Poster Tasarımları Ve Eskizler.
Yazısız Anlatım. İllüstratif Karikatür Ev Ödevi.
Konuya Özgü Çizgi Araştırmaları. Bilim Kurgu. Gerçekçi Çizimlere
Zaman Dilimleri; Yaz, Kış, Gece, Gündüz
Çevre Şartları
Renklerle Ve Siyah BeyazUygulama. Final Ödevi.
; Çöl, Buzullar, Ormanlar
Denemeye değer diyorsanız, daha detaylı bilgi için : www.akademiistanbul.com
Özel Dosya
“Tiyatrolar” SİNEM ERGUN
Bu sezon da sergilenen oyunları şunlar:
www.sanatnotlari.blogspot.com
Fail-i Müşterek, Öldün, Duydun mu? O.B.E.B. , 444, Kapıların Dışında.
6’dan Sonra Tiyatro
O.B.E.B
sosyal içerikli bir komedi oyunu.
Kendilerinin tabiriyle bir komplo teorisi.
Tiyatro sezonunu açtım büyük bir keyifle. Geçtiğimiz ay “6’dan Sonra Tiyatro” Grubu- Oyunun içine yerleştirilmiş gizli ipuçlarını bulursanız çok hak vereceğiniz bir teori bu. nun oynadığı O.B.E.B adlı oyunu izledim. Bu grubu İ.T.Ü mezunları oluşturuyor ve 10 Hikaye 70 ‘li yıllarda geçiyor. Merkez OBEB seneyi aşkın süredir oyunlarını yazıp oynu- için çalışan bir psikolog gizli bir dönüşüm yorlar. Geçen yıldan itibaren oyunlarını,
projesinin yürütücüsüdür.
“Kumabaracı 50” adındaki Beyoğlu
Bu projede 4 kadın hissettirilmeden mer-
Kumabaracı yokuşunda bulunan kendi sah-
kezce belirlenen kimliklere dönüştürülecek-
nelerinde sergiliyorlar.
tir.
Oyunlarının çoğunluğunu Yiğit Sertdemir
Aydın, dışavurumcu sanatçı, lider, ve dev-
yazıyor ve yönetiyor, aynı zamanda oyun-
rimci karaktere sahip bu kadınlar birkaç te-
larda da rol alıyor. Yazıp yönettiği birçok
rapi ile bu dönüşümün kaçınılmaz sonuçları-
oyun ödül almış.
na maruz kalırlar.
Kumbaracı 50 sahnesinde haftanın her günü bir oyun sergileniyor. Çoğunluğu 6’dan son- Hikaye eski bir zamanda geçmesine rağmen gizliden gizliye günümüzü çağrıştırıyor bize. ra Tiyatro grubunun elbette.
Çok zekice yazılmış, sosyal ve politik yaşa- Bittiğinde bazı gerçeklerle yüzleşmiş olmanın ma, devletlerin yönetimine göndermelerle
sersemleticiliğini yaşarken biryandan da ze-
dolu bir taşlama.
kice esprilerle donatılmış iyi bir güldürü sey-
Satır aralarında kadınların toplumdaki yeri
retmenin keyfini hissedeceksiniz.
ve değeri, sorgulanırken, bir yandan da büyük güçlerin toplumda öne çıkan insanları kendi amaçlarına uygun olarak kontrol ettiği bir komplo teorisi ortaya atılıyor.
6’dan Sonra’nın diğer oyunları ile ilgili kısaca bilgi de vermek istiyorum,
444’ adlı oyun, bir çağrı merkezinde ge-
çiyor. “Hatırlatma Merkezi”nin şikayet bölüDüşünen, sorgulayan, tepkisini gösteren kişi- münde; biri uzun zamandır çalışan, diğeri ler yerine magazinle ilgilenen, dedikodu me- yeni işe başlayan iki kişinin gece vardiyası rakı yüksek insanlar yaratıldığına dikkat çekiliyor örneğin. Dışavurumcu kimlikler bastırılıyor. Kapasitesi yetersiz kişiler toplumun lideri olabileceğine inandırılıyor. İnsanlar kendile-
sırasında, çağrı sisteminde işler karışır. Buldukları çözümler ve cevaplar; gerilim ve mizahın iç içe geçtiği yüksek tempolu bir gece sonunda, onları çarpıcı bir gerçeğe ulaştırır.
rine olan inançlarını kaybediyor ve düşünce-
Öldün Duydunmu: Büyük bir gürültüyle
lerini savunamaz hale getiriliyor.
gözlerini açan adam, kendini hiç bilmediği tuhaf bir yerde bir banyo küvetine gömülü
Ortaya koyulan karakterler aslında günümü- bulur. İçinde bulunduğu durumu anlatmak üzere, bir masalcı gelir. Adam intihar etmişzün gerçek kişileri. Bunu yakalayabilmeniz pek de zor olmayacak.
tir ve hayatının masal olarak gözden geçirile-
Yüksek tempolu, eğlenceli ve oyuncuların
ceği bir yerde bulunmaktadır. Sonrasında,
harika performans gösterdiği bir oyun OBEB. beklenmedik bir şekilde olaya Ebe olduğu söylenen kişi dahil olur.
Bu ay üç başka tiyatro grubundan ve oyunlarından daha bahsedeceğim. Çok değerli sanatçıların kurduğu ve yer aldığı bu tiyatrolar her yıl dünya tiyatrolarından seçme oyunları oynamaktalar. Sahne tozu bol bir ay dileklerimle sizi birçok tiyatro oyunuyla baş başa bırakıyorum.
2002 yılında İpek Kadılar Altıner ve Hakan Altıner tarafından kurulmuş. Tiyatro Kedi yılda ortalama üç prodüksiyon hazırlamaktadır. Sanatçı kimlikleri ve oyunculukları güçlü, kıdemli kadrosunun yanısıra; her yıl seçmeler ile kadrosuna kattığı gençlerle ürettiği oyunlarda; cesur bir tiyatro anlayışını benimsemiştir.
Bir Yaz Gecesi Rüyası Bir Yaz Gecesi Rüyası ‘nda; bir büyü sonucu ortaya çıkan yanlışlıkların sebep olduğu komik olaylar anlatılıyor. Karmaşık aşk ilişkileri, komedi, heyecan ve entrika, Shakespeare'in diğer oyunlarında olduğu gibi; bu oyunda da yerini alıyor. Kentten bir grup esnaf, gözden uzak bir yerde Atina Dükü’nün düğününde sahneleyecekleri oyunlarını prova etmek için ormana gelirler. Oyuncuların lideri olan ve bir cin tarafından büyülenerek zor duruma sokulan Dokumacı Mekik, ormanda Orman Kraliçesi Titania ile karşılaşır. Periler Kralı Oberon, karısı Orman Kraliçesi Titania’yı da bir öfke anında büyülemiştir. Büyünün etkisindeki Mekik ve Titania görürgörmez birbirlerine aşık olurlar. Yine aynı gece; Atina yakınlarındaki bir ormanda yollarını şaşıran dört sevgili ; Periler Kralı Oberon ile hizmetkârı Puck'ın büyüsüne kapılırlar. Bir yazdönümü gecesinde geçen karmaşık ve komik olaylar dizisini anlatan “Bir Yaz Gecesi Rüyası”, dünya tiyatro edebiyatının en komik oyunlarından biridir.
Kibarlık Budalası 17. yüzyıl Fransa’sında, cahil, saf ama çok zengin bir adam olan Mösyö Jourdain’in (Haldun Dormen) bir tek amacı vardır: Asilzade olmak.. Bunu gerçekleştirebilmek için her şeyi göze alır, anlamlı-anlamsız, yararlı-yararsız ama mutlaka masraflı her çabayı gösterir. Gülünç duruma düşer, alay konusu olur ama hiç yılmaz. Hedefi bellidir: Soylu sınıfa girebilmek, soylu bir Markiz’i baştan çıkarabilmek için her şeyi yapmak ve biricik kızını da mutlaka bir “soylu” ile evlendirmek. Oysa kızı bir başka gence aşıktır. Moilere, yarattığı bu olağanüstü tiplemenin etrafını, onu sömürmeye çalışan Kont, ayakları yere basan karısı, sağduyunun ve samimiyetin temsilcileri hizmetçi ve uşak ile bir dantel gibi örer. Neredeyse her sözcük komik ve her durum gülünçtür oyunda.
Pazar Günkü Cinayet Bir yandan ömrü boyunca, “ Vegeratör “ gibi ne olduğu belli olmayan icatlar yapan; öte yandan otuz yıllık karısının izni olmadan radyonun sesini bile açamayan kılıbık bir adam; öldürülen bir telekızın “cinayet zanlısı” olarak aranırsa ne olur? Üstelik bu telekız, bir bakanın kızıysa ve dolayısıyla; medyanın ve halkın büyük ilgisini çeken bu cinayetin tek “katil adayı”nın bu pısırık adam olduğuna başta karısı olmak üzere herkes inanıyorsa… Tiyatro Kedi’nin yeni komedisi PAZAR GÜNKÜ CİNAYET; “terlik ve hırkadan”, “çılgın bir gösterişe” geçiş yapan otuz yıllık bir evliliğin ve bütün bunlardan menfaat sağlamaya çalışan kişilerin komik , farklı, sürprizlerle dolu öyküsü.
02 Kasım Salı
20.30
BİR YAZ GECESİ RÜYASI
Kozyatağı Kültür Merkezi
06 Kasım Cumartesi
21.00
KİBARLIK BUDALASI
Tim Maslak Show Center
11 Kasım Perşembe
20.30
PAZAR GÜNKÜ CİNAYET
Akatlar Kültür Merkezi
14 Kasım Pazar
16.00
PAZAR GÜNKÜ CİNAYET
Caddebostan KM
23 Kasım Salı
20.30
BİR YAZ GECESİ RÜYASI
Ataköy Yunus Emre KM
27 Kasım Cumartesi
BİR YAZ GECESİ RÜYASI
Ankara Tiyatro Festivali
28 Kasım Pazar
BİR YAZ GECESİ RÜYASI
Ankara Tiyatro Festivali
"Tiyatro Pera" 2000-2001 sezonunda yedi yıllık bir 'Tiyatro Okulu' ön hazırlığıyla, başta oyunculuk olmak üzere, bir tiyatro oluşumu alt yapı çalışmaları yapılarak Nesrin Kazankaya tarafından kurulmuş; Türkiye'deki sayılı (bu bağlamda belki de ilk) tiyatrolardan biridir. "Pera Tiyatro Okulu"ndan mezun olup, en az iki yıl okul oyunlarında profesyonel donanım kazanmış oyuncuların yanı sıra, Devlet Tiyatrosundan konuk oyuncularla zenginleştirilmiş profesyonel oyuncu ve yönetmen kadrosuna sahiptir. "Tiyatro Pera" sahnelediği tüm oyunlarında içerik açıdan söyleyecek sözü olan; estetik tercihlerinde tiyatro sanatına bir öneri kaygısı güden, uzun erimli bir tiyatro olarak kurulmuştur.
