yenicag 07012011

Page 1

LEKET BU MEM

! BÝZÝM

TARÝH:

yeniçað haftalýk siyasi gazete

7 OCAK 2011 CUMA

YIL:

20

SAYI:

1025

FÝYATI:

2 TL

SAHÝBÝ:

SINIRSIZ, SÝLAHSIZ, GARANTÖRSÜZ YENÝ BÝR KIBRIS MÜMKÜN !

YENÝ KIBRIS PARTÝSÝ

YKP KTHY’deki geliþmeleri deðerlendirdi:

YÜZSÜZLÜK DÝZ BOYU ● Kýbrýs'ýn kuzeyinde çürümeyen, çürütülmeyen hiç bir deðer býrakmadýlar… Þimdiki sýcak örneðimiz KTHY

● Yapýlan açýklamalardan belli oldu ki bu yeni havayollarý þirketi de TC Sivil havacýlýk kanunlarýna göre uçacak. TC Sivil havacýlýk kanunlarýna göre uçacaksa (..) bu þirket ya charter seferi yapan havayolu olacak ya da THY'nin alt kuruluþu gibi uçan ikinci bir Anadolu Jet! Acaba hangisi? Elbette bunun da cevabýný verecek bir yetkili bulamayacaðýz!

● Yetkili ve ilgililer sahibi KTHY buharlaþmýþ muamelesi yapmaktadýr ancak KTHY tasfiye halinde de olsa hala vardýr ve baþýnda atanmýþ, tasfiyeyi gerçekleþtirecek 2 kayyum vardýr. Eðer bu yönetim yeterli deðilse güçlendirmek ve tasfiye sürecini hýzlandýrarak þirketin alacaklarýný ve verecekleri temizlemek bu hükümete, þirketler mukayyitliðine ve mahkemeye düþmektedir. Zaman önemlidir çünkü her geçen süre faiz ve diðer finansal kayýplar demektir. Tasfiye personeli hemen KTHY'nin mal varlýðýný, demirbaþlarýný ve stoklarýný, bunlarýn mali karþýlýklarýný kamu vicdanýný rahatlamak için açýklamak zorundadýr. Özellikle KTHY'nin hangarlardaki mali deðeri yüksek uçak parçalarýnýn akýbetinin ne durumda olduðunun soru iþaretlerini gidererek iþe baþlayabilirler

Uzun lafýn kýsasý...

● YKP, ilgili ve yetkili tüm kesimleri bu olaylardaki sorumlularýn gerekli cezayý almasý için göreve çaðýrmaktadýr ama bunun olabileceðine de maalesef ihtimal vermemektedir çünkü ilgili, yetkili, taraf diye ortada olanlarýn da bu iþlerin bir yerinden bazý þeylere dâhil olduðunu sezmektedir. Bu nedenle yolsuzluklarýn ve usulsüzlüklerin temizleneceði yer sokaktýr, bu nedenle tüm demokratik kitle örgütlerini KTHY çalýþanlarý ve KTHY'nin maðdur ettikleri ile daha fazla dayanýþma için mücadeleye çaðýrýrýz. 3

YKP, Karpaz'daki ayinlerin engellenmesini deðerlendirdi

“Ýnsan haklarý ihlalleri diþe diþ, göze göz siyasetlerine dayanan gerekçelerle hoþ gösterilmez”

S E R H A N

GAZÝOÐLU

● Olay aslýnda vahimdir… 1974 yýlýnda Viyana'da varýlan uzlaþý neticesinde Kýbrýs'ýn kuzeyinde kalan Kýbrýslý Rum ve Maronitlerin insan hak ve özgürlükleri garanti alýnacaðý taahhütlünde bulunulmuþtu. Buna dini özgürlükler de dâhildi. Bu antlaþma çerçevesinde Kýbrýs'ýn kuzeyinde iki köyde Dipkarpaz ve Ayia Triada (Sipahi) kalmaya baþlayan Rumlar doðal olarak da kiliselerini de rutin çalýþtýrmaya devam edebilmeleri gerekirdi. Olaylarýn, bu iki köyün içindeki kiliselerde meydana geldiði anlaþýlmakta ama resmi açýklama olmayýnca emin olmak zor! Kilise yaptýðý açýklamada izin alýndýðýný söylemektedir ama bu iki köyde Rumlar yaþamaya devam ediyorsa zaten izne ne gerek vardýr? Tam da bu nedenle yasadýþý ayin ne demek oluyor?

2


2

7 OCAK 2011 CUMA

“Sevimli hayalet Casper ve arkadaþlarý iki yýldýr içimizde yaþýyor...”

132 KTHY eski çalýþanýnýn avukatý Barýþ Mamalý, yaptýðý basýn açýklamasýyla, yýlbaþý öncesinde çalýþanlara ödenen miktarýn büyük bir kýsmýnýn 'Hay - Koop Ltd." isimli banka tarafýndan alýkonmasý nedeniyle, iþveren tarafýndan kesilen paralarýn fona yatýrýlmadýðý gerekçesiyle Lefkoþa Polis Müdürlüðü'ne þikayette bulunduklarýný açýkladý. Mamalý'nýn açýklamasýnýn tam metni þöyle: "Ülkemizin egemenlik göstergelerinden belki de en önemlisi olan KTHY'yi en nihayet 2010 yýlýnda batýrmayý baþarmýþ olduk. Özvarlýðýmýz ve bayrak taþýyýcýsý olarak övündüðümüz hava yollarýmýzý göz göre göre ölüme gönderdik. KTHY batarken, geride yüzlerce iþsiz insan ve mutsuz aileler býrakmýþtýr. Ekmek kapýlarý yüzlerine kapanan bu insanlar þimdi evlerinde bunalým içerisinde yaþamaya ya da yarý ücretle çalýþmaya mahkum olmuþlardýr. Sosyal adaletini bu insanlarýmýzýn yanýna dahi yaklaþtýrmayan ve onlarý sahipsiz býrakanlarý tarih birgün mutlaka mahkum edecektir. Temel unsurlarýndan "sosyal devlet ilkesini" ekonomik çöküntü yaþayan fertlerine karþý iþletmeyen bu anlayýþý þiddetle kýnýyoruz. Eski KTHY çalýþanlarý üzerinden aylardýr siyaset yaparak sadece söz üretenlerin artýk buna son vermelerini ve biran önce somut icraat göstermelerini talep etmekteyiz. Adil düzen ancak, zenginden alýp fakire verip bu yolla refah seviyesini ve çalýþanlarýn mali gücünü dengelemekle kurulabilir. KTHY çalýþanlarý birçok yasal ve akdi haklarýndan mahrum býrakýlmýþtýr ve bu maðduriyetlerinin giderilmesi için devletimiz hiçbir ciddi adým da atmamýþtýr. Ülkemizde ticari faaliyet göstererek çok ciddi kazançlar elde eden kumarhanelerden alýnan vergileri sadece 3 ay süreyle %1-2 artýrmýþ olsaydýk bu insanlarýn maðduriyetini tümden sona erdirmiþ olmaz mýydýk? Bunu yapmak çok mu zordu? Kesinlikle hayýr, yeter ki istenç ve kale gibi bir irade olsun. Ancak ne var ki gerek 2010 yýlýnda olsun gerekse 2011'in bu ilk günlerinde olsun KTHY çalýþanlarý darbe üstüne darbe yemeye devam etmektedir. Binlerce TL.'lik alacak ve tazminatlarý halihazýrda ödenmemiþ olarak duran bu eski çalýþanlarýn baþýna, geçen hafta yeni bir olay daha gelmiþtir. Yýllarca yine kendi ücretlerinden

yapýlan maddi katkýlarla hesabýnda iyi bir birikim oluþan Ýhtiyat Fonu'ndan adlarýna çýkan ödemeyi almaya giden bu çalýþanlar yeni bir süprizle karþýlaþmýþlardýr. Yýlýn son gününde ilaç gibi gelecek bu parayý almaya gidenlerin sevinci maalesef kursaðýnda kalmýþtýr, þöyle ki: KTHY Çalýþanlarý Kooperatif Ltd. veya kýsa adýyla HAY - KOOP Ltd. bir banka olup birçok KTHY çalýþanýna geçmiþte kredi vererek onlarý borçlandýrmýþ bulunmaktaydý. Çalýþanlar bu borçlarýný aylýk maaþlarýndan her ay yapýlan kesintilerle taksit taksit ödemekte idi. Ýþveren

olan KTHY Þirketi her ay çalýþanlara verdiði maaþ bordrosunda yapýlan bu kesintiyi de belirtmekteydi. Yani bu iþveren, çalýþana ait ücretten, onun bankadaki borcuna yatýrmak koþuluyla her ay düzenli olarak kesinti yapmakla yetkili idi. Ama çalýþanlarýn Eylül 2009 - Temmuz 2010 döneminde, takriben 7 ay ücretlerinden çeþitli kesintiler yapýlmýþ olmasýna raðmen kesilen bu paralarýn çalýþanlara aat banka hesaplarýna yatýrýlmadýðý ortaya çýkmýþtýr. Bankaya olan borçlarýnýn her ay düzenli ödendiðini sanan çalýþanlar fondan olan paralarýný alýrken gerçeðin hiç de öyle olmadýðýný öðrenmiþlerdir. Çünkü gerçekte bu iþçilere ait olan ücretten kesintiler yapýlmasýna raðmen yani bu paralar birilerine nüfuz ettikten sonra ait olduklarý yere yatýrýlmayarak halen baþka kiþi veya makamlarýn zimmetinde bulunmaktadýr. Banka, ödenmeyen bu bakiye taksitleri kapatmak için de fon paralarýnýn önemli bir kýsmýný almýþ, ve bu çalýþanlara geriye sadece çerez parasý kalmýþtýr. Ýþçilerin 7 aylýk ücret kesintilerini alanlar ve

bunu halen ilgili bankaya yatýrmayanlar veya iþçiye ödemeyerek bu paralarý zimmetinde tutanlarýn suç iþledikleri aþikardýr. Ceza Yasasý'nýn ilgili maddeleri ve özellikle 255., 259., 270., 272. ve 300. maddeleri tahtýnda iþçilere ait bu paralarýn halen baþka ellerde bulunmasý ciddi bir soruþturma ve kovuþturma sebebidir. Bu konu kapatýlamayacak derecede önemlidir ve ortada nerede olduðu belli olmayan ciddi meblaðlar bulunmaktadýr. KTHY'nin eski çalýþanlarýnýn alýnteri ve emeði olan bu paralar nerededir? Bu paralarý kimler aldý ve ne yaptý? Tüm bunlarýn cevabýný bulmasý için polisimize büyük görev düþmektedir. Yapýlan bu kanunsuzluklar belgelenmiþtir. Bugün buraya geldik, çünkü iþçinin emeðini kimseye yedirtmek niyetinde deðiliz. Bu paralarýn gerçek sahipleri, suçlularýn bulunarak yargýya teslim edilmelerini ve iþbu emeklerinin ürünü olan kesintilerin faizleriyle birlikte söke söke geri alýnmasý için adalete sýðýnmaktadýrlar. Güçlülerin deðil hukukun egemen olduðu ülkelerde yasalar karþýsýnda hiçbir kuvvet duramaz, boyun eðer. Çok açýk olan bir þey varsa o da çalýþanlara ait olan bu paranýn ortadan kaybolduðudur. Maaþlardan kesilen bu paralar kendi kendine yok olamaz. Ýþte bizler bu paralarýn akýbetini ve sorumlularýn ortaya çýkartýlmasý için burada bulunuyoruz. Çalýþanlar bu hususta polisimize güvenmektedir. Sözkonusu paralarýn mutlaka birileri tarafýndan kanunsuzca alýndýðý veya bir þekilde tasarruf edildiði aþikardýr. Günün sonunda sorumlularýn ve paralarýn akýbetinin ortaya çýkartýlamamasý kamuoyunda ciddi bir sarsýntý yaratacaktýr. Daha önce kilitli ihale kutusundan teklif zarfýný yok edenin failinin halen bulunamadýðý akýllardadýr. Eðer burada da ayni sonuçla karþýlaþýrsak, yani çalýþanlarýn parasýnýn açýkça götürüldüðü, iç edildiði ortada dururken failler yine bulunamaz ise þu gerçeði artýk toplum olarak görmemiz ve kabullenmemiz gerekecekir: " Sevimli Hayalet Casper ve arkadaþlarý 2 yýldýr ülkemizde yaþamaktadýr ve KTHY'yi kendilerine sýcak bir yuva olarak mesken edinmiþlerdir" Av. Barýþ Mamalý (132 Eski KTHY Çalýþanýnýn Yasal Temsilcisi Sýfatýyla)"

HABER

YKP, Karpaz'daki ayinlerin engellenmesini deðerlendirdi

“Ýnsan haklarý ihlalleri diþe diþ, göze göz siyasetlerine dayanan gerekçelerle hoþ gösterilmez” YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlý Karpaz'daki ayinlerin engellenmesini deðerlendirdi. Konu ile ilgili açýklama þöyle: Kýbrýs'ýn kuzeyindeki hükümetçilik oynayanlarýn yeni marifeti sorunlar karþýsýnda susmalarý ve sanki bir þey yokmuþ gibi davranmalarýdýr… Dipkarpaz ve Ayia Triada (Sipahi) köylerindeki Christmas Yortusu olan 25 Aralýk'taki dini ayinlerin polis tarafýndan basýldýðý ve ayinler durdurulduðu ile ilgili haberlerle ilgili Kudret Özersay'ýn ne demek istediði anlaþýlmayan açýklamasý dýþýnda kimse bir þey söylemedi ve herkes meþhur sessizliklerine büründü… Avrupa Parlamentosunun en büyük iki politik grubu Muhafazakârlar (EPP) ve Sosyalistler (PES) açýklama yaparak olayý kýnadý ama kuzeydeki medya için bu konu önemli bir haber deðeri görmedi. Haberi verenler de Rum basýnýndan alarak yorumlu olarak, "AB zaten bizi istemez", "APOEL maçýna ses çýkarmayanlar, Hristiyanlar olunca ses çýkarýrlar" türünden vatan, millet, Sakarya nutuklarý ile iç kamuoyuna nutuklar salladýlar… Olay aslýnda vahimdir… 1974 yýlýnda Viyana'da varýlan uzlaþý neticesinde Kýbrýs'ýn kuzeyinde kalan Kýbrýslý Rumlarýn ve Maronitlerin insan hak ve özgürlükleri garanti alýnacaðý taahhütlünde bulunulmuþtu. Buna dini özgürlükler de dâhildi. Bu antlaþma çerçevesinde Kýbrýs'ýn kuzeyinde iki köyde Dipkarpaz ve Ayia Triada (Sipahi) kalmaya baþlayan Rumlar doðal olarak da kiliselerini de rutin çalýþtýrmaya devam edebilmeleri gerekirdi. Olaylarýn, bu iki köyün içindeki kiliselerde meydana geldiði anlaþýlmakta ama resmi açýklama olmayýnca emin olmak zor! Kilise yaptýðý açýklamada izin alýndýðýný söylemektedir ama bu iki köyde Rumlar yaþamaya devam ediyorsa zaten izne ne gerek vardýr? Tam da bu nedenle yasadýþý ayin ne demek oluyor? Kýbrýs'ýn kuzeyindeki insan haklarý ihlaline ciddi bir örnekle karþý karþýyayýz. Ýnsan haklarý ihlalleri diþe diþ, göze göz siyasetlerine dayanan gerekçelerle hoþ gösterilmesi ise durumun diðer bir vahim halidir… Kýbrýs'ýn güneyinde dini konularda sorunlar varsa veya güneyde yükselen bir ýrkçýlýk varsa bu ayrýca konuþulmalýdýr ama bireylerin hak ve özgürlükleri ne olursa olsun dokunulmazdýr ve deðerlidir. Bu nedenle Karpaz'da yaþananlardan Yeni Kýbrýs Partisi ciddi kaygý duymakta ve yetkilileri hemen açýklama yapmaya, sorumlular hakkýnda da soruþturma baþlatmaya davet eder…

DAÜ - SEN: “DAÜ yönetimine sert bir dur deme zamaný artýk geldi” DAÜ - SEN, yaptýðý basýn açýklamasýyla 13. maaþlarý ödemediðini ve kazanýlmýþ haklara saldýrdýðýný iddia ettiði DAÜ yönetimine karþý 'sert bir dur deme zamaný geldiðini' belirtti. 5 Ocak tarihli Açýklamanýn tam metni þöyle: "Ülkemiz Anayasaya ve Yasalara uymayan, çalýþanlarýn kaygýlarýna ve sorunlarýna kulak týkayan, ekonomik sektörlerin sorunlarýna duyarsýz kalan bir Hükümet tarafýndan yönetiliyor. Bu baþýna buyruk yönetim anlayýþýnýn bir kopyasý da DAÜ'de görev yapmaktadýr. Seçimle baþa gelen ama çalýþanlara sýrtýný dönen Rektörlük ile baþýna buyruk Hükümetin atadýðý iþbilmez ve kanun tanýmaz Vakýf Yöneticiler Kurulu, DAÜ'de iþ barýþýný ortadan kaldýrmýþtýr.

Kasasýnda parasý olmasýna raðmen çalýþanlarýn 13. Maaþýný ödemeyen, yasa ve tüzüklere aykýrý olarak çalýþanlarý iþten atan, maaþlarýný kesen, keyfiyetle kadrolarda düzenleme yapan DAÜ yönetimi öðrenci akýþýnda sorunlar yaþanan bu dönemde çalýþanlarý eyleme zorlamaktadýr. Bu baðlamda DAÜ Yönetimi, çalýþanlarýmýzýn en önemli kazanýmý olan Devamlý Personel statüsünü 30 Aralýk 2010 tarihinde aldýðý bir kararla ortadan kaldýrmýþtýr. Bu davranýþ çalýþanlarý sýnav döneminde eyleme kýþkýrtmaktan baþka bir þey deðildir. DAÜ Yönetimi, kanunlara, tüzüklere, akla ve mantýða aykýrý aldýðý kararlarý durdurmadýðý, yasal ve adil zemine gelmediði sürece DAÜ çalýþanlarý

eylemde olacaktýr. Ülkede ve DAÜ'de yönetenlerin zulmüne, tekadamlýðýna, iþbirlikçiliðine artýk sert bir "dur" demenin zamaný gelmiþtir. Çalýþanlarýmýz verilecek kavgada kararlý ve güçlü olduklarýný göstereceklerdir"

DAÜ, TÜM KUZEY KIBRIS GÝBÝ EMEK DÜÞMANLIÐINA VE HUKUSUZLUÐA ÝTÝLDÝ DAÜ-SEN'in 4 Ocak tarihli açýklamasý ise þöyleydi: Ülkemizin haklý gururu DAÜ'yü bugün yönetenler hukukun tümden ortadan kaldýrýp, emeði ve hakký ayaklar altýna alýp kendi saltanatlarýný sürdürmeyi tercih ediyorlar. DAÜ çalýþanlarýnýn Rektörü bile belli olmayan Üniversitemizi, Hükümet tarafýndan atanmýþ bir

grup siyasinin tamamen keyfiyetle çýkmaza sokmalarýna artýk daha fazla tahamülü kalmamýþtýr. Çalýþanlarýmýzýn, Hukuk, akýl ve vicdandan tamamen kopmuþ, DAÜ'de ve ülkede tüm hukuksuzluklarýn arkasýndaki UBP Hükümetine daha fazla tahamülü kalmamýþtýr. Sabrý tükenenler, onuruyla yaþamayý tercih edenler, emeðine ve hakkýna sahip çýkanlarýn baþlatacaðý bir toplumsal direniþte DAÜ çalýþanlarý en ön saflarda yerini alacaklardýr. Sendikamýz, tüm yurtseverleri, aydýnlarý, emeðiyle geçinenleri hak ve emek için mücadeleye çaðýrýr. DAÜ-SEN, sinip, susup, utanýp iktidara gelme hayalleri kuran siyasi partileri ülkenin gidiþatýna karþý açýk tavýr almaya ve Direniþe katýlmaya davet eder.


HABER

3

7 OCAK 2011 CUMA

YÜZSÜZLÜK DÝZ BOYU YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlý KTHY'deki geliþmeleri deðerlendirdi. Konu ile ilgili açýklama þöyle: Kýbrýs'ýn kuzeyinde çürümeyen, çürütülmeyen hiç bir deðer býrakmadýlar… Þimdiki sýcak örneðimiz KTHY… KTHY battý ama yankýlarý devam ediyor… Son dönemdeki geliþmeler acý ama bu arada yaþananlardan hiçbir ders alýnmadýðý belli oluyor çünkü KTHY'nin batmasýna raðmen yeni havayolu kuracaðýz diye gene hükümetçilik oynayanlar ortaya çýkabilmekte… Ama bu kez tam bir komedi havasýnda… Mesela bu yeni þirketin nasýl bir þey olacaðý meçhul! Yapýlan açýklamalardan belli oldu ki bu yeni havayollarý þirketi de TC Sivil havacýlýk kanunlarýna göre uçacak. TC Sivil havacýlýk kanunlarýna göre uçacaksa Ticari Hava Taþýma Ýþletmeleri Yönetmeliði (SHY6A) kurallarýna uyacak. Bu yönetmenliðin 13. Maddesine göre bir havayolu þirketinin tarifeli sefer yapabilmesi için "en az beþ adet uçaðýn Türk Sivil Hava Aracý Sicilinde adlarýna kaydedilmiþ olmasý gerekir", tarifesiz seferler için ise 14. maddeye göre 3 uçak… Bizimkiler yaptýklarý açýklamalarda '3 uçakla þirket kuruyoruz' dediklerine göre bu þirket ya charter seferi yapan havayolu olacak ya da THY'nin alt kuruluþu gibi uçan ikinci bir Anadolu Jet! Acaba hangisi? Elbette bunun da cevabýný verecek bir yetkili bulamayacaðýz! Bu arada yeni havayolu ile ilgili bizim yöneticilerin iddialarý özel þirket olacaðý… Ama bugüne kadarki tüm açýklamalarý hükümet yetkililerinin yapmýþ olmasý anomalisi ile karþý karþýyayýz! Gene yetkililerin(!) yaptýðý açýklamalara göre yönetimi THY'de olacakmýþ ama özel sektöre ait olacakmýþ… THY özelleþtirme idaresine verilmiþ bir þirket ama sahibi de idaresi de TC devleti… Týpký eski KTHY gibi! KTHY da aslýnda hukuki olarak birbiri ile baðlantýsý olmayan, ama biz bize bildiðimiz iki þirket gibi yönetildi ve batýrýldý… Aslýnda antlaþmalarý yapan Ýstanbul'daki bir þirketti ve hukuki olarak bizimle baðlantýsý yoktu ama biz onun yönetimine

karýþýr gibi yapardýk… Aslýnda bu durum kimseyi rahatsýz etmedi çünkü siyasiler canlarý çektiðinde yolunu bulup kendi çýkarlarýna uygun bu þirketlere kararlar aldýrdýlar ve KTHY'yi batmaya götüren süreci hazýrladýlar… Batma sürecinde acil alýnmasý gereken önlemler alýnabilseydi belki en azýndan turizm mevsiminde havayolu batýran en yeteneksiz hükümet unvanýný birileri almayacaktý ama Eroðlu'nun reisi cumhur olmasý için KTHY'yi harcamýþlar çok mu? Yeter ki birileri nemalanmaya devam etsin, birileri biraz acý çekerse çok deðil! Dediðimiz gibi bugün olduðu KTHY'ye ne oldu, nasýl oldu ve nerdeyiz sorularýna anlamlý cevaplar bulup tam olarak nerde olduðumuzu anlayabilmiþ deðiliz… Yetkili ve ilgililer sahibi KTHY buharlaþmýþ muamelesi yapmaktadýr ancak KTHY tasfiye halinde de olsa hala vardýr ve baþýnda atanmýþ, tasfiyeyi gerçekleþtirecek 2 kayyum vardýr. Eðer bu yönetim yeterli deðilse güçlendirmek ve tasfiye sürecini hýzlandýrarak þirketin alacaklarýný ve verecekleri temizlemek bu hükümete, þirketler mukayyitliðine ve mahkemeye düþmektedir. Zaman önemlidir çünkü her geçen süre faiz ve diðer finansal kayýplar demektir. Tasfiye personeli hemen KTHY'nin mal varlýðýný, demirbaþlarýný ve stoklarýný, bunlarýn mali karþýlýklarýný kamu vicdanýný rahatlamak için açýklamak zorundadýr. Özellikle KTHY'nin hangarlardaki mali deðeri yüksek uçak parçalarýnýn akýbetinin ne durumda olduðunun soru iþaretlerini gidererek iþe baþlayabilirler… Ayrýca KTHY'nin piyasa olan borçlarý ve alacaklarý ne oldu kimse bir þey demiyor… KTHY çalýþanlarý ne olacak konusu ise sihirli kelime ile çözülmeye çalýþýlýyor "yarýn"! Bu nedenle bu atanan tasfiye personeli, kayyumlar bu konulara da eðilmelidir… Bunlar yanýnda zaman geçtikçe yeni rezaletler de su yüzüne çýkmakta… KTHY çalýþanlarýnýn maaþlarýndan kesintiler yapýlarak KTHY Çalýþanlarý Kooperatifi Ltd (Hay-Koop)'taki borçlarý için yatýrýlmasý gereken paralarýn buharlaþtýðý, Hay-Koop'a

yatýrýlmadýðý iddiasý ile polise baþvurulmuþ olmasý aslýnda çok ciddi bir süreçtir. Bu iddia gerçeðe yakýn gözüküyor, KTHY eski yönetimleri bu nedenle ciddi zan altýndadýr, yani KTHY eski yönetimleri bir anlamý ile dolandýrýcýlýk, zimmete para geçirmekle suçlanmaktadýr ki bu iddia ispatlanýrsa, Kýbrýs'ýn kuzeyindeki çürümenin boyutlarý yeni bir noktaya gelmiþ olacak… Ama ne olursa olsun fatura bir anlamý ile bugün itibari ile KTHY çalýþanlarýna çýkmýþ oldu! Herkes bugünlerde bunu konuþurken aslýnda bir geliþme daha var ki yüzsüzlük ve piþkinlik boyutunu ortaya koymasý için birebirdir… KTHY, Kýbrýs'ýn kuzeyindeki acentelerden yazda düzenleyecekleri turlar için 'peþin' ilkbaharda kaparolar almaktaydý. Birçok turizm acentesi de bu kaparolarýný zamanýnda yatýrmasýna raðmen 21 Haziran'da KTHY uçuþunu durdurdu yani yatan paralarýn karþýlýðýný acenteler kullanamadýlar… Yani KTHY þu aþamada bazý acentelere borçlu durumda… Ama yüzsüzlük boyutu bundan sonra ortaya çýkýyor… Acente þirketleri ile KTHY arasýnda 15 günlük hesaplaþmalar yapýlmaktaydý. Her 15 günlük dönem için da, her acente turizm þirketi kati teminat mektubu vermekteydi… Acenteler ile KTHY en son 16 Haziran'da hesaplaþtýlar ve KTHY 21'inde battý… KTHY'nin yüzsüzlüðü tam da burada ortaya çýktý… KTHY, 16-21 Haziran tarihlerinde yapýlan tüm bilet satýþý iþlemleriyle ilgili, mevcut iptalleri düþmeden tek taraflý olarak re-sen hesaplaþmaya gitti ve acentelerden bilet paralarýnýn ödenmesini talep etti. Acenteler sattýklarý ama uçuþu yapýlmayan biletleri olduðunu, içerde kaparolarý olduðunu ve hesaplaþmanýn cezalarý ödenerek iptaller düþürülerek yapýlmasý gerektiðini söylemelerine raðmen 31 Aralýk 2010 itibari ile kati teminat mektuplarý kýrýlarak bu bilet paralarý bazý acentelerden tahsis edildi… Tabii nakit demek olan biletlerini alýp kullananlar ve sonuçta batan þirketteki borçlarýný ödeyecek yer bulamadýðýný iddia etmek için pusuya

yatan çok büyük acentelerin durumu ayrý bir konu... Bu arada KTHY Londra faaliyetleri ve oradaki personelin de durumu sýcaðý sýcaðýna medyaya yansýyan geliþmeler. Orda da ciddi sorunlarýn olduðu açýk ve bu konuda büyüyecek… Tüm bunlar þimdiye kadar ortaya çýkanlar, KTHY yönetimlerinin diðer "marifetleri"nin de zaman içinde çýkacaðý belli… KTHY'nin piyasaya olan borçlarý zaten bilinen bir durum ama bunlarýn boyutlarý henüz netlik kazanmadý, onlar da çýktýðýnda yeni yüzsüzlükleri orda da yaþayacaðýmýza eminiz… Ancak tüm bunlar yanýnda KTHY'nin para kaptýrdýklarýnýn hesabý da Türk yönetimi geldi geleli maalesef verilmedi, soran da olmadý! Bu da sorunun baþka bir yönü… Tüm bu yaþananlarý tarif edecek sözcükleri bulmak zor, eskilerin deyiþi ile yüzsüzlük diz boyu… YKP, ilgili ve yetkili tüm kesimleri bu olaylardaki sorumlularýn gerekli cezayý almasý için göreve çaðýrmaktadýr ama bunun olabileceðine de maalesef ihtimal vermemektedir çünkü ilgili, yetkili, taraf diye ortada olanlarýn da bu iþlerin bir yerinden bazý þeylere dâhil olduðunu sezmektedir. Dediðimiz gibi mahkeme KTHY'ye kayyum tayin etmiþtir. Bu yönetici tasfiyeyi gerçekleþtirecek yani borçlarýný alacaklarýný kovalayacaktýr. Bunun yapýlýp yapýlmadýðýný izlemek ve hesaba çekmek þirketler mukayyitliðinin ve tabii ki yöneticiyi atayan hâkimin sorumluluðudur. Borç alacak haberleri yüksek sesle verilirken onlardan gýk çýkmamasý ayrýca düþündürücü deðil mi? Bu nedenle yolsuzluklarýn ve usulsüzlüklerin temizleneceði yer sokaktýr, bu nedenle tüm demokratik kitle örgütlerini KTHY çalýþanlarý ve KTHY'nin maðdur ettikleri ile daha fazla dayanýþma için mücadeleye çaðýrýrýz. YKP, bu mücadelenin þeffaflýðý kapsamasý gerektiðine ve örnek olmasý gerektiðine inanmaktadýr çünkü hiç kimse bu hesabý sormaya katýlmadýkça gelecek kuþaklara borçlarýndan kurtulamaz…

