XXI Mayis 14

Page 1

XXI < MİMARLIK TASARIM MEKAN < SAYI 129 < MAYIS 2014 < GLOBAL TOOLS < GÖKHAN AKSOY MİMARLIK < HERZOG & DE MEURON < ONZ MİMARLIK < OSO MİMARLIK < TASARIMHANE < TEKNOLOJİ VE DEMOKRASİ

Yİ R M İ B İ R M İM A R L IK TASA R IM M E KA N SAY I 12 9 M AYI S 2 0 14 1 1 ( KIB R IS 1 2 )

Teknokrasiden Demokrasiye Yeni teknolojilerin mimari süreçleri demokratikleştirme ihtimalini Alper Derinboğaz, Candaş Şişman, Engin Ayaz, Gökhan Avcıoğlu ve Salih Küçüktuna ile konuştuk.

Paragon Tower

Perez Sanat Müzesi

GÖKHAN AKSOY MİMARLIK

HERZOG & DE MEURON

GLOBAL TOOLS

MEKAN VE OLASILIKLAR

ONZ MİMARLIK

YAZILARIYLA

GÜLSÜM BAYDAR KORHAN GÜMÜŞ

OSO MİMARLIK

TASARIMHANE



Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekan Puna Yayın adına sahibi ve genel yayın yönetmeni yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş hulya@xxi.com.tr

TEKNOLOJI-MIMARLIKDEMOKRASI ÜÇGENI

yardımcı editörler Aybike Batuk Güzin Öztok Şule Kurşuncu sektör editörü & reklam sorumlusu Tuğba Demirci tugba@xxi.com.tr okuyucu ilişkileri Duygu Erdem duygu@xxi.com.tr kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu sayfa tasarım ve uygulama Doğukan Bilgin web tasarımı Anıl Dönmez Turgay Tuğsuz basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mahallesi Şair Sokak No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Puna Yayın Serencebey Yokuşu 16/4 Beşiktaş, İstanbul 34349 0212 227 1317 bilgi@xxi.com.tr genel dağıtım Dünya Süper Dağıtım Yerel süreli yayın. Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Puna Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz.

facebook.com/xxidergisi twitter.com/xxi_dergisi

Son yirmi yılda bilgisayarın ve internetin yaygınlaşmasıyla teknolojik gelişimlerin hızı da büyük bir ivmeyle arttı. Bu ivme bir yandan sürekli daha fazla teknolojiye yönelik talep, öte yandan da bu durumun karşı konulamazlığına yönelik bir kabullenme hali yarattı. Öte yandan gündelik hayatımıza kolaylıkla sirayet eden ve alışkanlıklarımızı adım adım değiştiren bu gelişimlere uyum sağlama kabiliyetlerimiz çok arttı. Çok kısa zaman aralıklarında farklı farklı yönlerde gelişen teknolojiler nedeniyle yaşadığımız şeyi anlamlandırmaya daha vakit bulamadan yeni bir faza geçiyoruz. Bu da Sanayi Devrimi’nden çok farklı bir sürece işaret ediyor. Geçen yüzyıl başındaki keskin geçişlerdense bugünlerde daha yumuşak geçişlerle ilerliyoruz. Yine de o dönemin Arts & Crafts akımının çağdaş muadilleri yok değil. Her şeyin sanallaştığı bu dönemde elle yapmanın, tüketim kültürünün sürekli pompalandığı bu çağda sahip olmak yerine paylaşmanın öne çıkarıldığı yaklaşımlar da var. Gittikçe yaygınlaşan Kendin Yap (DIY) akımının yanı sıra Yapıcı Hareket (Maker Movement) bunlardan ilk akla gelenler. Peki biz mimarlar ve tasarımcılar olarak teknolojiyle ilişkimizi nasıl kuruyoruz? Gündelik yaşamımızdaki değişiklikler bir yana mesleki olarak bizi nasıl etkiliyor? Bilgisayar destekli tasarım yazılımları ya da üç boyutlu çizim programlarının ötesinde yeni teknolojiler tasarım süreçlerimizi ve iş yapma kültürümüzü nasıl etkiliyor? Tabi ki cep telefonundan önceki hayatla bugünkü bir değil, akıllı telefonlar ve mobil internet geri döndürülemez süreçler olarak hayatımıza girdi artık. Peki bu teknolojileri mimarlığı demokratikleştirmek adına kullanmak mümkün olabilir mi? Nasıl ki parametrik tasarım gündeme geldiğinde çevresel veriler, iklim bilgileri, topoğrafyaya ve arsaya ilişkin veriler yazılım aracılığıyla birer parametre olarak tasarım sürecine dahil oluyordu, bugün

de bir yapının kullanıcıları, çevresinde yaşayan insanlar ve daha farklı taraflar bu süreçlere eklemlenebilir mi? Yeni teknolojilerin tasarımın demokratikleştirilmesi yönünde birer araç olarak kullanılabilmeleri altyapısal olarak tabi ki mümkün. Bunun mesleki olarak önümüzde açabileceği yeni rotaları Alper Derinboğaz, Candaş Şişman, Engin Ayaz, Gökhan Avcıoğlu ve Salih Küçüktuna ile konuştuk. 21. yüzyıl mimarlığının geçen yüzyılın hatalarını tekrar etmeden, çok disiplinli çalışma ortamlarına uyum sağlayabilen bir yapıyla kendini gerçekleştirme olasılığı herkesi heyecanlandırsa da mimarların mevcut muhafazakar tutumlarından çıkarak bunun için gerekli ilişkisel ağların kurulmasına dahil olmaları gerekliliği de gündeme geldi. Biz yeni teknoloji-mimarlık-demokrasi üçgeninde olabilecekleri tartışırken ne yazık ki Mardin Artuklu Üniversitesi’nde hiç de demokratik olmayan bir olay yaşandı. XXI’de iki yılı aşkın süredir köşe yazarımız ve arkadaşımız olan Levent Şentürk’ün planladığı LGBTİ konferansı, bir haber sitesindeki tehditkar ve nefret söylemi içeren yazı nedeniyle iptal edildi. Sadece kendisine yönelik yürütülen bu nefret söylemini değil, aynı zamanda jet hızıyla etkinliği iptal eden akademik ortamı da endişeyle izlemekteyiz. Bu ortamda Mayıs sayısı için yazısını hazırlayamayan Levent, önümüzdeki ay itibariyle yine görüşleriyle XXI’de olmaya devam edecek. Düzeltme: Geçtiğimiz ay, Nisan 2014 sayımızda sayfa 6’da Mitchell Joachim ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi, mimarın Yapı-Endüstri Merkezi’ndeki Geberit tarafından sponsorluğu üstlenilen "Evinizi Yetiştirin!" başlıklı konuşmasına istinaden gerçekleştirilmiştir. Düzeltir, özür dileriz.

XXI


GÜNCEL

DOSYA

6 GÜNCEL

24 TEKNOKRASIDEN DEMOKRASIYE

Yeni teknolojilerin mimari süreçleri demokratikleştirme ihtimalini Alper Derinboğaz, Candaş Şişman, Engin Ayaz, Gökhan Avcıoğlu ve Salih Küçüktuna ile konuştuk.

PROJE 32 SOKAKTAN SANATA KADEMELI GEÇIŞ Çevresel koşulları ve bulunduğu konumu iyi analiz ederek beyaz kutu konseptine anti-tez sunan Perez Sanat Müzesi, açık yapısı ve şeffaflığı ile kamusal alan tasarımına vurgu yapıyor.

İÇİNDEKİLER

MAYIS 2014 - XXI 2

38 KENTSEL DINAMIZMIN YANSIMASI

10 EŞIK CINLERI / GÜLSÜM BAYDAR

Yaratıcılık Ve Tasarım Üzerine

18 SORU IŞARETI / KORHAN GÜMÜŞ

Bizi Romalılardan kim kurtaracak?

Ankara’nın hızla gelişen akslarından Konya- Eskişehir yolu üzerinde konumlanan Paragon Tower, çekirdeğe sarılı kütlesiyle kent silüetinde yükseliyor.



42 DOĞADAN YAYILAN MEKAN

OSTİM Ekopark Teknoloji Geliştirme Bölgesi için düzenlenen kentsel tasarım ve çevre düzenleme tasarım yarışmasında davetli ofislerden ONZ Mimarlık’ın projesi, sürdürülebilirlik kriterleri ile enerji verimliliği ve mekan kalitesini artırırken araziye yerleşim şekliyle doğaya en az şekilde müdahale ediyor.

SEKTÖR 52 SEKTÖR HABERLERI

46 YALINLAŞTIRILMIŞ YOĞUNLUK

İstanbul’da yer alan OSO Mimarlık tasarımı MG & BPN ofisi, katta yer alan avlularıyla yoğun ofis hayatında kaçış noktaları oluşturuyor.

60 GÜN IŞIĞI ETKISI

MAYIS 2014 - XXI 4

İÇİNDEKİLER

Galatasaray Kalamış yüzme havuzu, Philips GentleSpace ile aydınlatılarak %60'a varan enerji tasarrufu sağlandı.

48 KENTLERDEN DUVAR

THY için Berlin Fuarı’nda sergilenmek üzere tasarlanan THY Lounge, ziyaretçilere THY’nin konforlu ve modern yaklaşımını sunmayı hedefliyor.

64 ZEMIN VE DUVAR REFERANS DOSYASI Aspen Baumit Hemel Kalebodur Knauf Koramic Yapı Kimyasalları PonceBloc Tarkett Zemin Kaplamaları Trimline Villeroy & Boch

84 AJANDA



Eğitime Odaklanan Deney 1973’TE İTALYA’DA RADİKAL MİMARLIK HAREKETİ ÖNCÜLERİ TARAFINDAN GELİŞTİRİLEN ÇOK DİSİPLİNLİ TASARIM EĞİTİM PROGRAMI GLOBAL TOOLS VE SERGİSİ ÜZERİNE, KÜRATÖR SILVIA FRANCESCHINI VE VALERIO BORGONUOVO İLE SOHBET ETTİK.

MAYIS 2014 - XXI 6

GÜNCEL

Global Tools 1973-1975: Bir Tasarım Ekolojisine Doğru sergisi, 11 - 23 Mart arasında SALT Beyoğlu’nda yer aldı. Global Tools’un ortamına dair olan serginin yanı sıra bir atölye ve tartışma programı da gerçekleşti. Beste Sabır: Global Tools’un mimarlık ve tasarımla kurduğu ilişkiden bahsedebilir misiniz? Sılvıa Franceschını: Global Tools; Radikal Mimarlık akımının üyeleri (Anrea Branzi, Ettore Sottsass vb.) tarafından kurulmuş bir okul ya da okul olmayan bir okul (non-school). İtalyan avangardı üyeleri, CasaBella gibi dergiler, Arte Povera ve kavramsal sanatçılardan Franco Vaccari, German Ocheland’ın da içinde bulunduğu bu geniş grup, manifestolarını birleştirip tüm antiakademik fikirlerini ortaya koyarak bu eğitim sistemini geliştirdiler. Temelde Global Tools, ülkedeki konservatif eğitim tipolojisine tepkisel olarak yeni bir sistem tasarlama çabası içindeydi. Politik ve mimari projelerin aslında birbirleri ile ilişki kurduğundan bahsediyorlardı. Geliştirdikleri antiakademik sistem paralelinde; antisöylemsel projelerden, çizim ve modelden öte doğaçlama ve üretim, zanaat, performans gibi konulardan bahsettiler. Bu paralelde mimari proje;

tinsel, cisimsiz (immaterial) de olabilir, bir dergi, bir fikir, bir deneyim ya da bir durum olabilir. Beş konu başlığı altında topladıkları program; beden (bedenin limitlerini ve çevre ilişkilerini araştırmak), iletişim (deneysel bir şekilde mekanla iletişim kurmak), teori, inşaat ve hayatta kalma gibi bölümlerden oluşuyor. Bu dönemde yani 70’lerde İtalya’da ve dünya çapında ekolojik ve sosyo-politik bir kriz durumu mevcuttu, çok problemli bir dönemdi. Bu zor sosyal koşullara bir cevap olarak geliştirilen Global Tools metodolojisi, bir anlamda bölgesel olmayan (un-territorial) bir proje. Yaşamanın, hayatta kalmanın anlamını sorguluyor, binaları giydirmek üzerine düşünceler geliştiriyor. bs: Gündelik hayatla tamamıyla ilişki içinde yani. Mimarlığı bir yapma halinden çıkarıp yaşamın odak noktasına konumlandırıyor anladığım kadarıyla. Araştırdığımda Global Tools’a dair çok da fazla kaynak bulamıyorum... sf: Evet çünkü Global Tools şimdiye kadar hiç tarihselleştirilmedi. Üç yıllık bir süreçte okulu ve bahsettikleri programı kurgulamaya çalıştılar, seminerler, workshoplar yaptılar, beden, seyahat, iletişim üzerine araştırdılar. Ama okul hiç başlamadı, daha ilk öğrencileri almadan ekip dağıldı. Çünkü tüm bu grubun içinde farklı kişilikler ve fikirler

bulunuyordu. Yani tüm bu süreci tarihselleştirmek bu bakımdan da zor bir çalışma. Bu sebeple şu an hala devam ettiğimiz araştırma ve deneyimleme sürecinde tüm ekip üyeleri ile ayrı ayrı görüşüyoruz, arşivlerine ulaşmaya çalışıyoruz. bs: Serginin yanı sıra bir kitap çalışması içindesiniz. Bu süreç nasıl ilerliyor? Ne gibi zorluklar yaratıyor Global Tools’un şimdiye kadar tarihselleştirilmemiş olması? sf: İki yıldır sürüyor çalışmamız. Naples, Floransa, Milano gibi kentlerde okula ait laboratuvarlar bulduk. Tarihi yeniden inşa etmeye ve o dönemde tam olarak neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Fakat aynı zamanda günümüze değen konularla da Global Tools’u ilişkilendirmek istiyoruz. SALT’ta gerçekleşen seminer ve workshoplar, tamamı ile bu konu üzerine odaklandı ve günümüz koşulları ile Global Tools’un bahsettiği zemin arasında ilişki kurmayı araştırdı. Biz aslında temel olarak Global Tools tarafından tariflenen tüm bu deneyimlerin günümüzdeki karşılığını sorgulamak istiyoruz. Bugün aynı şekilde yine bir politik, ekolojik kriz içindeyiz ve geçmişi kullanıp bugünü sorgulayarak çeşitli cevaplar bulabiliriz.