Vanya Dayı 1904 yılında Rusya’nın bir köyünde, 26 odalı eski bir çiftlik evinde, aydın ve yarı aydın bir grup insan sıkılmaktadır. Herkes yaşamını sorgulamakta, yitirdikleri ve boşa harcadıkları geçmişleri için birbirlerini suçlamakta; herkes yanlış kişiye aşık olup, yanlış kişiyi sevmekte ya da yanlış kişiden nefret etmektedir. Hemen hemen hiç kimse bir adım ötesini görememekte ya da körleşmeyi seçmektedir. Çehov'un "Köy Yaşamından Sahneler" adını da verdiği oyunda, köy yaşamına mahkum bu insanlar monotonluk, umutsuzluk, eylemsizlik, tembellik ve mutsuzlukla kuşatılmıştır. Geçmişlerine sıkışan ve bugünü yaşamakta zorlanan Çehov'un figürleri, geleceklerine yönelik umutsuz ve umarsız bir bekleyiş içindedirler.
Oynayanlar
Küçük çekişmeler, bireysel çıkarlar ve umutsuz aşklar içinde yaşamlarını boşa harcayan oyun kişileri, geçiş dönemi Rusya'sının sancılı yıllarının da bir izdüşümüdür. 5 Kasım 20.00
Vanya Dayı
Tiyatro Pera
6 Kasım 20.00
Vanya Dayı
Tiyatro
7 Kasım 18.30
Vanya Dayı
Tiyatro Pera
Vanya
Levend Öktem
Astrov
Selçuk Yöntem
Yelena
Nesrin
Kazankaya
1969 yılında kurulan Dostlar Tiyatrosu ilerici-toplumcu sanat doğrultusunda benimsediği ilkelerle, sürekli bir araştırma, deneme ve yaratma eylemi içinde seyircilerine otuz beş yılda elli yapım sunmuştur. Bunun yanı sıra, zaman zaman düzenlediği tiyatro kursları, koro çalışmaları, oluşturduğu amatör işçi tiyatrosu grubu, çağdaş halk dansları grubu gibi yan kuruluşlarla bir kültür ve eğitim merkezi niteliğini kazanmıştır.
Kerem Gibi Nâzım Hikmet’in şiir dünyasından izlenimler… Ozanın yaşamı, şiirleri ve görüntüleri aracılığıyla anlatılıyor. Gençlik yılları, mahkumiyeti, hapishane yılları, açlık grevi, zorunlu sürgünlüğü, vatan hasreti, tüm dünyayı kucaklayan insan sevgisi, dünya barışı için mücadelesi, Kurtuluş savaşı izlenimleri... 20. Yüzyılın dünya ölçüsünde en büyük ozanlarından birinin yaşamı belgesel bir filmle bütünleşerek şiirsel bir destana dönüşüyor. Oyun aynı zamanda 1975 yılında, ülkemizde ilk şiir-tiyatro deneyimini gerçekleştiren Genco Erkal’ın Nâzım Hikmet’le 35 yıllık yolculuğuna da tanıklık ediyor.
7 Kasım - Kerem Gibi
Kadıköy Halk Eğitim Mer. 18:30
23 Kasım - Kerem Gibi
ENKA Oditoryum 20:30
26 Kasım - Kerem Gibi
Ordu
27 Kasım - Kerem Gibi
Giresun
28 Kasım - Kerem Gibi
Trabzon
29 Kasım - Kerem Gibi
Samsun
30 Kasım - Marx'ın Dönüşü
Ankara Tiyatro Festivali Şinasi Sahnesi 20:00
SOLUCAN DELİĞİ
BEYAZ PERDE AŞKLARI AKIN ÇETİN www.pamuksekerebenzeyenbult.blogspot.com
Aşk hakkında abidik gubidik tanımlamalar yapamam ama üzerine ne söylenirse söylensin anlamlı gelecek bir duygu durumu olduğunu belirterek bir orta yol bulmaya çalışabilirim. Sinemanın sıklıkla eğildiği bir konu olduğu için verilebilecek örnekler oldukça fazla. Onun için genel bir "unutulmazlar" değil de epey kişisel bir "unutulmazlar" listesi bu.
Donnie - Gretchen (Donnie Darko) Oldukça hoş bir tanışma anları vardı. Kasabaya yeni gelen Gretchen oturmak için sınıfın en yakışıklısı olduğunu düşündüğü Donnie'nin yanını seçiyordu. Niyeti neydi bilinmez ama Donnie'yi epey süründürdü. Donnie ise kanının deli akmasının da etkisiyle yoklama çekip duruyordu kıza. Sevişmek için bu kadar istekli olması Gretchen'ın kendisinden uzaklaşmasına neden oldu ama filmin yönetmen kurgusunu izlemeyenler bunu göremedi tabii. Sonunda teslim oldu ve bir açıdan, göreceli olarak uğruna ölünebilecek bir kıza dönüştü.
Julien - Sophie (Jeux de'nfants) Amelie'den ödünç aldığı görselliğine çok şey borçlu olan film, Julien ve Sophie'nin yıllara dağılan dramatik, eğlenceli ve bir o kadar da romantik ilişkisini anlatıyordu. Çocukluk arkadaşı olan ikilimiz "Doğruluk mu cesaret mi?" türevi bir oyun başlatıp sürekli cesaret üzerinden ilerlerler ve günün birinde rotaları aşka kayar.
Önce arkadaş, sonra dost, ardından sevgili, bir ara düşman ama en nihayetinde iki aşıktır onlar. Başkalarıyla evlenmeleri ya da çocuk sahibi olmaları bir şeyi değiştirmez. Aradan yıllar geçse de bir şekilde birbirlerini bulurlar ve yine birbirlerinin olurlar.
Robbie - Cecilia (Atonement) Sosyal statü yüzünden görmezden gelinen aradaki çekim, hayal gücü yükseklerde dolanan bir kardeş, yaz mevsiminin en sıcak günü, yanlış versiyonu gönderilen bir mektup, önyargılar ve kötülüğün gücü... Sonunda biri zorunlu asker, diğeri hemşire olan iki aşık. Kelimelerin gücü ve aradaki mesafeyi en aza indiren mektuplar. Bakılan tek bir fotoğraf sayesinde yeşeren umutlar. Uyarlandığı esere oranla daha derin bir film. Gördüğüm en hüzünlü aşk hikayesi. Kıyıya vuran dalgalardan kaçarken cilveleşen halleriyle hatırlayacağım onları daima! Briony'nin de istediği bu zaten. Ayrıca olayın iç yüzü fena halde yürek parçalıyor. Onun için yapılacak en güzel şey onları söylediğim gibi hatırlamak. Bana kalırsa siz de öyle yapın. Mutsuz biten aşkların efsane olabilme olasılıklarının daha fazla olduğunu göz önünde bulundurursak bundan yıllar sonra bir efsaneye dönüşür belki Robbie ile Cecilia'nın hikayesi.
Dito - Laurie (A Guide to Recognizing Your Saints) Listenin romantizm dozu en düşük çifti. Aslında tam olarak sevgili oldukları bile söylenemez. Ama aralarında bir çekim olduğu da su götürmez bir gerçek. Başındaki bin türlü şeyin arasında hoşlanacak bir kız bulmuştur Dito. Yangın merdivenlerinden Laurie'nin odasının camına tırmanarak modern Romeoculuk taslar. Ayrıca bir erkeğin bir kızdan hoşlandığı zaman ona yapacakları konusunda da açık seçiktir. Dediğim gibi yoğun bir duygu durumu yoktur aralarında. Zaten bir yerden sonra Dito hayallerini gerçekleştirmek için doğup büyüdüğü yeri terk eder. Yıllar sonra geri döndüğünde Laurie'yi evli ve çocuklu halde bulur. Filmin zaman aralığı o kadar geniş değildi ama meraklısı için söyleyeyim: Laurie Aids'ten öldü. Dito da sinemacı oldu. Bu filmi de kendisi yazıp yönetti zaten.
Mike - Scott (My Own Private Idaho) Aşkın evreselliğinin ve cinsiyet ayrımı saçmalığının altını çizen çok güzel bir sahnesi var. İki jigolo olan Mike ile Scott ateş başındadırlar. Mike Scott'tan hoşlanmaktadır ama bunu hiç dile getirmemiştir. Birlikte uzunca vakit geçirmenin ve içinde bulundukları ortamın da etkisiyle bir şeyler geveler. Para almadan da bir erkeği sevebileceğini ve onunla yatabileceğini söyler. Scott "Bir erkekle sadece para için yatarım" der. Mike bu söze "Seni seviyorum ve para almıyorum" diyerek karşılık verir. Sahne bu diyaloglarla kısıtlı değil elbette. Fakat daha önemlisi oyunculardan birisinin yerinde bir kadın olsa, sahnenin etkileyiciliğinden herhangi bir şey kaybetmeyecek olması. İşte aşkı cinsiyetsiz yapan da bu!
Ennis - Jack (Brokeback Mountain) Film vizyona girdiği dönemde olay olmuş, bazı ülkelerde yasaklanmıştı. Epey yazıldı çizildi ama atlanılan bir şey vardı: Karakterler eşcinsel değil, biseksüeldiler! Çobanlık benzeri bir iş için bir araya gelen Ennis ve Jack aynı çadırda kaldıkları gece daha önce yaşamadıkları türden bir deneyim yaşıyorlardı. Yıllar içinde görüşmeye devam etseler de kendi hayatlarını kurmak zorundaydılar. Evlendiler ama araya giren onca yıla ve yola rağmen görüşmeyi hiç kesmediler. Toplumun onlara dayattığı şeyler başta olmak üzere maddiyat ve benzeri sebepler nedeniyle istedikleri gibi yaşayamadılar aşklarını. Ennis para için nerede iş varsa oraya giderken Jack kayınpederinin himayesi altında zengin bir yaşam sürüyordu. Ennis, kızı evlenme çağına gelmiş bir baba olarak karavanda yaşarken, Jack homofobik insanlar tarafından öldürüldü.