YKP ülkedeki son geliþmeleri deðerlendirdi:

“Olan biten bozuk ortamýn sonucudur” YKP Yürütme Kurulu üyesi Alpay Durduran ülkedeki son geliþmeleri deðerlendirdi. Konu ile ilgili açýklama þöyle: Yeni yýla tam bir bunalýmla girdiðimiz anlaþýlmaktadýr. O kadar ki hiçbir konuþma ne yapýlmalý denilmeden sona ermemektedir. Halbuki olan biten bozuk ortamýn sonucudur. Ortamý düzeltmek ise yarattýðý sonuçlarýn zararlarýný tazmin etmekle olasý deðildir. Yani haklarý çiðnenen kamu görevlileri kazanýlmýþ hak diye bir güvencesinin kalmadýðýný görüyorsa bunu ortamý düzeltmek için çözemezsiniz. Bu duruma düþülmüþtür çünkü mahkemeye kamu görevlilerinin haklarýnýn bütçenin %80'ini aþtý diye resmen hükümet bilgi vermiþ, savcýlýðý da bunu iletmek için istismar etmiþtir. Bu bilgiyle hukuku býrakýp arkaik Osmanlý veya baþka krallýk dönemi idare hukukunu ileri sürerek mahkeme devleti kurtarmaya kalkmýþtýr. Ancak yazýlý bir sözleþme bile yapmadan iþ alan bir çalýþanýn iþ yasasýnda "kendisine uygulanan tüm haklarýn sözleþmesini oluþturduðunu" sanmaktadýr. Buna tabii ki sosyal güvence kesintileri de dahildir. Sosyal haklar da kendi aleyhine deðiþtirilemez ta ki sözleþme usulüne göre deðiþsin. Lakin memurlara yapýlanlar iþçilerin haklarýný da þüpheye düþürmüþtür. Daha önce, hukuki

görüþlere eski yasa ile yeni arasýnda seçme hakký verilmesi ve mevzuat deðiþikliklerine karþý insanlarýn kendi iradelerini kullanmalarýnýn ne anlamý kalmýþtýr? Mahkeme dün kazanýlmýþ hakka saygý gösterirken kamu görevlilerinin bütçeye yükünü duyunca görüþ deðiþtirmiþse kendini meclis yerine koymayacaðýný son kararlarýnda ýsrarla savunmasýnýn ne anlamý vardýr? Yoksa bundan sonra meclis ve hükümetlerin avukatlýðýný mý yapacaktýr? Müktesep hak vardýr ve her istenildiðinde yasayla deðiþtirilemez. Krallýk dönemleri çoktan sona ermiþtir. Devlet ödeyemez deyip de müktesep haklarý budamasýna göz yuman mahkeme devleti ödeyemez hale getirmenin sorumluluðunu yüklenmiþ olur ve siyasi davranmýþtýr. Siyaset devletin ödeyemez hale gelmense neden olanlarýn hesaba çekilmesinin tek aracýdýr. Mahkeme siyaset çalýþýrken mahkeme bulaþmamýþ olmalý ve hukuk çerçevesinde çarelerin bulunmasýna görevini yaparak yardýmcý olmalýdýr. Siyasileri kurtarmak deðil hesaplaþmalarýný hukuk içinde tutmak esastýr. Para basma yetkisi olsa idi bu hükümet ödemede güçlük çekmeyecekti. Baþkasýnýn parasýný kullanýyorsa devalüasyon yapamaz ve ödeyemez ama yurttaþ sýkýlýnca ne yaparsa onu yapmalý ve

yurttaþa karþý yükümlülüklerini sýrtýndan atmamalýdýr. Var olan fazla personelin sorumlularýnýn üstüne gidilerek mali sorunlarý aþmak mümkündür yeter ki mahkeme mebuslara ve yurttaþa yolsuzluklara karþý halkýn hazinesinin doðal bekçileri gözüyle baksýn. Bir çok modern ülkede mahkemeler kendi kararlarýyla buna olanak vermiþ ve anayasa deðiþikliði beklememiþtir.

Mebuslara da çaðrý yaparýz Ýçtüzük görüþmeleri yapýyorsunuz anayasayý görüþüyorsunuz, kendinize ve yurttaþa yolsuzluklara karþý dava açma hakkýný alýnýz. Bunu hala ele almamakla mebuslar kendi kendilerini inkar etmiþ olmaktadýrlar. Bu þartlar altýnda karamsarlýk maalesef yayýlmaya devam edecek ve halkýn yeter demesi beklenecektir.

YKP Diyarbakýr ve Brüksel'e gidiyor... Yeni Kýbrýs Partisi'nin de gözlemci üye olduðu Avrupa Sol Partisi (EL) Yürütme toplantýsý 15-16 Ocak tarihlerinde Berlin'de gerçekleþtirilecek. YKP'yi temsilen Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlý toplantýya katýlacak… Toplantýlarda Aralýk'ta yapýlan Kongre sonrasý karar verilen "Avrupa Sosyal Ajandasý" çerçevesinde 2011 yapýlacak çalýþmalar, etkinler ele alýnýp planlanacak ve üye ve gözlemci üyelerin kendi ülkelerindeki olaylarla ilgili bilgi alýþ veriþi ve dayanýþma eylemleri ve nelerin yapýlacaðý ele deðerlendirilecek…

Bunun yanýnda YKP, 13 Ocak'ta yeniden görüþülmeye baþlayacak KCK davasýný izlemek üzere de Diyarbakýr'a gidiyor. Davayý YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlý izleyecek… Hatýrlanacaðý gibi BDP, 13 Ocak'ta Diyarbakýr'da baþlayacak KCK davasý öncesi Türkiye'deki ve Avrupa'daki aydýnlara, ilericilere ve demokratlara "duyarlýlýk" çaðrýsý yapmýþtý, YKP bu çaðrý üzerine Diyarbakýr'da olacak… YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlý, 12 Ocak'ta adadan ayrýlacak ve 17 Ocak'ta adaya dönecek…


4

7 OCAK 2011 CUMA

HABER

Nüfus sayýmý þart... YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlý, ülkede deðiþmekte olan nüfus yapýsýyla ilgili yaptýðý çalýþmayý, güneyde ve Avrupa'da yükselen ýrkçýlýk ve Kýbrýslýlýkla ilgili görüþlerini, Havadis'ten Hasan Yýkýcý ile paylaþtý: Kanatlý, ülkenin demografik yapýsýyla ilgili resmi verilerin ve rakamlarýn güvenilir olmadýðýný savunuyor. Devlet Planlama Örgütü (DPÖ)'nün rakamlarla oynadýðýný ve bunun sonucunda da ortaya güvenilir ve var olan durumu yansýtacak bir tablo çýkmadýðýný iddia eden Kanatlý; bu boþluðu doldurmak adýna 2000 ve 2008 yýllarýný kapsayan bir çalýþma yaptýðýný belirtti. 2005 yýlýnda ülke nüfusunda bir þiþme olduðuna dikkat çeken Kanatlý, "O tarihte de þunu dillendirmeye baþladýk; 200-250 bin resmi rakam, 60-70 bin CTP döneminde çalýþma izni verildiðini gösteren veriler var. O insanlarýn aileleri, çocuklarýyla birlikte geldiðini düþündüðümüzde 200-250 bin de yeni gelen bir nüfusun olduðu tahmininde bulunduk" þeklinde konuþtu. Çalýþmayý yapmadan önce, ellerinde herhangi bir veri olmadan böyle bir tahminde bulunduklarýnýn altýný çizen Kanatlý þunlarý belirtti: "Sokaða baktýk, trafiðe baktýk, okullara baktýk, çalýþma izinlerine baktýk. Normal bir Türkiyeli ailenin nüfusuna baktýk. Gündelik yaþama bakarak yürüttük bu tahminleri ve 200-250 binin geldiðini söyledik." Sonuç olarak Kýbrýs'ýn kuzeyinde 500 bin civarýnda bir nüfusun olduðunu dile getirdiklerini belirten Kanatlý, bu söylemlerinden dolayý ilk zamanlarda tepkilerle karþýlaþtýklarýný fakat þu an insanlarýn dilinde 500 binden de yüksek rakamlarýn olduðunu söyledi: "Ýlk baþta herkes buna reaksiyon gösterdi. Özellikle CTP'liler bize tepki gösterdi. Onlar bize ýsrarla vatandaþ nüfusun þiþmediðini söylediler. Biz de ýsrarla dedik ki Kuzey'deki de facto nüfus! Bunu ýsrarla kullanmaya devam ettik. Son birkaç yýldýr bu iþ ters yönde ilerlemeye baþladý. Bu defa da insanlar bu rakamý kabul ettiler, üstüne üstlük daha da fazla olduðunu söylemeye baþladýlar. Üstüne daha da ekley-

erek bir milyona ulaþtýðýný ortaya atanlar bile oldu."

"Devlet Planlama Örgütü'nün verileri güvenilmez" Çalýþmaya, Devlet Planlama Örgütü (DPÖ)'nün verilerini inceleyerek baþladýklarýný ifade eden Kanatlý, günün sonunda bu verilere güvenilemeyeceði sonucunun çýktýðýný söyledi. Kanatlý DPÖ'nün rakamlarlarla oynadýðýný ve bununda bir mühendislik harikasý olduðunu ifade ederek þu tespitlerde bulundu: "2004 ve 2008'i kýyasladýk. Rakamlarý ortaya koyduk. Bu yýllar arasýndaki 4 yýllýk farký deðerlendirdik. 2004'de DPÖ diyor ki 10-14 yaþ arasý 13 bin 319 kiþi yaþardý. 2008 de 16 bin 346 olmuþ. 2004'te yaþayan bu blok, yani 5-8 arasý 4 yýl sonra 10-14 bloðuna girecek. Yani bir yukarý çýkmasý lazým! Bu ayný zamanda tüm rakamlar için geçerli. Bu rakamlarý bir yukarýya çýkarttýðýmýzda 2004 ile 2008'i kýyasladýk. 20-24 yaþýnda olan bir insan 2008'de 25-29 bloðuna girer. Farka baktýðýmýzda 25-29 %64 büyümüþ. 20-24 yaþ arasý %163 büyümüþ. 15-19 yaþ %85 büyümüþ. Mesela yine bu verilere göre, 75 yaþýndakilerde %31 azalma oldu. Bir anda bir katliam olmuþ ve bütün ihtiyarlar ölmüþ gibi. Fakat burada bu orta kuþak önemlidir. Çünkü buradan kaçmak çok imkanlý deðil. Okumaktýr, üniversitedir, askerliktir. Buradaki rakamlarý saklayamazlar. Rakamlarla buradaki büyümelere göre oynuyorlar. Demek ki bu rakamlar bize bir þey söylemiyor. Mühendislik harikasý."

"Ýlkbaharda giriþ, sonbaharda çýkýþ var" Kanatlý bu aþamandan sonra çeþitli verilere ulaþmaya çalýþtýklarýný belirterek, "Günlük ekmek tüketiminden, yoldaki araç sayýsýndan tut, cep telefonu rakamýna kadar belli baþlý verilere ulaþtýk. Bunlarý teker teker incelediðimizde bir sonuca varmak zor ama

“Tuhaf bir sürecin içinden geçiyoruz” Türkiye'den adaya nüfus artýþýnýn, beraberinde kültürel yapýda ciddi deðiþim ve bozulmalarý da getirdiðini savunan Kanatlý, son dönmelerdeki geliþmeleri örnek vererek þunlarý belirtti: "Burada hem milliyetçi hem de daha dini bir yapý oluþturmaya çalýþýyorlar. Son üç dört yýldýr yaþarýz. Kur'an kurslarý, köylere yapýlan camiiler. TC Yardým Heyeti'nin önerdiði bütçede yeni yapýlacak olan, tamir edilecek olan kültür çalýþmasý için de 12 milyon TL'lik bir para ön görülmektedir. Bunun yarýsýndan daha da azý eðitim ve saðlýk için öngörülmektedir. Bu buradaki nüfus ile gelen nüfus arasýndaki çeliþkiyi arttýrýr. Bu tabii piyasayý da belirliyor ve Türkiyeli nüfusa dair bir arz talep iliþkisi doðuruyor. Tuhaf bir sürecin içinden geçmekte olduðumuzu savunan Kanatlý, egemen iktidarýn ülkedeki çeliþkiler üzerinden kendisini yenilediðini dile getirerek þunlarý kaydetti: "Tuhaf bir sürecin içinden geçiyoruz. Kürtler geliyor, Hataylýlar geliyor. Kürtlerle Hataylýlar arasýnda sorun var. Kýbrýslýlarýn reaksiyon olarak daha çok Hataylýlarla ilgili sorunlarý var. Türkiye'den gelenlerin Kýbrýslýlarla sorunlarý var. Yeterince milliyetçi ve dinci olmadýðýndan dolayý! Aslýnda herkesin birbiriyle gerginlik yaþadýðý ve bu gerginliði çözmek için kimsenin çaba harcamadýðý, böyle bir derdi olmadýðý; tersine bu ayrýlýklarý provoke ettiði bir süreçten geçiyoruz. Böylece de sürekli olarak kültürel yapýnýn deðiþmesi, baþkalaþmasýný yaþýyoruz. Herkes bir þekilde birbirine yabancý oluyor."

"Kýbrýslýlýk nedir sorusunun birden fazla cevabý var" Kanatlý deðiþen kültürel yapýnýn, nüfus karakterinin Kýbrýs'a ve Kýbrýslýlýða dair anlamlarý da etkilediðini belirterek, artýk Kýbrýslýlýk kavramýnýn tek bir anlama denk düþmediðini söyledi. Bunun yanýnda Kýbrýs'ýn kuzeyinde melez bir nüfus yapýsýnýn oluþmakta olduðunu vurgulayan Kanatlý þöyle konuþtu: "Bunun politik olarak bizi götürdüðü yer Kuzey'in daha çok Türkiyelileþmesi, buranýn Türkiye'ye benzemesi anlamýna geliyor. Kýbrýslýlýk nedir sorusunun birden fazla cevabý olmaya baþladý. Kýbrýslýlýk 74 öncesi doðan için baþka, 74 sonrasý için baþka, 90 sonra doðan için ise bambaþka bir þey ifade ediyor. 90 sonrasýnda büyüyen Türkiyelilerle birlikte büyüdü. Fakat 74 öncesi Türkiyeli diye bir þey yoktu burada. Kürtlerin Kürt olamadýðý, Araplarýn Arap olamadýðý ama Kýbrýslý da olmadýðý abuk bir durum ortaya çýkýyor. Aslýnda herkesin bir þekilde asimile olduðu fakat TC'nin de bir þekilde kendi rejimini sürdürdüðü, kimsenin TC'ye karþý bir þey söyleyemediði bir durum ortaya çýkýyor. Bu arada da bazý kesimlerin, özellikle yerli burjuvazinin bu anomaliden ticari olarak bir geliri, çýkarý oluþuyor. Büyüyen nüfusla birlikte daha çok mal satýyorsun daha çok gelir elde ediyorsun. Daha ucuz iþ gücü elde ediyorsun. Fakat bu arada da gelen nüfus kendi deðerleriyle geldiðinden de ona da reaksiyon gösteriyorsun!"

bütününe baktýðýmýzda ortaya bir tablo çýkýyor" þeklinde konuþtu. Bu verilerin en önemli ve belirleyici olanýný adaya giriþ ve çýkýþ rakamlarý olduðunu vurgulayan Kanatlý, araþtýrmada ortaya çýkan sonucun ilkbaharda adaya Türkiye'den yoðun bir giriþ yaþandýðý þeklinde. Buna raðmen ise yaz sonu ve sonbahar aylarý yoðun çýkýþýn yaþanmakta olduðu dönemler olarak gözükmekte: "Yoðun giriþ ilkbahardadýr, yoðun çýkýþ sonbahardadýr. Türkiye'deki hasat mevsiminde ciddi çýkýþlar var. Mesela 2000 yýlýnda adaya giriþler en çok þubatta gerçekleþmiþ. Temmuzda ise ciddi bir çýkýþ olmuþ. 6 bin civarýnda. Kýþ mevsiminde geliyorlar, yaz bitimiyle birlikte sonbaharda Türkiye'ye geri dönüyorlar. 2009'da Mart'ta 8 bin 500 girdi, Nisan'da 4.500 girdi, Haziran'da 17 bin, Temmuz'da 4 bin Aðustos'ta ise 3 bin çýkýþ var. Kasým'da ise 16 bin çýkýþ var."

"166 bin kiþi geldi ve hiç çýkmadý…" Öte yandan turizm belgelerinde önemli sonuçlarý çýkarttýklarýný aktaran Kanatlý, yaklaþýk 170 bin kiþinin gelip geri dönmediðini; gelenler arasýnda ise ortalama 350 bin kiþinin nerede konakladýðýnýn belli olmadýðýný söyledi: "Diðer yandan benim için de ilginç olan 2006'da Türkiyeli olarak ülkeye giren turist 572 bin kiþi. Turizm belgelerinden konaklama oranýný buldum. 225 bin kiþi otelde konakladý. Ayný rakam 2007'de 634 bin girdi 265 bin konakladý. 2008'de 650 bin girdi 317 bin konakladý. 2009 638 bin girdi. 304 bin kiþi konakladý. Yani aradaki fark hep sürekli olarak 350 bin ortalamalý. Ýnsan geliyor ülkeye giriyor ve otelde kalmýyor. Nerede kalýyor bu insanlar bunlar hep meçhul. Bu rakamlara da baktýðýmýzda bu ülkedeki minimum nüfusun 500 bin civarýnda olduðu görülebilir. 2000'den itibaren gireni örnek aldýðýmýzda, bu verilerin tümünü aldýðýmýzda bizim bulduðumuz 166

bin civarýnda yalnýzca giren çýkandaki fark. Yani 166 bin geldi ve hiç çýkmadý."

"Uluslararasý gözlemcilerin aktif katýlýmýyla nüfus sayýmý yapýlmalý" Tüm bunlarýn Türkiye'den Kýbrýs'ýn kuzeyine ciddi bir nüfus aktarmasýnýn söz konusu olduðunu gösterdiðini ifade eden Kanatlý, YKP olarak yeni bir nüfus sayýmýnýn yapýlmasýnýn gerekli olduðunu savunduklarýný belirtti. Kanatlý yapýlacak olan sayýmýn uzun süreli uluslararasý gözlemcilerin aktif katýlýmýyla yapýlmasý gerektiðini ifade ederek, aksi takdirde eskiden olduðu gibi güvenilir olmayacaðýný belirtti ve "Tüm bunlar gösteriyor ki Türkiye'den buraya çok ciddi bir nüfus akýþý var. Bizim birinci olarak, uzun zamandýr söylediðimiz bir nüfus sayýmý yapýlmasýdýr ama uluslararasý gözlemcilerin katýlacaðý bir sayým. Bir nüfus sayýmý yapýlmasý ve Avrupa Konseyi Nüfus Komitesi'nin kontrolünde bir sayým yapýlmasý. Giriþ çýkýþlarla ilgili olarak Avrupa Konseyi'yle iþ birliði içerisinde sýký bir denetime tabi tutulmasý ve Kýbrýslý Türk otoritenin giriþlerle ilgili mevzuatta daha sýký davranýlmasý. Bu sadece bizim önerimiz deðildir. Ayný zamanda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde de kabul edilmiþ ve Avrupa Konseyi'nin de önerileridir. Türkiye de bizimkiler de þimdi oraya gözlemci gönderdiler. Bunun hayata geçmesi yeterlidir. Bir nüfus sayýmýnýn yapýlmasý, defacto nedir dejure nedir bunlarýn ortaya çýkmasý! Burada çok net þunu söyleyelim. Gözlemcinin olmayacaðý bir nüfus sayýmý güvenilir olmayacak. Uluslararasý gözlemci yalnýz nüfus sayýmý günü turist olarak buraya gelecek 3 kiþi deðildir. Gözlemci uzun süreli gözlemci olacak. En azýndan 4-5 ay önce gelecekler. Hazýrlýk aþamasýnda da burada olacaklar ve aktif görevli olacaklardýr" dedi.

