Yildizlar - Sayi 2

Page 1

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ YAŞAM KÜLTÜRÜ DERGİSİ YIL:01

SAYI:2 / NİSAN 2009

BAŞKANI PROF. DR. * YÖK YUSUF ZİYA ÖZCAN İLE RÖPORTAJ:

Globalleşen dünyada Türk Yükseköğretiminin hedefleri

YTÜ yurtdışına açılıyor



PROF. DR. İSMAİL YÜKSEK

[

[

rektör’den

Merhaba, Güç ve ilham kaynağımız üniversitemizin dışarıya açılan köprüsü olan Yıldızlar Yaşam Kültürü Dergisi’nin ikinci sayısını sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyorum. İlk sayımıza gösterilen ilgi, dergimizin üniversitemizin en etkin tanıtım araçları arasındaki yerini alacağı konusunda bizleri umutlandırmıştır. Dünyada baş döndürücü ekonomik, sosyal ve yapısal değişimler ve gelişimler yaşanmaktadır. Ülkemizde de yapısal değişiklikler gerçekleşiyor ve çağdaşlaşmaya uyum açısından bilgi toplumu olma yolunda ilerliyoruz. Değişimlerin ve gelişimlerin sağlıklı olabilmesi için, üniversitelerin de bu değişime ayak uydurması ve öncü rol oynaması gerekmektedir. Değişim ve gelişimi planlamada üniversiteler sorumluluk almalı ve değişimi yönetecek liderler yetiştirmelidir. Üniversitemizdeki eğitim-öğretimi ve AR-GE çalışmalarını bu bakış açısıyla ele aldığımızda, mevcut uygulamalarımızı ve gelecekle ilgili politikalarımızı değiştirme ve geliştirme zorunluluğu karşımıza çıkmaktadır. Göreve geldiğimiz günden bugüne, değişim ve gelişimin altyapısını oluşturmaya çalışmaktayız. Üniversitemizin mevcut kaynaklarını iyi yöneterek, öğrencilerimizin ve üniversitemizin geleceğini garanti altına almak için, var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Bu bağlamda, uzun zamandır sabırla ve dikkatle üzerinde çalıştığımız projelerimiz hayata geçmek üzeredir. Üniversitemizin DPT’den 4. en büyük bütçeyi alması, Teknopark altyapı çalışmalarına başlanması, Otağ-ı Hümayun’un restorasyonunun İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti bütçesinden yapılacak olması, Yıldızlar Yaşam Kültürü Dergisi’nin yayın hayatına başlaması, e-yıldız projemiz, bilgi işlem sistemini yapılandırma projemiz, üniversitemizin yeni web sayfası, uluslararası üniversitelerle işbirliklerinin başlatılması gibi, pek çok umut verici gelişmeler yaşanmaktadır. Üniversitemizde, çok yakın zamanda meyvelerini toplayacağımız uygulamalar başlatılacaktır. Ekin zamanı bitmek, hasat zamanı başlamak üzeredir. Sevgi ve Saygılarımla...


90

yildizlar

NİSAN 2009

içindekiler

Nisan 2009 Yıl 1 Sayı 2 yldzlr@yildiz.edu.tr

Yıldız Teknik Üniversitesi Adına İmtiyaz Sahibi Rektör Prof. Dr. İsmail Yüksek Genel Yayın Koordinatörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz Yayın Yönetmeni Halkla İlişkiler Koordinatörü Yrd. Doç. Dr. Hayri Baraçlı Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Öğr. Gör. Hakan Karataş

1

40

4

46

REKTÖR’DEN Prof. Dr. İsmail Yüksek SPOT

11 EDİTÖR’DEN Öğr. Gör. Hakan Karataş 12

RÖPORTAJ YÖK BAŞKANI PROF. DR. YUSUF ZİYA ÖZCAN: Globalleşen dünyada Türk Yükseköğretiminin hedefleri

18

GÜNCEL YTÜ yurtdışına açılıyor

22

40

ARAŞTIRMA TEZİ Davut Paşa Sarayı’nda Hünkâr Kasrı (Otağ-ı Hümayun)

RÖPORTAJ DEKAN PROF. DR. ULVİ AVCIATA: Sanayicimiz sorunlarını çekinmeden bizlere getirebiliyor

50

RÖPORTAJ PROF. DR. ÖMER AYDIN:

54

Uluslararası düzeyde eğitim veriyoruz

ETKİNLİK Üreten dünyanın çarkları

34

AR-GE “ABB Motor Kontrol Laboratuarı”

36

YTÜ öğrencilerinin hizmetine sunuldu

RÖPORTAJ DOÇ. DR. MEHMET EMİN

BİRPINAR: Çevreyi korumak bir yaşam felsefesi olmalıdır

80

64

ETKİNLİK Savunma Sanayi Günleri ’09

66

ETKİNLİK Kalite ve Verimlilik Kulübü

68

Lojistik Eğitim Kampı ‘08

YARIŞMA “Yıldızlı Projeler” yarışmasının finalistleri belli oldu

Tuğçe Uzun

ETKİNLİK Gemi inşamızın dünü bugünü konulu konferans düzenlendi

88

ÖĞRENCİ KÜRSÜSÜ Sağlık işletmelerinde yönetim

Görsel Yönetmen Sema Türk

melikebircan@ajansfa.com

82

86

10

Yazı İşleri Nazan Nalbantoğlu Sare Kuş

Reklam Melike Emek Bircan

ETKİNLİK 5. RLC seminer günleri

84

Editör Özlem Şahin Ekinci

Fotoğraf Mine Atacan

PROJE PERMIT projesi

62

28

TKİNLİK İstiklâl Marşı’nın kabulünün 88. E yıldönümünde anma toplantısı yapıldı

76

ĞRENCİ KÜRSÜSÜ Krizden nasıl Ö etkilendik?

PROJE JURISTRAS projesi

22

yarışmasında birinci oldular

58

26

AR-GE Araştırma alt yapımızı güçlendirme çalışmalarına başladık

YARIŞMA YTÜ öğrencileri Ekolojik Ev proje

ĞRENCİ KÜRSÜSÜ Dostluk üzerine... Ö “İyi ki Varsın”

Yıldız’da döndü

PROJE Avrupa Komisyonu 6. Çerçeve Programı kapsamında bir proje: PROMISE

EĞİTİM Japonya’da lisansüstü eğitim

72

12

YAPIM / YAYIN YÖNETİMİ

18

Ajansfa İletişim Bilgileri: Gülbahar Mh. Esentepe Cd. No.6/6 (Bozkır İşhanı) Mecidiyeköy/İSTANBUL Tel: 0 212 272 61 06 Faks: 0 212 272 61 07 www.ajansfa.com info@ajansfa.com Baskı: C&B Basımevi 2. Mat. Sit. No:ZA16 Topkapı/İSTANBUL Tel: 0 212 612 65 22 Ücretsiz dağıtılır. Para ile satılmaz.

Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarına aittir. Reklamların sorumluluğu ise reklam verene aittir. Dergide yayınlanan yazı ve resimler kaynak gösterilmek suretiyle iktibas edilebilir.

90

RÖPORTAJ ANJELİKA AKBAR: “Son

albümünüzü dinlerken ruhum yıkanıyor” diyen çok insanla karşılaştım

94-95

SANAT GÜNDEMİ - KİTAP

96

DVD Kill Bill Volume I- Volume II

NİSAN / 09

Yıldızlar 3


SPOT

HABERLER ETKİNLİKLER OLAYLAR

“28. İstanbul Film Festivali” ödülleri sahiplerini buldu

28. Uluslararası İstanbul

Film Festivali’nin Altın Lale ödülleri Akbank sponsorluğunda, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki Kapanış Galası ve Ödül Töreni’nde sahiplerini buldu. Sunuculuğunu Meltem Cumbul’un üstlendiği Festival Kapanış Galası boyunca Levent Yüksel üç şarkısıyla izleyicilere sahnede renkli bir program sundu. “Altın Lale Yılın En İyi Türk Filmi” ödülüne Aslı Özge’nin “Köprüdekiler” adlı filmi layık görülürken, “Altın Lale Yılın En İyi Türk Yönetmeni” ödülünü ise “Uzak İhtimal” filmindeki yönetmenliğiyle Mahmut Fazıl Coşkun aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, “Yılın En İyi Türk Filmi” ve “Yılın En İyi Türk Yönetmeni”ne 50.000 TL para ödülü verilecek. “28. Uluslararası İstanbul Film Festivali”nin Kapanış Galası’nda, çağdaş Polonya sinemasının en önemli yönetmenlerinden, Jerzy Skolimowski’ye festival’in “Yaşam boyu Başarı Ödülü” takdim edildi. “Altın Lale Uluslararası Yarışma Ödülü”, Şilili yönetmen Pablo Larrain’in “Tony Manero” adlı filmine verildi. “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü “Pandora’nın Kutusu” filmindeki rolü ile Derya Alabora’nın oldu. “En İyi Erkek

4 Yıldızlar

NİSAN / 09

Oyuncu” da, “Uzak İhtimal” filmindeki rolüyle Nadir Sarıbacak oldu. Oyuncular, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen, 10.000 TL’lik para ödülünün de sahibi oldu. Festival’de Ulusal Yarışma’da bu yıl ilk kez verilmeye başlanan “En İyi Senaryo Ödülü”ne “Uzak İhtimal” filmiyle Tarık Tufan, Görkem Yeltan ve Bektaş Topaloğlu layık görüldü. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma’daki bir diğer yeni ödülü “En İyi Görüntü Yönetmeni” ise “Süt” filmiyle Özgür Eken’e verildi. “En İyi Müzik Ödülü”nü “Ali’nin Sekiz Günü” filmiyle kazanan Nail Yurtsever aldı. Pelin Esmer’in “11’e 10 Kala” adlı filmi Ulusal Yarışma’nın “Jüri Özel Ödülü”ne layık görüldü. Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği FIPRESCI Ödülleri ise; Uluslararası Yarışma’da Semih Kaplanoğlu’nun yönettiği “Süt” adlı filme, Ulusal Yarışma’da Reha Erdem’in “Hayat Var” adlı filmine verildi. “Sinemada İnsan Hakları” yarışmasındaki Avrupa Konseyi Sinema Ödülü FACE’i ise Şilili yönetmen Marco Bechis’in “Kırmızı Adamların Toprağı / Birdwatchers” adlı filmi kazandı. İKSV’nin medya sponsorlarından Radikal Gazetesi tarafından verilen “Halk Ödülü”, hem uluslararası hem de ulusal yarışmada izleyicilerin oylarıyla saptanan filmlere verildi. Halk Ödülü’nü Uluslararası Yarışma’da Semih Kaplanoğlu’nun “Süt”; Ulusal Yarışma’da Aydın Bulut’un “Başka Semtin Çocukları” adlı filmleri kazandı. II NİSAN / 09

Yıldızlar 5


SPOT

HABERLER ETKİNLİKLER OLAYLAR

Yelken sporu tutkunları da artık güvence altında!

“Zamanın Görünen Yüzü: Saatler” sergisi devam ediyor Yapı Kredi Vedat Nedim Tör

Müzesi’nin yeni sergisi saatler konusuna odaklanıyor. Müzedeki etnografya ve teknoloji sergi dizilerinin bir devamı olarak tasarlanan “Zamanın Görünen Yüzü: Saatler” sergisi, 13 Mart – 28 Haziran 2009 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek.

Türkiye’de ilk kez Acıbadem Sigorta, yelken

sporcularına seyir sırasında yaşayabilecekleri bir anlık dalgınlık, öngörülemeyen aksilikler ve kötü hava şartlarının denizde meydana getirebileceği tehlikelere karşı güvence sağlıyor. Özellikle hobi olarak veya yarış amacıyla yelken sporu yapan sağlıklı yelkenciler, Acıbadem Pruva’ya sahip olabiliyorlar. Bu poliçede yüksek teminatlar, her seviyede sporcunun kolaylıkla alabileceği rakamlarla satışa sunuluyor.

Türkiye’nin önemli müze ve özel koleksiyonlarındaki eserlerden derlenerek hazırlanan sergi; insanoğlunun günü, saat dilimlerine ayıran matematiksel sistemi ve bunu hesaplayan “obje”yi bulmasından 1950’li yıllara kadar geçen tarihi süreci anlatıyor. Bu tarihi süreç içinde saatler; işlevsellikleri, mekanik kurguları, dönemlerinin tarihi atmosferi göz önünde bulundurularak ve haklarında ayrıntılı bilgiler verilerek sergileniyor. Güneş saati, kum saati, silindirik saatler, kule saatleri, gemici saatleri, camii ve meydan saatleri ele alınan eserlerden bazıları. Sergide, Mustafa Şemi, Mehmet Şükrü, Ahmet Eflaki Dede, Derviş Yahya ve Şeyh Dede gibi eski Türk saat ustalarının yaptığı ve çok azı günümüze ulaşabilmiş saatler yitip giden ustalarıyla anılıyor. Bu nadide saatler, Dolmabahçe Sarayı saat uzmanı Şule Gürbüz ile saat ustası Recep Gürgen’in değerlendirmeleriyle sergileniyor. II

Acıbadem Sigorta Genel Müdürü Dr. Ömer Karahan, insan hayatı ve sağlığı ile ilgili her türlü riski sigortalayarak kayak, motosiklet, dalış, parapant gibi sporların yanı sıra daha birçok sporun teminat altına alınacağını, Acıbadem Pruva’yı da yelken tutkunlarına sunmaktan gurur duyduklarını belirtti. Kendisi de yelkenci olan Karahan, yenilikçi ve öncü bir sigorta şirketi olmaları nedeniyle, tehlikeli sporlarla uğraşan sporseverlerin her zaman destekçisi olacaklarını söyledi. Bunun bir göstergesi olarak da dünyada az sayıda yelkencinin dönmeyi başarabildiği Amerika Kıtası’nın güney ucu olan Horn Burnu’nu geçecek olan “Uzaklar II Teknesi - Osman Atasoy’un* seyahatine Acıbadem Sigorta olarak sponsor olduklarını ve bu konuda destek vermeye devam edeceklerini belirtti. Horn Burnu, “Yedi Denizlerin Everest’i” ya da “Dünyanın ucu” olarak da bilinen yıl boyu bölgede hüküm süren fırtınalara, soğuğa, buz dağlarına rağmen denizcileri kendine çeken tılsımlı bir yerdir. Osman Atasoy’un 11 Ekim 2008 tarihinde başlayan ve tamamı 19,500 deniz mili sürecek seyahatinin rotası; Türkiye, Cebelitarık, Kanarya Adaları, Brezilya, Arjantin, Horn Burnu, Şili, Peru, Panama Kanalı, Bermuda, Cebelitarık, Türkiye olacak. Atasoy şu anda Atlantik Okyanus’unda, Las Palmas adası civarında. II

6 Yıldızlar

NİSAN / 09

NİSAN / 09

Yıldızlar 7


SPOT

HABERLER ETKİNLİKLER OLAYLAR

Koruyucu estetikle yaşlanma geciktirilebilir

Kadınlar sağlık problemlerine internette çare arıyor

Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, sağlık

Hipertansiyonun ilacı siyah çikolata

konusunda interneti kullanan her 10 kişiden 7’sini kadınlar oluşturuyor.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Plastik

Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Karacalar, hastalıklar için uygulanan koruyucu hekimliğin estetik cerrahide de uygulanmasıyla yaşlanmanın geciktirilebileceğini belirterek “kırışıklık, sarkma oluşmadan önlem alınırsa, estetik daha başarılı olur” diyor. Estetik cerrahi kadınların güzelleşmeleri ve yaşlılık belirtilerini ortadan kaldırmaları için önemli bir kurtarıcı. Ancak yaşlılık çizgileri ve kırışıklıklar yerleşince bunları düzeltmek daha da zorlaşabiliyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Plastik Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Karacalar, estetik cerrahide de tıptaki koruyucu tıp ilkesinin geçerli olmasının başarıyı artıracağını vurguluyor. Dr. Karacalar, “Hastalıkların önlenmesi ile tedavi daha kolay ve ucuz hale gelir. Oysa hasta olduktan sonra tedavi süresi uzar, masraflar artar ve hastanın yaşam kalitesi bozulur. Aynı şekilde koruyucu estetik uygulamalar da deformasyon oluştuktan sonra düzeltilmesine göre çok daha avantajlıdır” diyor. Hastalıklar için nasıl aşı ile korunuyorsa estetik cerrahide de birtakım tedbirler alınabileceğini belirten Dr. Karacalar, bu önlemleri şöyle anlatıyor: “Biz buna koruyucu estetik adını veriyoruz. Yıllarca bekleyip deformasyon oluştuktan sonra estetik yaptırayım anlayışı doğru değil. Henüz deformasyon başlamadan, çevre organları bozmadan bir problem varsa o problemin üstüne giderek çözülmesi lazım. Mesela aşı bir koruyucu hekimlik hizmetidir. Aşının estetik cerrahide benzerleri vardır. Bunlardan biri olan botoks bir koruyucu estetik uygulamasıdır. Özellikle kötü kullanılan mimikler deformasyon nedenlerinden biridir. Botoks mimikleri terbiye eder. Yüzde çizgiler çok oluşmadan, özellikle çok mimik kullanan biri koruyucu estetik önlemi olarak botoks yaptırabilir. II

8 Yıldızlar

NİSAN / 09

Online sağlık platformu doktorsitesi.com’un verilerine göre; interneti, sağlık konusunda bilgi almak için en çok kadınlar kullanıyor. Alexa istatistiklerine göre; Türkiye’nin en çok kullanılan sağlık sitesi olan doktorsitesi.com’a göre, siteye yöneltilen soruların %69’u kadınlar tarafından sorulmuş. Siteye 2008 yılında gelen toplam 100 bin soru içinde, “kadın hastalıkları ve gebelik” ile ilgili sorular %32’lik bir oran ile ilk sırada yer alıyor. Kadın hastalıkları arasında; adet dönemi, kızlık zarı, kürtaj, interfilite gibi konular öne çıkıyor. Türkiye’de genel internet kullanımında erkeklerin %70 kullanım oranı ile önde olduğunu belirten doktorsitesi.com’un kurucusu Dr. Erden Asena, buna karşın kadınların sağlık web sitelerini daha yoğun olarak kullanmalarının nedeninin; problemlerini yüzyüze paylaşmaktan çekindikleri şeklinde yorumlanabileceğini söyledi. Sağlıkla ilgili sorulan 100 bin soru arasında “üroloji” konusu %5,68 ile ikinci sırada yer alırken, “deri ve zührevi hastalıklar” %5,54 ile üçüncü sırada yer alıyor. Katılımcılar arasındaki meslek gruplarında, ev kadınları %14’lük bir oranla interneti sağlık konusunda en çok kullanan grup olarak dikkat çekiyor. Üniversite öğrencileri %10, akademisyen ve öğretmenler %8 ile onları takip ediyor. II

Hipertansiyon hastalarına iyi bir ha-

berimiz var! Araştırmalar, çikolatanın hipertansiyona iyi geldiğini ortaya koyuyor. Ancak siyah çikolata olması ve tüketirken aşırıya kaçılmaması şartıyla. Hatta fındık ve fıstıklı dahi olabilir. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Kardiyoloji Uzmanı Doç.Dr. Ertan Ökmen, siyah çikolatanın hipertansiyon üzerindeki olumlu etkisini anlattı. “Flavanoid, damarları genişleten bir maddenin vücutta salgılanmasını sağlıyor. Damarlar genişleyince de tansiyon düşüyor. Antioksidan da denilen bu madde, kakaonun içinde oldukça yüksek miktarda bulunuyor. Bu miktar, sebze ve meyvelerdekinden dahi daha fazla. Bu nedenle kakao oranının yüksek olduğu siyah çikolata, hipertansiyona çok iyi gelen bir yiyecek. Hekim olarak yüksek tansiyon hastalarına günde, bar halindeki bir bitter çikolatanın iki karesini tüketmelerini öneriyoruz “ Doç.Dr. Ertan Ökmen, bu konuda bilimsel bir örnek de veriyor: “Kakaonun tansiyonu düşürdüğü, Panama açıklarındaki Kuna Adası’nda yaşayan yerlilerin şehre göç etmesiyle ortaya çıkıyor. Kakao tüketiminin çok fazla olduğu ada yerlileri, şehre göç etmelerinin ardından yüksek tansiyon problemiyle karşılaşıyor. Buradan yola çıkarak kakaoyu inceleyen bilim adamları, içinde yüksek miktarda bulunan flavanoid maddesinin tansiyonu düşürdüğünü ortaya koyuyor.”

YTÜ Bahar Şenliği öğrencileri coşturacak Yıldız Teknik Üniversitesi 12.Bahar Şenliği,

25- 29 Mayıs tarihleri arasında, Beşiktaş Yerleşkesi’nde Hümayun Bahçe’de düzenlenecek. YTÜ öğrenci kulüplerinin ortak çalışmasıyla gerçekleştirilen ve artık geleneksel hale gelen etkinlik, öğrencilere senenin tüm yorgunluğunu unutturacak. Yıldız Teknik Üniversitesi Bahar Şenliği, 12 yıldır tüm coşkusuyla çok keyifli aktivitelere sahne oluyor. YTÜ öğrencilerinin yanı sıra, Türkiye genelinden her yıl çok sayıda üniversite öğrencisi, YTÜ Bahar Şenliklerine yoğun ilgi gösteriyor. Gösterilen bu ilgi karşılıksız kalmıyor. Öğrenciler, her gün bir sanatçı ve alt grupların konserleri, tiyatro gösterileri ve çeşitli aktivitelerle baharın gelişini coşkuyla karşılıyor. II

Beyaz ve sütlü çikolatada kakao oranı çok düşük olduğu ya da hiç bulunmadığı için tansiyonu düşürmede herhangi bir etkisi bulunmuyor. Siyah çikolatanın yararlı olması için siyah çikolatadaki kakao miktarının en az % 60 ve üzeri olması gerekiyor. Ayrıca fındık, fıstığın, flavanoidden bağımsız olarak vücuttaki yağ faktörüne olumlu katkısı olduğu için çikolatanın içinde bulunmasının hiçbir sakıncası bulunmuyor. Bilindiği gibi fındık, fıstık ve ceviz gibi yiyecekler kolesterolü düşürmede ve vücuttaki yağ oranını dengelemede oldukça faydalı yiyecekler. II NİSAN / 09

Yıldızlar 9


“Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İstanbul Fuarı” 32. kez kapılarını açıyor... 6 – 10 Mayıs 2009 tarihleri arasında Tüyap Fuar

ve Kongre Merkezi /Büyükçekmece’de gerçekleştirilecek olan Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İstanbul Fuarı, yapı sektörüne yön veren tüm firmaları bir araya getiriyor. Düzenlendiği ilk yıldan beri sektör profesyonellerinin verdikleri destek ve katkıyla, yapı sektörünün tüm bileşenlerini bir araya getiren, en büyük ve en önemli yapı malzemeleri fuarı olma özelliğini taşıyan Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD İstanbul Fuarı, bu sene de katılımcılara sektöre yön verecek yenilikleri sergileyecek. Yapı-Endüstri Merkezi tarafından düzenlenen, her geçen gün büyümekte ve gelişmekte olan Türk yapı pazarına ulaşmanın en etkili yolu olan Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD Fuarları’nın ilki olan İstanbul Fuarı, bu yıl da 60.000 m2 alanda, üretim alanlarına göre gruplanmış 10 ayrı salon ve açık alanda gerçekleşecek. Türk inşaat sektörünün uluslararası anlamda gelişmesine katkıda bulunacak Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İstanbul Fuarı, yaklaşık 50 ülkeden 810 firmanın katılımı, 10.266 ürün adedi, 1.282 ürün çeşidi ile “Türk Yapı Sektörünün En Büyük Fuarı” olma niteliğini taşıyor.

[

editör’den

ÖĞR. GÖR. HAKAN KARATAŞ

Ortadoğu, Kafkas ve Balkan Bölgesi’nin en büyük sergileme alanı, katılımcı ve ziyaretçisine sahip olan Uluslararası YAPI/ TURKEYBUILD İstanbul Fuarı, sergilenen ürün çeşitliliğiyle de farkını göstermektedir. 60.000 m2 alanda, üretim alanlarına göre gruplanmış 10 ayrı salon ve açık alanda her yıl büyüyerek katılımcı ve ziyaretçi sayısını arttırmayı başaran Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD İstanbul Fuarı’nı geçen yıl, 96 bin 230 kişi ziyaret etti. Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İstanbul Fuarı için hem yurt içinde hem de yurt dışında tanıtım çalışmalarını yoğun bir biçimde yürüten Yapı-Endüstri Merkezi’nin yetkilileri, bu yıl hem katılımcı firma hem de ziyaretçi sayısında önemli gelişmeler olacağını belirtti. II

Uluslararası YAPI / TURKEYBUILD 2009 fuarları takvimi 32. Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İstanbul Fuarı

06-10 Mayıs 2009

22. Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 Ankara Fuarı

01-04 Ekim 2009

15. Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İzmir Fuarı

15-18 Ekim 2009

Teşekkürler

[

SPOT

HABERLER ETKİNLİKLER OLAYLAR

Yıldızlar Yaşam Kültürü Dergisinin ikinci sayısını sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Dergimizin ilk sayısına gösterilen ilgi ve vermiş olduğunuz destek için Yıldızlar Yaşam Kültürü Dergisi olarak herkese çok teşekkür ederiz. Üniversitemize katma değer sağlayacak bir çalışmada az da olsa bizim de payımızın olması geleceğe daha güvenle bakmamıza ve büyük bir şevkle çalışmamıza neden oluyor. Dergimizin bu sayısında, YÖK Başkanımız sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖZCAN ile yaptığımız röportaj; Üniversitemizin yer aldığı AB projelerİ; Rektörümüzün Almanya üniversite ziyaretleri ve imzalanan protokoller; Araştırma-Planlama Rektör Yardımcımız Prof. Dr. F. Zerhan YÜKSEL CAN’ın değerlendirmeleri ve hedefleri; FenEdebiyat Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Ulvi AVCITA’nın fakülte tanıtımı; Üniversitemize uzun yıllar hizmet etmiş değerli hocamız Prof. Dr. Ömer AYDIN ile yapılan Yıldız’ın gelişimine ilişkin röportaj; Üniversitemizi başarıyla temsil eden Çevre ve Orman Bakanlığı İstanbul İl Müdürü Doç. Dr. Mehmet Emin Birpınar ile yapılan İstanbul ve çevre konulu söyleşi; gerçekleştirilen seminer, konferans, açılışlar ve öğrenci yazıları gibi konular hakkında kamuoyunu bilgilendirmeye çalışacağız. Yoğun gündemine rağmen bizi kırmayıp röportaj talebimizi geri çevirmeyen, bizlerle düşüncelerini açık bir şekilde paylaşan ve dergimize destek veren YÖK Başkanımız Sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖZCAN’a özel bir teşekkür borçluyuz. Üniversitemizin, ortak projeler gerçekleştirmek amacıyla dış paydaşlarımızla geliştirdiği işbirliği köprüsünün bir ayağı da biz olmak için çaba sarf edeceğiz. Bu amaçla, Üniversitemizin marka değerini arttırmak ve güçlü yönlerini ön plana çıkarmak için Fakültelerimiz, öğretim elemanlarımız ve öğrencilerimizin yaptığı çalışmaları dikkatle takip etmeye özen gösteriyoruz. Üniversitemizdeki olumlu potansiyeli takip ettikçe dergimizin yapacak çok işi olduğunu görüyoruz. Üniversite yönetimimiz uluslararası üniversitelerle ortak çalışmalar ve işbirliği konusunda yeni girişimlerde bulunuyor. Bu hedefe ortak olmak ve Üniversitemizin tanıtımını yurtdışında da yapmak amacıyla dergi olarak biz de üstümüze düşen görevi yapmak istiyoruz. Başlangıçta yılda bir kez olmak üzere, bir yılın değerlendirmesini kapsayacak olan dergimizin özel sayısını İngilizce olarak yayınlayarak yurtdışındaki üniversitelere ulaştıracağız. Her yeni sayımızda dergimiz aracılığıyla oluşturduğumuz çemberi mümkün olduğu kadar genişletmeye çalışıyoruz. Üniversitemizin tanıtımına katkısı olacak, biriminizle ilgili dergimizde yayınlanmasını istediğiniz etkinlikler, haberler, projeler ve duyurmak istediğiniz yenilikler ve çalışmalarınız için yldzlr@yildiz.edu.tr adresinden bize ulaşmanızı bekliyoruz. Sürpriz konu ve konuklarla dolu dergimizin Temmuz sayısında buluşmak dileğiyle, sevgi ve saygılarımızla...

10 Yıldızlar

NİSAN / 09

NİSAN / 09

Yıldızlar 11


RÖPORTAJ

GLOBALLEŞEN DÜNYADA TÜRK YÜKSEKÖĞRETİMİNİN HEDEFLERİ

röportaj, ÖĞR. GÖR. HAKAN KARATAŞ

Y

Yükseköğretim Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖZCAN ile yükseköğretimimizin bugününü ve yarınını konuştuk. Başkanımızla üniversitelerin küreselleşen dünyadaki görevleri, üniversitelerden beklentiler, kendisinin görevde olduğu yaklaşık 1,5 yıla ilişkin icraatları, değerlendirmeleri ve geriye kalan görev süresindeki hedeflerine ilişkin uzun bir sohbet gerçekleştirdik.