Jesse - Celine (Before Sunrise - Before Sunset) Before Sunrise'ı izleyip de hayatının aşkıyla trende karşılaşmayı bekleyen insanlar tanıyorum. Şaka değil bu dediğim, çok ciddiyim! Beğenmeyenin taş olacağı derecede özel, güzel ve romantik bir film. İkilimiz de öyle. Trende tanışıp güneş doğana kadar Viyana sokaklarında bir gece geçirmeye karar veren Jesse ile Celine'in hikayesi. Müzik odası sahnesi, isimsiz ölüler mezarlığı, tramvay gibi çok güzel mekanlarda geçen pek güzel sahneleri var filmin. Jesse ile Celine de aklınıza gelebilecek hemen her konuda geyik çeviriyorlar. Bir de birbirlerinden etkilendiklerini açıkladıkları bir telefon sahnesi var ki romantizmle alakalı herhangi bir "en" listesine kafadan girecektir. 9 yıl sonra gelen devamı niteliğindeki Before Sunset'in de kalite ve gevezelik bakımından aşağı kalır yanı yok. Bu sefer mekan Viyana değil Paris. Yalnız çok fazla "keşke"si vardı ve ilk filmin aksine hiç öpüşmüyorlardı. Başkalarıyla evli oldukları için herhalde! İlki kadar çok sevilen ender devam filmlerinden olsa gerek Before Sunset. Öyle ki insanın kıyaslayası bile gelmiyor. Ama ilk filme oranla bir veda duygusu yaşatmamış olması en güzel yanı sanırım. Before Sunrise'ın çekimleri sırasında Julie Delphy'ye aşık olmuş mudur Ethan Hawke, bilmiyorum ama setlerde yeşeren aşklar var bir de.
Jeux de'nfants'ın Julie ve Sophie'si
Heath Ledger, Brokeback Mountain'daki rol
Guillaume Canet ile Marion Cotillard'ın
arkadaşı Michelle Williams ile sette mi ta-
filmden önce herhangi bir tanışıklıkları var
nıştılar bilmiyorum ama setteyken sevgili ol-
mıydı bilmiyorum ama çiftimiz 2007 yılından duklarını biliyorum. Jake Gyllenhaal'un beri birlikteler.
"Çadırda takılıyorlardı. Sonra çekimler başlayınca geliyordu ve öpüşüyorduk. Sonra yine
Setlerde doğan aşklardan söz edecek olursak Michelle'in yanına gidiyordu" gibisinden bir Angelina Jolie ile Brad Pitt'i es geçmek
demeci vardı.
olmaz. Çiftimiz Mr. & Mrs. Smith'in çekimleri sırasın- Ledger ile Williams çiftinin bir kızı oldu daha da birlikte olmaya başlayınca gündemi epey
sonra. Gyllenhall da vaftiz babası oldu ufaklı-
meşgul etmişlerdi. İkilinin bir araya gelmesi- ğın. Fakat çiftimizin evlilikleri filmdeki gibi ne sevinenler kadar Pitt'in Jennifer Aniston'ı terk etmesine üzülenler de vardı.
uzun sürmedi.
David Lynch, Blue Velvet'ta yönettiği oyunculardan birisi olan Isabella Rosselini ile bir ilişki yaşamıştı. Kendi içimize baktığımızda Aliye'de birlikte çalışan Kudret Sabancı ile Sanem Çelik'in ilişkilerini hatırlıyorum. Epey olay olmuştular o ara. Yine Kudret Sabancı'nın yönettiği Binbir Gece Masalları'nda da Tardu Flordun ile Canan Ergüder arasında filizlenen bir şeyler olmuştu ve Ergüder'in kocasından boşanmasına kadar varmıştı sanırım olay.
İşin magazinsel yönünden uzaklaşıp tekrar Amerika dolaylarına gittiğimde Notebook filminde tanışan Ryan Gosling ile Rachel McAdams aklıma geliyor. Filmin ve filmdeki çiftin bende pek bir etkisi olmadığı için listeye almadım ama ciddi bir hayran kitlesi olduğunu atlamamak gerekir Notebook'un. Filmden sonra Gosling ile McAdams birlikte olmaya başlamışlardı ve bildiğim kadarıyla hala birlikteler. Çok da yakışıyorlar ayrıca birbirlerine.
BİR KAŞIK BİLGİ
Cam kavanozlarda saklanan rengarenk lezzetler.. MÜGE KARAHAN www.yemekbahane.blogspot.com
Yazın pratik ve hafif, çoğu zaman ferahlatıcı menülerinin yerini enerji verici, içi ısıtan yi-
Kış yüzünü göstermeye başlayınca doğal olarak günlük hayatımızda da bir takım değişimler yaşarız. Giysilerimizde, yaptığımız aktivitelerde ve daha bir çok şeyde yaşadığımız değişimi sofralarımızda da görürüz.
yeceklere bırakır. Doğada yaşanan mevsim değişimi, tükettiğimiz sebze meyvenin de çeşidine yansır. Artık sofralarda karnabahar, pırasa, lahana, ıspanak gibi kış sebzeleri hakim olmaya başlarken yazı hatırlatan bir çok sebzeyi ve meyveyi geride bırakırız.
Günümüz şartlarında her ne kadar herşeyi her mevsim bulmak mümkün olsa da esas olan yediklerimizi kendi zamanında tüketmek olmalı düşüncesi hakim olmalı sofralarda. Eskilerin sebze kurutmaları, salçalık yapmaları, konserve hazırlıkları hep bu yüzden değil midir? Bu alışkanlıkları hala korumamız, ileriki nesillere de aktarmamız hem kültürümüz hem de sağlığımız açısından mühim diye düşünüyorum. Turşu, ülkemizdeki öneminin yanı sıra dünYazın son demlerinde yapılan bu kış hazır-
ya tarihinin de en eski gıda saklama yön-
lıklarının içinde çeşidi, rengarenk görüntüsü
temlerinden biri.
ve sofraya kattığı zenginlikle turşu bu ayki
Tam olarak nasıl ve ne zaman icat edildiği
konuğumuz.
bilinmese de sebzelerin tuz ve sirke yardımı ile ömrünü uzatmak çok eski dönemlerden
Sirke ile mi limon ile mi tartışmaları ile
beri uygulanmakta.
filmlere dahi konu olmuş turşu, Türk mutfağının en geleneksel tatlarından biri.
Örneğin, günümüzde dünyada turşusu en çok yapılan ve tüketilen hıyar, Hindistan
Sirke/limon veya tuzlu suyun içindeki laktik
kökenlidir.
asidin fermantasyonu ile uzun süre sakla-
İlk önce Mezopotamya'ya getirilen hıyar,
nabilecek hale gelen sebze ve meyvelerden
zaman içerisinde dünyanın her tarafına ya-
yapılan turşu, özellikle garnitür olarak kışın
yılmış.
sıkça tüketilmektedir. Denizaşırı ülkelere yol alan gemilerdeki denizcilerin temel beslenme kaynakları ise ambarlarında bulunan fıçıların içindeki turşularmış. Ünlü Medici ailesinin İspanya'daki işlerini takip eden, adının Amerika'ya verildiği iddia edilen “Amerigo Vespucci” ise aynı zamanda İspanya'da gemilere turşu tedariki yapan bir tüccarmış.
Turşu, dünya tarihinin farklı dilimlerinde
Yeşil domates, biber, salatalık, havuç, acur,
derin anılar bırakmıştır. Sezar ve Napol-
fasulye, patlıcan, pancar gibi daha
yon, turşunun, askerleri için cesaret
sayılabilecek onlarca çeşidi olan turşular,
kaynağı olduğunu belirtmişlerdir.
kereviz sapı, sarımsak, soğan, dereotu gibi aroma ve koku verici yan öğelerle daha da
Batı'nın önemli liderlerinin değer verdiği bu
lezzetli hale getirilir.
mistik gıda, günümüzde Batı sofralarında çok sınırlı bir şekilde kullanılsa da
İyi bir turşu hazırlayabilmek için turşu
ülkemizde ise hala önemini korumakta.
yapılacak sebzelerin sert ve taze, kabuklarının parlak görünümlü ve
Semt çarşılarında, marketlerde, pazarlarda
zedelenmemiş olmasına özen gösterilmeli-
rastlanan turşucu tezgahları insanın ağzını
dir. Sebzeler ne kadar taze ve diri olursa
sulandıracak kadar çekici bir renk c
turşunun dayanma süresi de o kadar artar.
ümbüşünü andırır.
Mutlaka turşuluk tuz olarak iri kaya tuzu kullanılmalıdır. Çünkü rafine tuz, turşunun
Özellikle kurufasulye, nohut gibi kış
kısa zamanda yumuşamasına neden olur.
sofralarının gözde bakliyatları tüketilirken
Turşu, ekşimesi için 18~20°C sıcaklıkta 4-6
olmazsa olmazdır turşu. Salata ve garnitür
hafta bekletilmelidir.
olarak sofralarda yer alan turşunun suyu da
Bu yazıyı okuduktan sonra canınız hala
ülkemizde sıkça tüketilmektedir.
turşu çekmedi mi?
Adana sofralarının baştacı şalgam suyu
Aralık ayında rengarenk yeni yıl sofraların-
bunların en popüleridir. Ülkemizde özellikle
da görüşüyor olacağız.
karadeniz yöresinde turşudan yemek dahi yapılmaktadır. Fasulye diplesi bunun en bilindik örneklerinden biridir.