bs: 1960’ların sosyoekonomik, ekolojik ve politik koşulları paralelinde geliştirilen Global Tools belki de günümüz koşullarına dair soruların cevaplarının köklendiği bir alan olabilir. Günümüz tasarım ve mimarlık eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Global Tools ile etkileşimi nasıl olabilir ve ne gibi kapılar açabilir? Sergi ve başlığı paralelinde, tasarım eğitimiyle nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? Şimdiki eğitim sistemini nasıl yorumluyorsunuz? sf: Günümüzdeki eğitim sistemi de bir kriz içinde. Binlerce mimarlık ve tasarım okulu var. Eğitim liberal piyasa ekonomisine girmiş durumda, öğrenciler bu paralelde sömürülüyor. Bu yüzden sistemi yeniden düşünmeye acil bir ihtiyaç duyuyoruz. Bu paralelde SALT’ta gerçekleşen workshoplarda genç mimarlık grupları ile bir araya gelip Global Tools metodolojisi paralelinde tartıştık, deneyimledik. Bu Global Tools hakkında yaptığımız ilk etkinlik. Ve fazlasıyla deneyimsel. Gezi Parkı ve tüm dünyada gerçekleşenler paralelinde bence kamu ve eğitim ilişkisini yeniden düşünmemiz gerekiyor. Mimarlığın yanı sıra güncel sanatta da birçok örneğin Global Tools ile olan bağlantısını gözlemliyoruz. Örneğin hayatta kalma, kentsel alanlardansa kırsala gitme, açık kaynaklı iletişim:



önceki sayfada Sergi alanından genel görünümler; fotoğraflar: Mustafa Hazneci bu sayfada sağda: Global Tools Bulletin, no.1 (kapak), 1974, L'Uomo e l'Arte'nin (Milano) izniyle sağda ortada: İsimsiz, Beden Grubu Performansı, Franco Raggi, (Kasım 1974, Floransa), A. Natalini Arşivi'nin izniyle en sağda: The body and the bonds, Beden Grubu Performansı, Franco Raggi, (Haziran 1975, Milano), F. Raggi Arşivi'nin ve Casabella'nın izniyle altta ve altta sağda: Sergi alanı ve sergi boyunca gerçekleştirilen etkinliklerden bir kare; fotoğraflar: Mustafa Hazneci

MAYIS 2014 - XXI 8

GÜNCEL

Global Tools’un açık kaynaklı ekoloji ile güçlü bir bağı var. Global Tools İtalya’da ekolojiye karşı hassas olan ilk akım ve grup. Valerıo Borgonuovo: Tasarım ekolojisi ve aklın / zihnin ekolojisi aslında çok paralel kavramlar. Global Tools sanayileşme paralelinde geliştirilmiş alternatif bir sistem ya da model değil, yaşamak / hayatta kalmak için farklı yöntemlerle iletişim kuran bir metot. Fransa’da “tasarım” kelimesini birçok şey için kullanırlar: Yemek için tasarım hatta yaşamın kendisini tasarım olarak ele alırlar. bs: Global Tools birçok farklı perspektifle ve disiplinle ilişki kuruyor. Bana bu anlamda Bauhaus’u çağrıştırıyor. sf: Evet birçok anlamda benzerlik olsa da aslında çok da farklılar. Bauhaus gerçekten bir deneydi, avangardların yarattıklarını işlevsel ve modernist yöntemlerle rasyonalize etmeyi amaçladılar, endüstriyel üretimin izini sürdüler. Global Tools ise üretimi sistematize etmekten kaçındı, çünkü sonuçta tasarımı yok eden bu modernist deneyimden korkuyorlardı. Onlara göre yaşamak; doğaçlama bir şekilde gündelik hayatın içinde, durumlarla (situations) gelişen /

gerçekleşen bir şeydi. Bu paralelde rasyonel akademik metodoloji onlar için çok uzak kalıyordu. bs: Kendi dönemi için erken bir deneysellik söz konusu. sf: Evet zaten bu yüzden sistem işlemedi. Kapitalizmin hızla yükseldiği bir dönemdi ve herşey endüstriyel olarak üretiliyordu. Hayatta kalan tasarımcılar da buna uyum sağlayabilenler oldu. Yani okul aslında yanlış bir zamanlamada temellendi, ekibin fikirleri, deneysellik arayışları dönemin süregelen koşulları için erken adımlardı. Global Tools ekibinin ayrılmasının ardından gruptan bazıları izole bir şekilde sistemden uzakta, yapmak istedikleri doğrultuda çalışmalarını sürdürmeye çalıştı. Anrea Branzi, Ettore Sottsass gibi kişiler ise; 80’lerin ilk yaratıcı tasarım ofislerini kurdular. Ardından bu ajanslar fazlasıyla tanınır hale geldi. Devamında ise sanayi için akıllı tasarım üretimini savunan Domus Akademi kuruldu. Bazı fikirler paralel olsa da Domus Akademi’nin amacı çok farklı, Global Tools’un aksine bu özel bir okul ve sanayi ile yoğun ilişki içinde. Global Tools ise ütopik bir topluluk değil, eğitime odaklanan bir deneydi. bs: Global Tools’tan geriye ne kaldı? Uygulanan bir çalışma oldu mu?

sf: Her şey durumsallığa temellendiği için hiçbir şey uygulanmadı aslında. Yaptıkları beden seminerleri somut üretime en açık olanıydı. Bedenin limitleri keşfediliyordu. Bu paralelde kullandıkları objelerle beden tamir edilmeye çalışılıyordu, örneğin gözleri ve burnu bir maske ile kapatarak sadece dudak açıkta kalarak konuşma deneyimleniyordu. Ya da ellere çeşitli eklemeler yapılıyordu. Yani beden, bina ve mekanla ilişki içinde ele alınıyordu. Bu seminerden geriye kalan bazı malzemeler var. Aslında birşey üretmeye değil daha çok yok etmeye odaklanıyorlardı ve deneyimlemek en önemli noktaydı. Tarihselleştirmek, üretmek değil; bir laboratuvar gibi araştırma yapmak odaklandıkları en önemli noktaydı. bs: Paulo Soleri ve Arcosanti de benzer bir arayış içinde realize oldu diye düşünüyorum. Arizona’daki bu deneysel yerleşim hala devam ediyor bildiğim kadarıyla. Global Tools ile benzerlikleri ve farklılıkları neler? sf: Evet Soleri de Global Tools ekibinin üyelerinden biriydi, kendi kendine yeten yerleşimler ve bu paralelde yemek, üretim gibi konular üzerine araştırıyordu. Bazı ortak noktalar var evet ama bence Arcosanti’de farklılaşan nokta; bu yerleşimin Arizona’da kentin

dışında oluşu. İtalya’da hiçbir zaman kent dışında topluluk yaşamı olmadı, çünkü kent dışı kavramımız yok, kentler yayılarak genişledi ve bu paralelde yerleşim olmayan boş alanlar yok. vb: Turin’de 1967’de gerçekleşen uluslararası konferansın konusu “Ütopya ya da Devrim”di. Soleri de dahil olmak üzere Global Tools’un birçok üyesi, devrim ve ütopya konusu üzerinde çeşitli tartışmalar yaptı. Soleri yoğunlukla politika üzerine odaklanıyordu. sf: Amerika’da ütopyalar çoğunlukla kentlerden kaçıyordu. Ama İtalya’da bir kaçma hayali yoktu, tam aksine aktif bir şekilde tam merkezde olmak, var olan koşullara karşı pozisyon almak, tepki vermek amaçlanan durumdu. bs: Hazırladığınız kitabın baskı sürecinden bahsedebilir misiniz? Kitap için gerçekleştirdiğiniz araştırma yöntemleriniz nasıl ilerliyor? vb: Tarihsel bir çalışma - araştırma değil yaptığımız şey. Eleştirel bir metodolojiyi tarihsel sorunlar ile çakıştırmayı araştırıyoruz. Sergide de izleyeceğiniz gibi Global Tools cisimsiz, tinsel (immaterial) kalmayı tercih ediyor. Malzemenin işgücü için en büyük problem olduğunu düşünüyorlar.



Yaratıcılık Ve Tasarım Üzerine

Fransa’da bir seramik atölyesinden ya da Fas’ta bir ucuz eşya satıcısından alınmışken bir başkası Capello tarafından yapılıp yeğeni tarafından boyanmış, ya da anneannesinin hediyesi olabiliyor. Her birisinin malzemesi, biçimi, rengi, boyutları ve öyküsü farklı. Kase koleksiyonunu barındıran Aalto raflarının hemen yanında Campo Graffi’nin 1950 tasarımı bir raf ünitesi yer alıyor. Bu kez tasarımcı Bethan Wood’un Plastic Fantastic (Plastik Fantastik) diye isimlendirdiği plastik nesneler koleksiyonu ile tanışıyoruz. Çocukluğundan beri plastik malzemenin kendisi için renk, derinlik ve doku kaynağı olduğunu söyleyen Wood, bu tutkuyu annesinden devraldığını ifade ediyor. Koleksiyonundan sergilenmek üzere seçtiği parçalar içinde oyuncak araba, ucuz takı ya da gözlük gibi ama hepsi de plastikten yapılma gündelik hayat nesneleri yer alıyor.

EŞİK CİNLERİ

Andrea Branzi’nin 1981 tasarımı raf ünitesinde ise Maki Suzuki’nin New York’ta bir barda ahbaplık ettiği birisinden alıp İngiltere’ye getirdiği ve karşılığında 36 kg kitabı onun evinde bırakmak zorunda kaldığı tuğla koleksiyonu yer alıyor. Suzuki bunların kendisi için tuğla değil, okuyamadığı kitaplar olduğunu söylüyor. Son örnek olarak, Franco Albini ve Franca Helg’in 1956 tasarımı raf ünitesi, Jane ve Charles Dillon’un hiçbir zaman kullanmadıkları ama sahip olmanın kendilerine mutluluk verdiklerini söyledikleri, Afrika’dan alınmış bir Zulu şapkasından, 100 yıllık bir çelik vidaya kadar farklılaşan çeşit ve boyutta nesneleri barındırıyor. Serpentine Sackler Galerisi’ndeki yirmiyi aşkın raf ünitesi ve koleksiyon böylesine zengin bir çeşitlilik sunuyor.

MAYIS 2014 - XXI 10

Londra’daki Serpentine Sackler Galerisi aralıklı olarak, ünlü tasarımcıları küratörlük yapmaya davet ettiği özel sergiler düzenliyor. 5 Mart - 21 Nisan 2014 tarihleri arasında Martino Gamper’in Design is a State of Mind (Tasarım bir haleti ruhiyedir.) başlıklı sergisi bu kapsamda yer alıyor. Çağdaş tasarım alanının önde gelen isimlerinden olan Gamper, serginin hem küratörü hem de katılımcılarından birisi.