Türkiye’deki Yükseköğretim Sistemi hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz? Türkiye’deki yükseköğretimi, dışarıdaki benzerlerinden soyutlayarak ele almak çok yanlış olur. Biz küreselleşen dünyanın bir parçasıyız ve orada hangi rüzgârlar esiyorsa bizi de etkiliyor. Genel olarak baktığımızda, belirli konuların dünyada öne çıktığını görüyoruz. En bariz ortaklık, yükseköğretim görmek isteyen öğrenci sayısındaki sürekli artıştır. Bu artış Avrupa ülkelerinin birkaçı için söz konusu değil, mesela Almanya ve İngiltere’de böyle bir zorunluluk ve güçlü talep yok. Fakat ABD ve Türkiye’de güçlü talepler var ve bizim en önemli görevimiz bu talebe cevap vermektir. İkinci önemli konumuz saydamlık, hesap verebilirlik ve karar alma mekanizmalarındaki kurumsal

12 Yıldızlar

NİSAN / 09

Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan - Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı Hakan Karataş - YTÜ Öğretim Görevlisi

özerkliktir. Türkiye’de bu konuda ciddi problemlerimiz var. Üçüncü sorun, maliyetlerin yükselmesi ve karşılanamamasıdır. Bizim ülkemizde yükseköğretim neredeyse bedava olduğu için, bu durum bizim için çok geçerli değil.

öğretim türü, Anadolu Üniversitesi’yle anlaştık ve bunu Türkiye’de gerçekleştireceğiz. Zannediyorum, bu yıl olmasa bile bir dahaki yıl, üniversiteye girmeyi talep edip de giremeyen hiçbir öğrenci kalmayacaktır. Bunu memnuniyetle söylemek durumundayım.

Sistemin aksayan yönleri sizce nelerdir?

Yurtdışına öğrenci gönderilmesi için çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Özellikle bize ait olan, bize özel problemlerimizden de bahsetmek durumundayız. Türk yükseköğretiminin en ciddi problemi kontenjan problemidir. Bir yükseköğretim sistemi düşünün ki, ülkesinde yükseköğretim talep eden insanların taleplerine cevap veremiyor. Böyle bir şey kabul edilemez. Madem pek çok üniversitemiz var, liselerle arasındaki bağlantıyı kurmak zorundayız. En ciddi problemimiz budur. Problemin ciddiyetine binaen ilk olarak bununla uğraşmaya başladık ve halletmek için birkaç yaklaşım kullandık. İlk olarak kontenjanları artırdık, yani durumuna göre 50 kişi alan bir bölüme 60 kişi aldık. İkincisi, ikinci öğretim olanaklarını zorladık ki, pek çok bölümde ikinci öğretim yapılmıyordu. Üçüncü zorladığımız araç da, açık öğretimdi. Bu yıl 21 tane daha lisans programı açıldı ve bu programlardan bazıları herkese açık hale getirilecek. Bu yaşam boyu öğrenme adı verilen bir

Hükümetin “her ilde bir üniversite olacak” politikası gereği, gelecekteki öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak amacıyla devlet tarafından yurtdışına gönderilen öğrenci sayısında artış yapılacak. MEB ve Yükseköğretim Kurulu, bu sene yurtdışına 1.400 öğrenci göndermeye karar verdi. Esasen hükümetin amacı, önümüzdeki 5 yıl içinde her yıl 1.000 öğrenci göndermekti. Yeni açılan üniversite sayısı 41’e yükseldiği için, bu yıl 1.000 değil 1.400 öğrenciye bu hak tanınacaktı. Çalışmalara başlandı; ama maalesef 900 öğrenci o sınavı kazanabildi. Bunların içinden 705 öğrenci, teminat mektubu imzalayabildi. Bu öğrencilere ilave olarak 700 öğrenci daha bulabilmek için, 2009’un ilk yarısında bir sınav daha yapmayı düşünüyoruz. Bu, 5 yıl sonrası için yapılan bir yatırımdır. 5 yıl sonra bu öğrencilerin üçte ikisi dönse, 600 öğretim üyesinin üniversiteleri bayağı bir rahatlatacağını düşünüyorum.

Öğretim elemanlarının atanmasıyla ilgili yapılan değişikliklerin gerekçelerinden bahseder misiniz? Öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanlarının atanmasıyla ilgili değişiklik, Yükseköğretim Kurulu’nda şimdiye kadar yapılmış en radikal değişikliktir. Üniversiteye alınacak yeni öğretim elemanları için sistemi ve süreci değiştirdik. Süreci bütün subjektif unsurlardan temizledik ve tamamen objektif kriterlere göre seçilen bir süreç haline getirdik. Belki bunun etkisini önümüzdeki 1-2 yıl içinde görmeyeceksiniz, ama önümüzdeki 15 yıl içerisinde, akademik hayatta Türkiye’deki en iyi öğrenciler yer alacak. Bir üniversitemiz hariç, hepsi sistemi olduğu gibi kabul ettiler. Bu, gerçekten Yükseköğretim Kurulu’nun yaptığı en radikal değişikliklerden biridir.

FARABİ Değişim Programı hakkında bilgi alabilir miyiz? ERASMUS programı yıllardır devam eden bir programdır. Biz onun yerli olanını FARABİ Değişim Programı adı altında Türkiye’de yaptık. Ülkemizde üniversitelerin kaliteleri arasında ciddi farklar var, oturmuş üniversitelerimiz belli bir kaliteyi çoktan tutturmuş. NİSAN / 09

Yıldızlar 13


lunda da görmek ister, bu da bir iyileştirmeye sebep olacaktır. Program bitti, Resmi Gazete’de yayınlandı. Bunu ikinci yarıyılda uygulamayı düşünüyorduk, ama yayınlanması geç kaldı. Bir dahaki akademik yılın ilk yarıyılından itibaren uygulanmaya başlayacak. Öğrenciler söz konusu olduğunda büyük bir öğrenci grubunun doğudan batıya; öğretim üyesi söz konusu olduğunda da büyük bir öğretim üyesi grubunun batıdan doğuya gideceğini düşünüyoruz. Çünkü onlara sağladığımız ek ödenekler fevkalade iyi. Yani bir öğretim üyesi 1 ya da 2 dönem için doğuya gittiğinde, batıda aldığının 3-4 mislini doğuda alabilecek.

Mesleki ve Teknik Eğitimi iyileştirme yönünde yapılan çalışmalardan bahseder misiniz?

Bir de yeni açılan üniversitelerimiz var, 2-3 tane meslek yüksekokulu olan, çok öğretim elemanı olmayan,

derslikleri bile tamamlanmamış olan üniversitelerimiz var. Neredeyse bıçakla kesilmiş gibi iki farklı grup-

tan bahsediyoruz. Eğer böyle bir değişim programı yaratabilirsek, hiç olmazsa bu az gelişmiş yeni kuru-

lan üniversitelerdeki bazı öğrencilerimizin, 1 yıllığına

dahi olsa, gelişmiş bir üniversiteye gidip, orada eğitim görmesini ve oradaki kaliteyi görmesini istedik. Belki

okuluna geri döndüğünde oradaki kaliteyi kendi oku-

14 Yıldızlar

NİSAN / 09

Mesleki ve teknik eğitim Türkiye’nin belki de kanayan en büyük yarasıdır. Mesleki ve teknik eğitimde yapılacak kalkınma ve iyileşmeler, aynen ekonomimize sirayet edecektir. Maalesef bu kurumları ülke ekonomisinin yararına kullanamayan ve lazım olan teknik elemanı istenilen sayıda ve nitelikte üretemeyen bir durumla karşı karşıyayız. Biz bu sorunu çözmeye karar verdik ve ben Başkanlığa geldikten sonra, 2 ay içinde bir komisyon kurduk. Türkiye’de mesleki eğitimin nasıl kurtulacağına ilişkin güzel bir çalışmayla ve projeyle geri döndüler. Bu çalışmayı, mesleki eğitim ve teknik eğitim olmak üzere iki adımda düşünmek mümkün. Bunun ilk basamağında meslek yüksekokulları vardır. Bu okullar bilindiği gibi 2 yıl eğitim veriyor. Bunu yine 2 yıl olarak planlıyor, dönem sayısını 6’ya çıkartmayı düşünüyoruz. Bu 6 dönemin 3’ünü, kesinlikle uygulamalı yapmayı amaçlıyoruz. 3 dönem teorik ders alan öğrencilerin, kalan 3 dönemi bir işyerinde ve iş kolunda geçirmesini istiyoruz.

Üniversiteye giriş sistemiyle ilgili değişiklik yapılacak mı? Bu herhalde popüler konulardan birisi. Üniversite giriş sisteminde yaptığımız değişiklikler 2010 yılında gerçekleşecek. Tekrar iki aşamalı bir sınava geçmek üzereyiz. Mevcut sınavın, psikolojik bakımdan öğrencileri çok zor durumda bıraktığını biliyoruz. NİSAN / 09

Yıldızlar 15


190 dakikada insanların kaderini tayin etmek, istenilen bir durum değil. Güçlüğü biraz olsun hafifletmek ve başarıya dayalı bir sistem yaratmak için 2 aşamalı sınav yapmaya karar verdik. Birinci aşamanın genel yetenek ve genel bilgi düzeyinde olmasını ve ikinci aşamada alan bilgilerini test etmeyi planladık. Alan bilgilerini de klasik usulle yapmayalım; matematik, geometri, fen dalları, sosyal bilimler, edebiyat ve yabancı dil olmak üzere beş gruba ayırmak istiyoruz. Her grubun altında 4-5 tane ders var. Her öğrenci, bu sınavlar sonucunda alanlardan 5 farklı puan alacak ve ilk aşamadan da genel yetenek ve genel bilgi olmak üzere 2 puan getirecek. Öğrencinin 7 puanı olacak. Üniversitelerimiz de bu 7 puanın herhangi bir kombinasyonuyla öğrenci alacak. Bu zannediyorum ki, mevcut sistemimizle mukayese edildiğinde çok daha çağdaş bir sistem. Bu çalışmalar komisyon tarafından tamamlandıktan sonra kamuoyuyla paylaşılacaktır.

Önümüzdeki dönemde gerçekleştirmek istediğiniz çalışmalardan bahseder misiniz? Üniversitelerimizin Bologna Süreci’ne aktif katılımını sağlamaya çalışıyoruz, her üniversitede bir Bologna Ofisi olsun istiyoruz. Bu konudaki bütün yapılanmanın da 2012 yılına kadar bitmesini hedefliyoruz. Biliyorsunuz, Bologna karnemiz çok fena değil; ama Bologna süreci içerisindeki üniversitelerimizin sayısı çok az. Derhal bunu genişletip bütün üniversitelerimizi kapsayacak şekilde yeniden düzenlememiz gerekiyor.

16 Yıldızlar

NİSAN / 09

Bir başka önemli konu da Teknoloji Transfer Ofis-

lerinin kurulmasıdır. Ülkemizde belki hocalarımız patent alabiliyor, ama bu aldıkları patentler raflarda

kalıyor. Derhal bu raflarda kalan patentleri, bir şekilde

teknolojiye dönüştürmemiz lazım. Bu Amerika’da 35– 40 yıl önce yapılıyordu, maalesef biz bunda da 35-40

yıl geriden geliyoruz. Bu ofislerin kurulması gerekiyor. Bu ofislerdeki insanlar, oda oda hocaları gezerek ney-

le uğraştıklarını ve orada teknolojiye dönüştürülecek herhangi bir bilgi olup olmadığını kontrol edecekler

ve eğer böyle bir bilgi varsa onu alıp sanayiye pazarlamaya çalışacaklar. Amerika’da bütçesinin bir kısmını

bu yoldan elde eden birçok üniversite tanıyorum ve bu süreç bugün de devam ediyor. Ama maalesef ülkemizde ne şahıslar, ne öğretim üyeleri, ne de çalıştıkla-

rı üniversiteler; bizim teknoloji ofislerimiz olmaması nedeniyle kazanabiliyor. Bu, üniversitelerimiz için büyük bir kayıp diye düşünüyorum

Bir de TÜBA’ dan (Türkiye Bilimler Akademisi) ge-

len bir istek doğrultusunda, post doktora programları başlatmaya karar verdik.

Bir başka yapmak istediğimiz şey, Disiplin Yönetme-

liği’nin güncelleştirilmesidir. Mevcut Disiplin Yönet-

meliği, güncel suçlar ve problemlerle başa çıkabilecek durumda değil. Onun için Disiplin Yönetmeliği’ni de

elden geçirmenin zamanı geldi. Hazırlanan rapor ışığında ilk toplantımızda herkes görüşünü söyleyecek ve yakında yeni bir Disiplin Yönetmeliğimiz olacak. II

NİSAN / 09

Yıldızlar 17


GÜNCEL sek, “Önemli olan temaslara başlamak değil temasları sürdürmektir. Bu bağlamda, Mayıs ayı içerisinde ziyaret ettiğimiz üniversitelerin akademisyenlerini üniversitemize davet edeceğiz. Türk-Alman Bilim Haftası başlığı altında ortak araştırma konularını tartışabilmek için, meslektaşlarımızı öğretim elemanlarımızla aynı masa etrafında toplamaya çalışacağız. Ayrıca, 16 Haziran 2009 tarihinde Berlin Teknik Üniversitesi Rektörünü üniversitemizde ağırlayacağız” dedi. Üniversite ziyaretlerine Hollanda, Avusturya ve Amerika ile devam edeceklerini belirten Yüksek, Amerika’da üniversitelerle temaslara başladıklarını, Ağustos sonunda Connecticut Üniversitesi başta olmak üzere üniversite ziyaretlerinde bulunacaklarını ve Eylül ayında ise Japonya’ya gitmeyi planladıklarını ifade etti.

Berlin Teknik Üniversitesi

YTÜ YURTDIŞINA AÇILIYOR

yazı, ÖĞR. GÖR. HAKAN KARATAŞ

18 Yıldızlar

NİSAN / 09

Y

Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek, Elektrik-Elektronik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Galip Cansever, Mekatronik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ahmet Koyun, Öğretim Görevlisi Hakan Karataş ve Makine Fakültesi emekli öğretim üyelerimizden Prof. Dr. Doğan Özgür’den oluşan ekip, 15-20 Mart tarihlerinde, bazı üniversitelerle temaslarda bulunmak amacıyla Almanya’ya ziyaret gerçekleştirdiler. Almanya turu, Berlin Teknik Üniversitesi, Magdeburg Üniversitesi, Braunschweig Teknik Üniversitesi ve Dresden Teknik Üniversitesi’yle yapılan görüşmelerle tamamlandı. Rektör Yüksek, yaklaşık 2 aydır bu üniversitelerle temasta olduklarını ve Almanya turunda hedefledikleri üniversitelerle görüştüklerini belirtti. Bilginin paylaştıkça değer kazandığını ifade eden Rektör Yüksek, amaçlarının uluslararası bilgi, kültür ve vizyona sahip; uluslararası alanlarda etkin akademisyen ve öğrenciler yetiştirmek olduğunu vurguladı. Üniversiteyi dünyaya açma çabası içinde olduklarını ve bu amaca hizmet etmek için Almanya gezisini düzenlediklerini belirten Yüksek, öğrenci ve akademisyen değişimi; ortak proje ve program konularında görüşmeler yaparak protokoller imzaladıklarını ve İstanbul’da kurulması planlanan Türk-Alman Üniversitesi’nin kuruluş aşamasında onlara destek olmak istediklerini belirtti. Yük-

Berlin Teknik Üniversitesi’ne yapılan ziyaret esnasında, Prof. Dr. Krüger (Machine Tools and Factory Management), Prof. Dr. Von Wagner (Mechatronics and Machine Dynamics Continuum Mechatronics), Prof. Dr. Boit (Section Semiconductor Devices), Prof. Dr. Raisch (Control Systems) ve birçok öğretim üyesiyle görüşmeler yapılmış ve laboratuar gezilerinde bulunulmuştur. Daha sonra Üretim Teknoloji Merkezi’nin çatısı altındaki Fraunhofer Enstitüsü gezilmiş, yapısal ve yönetimsel işleyişi hakkında bilgi alınmıştır. Üniversitemiz ve Berlin Teknik Üniversitesi arasındaki

1988 yılından beri devam eden ilişkileri aktif hale getirmek amacıyla, Rektörümüz Prof. Dr. İsmail Yüksek ve Berlin Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. K. Kutzler tarafından mevcut protokolü 5 yıl süre ile uzatan ek protokol imzalandı. Protokol kapsamında, öğrenciöğretim üyesi değişimi, ortak proje çalışmaları, ortak sempozyum, konferans ve seminerler yer almaktadır.

Magdeburg Üniversitesi Prof. Dr. İsmail Yüksek ve beraberindeki heyet, Magdeburg Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Klaus Erich Pollmann’a ziyarette bulunarak ikili ilişkileri başlatmışlardır. Elektrik Mühendisliği ve Bilgi Teknolojileri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Andreas Lindemann ve Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Georg Rose ile görüşmeler yapılmış ve mevcut araştırma konularıyla ilgili bilgi alışverişinde bulunulmuştur. Ziyaret kapsamında ortak araştırma konularını tespit etmek amacıyla Makine Mühendisliği Fakültesi öğretim üyeleri ile bir araya gelinmiş ve doktora öğrencileri yürüttükleri projelerle ilgili bilgi vermişlerdir. Son olarak, Experimental Factory olarak adlandırılan ürün, üretim ve inovasyon araştırma alanlarına odaklı araştırma ve transfer merkezinde incelemelerde bulunulmuştur. Magdeburg Üniversitesi akademisyenleri ile önümüzdeki dönemde seminer, ders vermek ve üniversitemiz akademisyenleri ile işbirliğinde bulunmak amacıyla üniversitemize geleceklerdir.

NİSAN / 09

Yıldızlar 19


tute of Machine Tools and Production Engineering) ve Prof. Dr. Lars Wolf (Institute of Operating Systems and Computer Networks) eşliğinde enstitü ziyaretleri yapılmış, enstitü yapıları incelenmiş, araştırma projeleri hakkında bilgi alınmış ve ortak programlar hakkında görüşmeler yapılmıştır. Öğrenci-öğretim üyesi değişimi, ortak proje çalışmaları, konferans ve seminerler için, Braunschweig Üniversitesi akademisyenleri Mayıs ayı içerisinde akademisyenlerimiz ile müzakereler de bulunmak üzere üniversitemize ziyarette bulunacaklardır.

Dresden Teknik Üniversitesi

Braunschweig Üniversitesi

Braunschweig Üniversitesi Almanya programının üçüncü gününde Braunsc-

hweig Üniversitesi’ne giden Rektörümüz Prof. Dr. İsmail Yüksek ve beraberindeki heyet, ilk olarak Bra-

unschweig Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Jürgen Hesselbach’ı makamında ziyaret etti. Her iki üniversi-

tenin de işbirliğini başlatma konusunda istekli olduğu görüşmede, rektörler karşılıklı olarak hangi alanlarda ortak projeler geliştirebilecekleri konusunda görüşle-

rini ifade ettiler. Prof. Dr. Christoph Herrmann (Insti-

20 Yıldızlar

NİSAN / 09

Almanya programının son gününde ziyaret sırası Dresden Teknik Üniversitesi’ne gelmişti. Program çerçevesinde, ilk olarak Prof. K. J. Wolter (Faculty of Electrical Engineering and Information Technology) ve öğretim üyeleriyle görüşmeler yapılmış ve laboratuarlar gezilmiştir. Daha sonra Prof. Volker Ulbricht (Faculty of Mechanical Engineering) makamında ziyaret edilmiş ve sonrasında lisans ve lisans öğrencilerinin araştırmalar yaptığı laboratuarlar incelenmiştir. Son olarak, üniversitemiz ve Dresden Teknik Üniversitesi arasında işbirliğini başlatmak amacıyla, Rektörümüz Prof. Dr. İsmail Yüksek ve Dresden Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hermann Kokenge tarafından işbirliği protokolü imzalanmıştır. Protokol kapsamında; öğrenci-öğretim üyesi değişimi, ortak araştırma projeleri, konferanslar, seminerler, eğitim projeleri ve kültür programlarının düzenlenmesi yer almaktadır. II NİSAN / 09

Yıldızlar 21


EĞİTİM

JAPONYA’DA LİSANSÜSTÜ EĞİTİM

yazı, YRD. DOÇ. DR. KAYHAN GÜLEZ / ELEKTRİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ

E

Eğitim sistemi, Japon kültürünü ve tarihini şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. Japon geleneğinde, topluma ve kurulu düzene saygı ile kolektif amaçların bireyselliğin üstünde tutulması vurgulanır. Japon eğitim sistemi; çalışkanlık, bireyin kendisini sorgulaması ve düzenli çalışma alışkanlıklarının edinilmesinin gerekliliği üzerine inşa edilmiştir. Eğitim sistemi kapsamında ahlaki davranışların ve karakter gelişiminin öğrenilme süreci, öğrencilerin okul hayatının büyük bir kısmını oluşturur. Bu doğrultuda, okul müfredatları, Japon toplumunun ve kültürünün temel değerlerinin öğretilmesini hedefleyerek oluşturulmuştur. Japonya’da, yüksek okullaşma oranı ve derslere devam “zorunluluğu, sistemin temel karakterlerini oluşturmaktadır. Bu özellikler, eğitim sisteminde önemli bir yere sahip olan özel eğitim kurumları için de geçerlidir. Bunun sonucunda, Japon öğrencilerin akademik başarıları uluslararası standartların üzerinde yer almaktadır.

Üniversite eğitimi Japonya’da yaklaşık 800 üniversite bulunmaktadır. Bu üniversitelerden 660 tanesi özel, 42 tanesi belediye ve sivil toplum kuruluşları, 98 tanesi ise devlet üniversitesidir. Devlet üniversiteleri arasında Tokyo Üniversitesi, Tokyo Institute of Technology, Kyoto Universitesi, Tohoku Üniversitesi, Hitotsubashi Üniversitesi, Osaka Üniversitesi, Nagoya Üniversitesi, Chiba Üniversitesi belli başlı okulları oluştururken özel üniversiteler arasında Keio Üniversitesi, Waseda Üniversitesi, Nihon Üniversitesi, Science University of Tokyo başarılı üniversiteler olarak bilinmektedir. Japonya, sosyal güvenliği, ulaşım rahatlığı, alışveriş imkânları, ileri teknoloji ile donatılmış mekânları, insanların samimiyeti ve güler yüzlülüğü, kültür seviyesi ile toplumsal refah açısından dünyanın bir numaralı ülkesi olmaya adaydır. Ülkede kültür alışverişine önem verilmekte ve yabancı öğrenci sayısında artış olması için tüm imkânlar seferber edilmektedir. Yabancı öğrenciler ile çalışan öğretim üyeleri bunu bir gurur kaynağı saymakta ve gittikleri her yerde bunu övünerek ilan etmektedir.

Yabancı öğrencilerin oturumu Japonya temel olarak Türklere vize uygulamamakta ve 3 aylık turist vizesi pasaport kontrolü sırasında verilmektedir. Sınır kapısından alınan bu vize 3 aylık olduğu için Japonca eğitimi açısından pek kullanışlı olmamakta ve her 3 ayda bir ülkeden çıkış ve giriş

yapmak gerekmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’den öğrenci vizesi alınarak gelinmesi en uygun yoldur. Buna imkân olmadığı takdirde, gidilecek Japonca okuluyla konuşulup, giriş çıkışlarda davetiye verip veremeyecekleri sorulmalıdır. Öğrenci vizesi prosedürleri şu şekildedir; ilk olarak Japonca okulunun belgeleri doldurulur. Bunlar Japonca okuluna yollanır ve Japonca Okulu belgeleri inceleyip Göçmen Bürosuna (Immigration Office) gönderir. Göçmen Bürosuna gelen belgeler incelenip onaylandıktan sonra Certificate of Eligibility belgesi Japonca okuluna yollanır. Japonca Okulu da bu belgeyi öğrenciye yollar. Öğrenci bu belgeyle, Türkiye veya başka bir ülkedeki Japon Elçiliği’ne giderek öğrenci vizesi alabilir. Japonya’da eğitim vizesine sahip kişiler, pre-college ve college student şeklinde sınıflandırılmaktadır. Dil eğitimi alan tüm öğrencilere pre-college vizesi verilirken, lisans döneminden itibaren ise college vizesi verilmektedir. Bu vizelerin temininde muhtemel bir gecikmeye maruz kalmamak için; ilgili okullara başvuruların, belirtilen süreler içinde ve titizlikle, sürelere kesin riayet edilirek yapılması gerekmektedir.

Japonca lisan öğrenimi Ülkeye eğitim vizesi ile gelinmesi durumunda, Japonca lisan öğrenimi vize alma hakkına sahip Japonca okullarında yapılmalıdır. Japonca okullarında çeşitli programlar bulunmakla birlikte, lisan eğitimi yapmak isteyen kişiler, günde 4 saatlik olmak üzere haftada 5 gün programa devam etmelidir. Bu okullarda Japonca dil eğitimi dışında, Japonca matematik, fizik, kimya ve tarih dersi de gösterilmektedir. Bu okulun da bitimiyle, toplam 1,5 senelik bir dil eğitiminden sonra üniversiteye girilir.

Eğitim dili Japonya’da, özellikle yüksek lisans eğitiminde İngilizce eğitim veren bazı üniversiteler bulunmaktadır. Yabancı öğrencisi fazla olan büyük üniversitelerde, master ve doktora için İngilizce programlar bulunmaktadır. Master ve doktora programları için istenen Japonca barajının yüksek olmamasına rağmen, gündelik hayatta kullanmak ve eğitimin pratiğe dökülebilmesi için Japonca öğrenilmesi faydalı olmaktadır. Eğitimini Japonca devam ettirmek isteyen ve hiç Japoncası olmayan öğrencilerin, Japoncalarını yeterli seviyeye getirmeleri için yaklaşık bir buçuk sene Japonca çalışması gerekmektedir. Bu sürenin sonunda master veya doktoraya kabul için sınavlara girilmek-

>> Master eğitiminde bir sene ders alınması

gerekirken, derslerin sayısının çok az olduğu doktora sürecinde daha esnek davranılmaktadır.

22 Yıldızlar

NİSAN / 09

NİSAN / 09

Yıldızlar 23


Keio Universty tedir. Japonca’nın yanında tercih edilen bölüm derslerinden de soruların sorulduğu bu sınav, Türkiye’deki sınavlarla benzerlik göstermektedir. Sınavın geçilmesi durumunda master için 2 yıl, doktora içinse 3 yıl sürecek bir süreç başlamaktadır. Master eğitiminde bir sene ders alınması gerekirken, derslerin sayısının çok az olduğu doktora sürecinde bu konuda daha esnek davranılmaktadır.

Bunun dışında bazı üniversiteler ve özel kuruluşların burslarına da yurtdışından başvurmak mümkündür. MEB ve YÖK burslarının şartları her sene değişebildiği için, bunlar hakkında en sağlıklı bilgi Türkiye’deki ilgili kuruluşlardan temin edilmelidir.

Lisansüstü eğitim için bilgi kaynakları Japonya’da master, doktora veya araştırma konusuyla ilgilenenler için öncelikli tavsiye, bu konuda Japonya’nın Ankara Büyükelçiliği’nde ve İstanbul Konsolosluğu’nda bulunan kitapları incelemeleri ve oradaki görevlilerden bilgi almaları olacaktır. Boğaziçi, Bilkent, ODTÜ gibi bazı üniversitelerin kütüphanelerinde de, Japonya’daki üniversiteler hakkında ‘ABC’s of Studying in Japan’ ve ‘Japanese Universities and Colleges’ adlı kitapların incelenmesiyle de, konuyla ilgili faydalı bilgilere ulaşılabilir. Bu kitapların yanı sıra; Monbusho’ya bağlı AIEJ (Association of International Education in Japan) web sayfasının (http://www.aiej.or.jp) ziyaret edilmesi durumunda, bu sayfada da Japonya’da eğitim ve üniversiteler hakkında (Japonya’daki eğitim sistemi, yaşam, üniversite isimleri, üniversitelerin adres fax ve telefon numaraları, kısa tanıtımları ve homepage adresleri, burslar ) geniş bilgi sahibi olunabilir.

Burs imkanları Japonya’da master ve doktora yapmak için verilen burslar, genellikle Japonya’da üniversiteye girdikten sonra başvurulan burslardır. Türkiye’de iken başvurulabilenlerden en önemlisi Monbusho bursudur.

24 Yıldızlar

NİSAN / 09

Monbusho Bursu

*

Monbusho (Japon Milli Eğitim Bakanlığı), Japonya’daki yabancı öğrenci sayısını arttırmak amacıyla, her sene lisans ve yüksek lisans seviyesinde, sayısı bir kaç bini bulan öğrenciye karşılıksız burs vermektedir. Bu burs genellikle araştırma bursu olarak verilmektedir. 1,5–2 sene süreli olan bu burs, araştırmanın ardından master ve doktora programlarına girilmesi durumunda uzatılabilmektedir.

Monbusho bursuna Türkiye’de iken başvuru iki şekilde yapılmaktadır. Bunlardan birincisi, büyükelçilik kanalı ile gerçekleştirilmektedir. Son yıllarda elçilikçe gönderilen öğrenci kontenjanı yavaş yavaş artmakla birlikte, en son 1997 de bu sayı master ve doktora için 12’ye yükseltildi. Başvuran aday sayısının 50 den fazla olmadığı düşünülürse, 12 kişinin burs alması olumlu bir durumdur. Bu burs, önceleri TC. Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla verilirken, son yıllarda bursun dağıtımından memnun olunmadığı için, burs dağıtımını bizzat elçilik gerçekleştirmeye başlamıştır. Şu anda öğrenci seçimleri, daha önce Japon hükümetinin bursuyla Japonya’da kalmış öğretim üyelerinin oluşturduğu bir heyet aracılığıyla elçilik tarafından yapılmaktadır. Bu burs, araştırma bursu adıyla, 1,5 veya 2 yıllığına verilmektedir. Başvurular, Mayıs ve Haziran aylarında yapılmaktadır. Başvuru için gereken belgelerin ayrıntılı listesini, konsolosluk ve elçilikten temin etmek mümkündür.