O zamana dek afiyetle ve sağlıkla kalın… Kaynak: www.penguen.com https://www.xing.com/net/osmanlimutfak/mehmetisik-429392/bir-kis-klasigi-tursu-26892078/
İNCELEME
GENÇ KIZLAR “Aşk’ın Anlatıldığı Başarılı Bir Kitap” BANU HIDIRLAR birazsoylebirazboyle.blogspot.com
ne de Hindley kadar narindir. Ancak onda diğerlerinde olmayan bir çekicilik var-
Genç Kızlar, Nihal Yeğinobalı’nın Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ni bitirdikten sonra, 21 yaşında iken yazdığı ancak hem kitapta yer alan genç kızlık – cinsellik kavramlarının yazıldığı dönemde bırakacağı etki hem de çevirmen olarak çalıştığı yayınevindeki editörlerin “hele biraz büyü, o zaman yazarsın” şeklindeki önyargılarına karşı bir önlem olarak Vincent Ewing takma adıyla yayınevine sunduğu bir kitap. Kitap, Ludlow Sahne Akademisi’ndeki 3 kız öğrencinin okullarına yeni gelen hitabet hocaları Gabriel Samson’a olan aşklarını anlatıyor. Ludlow, döneminin en başarılı oyuncularını yetiştiren bir sahne akademisidir. Öğrenciler özenle seçilmekte ve disiplin dolu okul yaşantıları ile sahneye hazırlanmaktadır. Yeni sınıf öğrencilerinden Hindley Bell, Beatrica Karova ve Marianna Dunne bu dönemin en gözde öğrencileridir. Hindley, güzel olmanın yanı sıra kırılgan, saf ve narindir. Mariana, çarpıcı güzelliğinin yanı sıra yetenekli, mütevazi ve sakindir. Beatrica yani arkadaşlarının deyimiyle Miss Bee ise ne Mariana kadar güzel ve yetenekli
dır. Üçü de farklı özellikleri ile hocalarının dikkatini çekmiş olsa da Gabriel Samson onlara karşı ilgili görünmemektedir. Ancak Gabriel’in, hiç gülmeyen yüzü, soğuk bakışları ve yüzüne taktığı “duygusuz” maskesine rağmen kızlar üzerinde garip bir çekiciliği vardır. Kitap, üç genç kızın yıl boyunca yaşadıklarını, hissettiklerini, birbirlerinin duygularını bilmesine rağmen nasıl kendi duygularından vazgeçemediklerini çok akıcı bir dille ve muhteşem tasvirlerle anlatıyor. Ayrıca Can Yayınları’ndan çıkan baskısında Nihal Yeğinobalı ile yapılmış bir söyleşi yer almakta. Bu söyleşide yazar, kitabını neden takma isimle yazdığını açıklamış. Yine aynı söyleşide Ludlow’un aslında Arnavutköy Kız Koleji’nin olduğunu belirtmiş. Hatta müzik öğretmenleri Charles Lake’in ismini de değiştirmeden kullandığını da belirtiyor. Genç Kızlar’ı daha önce okumuştum. Neden bilmem ansızın aklıma geldi ve yeniden okumak istedim. İyi ki istemişim. Eğer 1940-50li yıllara ilgi duyuyor ve “aşk”ın anlatıldığı başarılı bir kitap okumak istiyorsanız bu kitaba mutlaka şans tanıyın derim. Keyifli okumalar.
MAŞUKİYE
KAÇAMAK Lezzet ve huzur Maşukiye’de birarada... Murat Yaman www.zilliylekilli.blogspot.com
Garip hava durumumuz neticesinde eş zamanlı üşüyüp sıcaklayan ıslak hemşerilerim... İstanbul ve etrafındaki cennet köşelere bu ay Maşukiye ve yöresi ile devam ediyoruz. Maşukiye 2 saat içinde ulaşabileceğiniz, aynı anda hem dağ esintisine hem de göl sıcaklığına yakın enfes güzellikte bir yer. Kartepe ve Sapanca arasında yer alan Maşukiye, sayısız küçük şelaleleri ile ünlü... Bu orman içindeki küçük şelaleler, üstünüzde terapi etkisi yaratıyor. Hayal edin, hafta sonu Maşukiye’ye varıyorsunuz ve bütün haftanın yorgunluğu ve stresi sırtınızdayken akşam yastığa kafanızı koyduğunuzda mis gibi orman kokusu ve sadece şelalelerin ninnileri ile uykuya dalıyorsunuz. İşte tam da ihtiyacımız olan şey.... Maşukiye’de doğaya daha yakın olmanız için bungalovlarda kalmanızı öneririm. Boğaziçi Restaurant ve Hotel’de bu keyfi çıkartabilirsiniz. Kartepeye çıkan yol üzerinde bulunan sayısız restaurantta yemek yiyebilirsiniz. Önerim bize enfes bir manzara sunan ve yaz kış servis veren Manzara Restaurant olacak. Buranın dik yamaçta bulunan balkonunda kartal yuvasındaymış gibi kahvaltınızı veya akşam yemeğinizi yiyebilirsiniz. Kahvaltıda köy peynirinin, yumurta ve sebzelerin tadına varın, kızartılmış özel köy peynirlerinin tadı damağınızda kalacaktır. Maşukiye şehirden kaçmak ve rahatlamak için kesinlikle çok iyi bir seçim, buraya aynı zamanda günübirlik de gidebilir, aileniz veya arkadaşlarınızla keyifli vakit geçirebilirsiniz. Akşam ağaçlar arasında şelale ve dere sesleri eşliğinde mis gibi tereyağında fırında pişmiş alabalalık ile keyif yapmak kim istemez ki... Maşukiye için fazla söze gerek yok eğer henüz gitmediyseniz bir haftasonunuzu kesinlikle bu cennet kasabaya ayırmalısınız... Lezzetle, doğayla sağlıcakla kalın...
RAFLARDA BANU HIDIRLAR www.birazsoylebirazboyle.blogspot.com
Keyif Evi
Eğrisi Doğrusu
Edith Warton
Woody Ellen
Yan Etkiler, Sırf Anarşi ve 1890'larda, New York'un ge-
Tüysüz'den sonra Woody
leneklere ve göreneklere sıkı
Allen, cümlelerine noktayı so-
sıkıya bağlı yüksek tabaka-
nunda koyuyor; yüzyılın en
sında yer alan olaylar, romanın bahtsız kahra-
üretken ve aykırı figürlerinden biri sayılan
manı, genç ve güzel Lily Bart'ın çevresinde dö-
Woody Allen'ın bütün eserleri serisi böylelikle
ner.
Eğrisi Doğrusu ile tamamlanıyor!
Muhteşem bir baloyla sosyeteye tanıtılan Lily Bart'ın bütün dünyası alt üst olur. Halasının ya-
Sinemacı, yazar, oyuncu ve komedyen kimlikle-
nına sığınan ve dar geliriyle geçinmeye çalışan
riyle çağımızın tartışmasız en iddialı ve yaratıcı
Lily'nin elinde benzersiz güzelliğinden başka bir
figürlerinden Woody Allen'dan zekâ dolu ve siv-
şey kalmamıştır.
ri dilli bir kitap: Eğrisi Doğrusu.
Arzuladığı lükse ve toplumsal konuma ancak zengin bir kocayla sahip olacağını bilen Lily yine
"Hayattaki tek pişmanlığım bir başkası olma-
de bu yönde bir çaba harcamaz, bilakis bu dü-
mak" diyen Woody Allen; ince bir mizah ve
şünceye isyan eder.
keskin göndermelerle ördüğü kitabıyla gündelik
Lily sadece çekici değil, çok da zeki bir kadın-
hayatın monotonluğuna absürdün sınırlarında
dır; ancak toplumun kendisine biçtiği 'güzel
dolaşarak karşı çıkıyor.
nesne' rolünden sıyrılamaz. Yakışıklı, zeki ama beş parasız Lawrance
Eğrisi Doğrusu; giderek saçmalaşan ve saçma-
Selden'in hayatına girmesiyle Lily ondan başka-
lığıyla bunaltan bir dünyada, absürdün serin
sını düşünemez olsa da onun ulaşmak istediği
sularında geziniyor.
idealleri yerine getirmekten çok uzak olduğunu bilir; içinde bulunduğu kesimin zenginlik ve
Tek satırlık esprilerden fazlasını arayanlara ilaç
modaya verdiği önem yüzünden, konumunu
gibi gelecek Eğrisi Doğrusu, hem güldürüp hem
korumak ve iyi bir evlilik yapma fırsatı elde et-
düşündürme iddiasında dersek yalan olur.
mek için büyük bir borca giren Lily'nin, yanlış
İyi vakit geçirin, o kadarı yeter.
kararları sonucu beklenmedik bir sona doğru sürüklenmesinde çevresinin acımasızlığı ve bencilliğinin büyük payı olacaktır.
Kitaplar Arasında
Onlar Hep Oradaydı
Necla Aytür
Sunay Akın Kızılderililerin sürüldüğü top-
Amerikan kültür tarihi, edebiyat
raklarda, 1966'da, uzay kıya-
akımları, Ameri-kan şiiri ve ya-
fetleri giydirilen NASA görevli-
zarları gibi alanın önemli başlık-
lerine Ay'a indiklerinde ne ya-
larını akıcı bir dille özetleyen Kitaplar Arasında,
pacakları, nasıl davranacakları
iyi bir edebiyat kılavuzu.
anlatılırken, yaşlı bir Kızılderili'nin yanındaki çocukla birlikte bu çalışmaları her
Melville'den Twain'e, Hemingway'den
gün izlediği görülür.
Fitzgerald'a uzanan zengin bir okuma sunan
Aradan geçen birkaç gün sonra çocuk yanlarına
Aytür, Amerikan edebiyatının bu en önemli ya-
gelir: "Beni babam gönderdi. O Beyaz Adam'ın
zarlarının metinlerini yetkin ve çözümleyici bir
dilini bilmiyor. Ben okulda öğrendim. Babam, bu
biçimde ele alıyor.
garip aletler ve kıyafetlerle burada günlerdir ne
Hem edebiyat meraklılarına hem başvuru kay-
yaptığınızı soruyor."
nağı arayanlara hitap eden yazılarında Aytür, doçentlik tezine konu olan, önemli eserlerini
Bir NASA yetkilisinin, Ay'a gitmek üzere oldukla-
Türkçeye kazandırdığı William Faulkner'a özel
rını, bunun için astronotları eğittiklerini anlatması
bir yer ayırıyor.
üzerine Kızılderili çocuk babasının yanına geri döner...
Beyoğlu’nda Fısıltılar
Bunun üzerine günlerdir hiç kımıldamadan duran
David Borataw
yaşlı Kızılderili koşarak astronotların yanına gelir
Fransa'da yazarların ilk ro-
Söyleneni anlamayan NASA görevlileri, babasının
manlarına verilen çok saygın Gironde ödülünü kazanan David Boratav, Türk okuru için de güzel bir sürpriz. Londra'da uykusuzluk çeken bir adam. Eşi tarafından terk edilmiş. Oğlu ilgisiz. İçinden çıkılmaz bir hastalığın pençesinde yaşamı tamamen anlamsızlaşmış. Biraz da tereddüt ederek, İstanbul'a, Beyoğlu'na dönmek durumunda kalıyor; on bir yaşından beri adım atmadığı memleketine. Esrarengiz bir şiirin peşinde, artık yabancısı olduğu kentin karmaşasına daldığında, Boğaz, rakı ve bu toprağın nefesi onun tüm varoluşunu sarsacaktır.
ve nefes nefese Navaho diliyle bir şeyler söyler. arkasından koşarak gelen çocuğa bakarlar... Çocuk, Beyaz Adam'ın Ay'a gideceğini öğrenince babasının çok heyecanlandığını anlatır ve kendisinin Ay'a bir mesajı olduğunu, onu da yanlarında götürüp götüremeyeceklerini sorduğunu söyler. Günlerdir güneş altında ciddi ciddi çalışmaktan sıkılan görevliler bir teyp uzatırlar: "Babana söyle, mesajını bu teybe söylesin. Söz, giderken yanımızda götüreceğiz." Kızılderili, çocuğunun Beyaz Adam'ın sözlerini Navaho diline çevirmesinden sonra teybe bir şeyler söyler, sonra da kızgın adımlarla uzaklaşır oradan. Mesaj şöyledir: "Bu adamlara dikkat edin! Topraklarınızı almaya geliyorlar!.."