GÜLSÜM BAYDAR gulsum.baydar@yasar.edu.tr

Serginin bileşenleri sıradışı olduğu kadar ilginç de. Aralarında Gamper’in de yer aldığı, Charotte Perriand’dan Alvar Aalto’ya, Gio Ponti’ye ve IKEA tasarımcılarına kadar uzanan geniş bir imza yelpazesini kapsayan raf ünitelerinin üzerine dizilmiş nesnelerden oluşan bir seçki bu. Her raf ünitesinin sergilendiği nesneler Gamper’in, çoğu tasarımcı olan arkadaşları, ya da arkadaşlarının arkadaşlarının koleksiyonları. Bu koleksiyonların bazıları tek bir nesne türüne odaklanırken bir çoğu da birbiriyle ilgisi olmayan toplama nesnelerden oluşuyor. Örneğin 1936 Aalto tasarımı duvar rafları, mobilya tasarımcısı Fabien Cappello’nun yıllar içinde farklı coğrafyalardan topladığı kaseleri barındırıyor. Cappello bunları koleksiyon amacıyla satın almadığını, ama gerek içinden yemek, gerekse yiyecek sunmak için kullanmayı çok sevdiğini ifade ediyor. Her kasenin küçük bir öyküsü var: Kimisi

Bu sergi birkaç açıdan ilginç ve düşündürücü. Öncelikle burada küratör, tasarımcı ve izleyici kavramlarını geleneksel tanımlarından farklı düşünmek gerekiyor. Serginin düzenleniş biçimi hem aktörlerin kimliklerini, hem de tasarım kavramına ilişkin varsayılan yaratıcılık olgusunu yeniden düşünmeye yol açıyor. Geleneksel anlamıyla tasarım, müelliflik ve özgünlük içeren bir olgu olarak tanımlanıyor. Bu tanımda müellif, ürettiği nesneye imzasını atan, ve kamusal alanda imzası eserin bir tasarım ürünü olduğunu garantileyen yaratıcı tasarımcı konumunda. Geleneksel anlamda yaratıcılık ise Tanrısal bir yoktan var etme eylemiyle özdeş kabul ediliyor. Oysa kökü Latince creatus’a dayanan kreasyon sözcüğü ilahi bir eylemden çok büyütmek, beslemek, yetiştirmek anlamına geliyor1. Dolayısıyla yaratıcılık zaten var olanın üzerine inşa edilen bir çalışma olarak tanımlanıyor. Çağdaş düşünür Gilles Deleuze’ün yaratma kavramı da paralel bir bakış açısını içeriyor. Deleuze, yaratma eyleminin tek bir öznenin yoktan var etme edimi yerine aracılara gereksinimi olan bir süreç olduğunu savunuyor. “Kendimi ifade etmek için aracılara gereksinimim var; onlar da ben olmadan kendilerini ifade edemezler.” diyen düşünür, tikel bir üretimin hegemonik bir eylem ya da söylemin ötesine geçemeyeceğini savunuyor2. Serpentine Sackler Galerisi’ndeki sergi tam da aracılığa olan gereksinimi yadsımayan bir yaratıcılık anlayışının ürünü. Serginin küratörü daha önce kendi başlarına ve birbirlerinden bağımsız olarak var olan nesneleri bir


EŞİK CİNLERİ 11 XXI - MAYIS 2014

karşı sayfada Serpentine Galerisi, serginin genel görünümü Fotoğraf: Gülsüm Baydar bu sayfada üstte: Raflar, Alvar Aalto (1936); Koleksiyon, Fabien Cappello (sağda) ve Raf ünitesi, Campo Graffi (1950); Koleksiyon Bethan Wood (solda) solda: Raf ünitesi, Andrea Branzi (1981); Koleksiyon, Maki Suzuki Fotoğraf: Gülsüm Baydar

araya getirerek bu nesneler için yeni ifade olanakları sunuyor. Bir yanda tanınmış imzaların ürünü olan raf ya da raf sistemleri; diğer yanda farklı tasarım alanlarından gelen öznelerin biriktirmiş oldukları gündelik yaşam nesneleri. Bu nesneler bir araya geldiklerinde; öyküleriyle ve üzerine yerleştirildikleri raflarla eklemlendiklerinde tekil varlıklarından farklı anlamlar üretmeye başlıyorlar. Örneğin bir yandan rafların tasarım değerleri gündelik hayat nesnelerinin içinde eritilirken, bir yandan da gündelik hayatın alelade nesneleri tasarım değeri kazanmaya başlıyorlar. Bunların formel bir sergi mekanına taşınmış olmaları; geleneksel anlamda tasarım ürünü olan raflarla bir araya getirilişleri; her bir nesnenin belleksel bir anlatıyla eklemlenmesi serginin tam neyin sergisi olduğu sorusunu da askıda bırakıyor. Rafların tarihsel değerine bakarak bir tasarım tarihi sergisinden mi;

koleksiyonerlerin tasarımcı kimliğinden yola çıkarak bir tasarımcı koleksiyonları sergisinden mi; nesnelerin öykülerine bakarak nesne/bellek ilişkisini sorgulayan bir sergiden mi söz etmeliyiz? Hem hiçbirisi, hem hepsi hem hepsinden de ötesi sanırım. Gamper’in oluşturduğu senaryonun belki de en çarpıcı yanı farklı bağlamlarda nesnelere yüklenen anlamları yan yana getirerek çoğaltması. Gamper; tasarım, gündelik yaşam, bellek, tasarımcı, koleksiyoner, yaratıcılık, toplayıcılık, nesne ve anlatı gibi kavramları alışılmadık bir biçimde bir araya getiriyor. Kendisi tam da aracı yaratıcı konumunda. Koleksiyonerler de daha önce bir araya gelmemiş, ve bir araya gelmek için üretilmemiş nesnelere, üretim amaçlarından farklı bir kimlik armağan eden aracı yaratıcılar bu bağlamda. Burada tasarım olanla olmayan; fiziksel bir ürün olan

nesneyle zihinsel bir kurgu olan bellek; ve yaratmayla toplama arasındaki ikilikler ortadan kalkıyor. Bildik kimlikler katlanarak çoğalıyor ve tanışık olmadığımız senaryolar ortaya çıkıyor. Sergideki her öğe bir diğerini besleyerek anlamının dönüşmesini sağlıyor. Bu bağlamda her öğe bir diğerinin aracısı konumunda onu dönüştürüp çoğaltıyor. Yaratıcılık konumu da hem küratöre, hem koleksiyonerlere, hem tasarımcılara, hem nesnelerin kendilerine, hem de sergiyi kendi bellek ögelerinin aracılığıyla kaydeden izleyiciye ait bu senaryoda.

1

http://english.stackexchange.com/questions/124226/etymological-

root-and-usage-of-create 2

Gilles Deleuze, Negotiations, çev. Martin Joughin (New York:

Columbia University Press, 1990, s. 125.


Olasılıklı Yerleştirmeler 3 - 5 NİSAN TARİHLERİ ARASINDA TERMİNAL DESIGN TARAFINDAN JOTUN DESTEĞİYLE GERÇEKLEŞTİRİLEN ETKİNLİKTE MEKANSAL İLETİŞİM VE TASARIM ALANINDAKİ YENİ YAKLAŞIMLAR ELE ALINDI.

MAYIS 2014 - XXI 12

GÜNCEL

fotoğraflar: Ali Bekman

Özlem Yalım Özkaraoğlu Terminal Design tarafından 3 - 5 Nisan tarihleri arasında düzenlenen Mekan ve Olasılıklar, perakende, müze, sergi, iletişim mekanları alanındaki karar vericilerin, alanında dünyaca kabul görmüş uzman konuşmacılar, tasarımcılar tarafından yorumlanmış mekan içinde mekan deneyimleri ile buluştuğu bir profesyoneller etkinliği olarak gerçekleşti. Etkinlik kapsamında, daha önceden yaratıcı etkinliklere ev sahipliği yapan Galata Rum Okulu, baştan aşağı Terminal Design’ın yaratıcısı ve/veya temsilcisi olduğu mekansal sistemler ile değişime uğradı ve yepyeni bir çehre kazandı. Etkinliğin yaratıcısı ve Terminal Design’ın kurucusu Akın Nalça, okul yönetimine, “ bu mekana bir çivi bile çakmadan gelip gideceğiz “ demişti ve öyle de oldu. Modüler ve birbirinden akıllı 30 farklı mekansal mimari sistem ile kurulan mekanların her biri farklı mekan ihtiyaçları,

kurguları için mimar ve tasarımcıların ellerinde şekillenmiş olarak çeşitli sektördeki profesyonellere sunuldu. Etkinlik kapsamında kendi alanında öne çıkan 7 konuşmacı kendi çalışmaları üzerinden konferanslar sundu. Her günü farklı temalara ayrılmış olan etkinlik süresince ilk gün perakende sektörü, ikinci gün müze ve kültürel yapılar alanındaki profesyoneller ağırlanırken son günün konusu mekansal iletişimde araçlar olarak belirlenmişti ve aynı gün gerçekleşen konferanslar da mekan tasarımında yeni medya kullanımına ağırlık verdi. Ücretsiz gerçekleşen etkinlik süresince profesyonellerin yanısıra öğrenci ve akademisyenlerin de ilgisi büyük oldu. Mekan ve Olasılıklar etkinliği kapsamında davet edilen sekiz tasarımcı, Terminal Design’ın yaratıcısı ve/veya temsilcisi olduğu ürünleri ve sistemleri kendi bakış açıları ile

yorumladıkları özel işlere imza attılar. Her biri kendine ayrılan özel bir odada konumlanmış olan bu özel mekan kurguları yine Terminal Design’ın deneyimli ekibi tarafından hayata geçirildi. Atilla Kuzu - Levent Çırpıcı tasarımı, mekanın orta kısmına yerleşmiş ve zeminde belirlenmiş altıgen bir formun, üçüncü boyuta kazandırılması ile öne çıkıyordu. Mekan kurgusunda kullanılan ürün Alu’ya ait “Mobile” serisiydi. Bu sistem perakende satış ortamlarını çok amaçlı mekânlara dönüştürmek için tasarlanmış, kullanılması kolay ve kendi kendine ayakta durabilen bir sistem. Sergi ya da satış gereksinimlerinin değiştiği zamanlarda, Mobile ile alanları yeniden kurgulamak, bu ürünün özgür ve esnek yapısı kurulabilmesindeki kolaylığı ve hızı sayesinde mümkün olabiliyor. Bağımsız Mobile ünitesi farklı amaçlara uygun olabiliyor; basit bir rotasyon ile

asılı biriminden bir masaya dönüşebiliyor. Tasarımcıların yarattığı kurgu içerisinde bu sistemi raflar içeren ve kendi kendine bir hacim yaratabilen özelliği ile deneyimlemek mümkündü. Yeşim Bakırküre, “Slider” sistemi ile gerçekleştirdiği tasarımında , ürünün salt işlevselliğiyle değerlendirilmesinin önüne geçmeyi ve bu tür mekanların mesafeli duruşunu kırmayı hedeflemişti. Üzerine farklı aksesuar katmanları eklenebilen paralel raylardan oluşan Slider, bu tasarımda üzerinde çeşitli raf birimlerinin yanısıra renkli plexiler ve aynalar kullanılarak büyülü ve boyut kavramının iç içe geçtiği bir küp oda haline dönüşmüştü. Renkli ve illüzyon içeren kurgusu ile izleyiciyi içine çeken bu tasarımın dış çeperinde ise sistemin teknik resimleri kullanılarak, en yalın hali gösterilmekteydi. Bakırküre tasarımının çıkış noktalarından birini de, “varlık sebebi "sergilemek" olan bir yapıyı "sergilenen" bir nesneye dönüştürme



önceki sayfada solda üstte: Atilla Kuzu ve Levent Çırpıcı tasarımı yerleştirme solda altta: Sergi Salonu sağda üstte: Aziz Sariyer tasarımı yerleştirme sağda altta: Durmuş Dilekçi ve Salih Küçüktuna tasarımı yerleştirme bu sayfada sağda ve en sağda: Yeşim Bakırküre tasarımı yerleştirme altta: Otto Box sistemiyle düzenlenmiş cam kutu altta sağda: Nilüfer Kozikoğlu tasarımı yerleştime

