yenicag 11032011

Page 1

LEKET BU MEM

! BÝZÝM

TARÝH: 11 MART 2011 CUMA

yeniçað haftalýk siyasi gazete

YIL: 20

SAYI: 1034

FÝYATI: 2 TL

SINIRSIZ, SÝLAHSIZ, GARANTÖRSÜZ YENÝ BÝR KIBRIS MÜMKÜN!

SAHÝBÝ: YENÝ KIBRIS PARTÝSÝ

8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar gününde talepler sokakta dile getirildi

kadýnlar yürüyor, mücadele büyüyor

l 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü Organizasyon Komitesi adý altýndaki örgüt ve kuruluþlar, "Dünya Emekçi Kadýnlar Günü Yürüyüþü" düzenledi l YKP FEM'in da içinde olduðu 8 Mart Organizasyon Komitesinde ayrýca Baraka Kültür Merkezi, Belediye Emekçileri Sendikasý, CTP-BG Kadýn Örgütü, Feminist Atölye, Halk Sanatlarý Derneði ve Gençlik Kulübü, Homofobiye Karþý Ýnisiyatif, Kýbrýs Türk Amme Memurlarý Sendikasý, Kýbrýs Türk Öðretmenler Sendikasý, Kýbrýs Türk Yöneticiler Derneði, Management Centre of the Mediterranean, Meclis Çalýþanlarý Sendikasý, POST Araþtýrma Enstitüsü, Sosyal Riskleri Önleme Vakfý, TDP Kadýn Örgütü, Yurtsever Kadýnlar Birliði de yer aldý l Eylemin son bulduðu Lokmacý bölgesinde Organizasyon Komitesi adýna bir açýklama yapan Mehveþ Beyidoðlu, her yýl 8 Mart'ta görünür olma ve toplumsal cinsiyet eþitliði talebini bir kez daha haykýrma kararlýlýðýnda olacaklarýný söyledi l YKP yayýnladýðý bildiride "154 yýl önce kadýnlarýn 'günde 8 saat çalýþma' talepleri ile baþlayan direniþi, bugün için de anlamlý ve geçerlidir. Bugün, vahþi kapitalist dönemi aratmayan bir süreci yaþamaktayýz. Kadýn emeðine dönük saldýrýlar yoðun olarak sürmekte, toplumsal cinsiyet eþitsizliði ve sosyal adaletsizlik derinleþmektedir" tespitinde bulundu

2-3

Uzun lafýn kýsasý...

Avrupalý Parlamentosu Türkiye kararýný onayladý l Kýbrýs sorununu da önemle ele alan AP özellikle iki tarafýn da etkin ve somut katký yapmasýný istedi. Yani iki tarafýn da yeterli katký yapmadýðýna inandýðýný belirtmiþ oldu. Ayni zamanda Türkiye'ye ortama uygun katký yapmak için derhal asker çekmeye baþlamasýný istedi. Ýki toplumu da yoðun bir þekilde BM genel sekreterinin talep ettiði gibi çalýþmaya çaðýrdý. Çaðrýda BM Güvenlik Konseyi kararlarý ve özellikle Kýbrýs'ta ayrý devlet kabul edilmeyeceðini vurgulayan 1984 yýl 550 sayýlý kararý ve dahasý AB kuruluþ ilkelerine uygun Kýbrýslý yurttaþlar, AB ve Türkiye'nin çýkarlarý için sürdürülebilir bir çözümün saðlanmasý istenildi

S E R H A N

GAZÝOÐLU

l Türkiye ve Kýbrýs Türk yetkililere de çaðrý yaparak yeni yurttaþlýk vermekten kaçýnma, gelecekte kurulacak devlete kendi yurttaþlarýný býrakmaktan kaçýnarak Cenevre Konvansiyonu ve uluslararasý hukukun ilkelerine uygun davranma ve nüfus yapýsýný daha fazla deðiþtirmemeye çaðýrdý

4


2

11 MART 2011 CUMA

HABER

Kadýnlar yürüyor mücadele 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü Organizasyon Komitesi adý altýndaki örgüt ve kuruluþlar, "Dünya Emekçi Kadýnlar Günü Yürüyüþü" düzenledi. Aralarýnda YKP'fem'in de olduðu Sivil toplum örgütleri, sendikalar ve bazý parti kadýn kollarý ve feminist gruplar, Kuðulu Park'tan Ledra (Lokmacý) geçiþ noktasýnýn bulunduðu bölgeye kadar yürüyerek kadýn mücadelesi haklarý ve toplumsal cinsiyet eþitliðine saygý istemlerini dile getirdi. "Ucuz Ýþçi Olmayacaðýz", "Üretiyoruz, Emeðimiz Görünsün Ýstiyoruz", "Deðiþtirmek Ýçin Yürüyoruz", "Erkek Egemen Zihniyete Son", "Seks Kölelerine Özgürlük", "Cinsel, Ulusal, Sýnýfsal Sömürüye Son" pankartlarýyla yola çýkan çoðunluðu kadýn yürüyüþçüler; yol boyunca "Kadýnlar Yürüyor, Mücadele Büyüyor", "Görünmeyen Emek Sesini Yükselt", "Ceza Yasasý Deðiþecek", "Yüzde 8 Yetmez Yüzde 50 Kota", "Þiddet erkeklikse, Biz Erkek Deðiliz" þeklinde sloganlar da attýlar. Eylemin son bulduðu Lokmacý bölgesinde Organizasyon Komitesi adýna bir açýklama yapan Mehveþ Beyidoðlu, her yýl 8 Mart'ta görünür olma ve toplumsal cinsiyet eþitliði talebini bir kez daha haykýrma kararlýlýðýnda olacaklarýný söyledi. Beyidoðlu, dünyanýn her yerinde kadýnlara karþý ekonomik, politik, psikolojik, cinsel ve fiziksel baskýlarýn devam ettiðini belirterek, bu kýsýtlamalarýn hayatýn her alanýnda ortaya çýktýðýný ve normalleþtirildiðini kaydetti. Beyidoðlu, aile içi fiziksel ve psikolojik þiddet olaylarýnýn pek çok kadýný maðdur ettiðini fakat devletin kadýnlarýn yardým alabileceði kurumlarý oluþturmayý düþünmediðini ifade ettiði konuþmasýnda, sendika, oda, birlik ve siyasi partilerin kadýnlara yönelik politikalar üretmekte yetersiz kaldýklarýný bildirdi. Üretimin, grevlerin ve mücadelenin içerisinde var olan kadýnlarýn sendikalarda, medyadaki tartýþmalarda, politik arenada yeterince görünür olamadýðýný da kaydeden Beyidoðlu, kadýnlarýn taleplerini dillendiremediklerini de ekledi. Beyidoðlu sözlerine þöyle devam etti: "Bizler toplumsal eþitsizliðe maruz kalan kadýnlar ve LGBTQ (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transgender ve Queer) bireyler olarak sesimizin çeþitliliðinin duyulduðu ve haklarýmýzý adilce icra edebileceðimiz bir yaþam talep ediyoruz. Biz zenginin fakire, erkeðin kadýna, heteroseksüelin diðer cinsel yönelimlere, insanýn doðaya, çoðunluðun azýnlýða hükmetmediði eþit ve özgür bir dünya istiyoruz. Bizler içinde bulunduðumuz hiyerarþik sistemleri reddederek güçleniyoruz. Medyanýn cinsiyetçi bir dille, fotoðraflarla, dizi veya reklamlarla kadýnlarý aþaðýlamasýna, bedenimizi teþhir etmesine hayýr diyoruz...Ülkemizin yüzkarasý gece kulüplerindeki insan haklarý ihlallerini þiddetle kýnýyor ve yetkilileri derhal bu mekanlarý kapatmaya çaðýrýyoruz...Hedefimiz; toplumsal cinsiyet eþitliði mücadelesinin toplumsal varoluþ mücadelesinin bir parçasý olduðunu gösterebilmek; hayatý herkes için yaþanabilir kýlabilmek ve bu mücadeleye yapýcý katký koyabilmektir. Toplumsal varoluþ mücadelemizin sürdüðü bu günlerde Kýbrýs sorununun çözüme kavuþturulmasý gerektiðini ve kadýnlarýn çözümün öznesi olduðunu vurgularýz"

Çaðrý YKP FEM'in da içinde olduðu 8 Mart Organizasyon Komitesindeki Baraka Kültür

Merkezi, Belediye Emekçileri Sendikasý, CTPBG Kadýn Örgütü, Feminist Atölye, Halk Sanatlarý Derneði ve Gençlik Kulübü, Homofobiye Karþý Ýnisiyatif, Kýbrýs Türk Amme Memurlarý Sendikasý, Kýbrýs Türk Öðretmenler Sendikasý, Kýbrýs Türk Yöneticiler Derneði, Management Centre of the Mediterranean, Meclis Çalýþanlarý Sendikasý, POST Araþtýrma Enstitüsü, Sosyal Riskleri Önleme Vakfý, TDP Kadýn Örgütü, Yurtsever Kadýnlar Birliði'nin ortak çaðrý metni þöyleydi: Geçtiðimiz yýl, Dünya Emekçi Kadýnlar Günü'nün 100. yýlýný hep birlikte yürüyerek, sloganlar atarak ve insan haklarýmýzý icra edebilme taleplerimizi yineleyerek kutlamýþtýk. Bu yýl, 16 örgüte varan bir birliktelikle, büyük bir katýlýmla yine sokakta olacaðýz. Amacýmýz, dünyanýn pek çok ülkesinde olduðu gibi 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü yürüyüþümüzü gelenekselleþtirmek ve toplumsal cinsiyet eþitliði talebimizi bir kez daha haykýrmak. Sosyal ve politik anlamda kadýnlarýn geri planda býrakýldýðý, çalýþabilecek kadýnlarýn çoðunluðunun çalýþamadýðý, hayatý yeniden üreten ev içi kadýn emeðinin yok sayýldýðý ülkemizde cinsiyet ayrýmcýlýðýný iliklerimize kadar hissetmekteyiz. Þiddet, taciz ve tecavüz olaylarý pek çok

kadýný ve aslýnda tüm toplumu maðdur ederken devlet, kadýnlarýn yardým alabileceði nitelikli kurumlarý oluþturmamaktadýr. Üst yönetim kadrolarýmýz ve siyasal temsiliyetimiz, hem feminist fikirlerden hem de fiziksel olarak kadýn temsiliyetinden yoksundur; ataerkil ve militarist söylemler ön plandadýr. Son yýllarda hýz kazanan neoliberal politikalar sonucu çalýþanlarýn haklarýndaki gerilemeler ve halkýmýzýn yoksullaþmasý, hayatýn yükünü sýrtýnda taþýyan kadýnlarý derinden etkilemekte, saðlýk ve eðitim gibi halkýn haklarýnýn piyasaya açýlmasý, toplumsal rolleri gereði en çok kadýnlarý periþan etmektedir. Grevlerde, mitinglerde, varoluþ mücadelemizde her yaþtan kadýnlar ön planda olmakla birlikte, hala daha kadýn talepleri ve kadýn sözü görünür olamamaktadýr. Erkek egemen kültür ve toplumsal cinsiyet rolleri sorgulanýp alaþaðý edilmeden, kadýnlarýn ve toplumun özgürlüðü ve varoluþ mücadelemiz hedefine ulaþamayacaktýr. Bizler, zenginin fakire, erkeðin kadýna, heteroseksüelin diðer cinsel yönelimlere, insanýn doðaya, çoðunluðun azýnlýða hükmetmediði eþit

ve özgür bir dünya için 8 Mart'ta sokakta olacaðýz. Bizler, toplumsal eþitsizliðe maruz kalan kadýnlar ve LGBTQ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transgender ve Queer) bireyler olarak sesimizin çeþitliliðinin duyulduðu ve haklarýmýzý adilce icra edebileceðimiz bir yaþam talebiyle yürüyeceðiz. Bizler, ülkemizin yüz karasý gece kulüplerindeki insan haklarý ihlallerini kýnamak ve yetkilileri derhal bu mekanlarý kapatmaya çaðýrmak için haykýracaðýz. Toplumsal varoluþ mücadelemizin sürdüðü bugünlerde Kýbrýs sorununun çözüme kavuþturulmasý gerektiðinin de altýný çizerek kadýnlarýn çözümün öznesi olduðunu vurgulayacaðýz. Hedefimiz; toplumsal cinsiyet eþitliði mücadelesinin toplumsal varoluþ mücadelesinin bir parçasý olduðunu gösterebilmek ve hayatý, herkes için yaþanabilir kýlabilmektir. Bu amaçla, duyarlý tüm örgütleri ve baþta kadýnlar olmak üzere tüm halkýmýzý 8 Mart Salý günü saat 15.30'da Kuðulu Park'ta toplanmaya, yürüyüþümüze katýlmaya, sesimize ses katmaya çaðýrýyoruz.

YKP: “Kadýnlarýn ‘günde 8 saat çalýþma' talepleri ile baþlayan direniþi, bugün için de anlamlý ve geçerlidir” YKP Yürütme Kurulu 8 Mart ile ilgili bir açýklama yayýnlamýþ ve yapýlacak etkinlikler için katýl çaðrýsý yapmýþtý. Konu ile ilgili açýklama þöyleydi: 1857 yýlýnýn 8 Mart'ýnda New York'ta kadýn emekçiler eþit iþe eþit ücret ve 8 saatlik iþgünü talebiyle greve giderek çalýþtýklarý fabrikayý iþgal ettiler. Ancak polisin müdahalesi sonucu çýkan yangýnda 128 kadýn yaþamýný kaybetti. 154 yýl önce kadýnlarýn 'günde 8 saat çalýþma' talepleri ile baþlayan direniþi, bugün için de anlamlý ve geçerlidir. Bugün, vahþi kapitalist dönemi aratmayan bir süreci yaþamaktayýz. Kadýn emeðine dönük saldýrýlar yoðun olarak sürmekte, toplumsal cinsiyet eþitsizliði ve sosyal adaletsizlik derinleþmektedir.

NEO-LÝBERAL SÝSTEM KADIN EMEÐÝNE DAHA FAZLA SALDIRIYOR Neo-liberal politikalarla esnek üretim tarzý içerisinde kadýn emeði ucuz ve güvencesiz koþullarda sistemin hizmetine sunuluyor. Erkek egemen sistemde, aile içindeki çocuk, hasta, yaþlý ve özürlülerin bakýmý ve genel ev iþleri kadýnlarýn doðal görevleriymiþ gibi kadýnlarýn sýrtýna yýkýlýyor. Devletin, patronun ve erkeðin gerçekleþtirmesi gereken bütün sorumluluklar, kadýnýn ev içi emeði üzerinden gerçekleþtiriliyor. Aile içi eþitsiz iþbölümü ve bakým yükümlülükleri ile ezilen, sömürülen kadýnlar, çalýþma yaþamýnýn kuralsýzlaþtýrýlmasýna, güvencesizleþtirilmesine ve esnekleþtirilmesine yönelik neo-liberal dönüþümün hedef kitlesi haline getiriliyor. Ücretsiz aile iþçiliðini de düþündüðümüzde kadýnlarýn çok ciddi bir kýsmý sosyal güvenlik þemsiyesinin dýþýnda býrakýlýyor.

Yeryüzünde mutlak yoksulluk sýnýrýndaki 1,5 milyar kiþinin yüzde 70'ini kadýnlar oluþturuyor. Ýþlerin yüzde 60'ýný yapan kadýnlar, toplam gelirin yüzde 10'una, dünya üzerindeki mal varlýðýnýn ise yüzde 1'ine sahipler. Bu da demek oluyor ki, kapitalist sistemde yoksulluða ve yoksunluða en çok kadýnlar mahkûm ediliyor. Kadýnlarýn yoksullaþtýðý, yoksulluðun ise kadýnlaþtýðý dünyada bize direnmekten baþka yol görünmüyor.

KURULTAY KARARI Böylesi koþullarda YKP 10. Kurultay'da oy birliði ile kabul edilen kararda durum tespiti net olarak yapýlmýþtý: Dünya nüfusu düþünüldüðünde kadýnlarýn oraný yüzde elli ellidir. Buna raðmen yaþamdaki ve siyasetteki yerleri ayný oranlara denk düþmemektedir. Çalýþma yaþamýnda daha zor koþullarda ve çoðu kez daha az maaþla çalýþmak zorunda kalýrlarken, BM ilgili organlarý tarafýndan normal 8 saatlik bir iþ sayýlan ev kadýnlýðý da özellikle bizim coðrafyamýzda "doðal" olarak kadýnýn omuzlarýndadýr. Yani kadýn çalýþma yaþamýnda haklarý çiðnenen emekçidir ama ayni zamanda evde de ev emekçisidir. Ev emekçi olmasýnýn tam karþýlýðý üretimine karþýlýksýz el konulmasýdýr. Hem üretimine karþýlýksýz el konulmaktadýr, hem da hareket özgürlüðü ciddi þekilde kýsýtlanmaktadýr. Bu da kadýnýn siyasal yaþam baþta olmak üzere diðer sosyal ve kültürel alanlarda temsil edilememesi sonucunu doðal olarak ortaya çýkarmaktadýr. Kadýnlarýn siyasette özne olmasýnýn zorunluluðunu, biyolojik cinsiyetlerinin belirleniminin sonucu olduðu yönündeki görüþleri aþan bir

durum olduðunu YKP kabul eder ve bunun kalýcý olarak ortadan kalkmasý için mücadeleyi önüne hedef koyar. Ancak bu mücadeleyi önüne hedef koyarken, mevcut koþullardaki zorluklarý da aþacak þekilde kadýnýn siyasette temsili için de çalýþma yapmayý zorunluluk olarak görür…"

ÇAÐRI Tüm bunlar çerçevesinde Yeni Kýbrýs Partisi Yürütme Kurulu, "Bizler, zenginden fakire, erkeðin kadýna, heteroseksüelin diðer cinsel yönelimlere, insanýn doðaya, çoðunluðun azýnlýða hükmetmediði eþit ve özgür bir dünya için 8 Mart'ta sokakta olacaðýz. Bizler, toplumsal eþitsizliðe maruz kalanlar ve LGBTQ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transgender ve Queer) bireyler olarak sesimizin çeþitliliðinin duyulduðu ve haklarýmýzý adilce icra edebileceðimiz bir yaþam talebiyle yürüyeceðiz" diyerek aralarýnda YKPfem'in bulunduðu örgütlerin organize ettiði 8 Mart'ta saat 15.30'da Lefkoþa Kuðulu Park'ta baþlayacak yürüyüþü destekliyor, baþta tüm parti üyesi, sempatizaný ve parti dostlarýmýz olmak, tüm halkýmýzý katýlmaya çaðýrýyoruz… YKP Yürütme Kurulu, Kýbrýs'ýn kuzeyindeki gerçekleri de göz önüne alarak özellikle emekçi kadýnlarýn 8 Mart'taki yürüyüþe katýlýmý önündeki sorunlarý bir nebze olsun hafifletebilmek için bütün emekçi kadýnlara, siyasi örgüt ve partilere; kadýn yürüyüþü ve etkinliði süresince çocuklarý buluþma noktasý olan YKP Genel Merkezine getirmeniz için davette bulunuyoruz. Yürüyüþ bitene dek YKP olarak çocuklarýn bakýmýný üsleniyoruz.


HABER

3

11 MART 2011 CUMA

büyüyor BASIN-SEN Basýn Emekçileri Sendikasý Baþkan Kemal Darbaz imzalý açýklama þöyleydi: 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü, dünya kadýnlarýnýn eþitsizliðe, sömürüye, ayrýmcýlýða, yoksulluða ve þiddete karþý dayanýþma günüdür. Kadýn emeðinin, gerek çalýþma hayatýnda gerekse aile hayatýnda yok sayýldýðý, baský altýna alýndýðý ve siyasi temsiliyetten uzaklaþtýrýldýðý tarihsel evrelerin varlýðý bilinmekle beraber, bugün için benzer koþullarýn yaþanmasý kabul edilemez bir gerçeklik olarak karþýmýzda durmaktadýr. Bu koþullar altýnda ve 1857 yýlýnda iþçi kadýnlarýn, eþit iþ koþullarý talebiyle baþlattýðý haklý mücadele, günümüzde de geçerliliðini korumaktadýr. Kýbrýs'ta, baþta saðlýk ve eðitim olmak üzere her alanda kadýn-erkek eþitsizliði giderek derinleþirken buna paralel, kadýnlar üzerindeki cinsiyetçi söylem egemen biçimde sürmektedir. Yurtdýþýndan ucuz iþ gücü nedeniyle getirtilen kadýnlarýn karþý karþýya kaldýðý þiddet ve sömürünün boyutlarý utanç vericidir. Kendi coðrafyalarýndan ayrýlýp, insanca bir yaþam isteði ile adamýza sýðýnan kadýnlara, resmi ve resmi olmayan kurumlarca yapýlan müdahale ise insanlýk dýþýdýr. Ýlgili kurumlarýn, bu sorunlarýn çözümündeki politika ve vizyon eksikliði, toplumsal cinsiyet eþitsizliði gerçeðinin saklý kalmasýný da beraberinde getirmektedir. LGBT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transgender) bireyleri de doðrudan etkileyen ceza yasasýný deðiþtirmemekte direnen zihniyet, yürürlükte olan CEDAW'ý (Kadýnlara Karþý Her Türlü Ayýrýmcýlýðýn Önlenmesi

Sözleþmesi) da görmezlikten gelmektedir. Sözde, çalýþma yaþamýnda adalet saðlanmasý için hazýrlanan Sosyal Güvenlik yasasýyla birlikte, kadýnlarýn var olan haklarý da budanmýþ, yýpranma payý, emeklilik yaþý, vergi düzenlemeleri kadýnlarýn ekonomik ve sosyal baðýmsýzlýðýný tehdit eden bir düzeye çekilmiþtir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü vesilesiyle, Kadýný kamusal alandan koparacak, kimlik, beden ve cinsiyetine yöneltilen her türlü uygulama, eylem ve hareketleri bir kez daha kýnýyoruz. Erkek egemen kapitalist üretim iliþkilerinin karþýsýnda olan Basýn Emekçileri Sendikasý, toplumsal cinsiyet eþitliði konusunda üstüne düþeni yapmaya hazýrdýr. Ayrýca, bu günün öneminden yola çýkarak, toplumsal dönüþümde öncü rol oynamasý gerektiðine inandýðýmýz basýn - yayýn kuruluþlarýna da, yaygýn olarak kullanýlan cinsiyetçi söylemlerin ve beden despotizminin doðuracaðý aðýr sonuçlarý hatýrlatýr, haber ve yayýnlarda, toplumsal cinsiyet eþitliði konusunda gereken dikkati göstereceklerine olan inancýmýzý bir kez daha yineleriz. Kýbrýs Türk halký olarak, varoluþ mücadelesi verdiðimiz bugünlerde eþitsizliðe, sömürüye, ayrýmcýlýða, yoksulluða ve þiddete karþý baþkaldýrýnýn, kadýnlarýn özgürlük mücadelesinden geçtiði bilinci ile, Basýn Emekçileri Sendikasý olarak tüm emekçi kadýnlarý selamlarýz…

Maðusa Çevre Platformu Serbest Liman'daki atýklara dikkat çekmek amacýyla eylem yaptý

“Maðusa Çöplük Deðildir” Maðusa Çevre Platformu, Maðusa Serbest Liman'daki " insan saðlýðýný tehdit eden atýklara dikkat çekmek ve önlem alýnmamasýný protesto etmek amacýyla" eylem gerçekleþtirdi. Gümrük Çalýþanlarý Sendikasý (GÜÇ-SEN) Maðusa Limaný'nda, Kýbrýs Türk Öðretmenler Sendikasý (KTÖS) Karakol Ýlkokulu'nda, eyleme destek amacýyla 8.00-10.00 saatleri arasýnda iki saatlik uyarý grevi yaptýlar. Karakol Ýlkokulu öðretmen, öðrenci ve velileri de okul önünde toplanarak, Serbest Liman'daki atýklarýn saðlýðý tehdit ettiði gerekçesiyle Zafer Anýtý'na kadar yürüdü. Yürüyüþ esnasýnda Karakol Ýlkokulu Okul Aile Birliði "Zehir Saçan Serbest Liman'a Çocuklarýmýz Feda Etmeyeceðiz" yazýlý pankart açarken, öðrenciler de "Uyan Maðusa, Zehir Kapýný Çalýyor", Zehirlenmeden Okumak Ýstiyoruz", "Serbest Liman Kanser Merkezi", "Bizi Hasta Etmeye Hakkýnýz Yok", "Bizi ve Çevreyi Zehirlemeyin", "Bizi Zehre Mahkûm Etmeyin", "Bizi Bu Zehirden Kurtarýn", "Sesimizi Duyan Yok Mu?" yazýlý pankartlar taþýdýlar. Öðrenci ve veliler "Kanser Olmak Ýstemiyoruz", "Maðusa Çöplük Deðildir", "Temiz Çevre Temiz Ýnsan" sloganlarý atarken, bazý araçlar da korna çalarak eylemcilere destek verdi. ÇETO Güç-Sen Baþkaný Memduh Çeto yaptýðý açýklamada, Serbest Liman'daki atýklar için bir aydýr eylem yaptýklarýný, konuya iliþkin mücadelelerinin 6 yýl öncesine dayandýðýný belirterek, iktidarýn konuya duyarsýzlýðý nedeniyle bugünlere gelindiðini söyledi. Çeto, Maðusa Çevre Platformu ve Karakol Ýlkokulu'yla birlikte en anlamlý eylemlerini bugün gerçekleþtirdiklerini söyledi. Çeto, Maðusa Çevre Platformu'nun olayý sahiplendiðini, ancak tüm Maðusa halkýnýn sorunu sahiplen-

mesi gerektiðini söyledi. Çeto ayrýca Bu sorunu sahiplenecek olanlar arasýnda Milletvekilleri, 3 bakan, Ulaþtýrma Bakaný, Saðlýk Bakaný, Ekonomi Bakaný ve ayrýca Cumhurbaþkaný da Maðusa'lý olduðunu vurguladý ve soruna özellikle bu kiþilerin de sahip çýkmalý dedi… ELCÝL KTÖS Genel Sekreteri Þener Elcil de, 1974 yýlýnda bahçelerle kaplý olan Maðusa'nýn bugün "beton ormaný" ve "çöplük" haline geldiðini belirtti. Elcil, Maðusa Serbest Liman'ýn atýklarla çöplük haline geldiðini iddia ederek, "Nerede istenmeyen bir þey varsa ülkemize geldi. Bizim ülkemiz çöplük deðil, bu kabul edilemez" dedi. Serbest Liman'a gelen söz konusu kumu kimsenin sahiplenmediðini söyleyen Elcil, "hükümet olanlarýn iktidar olamadýðýný" söyledi. Tabipler Birliði'nin açýklamasýna göre çocuklardaki kanser vakalarýnda Maðusa'nýn ilk sýrada yer aldýðýný kaydeden Elcil, bunun da saðlýksýz bir çevrede yaþandýðýný gösterdiðini kaydetti. FETHÝ DAÜ-SEN Yönetim Kurulu Üyesi Sami Fethi de, sendika olarak saðlýðý tehdit eden unsurlarla karþýlaþmaktan hicap duyduklarýný ifade etti. "Eðer bu çocuklarý da sokaða döktüysek söyleyecek bir þey bulamýyorum" diyen Fethi, saðlýðý tehdit eden atýklarý Serbest Liman'a döktürenlerin hesap vereceðini belirtti. ÖZTEM Karakol Ýlkokulu Okul Aile Birliði Baþkaný Özgür Öztem de, çocuklarýnýn zehirlenmesini istemediklerini söyledi. Bugüne kadarki tüm çaðrýlarýna yetkililerden yeterli müdahale gelmediðini söyleyen Öztem, yetkilileri önlem almalarý için tekrar göreve çaðýrdýklarýný kaydetti.