Geceyle Gelen Christina Comencini
Mrs. Stone’un Roma Baharı Tennessee Williams
"Hiç değişmemiş. Bir kelime yetti, çırılçıplak karşı karşıya
Bir kaç kez filme çekildi. İlki
kaldık."Yaz ortası; küçük oğ-
1961 yılında. Hiç şaşmamak
luyla tek başına daga gelen Marina, iyi bir anne
lazım kitabın kahramanı Karen Stone'u Vivien
olması gerektiğini düşünmekte, öyle olmayı is-
Leigh'ın oynamasına.
temekte, ama becerememektedir.
Daha uygun kim olabilirdi bu role? Daha da iyi-
Suskun ve kaba bir dağ adamı olan, ancak bu kabalığın altında, iki kez terk edilmiş olmanın acısını ve ruhsal çöküntüsünü gizleyen ev sahibi Manfred'in tedirgin edici bakışları hep üstündedir. Manfred bir casus gibi onu gözetlemektedir. Bir gece Marina'nın evinde bir kaza olur. Manfred ise karışır, Marina'nın yaralanan çocuğunu hastaneye götürür. O günden sonra Manfred, Marina'nın herkesten, kocasından bile sakladığı itiraf edilemez bir gerçeğin izini sürmeye başlar.
si, kim daha cuk oturabilirdi Paolo rolüne? Genç Warren Beaty'den başka (belki Marcello)? Burada Williams'ın her yazısının bir oyun tadında olmasının etkisini mi görmek lazım? Ama dahası var: Mücevher pırıltısındaki bu romancık, okuyunca göreceksiniz, hiç de öyle filme çekilebilecek, sahneye konulabilecek nitelikte değil aslında. Asıl önemli olan, söylenmeyenlerde. Zaten öyle de değil midir, iyi bir romanda yazılanlardan ziyade, yazılmamış olanlar, söylenmemiş olanlar, söylenemez olanlar önemlidir. Çünkü, esas olan şey, hayâldir.
Ama Marina da, Manfred'in sırrını yakalayacak ve zayıflığının uçurumunu keşfettiğini belli ede-
Fatih Özgüven kitabının sonuna yazdığı
cektir.
sönsözde haklı bir laf ediyor: Bu türden anlatıların soyu neredeyse tükenmek üzere. Bu türü
Artık Manfred ve Marina bütün gizemlerinden
kurtarmanın tek yolu da okumaktan geçiyor.
arınmış, çırılçıplak karşı karşıya kalmış gibidirler; bakışır, meydan okur, birbirlerini arzularlar
Film, ne kadar iyi de olsa, son derece ikincil.
- duydukları istek öylesine dayanılmaz ve do-
Artık seyretme değil, okuma vaktidir.
ruktadır ki…
İçimdeki İstanbul
Amok Koşucusu
Mario Levi
Stefan Zweig
İntihar, Stefan Zweig'ın zihniMario Levi ilk kez bu
ni gençlik yıllarından beri
kadar içerden yazıyor
meşgul eden bir kavramdı.
kendisini, kendi kendisiyle söyleşiyor, kendi-
Yaşamanın bir anlamı kalmadığını anladığı anda
ne sorular soruyor.
yaşamına kendi eliyle son verebileceğini daha
İçimdeki İstanbul Fotoğrafları, Mario Levi'nin
üniversite yıllarında söylemişti. İlk evliliği sıra-
"Mario Levi" olarak portresi... Renklerini, dil-
sında karısı Friederike'yi kendisiyle birlikte inti-
lerini, insanını ayırmadan kucaklayan bir
har etmesi için zorlayan, sonra bu düşüncesin-
kent olarak İstanbul'un da portresi...
den vazgeçen Stefan Zweig, yıllar sonra, İkinci Dünya Savaşı sırasında, ikinci karısıyla birlikte
1950'lerin İstanbulunda "Mario Levi" adıyla
yaşamına son verdi.
doğmak, çocuk olmak, büyümek, erkek ol-
Yazar, önceki intihar girişimlerinden vazgeçmiş
mak, yazar olmak üzerine sorular... Şehir
olsa da korkularını, romanlarındaki ve öyküle-
değişir dönüşürken, Mario Levi de nasıl de-
rindeki kahramanlara yaşatıyor.
ğişmiş dönüşmüştür, onun üzerine sorular... Amok Koşucusu'nda yer alan öykülerin ortak “Dil... İnşa etmek istediğin dil, hangi dildi?
izleği de intihar. Kendi yaşamından ya ada ta-
Evlerin, odaların, sende Türkçeninkinin yanı
rihteki gerçek kişilerin yaşamlarından kesitler
sıra, başka dil dünyalarının, Fransızcanın ve
katarak yazdığı bu öykülerde Stefan Zweig'ın
Yahudi İspanyolcasının renkleri, sesleri ve
duyarlı kişiliğini, olağanüstü gözlem gücünü ol-
duygularıyla da kalmıştı.
duğu gibi sayfalara yansıttığını görüyoruz.
Tabii aynı zamanda kaygıları, korkuları ve içe
Yazdığı öykülerin en başarılı örneklerinin yer al-
kapanmalarıyla da...
dığı bu kitapta, bir uzun öykü olan Amok Koşucusu bir baş yapıt.
Çocukluk günlerinde bu yaşadıklarının, şehri-
İnsanı en güçsüz, en savunmasız yönleriyle ele
nin tarihinin, sendeki tarihinin kaçamayaca-
alıp, insan ruhunun en derin katmanlarına in-
ğın gerçekleri arasında yer aldığının farkında
meyi bilen, bütün bunları son derece canlı, ay-
değildin. Şehir seni kendisine, bu çağrısıyla
rıntılı, çok yönlü bir anlatımla kaleme alabilen,
da bağlıyordu.
okuru gerçekten etkileyebilen bir yazar Stefan
Biliyordun, çok iyi biliyordun asıl farklılığın,
Zweig.
seni yazıya çağıranın o aynalardan geldiğini."
Yazdıklarının üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına karşın, öykülerinin, romanlarının bugünkü kuşaklar tarafından da aynı ilgiyle okunması, onun kalıcı bir yazar olduğunun en büyük kanıtı. Amok Koşucusu'nun bu yeni çevirisinde, daha önceki basımda yer almayan öyküler de bulunuyor.
Tanrı Olmak İsteyen Otobüs
Solist
Soförü
Steve Lopez
Etgar Keret
"Etgar Keret bir dâhi... Kahkahalar-
Yayınlandığı ülkelerde he-
la güldürüyor."
men çok satanlar listesine
-The New York Times-
giren bu romanın filmi de oynadığı ülkelerde çok ilgi gördü, başrollerini Robert Downey
"Kara mizahı seviyorsanız, bundan iyisini bula-
Jr., Jamie Foxx'un oynadığı film birçok ödül
mazsınız."
kazandı.
-Baltimore SunLos Angeles Times gazetesi köşe yazarı ve Orta Doğu'nun en parlak yıldızı olarak nitelenen
romancı Steve Lopez, bir gün Los Angeles
Etgar Keret'ten soluk soluğa okunacak bir kara
sokaklarında dolaşırken hayatını değiştire-
mizah şaheseri: Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şo-
cek hikâyeyle karşılaşır.
förü! Evsiz Nathaniel Ayers sokağın köşesinde iki Prensip sahibi olduğundan otobüsünü asla beklet-
telli kemanıyla klasik müziğin en güzel par-
meyen bir şoför, Interpol'ün peşine düştüğü kü-
çalarını çalmaktadır.
çük bir kız kılığına girmiş bir cüce, cehennem kapısındaki küçük delikten yakınlardaki bir kasabaya
Yaşlı Nathaniel'in hikâyesini araştıran Lopez
inen insanlar, sadece intihar edenlerin gittiği ve
30 sene önce ABD'nin en prestijli okulların-
içinde yaşadığımızdan pek farkı olmayan sıkıcı bir
dan Juillard'a kabul edildiğini öğrenir.
öbür dünya, merhamet sahibi bir tetikçi ve merhametsiz bir Tanrı... Keret'in dünyası hareketi,
Şizofreni hastası olan Nathaniel artık
oyunbazlığı ve hayalle gerçeği incelikle kaynaştır-
Juillard'daki hayatından çok uzaktadır ve
masıyla benzersiz bir okuma tecrübesi sunuyor.
onu yaşama bağlayan tek şey artık müziktir.
Günümüz insanının hayatının sıradan kesitlerini zarif dokunuşlarla bileyerek gerçekliğin sınırlarını
İki telli bir kemana bağlı, kartondan yapılma
yeniden tanımlayan bu ironi ve mizah yüklü, kes-
yataklarda ve şizofreninin pençesinde geçen
kin öyküler sayfalara sığmamaya, okuyanların zi-
bir hayat...
hinlerine kancalar atmaya fena halde niyetli. Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü; tuhaf, iddialı ve bangır bangır sesiyle kolay kolay unutulmayacak bir kitap. "Kitap okumayı sevmeyenler bile bağımlısı olacak." - Boston Globe-
TARİHTE BU AY BANU HIDIRLAR www.birazsoylebirazboyle.blogspot.com
Türk Sinema Tarihinin İlk Filmi 14 Kasım 1914 Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na girdiği yıl çekilen, Türk sinema tarihinin bilinen ilk filmi ve senaryosudur. Osmanlı ordusunda yedek subay olarak görev yapan Fuat Uzkınay tarafından 14 Kasım 1914'te çekilmiştir. Film 150 metrelik bir belgeseldir. Filmdeki tüm olay Ayastefanos'taki (Yeşilköy) Rus anıtının yıkılışıdır. Lumiere Kardeşler'in sinema tarihine ilk film olarak geçen ve sinemanın doğuşu kabul edilen trenin gara girişinin Türk versiyonudur. Filmin hiçbir kopyası günümüze ulaşamamıştır. İlk resimde kule ikinci resim de ise yıkılışı görünmektedir.