“Nefret söylemiyle hesaplaþýlmalý!” Avrupa'da ve Kýbrýs'ýn güneyinde yükselmekte olan faþizm hakkýnda da konuþan Kanatlý, ekonomik kriz koþullarýnda faþizmin yükselmesinin beklenen bir durum olduðunu belirterek, henüz daha yolun baþýndayken geliþmelerin ciddiye alýnmasý gerektiðini söyledi. Kýbrýs'ýn güneyinde ve Avrupa'da özellikle göçmenlere karþý bir nefret söylemiyle beslenen yeni-Nazi hareketlerinin ciddiye alýnarak büyümelerine izin verilmemesi gerektiðini vurgulayan Kanatlý þunlarý belirtti: "Ekonomik krizin olduðu koþullarda faþizmin yükselmesi ilk deðil. Daha önce de yaþandý. Avrupa'da da uzun zamandýr bu minvalde yaþananlarda göç almasýnýn da etkileri var. Bundan dolayý uzun zamandýr gerginlikler var. Son dönemde AB'nin büyümesiyle, Doðu bloðunun girmesiyle ekonomik eþitsizlikler anlamýnda daha bir dengesizlikler ortaya çýktý. Böyle bir ortamýn içinde ilk hedef daima en zayýf halkalardýr. Bu zayýf halkalar da göçmenlerdir. Otomatik olarak hedef durumuna gelmiþlerdir. Týpký Nazi döneminde olduðu gibi yabancýlar insanlarýn iþlerini çalanlar olarak adlandýrýlýyor. Ýþsizliðin yoksulluðu nedeni olarak da onlara yükleniliyor. Benim ýsrarla tartýþma

konusu yapmaya çalýþtýðým bunun kökünde olan þey bir anda olan bir þey deðildir. Bu bir nefret söyleminin büyüyerek devam etmesi ve saldýrý oluþturacak bir þekilde sürekli üretilmesidir. Belli gruplarý hedef seçerek sürekli saldýrganlaþan hareketlerden bahsediyoruz. Güney'de de yaþanan aslýnda budur." Özgürlüðün bir baþkasýnýn özgürlüðünü kýsýtladýðý noktada, ona müdahalede bulunduðu andan itibaren baþka bir duruma dönüþtüðünü ifade eden Kanatlý, faþizmin bir kitle ruhu üzerinden de etkili olabileceðine iþaret ederek geçtiðimiz ay yaþanan APOEL-Karþýyaka maçýný örnek verdi: "Kýbrýs'ýn güneyinde de yaþanan budur. Birinin etnik yapýsý, dini inançlarýndan dolayý onu hedef göstermesi siyasal olarak ciddi sorunlara denk düþer. APOEL'lilerin attýðý slogan 'Türkler Helen Topraðý Size Mezar Olacak' þeklindeydi. Bunu bir saat boyunca atarsan, artýk o an geldiðinde sahaya inip saldýrmak doðallaþýr. 16-17 yaþýndaki bir çocuðun motivasyonunu düþünün. Ýlla önceden organize olmak gerekmez." (2 Ocak 2010, Hasan Yýkýcý, Havadis Gazetesi)


HABER

5

7 OCAK 2011 CUMA

TEVAZU

Alpay Durduran

HOÞ GELDÝN YENÝYIL

Kapýnýn kenarýnda çýkmýþtý. Sözde beton dökülmüþ ve bahçe yolu yapýlmýþ bir yerin kenarýndaydý. Bir kaç kez baþýna basýp kýrmýþlarsa da o ýsrarla büyümeye çalýþýyordu. Bir gün ne olduðunu görmek istedim ve iki tarafýna ince tahta çubuk çakýp korudum. Þimdi binayý geçen boyuyla harika bir aynalý kavaðým oldu. Benimdir çünkü onu ben koruyup büyüttüm ve ben seviyorum. Kim severse onun da olabilir. Mandarinlerin arasýndan boynunu uzatýp çýkan bu muhteþem aðacýn kendi içinde sevgi yaratmasýna izin verene mutlu yýllar. Acýsýyla öfkesiyle 2010 geçti. Yeni yýlda gidenin aranacaðýný söyleyen karamsar diye bilinir de iyimseri ne der? Doða yasalarý, insan doðanýn bir parçasý olarak kabul edilirse doða yasalarý deðiþmediðine göre iþin aslý giden gibi olacak gelen de. Ýnsanoðlu doða yasalarýný ihlal ettiði için her yerde iklim deðiþikliði yüzünden felaketler yaþanýyor. Gerisi ise dünde kaldý nasýlsa... Ancak gene biliyoruz ki dünyanýn ömrü bellidir ve Güneþ büyüyüp onu yutunca ölümü gerçekleþecek. Marifet kýsa ömrü mutlu geçirmek ve içinde bulunduðumuz insan topluluðuna ve çevreye mutlu bir gelecek þansý býrakmaktýr. Ýçinde bulunduðumuz insan topluluðuna zararlý olursak mutlu olmayýz çünkü yaþamý orman kanunu denilen aslýnda ormanda da görülmeyen bir vahþete býrakýrýz. Kuralsýz yüz metre yarýþýndaki gibi bitip bitmeyeceði bile belli olmayan bir ortam yaratýrýz. Dostum Celal kediyi izlemiþ. Her an bir yeri hareket eder ve alarmdadýr. Hayatta kalmak ve karnýný doyurmak için dikkatini hiç eksiltmez. Hayat bu mu? Ýnsan topluluðu ömrü uzayan ve alarmdan uzak bir yaþam sürme þansý elde eden bireylerden oluþur gibidir. Nedeni açýktýr. Ýnsanlar arasýnda hayli baþka insanlara zarar vermekten kaçýnan insanlar bulunur oldu. Gene de bir þey eksiktir ve bazýlarýmýz fýrsatlardan istifade etmeye kalkar. Bunlarýn insanlara zararý sadece partizanlýk yaparken önünü kestiklerine verdikleri deðildir. O hali görenlerdeki mutsuzluk tüm topluma yayýlýr. Bunu anlamadan bugün hepimizi karamsarlýða iten nedenleri tam anlayamayýz. Okuldan çýkarkenden daha önce mezun olan iþsizlerin önüne geçip saraya dýþiþleri bilmem nesi veya baþka bir þey diye kapýlananlar seçim kazanmasý olasý partileri menfaat kapýsý gibi gösterir, o partilere girmek de önce giren ve köþe tutanlarý dayý yapar, diðerlerini de yaðcý. Öyle toplumda kedi gibi alarmdasýnýz ama pençelerinize güvenmekle deðil

DOSTÇA

Rasýh Keskiner

TEHLÝKELÝ UYGULAMALAR

Kýbrýs sorunu nedeni ile çoðu yazýlarýmýz bu konu üzerinde olmaktadýr, Nasýl olmasýn ki, yaþamýmýzýn her alanýný etkilemektedir, Nereye gitsek Kýbrýs sorununun varlýðý sonucu olumsuzluklarla karþýlaþmaktayýz, Dolayýsý ile yazýlarýmýzýn çoðunun da Kýbrýs sorununun çözümüne yönelik olmasý doðaldýr, Ama zaman zaman, arada bir olsa da ülkemizin kuzeyinde, gelmiþ geçmiþ yönetimlerin beceriksizlikleri, umurlarýnda olmamasý nedeni ile yaratýlan tehlikeli uygulamalardan da bahsetmemizde yarar vardýr. Gündeme getirmek istediðim konu, imar uygulamalarýnda yapýlan deðiþikliklerdir, Hatýrlanacaðý üzere, daha önceleri Girne beyaz bölgede üç kat yapýlaþmaya izin veriliyordu. Bu çerçevede de yýllarca inþa edilen yapýlar bu kurala uygun olarak projelendirildi, Bu kurala uygun olarak betonarme hesaplarý yapýldý, Üç kata göre deprem hesaplarý yapýldý. Ne olduysa, geçtiðimiz yýl yapýlan bir deðiþiklikle, eski imar durumuna göre inþaat yapýlabileceði hususu yeniden uygulamaya sokuldu. Buna göre 4 kat, 5 kat yapabilme durumu ortaya çýktý. Durum böyle olunca daha önce 3 kat ile sýnýrlý olan ve inþa

evin kuvvetli kedisine yalakalýkla kazanýlacak çýkara kalýrsýnýz. Mutluluk bu mu? Bazýlarý mutluluðu komþusuna verdiði zararla elde etmeye bile kalkar. Onlardan olmayanlar mutlu olamazlar mý? Olanlar elbette vardýr ama sayýlarý azdýr. Bu þakþakçýlar kalabalýðý içinde giderek bir avuca döner. Kim farkýna varýrsa mücadele edip adil bir toplum amacýna yürümeyi saðlamaya baþlamalý ve hiç deðilse kamu iþlerinde güçlü bir eþit hak ve fýrsat ve saire elde edilmelidir. Güçlü ve etkin yargý ve diðer kurumlar sivil toplumun mücadelesi ile elde edilir, uðraþýlmalýdýr. Sanýlmasýn ki yaðcýlar topluluðu haline gelmiþ bir toplumda bazýlarý mutlu olur ve mesela ekonomik ilerleme halk ve çevre saðlýðý iyileþir? Olan biten bu yaðcýlýklarla artan yolsuzluklar büyük bir soygun ortamý yaratýr ve bir avuç açýkgöz diðer açýkgözleri yani arka bulup da gemisini daðdan aþýrdýðýný sananlarý soyar. Bakýn gerçeðe? Kayýrmalar, çeteleþmeler ve partileri istismarlar için kullananlar ezici çoðunluk ve kýsa zamanda yaratýlan inanýlmaz sayýda büyük zengin. Bunun anlamý aslýnda Adalýlarýmýzýn tüm yaðcýlýklarý sadece soyup soðana çevrilmelerine yaramýþtýr, onlara kredi kartlarý borcu veya tepine tepine bulduklarý burslara yetiþen çocuklarýna yabancý ülkelere daha iyi bir hayat için göç fýrsatý kalmýþtýr. Politikacýlarýn ellerini de öpmeye baþlayanlar yaðcýlýðý arttýrsa da soygundan kurtulamazlar. Olarýn yaðcýlýklarýyla kokuþmuþluðu yayanlar daha iyi bir ortam yaratacak deðillerdir. Bakýn elini öptüðünüze? Lapta'ya uðrayýp sele maruz kalan insanlarý seyrettikten sonra basýna "dere yataklarýnda problem yok daðdan gelen su taþýrdý ve sele sebep oldu" diyor. Bu ahmaklar benim elimi öpecek kadar yaðcýlaþtýlarsa bunda da bir hikmet bulunlar demenin Türkçesi deðil mi? Sanki dereler üstlerine yaðan yaðmuru akýtýrlar. Dere dediðin zaten yüksek yerlerden gelen sularý taþýdýklarý için oluþmuþlardýr. Bu Gibri bilim kanalarýndan sürekli yeryüzü avarýzýnýn oluþmasýný görür. Atalarý da toprak akýp gitmesin diye keçi gibi daðlara týrmanýp tüm dere yataklarýna baðlamalar yapmýþtý. Türkiyeli biri sizin soyunuzda keçi mi var diye þaþýp kalmýþtý, gördüðünde… El öpersen bu iþlerin ustasý ailen gelen Ýrsen bile san aptal muamelesi yapar. Kalk ayaða kardeþim. El öpmekle kazanacaðýný senden açýkgöz biri alýp gitmiþ hala uyanmayacak mýsýn? Bu küçücük toplumdan nasýl bu kadar kýsa zamanda bu kadar milyoner çýktý anlamýyor musun? Sen sadece göç eden evladýnýn hüsraný ile kaldýn. Bari ahmaklýðý kabul etme. Haber diye derelerin daðdan gelen su yüzünden taþtýðýný veren televizyon ve saireye bak. Seni ne yerine koyduklarýný gör. Hade bu yeniyýl yazýsýný burada býrakayým. Nasýl olsa ahmaklýðý kabul edip etmeyeceðinizi bilemem. Ben hepiniz adýna Kýbrýs Türkler için ahmaklýðý aldým kabul ettim. Dergah keþfedenleri ve þeyh kerametlerini naklen verenleri gördükçe baþka bir þey yapmak elimden gelmiyor.

yenicag@yenicag.com.cy

edilen yapýlarýn durumu ne olacak diye sorular gündeme geldi. Buna çare olarak ilgili olduklarýný söyleyenler, mevcut yapýlarýn temel ve kolonlarýna yapýlacak saðlamlaþtýrmalar ile bu yapýlara da 4 ve 5inci katlarýn inþa edilebileceðini söylediler. Güzel! Tabii ki bugünkü teknik olanaklar sayesinde bu sistem mümkündür. Yani, mevcut yapýlarýn, ilave katlarý taþýyabilmesi için, yapýlacak hesaplamalara göre, temel ve kolonlara saðlamlaþtýrma yapýlabilir. Bunun için yeniden proje hazýrlanarak yerinde uygulamalar ile mevcut 3 katlý yapýlara 4 ve 5 inci katlar ilave edilebilir. Buraya kadar herþey normal görünüyor. Ama bu söylenenlerin pratikte yapýlmasý mümkün mü? Veya herþeyin altýnýn üstüne geldiði bu ülkenin kuzeyinde bu mümkün mü? Mümkün olacak tek þey var o da, konu ile ilgili yeni projeler yapýlabilir ve yapýlacaktýr, Peki yapýlacak bu saðlamlaþtýrma projelerinin yerinde uygulanmasý yapýlacak mý? Bunun yapýlýp yapýlmayacaðýný kim kontrol edecek? Bir kere bu saðlamlaþtýrma iþinin yapýlmasý için apartmanlarda ikamet edenlerin tahliyesi gerekecek, Oturanlar kiracý ise çýkarýlmasý gerekecek, Bu iþlemlerin maliyetini kim nasýl karþýlayacak, Ve daha sayabileceðim pek çok alt yapý sorunu. Sonuçta mevcut yapýlarýn üzerine 4 ve 5inci katlar, hiçbir saðlamlaþtýrma yapýlmadan inþa edilecek, Hele hele " korkmayýn, hiçbir þey olmaz abi" zihniyetindeki TC'li müteahhit geçinenlerin egemen olduðu ülkemizin kuzeyinde yaþayarak göreceksiniz. Çatýr çatýr hiç tedbir almadan bu ilave katlar yapýlacaktýr. Bunun sonucu bir deprem olursa birgün, o zaman seyreyleyin olanlarý. Ýþte bütün bunlar, günlük siyasi uygulamalarýn sonucu,

KTÖS: “Türkiye’nin AB üyeliði, siyasi irademize saygýdan geçer” Kýbrýs Türk Öðretmenler Sendikasý Genel Sekreteri Þener Elcil, yaptýðý basýn açýklamasýyla, Türkiye'nin AB üyeliði için 'anahtarýn' Kýbrýslý Türklerin siyasi iradesine saygýdan geçtiðini söyledi. Açýklamanýn tam metni þöyle: "Türkiye'nin Avrupa Birliði yolundaki ilerlemesi Kýbrýslý Türkler'in 2004 yýlýnda Annan Planý'na "evet" demeleri ile günümüze kadar ilerleyebilmiþti. Günümüzde ise Türkiye'nin AB süreci Kýbrýs sorunu nedeni ile durmuþ durumdadýr. AKP hükümetinin, Kýbrýs ile ilgili ortaya koyduðu siyaset samimiyetten uzaktýr. Kýbrýslý Türkler'in "eveti" üzerine yatan AKP hükümeti bir yandan çözüm istediðini ortaya koyarken diðer yandan ise adamýzýn kuzeyi ile ilgili asimilasyon ve entegrasyon politikalarýna devam etmesi bu samimiyetsizliði açýða çýkarmýþtýr. Nüfus aktarma, vatandaþlýk daðýtma, AKP'ye yakýn sermayeye adamýzýn kuzeyinin peþkeþ çekilmesi, maaþ ve ücretlerin düþürülmesi, emeklilerden vergi alýnmasý, Kýbrýslý Türkler'in üretimden koparýlýp, fakirleþtirilmeleri, çözümsüzlüðe ve adanýn kuzeyinin kolonileþtirilmesine yönelik politikalardýr. AKP hükümeti Türkiye'nin 1974'te neden adaya askeri müdahalede bulunduðunu unutmuþ görünmektedir. Kýbrýslý Türkler'in verdiði mücadele sayesinde, Kýbrýs'ta garantörlük görevi çerçevesinde bulunan Türkiye, Kýbrýs Cumhuriyeti'nin bozulan anayasal nizamýný ve toprak bütünlüðünü korumak için buradadýr. Bu gerçeðin hatýrlatýlarak, Türkiye'nin altýna imza koyduðu uluslar arasý antlaþmalara saygý göstermesi týkanan AB görüþmeleri yolunda önemli bir adým olacaktýr. Kýbrýslý Türkler'in toplumsal varlýðýný yok sayan AKP hükümeti bilmelidir ki AB yolunda ilerlemek istiyorsa bunun anahtarý Kýbrýslý Türkler'in siyasi iradesine saygýdan geçmektedir. Çözüm konusunda adým atmayan, Kýbrýs Türk toplumunu yok oluþa sürükleyen politikalarý dayatan AKP hükümeti bunun karþýsýnda Kýbrýslý Türkler'i bulacaktýr.

Ýþ bildiðini sanan ama aslýnda ileriyi göremeyen eseri, Ve ileriyi gördükleri halde siyasi erkin baskýlarýna boyun eðenlerin yarattýklarý, Bu konuda yýllar önce söylediklerimizi kimse dinlemedi, umurlarýnda bile olmadý. Küçük toprak parçasýna sahip ülkemizin kuzeyinde doðru lan neydi? Yatay yapýlaþma yerine dikey yapýlaþma uygulamasý tercih edilmeliydi. Bilhassa þehirlerde, alt yapýsý mevcut bölgelerde dikey yapýlaþma çok daha ekonomik olurdu. Bu þekilde tarýmsal arazilerin, orman arazilerinin parçalanýp imara açýlmasý önlenmiþ olurdu. Elbette ki her yere yüksek yapýlarýn yapýlmasý söz konusu deðildir, Ama sýnýrlarý belli uydu kentler þeklinde, 2 katlý, üç katlý bölgeler de yaratýlabilirdi, Ve durum hiç de bugünkü gibi isteyenin istediði yer inþaat yapmasý þeklinde geliþmeyebilirdi. Lefkoþa'dan Girne'ye kadar yol boyu her yerde inþaat yapýlabilir. Bunun ne bir hududu ne bir sýnýrý yok. Ohh ne ala! Ýsteyen istediði yerde ev yapacak, daðýn tepesinde villa yapacak ve belediyeler de oranýn çöpünü toplayacak, oraya su verecek, elektrik verecek, Bu tip yaygýn yapýlaþmalar hem ekonomik olmadý ve hem de doðal çevrenin tahribatýný getirdi. Bütün bu olumsuzluklar yanýnda þimdi uygulamaya konan ve bilhassa mevcut 2 veya 3 katlý yapýlar üzerine inþa edilecek üst katlarýn yaratacaðý sorunlar çok daha büyük ve tehlikeli olacaktýr. Daha önceki uygulamalar ile, büyük ekonomik kayýplara neden olanlar, þimdiki uygulamalarý ile bu ekonomik kayýplara bir de tehlikeli yapýlar ekleyeceklerdir. Hadi kolay gelsin !

yenicag@yenicag.com.cy


6

7 OCAK 2011 CUMA

HABER

Sinn Fein Ýngiltere ile barýþ görüþmeleri yaparken, IRA hep masadaydý... (DÝHA) Kürt sorunun çözümünde, özellikle muhataplýk ve arabuluculuk konusunda örnek olarak gösterilen ve IRA - Ýngiltere görüþmelerinin mimarlarýndan olan Sinn Fein'in tecrübeli temsilcilerinden Joe Reilly, Eþitlik ve Demokrasi Partisi (EDP)'nin Ýstanbul'da gerçekleþtirdiði 'Kürt Sorunu ve Çözüm Önerileri' sempozyumuna katýlmak üzere Türkiye'ye geldi ve 18 Aralýk Cumartesi günü yapýlan ilk oturumunda bir sunuþ yaptý. Joe Reilly, aþaðýdaki röportdajýnda DÝHA'nýn sorularýný yanýtladý. 'IRA HEP MASADAYDI...' Sinn Fein'in Ýngiltere ile gerçekeþtirdiði barýþ görüþmeleri sürecinde IRA'nýn da hep masada olduðunu belirten Joe Reilly, "Taraflar ancak düþmanlarý ile barýþ yapabilirler. Türkiye'de de böyle olmasý gerekir. Çözüm için halk kimi iþaret ediyorsa onun muhatap olarak alýnmasý gerekiyor. Türkiye devletinin muhatap seçme þansý yoktur" diyor. Kürt sorunun çözümünde dönem dönem dünyadaki çözüm örnekleri gündeme geliyor. Bunlar arasýnda benzerlikleri ve farklýlýklarýyla Ýrlanda Kurtuluþ Ordusu'nun (IRA) siyasi kanadý Sinn Fein'in Ýngiltere hükümeti ile görüþmeleri pek çok tecrübeyi içeriyor. Ancak Ýngiltere hükümetinin gösterdiði cesareti göstermediði siyasi çevrelerde kesin bir kaný olarak konuþulan AKP Genel Baþkan Yardýmcýsý Hüseyin Çelik, geçtiðimiz günlerde yaptýðý bir deðerlendirmede BDP'ye "Sinn Fein kadar cesaretli olsun" deðerlendirmesinde bulundu. BDP Eþbaþkaný Selahattin Demirtaþ ise buna karþýlýk, "Onlar Tony Blair'in onda biri kadar cesaretli olsunlar" cevabýný verdi. Joe Reilly, süren tartýþmalarýn içeriðini oluþturan Ýrlanda barýþ sürecini ve IRA - Sinn Fein, barýþ deneyiminin içeriðini en iyi bilenlerde biri. Reilly, IRA ile baðlantýsý dolayýsý ile yýllarýný cezaevinde geçirmiþ, cezaevinden çýktýktan sonra Ýngiltere ile barýþ görüþmelerini yapan grup içerisinde yer almýþ. Reilly, Sinn Fein içinde belediye baþkanlýðý dahil pek çok aktif görevde bulunmuþ 40 yýllýk bir siyasetçi. Türkiye'nin Kürt sorununa iliþkin içinde bulunduðu noktayý da deðerlendiren Reilly, halklarýn dillerine konulan sýnýrlandýrmalarýn hiçbir koþulda anlaþýlýr olmadýðýna vurgu yaparken, muhatap karmaþasý üzerine de çok net bir deðerlendirmede bulundu. Reilly; "Muhatap Kürt halkýnýn seçtiðidir, belirlediðidir. Her iki taraf için de ayný þey geçerlidir. Taraflardan hiç biri 'senin halkýnýn seçtiði muhatapla ben görüþmem' deme hakkýna sahip deðildir" dedi. Barýþý inþa etme süreçlerinin genel olarak oldukça zor ve riskli süreçler olduðunu vurgulayan Reilly, her iki taraf için de artýk birbirini yenememe durumu kesinleþtiðinden bu riski almak ve diyalog üzerinden belirlenen asgari ortaklýklarý geliþtirmek için çaba göstermek gerektiðini söyledi. 'GÖRÜÞMELER KAMUOYUNCA BENÝMSENEN BARIÞ DESTEKÇÝLERÝ ÝLE YAPILMALI' - Özgürlük isteyen Ýrlanda halkýnýn siyasi yapýlanmalarýnýn Ýngiltere hükümeti tarafýndan ilk olarak muhatap alýnmasý ne zaman gerçekleþti. Gerek Ýngiltere hükümeti gerekse IRA ve Sinn Fein bu süreci nasýl yürüttü? - Ýngiltere hükümeti ile Sinn Feinn arasýndaki diyalog 1988'de gizli görüþmelerle baþladý. Bu görüþmeler doðrudan barýþ süreci ile ilgili deðildi ilk aþamada. Görüþmeler daha çok baþka þeylerin düzenlenmesine yönelikti. Buradan öðrendiðimiz derslerden birisi görüþülecek kiþilerin barýþý destekleyen barýþ sürecinin içinde bulunacak kiþilerin olmasý gerektiði. Herþeyin kameralarýn önünde olmasý da gerekmiyor. Fakat sürecin iyiliði için

görüþme yapanlarýn kamuoyunca kabul edilmesi ve ayný zamanda kendi halký ile de baðlantýda olmasý gerekir. Böyle bir güveni saðlamýþ taraflarýn görüþmelerde bulunmasý gerekir. Çünkü görüþmelerin içerisinde yer almak politik olarak inisiyatif ve ayný zamanda risk almak anlamýna gelir. Bunlardan biri eksik olduðunda süreç iþlemez. Eðer kendi destekçileriniz yaptýklarýnýz hakkýnda bilgi sahibi deðilse ve yaptýklarýnýza güvenmiyorsa sorun yaratýr. Görüþmelerde olmazsa olmaz olan kural belirli düzeyde güvenin saðlanmasýdýr. Ama ayný zamanda da halkýnýza iki tarafa da neler yaptýðýnýz hakkýnda bilgi vermeniz de gerekir. - Görüþmelerin baþlamasý için silahlarýn býrakýlmasý koþulu var mýydý? - IRA Londra'da silahlý eylemlerini sürdürürken, Ýngiltere Sinn Fein ile iliþkiye geçti. Bu inisiyatif belki de bunu durdurabilirdi. Bu süreç o nedenle oldukça belirsiz bir iliþkiydi. Yine de bu süreçte Sinn Fein barýþ olasýlýðýna yönelik çalýþmalarý formüle etmeye çalýþýyordu ve kendi içimizdeki fikirler birbirine yakýnlaþmýþtý. IRA'nýn politik pozisyonu ya da silahsýzlanma. vs. gibi hiçbir þey, þart olarak kararlaþtýrýlmýþ deðildi ancak bir kimi adýmlar vardý. Biz o süreci 'barýþ görüþmelerine, barýþ sürecine þans tanýmak için sahneyi býrakmakterketmek' diye adlandýrýyoruz. Biz aslýnda 1987'de barýþ süreci için giriþimde bulunduk. Sonra 89' da, 90'da Ýngiliz hükümeti ile yapýlan görüþmeler sürecinde görüþmelerde bir mesafe vardý sonrasýnda ABD hükümeti, Güney Afrika ve içerde Ýrlanda yönetimi sürece müdahil olmaya baþladý. Ýþte o zaman süreç deðiþime doðru hýz kazandý. 'Good Friday' antlaþmasý bu süreçtedir. (1998'de Kuzey Ýrlandalý Katolik ve Protestanlar ile Ýngiltere ve Ýrlanda, ABD'nin katkýsýyla hazýrlanan Good Friday Anlaþmasý'ný imzaladý. Anlaþma bütün paramiliter gruplarýn silahsýzlandýrýlmasý ve Katolikler ile Protestanlar arasýnda yetki paylaþýmýna dayalý bir siyasi sistem kurulmasýný öngörüyordu. Fakat Katolikler siyasi süreçle IRA'nýn silahsýzlanmasýnýn eþzamanlý olarak yürütülmesini savunurken, Protestanlar IRA'nýn silahsýzlanmasýný siyasi sürecin ön þartý olarak sundu.) Barýþý yapýlandýrmak oldukça riskli bir süreçtir. Fakat o derece de deðerli bir çalýþmadýr. Bu sürecin dahil olan herkes için oldukça zor ve riskli bir süreç olduðu ancak ayný zamanda da yapýlacak tek þey olduðu akýldan çýkarýlmamalýdýr. Hiçbir dýþ etki bu noktaya odaklaþmanýn önüne geçmemelidir. 'ÇATIÞMANIN MERKEZÝNDEKÝLER, ÇÖZÜMÜN DE MERKEZÝNDE OLMALIDIR' - Barýþ karþýtý güçlerin tavýrlarý nasýldý,