Monbusho Bursu için gerekli bazı belgeler - Diploma - Transkript (not dökümü) - İngilizce veya Japonca dil yeterlilik belgesi (IELTS, KPDS veya TOEFL 500–550 alt baraj) - Araştırmanın birlikte yapılacağı hocadan kabul belgesi Ön elemenin ardından seçilen adaylar, mülakat için çağırılmaktadır. Mülakat sonunda da, gidecek kişiler ve yedek liste belli olmaktadır. Monbusho bursuna başvuruda kullanılabilecek ikinci yol ise öğrencinin bağlantıya geçtiği öğretim üyesi aracılığıyla bursa başvurmasıdır. Bu şekildeki başvuru, araştırmadan daha çok, doğrudan master ve doktora için başvuru durumunda kullanılmaktadır. Bu metot, daha çok yüksek başarılı öğrencilerin kullandığı bir yöntemse de, karşılıklı yazışma ile ilgili öğretim üyesini ikna edebileceğini düşünen herkes, bu şekilde de başvuru yapabilmektedir. İkinci şekilde yapılan başvurunun sonuçları geç belli olabileceğinden, elçilik vasıtasıyla başvuru gerçekleştirmek daha iyi olacaktır. Japonya’daki üniversitelerin, özellikle başarılı öğrenciler için burs kontenjanları mevcut bulunmaktadır. Hatta bazı bölümler, Türkiye’de de olduğu gibi tüm öğrenciler için burslu olmaktadır. Bazı üniversitelerde de, sadece okul ücretinden muafiyet gibi imkânlar bulunmaktadır. Bu tip başvurularda, formları doğru bir şekilde doldurmak ve özellikle essay (deneme yazısı) kısmı var ise bu kısma önem vermek, başvurunun kabulünde etkili olacaktır. Özellikle, yazışma yapılan bir öğretim üyesinin bulunması durumunda, bir tür referans yerine geçecek bu durumun da, burs alınmasında olumlu bir etkisi olacaktır. II

Waseda Üniversitesi

Tokyo Teknoloji Üniversitesi Tokyo Üniversitesi

NİSAN / 09

Yıldızlar 25


AR-GE

ARAŞTIRMA ALT YAPIMIZI GÜÇLENDİRME ÇALIŞMALARINA BAŞLADIK

yazı, F. ZERHAN YÜKSEL CAN / YTÜ ARAŞTIRMA-PLANLAMA REKTÖR YARDIMCISI

Ü

Üniversitemiz, sosyal, fen ve sanat alanlarını kapsayan 9 fakültesi, 2 meslek yüksek okulu, 19 ön lisans, 34 lisans ve 68 lisansüstü programı, 15 uygulama araştırma merkezi, fakültelerdeki çok sayıda laboratuarları ve hepsinden önemlisi birbirinden değerli 1.500’e varan öğretim elemanı ile Türkiye’nin öncü üniversiteleri arasında bulunuyor. Üniversitemizin araştırma, geliştirme kapasitesinin kullanımını ve verimliliğini arttırmak, Rektörlüğümüzün birincil hedefidir. Bu hedef doğrultusunda; iç ve dış AR-GE kaynaklarından yararlanma düzeyimizi yükseltmek, bilimsel üretimde yalnızca sayısal değil niteliksel olarak da üst düzey verimliliğe ulaşmak, bilimsel üretimin üniversite-sanayi işbirliğine dönüşmesini sağlamak, bunların sonucunda da ulusal ve uluslararası bilimsel, sosyal ve sınai platformlarda tanınırlığımızı arttırmak amacıyla, araştırma alt yapımızın güçlendirilmesine yönelik çalışmalar başlatılmıştır. Rektörlüğümüzün araştırma alt yapılarını geliştirme hedefi doğrultusunda ilk faaliyeti, Uygar Merkezleri Destek Birimi’ni kurmak olmuştur. Bu birim Kiler-i Hümayun binasında, Uygar Merkezleri çalışmaları kapsamında yürütülecek etkinliklere yönelik; iletişim, toplantı, fotokopi vb. hizmetleri vermeye başlamıştır.

Araştırma projeleri için destek birimi kurulacaktır Rektörlüğümüz, araştırma projeleri hazırlamalarında yardımcı olacak bir destek biriminin oluşturulmasını hedeflemektedir. Bu birim, araştırmacılarımıza BAPK, TUBİTAK, DPT, AB gibi değişik düzey ve nitelikteki proje başvurularında yardımcı olacak ve sürdürü-

26 Yıldızlar

NİSAN / 09

lebilir destek verecek biçimde tasarlanmaktadır. Proje çağrılarının izlenmesi ve ilgili araştırma alanlarındaki araştırmacıların bilgilendirilmesi, projelerin kurallara uygun olarak yazılması ve bütçelendirilmesi, bütçenin harcanması ve izlenmesi, proje çıktılarının fikri mülkiyet haklarının takibi gibi konularda aşamalı desteklerin oluşturulması, söz konusu birimin hedefleri arasındadır. Yine bu kapsamda, üniversitemizin araştırma alt yapısı ile ilgili veri tabanı oluşturulmasına öncelik verilecektir.

Tarihi yapıların ve çevrenin korunması Planlama çalışmaları kapsamında, yerleşkelerimizin master planının ivedilikle yapılması gerekmektedir. Rektörlüğümüz, Yıldız ve Davutpaşa Yerleşkesi alanlarındaki tarihi yapıların ve çevrenin korunması ve niteliklerine uygun olarak kullanılması konusuna

da duyarlılıkla yaklaşmaktadır. Bir plan çerçevesinde, tarihi yapıların rölöve ve restorasyon projeleri hazırlanmakta, uygulamalar için de kaynak bulma çalışmaları devam etmektedir. Bu kapsamda, Yıldız Yerleşkesi’nde bulunan üç tarihi köşk ile Davutpaşa Yerleşkesi’ndeki tarihi hamamın rölöve ve restorasyon çalışmaları tamamlanmak üzeredir. Ayrıca, projesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılmış olan Otağ-ı Humayun binasının, İstanbul 2010 projeleri kapsamında restore edilmesi için gerekli girişimler yapılmıştır. Sevgili öğretim üyelerimiz ve elemanlarımız, biz yönetim olarak AR-GE etkinliklerinde sizlere olanaklar dâhilindeki tüm desteği vermeyi hedefledik. Sizlerin de üniversitemizin araştırma alt yapısını geliştirme etkinliklerine, coşkuyla katkı ve katılımda bulunacağına inanıyoruz. II NİSAN / 09

Yıldızlar 27


ETKİNLİK

İ

İstiklâl Marşımızın kabul edilişinin 88. yıldönümü sebebiyle, 12 Mart tarihinde, üniversitemizin Davutpaşa Yerleşim Birimi Fen-Edebiyat Fakültesi Prof. Dr. Şevket Erk Konferans Salonu’nda “İstiklâl Marşının Şairi, Güftesi Bestesi” başlıklı bir toplantı düzenlendi. Toplantıda önce kısaca Mehmet Âkif Ersoy’un hayatı hakkında bilgi verildi. Âlim Kahraman İstiklâl Marşı’nın yazılışı ve kabulünü, Mehmet Altun ise millî marşın bestesinin nasıl kabul edildiğini anlattı. Ayrıca iki gün süreyle “Belgelerle Millî Marşın Kabul Serüveni”ni anlatan bir sergi de izleyicilerin ilgisine sunuldu.

Mehmet Akif’in güftesi beğeniyle karşılandı

İSTİKLÂL MARŞI’NIN KABULÜNÜN 88. YILDÖNÜMÜNDE ANMA TOPLANTISI YAPILDI yazı, YRD. DOÇ. DR. BAHRİYE ÇERİ / TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ

28 Yıldızlar

NİSAN / 09

Âlim Kahraman’ın ayrıntılı olarak anlattığı İstiklâl Marşımızın güftesinin kabulü konuşmasını kısaca şöyle özetleyebiliriz: İstiklâl Marşı’nın yazılması; Yunan ordularının Anadolu içlerine kadar yayıldığı, Sevr Antlaşması’nın imzalandığı, Millî Mücadele’nin ve meclisin en heyecanlı aylarının yaşandığı bir dönemde gündeme gelir. 18 Eylül 1920’de Güfte yarışması için hazırlanan genelge, yurdun dört bir yanına iletilir. Genelgede: * 23 Aralık 1920’ye kadar süre tanınmış, * 500 Lira para ödülü konulmuş, * Müracaatların Ankara’ya Maarif Vekâleti’ne yapılacağı belirtilmiştir. Yarışmaya yurdun çeşitli vilayetlerinden gelen 724 eser katılır. Ancak bunların arasında Mehmet Akif’in eseri yoktur. Bunu fark eden Hamdullah Suphi, Akif’in arkadaşı Balıkesir Mebusu Hasan Basri Bey’den bunun sebebini öğrenmek ister. Akif, bu konuda bir yarışma düzenlenmiş olması ve para ödülünün bulunması sebepleriyle yarışmaya katılmamıştır. 5 Şubat 1921’de Hamdullah Suphi, Mehmet Akif’e bir mektup yazar ve “Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız.” der. Mehmet Akif ikna olur ve çalışmaya başlar. On gün içinde, büyük bir coşkuyla İstiklal Marşını yazıp tamamlar. 26 Şubat 1921 günü Maarif Vekâleti’nden gelen tezkere Meclis’te görüşülür. Gelen eserler arasından 7 tanesi seçilerek Meclis’e gönderilir. Marşın seçiminde nasıl bir yöntem izleneceği konusu, bu görüşmeye damgasını vurur. 1 Mart 1921’de Meclis’te ikinci görüşme gerçekleşir. Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlık yaptığı bu oturumda Hamdullah Suphi, yarışmaya katılan eserleri, Akif’in İstiklal Marşı dışında zayıf bulduğunu, kendi reyinin Akif’in eserinden yana olduğunu belirtir ve İstiklal Marşı’nı ilk defa olmak üzere Meclis’te okur. Marş büyük bir

kabul görür. İstek üzere kürsüden iki defa daha okur. Mustafa Kemal Paşa tarafından da alkışla karşılanır. Âlim Kahraman, İstiklâl Marşı güfte yarışmasına katılan diğer şiirlerden de örnekler okuyarak konuşmasını tamamlamıştır.

1 Güfte, 12 Beste Projesi Diğer konuşmacı Mehmet Altun, Cumhuriyetin 85. yıldönümü nedeniyle hazırladığı özel bir proje çerçevesinde dinleyicileri bilgilendirmiş, İstiklal Marşı’nın bestesinin ne şekilde oluştuğu, ne şekilde seçildiği ve 1930 yılında ne şekilde değiştiği konusunda dinleyicileri aydınlatmıştır. Mehmet Altun, bu proje ile amaçlarının İstiklal Marşı’nın bestesi için açılan yarışmaya gelen ve sayısının 100 kadar olduğu bilinen eserlerin notalarını bulup, bunları yeniden icra ederek bir dinletiye dönüştürmek olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, yaklaşık 3-4 yıllık bir ön hazırlık ve yazım süresinin sonunda, Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın ve Tekfen Vakfı’nın eşsiz desteğiyle, Cumhuriyetin 85. yılı olan geçtiğimiz sene, “1 güfte, 12 beste” adıyla bu projeyi hayata geçirmenin mümkün olabildiğini sözlerine eklemiştir. Mehmet Altun, aslında Osmanlı’nın bir resmi millî marşı olmadığını, aksine son dönem padişahlarının kendileri için yazdırdıkları kişisel marşları bulunduğunu ifade etmiştir. Mehmet Altun konuşmasına şöyle devam etmiştir: II. Mahmud için Donizetti Paşa tarafından bestelenen Mahmudiye Marşı, Abdülmecid’in Mecidiye Marşı, Abdülaziz için bestelenen Aziziye Marşı, Sultan Reşad için bestelenen Reşadiye Marşı, Abdülhamid için bestelenen Hamidiye Marşı gibi... Oysa bir devletin millî marşının olmaması, bazı uluslararası toplantı ve etkinliklerde, komik durumlara da yol açmaktaydı. Mehmet Altun konuşmasında bu durum için çarpıcı bir örnek verir. Örneğin; Reşadiye feribotunun kızaktan indirilmesi töreninde, İngiliz bahriyelilerinin kendi millî marşlarını söyledikten sonra Osmanlı heyeti de kendi marşlarını söylemeye davet edilince, bizimkiler çözüm olarak ilk akıllarına gelen şeyi söyleyivermişlerdi: “Entarisi ala benziyor, Sultan Reşad bana benziyor...”

Beste yarışmasına geniş bir katılım olmuştu 12 Mart 1921’de İstiklâl Marşı’nın güftesi kabul edildikten sonra, 17 Mart 1921 günü beste için yarışma

NİSAN / 09

Yıldızlar 29


duyurusu gazetelerde yayımlanır. Dönemin gazetelerinden, alınan bilgiye göre yarışmaya 100’ün üzerinde beste katıldığını (ancak bunların bir listesi ne yazık ki mevcut değildir) Prag Konservatuarı’nda okuyan bir Türk öğrencisinin dahi, yarışmaya beste gönderdiği anlaşılmaktadır. Daha sonraki yıllarda, gelen tüm besteler arasından 55 tanesi değerlendirmeye layık bulunmuştur. Mehmet Altun’a göre bu durum, yollanan eserlerin belki yarısının değerlendirmeye dahi tutulacak seviyede olmadığını göstermektedir. Bu kadar geniş bir katılım, millî hislerin çok üst düzeyde olduğunun da bir anlamda bir göstergesidir. Bu sırada, Anadolu’da atmosfer giderek yükselmektedir. Beste yarışmasının açıldığı 17 Mart 1921 tarihi ile gelen tüm bestelerin Maarif Vekâleti’nde toplandığı 31 Mayıs 1921 tarihleri arasında II. İnönü zaferi kazanılmış, 27 Mayıs’ta Ankara Ulus Meydanı’nda on binlerce kişinin katıldığı büyük bir kutlama töreni icra edilmiştir.

Seçimi kimler yapacak? Büyük bir millî heyecanın yaşandığı Ulus’taki tek eksik, hep bir ağızdan söylenecek bir millî marşın bulunmamasıdır. O yüzden, Millî Marş’ın bir an evvel seçilmesi önemlidir. Buna karşın, süreci çıkmaza sokan bazı zorluklar da vardır. Birincisi, onca beste arasından seçim yapmaya muktedir bir müzik heyetinin Ankara’da oluşturulması çok güçtür. Dönemin tüm önemli müzisyenleri, İstanbul’dadır. Bu nedenle Meclis’in gündemine, seçimin İstanbul’daki bir uzman heyete yaptırılması yönünde bir tasarı sunulur. Tarih 1 Kasım 1921... Yani besteler toplandıktan sonra 5 ay geçmiştir. Ama henüz seçimin kim tarafından yapılacağı bile belli değildir. İstanbul önerisi, Meclis’te sert bir tepkiye yol açar. Hatta Tunalı Hilmi Bey, “Bu yetim kendi göbeğini kendi eliyle kesti. Ve bugün rüştüne ulaşmıştır. Bu marş İstanbul’a gidemez. Ankara her şeyi kendisi yapar” şeklinde bir reaksiyon gösterir. Millî Marş’ın seçilmesi konusu, 1922 yazında yeniden, bu kez marş bestelerinin incelenmek üzere Paris Konservatuarı’na gönderilmesi önerisiyle ortaya atılır. Bu öneriye karşı da sert tepkiler gelir. Örneğin; 1 Haziran 1922 tarihli Tevhid-i Efkâr gazetesinde çıkan bir yazıda, Paris Konservatuarı’ndaki hocaların Türk zevkini bilmeleri mümkün olmadığı için, şüphesiz

30 Yıldızlar

NİSAN / 09

“Türk ruhuna ve millî zevke en uzak” eseri seçmelerinin kaçınılmaz olduğu öne sürülür. Bu öneriye en çok tepki gösteren kişilerden biri de Kazım Karabekir’dir. Seçim sürecinin uzamasından rahatsız olan, üstelik Mehmed Akif’in güftesini de beğenmediğini açıkça söyleyen Karabekir Paşa, tepkisini göstermek için, müziği ve sözleri kendisine ait alternatif bir İstiklal Marşı besteler.

Bestenin seçilmesi 1922 yılının yazı, Millî Mücadele’nin en sıcak dönemidir. Büyük Taarruz’un hazırlıkları yapılır. Zaten Ağustos ayından sonra Millet Meclisi’nin gündemi tamamen savaşa odaklanır ve Millî Marş konusu bir kez daha rafa kaldırılır. Ta ki, Lozan Konferansı’nın çıkmaza girdiği 1923 Şubatı’na kadar. Artık savaş kazanılmış, dolayısıyla seçim görevinin İstanbul’daki bir komisyona devredilmesi için bir engel kalmamıştır. Bu nedenle Maarif Vekaleti, 2 Şubat 1923 tarihinde İstanbul Maarif Müdürlüğü’ne bir yazı göndererek, yarışmaya katılan bestelerin Musiki Encümeni Reisi Ziya Paşa başkanlığında kurulacak bir komisyona incelettirilmesini talep eder. Tüm notalar, bir çuval içinde, İstanbul’da Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne gönderilir. Niçin Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne gönderildiği bilinmemektedir. Bu arada Hariciye Vekâleti de, yurtdışındaki elçiliklerden gelen talepler nedeniyle seçim sürecine dâhil olur. Nitekim arşivlerde, bu döneme ait, yurtdışındaki elçiliklerden gelen çok sayıda telgraf ve belge bulunmaktadır. Aynı sırada süre giden tartışmalardan bir diğeri de, Mehmet Akif’in şiirinin hangi mısralarının kullanılacağı konusunda çıkar. Bir heyet, şiirin öne çıkartılacak kısımlarını belirler. Fakat Mustafa Kemal, yapılan seçimi onaylamaz ve şiirin en beğendiği parçasının çıkartılmış olmasına itiraz eder. Bu beyit Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl beyitidir. Bunun üzerine seçim tekrar gözden geçirilerek, güftenin ilk iki kıtasının kullanılmasına karar verilir. Böylece Mustafa Kemal’in beğendiği kısımlardan biri olan “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl” mısrası da marşta yer almış olur. İstanbul’da Ziya Paşa başkanlığında oluşturulan komisyon, seçimini 19 Temmuz 1923 tarihinde Maarif Vekâleti’ne bildirir: Şu ana kadar geçen süre, iki seneden fazla olmuştur.

Seçilen besteye itirazlar olmuştur Komisyon, Şark Musikisi Cemiyeti Reisi Ali Rifat (Çağatay) Bey’in tertip ettiği marşın, “resmi ve millî marşların tanziminde dikkate alınması lazım gelen bütün niteliklere haiz” olduğunu bildirir. Ayrıca, Rauf Yekta (Madran), Zati (Arca), Muallim Kazım (Uz) ve Dr. Suphi Bey’lerin bestelerinin de “ikincil derecede” seçildiğini duyurur. Bu seçim, tartışmaların ve büyük bir kaosun da başıdır. Diğer besteciler, bu seçime şiddetle itiraz etmişler, dahası seçimi kabul etmediklerini açıklamışlardır. Nitekim Mehmet Zati (Arca) Bey, 27 Temmuz 1923 günü İzmir’e gelen Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ederek, seçimi beğenmediğini ve seçimin daha yetkin bir kuruluş tarafından (örneğin Viyana Konservatuarı’nda) yapılmasını teklif eder. Diğer bestecilerden İsmail Zühtü Bey ise 1924 Mart’ında kendi eserini doğrudan Mustafa Kemal Paşa’ya gönderir. Mustafa Kemal Paşa da bunu incelenmesi için Riyaset-i Cumhur Musiki Başmuallimi NİSAN / 09

Yıldızlar 31


İhsan Bey’e göndertir. Daha ilginci; Riyaset-i Cumhur Orkestrası’nın Ankara’daki kurucusu ve müdürü olan Osman Zeki (Üngör) Bey, 11 Mart 1924 tarihinde Ankara’da verdiği bir konserde, kendi bestesini Mustafa Kemal Paşa’nın önünde çaldırır. Konser bitiminde Mustafa Kemal’e “Paşam, marşımız budur” diyen Zeki Bey, Gazi’den: “Allah razı olsun Zeki Bey. Çok beğendim, aferin” cevabını alır. Oysa bu olay olduğunda, seçimin üstünden neredeyse 9 ay geçmiştir. İlginç olaylar zinciri sonraki yıllarda da devam eder. Ali Rifat Bey’in bestesi, fazla “alaturka” bulunduğu için zaten bazı kesimlerce eleştirilmektedir. Örneğin; Dr. Nuri Refet (Korur) Bey, İstiklal Marşı’nın “ruhları okşamamasından” şikâyet eder.

Tartışmalar uzun süre devam etti Tüm bu tartışmalar, 1928 yılında dahi, aslında Ali Rifat Çağatay’a ait millî marşın halen tam olarak benimsenmediğini, aslında millî marş olarak bilinmediğini ortaya koymaktadır. Nitekim edebiyatçı ve siyasetçi Ahmet Talat (Onay) Bey’in yine 1928 yılında yazdığına göre, millî marşın müziğini ya da sözlerini bilmek bir yana, halk daha İstiklal Marşı’nın bile ne demek olduğunu bilmemektedir. En aydın geçinen kitle arasında dahi, resmi toplantılarda, millî marşı bilenlerin sayısı yüzde 10’ları

32 Yıldızlar

NİSAN / 09

geçmemektedir. Bu sıralarda, yani millî marşın tespit edilmesinden yaklaşık 4 yıl sonra bile, halen millî marşın hem sözleri, hem de müziği tartışılmaktadır. Örneğin Aka Gündüz’e göre; Millî Marş bir istiklâl marşı değil, basit bir kahramanlık türküsünden ibarettir. Mısraları çok uzundur. Zaten seçimin bir yarışma yoluyla yapılması, böyle millî bir meselenin hallolması için izlenecek en yanlış yoldur. Bu tartışmalar, Mehmed Akif’in sözleri yerine, örneğin Namık Kemal’in Vatan piyesindeki meşhur: Amalimiz, efkârımız ikbal-i vatandır; Serhaddimize kal’a bizim, kanlı bedendir! mısralarının tercih edilmesi, hatta bazı serhat türkülerinin bile mevcut sözlerden daha iyi olacağına kadar uzanır. Ey gaziler! Yol göründü yine garib serime! Dağlar, taşlar dayanamaz, benim ah u zarıma! Mehmet Altun bu tartışmaların ancak 1930 yılında, Osman Zeki Üngör’ün bugün çalıp söylediğimiz İstiklâl Marşı’nın artık resmen benimsenmesiyle sona erdiğini belirterek konuşmasını bitirir. İstiklâl Marşı kabulünün 88. yılı nedeniyle düzenlediğimiz toplantıda, İstiklâl marşı için hazırlanmış diğer bestelerden örnekler dinlenmiş ve en son İstiklâl Marşımız okunarak toplantı bitirilmiştir. II NİSAN / 09

Yıldızlar 33


AR-GE

“ABB MOTOR KONTROL LABORATUARI” YTÜ ÖĞRENCİLERİNİN HİZMETİNE SUNULDU

yazı, YRD. DOÇ. DR. NUR BEKİROĞLU/ ELEKTRİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ

A

ABB Elektrik Sanayi, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde kurduğu ABB Motor Kontrol Laboratuarı ile öğrencilere en son motor kontrol teknolojisini aktarıyor. Teknik uzmanlığını ve uygulama alanındaki bilgi birikimini genç nesillerle paylaşmayı bir sosyal sorumluluk projesine dönüştüren ABB Elektrik, üniversitesanayi arasındaki dayanışmayı desteklemek amacıyla Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesi bünyesinde ABB Motor Kontrol Laboratuarı’nı kurdu. Laboratuar, 16 Şubat 2009 tarihinde Yıldız Teknik Üniversitesi’nde gerçekleşen tören sonrasında, öğrenci ve öğretim üyelerinin hizmetine açıldı. Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Galip Cansever ve Yrd. Doç. Dr. Nur Bekiroğlu’nun destekleriyle gerçekleşen “ABB Motor Kontrol Laboratuarı” projesi, Kasım 2008’de başladı ve Ocak 2009 sonunda tamamlandı. Projeye, ABB ile işbirliği içinde olan Doruk Elektrik, Bordo Mühendislik ve Halıcı Elektrik katkıda bulundu. ABB Motor Kontrol Laboratuarı, aynı anda 30 öğrencinin klasik motor yol verme metotlarının yanı sıra; motor kontrolünde kullanılan en son teknolojilerle uygulama yapabilmesine imkân veriyor. 110 Metrekarelik bir alana kurulan laboratuarda, modern sürüş ve kontrol tekniklerinin uygulanabildiği ABB SürücüMotor Eğitim Setleri, farklı motor sürüş tekniklerinin incelendiği bir motor kontrol merkezi panosu ve farklı güçlerde endüstriyel motorlar yer almaktadır.

Bu işbirliği, ileride uzun vadeli projelere dönüşebilir ABB Türkiye Başkanı ve Ülke Müdürü Burhan Gündem açılış töreninde yaptığı konuşmasında, “2007 yılında kısmi bağışlarla yola çıkarak başlayan işbirliğimizin bugün bir laboratuara dönüşmesi, bizler için gurur verici bir noktaya ulaştı. Bizi heyecanlandıran 3 temel konu: Üniversite-sanayi işbirliğini somut bir

34 Yıldızlar

NİSAN / 09

projeye dönüştürmek, sosyal sorumluluk alanında ABB Türkiye olarak yaptığımız projelere bir yenisini daha eklemek ve çevreye olan katkımız sayesinde toplumla ilişkilerimizi zenginleştirmektir.” dedi. Burhan Gündem sözlerine şöyle devam etti: “Eğitim alanı, küresel rekabet ortamında ülke olarak refah seviyemizi yükseltmenin temel unsurlarından biridir. Bu rekabette üst sıralara yükselmemizin ana öğesini de hiç şüphesiz teknoloji üretebilen ve bilgiye sahip olan yüksek seviyede eğitilmiş bireyler oluşturmaktadır. Mesleki becerilerin kazandırıldığı üniversitelerimizle kurduğumuz işbirliği, umuyorum ki ileride daha uzun vadeli projelere dönüşebilir. Bu projede emeği geçen herkese, başta tüm destekleri için Sayın Rektörümüz Prof. Dr. İsmail Yüksek ve ekibine teşekkür eder, saygılar sunarım”

Her türlü destek takdirle karşılanıyor Laboratuarın açılışında konuşma yapan YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek, eğer hedef gelişim ve değişim ise üniversite ve sanayinin yatırım yapmak zorunda olduğu en önemli ortak noktanın öğrenciler olduğunu vurguladı. Bu nedenle, öğrencilere verilen eğitimin kalitesinin arttırmak ve onlara yeni teknolojileri tanıtmak amacıyla, eğitimin önemini kavrayan kurum ve kişilerden almış oldukları her türlü desteğin, Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından takdirle karşılandığını söyledi. Prof. Dr. İsmail Yüksek, “Bilimin mutfağı olarak değerlendirilen laboratuarlar; akademik bilginin teknolojik ürünlere dönüşmesini sağlayan ortamlardır. ABB Motor Kontrol Laboratuarı’nın üniversitemize kazandırılmasında emeği geçen Elektrik-Elektronik Fakültesi ve Elektrik Mühendisliği Bölümü’nün değerli öğretim üyelerine ve laboratuarın kurulmasında desteğini bizden esirgemeyen başta ABB Elektrik Sanayi olmak üzere tüm kuruluşlara, üniversitemiz adına teşekkür ederim” sözleriyle konuşmasını tamamladı. II NİSAN / 09

Yıldızlar 35


RÖPORTAJ

ÇEVREYİ KORUMAK BİR YAŞAM FELSEFESİ OLMALIDIR

nunun uzmanı olan, kendisini İstanbul’un çevre sorunlarını çözmeye adayan Çevre ve Orman Bakanlığı İstanbul İl Müdürü Doç. Dr. Mehmet Emin Birpınar’a sıkıntıları sorduk…

Günümüz İstanbul’unda çevre ve insan ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir yaşam alanının sağlıklı kalabilmesi, insan ve çevre ilişkisinin uyumlu olmasına bağlıdır. İstanbul’da, ne yazık ki böyle uyumlu bir ilişkiden söz edemiyoruz. Hızlı nüfus artışı, aşırı ve kontrolsüz sanayileşme ve bununla birlikte artan plansız, çarpık yapılaşma; hava, su ve toprak kirliliği ile kaynakların dengeli kullanılamaması gibi birçok sebepten dolayı, İstanbul’da doğanın dengesi bozulmuş ve ciddi çevre sorunları ortaya çıkmıştır. İstanbul insanı yaşadığı çevreyle mutlaka barışık olmalı, çevre sorunları karşısında gerek sorumluluk almak gerekse çözüm üretmek konusunda istekli olmalıdır. Çevreci düşünce yapısını oluşturmayıp bilinçli hareket etmedikçe, sorunların çözümü zorlaşacaktır.

İstanbul’un sağlığı nasıl bozuldu?