Dünya’da İlk Balonla Uçuş 21 Kasım 1783 Montgolfier Kardeşler, 5 Haziran 1783 tarihinde Dünya'da ilk balonlu uçuşu gerçekleştiren kişiler. Fransız Joseph Michel Montgolfier (1740-1810) ve Jacques Etienne Montgolfier (1745-1799) kardeşler Annonay köyünde çapı 10,5 metre olan ketenden bir torbayı sıcak havayla doldurarak ilk balonlu uçuşu yapmışlardır. Balon 450 metre kadar yükselerek 10 dakikada 1,5 millik mesafe katetmiştir. Montgolfier Kardeşler sonraki uçuşlarını 19 Eylül 1783 tarihinde, aralarında Benjamin Franklin’in de bulunduğu kalabalık karşısında Paris’te yapmışlardır. 6 millik uçuşta balonun sepetine bir horoz, bir ördek ve bir koyun koymuşlardır ancak sonra onun kötü bir fikir olduğunu farkedip balonu patlatmışlardır. Resimde görünen tarihi balonun mühendislik bilgilerini içeren bir şemadır.
BU AY VİZYONDA MÜGE KARAHAN www.yemekbahane.blogspot.com
New York’ta Beş Minare Gösterim tarihi : 5 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD, Türkiye Yönetmen: Mahsun Kırmızıgül Oyuncular: Haluk Bilginer, Engin Altan Düzyatan, Ali Sürmeli, Mahsun Kırmızıgül, Danny Glover Kırmızı bültenle aranan ve ismi fenomene dönüşen radikal dinci bir örgütün lideri Deccal kod adlı suçlunun Amerika’da yakalandığı bilgisi gelir. Teşkilatın en başarılı iki polisi Amerika’ya suçluyu teslim almaya giderler. Bundan sonrası kolay gibi görünür ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir. İstanbul, New York, Bitlis üçgeninde geçen hikaye, yakın dönemin Türkiye’sini sorgularken, 11 Eylül sonrası Amerika ve dünyanın İslam ile olan paranoyasının altını çizecektir. Çektiği tüm filmlerle kendisinden söz ettiren Mahsun Kırmızıgül’ün bu filminin de çok konuşulacağı kesin.
Chain Letter Gösterim tarihi : 12 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD Yönetmen: Deon Taylor Oyuncular: Nikki Reed, Betsy Russell, Brad Dourif, Ling Bai, Keith David İnternet üzerinden altı arkadaş birer esrarengiz mail alır.Manyak bir katil epostalarına,yada cep telefonu mesajlarına girerek bu insanları devamlı rahatsız etmekte onları vahşice öldüreceğini söylemektedir.bu zincirleme mesajların kimden geldiğini öğrenmeye çalışan Jessie Campbell (Nikki Reed)ve arkadaşları aslında bunun bir ölümcül oyun olduğunun ve hepsinin de bu oyunun bir parçası olduğunun farkına varacaklardır. Kurtulabilmeleri nin tek şartı oyunun kurallarına uymak.
Vay Arkadaş Gösterim tarihi : 5 Kasım 2010 Yapım : 2010, Türkiye Yönetmen: Kemal Uzun Oyuncular: Demet Evgar, Rasim Öztekin, Mustafa Üstündağ, Mete Horozoğlu, Fırat Tanış İstanbul’un kenar mahallerinden birinde yaşayan üç arkadaş Manik, Tik ve Dildo’nun, mahallenin dışına pek taşmayan sıradan ama kendi içlerinde hareketli bir şekilde devam eden heyecan, macera ve kahkaha dolu hayatlarını anlatan hikâyesi.
You Will Meet a Tall Dark Stranger Gösterim tarihi : 12 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD, İspanya Yönetmen: Woody Allen Oyuncular: Anthony Hopkins, Antonio Banderas, Naomi Watts, Freida Pinto, Anna Friel Woody Allen bu filmiyle de, ihtiraslarıyla, tutkularıyla, zaaflarıyla, endişeleriyle bir grup insanın, tehlikeli olabilecek sıkıntılarının öyküsünü anlatıyor.Sally’nin annesi 40 yıllık kocası tarafından terkedilince mutluluğa yaşıtı bir sahafta arar. Sanat galerisinde çalışan Saly patronu Greg’e aşkını açamamanın sıkıntısını yaşar. Babası, kendini daha genç hissetmek için hediyeye boğduğu genç bir fahişeyle ikinci evliliğini yapar, kaçınılmaz olarak boynuzlandığına tanık olur. Roy karşı pencere komşusu Dia’ya aşık olur, karşılık bulunca da karısını terkeder.
Unstoppable Gösterim tarihi : 12 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD Yönetmen: Tony Scott Oyuncular: Denzel Washington, Chris Pine, Rosario Dawson, Jessy Schram, Kevin Dunn Bol miktarda kimyasal madde ve bir vagon dolusu küçük çocuk olan yük tren kontrolünü kaybederek son sürat şehre doğru yol almaya başlar..Tehlike yaratan bu trenin durdurulma hikayesini anlatan film Denzel Washington hayranlarını salonlara çekiyor
Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Bölüm 1 Gösterim tarihi : 17 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD, İngiltere Yönetmen: David Yates Oyuncular: Daniel Radcliffle, Emma Watson, Helena Bonham Carter, Rupert Grint, Alan Rickman Bölüm 1, Harry, Ron ve Hermione’nin Voldemort’un ölümsüzlük sırrını barındıran Hortkuluklar’ın izini sürmek ve yok etmek görevini üstlenerek yola çıkmaları ile başlıyor. Profesörlerinin yönlendirmeleri ve Profesör Dumbledore’un koruması olmaksızın, tek başlarına yola çıkan üç arkadaş şimdi herzamankinden daha fazla birbirlerine güvenmek zorundadır. Ancak, onları tehdit ederek ayrı düşmelerini sağlamak isteyen Karanlık Güçler de aralarındadır.
Beastly Gösterim tarihi : 19 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD Yönetmen: Daniel Barnz Oyuncular: Vanessa Hudgens, Neil Patrick Harris, Mary-kate Olsen, Alex Pettyfer, Peter Krause Güzel ve çirkinin modern versiyonunu seyredeceğimiz film fragmanı ile izleyicilerin ilgisini çekmeyi başardı.
Prensesin Uykusu Gösterim tarihi : 19 Kasım 2010 Yapım : 2010, Türkiye Yönetmen: Çağan Irmak Oyuncular: Sevinç Erbulak, Ayşe Nil Şamlıoğlu, Genco Erkal, Işıl Yücesoy, Çağlar Çorumlu Sıradan görünen ama aslında rengarenk karakterlere sahip bir grup insanın birlik olup kaderi değiştirme çabalarını hayatın tam içinden anlatan filmde Çağan Irmak, seyircisini bir çocuğun penceresinden masal dünyasına sokacağa benziyor.
Biutiful Gösterim tarihi : 19 Kasım 2010 Yapım : 2009, 2010, ABD, İspanya, Meksika Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu Oyuncular: Javier Bardem, Blanca Portillo, Martina Garcia, Ruben Ochandiano Uxbal, yasadışı işlerle hayatını kazanan, daha doğrusu bu yolla ailesine bakan bir babadır. Yaptığı kanun dışı işlerde başı derde girmiştir. Özünde evine sadık ve sevgi dolu bir baba olan Uxbal, başka bir çıkış yolu bulamamaktadır.
London Boulevard Gösterim tarihi : 26 Kasım 2010 Yapım : 2010, ABD, İngiltere Yönetmen: William Monahan Oyuncular: Keira Knightley, Colin Farrell, Jamie Campbell Bower, Anna Friel, David Thewlis Hapisten yeni çıkmış olan Mitchel acımasız bir adam olmakla beraber hayatını bir düzene sokmak istemekte, doğru kadınla tanışıp evlenmek gibi hayaller de kurmakta olan garip bir adamdır. Hapisten çıkar çıkmaz kendisine usûlsüz teklifler gelmeye başlar fakat o bu teklifleri reddeder. Tüm bu tekliflerin yerine ünlü bir oyuncunun çanta taşıyıcısı olmaya karar verir.
Hırsızlar Şehri Gösterim Tarihi: 26 Kasım 2010 Yapım: 2010, ABD, İngilizce Yönetmen: Ben Affleck Oyuncular: Ben Affleck, Blake Lively, Rebecca Hall Doug ve ekibinin banka soygununda üzerlerine kimse yoktur; hem acımasız hem de dikkatlidirler. Soydukları son bankanın müdiresiyle aynı mahallede oturduklarını öğrendikten sonra kaçınılmaz olan gerçekleşir ve Doug, kadına âşık olur. Claire, onun soyguncu olduğundan şüphelenmezken Doug'ın kardeşi kadar yakın suç ortağı Jem, kuşku içindedir. Doug, iki taraftan birine ihanet etmeden bir seçim yapamayacaktır. Kaynak:www.sinemalar.com
NOSTALJİ FİLM KÖŞESİ
Sevmek Zamanı (1965) “Ben senin resmine aşığım.” BANU HIDIRLAR Birazsoylebirazboyle.blogspot.com
yalnız ya da tanıdık, sevilen ve güven veren bir nefesle birlikte , aynı keyfi paylaşmak, filmlerin fantastik dünyasında birlikte kaybolmak ve filmi yorumlamak hangimizin ha-
Sonbaharın gelişi ile birlikte evde geçirilen sürenin artmasının en güzel faaliyetlerinden biridir film izlemek. Dışarıda yağmur yağarken, sıcak evinizde dış dünyanın dertlerinden uzak, bir fincan sıcak çay ya da çikolata eşliğinde,
yata dair mutluluk veren detaylarından olmadı ki? İşte böyle keyifli bir ortamda izlenebilecek çok naif bir Türk filminden, bir klasikten bahsetmek istiyorum.
Yönetmenliğini Metin Erksan’ın yaptığı Müşfik Kenter ve Sema Özcan’ın başrolü paylaştığı, 1965 yapımı, zamanında sinemalarda gösterim imkanı dahi bulamamış bir film; Ada ve İstanbul’da geçen hüzünlü bir hikaye Sevmek Zamanı. Başrollerinde Halil, Meral ve yağmur var. Anlatmayı denediği konu - surete aşık olma- itibariyle de diğer Türk filmlerinden ayrı bir yerde. Konusuna gelince; Halil, boyacılık yapan bi- Meral : İyi ama aşık olduğun resim, benim ri. Ustasıyla birlikte , adada boyadıkları bir
resmim. İşte ben de buradayım. Söyleyecek-
köşkün duvarında rastladığı kadın fotoğrafına lerini dinlemeye geldim. anlaşılmaz bir tutkuyla bağlanır. Köşkte kim- Halil : Resmin sen değilsin ki. Resmin benim senin olmamasının da etkisiyle her gün köş-
dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini
ke gider ve fotoğrafı izler.
tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel dü-
Bir gün yine gizlice köşke girip, müzik eşli-
şüncelerimi yıkarsın. Ben resmine değil de
ğinde fotoğrafı izlerken fotoğrafın sahibi Me- sana aşık olsam ne olacaktı ? Belki de alay ral, arkadaşları ile köşke gelir. Müzik sesini
edecektin benimle. Halbuki resmin bana
duyan Meral biraz da korku ile evde kimin
dostça bakıyor, iyilikle bakıyor ve ebediyen
olduğunu öğrenmek için sessizce üst kata
bakacak.