görüþmeleri nasýl etkiledi? - Askeri ve politik kurumlardan ve en önemlisi de basýn tarafýndan barýþa düþmanca yaklaþýmlar da sergilenmiþtir. 'Teröristlerle görüþülmesine ve buna göre kimi düzenlemeler yapýlmasýna karþýyýz' diye diretenler elbette vardý ama biz bu konuda þanslýydýk. Bu benim þahsi görüþümdür. Bence Blair, Bill Clinton, Garry Adams ikinci dünya savaþý sonrasý kuþaðýdýr. Bu kuþak Vietnam savaþý sürecine tanýklýk etmiþ, savaþ karþýsýnda yeralmýþ. Diðer politik avantajlarýn yanýnda böyle bir þansýmýz da vardý ve sürecin ilerlemesine katkýda bulunmuþtur. IRA içerisinde de elbette barýþ görüþmelerine karþý çýkan taraflar, direniþler vardý. Gerekçeler buradakilerden farklý deðil. Yýllarca savaþýlmýþ, bir çok insan, bu yolda hayatýný kaybetmiþ, aileler parçalanmýþ, binlercesi hala hapishanede. Muhaliflerle konuþmamak için öne sürülen her gerekçe doðrudur. Ancak barýþ süreci de kendini dayatmýþtýr ve IRA ile ya da IRA'sýz bu süreç iþleyecektir. Barýþ sürecinde inisiyatifin sadece IRA'nýn elinde bulunmasý barýþ sürecini engelleyeceði gibi, süreçte IRA'nýn bulunmamasý da süreci engelleyecekti. Çatýþmanýn merkezinde olan insanlarýn ayný zamanda deðiþimin de merkezinde olmasý gerekir ki deðiþime yönelik güven inþa edilebilsin. Sonuçta her zaman deðiþime karþý bir tepki vardýr. Tepkiler birçok olaylarla þiddetli bir þekilde kendini göstermiþtir ama bunlarla kararlaþtýrýlan barýþ süreci kesintiye uðramamalýydý ve büyük ölçüde uðramadý da. Sonuçta taraflar olarak sizler de kendi insanlarýnýzý sürece ikna etmelisiniz. Ýkna taraflarý da yakýnlaþtýracaðý için zorluklarýn üstesinden ancak böyle gelebilirsiniz. Bu zorluklarýn biteceði düþünülmemeli çünkü hemen her gün böyle engellerle karþýlaþýlacaktýr. Bu engellere karþý yapýlan mücadelenin gücü ve doðruluðu ayný zamanda barýþ sürecinin ve giriþimlerinin güçlenip güçlenmeyeceðini de belirler. Eðer pozitif anlamda ve kolektif olarak mücadele oturtulabilir ve barýþa odaklanma saðlanabilirse bu süreci güçlendirir aslýnda. Eðer bu yan etkilerin ortak çalýþmayý olumsuz etkilemesine izin verilirse süreç zayýflar. Sürecin yürümesini saðlayacak asýl þey ise diyalogdur. 'SEÇÝLMÝÞ TEMSÝLCÝLER MUHATAPTIR, PKK'NIN MÜDAHALLÝÐÝNÝN YOLU DA BUDUR' - Ancak burada Kürt halký diyalog için muhatap olarak PKK'yi gösteriyor, Türkiye Hükümeti kabul etmiyor bu nasýl çözülür sizce, diyalog ama kiminle? - Düþmanýnla... Taraflar ancak düþmanlarý ile barýþ yapabilirler. Türkiye'de de böyle olmasý gerekir. Ancak Kürt tarafýnýn birlikte oturulacak muhatabýnýn kim olduðuna Kürt halký karar

verir. Türk hükümeti de bunu ve Kürtlerin haklarýný tanýmak zorundadýr. Türk hükümeti de kendi temsilcisine kendi karar verir, Kürtler de ayný þekilde. Ýngiltere hükümeti de hiçbir zaman teknik olarak IRA ile masaya oturmadý. Ama seçilmiþ temsilcilerle görüþtü. Onlar IRA'yý görüþmelerin parçasý haline getirdiler. Süreç içerisinde Ýrlanda halkýnýn seçilmiþ temsilcileri ayný zamanda IRA ile barýþ sürecini paylaþtý. Burada da böyle bir þart olmamalýdýr. Silahlý grup ile masaya oturmak bu noktada çok da gerekli deðil. Sonuçta politik temsilciler bu iþi yapabilirler. - Dilinizle ilgili ne tür sorunlarla karþýlaþtýnýz? Türkiye'deki uygulamalar gibi dilinizin yasaklandýðý bir durum oldu mu? - Öncelikle belirtmek isterim ki bir toplumun, bir bireyin her durumda kendi dilini kullanmasý, eðitimini istiyorsa kendi dili ile gerçekleþtirmesi reddedilemez bir insan hakkýdýr. Ancak dil sadece halkýn ihtiyaçlarý için deðil ayný zamanda muhalifleriniz tarafýndan size karþý kullanýlan politik bir silah haline de gelebilir. Biz bu nedenle diyoruz ki bizim dilimiz hiçbir partiye veya organizasyona ait deðildir, bu dili konuþmak, öðrenmek ve öðretmek isteyen herkesin dilidir. O nedenle insanlarý aþaðýlamak, kimi tartýþmalarda silah olarak kullanmak için deðil, insanlarýn en doðal hakký olduðu için dilimizi savunuyoruz. Hangi dili kullanacaðýnýz sizin seçiminize baðlýdýr ve demokratik olarak bu bir haktýr týpký dilinizin diðer uluslarca ve yaþadýðýnýz politik çevreler ve ulusça tanýnmasýnýn da en önemli gereklilik olduðu gibi. Ýrlandalýlarýn dili þu anda örneðin Avrupa Birliðinde resmi olarak tanýnmýþ bir dildir. Dilimiz üzerinde bizim tarihimizde de çok aðýr baskýlar oldu. Farklý dili bir tehdit olarak görmek aslýnda kendi gücüne güvensizlikten kaynaklanýyordu büyük ihtimalle. Çünkü baský arttýkça halkýn Ýngilizceyi kullanmaya yönelik talebi artmýyor. Bu baþka topluluklar için de geçerli. Her dilin, farklý halklarýn kendi dillerini, kültürlerini gönüllülük çerçevesinde geliþtirmeye çalýþmalarýnýn hiçbir sakýncasý yoktur ve modern bir devlet olmanýn gereði de budur. 'BARIÞ OLASILIÐI TÜM NEGATÝF GEREKÇELERÝ ORTADAN KALDIRIR' - Son olarak Türkiye'de yaþanan Kürt sorununun çözümüne iliþkin önerileriniz nedir? - Ýrlanda ve Türkiye'yi birebir eþleþtiremeyiz tabiî ki ama temel olan þeyler var. Eðer barýþ sürecinin baþarýlý olmasýný istiyorsanýz insanlarýn, halklarýn taleplerini kabul etmelisiniz. Taraflarla hiçbir ön koþul, deðiþmez kaný olmadan diyaloga girmelisiniz. Barýþ talebine yönelik ortak bir bütünlük olmalý. Bunlarý uygulamamak için birçok neden olduðunun bilincindeyim. Ben de Tony Blair ile konuþmamak için yüzlerce neden sayabilirdim ama bir iyi neden onunla konuþmam için yeterliydi ki bu neden de barýþ olasýlýðýdýr. Burada da hem Türk hem de Kürt tarafý barýþý inþa etmek için sorumluluk almalýdýr. Ýki tarafýn birbirini yenemeyeceði yýllardýr anlaþýlmýþ, aþikar bir gerçek. Eðer birbirini yenemiyorsan, kýsýr þiddet döngüsünü kýrmak gerekmektedir. Bunun alternatifi de masaya oturmak ve var olan problemleri diyalog yöntemi ile çözmeye çalýþmaktýr. Son olarak söylemek isterim ki çözüm uluslar arasý katkýlarý da içermelidir ama tabii ki vatandaþlarýn da desteðini almalýdýr. Toplum sürece iliþkin ikna olmalýdýr. Bu durumda kimi zaman taraflarýn yapamayacaðý þeyleri olur kýlabilir. Toplumun öne çýkardýðý güçlü insanlar kimi zaman büyük organizasyonlar, örgütlenmeler gibi toplumu yönlendirebilir ve süreci hýzlandýrabilir.


HABER

7

7 OCAK 2011 CUMA

An geldi, Bandista gelmedi Bandista 'An gelir, Bandista gelmez' bildirisiyle Ahmet Kaya anma gecesine katýlmayarak gündeme oturmuþtu. Bandista iktidar katýlýmýný "Tarafýmýz bellidir. Henüz bir hafta evvel 'Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleþecek' diyerek haykýran kardeþlerimizi dayaktan geçirenler ve kolluk kuvvetlerinin bu tavrýný "eli sopalý" gençlerle görüþmeyiz beyanýyla destekleyenlerle ayný yerde bulunmayacaðýz. Þarkýlarýmýz onlarýn kanlý ellerini yýkamak için deðildir" diyerek kýnamýþ ve geceden çekilmiþti. Onsuz 10 yýl Ahmet Kaya'nýn anma gecesine iktidar sahipleri katýlmasa da Bandista'nýn geceye katýlmama gerekçelerinin arka perdesini Birgün gazetesinden Serbay Mansuroðlu'na anlattýlar:. Anma gecesine iktidar katýlýmý nedeniyle sahneye çýkmayý reddettiniz. Sahnede protesto etmeyi düþünmediniz mi? Anlatýr mýsýnýz? Anma gecesine devletlû katýlýmýný basýndan öðrendikten sonra onlarca katýlmama gerekçesi sayabilirdik. Geceye katýlarak sahneden protesto etmek de bir yöntem olabilirdi. Ancak bizim yine de bunun bir Ahmet Kaya anma gecesi olduðunu hatýrda tutmamýz gerekiyordu. Biz bir protestonun tarifini yapsak da orada yaþanabilecek olanlar bunu bizim yaptýðýmýz tarifin dýþýna, hatta belki bir tür provokasyona dahi dönüþtürebilir, Ahmet Kaya anma gecesine bir saldýrý olarak da sunulabilirdi. Özellikle izlerin ve þeylerin birbirine karýþtýðý günümüzde eylemlerimizi tavrý, biçimi ve mesajý çok net olarak icra etmemiz gerektiðinin farkýndayýz. Organizasyonun saðlýklý bir þekilde tamamlanmasýný da istiyorduk. Bu nedenle kendi politik pozisyonumuzu beyan ettik ve geceden çekildik. Siyasi bir linç ve ardýndan gelen sürgünden dolayý bir yoldaþýmýzý kaybetmekten bahsediyoruz. O gece yaþananlar ve sonrasýndaki medya yalanlarý baþlý baþýna bir travmaya tekabül edebilir. Herkese ve özellikle Kaya ailesine bu travmayý aþmayý, olaylara belki de siyasetin görece duygusuz çerçevesinden bakmayý telkin etmek doðru olmayabilir. Anma gecesinde yaþanabilecek olaylar bizzat bu travmanýn tekrar yaþanmasýna neden olabilirdi. Biz oraya katýlan dost ve yoldaþlarýmýza, Ahmet Kaya'yý ayný hisle andýðýmýz insanlara bunu yaþatma riskini almamayý tercih ettik. Bunu bir tür psikolojizm içinden anlatmýyoruz ki böylesi bir eðilimin kiþiselliði, yalnýzlýðý ve kolektif bellekten uzaklaþmayý getirdiði de aþikârdýr. Bildiride "ýslýkla söylenen her Ahmet Kaya türküsü, iktidara yönelen her çýðlýk, gurbette çekilen her ah, siyasi fikirleri ve eylemleri nedeniyle yaþama hakkýný kaybeden yahut topraðýndan ayrýlmak zorunda býrakýlan her bir mülteci için saygý duruþudur" derken tam da böylesi bir hepimize ait ve hepimizde her an yaþamaya devam eden bir devrimci deðerin söz konusu olduðunu anlatmaya çalýþýyorduk. Tekrar ediyoruz, geceye cepheden ve doðrudan itirazýmýz olmadý, iktidar katýlýmýna itirazýmýz vardý. Organizasyonu yapan insanlara da özellikle ailenin yýllardýr yaþadýðý ve paylaþtýðýmýz acýyý akýlda tutarak 'siz doðru yapmadýnýz'

demeyi doðru bulmadýk. "Ýktidar ve Ahmet Kaya'yý ayný çerçeveye alan bir organizasyon kabul edilemez mi? Soruyu þöyle düþünsek daha doðru belki, iktidarýn ve Ahmet Kaya'nýn ayný anda anýldýðý, hem de bir cephe olarak deðil bir bütünlük olarak anýldýðý her an içimizde bir þeyi acýtýyor. Meclis kürsüsünden adýný duyduðumuzda da, mezarýnýn, Ýstanbul'daki, Amed'deki, yani yaný baþýmýzda, göðsümüzün içersindeki mezarýnýn deðil de Paris'teki mezarýnýn ziyaret edildiðini duyduðumuzda da. Bizim durduðumuz yer kurumsal iktidarýn ve adaylarýnýn durduðu yer deðildir. Ahmet Kaya faþistlerin eliyle can vermiþtir. Söz, karar ve örgütlenme haklarýmýzý günden güne azaltan ve gerek merkezi politikalar gerekse taban desteði ve hareketliliðiyle onay gören þeyin, yani içinde yaþadýðýmýz siyasi ve ekonomik þeyin, sadece burada deðil dünyanýn birçok bölgesinde yeni koþullarda bir faþizm, daha baskýcý bir iklim ortaya çýkarma riskini ihtiva ettiðine dikkat etmek gerek. Faþizm tartýþmalarýnýn hareketlenmesi de ayrýca manidar þu günlerde. Ve tüm medya gücünü, ekonomik gücü, manipülatif, otokratik yahut polisiye tüm araçlarý elinde tutanlarýn sözünü bir kez kesmek, araya parantez açmak, karþý bir adým öne atmak kelimenin gerçek anlamýyla bir hayat çýðlýðý bir 'biz hâlâ burdayýz'ýn irade beyanýdýr. "Ýktidar katýlýmýnýn sizi rahatsýz etmesinin arka planýnda ne yatýyor? Linç gecesi ve sonrasýnda Ahmet Kaya'nýn yanýnda yer almayanlarýn yýllar sonra iþlerine geldiði kadar sözlerini sahiplenmeye, hatta bazen kendi sözleri gibi sunmaya çalýþmalarý riyakârlýktýr. Bir takým sömürü mekanizmalarýnýn nesnesi olamaz Ahmet Kaya. Evet, kurumsal iktidar ve adaylarý karnýmýzý aðrýtýyor. Hatta gündelik, anlýk inþa olunan iktidarlar için de bunu söyleyebiliriz. Lakin bu þu an baþka bir tartýþmanýn konusu. Karný iktidardan aðrýyan insanlarla birlikte hareket etmek istiyoruz. Ýktidar gücüyle her þeye müdahale edilebilir, her þey satýn alýnýlabilir, her þeyin sahibi olunabilir, ama mesela Bandista dinlenemez. Bu sözün gerçeklik kazanmasý ise ancak ve ancak bir iradeyle mümkün olabilir. Bu iradenin oluþmasýnda bir parça katkýmýz olsun

istiyoruz. Ahmet Kaya'yý politik deðerlerinden, aidiyetlerinden kopararak, onu bir toplumsal uzlaþý projesinin parçasý haline getirmeye çalýþýyorlar. Oysa Ahmet Kaya devrimci deðerlerin sembolüdür. Bunun politik karþýlýðý 'Kürtçe þarký söylemek istiyorum' ya da 'ezilenlerin sesi olmak istiyorum' þeklinde oldu. Bu nedenle Ahmet Kaya'nýn savunularý devrimcilere miras kalmýþtýr. Kimse bu mirasýmýzýn içini boþaltarak elimizden almaya kalkmasýn. Bizim bu mirasla baðýmýz kopartýlamaz, yok sayýlamaz. "Ahmet Kaya'yý sahiplenenler neden yok sayýlmak istensin? Bu yok saymada biraz evvel içinde yaþadýðýmýz siyasi ve ekonomik þey olarak tarif ettiðimiz neoliberalizmin etkisi göz ardý edilemez. Neoliberalizm kendi dýþýnda, kendine tehdit olarak algýladýðý her olguyu içine alýp, kapsayarak yine kendi içinde daha kolayýndan etkisizleþtirme politikasý izliyor. Kürt hareketini, Alevi hareketini, ya da bu bireysel baðýmsýz hareket de olabilir, bu hareketleri yenemiyorsak etkisizleþtirelim yahut ehlileþtirelim politikasý uygulanýyor. HES projelerinin altýnda imzasý olan birinin bu ülkenin bir numaralý çevrecisi benim diye beyanat verdiði bir çarpýklýktýr bu. Mevcut iktidar ve adaylarý farklýlýklara ve muhalefete tahammülü olmayan bu neoliberal sistemin bizatihi uygulayýcýsýdýr, kendisidir. Yahut burjuva demokrasisinin siyaset ve taraf baðýmsýz yüce evrensel deðerler çarpýtmasýnýn da diyebiliriz. Ve sonra kendilerini referandumda onay alabilmek için Sivas'ta insanlarý yakanlara, Ýstanbul'da yoldaþýmýz Hrant'ý katleden milliyetçilere yað çekerken buluruz. "Ezilen kimlikler devrimci siyasete ne kadar denk düþüyor? Farklý ezilen kimliklerin, mesela Kürt ya da Alevi kimliklerinin kendinden menkul devrimci olduklarý iddiasýnda deðiliz. Ancak bu kimliklerin varlýðýný sürdürmesi ise devrimci mücadeleyle mümkündür. Kimlikleri politikanýn merkezine koyan anlayýþ, sýnýfla iliþkimizi kopartýr. Oysa bizim için aslolan hâlâ sýnýf mücadelesidir. Kürt iþçisinin çýkarlarýnýn Kürt patrondan çok Türk iþçisiyle yakýn olduðu aþikârdýr. Ancak kimliklerden baðýmsýz saf bir sýnýf siyaseti olabileceðini de düþünmüyoruz. Gerçek, somut hayatýn içerisinde

Kürt, kadýn ve iþçi olmak mesela, birbirinin içine geçer. Ve bu iç içe geçmeyi, bu eklemlenmeyi görmeyen ve somut sýnýftan deðil soyut ve saf bir sýnýfa referans veren bir sýnýf siyaseti olamaz. "Peki, bu durumda kendini devrimci bir grup olarak ortaya koyan Bandista'nýn Kürt hareketine yahut müziðine yaklaþýmý nedir? Bu da sýkça muhatabý olduðumuz meselelerden biri. Tüm anadil tartýþmalarý sürerken, özellikle müzikal alandaki yaþanmýþ vakalar ve mevcut durum bunun önemli bir devrimci alan olduðunu ortaya koyuyor. Bir kültürün ve geleneðin taþýnmasý ve bir arada yaþam izinin takibi itibariyle de. Zira müziðin gerek ajitatif gerekse de anlatýcý rolü itibariyle bir gücü olduðu aþikâr. Mesela niye Kürtçe bir þarkýnýz yok sorusu ortada duruyor. Kürtçe müziði yakýndan takip ediyoruz lakin maalesef ki Kürtçemiz kýt. Yine de her hangi dillerde söyleyen kardeþlerimizle olduðu gibi Kürtçe söyleyenlerle de sýklýkla birlikteliklerimiz, iþbirliklerimiz oluyor. En son Antalya konserimizde bir Kürt annesi þarký sýrasýnda sahneye geldi, hapisteki iki yoldaþýmýzýn, eþi ve oðlunun isteðiyle o gece orada bulunduðunu söyleyerek onlarýn ve Kürt gençlerinin selamýný getirdi, iki çift kelam etti, bir þiir okudu ve nasýl da tüm vatansýzlýðýmýzla müþterek mücadele verdiðimizi bir kez daha zihinlerimize kazýdý. Bizim için ilk albümümüz De Te Fabula Narratur'u "Yek, du, sê, çar" nidasýyla açarken yahut Benim Annem Cumartesi'de "anne bul beni Amed'de" derken topyekûn parçasý olduðumuz ve karþý mücadele verdiðimiz saldýrýya, yok sayýlmaya ve müþterek tarihimize açýk bir referans vardýr. Sol liberal olarak tanýmlanan bir cenah var. Böyle bir projeyi, toplumun karþýtlýklarýnýn uzlaþý çerçevesinde bir araya gelmesinin demokrasinin gereði olduðunu iddia ediyorlar. Buna ne diyeceksiniz? Bu insanlar artýk gazete köþelerinden bizi Hrant'a sahip çýkmamakla ve -örtük olarakkatledilmesinde aktif rol almakla suçlamayabilecek kadar küstahlaþmaya baþladýlar. Her fýrsatta sol cenahý ulusalcýlýkla itham etmeye ya da Ahmet Kaya'nýn linç giriþimine uðradýðý gece çatal býçak atan insanlarla ayný anlayýþta -faþist,

baskýcý, otoriter- olan insanlar olduðumuzu söylemeye cüret edebiliyorlar. Bunun adý, iktidar adýna alan kapatmadan baþka bir þey deðildir. Demokrasi böyle bir gerçeklik deðildir. Ama biz de bu alaný býrakmayacaðýz. Liberalizmin demokrasi anlayýþýmýzý, demokrasi mücadelesini sömürgeleþtirmesine, demokrasi tahayyülümüzü siyasi liberalizmin ufkuyla sýnýrlandýrmasýna karþý durmak elzem. Demokrasiyi parlamenter temsili rejimle sýnýrlayan anlayýþa karþý demokrasiyi ezilenlerin, altta kalanlarýn, hor görülenlerin kendi hayatlarýna sahip çýkma, kendi kaderlerini tayin etme mücadeleleriyle tanýmlamak gerekli. Sola atýlan binbir iftira karþýsýnda da bazý basit gerçekleri sürekli tekrar etmek lazým. Ahmet Kaya ve Hrant Dink devrimcidir, sosyalisttir. Onlar bizim deðerlerimizdir. Onlarýn bir politik yönelimi ve bu yönelimin tekabül ettiði toplumsal karþýlýðý vardýr. Topluma ait en güzel deðerleri de henüz ortalýkta kimse yokken bu insanlar kendi baþlarýna savundular. "Peki geceye iktidar ehli baþbakan Erdoðan katýlmadý. Gece anma gecesine yakýþýr þekilde sonlandý. Bu ülke Ahmet Kaya'ya iade-i itibarýný mý saðladý? Ahmet Kaya'nýn iade-i itibara ihtiyacý yoktur. Ahmet Kaya zaten temsil ettiði toplumun nezdinde her zaman için itibara sahiptir. Baþbakan meclis kürsüsünden Þafak Türküsü'nü okuyup Erdal Eren'in adýný andýðý hafta içinde F tipinde bir yoldaþýmýzý kanserden kaybettik. Uykusuz dergisi bu meseleyi kapaðýna taþýdý. Kapak 20 yýl sonra bir Baþbakanýn bunu anlatýp aðlayabileceðini söylüyordu. Ýþte mesele burada ortaya çýkýyor. "Geleceðe dair siz Bandista olarak yolunuza ayný yerden mi devam edeceksiniz? Bizim ne sýnýf atlama hayalimiz ne de iktidara yakýn durmaya, oradan nemalanmaya ihtiyacýmýz var. Bildirimizde ortaya koyduðumuz net bir cümle; vardýk, varýz, var olacaðýz. Bizi, bu topraklarýn devrimcilerini yok edemezler. Bizden önce mücadele edenler vardý, bizden sonra da olacaktýr. Var olmanýn koþulu direnmekten geçiyor. Bütün saldýrýlara karþý hâlâ ben varým diyebilmek direnmektir; mevcudiyet mukavemettir, mukavemet mevcudiyet. Direniþ biçimleri sonsuzdur. Ýlle de agresif bir direniþ yürütmek zorunda deðiliz, neþeli de olabiliriz gayet. Bandista olarak yaptýðýmýz müzik bu direniþin biçimlerinden sadece biridir. Örgütlülüðü önemsiyoruz ve bu bütün direniþ biçimlerinin ayný hatta ortaklaþtýrýlmasýnýn gerektiðini de düþünüyoruz. Anti -faþist, anti-kapitalist, cinsiyetçilik karþýtý, anti-militarist, ekolojist ve hiyerarþik olmayan bir örgütlülük çerçevesinde muhalefeti ve mukavemeti doðru buluyoruz. Bizim þu andaki eylem biçimimiz þarký söyleyerek direnmektir. Hikâyelerimiz neyse yaptýðýmýz müzikte onu anlatýyoruz, týpký iþçi, iþsiz, öðrenci, güvencesiz, kadýn, eþcinsel, transseksüel, eko-aktivist, kentsel dönüþüm maðduru yoldaþlarýmýzýn kendi hikâyelerini anlattýðý gibi.


8

7 OCAK 2011 CUMA

HABER

Savaþýn izlerinin sürdüðü hayalet þehirler Kýbrýs'ýn kuzeyinde birçok kez bizdeki herþeyin yalnýzca bize ait olduðunu düþünürüz ama öyle deðil… Bugünler çok konuþtuðumuz Maraþ'ýn hayalet þehir olmasý da dünyada tek örnek deðil… Savaþýn izlerinin hala sürdüðü baþka þehirlerde var dünyada Kuneytra ve Aðdam gibi…

Kuneytra Suriye'nin Kuneytra kenti, resmi olarak Açýk Hava Savaþ Müzesi olarak adlandýrýlýyor ancak Suriyelilere göre Kuneytra, kötü geçmiþi olan hayalet bir kent. 1967 yýlýndaki Suriye-Ýsrail savaþýna (Altý Gün Savaþý) kadar yaklaþýk 50 bin kiþinin yaþadýðý, hastanesi, okulu, kilisesi, camisi olan Kuneytra kenti bugün, savaþýn bütün izlerini hala duvarlarýnda taþýyan harabe bir yerleþim alaný görünümünde. Kuneytra ve Golan Tepelerinin Ýsrail tarafýndan iþgal edilmesiyle sonuçlanan 1967 ArapÝsrail savaþý, o yýlýn haziran ayýnda altý gün sürmüþtür. Ýsrail, "Altý Gün Savaþý"nda Mýsýr, Ürdün ve Suriye'ye karþý savaþmýþ, Kuneytra ve Golan Tepelerinin yanýsýra Gazze Þeridi, Sina yarýmadasý, Doðu Kudüs ve Batý Þeria'yý da ele geçirerek topraklarýný yaklaþýk 4 katýna çýkarmýþtý. 6 yýl Ýsrail'in elinde kalan Kuneytra kenti, 1973'te Suriye tarafýndan geri alýndý ancak Golan Tepeleri, Ýsrail'in iþgali altýnda kalmaya devam etti. Ýsrail çekilirken Kuneytra'yý aðýr hava bombardýmaný ile yerle bir etti. Hastane binasýnda ve çatýsý ile temeli birleþmiþ evlerde hava bombardýmanýnýn izlerini görmek mümkün. Ýsrail'in çekilmesinin ardýndan yerleþime tekrar açýlmayan Kuneytra kenti bugün, açýk hava savaþ müzesi olarak kullanýlýyor. Kentin dikenli tellerle bittiði noktada Birleþmiþ Milletler Ateþkes Gözlem Gücü (UNDOF) askerlerinin bulunduðu dar bir tampon bölge baþlýyor. Tampon bölgenin hemen ardýndan baþlayan Ýsrail'in iþgali altýndaki Golan Tepeleri'nde tarým yapan insanlar, çeþitli tesisler ve binalar çýplak gözle görülebiliyor. Özel izinle ve Suriye polisi eþliðinde girilebilen Kuneytra kentindeki aðýr hasarlý binalarda savaþýn, Ýsrail'in ve Suriye'nin izleri ayný duvarda yer alýyor. Golan Hastanesi olarak kullanýlan binanýn duvarlarýndaki kurþun izleri, 7 kollu þamdan figürü ve Arapça silik yazýlar dikkat çekiyor. Suriye'nin Ýsrail ile barýþ görüþmelerine baþlamak için ö nþartý olan Golan Tepeleri, Ortadoðu merkezli neredeyse bütün resmi görüþmelerde, toplantýlarda ve deklarasyonlarda "Ýsrail'in iþgal ettiði Golan Tepelerinden çekilmesi" ibaresi ile birlikte yer alýyor. Birleþmiþ Milletler'in (BM) çeþitli tarihlerdeki kararlarýnda da "Golan Tepeleri'nin Ýsrail tarafýndan iþgal edildiði ve Ýsrail askerlerinin Golan Tepeleri'nden çekilmesi gerektiði" belirtiliyor. Halen çok sayýda Suriye kökenli kiþinin yaþadýðý Golan Tepeleri Suriye, Ýsrail, Lübnan ve Ürdün'e hakim bir noktada bulunmasýnýn yanýsýra verimli topraklarý ve su kaynaklarý nedeniyle stratejik öneme sahip bir mevki olarak deðerlendiriliyor.