YKP, son dönemdeki baðýmlýlýk yapan maddeler ve nefret söylemi üzerine açýklama yaptý:

Daha çaðdaþ düzenlemelere gidilmeli YKP Yürtüme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlý, son dönemdeki baðýmlýlýk yapan maddeler ve nefret söylemi üzerine açýklama yaptý ve "daha çaðdaþ düzenlemelere gidilmesi þart" dedi. Kanatlý ayrýca nefret söylemine zemin hazýrlayacak açýklamalardan da uzak durulmasýnýn önemine deðindi. Konu ile ilgili açýklama þöyle: Kýbrýs'ýn kuzeyinde uyuþturucu ve baðýmlýlýk yapan madde kullanýmý konusunda son dönemde ciddi sorun yaþandýðý gerçek… Ancak bu tartýþmalar sürerken sorunu daha kötü bir yere getirecek, sorunu ýrkçýlýk boyutuna taþýyabilecek genellemelerden kaçýnmak da bir o kadar önemlidir. Konu yalnýzca uyuþturucu ve baðýmlýlýk yapan madde kullanýmý deðil, her türlü suç olayýna karýþanlar üzerinden bir toplumu, bir topluluðu, bir etnik grubu; veya renk, din, dil, toplumsal cinsiyetleri benzeyenleri genelleþtirip tümünün suça karýþmýþ veya karýþma eðilimi olarak gösterilmesi aslýnda nefret söyleminin ilk basamaðýdýr. Nefret söyleminin temelinde önyargýlar, ýrkçýlýk, yabancý korkusu/düþmanlýðý, tarafgirlik, ayrýmcýlýk, cinsiyetçilik ve homofobi yatar. Kültürel kimlikler ve grup özellikleri gibi unsurlar nefret söyleminin kullanýlmasýný etkiler, ancak yükselen milliyetçilik ve farklý olana tahammülsüzlük gibi koþullarda, nefret dili yükselir ve etkisini arttýrýr. Önyargýlarýn oluþmasýna giden süreç ise genellemeler ile baþlar… Kýbrýs'ýn kuzeyinde gerek medyada gerekse baþka iletiþim alanlarýnda kullanýlan dilde bu genelleþtirmeler daha sýk rastlanýr olmuþ, daha da kötüsü bu kanýksanmaya baþlamýþtýr. Tam da böylesi bir süreçte yol gösterici olmasý gerekirken basýna her gün düþen hukuk sistemi içindekilerin açýklamalarý ile ciddi hayal kýrýklýðýna uðramaktayýz… En son Maðusa Aðýr Ceza Mahkemesi Baþkaný Emine Dizdarlý'nýn 8 Mart tarihli gazetelerde çýkan açýklamasý bu süreçteki kötü örneklerden biridir. Sayýn Dizdarlý, "Nijerya ve Afrika kökenli þahýslarda uyuþturucu kullanýmý artýþ göstermiþtir" diyerek bu coðrafyadaki Nijerya ve Afrika kökenli herkesi zan altýnda býrakmýþtýr. Bu genelleme zaten bu coðrafyada farklý olana karþý var olan önyargýlarý ciddi þekilde besleyecek niteliktedir, kabul edilemez…

Ayný zamanda böylesi açýklamalar sonucunda mahkeme heyetinin Afrikalý ve Nijeryalýlarý yargýlamasý, adil yargýlama ilkelerine ters düþecek ve ileride Türkiye'yi AÝHM'de suçlu durumda býrakabilecek bir konu olduðunun da altýný çizmek istiyoruz… Tüm kesimleri her türlü ýrkçýlýðý ve ayrýmcýlýðý, her türlü nefret söylemini, her türlü nefret suçunu doðuracak açýklama ve faaliyetlerden uzak durmaya çaðýrýyoruz… Bunun yanýnda uyuþturucu konusu da tekrar ele alýnýp deðerlendirilmesi gereken bir konudur. Hint keneviri veya marihuana özellikle Avrupa'nýn birçok ülkesinde baðýmlýlýk yapan madde kategorisine alýnmýþ yani belli oranlarda taþýnmasý, bulundurulmasý suç olmayan ama satýþ için bulundurulmasý halinde ciddi yaptýrým tanýmý getirilmiþtir. Kýbrýs'ýn kuzeyinde uyuþturucu madde veya baðýmlýlýk yapan madde kullanýmlarýnýn hýzla yaygýnlaþtýðý ve çok daha tehlikeli iþlenmiþ uyuþturucu madde türlerinin kolayca elde edilebildiði bugünkü koþullarda elbette bunun mali kazanç elde etme yönü de buna baðlý olarak büyümektedir. Buna raðmen polis bültenlerine yansýyan birkaç gramlýk Hint keneviri veya marihuananýn yakalandýðý þeklindedir. Polis teþkilatýn ortalýkta dolaþan tonlarca hap ve benzeri türde iþlenmiþ uyuþturucularý yakalayamazken, gramlýk Avrupa'da belli oranda bulundurulmasý suç olmaktan çýkarýlmýþ baðýmlýlýk yapan maddelerin peþine düþmesi, bu "suç"tan(!) yakalananlarý gazetelerde boy boy afiþe etmesi, hatta genelleþtirerek belli gruplarý hedef tahtasýna koymasý kabül edilebilir bir davranýþ deðildir. Gazete ve televizyon haberlerine yansýyan gramlýk böylesi maddelerin yanýnda çok seyrek diðer iþlenmiþ uyuþturucularýn yakalanmasýnýn arkasýndaki gerçeði tahmin bile etmek istemiyoruz… Böylesi koþullarda, YKP uyuþturucu ve baðýmlýlýk yaratan maddelerle mücadele edilmesi ve kullanýmlarýnýn önlenmesi/kýsýtlanasý konusunda daha çaðdaþ düzenlemelere gidilmesi, böylesi "suç"larý(!) kategorize ederek kullanýcýlarýn ayni zamanda birer maðdur olduðu gerçeði ile afiþe edilmesi önleyici düzenlemelere gidilmesini talep etmektedir…

YKP, Ban Ki Moon'un taslak raporunu deðerlendirdi:

“Cemaatimizin lideri sadece halkýmýzý kandýrmakta” YKP Yürütme Kurulu üyesi Alpay Durduran Ban Ki Moon'un taslak raporunu deðerlendirdi. Konu ile ilgili açýklama þöyle: Cemaat liderleri kendileri görüþüp de uzlaþamayacaklarý ve birbirlerini suçlayýp kavga çýkaracaklarý için uzlaþýlmýþ formatla BM gözetiminde görüþüyorlar. Kendilerini görüþmeleri sürdürmeye mecbur hissettikleri için masadan kaçmýyorlar ama bir þey baþardýklarý da yok. Gene buluþtular ve ne olduðunu kimsenin anlamadýðý ilerlemeler kaydettiklerini BM de açýkladý. Ancak bu arada BM Güvenlik Konseyi'ne taraflarý uyaran rapor da sunuldu. BM'ye göre ucu açýk yani ne zaman biteceði belli olmayan görüþme olamaz ve görüþenler boþuna zaman harcamamak için yoðunlaþmak zorundadýrlar. Öyleyse Türk tarafýnýn memnunluk belirtmesinin ne anlamý vardýr? Görüþmelerin baþarýsýzlýðý BM tarafýndan tespit edilince Türk tarafý üzülmemiþse bundan sonra görüþmelerin hýzlanacaðý ve yoðunlaþarak ilerlemelerin hýzlanmasýnýn saðlanacaðýný mý ummuþtur? Tabii deðil. Öyle olsaydý Ýleri doðru atýlacak adýmlarýn müjdesi bizi de memnun ederdi, miting yaparak meydanlarý dolduran halký da memnun ederdi. Hâlbuki hiç bilgimiz yok. Meclisteki partiler UBP liderliði hariç meydanlarda idi ama antlaþma isteyen halka hele BM bir bastýrsýn Eroðlu elindeki barýþa yönelik önerilerini sunacak ve çözümü göreceðiz demediler. Eroðlu ile görüþmeleri desteklediklerini ilan ettikleri halde halkýmýza kabulü olasý barýþçý ve

federasyona yakýþan öneriler bulunduðunu ve bunlarýn sunulup görüþmelere devam edileceðini söylemediler. O halde BM genel sekreterliðinin raporundaki uyarýdan memnun oldular çünkü Rum tarafýný suçlayan bir rapor olarak gördüler. Onun bunun suçlanmasý çare olacaksa BM bunu yapmalýdýr. Rapordaki Türk tarafýnýn yýllar önce kabul ettiðini ileri sürdüðü tek egemenlik, tek yurttaþlýk ve tek uluslararasý çözüm modeli hakkýnda geri adým attýðýný ve belirsizlik yarattýðýný belirten ifade de Türk tarafýný suçlamaktadýr. Uzlaþýlan noktalarýn dahi iþe yaramayacaðýný kanýtlamaktadýr. Onun için kimse sorumluluktan kaçamaz ve cemaatimizin lideri sadece halkýmýzý kandýrmaktadýr. Sanki BM Rum tarafýný suçladý da Türk tarafýný esirgedi gibi bir hava yaratýlmaya çalýþýlmaktadýr ama bu yalnýzca Kýbrýs'ta iþe yaramaktadýr çünkü koltuk sevdasýyla muhalefeti bile susturup at oynatmaktadýrlar. Muhalefetin BM raporunda Türk tarafýný da suçladýðýný görmediðini düþünmek mümkün deðildir. Türkün kendi kendine kendi propagandasýný yapmaktan vazgeçildiði iddiasýnýn geçersizliði ve muhalefetin eskisi gibi derin devlet baskýsý altýna tutulmadýðýnýn gerçek olmadýðý bir kez daha ortadadýr. Dünya Kýbrýs'ta iþlerin iyi gitmediðini düþünürken Türkler kendilerinin çözüme gayret sarf ettiðini ama Rumlarýn yardýmcý olmadýklarý yalanýný dünyaya yutturduklarýný sanýyorlar. Muhalefeti gerçek muhalefet gibi davranmaya çaðýrýrýz.


4

11 MART 2011 CUMA

HABER

Ban Kýbrýs müzakerelerinin ilerleyiþinden endiþeli (KHA) Birleþmiþ Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon'un, Kýbrýs sorununun çözümü için Kýbrýs'taki iki toplum lideri arasýnda yapýlmakta olan müzakerelerdeki ilerleme süratinden endiþe duymaya devam ettiði, "Taraflarýn askýda olan özlü konular üzerinde bir an önce yakýnlaþma saðlamalarýnýn önemli olduðunu" ifade ettiði belirtildi. Genel Sekreter, Güvenlik Konseyi üyelerine Kýbrýs'taki müzakerelerin statüsü üzerinde bilgi vermek için hazýrladýðý deðerlendirme raporunda, "26 Ocak'ta Cenevre'de bir araya geldiðimizde iki lidere söylediðim gibi zor seçimle yüzleþme aný gelmiþtir" dedi. Ban Ki-moon þöyle devam etti: "Müzakereler açýk uçlu bir süreç olamaz, müzakerelerin hatýrýna sonsuza kadar müzakere yapýlamaz. Þimdi, her zamankinden daha çok taraflar cesaret göstermeli, kendilerini liderlik gösterip ve müzakereleri sonuca ulaþtýrmak için pratik adýmlar atmalýdýrlar. Bu iki liderin kendi aralarýnda ve toplumlarý arasýnda daha fazla karþýlýklý güven yaratmalarýný gerektirmektedir." Gelecek haftalarda liderlerin daha fazla yakýnlaþma için çalýþmalarýný daha yakýndan izlemeye niyetli olduðunu, Mart'ýn ikinci yarýsýnda, iki taraf arasýnda baþka bir görüþme yapmak için yeterli ilerleme olup olmadýðýný deðerlendireceðini, bu fýrsatla liderlerin kendisine kalan uyuþmazlýklarý nasýl çözmeye niyetlendiklerini söylemelerini bekleyeceðini ifade etti. Birleþmiþ Milletler Genel Sekreteri raporunda müzakerelerin esasýna da deðindi ve þöyle dedi: "Gerçek müzakerelerin baþladýðý Eylül 2008'de müzakereler BM parametreleri, ilgili Güvenlik Konseyi kararlarý ve liderlerin 23 Mayýs 2008 ve 1 Haziran 2008'de yaptýklarý ortak açýklamalar üzerinden devam etmiþtir. Ýki liderin müzakerelerin esasýna baðlýlýklarýndan emin oldum. Müzakerelerin üzerinde anlaþýlmýþ olan BM esasýnda devam edeceklerini teyit ettiler." "Uygun bulduðumda ve taraflarla istiþare ettikten sonra, özlü konularda yeterli ilerleme olmasý durumunda çok taraflý bir toplantý gerekip gerekmediðine karar vereceðim. Böyle bir toplantý için parametreler iki lider arasýnda hala görüþülmektedir."

"Görüþülmekte olan özel konular, AB konularýyla ilgili olarak taraflar Kýbrýs'ýn Brüksel'de ve AB karar- alma mekanizmalarýnda temsiliyetiyle ilgili belirli konular üzerinde yakýnlaþma saðlamýþlardýr. Devam etmekte olan ana uyuþmazlýk, AB müktesebatýndaki derogasyonlarý (istisnalar)AB hukukuna dâhili ile ilgilidir. Taraflar anlaþmada yasal belirliðin saðlanmasýný arzu etmektedirler ancak bunun nasýl yapýlacaðý konusunda ayrýlýklar devam etmektedir. Ekonomi bölümüyle ilgili olarak da Ban raporunda þu görüþlere yer verdi: "Taraflar özlü konularda yakýnlaþmayý tamamlamaya yaklaþmýþlardýr. Hem nüfus hem de kuzey'in ilgili ekonomik dezavantajýnýn konuþulmasý amacýyla belli bir geçiþ dönemi için nasýl hesaplanacaðýyla ilgili kriter olarak nüfus ve tüketim ý üzerinde þimdi anlaþma vardýr. Bu konuda taraflar bu geçiþ döneminin ne zaman sona ereceðine karar verme koþullarý üzerinde hala anlaþmaya çalýþýyorlar." Yönetim ve güç paylaþýmýnda, idarecilikle ilgili olanlar da dâhil ana konularda yakýnlaþmanýn müzakerelerin baþarýsý için önemli olduðunu düþünen BM Genel Sekreteri, raporuna þöyle devam etti: "Kasým'dan bu yana bu bölümde kalan uyumsuzluklar üzerinde ileriye gidilmesine iliþkin talebime yanýt olarak iki taraf da bir takým köprü olabilecek öneriler sunmuþtur. Ýnanýyorum ki kalan uyumsuzluklar üstesinden gelinemeyecek gibi deðildir. Ýki tarafýn bu bölümle ilgili yakýnlaþmalarý tamamlamaya yoðunlaþmaya devam etmesi hayati önem taþýmaktadýr. Mülkiyet, toprak ve güvenlik ve garantiler olarak tarif ettiði kalan bölümlerle ilgili olarak da Ban Ki-moon, "rapor veremeyecek kadar az ilerleme oldu" dedi ve raporunda görüþlerini þöyle belirtti: "Mülkiyet üzerinde hâlihazýrda ki içinde bu çok zor olan konularýn çözülebileceði konusunda mekanizmasý üzerinde geniþ kavramsal bir anlayýþ bulunmaktadýr. Bununla birlikte son raporumdan bu yana askýda olan mülkiyetle ilgili özlü konular görüþülmemiþtir. Bu karmaþýk konuyla ilgili taraflarýn belirttiði görüþler birbirleriden farklý olmaya devam etmektedir. Buna ek

olarak taraflar özlü konularý tanýmlarken toprak konusuna deðinmekle birlikte taraflarýn bu bölümü görüþmeye hazýr olmalarý için koþullar üzerinde henüz görüþ birliðine varýlmamýþtýr. Güvenlik ve garantilerle ilgili özlü konular da tanýmlanmýþtýr ancak görüþülmemiþtir." Ban raporunda, "Gelecek haftalarda ben taraflarý uyuþmazlýk olan özlü konularda süratlenmeleri için güçlü biçimde cesaretlendirmek isterim. Öyle yapýlýrsa yukarda belirtilen üç bölümün ister istemez bazý ana düþüncelerde birbiriyle ilgili olduðu kabul edilmelidir. Ayrýntýlý müzakereler sadece bu bölümlerde deðildir, bu bölümlerin ötesinde de müzakere gereklidir." Ýlerlemenin süratiyle ilgili endiþelerine raðmen Ban raporunda, Kasým 2010'daki son deðerlendirmesinden sonra liderlerin tempoyu yükseltme, müzakerelerin randýmaný artýrma çaðrýsýný önemsediklerine ve hakikaten bazý ilerlemeler olduðuna iþaret etti. Raporda þöyle denildi: "Bununla birlikte siyasi ortam bu yýlýn ikinci çeyreðinde müzakerelerde önemli ilerlemeler saðlanmasý için pek de olumlu olmayacak. Kýbrýs ve Türkiye'de yapýlacak seçimler yaklaþtýðý için müzakerelerin hýz kaybetmesi gibi çok gerçekçi bir risk vardýr. Þimdi seçim turlarý yaklaþmadan bütün bölümlerdeki özlü konularda önemli anlaþmalar elde etmek için daha büyük bir hýz gerekmektedir. Bunu 18 Kasým 2010'da New York'ta liderlerle görüþtüðümüzde söyledim, 26 Ocak 2011'de Cenevre'de yaptýðýmýz toplantýda da tekrarladým." Birleþmiþ Milletler Genel Sekreteri raporunda, iki toplum liderine hem New York'ta hem de Cenevre'de yaptýðý önerilere, Ocak ve Þubat'ta dünya liderleriyle, Yunanistan ve Türkiye dýþiþleri bakanlarýyla ve Kýbrýs özel Danýþmaný Alexander Downer'le yaptýðý görüþmelere de deðindi. Müzakere sürecindeki ilerleme konusunda da Ban, "Kýbrýs Türk Toplumu Liderinin ameliyatý nedeniyle geçici bir gecikme yaþanmasýna raðmen müzakerelerin temposunun arttýðýna" inandýðýný vurguladý. Özellikle Cenevre toplantýsýyla ilgili olarak

Genel Sekreter raporunda þunlarý ifade etti: "Kýbrýslý Türkler bir plan için güvenlik dýþýnda tüm bölümler paralellikle görüþülmesini þarta baðlayan, belirli bir zaman çizelgesinin katýlmasý koþuluyla baþka görüþler de ortaya koydular. Kýbrýslý Rumlar ise müzakereler için belirli bir zaman çizelgesinin olmasýndan yana deðiller, onlar da karþýlýk olarak üç aþamalý bir plan için görüþlerini sundular." Ban Ki-moon raporunda, Birleþmiþ Milletlerin "Kýbrýslýlarýn yürüttüðü Kýbrýslýlara ait sürece saygý gösterdiðini, tamamen bu nedenle süreci ileriye götürmek için iki tarafýn sorumluluklarýný yerine getirmelerini beklediklerini kaydetti. Genel Sekreter þöyle dedi: "Kýbrýs'ýn kaderi liderlerin elindedir. Fikir ayrýlýklarýnda uzlaþma yönünde hareket edecek olanlar onlardýr. Onlarýn adanýn yeniden birleþmesi yönündeki sadakatleri ve taahhütleri olmadan süreç ileriye götürülemez." "Ýki liderin de halka iyi bir ilerleme yapýlmakta olduðu konusunda ikna edici durumda olmalarý gerekmektedir. Birleþik bir Kýbrýs ancak iki toplumun yararýna elde edilebilir." Üçüncü taraflarýn rolü konusunda da Birleþmiþ Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, "Bölgede ve uluslararasý alanda ilgili tüm taraflarýn Kýbrýs sorununa çözüm bulmaya yoðunlaþmalýdýrlar. Üç garantör güç sürece önemli destek saðlamaktadýr. Güçlü ilgilerinin devam etmesinden memnunluk duymaktayým" dedi. Downer Güvenlik Konseyi'ni 15 Mart'ta bilgilendirecek BM Genel Sekreteri'nin Kýbrýs Özel Danýþmasý Alexander Downer'in BM Güvenlik Konseyi üyelerini 15 Mart tarihinde Kýbrýs sorunundaki son geliþmeler hakkýnda bilgilendirmesi bekleniyor. Konuyla ilgili açýklamada bulunan Mart ayý BM Güvenlik Konseyi Baþkanlýðýný yürüten Çin Halk Cumhuriyeti Büyükelçisi Bao Dong, BM Genel Sekreteri'nin Kýbrýs sorunuyla ilgili raporunu 4 Mart Cuma günü yayýnladýðýný ve Downer'in 15 Mart tarihinde BM Güvenlik Konseyini Kýbrýs sorunundaki son geliþmeler hakkýnda bilgilendireceðini belirtti.

Avrupalý Parlamentosu Türkiye kararýný onayladý Avrupalý Parlamentosu (AP) genel kurulunda Hollandalý Hristiyan Demokrat Ria OOmenRuijten tarafýndan kaleme alýnan Türkiye kararý büyük farkla onaylandý. Raportör Oomen-Ruijten'in kabul edilen sözlü deðiþiklik önergesiyle Ergenekon ve Balyoz gibi darbe planý iddialarýnýn soruþturulmasýnda yeterince ilerleme saðlanamamasýndan endiþe duyulduðu belirtildi. Bir Avrupa ülkesinde bu kadar süre tutuklu tutulan insanlara raðmen sonuç alýnmamasý sindirilemedi ve askerin baskýnlýðýna darbe vuracaðý umutlarýna raðmen iþin tadýnýn kaçtýðý bildirildi. Onaylanan önergede, "Nedim Þener ve Ahmet Þýk gibi tanýnmýþ gazetecilerin tutuklanmasýnýn bu tür yargýlamalarda güven kaybýna neden olabileceði, halbuki bu davalarýn tam tersine demokrasiyi güçlendirmesi gerektiði" kaydedildi. Bilindiði gibi Kýbrýs'ta üç ayda bu gibi bir iþi sona erdirmek zorunludur. Oylamada kararýn basýn özgürlüðü bölümüne eklenen bir cümleyle AP'nin, "polis ve yargý tacizine maruz kalan" Nedim Þener, Ahmet Þýk ve diðer gazetecilerin davalarýný yakýndan izleyeceði kaydedildi. KIBRIS SORUNU Kýbrýs sorununu da önemle ele alan AP özellikle iki tarafýn da etkin ve somut katký yapmasýný istedi. Yani iki tarafýn da yeterli katký yapmadýðýna inandýðýný belirtmiþ oldu. Ayni zamanda Türkiye'ye ortama uygun katký yapmak için derhal asker çekmeye baþlamasýný istedi. Ýki toplumu da yoðun bir þekilde BM genel sekreterinin talep ettiði gibi çalýþmaya çaðýrdý. Çaðrýda BM Güvenlik Konseyi kararlarý ve özellikle Kýbrýs'ta ayrý devlet kabul edilmeyeceðini vurgulayan 1984 yýl 550 sayýlý kararý ve dahasý AB kuruluþ ilkelerine uygun Kýbrýslý yurttaþlar, AB ve Türkiye'nin çýkarlarý için sürdürülebilir bir çözümün saðlanmasý istenildi.

Kayýplar konusunda da askerin denetimindeki bölgelere giriþe izin verilmesi ve arþivlerini açmasý istenildi. Ýnsani konularda AÝHM'in kayýp kiþilerle ilgili bulgularý uyarýnca eylem talep edildi. Türkiye ve Kýbrýs Türk yetkililere de çaðrý yaparak yeni yurttaþlýk vermekten kaçýnma, gelecekte kurulacak devlete kendi yurttaþlarýný býrakmaktan kaçýnarak Cenevre Konvansiyonu ve uluslararasý hukukun ilkelerine uygun davranma ve nüfus yapýsýný daha fazla deðiþtirmemeye çaðýrdý. AB VE TÜRKÝYE'NÝN DIÞ POLÝTÝKADA YAKIN ÝÞBÝRLÝÐÝ ÇAÐRISI YAPILDI Türkiye dýþiþlerinin etkin dýþ iliþkileri AP'yi memnun etti amma bu arada baþlayýp da bitirmediði iþlerde ilerleme saðlanmasý ve bölgede daha etkili olmaya çalýþýlmasý için iþbirliði önerildi. Amma ne Kýbrýs konusunda ne de diðer dýþ konularda attýðý adýmlar Türkiye'nin çözüm bulma sorumluluklarýnýn çabalarý nedeniyle azalmasýna izin verilmedi. Kýbrýs konusunda yarattýðý umutlar ise geri tepti ve Rum tarafýndan daha çok iþler için sorumlu tutulan taraf oldu. KARAR TASARISI'NDAKÝ BASIN ÖZGÜRLÜÐÜ SORUNU Raporda, Türkiye'de ifade ve basýn özgürlüklerinin "endiþe verici biçimde kötüye gittiði" vurgulanýyor. AP, 2002 yýlýndan bu yana Türkiye'deki ifade ve basýn özgürlüðü konusunda bu denli sert ifadeler içeren bir karar metni hazýrlamamýþtý. Türk medyasýnda basýn özgürlüðü, sansür ve otosansürden duyulan endiþenin açýk bir dille yansýtýldýðý raporda, basýnýn baðýmsýzlýðýnýn demokratik toplumun "olmazsa olmazý" olduðunun altýný çizilip, basýn özgürlüðü ilkelerine saygý duyulmas çaðrýsýnda bulunuluyor. Yeni Radyo/TV yasasýný "ticari" perspektiften olumlu bulan AP, buna karþýlýk, yasanýn mahkeme veya yargýç izni olmaksýzýn "ulusal güvenlik" adýna bazý yayýnlarýn durdurulmasýna imkan tanýmasýný

"kaygý verici" olarak tanýmlýyor. Ýnsan haklarý ihlalleriyle ilgili kanýtlarý ortaya döken gaztecilere yönelik cezai soruþturmalarýn kaygý verici olduðuna vurgu yapýlan taslak kararda, "Düþüncelerin cezalandýrýlmasý Türkiye'de insan haklarýnýn korunmasýnýn önündeki en temel engellerden birini oluþturmaktadýr" ifadeleri kullanýlýyor. Oylamaya sunulacak olan taslak metindeki basýn özgürlüðü konusunda Türkiye'ye yapýlan çaðrý güçlendirildi. Metinde Türkiye'de özellikle "soruþturmanýn gizliliðini ihlal" ve "adil yargýlamayý etkilemeye teþebbüs" suçlamasýyla gazeteciler aleyhine açýlan davalardan endiþe duyulduðuna yer veriliyor. 'ÝFADE ÖZGÜRLÜÐÜ ÝLE ÝLGÝLÝ YASALAR GÜNCELLENSÝN' Ceza Kanunun 301, 318 ve 220'inci maddeleri ile Terörle Mücade Kanunu'nun 7/2 maddesinin ifade özgürlüðü önünde engel oluþturduðunun belirtildiði raporda, bazý internet sitelerine yönelik yasaklar da kýnanýyor ve ifade özgürlüðüyle ilgili yasal çerçevenin Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi ve AÝHM içtihadýyla uyumlu hale getirilmesi gerektiði vurgulanýyor. 'ADÝL YARGILAMA KOÞULLARI YOK' Türkiye'de makul sürede adil yargýlama koþullarýnýn bulunmadýðýna dikkat çeken AP, "Ergenekon" ve "Balyoz" davalarý kapsamýndaki aþýrý tutukluluk sürelerinden duyduðu "kaygýyý" dile getirip, tüm zanlýlar için "gerçek yargý güvencesi" istiyor. TUTUKLULUK SÜRELERÝNE ELEÞTÝRÝ Yargýtay'ýn anayasal düzene karþý iþlenmiþ suçlarda geçici tutukluluk süresini 10 yýla kadar çýkaran hükmünü de eleþtiren AP, TBMM'ye bu alanda Türk yasal mevzuatýný Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi'nin adil yargýlanmayla ilgili

maddesiyle uyumlu hale getirmesi çaðrýsýnda bulunuyor. AP, AÝHM'nin 14 Eylül 2010 tarihli Hrant Dink davasýna raðmen, "Dink'in gerçek katilleri ortaya çýkmasýn diye Türk devleti içindeki unsurlarýn yarattýðý yapay engellerden duyduðu endiþeyi" de kararýna yansýttý. POLÝS ÞÝDDETÝ DE RAPORDA Türkiye'de gösteri ve örgütlenme özgürlüklerine saygý duyulmadýðý not edilen taslak kararda, polisin geçen Aralýk ayýnda Ankara'da üniversite öðrencilerinin gösterilerini aþýrý güç kullanarak bastýrmasý kýnanýyor. Türkiye'nin þu anda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi dönem baþkaný olduðunun hatýrlatýldýðý taslakta, Ankara'nýn bu dönemi fýrsat bilip Avrupa Konseyi deðerlerine olan baðlýlýðýný göstermesi ve Avrupa Ulusal Azýnlýklarý Koruma Sözleþmesi ile Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi'ne ek protokolleri imzalayýp onaylamasý isteniyor. EÞCÝNSEL DÜÞMANLIÐI Türkiye'de kadýn haklarý ve kadýn-erkek eþitiliðiyle ilgili yasal çerçevenin eskiye oranla olumlu geliþtiðinin belirtildiði taslak kararda, buna karþýlýk, namus cinayetleri, aile içi þiddet vakalarý ve zorla evlendirilmelerin artýþta olduðuna iþaret ediliyor. AP, Türk hükümetinden eþcinsel düþmanlýðýna karþý mücadele etmesini ve TSK'nýn eþcinselliði "psikoseksüel hastalýk" olarak nitelemesini engellemesini de istiyor. Raporda ayný zamanda töre cinayetlerindeki artýþ ve kadýnýn iþ gücündeki düþmekte olan payý da kaygý verici noktalar olarak belirtiliyor. Askerliðe alternatif olarak sivil veya sosyal bir hizmet yaratýlmasýnýn Türkiye'nin uluslar arasý hukuktan kaynaklanan yükümlülüðü olduðunun hatýrlatýldýðý taslak kararda, üniversitelerde türban sorununun da, kadýnlarýn hür seçim hakkýna saygý temelinde siyasi partiler tarafýndan çözümlenmesi isteniyor.