MAYIS 2014 - XXI 14

GÜNCEL

arka sayfada Yalın Tan-Jeyan Ülkü tasarım yerleştirme

ve mevcut kimliğine yabancılaştırma fikri” olarak açıklıyor. Yalın Tan - Jeyan Ülkü tarafından tasarlanmış olan Kaleydeskop isimli tasarım, renk ve ışık deneyimini, mekan kurgusunun yanısıra dinamik bir biçimde sunan tematik bir yaklaşıma sahipti. Tasarımda kullanılan sistem ALU tarafından fotoğraf dünyasının en önemli ürünlerinden biri olan Autopole ünitesinin, perakendecilik sektöründe en çok tercih edilen aksesuarlardan biri haline dönüştürülmüş hali idi. Bu teleskopik ve bağımsız dikme, zemin ve tavan arasına basit bir kol hareketiyle kuruluyor. Ürün sergilemek ve iletişim kurmak için kullanılan ve sonsuz işlevleri olan bu sistem, basit kullanımı, çok yönlülüğü ve işlevselliği ile ALU şirketinin bir sembolü ve en başarılı ürünü konumunda. Yaptıkları çalışmalarda her zaman geri planda saklı olan hikayelerden yola çıkan ikili, buradaki tasarımlarında da bu çok yönlü sistemi, üzeri 3M’in özel dicroic

isimli filmi ile kaplanmış dairesel plexi paneller ile sentezlemiş ve bunlar üzerine yansıtılan projeksiyon ile büyülü bir atmosfer yaratmayı başarmıştı. Tasarımcıların çıkış noktası etkinliğin gerçekleştiği Galata Rum Okulu ve buranın geçmişindeki çocukların anısı iken, tasarıma ismini veren kaleydeskop ise sonsuz olasılıkların aygıtı olması özelliği ile etkinliğin ismine referans verecek şekilde düşünülmüştü. Durmuş Dilekçi - Salih Küçüktuna tasarımı mekan kurgusu, Slash serisinin yanı sıra ayna, ışık, renk ve koku deneyimini de izleyici ile buluşturan bütünsel bir yaklaşıma sahipti. Slash her türlü duvara adapte olabilen bir sergileme sistemi. Tasarımında çok detaylı, iyi çözülmüş ve spesifik bir fonksiyonu da olan aksesuarları ile zengin güçlü bir ürün. Tasarımcılar bu ürünü kabiliyetlerinin ötesinde kullanmayı hedeflemiş, aslında hep fonksiyonu gereği

sergileneni öne çıkaran, bir duvara yaslanma ihtiyacı duyan karakterinin aksine bu mekanda kendisi sergilenen, diğer malzemelerle birlikte bir tasarıma dönüşen ayna ve ışık duvarlarını da taşıyan onunla yeni başka bir sistem kuran ve konstruktif özelliklerini detaylarıyla birlikte ortaya çıkaran bir tasarıma dönüştürmüştü. Nilüfer Kozikoğlu’nun son derece ilgi çekici olan tasarımı terrarium gibi mikro ekosistemleri anlatan, agacsakal.com isimli blog içeriğinin üçüncü boyuta taşınması prensibi ile yola çıkmıştı ve izleyici ile blog içeriğinde yer alan bilgileri fiziksel olarak paylaşmaktaydı. Bu tasarımda farklı kompozisyonlar oluşturabilen yüzer taşıyıcılardan oluşan Acrobat Slim sistemlerinin yanısıra ALU’nun Agile grubu vitrin düzenleme sistemi tercih edilmişti. Detayları ile belli düzeyde bir kaliteyi yansıtan tasarım, sistemin hafif ve kullanışlı olma özelliğini, her boyuta uzanabilme, her

noktaya, açıya, yüksekliğe ürün yereştirmeye izin veren esnekliğini vurguluyordu. Aziz Sariyer tarafından tasarlanan küp oda, yüksek kalitede plastikten üretilmiş temel bir elemanın bağlantı detaylarıyla küplere dönüştürüldüğü bir mekan çözümü olan Qubing tarafından oluşturulmuştu. Bu ürün ile basit bir küpten başlayan lego benzeri sistem, derinlik, genişlik ya da yükseklik gibi -her yöne doğru çoğaltılabiliyor. Duvara monte edilebilen ya da zemine oturan bu farklı renklerde küplerden isterseniz oturma birimleri, isterseniz raf kombinasyonları üretebiliyorsunuz. Çocuk oyunu basitliğinde, uzmanlık gerektirmeyen birleştirme yöntemiyle, herkese kendi tasarımını hayata geçirme keyfi veren bu sistem ile gerçekleştirilen mekan kurgusu ürünün kendi özelliğinden yola çıkmış; insanları kübik bir labirentin içine davet ediyor, bu labirent içinde sonsuz olasılık ile karşılıyordu. Qubing’in katalog



GÜNCEL MAYIS 2014 - XXI 16

renklerini vurgulayan özel bir çalışma ile Lamp83 tarafından aydınlatılan bu mekan da izleyici tarafından yoğun ilgi gördü. Etkinliğinikinci ve üçüncü günlerinde, Jotun tarafından mimarlık ofislerinde çalışan profesyonellere yönelik olarak düzenlenen atölye çalışmalarına renk ve trend uzmanı Latika Khosla liderlik etti. Bu çalışmalar aynı zamanda etkinlik kapsamında düzenlenen konferansların da sahnesi olarak kullanılan, Akın Nalça tasarımı Planner sergileme sitemi üzerinde oluşturulmuş mekanda gerçekleşti. Planner, dinamik mekan çözümleri gerektiren mekanlarda, tasarımcıları var olan sistemlerin sınırlarından kurtaran özgür bir tasarım platform olarak tasarlanmış. Yükseltilmiş, modüler bir zemin oluşturmanın ötesinde altyapı sistemlerinin gizlenmesi; zemin gridi üzerindeki düzenli bağlantı noktalarıyla üç boyutlu nesnelerin, sistemin devamı

olan strüktürel taşıyıcıların, kütlelerin ya da yüzeylerin tanımlanması fikrinden yola çıkarak zengin seçenek sunuyor. Bu yönüyle diğerlerinden ayrışan Planner, aydınlatmadan mobilyaya sisteme özel olarak geliştirilen ürünlerin yanı sıra, diğer mekan sistemleriyle uyum göstererek çok yönlü tasarım olasılıkları oluşturuyor. Galata Rum Okulu’nda düzenlenen etkinlik mekanlarının en üst katı, “kültürel sergilemeler” için özel olarak yaratılmıştı. “Bilginin doğru iletilmesi” prensibi, kültürel sergileme tasarımının temel işlevi olarak vurgulanırken bu alanda küratörler, iletişimciler, yapımcılar, ses ve ışık tasarımcıları gibi çok farklı disiplinler için, bilginin doğru bir senaryo içinde, en açık anlatımla izleyiciye ulaşmasını sağlayan bir tasarım yaklaşımı benimsenmişti. En yalın tasarıma indirgenmiş sistem elemanları ve tamamlayıcılar, tanımlı bir alan içinde

sergilenen “fikri” ön plana çıkarıyordu. Bu alanda kullanılan Sergipan, müzeler, galeriler ve sergiler için esnek bir sergileme ve mekan bölücü sistemi. Yanyana gelen paneller yükseklik ayarı yapılabilen ayakları sayesinde uygulama zeminindeki yükseklik farklılıklarını tolere edebiliyor. Vitrin çözümleri için kullanılan ürün olan Sehner kabinler güvenli, sade yapıları ile içinde sergileneni yorucu olmadan, kusursuzca ortaya çıkarıyordu. Bu mekanda kullanılmış olan diğer bir ürün ise Frankeurope üretimi vitrin sistemleriydi. Bu ürünler müze ve geçici sergilerden profesyonel ürün demonstrasyonlarına, teşhir ve aydınlatma elemanlarından iç mekan tasarımına kadar pek çok farklı alanda kullanılabiliyor. Bu mekan tasarımda duvarlarda kullanılan özel duvar modülleri sergileme alanları için özel olarak tasarlanmış. Gilnhammer isimli bu sistem hassas bir teknoloji ile üretilmiş,

basit ve akılcı ilkeler doğrultusunda tasarlanmış ve özellikle taşıma, nakliye ve depolama için uygun bir seçenek. Etkinlik kapsamında bulunan diğer stand ve mağaza tasarımları ile genel mekanların kurgusunda Terminal tarafından temsil edilen Inflate, Molo, Thut, Rosso gibi öncü ürünlerin yanısıra Burkhardt Leitner Constructiv firmasının Clic, Pila Petite ve Otto box gibi her biri kendi alanında farklı çözümler sunan ürünler de kullanıldı. Her biri diğeri ile uyumlu olan bu ürünler ve sistemler, tasarımcı ve mimarların yaratıcılığı ile birleştiğinde akıllı, ergonomik, fonksiyonel, estetik, akustik ve konfor odaklı, uzun ömürlü mekan tasarımlarına imza atmak mümkün. Jotun işbirliği ile düzenlenen etkinlik Lamp83, 3M, Staras, Arkitera gibi firmaların desteği ile zenginleştirildi. Etkinliğe destek veren İKSV Tasarım Mağazası ziyaretçilere alışveriş yapma imkanı sağlarken yine destekçilerden Kurukahveci Mehmet Efendi, kahve ikramı yaptı.



Bizi Romalılardan Kim Kurtaracak? Galeri Mana’da açılan “Bizi Romalılar ve Yunanlılardan Kim Kurtaracak” başlıklı sergi ilham kaynağım oldu. Belki benim başlığım “Bizi Modernleşmecilikten Kim Kurtaracak” gibi bir şey olabilirdi. Ama serginin ve başlığın cazibesine dayanamadım.

MAYIS 2014 - XXI 18

SORU İŞARETİ

Modernleşme iki ayrı eksende okunabilir, çoğunlukla yapıldığı gibi. Birincisi tüm tarihi kapsayan bir toplumsal ilişki biçimi olarak. İkincisi belli bir tarihi dönemdeki bir tarz, yaşama biçimi olarak. Birincisi sınıfsal ilişkileri göz önüne alan bir "metapolitika" geliştirmeyi gerektirir, ikincisi ise doğal olarak bu ilişkileri örterek, onu bir "neoklasik" karşıtlıklar rejimi içinde okumayı... Roma İmparatorluğu hiç şüphesiz egemenliği altındaki yerel toplulukların işgücünü, ürettikleri değerleri devşirerek gelişen bir devletti. Merkezde kurguladığı sembolik düzeni egemenliği altındaki topraklarda askeri bir şiddetle yeniden üretiyordu. Yerel ekonomileri, kültürleri modern toplumlara benzetilebilecek iktidar teknikleri tahakküm altına alıyordu. Ancak bir şekilde bu merkeziyetçi sistem çöktü. Dünyaya (Akdeniz’e) gücü yeten imparatorlar şehirlere, yerel topluluklara söz dinletemez oldular. Tarihçiler Neron gibi bir imparatorun Roma’daki korkunç yangını bile bir “kentsel dönüşüm” fırsatı olarak kullanmasından söz ederler. Düzenli caddeler, sokaklar villalar (domus) yanında çığ gibi büyüyen, imparatorlar tarafından yedi katla sınırlandırılmasına rağmen bunu aşan yüksek binalar (insulae) şehri doldurdu. Roma yaşanamaz hale geldi. Araba trafiği kaosu, çevre sorunları, göçler, şehirlerde gelişen informel işleyiş ile başkent Roma tıpkı bugünkü İstanbul’a benzedi. İmar işlerinden elde edilen haksız kazançlar insani değerleri, hukuk ve siyaset sistemini çökertti.

KORHAN GÜMÜŞ

Türkiye’de de inşaat refahın paylaşılmasında iş gören bir sektör. Bugünkü imar rejimi ancak refahın paylaştırılmasında etkili oluyor, zenginlik üretemiyor. Bu patronaj modelinde dönüşümden pay verilen kliyantalist bir kitle ortaya çıkıyor. Bunların içinde iktidarın seçmen kitlesini oluşturan küçük girişimci, yatırımcı, kredi ile evsahibi olan geniş bir tüketici kesimi yanında emekçiler, inşaat piyasasında geçimini sağlayan kitleler de yer alıyor. Bu refahın merkezden yönlendirilmesini ve tek taraflı, asimetrik bir ilişki içinde yeni bir konsensüs biçimi oluşturulmasını sağlıyor. Böylece iktidarlar kentsel dönüşümle yalnızca yeni binalar değil, seçmen kitlesini inşa ederek, kalıcı bir durum yaratmayı hedefliyor. Ancak bunun bedeli yüksek. Yaşam değerlerini yağmalayan, insanları köleleştiren bu modelle sürdürülebilir bir gelişme mümkün değil. Bu yoksul, sıradan işlere mahkum edilen işçileri, emekçileri olduğu kadar beyaz yakalıları rahatsız eden bir gelişme modeli. Bu iki kesimin de istihdam koşullarının gelişmesi için yenilikçi iş kollarına ihtiyaç var. Bu patronaj sistemi siyasal elitin