Gazze'de Ölen Kuneytra'nýn Doðmamýþ Çocuklarýna Tanýklýk Sabri Kuþkonmaz'ýn PEN Türkiye Merkezi internet sitesindeki 21 Ocak 2009'da Suriye ve Filistin'e yaptýklarý ziyaret anlatan "Gazze'de Ölen Kuneytra'nýn Doðmamýþ Çocuklarýna Tanýklýk" baþlýklý yazýsýndan: Arap Yazarlar Birliðinden sonra Golan

Tepelerine gittik. Þam'a yaklaþtýk, bir saat uzaklýkta bulunan, Golan Tepeleri iþgal bölgesi sýnýrýnda bulunan Kuneytra;"Hayalet þehire" gittik. Bu þehir, iþgal altýndaki Golan Tepeleri sýnýrýnda, tampon bölgede. Halen Birleþmiþ Milletler denetiminde. Girmek için önceden izin almak gerekiyor. Bizim izin sorunumuz da Arap Yazarlar Birliði çözmüþ durumda. Þam'dan Kuneytra'ya iki motosikletli polis eþliðinde ulaþtýk. 1973 Savaþý'nda Ýsrail Golan Tepesini iþgal. etmiþ. Buradan Filistin'e giden yol da o tarihte kesilmiþ. Golan tepeleri ile birlikte Kuneytra þehri de iþgal edilmiþ. Suriye Birlikleri sert çarpýþmalarla kenti geri alýrken, Ýsrail tüm kenti yerle bir etmiþ. Tüm evler, binalar, iþ makinalarý ve dinamitlerle yýkýlmýþ. O tarihte 50 bin nüfusu olan kentte bugün bir tane bile saðlam bina yok. Tamamý yýkýlmýþ. Þimdi tampon bölgede kaldýðý için yerleþim de yok, yaþam da yok. Kýsacasý tam bir hayalet kent. Kentin o tarihte hizmette olan 400 yataklý Golan Hastanesi'nin duvarlarý kalbur gibi kurþun deliði ile dolu. Kuneytra'nýn dýþýnda, iki yüzün üstünde köy de yine tamamen yýkýlmýþ. Halen iþgal edilen bölgede beþ köy ayakta. Þimdi Gazze'de olanlarýn yeni birþey olmadýðýný Kuneytra yýkýntýlarý gözümüzün içine sokuyor. Barýþa iliþkin derin bir umutsuzluk ile. Hemen karþýda Golan Tepeleri, Ýsrail gözetleme merkezleri... Arap yazar dostlarýmýz kadim zamanlarýn öykülerini anlatýyor bu yerlerde geçen. Ýsa peygamberin yolculuk güzergahýný gösteriyorlar. Þimdi bu kentte, Ýsa'nýn da Muhammed'in de evleri yýkýlmýþ. Kilise ve cami ayrýmý yapýlmamýþ yýkýmlarda. Ne okul, ne kütüphane ne baþka bir þey. Güneþli bir günde, sert bir ayazda, insansýz, yaþamsýz kentin sokaklarýnda þaþkýn þaþkýn dolaþtýk. Burada çocuklar doðamadý, yaþayamadý. Kuneytra'da çocuklar doðmadý. Gazze'de doðan çocuklar öldü. Kuneytra bize gösterdi ki, Gazze'de ölüm son deðil, daha nice çocuklar ölecek. Gazze'nin ve baþka yerlerin; dünyanýn doðmamýþ çocuklarýný paranýn iktidarý daha çok öldürecek. (..) Hava soðuk. Taþ, beton, yýkýntý, soðuðun etkisini daha da arttýrýyor. Karþýmýzda karlý Cebeli Þeyh, yani Þeyh daðlarý. Daha alt bölgede ise deniz seviyesinden 210 m. daha aþaðýda. Taberiye Gölü. Þeyh Daðlarý 3114 m. ile Suriye'nin en yüksek bölgesi. Bu daðlar da yine iþgal bölgeleri ve uzaktan görünen Ýsrail gözetleme merkezleri. Ýþgal, savaþ gibi sözcüklerle anýlmasa, inanýlmaz güzel bir coðrafyada durduðunuzu fark ediyorsunuz. Hayalet Þehir Kuneytra'dan hemen sonra Golan bölgesi içinde, Filistin' giden yol var.. Yolun saðýnda dikenli teller. Yüz metrelik bir tampon bölge. Mayýnlý arazi. Burasý Ýsrail tarafýndan mayýnlanmýþ. Daha ilerisi iþgal edilmiþ topraklar. Yoðun bir tarýmsal çalýþma yapýldýðý görülüyor. Yolu, eski bir demir bariyer kapatýyor. Yolun 100 metre ilerisinde BM konuþlanmýþ. Onun da ilerisinde Ýsrail sýnýrý kapsý. Daha ilerisinde Filistin topraklarý, Batý Þeria. Ama, ayaklarýmýzýn altýndaki ince yol, iþlek bir kanalý deðil, duraðan bir hali temsil ediyor. (…) Gezdiðimiz bölge, tüm Ortadoðu'nun travmatik tablosunun bir özeti gibi. (Yazýnýn tamamý http://www.pen.org.tr/tr/node/1167 )

Aðdam Karabað bölgesindeki Aðdam, bir zamanlar 150.000'lik nüfusuyla hýzla geliþmekte olan bir Azerbaycan kentiydi. 1993'te Ermeni Kuvvetleri

tarafýndan iþgal edilen þehir, þu anda bir hayalet kent…

Karabað sorunu üzerine "Karabað, büyük bölümü bugünkü Azerbaycan ile Ermenistan arasýnda, güney bölümü Ýran içinde kalan, yaklaþýk 18 bin kilometrekarelik bölgenin adýdýr. Daðlýk Karabað ya da Ermenice tarihi adýyla 'Artsakh' ise bu bölgenin içinde 4.392 kilometrekarelik alanýn ismi. Ermenilere göre Daðlýk Karabað'da MÖ 7. yüzyýldan beri Ermeni nüfusu ve kültürü egemendi. Azerilere göre ise Ermeniler Yunanistan'ýn Teselya (Selanik) bölgesinden, Doðu Anadolu'ya gelip Urartularýn egemenliðinde yaþayan, sonra da Kafkasya'ya göçen yabancý bir halk olup, bölgenin esas sahipleri kendileriydi, çünkü Azeriler Orta Asya'dan Avrupa'ya doðru göç ederken bölgedeki Derbent Geçidi'nden geçen Türk boylarýnýn soyundan geliyorlardý. 1985'te 'Glasnost' (Þeffaflýk) ve 'Perestroyka' (Yumuþama) diyen Mihael Gorbaçov'un iktidara gelmesi sonrasý Daðlýk Karabað Ermenileri baðýmsýzlýk için yeniden harekete geçti. 1987'de 75 bin imzalý bir dilekçe Gorbaçov'a gönderildi. 7 Aralýk 1988'de, Ermenistan'da 28 bin kiþinin ölümüne neden olan büyük depremden yaklaþýk bir ay sonra, Moskova durumun vahametini anladý ve Daðlýk Karabað Özerk Bölgesi'ni kendisine (merkeze) baðladý. Ancak, Azerbaycan'dan gelen baskýlar üzerine tekrar fikir deðiþtirdi ve 28 Kasým 1989'da yönetimi yeniden Bakû Hükümeti'ne devretti. Merkezi hükümetin bu gelgitleri bölgenin zaten bozuk olan 'kimyasý'ný iyice bozdu. Bunun üstüne tüy diken olay, 13 Ocak 1990 Bakû'de 28 Ermeni 6 Azeri'nin ölümüyle biten olaylar üzerine 19 Ocak 1990'da Kýzýl Ordu'nun olaðanüstü hal ilan ederek Daðlýk Karabað Özerk Bölgesi'ne ve Bakû'ye (karadan, havadan ve denizden) harekât düzenlemesi oldu. SSCB Anayasasý'nýn 70. maddesine dayanarak 'kendi kaderini tayin hakkýný' kullanma kararý aldýlar ve 6 Ocak 1992'de Daðlýk Karabað'ýn baðýmsýzlýðýný ilan ettiler. Konun acý dönüm noktasý Hocalý Katliamý oldu. Human Rights Watch (HRW) örgütünün raporlarýna göre, 26-27 Þubat 1992 tarihlerinde Ermeni Ordusu ve Rus 366. Mekanize Alayý'nýn saldýrýsý sonucu, aralarýnda 106 kadýn ve 83 çocuðun da bulunduðu 613 Azeri sivil öldürüldü. Ermeni kaynaklarý ilk saldýrýnýn Azerilerden geldiði iddia etmeye devam ediyor, Azeriler ise tersini… Ermeni Ordusu, Mart 1993'ten itibaren Kelbecer, Akdere, Agdam, Fuzili, Cebrail, Kubatlý ve Terter'i iþgal etti yaklaþýk 1 milyon Azeri yer deðiþtirmek zorunda kaldý… (Özet Kaynakça:Svante E. Cornell, Small Nations and Great Powers: A Study of Ethnopolitical Conflict In The Caucasus, Ricmond, Surrey: Curzon, 2001;The Karabagh File, Documents and Facts on the Mountainous Karabagh 1918-1988, (Yay. Haz. Gerard Libaridian), The Zoryan Instutute, Cambridge, Toronto, Mart 1988; R. H. Dekmejian, "Soviet-Turkish Relations and Politics in the Armenia SSR," Soviet Studies, Vol. 19, no. 4 (April, 1968): 510-525; Deðiþen Dünya Düzeninde Kafkasya, (Der. Okan Yeþilot), Ýstanbul Kitabevi Yayýnlarý, 2005.)

Türk-Ermeni Ýþ Geliþtirme Konseyi eþ baþkaný Kaan Soyak Türk-Ermeni Ýþ Geliþtirme Konseyi eþ baþkaný Kaan Soyak'ýn Kasým 2009'da bölgeye yaptýðý ziyaretle ilgili yazýsýndan:

Savaþýn belleklerimizdeki en belirgin simgesi Hocalý Köyü. Bu köyde 1992'de büyük bir sivil katliamýn yaþandýðýný söylüyor tarih kaynaklarý. Seyahatimizin ikinci günü Hocalý'ya doðru yola koyulduk. Baþkent Stepanakert'e 20 dakika uzaklýkta olan köyün ismi Ývanyan olarak deðiþtirilmiþ. Köyün giriþindeki okulda bizi köyün muhtarý Boris Ghahramanian ve okul müdürü Gurgen Ghulian karþýladý. Üzerinden 17 yýl geçmesine raðmen köy hâlâ yerle bir. Azerilerin evleri neredeyse tamamen yýkýlmýþ. Köye sonradan yerleþen Ermeniler, Azerilerin evlerinin taþlarýný taþýyarak köyün yukarý kýsmýna yeni evler inþa etmiþler. Köyde yaklaþýk bin kiþi yaþýyor. Sohbetimize okulda baþladýk. "Siz bir felaketin yaþandýðý topraklarda oturuyorsunuz. Anlatýn neler oldu bu köyde?" diye sorunca önce okul müdürü atýldý, "Biz o dönem orada deðildik, pek bir þey bilmiyoruz" dedi. Düþünsenize, bir savaþýn simgesi olan köyün sakinlerine o savaþta orada yaþananlar doðru dürüst anlatýlmamýþ! Ardýndan muhtar girdi söze, bu defa Karabaðlý bir Ermeni gözüyle þunlarý söyledi: "Ben Agdam'a yakýn bir köyde yaþýyordum. 1992'de Azeriler köyümüzü yaktýlar. Biz de buralara geldik. Hocalý üs olarak kullanýlýyordu. Ermeni köylerine buradan saldýrýlýyordu. Bu nedenle Ermeniler köyü çevirdi. Sivillerin kaçmasý için bir koridor açtýlar. Ancak savaþ koþullarýnda ölen Azeri köylüler oldu. Yine de Azeriler propaganda yapýp 1000'ün üzerinde Azeri'yi kestiðimizi söylüyorlar. Oysa Ermeniler sadece askeri güçleri hedef almýþtý."

Hocalý'da neler oldu? HocalI bölgedeki tek havaalanýnýn olduðu nokta. Savaþ sýrasýnda Azeriler mühimmatlarý burada topluyorlardý. O dönem köy tamamen bir Azeri köyüydü. 26 Þubat 1992'de Ermeniler köyü çevirdi. Çýkan çatýþmalarda yaklaþýk 1300 kiþinin yaþamýný yitirdiði iddia ediliyor. Savaþýn Ermeniler lehine sonuçlanmasýnýn en büyük simgesi bu köyde yaþanan kýyým. Ancak Ermeniler anlatýlanlarýn bir bölümünün Azeri propogandasý olduðunu, Hocalý'nýn Ermeni köylerine saldýrý için üs olarak kullanýldýðýný ve siviller için koridor açýldýðýný ileri sürüyorlar. (..) Ýþgal altýndaki Daðlýk Karabað'daki Ermeni hükümetin Baþbakaný Harutyunyan Hocalý katliamýnda sivillerin öldüðünü kabul ediyor ama ölümlere 'Savaþtaydýk' diye bakýyor (..)

HOCALI'YI KABUL EDÝYORUZ Kaan Soyak: Azeriler ilk kurþunu sizin attýðýnýzý söylüyorlar. Harutyunyan: Azerbaycan kendi topraklarýndan Ermeniler'i temizleme politikalarýna baþladýðýnda Nahçývan'dan tamamen yok edildik. Sumgayt ve Bakü'de büyük kýyýmlar oldu. Kaan Soyak: Ayný þekilde burada da Azeriler'i siz kýyýmdan geçirdiniz. Harutyunyan: Bir - iki çatýþma oldu ama bunlar asla Bakü ya da Sumgayt'taki kadar organize ve geniþ çaplý deðildi. Kaan Soyak: Hocalý'da yaþananlarý inkar etmeyeceksiniz, deðil mi? Ermeniler 1300'den fazla Azeri'yi öldürdüler o köyde. Harutyunyan: Hocalý 1992'de, savaþ sýrasýnda yaþandý. Sivil kayýplar oldu. Kabul ediyoruz. Ama siviller için koridor açýlmýþtý. Azeriler Hocalý'yý baþka þekilde anlattýlar. Kendimizi savunmak için Hocalý'yý almaya mecburduk. (Yazýnýn tamamý http://www.tabdc.org/index.php?subaction=sho wfull&id=1259180364&archive=&start_from=& ucat=11,13&Lid=2)


ÖZEL

9

7 OCAK 2011 CUMA

HAFTANIN GETÝRDÝKLERÝ...

Serhan Gazioðlu


10

7 OCAK 2011 CUMA

ÇUVALDIZ...

Yýlmaz Parlan

kafayý yedik. Tüm bunlar yaþanýrken ortada tek bir sorumlu ya da yetkili yok. Sanki bu söz konusu kurumlarý onlar yönetmediler. Halbuki siyasi demeçler verirken amborgolara raðmen, KKTC'nin tüm kurumlarý ile dimdik ayakta olduðunu, Sonsuza kadar yaþayacaðýný dosta düþmana duyuran onlar deðil mi? Son kurbanlarý DAÜ çalýþanlarý! Üniversite zorda imiþ, çalýþanlar çok para alýrmýþ, böyle giderse batacak-mýþ… DAÜ'yü dünyadaki üniversiteler arasýnda ilk 500'e sokacaklarýný, KKTC'nin üniversiteler diyarý olduðunu ve Güney Kýbrýs'a fark attýðýný, Uluslararasý kongreler, konferanslar düzenlediklerini, Bu konuda nasýl mesafe aldýklarýný böbürlene böbürlene anlatan onlar deðil miydi? Þimdi ne oldu da üniversiteler batma noktasýna geldi yani? Yoksa Yeþil Sermaye buna da mý göz koydu? Yeþil Ada'ya Yeþil Sermaye, Kapat gözlerini kimse görmesin… Türbülansta sürüklenen sadece yetkililermiz deðil,Örgütlerimiz de türbülansta habire irtifa kaybediyor. Hemen eylem kararý alýndý örgütler bir araya geldi, Ve kimi siaysetçiler de ateþli nutuklar attý, Çalýþanlarýn yanýnda olunacaðý mesajý verildi, da n'ooldu? Tüm bunlar olurken bir sade vatandaþ da haliyle gülerek sordu: Merak ediyorum, acaba CTP hükümette olsa bugün burada hangi siyasetçi olurdu? Cevap anýnda geldi: Albayrak yerine Nazým Çavuþoðlu! Ýþte sorun burada idi; örgütler bir türlü bu kýsýr döngüden kurtulamýyorlardý! Yani þimdi o maaþ kesintileri olmasa, ülkede her þey süt liman mý olacaktý? Taþýma nüfus kendilerini pek ilgilendirmiyor mu? Ya Kýbrýs sorununun çözümsüzlüðü ve uluslararasý hukuðun çiðnenmesi? Ganimet toplumu? Konuþmacýlar yapýlanlarýn anayasa ile baðdaþmadýðýna, Hukuðun çiðnendiðine vurgu yapýp adalet istiyorlardý. Ama diðer konulardaki onca hukuksuzluk

SUÇLULAR VE GÜÇLÜLER

Son zamanlarda her þeyi vatandaþýn üzerine yýkmak gibi bir durum oluþtu! Örneðin trafikte kaza mý var, suçlu hazýr: Dikkatsiz þoförler. KTHY battý mý, suçlu ve sorumlular hazýr: Çok para alan çalýþanlar ve sendikalar. Sosyal Sigortalar Kurumu iflas mý etmiþ veya iflasýn eþiðine mi getirilmiþ, Suçlu yine hazýr: Çok maaþ alan emekliler. Bütçede açýk mý var, suçlu: Ek mesai yapýp çok para alan memurlar. Hastanede, yani saðlýkta sýkýntý mý var; taþýnan nüfus deðildir konuþulan,Ya ne? Orada da az çalýþan ama çoook para alan doktorlar. Ýcadýn sahibiyse siyasiler tabii ki! Yeraltý dünyasýnda da durum pek farklý deðil, Yüzlerce karanlýk iþ ama yakayý ele verince suçlu çalýþanlar. Kaçak et mi yakalanmýþ, iþ sahiplerinin haberi yok, çalýþan gizlice yapmýþ; Sonra da basýný komplo kurmakla suçlamalar. Son moda, son trend bu… Bence bu buluþlar Nobel ekonomi ödülüne aday gösterilmeli, Ve yeryüzündeki tüm üniversitelerde tez olarak okutulmalý. Yine türbülansa yakalandýk, dolayýsýyla

ZAP

Necmettin Çapa

“KIRMIZI KÝTAP”

Ýþkencelere, tecavüzlere, iþgallere, ve bu coðrafyada her türlü rezilliði görüp de susanlar ve susmayanlara söylenecek sözler vardýr. Ýþte bütün mesele burada aslýnda, susmak ya da susmamak. Ýkisi arasýnda ince deðil, keskin bir çizgi var. Çünkü susanlar bu suçlarý iþleyenler kadar suçludur. Susmayanlar ise halklarýn özgürlük yolundaki bedelini en aðýr ödeyenlerdir. En baþta vatansever geçinip, üç beþ kemik ile susturulan sözde solcularýmýz gibi, inkar edilmez ihanetler ile dolu gerçeðimiz var bizim. Bir dil uðruna "Kýrmýzý Kitap" yazanlar ve bir dil uðruna ölüme gidenlerin hikayesidir bu aslýnda. Kýrmýzý kitabýn kutsanmýþ halidir bizi vuran, talan eden, daðlara, sürgünlere, zindanlara ve daraðaçlarýna gönderen. Dersim'de, Amed zindanýnda, Maraþ'ta, Sivas'ta ve Newalâ Qesabâ'da. "Yani Ahmed Arif'in þiire döktüðü 33 kurþun gerçeðinin yaþandýðý yerde" Kýrmýzý Kitap'larý yazanlarýn vahþeti idi bizi vuran. Kürt'lerin inkar ve imhasý üzerine inþa edilmiþ bir kitabýn adýný "Kýrmýzý Kitap" yaptýlar. Ýþte o "Kýmýzý Kitap"da hep beraber boðulmaya baþladýk ve halen boðulmaya devam ediyoruz.

onlarý pek ilgilendirmiyordu. Halbuki hukuk bir kez çiðnenmeye görsün, paspas olup ardý geliyordu… Yaþananlar KTÖS dýþýnda diðer örgütlerimizi ve çalýþanlarýný, Pek de ilgilendirmiyor galiba. Sorunun özü de iþte burada! Siz baþkasýnýn haklarýna "Rumdur" "Maronittir" diye saygý göstermezseniz, Gün gelir Türk da sizin haklarýnýza saygý göstermez. Ve sizin Anayasanýzý da, Babayasanýzý yavrusun diyerekten ezer gecer. Maliye Bakaný Tatar, kamu bankalarýndan sermayeye verilen kredilerin, % 94 tahsil edilemediðinden bahsedip yakýnýyor ama, Örgutler ve çalýþanlar bu gerçeði maalesef gözardý ediyor. Sermayeye verilen ve geri dönmeyen her kredi, Devletin elinin her zaman çalýþanýn cebinde olacaðýnýn bir habercisi. Çalýþanlar olarak sýnýf bilinciniz oluþana kadar da bu böyle olacak, biline! YKP Kýbrýs sorunu çözülmediði sürece insan haklarýnýn daima çiðneneceðini, Ve yokoluþun artan bir ivme ile hýzlanacaðýný söylemeye devam ediyor, Hatýrlatalým dedik... GÖZDEN KAÇMAYANLAR! Psikolojik harekat... Hayatta hiç bir þeyin tesadüf olmadýðýna inananlardaným, ne kadar tesadüf gözükse de! Örneðin ÖRP-CTP-BG döneminde Metehan kapýsýnda çocuklarýn çikolatalarý alýnmýþtý. Þimdiki hükümet döneminde ise çocuklarýn oyuncaklarý alýndý! Siz bunlarýn bir tesadüf olduðuna inanabilirsiniz. Hayýr, deðil. Tüm bunlar psikolojik bir harekatýn ürünüdür ve üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda 74 yýlýndan beri sistematik bir þekilde uygulanmaktadýr. Hem de artan bir dozla... Rejim bu yöntemle ailelerin yüreðine korku salmýþ, insanlarý can evinden vurmuþ ikincisi de büyük sermayenin taleplerini yerine getirmiþ güneyden alýþveriþ yapanlarýn cezalandýrýlacaðý korkusunu yüreklere salmýþ, bir taþla iki kuþ vurmayý hedeflemiþ ve baþarýlý da olmuþtur. Sendikalarýn tepkisi çok yerindedir. Toplum çýkarlarýný gözetmekle mükellef siyasi partilerin ise eylem noktasýnda olmayýp uzaktan gazel okumalarý ise düþündürücüdür. Þimdilerde ise bir baþka psikolojik harekat yürürlükte olup, aktörler tek tek devreye sokulmuþtur. Devleti temsil

Kaç nesil daha boðulacak bu "Kýrmýzý"da kim bilir! Önce Kürt aðalarý ile Türklerin iþbirliði içerisinde Ermeni'leri katlettik, sürdük ve süründürdük. Sonra sýra Ýstanbul'daki "gayrimüslümler"e geldi. Onlarý da tükettik ve sýra "Tek Millet, Tek Devlet, Tek Din ve Tek Bayrak" hikayesine geldi. Ýþte sýra oraya gelince bu tekliðe aykýrý düþen Kürt'leri Türkleþtirme projesi baþladý. Her þey Mezopotamya topraklarýnda "YASSAH" oldu. Yasaklar ve sürgünler ile bir halký Türkleþtirme projesini yazan aptallar, bir gün iþin buraya dayanacaðýný algýlayamadýlar. Kürtlerin coðrafyasýnda daðlara ve taþlara "Tek Din, Tek Millet, Tek Devlet, Tek Bayrak" diye yazdýlar. Kürt halkýný o kadar bir yok saydýlar ki; Kürt coðrafyasýnýn daðlarýna "Ne mutlu Türküm Diyene" diye her tepeye kireç taþlarý ile yazdýlar. Ama nafile, Kürt coðrafyasýnda Bolu'nun Söðüt aðacý yetiþmez be bre! Kürdistan coðrafyasýnda Türk askerinin operasyonlarý baþladý baþlayalý, ahýrlarda kocasýnýn gözü önünde Özel Harekatçýlar kadýnlara tecavüz ettiler. Köy meydanýnda erkekleri toplayýp çýrýlçýplak soydular, hem de bütün köy kadýnlarýnýn gözü önünde! Ahýrlardaki hayvanlarý bile diri diri yaktýlar! PKK Gerillalarý'nýn kýyafetini giyip köy yaktýlar, insanlarýn ýrzýna geçtiler ve bunu PKK Gerillalarý'na mal ettiler. Kürdistan coðrafyasýnýn yaþadýðý vahþetin fotoðrafýný Kürtler bile çekemez. Çünkü onlar barýþýn fotoðrafýný çekmeye çalýþýyor. Kürtlerin ýrzýna geçen 100 yýllýk bir sistem ile barýþýn fotoðrafýný Kürtler nasýl çekecek diye merak ediyorum! Bir yandan da, Türk'lerin Kuran-ý Kerimi olan Kýrmýzý Kitab'ý, ve diðer yandan da Kürt'lerin özgürlük çýðýlýðý ile daðalara çýkmýþ Özgürlük Savaþçýlarý.