HABER

5

11 MART 2011 CUMA

TEVAZU

Alpay Durduran

muhalif olunca önem kazanan denetleme yetkisini verebilir misin? Yoksa muhalif olan mebus hükümetin iþini güçleþtirir ve ülke iþleri aksar diye mi düþünürsün? Seç birini. Hükümetin iþleri aksar dersen muhalefetsiz meclis yaratýrsýn ki baþkanlýðý da parlamenter sistemliði de ayni sonucu verir. Demek ki polisimiz mebusu olmayan bir yerde görev yapacak. Ancak sanýlmasýn ki mali þube kurulmasýnýn yararsýz olacaðýný söylüyorum. Tam tersine polis mali suçlara eðilirse seçim rüþveti diye paramýzý menfaat olarak daðýtan siyasilerin baþarý þanslarýný azaltýr ve belki ilerde halkýn artan desteði ile idarenin sakat býrakýlmýþ yanlarýný düzeltme þansý verir. Bir gazetemizde fýkra gibi bir þey anlatýldý. Anamur'da Kýbrýs'a su projesinin temeli atýlýrken televizyondan seyreden birisi bu su hibe mi diye sormuþ. Birisi de yanýt vermiþ. Satmaya kalksaydý nolacaydý, para ödeyeceydi biri! Halbuki bir az eskiye gidelim. Gazetelerde haber olduydu. Devlet ve yerel yönetimler su parasýný arttýrýp halký bedavaya yakýn su ödemekten uzaklaþtýrmaya çalýþma kararý alýndýydý. Çünkü gelecek su daha pahalýya mal olacaktý. Tabii enflasyon devalüasyon derken kimse alýþtýrýlamadý. Lakin bu suyun satýlacaðý belli edildiydi. Þimdiye kadar da suyun bedavaya olacaðý söylenmedi. Bu projenin idame masraflarý olacak ve pompalanarak buraya gelecek yani enerji harcamalarý olacak. Dahasý da bar bürokratik masraflarý da olacak. Arýza halinde onarým masraflarýný da ekle… Amma gene de bir çok þaþýrtýlmýþ kiþi maalesef suyun hibe olacaðýný düþünürken Allahýn suyunu bize parayla vermez der ve gerisini düþünmez. Hade bedava suyu versin ama taþýma idame bize kalmayacak diyebilme doðrusu inanýlýr gibi deðil. Kýbrýslý kendini açýkgöz sanýr ama hep kazýklanmaktadýr. Bugün kadýnlarýný günü ve statistikler yayýmlandý. Kadýnlarýmýz nüfusun %45.3 imiþ. O kadar aymaz olduk ki nüfusumuzun taþýmayla bu hale geldiðini ve anormal

MALÝ SUÇLARLA MÜCADELE BÝRÝMÝ

Nihayet poliste mali suçlarla mücadele birimi kuruluyor. Ancak bu birim iþi adýnýn henüz konamadýðýný gösteriyor. Yoksa bürokrasimizin deneyiminde böyle bir ad yoktur. Mali suç iþlemek ve kamu görevlileri yasasýný çiðnemek için icat edilen uyduruk bir kelimedir. Daire kuramazlardý çünkü yasayla kurulmasý ve yeni personel atamsýna karþý yardým heyetiyle beraber direnenler buna izin vermezlerdi; þube demek de yasada olduðu için yapýlamazdý onun için arýzi tayinli, kadro fazlasý gibi icatlara biri daha eklenmiþ be birim deyimi kullanýlmýþtý. Bunlara karþý mücadele etmek için kurulmuþ polis biriminin de böyle bir ad almasý tesadüf olsa gerek ama yeri geldi deyip mücadelelerine ýþýk tutayým. Mecliste bakanlarýn ve baþbakanýn bütçeyi delip de yandaþlarýna makam yaratmamasý için kýsýtlama getirilmeye çalýþýldýðý oldu. Hiçbir nam altýnda kadrosu olmayan iþe atama yapýlamaz bunlardan birisidir. Þimdi mali polis en çok çiðnenen ve meclis kararý olmadan harcama yapýlamaz diye emreden kuralýn çiðnenmesine karþý nasýl mücadele edebileceðini göreceðiz ve o harcamalarla hizmet alýmýndan tutun geçici veya tamamen geçici, kadro fazlasý ve baþka yollarla atananlarýn ücretleri dahil savrulan paralarýmýzý nasýl savunduklarýný göreceðiz. Bu gibi harcamalar çok büyük meblaðlar tutar ve baþlý baþýna siyasi çürümüþlüðü temsil eder. Ancak baþta mecliste bulunan mebuslarýn bunlara müdahalesini gerektirir. Hani baþkanlýk rejimini savunanlarý da ilgilendiren mebuslarýn yetkileri konusunu gündeme getirir. Baþkan olunca mebus kuvvetler ayrýlýðýný uygular ama baþbakanlýk varsa uygulamazmýþ! Senin demokrasi anlayýþýn nedir be kardeþim, mebusa

DOSTÇA

Rasýh Keskiner

ÜRETECEK NE BIRAKTINIZ KÝ!

Kýbrýslýlarý küçük gören Cemil Çiçek 2 Mart mitinginden sonra yine konuþtu, Konuþtu konuþmasýna da yine Kýbrýslýlarla alay etti, Sendikal platform'un açýklama ve söylemlerinde, Kýbrýsýn kuzeyine en büyük ambargonun TC tarafýndan uygulanmakta olduðu, burada üretilen ürünlerin TC'ye sokulmadýðý gerçeði karþýsýnda, kendisini Kýbrýs valisi gören Çiçek konuþtu. Bakalým ne dedi: Ýþte orada, Mersin gümrüðü açýk, ne getirirlerse getirsinler geçer. Ama ürettikleri bir þeyleri yok ki. Evet. Bir okumaya baþlayalým bu söylenen iki cümleyi. Birincisi doðru deðildir söylediði. Yani Mersin gümrüðünden hiçbir kuzey Kýbrýs mamulünü içeriye sokamazsýnýz. Bu konuda Çiçek tribünlere oynuyor, Gelelim ikinci cümlesine. Hani Kýbrýslýlarla alay eden, Kýbrýslýlarýn tembel olduðunu ima eden cümlesine: Hiçbir þey üretmiyorlar ki neyi satacaklar Sonda söyleyeceðimi en baþta söyleyeyim: Üretecek bir þey býraktýnýz mý ki üretelim! Bu iþ eskiye dayanýr. Sadece Çiçek deðil bu hususlarý dile getiren,

zamanlarda kadýn nüfusunun erkek nüfusundan fazla olduðunu neden dünyada felaketler geçirmediði halde kadýn nüfusunun azaldýðýný soran çýkmadý. Su gibi hibe ve kredilerin bedelini bize bu acý gerçek yani felaket hatýrlatmalýydý. Kurnazlýk ne ki! Çok kurnaz olanlar iþte böyle her gün kazýklanýr da farkýna bile varmazlar. Lefkoþa'ya gece bir bakýn. Gece kandilleriyle loþlaþtýrýlmýþ gece kulübü mübarek ama þimdi Girne-Lefkoþa yolu aydýnlatýlýyormuþ! Gene TC yardýmlarýna þükran duyacaðýz. Belki hibe belki borç ama ödemeyeceðini düþünen çok . Yeni çift dikiþ yollarýn müjdesi de verildi. Bakýmýný karþýlama olanaðý yok ama Anavatanlarý beslemelere yeni borçlar ve hibelerle aydýnlatýlmýþ kasabalar arasý yollar, çift yollar ve üsten atlamalý kavþaklar hediye ediyor. Düþünen var mý bunlar ne karþýlýðý veriliyor? Araziye bakarsak artan kumarhaneler, büyüyen oteller TC sermayesinin de burayý sevmeye baþladýðýný gösteriyor. Arsalar hediye, deðil dersen defterde olmasý niye yarar! Uzun vadeli kirayla verilmeyecek þey yok. Yerliyle rekabet de yok. Yerlinin iþçisi yerli olsa sendikasý da olacak ihtiyat falan filan ve güm! Onlarsa tam güvencede ve sendikasýz engelsiz. Nüfus kalabalýk bizimki þaþý! Ödemiyor musunuz? Suyu mu ödemeyeceksiniz? Neyiniz kaldýysa onu da býrakýp giderseniz o zaman kurtulursunuz. Polis nihayet mali polis kuruyormuþ. Her tarafýndan delik bütçede suya ödeyecek bir þey kalmasý için elinden geleni yapacaktýr. Umudumuz bu yüksek kumarcý otellerinde eriyip giden vergi ve harçlarýn peþine düþmeyi de öðrenmesidir. Alkapon'u mali polis yakaladýydý diye çok duyduk bakalým bizim alkaponlara sözü geçecek mi? Askere baðlý polis için saymaya baþlýyoruz. Mahallede kaç trafik suçu iþlendiðini standartlaþtýrarak hesabýný sorar polis komutanlarý, biz de mali suçlar ortaya saçýldýkça soracaðýz. Þimdi nasýl görevi ihmalden kaç memur için dava açtýnýz yoksa yasalarýmýzda öyle bir suç tanýmlamak unutuldu mu, diye sorarýz gene soracaðýz. Yoksa suyun parasýný da askerden ve yardým heyetinden alsýnlar!!!

yenicag@yenicag.com.cy

Bu TC'nin yýllar önce belirlediði bir politikanýn sonuçlarýdýr. Kýbrýslýlara güvenmeyen TC asker-sivil Yönetimleri Kýbrýslýlarý süreç içinde yok etmenin planlarýný çoktan hazýrladýlar. Ýlk önce bu toplumun kendi ayaklarý üstünde durmamasý için onu topraktan kopardýlar. Baþka bir deyiþle üretimden kopardýlar. Çünkü topraða baðlý olan, üreten kitleler daha özgür olur, mücadele gücü daha fazla olur, Ama ne yaptý efendiler? Dediler ki, siz üretmeseniz de olur, bizde bol var , Seçim kazanmak için çobaný aldýlar memur yaptýlar, Demirciyi, marangozu aldýlar memur yaptýlar, Narenciyeciyi aldýlar memur yaptýlar. Çünkü memur yapmak, bireyi bordroya baðlamak onu daha rahat idare etmeyi getirir, Bu memlekette limon üreticisi Avrupa'dan ödül aldý. En iyi limonu ürettiði için, Narenciye alaný için tedbir alýnmadý, teþvik olmadý, yaþlanan aðaçlarýn yerine yenisi dikilmedi, Ve taa Arjantin'den limon getirildi bu ülkeye, Zeytin üreticisi vardý bu memlekette, Ürettiði zeytin ve zeytin yaðlarýný satar geçinirdi, Ne yaptý Çiçek ve takýmý, Türkiye'nin envayi çeþit zeytinlerini, zeytin yaðlarýný bu memlekete sýfýr gümrükle soktular, Ne oldu? Zeytin üreticisi rekabet edemedi TC de üretilen ve daha ucuza mal edilen zeytin ve zeytin yaðý ile. Topladýklarý elinde kaldý. Yaðlar elinde kaldý ve satamadý. Ve zeytin üreticisi teslim oldu, üretimden koptu, Benzer durum patates üreticisinin baþýna geldi, Benzer durum yerfýsdýðý üreticisinin baþýna geldi Benzer durum meyva üreticilerinin baþýna geldi, Ve kýsaca toplum üretimden koparýldý. Üretimden koparýlan insanlarýn bir kýsmý yukarýda da belirttiðim gibi memur yapýldý, bir kýsmý da göç etti,

Çukurova Üniversitesi Kýbrýs'ýn kuzeyinde týp ve diþ hekimliði fakültelerinin kuracakMIÞ! TAK'ýn þöyle ilginç bir haber geçti: Türkiye'deki Çukurova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alper Akýnoðlu, KKTC'de yapýlacak yerleþkede ilk olarak, týp ve diþ hekimliði fakültelerinin kurulmasýnýn, "KKTC Meclisince kabul edildiðini" söyledi. AA'nýn haberine göre Akýnoðlu, yaptýðý yazýlý açýklamada, Tarým ve Doðal Kaynaklar Bakaný Zorlu Töre'nin Adana'da gerçekleþtirdiði temaslarý sýrasýnda, kendisini ziyaret ettiðini ve "Gazimaðusa Ýskele Bölgesi'nde" kurulacak Çukurova Üniversitesi yerleþkesiyle ilgili bilgi aldýðýný belirtti. Yerleþkede ilk olarak, týp ve diþ hekimliði fakülteleri kurulmasýnýn, "KKTC Meclisi tarafýndan kabul edildiðini" söyleyen Akýnoðlu, þunlarý kaydetti: ''Ayrýca YÖK tarafýndan onaylanan protokol, kýsa sürede Milli Eðitim Bakanlýðý Yüksek Öðretim Genel Müdürlüðünce Bakanlar Kuruluna sunulacaktýr. Bakanlar Kurulu kararýnýn Resmi Gazete'de yayýnlanmasýyla KKTC fonlarýndan yerleþke kurma çalýþmalarý baþlatýlacaktýr. Bütün projeler yapýlmýþ ve uygulama aþamasýna gelinmiþtir.''

YORUM Kýbrýs'ýn kuzeyinde bile daha önce yayýnlanmayan bu olay aniden Adana'da gündemimize düþüyor… Sebze meyva, hayvandan sorumlu olmasý gereken Zorlu Töre daha önce Kýbrýs sorunu konusunda ahkamlar kesmiþti, þimdi eðiteme el attý ve Çukurova Üniversitesi Rektörü bilgi verdi! Bu haberle anlaþýlýyor ki Suat Günsev da devam eden sermayenin Türkiyelileþtirilmesi saldýrýlarýndan muaf deðil… Ýlk önce týp ve dýþ hekimliði niçin açýlýyorun detayý haberde yok ama bu iþe meclis necin karar verdi, o da belli deðil… Haberde ilginç detay ise zaten ya beleþe verilen Kýbrýslý Rumlarýn arazilere ek olarak Çukurova Üniversitesine "KKTC fonlarýndan yerleþke kurma çalýþmalarý baþlatýlacak" denmesi ile bir de parasal destek vereceði anlaþýlýyor… Yani DAÜ-LAÜ için bulunamayan mali kaynaklar Çukurova, ÝTÜ, ODTÜ olunca bulunabiliyor, yeter ki Kýbrýs'ýn kuzeyine gel, hatta yakýnda gelecek olan öðretim görevlilere vatandaþlýk daðýtýldýðýný da duyduðumuzda þaþmayalým… Çukurova Rektörü müjdeli(!) haberi veriyor: "bütün projeler yapýlmýþ ve uygulama aþamasýna gelinmiþtir", yani bu müjdeden sonra DAÜ, Yakýndoðu, LAÜ çalýþanlarýna baþýn sað olsun mu denir, ne denir bilinmez!

Bu memlekette bir sanayi holding vardý. Avrupa'ya her türlü malý ihraç ederdi. Noldu, makinalarý bile söktüler Türkiye'ye taþýdýlar, onu da batýrdýlar. Niçin batýrdýlar, Türkiye'deki yandaþlarýn bu pazarý da eline geçirmeleri için bunu yaptýlar, Operasyonun bu ayaðý sürerken, yani Kýbrýslý üretimden koparýlýrken, diðer yandan da buraya aþýrý nüfus taþýyarak da Kýbrýslýnýn iradesinin yansýmasý için tedbir alýndý. Nüfusunun 5-6 katý nüfus taþýnarak Kýbrýslýnýn etkisiz hale getirilmesi planlandý. Plan iþlemektedir, Kýbrýslý üretimden koparýldý, nüfusu azýnlýða düþürüldü, yok oluþa doðru hýzla itildi, Bu durum saðlanýnca da, yaþam seviyesinin bir orta Anadolu kasabasýnýn seviyesine indirilmek için düðmeye basýldý, Oluþturduklarý kukla hükümetlerin aracýlýðý ile de toplumun üstüne çöktüler, Bu da yetmedi, medya aracýlýðý ile Kýbrýslýyý küçük düþürmek için yapmadýklarýný býrakmadýlar. Bu duruma baþkaldýran kitlelere hakaret ettiler ve etmeye devam etmektedirler, Hakaret edenlerin baþýnda da Çiçek gelmektedir, Kýbrýslýlarý Rumcu ilan etti önce, Ondan sonra tembel ilan etti, Þimdi de üretecek bir þeyleri yok ki, zaten onlar hazýr yeyici demek istiyor. Efendi, efendi belki senin önünde takla atacak, sana yað çekecek koltuk sevdalý destekçi küçük bir grup bulabilin, Ama Kýbrýslýlarýn çoðunluðu sokaktadýr artýk, Ýþiniz biraz zor artýk, bunu anlasanýz iyi olur!

yenicag@yenicag.com.cy


6

11 MART 2011 CUMA

HABER

Marksist ve Feminist Bir Özlem Onaran Ýnsanlarý sýnýflara bölen sömürü sistemini bütünlüklü bir biçimde açýklamak için insanlarýn bir kýsmýný ýrklarýna ve cinsiyetlerine göre eþitsiz, baskýcý, sömürücü iliþkilere mahkûm eden ýrkçýlýðý ve erkek egemenliðini de anlamak zorundayýz. Bu, sýnýf analizine cinsiyet analizini ekleme veya bunlarýn neden kesiþtiðini gösterme meselesi deðil; cinsiyet kavramýný kullanarak sýnýfý daha derin, daha tarihsel ve daha kapsamlý bir biçimde açýklamak ve dolayýsýyla da cinsiyetçiliði de bütünsel bir sistem içinde yerli yerine oturtma çabasý. (…) Feminizm ve gerçekliðe yeniden bakmak Kadýnlarýn iþgücüne katýlýmýnýn çok da onlarýn özgürlüðüne attýklarý bir adým olmadýðý anlaþýlýnca bunu açýklamak da zorunluluk oldu. Kapitalizmi tek bir egemen grubun çýkarlarý doðrultusunda mekanik bir þekilde iþleyen bir mekanizma olarak algýlayan, sýnýf iliþkilerini üretim alanýyla sýnýrlý gören Marksistler kapitalistlerin niçin hemen ucuz kadýn emeði karþýsýnda ellerini ovuþturup, parlayan gözlerle erkek iþçilerin yerine kadýnlarý iþe almadýðýný anlamakta güçlük çektiler. Bunun üzerine kapitalistlerin kadýnlarýn evde oturup ailenin giderlerini hafifletmek üzere çalýþmasýný uzun vadede daha faydalý bulduðunu ve mantýklý bir tercihle kýsa dönemli çýkarlarýný uzun dönemli hesaplarýna feda ettiklerini düþündüler. Kuþkusuz gerçekte kadýnlarýn çalýþmasýna direnenler daha çok erkek iþçiler ve hatta kimi zaman kocalarýnýn iþten atýlmasýný istemeyen eþlerdi. Radikal feministler bu gerçeði gösterdiðinde duymazlýktan gelen ya da onlarý hakaret yaðmuruna tutanlarsa tarihin gerisine düþtüler. Kapitalistlerin hesaplarýysa daha karýþýk. Onlar kadýnlarýn hem ev iþini üstlenmesini tercih ediyor hem de ikili bir pazar yaratarak bir takým iþleri "kadýn iþi" haline getirip, önemsiz ve kolay olduðu iddiasýyla ya da sosyal haklardan kesintiyi kadýnlara kabul ettirerek, bu sektörlerde ücretleri düþürebiliyorlar. Bu noktada erkek egemenliðinin iþçi sýnýfýný bölen, disiplinize eden ve emeðin deðerinin altýnda ücret alýnmasýna yol açan psikolojik iþlevine iþaret eden feminist analiz önemli. Geleneksel marksizmin kadýnlarýn ezilmiþliðini açýklamaktaki yetersizliði, feministleri sýnýf analizinin yetersiz olduðunu, erkek egemenliðinin sýnýfsal baský ve sömürüden daha öncelikli olduðunu iddia etmeye itti. Shulamith Firestone, Susan Brownmiller, Gayle Rubin gibi feminist teorisyenler cinsiyet sisteminin temel belirleyici olduðunu, cinsiyetçiliðin insanýn toplumsal varoluþuna bütün yönleriyle þekil verdiðini ve diðer eþitsiz güç iliþkilerine bir model oluþturduðunu yazdýlar. Ýþaret edilen bu nokta çok önemli ama bu iddia giderek cinsiyetçiliðin biricik belirleyici olduðu ve diðer baský ve sömürü biçimlerinden de etkilenmediði noktasýna varýnca yine gerçekliðin parçalý bir tablosunu verme sorununu aþamýyor. Üstelik cinsiyetçiliðin diðer eþitsizliklere model oluþtururken hangi maddi zeminde durduðu konusunda da problemler var: Shulamith Firestone bu maddi zemini kadýnlarla erkekler arasýndaki biyolojik farklýlýklarda görüyor. Susan Brownmiller kadýnlarýn ezilmiþliðinin evrensel bir doðaya sahip olduðu varsayýmýna saplanýyor. Bugünkü baskýnýn yaygýnlýðý ne kadar gerçekse de bunu bütün zamanlara ve toplumlara evrensel bir genelleme olarak yaygýnlaþtýrmak tarihsel olmayan bir yaklaþým. Cinsiyetçi gözlükler atýlmýþ olarak yapýlan antropolojik araþtýrmalar, kadýnlarýn sorumlu olduðu iþlerin hiç de prestijsiz olmadýðýna veya

cinsler arasýnda bir asimetrik rol daðýlýmýnýn pek az bulunduðu toplumlarýn varlýðýna dair veriler çoðaltýyor. Esasen ilkel toplumlarda erkek egemenliðinin ortaya çýkýþýnýn, cinsler arasýndaki iþ bölümünün doðasý gereði olmadýðý, bu iþbölümünün cinsiyetçi iþbölümüne dönüþmesinin ticaret veya savaþlarýn yarattýðý basýnçla eþ zamanlý olmasý ya da daha geç zamanlara rastlayarak sömürgeciliðin doðrudan etkileriyle gerçekleþtiði bu araþtýrmalarýn politik açýdan önemli sonuçlarýndan. Kuþkusuz radikal feminizmin cinsler arasýndaki eþitsizliðin yaygýnlýðý ve önemi ve cins körü teorilerin toplumsal eþitsizliðin önemli bir bölümünü açýklanamaz kýldýðýna dair vurgularý önemli. Bu vurgular sosyalist feminist teoride de ele alýnýyor ve cinsiyet rollerinin toplumsal olarak kurulduðu belirtilerek bu eþitsizliði açýklayacak kategoriler yaratýlmaya çalýþýlýyor. Bu bir açýdan, Marksist sýnýf analizinin ve üretim tarzý kavramýnýn kadýnlara yönelik analojisinin geliþtirilmesi ve Marksizmde bulunduðunu düþündükleri kategorik boþluklarý doldurma çabasýdýr. "Sosyalist feministler, çocuklarýn ve cinsel ve duygusal tatminin üretiminde yöneten grubun, tek baþýna deðilse bile, baskýn olarak erkeklerden oluþtuðunu ve bu mallarýn üretiminde çalýþan grubun baskýn olarak ve hatta tek baþýna kadýnlardan oluþtuðuna inanýyor... Marksist bakýþ açýsýndan, sömürü zora dayalý, karþýlýðý alýnmayan, ürünü üreticilerce denetlenmeyen artýk emektir... Bu nedenle, bir grup olarak erkekler, bir grup olarak kadýnlarýn emeðini kontrol ettikçe ve bundan çýkar saðladýkça, sosyalist feministler erkekleri bir grup veya sýnýf olarak kadýnlarý sömüren bir grup veya sýnýf olarak görecektir." Bu tür bir sosyalist feminist yöneliþ (ki sosyalist feminizmin sadece bir parçasýdýr) kadýnlarýn doðurganlýðýnýn bir toplumun üretken kaynaklarý arasýnda önemli bir yere sahip olduðunu, bu kaynaklarýn denetimi için verilen mücadelenin kadýnlarýn doðurganlýðýný denetlemek için bir mücadeleyi de içerdiðini ve kavganýn bu aþamasýnda birey olarak deðilse bile grup olarak hep ayrý saflarda bulunduðunu söylüyor ve bundan farklý ekonomik sýnýflara mensup erkekler arasýnda da bir sýnýf savaþýmý olduðu sonucunu çýkarýyor. Bu çerçevede insanlýðýn erken dönemlerinden bu yana sistematik bir biçimde gören erkek egemenliðini incelemek için patriyarkayý bir üretim tarzý olarak tanýmlamak öneriliyor. Bu tartýþmalarýn nereye kadar kullanýþlý öneriler geliþtirdiðine, analitik faydalarýna ve teorik-politik sorunlarýna girmeden önce kadýnlarýn ezilmiþliðinin kökenlerine dair maddeci bir yaklaþýmý ortaya koymalýyýz.

Kadýnlarýn ezilmiþliðinin kökenleri Tarih öncesi toplumlarda, cinsiyet iliþkileri aracýlýðýyla artýk ürünün ortaya çýkmasý ve bu artýðý denetleyen bir grubun ortaya çýkmasý, akrabalýk baðýna dayalý komünal toplumlardan toplumsal katmanlar içeren klanlara geçiþi belirlemiþtir. Kadýnlarýn ezilmesi, cinsler arasýndaki iþbölümünün cinsiyetçi bir iþbölümüne dönüþmesi, bazý ýrklarýn diðerlerinden aþaðý görülmesi, sýnýflý toplumlarýn oluþumunu önceler ve bizzat bunun maddi zeminini hazýrlar. Cinsiyet ve sýnýf iliþkilerinin kökenine dair Stephanie Coontz ve Peta Henderson'ýn araþtýrmasýnýn sonuçlarýna kýsaca deðinmekte fayda görüyoruz.

Stephanie Coontz ve Peta Henderson esas olarak eþitlikçi akrabalýk baðýna dayalý toplumlarýn mübadeleyi ve toplumsal birlikteliði istikrarlý kýlmak için kullandýklarý mekanizmalarýn içinde cinsiyetler arasýndaki ve ayný zamanda genel olarak sosyo-ekonomik eþitsizliðin tohumlarýný taþýdýðýný iddia ediyor. Mal mübadelesinin ve yeniden daðýtýmýn en önemli mekanizmalarý cinsiyet rolleri, evlilik kurallarý ve hediye verme. Pek çok toplum kadýnlarýn toplayýcýlýk veya bahçývanlýkla, erkeklerin de avcýlýk, deðiþ-tokuþ ve ticaretle sorumlu olduðu bir cinsiyetler arasý iþbölümüne sahipti. Kadýn emeðinin ürünleri çoðunlukla günlük ihtiyaçlarýn karþýlanmasýný saðlýyordu. Erkekler avdan eli boþ döndüðünde de yaþamýn sürekliliðini saðlayan, av geldiðinde ise onu kullanýlabilir hale getiren kadýnlarýn etkinliðiydi. Kadýnlarýn faaliyetlerinin ürünleri çoðunlukla miktar ve nitelik olarak birbirinde çok farklý olmuyordu ve en az bir kadýn olan her hanede bulunuyordu. Dolayýsýyla topluluk içinde tanýmlamýþ kurallara baðlý bir yeniden daðýtým mekanizmasýnýn dýþýndaydý. Fakat avcýlýk, ticaret ve baskýnlar getirisi ya çok büyük ya da sýnýf olan etkinliklerdi. Bu yüzden erkeklerin ürünleri kurallarý belli bir yeniden daðýtýma tabiydi. Evlilik kadýn ve erkeklerin ürettiði bu iki farklý ürün grubunun takasýný kurala baðlamýþtý. Aslýnda kadýnlarýn ekonomik etkinliði istikrarlý, erkeklerinkiyse biraz þansa baðlý olduðundan evlilik erkeklerin avdan eli boþ dönseler bile günlük ihtiyaçlarýný karþýlayabilmeleri için yaslanabilecekleri bir kadýnýn olmasýný saðlýyordu. Cinsiyetler arasýndaki bu iþbölümü baþlangýçta hiçbir eþitsizlik içermiyordu, hatta kadýnlarýn etkinliði daha istikrarlý olduðundan bir üstünlüðü bile vardý. Fakat erkeklerin ürünleri toplumun genelinde yeniden daðýtýma tabi olduðundan kadýnlar kocalarýnýn getirisinin çok az bir bölümünü denetleyebiliyordu; oysa kadýnlarýn ürününün bütünü hane halkýnýn, dolayýsýyla erkeklerin de denetimi altýndaydý. Baþlangýçta bu mekanizmalar toplumun bütün üyelerinin kendileri üretmedikleri zaman da bakýlmalarýný saðlýyordu ve artýðýn sürekli bir üretici olmayanlar sýnýfýnýn elinde sistemli bir biçimde birikmesine ve yoðunlaþmasýna yol açmýyordu. Sýnýfsýz, akrabalýk baðýna dayalý toplumlarda artýktan kurtulmanýn ve artýðýn toplumun bir kesiminde birikmesine engel olmanýn doðal yollarý vardý: Mallarýn deðiþ tokuþu, hediye verme kurallarý, evlilik kurallarý (grup dýþýndan bir eþle evlenme), eli açýklýðýn en önemli prestij kaynaðý olmasý, konukseverlik gibi ideolojik mekanizmalar vb. Bu arada üretim ve yeniden üretim araçlarýndaki doðal bir eþitsiz geliþim, bir akraba grubuna veya bölgesel gruba artmakta olan artýk üzerinde daha fazla denetim verdi. Bunun doðal sonucunun, insanlarda içgüdüsel bir artýk biriktirme eðilimi doðurduðu doðru deðil. Tersine insanlar deðiþime eski deðerleri koruyacak bir üstyapý geliþtirerek karþýlýk verdi: Akrabalýk baðlarý ve önderlik yapýlarý daha önemli hale geldi. Bunun nedeni ise ayrýcalýklarý arttýrmak deðil, artýðýn yeniden daðýtýmýný kurala baðlamaktý. Bu kez cinsiyet rolleri ve evlilik kurallarý basitçe karþýlýklý deðiþ tokuþu düzenlemenin ötesinde genelde yeniden daðýtýmýn yapýlanmasýnda önemli hale gelir. Bu yeni durum toplumda yeniden daðýtým ve diðer gruplarla deðiþ tokuþla sorumlu olan erkeklerin rolünü daha önemli hale getirdi. Hediye vermenin artmasý ayný zamanda bu festivale destek olacak þekilde ev içi üretimin artmasý, yani kadýnlarýn emeðinin daha yoðun denetimiydi. Eski düzenin sürüp gitmesi, ne kadar eþitlikçi görünürse görünsün, potansiyel bir çeliþkiyi de içinde taþýyor. Durumu iyi olan bir aile veya klan yeniden daðýtým süreçleriyle bir baþka gruba kaynak aktardýðýnda, diðer grup da karþýlýðýnda bir hediye vermek durumunda. Hediye olarak ürünler ve kaynaklar yeterli olmayýnca giderek insan emeði geçici veya

kalýcý olarak hediye edilir hale gelir ki, burada doðurganlýðýyla en üretken ve cazip hediye kadýn emeði. Bu süreç giderek yeniden daðýtýmda daha eli açýk gruba bir prestij, doða üstü güçlere sahip olduklarýna dair bir iktidar kaynaðý saðlar. Bir zamanlar toplumun varoluþunun güvencesi olan cinsiyetlerarasý iþbölümü, haneler veya gruplar arasýndaki farklýlýðý arttýran ve kadýnlar üzerinde baský doðuran bir süreç haline geliyor. Bu açýklama kuþkusuz oldukça spekülatif. Erkek egemenliðinin ve sýnýflarýn kökenlerine ve oluþum sürecinde birbiriyle etkileþimine dair baþka bir maddeci açýklama da mümkün olabilir. Bu eldeki antropolojik verilerle tutarlý olan muhtemel kurgulardan sadece bir tanesi. Fakat her durumda, kadýnlarýn ezilmiþliðinin sýnýflarýn oluþumunun önemli bir parçasý olduðu ve dolayýsýyla devletin oluþumunun da koþullarýný oluþturduðunu biliyoruz. Eski Mezopotamya'da köle sözcüðünün kökeninin "tutsak diþi" olmasý raslantý deðil. Sýnýf ve cinsiyet iliþkileri daha sonraki tarihlerde de içinden çýkýlamaz bir biçimde birbirinin içine geçmiþtir.