Ç

röportaj, MİNE ULUTAŞ

Çevre ve Orman Bakanlığı İstanbul İl Müdürü ve Üniversitemiz İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Sayın Mehmet Emin Birpınar, geleceğimiz konusundaki endişelerini dergimiz aracılığıyla sizlerle paylaştı. Özellikle İstanbul’da pek çok etkenin çevreyi tehdit ettiğinin altını çizen Birpınar, Evliya Çelebi’nin Beşiktaş’ta her biri gül, sümbül ve reyhan kokulu toplam 160 cennet bahçesi olduğunu; bu ilçeden servi, söğüt, ceviz ağaçlarının altında ishakkuşu, ispinoz, karatavuk, baştankara, bülbül seslerinin dinlendiği bir gezinti yeri olarak bahsettiğini ifade etmiştir. Birpınar ayrıca, 1930’lu yıllarda İstanbul’un yaşanabilir alanlarında yeşilin oranı %30 iken, bugün bu oranın % 2,5’e düştüğü gerçeğini vurgulamıştır. Toplumsal bilinci olan herkesin çevreci bir bakış açısına sahip olması gerekliliğinden yola çıkarak, ko-

36 Yıldızlar

NİSAN / 09

İstanbul’un sağlığındaki bozulma bana göre, geçmişte şehre ait çevre düzeni planlarının yanlış yapılmasıyla birlikte başladı. 1940’lı yıllarda, dünyanın en güzel kentleri arasında yapılan bir yarışmada, İstanbul Brezilya’nın dünyaca ünlü şehri Rio de Janerio ile birlikte finale kalmış ve dünyanın en güzel kenti seçilmişti. Tabii 1936 yılında İstanbul’un nüfusu 900 bin kişiydi; şu anda ise nüfus 15- 17 milyon arasında değişiyor. 1994 yılında Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı yaptığı dönemde, yeşil alan miktarı sadece %1,5 oranındaydı. Ağaç dikme kampanyaları ile bu oran ancak %2,5’e çıkarılabilmiştir.

Geçmişte nasıl bir çevre düzeni planı yapılmıştı? 1940’lı yıllardan sonra İstanbul’a bir mimar getirildi, adı Henry Prost. Şehrin nazım planı ona teslim edildi. Prost, ilk olarak Haliç’in etrafını, Osmanlı’nın “Sadabat” olarak isimlendirdiği, piknik yaptığı alanları sanayiye açtı. Kazlıçeşme semtini dericilere verdi. Unkapanı ile Aksaray arasındaki yolda yer alan birçok tarihi binayı yıktırdı. Kendi gelecekleri ile ilgili planları ve programları olmayanlar başkalarının yaptığı plan ve programlara dâhil olurlar. Kendiniz yapamazsanız başkaları gelir ve sizin adınıza yapar; sonra “Şehir neden bu hale geldi?” diye düşünürsünüz.

Bugün durum nasıl? Bunlar, Prost’un yaptıkları. Peki, biz ne yaptık? 1980’li yıllarda Küçükçekmece Gölü’nün etrafını yapılaşmaya açtık. Küçükçekmece Gölü’ne, 1980’li yıllar öncesinde Meksika Körfezi’nden yılan balıkları gelir, gölü besleyen derelere çıkar, nemli ortamlarda beslenip yeniden Meksika Körfezi’ne döner ve orada yumurtlarlardı. Artık bu balıklar ülkemize gelmiyor. Çünkü Sazlıdere Barajı’nın yapılması ile birlikte, gölün bu taraftan beslenmesi önlendi. Bütün evsel ve sanayi atık suları da bu göle gitmeye başladı. Şu anda Küçükçekmece Gölü kullanılamaz haldedir. Bugün Türkiye Sanayisinin %38’i, üretimin ise, %40’ı İstanbul’dadır. Günde 12 bin ton evsel, 24 bin ton civarında tıbbi atık üreten bir şehirden söz ediyoruz. 2030’lu yıllarda, evsel atık miktarının 16 bin tona ulaşacağı tahmin ediliyor. Toplam 400.176 işyerinin faaliyet gösterdiği İstanbul’a, yaklaşık 500 bin kişi giriş çıkış yapıyor. İstanbul Sanayi Odası kayıtlarına göre; 9 bin üretici kuruluş yılda 750.000 ton tehlikeli atık üretiyor. İZAYDAŞ’a (İzmit Atık ve Artıkları Arıtma Yakma ve Değerlendirme A.Ş.) 2005 yılı sonu itibariyle sadece 7.800 ton tehlikeli atık işleme gönderilmiş, geri kalan atığın ne olduğu, ne yazık ki bilinmiyor. İstanbul, günde 150 ton kanserojen etkisi olabilen bitkisel atık yağ üretiyor. 2000 yılı itibariyle, 869.444 binanın 600 bin adedi imara aykırı ve gecekondu. Şu anda belediyelerin, İstanbul’da yeşil alan oluşturabilecek ya da ağaç dikecek yerleri yok. Çünkü gördüğünüz gibi; binalar, kaldırımlar, asfalt yollar her tarafı kaplamış durumda. Yağan yağmurun yerin altına gitme ihtimali de yok. Yeraltı suyu oluşumu da, bu şartlar altında oldukça düşük. İstanbul’da trafiğe kayıtlı yaklaşık 2,5 milyon araç var. Bu araçların çoğunda da egzoz emisyon problemi var. Biliyorsunuz, küresel ısınmaya en fazla etkiyi araçların egzozlarından çıkan karbon kökenli zehirli gaz atıkları yapıyor. Söylenecek daha çok şey var. Örneğin; İstanbul Boğazı dünyanın en önemli ve en zor suyollarından birisidir. Karadeniz’den gelen bir gemi Marmara’ya girene kadar yalıların arasından geçiyor ve 12 kez rota değiştirmek zorunda kalıyor. İstanbul boğazından 1936 yılında iki gemi geçerken şu anda 150 tane gemi geçiyor. 2004 yılı rakamlarına göre; 144 milyon ton tehlikeli yakıt boğazdan geçiş yapmış. NİSAN / 09

Yıldızlar 37


Çevre Yönetimi Şubesi’nin faaliyet alanlarından bahseder misiniz?

Ne gibi önlemler alıyorsunuz? İstanbul’un öncelikle doğasını korumamız gerekiyor. O bakımdan, yeşil alanlar oluşturmaya özen gösteriyoruz. İstanbul il sınırlarının %50’ si ormanlarla kaplı, bununla birlikte yaşanabilir yerlerde çok büyük yeşil alan yok. Bu alanlarda ağaçlandırma çalışmaları ile uğraşıyoruz. Ağaç sevgisini aşılamak için İstanbullulara bir milyon tane fidan dağıttık. Ormanlarda doğal dengeyi de koruma altına almaya çalışıyoruz. Örneğin; sülün yetiştiriyoruz. Bu sülünler böcek yiyerek, ağaçların ve ormanların tahrip olmasını önlüyor. Orman köylülerine, kredi vererek ve güneş enerjisi sistemleri kurarak destek vermeye çalışıyoruz. İstanbul halkının piknik yapabilecekleri, dinlenebilecekleri alanları tespit ediyoruz. Gelecek neslin daha bilgili ve duyarlı olması için çaba harcıyoruz. Çevre kirliliğinin önlenmesi ve çevre sağlığının korunmasına yönelik olarak, Müdürlüğümüz bünyesinde kurulan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) ve Planlama Şubesi ile Çevre Yönetimi Şubesi, pek çok alanda çalışma yapıyor.

38 Yıldızlar

NİSAN / 09

Bu şubemiz, işletmelerin bizzat faaliyetleri sırasında çevreyle olan etkilerini inceliyor. Çalışma konuları da buna göre bir hayli geniş. Sanayi tesisinin bacasında emisyon problemi olup olmadığı; fabrikanın atık suyunu nereye, nasıl ve hangi kalitede bıraktığı; eğlence mekanının çevreye yaydığı gürültünün ses şiddeti ve yüksekliğinin ölçülmesi gibi konular, bu şubemiz tarafından takip altına alınıyor. İşletmeler, çevreye verdikleri zarar için önce uyarılıyor, gerektiğinde ceza veriliyor. 2005 yılı yasama döneminde çıkarılan Acil Müdahale Yasası ile birlikte, İstanbul Boğazı’nda deniz trafiğini daha etkin bir biçimde kontrol edebiliyoruz. Örneğin; şu anda boğazdan sigortasız gemilerin geçişi yasak. İstanbul tabiî ki hem kültür ve turizm kenti, hem de bir sanayi şehri. Bizim isteğimiz; sanayinin İstanbul’a zarar vermeden belli alanlarda toplanması ve faaliyet göstermesi.

İstanbullular için mesajınız var mı? Evet, sizin aracılığınızla tüm İstanbullulara mesajım var: Gelecek nesillere bırakabileceğimiz üç şey var; hava, su ve toprak. Paramız olsa bile, bu üçü olmadan yaşamak mümkün değil. Ben oğluma hep “Havayı, suyu ve toprağı sakın kirletme” derim. Tabii, anne ve baba olarak önce bizim kirletmemiz lazım ki, çocukla-

rımıza örnek olabilelim. Neler yapabiliriz? Bindiğimiz arabanın egzozunun ölçümünü yaptırabiliriz. Denizlerimizi çöp atılacak yerler olarak görmeyip, doğal kaynaklarımızın sınırlı olduğunu bilerek bu gerçeklere göre yaşam tarzımızı yeniden tasarlayabiliriz. Koruma ve kirletmeme ilkesini benimseyip, “azalt, yeniden kullan, geri kazan” döngüsünü hayatımıza sokabiliriz. Herkesin sağlıklı, temiz ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı olduğunu bilerek, çocuklarımıza temiz ve içilebilir su, solunabilir bir hava ve sağlıklı ürünler alabilecekleri topraklar bırakmak amacıyla İstanbul’da, Türkiye’de ve dünyada yaşayan herkesin sorumluluk alması gerektiğine inanıyorum. 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Nasıl bir çevrede yaşıyoruz, çocuklarımıza nasıl bir çevre bırakıyoruz, daha yaşanabilir bir çevreye nasıl sahip olabiliriz soruları, Dünya Çevre Günü’nden önce de hep aklımızdaydı.

Son olarak Yıldız Teknik Üniversitesi’nin İstanbul ve dolayısıyla ülkemize hizmet eden başarılı bir temsilcisi olarak, üniversitenizle ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Yıldız Teknik Üniversitesi’nin, yetiştirmiş olduğu mühendislerin ve teknik elemanların çalışma hayatındaki yeri ve başarısı tartışılmaz. Özellikle pratiğe yönelik eleman yetiştiren üniversitemiz, şantiye dünyasının lideri konumundadır. Türkiye’de ve dünyadaki Türk şirketlerinin şantiyelerinde mutlaka bir Yıldızlı vardır ve olacaktır. II NİSAN / 09

Yıldızlar 39


ARAŞTIRMA TEZİ

DAVUT PAŞA SARAYI’NDA HÜNKÂR KASRI

(OTAĞ-I HÜMAYUN)

YRD. DOÇ. DR. NÜKET TUNCER, Y.T.Ü. MİMARLIK FAKÜLTESİ / MİMARLIK TARİHİ ANABİLİM DALI YRD. DOÇ. DR. FARUK TUNCER, Y.T.Ü. MİMARLIK FAKÜLTESİ / RESTORASYON ANABİLİM DALI

D

Davut Paşa Sarayı, kaynaklarda Davutpaşa Sahrası veya Davutpaşa Bahçesi/Çiftliği diye anılan alanda yaptırılmıştır. Bu alanın, Bizans Dönemi’nde de mesire yeri olduğundan söz edilir. Osmanlı Dönemi’nde Batı’ya sefere çıkan ordu, Davut Paşa’da toplanırdı. Sefere katılan padişahların birkaç gün Otağ-ı Hümayun’da kaldıktan sonra, törenle yola çıkmaları ve dönüşte de aynı şekilde karşılanmaları gelenek haline gelmişti. Davutpaşa Sahrası’nda, II. Beyazıt döneminde (14811512) sadrazam olan Davut Paşa tarafından törenler sırasında padişahın kalabilmesi için bir kasır ve bahçe yaptırdığı kaynaklarda yer alır (Eyice, 1994, s. 8). Kasrın kitabesi, giriş kapılarının mermer söveleri yok olduğu için günümüze ulaşamamıştır. Ancak, alt katta büyük salonda yer alan çeşmenin üzerinde, I. Sultan Ahmet’e ait bir kitabe vardır. Çeşmeyle birlikte, binanın yapımından sonra yerine konan bu kitabe, kasrın yapımıyla ilgili bilgileri de içermez (Eldem, s. 209).

40 Yıldızlar

NİSAN / 09

Saray, etrafı duvarlarla çevrili geniş bir arazide, çeşitli köşk, havuz, mescit, daire, hamam, hizmet binaları, ahır ve benzeri yapılardan oluşuyordu. Saray’ı oluşturan yapılar 16. yüzyıl içinde ortadan kalkmış; ancak bu yapılardan günümüze ulaşabilenler Davut Paşa Kasrı ile Sancak Köşkü’nün (Mehmet Paşa Köşkü) kalıntılarıdır. Eski kaynaklarda “Taş Köşk” veya “Taş Kasır” olarak yer alan Davut Paşa Kasrı arşiv belgelerine NİSAN / 09

Yıldızlar 41


göre; 16. yy sonları veya 17. yy başlarında, III. Mehmet

döneminde (1595-1603), Hassa Baş Mimarı Dalgıç

Ahmet Ağa tarafından yeniden yapımına başlanmış; ancak III. Mehmet’in ölümünden sonra I. Ahmet döneminde (1603-1617) tamamlanmıştır (Eyice, 1994, s. 8).

Saray, IV. Mehmet döneminde (1648-1687) en parlak

çağını yaşamıştır. Padişahların kısa sürelerle kalması

amacı ile yapılan saray, söz edilen yıllarda daha uzun süreler kullanılan gerçek bir saray kimliğini kazanmıştır.

IV. Mehmet 1652 yılında burada bir mescit yaptır-

mış; 1665-66 yılında da bir minare ve minber ilave edilerek, mescit camiye çevrilmiştir. Aynı yıllarda kasrın içi çinilerle bezenmiş, etrafına da ahşap hizmet binaları ve hamam yaptırılmıştır (Eyice, 1994, s. 8).

42 Yıldızlar

NİSAN / 09

İç mekân-plan özellikleri İki katlı yapıya, birer giriş bölümü içinde yer alan iki ayrı kapıdan girilebilir. Kapılar, dikdörtgen bir giriş sofasına açılırlar. Plan üç bölümde ele alınabilir: Büyük divanhane, giriş sofası ve küçük odalar, hizmet mekânları ile merdiven bölümü (Eldem, s. 220). Divanhaneyi (büyük salonu), yapının diğer birimlerinden sofa ayırır. Kare planlı bir mekân olan divanhanenin (büyük salon) doğu duvarında, ana mekândan sivri bir kemerle ayrılan bir eyvan vardır. Üzerini aynalı tonozun örttüğü bu bölüm, ana mekânın zemininden 30 cm yüksekliğinde bir seki oluşturur. Üzeri kaburgalı çapraz tonozla örtülü olan büyük salon, üç cephesinde yer alan pencereler ve üzerlerindeki tepe pencereleri ile aydınlanır. Salonu giriş sofasından ayıran duvarın

ortasında bir ocak ve I. Ahmet’in kitabesi olan bir oda çeşmesi ile iki dolap bulunur. Pencerelerin aralarında kalan duvar parçaları, mermer nişler olarak değerlendirilmiştir. Zemin katta yerler altıgen tuğlalar ile kaplanmıştır (Eyice, İslâm Ansiklopedisi,1994, s. 48). Giriş sofasının uzunluğu, büyük salon ile aynı ölçüde olup dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir. Sofanın iki ucundan yapıya girilir. Sofanın batı yönünde, ortada merdiven bölümü, hizmet (servis) odaları ve abdesthane olması gereken mekânlar ile iki köşede dikdörtgen planlı ve üç cephesinde de pencereleri olan iki oda yer alır. Eldem, II. Sultan Mahmut dönemine ait bir keşifte söz edilen iki yatak odasının, odaların kapladıkları alan ile ilgili bilgiler ile örtüştüğünü, sözü edilen mekânların, iki köşede yer alan bu odalar olması gerektiğini belirtiyor (Eldem, s.221). Üst kata iki sahanlıklı bir merdivenle ulaşılır. Her iki kat da aynı plan bölümlenmesini gösterir. Üst katta, sofa ana mekân ile alt katta olduğu gibi; ortada merdiven, hizmet odaları ve köşelerdeki iki odanın oluştur-

duğu mekânlar dizisini birbirinden ayırır. Sofanın her iki dar duvarında yer alan kapılarla, giriş bölümünün üzerini örten teraslara çıkılır. Büyük salon da, alt kattaki gibi, üç cephesinde yer alan çift sıra pencere dizisiyle dışa açılır. Batı duvarında, ortada ocak ve yanlarda nişler vardır. Mekân, yaklaşık 10 m çapında, sekizgen kasnaklı, geçişi pandantiflerle sağlanmış bir kubbe ile örtülmüştür. Üst pencerelerden en baştakilerin ölçüleri, pandantifler nedeniyle daha kısa tutulmuş, üzerleri şevli yapılarak, dış cephede diğer pencerelerle aynı ölçüde yapılabilmeleri sağlanmıştır (Eyice, 1994, s.9).

Cephe özellikleri İki katlı olan Hünkâr Kasrı’nın cepheleri düzgün kesme taşla kaplanmıştır. Batı cephesinde odalar, merdiven holü ve servis mekânlarının pencereleri yer almaktadır. Doğu cephesinde, büyük salonun sekisinin çıkma mekânı üç sıra pencere düzeninde, geride, iki yanda kaburgalı çapraz tonozlu giriş revakları yer almaktadır. Kaburgalı bir tonoz ile örtülü bu mekânlar, NİSAN / 09

Yıldızlar 43


açık köşesinde bir sütunla taşınmakta, üzerleri üst katta teras olarak kullanılmaktadır.

Onarımlar • IV. Mehmet’in son saltanat yıllarında kasrın onarımı Hassa Mimarı Hasan’a yaptırılmıştır (Eldem, s. 210), • 1725/1138 H yılında, III. Ahmet Dönemi’nde (Eyice, İslâm Ans., 1994, s. 46), • I. Abdülhamit döneminde, 1784/1199H. yılında, Hassa Baş Mimarı İbrahim tarafından, • 1810/1225H. yılında, Kirkor, Foti ve Todori kalfalar, Saray’ın onarım keşfini yapmışlardır. (Eyice, İslâm Ans., 1994, s. 47). Bu belgeye dayanarak, Davut Paşa Sarayı’nın o dönemde oldukça büyük bir onarıma ihtiyacı olduğu anlaşılır (Eldem, tarih yok, s. 212), • II. Mahmut döneminde, 1812 yılında onarımı Mehmet Emin Ağa’ya yaptırılan kasır, 1827/1243H tarihinde ikinci kez onarılır (Eldem, s. 214), • Ancak Tarih-i Lutfî’de, 1827/1243 H yılında Davut Paşa Sarayı ve yanındaki caminin harap durumda olduğunun belirtilmesi, keşiften sonra önemli bir onarım yapılmadığını gösterir, • Sultan Mecit’ten sonra saray terk edilmiş, Davut Paşa Kışlası’nın inşaatı sırasında da oldukça zarar

44 Yıldızlar

NİSAN / 09

görmüştür (Eldem, s. 216). Restorasyonu 1957 yılında gerçekleşebilmiştir, • Y. Mimar Sedat Çetintaş da, 1938 yılında, Kasrın içindeki molozları temizletmiş, kapatılmış olan pencereleri açtırmış, sonradan ilave edilen duvarları yıktırmıştır. Ancak, Kasr’ın restorasyonuna 1957 yılında başlanmıştır (Eyice, 1994, s. 8).

Günümüzdeki durum Yapıda günümüzde, yukarıda sözü edilen süslemelerden geriye çok az bir kısım kalmıştır. 20.yy ikinci yarısında yapılan restorasyon çalışmalarında yenilenmiş olması gereken bu süslemeler, alt katta büyük salon olarak tanımlanan mekanın üzerini örten aynalı tonozun kaburga kemerleri üzerinde yer almaktadır. Söz konusu bu mekânın üzerinde yer alan ana mekânı örten kubbenin pandantiflerinde ise yine Eldem’in sözünü ettiği malakâri süslemeler halen görülebilmektedir. Dış görünümü ile yapı, son yapılan restorasyon çalışmasından bu yana pek yıpranmamıştır, ancak tepe pencerelerinin tahrip olması, ana mekan ve diğer mekan doğramalarının yok olması sonucunda yapı dış etkilere açık duruma gelmiştir. Bu durum özellikle üst kat ana salonda sıvaların ve pencere içlerinde yer alan çinilerin bozulmasına neden olmaktadır.

Üst kat ana mekân zemin kaplaması günümüze kadar ulaşamamıştır. Söz konusu mekânda, alt salonu örten kaburgalı tonozun taşıyıcı kemerleri açığa çıkmış bir konumdadır. Eldem’in yaptığı rölövede, üst kat ana mekân ortasında, dekorasyona yönelik herhangi bir mimari eleman çizilmemiş olmasına karşılık, yerinde yapılan ölçümde, mekânın orta noktasının giriş kapısı ve pencere parapetlerine göre daha yüksek bir kotta bulunması, bu noktada herhangi bir mimari elemanın olması gerektiğini düşündürür niteliktedir. II

KAYNAKLAR • Eldem, Sedad Hakkı, Köşkler ve Kasırlar, DGSA Yüksek Mimarlık Bölümü Rölöve Kürsüsü Yayını, yayın no: 43, cilt: 1, İstanbul, tarih yok. • Eyice, Semavi, “Davud Paşa Sarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, cilt: 3, 1994, s. 8 - 9. • Eyice, Semavi, “Davud Paşa Sarayı”, İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt: 9, s. 45-46. • Koçu, Reşad Ekrem, “Davudpaşa Sarayı”, İstanbul Ansiklopedisi, Koçu Yayınları, Cilt: 8, İstanbul, 1966, s. 4308-4313. • Ünver, Süheyl, “Davutpaşa Sarayı”, Türkiye Turing Otomobil Kurumu Belleteni, TTOK Yayınları, yayın no: 239, İstanbul, Aralık s. 6-7.

NİSAN / 09

Yıldızlar 45


RÖPORTAJ YTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ulvi Avcıata:

SANAYİCİMİZ SORUNLARINI ÇEKİNMEDEN BİZLERE GETİREBİLİYOR

Y

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi, öğrenci, öğretim üyesi ve bölüm sayısı bakımından üniversitenin en büyük fakültesi olma özelliğini taşıyor. Yaklaşık 4.500 öğrencisi bulunan kurumda aynı zamanda mühendislik birimlerinin fizik, kimya, matematik derslerinin de verilmesiyle on bin civarında öğrenci eğitim görüyor. Fakültenin dekanlığını, geçtiğimiz Eylül ayından itibaren Prof. Dr. Ulvi Avcıata yapıyor. Avcıata’nın en önemli özelliği ise fakülte tarihinde kimyacı kökenli ilk dekan oluşu. Ulvi Hoca ile bu özel durumunu, fakültedeki çalışmaları ve hedeflerini konuştuk.

Sayın Avcıata kısaca sizi tanıyabilir miyiz? röportaj, MİNE ULUTAŞ

1949 yılında Bolu’nun Mudurnu ilçesinde doğdum. İlk ve orta öğrenimimi bu ilçede tamamladıktan sonra, Bolu Erkek Öğretmen Okulu’nda öğrenimime devam ettim. 1966 yılında Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na seçildim. 1966-71 yılları arasında pedagojik eğitimi devlet hesabına okuduğumuz okulda, kimya eğitimim içinde aynı dönemde İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’nde öğrenim hayatıma devam ettim. Kimya Lisans dalından 1971 senesinde mezun olduktan sonra, mecburi hizmet kapsamında Giresun’da lise öğretmenliği yaptım. 1974 senesinde İstanbul’a tayin oldum. Bu arada, 1976 yılında Kimya Yüksek Mühendisliği’ni tamamladım. 1976 senesinde Yıldız Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi Temel Bilimler Fakültesi Kimya Kürsüsü’nde uzman olarak göreve başladım. Bunu takiben, İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi Temel İşlemler Bölümü’nde, Prof. Dr. Emin Ulusoy’un danışmanlığında, doktora çalışmalarına başladım. 1981’de “Mühendis Doktor” unvanını aldım. Bir yıl sonra yeni Üniversiteler Kanunu’nun çıkmasıyla, Yıldız Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Kimya Kürsüsü’ne Yardımcı Doçent olarak atandım. 1994 yılında Fiziko Kimya Anabilim Dalı’ndan Doçent, 1998 yılında ise Profesör olarak, Anorganik Kimya Anabilim Dalı Başkanı olarak ABD’de görevime başladım. İki yıl sonra Kimya Bölüm Başkanlığı görevine atandım. 2008 Eylül’ünden itibaren ise Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’nı sürdürmekteyim.

Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi hakkında bilgi verebilir misiniz? Fen-Edebiyat Fakültesi öğrenci, öğretim üyesi ve bölüm sayısı bakımından üniversitemizin en büyük fakültesidir. Kimya, Fizik, Matematik, İstatistik, İnsan ve Toplum Bilimleri, Biyoloji, Batı Dilleri ve Edebiyatı (Fransızca mütercimlik) ve Türk Dili Edebiyatı olmak

46 Yıldızlar

NİSAN / 09

üzere sekiz bölümde eğitim veriyoruz. Bunlardan biyoloji bölümümüz hariç, diğerlerine öğrenci alınmaktadır. Biyoloji bölümüne ise yer sıkıntısı sebebiyle, bugüne kadar öğrenci alınamadı. En kısa zamanda öğrenci alınabileceğini söyleyebilirim. Fakültemizde 4.500 civarında öğrencimiz öğrenim hayatına devam ediyor. Ama bunun yanında servis derslerinde de hizmet veriyoruz. Bütün mühendislik birimlerinin fizik, kimya, matematik dersleri, Fen-Edebiyat Fakültesi tarafından karşılanmaktadır. Sonuçta, mühendislik fakültesine kayıt olan tüm öğrenciler, birinci sınıfta temel ders olarak bizim verdiğimiz fizik, kimya ve matematik derslerini almak zorundalar. Bu öğrencilerin sayısını da ortalama olarak 5-6 bin olarak hesaplayabiliriz. Kısacası, Yaklaşık 10.000 öğrenciye hitap etmekteyiz. Fakültenin akademik kadrosuna bakacak olursak, 275 öğretim üyesi ve yardımcısı mevcuttur. NİSAN / 09

Yıldızlar 47


Fakülte olarak diğer üniversitelerle ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Fakültemizde 44 profesör, 19 doçent, 69 yardımcı doçent, 28 öğretim görevlisi, 14 doktoralı toplam 105 araştırma görevlisi ve 7 uzman görev yapmaktadır.

Bilimsel yayınlar bakımından fakültenin konumunu anlatır mısınız? Bilimsel çalışmalar açısından, üniversitemizin en önde gelen fakültelerden biriyiz. Bu değerlendirmeleri yaparken, fakülte bazında değil de bölüm bazındaki faaliyetleri göz önünde bulunduruyoruz. Üniversitemizde yayın potansiyeli olarak, kişi başına düşen yayın sayısı bazında kimya bölümümüz yıllardır birinci sırada yer almaktadır. Diğer bölümlerimizde de uluslararası pek çok çalışma yapılmıştır.

Üniversite-sanayi işbirliği konusunda ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Türkiye’de bu işbirliği sizce yeteri kadar güçlü mü? Yıldız Teknik Üniversitesi, üniversite-sanayi işbirliği alanında çok önemli bir konuma sahiptir. Çeşitli birimlerimiz sanayi ile iç içe çalışmalar yapmaktadır. Mesela makine mühendisliği böyle bir çalışma içindedir. Fen-Edebiyat Fakültesi kapsamında düşünürsek, üniversite-sanayi işbirliğini gerçekleştiren bölüm kimyadır. Kimya bölümünün bu konuda önemli çalışmaları oluyor. Bu alanda çok büyük mesafeler kat

48 Yıldızlar

NİSAN / 09

edilmiştir. Bu durumdan hem sanayi hem de üniversite büyük yararlar görmektedir. Aynı zamanda sanayi ile gerçekleştirdiğimiz projelerimiz söz konusudur. Örneğin; Lever firmasıyla saç kozmetikleriyle ilgili olarak “Kozmetik Ürünlerin Performans Ölçüm Teknikleri Geliştirilmesi” konusunda yaptığımız bir projemiz mevcuttur. Bu proje kapsamında, firma her yıl bize bir cihaz alıyor. Bu sayede, çok sayıda cihazı bünyemize katmış bulunuyoruz. Bu cihazlar AR-GE laboratuarımızda, hem sanayicimize hem öğrencilerimize hem de öğretim üyelerimize hizmet vermektedir. Türkiye’deki duruma baktığımızda, sanayi-üniversite işbirliğinin zayıf olduğunu düşünüyorum. Bu işbirliğinin sağlanabilmesi için, bir yaklaşımın ortaya konması gerekiyor. Çünkü her iki kesim de tam olarak birbirlerine yaklaşamıyor. Bizler bunu zaman içersinde aşmış bulunuyoruz. Biraz da sanayicinin çekingenliğinin üzerinden atılmasında, bizlerin aktivitesinin çok büyük rol oynadığını kabul etmemiz gerekiyor. Şu an itibariyle, sanayici çekinmeksizin sorunlarını bizlere getirebiliyor. Bir sanayici, yaşadığı problemin çok kısa bir sürede ve kesin olarak çözülmesini ister. Eğer bunu uzun bir süreye yayarsanız, sanayici kapınızı çalmıyor. Kısa vadeli ve riski olmayan yatırımları daha fazla tercih ediyorlar.