dışında kalan herkesin aleyhine. Düşünce üretimi alanında demokratikleşme olmadan, şehirliler yüksek katma değer üreten deneysel alanlara yönelmeden gelişmek mümkün değil. Hangi partiden olursa olsun, siyasetçilerin ağızları açık bir şekilde sanki marifetmiş gibi imar işleri ile uğraşmaları, belediyecilik deneyiminin böyle algılanması, şehirlerin geleceği için ruh karartıcı bir durum. Yolsuzluk iddialarında en çok yer alan konulardan biri imar rantı. İmara açmak, inşaat izni vermek para basmaya benziyor. İstanbul’un her köşesi, her yeşil alanı imara açılıyor, yönetimler yaptıkları plan tadilatları ile bunu kolaylaştırıyorlar. İstanbul’da yılda 1500 plan tadilatı yapılıyor. Bunlar oy birliği ile belediye meclislerinden geçiyor. Partiler arasında bu konuda tam bir uzlaşma var. Siyasetçi rant dağıtma işlevi görüyor. Yalnızca bir plan tadilatı kararı ile diyelim ki piyasa değeri yüz milyon lira olan bir arsanın değeri bir milyar liraya çıkıyor. Aradaki fark, 900 milyon, kamu eliyle birilerine haksız kazanç sağlamaktan başka bir şey değil. Siyasetçiler aldıkları bu payı meşrulaştırmak için parti binası yaptırmak, okul tamir ettirmek, yardım dağıtmak gibi birtakım faaliyetlerde bulunuyorlar. Kamuoyunda siyasetçilere yakıştırılan “çalıyor ama çalışıyor” deyişi bunu ifade ediyor. Yani “hepsini alıp götürmüyor, dağıtıyor” anlamına geliyor. Bu deyişin de gösterdiği gibi kamunun yarattığı rantın ne kadarının ve nasıl geriye döndüğünün bir ölçüsü yok. Seçilmiş kişiler bu rant pastasından alınan payın en tepesinde yer alıyorlar. Yukarıdan aşağıya rantı paylaşmakta bir “göz yumma sistemi” oluşmuş durumda. Çeperinde ise “yakın dostlar” adı verilen kişiler bulunuyor. Mimarlık, restorasyon hizmetleri yapıyormuş gibi gözüken bu ayrıcalıklı elitin işlevi siyasetçiler ile spekülatörler arasındaki ilişkiyi kurmak, koşulları tanımlamak. İmar kısıtlamalarının bulunduğu doğal ve tarihsel SİT alanlarında, özel yasayla korunması gereken yerlerde bu kişiler ödemeleri kolaylaştırıcı bir işlev görüyorlar. Sistem öyle oturmuş ki, hem karar veren, onaylayan, hem de kendi pozisyonunu iş almak için kullanan kişileri herkes kanıksamış durumda. Bu kişiler imar kısıtlamaları olan alanlarda vazgeçilmez aracılar olarak iş görüyorlar. Sistem örtük bir şekilde işleyen bu rant paylaştırma işlevindeki aktörleri ilişkilendirmek, merkezden yerele uzanan bir çok onay mekanizmasını kolaylaştırmak üzerine kurulu. Belediyelerdeki imar şubelerindeki en yetkili kişiler yol gösterici oluyor. Örneğin kurallar çerçevesinde hareket etmek isteyen kişilere rant paylaşımını engellediği gerekçesiyle uyarılar yapılıyor. İşini görmek isteyenler sistemin işleyişine katılmaya zorlanıyor. Kamu yararı açısından korunması gereken yeşil alanlar, yapılar yıkılıyor ve yerlerine ucubeler dikiliyor. Peki bu modelin alternatifi ne? Bu dönüşümün motorunu oluşturan politika-sermaye ittifakını değiştirmek.



Zaman - Mekan Deneyimi İSTANBUL MENŞELİ SANAT İNİSİYATİFİ YOĞUNLUK’UN 8 MAYIS - 7 HAZİRAN TARİHLERİ ARASINDA ADAHAN İSTANBUL'DA GERÇEKLEŞECEK İLK SERGİSİ AXİS MUNDİ, ZAMAN - MEKAN DENEYİMİNE ODAKLANIYOR.

İsmail Eğler, Nil Aynalı Eğler ve Elif Tekir tarafından kurulan Yoğunluk,sanat etkinliğinin mekan ile ilişkisi üzerine odaklanıyor. İnisiyatif, mekanı sanat ürünlerinin sergilendiği bir “container” olarak değil, sanatsal üretiminin nesnesi olarak ele alıyor. İstanbul'da özgün nitelikleri olan mekanları keşfetmek ve bu mekanlara özgü sanat işlerinin üretilmesini sağlayarak güncel sanatın mekansal deneyim ile içiçe geçtiği sergiler düzenlemek, inisiyatifin temel motivasyonunu oluşturuyor. Sergilerde yer alacak sanatçılar, yine Yoğunluk tarafından yürütülecek bir uluslararası “artist-in-residency” programının parçası olarak üretim yapacaklar. Sergiler, sanatsal üretimin tüm mecralarına açık olacak. Yoğunluk’un ilk sergisi “Axis Mundi”

8 Mayıs - 7 Haziran 2014 tarihleri arasında, Beyoğlu Asmalı Mescit'te bulunan Adahan Otel'in bodrum katında yer alan 150 yıllık mahzende gerçekleşecek. Mahzenin ana mekanında yer alacak enstalasyon, mimar Nevzat Sayın ile sanatçı Ahmet Doğu İpek tarafından tasarlandı. Adahan İstanbul'un mekan sponsoru olduğu sergideki diğer işler ise sanatçı İsmail Eğler ve Nezih Vargeloğlu'na ait. Serginin odağında duran enstalasyon, söz konusu mekanın özgül nitelikleri içerisinden ortaya çıkan bir zamanmekan deneyimi yaratmayı amaçlıyor. Mekana ilk varoluş sebebini veren sarnıç kuyusu bir tür “axis mundi” olarak yorumlanıyor. Bu dünyadan başka bir dünyaya açılan ve buradaki zamanın bilinmeyen başka bir zamana

doğru aktığı bu kuyu, enstalasyon ile birlikte açığa çıkıyor, mekanın içine doğru taşıyor ve mekanı şiirsel bir şekilde dönüştürüyor. Sergiyi tamamlayan diğer işler ise kuyunun açıldığı öte dünyanın zaman -

MAYIS 2014 - XXI 20

GÜNCEL

Hayallerden Gerçeklere Eğitim “VİTRA ÇAĞDAŞ MİMARLIK DİZİSİ SUNAR: HAYALLERDEN GERÇEKLER - EĞİTİM ÜZERİNE PROJEKSİYONLAR” 1 HAZİRAN’A KADAR İSTANBUL MODERN SANAT MÜZESİ’NDE SERGİLENİYOR.

Vitra ve Türk Serbest Mimarlar Derneği’nin işbirliğiyle gerçekleştirilen Vitra Çağdaş Mimarlık Dizisi’nin 3. sergisi, “Vitra Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar: Hayallerden Gerçekler - Eğitim Üzerine Projeksiyonlar” İstanbul Modern’de izleyiciyle buluştu. Küratörlüğünü Şebnem Yalınay Çinici’nin üstlendiği, 1 Haziran’a kadar açık kalacak sergi izleyiciyi, eğitimle ilgili “gerçekler” hakkında düşünmeye ve “geleceğe” yönelik hayaller kurmaya davet ederken eğitim üzerine düşünmenin, sorular sormanın ve geleceğe yönelik projeksiyon yapmanın, eğitimin yapısal bir parçası olduğunu vurguluyor. Eğitimi, okullardaki öğrencilerin ve atölyelerde zanaat öğrenen çırakların gözünden aktaran interaktif sergi,

öncelikle her bireyin ne kadar değerli olduğuna dikkat çekiyor. Eğitimin temel amacının ise kişilerin yaşamını ve etrafındakileri değiştirme gücünü göstermesini sağlamak olduğunu söylüyor. Eğitim-mekan ilişkisinin bu noktada büyük bir sorumluluk üstlendiğini, eğitim mekanının, eğitim anlayışıyla beraber düşünülerek tasarlanması gerektiğini ortaya koyuyor. Serginin mekansal kurgusu, etkileşimli bir koridor fikriyle sunuluyor. Gerçeklik ve hayaller temasıyla ikiye ayrılan koridor, eserleri “kişiler”, “okul/eğitim mekanları” ve “okul sonrası hayat/ kişinin kendi kendini eğitmesi” olmak üzere 3 ana başlıkta örgütlüyor. İzleyiciyle yakın ilişki kuran sergi, köpükten bloklarla yapılan “geçici kütüphane” çalışmasıyla sona eriyor.

mekanına dair muğlak hayaller kuruyor. Sergideki işler, maddeden hayale doğru giden bir sarmal içerisinde, mekanla hep oradaymışcasına bütünleşecek bir şiir yazmaya uğraşıyor.



Mermerle Zamanda Yolculuk İMİB TARAFINDAN ORGANIZE EDILEN ZAMAN BOYUNCA MERMER: GEÇMIŞ, BUGÜN VE GELECEK SERGISI MILANO TASARIM HAFTASI BOYUNCA ZONA TORTONA’DA IZLEYICILERLE BULUŞTU. Hülya Ertaş Her sene gerçekleştirilen tasarım dünyasının önemli etkinliklerinden Milano Tasarım Haftası 8 - 13 Nisan tarihleri arasında çeşitli sergi ve etkinliklerle gerçekleşti. Dünyanın farklı yerlerinden tasarımcı ve sanat meraklılarını buluşturan etkinlikte İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) tarafından gerçekleştirilen Zaman Boyunca Mermer: Geçmiş, Bugün ve Gelecek isimli serginin konsepti “zaman” olarak belirlenmiş. Önceki yıllarda yine Milano Tasarım Haftası boyunca gerçekleştirilen Yol Seni Değiştirir ve Işıkla Yıkanmak isimli sergilerle gündeme gelen İMİB, bu yılki sergi için de dünyaca bilinen tasarımcılarla çalıştı.

Fabio Novembre’nin bugünü simgeleyen Here I Am adlı işi Türkiye’deki mermerlerin koyu tonlardan açığa doğru sıralandığı özgürleşen bir insanı anımsatıyor. Bu iş aynı zamanda Sariyer’in karanlık tasarımından Japon tasarımcı Yoshioka Tokujin’in hafif ve beyaz tasarımına geçiş işlevi görüyor. Tokujin’in Agravic adlı yerleştirmesi mermer bir bloğun yerçekimine meydan okumasıyla geleceği simgeliyor. Havada uçuyormuş gibi görünen mermer blok, asimetrik olarak iki taraftan saydam pleksiglaslarla tavana ve yere tutunuyor.

fabıo novembre tasarımı here ı am

Sergi turunu tamamlayıp lobiye çıktığınızdaysa sizi simit ve çay ikramıyla sufi müziğin dinginliği karşılıyor. Zaman içindeki yolcuğunuzu tamamladıktan sonra kendinizi Türkiye’de hissetmenizi sağlayan bir düzenle sergiden ayrılıyorsunuz.

GÜNCEL

Sergi zamanı, geçmiş, bugün ve gelecek üçlemesi içinde sırasıyla Aziz Sariyer, Fabio Novembre ve Yoshioka Tokujin’in işleriyle ele alıyor. Küratör Erdem Şeker’in zaman tüneli olarak kurguladığı bembeyaz bir koridordan geçerek "geçmiş"e, yani Aziz Sariyer’in işi Passage’a varıyorsunuz. Bu esnada sergi boyunca sizi izleyecek olan kokulardan

ilkine denk geliyorsunuz. Geçmişi yatayda uzanan karanlık bir kuyu olarak ele alan Sariyer’in işine tanımlayamadığınız ama tanıdık gelen bir koku eşlik ediyor.

MAYIS 2014 - XXI 22

yoshıoka tokujın tasarımı agravıc

aziz sariyer tasarımı passage

sergi çıkış fuayesi



MAYIS 2014 - XXI 24

TEKNOLOJİ VE DEMOKRASİ

Teknokrasiden Demokrasiye Yeni teknolojiler hayatımızın birçok aşamasında adım adım değişikliklere yol açıyor. Bu durum da olan biteni anlamlandırmak için gerekli radikal eşikler yaratmaktan ziyade uyum sağlama süreçleriyle yumuşak geçişlerle gerçekleşiyor. Nihayetinde evrile evrile başlangıç noktamızı hatırlamadığımız teknolojik gündemlerin içinde kendimizi buluyoruz. Mimarlık bağlamında teknoloji çoğunlukla bilgisayar destekli tasarım yazılımlarıyla gündeme geldi. Oysa daha geniş çerçevede mobil teknoloji, akıllı sistemler, çoklu veri işlemeyi olanaklı kılan programlar gibi gündelik hayatımızı olduğu kadar mesleki yaşamımızı da dönüştürme potansiyeli taşıyan gelişimlerle karşı karşıyayız. Peki tüm bu teknolojik gelişmeler mimari süreçlerin demokratikleştirilmesi için kullanılabilir mi? Gerek tasarım süreçleri gerekse çalışma biçimleri yeni teknolojiler aracılığıyla daha demokratik olarak yürütülebilir mi? Alper Derinboğaz, Candaş Şişman, Engin Ayaz, Gökhan Avcıoğlu ve Salih Küçüktuna ile bir araya gelip mimarlıkdemokrasi-teknoloji üçgeninde fikir alışverişinde bulunduk. Hazırlayan: Hülya Ertaş