Köken tartýþmasý bizi nereye taþýr? Cinsiyet rollerinin tarihsel olarak sýnýftan daha erken oluþmuþ olmasý ve erkek egemenliðinin bu denli belirleyici ve sürekli bir tarihsel güç olmasý, pek çok feministin cinsiyet sisteminin herhangi bir sistemde baský ve ezilmiþliðin sürekliliðini ve yeniden üretimini açýklamak için en uygu araç olduðunu iddia etmesine yol açtý. Bu sýnýflar arasý iliþkilerin analizini tamamen yadsýyan ve toplumsal dinamiði bu kez de cinsiyetler arasý iliþkiye indirgeyen bir yaklaþýma dahi vardý. Feminist tavýr cinsiyet iliþkilerini diðer "büyük" güçler ve "esas oðlanlar" arasýndaki iliþkinin bir türevi olduðunu iddia eden sýnýf indigemeci yaklaþýma karþý devrimci bir çýkýþsa da, toplumun karmaþýklýðýný anlamak da yararsýz kalýyor. Pek çok insanýn yaþamýnda cinsiyet ve ýrk toplumsal varoluþun belirlenmesinde sýnýftan daha önce gelen, daha kiþisel olarak hissedilen aidiyetler olabilir. Hatta geleneksel kadýn kimliði doðal olarak kabul edilen baþkaldýrýlmayan bir kimliktir. Fakat yine de sýnýfý dýþarýda býrakarak, cinsiyet iliþkilerini anlamak mümkün deðil. Erkek egemenliðinin baþýndan beri, kadýnlar cinsiyetleri dolayýmýyla bir ortaklýk yaþasalar bile ayný zamanda, toplumsal konumlarýyla ayrýþmýþlardý da. Erkek egemenliðinin çoðunlukla sýnýflý toplumlardaki her yeni þekilleniþte önemli bir zemin saðladýðý doðru, fakat ayný zamanda sýnýflý toplumlardaki deðiþimlere göre erkek egemenliðinin de biçimi deðiþti. Bu erkek egemenliðinin yegane belirleyici olmadýðýnýn göstergesi. Hatta bundan daha ýlýmlý bir tez olan cinsiyet iliþkileriyle sýnýflararasý iliþkilerin iki ayrý paralel, ama etkileþim içinde sistem oluþturduðu iddiasýný da geçersizleþtiriyor. Cinsiyet ve sýnýf iliþkileri tek bir eþitsizlik sisteminin bütünlüklü parçalarý. Üretim ve yeniden üretim, özel ve kamusal hayat, dýþardaki iþ ve evdeki iþ, mutfak ve çarþý gibi iki apayrý alanda oluþmuyor. Tersine ayný toplumsal ve fiziki alanda gerçekleþiyor, birbirini etkiliyor, belirliyor. Yeniden üretim, akrabalýk, aile bütün toplumsal iliþkileri, üretim sürecini, devletin ve diðer otorite odaklarýnýn örgütlenmesini belirliyor. Yeniden üretim bir üretim tarzýnýn pasif bir yansýmasý deðil. Hatta yeniden üretimdeki deðiþimler yeni bir üretim tarzýnýn evriminde belirleyici olmuþtur. Doðurganlýk oranlarýndaki deðiþimler, evlilik sistemleri, erkek egemenliðinin mekanizmalarý, artýðýn birikmesine ve yeni elitlerin ortaya çýkmasýna veya güç dengesinde deðiþime yol açmýþtýr. Yeniden üretimdeki bu deðiþimlerin "doðal" olduðunu veya bunlarýn "önemli" deðiþkenlerin basit türevleri olduðunu söylemekten vazgeçersek, kadýnlarýn üzerindeki denetimin, emeklerine el konmasýnýn toplum-


HABER

7

11 MART 2011 CUMA

Bakýþ: Cinsiyet ve sýnýf sal dinamiklerini de sorgulayabiliriz. Kadýnlarla erkekler arasýndaki cinsiyetçi iþbölümü, toplumun genelinde ve erkekler arasýnda da hiyerarþik bir iþbölümünü destekliyor. Kadýnlarýn özel yaþamdaki konumlarý ve ev iþine mahkum edilmeleri, tek tek her erkeðin kadýnlar üzerinde bir baský oluþturmasýný saðlarken, erkekler de "erkeklik" deðerlerine esir olarak bedel ödemek zorunda. Kadýnlarýn ev iþinin birincil sorumlusu olmasý iþ yaþamýný onlar için ikincilleþtiriyor, bu durum kadýnlarýn iþiyle ilgili ön yargýlarla birleþerek kadýnlarýn düþük ücretle çalýþtýrýlmasýna yol açýyor. Bir ikilik yaratýldýðý oranda, dolaylý olarak erkeklerin ücretleri de düþüyor, iþ güvenceleri tehdit altýna giriyor. Cinsiyetçilik dönüp dolaþýp kapitalizmin erkek iþçiler üzerindeki bir kontrol mekanizmasýna dönüþüyor. Çoðu ailede kadýnlarýn evde çalýþmasý veya iþinin önemsiz görülmesi, erkekleri çalýþma yaþamýna daha da baðýmlý hale getiriyor, zaman zaman "aile sorumluluklarý" grev kararlarýný olumsuz etkileyebiliyor. Bugün emperyalizm kendini bir dünya düzeni haline getirirken, eklemlenme sürecindeki baðýmlý ülkelerde ucuz kadýn emeðinin sömürüsü rekabet edebilmenin en büyük güvencesi. Emperyalizmle bütünleþmenin faturasýný iþçi sýnýfý ödüyor ve kemer sýkma politikalarýnýn emeðin yeniden üretimini imkansýzlaþtýrdýðý noktalarda bile evde itaatla artan yükleri de taþýmaya devam eden kadýnlar ailenin yaþam standardýný korumak için daha çok ev iþine mahkum oluyor. Emperyalizm güç iliþkilerinde bir dengeyi hem ev içinde hem de çalýþma yaþamýnda kadýn emeðinin sömürüsüyle kuruyor. Bu koþullarda cinsiyetçiliðe karþý mücadele etmeyen bir anti emperyalizm düþünülemez. Sýnýflarý ne olursa olsun bütün kadýnlar cinsel þiddete maruz. Cinsel þiddet ve genel toplumsal þiddet arasýnda çift yönlü bir iliþki var. Cinsiyetçiliði ve cinsel þiddeti içermeyen bir militarizasyon süreci düþünülemez. Erkek egemenliðinin kadýn cinselliðini denetlemesi sadece kadýnlar üzerinde bir baský yaratmakla kalmýyor, bu baský ayný zamanda sömürüye dayalý toplumsal sistemlerin kendisini üretme koþullarýyla belirlendiði oranda, toplumun bütün ezilenlerini de denetliyor. Bu örnekleri kadýnlarla tek tek iliþkilerinde ayrýcalýklý konumda olan erkekleri bu sürecin zavallý maðdurlarý olarak göstermek için vermedik. Ama kadýnlar üzerindeki baský ve þiddete dayalý bir sistem bir tarafta ezen konumunda olanlarýn diðer tarafta ezilmesini pekiþtiren mekanizmalarý da yaratýyor.

Kadýnlar ayrý bir sýnýf oluþturur mu? Patriyarka bir üretim tarzý mýdýr? Dogmatik Marksistler cinsiyetler arasýndaki güç iliþkilerinin sýnýf iliþkilerini nasýl þekillendirdiðini ortaya koyamadýklarý ölçüde, feminist teorisyenler ayrý bir cinsiyet iliþkileri teorisi oluþturmak durumunda kaldýlar. Bu noktada patriyarka ve üretim tarzý tartýþmasýna dönebiliriz. Nancy Folbre, patriyarkanýn dinamiðini ve sürekliliðini anlamak için Marksistlerin üretim tarzýný tanýmlarken sorduklarý sorularý kullanmak gerektiðini söylüyor: Artýk emeðe el koymak ve yeniden daðýtmak için toplumsal iliþkiler nasýl örgütlenmiþtir? Belli bir toplumsal iliþkiler sisteminde denetim mekanizmalarý nelerdir? Bunlar kimin yararýna, kimin zararýnadýr? Bu sorular oldukça kullanýþlý sorular. Erkek egemenliðini bir ideoloji olmaktan ötede güç

iliþkileri ve maddi zeminiyle açýklamaya çalýþýyor. Folbre'nin analojisinde üretici güçler; kadýn emeðinin, yeniden üretimin, çocuk yetiþtirmenin, ev iþinin teknolojisi ve kadýnlarýn (kendi bedenlerini denetleme mücadeleleri de dahil) doðurganlýklarý. Üretim iliþkileri de; kadýnlarýn emeðini ve doðurganlýklarýný denetleyen yapýlarý, kadýnlar üzerindeki yasal denetimleri hem sömürülenlerin hem sömürenlerin örgütlenme biçimlerini kapsýyor. Bu tanýma göre patriyarka ayrý bir üretim tarzý ve ayný zamanda baþka üretim tarzlarýyla bir arada bulunuyor ve bunlarýn hiçbiri diðerlerinin üzerinde baskýn olmak zorunda deðil. Erkek egemenliðinin bir üretim tarzý olarak tanýmlanmasý ve ayný þekilde kadýnlarýn bu üretim tarzýna bir sýnýf olarak görülmesi cinsiyet iliþkilerinin kendi dinamiðini ortaya çýkardýðý oranda kullanýþlý olsa da teorik ve politik anlamda önemli sýnýrlara ve sorunlara sahip. l. Akrabalýk baðýna dayalý toplumlardaki veya feodal veya kapitalist üretim tarzlarýnýn her birinde erkek egemenliðinin baský biçimleri, güç iliþkileri çok farklý. Bu farklýlýklarýn üzerinden atlayarak yapýlan genel bir patriyarka tanýmý özgül bir üretim tarzýndan çok Marksistlerin genel anlamda sýnýflý toplum için yaptýklarý tanýmla analoji oluþturabilir. Bir üretim tarzýný tanýmlarken özgül bir denge ve güç iliþkileri sistemine ve bu sistemle karþýlýklý etkileþim içinde olan üretim ve yeniden üretim araçlarýna bakmak gerekir. Genel bir "patriyarka" terimi, hem akrabalýk baðýna dayalý erkek egemen bir toplumda hane erkeklerinin gücünü ve iktidarýný, hem de kapitalizmdeki denetim mekanizmalarýný, kapitalistlerin kadýnlarýn ücretli emeðini sömürürken kadýn emeðinin özel alanda kocalarý ve cinsiyetçi ideoloji tarafýndan denetimine de dayanmalarýný ayný anda açýklayamaz. Erkek egemenliði bütün katmanlara ayrýþmýþ toplumlarda önemli bir unsur olmuþsa da, her birinde ayrý bir rolü oldu. Dolayýsýyla erkek egemenliðini bir üretim tarzý olarak tanýmlamak, insanlýk tarihinin aðýrlýklý bir bölümünde varolmuþ olan bir ezme iliþkisini genel olarak belirlemekten öteye gidemiyor ve farklý sýnýfsal iliþkiler içeren farklý üretim tarzlarýyla nasýl içiçe geçtiðini ayrýþtýramýyor. Kadýnlarýn kocalarýyla ya da ailedeki erkeklerle somut iþçi-iþveren iliþkisi yaþadýðý, ilk sýnýflý toplumlardaki veya feodal toplumlardaki üretim tarzlarýnda veya bugün kapitalist üretim tarzýna eklemlenmiþ olarak bulunan aile içi üretimde görülen erkek egemenliðiyle, bugün kadýnlar üzerindeki baskýnýn, sevgi ve karþýlýklý dayanýþma örtüsüyle baskýyý belirsizleþtiren burjuva ailesiyle, pazar iliþkileriyle, deðiþen ve ayný zamanda artan cinsel þiddet biçimleriyle sürdürüldüðü erkek egemenliðini birbirinden ayýrmazsak cinsiyet ve sýnýf iliþkilerinin karmaþýklýðýný kaçýrmýþ oluruz. 2.Erkek egemenliði bir üretim tarzý olarak tanýmlandýðýnda, fazla genel bir çerçeveye mecbur ediliyoruz ve farklý toplumsal konumlara sahip erkek ve kadýnlarýn birbirleriyle ve karþý cinsle iliþkilerini açýklamakta zorlanýyoruz. Bir iþçi, erkek iþveren olan kadýna karþý ayrýcalýklar taþýdýðý kadar ondan baský da görüyor. Bütün erkekler bütün kadýnlarý cinsel þiddetin tehditi altýnda býrakýyor, ama kimi erkekler sýnýfsal konumlarýndan veya özel bir ýrka, etnik gruba mensup olduklarýndan dolayý cinsel þiddetin potansiyel sorumlusu olarak görülüyor, haksýz cezalara çarptýrýlýyor. Ýþveren olan bir kadýn evini temizlemek üzere veya herhangi bir nedenle iþe aldýðý kadýný sömürmüyor mu? Dýþarýda ücretli çalýþan veya bir iþçi ailesinde

ev kadýný olarak çalýþan bir kadýnýn yaptýðý ev iþiyle, üst sýnýf bir kadýnýn yaptýðý ev iþinin birbiriyle ayný olduðunu söyleyebilir miyiz? Hele de bu iþ baþka bir kadýna parayla yaptýrýlýyorsa? Biraz provakatif olan bu sorular, erkeklerin kadýnlar üzerindeki ayrýcalýðýnýn, kadýnlar arasýndaki ezilmiþliðin ortaklýðýnýn ve benzerliðinin sýnýfsal ve ýrksal konumlarla ne oranda sýnýrlandýðýný hatýrlattýðý için anlamlý. Patriyarkanýn baþka üretim tarzlarýyla içiçe bulunduðu, patriyarkayý kendi baþýna bir üretim tarzý olarak teorize edenlerce kabul edilse de, farklýlýklar önemini koruduðu sürece, bu kabul sorunu çözmüyor; kadýnlar bir sýnýfa, erkek egemenliði de bir üretim tarzýna denk düþemez. 3. Diðer tarafta ise erkek egemenliðinin bir üretim tarzý olarak tanýmlanmasý bize fazla dar bir çerçeve sunuyor. Patriyarkal sömürü artýk emek zamanla, yani kadýnlarýn çalýþtýklarý zamanla tükettikleri mallarýn içerdiði emek zaman arasýndaki farkla tanýmlanýyor. Bu ev iþinin ne kadar artýk emek zaman yarattýðýna dair bir dizi "kesin" hesap çabasýna yol açmýþtýr. Daha farklý bir yaklaþým geliþtiren Mariorosa Dalla Costa ve Selma James, kadýnlarýn emeðinin, iþverenlerin erkek iþçilere emeðin yeniden üretim maliyetinin altýnda ödemesini olanaklý kýldýðýndan, artý deðer ürettiðini öne sürdü. Herþeyden önce bu tartýþmayý fazla skolastik buluyoruz. Kadýnlarýn ezilmiþliðine dair bir teorik çerçeve saðlamak için onlarýn evde ne kadar çalýþtýklarýnýn ve bunun ne kadarýnýn karþýlýklý ne kadarýnýn karþýlýksýz olduðunun çok da önemi yok. Kadýnlarýn sadece eziliyor deðil ayný zamanda sömürülüyor olduðunu söylemek için zorlanan matematik bir hesap bu, ama bu matematik hesap bazý kadýnlarýn durumuna ýþýk tutsa da, emek süreçlerinin dýþýnda bir baskýya maruz kalan, deyim yerindeyse emeðiyle hiç de sömürülmeyen kadýnlarýn erkek egemenliðini nasýl yaþadýðýný açýklamýyor. Üstelik erkeklerle kadýnlarýn arasýndaki ve sistemin genelinde sýnýf iliþkileriyle etkileþim içindeki güç iliþkilerinin karmaþýklýðýný kadýnlarýn emeðini sömüren erkeklerden oluþan ekonomik bir modele indirgiyor. Model kadýnlarýn ev içindeki görünmeyen emeðini, aile içindeki baskýyý deþifre ettiði oranda devrimci, ama bizi bir alana hapsettiði oranda da sýnýrlý. Kadýnlarýn bir sýnýf olarak erkeklerce sömürüldüðü iddiasý karþýt bir takým matematik hesaplarý da provake ediyor. Her sýnýftan kadýnlarýn evdeki iþlerinin karþýlýðýný aldýðýna, modern toplumda erkeklerin ailelerine, kadýn ve çocuklarýn kendilerini yeniden üretebilmelerine yetecek olandan çok fazla bir destek saðladýðýna, çocuklarýn da ebeveynlerce sömürüldüðüne dair hesaplar, istatistikler bu tartýþmanýn öbür ucu. Erkek egemenliðini bütün kadýnlarýn benzer baskýya maruz kaldýðý bir üretim tarzý olarak tanýmlayýp, sonra da kadýnlarýn bir sýnýf olarak sömürüldüðünü iddia edince, çok da ev iþi yapmayan, hatta ev iþini ücretli kadýnlara yaptýran ve meseleye artýk emek-zaman üretimi açýsýndan bakýnca hiç de sömürülmeyen kadýnlar üzerindeki baský açýklanamaz. Oysa elbetteki erkek egemenliðinin bu kadýnlarý da baský ve þiddete maruz býraktýðý biçimleri var. Böyle teknik bir tartýþmada yitip gitmek yerine, kadýnlarýn ve erkeklerin sýnýfsal ve ýrksal konumlarýndaki farklýlýklarla da belirlenen güç iliþkilerini, kadýnlar üzerindeki baskýnýn, þiddetin ve kimi zamanlarda sömürünün topyekün bir sömürü sistemini nasýl þekillendirdiðini açýk-

lamaya çalýþmak daha anlamlý. (…)

Topyekün "hayýr" demek Kadýnlar ve erkekler sýnýfsal kimliklerini farklý yaþýyorlar. Ama ayný zamanda kadýnlarýn bir cins olarak yaþadýklarý baský sýnýfsal konumlarýna göre de farklýlaþýyor. Cinsiyetçiliðe karþý mücadelede bu sýnýf perspektifinin korunmasý ve kadýnlarýn üzerindeki baskýyý kendi eþitsiz güç iliþkilerinin bir parçasý haline getirmiþ olan bir sömürü sistemine topyekün bir karþý çýkýþ zorunlu. Sýnýf perspektifini korumak farklý sýnýflardan kadýnlarýn ortak talepler etrafýnda biraraya gelmelerini engellemiyor. Bu hem kadýnlarýn bugünkü durumlarýnýn iyileþmesi için önemlidir hem de geçiþ programýnýn gereðidir. Ezen sýnýfa mensup kadýnlar kimi durumlarda kadýn olarak bir talepte bulunurken potansiyel olarak anti kapitalist olan bir çýkýþta bulunuyor bile olabilir. Örneðin kürtaj hakký mücadelesi emperyalist ülkelerde geniþ kadýn kesimlerini içeren kampanyalarla verilmiþtir. Kadýnlarýn bedenleri üzerinde denetim hakký mücadelesi potansiyel bir anti kapitalizm taþýsa da bu kampanyalarda bedava ve güvenli kürtaj hakký için baðýranlar iþçi kadýnlardý; burjuva kadýnlarýnsa bedava kürtaj gibi ayrý bir derdi yoktu. Potansiyel bir anti kapitalizmi sistemin talebi soðurma sýnýrlarýnýn dýþýna çekmek bütünlüklü bir karþý çýkýþý gerektiriyor. Kadýnlarýnýn ortak eylemlerinin ezen sýnýfa mensup kadýnlarý mutlak bir biçimde sýnýf baðlarýndan koparacaðýný da hayal etmemek lazým. Somut talepler için biraraya gelen geniþ katýlýmlý kampanyalara dayanan baðýmsýz bir kadýn hareketi önemli. Fakat bu taleplerle birlikte oluþtuðu oranda taleplerle birlikte de kaybolan, farklý sýnýflardan kadýnlarý içeren, gevþek bir örgütlenmedir. Ýþçi kadýnlarýn lokomotifi olduðu, sýnýf sömürüsüyle cinsiyetçiliði bir arada ele alýp, ortak bir karþýtlýk geliþtirebilen kadýnlarýn baðýmsýz örgütlenmesi böyle bir geniþ örgütlenmenin gel gitlerine ve toplum projesi açýsýndan muðlaklýðýna tabi kýlýnamaz. Anti kapitalist kadýnlar hem kendi örgütlenmelerini ve uzun soluk bir mücadeleyi ihmal etmemeli hem de geniþ kadýn kesimlerinin birlikteliklerine sekter bakmamalý. Üstelik kapitalist toplumlarda ciddi bir hareketlilik yaratabilen kadýn gruplarýna bakýldýðýnda çok da "burjuva" kadýnlar görmüyoruz. Bu elbetteki iþçi sýnýfýný sade mavi yakalý iþçilerden ibaret görmüyorsak ve hizmet sektörü çalýþanlarý dahil geniþ bir ücretli çalýþanlar kitlesinin ve ev kadýnlarýnýn çoðunlukla iþçi sýnýfýna mensup olduðunu kabul ediyorsak görülebilen bir gerçek. Birer ücretli ve iþçi sýnýfý üyesi olan pek çok feminist kadýn, kendi ezilmiþliklerine karþý bir hareket geliþtirmenin iþçi sýnýfý hareketinin hiç de gündeminde olmadýðýný, bu görevin yegane taþýyýcýsý olarak yalnýz kaldýklarýný ve iþçi sýnýfýnýn özgürlüðünün onlara pek bir þey vaadetmediðini görerek sadece "kadýn" kimliðiyle siyaset yapmayý tercih etmiþtir. Oysa sýnýfýn her cins için farklý yaþanýyor olmasý ve bu farklýlýðýn ezenleri de ezen bir sistemi beraberinde getirdiði gerçeði, iþçi sýnýfý hareketinin sýnýfýn yarýsýný oluþturan kadýnlarýn ihtiyaç ve çýkarlarýný dýþlayarak oluþturulamayacaðýný gösteriyor. Devrimci Marksistler olarak, feminist hareketi sýnýfý perspektifinde buluþturmak kadar iþçi sýnýfý hareketini de feminist bir bilinçle donatmak zorundayýz. Bu süreç iþçi sýnýfý örgütlerinden baðýmsýz bir kadan hareketini gerekli kýldýðý gibi, iþçi sýnýfý hareketi içinde feminist siyaset yapmayý ve bu iki kanalýn etkileþimini de gerektiriyor.


8

11 MART 2011 CUMA

HABER

Feminizmi Güncelleþtirmek Özlem Onaran - Yeniyol Feministler açýsýndan kadýn hareketiyle kadýn kurtuluþ hareketini birbirinden ayýran çok temel bir fark vardýr. Kadýn kurtuluþ hareketleri kadýnlar üzerindeki baský ve þiddete karþý kadýnlarýn öznesi olduðu bir mücadelenin örgütlenmesinden doðar. Kadýn hareketi ise illa da cinsel kimlikle ilgili bir baþkaldýrý üzerine oluþmaz. Genel toplumsal sorunlar etrafýnda sadece kadýnlar olarak bir hareket yaratýlmasý, özellikle anti-emperyalist, anti-faþist, savaþ karþýtý mücadeleler, köylü hareketleri, ulusal kurtuluþ hareketleri, hayat pahalýlýðýna karþý eylemler vb. etrafýnda oluþan klasik "kadýn hareketi" örnekleridir. Kadýn hareketlerinde kadýnlar aslýnda kadýn kurtuluþ hareketinin, yani feminist hareketin tam da isyan ettiði geleneksel kadýn rolünü üstlenerek baþkaldýrýr. Ama diðer yandan da paradoksal bir þekilde susan, evde oturan ya da fabrikada suskunluk içinde çalýþan kadýnlar bu hareketlerle yaþamýn öznesi olmaya soyunmuþlardýr. Örneðin Meksika'nýn köylü kadýnlarý iþlerini kolaylaþtýrmak üzere köyün merkezine bir buðday deðirmeni yapýlmasý için veya su saðlanmasý için mücadele ederken ve üstelik baþarýlý da olurken niçin mutfaðýn baþ sorumlusu olmak zorunda olduklarýný sormuyorlardý. Ama diðer yandan bir kez sokaða çýkan ve isyan eden kadýnlar bir daha eski munis eþ, anne veya kardeþe kolay kolay benzeyemezdi. Meksika'lý feministler, ülkelerinde feminist hareketin güçlenmesinde bu paradoksu kavrayýp, feminist anlamda devrimcileþtirebilmelerinin çok önemli olduðunu anlatýyorlar. Tutsak veya kaybolmuþ siyasal militanlarýn anne, kardeþ ve eþleri de kadýn hareketinin en mücadeleci güçlü örneklerinden birini yaratmýþtýr. Kuþkusuz annelik rolünün kadýnlar üzerinde oluþturduðu baský ve kadýnýn iyi anne eþ demagojisiyle eve týkýlmasý ve emeðine el konulmasý üzerine onca çözümleme üretmiþ kadýn özgürlük hareketi tarafýndan kadýnlarý hareketlendiren bu dinamik oldukça soðuk karþýlanmýþtýr. Feminizmle, geleneksel kadýn rolleri üzerinden yürüyen bu kadýn hareketlerinin buluþmasý ve devrimci marksist feminist bir hata girmesi soruna hem popülizmden hem de fýrsatçýlýktan uzak bir gözle bakmayý gerekli kýlýyor.

Feminist siyasetin bütünlüklülüðü Bu karmaþadan çýkmak için toplumdaki her sorunun kadýnlarý ilgilendirdiði gerçeðini hareket noktasý olarak alabiliriz. Bu ilgilenme herhangi bir vatandaþtan, herhangi bir ezilenden, bir iþçiden, ezilen bir ulusal kimlikten farklý olarak ezilen cinse ait olma kimliði ile iliþkilenmektedir. "Biz anti-faþist kadýnlarýz, o yüzden feminizme karþýyýz" diyen bir kadýn grubu, antifaþist grubun yan kolu olmaktan öte anlamlý deðildir ve aslýnda bu anlamda sadece kadýnlardan oluþmasý da saçmadýr. Bu noktada feminist hareket de çoðunlukla sorunun kaynaðýný seçilen konularda buldu. Feministler arasýnda "doðrudan kadýnlarla ilgili olmayan" konularda kadýnlar olarak tavýr almaya kalkýþýlýrsa bunun sonucunda erkeklerin de söyleyeceðinden farklý olmayan genel solcu laflar edilebileceði yanýlsamasý yaygýnlýk kazandý. Diðer tarafta kadýnlarýn ezilmiþliði üzerine bir çift laf etmeði bile burjuva demokratlýðý veya sýnýf bölücülüðü olarak gören sekter solcu kadýnlar da analýk kimliði üzerinden savaþ aleyhtarlýðý, mutfak zamlarý üzerinden protesto örgütleyiciliði yapýnca da haliyle, feministlerin tepkiselliðinin üzerine tuz biber ekilmiþ oldular. Bu problemi çözmek için öncelikle "doðrudan kadýnlarla ilgili olmayan meseleler" ve "kadýnlara özgü meseleler" ayrýmýný yapmak zorundayýz. Kadýnlara özgü bir gündemi Türkiye siyasi tarihine maleden, kazýyanlar erkek ege-

menliðini, özel yaþamda kadýnýn rolünü, anneliði, cinselliði, cins ayrýmcýlýðýný güncelleþtiren feminist hareket oldu kuþkusuz. Ama tüm bunlar kadýnlara özgü problemlerin sadece bir kýsmýný oluþturuyor. Cinsiyetçilikle, emeðin sömürüsünün ve ýrkçýlýðýn bu kadar iç içe geçtiði topyekûn bir sömürü sisteminin hep birlikte oluþturduðu bir toplumda kadýn siyaseti sadece kadýn emeði, bedeni ve kimliði üzerindeki baskýyý deþifre ederek varlýðýný sürdüremez, ya da sistemin emniyet sübaplarý içinde soðurulmuþ bir muhalif getto olmaktan kurtulamaz. Bu anlamda feminist hareket artýk gündemine sahip çýkmak zorunda. Çünkü geleneksel kadýn rolünü gerektirdiði için mahkum edilen kadýn hareketleri artýk feministlerin Türkiye siyasi hayatýna kazandýrdýðý cinsel þiddet, kadýn emeðinin denetlenmesi gibi gündemleri yavaþ yavaþ da olsa mücadelesinin içine yediriyor. Feminist hareketin gündemine sahip çýkmasý ise yaþamýn her alanýna dair bütünlüklü politika yapmasýný gerektiriyor. Bu zorunluluk aslýnda feminist hareket içinde çoktandýr ortaya çýkmýþ olan bir yol ayrýmýný da berraklaþtýrýyor. Bütünlüklü politika yapmak ister istemez sistemin geneline dair tavýr almayý beraberinde getiriyor. Geçiþ talepleri anlayýþý bu dinamik iliþkiyi açýklamak için oldukça önemli. Kadýnlarýn üzerindeki baský ve þiddete dair geliþtirilen bir politika ve talepler dizgezi iliþkiler bütünlüklü kurulduðunda erkek egemenliði üzerinden sürekliliðini saðlayan kapitalist sistemin bütününe yöneliyor. Ayný þekilde kadýnlarý doðrudan ilgilendirmezmiþ gibi görünen pek çok toplumsal sorun, iþsizlik, enflasyon, özelleþtirme, militarizm, savaþ kadýnlar üzerinde diðer toplumsal kesimlerden farklý etkiler de yaratýyor. Bu anlamda kendileriyle iliþkisinden yola çýkarak genel siyaset sahnesinde yerlerini aldýkça sistemin bütününe dair bir pozisyon almaya doðru ilerlerler. Bu nokta feminist geçiþ taleplerini genel geçiþ taleplerine baðlayan noktadýr. Taleplerin birbirinden soyutlanamaz bir bütünlük oluþturmasý ve hem feminist, hem ekolojist ve hem de anti-kapitalist bir program oluþturmak da ancak böyle olanaklýdýr.