Diğer üniversitelerle ilişkilerimiz iyi bir çizgide devam ediyor. Ortak projeler verilebiliyor. Ama arzu edilen boyutta değil. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), bazı destekler veriyor. Bu konuda yapmış olduğumuz “Demir ve Saç Yüzeylerinin Korunması Amacıyla, Polimer Korumalı ve Çevre Kirliliği Yapmayan Organik Yapılı Aktif Maddeler Yardımıyla Pasın (Fe2O3) Atmosferden Etkilenmeyen Magnetite (Fe3O4) Dönüştürülmesi” konulu projemizi tamamlamış bulunuyoruz. DPT’nin şemsiye projeleri destekleme kararı almasından bu yana, çeşitli üniversitelerle ilişkilerimiz devam ediyor. Bu türde projeler hazırlanarak DPT’ye sunulmaktadır. Bunun yanında, TÜBİTAK bünyesinde de şahıs projeleri olarak çalışmalar yapılmaktadır. Benim vermiş olduğum ve 2008 yılında tamamladığımız “Ferrosen Ve 3-Bromo-1-Fenil-1-Propen Türevler İçeren Yeni Porfirazin Türevlerinin Sentezi, Karakterizasyonu ve Metal Komplekslerinin Hazırlanması” isimli projemiz mevcuttur. Akdeniz Üniversitesi, İnönü Üniversitesi ve Şişe-Cam Fabrikaları’nın katkısıyla yaptığımız “Fotokatalitik Nano-TiO2 İçeren Şeffaf Kaplamalar” konulu “Yaygınlaştırılmış Ulusal ve Uluslararası Proje” çalışmamız bulunmaktadır. Üniversiteler bazında ortak işbirliği yapmak suretiyle, proje geliştirme çalışmaları şu an itibariyle ülkemizde daha yeni yeni gelişiyor. Bunun dışında, yurtdışında çeşitli projelerle ortaklık tarzında faaliyetler gerçekleştiriyoruz. Türkiye’nin ihtiyacı olan, üniversitelerin bir arada vermiş olduğu çalışmaların önem kazanacağını burada belirtmek isterim. Çünkü TÜBİTAK projelerinde görev aldığım için bunları yakından biliyorum.

Siz aynı zamanda fakültenin kimya bölümü kökenli ilk dekanısınız. Bu durum sizde ne tür duygular oluşturuyor? Kimyacı olup da idari görevde bulunan çeşitli akademisyenler olmuştur. Kimya bölümü, dışarısıyla en fazla ilişkisi olan bir bölümdür. Bu yüzden, çevre ile ilişkilerin geniş tutulması bakımından, kimyacı

birinin böyle bir görevde bulunması, ufkun daha da açılmasında yararlı olacaktır. Çünkü madde-malzeme yönünden en büyük sıkıntıyı kimyacılar çektiği için, her tarafa eşit yaklaşımlar sergileyebileceklerini düşünüyorum. Şahsen de böyle olmasını arzu ediyorum. Fakültemizin kimyacı olarak ilk dekanıyım. Önceki dekanlarımız Matematik ve Fizik bilim dallarından hocalarımızdı ve fakültemize büyük katkıları oldu, kendilerine teşekkür ediyorum. Dekanlık görevimin başlamasıyla, bu geleneği ilk defa değiştirmiş oldum ve yeni açılımlar yapmak istiyorum.

Görev süreniz boyunca gerçekleştirmeyi planladığınız hedeflerinizden ve projelerinizden söz eder misiniz? Yer problemine çözüm bulmaya çalışacağım. Çünkü sağlıklı koşullarda bir yer olmadan, çalışmaları gerçekleştirmek çok zorlaşıyor. Burası tarihi bir bina, dolayısıyla yapı içerisinde arzu ettiğimiz bazı şeyleri yapamıyoruz. Tarihi dokuyu bozmamanız gerekiyor. En kısa sürede Rektörlüğümüzün destekleriyle, Fen-Edebiyat Fakültemizin tamamının yeni yerleşim yerinde, bir arada bulunacak şekilde yerleşiminin gerçekleşeceğine inanıyorum. Sekiz yıldır bu sorunları yaşıyorduk. Bu açılımı gerçekleştirdik, kimya bölümü araştırma laboratuarlarımızın modern bir şekilde yapımı tamamlandı. Buralara taşınacağız ve akreditasyon için en önemli problemlerden birisi ortadan kalkmış olacak. Sanayi ile çok daha kaliteli işlerin yürütüleceğine inanıyorum. Yeni binalarımızda, laboratuarların çok daha modern bir şekilde uygulamaya geçeceğini söyleyebilirim. Bunun dışında, teçhizat eksikliğimiz tamamen giderilecek. ERASMUS programıyla, yurtdışına göndereceğimiz öğrenci sayısını artıracağız. Çünkü yabancı bir üniversitede bulunmuş, çalışmış bir insanın olaylara değişik açılardan yaklaşabileceğine inanıyorum. Çok sayıda yüksek lisans ve doktora öğrencimiz mevcut. Bu öğrencilerimizin de ERASMUS programı çerçevesinde, çalışmalarının bir bölümünü işbirliği içinde, Avrupa bazında değerlendirilmesini de gerçekleştirmek yoluyla, açılımımızı daha da güçlendirmeyi amaçlıyoruz. II NİSAN / 09

Yıldızlar49


RÖPORTAJ

Prof. Dr. Ömer Aydın:

ULUSLARARASI DÜZEYDE EĞİTİM VERİYORUZ

röportaj, BURCU POLAT / HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ

Ü

Üniversitemize ve ülkesine 45 yıldır her düzeyde hizmet eden, İnşaat Fakültesi Jeodezi Mühendisliği Bölüm Başkanı değerli hocamız Prof. Dr. Ömer Aydın ile üniversitelerin ve Yıldız’ın gelişimi üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Kısaca kendinizden bahseder misiniz? YTÜ’de 1968 yılında lisans, 1969 yılında da yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Öğrenciyken Cemiyet Başkanlığı görevini yürüttüm. Teknik Okul’dan İstanbul Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi (İDMMA)’ne geçişte mücadele verenler arasındaydım. 1970 yılında asistan, 1977 yılında doçent, 1989’da profesör oldum. Üniversitemiz eğitim ve öğretiminde kalitenin arttırılmasında, fiziksel mekanların verimli duruma getirilmesinde mesleğimle ilgili sürekli katkıda bulundum. Bugüne kadar geçen süreçte sadece ders vermekle kalmadım, değişik yönetim kademelerinde görev aldım. 15 yıldır Bölüm Başkanlığı yapmaktayım. Öğrencilik yıllarım dâhil 45 yıllık bir Yıldızlılık hayatına bakıyorum da, nerelerden nerelere gelmişiz. Harcanan emeklere gerçekten değer.

50 Yıldızlar

NİSAN / 09

Bugüne kadar yaklaşık 4.500 civarında mezun vermiş durumdayız. Ülkemizde yaklaşık 11.000 civarında Harita (Jeodezi ve Fotogrametri) Mühendisi bulunmaktadır. Bunun yarıya yakını üniversitemiz mezunudur. Bölümümüz, yarım asrı geçen eğitim-öğretim faaliyetleri süresince, gelişmiş batı ülkelerinde uygulanan ders planlarını ve içeriklerini sürekli izleyerek eğitim programına yansıtmıştır. Bölümümüzde 28 öğretim üyesi, 2 doktor araştırma görevlisi, 23 araştırma görevlisi ve 1 uzman olmak üzere 54 öğretim elemanı mevcuttur. Güçlü öğretim elemanı kadrosunun yanında, son yıllarda gelişmiş teknolojik yazılım ve bilgisayarlarla, GPS aletleriyle, elektronik açı ve uzunluk ölçme aletleriyle donatılan sağlam bir altyapıya sahiptir. Bireysel başarılarının yanında ekip çalışmasıyla ön plana çıkan, bilimsel ve mesleki etkinliklerin yanında soysal etkinliklerde de aktif olan öğrencilerimiz; başarılı bir mühendis olmanın yanı sıra sosyal bireyler olarak yetiştirilmektedir. Son yıllarda, gelişmiş birçok dünya üniversitesinde eğitimde kalitenin arttırılmasına yönelik olarak yürütülen akreditasyon çalışmalarına, fakülte ve bölümümüz de katılmıştır. Bölümümüz 2007 yılında 2 yıllığına, 2008 yılı sonunda da 5 yıllığına Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği (MÜDEK) tarafından akredite edilmiştir. Bu bağlamda, üniversitemiz bünyesinde ilk olarak akredite olan iki bölümden birisi olmuştur.

Hedeflerinizden bahseder misiniz? Üniversitelerin önemi ve ülkenin gelişimindeki rolü nedir? Üniversiteler bir toplumun ve ülkenin aydınlanması, gelişmesi ve yarınları açısından itici güç konumundadır. Üniversiteler bir birey için eğitim-öğretim sürecindeki en önemli dinamiktir. Öyle ki bireyin hayata bakışının şekillendiği, meslek yaşamına adım attığı ve hayatı süzgeçten geçirdiği kurumlardır. Eğitimöğretim faaliyetlerinin yanı sıra, bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yürütüldüğü, ülkelerin ve toplumların gelişmesinde öncül rol oynayan kurumlardır. İnsanların eğitilmesi ve meslek sahibi olmasındaki en önemli bilim yuvalarıdır. Ülkelerin kalkınması ve gelişmiş toplumlar arasında yer almasında, bilgi ve teknoloji üretiminde kuşkusuz en ön sırada olan üniversitelerimiz; toplumun aynası olması, gelecek yarınların şekillendirilmesi adına önemli görev ve işlevlere sahiptir.

Bölümünüzle ilgili bilgi verebilir misiniz? Bölümümüz, 1949 yılında mesleğimiz adına ülkemizde ilk kurulan bölüm olma özelliğini taşımaktadır.

Bölümümüz uluslararası düzeyde kabul gören ve eğitim veren, güncel ve gelişen teknolojik gelişmeleri izleyerek eğitim programlarına yansıtan, çağdaş ve kaliteli bir eğitim yapmaktadır. Mesleki alanlarında teori ve uygulamayı iyi bilen, sosyal ve yönetici yeteneğine sahip gençler yetiştirmektedir. Bu bağlamda var olan yapısının korunması ve daha da ileriye götürülmesi temel hedeflerimizdir. Bununla birlikte, özellikle eğitim-öğretim faaliyetlerinde mesleğimiz adına öncül görevlerin sürdürülmesinde, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde ulusal ve uluslararası düzeyde işbirlikleri oluşturarak gerek mesleki, gerekse disiplinlerarası projelerin üretilmesinde, güçlü ve dinamik bir akademik kadronun güncelliğinin sağlanmasında, öğrencilerimiz ve akademik kadromuz için en iyi koşulların sağlanmasına yönelik hedefler için aralıksız çalışılmaktadır. Özellikle bilimsel yayın ve proje sayılarının daha da arttırılması, sürekli gelişen ve değişen sistemlerin laboratuarlarımıza kazandırılarak güncelliğinin sağlanması, ülkemizde mesleğimiz adına giderek sayıları artan bölümlerimizde öncülük görevinin sürdürülmesi, dünya ülkelerindeki bölümlerle eğitimde kalite ve nitelik açısından rekabet edebilecek düzeyde olunması

ve her daim bunun korunması yönündeki hedeflerin gerçekleştirmesi için çalışılmaktadır.

Yürüttüğünüz ulusal ya da uluslararası projeleriniz nelerdir? Bölümümüz bünyesinde, mesleğimiz adına bugüne kadar oldukça önemli projeler yürütülmüştür. Son olarak halen devam eden önemli projelerimizden bazıları ise; • 1/5000 Ölçekli Sayısal Fotogrametrik ve Ortofoto Harita Üretimi ile Söz Konusu Haritaların Yapımı ve Etkin Kullanımı İçin İzmir Jeodezik Altyapısının Oluşturulmasına Yönelik Danışmanlık ve Kontrollük • Türkiye’nin Deprem Riski Yüksek Jeo-Stratejik “ancak tektonik rejimleri farklı” Bölgelerinde Deprem Davranışının Çok Disiplinli Yaklaşımlarla Araştırılması (TÜRDEP) Projesi NİSAN / 09

Yıldızlar 51


• Güneybatı Anadolu Bölgesindeki Blok Hareketleri ve Gerilim Alanlarının GNSS Ölçümleri ile Belirlenmesi

Öğrencilerinize ne mesaj vermek istersiniz? Öğrencilerimiz ülkemizin geleceğidir. Onların mesleki, sosyal ve yönetim bakımından en iyi şekilde yetişmesi için bölümümüzde gereken tüm çalışmalar yapılmaktadır. Devletimiz onlar için bugüne kadar önemli katkılar sunmuştur. Öğretim elemanlarımız onlar için çok büyük çaba sarf etmektedir. Öğrencilerimizden isteğim: Cumhuriyetimizin temel ilkelerine ve ülkemizin bölünmez bütünlüğüne sahip çıkmaları, çok çalışıp ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunmaları ve en önemlisi dürüst bir yönetim sergileyerek ülkemizde yaşanan yanlışlıkların ortadan kaldırılmasına katkıları bulunmalarıdır. İşte o zaman, Büyük Önder Atatürk’ümüzün istediği gençler olacaklardır.

YTÜ sizin için ne anlam ifade ediyor? YTÜ benim yaşamımdır. Bu kurumda 45 yıldır geçirdiğim süreçte, geçmişime baktığımda nerelerden nerelere gelmişiz. Tarihi mekanlarda çağdaş eğitimin sürdürüldüğü üniversitemiz giderek büyümekte ve büyük bir hızla gelişmesini sürdürmektedir. Öğrencilik ve meslek yaşantımı, daha doğrusu ömrümü geçirdiğim bu kurum benim için aileden bir birey duru-

52 Yıldızlar

NİSAN / 09

mundadır. Acı ve sevinçlerimi yaşadığım, umutlarımı paylaştığım ve yeşerttiğim nice mutlu ve unutulmaz anları yaşadığım bir nefes olmuştur benim için. İnanıyorum ki önümüzdeki en kısa sürede, eksik fakülte binalarımızın ve sosyal tesislerimizin tamamlanmasıyla çok daha iyi bir Yıldız olacak. Bizler de yalnızca o fiziki mekanları dolduran değil, aynı zamanda onlara nitelik kazandıran ve ruh veren Yıldızlılar olarak bugüne kadar yaşadığımız ve övünç duyduğumuz Yıldızla her daim olduğu gibi ilelebet gurur duyacağız.

Son olarak ne söylemek istersiniz? Öğrencilerimizden isteğim; daha başarılı, donanımlı ve üretken mühendisler olmaları için çok çalışmalarıdır. Öğretim elemanlarımızdan isteğim; Yıldızlılık ruhunu ve anlayışını gelecek kuşaklara ve nesillere aktararak, görevlerini en iyi şekilde yerine getirmeleri, bilimsel araştırma ve yayın yapmaya yönelik faaliyetleri daha da arttırmaları, öğrencilerimize en güncel bilgileri en iyi ve en anlaşılır şekilde aktarmaya çalışmalarıdır. Yöneticiler ise görevlerini, vizyon ve misyonlarımıza uygun şekilde en iyi şekilde yapmak zorundadır. Her düzeydeki yönetici, birimini geliştirecek şekilde görevini yaparsa çok güçlü bir Yıldız Teknik Üniversitesi kendiliğinden ortaya çıkar. II NİSAN / 09

Yıldızlar 53


ETKİNLİK

ÜRETEN DÜNYANIN ÇARKLARI YILDIZ’DA DÖNDÜ

Y

Yıldız Teknik Üniversitesi Kalite ve Verimlilik Kulübü, ulusal organizasyonlardan biri olan Kalite Günleri’nin 11.sini 10-13 Mart 2009 tarihlerinde gerçekleştirdirdi. Geçmiş yıllarda “Değişen Dünya’da Değişim Yönetimi”, “Enerji Politikaları ve Sektörel Stratejiler”, “Teknoloji Yönetimi” gibi başlıklar altında düzenlenen etkinlik, bu yıl ise “Yaşam için Üretmek” başlığı ile gerçekleşti. Organizasyonda, başta YTÜ olmak üzere ülke üniversitelerinden katılan öğrencilerin, kamu ve özel sektörden konunun uzmanı üst düzey konuşmacılarla, 4 gün süren seminer ve paneller dizisinde buluşturulup, belirlenen tema çerçevesinde ve sosyal alanda gelişmeleri hedeflendi.

Toplumsal kalkınma için her alanda üretmek yazı, ÖĞR. GÖR. SEYHAN HAYDAR / HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ

11. Kalite Günleri’nde, üreten dünyanın çarklarının nasıl döndüğü konuşuldu; yarına biraz daha ilerde uyanmamızı sağlayan mekanizmanın yapıtaşları incelendi. Günümüzde yeni şeyler yaratmanın her zamankinden daha çok gerekli olduğunu, insanoğlunun daha iyiyi görmesi ve toplumsal kalkınma için sadece teknik anlamda üretimin yeterli olmadığını, sosyal ve fikirsel üretimin de çok önemli yer tuttuğunu biliyoruz. Kalite Günleri’nde, bu bilinç ile “her alanda üretim” konusu incelenerek bir ilke imza atıldı ve katılımcılara çok verimli bir dört gün yaşatıldı.

Etkinlik programı Kalite Günleri’nin ilk üç gününde, Türkiye sorunlarına interaktif çözüm önerilerinin dile getirildiği seminerler düzenlendi. Son günde ise öğrencileri bekleyen profesyonel hayata yönelik pratik tecrübeyi kazandırıp, iş dünyasında şimdiden yeteneklerini ortaya çıkarabilecekleri çeşitli aktiviteler gerçekleştirildi Kalite Günleri, Rektörümüz Prof. Dr. İsmail Yüksek, YTÜ Halkla İlişkiler Koordinatörü, Kalite ve Verimlilik Kulübü danışmanı Yrd. Doç. Dr. Hayri Baraçlı ve 11. Kalite Günleri Proje Lideri M. Can Kayacan’ın konuşmalarıyla başladı. Günün ilk seminerini sunan 3M Türkiye Fabrika Tedarik Zinciri Müdürü Cenk Yüksel, “Küresel Dalgalanmaların Üretime Etkileri” başlığı altında, içinde bulunduğumuz çetin krize dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. 2. Oturumda ise Denizli Tekstil İhracatçıları Birliği Başkanı Raşit Güntaş “Tükettiklerimizden Üretilenler” başlığı altında, elyaf projesi ve geri dönüşümün hâkim olacağı gelecek hakkında ipuçları verdi. Oturumlar TÜBİTAK-TÜSSİDE Projeler Koordinatörü Dr. Kemal Berkan’ın sunumuyla devam etti. Kemal

54 Yıldızlar

NİSAN / 09

NİSAN / 09

Yıldızlar 55


Berkan, kalitenin üretimdeki yerinden bahsetti ve iş hayatında kullanılabilecek önemli bilgiler verdi. Günün son oturumunda ise genç bir mühendisin batan bir şirketi nasıl Türkiye’nin en önemli markalarından biri haline getirdiğini, Baymak Genel Müdürü Dr. Murat Akdoğan anlattı. Kalite Günleri’nin 2. gününde ilk oturum, Koç Holding Dış İlişkiler ve Kurumsal Soysal Sorumluluk Koordinatörü İnci Aylin Gezgüç’e aitti. Aylin Gezgüç sunumunda, herkesin diğer insanlara karşı da bir sorumluluğu olduğunu hatırlatarak, modern topluma giden yolda sosyal inovasyonun önemini belirtti. Günün ikinci oturumunda Yıldız Teknik Üniversitesi’nin yetiştirdiği dünyaca ünlü bilim adamı, Japon Havacılık ve Uzay Dairesi ( JAXA) Teknoloji Geliştirme Dairesi Başkanı Doç. Dr. Serkan Anılır’ın “Geleceği Yaratmak” başlıklı bir sunumu oldu. Anılır, kariyerinden ve ATA ismini verdiği Uzay Asansörü de dahil olmak üzere, geleceği yönlendiren projelerinden bahsetti. Yalın Enstitü Derneği Yalın Uygulama Danışmanı İsmail Baş, üretimi bulunduğu noktaya getiren Japon üretim felsefesinin en önemlilerinden olan yalın üretimle ilgili ayrıntıları “Dünyayı Değiştiren Makine: Yalın Üretim” başlığıyla anlattı. Günün son oturumu ise Doç. Dr. Serkan Anılır ve YTÜ Halkla İlişkiler Koordinatörü Yrd. Doç. Dr. Hayri Baraçlı’nın katılımı ile gerçekleşen, Türkiye’nin sorunlarına interaktif olarak çözüm arandığı seminer oldu. Oturumların son günü, İndex Grup CEO’ su Erol Bilecek’in sunumu ile başladı. Erol Bilecek, her geçen gün bir yenilikle bizleri karşılayan yazılım dünyasının ayrıntılarını ve bu teknolojinin Türkiye’yi taşıyabileceği yerleri anlattı. İkinci oturum ise “2023= Türkiye Teknoloji Cumhuriyeti” başlığı altında, Anadolu Bilişim Hizmetleri Genel Müdürü Tayyar Bacak ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İskender Yılgör’ün paneliydi. Üretim Yönetimi, Verimlilik ve Maliyet Analizleri Uzmanı Yazar Atilla Filiz’in üretim yönetiminde verimlilik sırlarını paylaştığı oturumdan sonra, Müjdat Gezen söyleşisi ile 11. Kalite Günleri seminerleri sona erdi. Çeşitli il ve üniversitelerden öğrencilerle YTÜ öğrencilerinin buluştuğu, üniversitenin tek ulusal öğrenci kulübü organizasyonu olan 11. Ulusal Kalite Günleri, büyük beğeni topladı. II

56 Yıldızlar

NİSAN / 09

Yrd. Doç. Dr. Hayri Baraçlı NİSAN / 09

Yıldızlar 57


PROJE

AVRUPA KOMİSYONU 6. ÇERÇEVE PROGRAMI KAPSAMINDA BİR PROJE:

PROMISE

A

yazı, MÜNİRE ERDEN / EĞİTİM FAKÜLTESİ DEKANI

Avrupa Eğitim Merkezi Koordinatörlüğü’nde 2005-2007 yılları arasında gerçekleştirilen PROMISE (Promotion of Migrants in Science Education) projesi, göçmenlerin Fen Bilimleri eğitiminde fırsat eşitliğine sahip olması gerektiği görüşünden yola çıkılarak geliştirilmiştir. Toplam bütçesi 296.000 Avro olan proje, Humboldt Üniversitesi, Viyana Üniversitesi, Saraybosna Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilmiştir. Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri alanındaki uzmanlığı ile projede önemli bir rol üstlenmiştir. Projenin, Y.T.Ü Eğitim Fakültesi tarafından koordine edilen Türkiye ayağında; ilimizdeki 4 okuldan toplam 14 kız öğrencinin yer aldığı Lise Kulübü ile 4 fizik öğretmeninin yer aldığı Öğretmen Takımı kurulmuştur. Öğretmen ve öğrencilerle ayda bir kez toplantılar yapılarak, ülkemizde fen eğitiminin durumu, öğrencilerin Fen Bilimlerine bakışı, öğretmenlerin ve öğrencilerin yaşadıkları sorunlar tartışılmıştır. Ayrıca, üniversitelerin Fen Bilimleri bölümlerine geziler düzenlenerek, öğrenci ve öğretmenlerin, fen alanında önemli çalışmalara imza atmış bilim insanları ile görüşmeleri; bazı deneyleri izlemeleri; üniversitelerin fen bölümlerini tanımaları sağlanmıştır. İşbirliği yapılan okullardaki fen öğretmenleri için ise, öğretim elemanlarımız tarafından hizmet-içi eğitim semineri düzenlenerek, öğretmenlerin yeterlilikleri artırılmaya çalışılmıştır. Projenin uluslararası ayağında; üniversitemizin proje sorumluları, öğrenci ve öğretmenlerle birlikte Berlin ve Saraybosna’da düzenlenen PROMISE toplantılarına katılmışlardır. Böylece, farklı ülkelerin eğitim sistemleri, Fen Bilimleri öğretimi alanında yapılan uygulamalar ve göçmen öğrencilerin yaşadıkları sıkıntılara ilişkin bilgi sahibi olmaları ve çözüm önerilerine ortak olmaları sağlanmıştır.

58 Yıldızlar

NİSAN / 09

PROMISE projesinden elde edilen bilgi birikiminin paylaşımı için, projenin çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgilerin yer aldığı bir web sitesi hazırlanmıştır (www.promise.at). Ayrıca, proje kapsamında yapılan çalışmalar yoluyla, genelde Fen Bilimleri öğretimine, özelde göçmenlerin bu alanda yaşadığı sorunlara ilişkin paylaşımlar sonucu ortaya çıkan çözüm önerilerinin yer aldığı, Science Education Unlimited: Approaches to Equal Opportunities in Learning Science isimli bir kitap yayınlanmıştır. Bu kitapta Prof. Dr. Münire Erden ile Doç.

Dr. Seval Fer’in makaleleri de yer almıştır. Ayrıca, proje birçok uluslararası kongrede değişik boyutları ile sunulmuştur. Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi olarak PROMISE projesi ile okul-üniversite işbirliğinin oluşmasına ve farklı ülkelerdeki akademisyen, öğretmen ve öğrencilerin yakın temasına olanak sağlamış olmamız; hem de Avrupa’da yaşayan yurttaşlarımızın, eğitimden kaliteli bir şekilde yararlanmalarına küçük de olsa bir katkıda bulunmuş olmanın gururunu yaşamaktayız. II NİSAN / 09

Yıldızlar 59


60Yıldızlar

NİSAN / 09

NİSAN / 09

Yıldızlar 61


PROJE

JURISTRAS PROJESİ yazı, PROF. DR. HALDUN GÜLALP / İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DEKANI

J

JURISTRAS, Avrupa Birliği 6. çerçeve programı bünyesinde AB Komisyonu tarafından fonlanan 9 ortaklı bir projedir. Tam adı “Strasbourg Mahkemesi, Demokrasi, Bireysel ve Kolektif Haklar: Uyuşmazlık Konuları, Mahkeme Kararlarının Uygulanması ve Reformlar” olan projenin koordinatörü Atina’da bulunan ELIAMEP adlı bir düşünce kuruluşudur. Projenin Türkiye ayağının yürütücülüğünü, Y.T.Ü. adına Haldun Gülalp ve Ozan Erözden yapmakta, proje ekibinde araştırmacı olarak ayrıca TESEV’den Dilek Kurban da yer almaktadır. Toplam bütçesi 1.179.000 EUR olan (YTÜ payı 59.640 EUR) projeye; Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Bulgaristan, İtalya ve Romanya’dan üniversiteler ve düşünce kuruluşları ortak olarak katılmaktadır. 1 Eylül 2006 tarihinde başlayan proje, 31 Ağustos 2009 tarihinde tamamlanacaktır.

Projenin hedefi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları yoluyla, ilgili ülkelerin iç hukuk düzenlerinde ve genel siyasi kültüründe, insan hakları ihlallerinin azalmasını sonuçlayan dönüşümlerin ortaya çıkıp çıkmadığının anlaşılması, projenin hedefidir. Başka bir deyişle, bu projeyle, AİHM kararlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) taraf ülkelerde ne derece hayata geçirildiği ölçülmeye çalışılmaktadır. Bunun yanında, geleceğe yönelik olarak insan hakları ihlallerinin azalması için alınan önlemler de projenin konusu içindedir.

Durum tespiti raporu Projenin ilk aşamasında, AİHS’nin, projenin yürütüldüğü ülkelerin iç hukukundaki yeri ve diğer mevcut insan hakları koruma mekanizmalarının etkinliği konusunda; toplam dokuz tane (her ülke için bir tane) “durum tespiti raporu” (state of the art report) hazırlanmıştır. Bu raporlarda o ülkelerde AİHM’ne başvuru götüren aktörlerin hangileri olduğu (bağımsız bireyler, profesyonel hukukçular, insan hakları aktivistleri, Sivil Toplum Örgütleri, v.b.), yapılan başvurularda hangi hukuki ve siyasi argümanların ileri sürüldüğü de ortaya konulmuştur. Araştırılan bir diğer nokta, AİHM’ne dava götüren aktörlerin, bu başvuru yolunu siyasi sonuç elde etmeye yönelik bir hukuki strateji (strategic litigation) olarak değerlendirip değerlendirmedikleridir. Bunun yanında, AİHM kararlarının gereklerini yerine getirmekle yükümlü resmi organların tavırları da incelenmiş, kararların gereği gibi hayata geçirilmesi konusunda ne derece istekli ve başarılı olunduğu anlaşılmaya çalışılmıştır. Projenin bu ilk safhasında hazırlanan raporların tam metinleri, http://www.juristras.eliamep.gr/?cat=7 ad-

62 Yıldızlar

NİSAN / 09

resinde yer almaktadır. Raporların akademisyen olmayanlar için hazırlanmış kısa versiyonları, AB Komisyonu tarafından Eylül 2007’de kitap olarak basılmıştır. Öte yandan, bu raporlardan hareketle hazırlanan bir derleme “Protecting Individuals from Non-Majoritarian Groups in the European Court of Human Rights: Litigation and Jurisprudence in Nine Countries” (eds. Dr Dia Anagnostou and Dr Evangelia Psychogiopoulou) yakında Martinus Nijhoff Publishers/Brill Yayınevi tarafından basılacaktır.

Vaka incelemesi raporu Projenin ikinci safhasında, ampirik veriler toplanmasına yönelik derinlemesine saha araştırması yapılmış ve bu araştırma sonucunda elde edilen bulgular, dokuz ayrı “vaka incelemesi raporu”nda (case study report) analiz edilmiştir. Tam metinlerine http://www. juristras.eliamep.gr/?cat=8 adresinden erişilebilen bu raporlarda, öncelikle, başvuranların AİHS mekanizmalarını kullanırken aldıkları hukuki yardım, AİHM kararlarının uygulanması açısından kurulan resmi mekanizmaların işleyişi ve kararların uygulanması açısından öngörülen tekil ve genel önlemlerin etkinliği ele alınmaktadır. Bu veriler ışığında raporlarda, ayrıca, siyasi ve hukuki aktörlerin, ülkede egemen hukuk kültürünün, hukuk alanına yönelik siyasalların ve hükümet dışı aktörlerin AİHM kararlarının yerine getirilmesi yönünde etkin kanallar oluşturabilme kapasiteleri incelenmektedir.