Hülya Ertaş: Bugüne dek mimarlık ve yeni teknolojilerin ilişkisi daha çok dijital çizim programları vs üzerinden konuşuldu. Ama mobil teknolojilerdeki hızlı gelişim günlük hayatımızı etkilediği gibi meslek hayatımızı da etkiliyor. Hatta mesleğin icra edilme biçimlerinde yeni eğilimler ortaya koyuyor. Küresel çapta çalışan mimarlar, mimarlık ofislerinin sosyal medya hesapları gibi bir sürü acıdan bakınca çok sayıda kullanıcının aynı anda üzerinde görüş bildirdiği ve verilerin de işlenebildiği yeni bir durum var aslında. Biz mimarlar olarak bu yeni durumun potansiyellerini ne yönlerde kullanabiliriz? Mesela bu yeni teknolojileri tasarımın demokratikleştirilmesi için bir araç olarak görebilir miyiz? Gökhan Avcıoğlu: Tasarım hiçbir zaman demokratikleşmez bence. Çünkü tasarım, biraz da bir talebe yönelik üretilen bir ifadedir. Bir durum var, o duruma karşı istenen bir talebi bir tasarımcı, mimar ya da sanatçı değerlendirir. Sanatçı değerlendirmesiyle elbette tasarımcının değerlendirmesi, mimarın değerlendirmesi çok farklı. Mimari bir yere uygun, bir kişiye, bir duruma ve bir zamana uygun bir sonucun peşindedir. Tasarım ise aslında bir durumun çoklu kullanımına yönelik, çok sayıda üretimine yönelik sonuç geliştirir. Bunlar tamamen birbirine karşıt durumlar. Yeni teknolojilerse parametreleri, bilgiyi değerlendirme, infografik ya da başka unsurlarla üst üste çakıştırma, yan yana getirme, bir öncelikler sırası belirleme gibi işler için bize bir altlık oluştururlar. Bütün bunlara rağmen ve bunlarla beraber, mimarın seçimi kendine ait bir yaklaşımı ve bir görüşü de beraberinde getirir ki bu da aranan ve istenen bir şeydir. Dolayısıyla ister bir mimarın kendi tecrübesiyle ister karşı duruşuyla açıklansın, bilgi toplama ile bilginin değerlendirilmesi tamamen kişisel konular. Bu kişisel konu nedeniyle mimarla o işi ısmarlayan, bu konuyu gündeme getiren kurum ya da kişi zaten varlığını sürdürür. Tasarımın demokratikleşmesi çok zor bir konu, olsa olsa tasarımı kişiselleştirebiliriz (customize), işin daha derinden beklentilerini, gündeme getirmediği soruları ya da o anda akla gelmeyen istekleri kurcalayabiliriz. Onun ötesindeki her şey bir ayrıma neden oluyor: Ya herkes için geçerli kurallara göre seçim yapmak ya da kişiye, kuruma, yere özel bir şey üretmek arasında bir seçim yapılması gerekiyor. Gelecekte beni heyecanlandıran şey, tek tek binalarla uğraşmaktan öte mimar olarak mevcut binalardan bir kütüphane oluşturmak, bir yazılım yaratarak bunun üzerinden kişiye özel yaklaşımı -diyelim bir Gökhan Avcıoğlu ya da başka bir mimarın yaklaşımını- son derece farklı kombinasyonlarla ortaya koymak. Seçe seçe, mimariyi meydana getiren bütün sorulara cevap veren bir yazılımla bütün özellikleri taşıyan kombinasyonları elde edebilirsiniz. Bunlar belki çok sürprizli tasarımlar olmaz ama bir milyon ihtimalden birini elde etmiş olursun. Çünkü mimarlık sadece binayı değil,


Alper Derinboğaz: Bence Gökhan’ın söylediği şeyin doğruluk payı var. Her ne kadar teknoloji devreye girse de tasarımın demokratikleşebilmesinin bir çıkmazı var, ne yazık ki. Gökhan Avcıoğlu: "Ne yazık ki" mi diyorsun? Bense tasarım demokratikleşirse ben yokum diyorum. Sanatçı yaptığı işin nedenlerini tarif etmek zorunda değildir. Sanatçı derin şeyler hissettiği anda bir tavır ve tepki koyabilir. Mimar ise parayı veren, düdüğü çalan ve orada yaşayan ve oraya gezmeye gelenlerin hepsine bir cevap vermeli ve faydalı olmalı. Bütün bu sorumlulukları üzerime alacağım ve altına imza atacağım. Üstüne bir de demokratikleşmenin sözünü edeceğim, olmaz. Beğenirlerse tutarlar binayı, korurlar, gelecekte gerekirse başka bir işlev yüklerler. Bireyselleştikçe, özellik arz ettikçe toplumsallaşan bir iş bu. Alper Derinboğaz: Teknoloji için bilimin ve yeniliklerin demokratikleşmiş hali diyebiliriz. Teknoloji kavramının her ne kadar yeniye ve geleceğe dair bir tınısı olsa da aslında buluşların, bilimsel gelişmelerin herkes tarafından ulaşılabilir hale geldiği noktadan ibarettir. Ancak tasarım farklı olmak yani demokratik olmamak üzerinden kendini bulan bir alan. Yeni bir şey, “banal” olana bir alternatif , tasarlaman lazım ki senin tasarımcı olarak bir anlamın olsun. Yani bütüncül olarak tasarımın demokratikleşmesi -bence de- teknolojiyle söz konusu değil. Çünkü mimar ve tasarımcı olmak pozisyonu gereği genel geçer olmaktan kaçınmayı ve taklit olana bir alternatif ortaya koyabilmeyi gerektirir. Tasarım dünyayı değiştirebilmekten çok uzak olsa da bazı şeylerin daha farklı da olabileceğine dair ilham vermelidir. Buradan bakınca tasarımcı için farklı olanı çerçevelemenin peşinde anlamını özgünlüğünden kazanan bir karakterden bahsedebiliriz. Öte yandan yeni teknolojiler sayesinde malzemelerin ve tekniklerin demokratikleşmesi söz konusu. Birçok teknik ve yapım yöntemi bilgisi herkes için daha erişilebilir oluyor. Bir zanaatçı-mimar türündense hızlı anlayıp derinleşebilen, gerektiğinde kendi tekniklerini üretebilen mimar anlayışının önem kazanmaya başladığını düşünüyorum.

Bu bağlamda mümkün olmasa da tasarımın demokratikleşebilmesini isterdim. Bugün “iletişim çağı” dediğimiz kavramın temelinde iletişimin demokratikleşmesi var. Hemen herkesin bilgiye ulaşabiliyor olması herkesin daha fazla bilgi üretmesine yol açtı ve bu çağı bilgi çağı yaptı. Tasarım da demoktratikleşebilseydi o zamanda belki “tasarım çağını” yaşardık. Salih Küçüktuna: Tasarımın demokratikleşmesinin geliştirilmesi (inovasyon) bugün Amerika üzerinden gerçekleşiyor. Amerika zaten şu anda "inovasyon" kelimesinin anavatanı durumunda, bunu çok sahiplendiler ve bu yerelleşiyor, ülke de buna çok hızlı adapte olabiliyor. Ben şöyle bir sorun görüyorum. Zanaatkar, kendi işini kendi yapan, sermaye odaklı olmadan bir değer üreten kişi. 21. yüzyıldaysa bizler büyük bir proje alınca bu projenin içerisinde bir sürü alt disiplinle, buna destek veren, uzun vadede yaratılmasında emek gösteren bir sürü insanla birlikte çalışıyoruz. Bunlar çok yetenekli insanlar ve yetenekleri bu büyük ölçekli işin içinde heba oluyor. Demokrasiyle ise, bugün bu kadar yetenekli insanın daha küçük ölçeklerde daha yerelleşerek iş yapması mümkün. Bu çalışma biçimi kendi kültürünü yaratıyor. Bu, bu yüzyıla dair çok yeni bir yaklaşım. Büyük yapılarda, kamu yapılarında mimarın liderlik yapmasına katılıyorum ancak alt disiplinlerin de kendi alanları içerisinde senin yaptığın şeye eklemlenebilme kabiliyetleri, adaptasyonlarının yükselmesi, yeni teknolojiler sayesinde oluyor. Çünkü mimarlık alanı kuraklaşmaya başladı. Yaratıcı mühendislik (creative engineering) diye bir kavram çıktı mesela, yaratıcı insanlar mimarların kendilerini geliştiremedikleri bazı alanlara girmeye başladılar. Bu aradaki gri alanları ciddi anlamda doldurarak, mimara ihtiyaç olduğunu düşündüğümüz noktalarda daha fazla araç geliştiren insanlar ortaya çıktı ve o işi mimardan daha iyi yapabilecek donanıma sahip olduğunu belirtmeye başladı. Ben demokratikleşmeyi burada görüyorum. Bundan öncesinde araçları bilmek önemliydi, yazılım kullanan bir adam talep ediliyordu. Ancak o yazılımlar herkes tarafından öğrenildi, bir nevi demokratikleşti ve bugün yazılımları bilmek artı bir nitelik olmaktan çıktı. Bruce Mau, Gelişim İçin Tamamlanmamış Manifesto’sunda yazılımdan kaçınmayı öneriyor çünkü dün herkes bilmiyordu ama bugün herkes biliyor. Bugün programları bizden daha iyi, daha esnek kullanabilen başka disiplinler ve kişiler var. Bizim alanımızda, bizim bilgimizin üstüne başka bilgilerle geçmeye çalışıyorlar. Biz o zaman kendi alanımızı nasıl koruyacağız diye düşünürken ortaya hastalıklı bir durum çıkıyor. Ben demokratikleşme kavramını, bu kadar genç yeteneği, geçen yüzyıldaki gibi sadece bir işgücü olarak değil de birey olarak, girişimci olarak nasıl değerlendirebileceğimizi düşünmek olarak görüyorum.

fotoğraflar: Tahsin İnanıcı

25 XXI - MAYIS 2014

hatıraları da üretir, inşa ederken de insanların yıllar sonra, nesiller boyunca hatıralarında kalacak olanı da üretir. Mimar sadece bir proje oluşturmuyor, o projenin öncelikleri ile ilgili bir program da oluşturuyor olacak. Daha sonra imalata geçildiği zaman mimar, farzlar (olmazsa olmazlar), vacipler (bir diğer malzeme yerine geçse olabilecekler) ve sünnetler (yapsan da olur yapmasan da) şeklinde kademelenmiş seçimlerle ilgili bir program oluşturmuş olacak. Dolayısıyla bugün aslen çizim programı olarak kullanılan yazılımlardan çok daha esnek olabilen bir yazılım olacak.

TEKNOLOJİ VE DEMOKRASİ

“Teknoloji bilimin ve yeniliklerin demokratikleşmiş halidir. Teknoloji kavramının her ne kadar yeniye ve geleceğe dair bir tınısı olsa da aslında buluşların, bilimsel gelişmelerin herkes tarafından ulaşılabilir hale geldiği noktadan ibarettir”alper derinboğaz


Gökhan Avcıoğlu: Mimarlığın 8.500 yıllık bir tarihi ve bu tarihte edindiği çok ciddi tecrübeler var. Mimarlığın ortak paydalarına ilişkin yüzyıllar boyunca oluşturulmuş oranlar, mekan kalitesi gibi değerleri tariflemek çok zor. Bu değerlere ulaşmak için ortak payda ve formüller geliştirilerek birtakım yazılımlar aracılığıyla tasarım yapılabilir. Ama tıpkı yazılımlar kullanılarak yapılan müzik gibi bunda da eksik bir lezzet olur; işte o lezzet de tecrübeyle oluşuyor. Bu tecrübe zamana bağlı, binaları gidip görmek, içinde bulunmak ve yaşamakla, emek vermekle ilgili. Tek tek binalar güzel olsa, iyi bir mimarlıktan söz edebilsek bile, tümü bir araya geldiğinde bir şehircilik problemi yaşıyoruz Türkiye’nin bütün şehirlerinde. Çünkü ortak referans noktaları yok. Maslak’ta dünyanın çok az yerinde görebileceğiniz bahçe duvarlı gökdelen projeleri yapılıyor. "Junk" bir dünya yarattı bu senaryo. Herkes trafikten şikayet ediyor ama her gökdelenin iki katlı ev misali bahçe duvarı var. Halbuki bu yapı türünü üretmenin bedeli zeminde bütün güzergahı ortak paydaya bırakmaktı. Bu kuralı kaldırdığın zaman istediğin kadar bina güzel olsun, bir araya gelişlerinden güzel bir kentsel kompozisyon çıkmadığı gibi ortak bir yaşam da oluşmuyor. Dolayısıyla mimarinin yapıya özel olanının dışında bir de etrafıyla kurduğu bir ilişki var. Sadece bağlam açısından değil; konsept olarak da bir ilişki var. Dolayısıyla bir bina yaptığında onun yanındaki binalar, sokaklar, mahalle, bölge ve şehirle hatta tüm dünyayla ilişkisi var. Kişisel davranışlarını da etkileyen ortak bir yaşama kültürü var. Bunda ne kadar yerelleşirsen o kadar küreselleşiyorsun. Oysa bazı şeylerin üretiminde ne kadar küreselleşirsen o kadar kişiselleşiyorsun. Böyle tersine, olumlu bir durum var mimaride.