Kadýn kurtuluþ hareketinin gündemi geniþliyor Özellikle son birkaç yýldýr kadýn kurtuluþ hareketinde bir perspektif geniþlemesi yaþandýðý bir gerçek. Kadýnlarýn gündemi biraz da savaþ, özelleþtirme, kökten dinci hareketin yükseliþi gibi beklemeye ve düþünmeye fýrsat vermeyecek acil saldýrýlarýn müdahalesiyle kendiliðinden geniþledi. 1994 8 Mart'ý Ankara'da savaþýn en acil gündem olduðunu düþünen kadýnlarýn biraraya gelmesiyle "Barýþ için Ankara Kadýn Platformu"na tanýk oldu. Bu platformda geleneksel sol gruplardan kadýnlarý, savaþýn cinsel kirliliðinden dolayý kadýnlar üzerinde yarattýðý baský ve þiddeti odaðýna alan bir savaþ karþýtý politika üretmek konusunda ikna etmek oldukça zor oldu. Feminist hareketin oldukça etkisinde kalmýþ bir diðer grup solcu kadýn ise, önce kadýnlarýn erkeklerden baðýmsýz olarak savaþla ilgili söyleyebilecek sözü olmadýðýný, böylesi bir giriþimin kadýnlarý asker ve gerilla anasý olma kimliðinden öteye götüremeyeceðini, tam da karþýtý olduðumuz pasif kadýn kimliðini geliþtireceðini iddia etti. Savaþýn ardalanýndaki militarizmin erkek kimliði ile karþýlýklý iliþkisini, savaþ ile artan cinsiyetçi þid-

deti, savaþ ekonomisinin yarattýðý kemer sýkma rejiminin bedelinin kadýnlara nasýl ödetildiðini anlatarak birbirimizi ikna etmeðe çalýþmak sonuçta önemli bir ortak deneyim yarattý. Bu "ikna süreci" sonucunda çýkan kampanya deklerasyonu bir görüþler mutabakatý olduðu için oldukça eklektikti ve feminist devrimci marksist bakýþ açýsýndan bakýldýðýnda oldukça önemli gaflar içeriyordu, ama feminist taleplerin genel gündemle iliþkilenmesi, kadýn politikasýnýn dýþýndaki solcu kadýnlarýn da içeriye adým atmasý ve ortak hareket açýsýndan geleneðe katkýda bulundu. 1 Eylül Dünya Barýþ Günü etkinliklerinde kadýnlar yine vardý. 27 Mart seçimlerinin Refah Partisi'nin zaferi ile sonuçlanmasý kadýnlar arasýnda bir cepheleþme, güç birliði tartýþmasý yarattý. Özelleþtirme de düþük tansiyonlu da olsa sendikalarda yapýlan toplantýlar aracýlýðý ile kadýnlarýn gündemine girdi. Fakat henüz kalýcý birlik zeminleri yaratýlmamýþ, parçalý kadýn kurtuluþ hareketi bu gündemlere dair sesini geçtiðimiz dönemde çok hissedilir bir þekilde çýkaramamýþtýr. Bu yönde bir giriþim de 1995 8 Mart'ýna kaldý. Pek çok gündemin yýðýlmýþ olmasý ve birlikte davranacak gücün ancak 8 Mart'larda yakalanýyor olmasý kadýnlarý pek çok gündemi bir arada almaya yöneltti. Özellikle Ankara ve Ýstanbul'da gündem savaþ, özelleþtirme, köktendinciliðin yükselmesi, cinsel þiddet ve medeni kanun etrafýnda yoðunlaþtý. Gündem oluþturma tartýþmalarýnda gündemin tek bir madde etrafýnda oluþturulmasý ve güçlü bir kadýn kampanyasý yürütülmesi üzerinde duruldu. Ne yazýk ki burada da klasik "kadýnlarý doðrudan ilgilendiren ve dolaylý ilgilendiren konular" ayrýmýna girildi. "Doðrudan" ilgilendiren konu ise elbetteki aðýrlýkla cinsel þiddetti. Özelleþtirme veya savaþ ise kadýnlarýn dolaylý etkileneceði, 8 Mart gündeminde yer verildiðinde "ötekinin" peþine takýlmak, "kendi baðýmsýz gündemini yaratamamak" sonucuna yol açacak gündemler olarak deðerlendirildi. Hatta örneðin kadýnlara deðen yanýyla özelleþtirme diye bir gündemin toplumda cins ayrýmcýlýðý diye bir gerçeklik olduðu için var olduðunu, bu nedenle ana gündemimizin cins ayrýmcýlýðý olmasý gerektiðini savunacak kadar ileri gidenler oldu. Bu tartýþmanýn öbür ucunda, yani özelleþtirme, savaþ gibi gündemleri savununanlar arasýnda ise feminist, sosyalist görüþlerin yaný sýra ne yazýk ki cinsel þiddet gibi gündemleri hor gören, daha önemli sorunlar varken kadýnlara özgü gündemlere sýkýþýlamýyacaðýný savunan sekter sol bir görüþ de vardý. (..)

Feminist siyaset düzlemiyle genel siyaset düzlemi ayný yerlerde durmak zorunda mý? Bu çok boyutlu gündemler atrafýnda yaþanan bir diðer tartýþma da talep üretirken gerçekleþtirildi. Bütünlüklü bir feminist siyaset oluþturmanýn karþýsýnda engel oluþturan bir anlayýþýn ifadesi olduðundan bu anlayýþý irdelemek önemli. Özelleþtirme, savaþ gibi gündemleri cinsel þiddetin, cins ayrýmcýlýðýnýn arkasýndan gelmesi gereken ikincil maddeler olarak kerhen kabul edenler açýsýndan, bu gündemlerde somut politika önerilerine girmek olanaksýz, hatta kadýnlarýn gündemini aþan noktalar olarak deðerlendirildi. Örneðin kadýnlar savaþa hayýr derken, ateþkes ve siyasi çözüm isterken, genel af da istemek kadýn politikasýnýn sýnýrlarýný aþmak anlamýna gelirdi ve 8 Mart'da dile getirilmesi anlamsýzdý. Oysa kadýnlar eðer siyasette belirleyici olmak,

kendilerini de ezen bir savaþý durdurmak istiyorlarsa ateþkesin hangi koþullarda, hangi siyasi muhataplarla gerçekleþtirilmesi gerektiðini de belirtmek zorundalar. Bu anlamda genel af, ateþkes ve siyasi çözüm talebini afaki olmaktan çýkaran somutlayan bir taleptir ve feminist siyasetin sýnýrlarýný aþmaz; tersine onun taleplerini bütünler. Ayný þekilde özelleþtirmeyle gelen iþsizliðe karþý politika üretmek gerekiyorsa ve kadýnlar için iþ isteniyorsa iki olasýlýk var: ya kadýnlar erkeklerin iþini alacak ya da iþgünü saatleri ücretler düþürülmeden kýsalacak ve herkese iþ imkaný saðlanacak. Yani genel bir talep olan "ücretler düþürülmeden iþgünü saatleri kýsaltýlsýn" talebi aslýnda feministlerin kadýn emeðini iliþkin politikalarýný bütünlüyor. Bunu görmezlikten gelmek, eksik ve projesiz bir yakýnmaya kadýnca radikallik adýna boyun eðmek olur. Kadýn kurtuluþ hareketi artýk karþý çýktýðý þeylere karþý somut önerilerini de üretmek zorundadýr. Ve bu öneriler "biz iþ istiyoruz, sýðýnma evi istiyoruz" þeklinde talep üretmenin de ötesine geçmek zorunda. Çünkü her öneri ve talep ayný zamanda muhataplarý belirterek ve finansman projesi hazýrlanmýþ þekilde oluþturulmak zorunda. Aksi taktirde taleplerimiz havada uçuþan muhalif sözlerden öteye geçemez ve bir bakarýz ki en radikal düþlerle atýlmýþ sloganlar burjuva devletin kadýn bakanlýðýnda yozlaþtýrýlýp projelendirilmiþ; o zaman ayrýmý belirtmek için çok geç kalýnmýþ olur. Oysa ki eðer sýðýnma evleri, iþ, eþit boþ zaman hakký, ev iþinden özgürleþmek istiyorsak, burjuvazinin cebini hedef alan radikal bir vergi projesi, toplumsal hizmetlerin yaygýnlaþtýrýlmasý yönünde talaplerimizi olgunlaþtýrmak durumundayýz. "Þeriatçýlýðýn yükseliþine karþý biz varýz" gibi iddialý bir çýkýþ yapýyorsak o taktirde umutsuzluðun tacirliðini yapan ve bunun üzerinden gelecek vaadeden köktendinciliðe karþý kadýnlara yeni bir gelecek ve umut vaadetmek zorundayýz. Mini etek giyibilme özgürlüðü kentin merkezinde taraftar toplayabilir ama yaþamdan beklentisi olmayan, kendi emeði ve bedeni üzerinde hiç bir zaman denetim hakký olmamýþ kadýnlar için ancak bütünlüklü bir alternatiften söz etmek, yaþamlarýna çok boyutlu müdahale etmek caydýrýcý olabilir.

Kadýn Kurtuluþ Hareketi içinde ittifaklar sorunu Bu tarz bir siyaset için Kadýn kurtuluþ hareketinin katetmesi gereken uzun bir mesafe olduðu bir gerçek. Bunlarý kaðýt üstünde yazmak henüz sadece hareketin militanlarýný ikna etme amacý güdebilir. Oysa bu noktadan sonra da bir çekirdek hareketten kitle hareketine dönüþene kadar da uzun bir yol var. Bu noktada son bir sözü de ittifaklar üzerine söylemek gerekiyor. Kadýn kurtuluþ hareketi somut gündemler etrafýnda birleþen ve gündem aþýlýnca daðýlan farklý politik ve sýnýfsal kesimlerden kadýn gruplarýnýn bir bileþkesi. Bu bileþkenin kimlerden oluþacaðýný gündem maddesi kendiliðinden belirler. Somut bir talep için en geniþ kadýn gücünü hangi kesimden geldiðine bakýlmaksýzýn bir araya getirmek anlamlý. Ama bu kadýnlarýn katýldýklarý taleplerle kendi genel politik çizgileri arasýndaki çeliþki kampanyanýn diðer bileþenlerinin sorunu deðildir, en fazla bu çeliþkiyi vurgulamak anlamlý olur. Fakat bir yanda böyle genel bir kadýn cephesi dururken diðer tarafta sosyalist kadýnlarýn kendi yol ayrýmlarýný yaratmalarý ve her somut talebe kendi bütünlüklü programlarý çerçevesinde geniþletmeleri zoruludur. Sosyalist kadýnlar kendi eylem hatlarýný oluþturamadýklarý taktirde geniþ kadýn ittifaklarýnda sekter tutumlar takýnmak zorunda kalacaklardýr.


ÖZEL

9

11 MART 2011 CUMA

HAFTANIN GETÝRDÝKLERÝ...

Serhan Gazioðlu


10

11 MART 2011 CUMA

Yýlmaz Parlan

MÝTÝNGLER VE ERDOÐAN! (1)

Hayatýn tesadüflerden olduðuna inananlardan deðilim. Yaþadýðýmýz her þey bir plan ve strateji sonrasýnda ortaya çýkmaktadýr. Týpký Baþbakan Erdoðan'ýn 28 Ocak Mitingi'ne gösterdiði tepki gibi. Kimileri Erdoðan'ýn tepkisini malum pankartlara bulsa da, ben o fikirde deðilim. O gün hiç pankart açýlmasa da 'kaþýnýn üzerinde gözün var' misali bu tepkiler yine verilecekti. Herkesin gözünden kaçýrdýðý; neden bu olaya Erdoðan'ýn bir hafta sonra tepki verdiðidir! Kaldý ki söz konusu pankartlar 10 yýla yakýn bir zamandýr açýlýyordu. O zaman tepki vermeyenler bugün niye bu kadar öfkelenmiþlerdi? Gerçek sebep neydi, böylesine bir tepki bu pankartlar neden olabilir miydi?

birinden alakasýz 245 madde bulunan Torba yasasýný herkesin gözünden kaçýrmak için Tayyip efendi bizim mitingde açýlan pankartlarý bahane ederek "Sen kim oluyorsun be adam, ben orda stratejik bir iþ için bulunuyorum" deyip Kýbrýs'ta adeta deprem etkisi yaratan "Besleme" ifadesini kullanýyor ve Türkiye'deki esas gündemi gözlerden kaçýrýyor. Ortalýk toz duman oluyor, "Yarým asýrdýr biz et týrnak gibiyiz" edebiyatýyla uyutulan Kýbrýslý Türkler üzerinde soðuk bir duþ etkisi baþlýyor. Türkiye'nin AB politikasý iflas etmiþ, 33 baþlýktan biri hariç hiç birisi tamamlanamamýþtýr. Ýflas eden bir baþka þey daha var, o da Kýbrýs'ta kendisinin adeta bir ruh ikizi olan, takiyyenin bir baþka versiyonu demagoji ustasý, AKP'ye büyük bir sadakatle hizmet eden ve Kýbrýslý Türkleri eriten bütün temel yasalarda parmak izi olan CTP'nin "Bir Evet'le Dünyaya Baðlanýyoruz" "Baharda Çözüm" "Yýlbaþýnda Çözüm" politikalarý iflas ediyor. Ýþte aslýnda tüm bunlardý gözden kaçýrýlmak istenen.

"Toplumsal Varoluþ Mitingi" Kýbrýs'ta kontrolün artýk kaybedildiðinin bir göstergesi Baþbakanýn bu çýkýþýna derinlemesine bakýldýðýnda, aslýnda bir korkunun yansýmasý olduðu rahatlýkla görülebilir. Siyasetçiler genelde bu tarz çýkýþlarý bir þeyleri perdelemek istediklerinde yapýyorlar. Unutulmasýn ki siyasette söylenenlere deðil söylenmeyenlere bakacaksýnýz. Söylenenleri zaten herkes biliyor ama ya bu hengame ve itiþ-kakýþ içerisinde gözden kaçýrýlanlar? Deneyimli kurt politikacý Erdoðan, deyim yerindeyse Türkiye'yi iþte tam da bu noktada sýrat köprüsünden çekip aldý. 28 Ocak'ta yapýlan "Toplumsal Varoluþ Mitingi" Kýbrýs'ta kontrolün artýk kaybedildiðinin bir göstergesidir. Kýbrýslý Türkler yaptýklarý mitingle özgürlük isteyip, bunun için irade koyuyorlar. Bu Türkiye için sonun baþlangýcýdýr. Dahasý Avrupa Parlamentosu Dýþ Ýliþkiler Komitesi, AP'de oylanacak karar taslaðýnda taþýma nüfusa dikkat çekti ve derhal bir nüfus sayýmý talep ediyor. Askerlerin Ada'dan çýkmasýný ve Maraþ'ýn da yasal sahiplerine verilmesi için çaðrý yapýyor. Çanlar her zaman olduðu gibi bir kez daha çalýyor.

TC'nin AB politikasý iflas etmiþ, 33 baþlýktan biri hariç hiç birisi tamamlanamamýþtýr Ýþte bu kabul edilemez: Osmanlý'nýn parlak dönemlerinden tam 300 yýl sonra ilk kez fethedilen bir kara parçasýndan çýkmak onlara zul geliyor. Üstelik Ankara'da içerisinde Erbakan'ýn kayýp trilyon davasýnýn da olduðu "Torba" yasasýna tepki göstermek için onbinlerce iþçi Parlamento binasýna yürüyüþe kalkýyor. Ýçerisinde bir-

Salih Batak

BU MEMLEKETÝN DERDÝ SU DEÐÝL?

Anavatan sorunlarýmýza çare bulmuþ… Su… Ne tesadüf deðil mi?... 28 Ocak ve 2 Mart'ta gerçekleþtirilen miting sonrasýnda, Türkiye'den Kýbrýs'a taþýnacak su için boru hattýnýn inþasý hýz kazandý… Açýlýþ töreninde söylenenler Türkiye ile yavrucuðu arasýndaki gerilimi zayýflatmak için siyasi nitelik taþýdýðý konusuna dikkat çekmek gerekiyor… Bir taraftan bugüne kadar Kýbrýs kuzeyinde yapýlan en büyük miting olduðunu söylüyor herkes. Diðer taraftan sanki mitinge katýlan halk uzaydan gelmiþ gibi adam çýkmýþ kürsüye: "Aramýza nifak tohumlarý sokuyorlar" diyor… Zaten farklý bir þey de söylenmesi beklenemezdi… On binlerce halkýn þikâyetlerini/ taleplerini hiçe sayarak

HABER

"AB yüzümüze bile bakmaz" Olaylarýn akabinde, görevleri Türkiye aleyhine olan tansiyonu düþürmekten baþka bir þey olmayan siyasi partilerimiz, "Bir yanlýþ anlama var, Erdoðan yanlýþ bilgilendirildi" deyip günah çýkarýrlarken, Kýbrýslý Türklerden ne kadar kopuk olduklarýný da ispatlýyor, Erdoðan ise bildiðini okuyor: "Paket uygulanacak!". Yollara düþen birileri daha var: O da ikinci Cumhurbaþkaný, AKP'nin yegane gözdesi Mehmet Ali Talat. Gösterdiði tüm sadakate raðmen fýrçalardan nasibini almýþ, Adaya dönüþünde Cemil Çiçek'in açýklamalarýna "Düþman sevindiren cinsten" demiþ. Kýbrýslý Rumlara karþý "düþmanca" bakýþýný ele verirken, pankart için de "Kepazelik" yakýþtýrmasý yapmasý gözlerden kaçmamýþ. "AB yüzümüze bile bakmaz" söylemi yenilir yutulur cinsten deðil ve Erdoðan'la AB konusunda ne kadar paralel gittiklerini gösteriyor. Saray'ýn patronu Derviþ Eroðlu ise "Elim zayýflýyor" açýklamasý yapmýþ, bu konuda ikinci cumhurbaþkanýna fark atmakla kalmýyor, Erdoðan'a da lafýný söylüyor. "Erdoðan'ýn açýklamalarý bizi üzdü" deyip üslubunu eleþtiriyor, "Fakir fukaradan kesilip gönderilen para yok" diyecek kadar da cesaret gösteriyor. Ýþte bu noktada, insanýn aklýna ister istemez siyasi bilgeler geliyor.

AKP'nin gizli þifresi CTP-BG

AKP bir kez daha maðduriyetten beslenme stratejisini devreye sokuyor ve bunda da baþarýlý oluyor. "Ne yani bu kadar para veriyorum, utanmadan bir de miting yapýyorlar" söylemi Türkiye'de ezilen aç halk kitleleri üzerinde maksimum etki yaratýyor. Onlarýn nazarýnda da "Nankörler" ve "Para veriyoruz" edebiyatý ile Kýbrýslý Türkler aþaðýlanýyor ve tüm bunlara biat etmeleri isteniyor.

Mýsýr'da Tahrir Meydaný'na özgürlük, Ankara Kýzýlay'da toplanan iþçilere dayak, Lefkoþa Ýnönü Meydaný'ný dolduranlara tutuklama Erdoðan'ýn, TC aleyhine pankart açanlarýn tutuklanýp içeri týkýlmasý talebi küstahlýkta sýnýr tanýmadýðýný gösteriyor. Halbuki o günlerde Sam Amca'nýn talimatlarý doðrultusunda Mýsýr'da Tahrir Meydaný'nda toplanan göstericiler için "Özgürlük" istemiþ, Mübarek'in çekilmesini talep etmiþti. Yani Mýsýr Tahrir Meydaný'ndaki göstericiler için özgürlük, Ankara Kýzýlay Meydaný'nda Torba yasasýný protesto edenlere okkalý polis dayaðý, Kýbrýs'taki göstericiler içinse tutuklama talebi sadece çifte standart deðil, ayný zamanda Erdoðan'ýn neden AKP'nin bir numarasý olduðunun da apaçýk kanýtý. Takiyyede liderlik unvaný kimin? Tabii ki Erdoðan'ýn…

bu þekilde çözüm bulmak dünyanýn hiçbir yerinde rastlanacak bir þey deðil. Yani elbette daha kötüleri vardýr… Da böylesini göremezsiniz. Çözüm mü? <su> --Miting benim açýmdan her ne kadar baþarýlý olmasa da, belli ki birilerini yeterince rahatsýz etti. Etti ki, yýllardýr söylenen ve dikkate alýnamayan bazý gerçeklerin, 'kurtarýcýmýz' tarafýndan gözümüze sokulmasýna kadar dayandý her þey… Hiçbir þeyin sindirilemeyeceði kesin ama benim bu su meselesinden çýkarabileceðim tek bir sonuç var… Kesinlikle yardým/ baðýþ anlamýnda düþünmüyorum… Resmen bizimle alay edercesine: "- Lan size para gönderiyoruz; yiyorsunuz, içiyorsunuz… Altýnýzda son model arabalar… Kumarhaneler, fuhuþ yuvalarý… Ne isterseniz ya da istemezsiniz her þey var… Kalkmýþ birde þikâyet ediyorsunuz. Size stratejik çýkarým var dedim. Gazim, þehidim var dedim yine olmadý. Alýn size su. Ýçin ve susun!" --Anlaþýlan bu memleketin probleminin su olmadýðýný anla-

Erdoðan'ýn "Mitinge Rum bayraklarý ile geldiler" þikayeti çarpýtmanýn uç noktasýydý. Öncelikle o bayraklar Kýbrýs Cumhuriyeti bayraðý olup, TC Devleti de o bayraklarýn göklerden inmemesi için garantör. "Mitinge katýlanlara bakýn, hepsinin cebinde Rum Pasaportu var" demesi AB konusundaki ciddiyetsizliðini gösteriyor… Gelelim TC'nin yardým safsatalarýna: "TC olmasa, KKTC batar" söylemleri artýk kabak tadý verdi. Somut olmasý için bir örnek verelim: 100.000 TC iþçisine asgari ücret ödeseniz, eder 800 milyon ki siz buna TC'nin KKTC'ye ihracatýný da ekleyip % 20'sini de kar sayarsanýz etti iþte 1 trilyon kazanç. Burada çalýþan TC'li nüfusun istidham toplamýnda TC'nin iþsizlik rakamlarýný da %2 düþürdüðünü gözden kaçýrmayalým. Eee, þimdi sormazlar mý adama kim kime yardým ediyor diye? Bunun yanýna, AKP'nin gizli þifresi CTP-BG kanalý ile "Kayýt altýna alýyoruz" masalý ile 2006 yýlýnda 42.000 iþçiye yasal vatandaþlýk kapýsýný aralamasýný ve aileleri ile birlikte 200.000 kiþi olduklarýný da anýmsatmakta çok fayda var. DPÖ verileri 1999 yýlý ile 2005 arasýnda nüfus artýþ hýzýný 1.1 olarak verirken 2006'da bunun %16.9 olarak gerçekleþmesi, adaya nasýl bir nüfus taþýndýðýnýn da göstergesidir. CTP-BG'nin yaptýðý iþler bununla da sýnýrlý deðil: Mal Tanzim Komisyonu da yine AKP'nin talimatlarý doðrultusunda hayat bulmuþ ve çözümsüzlük yönündeki beklentiyi artýrarak global takasýn yolunu ardýna kadar aralamýþtýr.

yenicag@yenicag.com.cy mamýþ bazý yetkililer. Gerçi anlamýþtýr da, bugünler anlamamak daha uygun düþüyor galiba. Herhalde burada bu sorunlarý saymak, absürt kaçar… Ama yetkililerin yöntemi gayet dünya standartlarýna uygun ve çaðdaþ! Memleket kumarhane cennetimi? Su için… Okullarda yetersizlik mi var? Ve yerine cami mi yapýlýyor? Su için… KTHY bilerek batýrýldý ve yüzlerce çalýþan iþsiz mi? Yine su için… Türkiye sürekli ekonomik paketler göndererek zaten insanlar geçim sýkýntýsý çekiyor; birde ceplerine göz dikip göçe mi zorlanýyor?.. Sendikacýlýðý bitirilmeye mi çalýþýlýyor? Benzine zam mý geldi?.. Su dökün. Hastane'deki hizmet ortamý saðlýksýz ve yetersiz mi? Kadýnlar bu ülkede yasal olarak satýlýyor mu? Kontrolsüz nüfus akýþý mý var? Esnaf þikayetçi mi? Mafyalar ülkede fink mi atýyor? Yolsuzluk da gýrla galiba… Üzülmeyin! Su için… Su her þeyin ilacý ne de olsa…

yenicag@yenicag.com.cy


YORUM

Ulus Irkad

11

11 MART 2011 CUMA

KIBRIS'TAKÝ 2000’LÝ YILLARIN BAÞLARINDAKÝ BAÞKALDIRININ EKONOMÝK-SOSYAL VE POLÝTÝK ETKÝLERÝ -1-

Siyasette ve yaþamýn bütün alanlarýnda hesaplarýn Avrupa Birliði üzerinden yapýlmaya baþlandýðý son dönemlerden bu yana, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti iliþkilerinde farklý ve ilginç yaklaþýmlarla karþý karþýya bulunuyorduk... AB hedefinin her iki ülkede de geniþ kitleler tarafýndan talep edilirliði, geleneksel siyasetin yapý taþlarýný yerinden oynatýyordu...21. yüzyýlýn dünyada ve zihniyetlerde küresel anlamda yaptýðý deðiþimler bir yandan, Türkiye'deki 3 Kasým seçimlerinin ortaya çýkardýðý yeni siyasal tablonun yarattýðý dinamizm öte yandan, artýk kimi tabular tartýþýlýr hale geliyordu...Kýbrýs ise tartýþýlmakta olan bu tabular içinde en fazla dikkat çekeni oldu... Bugüne kadar "Milli Dava" kutsiyeti ile adeta aþkýn bir konumda tutulan ve üzerinde sadece resmi görüþler ve siyasi kiþiliklerle sýnýrlý olarak konuþulan ve yönlendirilen (farklý düþünce ve görüþlerin ýsrarla görmezden gelindiði) Kýbrýs Sorunu'nun, gerek Türkiye ve gerekse Kuzey Kýbrýs cephesindeki zincirlerinin çözülmesi ile aralanan kutsiyet perdesi, kýrk yýllýk davayý çok farklý biçimlerde tartýþýlýr hale getirerek, kamusallaþtýrdý...TC medyasýnýn geniþ katýlýmlý ve alýþýlmýþ "Anavatan-Yavru vatan" söylemleri dýþýndaki deðerlendirmelerine, yeni sivil siyasetin de hamaset ve geleneksel siyasi argümanlar dýþýndaki (samimiyet ve gücünün ne olduðu henüz yeterince anlaþýlamamýþ olsa da) 'sorun ve çözüme' yönelik olarak farklý yaklaþýmlarla katýlmasý, bugüne deðin yazýlmayan birçok sözü de söylenilir hale getirdi. Sanki baský altýnda tutulan kolektif bilinçaltý çözüldü ve sadece bastýrýlmýþ görüþler deðil, duygular da açýða çýktý..'Neden'ler, 'niçin'ler, 'sorun'lar ve 'sorumlular' irdelenir ve hesaba çekilir oldu. Sözün kýsasý Kýbrýs ile ilgili Pandora Kutusu açýldý, bütün taþlar yerinden oynadý ve yeni siyasi saflaþmalar gündeme geldi..(3) Ortaya çýkan bu yeni tabloda en ilginç olan geliþme ise Kuzey Kýbrýs cephesinde yaþananlar. Yýllardýr seslerini yeterince duyuramamaktan ve özellikle Türkiyeli aydýnlar tarafýndan anlaþýlamamaktan mustarip olan Kýbrýslý türkler, her geçen gün daha da geniþleyen ve güçlenen tepkilerine, ilk kez bu denli yanýt bulabilmenin -ayný anda geleneksel kesimler tarafýndan da ilk kez bu denli insafsýzca suçlanmanýn ve aþaðýlanmanýnþaþkýnlýðýný yaþýyorlardý. Bugüne kadar 'millilik' kutsiyetiyle dokunulmaz kýlýnan ve hatta "Türk Ceza yasasý Ön Tasarýsý içinde, Türkiye Cumhuriyeti resmi politikasýný savunmaya yönelik olarak hazýrladýðý 'koruyucu maddeler' ile hukuki anlamda da koruma altýna alýnan" Kýbrýs davasý'nýn kazandýðý bu yeni görünüm, tartýþmanýn taraflarý arasýnda gerilimli iliþkilere yol açmaktan da geri kalmýyordu. Bir yandan zihniyet karmaþasý, öte yandan duygusal tepkisellik, bunca zaman hem