çıkar ve Halil’i kendisine ait fotoğrafı izlerken Meral : Ben de sana bakmak istiyorum. bulur. Fotoğrafta izlediği kadının yanında
Halil : Hayır, benimle resmin arasına girme,
durduğunu gören Halil neye uğradığını şaşı-
istemiyorum seni. Ben senin yalnız resmine
rır. Panik içerisinde hırsız olmadığını anlat-
aşığım.
maya çalışır ancak neden orada olduğunu
Halil’in söyledikleri sonrasında Meral duvar-
anlatması kolay olmayacaktır. (Halil’in yağ-
daki fotoğrafı alır ve ona götürür. Ardından
murdan sırılsıklam olmuş kıyafetleri ile müzik Halil’e bir mektup bırakıp İstanbul’a döner. eşliğinde fotoğrafı izlerken, Meral’in dışarıda
Halil, aradan geçen aylar sonrasında Meral’i
yağmur sesi eşliğinde fotoğrafını izleyen Ha- kırmış olmanın getirdiği vicdan azabı ve uslil’i izlediği sahne bence muhteşemdir. )
tasının ısrarlarına dayanamayıp Meral’i görmeye gider.
İlerleyen günlerde Halil’den etkilenen Meral
Filmin devamında kızın zengin babası, züppe
duygularının karşılıklı olduğunu anlatmaya
bir erkek arkadaş karşımıza çıktığında konu-
çalışır. Ancak Halil buna inanmak istemez.
nun sıradanlaştığını, yer yer diyalogların tıkanıp kaldığını ve gereksiz birkaç sahnenin
Meral : Herhalde bana ait olan bir şeyi öğ-
yer aldığını kabul etmek gerek. Ancak hiçbiri
renmek hakkımdır.
filmden alınacak keyfi engellemiyor. Özellikle
Halil : Hayır, sana ait bir mesele değil bu.
işlediği konu ve fotoğraf tadındaki görüntüle-
Resminle benim aramdaki durum seni ilgi-
ri kesinlikle dikkatle izlenmeli. Keyifli seyir-
lendirmez. Ben senin resmine aşığım.
ler.
AYIN BLOGU
ÇAVLAN ERDOST HAKKINDA MERAK ETTİKLERİMİZ SİNEM ERGUN www.sanatnotlari.blogspot.com
Çavlan merhaba, seni Kediler ve Kitaplar adlı blogdan birçok okuyucu tanıyordur.
Bu ay yazılarını merakla beklediğim, keyif ve Blogunuzla ilgili birazdan sorularım ilgiyle okuduğum Kediler ve Kitapların
olacak. Ama öncelikle senin kitaplarla
yazarı sevgili Çavlan Erdost ile röportaj
ilişkin nasıl başladı onu öğrenebilir
yaptık.
miyiz, çünkü çok kitap okuduğunu
Kitap, sinema, diziler hakkında yazılar olan
biliyorum.
blogları okuyorsanız Kediler ve Kitapları takip ettiğinize eminim. Okuduğu kitapları,
Küçükken çocuk kitapları okuyarak başladı;
izlediği film ve dizileri bilgi birikimiyle
Pıtırcık serisi, Gizli Yediler, Afacan Beşler,
donatıp samimi ve mizahi bir dille anlatıyor
Roald Dahl ve Behrengi’nin çocuk kitapları,
Çavlan. Çavlan’la meraklarını, ilgi alanlarını
Macera Tüneli ve Küçük Vampir serisine
ve blog macerasını konuştuk. İşte merak
bayılır, tekrar tekrar okurdum.
edeceğinizi düşündüğüm birçok soru ve ce-
Bana okumayı sevdiren kitaplar bunlar.
vapları:
Ne tür kitaplar okumayı seviyorsun,
Patricia Highsmith’in ya da Duygu Asena’nın
seçici misin?
romanları gibi. En sevdiğim yazar ise çok zor
Son yıllarda sadece kurmaca edebiyat
bir soru, tek bir yazar seçebilmem imkansız,
okuyorum. Lise ve üniversite zamanlarında
en sevdiğim yazarları saysam?
psikoloji, felsefe ve arkeolojiyle ilgili okumayı Oğuz Atay, Sevgi Soysal, Murat Gülsoy, çok severdim, artık şiir bile okumuyorum.
Sadık Yemni, Oya Baydar, Hakan Günday,
Sanırım kitap okumanın anlamı değişti
Patrick Süskind, Milan Kundera, Jose
benim için, artık ne bir şeyler öğrenmek ne
Saramago, Isabel Allende, Paul Auster,
de kendimi geliştirmek derdindeyim, sadece
Amanda Filipacchi, Neil Gaiman, Roald Dahl,
“eğlenmek” için okuyorum. Öyküler ve
Bernhard Schlink, Elfriede Jelinek ve John
romanlarla oluyor o da.
Fowles.
Kitapları orijinal dillerinde mi yoksa
Senin yazı yazmayı sevdiğini
Türkçe mi okumayı tercih ediyorsun?
düşünüyorum; hikaye, roman gibi
Sadece İngilizceye o dilde kitap okuyabilecek denemelerin var mı? kadar hakimim, ama ilk tercihim her zaman
Roman benim boyumu aşar :)
Türkçe oluyor. Eğer aradığım kitabın
Ama çocukluğumdan beri öykü yazma
Türkçesi yoksa ya da şu ara bazı
girişimlerim oluyor, çoğu tamamlanmadan
yayınevlerinin özellikle çok satan kitaplara
çöpe gidiyor, tamamlanan azınlık da
uyguladığı "çevirisi hızlı ve ucuz olsun da
tarafımdan sabit sürücünün ücra köşelerinde
isterse kötü olsun" politikasından nasibini
dijital tozlanmaya maruz bırakılıyor.
almışsa (yani kötü bir imlâ ve zayıf bir
Bir de lisedeyken gece gündüz şiir yazardım
çeviriyle yayınlanmışsa), kitabı
ama sanırım hemen herkesin lisede böyle bir
İngilizcesinden okuyorum.
dönemi olmuştur.
Kitaplığında kaç kitap vardır aşağı
Blogda filmleri değerlendirirken bir
yukarı? En çok değer verdiğin, defalarca eleştirmen gibi puanlayarak okuduğun hangisi ve en sevdiğin yazar
okuyuculara yol gösterici de oluyorsun,
kim?
peki film festivallerini takip edebiliyor
2300-2500 arasında sanırım. Defalarca
musun?
okuduğum kitaplar genelde en sevdiğim ya
Aslında benim puanlamam çok keyfî,
da en çok değer verdiğim kitaplar olmuyor
tamamen o filmi izlerkenki halet-i ruhiyeme
da, hafif, sürükleyici, çerez niteliğinde
dayanıyor.
kitaplar oluyor.
Festival konusuna gelince, İstanbul’da
Ben de artık ilgimi çeken
festivallerin
yaşarken (ve tabii öğrenciyken, yani zaman programlarını inceleyip, görmek istediğim konusunda rahatken) festival kuşuydum.
filmleri başka yollardan temin etmeye çalışıyorum.
Festival zamanları midem bulanana kadar günde 3-4 filme gider, kendimi normalde
Hiçbir şey değişmedi aslında, yine gereksiz
asla beğenmeyeceğim filmlere bayıldığıma
bir sürü film izleyip bol bol sıkılıyorum -tabii
inandırırdım.
ki arada eli yüzü düzgün filmler çıkıyor,
Bu durum 3 yıl önce Ankara’ya taşınınca
ama nadir. Festival filmi seçme konusunda
değişti; buradaki bir festivali takip etmeyi
çok becerikli değilim sanırım.
denedim ama bağımsız, iddiasız filmleri alışveriş merkezlerinde izlemek, festival havasına çok aykırı geldi. Zaten İstanbul’daki film zenginliğinden çok uzaktı programları.
Mamafih yazıların sadece görsellerden
Biraz da blogunuzdan bahsetmek istiyorum. Umut’la beraber tuttuğunuz
oluşmaması, hele hele bazı yazıların destansı
Kediler ve Kitaplar isimli bir blogunuz
uzunluğu da cabası. Hem içerik hem de
var. Kitaplar, filmler, diziler ve oyunlar
tasarım alanlarında güçlü olan kültür-sanat
hakkında inceleme yazıları yazıyorsu-
bloglarına şahsen nadir rastlıyorum.
nuz. Çok kısa sürede çok popüler oldu. Sence bunun sebebi nedir?
Gördüğüm kadarıyla büyük bir disiplinle
Bence sebebi açık; çok iyi bir blog. Şaka bir
ve keyifle hazırlıyorsunuz Kediler ve
yana, okuyuculara sormak lazım.
Kitaplar’ı. Hayatınızda nasıl bir etki yaratıyor?
Bu blog nasıl doğdu, kimin fikriydi?
Keyif kısmı hoş, ama disiplin kısmı sıkıcı bir
Umut’un fikriydi. “Aramızda sık sık
etki yaratıyor. Disiplin sorumluluk duygusu
yaptığımız film/kitap/oyun yorumlarını
demek, bu da bir süre sonra o işin görev gibi
yazıya döksek, insanlar da bundan
algılanmasına neden olur - ki bence blog
faydalansa ne iyi olur dedim” diyor o.
tutmak böyle bir şey olmamalı.