yüzyıldan 21. yüzyıla geldiğimizde bütün bireylerin girişimci olmasının gerekliliğine inanıyorum. Şöyle bir çıkmaz da var: Bugünkü ölçekler o kadar büyük ki, bu ölçekteki bir şeyi 19. yüzyıla aktarsan nasıl yapacağın en çok merak ettiğim şeylerden biri. Alper Derinboğaz: İstanbul ve Türkiye bağlamında tarih ve hafızanın katledilmesine çok şahit olduk. Şahsen ne kadar teknolojiyle iç içe olsam da bunların sorgulamasını yapmadan daha ileriye geçemiyorum, geçmenin de anlamlı olmadığını düşünüyorum. Bugün İstanbul’ da ve Türkiye’nin dört bir yanında onlarca “pırıl pırıl” yapı yapılıyor, bazılarında Avrupa’dan ithal edilmiş ilginç form denemeleri, bazılarında yeni malzemelerle yakalanmaya çalışılmış detaylar söz konusu. Ancak binadan dışarıya adım attığınız anda fark ettiğiniz orantısız ölçeği veya yürüyemediğiniz kaldırımı gibi birçok çarpıklık mimarisinin altını boşaltıyor, inandırıcılığını azaltıyor. Bugün Maslak’ta ya da Levent’te, yani İstanbul'un MIA’sında birçok plazadan çıktığınızda karşılaştığınız keşmekeş az önce içinde bulunduğunuz yapıya bir dekor gözüyle bakmanıza sebep oluyor. Bu noktada yerelliği ya da yapısalcılığı savunmayacağım. Bugüne kadar yapmış olduğum işler de böyle bir perspektifin söz konusu olmadığının en iyi ifadesi sanıyorum. Öte yandan yapılan onlarca yeni projede ne geçtiğimiz yüzyılın ne de içinde bulunduğu bağlamın deneyimini, tortusunu görememek bu projelerin sadece “bina dikmek” heyecanıyla herhangi bir mimari bilinçten salih küçüktuna uzak yapıldığını düşündürtüyor.

Salih Küçüktuna: Dünyada ve öncelikle Amerika’da çok olan bir şey bu, sadece mimari değil bir sürü alan yerelleşiyor. Geçen yüzyılın aklıyla bugünkü mimarlığı nasıl yaparız? 20. yüzyılın aklıyla bütün korumacı, bellekle ilgili dertleri 21. yüzyılda konuşuyoruz. 20. yüzyılın birinci döneminde geliştirilmiş zanaatkar aklının tam da 1950’den sonra kaybolduğunu düşünüyorum. Bu akla sahip adamların hepsi ölünce yüzyılın ikinci yarısında böyle bir şeyin farkına bile varılmadı. Şimdiki yüzyıl da geçen yüzyılın ortasının öncesinde yapılan şeyleri nasıl koruyabiliriz derdinde. Bugün çok sayıda disiplin işin içine girmeye başladı ve bu, bir kültür yaratıyor. Modernizmin eksik ve yanlış anlaşılması bu muhafazakar tavrı yarattı. 20. yüzyılı atlayıp, 19.

Burada ise özel bir grup olarak bir araya geldik bence. Bu guruptaki karakterler aslında teknolojinin tamamen geçmişten bağımsız ve soyut olarak ortaya koyduğu şeylerin ötesinde bazı şeyleri de dert ediniyor diye düşünüyorum ya da umuyorum diyelim. Çünkü son yıllarda mimarlıkta teknolojiden bahsedince form ile ilişkilendirmek gibi bir alışkanlık oluştu. Halbuki form, teknolojinin en kolay tüketilebilen tarafı olduğundan daha çok görünür halde. Bunların ötesine geçtiğimizde deneyimin bütüncül olarak tasarlanmasından tutun çok katmanlı bilgileri ya da girdileri tasarıma aktarmanın olasılıklarına kadar birçok heyecan verici alan söz konusu. İşte bu alanları, yani gelişigüzel gibi görünenin arkasındaki esas etmenleri anlamaya çalıştığımız ve geleceğe dair spekülasyonlarda bulunabildiğimiz, tasarım araştırması yapabildiğimiz konuları önemli buluyorum.

salih küçüktuna

gökhan avcıoğlu

MAYIS 2014 - XXI 26

TEKNOLOJİ VE DEMOKRASİ

“Demokratikleşme kavramını, bu kadar genç yeteneği, geçen yüzyıldaki gibi sadece bir işgücü olarak değil de birey olarak, girişimci olarak nasıl değerlendirebileceğimizi düşünmek olarak görüyorum.”


TEKNOLOJİ VE DEMOKRASİ

Engin Ayaz: Küçük küçük çok fazla branş var, bunun üzerine konulan çok fazla argüman birikti şu anda. Aslında üç farklı kavram var: teknoloji, tasarım ve demokratikleşme. Bence bu kavramların çerçevesini oturtmazsak bu tartışmanın içinden çıkmamız imkansız. Tasarım derken mimari ve şehir ölçeğinde konuşmakla endüstriyel ölçekte konuşmak arasında çok büyük farklar var. Bu konuşmanın ilerleyebilmesi için en azından bir branşa yoğunlaşmamız gerekiyor. Endüstriyel tasarımın demokratikleşme sürecinden konuşacaksak mesela, bugün ben gidip bir nesneyi kendi başıma üretebilirim ama bu durumda demokrasiden söz etmeye bile gerek yok çünkü demokrasi toplumsal bir kavram. Sen kendi başına bir şey yapıyorsan bireysel davranabilirsin ama bu da profesyonel bir aktivite olmaz. Bireysel ölçekte yapılabilecek şeylerin demokratikleşmesi ile kamuya mal olacak ürünlerin demokratikleşmesi arasında ciddi farklar var.

alper derinboğaz

alınıyorsa burada da bir demokratikleşme söz konusu. Bu demek değil ki oradaki 10.000 kişinin hepsi sürece aktif olarak dahil olacak. En basitinden projeyi görme, onunla oynama, projede değişiklik önerme gibi şeyler bile şu anda bugünkü altyapıyla mümkün, bunlar 10 sene önce imkansızdı. Bu durumda mimarın bayrağı sallayan politikacı ya da cumhurbaşkanı gibi kalabalığı veto etme hakkı var. Ama yine de kalabalığı dinleme araçları eskiye göre çok arttı. Dolayısıyla da bence o ölçek çok önemli. Eskiden mimar pek bir insanı dinlemeden, onlardan feyz alıp kendi yolunu çizme, kendi vizyonunu, kafasındakini gerçekleştirme üzerine çalışıyordu. Bence o parametreler yavaş yavaş açılıyor. Ama bir yandan da demokratik tasarımın iyi işler çıkarması çok zor oluyor. Çünkü bence şu anda mimaride başarılı olan projelerin çoğu her şeyi iyi yapan projeler değil, bir şeyi çok iyi yapan projeler. Işığı, sesi ya da kabuğu çok iyi çözen projeler bir şekilde parlıyor. Ama orada o mimar sonuna kadar inatçılığını korumazsa vizyon sulanmaya başlıyor, bir gökhan avcıoğlu mühendis, inşaatçı ya da arsa geliştirici geliyor sulandırıyor. Onun için orada bir demokratikleşme belki gerçekten imkansız ama her projede de o inatçılığı göstermek de zor. Bugün yaşadığımız sorunların çoğu, 30-40 sene önce çok iyi düşünen, çok iyi niyetli insanların yarattığı sorunlar. Mimari de çok teknolojik bir şey olduğundan, kolay esnetemeyeceğiniz parametreler yaratıyor. O yüzden de orada bir gel-git var: Ne kadar fazla insanı dinlemelisiniz ve hangi ölçekte kimleri o sürece dahil etmelisiniz?

“Ancak toplum yemek yapmak, günlük ihtiyaçlarını görmek gibi mimariyle, şehirle haşır neşir olmaya başlarsa ve kent sadece şehircinin, mimarın ve belediye başkanının meselesi olmaktan çıkarsa daha yüksek bir değerden söz edeceğiz.”

Öte yandan teknoloji kelimesinin köküne biraz inmek lazım. Şu anda örneğin telefona teknoloji diyoruz ama zamanında tekerlek de bir teknolojiydi. Teknolojinin kelime olarak kökü "techne", yani "araç". Teknolojiden bahsederken zamansal çizelgesini çok dikkatli koymamız lazım. Her dönemin teknolojisi o dönemin pratiğini değiştirmiştir. Zamanında baskı teknolojisi geldiğinde de tasarım bir anda bambaşka bir hal aldı. Çünkü daha önce sözel olarak aktarılan şeylerin aktarım şekli değişti. Dahası demokratikleşme ve demokrasinin kökünü de biraz irdelemek lazım. Demokrasi en basit şekliyle çoğunluğun kararıyla verilen kararlar demek. Salih Küçüktuna: Bir işi birey olarak benden çok daha iyi yapan adamların daha demokratik bir şekilde bu süreçlere dahil olması işi çok önemli bir yere getiriyor. Zira kolektif çalışmada disiplinlerin her biri hiyerarşik yapıları değiştirerek yataylaştırmaya başladı. Engin Ayaz: 300 kişinin yaşadığı bir köyde birebir demokrasi olabilir. Herkesin sözü dinlenip herkes parlamentoda yer alabilir. 10 tane farklı disiplinden insan bir araya gelmeye çalıştığında herkesin sesi eşit çıkacak şekilde o proje gelişebilir. Ama eğer bu bir opera binasıysa ve opera binası için etrafta yasayan 10.000 insanın fikri

Gökhan Avcıoğlu: Tasarımın demokratikleşmesi konusundaki soruyu ben tasarıma ortak paydaların katılımının da ötesinde onun başkalarıyla geliştirilebilecek bir şey olarak algılanmasına tepki gösterdim. Hülya, senin başta sorduğun demokratikleşme bir zamanda, bir yere ait, bir programı oraya yerleştirmek üzere dünyaya bir şey eklerken devreye sokulan bir şey mi, yoksa onun orada olup olmayacağına karar vermenin çoğaltılması mı? Salih Küçüktuna: Acayip güzel, çok doğru bir soru. Ben tam orada değilim. Oraya yerleşmesi, karar veren kişilerin çoğalmasıyla tasarımın demokratikleştiğine ben de inanmıyorum. Başka bir şeyden bahsediyoruz galiba.

27 XXI - MAYIS 2014

engin ayaz


Hülya Ertaş: Bir yere belirli bir yapının inşa edilip edilmemesini tartışmakla ortaya çıkan demokratikleştirilme konusu zaten çözülmüş bir şey bence. Türkiye’de bunun yapılmıyor olmasının nedenlerini ayrıca saatlerce konuşabiliriz. Benim sormak istediğimse diğeriydi. Nasıl ki parametrik tasarım gündeme geldiğinde, rüzgar hesapları, güneş açıları vs veri olarak proje sürecine dahil oldu, benzer bir şekilde daha çok sayıda insanın talepleri de birer veri olarak tasarım sürecine dahil olabilir mi? Demokratikleştirmeden kastım o.

toplayıp bilim adamı gibi onların üzerinden çeşitli DNA örneklerini alarak o nesneleri kullanmış kişinin üç boyutlu heykelini çıkartmıştı ortaya. Bunun hem sanat hem tasarım hem de bilim yönü var. Tüm bu yönlerin birbirine dönüştürülebilmesi şansını bize sağlayan şey teknoloji. Farklı disiplinleri birleştirerek hibritleşmiş bir yapı ortaya koyuyor. Mimarinin, elektronik seslerin, analog seslerin ya da görsellerin bir arada birleşmesinin ve güzel bir şekilde sentezlenmesinin en önemli nedenlerinden biri teknolojinin performansı.

Gökhan Avcıoğlu: Ortak paydaların yükselmesi hepimiz için avantajlı bir şey. Mimarlık hakkında, bina inşa etme hakkında, şehir inşa etme hakkında ne kadar çok insan bilgi sahibi olursa o kadar iyi. Bu bizi daha başka bir seviyeye getirecektir. Biz mimarların lüzumsuz işlerle uğraşmalarını da engelleyecektir. Mesela ev, mimari bir uğraş değil mesela, yerleşmeyi istediğin gibi yap. Mimarın işinin yoğunlaşacağı şeyler daha karmaşık olmalı. Bu konuda kültürün gelişmesi, mimarlığın tartışacağı ve yaratacağı konuların yukarıda olması hepimizin işine gelir.