HABER

ettiðini söyleyenler, tüm görgü kurallarýný bir kenara býrakarak ve diplomatik teamülleri hiçe sayarak toplumu bir kez daha dünya kamuoyu önünde küçük düþürmüþler, rejimin biblolarý olduklarýný bir kez daha kanýtlamýþlardýr. Baþbakanýn eþi Gülin Küçük soyismine uygun davranmýþ, kendi küçüldükleri yetmezmiþ gibi toplumu da küçültmüþlerdir. Neymiþ: "Gavurdan dost domuzdan post olmaz"mýþ... O zaman niye federasyonu Rumlarla görüþüyorsunuz a hanýmefendicigim? Yoksa dostlar alýþveriþte görsün diyaloðu mu? Ya iki de birde AB uyum yasalarý derken gösterdiðiniz samimiyetsizliðe ne demeli? Tüm bunlar o koltucukta oturmanýnn bedelidir iþte. Ah o koltucuk, sizi koltuk deðnegi de yapar, deðneklik de... Diðer taraftan ise Türkiye'nin AB iþlerinden sorumlu Egemen Baðýþ "Rumlarýn býrakýn devlet olmayý Kabileden aþaðý olduklarýný" ifade etmiþtir ki bu iki davranýþýn kuþkusuz Türkçe ifadesi "görüþmeler berhava edilecektir". Görüldüðü üzere bu çýkýþlar tesadüfi deðildir. Bir ANA politikanýn ta kendisidir. Elm Sokaðý'nýn kahramaný Freddy yine iþbaþýndadr ve kabusu da devam ettirme kararlýlýðýndadýr. BUNLARI BÝLÝYOR MUSUNUZ? KKTC'nin 2011 Bütçesi 3 milyar 77 milyon 220 bin 920 TL olarak kabul edildi. Yeni yýlýn bütçesinde 350 milyon lira açýk öngörülüyor. 10 gün boyunca Meclis'te görüþülüp 26 kabul ve 15 ret oyuyla ve oyçokluðuyla onaylandý. Kýbrýs Cumhuriyeti'nin 2011 Bütçesi ise 8 milyar Euro gider ve 5,9 milyar Euro gelir öngörüyor. Oradaki bütçe görüþmeleri ise 3 gün sürdü ve 33 lehte, 17 aleyhte oyla kabul edildi.

yenicag@yenicag.com.cy

Cumhuriyetin kuruluþundan beri Türkleþtirme süreci bir duvara çarpar gibi Kürt'lere çarptý ve Türkler bu gerçeðin çýðlýðý içerisinde, Kürt coðrafyasýnýn insaný ile savaþmaya, ölmeye ve öldürmeye devam ediyor. Çanakkale'de þehit düþmüþ bir dedenin torununu öldürmekten ya da ýrzýna geçip iç organlarýný kayalýklarýn ürerine geçirmekten geri kalmýyor. Senin öldürdüðün ve "Özel Harekat Timleri" ile evine baskýn yaptýðýn insanýn dedesi Çanakkale'de deðilmliydi? Ama bu Türklük paranoyasý ile sistemi elinde tutanlar ve o Türklük sistemi üzerinden bu ülkeyi "Din ve Türkizm" ideolojisi ile yürütenler, þimdi "Kürt ve Türk Savaþý" nýn en çetin olan noktasýna geldiler. Benim daðlarýma yazýlan yazýlarýn bir hakaret olduðunu ya kabul edeceksin, ya da savaþa devam! Hakkari'nin tepesine "Ne Mutlu Türküm Diyene" diye baþlayan, kireç taþlarýndan oluþan yazýyý kaldýrmadýkça bu savaþ devam eder! Sizi ve o teklik hastalýðýnýzý tarihe havale ediyorum. "O Tek Din, Tek Millet, Tek Devlet, Tek Bayrak, Tek Dil" sizi bir gün tarihin derinliklerine gömecek! Dünya tarihine gömülen nice "Tekleþtirme" faþistleri oldu, ve siz de, Türkleþtirme hastalýðýndan kurtulmadýkça, o faþistlerin tarihsel kaderini paylaþmaktan kaçamayacaksýnýz.

"Bizim daðlarýmýzda Ýnsanlýða yapýlan vahþetin Ýsyancýlarý yaþadý, Ve adýný Gerilla koydular" Necmettin Çapa'nýn Aþk, Ýsyan, Ölüm ve Barýþ" adlý kitabýndan

yenicag@yenicag.com.cy


YORUM

11

7 OCAK 2011 CUMA

Ulus Irkad

HER ZAMAN ÇÖZÜM VE ALTERNATÝFLER VARDIR

Evet, bilim, her sorunun muhakkak bir alternatifi ve çözümünün olduðunu söyler. Birden fazla çözüm ve alternatif vardýr ama çözüm çaresini önceden görmek þartýyla. Bir sorunun tek bir yanýtý da olamaz muhakkak. Ve bir þey daha yapar bilim. Bir kesin cevap vermez iddialara. Çünkü bilimin temelinde tek bir cevap da yoktur. Doðadaki yasalarda da bu böyledir. Sorunlarýn çözümünde tek bir yol, tek bir cevap veya tek bir alternatif yoktur. Örneðin þu anda kullanýlan matematiksel bir sistem olabilir ama sonuca gitmek için sadece onluk sistem yoktur bilimde. Çeþitli sistemler de vardýr. Ve her zaman için iki iki daha dört etmez. Kanserin tedavisi için illa ki ilaç metodu faydalý olmayabilir. Bugün bitkisel çareler de üretilmiþtir ve kanserin tedavisinde doðaya dönmek daha da uygundur. Ýnsanoðlunun doðanýn þeklini zorla deðiþtirme ve yok etme üzerine yaptýðý tüm eylemler ona afet olarak da geri dönmektedir. Yani insanoðlu'nun doðaya uyumla çareler üretmesi en doðru sonuçtur da ayný zamanda. Gelelim þu andaki Kýbrýs Sorunu'na. Veya soruna gelmeden önce bizim Kuzey Kýbrýs'taki ekonomik soruna bir göz atalým. Hani halký baský altýna alýp elindeki son beþ-on kuruþu da toplayýcý önlemlere gelelim. Mesela daha önceleri birçok siyasinin ve de bundan önceki hükümetin de "Elini taþýn altýna sokacaksýn" teranelerine. Esasýnda o teranelerin de hedefi halkýn elindeki veya cebindeki paraya göz dikmekti amaç ve bu da yapýldý. Ýlk olarak ellerindeki, devlette çalýþan kamu çalýþanlarýnýn maaþlarýna el atýldý. Emeklilerin maaþlarýný göze kestirdiler önce. Sonra da emekli tazminatlarýna göz dikildi, onlarý týrpanlamaya çalýþýyorlar. Bana göre gerçek sol bir yapýlanma, bu þimdiki kötü duruma bir son verebilir. Ekonomide sosyalizasyon þimdiki bu rezilliði durdurabilir. Daha önce de bu çareyi yazmýþtým ve yazmaya önlemler düþünmeye de devam edeceðim. Ben bir ekonomist deðilim. Okuduklarým bana þu andaki kötü gidiþe bir çare olduðunu gösteriyor o kadar. Kafamý monetarist görüþ ve Friendmancýlýkla da doldurmuþ deðilim ve onlarýn bile bir çare olmadýðýný biliyorum. Birinci çare daha önce yazdýklarýmdý. Türkiye, Güney Kýbrýs ve AB üçgeninin hem siyasal hem de ekonomik olarak kullanýlmasýný

Özkan Yýkýcý

YORUMLARI YAPARKEN DÝKKAT EDÝLECEK OLGULAR

Kimisi yorum yaparken direkt sistem içinde takýlýp kalýr: Amacý geliþmleri sistemin deðerleriyle sýnýrlý býrakýr. Sistem içi en iyi yere gelme veya faydalý olma kriterleriyle deðerlendirir. Kimisi de olaya sistemsel eksen ve onun yeniden üertimi ile sýnýrlý brakmadan deðiþtirme hedefiyle de baþka alternatiflerde düþünür. Böylelikle sadece sistem deðil deðiþimi de ele alarak daha geniþ noktalara taþýr. Günümüzde kimisi kapitalist sistem deðerlerle iyi kötü veya sermaye çýkarlý ölçeklerle konuþtururken, sosyalistlerin bunlardan farký sistemin de deðiþimini istedikleri için baþka açýdan da yaklaþýmý olmasý gerekir. Ne yazýk ki sosyalistlerin oluþan birikimleri sonucu bu farký mutlaka koyma zorunluluklarý vardýr. Oysa çoðu sol kendi bakýþýný onutarak sanki sistemsel sýnýrlarla tartýþýlýyor. Böylelikle daralan ölçeklerle konu yaratan sistemin en iyisi olma ve onun çýkarýna göre tartýþma ve idolojik oluþuma geldi. Sanýrým son geliþmelerde bunu hep yaþadýk. Ýsterseniz þimdi bunu anlatacak önemli bir siyasal taplo koyalým: Orta doðuda oldukça geliþmeler oluyor. Irakta baþlayan ve þimdi Mýsýrda tetiklenen Hristiyanlara karþý saldýrýlar oluyor. Diðer yanda pek söylenmeyen ama Vikileaks belgeleriyle de ortaya konulan Suudi Arabistan Ýrana karþý saldýrý ve Lübnandaki Hizbullah için iþgal istiyor. Buna daha basit örnekler de verilir; Bizdeki yeni sýçrayýþla Ýslamlaþma hamleleri ve en ufak maç konusunun nasýl resmi idolojik çýkýþ yapýldýðýný hep yaþýyoruz. Yaþýyoruz da aslýnda sistemin oluþturduðu kendi içindeki karþýtlýklarla geneldeki resmi stratejileri hiç düþünmeme konumundayýz. Dahasý oyuncularýn genelde sistemin de oluþturduðu kesimlerdir. Ama bun-

söylemiþtim. Eðer sonuç çýkmazsa demokratik örgütler siyasal iradelerinin bir yansýmasý olarak, doðru politikalarla ve gerçekten Kýbrýslýtürklerin gerçek siyasal iradeleri Meclis'e yansýyacaksa, seçimle kontrolü ele alarak, Kuzey Kýbrýs'taki tüm bankalarý kontrol altýna almalý, geçici olarak tüm para transferlerini durdurmalý. Türkiye'deki Kýbrýslý mevduat birikimleri buraya çekilmeli. Yani açýkçasý bankalar ve mevduatlar kontrol altýnda tutulmalý. Fabrikalarýn üretimine el konulmadan (Kýbrýs'ta küçük sanayileþme olduðu için küçük sanayileþmeye izin verimeli ve belli sermaye birikimine serbestiyet getirilmeli) mesela vergilendirmeye tutulmayan sermaye kesimleri varsa onlar hemen vergilendirilmeli. Devlet kasasýndan fuzuli giderler kesilmeli ve devlete baðlý kaynaklar da kontrole tabi tutulmalý. Tarýmsal üretim devam etmeli, üreticiyle halký bir araya getiren ve aradaki aracýlarý ortadan kaldýran sistemlere ve pazarlara önem verilmeli. Piyasa oldukça ucuzlatýlmalý. Bu konuda gerekirse kooperatifler tekrar canlandýrýlmalý. Tüm oteller, kumarhaneler, kadýnlarýn sömürülmesine dayalý eðlence merkezleri kontrol altýna alýnmalý. Üstten alta kadar tüm emekli ve çalýþanlarýn maaþlarý eþitlenmeli. Gerekirse para yerine karne veya puan usülüne geçilmeli. Bankalardaki birikimler dýþtan halk için ucuza alýnacak ve onlara aracýsýz satýlacak her türlü petrol dahil ihtiyaçlara ayrýlmalý. Bu arada dediðim gibi karne, puan, veya gerekirse sadece para kullanýmý devam etmeli. Ýþyerleri ve fabrikalarýn üretimleri kontrol edilirken (konulacak fiyat kontrolleriyle halkýn yüksek fiyata alýþveriþ yapmasý önlenmeli) iþ sahiplerine belli garantiler verilmeli, bu alýnan tedbirlerin geçici olduðu da çeþitli taahütlerle belirtilmeli. Kontrollü bir üretim, kontrollü bir piyasa, ama orta ve emekçi kesimlerine piyasada harcamalarý için kendilerini ve ailelerini telafi edecek para verilmeli ki piyasa dönsün. Çarþýda her türlü sýkýntý devlet tarafýndan giderilmeli, halka karþý sýký para kontrolü olmamalý, piyasa halkýn ücretleri artýrýlarak rahatlatýlmalý. Asgari ücret artýrýlmalý. Halktan alýnmamalý, bilakis halka verilmeli ve halký alýþveriþ yapmaya yönlendirmeli. Bunlar yapýlýrken elbette, diðer temaslar býrakýlmamalý. Eðer AB ile bir uyuþmaya gidilirse derhal gene halkýn menfaatleri doðrultusunda hareket edilmeli ve AB izni alýnýrsa Kuzey'de Euro kullanýlmaya baþlanmalý, bu arada kontrole tabi tutulan fabrika ,otel, banka ve iþyerlerine gereken tazminatlar veya vergi indirimleri saðlanarak ekonomi tekrar yapýlanmalý. Koordinasyon içinde kontrole tabi tutulan otellere de AB'den turist getirilmeye, piyasada çarþýnýn canlandýrýlmasýna çalýþýlmalý, normal þartlar saðlanýnca kontrol de yavaþ yavaþ býrakýlarak ekonominin kendi baþýna çalýþmasý saðlanmalý. Güney kesimiyle bir çözüm veya andlaþmaya gidilirse, mevcut havaalaný ve limanlardan faydalanýlarak gelir artýrýlmalý mal ve dolaþým hizmetleri de doðal sürecine getirilmeli. Bu alýnacak önlemlerde amaç emekli, çalýþan ve iþçilerin zarar görmesini önlemek ilke olmalý. Bu önlemler alýndýktan, AB ile uygun

temaslar saðlandýktan sonra kumarhane ve eðlence merkezleri konusunda bir karara varmalý, oralarda çalýþan kadýnlar isterlerse ülkelerine dönerken, isteyenlerin de ülkede kalarak kendilerini telafi edecekleri mesleklerde (kadýn vücudunun satýlmasý dýþýnda emekle ilgili iþler) çalýþmalarýna devam etmeleri saðlanmalý. Ýnsan ve kadýn haklarý yürürlüðe konmalý. Uluslar arasý hukuka önem vermeli. AB ülkelerindeki ekonomik iflaslar olurken bu þekildeki bir ekonomik önlemin uygulanamayacaðý þeklindeki iddilarý ise önemsemiyorum. Ýstediklerinde serbest piyasa ekonomisinden çark eden devletler olduðunu yakýn bir zamanda Global kriz sýrasýnda ABD'de de yaþadýk. Bu þekildeki bir önlem istenirse devam ettirilir ve tüm güvenceler kazanýldýktan sonra eski sisteme geri dönülebilir. Ama çözümsüzlük koþullarý devam ederse bu sistemin iþlemeyeceði gibi bir durum da yoktur. Hiç olmazsa böyle bir Komün hareketi aynen Venezuella'da olduðu gibi bir sol vizyon projesi olarak da devam ettirilebilir. Tüm üretim kaynaklarýna el konularak meydana getirilecek böyle bir sistemle halkýn gerçekten ekonomik refah seviyesi yükseltilebilir. Bana göre bu þekildeki bir ekonomik kurtuluþ projesini dile getirmek bile ezilen halk kesimleri ve çalýþanlar için bile bir dinamizm yaratacaktýr. Bu arada buradaki TC'li nüfusun bizlerin sýnýf kardeþi olduðunu belirterek, burada nüfus yýðýlmasýnda en önemli rolü oynayan TC devletinin bu nüfusun sorumluluðundan kurtulamayacaðýný, eðitim, saðlýk ve yaþam standartlarýný iyileþtirme sorumluluðu olarak buradaki bütçedeki sorumluluklarýndan da kurtulamayacaðýný belirtirim. Dolayýsýyla buradaki bu insanlarýn daha iyi yaþamlarý için Kuzey Kýbrýs bütçesine katkýda bulunmalý, çözüm vukuunda da insan haklarý çerçevesinde gerekenleri yapmasý gerektiði kendisine söylenmeli. Çözüm olmazsa TC devletine demokratik ilkeler çerçevesinde sorumluluklarýný vurgulayarak gerekeni yapmasý talep edilmelidir. Kuzey Kýbrýs'taki kurtuluþ için böyle bir model üzerinde de durmak ve bunun hayattaki etkilerini görmek için beyin eksersizleri yapmak da bana göre en büyük faydadýr. Serbest piyasa ekonomisi denilerek halkýn kazançlarýna el koyma yerine, bir sol proje olarak alternatif modellerle ortaya çýkmak bana göre sola kaybettirmez bilakis kazandýrýr. Ama þunu da ekleyeyim; þu andaki politik yapýlanmalarla seçim pazarlýklarýnýn kirliliði içinde, sýrf seçim kazanmak uðruna yapýlan davranýþlar bizi kurtaramaz. Bizi kurtaracak olan tüm demokratik örgütlerin bir araya gelmesi, birlikte hareket etmesi ve bir iddiasý olmasa bile yukarýdaki ekonomik önlem görüþlerinin tartýþýlarak ekonomik politikalarla egemenlerin karþýsýna çýkmaktýr. Tekrar ediyorum: Bilimde sadece tek bir alternatif , tek bir çözüm veya tek bir yanýt yoktur. Bu demokratik görüþ içerisinde hareket ederek kendi çözüm yollarýmýzý bilimsel olarak ortaya sermeliyiz diye düþünmekteyim.

lar dahi düþünülmez. Yaþanan son Orta doðu geliþmelerin genel sistemin anlayýþý olduðu zaten çizilen eski yöntemlerle belliydi: Hatýrlarým þu ünlü Hangintonu: Doksanalarda Kültürler çatýþma idolojik açýklamasý ve "fay kýrýlmasýnýn" Orta doðuda önemli olacaðýný söylüyordu: Ama o zaman güldük: Sonra Clintona karar sunulunca, eliyle geriðe itmesiyle donduruldu: Fakat Bush ile gülünç görülen strateji uygulanma aþamasýna geldi. Bunlar hep unutuluyor. Irakýn, Mýsýrýn, Suudilerin ve diðer oyuncularýn Amerikan eksenli olduklarý hep gözden kaçýrýlýyor. Ama oyun siyaseti oynanýyor. Irakta Hristiyanlar saldýrýya uðradý, þimdi Mýsýrda da oldu. Irakta göç olurken Mýsýrda tepkiler baþka oluyordu. Biri iþgal altýnda diðeri, Amerikanýn en yakýný: Diðer dost Suudiler ise Hizbullahý ve Ýraný hedef gösterip rol almaya hazýr konumda. Bunlar haritadaki geliþmelerle Büyük Orta doðunun bir zinciri oluyor. Bize daha yaýkýnýna bakýn; Türkiyede ýlýmlý Ýslam veya yeni Osmanlý idolojisi öne çýktý. Yapýsal etkinlikle sistemin yeni çizgisi oluyor. Bölgede yeni rol alýrken diðer yandan dini etkinlik de olmadýk þekilde kurumsallaþýp sýnýfsal ve develtsel güç haline geldi. Bunlar bizde olurken ansýzýn bize de yansýmamasý olamazdý. Artýk Kuzey Kýbrýsta direk dini eksenli yapýlanmalar eðtimden camilere dek güçlendi. Konulara daha dini olarak bakmaya ve karþýtlara da o gönderme olmaya baþladý. En basit örnek ise güneyde yapýlan maç olmaktadýr. Çýkan maç olayý elbet spora nasýl kitlesel olgularýn yansýdýðý olmaktadýr. Buna tepki duymak ama saptýrarak genel idolojiye sokma oldukça yanlýþlar ve gülüþler yaratmaktadýr. Güneydeki maç olayý özelikle Türkiye yetkilileri öylesine uzatýp kelimelerle anllatý ki, ayný dönemde daha büyük Beþiktaþ Bursa meydan muharebe veya Sahaya inen Galatasaraylýlarýn çocuklarý dövme gerçekleri dahi bunlara bir þey anlatmadý. Madem ki bu tip olaylar eþitdir kabile dahi olmama ve ýrkçýlýksa, kendi içinde yaþanan olaylara ne demelidir? Emperyalist sistem çok kolay bir deðeri idolojileþtirip uyguluyor. En basit olgu dahi kendi içerikle deðil öteki veya kendine yakýna göre anlatýlýp kavratýlýr. Öteki yaptý ise düþmanlýk simgesi olurken, kendi arasýnda veya kendi yapýnca

da münferit adý konulur. Tekil bazen genel olurken, genel de bazen çok basitleþir. Irkçýlýk ve din eðer otoriter egemen idoloji olursa ötekileþtirdiði ve benleþtirdiði korkunç ayrýmla artýk girilen kaygan zeminde nerde durulacaðý belli olmaz. Hele de düþmanlýk ile dostluklarýn de ekseni buna oturtulursa, artýk basit kuramlarýn dahi deðeri kalmaz. Doksanlarda emperyalist sistem sýnýfsal eksenden kendi içinde kültürler çatýþmasýyla siyaset oluþturma konumuna girdi. Buna güldük: Ama þimdi uzakta deðil kendi içimizde dahi gelinen aþamada bunun ne denli tehlikeli olduðu da ortaya çýktý. Dinsel ve ulusal ýrklaþma ile kurumsallaþan siyasetlerin sonucu kriz döneminde dahi sýnýfsal kaybetmeler olurken faþist partilerin güç olmasý gerçekeleriyle yüzleþiyoruz. Kültürler çatýþmasýnýn fay merkezi Orta doðuda ise mezhepsel kavgalar ve din etnik ayýrýmlar aldý baþýný gidiyor. Herkes tekil olaylarla genel taraf gibi baðýrýyor. Kimse kültürler çatýþmasýnýn Orta doðu projesinin sonucu olduðunu söylemez. Bunu ancak sosyalistler farkýnda olup yorumlamasý gerekiyor ki bölgede ne yazýk ki sýnýfsal solun eksiklikleri hep duyulan durum oluyor. Hemde bu çatýþmalar sistemin en merkezli denetim güçlü yerlerde oluyor. Buna ne demeli? Elbet Kýbrýs da sistemsel iliþkilerin acýlarýný yaþarken bundan nasibini alýr: Sadece direncin olmamasý ve resmi idolojikleþme ve iþbirlikci siyaset gerçekleri sonucu daha yumuþak bir çok geçiþ oldu. Ilýmlý islamýn burada yansýmamasý elbet eþyanýn tabiyatýna aykýrý oluyor. Bir de karþýt konulup suçlar ona atýlýnca iþler tamam olur. Þimdi Dünya Mýsýrdaki hristiyan olaylarýný konuþuyor. Oysa hükümet artý olayý suçladýklarý kesim ve hristiyanlar hepsi sistemin en yakýný oluyor. Sadece yeni Orta doðu için yeri geldiðinde ekarte veya düþman ilan edilen eski doslarla bir zamanýn CÝA oyuncakla siyaset yapmanýn pratiði yaþanýyor. Kýsaca bende size salt sistem içi en iyi olma gözüyle deðil, emperyalist sistemin yanlýþlarý ile deðiþmesi gereken çizgisinden kýsa bir deðerlendirme yaptým. Kimine göre en iyi olup ona göre hesap yaparak yerel olma olan, kimine göre de sistem yanlýþ olduðu için genelinde deðiþim olma ikileminde deðerlendirme yaptým. Bakalým yine kaçý anladý?