gözlerden sakýnýlan ve hemen her derde deva hazýrda tutulan bu nadide 'kutsal dava'nýn muhayyel ve mucizevi sýrlarýný döküyordu. Özellikle Kýbrýslý Türklerin giderek artan geniþ katýlýmlarýyla meydanlarý doldurarak ortaya koyduklarý ve "Bu memleket bizim" diyerek sahiplenmeye çalýþtýklarý siyasi iradeleri; "Tek Adam-Tek Lider" anlayýþýyla yürütülen davada artýk göz ardý edilemeyecek bir mahiyet deðiþikliðini zorlarken, ayný anda bu geleneksel anlayýþý sürdürmek isteyenlerin hýþmýna da uðruyordu. Bu çok "mülkiyetli davada" þimdiye kadar sadece elinden tutulup yönlendirilmesi gereken bir mahalle halký gibi algýlanan Kýbrýslý Türklerin, Kýbrýs Sorunu'na (bu ayný zamanda onlarýn geleceðidir) siyasi aktörler olarak müdahil olmaya kalkýþmalarý ve hele bu kararlýlýðý yüksek sesle dile getirmeleri, onlarý hayatiyeti olan 'özne'ler deðil, cansýz ve kurbanlýk 'nesne'ler halinde tanýmlamaya alýþkýn siyasileri ve toplum mühendislerini adeta çýlgýna çeviriyordu. Böyle bir durumda, bu densizliðe müdahale ve bunlarý yapanlarý hizaya getirme ise artýk bir farz oluyordu. Neredeyse tek tek bütün Kýbrýslý Türklerin BM genel Sekreteri Kofi Annan'ýn hazýrladýðý çözüm paketini müzakereye ve imzalamaya deðer bularak, çözümsüzlüðün behemehal aþýlmasý ve AB'ye girilmesi yönünde fikir beyan etmeleri, yapýlan anket çalýþmalarýnda bu beyanlarýný çok yüksek oranda teyit etmeleri, bu oranlarýn hemen bütün yaþ ve meslek gruplarýnda aynen tekrarlanmasý ve asýl muhtemel 'yer deðiþtirme' ve 'toprak' tavizini gerekli kýlacak bölgelerde yaþayan insanlarýn da benzer yaklaþýmlarda bulunmalarýna, Türkiye'nin çeþitli kentlerinde ne 'bir karýþ toprak' ve ne de 'bir tek çakýl taþý' bile verileceðinin haykýrýldýðý mitinglerle, üstelik Kýbrýslý Türklerin esenliði adýna (yoksa hizaya getirmek adýna mý) karþýlýk verilmesi; keza çeþitli televizyon programlarýna konuþmacý olarak katýlan ve görüþ beyan eden KKTC muhalefet liderlerinin ipliklerini pazara çýkarmak için gösterilen iþgüzarlýklar, serdedilen aðza alýnamayacak küfürler ve insafsýz suçlamalar yapýlmasý bu garabetin sadece birkaç örneðiydi. Yine Rauf Denktaþ'ýn onbinlerce Kýbrýslý Türk tarafýndan istifaya davet edilmesi ve artýk halkýný ve onun çýkarlarýný temsil etmediðini söyleme cesaretinde bulunmalarý karþýsýnda 'ihanet', 'nankörlük' , 'Rum Uþaklýðý' ve benzeri envai çeþit nitelendirilmelerin ve yine üstelik Kýbrýslý Türklerin (!) adýna yapýlmasý da bir baþka alemdi. Egemen mentalite geçmiþi bugünün üzerinde bir ipotek olarak algýlamaktadýr. Yarýnlara doðru yeni adýmlar atamýyorlar. Toplumsal hafýzada yer alan korkularý, kötü hatýralarý tekrar tekrar kazýyarak yarýnýn kaçýnýlmaz tekrarlarý gibi sunuyorlardý. Gelecek hayalinin tarihi belirlemesine deðil, geçmiþe ait kötülüklerin geleceði belirlemesinde ýsrarcý oluyorlardý. Bu yüzden zamanlarý karýþtýrýyorlar ve yeni zamanlarýn ihtiyaçlarýný anlamýyorlardý. Böyle olunca da zihinleri karýþmýþ zavallý Kýbrýslý Türklerin, "Çözüm ve AB" temelinde ifade ettiði siyasi tavrýný, geçmiþin inkarý, unutkanlýk ya da ihanet olarak deðerlendirmekte hiçbir beis görmüyorlar, aksine bütün bunlarý düzeltmenin 'tarihi' sorumluluðuna soyunarak, tarihin kendisini istismar ediyorlardý.

Holding,ETÝ, Turizm Ýþletmeleri, Cypruveks, Süt Kurumu, Toprak Ürünleri Kurumu, Devlet Üretme Çiftlikleri ve nihayet Elektrik Kurumu satýlýða çýkarýlmýþtýr.Bunun üzerine o iþkollarýnda bulunan emekçi sendikalarý özelleþtirmeye karþý çýkarak bunun vatan hinliði ile eþ olduðunu söylediler(4). Sendikalar Türkiye'nin dayatmasýnýn bunda söz konusu olduðunu iddia etmekteydiler ki burada oldukça gerçek payý da vardý. Sendika baþkanlarýna göre iþçiler sokaða atýlacak ve sonuçta da Kýbrýslý Türklere göç yollarýnýn görüleceðini söylemekteydiler. Bu arada ayný tarihlerde öðretmenler grevi Kuzey Kýbrýs'ta büyük bir yanký yapýyordu(1997-98)(5). 21 Ocak 1998 Çarþamba günü 2000'e yakýn öðretmen(ilkokul-ortaokul) maaþlarýnýn azlýðý dolayýsýyla sürdürdükleri grev neticesinde bir sonuca gitmezken yürüyüþe geçerek 'Baþbakanlýða' gittiler(6). Ayný tarihlerde maaþlara zam yapýlmazken süt fiyatlarýna büyük bir zam getiriliyordu. Bu arada 1998 seçimleri kapýyý çaldýðýnda baþtaki etkin saðcý partiler UBP(Ulusal Birlik Partisi) ve DP(Demokrat Parti) 1974 yýlýndan beri baþvurduklarý alýþýlmýþ taktiklerine yine baþvurmakta ve ellerindeki Kýbrýslý Rum mallarýný daðýtýp oy kazanmaya devam ediyorlardý. Hatta o günlerdeki gazeteler Güney'de mal býrakýp Kuzey'e geçen göçmenlerin mal sorunlarýnýn çözülmediði konusunda yazýlar da yazmaktaydý(7). Diðer yandan, güvenilir kaynaklardan alýnan bilgilere göre, KKTC'de seçim sancýsý içinde olan bazý yetkililer, Kuzey Kýbrýs'ta yaðmalanacak daha neler olduðunu saptamak için gecesini gündüzüne katmýþ durumda bulunmaktaydý. Sadece Kuzey Kýbrýs'ýn lideri olarak tanýnan bir liderin bir yakýný olarak tanýnan bir zata 400 dönüm arazi daðýtýlmaktaydý(8). Bu arada o tarihlerde yapýlan araþtýrmalarda Kuzey Kýbrýs'ta evlenenlerin yaklaþýk %50'si boþanmaktaydý. Evlenenlerin sayýsý, her yýl ortalama bin kadar olduðu halde, boþananlarýn sayýsýnda yýllar itibarý ile büyük artýþ vardý.Devlet Planlama Örgütüne göre evlenenlerin sayýsý 1983'de 1070, 1984'de 1139, 1985'de 1110, 1988'de 1070, 1991'de 1015, 1994'de 1096 ve 1996'da 1042 olarak belirlenmiþti. Oysa ki Mahkemelerin faaliyet raporlarýnda yapýlan derlemelerde, boþanmalar hýzla artýyordu. Bu raporlara göre, 1980'de 266, 1982'de 285, 1985'de 352, 1992'de 425, 1994'de 485, 1997'de ise 485 aile boþanmýþ durumdaydý. Bu durumda boþananlarýn oraný evlenenlerin yaklaþýk %50'si oluyordu. Bu bilgilerden hareketle ekonomik sorunlardan ötürü Kuzey Kýbrýs'taki aile kurumunda , ciddi bir rahatsýzlýk olduðunu ve geçimsizliklerin daha fazla ekonomik nedenlerden dolayý hat safhada olduðu söylenebiliyordu(9). Bu arada 9 Þubat 2000, Çarþamba tarihli gazeteler 4 bankanýn faaliyetlerini durdurduðunu ve bu bankalarýn mudilerinin Lefkoþa'da kitlesel bir miting yapacaklarýný duyuruyordu(10) .Dört bankanýn kapatýlmasýndan 30,000 mudi etkilendi. Dört bankada toplam mevduat 60 trilyon TL idi. Bir gün sonraki gazetelerde bu dört bankadan onbinlerce mudinin yürüdüðü yazýlmakta ve o gün bir bankanýn daha iflas ettiði gazetelere yansýmaktaydý(11). Esasýnda Kýbrýs Türk halký, enflasyonla Kýbrýs Liralarý yerine, Türk Lirasýný kullanmaya baþlayýnca tanýþmýþtý.

EKONOMÝK VE SOSYAL ETKÝLER 1990'lý yýllarýn sonlarýna geldiðimizde 1974 sonrasý yaratýlan üretim kapasitesinden yoksun ekonomi artýk fire vermeye baþlamýþtýr. 1974 yýlýnda çalýþtýrýlmaya baþlanan Sanayi

-Devam Edecek-

yenicag@yenicag.com.cy

Erkek olun erkek! YILDIRIM TÜRKER - Radikal Afiþleri görmüþsünüzdür: Kadýna þiddet uygulayan erkek deðildir! Dile bakar mýsýnýz? Kadýnlarýný öldüren bir toplum, Dünya Kadýnlar Günü'nü kutlamaya hazýrlanýyor. Artýk her gün birkaç kadýn, kimileyin töredir diye, kimileyin imdat çýðlýklarýna ve polise onca þikâyetine raðmen sýrtý tapýþlanýp salýverilmiþ kocalarý tarafýndan insanlarýn gözü önünde katlediliyor. Toplumun bir týk daha yakýnýna vardýðý nokta, kadýnlara yönelik toplu katliamlardýr. Bu toplum kadýnlarýný ölüme yollayarak intihar ediyor. Her bir hýrpalanan, tecavüze uðrayan, öldürülen kadýn, kimse kaçmaya çalýþmasýn, hepimizin suçudur. Bu toplumda yaþayan, bu dili konuþan herkes mizojiniyle maluldür. Buna kadýnlar da dahildir. Kadýna uygulanan þiddete karþý örgütlenmeye çalýþan dilin kendisi de kadýna yönelik þiddet içermektedir. Bütün þehri kirli bir sýrýtýþla kaplamýþ afiþleri görmüþsünüzdür. 'Kadýna þiddet uygulayan erkek deðildir'. Kadýnlarý tacizden, tecavüzden, katledilmekten korumaya yönelik dile bakar mýsýnýz? Aklýevvel bir reklam yazarýnýn 'erkekleri tam da buradan vurup etkileyebiliriz' cinliðiyle bulduðu bu slogan, besbelli kadýna yönelik þiddete karþý kurulmuþ organizyonu ve afiþlerin altýnda imzasý olan Hürriyet gazetesini çok etkilemiþ. Þehirde

adým baþý karþýnýza çýkýyor. 'Kadýna þiddet uygulayan erkek deðil' sloganýnda erkek olana yakýþmaz vurgusu var elbet. Pekiyi, kime yakýþýr? Karýya mý? Yoksa 'kadýna þiddet uygulayanlar ancak ibne olabilir' mi, erkeklere býyýkaltýndan fýsýldadýðýnýz? Dayakçý kadýn katili erkekleri caydýrmak için bulabildiðiniz çaðrý bu mu? Kadýnlarý erkek þiddetinden korumak için yola çýkarken erkek imgesini cilalamak, iþte tam da bu toplumun, anadilimizin vahþi yönelimidir. Bu toplumda, muhatap alýnan, kendisine hitap edilen erkektir. Bu slogan da birçoklarýnca, erkek adamla karý gibi güvenilmez adam arasýndaki ayrýma dikkati çeken bir anlam taþýyacaktýr. Küçücük kýz çocuklarýnýn tecavüze uðradýktan sonra gönüllü ilan edildiði, terörist ilan edilen kadýnlarýn askerler tarafýndan tecavüze uðrayýp susturulduðu, aile arasýna girilmez diye sokak ortasýnda býçaklanan kadýný polisin uzaktan seyrettiði, kadýnlarýn durmadan tahrik ettiði, kýþkýrttýðý, beni öldür, benim ýrzýma geç, beni filistin askýsýna al diye yalvardýðý bir memleket resmi çýkmýyor mu basýnýmýza baktýðýmýzda? Birkaç yýl önceki bir olayý hatýrlayalým mý? Hani hep birlikte haberlerde bir kadýnýn bir polis tarafýndan saçýndan sürükleniþini izlemiþtik. Kimse müdahale edemiyordu doðal olarak. O kirli görüntülerde bir müzikholü basan polisleri ucuz, eski düðünvari bir klavyenin açýsýndan görmüþtük önce. Sonra müzisyenin önünde

copunu sallayan bir polisi. Sonra müzikholün kapýsýndan saçlarýndan sürüklenerek çýkarýlan bir kadýný. Sonra ayný kadýnýn merdivenlerden yine saçýndan sürüklenerek, basamaklara çarpa çarpa indiriliþini izlemiþtik. Son resimde de kapýsýna kadar sýrtüstü süründüðü arabaya bindirilmek üzereykenki halini. Kamera kayýtlarýný görenler arasýndan bu görüntüleri yadýrgayacak kadar içedönük ve dünyaya kör kimse çýkmýþ mýdýr? Sanmýyorum. Çünkü polis, kadýnlarý saçlarýndan sürükler. Kimileyin yerde dertop olmuþ bir genç kýzýn kafasýna gerilerek bir vole de çekebilir. Ama en çok ve ille saçlarýndan sürükler. Biliyoruz. Binlerce kez tanýk olduk. Binlerce kez haberlerde izledik. Bu haberi verirken de gazetelerin kullandýðý dil, basýnýmýzýn pek sýk kullandýðý tecahülüarif makamýndandý. Bir büyük gazetemiz "Böyle zorbalýk görülmedi", diðeriyse "Eþkýyanýn Cüreti" manþetleriyle sundu haberi. Ýkisinin de çýðýrtkan þaþkýnlýklarýnda neredeyse Brechtiyen bir yabancýlaþtýrma efekti çalýþýlmýþtý. Görülmemiþ ilan edilen zorbalýk görüntüleri, sýrtlarýnda polis üniformasýyla bir kadýný saçýndan sürükleyen adamlara aitti. Bu görüntülerde insaný çileden çýkaran cüret gösterisi de eþkýyaya ait olduðu için tiksindirmeliydi insaný. Çünkü bir kadýný çalýþtýðý yerden sürüyerek çýkaran adamlar polis deðil, polis kýlýðýna bürünmüþ zorbalardý. Bu, onlarý eþkýya kýldýðý gibi eylemlerine de küstahça bir cüret katýyordu. Polise hak olan onlara cüretti.

Üniforma sahteyse gözlerimiz önünde gerçekleþtirilen eylem eþkýyalýk oluyordu. Bu gazetelerden hiçbirinin kameraya yakalanmýþ bir polis þiddetini 'cüret' ya da 'zorbalýk' olarak adlandýrmýþlýðýný hatýrlamayýz. Çünkü bu toplumda karýsýný parçalayan bir kocaya, kurbanýný saçýndan sürükleyen bir polise, esir aldýðýnýn ýrzýna geçen bir askere kimse müdahale etmez. Edemez. Þimdi yine kimi makyözler çýkmýþ, parlamentoda yüzde 50 kadýn milletvekili diye taleplerini haykýrýyorlar. Siyasette kafa sayýsýyla eþitliðin saðlanmasýnýn en önemli adým olacaðýndan hiç kuþkularý yok. Ýkna odalarý mucidi kadýn ve benzerlerinin, kadýnýn öncelikle yaþam hakký olmak üzere bütün toplumsal haklarý açýsýndan nasýl bir yarar saðlayacaðýna inanýyorlar? Yine hatýrlatmakta yarar var. Ýktidarýn kendi cinsiyeti vardýr. Orada ne kadýn kadýn, ne erkek erkektir. Kadýnlarý hep birlikte öldürüyoruz. Onlarý koruma altýna alýnmasý gereken bir tür olarak gören münevver kravatlý-tayyörlüler de onlara güvence þartý olarak üç çocuk analýðý dýþýnda hiçbir önerisi olmayan sade suya türban özgürlükçüleri de, kadýný özne olarak görme özürlü basýn da, yorgunluktan bezginlikten sesini çýkarmayanlar da, hepimiz içten içe kadýn nefreti taþýyoruz. Ýþte bu nedenle kadýnlara þiddet uygulayanlara, "Erkek olun, erkek!" diye baðýrýp gururla yolumuza devam ediyoruz.


12

11 MART 2011 CUMA

HABER

BU ADADAN ÝHSAN ALÝ GEÇTÝ Halil Paþa Yirminci Yüzyýlda milliyetçiliklerin kana buladýðý bu adadan, Bir Türk kadar Kýbrýslý, Bir Kýbrýslý kadar Türk Hastalarýna þifa daðýtan, Baflý doktor Ýhsan Ali geçti… Kýbrýslýlýðýna doladýðý kalemiyle Gittikçe milliyetçilikten uzaklaþan Merkezine insaný alan fikirleriyle Kiminin parasý, kiminin de hayýr duasý, hastalarýna þifa daðýtan, Baf'lý doktor Ýhsan Ali geçti… Ne O Kýbrýslý kimliðinden vazgeçti, Ne Kýbrýslýlýk O'ndan… Bu adadan; ölüsü dirisinden daha tehlikeli sayýlan, Hem Baf'lý, hem doktor, hem insan, Ýhsan Ali geçip gitti… KIBRISLI ÝNSAN DR. ÝHSAN ALÝ: Ýhsan Ali 1904 yýlýnda dünyaya geldi. Doðduðu Baf kazasýna baðlý Vreçça (Daðaþan) köyünün ilkokul öðretmeni olan babasýndan öðrendi okuma ve yazmayý. Ortaokul'u Baf'ta, Lise'yi de Lefkoþa'da okuyup tamamladý. Kýbrýs'ta yüksek öðrenime gidenlerin parmakla gösterildiði o yýllarda Ýstanbul Týp Fakültesinden mezun olan Ýhsan Ali, ihtisasýný Ýsviçre'nin Cenevre kentinde tamamladý. Avrupa'nýn göl kýyýsýndaki bu muhteþem þehrinde kalmak yerine, o tuttu Kýbrýs'a geri döndü. Ada topraklarý mý onu çekti. Ve o da içindeki sese uyup mu geri döndü doðduðu yere? Sanýrým. Çünkü o gerçek bir Kýbrýs sevdalýsý olduðunu yaþam biçimiyle gösterdi bize... 1934 yýlýnda Baf kazasýna yerleþerek kasabada doktorluk yapmaya baþlayan Ýhsan Ali, o yýllarda yoksulluklarýn ve hastalýklarýn kol gezdiði Kýbrýs'ta, maddi gücü yerinde olmayan birçok yoksul kiþiyi ücretsiz tedavi etti. Ýþte bu nedenledir ki, sonradan Kýbrýs Türk Liderliði ve TMT tarafýndan kendisini "hain" ilan edilmesine raðmen, o, özellikle Baflý Kýbrýslý Türkler arasýnda çok sevilip saygý görmeye devam etti. Ýhsan Ali'ye duyulan bu sevgi ve saygý, onun Teþkilat tarafýndan, "öldürülmesinin Kýbrýslý Türkler arasýnda yaratacaðý toplumsal zararýn, hayatta kalmasýndan daha büyük olacaðýna kanaat getirilmesine" yol açtý. Ve böylece infazýndan vazgeçildi. Denebilir ki Dr. Ýhsan Ali Kýbrýs Türk Liderliðine kafa tutup da eceliyle ölmeyi baþaran ender siyasi muhaliflerden birisi olarak Kýbrýs Tarihi'ne geçti. HEM KEMALÝST, HEM DE ANTÝ SÖMÜRGECÝ: Dr. Ali Ýhsan, Türkiye'de þapka devriminden hemen sonra, babasýnýn fesi çýkarýp atan ilk Kýbrýslýlardan birisi olduðunu övünçle anlatýr hatýrlarýnda. Sadece babasýnýn Atatürkçülüðü ile övünmekle kalmaz, dönemin diðer heyecanlý aydýnlarý gibi o da kendisini Kýbrýslý Türklerin arasýndaki hýzlý Kemalistlerden birisi olarak sayar ve öyle davranýr. Türk kimliðini öne sürmenin, Türkiye'ye en küçük bir yakýnlýk ve sevgi gösterisinde bulunmanýn Ýngiliz Sömürge Yönetimince yasaklanýp, takip ve cezaya çarptýrýldýðý bir dönemde, o, Türkiye'nin milli günlerinde, Baf kasabasýnda törenler düzenlenmesine, Türk bayraðýnýn çekilmesine bizzat öncülük eder. Adada yaþayan eski Osmanlý tebaasý Kýbrýslý Türklerin, Ýslam kimliði ile anýldýklarý o yýllarda, Ýhsan Ali özellikle "Türk" kimliðini dillendirmeyi yeð tutar. Türk kimliðini, Enosis'e karþý Taksim tezini desteklemek için deðil, Ýngiliz Koloni yönetimine karþý Kýbrýs'ýn baðýmsýzlýðý için, sömürgecilikten azade kýlýnmýþ bir Kýbrýs arzusunu düþlediði için öne çýkarýr. Þöyle bahseder o yýllardan Ýhsan Ali: "1940'da Baf'ta "Türk Derneði" adýný taþýyan tek örgütün baþkanlýðýna seçildim. Ýlk amacým, Derneðe bir bayrak bulmak oldu. Tüm Kýbrýs'taki milli bayramlarda, her zaman en

önde olmaktan geri kalmadýk. Sömürge yönetiminin her fýrsatta boðmaya çalýþtýðý ulusal duygularý, Derneðimiz güçlendiriyordu. Evkaf Parký'na yerleþtirdiðimiz, milli marþýn çalýndýðý megafonlarla, halký kutlamalara katýlmaya çaðýrýyorduk." (*) ……………………………….. (*) Hatýralarým, Dr. Ýhsan Ali, Galeri Kültür Yay. Sf. 17 Dr. ÝHSAN ALÝ'YE GÖRE: ÝNGÝLÝZ SÖMÜRGE YÖNETÝMÝNÝN KIBRISLI TÜRKLERE BAKIÞI Dr. Ýhsan Ali yaþamý boyunca Ýngiliz Sömürge yönetiminin adadaki "böl ve yönet" politikasýna her zaman karþý çýkar. Çünkü o kendisini adanýn barýþçý bir sakini olarak görür ve eðer dýþ karýþmalar olmazsa Kýbrýslýlarýn barýþ içerisinde bir arada yaþayabileceðini düþünür, yazar ve söyler. Ýhsan Ali, Ýngilizlerin, özellikle adaya geliþ tarihi olan 1878 yýlýndan itibaren Kýbrýslý Türkleri az geliþmiþ ve edilgen bir cemiyet olarak idare etmeye çalýþtýðýný düþünmektedir. Tabii bundan dolayý da büyük bir öfke duyar Sömürge yönetimi ile adadaki iþbirlikçilerine. Nitekim Kýbrýslý Türkleri aþaðýladýðýný varsaydýðý bu Ýngiliz tutumu karþýsýnda þunlarý yazar. "Ýngilizler Türk toplumunda iki "kabile reisi" tanýyorlardý. Bunlardan birisi Evkaf sorumlusuydu. Evkaf temsilcisi (Delegate of Evkaf) ünvanýný taþýyordu ve en büyük etkiye sahipti. Ýkinci güçlü adam ise Müftü idi." (*) …………………………………. (*) A.g.e. Sf 18 "TÜRKTEN TÜRKE KAMPANYASI"NA KARÞI ÇIKAR: Ýhsan Ali, "Vatandaþ Türkçe Konuþ", "Türk'ten Türk'e Kampanyasý" vb. faaliyetlerin, Kýbrýslý Türkleri "Türkleþtirmek" amacýyla "Özel Harp Dairesi" denetimindeki TMT örgütü aracýlýðýyla bir nevi tehdit ve þiddet aracý olarak kullanýldýðýný öne sürer. Tüm bu baský ve tehditlere karþý aldýrmaksýzýn karþý çýkar. Ýhsan Ali, Avrupa Ortak Pazarý'nýn (AET) kurulduðu bir sýrada ve AET üyesi Avrupa devletleri arasýnda mallarýn serbest dolaþýma girmesine raðmen, "Türk'ten Türk'e Kampanyasý"nýn ilkelliðine ve anlamsýzlýðýna dikkat çeker ve de bu iki olay arasýndaki çeliþkiye iþaret eder. Dahasý, aslýnda söz konusu "Türkten Türke Kampanyasý" aracýlýðýyla, Kýbrýslý Türkler arasýnda küçük bir tüccar kesiminin, halkýn tümünü sömürdüðünü dillendirir. Ek olarak Kýbrýslý Türkler arasýnda yürütülen bu fanatik Türk Milliyetçisi kampanyalar aracýlýðý sayesinde, halkýn zora dayanan yöntemlerle korkutulduðunu öne sürer. Kýbrýslý Türkler arasýnda TMT'den her türlü þiddeti uygulamaktan çekinmeyen bir korku teþkilatý olarak korkulduðu bir dönemde, o, gazetelerde yazdýðý makalelerle kendi bildiði doðrularýný, bizzat TMT ve baskýlarýný da eleþtiri konusu yaparak cesurca yazmaktan, Kýbrýs Türk Liderliðine karþý açýkça muhalefet etmekten çekinmez. Bir defasýnda Rum tarafýndan bir çift ayakkabý satýn alan Ali Ýhsan'ýn kýzý da "Türk'ten Türk'e Kampanyasý"nýn takipçisi "Teþkilat"ýn gazabýna uðrar ve hem korkutulur hem de iki Kýbrýs Lirasý para cezasýna çarptýrýlýr. Ali Ýhsan "Hatýralarým" isimli kitabýnda sadece kýzýnýn para cezasýna çarptýrýlmasýna deðil, ancak onu alýp TMT'cilerin karargahýna götüren ve 2 Kýbrýs Lirasýný tahsil edenlerin arasýnda defalarca parasýz tedavi etmiþ olduðu bir akrabasýnýn

bulunmasýna da oldukça içerlediðini yazar hatýralarýnda... Adadaki gerek Elen Milliyetçilerinin, gerekse Türk milliyetçilerinin birbirlerini ötekileþtirip düþman sayan þoven politikalarýyla, Ýngiliz Sömürge Ýdaresi'nin "Böl ve Yönet" siyasetine yardýmcý olduklarýný anlatýr. Hatta hem Türkler, hem de Rumlar arasýnda bu koloni politikasýna yardýmcý olanlarýn isimlerini ve yaptýklarýný da siyasi anlatýlardan yola çýkarak kendince ortaya koymaktan kaçýnmaz. "Hatýralarým" isimli kitabýnda þunlarý da yazar: " Þovenizm öyle bir noktaya vardý ki Türkler, ezelden beri Elen adlarýyla bilinen köylerin adlarýný deðiþtirdiler ve örneðin Mandirya'yý "Yeþilova", Aynikola'yý "Esentepe" v.s diye adlandýrdýlar. Aynýsýný Elenler de yaptý. Baf'ta çok tanýnmýþ bir bölge ve adý Türkçe olan Musalla'yý "Akropolis" yaptýlar. Tüm Bunlar bölücü Ýngiliz siyasetlerinin bir sonucuydu." (*) ………………………………………. (*) A.g.e. Sf. 22. "ENOSÝS'ÝN GERÇEKLEÞMESÝ MÜMKÜN DEÐÝLDÝ": Kýbrýslý Rumlarýn kafalarýndaki Enosis fanatizminin durdurulmasý mümkün müydü? diye sorar Ýhsan Ali. Cevabýný da yine kendisi verir: "Gerçekte Kýbrýs Elenleri için Enosis fikri bir tutkuydu ve ne yapýlýrsa yapýlsýn bunun akýllarýndan ve yüreklerinden çýkarýlmasý kolay deðildi." (*) Yirminci Yüzyýlýn baþýndan 1959 yýlýna kadar süren adadaki Ýngiliz Sömürge yönetimi süresince, Kýbrýs Rum toplumun genelinde bir saplantý halini almýþ Enosis'in gerçekleþemeyeceðinin bir türlü fark edilememiþ olduðuna dikkati çeken Ýhsan Ali, aradan geçen süre içerisinde, Kýbrýs Rum Liderliðinin Kýbrýs Türk nüfusun kaygý ve taleplerini dikkate almadýðý kanaatine varýr. Ayrýca Makarios ve çevresinin, Sömürge Yönetiminin, Lozan Antlaþmasýnda Kýbrýs'ý çoktan gözden çýkarmýþ olan Türkiye'yi devreye sokarak, hem Yunanistan'ýn Enosis'e verdiði desteði frenleyebileceðini, hem de adada Kýbrýs Rum Liderliðine ve Elen Milliyetçiliðine karþý Türk þovenizmini tetikleyebileceðini, çok da dikkate almadýklarýný yazar "Hatýrlarým" isimli kitabýnda. Türkiye'nin Kýbrýs konusuna siyasi olarak müdahil olmasý, ek olarak adanýn Türkiye'nin 40 mil yakýnýnda bulunmasý, Kýbrýslý Türklerin varlýðý vb. konular, Kilise ve Kýbrýslý Rum Liderliði tarafýndan pek önemsenmediði gibi, onlarý "Enosis" söyleminden de vazgeçirmeye yetmez. Halbuki Ýhsan Ali'ye göre; "Gerçekte Enosis'in gerçekleþmesini engelleyen faktör, Türkiye'nin, Yunanistan karþýsýndaki askeri üstünlüðüdür." (**) 20 Temmuz 1974 ile baþlayýp ve bu yýl 37'nci yýlýný dolduracak olan adanýn kuzeyinin Türkiye tarafýndan fethiyle sonuçlanan þu anki bölünmüþ siyasal statüsü, bugün için hiçbir yoruma gerek býrakmayacak þekilde Ýhsan Ali'nin Kýbrýs'ýn geleceðine iliþkin siyasi mantýk silsilesinin de doðruluðunu ortaya koyar. ……………………………… (*)a.g.e. sf. 26-27 (**)a.g.e. sf. 31. DR. KÜÇÜK'E KISMEN YAKIN, AMA DENKTAÞ'A KARÞI ÇOK SOÐUKTU: Denktaþ bey, Reþat Akar'ýn hazýrlayýp sunduðu "Dr. Ýhsan Ali Belgeseli"nde Ýhsan Ali'nin Kýbrýs Türk Toplumundan kopmasýnýn, Dr.