Proje ortakları toplantısı Projenin üçüncü safhasında, vaka incelemesi raporlarında verilerden faydalanılarak, beş ana başlık altında ülkeler arası karşılaştırmalı incelemeler yapılmaktadır. Beş ayrı raporda toplanacak ve yayınlanacak olan bu incelemeler şu başlıkları kapsamaktadır: Ayrımcılık Yasağı İhlalleri, Toplumsal Cinsiyet, Azınlık Politikaları, Göçmenler ve Mülteciler, Din ve Devlet İlişkileri. Bu çalışmaların planlandığı 5. proje ortakları toplantısı İstanbul’da, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde 30 Ekim – 2 Kasım 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Aynı toplantıda, Strasbourg’da düzenlenecek olan ve proje sonuçlarının Avrupa Parlamentosu üyeleriyle paylaşılacağı, 6. ve son proje ortakları toplantısının hazırlıkları da yapılmıştır. Projenin son safhasında, proje kapsamındaki dokuz ülkenin (Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Bulgaristan, İtalya, Romanya, Türkiye ve Yunanistan) AİHM kararlarını uygulamaya koyma performansının kantitatif ve kalitatif açıdan inceleneceği genel bir karşılaştırmalı rapor hazırlanmakta, ayrıca projenin ilk safhalarında elde edilen bulgular, somut siyasa önerilerine dönüştürülmektedir. II

NİSAN / 09

Yıldızlar 63


ETKİNLİK

SAVUNMA SANAYİ GÜNLERİ ’09

S

yazı, BİLGE OK / HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ

Savunma sanayi ve teknolojilerinin gelişimi ve üniversitelerin rolünü tartışmak amacıyla, YTÜ Makine Mühendisliği Fakültesi tarafından organize edilen Savunma Sanayi Günleri 2009, Makine Teknolojileri Öğrenci Kulübü’nün işbirliği ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın katılımlarıyla, 2-6 Mart tarihleri arasında, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde gerçekleştirilmiştir. Savunma sanayinin gelişiminin, ülkemiz için öneminin ve üniversitelerin bu sektöre katkısının; akademisyenler, öğrenciler ve sektörün tüm paydaşları tarafından tartışılması, öğrencilerimize ve sektör çalışanlarına yeni bakış açıları kazandırmıştır.

Teknoloji yarışı Dünyada barış ortamı sağlanmadıkça, ülkelerin savunma sanayine yaptıkları harcamaların her geçen gün artacak olması, kaçınılmaz ve endişe verici bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkeler kendi güvenliklerini sağlayabilmek ve bu sektörde söz sahibi olabilmek için, AR-GE’ye dayalı teknolojik bir yarış içine girmişlerdir. Bu teknolojik yarışa ayak uydurmak ve ön plana çıkmak isteyen ülkeler için; üniversitelerdeki akademik bilgiyi, araştırma ortamını, akademisyen ve öğrenci potansiyelini kullanmak akılcı bir yaklaşım olacaktır. Savunma sanayi, ülkelerin teknolojik ve ekonomik gelişimini yönlendiren en önemli sektörlerden biridir. Uzun bir süredir geliştirilen politikalar ve yatırımlar, Türk Savunma Sanayi’nde atılımlara neden olmuş ve pek çok proje hayata geçirilmiştir. Bu sektörün gelişi-

64 Yıldızlar

NİSAN / 09

minde en önemli pay ise hiç kuşkusuz üniversite ve araştırma kurumlarınındır. Mühendislik anlamında en ileri teknolojilerin kullanıldığı bu sektör, her zaman mühendisler için ilgi çekici bir alan olmuştur.

Etkinliğin amacı ve hedef kitlesi Yerli savunma sanayimizin ülkemiz için ne kadar önemli olduğunun üniversite gençleri tarafından bir kez daha farkına varılması, yerli üretilen savunma teknolojilerinin gelişiminden haberdar olunması, ülke gençlerinin gelecekteki savunma sanayinin rotası hakkında bilgi edinmesi etkinliğin temel amacı olmuştur. Bunun yanında, AR-GE yoğunluklu çalışmalarda bulunan firmaları tanıyan ve ülkemizde ileri teknolojiye sahip ürünlerin üretilebileceğini gören, özgüven ve motivasyon kazanmış genç mühendislik öğrencileri; akademik çalışmalarını savunma alanında sürdürebilecek, Ankara’ya uzak olan akademisyenler ve bu sektördeki çeşitli alanlarda çalışmak ya da ortaklık yapmak isteyen KOBİ temsilcileri etkinliğin temel hedef kitlesini oluşturmaktadır. Etkinlikte, Türk Savunma Sanayi sektöründe görev alan öncü firmalarımızın yanı sıra; sektörde çalışmalarını sürdüren kurum ve kuruluşlarımız da yer almıştır. Bu kapsamda savunma sanayimizin dünü, bugünü, yarınını ve ülkemiz için teknoloji ve ekonomi anlamında katkıları ele alınmıştır. Etkinlik süresince, bir yandan yerli savunma sanayinin ülke için önemi vurgulanırken; diğer yandan sektördeki firmalarımızın çalışmalarını daha yakından tanıma fırsatı oluşmuştur. II

NİSAN / 09

Yıldızlar 65


ETKİNLİK

KALİTE VE VERİMLİLİK KULÜBÜ LOJİSTİK EĞİTİM KAMPI

‘08

yazı, ÖĞR. GÖR. SEYHAN HAYDAR / HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ

Y

Yıldız Teknik Üniversitesi Kalite ve Verimlilik Kulübü (KVK) tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Lojistik Eğitim Kampı, 18 Aralık’ta yurtiçinden ve yurtdışından gelen katılımcıların, sektör duayenlerinin ve basının katıldığı Yıldız Çatı Restoran’da düzenlenen muhteşem bir kokteylle kapılarını açtı. 18–21 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen kampın açılış konuşmasını, 19 Aralık tarihinde YTÜ Rektörü Sayın Prof. Dr. İsmail Yüksek ve İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş adına İTO Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Abdullah Çınar yaptı.

Dört yıldır düzenleniyor Ülkemizin en hızlı gelişen sektörlerinden olan Lojistik’teki yetişmiş eleman eksikliğini çok önceden hisseden Kalite ve Verimlilik Kulübü, dört yıldır bu Kampı düzenlemektedir. Etkinlikle, katılımcıların lojistik anlamındaki bilgi, beceri ve iş ağlarını geliştirmesi; proje çalışanlarının da tam bir takım oyunu sergileyerek sektöre ve geleceğe yönelik pratik kazanmaları ve iş hayatını daha yakından gözlemleme fırsatı elde etmeleri amaçlanmıştır. Lojistik Eğitim Kampı, her yıl değişen proje lideri ve proje takımı tarafından 6 aylık bir çalışmanın eseri olarak ortaya çıkmaktadır.

Tüm dünyaya açıldı Ulusal anlamda alanında ilk ve en iyilerden biri olan Lojistik Eğitim Kampı, KVK’nın girişimci ruhu sayesinde, bu yıl kapılarını tüm dünyaya açtı. Avrupa’nın ve Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden 90 üniversite öğrencisi ve şirket katılımcısı, KVK’nın misafiri olarak kamp kapsamında 4 gün boyunca ağırlandı. Bu yıl Türkçe ve İngilizce paralel oturumlarla içeriği daha da zenginleştirilen kamp, katılımcılarına 24’den fazla uzman ve deneyimli sektör yöneticisi ile buluşma olanağı sundu. Ayrıca düzenlenen uygulama ve vaka yarışmalarıyla, katılımcıların teorikte edindikleri bilgileri pratikle pekiştirmeleri sağlandı.

Yoğun bir ilgi oldu Lojistik Eğitim Kampı, bu gün geldiği son noktada sektörün, akademisyenlerin, üniversite öğrencilerinin yoğun ilgisini görmektedir. Avrupa, Rusya ve ülke çapında yapılan etkili tanıtım çalışmaları sayesinde, bu yıl 500’e yakın online başvuru olmuş; katılımcılar uzman bir danışmanlık firması aracılığıyla belirlen-

66 Yıldızlar

NİSAN / 09

miştir. YTÜ’nün adını tüm dünyada duyurmayı hedefleyen ve daha şimdiden Avrupa ve Rusya’da pek çok üniversitede adından övgüyle söz ettiren kamp, alanında bir dünya markası olmuştur. Kampın bu yıl ki destekçileri arasında; İstanbul Ticaret Odası, Upitrans Taşımacılık, İDO, Beşiktaş Belediyesi, YTÜ Mezunlar Derneği ve bunun yanı sıra; pek çok ürün, hizmet ve basın destekçisi, LODER ve UND gibi öncü sektör dernekleri yer almıştır.

Yabancı misafirlere şehir turu düzenlendi Oturumlar YTÜ Oditoryum ve Sergi salonlarında gerçekleştirilirken, konuklar 4 gün boyunca seçkin bir mekân olan Antik Otel’de ağırlandı. Oturumlarda bilgi ve becerilerini arttıran konuklar, Malta Köşkü’nde yedikleri akşam yemeğinin ardından, düzenlenen aksam eğlencelerinde birbirleriyle tanışma ve kaynaşma fırsatı buldular. Ayrıca Rusya, Fransa, İtalya, Almanya, Bulgaristan, Yunanistan, Portekiz, Avusturya, Sırbistan ve Hindistan’dan gelen konuklar; düzenlenen şehir turu sayesinde, ülkemizin kültürünü ve tarihini daha yakından tanıdılar. II NİSAN / 09

Yıldızlar 67


YARIŞMA

Y

YTÜ IEEE Öğrenci Kulübü, kurulduğu günden bu yana meslekî ve teknik gelişmelere önem veren; gerçekleştirdiği etkinliklerle ekip ruhunun, takım çalışmasının ve liderliğin en güzel örneklerini sergileyen; düzenlediği organizasyonlarla mühendis adayları ve iş dünyası arasında köprü oluşturarak, mühendislik yetkinliğinin artmasına olanak veren bir öğrenci topluluğudur. Kulüp, vizyon sahibi üniversite öğrencilerini teşvik etmek ve çalışmalarına destek vermek amacıyla, 2009 yılında ilki gerçekleştirilecek olan “Göster Enerjini” sloganı ile “Yıldızlı Projeler” proje yarışmasını düzenlemektedir. Yarışmanın amacı; önlisans, lisans ve yüksek lisans öğrencilerinin yapacakları çalışmaların kalitesini destek ve teşvik ile arttırarak, projelere ilgi duyacak kişi ve kurumlarla temasa geçmek; bu yolla danışmanlık, malzeme, laboratuar ve hizmet desteği almak; ortaya çıkan çalışmaların, bilim dünyasına, araştırma kurumlarına, sanayi kuruluşlarına ve sektöre duyurulmasını sağlamaktır.

Proje konuları

Enerji Kaynakları, Enerji Sistemleri, Elektrikli Araçlar * Yenilenebilir Enerji Verimliliği ve Kalitesi * Kontrol ve Otomasyon Uygulamaları * Mekatronik ve Robotik Uygulamaları * Elektrik Makineleri ve Güç Elektroniği * Haberleşme Tekniği ve Sistemleri * Elektronik Devreler ve Sistemler

Sistem ve Uygulamaları (Bina, Enerji, Fabrika, Makine Otomasyonu) * Akıllı Bilgisayar ve Yazılım Uygulamaları * İnterdisipliner Mühendislik Uygulamaları * Diğer... *

Proje kriterleri

Yarışma için 12 Nisan 2009 tarihine kadar başvurusu yapılmış projelerin, Bilim Kurulu tarafından aşağıda belirtilen kriterlere uygun olarak ilk elemesi yapılacaktır. Proje konusunun uygunluğu Projenin bilimsel açıdan değerlendirilmesi Projenin özgünlük ve yaratıcılık açısından değerlendirilmesi Bilimsel yeterlilik ve uygulanabilirlik açısından değerlendirilmesi Üretime yapabileceği katkı açısından değerlendirilmesi

* * * * *

Değerlendirme süreci

” R E L E J O R “YILDIZLI P NALİSTLERİ İ F N I N I S A YARIŞM U D L O İ L L BE 68 Yıldızlar

NİSAN / 09

Değerlendirme Kurulu, yarışmaya katılacak ilk 20 projeyi 17 Nisan 2009 tarihinde ilan etmiştir. Söz konusu finalist projeler, belirlenen yazım kuralları çerçevesinde 12 Haziran 2009’a kadar elektronik ortamda teslim edilecektir. Teslim edilen projelerin sunumu, Bilim Kurulu önünde yine açıklanacak kriterlere uygun olarak, belirlenen gün ve saatte yapılacaktır. Finalist ilk 20 projenin değerlendirilmesinde, % 40 Bilim Kurulu, % 40 Sanayi Kurulu ve % 20 www.elektrikport.com sitesinde yapılacak olan genel oylamanın etkisi olacaktır. Yarışmaya 28 üniversiteden, toplam 143 proje başvurusu olmuştur. Başvurular, 12 Nisan tarihinde sona ermiştir. Dereceye girmiş olan projelere ödülleri, YTÜ Merkez Yerleşkesi Oditoryumu’nda düzenlenecek ödül töreni ile verilecektir. Ödül töreni; akademisyenler, üniversite öğrencileri ve sanayi kuruluşu temsilcilerine açık olacaktır.

NİSAN / 09

Yıldızlar69


Yıldızlı Projeler Koordinatörleri

ÖDÜLLER

Birincilik Ödü

1000 TL ü bilgisayar ve 1 adet dizüst para ödülü

İkincilik Ödülü 1 adet dizüstü ödülü

ülü

Üçüncülük Öd 1 adet dizüstü

bilgisayar

oje Ödülü

Pr Uygulanabilir 500 TL

*

0 TL para

bilgisayar ve 50

Jüri Özel Ödülü

(Yenilikçilik)

500 TL

Yarışmaya katılan projelerin üniversitelere göre dağılımı

70 Yıldızlar

ÜNİVERSİTE

PROJE SAYISI

ÜNİVERSİTE

Ahi Evran Üniversitesi

1

İstanbul Teknik Ünv.

5

Atatürk Üniversitesi

1

İstanbul Üniversitesi

3

Başkent Üniversitesi

1

Kadir Has Üniversitesi

1

Bilkent Üniversitesi

1

Kırıkkale Üniversitesi

1

Boğaziçi Üniversitesi

1

Kocaeli Üniversitesi

8

Celal Bayar Üniversitesi

1

KKTC Doğu Akdeniz Ünv.

1

Dokuz Eylül Üniversitesi

2

Marmara Üniversitesi

2

Dumlupınar Üniversitesi

4

Maltepe Üniversitesi

4

Erciyes Üniversitesi

1

Orta Doğu Teknik Ünv.

3

Osmangazi Üniversitesi

2

Sabancı Üniversitesi

1

Fırat Üniversitesi

2

Süleyman Demirel Ünv.

4

Gazi Üniversitesi

4

Trakya Üniversitesi

1

Gaziosmanpaşa Ünv.

2

Yeditepe Üniversitesi

2

GYTE

2

Yıldız Teknik Üniversitesi

81

Hacettepe Üniversitesi

1

NİSAN / 09

PROJE SAYISI

Engin AYÇİÇEK

Yıldız Teknik Ü niversitesi Elektrik-Elektro nik Fakültesi Elektrik Mühen disliği Bölümü

Alper COPLUG

İL

YTÜ IEEE Öğren ci Kulübü Denetleme Ku rulu Üyesi

Finale kalan ilk 20 proje ÜNİVERSİTE

PROJENİN İSMİ

KATILIMCI

Atatürk Üniversitesi

Vinç Otomasyonu

Fevzi Çakmak Bolat

Bilkent Üniversitesi

e-Jo

Ezgi Çiçek, Ayşegül Onat, Çetin Şahin

Boğaziçi Üniversitesi

Volan Teker

Hüsnü Avşar Gürdal, Burak Çeliktaş, Seçil Yüksel

Gazi Üniversitesi

BIMUS- Biyomedikal Uzaktan Sistemler

Hidayet Tunç, Volkan Koçak

Gaziosmanpaşa Ünv.

Tıbbı Aromatik Bitki Kurutma Kontrolü

Mehmet Taner Tuncay, Bülent Korucu

İstanbul Teknik Ünv.

Ters Çevrim

Alaattin Gökçe, Ceyda Kırkağaçlı, Nihal Bahtiyar

İstanbul Teknik Ünv.

Static Kramer Sistemi ile Şebekeye Güç İadesi

Aytaç Caner Eminoğulları, M. Serkan Zafer, M. Ali Berk Zengin

Kadir Has Ünv.

Surfingfish

Ender Piyale, Ahmet Ardal, Çağrı İlban

Kocaeli Üniversitesi

Yapay Mühür Ağı

Berat Özügeldi

Maltepe Üniversitesi

Yaslan

Gamze Çakır

ODTÜ, YTÜ, Gazi Ünv.

Yıldırım Santrali

Cem Çırak, Özgür Tıraşçı, Alper Ünlü

Sabancı Üniversitesi

Robotraktör

Eren Pek, Eren Canarslan

Süleyman Demirel Ünv.

Mikro Denetleyici Kontrollü Sualtı Gerçek Renk Görüntüleme Sistemi

Alpaslan Bayram Yıldızhan, Mehmet Çelik

Süleyman Demirel Ünv.

FPGA üzerinden eliptik eğri sayısal imza algoritması (ECDSA) gerçeklenerek güvenli ve hızlı bir VOİP haberleşme sisteminin elde edilmesi

Tuncay Doğantuna, Y. Onur Pirdal, A. Kadir Kılıç

Yeditepe Üniversitesi

Araçtaki Muhbir Cihaz

Yonca Yılmaz

Yeditepe Üniversitesi

Akıllı Hastene

Bulut Altıntaş

Yıldız Teknik Ünv.

e-bekçi

Ahmet Alpat, Levent Kömürcü

Yıldız Teknik Ünv.

Yapay Rüzgar Vadisi

Cüneyt Koç

Yıldız Teknik Ünv.

CAB BUS Protokolü ile MCU Tabanlı Fabrika Otomasyonu

Serkan Düşmez

Yıldız Teknik Ünv.

Uçuşan Testere

Can Yiğit, Erden Alpaslan, Mihraç Özden

NİSAN / 09

Yıldızlar 71


YARIŞMA

YTÜ ÖĞRENCİLERİ

EKOLOJİK EV

PROJE YARIŞMASINDA BİRİNCİ OLDULAR

Y

Yapıda Yeni Ürünler Fuarı kapsamında, kimya şirketi BASF’in sponsorluğunda düzenlenen Ekolojik-Ev Öğrenci Proje Yarışması’nda dereceye giren projeler, fuarın açılış töreninde açıklandı. Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Mimarlık Bölümü öğrencileri; Onur Akın, Aziz Şahin Ekicioğlu ve Deniz Yazıcı’dan oluşan ekip, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden toplam 63 adet projenin katıldığı Ekolojik-Ev yarışmasında, rüzgâr türbinli ev projeleriyle birinci seçildi. Tasarımlarında yerel ve ekolojik dengeyi bozmayacak malzemeler seçerek, iklimsel ve görsel konfor koşullarının sağlanması açısından gerekli önlemleri alan ve rüzgâr türbinleriyle enerji tüketimini minimumda tutmayı hedefleyen ekip ayrıca, BASF’in İngiltere’de inşa ettiği düşük enerji maliyetli eve bir seyahat hakkı kazandı.

Yarışmanın konusu ve yeri

derleyen, MİNE ULUTAŞ

Yarışmanın konusu, seçimi öğrenci tarafından yapılacak bir arazide, çevresi ile birlikte ele alınan bir ekolojik ev tasarımıdır. Proje, doğayla uyumlu, ekolojik dengeyi korumayı, sürdürülebilir bir çevre oluşturmayı ve kullanıcı konforunu sağlarken; minimum enerji tüketmeyi hedeflemelidir. Tasarımda, yeni teknolojilerin ve yeni ürünlerin kullanılması önerilmektedir. Proje bir tek aile evi olarak ele alınmalı, ihtiyaç programı ve gerekli alanlar buna bağlı olarak belirlenmelidir.

Jüri Üyeleri Prof. Dr. Gül Koçlar Oral (İTÜ) Prof. Dr. Rengin Ünver (YTÜ) Doç. Dr. Sinan Mert Şener (İTÜ) Doç. Dr. Alpin Köknel Yener (İTÜ) Y. Doç. Dr. Gülten Manioğlu (İTÜ) Öğr. Gör. Dr. Ş. Filiz Akşit (İTÜ) Cüneyt Dayıcıoğlu (BASF)

Ekolojik Ev (mimari anlatım)

Çevresel veriler

Proje alanı, yıllık ortalama yağmur, rüzgâr ve güneşlenme süresi değerleri göz önünde bulundurularak, Şile’ye bağlı Meşrutiyet Köyü’nde belirlenmiştir.

72 Yıldızlar

NİSAN / 09

Şile-Ömerli orman bölgesinde, 5km2’lik alan içerisinde, 8 adet taş ocağı mevcuttur. Evde kullanılacak taşların bu taş ocaklarından; ahşap malzemelerin ise orman bölgesindeki ömrünü tamamlamış ağaçlardan elde edilmesi düşünülmüştür. Evin yapım sürecinde emek harcayacak işçilerin Şile ve çevresinde yaşayan yerel işçilerden olması amaçlanmıştır. Evin enerji ve iklimsel problemlerini, doğal ve temiz kaynaklarla karşılaması düşünülmüş; doğanın kan dolaşımı içinde yerel bir tasarım hedeflenmiştir.

Konsept a. Form: Tasarımda, geleneksel kırma çatılı ahşap evler, yerel malzemeler ve ekolojik sistemlerle yeniden yorumlanarak, modern bir yapı kurgulanmıştır. Bu süreçte, yapının yalınlığı, konfor koşulları ve ekolojik sistem ilişkilerinin göz önünde bulundurulması, sıfır enerjili bir ev için oldukça estetik bir görünüm getirmiştir. b. Malzeme kullanımı: Kullanılan malzeme, geleneksel, doğal, geri dönüştürülebilir ve yapımında az enerji harcanmış ahşap olarak seçilmiştir. Ahşapın nefes alma özelliği sayesinde, evin radon gazı konsantrasyonu çok düşüktür. Yapının kuzey cephesinde ısıl kütleyi dengede tutmak ve yapı fiziği açısından optimum koşulları sağlamak için, nefes alan ve daha az enerji tüketimi sağlayan yalıtım malzemeleri tercih edilmiştir.

Planlama Lineer bir plan şeması kurgulanarak, yaşama birimleri iyi yöne konumlandırılmıştır. İç birimler, merdiven ve sirkülasyon ile kuzey cephesinden koparılarak, ısıl kütle yalıtım araçları ile dış havadan yalıtılmıştır. Yapının güney cephesinde, bir ray sistemi üzerinde ahşap kayar paneller tasarlanmış, bu paneller yaz güneşini süzerek gölgelendirme; gün ışığını optimize ederek iyi bir aydınlatma sağlamaktadır.

Ekolojik Sistemler a. Enerji yönetimi: Güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak, evin ihtiyacı olan

NİSAN / 09

Yıldızlar 73


enerji bu hibrid sistemden karşılanmaktadır. Bu temiz enerji kaynaklarının kullanılması, hem doğaya zarar vermeden enerji tasarrufu sağlamaktadır. Evde kurgulanan enerji döngüsüyle, kendine yetebilen bir tasarım hedeflenmiştir. Üretilen ve tüketilen enerji sürecinde doğaya hiçbir müdahale edilmemiş, CO2 salınımı sıfıra indirgenmiştir. Enerji tasarruflu ev aletleri ve aydınlatma elemanları kullanılarak, evin yıllık elektrik tüketiminin %30 oranında azaltılması düşünülmüştür. b. Güneş yönetimi: Güney cephede kullanılan ahşap paneller, yaz aylarında kapatılarak güneş ışınlarını engeller. Böylece ev içi optimum sıcaklık korunur. Kış aylarında ise paneller açılarak, güney cepheden maksimum güneş ışını alınır. Bu sayede, kış aylarında ısıl kütlenin dengede kalması sağlanır. Kış gecelerinde ise paneller kapatılır ve gündüz kazanılan ısının ev içinde tutulması sağlanır. c. Güneş enerjisi: Çatıya yerleştirilen güneş panelleri, yıllık güneşlenmeden maksimum yararlanacak şekilde yerleştirilmiştir. Bu fotovoltaik sistemle sağlanan enerji, evdeki enerji ihtiyacının büyük bölümünü karşılamaktadır.

74 Yıldızlar

NİSAN / 09

d. Rüzgar enerjisi: Bölge oldukça fazla rüzgar aldığı için, temiz enerji üretiminde rüzgar türbinleri kullanılmıştır. Evin enerji ihtiyacının büyük bir bölümü, rüzgâr enerjisinden karşılanmaktadır. e. Doğal havalandırma: Ev, ayaklar üzerinde kaldırılarak hava geçişine izin verilmiştir. Böylece, Şile’deki yüksek nemden kaynaklanan yoğuşmalar engellenmiştir. Diğer yandan, alt döşemede kuzeyden gelen hava akımının geçişine izin verecek boşluklar tasarlanmış ve bu bölgede oluşan yüksek basınç alanından, çatı ve güney cephede bulunan boşluklardaki alçak basınç alanlarına doğru hava akımı oluşturulması amaçlanmıştır.

Permakültür Tasarım bitki, hayvan ve insanları üretim amaçlı bir araya getirerek; bakımı kolay, istikrarlı, kendi kendine yeten bir düzeni amaçlamıştır. Bahçedeki yenebilir peyzaj tasarımı, evdeki gıda ihtiyacının bahçede yetiştirilen organik ürünlerle karşılanmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda, organik atıkların ve beslenen hayvanların atıklarının peyzajda gübre olarak kullanılmasıyla ve toplanan yağmur suyunun kullanılmasıyla, tamamen doğal bir yaşam döngüsü hedeflenmiştir. II

NİSAN / 09

Yıldızlar 75


PROJE

PERMIT PROJESİ

yazı, PROF. DR. FÜSUN ATASEVEN / BATI DİLLERİ VE EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ BAŞKANI

A

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği koordinasyonunda Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından yürütülen ve kısaltılmış adı PERMIT (Promote Education and Reciprocal Understanding Through Multicultural Integrated Teaching - Çok Kültürlü Bütünleşik Öğretim Aracılığıyla Eğitimi ve Karşılıklı Anlayışı Geliştirmek) olan bu proje, AB ile Türkiye arasında bir sivil toplum diyalogu geliştirmeyi amaçlamaktadır. Proje, üniversitemiz önderliğinde CA’ Foscari Üniversitesi (İtalya), Primorska Üniversitesi (Slovenya) ve TWAS -The Academy of Sciences for the Developing World (İtalya) ile ortaklaşa yürütülmektedir. 2008 yılının Mayıs ayında başlayan proje on sekiz ay sürecektir. Proje çerçevesinde, üye ülkelerde (Türkiye, İtalya ve Slovenya) lise öğretimini etkileyen kültürel değerlere ilişkin bağlar geliştirilmekte ve deneyimler karşılıklı olarak paylaşılmaktadır. Lise öğretmenleri ve öğrencilerinin; AB kurumları ve politikaları, çevre, toplum, kadın/erkek eşitliği, insan hakları gibi konularda bilgi ve bilincinin arttırılmasını amaçlayan proje sayesinde; eleştirel düşünce, yaratıcı sınıf-içi etkinlikler ve tartışma ortamı, etik davranış, bireysel sorumluluk teşvik edilmekte ve bu teşvikle birlikte sivil toplum anlayışı geliştirilmektedir. Bu bağlamda Türkiye, İtalya ve Slovenya’nın eğitim sistemlerini etkileyen kültürel değerler, değerlendirme ölçütleri, öğretim stratejileri ve öğretmen-öğrenci iletişimi üzerine karşılaştırmalı araştırmalar yapılmaktadır. Her üç ülkeden projeye katılan lise öğrencilerinin çoklu zekâ kuramına, eleştirel düşünceye, etik olarak kabul edilebilir ve sorumluluk gerektiren davranışlar kazanmalarına yönelik öğretim stratejileri oluşturulmakta ve bunlar uygulamaya geçirilmektedir. Formasyon kursu sürecinde projeye katılan Türk, İtalyan ve Sloven lise öğretmenlerinin bu amaçla geliştirilen öğretim modülleri ve materyallerini deneysel olarak kendi sınıflarında uygulamaları sağlanmaktadır. Bu şekilde, kültürel değerler, program ve öğretim yöntemleri arasındaki farklılıklara dayalı sınırlar aşılarak, üye ülkelerin eğitim-öğretim sistemleri arasındaki işbirliği ve etkileşimin artması amaçlanmaktadır. Araştırmacılara, öğrencilere ve öğretmenlere destek vermek ve doğrudan iletişimi sağlamak üzere çevrim-içi bir iletişim platformu hazırlanmıştır: www. univirtualcooperation.org/permit/. WEB düzenleyici ve diğer destek birimler, Venedik Üniversitesi tarafından belirlenip oluşturulmuştur. Projeye sözü edilen üç ülkeden katılan lise öğretmenleri, ilgili kültür alanlarında oluşturdukları öğretim modüllerini kendi sınıflarında denemekte ve bu deneyimlerinin sonucunda elde ettikleri verileri, çevrimiçi iletişim ağı aracılığıyla paylaşmaktadır. Bu şekilde, proje sırasında oluşturulan materyaller (ders planları, öğretim stra-

76 Yıldızlar

NİSAN / 09

tejileri yönergeleri, öğrenci dönütleri, değerlendirme etkinlikleri sonuçları vb.), ilk önce sanal ortam kullanıcıları tarafından paylaşılmakta ve tartışılmaktadır. Paylaşılan bu bilgiler belirli aralıklarla Bilimsel Komite üyeleri tarafından değerlendirilmekte, onaylanan bilgiler web sitemizde duyurulmaktadır. Liseler bağlamında yapılan araştırmalara, formasyon kursuna, materyal geliştirme ve deneysel çalışma süreçlerine, projede belirlenen sivil toplum kuruluşları da dâhil edilmektedir. Böylece sivil toplum kuruluşları ve okullar arasında ilişkiler arttırılarak, sivil toplum anlayışının geliştirilmesi öngörülmektedir. PERMIT projesinin sonuçları, 2009 yılının Ekim ayında Yıldız Teknik Üniversitesi yürütücülüğünde düzenlenecek uluslararası bir seminer aracılığıyla; proje ortakları, ilgili kurum ve kuruluşlar, eğitim ve bilim çevreleriyle paylaşılacaktır.