yenicag@yenicag.com.cy

yenicag@yenicag.com.cy


12

7 OCAK 2011 CUMA

HABER

BDP’nin demokratik Barýþ Ve Demokrasi Partisi'nin web sayfasýndaki "Türkiye'nin demokratikleþmesi ve Kürt sorununda çözüme dair siyasi tutum belgesi" üst baþlýðý ile yayýnlanan "Türkiye'nin siyasi-idari yapýsýnda reform ve Kürt sorununda çözüm modeli taslaðý" baþlýklý belgenin tam metni þöyle: 1920'lerde Anadolu Halklarýnýn birlikte yürüttüðü mücadele sonucunda kazanýlan baðýmsýzlýðýn ardýndan ilan edilen Cumhuriyet, aradan geçen 87 yýla raðmen demokratik bir niteliðe kavuþamamýþtýr. Merkeziyetçi ulus devlet sistemi kültürel farklýlýklarý yok sayan sonuçlara yol açtýðý gibi Türkiye'de yaþayan tüm toplumsal kesimlerin özgürlük, eþitlik talepleri ile sosyal ve ekonomik sorunlarýný çözümsüz býrakan büyük dengesizlikleri ortaya çýkarmýþtýr. Temelde Türkiye'de yaþayan -baþta Kürtler olmak üzere- bütün farklýlýklarý yok sayan, bunun da ötesinde asimile ederek kültürleri ortadan kaldýrmayý resmi bir ideoloji olarak benimseyen yönetim anlayýþý, hiçbir toplumsal sorunun çözümüne olanak sunmamaktadýr. Tekçi bir devlet yönetimi anlayýþýyla toplumu da tek tipleþtirmeyi hedefleyen mevcut uygulamalar, toplumsal ihtiyaçlara cevap olmak yerine, sorunlarýn ve krizlerin de baþlýca nedeni olmuþtur. Katý merkeziyetçi ulusdevlet olarak örgütlenen devletin siyasi ve idari mekanizmalarý, Demokratik Cumhuriyet'ten daha ziyade oligarþik bir yapýlanmaya denk düþmektedir. Anayasa'nýn baþlangýç kýsmýnda Cumhuriyet'in temel nitelikleri olarak zikredilen sosyal, demokratik, laik bir hukuk devleti olma ifadesi hiçbir dönemde hayata geçirilememiþtir. Söylemde etnik bir temele dayanmadýðý iddia edilen Türk milliyetçiliði anlayýþý bir tarafa, aslýnda askeri, idari ve yargýsal devlet örgütlenmesinin tamamýnda Türk etnisitesini esas alan bir anlayýþýn hakim kýlýndýðý tartýþmasýzdýr. Westfalya Antlaþmasý'ndan sonra baþlayan ulus devlet süreci amaç olarak tek tip vatandaþ yaratmayý ve buna dayalý bir kültürel yapýyý hedeflemiþtir. Bu sistem, egemen kültür dýþýndaki diðer kültürleri yok ederek, inanýlmaz bir kültür katliamýna yol açmýþtýr. Ayrýca bu süre zarfýnda iki dünya savaþý, binlerce bölgesel ve yerel savaþlar yaþanmýþ, en nihayetinde ulus devlet zihniyeti Hitler faþizmine yol açmýþtýr. Ýkinci Dünya Savaþýndan sonra Avrupa devletleri ulus devletçi anlayýþýn ürünü olan bu anlayýþý aþmak için çok kimlikli ve çok kültürlü bir yapýyý esas alarak yasalarýný buna göre düzenlemeye baþlamýþlardýr. Etnik temele dayalý ulus devlet anlayýþýnýn en güçlü modeli olarak gösterilen Fransa'da bile mevcut ulus devlet sistemiyle yürümenin artýk imkânsýzlaþtýðýnýn görülmesi üzerine ülkedeki farklý dil ve kültürlerin özgürce ken-

dini ifade etmesi önündeki engeller kaldýrýlmýþ ve bu kültürler yasal güvenceyle koruma altýna alýnmýþtýr. Halen bu köklü deðiþiklikler yapýlmaya devam edilmektedir. Fransa'da, 1982'de baþlayan ademi-i merkeziyetçilik süreci 17 Mart 2003'te yapýlan deðiþikliklerle Anayasanýn 1.maddesi "Cumhuriyet yerinden yönetim ilkesine göre örgütlenir" þeklinde deðiþtirilerek "üniter devlet" ifadesi çýkarýlmýþ, böylece yerindenlik ilkesi ve Cumhuriyetin âdemi-merkeziyetçi niteliði, anayasa hükmü haline getirilmiþtir. Ayrýca, mali denkleþtirme ile desteklenmiþ bir mali özerklik garanti altýna alýnmýþtýr. "Dixion Dil Yasasý" ile birlikte Korsika, Bask, Broton, Alsas gibi dillerde eðitim, yayýn vb. haklar tanýnmýþtýr. Türkiye'de Türkçe dýþýndaki farklý dillerin kullanýmý önünde birçok yasal engel bulunurken, Ýtalya'da Sardca, Almanca, Fransýzca, Slovence dillerine, Avusturya'da Slovence, Hýrvatça, Çekçe, Macarca, Sorabca dillerine, ABD'de Ýspanyolcaya, Finlandiya'da Ýsveççeye, Yunanistan'da Türkçeye çeþitli düzeylerde özerklikler tanýnmýþtýr. Yerel demokrasinin kavramsal çerçevesinin hýzlý geliþtiði Avrupa'da, yapýlan çalýþmalarýn ve geçmiþte kabul edilen anlaþmalarýn saðladýðý kazanýmlarýn çok ötesine gidilmesi gerektiði savunulmaktadýr. Avrupa Birliði'ne aday olan Türkiye yerel özerklik þartýný ilk imzalayan ve parlamentosunda onaylayan konsey ülkelerinden biri olmasýna raðmen, yerel özerklik þartýnýn örgütlenme özgürlüðü maddesine çekince koyan tek ülkedir. Avrupa Birliði ülkeleri yerel yönetimlerin

güçlendirilmesine iliþkin en son 15 Ekim 2007 tarihinde Ýspanya'nýn Valensiya þehrinde yerel ve bölgesel yönetimlerden sorumlu bakanlarý bir araya getirerek bir deklarasyon yayýnlamýþlardýr. Yedi bölümden oluþan Deklarasyon, demokratik katýlým ve kamu etiði, bölgesel özerklik, iyi yönetiþim alanýnda ilerleme, yerelde yenilik ve iyi yönetiþim stratejisi belgesi, Avrupa yerel demokrasi haftasý etkinliði, "geleceðe bakýþ" gibi konularý ve kurumlara verilen mesajlarý içermektedir. Valensiya Deklarasyonu'nun Özerklik Þartý ile ilgili bölümde, temsili ve katýlýmcý demokrasi birbirinin alternatifi olmayýp, aksine birbirini tamamlayan modeller olarak tanýmlanmaktadýr. Deklarasyon, bölgesel yönetim birimlerini Avrupa'da demokrasiyi zenginleþtiren önemli bir unsur olarak görmektedir. "Bölgesel Yönetim Özerkliði" bölümünde Avrupa çapýnda bölgesel yönetimlerin yetki ve mali kaynaklar bakýmýndan güçlendirilmesi gerektiðini savunan Deklarasyon, özellikle Avrupa Birliði bünyesinde bölgelerin artan önemine iþaret etmekte ve Avrupa Birliði politikalarýnýn þekillenmesinde katkýlarýný olumlu deðerlendirmektedir. Sorunlarýn artýk yerelde yani sorunun yaþandýðý yerde ve sorunu yaþayanlarca tartýþýlýp çözüldüðü çaðdaþ demokrasilerle kýyaslandýðýnda, Türkiye, aðýr, hantal, bürokratik ve yerele uzak katý merkeziyetçi idari yapýlanmasýyla týkanmýþ durumdadýr. Doðusuyla, batýsýyla, kuzey ve güneyiyle deðiþik kültürel, sosyal ve ekonomik sorunlarla karþý karþýya olan Ankara, bu sorunlarý çözmeye muktedir bir iradeye sahip olmadýðý

gibi bunu gerçekleþtirecek gücü de gösterememiþtir. Türkiye'de 'hâkimiyetin kayýtsýz, þartsýz millete ait' olduðu, milletin iradesinin her þeyin üstünde olduðu söylemlerine raðmen, halkýn demokratik bir þekilde devlet yönetimine katýlýmýný saðlayacak mekanizmalar oluþturulmamakta, sivil siyaset üzerindeki askeri vesayet gerçeði olaðan bir durum olarak telakki edilmektedir. Kongremiz, bu temelde Türkiye'deki siyasiidari yapýlanmanýn köklü bir reformla ele alýnarak deðiþtirilmesini kaçýnýlmaz görmektedir. Yaþanan süreçler, dünya genelinde yaþanan deneyimler ve hali hazýrda Ortadoðu'da ve ülkemizde yaþanmakta olan fiili durumlar da göz önünde bulundurularak, devletleþmenin hele hele ulus temelinde bir devletleþmenin halklara demokrasi ve özgürlük yerine baský getirdiði açýktýr. Bu tespit doðrultusunda, her ulus için ayrý bir devlet talep etme gibi felsefi ve konjönktürel gerçeklikten uzak ve halklarýn birbirini boðazlamasýna kadar gidebilecek bir süreci tetikleyecek siyaset anlayýþý yerine, halklarýn demokratik birliðini esas alan, demokrasiyi genel bir meclise hapsetmeyen, halkýn tartýþma ve karar mekanizmalarýna katýlýmýný kolaylaþtýran, toplumun temel bütün sorunlarýný en iyi þekilde ve yerinde çözüme kavuþturacaðý bir siyasi ve idari yapýlanma modeli, kendini büyük bir ihtiyaç olarak dayatmaktadýr. Kongremiz, Ülke bütünlüðü içinde halkýn yerelde söz ve karar sahibi olmasýný saðlayacak ve tüm farklýlýklarýn kendini özgürce ifade edebileceði düzeyde özerklik kazanmasý temeline dayanan modelin çaðdaþ anlatýmýný "demokratik özerklik" biçiminde tanýmlamaktadýr. Demokratik öz yönetim anlamýna gelen demokratik özerklik, Demokratik Cumhuriyet'in özüne uygun niteliklerinin pekiþtirilmesidir.

Demokratik Özerklik * Türkiye siyasi ve idari yapýsýnda demokratikleþmeyi saðlamak amacýyla köklü bir reformu öngörür. * Sadece devlet sistemini deðiþtirerek sorunlarýn çözülemeyeceðinden hareketle, toplumun öz yeterliliðini esas alýr. * Sorunlarýn çözümünde geliþtirilecek yöntemler için, yereli güçlendirme, halký söz ve karar sahibi kýlma felsefesiyle hareket eder. * Halkýn karar süreçlerine dâhil olmasý için demokratik katýlýmcýlýðý savunur ve tüm yerel birimlerde meclis sistemini esas alýr. * Salt "Etnik" ve "Toprak" temelli özerklik anlayýþý yerine kültürel farklýlýklarýn özgürce ifade edildiði bölgesel ve yerel bir yapýlanmayý savunur. * "Bayrak" ve "Resmi Dil" tüm "Türkiye

YENÝ GÖMLEK HAZIRLANIYOR SORAN YOK Yeniçað: Türkiye'den gelen haberlere göre ekonomi politikasý olarak ortada tek baþýna býrakýlan para politikasý uygulamasý deðiþtirilme yoluna girdi. 2001 yýlýndan sonra ciddi uygulamaya giren düþük kur, yüksek faiz ve düþük enflasyon politikasý çok daha önceden uygulanacak denilmiþse de kendi baþýna bir iþe yaramayacaðý ortaya çýkmýþtý. Çok yüksek faizlere raðmen enflasyonda gerileme olmamýþtý çünkü enflasyon devlet bütçesindeki açýklarla dizginlenemez þekilde idi. Ekonomi politikalarýný sadece monetarist önlemlerle yürütme anlam taþýmaz ama

monetarist ekonomistler seçtikleri parametreleri kullanarak çok laf ederler. Þimdi de Türkiye ekonomistlerinin ünlüleri cari ödemeler dengesi açýklarýný yani tehlike olarak ilan ettiler. Merkez bankasý da onlarýn görüþlerine uyuyormuþ gibi hareket etmeye baþladý. Faizlerin düþürülmesi gayretleri gözle görünmeye baþladý. Bu sadece yerli paranýn faizini deðil dövizlere verilen faizlere de etki etmekte ve ona baðlý olarak döviz bulma kolaylýðý maddi olarak artmadýðý için görece de azalmakta ve döviz fiyatý yani kurlar yük-

selmektedir. Dövizler yükselince ihracatýn artmasý ve daha fazla yükselmesine engel olmasý beklenip izlenecek. Þimdiye kadar ihracatýn aleyhine olan yüksek deðerli Lira devrinin kapanacaðýna ama tersine yani düþük deðerli Lira devrine deðil Lira'nýn gerçek deðerini korumasý devrine geçileceðine inanýlmaktadýr. Bu geçiþ dönemi de sonrasý da Kýbrýs için de uygulanacak. Onun için yeni bir gömlek biçilmeye baþlandý. Nasýl yaðmur yaðmadý eyvah, yaðdý gene eyvah ise bu geçiþ döne-

mi de Kýbrýs'ý hazýrlýksýz yakalayacak ve yeni duruma uymak için yeni masraflara girilecek. Kimileri iþ deðiþtirecek. Yüksek deðerli Lira uygulamasý ihracatý mahvetmiþti. Þimdi ihracat düþünülürse yeni önlemlerle baþtan baþlama gerekecek. Özelleþtirmeler nedeniyle de bu özele kalacak. Ýthal ürünlerine dayalý mallarda düþük dövizle ithalat fýrsatý artýk kalmayacak. Hâlbuki þimdi bile Rum çarþýsýnýn rekabeti nedeniyle anlaþýldý ki döviz kurlarýndan gelen fayda yetmiyor. Gerçek deðere gelirse fiyat farký gümrüklerde isyanlar çýkaracak.


HABER

13

7 OCAK 2011 CUMA

özerlik taslaðý... Ulusu" için geçerli olmakla birlikte her bölge ve özerk birimin kendi renkleri ve sembolleriyle demokratik öz yönetimini oluþturmasýný öngörür. * Demokratik özerk yönetim, "bölge meclisi" olarak örgütlenir ve meclislerde görev alan kiþiler de "bölge meclis temsilcisi" olarak tanýmlanýr. Meclis hem meclis baþkanýný hem de görevli olduðu alandaki iþleri yürütecek yürütme kurulu üyelerini ayrý ayrý seçer. Baþkan ve yürütme kurulu üyelerinin, meclisin aldýðý kararlarýn icrasýndan sorumlu olmalarý öngörülür. * Bölgelerin her biri o bölgenin özel adý veya bölge meclisinin yetki sýnýrlarý içinde bulunan en büyük ilin adýyla anýlacaktýr. * Demokratik özerklik modelinde il valileri, hem merkezi hükümetin hem de bölge yürütme kurulunun aldýðý kararlarý uygulamakla görevlidir. Bakanlýklarýn taþra teþkilatlarý da ayný prosedüre tabi olacaklardýr. Ýl Genel Meclisleri, Belediye ve Muhtarlýklar gibi diðer idari yapýlar varlýðýný korumaya devam edeceklerdir. Türkiye'nin siyasi ve idari yapýsýnda gerekli deðiþikliklerin gerçekleþtirilmesi öngörülürken; öncelikle Türkiye'nin demografik yapýsýnýn açýða çýkarýlmasý ve bunun için gerekli çalýþmalarýn yapýlmasý zorunludur. Kongremiz tarafýndan Ýstanbul'dan Antalya'ya, Adana'dan Samsun'a, Edirne'den Kars'a kadar kentlerin tümünde yaþanan ortak sorunlardan, farklý ve özgün yerel sorunlara kadar her türlü toplumsal sorunun modern ve demokratik bir devlet yapýlanmasý içerisinde çözümünü kolaylaþtýracak en gerçekçi model olarak "Demokratik Özerklik" benimsenmiþtir. Demokratik Özerklik'in hayata geçirilebilmesi için yeni Anayasa çalýþmalarýyla birlikte siyasi ve idari yapýlanmada köklü bir reforma gidilmesi gerekmektedir. Bu idari modelde, birbiriyle yoðun bir þekilde sosyo-kültürel ve ekonomik iliþki içinde bulunan komþu illeri kapsayan, yapý olarak seçimle iþ baþýna gelen il genel meclislerine benzeyen âdem-i merkeziyetçi bölgesel meclis olacaktýr. Bu bölgesel meclisler, eðitim, saðlýk, kültür, sosyal hizmetler, tarým, denizcilik, sanayi, imar, çevre, turizm, telekomünikasyon, sosyal güvenlik, kadýn, gençlik, spor ve diðer hizmet alanlarýndan

sorumlu olacaktýr. Dýþiþleri, maliye ve savunma hizmetleri de merkezi hükümet tarafýndan yürütülecektir. Emniyet ve adalet hizmetleri merkezi hükümet ve bölge meclisleri tarafýndan ortak yürütülecektir. Bölge meclisleri geliþmiþlik düzeylerine ve nüfusa göre her yýl merkezi hükümetin aktardýðý bütçenin yanýnda, kendi yerel gelirlerden de pay alarak hizmetlerin yürütülmesini saðlayacaktýr. Az geliþmiþ ve yoksul bölgelere pozitif ayrýmcýlýk uygulanacaktýr. Türkiye'de sayýlarý 20-25 olabilecek þekilde kurulacak bölge meclisleri, TBMM ve bölgeler arasýnda iþleri kolaylaþtýran, halkýn yönetime daha fazla katýlýmýný saðlayan, çaðdaþ, demokratik bir siyasi ve idari yapýlanmadýr. Bu siyasi ve idari yapýnýn iþleyiþi ve hukuku önümüzdeki dönemde sürdürülecek olan yoðun akademik ve siyasi tartýþmalar sonucunda þekillenecektir. Toplumun kendi öz ve sivil örgütlenmeleri ile birlikte ele alýnmasý gereken "Demokratik Özerklik" uygulamasý, özünde "az devlet" "çok toplum", baþka bir ifadeyle "az yasak" "çok özgürlük" anlayýþýnýn açýk bir modelidir. Bunun içindir ki, toplumun tüm sorunlarýnýn çözümünün devletten beklenmediði, sivil ve baðýmsýz kurumlar aracýlýðý ile toplumun kendi sorunlarýna çözümler geliþtirebildiði daha pratik, daha demokratik ve daha katýlýmcý bir sistemdir. Ekonomiden çevre sorunlarýna, saðlýktan eðitime, kültür ve sanattan kadýn özgürlüðüne kadar toplumsal yaþamýn her alanýnda öz yeterliliði esas alan özerk birimler planlanmaktadýr. Bunun anlamý toplumun, kendi demokratik özerklik sistemini, kendi iradesi ile inþa etmesidir. Kongremiz, bir yandan devlet yapýlanmasýnda reformu öngörürken öte yandan beklemeksizin toplumun kendi örgütlenme sistemini kurmasýný kararlaþtýrmýþtýr. Kongremiz bu modelle Demokratik Cumhuriyet'in inþasýnda önemli bir aþama kat edileceðine inanmaktadýr. Böylece Cumhuriyet'in ilk kuruluþ aþamasýndan bugüne kadar gerçekleþmeyen demokratikleþmeyi hayata geçirecektir. Bu ayný zamanda Atatürk'ün 1923 yýlýnda gazeteci Ahmet Emin Yalman'a ifade ettiði bir nevi yerel muhtariyet'in, bugünkü koþullarda hayata geçirilmesi de olacaktýr. Kongremiz, özellikle Anayasa'daki mevcut

"ULUS" kavramýnýn etnik vurgularla deðil, demokratik uluslaþmanýn bir ifadesi olarak "DEMOKRATÝK TÜRKÝYE ULUSU" ortak aidiyetiyle yeniden tanýmlanmasýný zorunlu görür. Herkesi Türk olarak tanýmlayan bir vatandaþlýk tanýmý yerine kültürel kimlikleri kabul eden ve bu kültürel kimliklere dayalý Türkiye Ulusu'nun tümünü kapsayan "TÜRKÝYELÝLÝK" üst kimliði çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaþlýðýný esas alýr. Türkiye Ulusu'nu oluþturan farklý kimlik ve kültürler, kendi farklýlýklarýný anayasal güvence içerisinde koruyup geliþtirdikleri bu sistemle daha özgür bir ortama kavuþacaklardýr. Aslýnda 1920'lerde kabul edilmiþ olan bu esaslar, 1921 Anayasasý'nda da yer alýrken, 1924 Anayasasý ile ortadan kaldýrýlmýþtýr. Türkiye'nin Osmanlý-Türk anayasacýlýðýnýn en demokratik, belki de tek demokratik örneði, 1921 Anayasasý'dýr. Hazýrlanýþ ve kabul özellikleri bakýmýndan 1921 Anayasasý, hak ve özgürlüklerin yer almadýðý, sadece devletin temel yapýsýnýn belirlendiði bir anayasadýr. Adem-i merkeziyetçi bir yaklaþýmý esas alan 1921 Anayasasý, vilayet ve nahiyeleri, "tüzel kiþiliði" olan "özerk" birimler olarak kabul eder. Ýç ve dýþ siyaset, þer'i, adli, askeri iþler ve uluslar arasý ekonomik iliþkiler dýþýnda kalan, vakýf, medrese, eðitim, saðlýk, iktisat, tarým, bayýndýrlýk ve sosyal yardým iþlerine Vilayet Þuralarý'ný yetkili kýlmýþtýr. "Egemenlik kayýtsýz þartsýz milletindir. Yönetim biçimi halkýn mukadderatýný bizzat ve bilfiil idare etmesi esasýna dayalýdýr " diyen 1. maddesiyle zýmnen kabul edilen "cumhuriyet", 29 Ekim 1923 tarihli deðiþiklikle resmen kabul edilmiþtir ve Büyük Millet Meclisi'ne, "Kürdistan" ve "Lazistan" mebuslarý, etnik kimlikleriyle katýlmýþlardýr. Ancak Türkiye'nin demokratik bir öze sahip olan bu yaklaþýmý 1924 Anayasasý ile birlikte ortadan kaldýrýlmýþtýr. Türkiye'de Kürtler baþta olmak üzere farklý kimlik ve kültürleri yok sayan "Türklük" üzerinden tekçi bir zihniyetin ürünü olan ulus devlet anlayýþý esas alýnmýþ, bu anlayýþ günümüze kadar kendisini korumuþtur. Ancak gelinen aþamada bu tekçi anlayýþ deðiþen dünya koþullarý ve halklarýn demokrasi ve özgürlük talebi karþýsýnda aþýnmaya baþlamýþtýr. Bu neden-

le, Cumhuriyetin kuruluþ felsefesine uygun bir þekilde yeni bir toplumsal sözleþme olarak ele alýnmasý gereken, demokratik ve sivil yeni bir anayasa Türkiye'yi 21. yüzyýla taþýyacaktýr. Kongremiz, yeni Anayasa'da "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasý, bütün kültürlerin demokratik bir þekilde varlýðýný ve kendini ifade etmesini kabul eder" hükmünün yer almasýný, Türkiye'nin demokratikleþmesi ve Kürt Sorunu'nun barýþçýl çözümünde ön açýcý bir yaklaþým olarak ele alýr. Kürt dili baþta olmak üzere diðer diller ve kültürler önündeki engellerin kaldýrýlmasýný, tekçi etnik referanslara dayalý "vatandaþlýk" ve "ulus" kavramlarýnýn demokratik bir tarzda yeniden tanýmlanmasýný yeni, demokratik ve sivil bir anayasa için temel ölçüt olarak ele alýr. 1924'ten bu yana devam eden dil ve kültür yasaklarý aslýnda Kürtlere yönelik özel uygulama olmakla birlikte Türkiye'deki farklý diðer kültürler de bundan nasibini almýþtýr. Bu nedenle, Türkiye Ulusu'nu oluþturan bütün farklý etnik ve inanç gruplarýnýn bir arada yaþamasýný zenginlik olduðunun kabulü ile birlikte, bu zenginliklerin korunup geliþtirilmesi için devletin özel tedbirler alarak yeni düzenlemeler yapmasý gerekmektedir. Türkçe resmi dil olmakla beraber diðer dillerin bölgelerin çýkarýlacak demografik yapýsý da dikkate alýnarak, kamusal alanda ve eðitim dili olarak kullanýlabilmesi, uluslararasý sözleþme hükümlerine de uygun þekilde anayasal güvence altýna alýnmasý gerekmektedir. Kendi kimliði ile siyaset yapma hakký dahil, bütün kültürlerin kendini özgürce ifade ederek örgütlü sivil kurumlarýný yaratmasý olanaðý anayasal güvence altýna alýnmalýdýr. Anayasa'da yer almasý gereken diðer bir konu da toplumsal cinsiyet eþitliðidir. Eþitsizlikler kaynaðýný kadýn-erkek eþitsizliðinden almaktadýr. Toplumsal Cinsiyet Eþitliði saðlanmadan hiçbir eþitlik ve özgürlük talebi gerçek anlamda ifadesini bulmayacaktýr. Bu nedenle, toplumsal cinsiyet eþitliði politikalarýnýn hayata geçirilebilmesi, kadýnýn toplumsal, sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik hayata aktif katýlýmýnýn ve hayatýn tüm alanlarýnda kadýn erkek eþitliðinin saðlanabilmesi için pozitif ayrýmcýlýk ilkesi açýk ve net bir ifade ile anayasada yer almalýdýr.

“FARKLI AÝLELER, AYNI SEVGÝ” SERGÝSÝ ATÖLYE CADI KAZANI CAFÉ DE AÇILDI Homofobiye Karþý Ýnisiyatif Derneði'nin Uluslararasý Lezbiyen ve Gey Birliði (ILGAAvrupa)'nýn da desteði ile düzenlediði "Farklý Aileler, Ayný Sevgi" adýný taþýyan fotoðraf sergisi dün akþam Atölye Cadý Kazaný Café'de açýldý. Sergi 9 Ocak Pazar gününe dek 17:00 ile 23:00 saatleri arasýnda gezilebilecek. Dernekten yapýlan açýklamada; Ýnisiyatif olarak cinsel yönelim ve cinsiyet kimliði ayrýmcýlýklarýna karþý mücadele edilmesi, homofobi, bifobi ve transfobinin engellenmesi, lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender bireylerin temel evrensel hak ve özgürlüklerinin korunmasý ve bu konularda duyarlýlýðýn artýrýlmasý yönünde etkinlikler gerçekleþtirmeye çalýþýldýðý ve serginin de bu çalýþmalar çerçevesinde bir adým olduðu belirtildi. Açýklamada ILGA-Avrupa'nýn

bu sergiyi gerçekleþtirmekteki amacýnýn yönelimi ve cinsiyet kimliði ne olursa olsun bireylerin eþit aile haklarýna sahip olduðuna vurgu yapabilmek olduðu ifade edildi. Birçok Avrupa ülkesinde, bu ailelerin ya tanýnmamakta ya da yasal olarak ayrýmcýlýða uðradýðý belirtilen dernek açýklamasýnda serginin amacýnýn, bu ailelerin ne gibi ayrýmcýlýklara uðradýðýný göstermek ve böyle bir ayrýmcýlýðýn sosyal olarak kabul edilmesine itirazda bulunmak olduðuna dikkat çekildi. ILGA-Avrupa'nýn "Farklý Aileler, Ayný Sevgi" sergisi orijinal olarak poster ve ilan panosu kampanyasý olarak 2008 ve 2009 yýllarýnda Avrupa genelinde baþlatýldý. 2010 yýlýndan itibaren sergi aile haklarý hakkýndaki farkýndalýðý artýrmak için Avrupa ülkelerini dolaþýyor.


14

7 OCAK 2011 CUMAA

Ali Sarýtepe

belirleyicisi deðildir. Böyle bir geleneðin mirasçýsý olan TC devleti de, iliþkide olduðu ya da iþgal altýnda tuttuðu alanlarda Müslümanlaþmayý, HanefiÝslam yaþam anlayýþýný odak haline getirmeyi esas aldý. Kaldý ki, ülke sýnýrlarý içerisinde farklý dinlerden mezheplerden olan topluluklara bile baþta Diyanet Baþkanlýðý olmak üzere, yasal ve yasadýþýnda(!) bulunan dini cemiyetlere, cemeatlara imkanlar ve politikalar oluþturarak, bu iþi halen bile yapmaktadýr. Hanefi-Ýslam din anlayýþý egemen kýlýnmaya çalýþýlýrken, ayný zamanda bu Türkçülük ile taçlandýrýlmaktadýr. Ada parçasýnda, bu politikalarýný ana çalýþma meselesi yaparken TC devleti; kendisinin aktarýmý olan eðitim kurumlarý aracýlýðýyla da bu iþe entelektüel karakter katmaktadýr. Dolayýsýyla, ada parçasýndaki diyanet kurum etkinliklerinin ve eðitim kurum etkinliklerinin ana amacý; burada ki asli halktan Türklüðe iliþtirilmiþ farklý bir 'halk' yaratmaktýr. Bu politikalar bu þekilde hayata geçirilirken, bunlar, iþgal sonrasý politika uygulamalarýdýr. TC devletinin Kýbrýslýtürkler politikasýna baktýðýmýzda çok daha evveliyata sahip olduðunu rahatlýkla görebiliriz. Ada ya gönderilen öðretmenler(!) ve ders kitaplarýyla ada da Türkçülük politikasý yapýlmaktadýr. Ayný zamanda üniversite tahsillerini yapmak için TC üniversitelerinde saðlanan kolaylýklarla, geleceðine payandacýlýk yapacak olan devþirilmiþ unsurlar yaratýlmaya çalýþýlmýþtýr. Hal böyle olunca, ada parçasýnda dayatýlan ekonomik önlemler ve kemer sýkma politikalarýndan bu alanda kýsýtlamalar yapýlmamasý amaç hedeflerinin gerekliliðidir. Tüm alanlarda olduðu gibi, bu alanda da politika belirleyici konumunda olan TC devleti; politikalarýnýn tümünde, ada parçasýnýn özgün kimliðinin yok edilmesine, eritilmesine yönelik harcamalardan kaçýnmasý, onun ana politikasýný terk etmesi anlamýna geleceðidir. Bugüne kadar olduðu gibi bundan sonra da Hanefi-Ýslam ve Türkçülük politikasý anlayýþýnýn egemen olmasý için yapýlanlar, devamlýlýklar saðlanarak uygulanacaktýr. "KKTC" bütçesinin kýsýtlanmayan en önemli iki faslý bunlardýr.