Küçük ile liderlik rekabetine girmesiyle baþladýðýný söyler. Ýhsan Ali "Hatýralarým" isimli kitabýnda yazdýklarý Denktaþ bey'in söyledikleri ile pek uyuþmaz. Gerek Dr. Küçük, gerekse Denktaþ'ýn siyasi tutum ve düþünceleriyle, Ýngilizlerin "Böl ve Yönet" politikalarýnýn uygulanmasýna yardýmcý olduklarýný belirten Ýhsan Ali; "…Küçük, uzun zaman öncesinden baðlantýsý olduðu Denktaþ tarafýndan (böl ve yönet politikasýna yardýmcý olmaya-hp) sürüklenmiþti" diye yazar hatýralarýnda. Ve devamýnda da: "Dr. Küçük yakýn arkadaþýmdý. Onu iyi tanýyordum. Sömürgecinin oyununa gelebileceðini sanmýyorum" diye ifade eder. Ýhsan Ali, Denktaþ bey'i, hem siyaset sahnesine Ýngiliz Sömürge Yönetiminin teþviki ile girdiði, hem TMT'nin kurulmasýndan sorumlu olduðu ve hem de kendisinden olmayanlarý "Teþkilat" aracýlýðýyla korkuttuðu için her fýrsatta Doktor'dan daha uzlaþmaz bulduðunu söyleyip yazmakta bir sakýnca görmez. Uzun lafýn kýsasý, Denktaþ bey'in Kýbrýs TV'de söylediklerinin aksine, Ýhsan Ali'nin "Hatýralarým" isimli kitabýný iyi okuyan bir kimse, onun "toplumdan kopmasýnda" Doktor'dan çok Denktaþ faktörünü suçladýðýný anlayacaktýr… DENKTAÞ BEY, BABASI RAÝF BEY ÝLE GENÇ DOKTOR ÝHSAN ALÝ ARASINDAKÝ ÝYÝ ÝLÝÞKÝLERE BÝZZAT ÞAHÝTLÝK ETMÝÞTÝ. Denktaþ bey Lefkoþa kaldýðý yýllarda, annesinin mezarýný ziyaret etmek ve yakýnlarýný görmek için babasýyla birlikte Baf'a her gidiþinde, Ýhsan Ali'nin evine de uðradýklarýndan bahseder ve Ýhsan Ali ile babasý Raif bey'in sohbetlerini yazar. Denktaþ'ýn babasý Raif bey, okumuþ olanlarýn parmakla gösterildiði 1930'lu yýllarda Dr. Ýhsan Ali'ye karþý büyük bir sevgi beslemektedir. Denktaþ'ýn babasý Raif bey gibi, Ýhsan Ali'nin de Raif bey'e karþý sevgisi vardýr. Bu ziyaretlerde Denktaþ, henüz ilkokula giden bir çocuktur ve sanýrým Ýhsan Ali kendisinden yaklaþýk 20 yaþ büyüktür. Kim bilir belki de Ýhsan Ali'ye, hem bu yaþ farký, hem de babasýna olan yakýnlýðýndan da dolayý belki de "Ýhsan Amca" veya Ýhsan Abi" demektedir. Ýyisi mi, Dr. Ýhsan Ali ile ilgili olarak biz sözü Denktaþ bey'in kendisine býrakalým. "Baf'ý ziyaret ettiðimiz günlerde annemi ziyaretten (Denktaþ'ýn annesi ölmüþtür dolayýsýyla bu bir mezar ziyaretidir) sonra ziyaret ettiðimiz evler arasýnda Dr. Ýhsan Ali'nin gün gele TMT'ne Kurtuluþ Mücadelemize ters düþerek Makarios'un ödenekli 'Türk danýþmaný' olacaðýný kim düþünebilirdi? Babamýn her okumuþ insana karþý büyük bir sevgisi vardý. Dr. Ýhsan Ali'nin ailesi ve yakýnlarý ile de babamýn dostluðu vardý." Denktaþ bey'in bir TMT kurucusu olduktan sonra kaleme aldýðý Karkot Deresi isimli kitabýnda yazmýþ olduðu bu satýrlardan da anlaþýlacaðý üzere, Ýhsan Ali'nin Makarios'un danýþmaný olmasýyla Denktaþ bey Ýhsan Ali'ye (aslýnda çok daha önceden baþlayan-hp) karþý öfkesini açýða çýkarmakta bir sakýnca görmez. TÜRK MÝLLÝYETÇÝSÝ VEYA ANTÝ EMPERYALÝST OLMAK 1963 yýlýnda patlak veren çatýþmalarýn hemen arkasýndan Kýbrýslý Türkler, Kýbrýs Cumhuriyeti kurumlarýný, "can güvenliði" gerekçesiyle ve TMT'nin direktifleri doðrultusunda terk ederlerken, Türkler arasýnda adada iki siyasi görüþ ve hareket tarzý oluþmuþtu. Birincisi Özel Harp Dairesi koordineli ve Kýbrýslý Türk çoðunluðun itaat ettiði düþünce ve hareket tarzýydý ve Kýbrýs Cumhuriyetinde görevli Kýbrýslý Türk bakan, milletvekili ve de memurlarýnýn ortak devlet ile hükümetin tüm kurumlarýný terk etmeleri ile sonuçlanmýþtý. Buna paralel Kýbrýslý Rumlarla birlikte ayný sokak ve mahallelerde ve de karma köylerde yaþayan sivillerin evlerini, mahallelerini ve köylerini býrakarak, Türklerin yoðun olarak yaþadýklarý enklavlara/gettolara çekilmeleri planlan-


HABER

13

11 MART 2011 CUMA

Özgürlükçü Sosyalizm Neden Feministtir? Ecehan Balta - Yeniyol

mýþtý. Bu gettolarda askeri önlemleri de almak suretiyle adayý Taksime götürecek yollar denenecek, bunun için de Türkiye'nin adaya müdahalesi veya olasý bir antlaþmayla iki toplumun birbirinden ayrýlmasý için þartlarýn olgunlaþmasý beklenecekti. Bu siyasi görüþ baþta Dr. Küçük ve Denktaþ bey olmak üzere TMT ve Özel Harp Dairesi'nin destekleyip organize ettiði ve sonuçta 1963-74 arasý yýllarda Kýbrýslý Türklerin büyük bir çoðunlukla itaat ettiði bir yaþam tarzýný doðurdu. Öte yandan "Kýbrýslý" kimliði ile iki toplumun barýþ içerisinde yaþayabileceklerini öne süren barýþ yanlýsý Kýbrýslý Türkler de vardý. Bu Kýbrýslý Türklere göre, adadaki fanatik Türk milliyetçiliði gýdasýný Türkiye'nin anakronik milliyetçi bürokratik ve askeri kurumlarýndan alýyordu ve Kýbrýslý Rumlarla barýþýk deðil kavgalý olmayý daha çok önemsiyordu. Özetle ve kabaca aktardýðýmýz bu iki siyasi kamplaþmada, Dr. Küçük ile Rauf Denktaþ ismi birinci grubun içerisinde öne çýkarken, Ýhsan Ali'nin adý ikinci grup içerisinde sivrildi. Dolayýsýyla babasý Raif bey ile Ýhsan Ali arasýndaki karþýlýklý sevgi ve muhabbet, siyasi nedenlerden dolayý Ýhsan Ali ile Denktaþ arasýnda olmadý. "Sevgi" bir yana, adeta "siyasi nefret" iliþkisi Ýhsan Ali'nin ölümüne kadar sürdü. Buna raðmen ikisi arasýndaki iliþkinin aldýðý bu hale bir "Kýbrýslý sezgiselliði" ile yaklaþýldýðýnda ilginç düþünce ve sonuçlara varmak da mümkün. Örneðin birkaç kez, bizzat Denktaþ'ýn kendi konuþmalarýndan þahit olduðum ve onun "Teþkilatýn masum olan birçok insanýn öldürmesini son anda önlediðine" dair bir söyleminin, Dr. Ýhsan Ali ile için de geçerli olduðunu belirtmeliyim. Þöyle ki TMT'nin ilk baþkaný Rýza Vuruþkan'ýn Dr. Ýhsan Ali için çýkardýðý "vur emrini" bizzat Denktaþ bey'in kendisi engelleyecekti. Hazýr konu açýlmýþken isterseniz bir de bu olaya göz atalým… DR. ÝHSAN ALÝ "TMT" NÝN KARA LÝSTESÝNDE: Kýbrýs TV'de yayýnlanan söz konusu belgesel çekiminde konuþan Denktaþ bey, yazýhanesine helalaþmaya gelen 3 Kýbrýslý Türk gençten, hem Dr. Ýhsan Ali'yi öldürme görevini üstlendiklerini, hem de ölüm emrini kimin verdiðini öðrendiðini anlatýr. Denktaþ bey haberi duyar duymaz, Lefkoþa'da Ankara Sokak'taki yazýhanesinden hemen dýþarýya çýkarak, yazýhanesinin karþýsýnda ikamet eden TMT Baþkaný Rýza Vuruþkan'a koþtuðunu ve kýsa bir konuþmadan sonra emri verenin Vuruþkan'ýn bizzat kendisi olduðunu anlatýr. Denktaþ bey, Ýhsan Ali için kendisine: "Çok ileri gitti, çok zarar veriyor" diyen TMT Baþkaný Vuruþkan'a: "Adamý öldürdüðünüz zaman vereceði zararý hiç düþündünüz mü?" diye sorar ve devamýnda Ýhsan Ali'nin öldürülmemesi konusunda Rýza Vuruþkan'ý ikna etmeye çalýþtýðýný anlatýr. Tabii Ýhsan Ali, faili meçhul bir cinayete kurban gitmeyip eceliyle öldüðüne göre, Denktaþ'ýn o gün Rýza Vuruþkaný Ýhsan Ali'nin "ölüm emri"ni geri almak konusunda ikna

etmekte baþarýlý olduðunu söylemek mümkün. YAKIN TARÝH TÜM ÇIPLAKLIÐIYLA BÝLÝNMELÝDÝR: Gerçi Denktaþ bey'in Ýhsan Ali Belgeselindeki açýklamasýndan ister istemez okurun aklýna; "acaba o dönemin koþullarýnda Denktaþ bey, davaya 'zarar' deðil de 'yarar' getirdiði düþünülen bir öldürme eyleminin TMT tarafýndan onaylanýp gerçekleþtirilmesini, kiþi olarak onaylýyor muydu?" diye de illa ki bir muzýr soru gelip takýlmýyor deðil… Elbette bir tarih araþtýrmacýsý ve yorumcusunun, yarým asýr önce bu adada yaþananlarý, bugünün koþullarýndan yola çýkarak yargýlamasý çok da anlamlý sonuçlara yol açmayabilir. Ancak, günümüzde on binlerce sayfa bilginin, her gün ve her gece, neredeyse ýþýk hýzýnda uçuþtuðu dünyamýzda, biz Kýbrýslý Türklerin, belki sadece gerçekleþen eylemleriyle deðil, ama bununla birlikte gerçekleþmeyen düþünceleri ve niyetleri üzerinden de kendi yakýn tarihimizi artýk tüm çýplaklýðýyla bilmesi gerektiði kanýsýndayým… Aslýnda bu mümkündür de. Çünkü bugün Denktaþ bey de dahil, onun gibi yakýn tarihimize ýþýk tutacak hala yaþayan birçok ayaklý tarih kitaplarýmýz vardýr. Bu nedenledir ki yakýn geçmiþindeki siyasi tarihi ve tarihi etkileyen olaylarý, özellikle bizimkisi gibi epeyce kana bulanmýþ küçük bir ada coðrafyasýnda sýkýþýp kalmýþ çok milliyetli toplumlarda bilinmesi daha da önem kazanmaktadýr. Hem fail ve hem de maðdurlar olarak, geçmiþin "acýlarýný" bizzat tatmýþ olan, belki de birçok olaya dahil olmaktan vicdan azabý çeken, ya da yakýnýn kaybetmiþ birçok insanýmýz vardýr. Yaþayan birer canlý tarih olan bu kiþilerin mümkün olduðu ölçüde bildiklerini anlatmasý, adada yaþayabilir bir barýþ için hem gerekli hem de faydalý olacaktýr. Dolayýsýyla yakýn tarihin tüm çýplaklýðýyla aktarýlmasý, ileride nerede hata yapýlmamasý gerektiðinin ipuçlarýný keþfetmek ve ona göre bir barýþ inþa etmek için, geleceðin Kýbrýslýlarýna 'zarar' deðil ama 'yarar' saðlayacaðýný bir kez daha vurgulayýp, Dr. Ýhsan Ali dahil daha birçok siyasi figür ve siyasi olayýn aydýnlatýlmasý için bu ülkenin gazetecilerine, yazarlarýna, aydýnlarýna, tarihçilerine çok iþ düþmekte olduðunu bir kez daha belirtmiþ olalým. Neler olmuþtu adamýzýn yakýn geçmiþinde? "Bugünün bilgi çaðýnda bu sorunun "muzýr" da olsa cevaplarýnýn, tüm çýplaklýðýyla kamu ile paylaþýlmasý, enformasyon teknolojisindeki muazzam geliþmeler nedeniyle hem kaçýnýlmaz, hem de gereklidir" diye yazmýþ olayým bir kez daha. Öyleyse bundan on yýl kadar önce, bana, 1963 sonrasý yýllarýn getto yaþamýnda bir TMT'nin en üst düzeydeki görevlisinin, Ýhsan Ali ile ilgili olarak anlattýðý bir olayý ve onu kiþi olarak nasýl nitelediðini, o zamanlar not etmiþ olduðum yerden çýkarýp yazmamýn, kamuyla paylaþmamýn vakti artýk gelmiþtir sanýrým… Bana olayý anlatan þimdi hayatta yaþamýyor. Ancak o anlatýrken benimle birlikte orada bulunan iki gazeteci daha vardý. Ve bereket ki onlar yaþýyorlar…

(…) Kadýn hareketi, kendi içinde kadýn ezilmiþliði konusunda ortak bir anlayýþa sahip olmakla birlikte, bunun nedenleri ve karþýsýnda geliþtirilecek stratejiler konusunda bir o kadar farklý görünüþe sahiptir. Kadýnlarýn ezilme biçimleri üzerinde bilgimiz arttýkça, bu stratejik farklýlýklar da çoðalmaktadýr. Sadeleþtirirsek, bir grup kadýn, kadýn ezilmiþliðinin kökenlerini patriyarkaya baðlarken, baþka bir grup ise kapitalizme baðlamaktadýr. Bizim fikrimiz, tam da patriyarka ve kapitalizm arasýnda kopmaz/diyalektik bir iliþki olduðu þeklindedir. Bir baþka deyiþle, kapitalizm patriyarkayý meþrulaþtýrýr ve süreklileþtirir, patriyarka da kapitalizmi besler ve geliþtirir. Bu bakýmdan, yalnýzca erkeklerin ayrýcalýklarýna ya da yalnýzca kapitalizme karþý mücadele ederek kadýn özgürlüðünü gerçekleþtirebilmek mümkün deðildir. "Eðer yalnýzca sol gruplarla birlikte kapitalizme karþý mücadele edersek, ezilmiþliðimizin en aðýr yanýnýn, tam da en güçlü bir biçimde hissettiðimiz yanýnýn, yani ev kadýnlýðýmýzýn, ev içindeki insani iliþkilerimizin dokunulmadan kalmasý gibi bir riskle karþý karþýya kalýrýz" (Meulenbelt, 1987:8). Diðer yandan, kendimize özgü varoluþumuzu baðýmsýz olarak þekillendirmek istersek de, bir baþka deyiþle salt kadýnlarýn kurtuluþu için mücadele edersek de kapitalist sistemde özgür bir yaþamýn önkoþullarýnýn varolmadýðýný görürüz. Bu nedenle de ayný zamanda anti-kapitalist bir mücadele vermeden, kadýn özgürlüðünün gerçekleþmesinin nâmümkün bir hayal olduðunu biliriz. Bu baðlam, kadýn hareketi ve sol arasýnda zorlu bir iliþki yaratýr. Kadýnlar bu ikisi arasýnda kendi çözüm yollarýný bulmaya zorlanýr. Bu çözüm, kimi zaman ayrýlýkçýlýk, kimi zaman da sol hareketler içindeki örgütlenmeler olarak geliþir. Bu elbette, ülkedeki sol/sosyalist hareketin durumu ve onun feminizm algýsý ile yakýndan iliþkilidir. Örneðin, Latin Amerika'daki yerleþik maçizm kadýn hareketini uzun zaman ayrýlýkçý bir hareket olarak geliþmeye zorlamýþtýr. Bunun aksine Avrupa'da kadýn hareketi sosyalist hareketin organik bir parçasý olmayý baþarmýþtýr. Türkiye'de ise durum böyle geliþmedi. Kadýn hareketi örgütsel olarak soldan baðýmsýz bir güç olarak ortaya çýktý. Bunun iki nedeni var: Birincisi, sol hareketin fiili bir varlýðýnýn olmadýðý 1980 sonrasýnda açýða çýkmýþ olmasý, ikincisi ise cinsiyetçilik karþýtý mücadelenin sol hareketin gündemine girmemiþ olmasý. Ama burada kadýnlarýn siyasal örgütlerdeki fiili varlýðýndan öte, sosyalist hareketin programatik olarak cinsiyetçilik karþýtý -ve ayný anlamda feministolmasýnýn sosyalist hareket açýsýndan ne anlama geldiði bugün daha anlamlý bir soru olarak duruyor. Örgütsel strateji bir yana, kadýnlarýn talepleri öbür gruplarýn talepleri ile bütünleþmedikçe karþý çýktýklarý sistemle mücadele etmek için gereken desteði saðlamalarý güçtür. Ezilen ve sömürülen tüm kesimlerin ihtiyaçlarýný karþýlayacak alternatif bir program mevcut deðilse, -ki bu sadece bu kesimler arasýnda bir etkileþim olduðu takdirde söz konusu olabilecektir- kadýn istihdamýnýn artýrýlmasý konusundaki talebimiz, sendikalarýn sarý duvarlarýna çok daha rahat bir biçimde çarpacaktýr. Diðer yandan, eðer bütünlüklü bir programatik çerçeve içinden konuþmuyorsak bu talep kapitalizm içinde esnek istihdam modellerini devreye sokarak karþýlanabilir hale gelebilir. Bu sefer ayný dramatik sonuç, erkek iþçiler için söz konusu olacaktýr. Bir baþka deyiþle, tam istihdamý önermeden "kadýnlara iþ", "eþit iþe eþit ücret" demenin bir anlamý kalmayacaktýr. Bunun arkasýndan kadýn ve erkekler olarak yaþanabilir bir asgari ücret talep etmeden ne kadýnlarýn ne de erkeklerin

tam istihdam talepleri karþýlýðýný bulmayacaktýr. Bugün kadýn taleplerinin en azýndan belirli bir bölümünün karþýlanmasý için bütçe içinde kamu hizmetlerine yapýlan harcamalarýn artýrýlmasý, saðlýk ve eðitim harcamalarýnýn yine bütçe içindeki payýnýn artýrýlmasý gerekiyor. Bunun anlamý, özelleþtirmelerin ve savaþýn durdurulmasý, istihdam politikasý ve iþyerinde iþçi denetimi biçimlerinin yaratýlmasý vs.dir. Bu bakýmdan, kadýn hareketinin talepleri sosyalist hareketin talepleri ile örtüþüyor. Peki, sosyalist hareketin bu talepleri içermeye ne kadar ihtiyacý var? Spesifik düzeylerde kurulan baðlantýlar, belki bu soruya daha net yanýtlar üretmemizi saðlayabilir. Özelleþtirmeleri ele alalým: Özelleþtirmelerle birlikte ilk iþten atýlanlarýn kadýnlar olduðunu biliyoruz. Bu bize karþý çýktýðýmýz bu neo-liberal uygulamalardan ilk elden zarar gören özneleri gösteriyor. Bu özneleri hareketin içine katmaksa onlara özgü bu uygulamanýn deþifre edilmesini gerektiriyor. Ya da savaþa karþý muhalefetin önemli bir bileþeni olarak kadýnlarý örgütlemek için savaþýn onlar nezrinde yarattýðý özgül yýkýmý göstermek gerekiyor. Savaþ kadýnlarý üçlü bir biçimde; hem kadýn, hem anne, hem de ev kadýný olarak bir kez daha eziyor. Toplumsal þiddetin artmasýndan en çok kadýnlar etkileniyor, savaþta annelerin çocuklarý ölüyor ve toplumsal harcamalara ayrýlan bütçenin kýsýlmasý, kadýnlarý daha çok ev iþi yapmaya mahkum ediyor. Sosyalist hareket, bütün bu baðlantýlarý kurmak zorunda. Bir yandan, tüm ezilen gruplarýn ihtiyaçlarýna yanýt vermek iddiasýnda olduðu için, genel bir toplumsal ve siyasal kurtuluþ programýna ihtiyacý var. Diðer yandan ise bu siyasal öznelerin oluþturduðu toplumsal gücü yaratmak, mevcut öznelerin bir kýsmýný görmezden gelerek mümkün olmadýðý için, kendi özgün sorunlarý olan kadýnlarý da harekete geçirecek programatik bir yaklaþýma ihtiyacý var. Bu yaklaþým, kadýn taleplerini diðer toplumsal kesimlerin talepleri ile bütünleþtirmek bakýmýndan feminist olmak durumunda. Diðer hareketler gibi feminist hareketi de "kýsmi" bir hareket olarak göremeyiz ve önemini de bu kýsmilikle sýnýrlandýramayýz. Kadýn hareketinin özgül bir baský biçimine karþý mücadelede yoðunlaþtýðý bir gerçek. Bu baský biçimini ortadan kaldýrmak da özgül bir mücadele deneyimi gerektiriyor. Sosyalist hareket, bu deneyimi içselleþtirebildiði ölçüde gerçekten tüm ezilen ve sömürülenler için bir umut olmayý baþarabilecek. Hareketlerin özgüllüðünü tanýyarak, onlarý bir program etrafýnda bütünleþtirmeyi baþarabildiði ölçüde. Bunun, aktivistler için bir anlamý var: Hareketin özgül deviniminin yarattýðý talepleri kendi programýnýn ayrýlmaz bir parçasý ve kendini de bunun bir savunucusu olarak görmek. Kendini hareketin yerine ikame etmeden, ama hareketin seyrinden de kopmadan.


14

11 MART 2011 CUMA

Ali Sarýtepe

MAÐDURUN DÝLÝNDEN, MAÐRURUN DÝLÝNE

AKP'nin kuruluþ sürecinden günümüze kadar gelen siyasal davranýþ ve dilini anlatan her halde en iyi cümledir. AKP'yi tarihsel arka planýyla birlikte ele aldýðýmýzda, çeþitli vesilelerle iktidar odaklarý tarafýndan yönetmeye referans verilmeyen bir siyasal anlayýþýn devamý olduðu görülmektedir. Parlamentoda çoðunluða sahip olduðu seçim dönemine baktýðýmýzda: Ülke karakterli ekonomik krizin; halký yoksulluk sýnýrýna daha yakýnlaþtýrdýðý, finans krizinin günlük ekonomik iþleyiþi bile týkadýðý noktaya geldiði rahatlýkla görülebilmekte idi. Kendi dýþýnda ise; sosyalizm bloðu devletlerinin yýkýlmasýyla, dünya tek kutuplu/merkezli hale dönüþtüðü ve dolayýsýyla soðuk savaþ dönem örgütlenme biçimi olan Nato Devlet Örgütlenmesi olan Gladyo/Kontrgerilla örgütlenmesi de dönemini tamamlamýþ, eritme ve tasfiye politikalarýyla eski örgütsel yapýlarý sonlandýrýlmýþtý. Bunun yapýlamadýðý tek ülke Türkiye kalmýþtý. Diðer ülkelerde tasfiye edilen bu yapýlarýn; 12 Eylül ve 1984'ler itibariyle Kürt sorununun kendisini ifade ediþindeki stratejik duruþu nedeniyle Türkiye Gladyosu devlette mutlak hakim durumuna gelmiþti. Onun bu hakimiyeti ABD ve AB politikalarý ile uyuþmazlýðýna da denk düþmekte idi. Verili ortamýn böyle olduðu koþullarda AKP, geniþ bir

Özkan Yýkýcý

YENÝDEN EMPERYALÝST GERÇEKLERE MERHABA DERKEN

Son dönemde etrafýmýzdan içsel geliþmelere eðer düþünsel sansürle beynimizden silinme olmadýysa, yeniden Emperyalist gerçeklerle yüzleþmekteyiz. Yok eðer bellek silinmesi ve sistemin istediði gibi düþünsel sansürle düþünmeme sonucu oluþma aþamasýndaysak, bu gerçeklerle yüzleþeceðiz. Sadece verilen resmi bilgilerle ve býraktýklarý orandaki algýlatmalarla etrafýmýzý izler veya ilgisiz kalýp gideriz. Son geliþmeler sadece net olaylarla deðil, sistemin nasýl bir insan þekli yarattýðýnýn da yüzleþmesi oluyor. Ama yine de tüm bunlar bir doðruyu yok etmiyor: Yaþananlar Emperyalist gerçeklerin aynasý olmaktadýr. Bize hep yýllardýr özelikle sistemin adý dahi olan ifadelerin belekten silinmesi veya mümkün oldukça kullandýrmama çabalarý vardý. Sanki Emperyalist kuram dahi öcü ve söylenmemesi gereken kavram gibi siliniyordu. Onun için sistemin kendisi yaptýklarýyla adýnýn dahi kullanýlmasýný yok etmek istiyordu. Onun için "Küreselleþme, Globalleþme" gibi daha yumuþak ve örtü þeklinde kelimeler üretildi. Aslýnda bunu da baþardý. Nasýl ki þimdilerde birer birer Tiran gibi kötü figürlerin daha dün sistemin en iyi istikrarlýlarý olma gerçekleri olduðu gibi. Özelikle bu yýl Kuzey Afrika'dan Basra'ya uzanan coðrafyadaki olaylar sonuçlarý belirsiz olsa da, net bir doðruyu haykýrdý: Devrilen liderler sistemin en iyi bekçileri olmaktaydý. Ayakta kalmalarý deðil direk Amerika'dan dahi en çok destek alan liderler olmaktaydýlar. Bu dahi gizletilmek istenmektedir. Oysa bize net bilgi olarak sistemin övülen Orta doðu projesinin belgesi olmaktaydý. Bu dahi tartýþýlmadý ve öne çýkarýlmadý. Sadece gidenlerin þöylesine kötülükleri sýralandý. Oysa Mübarek'in son yer altý iþkence yerleri dahi Amerikan sistemsel çýkarlar için hangi kirli iþkencelerin yapýldýðýnýn acý resmi oluyordu. Emperyalistsiz bu basit gerçekler dahi düþünülemez: Yine uluslararasý sermaye sömürge þeklini kavramadan bu tek tek olayý da anlamak mümkün deðildir. Bunlar hep belekten silinerek adeta sistemin "muhteþem" reklamýný yapma zemini oluþuyor. Bakýn þu iþe; Hem her yanda sistemin hastalýklarý görülüyor, hem de yeni hedefte hastalýk tedavi ilacý olmayan reçeteler havada savruluy-

HABER

toplumsal kabulle siyasete sayýsal belirleyici olarak dahil oldu. Hükümet olmasý; ayný zamanda onun AB'ye üye olmaya çalýþan Türkiye'nin uymasý gereken kriterlere sahip çýkmasýna ve bu sahip çýkmanýn ülke içi ve ülke dýþýnda kendisine meþruiyet saðlama koþullarýný da yaratmýþ oldu. Parlamento çoðunluðu olmasý ve bunun sonucu olarak hükümet olmasý; onun muhalefet/maðdur dilini kullanmasýný engellemedi. Tam aksine hala daha maðdurluða mahkum edilmeye çalýþýldýðýný devamlý olarak anlattý. Haksýz da deðildi. Türkiye yönetme formülasyonu olan bölücülükkomünizm-þeriatçýlýk üçlemesinden olan þeriatçýlýk suçlamalý, yapý siyasal güç odaðý konumuna gelmiþti. Hükümet olmasý; devletteki güç odaklarýnýn ona karþý tavýr koymalarýna engel olmadý. YÖK-HSYK-Anayasa Mahkemesi gibi kurumlarla olan çatýþma bu alanýn açýkta olan zirvesiydi. Kapalý alanda ise askeri bürokrasinin ona karþý eylemliliði devam ediyordu. Çeþitli darbe giriþimleri ve planlamalarý; iç ve dýþ koþullarýn ortaklaþmasý ile deþifrasyona uðramasý ve güçsüzleþtirilmesi ile Akp'nin ayný zamanda hükümet olmaktan iktidar olmaya baþlama sürecidir de. Sivil bürokrasideki güç odaklarý da ayný zaman dilimi içerisinde, direnme/karþý durma ekseninden güçlerinin sonuna da gelmeye baþlamýþlardý. Akp siyaseti; 2010 12 Eylül referandumu ile maðdurun dilini kullanmada bu dilin zirvesine gelmiþti. Bugün artýk ortada kullanýlan yeni bir dil vardýr. YÖK'e muhalefet eden, demokrasi noktasýnda eleþtiriler yönelten Akp; burada siyasal egemenliðini saðladýktan sonra, onun için YÖK sorunu YOK olmuþtur. Geçmiþte eleþtirdiði uygulamalarý bugün kendisi yapmaktadýr. HSYK'ya yöneltmiþ olduklarý tüm eleþtirileri sanki onlar yapmamýþ gibi, icracýlarý bu sefer kendileri olmuþlardýr. Anayasa Mahkemesi de keza ayný duruma gelmiþtir.