Projeye katılan başlıca hedef gruplar Araştırmacılar: Projeye her ülkeden iki, TWAS’tan bir kişi olmak üzere toplam yedi araştırmacı katılmaktadır. Araştırmacılar, Bilimsel Komite’nin yönergeleri doğrultusunda kabul edilen yöntembilimsel temeli esas alarak, farklı ülkelerdeki eğitim sistemini etkileyen değerler üzerinde çalışmaktadır. Ayrıca, projeye katılan okulları ve uluslararası seminerlere katılım gösterecek öğretmenleri belirlemekte ve katılımcıların koordinasyonunu sağlamaktadır. NİSAN / 09

Yıldızlar 77


Projenin kapsamında gerçekleştirilen etkinlikler I. Bilimsel Komite Toplantısı - YTÜ (Kasım 2008) Bilimsel Komite ve Yönetim Kurulu bu toplantıda; projenin aşamaları, süreç ve süreleri konusunda ortak bir karara varmıştır. Ayrıca, projeye katılan ülkelerdeki eğitim sistemini etkileyen kültürel öğeler, değerlendirme ölçütleri, öğretim stratejileri üzerine karşılaştırmalı araştırma için öncelikler tespit edilmiş; araştırma sonuçlarının analizine ilişkin yöntembilimsel çerçeve belirlenmiştir. I. Yönetim Kurulu Toplantısı - YTÜ (Kasım 2008) Projenin koordinasyon görevini üstlenen Yönetim Kurulu, projeyle ilgili olarak sunulan fikir, süre, süreçler, hedef ve sonuçlara yönelik yöntembilimsel çerçeve konusunda belli bir karara varmıştır. I. Araştırmacılar Toplantısı - YTÜ (Kasım 2008) Araştırmacılar, Bilimsel Komite’nin yönergeleri doğrultusunda kabul edilen yöntembilimsel çerçeveyi temel alarak, farklı ülkelerdeki eğitim sistemini etkileyen önemli değerlerin analiz yöntemlerini belirlemişlerdir. Araştırmacılar tarafından görev paylaşımı yapılarak, gerçekleştirilecek ara toplantılar, projenin süreç ve süreleri, çevrimiçi paylaşım çalışmaları konularında düzenlemelerde bulunulmuştur.

Uzman lise öğretmenleri: Her ülkeden altı kişi olmak üzere, çeşitli uzmanlık alanlarından toplam yirmi dört uzman lise öğretmeni projeye katılmaktadır. Mesleki gelişim sürecinde ve yenilikçi materyallerin geliştirilmesinde -gerektiğinde- 120 uzman lise öğretmeni, projede dolaylı olarak yer alacaktır. Lise seviyesindeki eğitim kurumları: Her ülkeden, lise seviyesinde en az üç eğitim kurumu, projeye katılmaktadır. Türkiye’den katılan okulların belirlenmesinde, en az bir okulun görece olarak daha kırsal bir bölgede yer almasına dikkat edilmiştir. İtalya’dan katılan okulların belirlenmesinde, en az bir okulun göçmen öğrenci yüzdesinin; Slovenya’dakilerin ise Müslüman (Bosnalı) öğrenci yüzdesinin yüksek olması göz önünde bulundurulmuştur. Ayrıca, tüm dünyadan yabancı öğrencileri kabul eden uluslararası bir okul olarak UWCAD da projede yer almaktadır. Sivil Toplum Kuruluşları: Sivil toplum kuruluşları, sivil toplum anlayışının geliştirilmesi amacıyla, projenin belirli süreçlerinde projeye dâhil edilmiştir. Lise öğrencileri: Öngörülen eğitim kurumlarında eğitim gören yaklaşık 720 lise öğrencisi, bu projeye katılmaktadır.

78 Yıldızlar

NİSAN / 09

Bilimsel Komite: Proje kapsamında oluşturulan Bilimsel Komite’de; pedagoji, kültürlerarası psikoloji ve sosyal bilimler öğretimi alanlarından dört uzman yer almaktadır. Bilimsel Komite, yöntembilim bağlamında projenin tutarlılığından sorumludur. Eğitim araştırmaları etkinliklerinin gerçekleştirilmesi, mesleki gelişim programı içeriğinin belirlenmesi, yenilikçi materyallerin geliştirilmesi amacıyla, ortak bir yöntembilimsel çerçevenin oluşturulmasına yönelik projeye katkı sağlamaktadır. Ayrıca, tüm araştırmaların ve geliştirilen materyallerin geçerliliğini değerlendirmektedir. Bilimsel Komite’nin projenin başlangıcında, araştırma faaliyetlerinin sonunda/uygulamanın başında, uygulamanın sonunda ve proje bitiminde olmak üzere 4 kez toplanması öngörülmektedir. Yönetim Kurulu: Yürütücülüğünü Yıldız Teknik Üniversitesi’nin üstlendiği PERMIT Projesi’nin 3 kişiden oluşan Yönetim Kurulu; proje başlangıcında eylem planı hazırlamak, görevleri tanımlamak, ilgili süreç ve süreleri belirlemek üzere toplanmıştır. Kurul, projeyle ilgili stratejik kararlar almak, gelişmeleri izlemek ve olası sorunların çözümlerini bulmak amacıyla proje süresince altı ayda bir toplanmaktadır.

Formasyon Programı I. Uluslararası Semineri (12-14 Şubat 2009) - Yıldız Teknik Üniversitesi Bu seminerde, laboratuar çalışmalarına ve deneyim paylaşımına dayalı yöntemsel yaklaşımlara yer verilmiştir. Öngörülen seminer planı dâhilinde, ilgili akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri, projeye ilişkin kendi konuları çerçevesinde sunumlar yapmışlardır. Bu sunumlara ek olarak, görece daha deneyimli öğretmenlerin yürütücülük görevini üstlendiği uzmanlık alanı temelli çalışma grupları oluşturulmuştur. Her öğretmen, en iyi deneyimleri temel alarak Bilimsel Komite ve araştırmacıların belirlediği ölçütlere uygun yöntem ve içerikte bir ders ünitesi taslağı hazırlamıştır. II Proje Yöneticisi: Prof. Dr. Füsun Ataseven İletişim: fatasev@yildiz.edu.tr / (0212) 383 43 80-81

.

DİPNOT

.

Bu projeye, Avrupa Birliği tarafından finansman sağlanmaktadır. Proje, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği koordinasyonunda Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından yürütülmektedir.

Yukarıdaki yayının içeriğinden Yıldız Teknik Üniversitesi sorumludur; bu yayın Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

Araştırmanın başlatılması (Aralık 2008-Ocak 2009) Türk, Sloven ve İtalyan araştırmacılar tarafından, araştırmaya katılacak öğrenci ve öğretmenlerden oluşan odak gruplar oluşturulmuş ve çalışmaya başlanmıştır. Araştırmanın başlangıcında belirlenen odak sınıfların gözlemleri, araştırmacılar tarafından yapılmıştır. Bilimsel Komite’nin hazırladığı anket ve görüşme soruları; öğrencilere, öğretmenlere ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerine dağıtılmıştır. Araştırma ile bağlantılı Formasyon Kursu Programı Araştırma sırasında, konuyla ilgili bir Formasyon Kursu Programı taslağı (Master Programme) hazırlanmıştır. Bu program, üç ülkeden yaklaşık 100 öğretmenin katılımıyla gerçekleştirilmektedir. Bu öğretmenlerden yaklaşık 70-80’i kursu yerel olarak izleyecek; 20-30’u ise seminerlere katılacaktır. Seçilen öğretmenlerin uzmanlık alanları; tarih, dil (ana ve yabancı), doğa ve çevre bilimleridir. Görece olarak daha mütevazı bölgelerden gelen ve konularında uzman öğretmenlerin tercih edilmesi uygun görülmüştür. Formasyon faaliyetlerinde öğretmenlerin önemli bir rolü vardır. Katılan okullar arasında sağlıklı bir iletişim ağının kurulması ve her proje üyesi (TWAS hariç) tarafından uluslararası bir toplantı ve üç yerel seminer düzenlenmesi planlanmıştır. Kültürel değişim çalışmalarının ağırlıklı olarak çevrimiçi iletişim platformu çerçevesinde yapılması; bu platform üzerindeki akreditasyonun ise Venedik Üniversitesi tarafından sağlanması öngörülmüştür. NİSAN / 09

Yıldızlar 79


ETKİNLİK

5. RLC

SEMİNER GÜNLERİ

yazı, ÖĞR. GÖR. NİHAL YURTSEVEN / HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ

Y

YTÜ-IEEE Öğrenci Kulübü, 23–26 Şubat 2009 tarihleri arasında, YTÜ Oditoryum ve Sergi Salonu’nda gerçekleştirdiği organizasyonla, şehir dışındaki üniversitelerden de olmak üzere yoğun bir katılımcıyı misafir ederek, kitlelere ulaşma hedefini gerçekleştirmiştir. Elektrik-Elektronik sektörüne yönelik firmaların sunumları ve saygın derneklerin panelleri ile gerçekleşen 5.RLC, hem öğrencilerin mevcut birikimlerini arttırması hem de üniversite-sanayi işbirliğine destek vermesi açısından, oldukça verimli bir organizasyon olmuştur. Sektörün lider kuruluşları olan Mercedes Benz Türk, Arçelik ve Amper Elektrik’in altın sponsorluğu; Schneıder Electric’in gümüş sponsorluğu; Anel Group’un platin sponsorluğu; ABB’nin kokteyl sponsorluğu; Endüstri Otomasyon Dergisi’nin iletişim sponsorluğu; Phoenix Contact‘ın ve ENOSAD’ın büyük destekleriyle gerçekleştirilen organizasyonda, sektör her yönüyle mercek altına alınarak sanayi-üniversite-öğrenci üçgeninde karşılıklı beklentilerin dile getirildiği bir yapı oluşturulmaya çalışılmıştır. RLC Seminer Günleri’nin öncelikli amacı; firmalarla öğrenciler arasındaki iletişimi sağlamakla birlikte; öğrencilerin gelişen teknolojiye ayak uydurmalarını kolaylaştırmak ve sektörün önemli firma ve akademisyenleriyle onları buluşturarak her türlü bilgi aktarımına olanak sağlamaktır.

Üniversite-sanayi işbirliği RLC Seminer Günleri bünyesinde; ENOSAD, TESİD ve ETMD derneklerinin yönetim kurulu üyeleri ve Elektrik-Elektronik Fakültesi öğretim üyelerinin birlikte gerçekleştirdikleri panellerle, üniversite ile sanayi arasındaki ilişkilerin nasıl arttırılacağının ve sektör ile üniversitenin karşılıklı olarak birbirlerinden beklentilerinin tartışıldığı platformlar oluşturulmuştur. Aneltech Genel Müdürü Suat Baysan’ın katılımıyla gerçekleşen Liderlik ve Innovasyon konulu kariyer oturumu ve Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Levent Gürel’in bilişimsel elektronikte dünya rekorunu yakalayan projenin sunumuyla renklenen organizasyonda; ABB, Schneider Electric, Siemens,

80 Yıldızlar

NİSAN / 09

AnelTech, Amper Elektrik, Empa-Texas Instruments, Phoenix Contact, Arçelik&Grundig, Omron, Amphenol, Mercedes-Benz ve Viko gibi sektörün dev firmaları da organizasyonda yer alarak gereken desteği göstermişlerdir. Katılımcılar, oturumlar süresince çeşitli teknik bilgiler, sektördeki gelişmeler ve mevcut iş imkanları hakkında bilgilendirilmiştir. Öğrenciler, şirketlerin organizasyon süresince açmış oldukları stantlar aracılığıyla iş ve staj başvuruları yapmışlardır. Aynı zamanda, öğrencilerin talepleri doğrultusunda, proje ve tezler için de destek sağlanacağı belirtilmiştir.

Seminerler ilgiyle karşılandı 4 gün süren bu organizasyon boyunca, sektör hakkında bilinmesi gereken önemli noktalar gerek paneller, gerekse sunumlarla detaylı bir şekilde irdelenerek ele alınmış, önemli sorular yanıtlanmaya çalışılmıştır. Artık kalitesini duyuran ve sektörün öncelikli organizasyonları arasında kendine önemli bir yer edinmeye başlayan RLC Seminer Günleri, bu yıl da hayatın ritmini teknolojiyle paylaşmak isteyen bütün üniversite öğrencileri ve akademisyenler tarafından ilgiyle takip edilmiş ve organizasyonun sloganı olan “Sadece Derse Girilerek Mühendis Olunmaz!” ifadesinin doğruluğunu herkese ispat etmiştir. II

*

SPONSOR FİRMALAR Sponsorluğu * Platin Anel Group Sponsorluğu * Altın Mercedes Benz Türk, Arçelik ve Amper Elektrik Gümüş Sponsorluğu * Schneider Electric Sponsorluğu * Kokteyl ABB Sponsorluğu * İletişim Endüstri Otomasyon Dergisi verenler * Destek Phoenix Contact, ENOSAD

NİSAN / 09

Yıldızlar 81


ETKİNLİK

G

GEMİ İNŞAMIZIN DÜNÜ BUGÜNÜ KONULU KONFERANS DÜZENLENDİ yazı, MİNE ULUTAŞ

82 Yıldızlar

NİSAN / 09

Gemi İnşa ve Tersaneler Genel Müdürü Yaşar Duran Aytaş, Yıldız Üniversitesi Oditoryumu’nda, 20 Şubat 2009 tarihinde “Türk Gemi İnşa Sanayinin Dünü Bugünü” konulu bir konferans verdi. Genel Müdür Yaşar Duran Aytaş, konferansta Anadolu Selçukluları ve Osmanlı İmparatorluğundan başlayarak, bugüne kadar gemi inşa sanayimizin gelişimini ve tarihçesini anlattı. Konferansta Genel Müdür Aytaş’dan sonra bir konuşma yapan İTÜ Gemi İnşa ve Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı ve TDİ Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali İhsan Aldoğan da Türkiye’de yapılan askeri gemilerin çoğunun yurt dışından getirildiğini söyledi. Üniversite olarak akreditasyon aldıklarını söyleyen Prof. Aldoğan; tersanelerin de akreditasyondan geçmesi ve kalite belgesi almaları gerektiğini vurguladı. Milgem projesinin ön plana çıktığını ve denizaltılarda da aynı durumun söz konusu olduğunu söyleyen Aldoğan, üniversite-sektör ve müsteşarlık işbirliğiyle bunun yapılabileceğine dikkat çekti. II

* NİSAN / 09

Yıldızlar 83


ÖĞRENCİ KÜRSÜSÜ

DOSTLUK ÜZERİNE... “İYİ Kİ VARSIN” ASLI ARDIÇ / İSTATİSTİK BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ

“Ancak evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin”, dedi tilki. İnsanlar artık hiçbir şeyi tanımaya vakit ayırmıyorlar. Hazır şeyleri satın alıyorlar tacirlerden. Dost satan tacir olmadığı için, insanların da dostu olmuyor hiç. Sen, dost olmak istiyorsan, evcilleştir beni! “ Bu satırlar, çoğunuzun yabancı olmadığı, benimse okumakta çok geç kaldığım bir çocuk kitabı olan, ancak bir yetişkine ithaf edilen “Küçük Prens” adlı yapıttandır. Yaşamımızda bizlere doğru gelen yanlışlarımız öyle güzel dile getirilmiş ve öyle haklı eleştiriler var ki; bu kitabı hâlâ okumayanlarınız varsa mutlaka okumalı…

lar, hayatındaki diğer kişilere nazaran daha çok vakit geçirdiğiniz kişilerdir. Çok zaman geçirmek, bir kişiyle bağlarınızı güçlendirmez. Sadece alışkanlık oluşturur. Alışkanlıklar ise sevgi bağından yoksun, sadece muhtaç olunduğu için vardır. Bu nedenle vazgeçilmesi kolaydır ve yerini kolayca başka bir şeye devredebilir. İnsanlar hep aynı çevrede sabit değildir. Hayatınızın farklı zamanlarında, farklı insanlarla daha çok zaman geçirirsiniz ve dostlarınız da zamanla değişir(!) İnsanları birbirinden daha iyi anlayabilecek bir başka canlı yokken, birbirimiz için ne kadar da değersiziz…

Hayatınızdaki en önemli şey nedir?

Aslında sorun şöyle başlıyor…

Çoğu zaman bu sorunun cevabı, içinde bulunduğunuz durumla ilgilidir. Cevap iyi bir okulda okumak, iyi bir iş bulmak, para kazanmak, bir mutluluğunuzu kaybetmemek, bir sorununuzdan kurtulmak, bir üzüntünüzü sonlandırmak vb olabilir. Aslında her ne durumda olursanız olun, dostlarınıza ihtiyaç duyarsınız. Onlardır, yaşamınızı daha güzel ve anlamlı kılan ya da kılacak olan…

Öylesine bireysel yaşıyoruz ki… Kazanmak için, yükselmek için, başarıyı devam ettirmek için, mutlu olmak için, güçlü görünmek için hiçbir şeyimizi paylaşmayız. Buna rağmen, çevrenizdeki hemen hemen herkesin dostlarım dediği bir kitle olduğunu görürsünüz. Hiçbir şey paylaşmadığınız, dolayısıyla aslında tanışmadığımız insanlara mı dostlarım diyoruz? Öyleyse dostların diğer kişilerden farkı nerede? Bu noktada şunu fark ettim ki; dost kelimesinin günümüzde içerdiği anlam ile benim sözlüğümdeki anlamı oldukça farklıydı. Birçoklarına göre dost-

84 Yıldızlar

NİSAN / 09

Somut görünüşlü, geleceğe yatırım yapmak olarak görülen gerekliliklerimiz için o kadar çaba sarf ederken, insan ilişkilerimize hiç emek vermiyoruz. Hatta bazılarımız, kendimizi bile tanımaya vakit ayırmıyoruz. Kendini tanıyanlarımız da tanıtmaya ya da karşısındakini tanımaya gerek duymuyor, derken birbirinden farkı olmayan arkadaşlarımız oluyor. Arkadaşlarımız da kendi aralarında çok görüşülenler ve az görüşülenler olarak ikiye ayrılıyor. Çok görüşülen arkadaşlara verilen yeni isim, bildiğiniz üzere dostlardır(!) Görünüşte kimseye ihtiyacı olmayan, kendi kendine yeten güçlü karakterler gibi dursak da, aslında yalnızlığa mahkûm ve mutsuz kişileriz. Birini gerçekten tanımak, günlük yaşamın gereksiz ayrıntıları olduğu düşünülen inceliklerde gizlidir. Biriyle dostluk kurmak; zaman, emek, sabır ve güven gerektirir. Dost dediğiniz kişilerle gerçekten tanıştığınızda; iç dünyanızdaki değişimi, hayatınızın daha anlamlı ve kolay olmaya başladığını fark edeceksiniz…

Benim sözlüğüme göre dost Bence dost kelimesinin anlamı, üzüntünü paylaştığında destek ve sabır gösterebilen, mutluluğunu paylaştığında senin kadar sevinebilen, bazen gel demesen de ihtiyacın olabileceğini düşünerek yanında olan, her şeyini paylaşabildiğin, tüm bunların yanı sıra birlikte zaman geçirmekten keyif aldığın kişidir. Üzerinde az düşünülen bu kavramın, benim için içeriği oldukça kabarıktır. Hâl böyle olunca da; bir elin parmağını geçmeyecek kadar az dostum var. Ve öyle bir tanesi var ki; onunla beraber hayatım büyük ölçüde anlamlılaştı ve güzelleşti. Önceleri tek taraflı bir dostluktu bizimkisi… Sadece ben anlatırdım, bazen onun için anlamsız olduğunu bildiğim şeyleri bile… Öyle ki; bazen bir günü sabahtan akşama kadar tüm ayrıntılarıyla anlatırdım. Çabaladım dostluğumuz için, çünkü o kadar iyi anlaşabileceğim biri karşıma bir daha çıkar mıydı, emin değildim. Yaşamınız boyunca karşınıza çıkacak dost sayısı bir ya da iki, şanslıysanız üçtür. Bazı insanlar keşfedilmeyi, evcilleştirilmeyi bekler, sormadan anlatmazlar. Evcilleştirmenin anlamı biriyle ilgilenmek, bağlar kurmak ve bir diğer yanıyla so-

rumluluk almaktır. Zamanla aranızdaki bağ öylesine gelişir ki, en önemli varlığınız dostunuz olur, her daim yanınızdadır. Bundan sonra, etrafınızdaki anlamsız ilişkileri daha iyi fark edersiniz. Gıptayla dostluğunuza bakan birçok kişiyi görürsünüz. En önemlisi geri kalan yolda yalnız değil, çok güvenlisinizdir.

Emeğin en büyüğünü insan ilişkileri hak eder Dostluğu kazanmak, diğer şeyleri elde etmeye göre çok daha zordur, ancak yaşamınızı anlamlı kılan, güzelleştiren, kolaylaştıran en önemli kavramdır. Elde edilen diğer şeyler belirli kıstaslara dayanırken, dostluğu kazanmak tamamen yürek ve sabrın eseridir. Elde etmek ve kazanmak arasında bile derin bir anlam farkı gizlidir. Elde edilenler, yaşamak için gerekli olanlardır. Kazanılanlar ise hayatın bizlere sunduğu ödüllerdir. Hayatınızda benim sözlüğüme uygun bir dostunuz ya da dostlarınız varsa ona “İyi ki varsın! “ deyin. Şayet yoksa evcilleştirmeyi ve keşfedilmeyi bekleyen birine emek verin. Unutmamalıyız ki; duygularımızı önemsemeye başladığımızda, hayat bizler için güzelliklerini sunacaktır… II NİSAN / 09

Yıldızlar 85


ÖĞRENCİ KÜRSÜSÜ

KRİZDEN NASIL ETKİLENDİK? İŞLETME BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ

Kriz, evde, okulda, haberlerde, artık gittiğimiz her yerde bu kavramı duyar olduk. Peki, nedir bu kriz, nasıl ortaya çıktı? Geliyorum diyerek, nasıl geldi? Biz nasıl etkilendik? Neler yapılıyor ve neler yapılmalı? Çoğumuz şu an sadece dersleriyle ilgilenmeyi tercih etse de, okul hayatından sonra bizi bekleyen ve güçlü rakiplerin olduğu bir piyasa var ve biz bu piyasada tutunabilmek, başarılı olabilmek için yaşadığımız hayatın farkında olarak, güçlü ve hazırlıklı olmak zorundayız.

Kriz nedir? Kriz kavramı, ani gelişmeleri ve geleceği görmenin tam olarak şekillenemediği durumlar için kullanılır. Krizin ortaya çıktığı ekonomilerin hepsinde, organizasyonlar daha önce karşılaşmadıkları bir değişim sürecinden geçmektedir. Kriz, daha önceki işleyişi tehdit eder. Ekonomik literatürde ise enflasyon, işsizlik, durgunluk, bütçe açıkları, resesyon gibi kriterlerle açıklanır. Dünyada bilinen, hacmi, kapsama alanı ve süreci itibariyle en büyük kriz 1929 ekonomik buhranıdır. Amerikalılar, 1929 krizinden aldıkları dersle, daha vahim olan 1987 krizini daha kolay atlattılar. Umarım, bu iki büyük krizden alınan derslerle, şu an yaşamakta olduğumuz 2009 krizi de durum daha da vahimleşmeden atlatılır.

Hedef ve stratejiler Öncelikle bu krizin etkilerini en aza indirebilmek için, hedef ve stratejilerin kısa vadeli olmaması gerekir. Ünlü ekonomist Keynes ‘uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız’ dese de, beklentiler uzun vadeli stratejiler çerçevesinde oluşturulmalıdır. Şirketlerin ve Hükümet’in uzun vadeli planlarla, hem içinde bulundukları dönem ve koşulları, hem de gelecek dönemi

86 Yıldızlar

NİSAN / 09

iyi algılamaları; dönemsel değişiklikleri ve kırılma noktalarını hızlıca kendileri için birer manevra alanına dönüştürebilmeleri gerekiyor. Çünkü bu kriz diğerlerine benzemiyor, bütün dünya aynı anda çalkalanıyor. Dolayısıyla, ithal çözümler Türkiye’ye her zaman uygun düşmeyebilir. Geçmişte iç piyasada sorun yaşayan pek çok sektör için, dış piyasaya yönelmek hayat kurtaran bir çözümdü; fakat bugün bu imkânsız. İç ve dış pazarlarda meydana gelen daralma, üretim ve ihracatı olumsuz yönde etkilemeye başladı. Dış pazarlarda hiç umut olmaması, içerdeki talepleri canlandırma çalışmalarına neden oldu. Örneğin, faiz oranları indirildi. Oysaki Türkiye’de faiz oranlarını düşürmek, tüketimi doğrudan etkilemez. Bu durum sadece enflasyonu kontrol altında tutmayı sağlar.

İhracat geriledi Forbes ve BusinessWeek Türkiye dergilerinden alıntı yaptığım şu rakamlara göre; iç ve dış pazarların daralması, özellikle ihracatı ve dolayısıyla üretimi olumsuz yönde etkiledi. İhracat gerilemesi, bütün ana sektörlerde, otomotivde, hazır giyimde, kimyevi maddelerde, demir çelik ürünlerinde, elektrik ve elektronik dallarında gözlendi. Gerileme, ana sektörler yanında; ihracat yaptığımız ana ülkeler itibariyle de ortaya çıktı. Toplam ihracatımızın %45-50 sini gerçekleştirdiğimiz AB ülkelerinin siparişlerindeki azalma, ihracatımızı sınırlayan faktörlerin başında geldi. İç piyasalar da daralma eğilimine girdi. Belirsizlik, tüketicilerin ihtiyaçlarını ertelemesine neden oldu. Beklenildiği gibi, piyasalardaki daralma, sanayi ve imalat sektörlerinde de gerilemelere neden oldu. Nitekim Eylül 2008’de, bir önceki yılın aynı ayına oranla sanayi üretimi %5,5 ve imalat sanayindeki düşüş %6,4 iken; Ekim ayındaki düşüşler, bir önceki yılın aynı ayı-

IMF ile anlaşma neler kazandıracak?

na oranla sanayide % 8,5 ve imalatta % 10,3’e kadar yükseldi.

Türkiye’de IMF ile imzalanacak anlaşma ile rahatlama yaşanacağı beklentileri oldukça yüksek. Yapı Kredi Portföy Araştırma Bölümü Başkanı Ozan Gökler’e göre; Türkiye’de 2009 ve sonrası için en önemli konu, IMF ile yapılacak stand-by anlaşması ve Mart ayında yapılacak yerel seçimler ile ortaya çıkıyor. 17- 18 Milyar dolarlık bir IMF anlaşmasının, hem 2009 yılı kamu dış borç ödemelerini karşılayabileceğini, hem de Türkiye’yi IMF’ye net geri ödeyici olmaktan kurtarabileceğini düşünüyor Gökler.

İşsizlik arttı Kriz sürecinde en üzüntü veren durum, işsizlik oranlarındaki yükseliş oldu. Nitekim 2007 yılının 3.çeyreğinde %9,3 düzeyinde olan işsizlik, bu yılın aynı döneminde % 10,3’e yükseldi. İşsiz sayısı da, aynı dönemler itibarıyla, 295 bin artarak 2,5 milyona ulaştı. Bu trendin 2009 yılında da sürme olasılığı, ülkenin bazı sosyal sorunlarla da karşılaşabileceği endişesini gündeme getirdi... İçinde bulunduğumuz resesyon döneminde işsizlik rakamları artarken biz ne yapacağız diye düşünüyorsanız şu tüyoları verebilirim: Üretim, inşaat, toptan satış, perakende ticaret, ulaşım, depo, doğal kaynaklar ve gayrimenkul gibi sektörler işçi çıkarımına giderken; kamu ve özel eğitim, sağlık, yayıncılık, bilgisayar sistemleri tasarımı, finans ve sigorta, bilimsel araştırmalar gibi fiziksel olmayan sektörlerde ise istihdam yaratılmıştır. Küresel mali kriz, dünyada var olan likide bolluğuna son verdi. 700 Kolaylıkla ve ucuz maliyetli olarak bulunabilen dış kredilerin sonuna gelindi. Hatta vadesi henüz gelmemiş kredilerin bile, geri çağrıldığına tanık olundu. Bankalar, borçlarını yeniden yapılandırmada güçlüklerle karşılaşmaya başladılar. Doğal olarak, kaynak sıkıntısı çeken bankalar, reel sektöre kredi verirken hem miktar hem de kredi verilecek kuruluşların seçiminde daha seçici hale geldiler.