Ama bence bir film ya da kitap hakkında dakikalarca konuşarak çocuğun kafasını
Bunu bilmeme rağmen her nedense sanki
ütülediğim için attı birlikte blog açma fikrini
birileri beni “e hadi nerede yeni yazı” diye
ortaya, başı artık ağrımasın diye :)
sorguya çekecekmiş gibi, blogu sık sık güncellemem gerek diye düşünerek kendime işkence yapıyorum. Örneğin Umut’un beni
Pek çok kültür sanat blogu var, blogunuzu bu tarz bloglardan farklı
kı- bilgisayar başından kaldırıp “hadi birlikte
lan en önemli özellikler nelerdir sana
şunu şunu yapalım, bütün gece yazı yazacak
göre?
halin yok ya” dediği gecelere bizim evde çok
Hem film, hem kitap, hem dizi, hem de oyun sık rastlanıyor. incelemeleri yapıyor olmamız olabilir -bu
O gayet normal bir insan gibi haftada ya da
dört alanda birden derinlikli inceleme yazıları iki haftada bir yazarken, ben bulaştığım her yayınlayan pek bir blog bilmiyorum açıkçası.
işe yaptığım gibi suyunu çıkarıp gün aşırı
Hem içeriğe hem de görselliğe gösterdiğimiz uzun uzun yazılar yazabiliyorum. Her yazıya özen de bizi farklı kılıyor olabilir.
birkaç saat ayırmak, özellikle sosyal hayat
Umut'un yaptığı banner'lar çok etkiliyor
için felaket anlamına gelebiliyor.
bence bloga ilk kez gelen kişiyi, genel olarak Şu ara biraz duruldum gibi, umarım bu sayfanın sade ama hoş bir tasarımı olması ve sağlıklı ender yazma sıklığı (!) devam eder. yazılarda kullandığımız görseller de.
Özellikle derleme yazılar çok ilgi çeki-
Üniversitede arkeoloji eğitimi almışsın
yor sanırım. Örneğin En İyi Korku Film- ama mezun olunca bu mesleği icra leri veya Sezonun Yabancı Dizileri ya
etmek yerine çevirmenlik işine girdin
da En Seksi Vampirler gibi derlemeler.
bildiğimiz kadarıyla. Ne tür çeviriler
Sen ne dersin, en çok hit alan yazıları- yaptın? nız hangileri?
2007’nin sonlarında İthaki yayınlarından
Listelerin (sanırım pek çok kişinin ilgi
çıkmış olan Winkie isminde bir kitabı, sonra
alanına birden hitap edebildiği ve bol
da Apple'ın web sitesini çevirdim, o kadar.
görselli olduğu için) ilgi gördüğü bir gerçek; Çevirmenliğin bana göre olmadığını 2000’lerin En İyi Dizileri ya da Tüm
anlamam pek uzun sürmedi.
Zamanların En İyi Filmleri gibi hemen herkesin söyleyecek bir şeyi, ekleyecek bir Çevirmenlikte teslim tarihi mutlaka fikri olduğu alanlarda
yapılan listeler, en
veriliyordur, yetiştirememe sıkıntısı
çok yorum alan yazılar oluyor.
oluyor muydu?
Ama Google Analytics’e göre en çok
Sınırlı deneyimlerime dayanarak
okunanlar Lost'un bölüm incelemeleri ve
söyleyebilirim ki, evet, oluyordu. İnanılmaz
Twilight, Inception ve Survivor Türkiye gibi
bir öz disiplin gerektiren bir meslek çeviri
popüler kültüre hitap eden yazılar olmuş.
bana göre, bende de o yok, en azından ilgisiz olduğum konularda.
Kediler ve Kitaplar’a gelecekte farklı kategoriler eklemeyi düşünüyor musu- Çevirdiğim metin sıkıcılaştığında onu nuz?
çevirmeyi sürdürmek ve kendi hazırladığım
Yeni bir kategori eklemeyi değil ama var
programa uyarak şu
olan kategorileri olabildiğince
kadar sayfayı tamamlamak çok zor gelirdi
derinleştirmeyi düşünüyoruz.
örneğin.
kadar saatte bu
Şu anki kategorilerin hakkını vererek yazmaya devam edebilirsek bile hoş olur.
Winkie’yi çevirirken yorum katmamak
Zira çoğu eleştirmen tek bir alanda
için özen gösterdin mi? Yoksa kattığın
uzmanlaşır genelde, bizim profesyonel
yorumlarla mı şekillendi kitap?
anlamda eleştirmenlik yaptığımıza dair ne
Winkie’yi çevireli üç yıl oldu ve o zaman çok
bir iddiamız, ne de öyle bir kaygımız var
acemiydim, pek bir yorum katabildiğimi
kuşkusuz, ama en azından kendimizi tatmin sanmıyorum (şu an çevirimden utanacağımı edebilecek bir seviye tutturmaya çalışıyoruz.
düşünerek o kitabı okuyamıyorum mesela).
Bununla birlikte, bu konudaki fikrim, birebir
Peki şimdi ne tür bir işle meşgulsün?
çeviri yapmanın pek doğru olmadığı.
Bir yayınevinde editörlük yapıyorum, ama
Çevirirken sadece sözcük anlamına değil, o
akşamları Umut'a oyunlarına yardım ettiğim
dil ve kültür bağlamında ortaya çıkan genel
de oluyor :) Hatta şu ara üzerinde çalıştığı-
anlama da bakılmalı, yoksa çok komik ve
mız bir adventure projesi var, ama şu an
anlamsız cümleler çıkabiliyor ortaya. Ama
detay vermek için çok erken.
tabii ki yorum katmada dozu kaçırıp bir şiir çeviriyormuş gibi davranmak da tehlikeli.
Bir de yeni oluşturduğun Pek Güzel Şeyler isimli blogun var. Biraz ondan
Terzi başkasının diktiğini beğenmezmiş, bahseder misin? Türkçeye çevrilmiş kitapları okurken senin de o gözle inceleyip beğenmedi-
Pek Güzel Şeyler 3 aylık, çok taze bir blog. İllüstrasyon, fotoğraf, resim ve değişik
ğin çeviriler oluyor mu?
projelere uzanan çeşitlilikte, hayran olduğum
Son zamanlarda bu yüzden keyif
işleri paylaşıyorum orada.
alamadığın kitaplar oldu mu? Terzi kendi söküğünü dikemez değil miydi
Tamamıyla bir görsel blogu ve ben de
o? :)
sadece gözlemciyim orada (belki biraz da
Evet, beğenmediğim çeviri çok oluyor ama
toplayıcı/seçici denilebilir), İnternette
ben bu konuda (ve imlâ konusunda)
gezinirken ne kadar çok bakıp bakıp iç
takıntılıyım, ayrı yazılması gerektiği halde
geçirdiğim çalışma olduğu ve bunların
birleşik yazılmış bir 'de'ye rastlayınca
tümünü dilediğim gibi sergileyebilsem ortaya
çıldırıyorum mesela, ya da bir filmi Türkçe
ne kadar ilham verici bir blog çıkacağı
altyazıyla izleyemiyorum çünkü tek tek her
düşüncesinden doğdu.
hatayı yakalamak için kulak kesilip, bulunca
Şimdiye kadar hiç aksamadan her gün yeni
da kendime eziyet ediyorum, bunlar normal
bir post çıktı orada; her gün müthiş bir
bir okur/seyirci ya da çevirmen tepkisi değil
dakiklikle bunları hazırlamam imkansız tabii,
takdir edersiniz ki.
haftanın bir günü birkaç saatimi ayırıp o
Düşük cümleler, imlâ hataları, kötü
çeviriler hafta yayınlanacak tüm kayıtları hazırlıyor,
okuma keyfimi çok fena kaçırıyor, bazıları o
sonra da onları otomatik zamanlamaya
kadar batıyor ki kitabı bir hışım yarıda
alıyorum. Sadece siteyi takip edenlere değil,
bırakıyorum.
bana da acayip ilham veriyor paylaştığım işler/projeler.
GÜN GÜN AJANDA 1
Kasım
Kanserli Çocuklara Umut Konseri
Aya İrini Müzesi
2
Kasım
Çok Güzel Hareketler Bunlar
Beşiktaş Kültür Merkezi
3
Kasım
29. İstanbul Kitap Fuarı (30 Ekim 2010 - 7 Kasım 2010)
TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi
4
Kasım
Bülent Ortaçgil Konseri
Kadıköy Halk Eğitim Merkezi
5
Kasım
Efes Pilsen Blues Festival 21 (1 Ekim 2010 - 6 Kasım 2010)
Lütfi Kırdar Rumeli Salonu
6
Kasım
Alevli Günler
Kozzy Alışveriş KM Gazanfer Özcan Sahnesi
7
Kasım
Auto Show 2010 (29 Ekim 2010 - 7 Kasım 2010)
CNR Expo
8
Kasım
Leyla'nın Evi
Yunus Emre Kültür Merkezi
9
Kasım
Saxophone Summit
CRR Konser Salonu
10
Kasım
Muazzez Abacı Atatürk'ün Sevdiği Şarkılar
Ghetto
11
Kasım
Tapas
Mutfak Sanatları Akademisi
12
Kasım
Teoman Konseri
Jolly Joker Balans
13
Kasım
Bu da Benim Ailem
TİM Fettah Aytaç Salonu
14
Kasım
Macbeth
Oyun Atölyesi
15
Kasım
Komedi Dükkanı
Ses 1885 - Ortaoyuncular Tiyatrosu
GÜN GÜN AJANDA Kutluğ Atman - İçimdeki Düşman (10 Kasım 2010 - 6 Mart 2011)
16
Kasım
İstanbul Modern
17
Kasım Blenk Panters ile Çingeneler Zamanı
18
Kasım
Türkan Işık Yolcusu
Caddebostan Kültür Merkezi
19
Kasım
MFÖ Konseri
Jolly Joker Balans
20
Kasım
Bir Yaz Gecesi Rüyası
TİM Fettah Aytaç Salonu
21
Kasım
Arı Maya
Halis Kurtça Kültür Merkezi
22
Kasım
Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu - Basit Bir Ev Kazası
Oyun Atölyesi
23
Kasım
"İçim Parçalanıyor" - Bedri Baykam Resim Sergisi
Caddebostan Kültür Merkezi
24
Kasım
Denizaltında Altı Tahammülfersa
Profilo Kültür Merkezi
25
Kasım
Akbank Oda Orkestrası - " Geçmişe Sığınanlar "
CRR Konser Salonu
26
Kasım
Dullar
Ümraniye Sahnesi
27
Kasım
Yüzleşme
Kadıköy Haldun Taner Sahnesi
28
Ani Çelik Arevyan "Göründüğü Gibi Kasım Değil" Fotoğraf Sergisi (29 Eylül 2010 - 9 Ocak 2011)
29
Kasım
30
Kasım
Jolly Joker Balans
İstanbul Modern
Ferhan Şensoy - İşsizler Cennete Gi- Sadri Alışık Tiyatrosu Küçük Sahder ne Tiyatro Boğaziçi - Selam Sana Shakespeare
Oyun Atölyesi