Gelinen noktada Akp'nin siyaset dilinin, demokrasi dilinden ziyade demegoji dili olduðu çok daha açýk olarak gözükmektedir. O; güç odaklarýyla yapmýþ olduðu çatýþmalardan, demokrasiyi ve özgürlükleri güçlendireceði yerde kendi iktidar gücünü en geniþ alana yaymaya çalýþmýþtýr. Ve bugün kendisine uyumlulaþtýrdýðý odaklarla yapmýþ olduklarý devlet faaliyetlerine karþý oluþan tepkilerin toplumsal karþýlýk noktasýnda kendisine yönelmesinde: Kurumlar baðýmsýzdýr, bizim buna müdahale etme yetkimiz yoktur diyebilmektedir. Topluma; demokrasi ve özgürlüklerde geniþ yaþama alanlarý saðlamasý gerekirken, maðdur dilinden maðrur diline geçerek bunun getirileri olan fiziksel ve hukuksal zoru normalmiþ gibi göstermeye çalýþmaktadýr. Türkiye sorunlarýnýn kördüðümü olan; Kürt sorunu ve bu sorunun sonucu olan faili meçhuller gerçeðini görmezlikten gelmektedir. Bugün Kürt nüfus coðrafyasýnda adým baþý ortaya çýkan toplu mezarlar zinciri, sanki bu ülkenin siyasi coðrafyasý içerisinde olmamýþ gibi, Akp siyaseti bigane kalmaktadýr. Akp siyaseti; heybesinde bulunan maðdurluk konularýný, sorunlarý çözme noktasýnda ele almamýþtýr. O; sade bunlarý istismar etmek noktasýnda ele almýþtýr, bunu kendisine siyasi rant elde etme noktasýnda tutmuþtur. Her ne kadar hala demogojiden güç almaya çalýþsa da, artýk tarzýnýn sýnýrýna gelmiþtir. Maðrur dili, onu siyasal teþhirlerden ve deþifrasyona uðramasýnýn önüne geçemeyecektir. Akp siyaseti; siyasetinin zirvesinden, iktidar olmasýyla birlikte iniþe geçmeye baþlamýþtýr. Ya sorunlarý çözücü ve kucaklayýcý olacaktýr ya da siyasal düþüþten hýzla payýný alacaktýr.

or: Bir yandan hep dinin ve diktatörlüklerden söz ediliyor, çare olarak da ýlýmlý islamdan söz ediliyor. Bunlar özde emperyalist hegemonyanýn önemli ideolojik göstergeleri oluyor. Son günlerde baþka önemli Emperyalist þok tedavinin de tartýþýlmasý en azýndan bazý ülkelerde baþlandý. Yalnýz yine bir eksikle: Konular hep tekil ve dar bir noktada býrakýlýyor. Oysa þimdi konuþulmakla meþgul olunan sosyolojik hukuki durumlar aslýnda Seksenlerden beri Neoliberalist yapýlanýþýn meyveleri olmaktadýr. Sistemsel eksiklik hep basit ulaþma aþamasýna engel olmaktadýr. Bunlara biraz deðineyim: Türkiye'deki son özelikle 2 gazetecinin tutuklanmasý veya Amerika'da Guantanama olayýnda Obama'nýn siyasal yenilgisi bazý yýllardýr olan sistemsel mükemmel deðerleri sarsan tartýþmalara neden olunuyor. Onlar gibi basitten alalým: Hukukta hep ezberletirler; Suç ispatlanmadýkça insan suçlu deðildir. Oysa Yýllardýr hepimiz biliriz ki sistemi eleþtirenlerin nasýl yakalandýklarýný ve uydurmalarla iþkencelerden geçirdiði hep yaþanýyordu. Hatta en örnek abide Amerika'daki Guantanama tutuk yeri oluyordu. Orda insanlar en acýmasýz hücrelerde olmadýk þekilde tutuklanarak suçlarý ispatlanmadan kaldýlar. Hatta o denli suçlandýlar ve suç bulunamadý ki serbest kalanlara kalacak yer bulmak için Amerika paralar verip yerleþim aradý. Tutuklayan Amerika suçsuz olan insanlarý dahi kabul etmedi. Obama þimdi en azýndan sivil yargýlama ve suç bulunamayanlarýn serbest kalma sözüne ve tutuk evinin kapatýlmasýna söz vermesine karþýn þimdi o dahi yenildi. Çünkü örnek Amerikan sermayesi ve siyaseti bunu dahi kabul etmedi. Bu örnek dahi son günlerde iyice Türkiye'de de dilendirilen "suç ispatlanmadýkça suçlu deðilsin" ilkesi çoktan bozuldu. Siz karþýt ve öteki görülüyorsanýz o zaman hukuk þu kuralla baþlar; "Suçsuz olduðunuzu ispatlayýn". Basit deðiþim aslýnda çoktan oldu ama ýsrarla þu örtü koruma yapýyordu: "Yargý baðýmsýzdýr ve tartýþýlmaz". Bu þekildeki düþünce adeta yanlýþlarý görmezlikten gelmeði de yaratý. Bu basit örnek devamýnda çok olgu ifade eder.. Sizi en ufak þekliyle muhalif olma tehlikeli olmasý ve kendinizi oto sansürle düþünmemeðe itmektedir. Böylelikle sadece resmi sýnýrda düþünüp tartýþýlacak ortam oluþmaktadýr. Size hep düþünsel olarak þu tedavi yapýlýr; "sistemi sorgulama çizgisine gelmeðin". Nitekim bu geliþme sonucu da insanlar hep sistemin ezberinde ahkam kesip en doðruda olduklarýný zannederler. Siz bilgiyi vermeyeceksiniz ve karþýnýzdaki de almayacak. Sadece resmi ekseni alacaktýr. Böylesi sistemsel düþünce þekli oluþacaktýr. Elbet Emperyalistlik ve yönetim diktatörlükleri de konuþmadýðýnýz için de onlarda gözden kaçacaktýr. Ýþte

size sistemsel ideolojik kýskaç. Bizde de böyle deðimli? Yazýlana ve belgelere raðmen hala Kýbrýs konusundaki gerçeklerin konuþulmasý oto sansürle örtülmüyor mu? Türkiye'deki 2 gazeteci tutuklanma þekli ve gerekçeleri oldukça tepki yaratý. Bilinen kadar yakalananlarýn durumu da tepkiyi artýrdý. Ýlginç sosyolojik gerçek ise verilen tepkiler oldu. Parçalatma ve böl yönet siyaseti sonucu ötekileþtirme benim çizgisi nedeniyle insanlara yakýna veya ötekine göre tavýr koyma durumu yaratý. Bu nedenle mesleki sýnýfsal veya sosyal refleks dahi yok edildiði de görüldü. Bunu seslendiren sosyologlar ise aslýnda Neo liberalleþme ile geliþen dar bireycilikle yeni siyasal kültürleþme zeminini hep görmezden gelmektedirler. Düþünsel daraltý ve bireysel bencil öteki çizgisi en net insani konuda dahi orta paydaþlýklarda zorluklarýn yaratýldýðýný da yaþadýk.Gazetecilerin sistemin bazý kirli iþlerini yazmalarý olmadýk güçlüklerin de içine sokuldular. Bu basit hukuk veya sosyolojik ilke deðil yönetim genel kurumsallaþmanýn gerçeði olmaktadýr. Hele de ayný zamanda Model olarak da sunulmasý basit tekil ayrýcalýk deðildir. Son ufak bir gerçek daha: Çoðunlukla Emperyalist gerçekler yok sayýlýrken bazen de baþka þekliyle paranoyaklaþtýrýlýyor. Sanki sistemin iþi gücü yok da buradaki her olguyu acil günlüðe aldý. Son Türkiye Kuzey Kýbrýs'la ilgili bir çok konuþma oldu. Nedense AKP dilini veya uluslararsý sermaye sömürgeleþtirme gerçeði pek birlikte ele alýnmadý. Dahasý yaklaþan Türkiye seçimleri nedeniyle AKP diðer partilerin buradaki siyasi kartý kullanmalarýna engel olma adýna bazý hamleleri olma durumu da pek tartýþmalara katýlmadý. Oysa þimdiden AKP diðer partilere baþka seçimlerde olduðu gibi buradaki siyasal kartý kullanmalarýna þimdiden olanaðý elerinden aldý. Milliyetçi kesim bu nedenle þimdiden önemli bir eksiklikle baþlama zorunda kalýyor. Kýsaca bu hafta düþüncelerden silinmek istenen ama yaþanan emperyalist sistem üzerinde bazý sosyal hukuki gerçeklerle yüzleþme yapma amacýndan yola çýktým. Bilmem ne kadar baþardým sorusu da hala kafamda vardýr. Pratikle ezberi biraz sýyýrýrsak o zaman iþler kolaydýr. Neo liberalistlik ekonomik olarak hep krizlerle boðuþtu ve hala aþmazda. Ama yaratýðý kurumsal yapýlar ve insan þekleri ile en azýndan sosyal deðiþim sýnýfsal sosyal dalgalarý etkisi yapma bakýmýndan baþarýlý oldu. Hele de ezberleri ve düþündürtmeme duruþlarýyla oldukça mesafe aldýðý belli. Bunlarýn bir kaçýný ancak yaza bildim.

yenicag@yenicag.com.cy

yenicag@yenicag.com.cy


HABER

15

11 MART 2011 CUMA

DERELERÝN KARDEÞLÝÐÝ ÜZERÝNE BAZI DEÐERLEDÝRMELER 1- Derelerin Kardeþliðini ortaya çýkaran koþullar kuþkusuz ki, derelerimizin baþýna tebelleþ olan ve sularýmýzý boru ve tünellere hapsederek yutmaya çalýþan HES 'lerdir. Hangi derede HES projesi baþlamýþsa orada yaþayan insanlarýn duyarlýlýðý oranýnda oluþan tepki yada direniþ eðilimlerinin çoðalmasý ile ortaya çýkmýþtýr. Derelerin Kardeþliði, yöreden yöreye farklýlýklar gösterse de esas itibariyle gönüllü insanlarýn yürüttüðü bir mücadele olarak þekil almýþtýr. Hemen har vadide uzun uðraþlar ile köy toplantýlarý, paneller, görsel bilgilendirme faaliyetleri vb. yapýldýktan sonra yöre halký tarafýndan benimsenmeye ve sahiplenilmeye baþlanmýþtýr. Ancak böyle bir aþamadan sonra tepkiler çoðalabilmiþ ve kitleselleþebilmiþtir. Ýþte bu yerel direniþlerin yan yana gelmesi

ile de Derelerin Kardeþliði Platformu vücut bulabilmiþtir. 2- Derelerin Kardeþliðini diðer çevre örgütlerinden, sivil toplum kuruluþlarýndan vb. ayýran ve sahici kýlan en önemli yan bu yerel dinamizmdir. Baþka bir ifadeyle anlatacak olursak, ortaya çýkan bu kendiliðinden direniþ eðilimlerini yukarýdan doðru yönetmek, sahiplenmek veya üzerine oturmak gibi elitist bir anlayýþla deðil; bizzat aþaðýdan, sorunun yaþandýðý yerlerde ve bu yerlerde yaþayan insanlar tarafýndan oluþturulmuþ olmasýdýr. 3- Sermayenin her kesiminin kendi çevreci STK'sýný kurduðu, çevre düþmaný yatýrýmlarýný bile bu sayede 'yeþil' göstermeye ve halký yanýltmaya çalýþtýðý günümüzde; Derelerin Kardeþliði ile tamamen baðýmsýz ve gönüllü yurttaþlarýn hareketi olarak

BAÞSAÐLIÐI Sevgili Dostumuz

PUZANT NADJARIAN’ýn Vefatý dolayýsý ile tüm ailenin acýsýný paylaþýr baþsaðlýðý dileriz. YENÝ KIBRIS PARTÝSÝ

ISI METAL

yürümek hiç kuþku yok ki önemli bir meziyettir. Ülkemizdeki çevreci örgütlerin pek çoðunun arkasýnda sermayenin deðiþik kesimlerini görmekte ve bu kesimlerin kendi STK'larý aracýlýðý ile bir tür lobi faaliyetleri yürüttüðüne tanýk olmaktayýz. Sponsoru ya da finansörü bizatihi sermaye olan sözüm ona bu tür çevreci örgütlerin yaratýðý olaðanüstü bilgi kirliliði ve manipülasyonlar karþýsýnda, kendi özgücüne güvenerek ve tamamen özgür yurttaþ ve gönüllülük üzerine geliþtirilen Derelerin Kardeþliði hüviyeti bizim için her þeyden çok daha kýymetlidir. Çünkü baðýmsýz olmayan hiçbir hareketin sahici olmasý da mümkün deðildir. O nedenle, devletin ya da devletlerin birer ideolojik aygýtý gibi çalýþmayý marifet sanan veya arkasýný çeþitli sermaye kuruluþlarýna dayayarak baðýmsýz kalmayý önemsemeyen, dolayýsýyla emir almadan ve çýkarý olmadan tek bir adým dahi atmayý beceremeyen böylesi STK veya çevrecilerin biz Derelerin Kardeþliðini anlama þansý yoktur. Fakat þurasý çok açýk ki, baþkalarýnýn kýlýcýný kuþananlar, o kýlýcý onlar için kullanýrlar. Halk için deðil. Biz bunu bilir, bunu anlarýz. 4- Derelerin Kardeþliði her görüþten, her kimlikten veya her inançtan insanlarýn birlikte mücadele ettiði ve edebildiði bir halk hareketidir. Kendi deresine, suyuna ve geleceðine sahip çýkma bilinci taþýyan, bunun için birlikte mücadele etme ahlakýný gösteren her birey, her yurttaþ Derelerin Kardeþliði'nin doðal üyesi kabul edilir. Bu nedenledir ki, Derelerin Kardeþliði

herhangi bir siyasi partinin ya da oluþumun güdümüne veya denetimine sokulamaz. Bu yalnýzca bir ilke deðil ayný zamanda bizim demokrasi anlayýþýmýz ve kültürümüz olmalýdýr. Bunun tersi, yaþam alanlarý için samimi ve dürüstçe mücadele eden her görüþten erkek ve kadýnlarýn emeklerine yapýlacak bir hýrsýzlýk olarak görülmelidir. Böyle bir davranýþ Derelerin Kardeþliði mücadelesine yapýlabilecek en büyük kötülüktür. 5- Bütün bu olumlu özellikleri içinde barýndýran Derelerin Kardeþliði'nin kurumsal iþleyiþi ve bütün iliþkileri de tam anlamýyla açýk ve demokratik olmak durumundadýr. Topraðýna, suyuna, yaþama ve geçinme alanlarýna sahip çýkmaya çalýþan insanlarýn her türlü karar süreçlerine doðrudan katýlýmýný saðlamak; her aþamada sözün ve yetkinin kedilerine ait olduðunu açýða çýkarmak gibi bir sorumlulukla karþý karþýyayýz. Gerçek bir halk hareketine dönüþmek gibi bir derdimiz olacaksa, iç demokrasimizi açýk ve doðrudan demokrasi yöntemlerini her koþulda iþler kýlmak durumundayýz. 6-Derelerin Kardeþliði'nin ortaya çýkardýðý mücadele ve yarattýðý kurumsal iþleyiþ bugün için esas olarak gönüllü yurttaþlar tarafýndan þekil almaktadýr. Fakat bu iþleyiþ ve iliþki biçimi daha çok bir mücadelenin baþlayabilmesi ve geliþebilmesi için bir zorunluluk olarak kabul edilmelidir. Çünkü mücadelenin geniþleyerek kitleselleþtiði yerlerde gönüllülük üzerine kurulu bütün iliþki ve sorumluluklar yeri-

ni daha sahici ve sorunun geçek sahiplerine doðru deðiþmek durumundadýr. SONUÇ OLARAK Bugün doða, toplum ve yaþamýn her alanýna yönelik çok yönlü bir saldýrý ile karþý karþýyayýz. Kapitalist sistem dünya üzerinde var oldu olalý hiçbir zaman bu denli yaygýn, bu kadar kapsayýcý ve derinlikli bir küresel sömürüyü gerçekleþtirme imkanýna eriþmemiþti. Geçmiþ sömürgeciliðin bugünkü ulusal ve uluslar arasý düzeyde yasal hale getirilmiþ biçimi olan özelleþtirme ile kapitalist sömürü yeryüzünün her bir santimetre karesine kadar ulaþmaya ve nüfus etmeye çalýþýyor. Doða, doðaya ait bütün nimetler; insanlýk ve insanlýðýn binlerce yýlda yarattýðý bütün toplumsal ve kültürel deðerleri özelleþtirilerek sermayenin kar kaynaðý haline getiriliyor. Bu artýk bütün dünyanýn sömürgeleþtirilmesidir. Kapitalist sistemin, bu vahþi ve doymak bilmez sömürüsüne karþý dünyanýn herhangi bir yerinde iþ için, aþ için, toprak için, su için, yaþama ve geçinme rýzklarýmýz için velhasýl doðaya ve insana dair her þey için en küçük bir mücadele dahi yapýlýyorsa, bu anlamda en küçük bir yaprak hýþýrtýsý dahi kulaðýmýza geliyorsa bir umut var demektir. O büyük insanlýk ölmemiþ, insanca yaþam için mücadele umutlarý tükenmemiþ demektir. Derelerin kardeþliði bu devasa küresel kapitalist güçler karþýsýnda pire gücünde dahi olsa ýsýrmayý ve rahatsýz etmeyi becerebiliyorsa insanlýk için, ülkemiz için bu umut daha da büyüyecek demektir.


ATLA TALÝM MEYE

haftalýk siyasi gazete

ACENTALARA KARÞI SOSYALÝST SEÇENEK!

ÝL YÖNET

R! HAYI

Yeþil Hat'ta Gölgeler ve Suretler Canan Aydýn - Birgün Son günlerde 'Toplumsal Varoluþ Miting'leriyle adýný sýkça duyduðumuz Kýbrýs, senaryosunu ve yönetmenliðini Derviþ Zaim'in üstlendiði 'Gölgeler ve Suretler'e ev sahipliði yaptý. Türkiye'de 11 Mart'ta vizyona girecek olan filmde 1963'te Kýbrýs'ta geçen Rum ve Türk iki ailenin yaþadýðý olaylar konu ediliyor. Yönetmen Zaim bir ilki gerçekleþtirerek Kýbrýs'ta iki ayrý gala gerçekleþtirdi. 4 Mart'ta yapýlan galaya yönetmen, oyuncular, Cumhurbaþkaný Derviþ Eroðlu, eski Cumhurbaþkaný Mehmet Ali Talat'ýn aralarýnda bulunduðu davetliler katýldý. Film konu itibariyle her iki halkýn travmalarý olunca, ikinci galasý da Kýbrýslý Rumlarýn ve Kýbrýslý Türklerin ortak alaný olan 'Yeþil Hat'ta yapýldý. Lefkoþa'da bulunan 'Yeþil Hat' adý verilen 'ara bölge'nin bir yanýnda Rum mahalleleri diðer yanýnda ise Türk mahalleleri yer alýyor. Ledra Palace Oteli'nin yanýnda bulunan Kýbrýs Toplum Medya

Merkezi'nde yapýlan gala da filmin Kýbrýslý Rum oyuncularý Zaim'i yalnýz býrakmadý ve iki toplumlu gala gösteriminde duygulu anlar yaþandý. Ardýndan ise yönetmen Zaim izleyicilerden gelen sorularý yanýtladý. Yönetmen Derviþ Zaim Yeþil Hat isminin nereden geldiðini þu sözlerle anlatýyor: "Bir yanýnda Rum mahallelerinin diðer yanýnda ise Türk mahallelerinin bulunduðu bölgede Ýngiliz polis komutanýnýn yeþil bir kalemle 'önlem' amaçlý "Ne yapalým da bu iki halk birbirine bulaþmasýn" diyerek Lefkoþa haritasý üzerin de yeþil bir kalemle çizmesinden geliyor." DERVÝÞ ZAÝM (Yönetmen) Yýllarca süren bir anlaþmazlýk söz konusu. Sizce bu filmin barýþ sürecine ne tür katkýsý olacak? Tarihe iliþkin her film bir gelecek tahayyülü içerisindedir. Ýnsanlarý ayýran, ayrýlýklarý üzerine sistemini kuran felsefeler var. Diðer yandan aralarýnda ortaklýk olduðunu düþü-

l

KALBÝ ÝNSAN SEVGÝSÝ ÝLE DOLU SEVGÝLÝ DOSTUMUZ, MÜCADELE ARKADAÞIMIZ

AHMET KARAMAN'ý ANIYORUZ..

TÜM SEVENLERÝNE DUYURULUR AÝLESÝ VE YENÝ KIBRIS PARTÝSÝ Tarih : 16 Mart 2011 Saat: 12:00 Girne Belediyesi Kabristanlýðý LA LÝMAT

TA MEYE YÖNETÝL

! HAYIR

haftalýk siyasi gazete

nen, daha eþitlikçi ve bütünleþtirici bir kavramdan yola çýkmaya çalýþan düþünceler vardýr. Ben Kýbrýs'a iliþkin söylenecek, yapýlacak adýmlarýn süreçlerin bu ikinci kategoriye giren kavramlardan hareket edilerek oluþturulmasýndan yanayým. Bu prensiple hareket edersek sapla samaný daha kolay ayýrabiliriz. Hem bir Kýbrýs sorunu var, hem de bir Kuzey Kýbrýs sorunu vardýr. Öncelikle bunu kabullenerek çözüme daha yakýn olmak lazým. Tabii bunun için Kýbrýslý Türkler için bir siyasi öznenin ortaya çýkmasý lazým. Þu anda en büyük problemlerden bir tanesi bir siyasi öznenin olmamasý. Kýbrýslý Türkler neyi istemediklerini neyi reddettiklerini biliyorlar ama bunun nasýl elde edildiklerini, o sihirli sözcük BARIÞ sözcüðü dýþýnda ifade edemiyorlar. Onlarýn bu argümanlarýný kolaylaþtýracak bir siyasi öznenin ortaya çýkmasý lazým. Bu siyasi özne þu anda yok. Umarým bu siyasi özne ortaya çýkar. Birçok görüþe göre Gölgeler ve Suretler dengeli bir film. Sizce dengeli bir film bile insanlarý kýzdýracak mý? Orada da çok farklý görüþlere sahip insanlar var. Bir türlü çözülemeyen bir sorunun varlýðý geçmiþe iliþkin bu filmin algýlanmasýnda da farklý bakýþ açýlarýný getirecektir. Kýbrýs Rumlarý için 1960'lar altýn çaðlarý. Evet, o dönem, Kýbrýs Türk isyaný oldu ama her þeye raðmen altýn çaðý olarak görürler. Böyle bir filmin farklý bir düsturdan geliyor olmasý da farklý soru iþaretlerine sebep olabilir haliyle. Yine de bu farklý görüþler fark edilerek barýþ süreci hýzlanmalý. Çünkü eðer bilirsen, hatýrlarsan ve ondan sonra affedersen bu saðlýklýdýr. Ama

bilmemek saðlýksýzdýr. Çünkü bilmediðin zaman hesaplaþmadýðýn zaman hesaplaþmadýðýn þey gelip seni bulur. Rum oyuncularýn risk aldýðýný söylediniz. Popi 2003'te Annan Planý referandumunda evet oyu kullandýðý ve desteklediði için belli kesimlerin tepkisini çekip yaklaþýk beþ yýl iþ bula-

l

l

mamýþ. Dolayýsýyla böyle bir projeye destek vereceði için alacaðý riskin farkýndaydý. O yüzden kendisini ruhen bir kahraman olarak gördüðümü her yerde söylüyorum. POPÝ AVRAAM (Anna) 1960'larý anlatan bir film. Bu filmde rol almanýz sizin için bir risk taþýyor mu? Sizin için ne tür sonuçlar doðurabilir? Hayaliniz varsa bir þeye inanýyorsanýz bu riski umursamazsýnýz. Baþýma ne geleceðini bilmiyorum umursamýyorum da. Yaptým ve

l

göreceðiz. Ýþimi kaybettiðim de oldu hâlâ buna dair sorunlar da yaþýyorum. Fakat bunlarýn hiç birini umursamýyorum. Eðer bir tek insan "Acaba böyle mi yaþandý?" derse bu film iyi bir filmdir ve amacýna ulaþmýþtýr? CONSTANTÝNOS GAVRÝEL (Hristo) Yönetmen Zaim siz ve diðer Rum oyuncular için "Onlar benim için bir kahraman" diyor ve risk aldýðýnýzý söylüyor… Sizce filmin yansýmalarý ne olur? Bu film çok dengeli bir film oldu. Ben projeye ve Derviþ Zaim'e çok inandým. Elbette ki bizim kesim açýsýndan büyük risk aldým. Çünkü pek çoðu bu filmin görüþlerine katýlmayacaktýr. Ama tabii ki filmi beðenenlerde olacaktýr. Dengeli bir film ama diðer yandan biz 1963'te çok güçlüydük, çok ettik ve bunu gösteren bir film oldu. Dolayýsýyla gerçeði yansýtýyor ve doðru bir hikâye.

l

RUHSAR ZAÝM (Derviþ Zaim'in annesi) Elbette biz bu filmde geçen olaylarýn iþlerin içindeydik. Yaþadýk tüm bunlarý. Kadýnýmýz, erkeðimiz, çocuðumuz hep beraber. Rumlarla komþuluklarýmýz vardý ayný filmde gördüðünüz gibi. Bir kiþi Rumlar bizden öldürdüðünde dönüp biz de onlardan birini mutlaka öldürürdük. Sonra ayrýldýk ve herkes kendi bölgesine toplandý. Mesela mahallelerimiz ayrýldý. Aslýnda olaylarýn daha öncesi de var. Rumlar elbette ki kabul etmiyorlar. Onlar 1963 olaylarýný kabul etmiyorlar ki. Es geçerler hep 1974'ü anlatýrlardý. Derviþ 1963'ü koydu ortaya. Yani daha evveli var. 1974'e öyle hemen gelinmedi. Bir daha o günleri umarým yaþamayýz.

Uluslararasý Lefkoþa Belgesel Film Festivali 11 Mart’ta baþlýyor (KHA) Lefkoþa Dördüncü Uluslararasý Belgesel Film Festivali, 11 Mart'ta kapýlarýný Maðusa Kapýsýndaki Melina Merkouri Hall'da açýyor. Festivalin düzenleyici yaptýklarý basýn toplantýsýnda festivalde gösterilecek filmlerin cazip, eðitsel ve eðlenceli olacaðýný belirtti. 11.03.2011, Cuma 18:00 GreenLit! (50')

ADRES: Hüseyin Tahir Apt. No: 174/4 Tanzimat Sok. Lefkoþa www.yenicag.com.cy

19:30 Opening Ceremony 20:00 Kinshasa Symphony Orchestra (90') 21:30 Jazz Concert with Michael Messios Trio 12.03.2011, Cumartesi 11:00 Kinshasa Symphony Orchestra (90') 16:00 Piece of Summer (23') 16:30 Family Matters (27')

TEL: 2 2 7 4 9 1 7 FAX: 2 2 8 8 9 3 1

17:30 What's in a name (70') 20:00 Gaza we are coming (49') 21:00 Nostalgia de la luz (90') 13.03.2011, Pazar 11:00 Cinema Komunisto (100') 16:00 Nostalgia de la luz (90') 18:00 Third Motherland (55') 20:00 Closing Ceremony (70') 20:30 Into Eternity (49') 22:00 Closing Party (90')

e-mail:

y e n i c a g @ y e n i c a g. c o m. c y


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.