Rağbet gören meslekler Aşağıdaki grafik, en çok talep gören meslekleri göstermektedir. Grafikten de anlaşıldığı gibi, 2009’un kilit kelimesi ‘Satış’ olacak. Satış elemanı, saha satış temsilcisi ve danışmanına olan talep oldukça fazladır. Bunun yanında yönetici asistanlarına olan talep gittikçe artmasına rağmen, başvuru sayısı daha azdır. 2009 küresel mali krizinden en az zararla çıkılması ve hepimizin amaçladığı kariyere sahip olması dileğiyle… II

600 500 400 300 200 Forbes Ocak 2009

ZEYNEP TÜRKEL /

100 0

r

ma

mi

tıb

l

ssi

me

ü bi m

be

ase

h mu

r nı nı rü isi isi iye usu dü nd nd sta ma kas he he asi ele mü ü ü i e a c i m z am et seb ğa aat kin ha yön ma inş ma mu ml

u sor

NİSAN / 09

ış

sat

Yıldızlar 87


ÖĞRENCİ KÜRSÜSÜ

SAĞLIK İŞLETMELERİNDE YÖNETİM MUHAMMED ATTİLA SEVİM /

Sağlık, insan yaşamının sürdürülmesinde, yaşam kalitesinin yaratılmasında ve korunmasında özel bir öneme sahiptir. Sağlık hizmeti sunumu, kişilerin yaşam kalitesini ve mutluluğunu doğrudan etkileyen önemli bir alan olarak görülmelidir. Ayrıca, günümüzde sağlık hizmetleri, ülke ekonomilerinin önemli bir parçası olup, büyük bir hizmet endüstrisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda değerlendirildiğinde; sağlık, ülkelerin gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Özellikle ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde, hizmet sektörü giderek sanayi ve tarım sektörünün önüne geçmektedir. Gelişmişliğin olağan sonucu olan bu değişim, çok tabiidir ki beraberinde birçok sorunda getirmektedir. Hizmet sektörünün en önemli ayağını oluşturan sağlık işletmeleri, varlığını sürdürmek, verimliliğini artırmak ve kalite programlarını uygulamak zorundadır. Dünyada, gelişmişlik seviyesinin bir göstergesi olan sağlık kurumlarına ayrılan bütçe ülke ekonomisinin yarısına yakınken; Türkiye de bu oranın %25’lerde olması, Türkiye’de sağlık kuruluşlarına verilen önemi ortaya koymaktadır. Oysaki ülkemizde en düşük performansla işleyen sistemler, sağlık sistemleridir.

Verimli ve kaliteli sağlık hizmeti Ülkemizde sağlık hizmetlerinin verimli ve kaliteli bir şekilde yapılabilmesine ilişkin planlama çalışmaları, son yıllarda üzerinde en fazla tartışılan konulardan birisi haline gelmiştir. Sağlık Bakanlığı’nın bu yöndeki ve özellikle genel sağlık sigortasıyla ilgili çalışmaları bunun bir göstergesidir. Her alanda olduğu gibi, sağlık hizmetlerinde de beklenen kalite ve verim düzeyinin elde edilebilmesi için, sağlık kurum ve kuruluşlarının yönetimi profesyonelce icra edilmelidir. Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü Sağlıkta Dönüşüm Programı, aslında tam olarak bunu amaçlamaktadır.

88 Yıldızlar

NİSAN / 09

ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ ÖĞRENCİSİ

Sağlık kurumlarını kim yönetmeli? Yapılan çalışmalarda tespit edilen en büyük eksik; sağlık işletmelerinin eğitim hayatı boyunca yönetim dersi almamış doktorlar tarafından yönetilmesidir. Hastanelerde yasal olarak bir işletme müdürü bulunsa da, hiçbir zaman hiyerarşik olarak bir başhekimden üstün olmamıştır. Bu da yönetim için geçerli olan altın sözlerin, doktorlar tarafından söylenmesine neden olmaktadır. Özel hastanelerin birçoğu, verimliliğini profesyonelce yöneltilmesine borçludur. Özellikle, dünya çapında bir örgüt olan ve hastane yönetimleri ve hastane sistemlerini bir standarta oturtan JCI de bu noktaya dikkat çekmektedir. Bu eksik, Bakanlık tarafından da fark edilmiş ve 2007 yılından itibaren, hastane yönetimleri deneyimli yöneticilere bırakılmaya başlanmıştır. Çünkü sağlık örgütlerinin en üst kademesinden en alt kademesine kadar tüm pozisyonlarda çalışanlar, yönetimle ilgili görevleri ifa etmekteydi. Herhangi bir sistem bilgisi olmayan doktorların yataklı tedavi kurumlarını işletmesi, ayrı bir verimsizliğe sebep olmaktadır. Uzmanlık alanı yönetim olan Endüstri Mühendisliği ve İşletme Mühendisliği gibi bölümlerde, konuya gereken önem gösterilmemekte ve gerçek manada kapsamlı bir sağlık sistemi araştırması teknik üniversiteler tarafından pek de desteklenmemektedir. Hâlbuki sistem sadece üretime has bir şey değildir.

Çağdaş ve etkin yönetim Türkiye’de ki sağlık sistemi ciddi bir şekilde ele alınmalı; sistem analizi yaklaşımları uygulanarak gerekli verim artırımları, performans artırımları ve kalite politikaları uygulanmalıdır. Sağlık hizmeti veren üretim birimlerinin en büyük alt sistemleri hastanelerdir. Dolayısıyla, söz konusu hizmet üretiminin büyük bir

bölümünü üstlenmiş olması sebebiyle bu birimlerin, çağdaş işletmecilik anlayışına göre yönetilmeleri gerekmektedir. Ülkemizde, yıllar itibariyle sağlık hizmetleri üretim unsurları (insangücü, sermaye, tıbbi araçgereç vb.) bakımdan yetersizlikten söz edilmektedir. Bunun yanında, hastanelerin verimlilik ölçütü olarak kabul edilen “yatak kullanım oranı” %55’dir. İşte burada; söz konusu işletmelerde üretim faktörlerinin daha etkin bir şekilde kullanılması, dolayısıyla verimliliğin yükseltilmesi açısından, etkin bir yönetim ve organizasyon faaliyetinin önemi ortaya çıkmaktadır. Türkiye’deki hastanelerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan devlet hastanelerindeki verimsizliğin en önemli etmenlerinden birisi olan yönetim ve organizasyon sorunlarının; uygulamalı olarak incelenmesi, sorunların somutlaştırılması ve çözüm önerileri geliştirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde sağlık hizmetlerinin büyük bir bölümü, devlet hastanelerinde üretilmektedir. Sağlık hizmetlerinin büyük bir bölümünü üstlenmiş olması sebebiyle, özellikle devlet hastane-

lerinin modern yönetim ve organizasyon anlayışına göre yönetilmeleri ve sunulan hizmetlerin daha da ileriye götürülebilmesi için, mevcut sorunların ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi büyük önem arz etmektedir. Bu konuyla ilgili bilimsel çalışmaların az ve yetersiz oluşu, konunun önemini daha fazla artırmaktadır. Problemi onu yaratan düşünce sisteminin içinde kalarak çözemeyiz.(Albert Einstein).Yapılan birçok kalite yönetim çalışmasının başarısızlıkla sonuçlanmasının asıl nedeni, çözümün hep mevcut sistem içinde aranmasıdır. Mevcut sistemden tamamen vazgeçip değişim mühendisliğinin öngördüğü kriterler ile sistem yeniden yapılandırılmalı ve işlerliği artırılmalıdır. Sonuç olarak; “Sağlık İşletmelerinin Yönetimi ve Organizasyonu-Hastanelerde Kalite Yönetimi”ni incelemeye çalıştığım bu projede ortaya çıkan veriler bize şunu göstermektedir ki; sağlık sistemi, profesyonel yöneticilere ihtiyaç duymaktadır. Öğr. Gör. Dr. Savaş Balin’e teşekkür ederim. II NİSAN / 09

Yıldızlar89


A

RÖPORTAJ

Anjelika Akbar ile son albümüne ve özel hayatına dair keyifli bir sohbetimiz oldu.

Son albümünüz “Raindrops by Anjelika” piyasaya çıktı. Satışlardan memnun musunuz? Evet, satışlardan çok çok memnunum. Kaç haftadır hem klasiklerde listenin başında, hem de son zamanlarda genel tüm müzik kategorilerinde “top tende”. Satışlar, rakamlar benim en son ilgilendiğim konu. Asıl önemli olan, insanlar beni görünce gözlerindeki ışıl ışıl bakışlar, mutlu, huzurlu ifade… “Son albümünüzü dinlerken ruhum yıkanıyor” diyen o kadar çok insanla karşılaştım ki bu son zamanlarda. İnsanlar, birbirilerinden bağımsız olarak aynı ifadeyi kullanıyor. Bu çok önemli, zaten asıl yapmak istediğim, müzikle ruhları yıkamaktır.

Nasıl bir ekiple çalıştınız?

Anjelika Akbar:

“SON ALBÜMÜNÜZÜ DİNLERKEN RUHUM YIKANIYOR” DİYEN ÇOK İNSANLA KARŞILAŞTIM. röportaj, NAZAN NALBANTOĞLU

90Yıldızlar

NİSAN / 09

Her açıdan çok verimli bir hazırlık dönemi geçirdim. İlk başta albümün ana fikrini oluştururken çok önemli bir destek aldım. Bunlar, bilimsel ve istatistikî olarak benim müzik çalışmalarımı daha da iyi ve doğru şekilde iletmem için yapılan çalışmalardı. Bunların başında Yelda İpekli vardı. Hem fikirler oluşurken hem de uygulamada; özellikle bazı enstrümanlar, sanatçılar ve fikirler bu esnada oluştu. Yelda İpekli’nin yönlendirmesi ile müziğimin ruhunu, insanların bilinçlerine hangi metotlarla en doğru şekilde iletebileceğimize karar verdik. Benim için çok enteresan bir hazırlık dönemi oldu. “Raindrops By Anjelika” albümünün arkasında çalışan bu dev kadro, ayrıca Universal Music, Taxim Edition ve Rezonans Müzik iş birliği ile şimdiye kadar gerçekleştirdiğim en özel ve profesyonel anlamda benim için de yeni yaklaşımlarla dolu bir çalışma oldu. Albümün kaydı esnasında da inanılmaz güzel anlarımız oldu: Albümde Haluk Bilginer benim yazdığım şiir üzerine müziğimle şarkı söyledi; dünyanın tek kadın neyzeni Burcu Sönmez ney üfledi; meşhur Hintli müzisyen Shankar Bhattacharya sarod ve tanpura ile yine büyüledi; 6 yaşındaki İlyas Seçkin vokal yaptı; Yinon Muallem dünyanın birçok ülkesine ait vurmalılarla büyülü atmosfer yarattı. Mehmet Yılmaz, birkaç saatliğine de olsa köşe yazılarından uzaklaşıp piyano çaldı. Genç ve yetenekli konservatuar öğrencileri harikalar yarattı. Rahşan Apay çellonun büyüsünü tekrar sergiledi. Tek kelimeyle harikaydı! Ayrıca, Amerikalı Pieter Snapper ve Yeni Zelandalı Rouben de Laboure, ses mühendisliğinin ustalığı ile bize çok destek oldular.

Eserlerinizi ikinci bebeğinize hamileyken ürettiniz. Bu süreçten bahseder misiniz? Albümün birçok eserini hamile iken besteledim, hatta bazılarını o dönemde gittiğim Himalaya Dağları’nda. Hamilelik harika bir süreç, duygu derinliği ve hassasiyetinin arttığı o dönemde, sanat ve yaratı-

cılığa dair yapılan işler bence çok daha verimli oluyor. Benim örneğimde de öyle oldu. Bebeğime konsantre olurken içimdeki duyguları müziğe aktarıyordum. Albümdeki bazı bestelerim daha önceki dönemlere ait ama onları da tekrar farklılaşan duygularla yeniden hayata döndürdüm, farklı yorumladım.

Albümünüz için marka kurgusu yapıldı. Sanatçıların marka olarak yönetilmesi, bir meta gibi algılanmasına sebep olmuyor mu? Hiç öyle değil. Bunu netleştirmemde fayda var sanırım. Marka, yalnızca ürünler için değil; yaşam tarzı, yaşam vaadi olan her şey için geçerli bir tanımdır. Yani yalnızca metalar marka olmaz. Farklı mesajı olan her şey marka olabilir. Özellikle daha geniş kitlelere ulaşmak ve kendini doğru ifade etmek isteyen her şey markalaşmaya ihtiyaç duyar. Kaldı ki, ben müziğimle çok geniş kitlelere ulaşmayı hedefliyorum. Bunu da stratejik bir bütünlük içinde yapmam için marka kurgusu kaçınılmaz oluyor. NİSAN / 09

Yıldızlar 91


>> Daha geniş kitlelere ulaşmak ve kendini doğru ifade etmek isteyen her şey markalaşmaya ihtiyaç duyar. Eserlerin yaratım süreçlerinde bile strateji kurgulanması, sanatçının özgürlüğüne zarar vermiyor mu? Bu süreç nasıl işliyor? Şöyle oluyor: Ben belli bir konsepte karar vermek istiyorum. Mesela, “Huzur” konusunu işlemek istiyorum ve bestelerim o ruh halini yansıtacak. Benim tarzım zaten belli, orada bir değişiklik yok. Ancak, insanların algılamasında hangi enstrümanların tınısı huzuru en çok çağrıştırır, bunu ben istatistiki olarak bilemeyeceğim. Bunu bir ekip, araştırma yaparak anlayabilir ve bana o verileri sunabilir. Sonuçlara dayanarak müziğimin seslendirilmesinde bestelerime ney, flüt, çello ve vokal kattım. Belki araştırma yapılmamış olsaydı, başka tür enstrümanlar olabilirdi. Ama benim amacım müzik terapisi niteliğinde bir çalışma yapmak ise, bu verilere kulak vermem lazım. Ya da, diyelim, benim bir erkek vokale ihtiyacım var, ama bu vokal bir şarkıcının vokali olmaması gerekiyordu: Bilgeliği simgeleyecek bir ses ve aynı zamanda saygı uyandıran bir insan olmalıydı. Sonuçlar doğrultusunda Haluk Bilginer en doğru isim olarak karşımıza çıktı. Nota olarak özellikle Akdeniz havzasında, insanlar Mİ, Sİ, Mİ bemol ve Si bemol notalarını kolaylıkla algılıyor. Bestelerimde bu

tonaliteleri kullandım, mümkün olduğunca. Bunun gibi birçok başka örnek verebilirim. Zarar ve kısıtlama değil, inanılmaz ilginç, faydalı, bilgilendirici ve ufkumu genişleten bir çalışma oldu.

Dünyada sayılı sanatçının sahip olduğu “Mutlak Kulak” yeteneğine sahipsiniz. Bu yetenek eserlerin oluşmasında nasıl bir katkı sağlıyor? Benim mutlak kulak yeteneğimin bir özelliği var: Duyduğum her müzik sesinin hangi nota olduğunu bilmekle kalmıyor, aynı zamanda mekanik seslerin de hangi nota olduğunu anlayabiliyorum. Onun için bana sorarsanız, Evrende müzikten başka bir şey yok! Tabiki, ilham, gözlem ve çalışma mutlak kulak yeteneği ile birleşince, her şeyi çok daha çabuk algılıyor, bestelerimi çabuk oluşturuyorum. Mesela, büyük senfonik bestelerimi oluştururken, 50-60 müzik aletini aynı anda duyuyor ve doğrudan kağıda aktarabiliyorum. Hâlbuki mutlak kulağa sahip olmayan bir besteci, ilk önce müziği basit bir şekilde mesela piyano için besteliyor, sonra kâğıt üzerinde diğer enstrümanlara uyarlıyor, ya da en kötüsü başkasından yardım alıyor. Benim bu işlemlerim hızlı, kolay ve doğal gerçekleşiyor.

Piyano çalmayı 3 yaşında öğrendiniz. İlk bestelerinizi 5 yaşında yaptınız. Üstün yetenekli kişilerin eğitim aldığı bir okulda eğitim aldınız. Üstün yetenekli kişilerin sosyal yaşamda çeşitli zorluklar çektiği söylenir. Siz bu konuda sorun yaşıyor musunuz? Hayır, çok mutluyum ki, bu konuda hiçbir zorluk çekmedim ve çekmiyorum. Son derece sosyal ve insanlarla iç içe olan bir insanım. Benim için müzik hayatın dışında değil, hayatın tam içinde. Eşim, çocuklarım, dostlarım, gezilerim, mutfakta pasta yapmalarım, kitap okumalarım – hepsi müzikle ve çalışmalarımla iç içe. Bu açıdan kendimi çok şanslı hissediyorum.

92 Yıldızlar

NİSAN / 09

Çocuklarınız da sizin gibi yetenekli mi? Bence evet. Büyük oğlumun hem çok mükemmel bir müzik kulağı var, hem de grafik tasarım ve fotoğrafçılık konusunda önemli yetenekleri. Küçük, şimdiden görünüyor ki, müzik hayranı. Bakalım ne olacak, yeter ki mutlu olsunlar!

Gençlere destek olmak için çalışmalarınız oluyor mu? Tabi ki, manevi olarak gençlere, çocuklara yönelik çalışmalarım oluyor, kurduğum ve yönettiğim www. bilinclianne.com sitesinin ana amacı: “Yeniçağın Bilinçli İnsanı”nı yetiştirmek. Ayrıca gençlere açıklamalı konserler veriyorum, yıllardır öğrencilerimle yaptığım yardım konserlerinin gelirini de, gençlerin bursları için aktarıyorum.

İkinci çocuğunuzun doğumu esnasında klasik müzik dinlemişsiniz, faydası oldu mu? Çok faydalı oldu. Müziğe karşı ilgisi ve inanılmaz tepkileri, ilk günden beri kendini gösterdi ve göstermeye devam ediyor. Hamilelik zamanında dinlettiğim eserleri, doğum esnasında ve ilk günlerden itibaren de dinletiyorum. Onlarla rahatlıyor, mutlu oluyor! Emzik gibi bir şey oldu! Zaten verdiğimiz emziği çok kısa zamanda bıraktı. Müzik varken buna gerek yok diye düşündü herhalde!

Türkiye’de yaşamayı tercih ettiniz. Bu ülkede yaşamak size ne katıyor? Yaşam beni buraya getirdi. UNESCO üyesi olarak ilk eşimle geldiğim bu ülkede kaldım. İlk oğlum burada doğdu, burada kurduğum dostluklar, manevi bağlantılar beni çok zenginleştirdi. Türkiye’nin çok renkliliği beni büyülüyor.

Sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz. Ben de teşekkür ediyorum. II

NİSAN / 09

Yıldızlar 93


SANAT GÜNDEMİ

KİTAP

Aşk

İSTANBUL SERGİ 3 Nisan - 16 Mayıs

Elif Şafak - Yayınevi: Doğan Kitap - Sayfa: 420 Sayfa

14 Mayıs

2 Mayıs

Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy… “Hamuş” derdi Mevlâna kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini? Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler

Duman

Sadi Diren Retrospektif Sergi Mekan: İş Sanat Kültür Merkezi Bilgi İçin: 0212 316 10 83

13 Mart - 28 Haziran Vedat Nedim Tör Müzesi Zamanın Görünen Yüzü: Saatler

Depeche Mode Mekan: Santralistanbul Saat: 21.00 Bilgi İçin: www.biletix.com

Mekan: İzmir Açıkhava Tiyatrosu Saat: 20.30 Bilgi İçin: www.biletix.com

14 Mayıs

TİYATRO 20 Mayıs

Şevval Sam’la İstanbul Musikisi Mekan: İş Sanat Kültür Merkezi Saat: 20.00 Bilgi İçin: 0212 316 10 83

Şafak Vakti Stephenie Meyer Yayınevi: Epsilon Yayınları

Lulu Köprüde

var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradan’ın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri… Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu. Mesnevi’yi şerhedenlerin çoğu bu ölümsüz eserin “b” harfiyle başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi “Bişrev!”dir. Yani “Dinle!” Tesadüf mü dersin ismi “Suskun” olan bir şairin en kıymetli yapıtına “Dinle!” diye başlaması. Sahi sessizlik dinlenebilir mi? Bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. “Neden?” diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla. Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.

Tek Şişman Beyniniz

100 Yılın 100 Filmi

Paul Auster

Yasemin Soysal

Atillâ Dorsay

Yayınevi: Can Yayınları

Yayınevi: Klan Yayınları

Yayınevi: Remzi Kitabevi

Sayfa: 208

Sayfa: 23

Sayfa: 392

Sayfa: 584 Mekan: Yapı Kredi Kültür Merkezi Bilgi İçin: www.ykykultur.com

Stephenie Meyer’in “Alacakaranlık” serisinin son kitabı çıktı! “Korkma” diye mırıldandım. “Biz birbirimize aitiz.”

KONSER 9 Mayıs Geyikler Lanetler Mekan: Sabancı Üniversitesi, Gösteri Merkezi Saat: 20.00 Bilgi için: www.biletix.com

4 Mayıs Paco-Pena: Flamenco Vivo Mekan: CRR Konser Salonu Saat: 20.00 Bilgi İçin: www.biletix.com

DANS 22 Mayıs

Michel Camilo Trio & Roby Lakatos ve Grubu Mekan: İş Sanat Kültür Merkezi Saat: 20.00 Bilgi İçin: 0212 316 10 83

Kapanış Gösterisi “Jazzıng Flamenco” Mekan: İş Sanat Kültür Merkezi Saat: 20.00 Bilgi İçin: 0212 316 10 83

94 Yıldızlar

NİSAN / 09

Kendi kelimelerimin doğruluğuyla ben de bir anda şaşkına dönmüştüm. Bu an öyle kusursuz, öyle gerçekçi ki, hakkında şüphe etmenin yolu yoktu. Kolları bana dolanmış, beni öyle sarmalamışken… Vücudumdaki her hücrenin gerçekten canlı olduğunu hissedebiliyordum. “Sonsuza kadar,” diyerek onayladı beni.

Caz müzisyeni Izzy Maurer, New York’taki bir gece kulübünde bir kaza kurşunuyla vurulur ve yaşamı tümüyle değişir. Izzy, gizemli bir taşın büyüsüne kapılarak, ruhunun tuhaf ve ürkütücü labirentinde masalsı bir yolculuğa çıkar. New York Üçlemesi, Şans Müziği, Ay Sarayı, Brooklyn Çılgınlıkları gibi romanlarıyla son dönem Amerikan edebiyatının en saygın yazarlarından biri olan Paul Auster, sonradan Duman ve Surat Mosmor gibi senaryolarıyla sinemaseverlerin gönlünde de taht kurmuştu. Lulu Köprüde ise, Auster’ın senaryosunu yazmakla yetinmediği, ilk kez yönetmenliğini de filmin romanı.

Yasemin Soysal, Yüksek Lisans Tezi araştırması olarak zihnin beden üzerindeki etkilerini araştırmaya başladığında, insanların kolayca kilo vermelerini sağlayacak bir sistem geliştirebileceğini hayal bile edemiyordu. Fakat geliştirdiği yöntemi kilo problemi yaşayan yaklaşık 1000 kişi üzerinde denedi. Sonuçlar inanılmazdı! Kilo sorunu yaşayan kişiler hızla ve son derece sağlıklı bir şekilde kilo vermekle kalmıyor aynı zamanda yaşamlarının pek çok alanında da olumlu ilerlemeler kaydediyorlardı. Üstelik karmaşık diyetlere, özel egzersizlere, kendini bir şeylerden yoksun bırakmaya ihtiyaç kalmadan.

Atillâ Dorsay, okura verdiği sözü tutuyor ve 100 Yılın 100 Yönetmeni´nin ardından, sinemanın yüz yıllık tarihinden özenle seçtiği filmleri de sinemaseverlere armağan ediyor. Her film üzerine geniş ve kapsamlı bir inceleme yazısıyla ve birer deneme gibi de okunabilecek özgün metinlerle… Dorsay´ın deyimiyle “Bir sinema tarihçisi kitabı olmaktan çok, bir sinemasever kitabı olan“ bu çalışma, yine onun deyişiyle “her şeye karşın dünyada hâlâ önemli ölçüde var olan sinema kültürünün ve sinema sevgisinin ülkemizde de biraz olsun yaygınlaşmasına yönelik küçük bir çaba.“

NİSAN / 09

Yıldızlar 95


DVD

Kill Bill Volume I- Volume II Quentin Tarantino, yaptığı az sayıda filmle adından çokça söz etti-

ren yönetmenler arasına girmeyi başarmış bir yönetmen. Son yıllar-

da yapılan birçok film, ondan ve yaptığı filmlerden etkilendi. Hatta Tarantinesk film diye bir kavram bile üretildi. Aslında, Tarantino’nun kendisine ve etkilendiği kaynaklara bakıldığı zaman, sinema dünya-

sında bir gezintiye çıkmış oluyorsunuz. Tarantino’nun, gençliğinde video dükkânında tezgâhtarlık yaptığını ve derin sinema bilgisini

burada çalışırken edindiğini, bir dipnot olarak belirtelim. Bu özelliği,

yönetmen olmasının yanı sıra, sinemayı bir izleyici olarak ta sevdiğini ve takip ettiğini gösteriyor. Filmlerine bakıldığı zaman, bu açıkça görülüyor.

Dördüncü filmi Kill Bill de Tarantino’nun yaptığı şey; kılıçlı samuray

filmleri, Çin dövüş sineması ve Spagetti Western sinemasını harman-

lamak ve önümüze eşsiz bir eğlence kaynağı, tekrar tekrar izlenecek ve her izlendiğinde keyif alınacak bir film sunmak. Tıpkı Spileberg’ün İndiana Jones’da ve Lucas’ın Star Wars’ta yaptığı şeyi yapıyor Taranti-

no. İndiana Jones nasıl 30’lu 40’lı yıllardaki ucuz macera filmlerinden

Kill Bill Volume I ***** Tür: Gerilim-Aksiyon Yönetmen: Quentin Tarantino Senaryo: Quentin Tarantino Görüntü Yönetmeni: Robert Richardson Müzik: Lars Ulrich Yapım: 2003, ABD , 110 dk. Oyuncular: Uma Thurman (Gelin) , Lucy Liu (O-Ren Ishii) , Vivica A. Fox (Vernita Green) , Daryl Hannah (Elle Driver) , David Carradine (Bill) , Michael Madsen (Budd) , Julie Dreyfus (Sofie Fatale) , Chiaki Kuriyama (Gogo Yubari) , Sonny Chiba (Hattori Hanzo) , Michael Bowen (Buck) Süre: 110 dk.

Kill Bill Volume II ***** Tür: Gerilim-Aksiyon Yönetmen: Quentin Tarantino Senaryo: Quentin Tarantino Görüntü Yönetmeni: Robert Richardson Müzik: RZA, Robert Rodriguez Yapım: 2004, ABD Oyuncular: Uma Thurman (Gelin) , David Carradine (Bill) , Michael Madsen (Budd) , Daryl Hannah (Elle Driver) , Gordon Liu (Johnny Mo) , Michael Parks (Esteban Vihaio) , Samuel L. Jackson (Rufus) , Lucy Liu (O-Ren Ishii) Süre: 136 dk.

96 Yıldızlar

NİSAN / 09

zıpkın gibi bir aksiyon çıkardıysa; Tarantino da Kill Bill de aynısını yapıyor ve sinefiller için her sahnesi bir başka filme göndermeler taşı-

yan ve bu anlamda hoş sürprizler barındıran bir film çıkarıyor ortaya. Filmin konusu kısaca; Ölümcül Engerek Yılanı Suikast Timi üyesi bir

gelinin, hamile kalınca tövbe ederek katilliği bırakmaya karar vermesi; diğer üyelerin başta patronları Bill olmak üzere gelini düğün provasında damat ve avanesiyle birlikte yok etmesi; ancak gelinin bu olaydan kurtularak intikam almaya başlamasının hikâyesi.

Filmi keyifli kılan sahneler Tarantino’nun başta tek film olarak düşündüğü, ancak süresi uza-

yınca dağıtımcı stüdyonun ikiye böldüğü filmin birincisinin temposunun, ikinciye göre daha hareketli olduğunu söylemek lazım. Hele

Vernita Gren (Vivica e. Fox) ve Gelin (Uma Thurman) arasında geçen

bıçaklı dövüş sahnesi, sinema literatürüne geçmiş eşsiz kalitede ve

çok keyifli. Hastanede, Elle Driver (Daryl Hannah)’ın Gelin’i ziyeret ettiği sahne, Brian De Palma’ya ve İtalyan Giallo filmlerine saygı duruşu niteliğinde. Gelin’in Hattori Hanzo kılıcına sahip olduğu sahnede, Japon kült oyuncu Sony Chiba’nın oynaması, Gelin’in O-ren İshii yi

öldürmeye giderken Bruce Lee’nin giydiği eşofmanı giymesi ve buna

benzer birçok sahne, biz daha önce bu filmi izlemedik mi sorusunu akla getiriyor. Her şey çok tanıdık, ama çok ta yeni.

Oyunculuklar dört dörtlük Uma Thurman, David Caradine, Daryl Hannah, Lucy Liu ,Vivica E.

Fox, rollerinin hakkını başarıyla veriyorlar. Birinci bölümde, O-ren İshii’nin koruması Gogo Yubari(Chiaki Kuruyama) ve İkinci bölümde

Pae Mei(Gordon Liu), akıllara zarar bir performans göstererek en se-

vilen karakterler oldular. Zaten Tarantino, her filminde kıyıda köşede

kalmış bir oyuncuyu çıkarıp parlatmayı bilmiştir. Filmin müzikleri, orijinal ve kalburüstü. Thr Rza, Ennio Morricone (sergio Leone’yle birlikte en çok çalışan müzisyen) filmle bütünleşen müzikler yap-

mışlar. Birinci bölümün başında, jenerik müziği olarak akan Nancy Snatra’nın seslendirdiği Bang Bang parçası mükemmel oturmuş. II




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.