KEMERLER NEREDE SIKILIR

TC'nin almýþ olduðu karar gereðince, ada parçasýnda, ekonominin geldiði yer bakýmýndan kemer sýkmanýn kaçýnýlmaz bir gereklilik olduðu karar altýna alýnmýþtý. Geçmiþte de bu ve buna benzer ekonomik tedbir paketleri güncelleþtirilmiþti. Ada parçasýna yönelik olarak Türkiye devlet politikasýnda alýnan ekonomik önlemlerin tümünde paketlerin dýþýnda kalan/býraktýrýlan iki alan vardýr. Ada parçasýnda ki asli halkýn Türkleþtirilmemsi ve Ýslamlaþtýrýlmasýna yönelik, parçada ki örgütlenmelerin yapmýþ olduðu ve yapacaðý giderlerin bu ekonomik önlemler paketinin içerisinde olmadýðýdýr. Türkleþtirme ve Ýslamlaþtýrma; TC devletine tarihinden/geçmiþinden miras kalan ve bu günde ayný kararlýlýkla uygulanan politikalarýn dokunulmazlýk halidir. TC devletinin doðumuna vesile olan, Osmanlý devlet geleneklerinin bu günde döneme uygun yenilenerek ayný özle, bu konuyla ilgili olarak politikalarýnýn yürürlülüðü devam ettirilmektedir. Osmanlý; toprak fethetme savaþlarýnda, kendisine kattýðý/baðladýðý yerlere mutlaka Müslüman nüfus taþýmaktadýr. Yine ayný zaman diliminde Osmanlý gayri müslim tebasýndan düzenli olarak gençleri toplayarak bunlarý Müslümanlaþtýrmak ve Osmanlýlaþtýrmak için devþirme okullarýnda eðitime tabi tutmaktadýr. Osmanlý devleti; toprak edinme savaþlarýndan sonra kendisine kattýðý yeni alanlara Müslüman topluluklar göndererek/ihraç ederek, bu topraklar üzerinde nüfus alanýnda da güç odaklarý yaratmakta ve bu odaklar üzerinden yeni Müslüman topluluklar yaratmaktadýr. Ve buradan da topladýðý genç insanlarla hem Osmanlý asker kaynaðý yaratmakta hem de devþirme yönteminin sonucu olarak gayri müslüm tebayla kan baðlý iliþki yaratmakta idi. Burada yaratýlan bu iliþki biçiminin rýzaya dayanýp dayanmamasý olgunun

yenicag@yenicag.com.cy

HABER

Ortadoðu’da çanlar Hýristiyanlar için çalýyor Mýsýr ve Irak'ta yeni yýlla birlikte Hýristiyanlara yönelik kanlý saldýrýlar bölgede tansiyonu yükseltirken gözler yeniden Ortadoðu'ya çevrildi. Sistematik bir þekilde düzenlenen bombalý saldýrýlarýn olasý bir Hýristiyan-Müslüman çatýþmasýný körüklemesinden endiþe ediliyor. El-Kaide'yle baðlantýlý gruplarýn bölgeyi din savaþýna sürüklemek için çalýþtýðý yorumlarý yapýlýyor. KÝTLESEL HALDE AVRUPA'YA GÖÇ EDÝLÝYOR Bölgedeki Hýristiyan azýnlýðýn varlýðý ise giderek tehlikeye giriyor. Kiliseler boþalýyor, aileler ülkeleri terk ederek hýzla Batý'ya göç ediyor. Bir zamanlar Irak'lý Hýristiyanlarýn nüfusu 1milyonken iþgalle birlikte 200 bine günümüzde ise 100 bine düþmüþ durumda. Çoðu Türkiye üzerinden Avrupa'ya göç ediyor. SALDIRILARIN HEDEFÝNDELER Söz konusu göç birçok ülkeyi birden ilgilendiriyor. Hükümetler bu nüfusu koruma konusunda aciz kalýyor, çoðu kez problemin varlýðýný inkar ediyor. Mýsýr'da ülke nüfusunun yüzde 10'unu oluþturan Hýristiyanlar aþýrý dinci örgütlerin baþ hedefi olmuþ durumda. Lübnan'da ise ülke nüfusunun yüzde 40'ýný oluþturan Hýristiyanlar ile Müslümanlar arasýndaki tansiyon her

geçen gün týrmanýyor. Dinsel gerginlik kronik bir hal almýþ durumda. Ürdün, Suriye, Ýran gibi bölge ülkelerinde ise nüfusun yüzde 1 ila 6'sýný oluþturuyorlar. Bölgenin en büyük Hýristiyan gruplarý: Kýptiler Keldaniler Maruniler ORTADOÐU'da çok sayýda Hýristiyan grup var. En büyük grubu Kýptiler, Keldaniler ve Maruniler oluþturuyor. KIPTÝLER: Mýsýr'ýn Hýristiyanlarý olarak bilinir ve bölgenin ilk yerleþimcilerinden. 83 milyonluk Mýsýr nüfusunun yüzde 10'unu oluþturuyorlar. Kýpti kelimesinin Yunanca Mýsýr anlamýna gelen "Agiptos"tan türetildiði tahmin ediliyor. Çoðunluðu Ortodoks mezhebine baðlý ve esas olarak Mýsýr'da bulunuyorlar. Kýpti Hýristiyanlarýn dini liderliðini Papa Þenude yapmakta. Eski BM Genel Sekreteri Butros Gali en tanýnmýþ Kýptilerden. KELDANÝLER: Esas olarak Irak'ta bulunuyorlar. Ýþgalle birlikte hýzla nüfusu düþtü. En tanýnmýþlarý Saddam'ýn sað kolu eski Dýþiþleri Bakaný Tarýk Aziz. MARUNÝLER: Lübnan Hýristiyanlarý. Ülke nüfusunun yüzde 40'ýný oluþturuyorlar.Kýptiler, 83 milyon nüfuslu Mýsýr'ýn yüzde 9'unu oluþturan Hýristiyan bir azýnlýk. Kýptilerle Müslümanlar arasýnda þiddet olaylarýysa oldukça seyrek yaþanýyor. Lübnan hükümetinde görev alýyorlar.

AB dönem baþkaný Macaristan oldu... MACARÝSTAN, AB'nin dönem baþkanlýðýný Belçika'dan devraldý. Bu görevi 6 ay boyunca sürdürecek olan Macaristan, daha sonra görevi Polonya'ya devredecek. Macaristan Baþbakaný Viktor Orban, yaptýðý açýklamada, 6 ay boyunca sürdürecekleri AB dönem baþkanlýðý süresince Macaristan'ýn baþta ekonomik konular olmak üzere faal bir rol üstleneceðini söyledi. Kendi dönemlerinde AB'nin resmi parasý avroyu güvenilir hale

getirmek için çaba sarf edeceklerini belirten Orban, hem Macaristan'da, hem de Romanya, Bulgaristan ve diðer AB ülkelerinde yaþayan Roman vatandaþlarýn eðitim ve hayat þartlarýnýn yükseltilmesi için çalýþmak istediklerini belirtti. Orban, Hýrvatistan'ýn, kendi dönemlerinde tüm þartlarý yerine getirerek yeni AB ülkesi olmasýný istediðini, öte yandan diðer Balkan ülkelerinin AB'ye yakýnlaþmasý için gayret göstereceklerini ifade etti.


HABER

15

7 OCAK 2011 CUMA

“Den Pai Allo” - Böyle Devam Edemez! Niyazi Kýzýlyürek - Gaile Geçtiðimiz haftalarda Pýnar Karþýyaka basketbol takýmýnýn Kýbrýs'ýn Apoel kulübü ile oynadýðý basketbol maçý sonrasýnda yaþanan olaylar medya ve siyaset dünyasýný yoðun biçimde meþgul etti. Türk siyaset adamlarý sert tepki gösterirken, Türk basýný da olaylarý adeta "pembe dizi" edasýyla ele aldý ve "kötü Rumlar" anlayýþýný daha da pekiþtirmek için yalan yanlýþ haber ve yorumlara yer verdi. Kimi "iflah olmaz Rumlar"dan söz ederken, kimi de "EOKA saldýrýsý"ndan dem vurdu. Yani, Kýbrýslý Rum ýrkçýlarýn tutum ve tavýrlarýna karþý ýrkçý sterotiplere dayalý yorumlar yapýldý. Kýbrýslý Rum siyasiler ise olaylarý "aptal holiganizm" olarak deðerlendirip geçiþtirmeyi tercih ettiler. Dimtiris Hýristofyas, Türkiye'ye propaganda malzemesi saðladýklarý için Kýbrýslý Rumlarýn kendi kendilerine zarar veren mazoþistler olup olmadýðýný sorgulayýp "entelektüel" bir egzersiz yaptý. Oysa ýrkçýlýk olgusu üzerinde durup ne gibi önlemler almayý düþündüðünü açýklasaydý çok daha hayýrlý bir iþ yapmýþ olurdu. Kýbrýs Rum toplumunda ýrkçýlýk gibi önemli bir sorunun olduðu aþikârdýr ve bu sorun Pýnar Karþýyaka basketbolcularýna saldýran Apoel taraftarlarý ile sýnýrlý deðildir. Kýbrýs'ýn güneyine geçen Kýbrýslý Türklerin arabalarýna da zaman zaman saldýrýlar düzenlendiðini biliyoruz. Fakat önemle altýnýn çizilmesi gereken bir nokta vardýr: bu tür ýrkçý saldýrýlar sadece Kýbrýslý Türklere ve Türklere karþý yapýlmýyor. Kýbrýs Rum toplumunda ýrkçýlýk ve yabancý düþmanlýðý gibi eðilimlerin giderek güçlendiði bir vakýadýr. Göçmenlere, siyasi ilticacýlara ve yabancý iþçilere karþý aþaðýlayýcý ve saldýrgan tavýrlar gün geçtikçe artýyor. ELAM gibi aþýrý saðcý gruplarýn bu saldýrýlarda baþrolü oynadýðý biliniyor. Fakat toplumun en geniþ kesimlerine yayýlan bu olguyu ELAM gibi birkaç yüz üyeli örgütlerle açýklayamayýz. Olgularý kökünden kavramalýyýz. Günümüzde hiç bir toplumun ýrkçýlýða uzak olmadýðýný ve bir toplumda ýrkçýlýk olgusunu ele alýrken bunun bize ýrkçýlýk üretme hakkýný vermediðini hatýrda tutarak, Kýbrýs Rum toplumunda ýrkçýlýk olgusu üzerinde durmaya çalýþalým. Öncelikle ýrkçý çýkýþlarla adý birlikte anýlan ELAM (Helen Kurtuluþ Cephesi) adlý aþýrý saðcý grubun Yunanistan'da faaliyet gösteren ýrkçý "Hrisi Avgi" (Altýn Þafak) örgütünün yan kuruluþu olduðunu belirtelim. Hrisi Avgi, Yunanistan'da yapýlan son parlamento seçimlerinde yüzde beþ oranýnda oy alarak parlamentoya girmeyi baþardý. Hatta bu durum ELAM'ý þýmartmýþ olacak ki, þimdilerde ELAM da siyasi parti olmak istediðini açýklýyor. Diðer Avrupa ülkelerinde ýrkçý örgütlerin yaptýðý gibi, Yunanistan'da Hrisi Avgi ve Kýbrýs'ta ELAM da alýþýlmýþ söylemleri dile getiriyorlar. Globalleþmeye milliyetçi bir yerden karþý çýkýyorlar, yabancýlarýn "ulusu kirlettiðini" ve "ulusun mali kaynaklarýný tükettiðini" ileri sürüyorlar. Bu arada ana akým siyaset yapan partilerin çoðu zaman aþýrý saðýn ýrkçý söylemlerinden rol çaldýðý biliniyor. Fransa'da Nicola Sarkozy, Ýtalya'da Berlousconi, Almanya'da Merkel bunu yapýyorlar. Örneklere diðer ülkelerde de rastlamak mümkün.

ISI METAL

Toplumsal sorunlarý demokratik bir yaklaþýmla ele almak yerine "yabancýlarýn çokluðundan" ve "uyumsuzluðundan" söz etmeye baþladýðýnýz yerde, ýrkçýlýðý beslemeye baþlamýþ oluyorsunuz. Kýbrýs Rum toplumunda da ELAM ve ona benzer diðer küçük ýrkçý gruplarýn söylemlerini meþrulaþtýran siyasilerin sayýsý hiç de az deðildir. Yabancý iþçileri ve ilticacýlarý "Dördüncü Atilla" (Birinci ve Ýkinci Atilla Türk ordusunun 1974 müdahalesindeki iki aþamayý, Üçüncü Atilla da Annan Planý sayýlýyor) olarak gösteren, aldýklarý sosyal yardýmlarý her gün kamuoyunun dikkatine sunan siyasiler vardýr. Bir kýsým siyaset erbabý yabancý iþçilerin Güney Kýbrýs'ta iþ ve aþ aramalarýný Türkiye'nin hazýrladýðý bir komplo olarak takdim ediyor. Buna göre Türkiye, Kýbrýs Rum toplumunun nüfus yapýsýný bozmak için Kýbrýs'ýn güneyine yabancý nüfus yýðmaktadýr. Kýsacasý, ýrkçýlýktan kaynaklanan yabancý düþmanlýðý ile milliyetçilikten kaynaklanan Türk karþýtlýðý adeta iç içe geçmiþtir. Bunun en iyi kanýtý, geçtiðimiz 20 Temmuz'da "Türk iþgalini" protesto eden aþýrý saðcý gruplarýn yoldan geçen yabancý iþçileri dövmeleridir. Ana akým siyasi partilerin aþýrý sað gruplarýn söylemine karþý söylem geliþtirmekte aciz kalmalarý bir yana, Kýbrýs kilisesinin baþýnda bulunan Baþpiskopos II.Hýrisostomos ELAM'a açýk olarak arka çýkmaktadýr. Noel günü Kathimerini gazetesinde yayýnlanan röportajýnda ELAM'ýn görüþlerini benimsediðini açýk-

lamasý ve yabancý düþmanlýðýný körükleyen ýrkçý görüþlere yer vermesi hiç de "Hýristiyanca" deðildi. Kýsacasý, sevgi ve barýþ yerine nefret tohumlarý eken bir Baþpiskopos ile karþý karþýyayýz. Durumun vahameti bunlarla sýnýrlý deðildir. Sosyolojik göstergeler Kýbrýs Rum toplumunun iyi yolda ilerlemediðine iþaret etmektedir. Avrupa Üniversitesinin 2009 yýlýnda Avrupa Toplumsal Araþtýrmalarý adýna yaptýðý araþtýrmanýn sonuçlarý Kýbrýs Rum toplumunun hiç de iç açýcý olmayan portresini gözler önüne sermektedir. Gazeteci Andreas Hacikiriakos'un 15 Kasým 2009 tarihli Filelefteros gazetesindeki köþesine "Tuzu kuru Kýbrýslýnýn Kültürü" baþlýðý altýnda taþýdýðý araþtýrma sonuçlarý herkesi etraflýca düþünmeye ve acil önlemler alamaya davet eder niteliktedir. Her on Kýbrýslý Rum'dan yedisinin ekonomik refah içinde yaþadýðýný, büyük ekonomik sýkýntýlar yaþayanlarýn oranýnýn ise %5'in altýnda olduðunu gösteren olumlu sayýlabilecek verilere raðmen, Kýbrýs Rum toplumu ýrkçýlýk ve yabancý düþmanlýðý konusunda Avrupa Birliði'nde birinci sýrayý iþgal etmektedir. Ýlginçtir, Kýbrýs Rum toplumunun üyeleri birbirlerine güven duyma konusunda son sýrada yer almaktadýrlar. Yani, Kýbrýslý Rumlar yabancýlara karþý yaygýn bir ýrkçýlýk eðilimi içindeyken, birbirlerine karþý da þüpheyle bakmaktadýrlar. Baþka bir veriye göre, Kýbrýs Rum toplumu Avrupa Birliði'nin en dindar toplumudur. Gazeteci Andreas Hacikiriakos baþkalarýna karþý sevgiyi öðreten

bir dine inanlarýn ayný zamanda ýrkçý olmalarýnýn baðdaþmadýðýný ileri sürerek, bunu Kýbrýs Rum toplumunun "ikiyüzlülüðü" olarak adlandýrýyor. Ve en vahimi, her on Kýbrýslý Rum'dan dördü günde üç saatten fazla televizyon izlemektedir. Hacikiriakos "bahse girerim ki, ne tarihsel belgesel, ne de tiyatro izlemektedirler" diyor. Doðrudur; berbat dizilerin seyredildiðini biliyoruz. Hacikiriakos yazýsýný þu sözlerle bitiriyor: "Biz buyuz. Tuzu kuru ve muhafazakârýz". Hemen belirtelim ki, Kýbrýs Rum toplumunda ýrkçýlýða karþý direnen, eðitimde hümanist ve çok-kültürlülük anlayýþýný öne çýkarmaya çalýþan kuruluþ ve kiþilerin sayýsý aktif ýrkçýlardan kesinlikle daha fazladýr. Ne var ki, yukarýda çizdiðimiz tablo toplumun dokularýna sinmiþ büyük sorunlara iþaret etmektedir. Bunlarýn baþýnda da "kültür" ve "eðitim" sorunu gelmektedir. Yakýn tarihi ile yüzleþmemiþ, eðitim sisteminin ise sistematik olarak milli narsisizmi beslediði bir toplumdan söz ediyoruz. Buna bir de tüketim toplumunun dayanýþmadan uzak, bencil kültürünü ekleyince, alacaðýnýz sonuç elbette bu olacaktýr. Bu durumun böyle devam edemeyeceði aþikârdýr. Kýbrýs sorunu gibi etnik boyutlarý güçlü bir sorunu çözmek için yüzleþmeyi engelleyen "milli politikalara" baþvurursanýz, eðitim sistemini de bu "milli politikalarý" besleyen ideolojik bir aygýt olarak algýlarsanýz, buna bir de tüketim toplumunun yarattýðý kültürsüzlüðü ilave ederseniz, sonuç herkes için huzur bozucu ve tedirgin edici olacaktýr. Bu yüzden Dimitris Hýristofyas 2008 yýlýnda göreve geldiðinde ve kilisenin itirazlarýna raðmen Andreas Dimitriou'yu eðitim bakanlýðýna atadýðýnda ve de eðitim reformunu baþlattýðýný ilan ettiðinde gösterdiði cesareti yeniden göstermeli ve rafa kaldýrýlan eðitim reformunu bir an önce hayata geçirmelidir. Kýbrýs Türk ve Rum okullarý ve okullular bir an önce bir araya getirilmeli, iki toplum arasýnda yaygýn biçimde diyalog kurulmalýdýr. Karþýlýklý ziyaretler teþvik edilmeli, ortak inisiyatifler geliþtirilmelidir. Kilise her baðýrdýðýnda geri adým atýlýrsa, iktidar ortaklarý ve stratejik müttefikler istemediði için anti-milliyetçi bir eðitim sistemi kurulamýyor, barýþ politikalarý uygulanamýyorsa, sonuç böyle olur. Barýþ bir yana, demokratik deðerlerin kök saldýðý bir toplum da yaratamazsýnýz. Unutulmamalýdýr ki, "karþýdakileri" ötekileþtiren bir zihniyet, içeridekileri de ötekileþtirir. Nitekim Kýbrýslý Türklere karþý ýrkçý eðilimleri sergileyenler, Kýbrýs Rum solcu ve demokratlarýna karþý da saldýrgan bir eðilim içindedirler. Dimtiris Hýristofyas bunu herkesten daha iyi bilecek bir konumdadýr. Nitekim torununa Türkleri ve komünistleri vurmayý salýk veren dedenin torunlarý Hýristofyas'ý "vatan haini" olarak görmektedirler. Hýristofyas'ýn bir an önce önlem almasý kaçýnýlmazdýr. Býçak kemiðe çoktan dayandý. Yunanlý rockçu Vasilis Papkonstantinos'un dediði gibi, "Den Pai Allo". Eminim, Hýristofyas bu þarkýyý EDON'un konserlerine sýk sýk katýlan Papakostantinos'un aðzýndan çok defa dinlemiþtir. Þimdi þarkýyý söyleme sýrasý ondadýr…


ATLA TALÝM MEYE

haftalýk siyasi gazete

ÝL YÖNET

R! HAYI

ACENTALARA KARÞI SOSYALÝST SEÇENEK!

Selin üzerinden bir yýl geçti, yeterli tedbir alýnmadý...

YAÐMUR GÝRNE BÖLGESÝNÝ FELÇ ETTÝ Yeniçað: Geç gelen mevsim yaðmurlarý, yeraltý kaynak sularý için olumlu karþýlanýrken, yetersiz alt yapý nedeniyle baþta Girne bölgesinde olmak üzere yine sorunlar yarattý. Geçtiðimiz yýl yaþanan sel felaketlerine neden olan, derelerin temizlenmemesi, dere aðýzlarýna yapýlan inþaatlarýn varlýðý özellikle Girne, Alsancak ve Lapta'da pek çok yerin sular altýnda kalmasýna neden oldu. Mevcut sorunlara tedbir alýnmazken, bu yýl trafiðe açýlan Girne çevre yolu kavþaðýnda da sorunlar yaþandý. Kavþakta bulunan tünel içerisine biriken suyun, herhangi bir drenaj sistemi olmadýðýndan, birikmesi araçlarýn su içinde kalmasýna ve tehlike yaratmasýna neden oldu. Çarpýk yapýlaþma ile daðýn taþýn parçalanmasý sonucu yaðmur sularýný tutabilecek topraðýn, aðaçlarýn yok edilmesi geçtiðimiz yýl yaþanan felaketle sonuçlanmýþ olmasýna raðmen, aradan geçen süre içinde de hiçbir tedbir alýnmamýþ ve yine ayný sorunlarýn yaþanmasýna davetiye çýkarýlmýþtýr. Dolayýsý ile yaðmur yaðmýyor vatandaþ tedirgin, yaðmur yaðýyor yine tedirgin. Pek çok sorunla boðuþmak zorunda býrakýlan vatandaþlar, her yýl bir de sel felaketi endiþesi ile yaþamak zorunda býrakýlmýþtýr. Benzer alt yapý eksiklikleri nedeniyle trafikte de kazalar giderek artarken, yeni yapýlan anayollarda da hiçbir tedbir alýnmayarak kazalara yeni tuzaklar hazýrlanmaktadýr. Nitekim inþaatý yýllarca süren-duran, üç-dört TC'li müteahhidin cebine milyonlar indirmesini saðlayan Girne Çevre yolunda da tuzaklarýn oluþmasýna özen gösterilmiþtir. Tamamen gösteriþ olsun diye yaratýlan 20-30 metre uzunluðundaki tünel içerisinde de herhangi bir alt yapý yapýlmamýþ olmasý trafik kazalarý için yeni bir tuzak oluþturmuþtur.

Tabii basýn iþin ticaretinde. Onun için ilgilerin ziyaretlerinde söyledikleri saçmalýklarý haber yaptýlar. Baþbakan rolündeki Ýrsen Küçük dere yataklarýnýn sorunlu olmadýðýný yani temiz ve kesilip daraltýlmamýþ olduðunu selin daðdan gelen su yüzünden gerçekleþtiðini söylemiþ. Ýnanýlacak gibi deðil. Sanki dereler üstlerine yapan yaðmuru akýtýrlar ve o yüzden oluþmuþlar gibi konuþtu. Halbuki dereler daðlardan ve yüksek baþka yerlerden gelen sularla oluþurlar ve o sularý en aþaðý yer olan deniz seviyesine ulaþtýrabilirlerse ulaþtýrýrlar. Ýrsen bunu bilmez deðildir. Ziraatçý olup ailece ziraatla geçinenlerdendir. Lapta belediye baþkanýnýn haberi de tuhaf. Nerde ise haberciler belediyeye üzülmemizi ve teþekkür edip selden dolayý af dilememizi saðlamak istiyorlar. Haberde kaldýrýmlarýn yýkýlýp suya yer açtýklarýný söylerlerken dere yataklarýný temizleyip büyük görev yapmýþ belediyenin baþkaný. Yani dere yerine kaldýrýmladýklarý yol dere olmuþ. Akýl var yakýn var. Dereler açýk tutulsaydý yaðan yaðmur Avrupa ve Amerika'da olduðu gibi yüz yýlda bir görülen cinsten deðildi ya! Üstelik hala aylýk ortalama yaðýþa bile ulaþýlamadý. Yer yer yaðdý yani belki de bir ucunda yaðmur varken diðer ucunda durmuþtu bile o saklanan derelerin. Üstelik dere deðil sel yataðýdýrlar.

DOÐU AKDENÝZ ÜNÝVERSÝTESÝ LEFKOÞA ve MAÐUSA'DA HER YAÞA ÖZEL VE ÝNANILMAZ ÜCRETLERE DÝL KURSLARI uCONVERSATIONAL ENGLISH / KONUÞMA ÝNGÝLÝZCESÝ uIELTS-FIRST CERTIFICATE-KET/PET- IGCSE uÇOCUKLARA VE YETÝÞKÝNLERE AYRI GENEL ÝNGÝLÝZCE uKOLEJLERE HAZIRLIK ÝNGÝLÝZCESÝ uÝLKOKUL 1-2-3-4-5, ORTAOKUL 1-2-3, LÝSE 1-2-3 TAKÝP/DESTEK ÝNGÝLÝZCESÝ uÇOCUKLARAYÖNELÝK OYUN VE TEKNOLOJÝ DESTEKLÝ CUMARTESÝ ÝNGÝLÝZCE OKULU uHER YAÞAALMANCA-ÝTALYANCA-YUNANCA DAHA FAZLA BÝLGÝ VE MÜRACAAT ÝÇÝN: TEL: 630 30 62 - CEP TEL: 0533 840 20 10 - FAX: 630 22 43 E-MAÝL: flc@emu.edu.tr

KURS HESAP NUMARASI: Kooperatif Merkez Bankasý-11-304-103411

LA LÝMAT

TA MEYE YÖNETÝL

! HAYIR

haftalýk siyasi gazete

ADRES: Hüseyin Tahir Apt. No: 174/4 Tanzimat Sok. Lefkoþa www.yenicag.com.cy

TEL: 2 2 7 4 9 1 7 FAX: 2 2 8 8 9 3 1

e-mail:

y e n i c a g @ y e n i c a g. c o m. c y


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.