Gökhan Avcıoğlu: Burada gene demokratikleşmiş olmuyor ki, yine birisi gene diğerleri adına tasarım yapmış oluyor. Kolay erişimin getirdiği bir demokratikleşmeden mi söz ediyoruz, yoksa bu formasyonun bilgiye dönüşmesinin nasıl kullanılacağından mı? Bence ancak toplum yemek yapmak, günlük ihtiyaçlarını görmek gibi mimariyle, şehirle haşır neşir olmaya başlarsa ve kent sadece şehircinin, mimarın ve belediye başkanının meselesi olmaktan çıkarsa daha yüksek bir değerden söz edeceğiz. Mimarlar bu alanı geçen yüzyıl bırakmak istemediler. Çünkü çok alan kayıp ettiler, şehirciliği, peyzaj mimarlığını, tasarımın bütün aşamalarını kaybettiler. Bu yüzden de mimarlığa sıkı sıkıya sarıldılar, candaş şişman mimarsız mimarlığa tepki gösterdiler, buna Türkiye’deki mimarlar da dahil. Belki de tam tersi olmalıydı. Ben mesela insanların kendi konutlarıyla ilgili kararlarını olabildiğince kendilerinin üretmesinden yanayım.

“Günümüzdeki teknolojinin bize sağladığı en güzel olanaklardan biri bilginin daha hızlı bir şekilde daha çok insana yayılabilmesi.”

Candaş Şişman: Teknolojinin kattığı en önemli özelliklerden biri farklı disiplinleri bir araya getirebilecek yapıştırıcı özelliği görmesi. Teknoloji artık ses verisinden üç boyutlu bir obje çıkartabilmemize olanak tanıyor, sesi görselleştirebiliyoruz. Ya da mesela biyolojik verileri görselleştirebiliyoruz. Fransa’daki bir sergide izlediğim Amerikalı sanatçı Heather Dewey-Hagborg, sokaktaki izmarit ve kıllar gibi nesneleri

MAYIS 2014 - XXI 28

TEKNOLOJİ VE DEMOKRASİ

Salih Küçüktuna: Mesela Candaş’la Alper’in Devlet Çok Sesli Korosu ile birlikte yaptığı ses-ışık gösterisi projesi var. Ben hayatımda ilk defa canlı olarak çok sesli koro dinledim. O zaten olağanüstü bir olay. Buna ek olarak ses ve ışığın mimarlıkla, yeni medya sanatıyla birlikte sunulması bana tüm bu mevcut durumların üstüne bir şeyler daha eklenebildiğini ispat etti. Önemli olan tekerleğin bulunması değil, bununla birlikte kültüre ne eklendiği. Üç boyutlu yazıcı ya da yeni bir araç, yani bugünkü teknolojinin kendisi değil önemli olan. Bu araçların bu tasarımcılarla birlikte kültüre ne ekledikleri, bu yeni kültürün de neler yarattığı asıl konu. İlerleme bir süreç, sürecin kendisi. O yüzden yeni olan şeylere mimarlar olarak biraz muhafazakar ve korumacı yaklaştık bugüne dek. Mimarlığın hastalıklı olan durumunu bu olarak görüyorum.

candaş şişman

Engin Ayaz: Geçmişe dönersek 1950 ve 60’larda İsveç’te tasarımın demokratikleşmesi Ikea’nın daha uygun fiyatlarla her eve girip aslında o dönemdeki mobilya kalitesini yükseltmesiyle gerçekleşiyor. Tasarımın demokratikleşmesi bir yandan da daha az parası olan, özgün tasarıma ulaşamayacak insana daha kaliteli bir yaşam alanı sağlamak anlamına da gelebilir. Ama orda da o çözümü mimar değil, İkinci Dünya Savaşı sonrası Kuzey ülkelerinin sosyolojik bakış açısı getirdi. Sonuçta Ikea insanların hayat kalitesini İsveç’ten son 10 senede çıkan beş altı mimardan daha çok etkilemiş oldu. Salih Küçüktuna: Mimardan ziyade fikir üreten kişi etkili artık. Ben şöyle sorayım: Bir üçboyutlu yazıcın olsa ne yaparsın? Soru bu kadar basit aslında. Bir sonarın olsa


ne yaparsın? Ben mimar olarak bu soruyu yıllarca çok sordum. Trend olan şeylere yöneliyoruz ama mesele trend değil, o kültürü yaratanlardık biz. Bütün tasarımcılardan bahsediyorum ki geçen yüzyıl başında mimarlar başı çekiyordu. Bu durum değişti ama biz kendimizi hala o noktada zannedip başka disiplinlerden eklenen kişilerin aslında gelmediğini var sayıyoruz.

Engin Ayaz: Bu, sahte demokrasi gibi bir şey. Çünkü eğer sen bir yazılımla belli parametreleri değiştirip aslında senin için dikilmiş, terzi işi gibi bir işin ortaya çıktığını sanıyorsan ve onun arkasında kesin bir vizyon varsa bu bir kandırılma halidir. Gökhan Avcıoğlu: Kandırma iki türlü görülebilir, yani bunu sen zaten kendin tercih ediyor olabilirsin. Örneğin 12 tane arka arkaya şarkısı olan bir albümü o kompozisyonu sevdiğin için alıyorsun. Bir mimarı tercih ettiğin zaman da onun kompozisyonunu, seçimini ve tavsiyelerini seviyorsun demektir, burada sahte bir durum yok.

Gökhan Avcıoğlu: Demokratikleşme açısından değil de çok disiplinli çalışma açısından bakacak olursak, ne kadar çok insan bizden yük alırsa ben o kadar memnun olurum. Engin Ayaz: Gökhan’ın başlangıçta tanımladığı mimarın yanıt vermesi gereken üçlü yapı (parayı veren, kullanan ve çevresi) çok iyi bir çerçevede sunabilir. Çünkü üçü de demokratikleşmeyi konuşmak açısından faydalı olabilir. Bugün artık parayı veren sabit, tek bir kurum değil, kitle fonlaması diye bir platformdan var artık. Mesela bir mahallede yaşayan insanlar orda ne olmasına dair tartışma yapıp bunun için para toplayıp bir çamaşırhane için yatırım yapabiliyor. Orada tasarım mı demokratikleşiyor? Hayır, ama o süreç demokratikleşiyor. Tasarıma dahil olmayan insanları nasıl dinleyebiliriz sorusu bence de önemli, kullanan insanın onu nasıl adapte ettiği de. Architecture for Humanity diye bir organizasyon var, birtakım şablonlar üzerinden ilerleyerek ama onları dönüştürerek çalışan açık kaynak bir platform. Afrika’da yapılan bir okulu bir ülkeden diğerine koysan, değişen iklim şartlarına göre uyum sağlayacak hale getirebilirsin. Orda da bir demokratikleşme söz konusu. Ve diyorlar ki "Tamam mimarinin çok büyük bir geçmişi var, yerel malzemelerle değişiyor ama bunu bir yazılıma dökmeye gerek yok. Biz insanlara her şeyin ucunu açalım, çizdiğimiz planların hiçbir telif hakkı olmasın ve insanlar buna karar versin, yazılımın karar vermesine gerek yok." Evini program ile yeniden sen yap teknokrat yaklaşımıyla bütün yaptıklarımız ortada siz kendi sentezinizi yaratın arasında çok fark var. İlki market ekonomisinin parçası oluyor, ikincisi olamıyor. Siz çizdiğiniz planları açık kaynaklı olarak (open source) koyduğunuzda onlardan para kazanma ihtimaliniz oldukça az. Candaş Şişman: Çok basit bir şeyden, bilginin paylaşımından bahsediyorsun aslında. Zaten bildiğimiz şeyler paylaşılarak çoğalan bilgiler olduğu için bugüne kadar geldik. Ama günümüzdeki teknolojinin bize sağladığı en güzel olanaklardan biri bilginin daha hızlı bir şekilde daha çok insana yayılabilmesi. Yeni medya, sanat ve teknoloji üzerine Avusturya’da Ars Electronica adlı bir festival vardır. Orada geçen sene ödüller dağıtılırken üçboyutlu yazıcı üretmiş kişiler ödüllerini almaya çıktığında "Aslında sizi himayemiz altına almak istediğimiz için bu ödülü size verdik" minvalinde bir konuşma yapıldı. Bu yaptıkları çok saçma bir şeydi çünkü her ne kadar büyük şirketlerin farklı teknolojileri alması bir açıdan olumlu gibi gözükse de bir açıdan kendileri dışında kimsenin o teknolojiye sahip olmaması için attıkları adımlar. Gelişim ve sanayileşme anlamında güzel olsa da bu sorunlu bir bakış açısı. Bizim Amerika’da eğitim görmüş hocalarla çalışma fırsatımız olmadı ama ben tamamen internet üzerinden kendimi geliştirdim. Dolayısıyla teknoloji bu kendi kendini eğitme durumunu sağladığı için çok önemli. Salih Küçüktuna: Asıl konu bu teknolojiden kimin neyi alacağı. Bireylerden yeni zanaatkar tipleri oluşuyor bir yandan, bizlerse "yapıcı"dan (maker) farklıyız, profesyoneliz. Klasik bir mimarlık ofisi nasıl kuruluyor? Sen iş alıyorsun, fon buluyorsun, yer buluyorsun, o talebe yanıt veriyorsun. Oysa bir zanaatkar yerini açarken ne yapıyor? Gidip köşeye açıyor dükkanını. Gökhan Avcıoğlu: Mimarinin içinde olduğu, geçen yüzyılda da zorlandığı üç tane yaklaşım vardır: İnovatif yaklaşım, yaratıcı yaklaşım bir de işletme odaklı yaklaşım. İnovatif yaklaşımda, bugüne kadar kumdan yapılan bardağı şimdi bambaşka bir malzemeden aynı kalitede yaparsın, bunu bulursun, koşullarını oluşturursun ve buradan bir iş doğabilir. Amerika buna çok yakın bir ülke. Avrupa’da ise daha geçmişten gelen çok ciddi bir yapma kültürü ve bilgi birikimi var. Yaratıcı yaklaşım,

29 XXI - MAYIS 2014

Alper Derinboğaz: Dijital mecra üzerinden herkes çok daha fazla ve çeştili ürünler üretebiliyor. Mesela bir mimar diyelim haftasonu evinde ses tasarımı yapabilir, bunu önceden çektiği videolarla birleştirebilir ve sonuçta ortaya bir kısa film koyabilir. Yani bir taraftan farklı mecralarda çalışmak kolaylaşırken diğer taraftan da mecralar arası geçişler, dönüşümler kolaylaştı. Böyle bir dönüşümün temel sebebiyse dijital araçlar. Çünkü yazılımlar herkesin ulaşabileceği, içleri çeşitli metotlarla dolu yapay zeka ürünleri haline dönüştüler. O noktada çok ilginç durumlar ortaya çıkabiliyor ama hala tasarımcı ya da sanatçı olduğun söylenemez . Çünkü yazılım içerisinde bir başkasının aklının, yani programı geliştiren karakterin zihninin bir uzantısı oluyorsun. Bu durumda kendi aracını yaratabilmek asıl tasarımcılık meselesi olmaya başlıyor. Yani yasarımcı olarak kendi deneyimini ve bilgini bir şekilde araca dönüştürüp o aracın yeni diller üretmesini sağlayabilirsin. Bunun uzaktan yakından demokratikleşmeyle ilgisi yok. Ama tasarım yapma şeklini çok kökünden zedelediği ya da kaçınılmaz bir değişim olduğu bence ortada.

Salih Küçüktuna: Bunlar problem çözmeye yönelik şeyler. Ben de diyorum ki problem çözme, yaratıcılığın ancak yüzde 25’ini kullanmak demek. Başka bir disipline sadece bizim problemlerimizden dolayı ihtiyacımız yok. Başka disiplinler yaratıcı olarak bu süreçlere girmeli.

TEKNOLOJİ VE DEMOKRASİ

Engin Ayaz: Mimarlar her şeyden az anlayıp her şeyi entegre eden insanlardı. Rönesans’tan itibaren mimar denen kişi her alanda diyaloğa girip o alanlardan istediği bilgiyi alıp onu entegre eden insan olarak çalıştı. Ama bugün artık bu kadar fazla alan olunca artık o profesyonel empati yetisi yetmemeye başladı. Mimar, bir bilgisayar programcısının o programı nasıl yazdığını anlamadığı için dışarıdan baktığınızda bir projenin hangi yazılımla çizildiğini okuyabiliyorsunuz. Ve o noktada da zaten mimarın yetkinliği azalmış oluyor. Kullandığı aracın kölesi olmuş oluyor.

Günümüz teknolojilerinin bize getirdiği avantaj, daha binayı inşa etmeden altına üstüne, sağına soluna, her tarafına bakabilmemiz. Eskiden bu olanak yoktu. Sadece bir öncekilerin yarattığı tecrübelerden faydalanılıyordu. Şimdi biz bu noktadan ileri giderek biliyoruz ki insan bina içinde kolayca dolaşabilmek istiyor. Şimdiyse bir binaya girmekten çok, binadan çıkma problemimiz var; öyle karmaşık binalar yapılıyor ki dünya kadar işaret de koysan gideceğin yeri bulamıyorsun.


MAYIS 2014 - XXI 30

TEKNOLOJİ VE DEMOKRASİ

“Daha girişimci, daha proaktif bir şekilde kendini var eden mesleki alanlar enteresan olmaya başlıyor. Teknoloji de bunu mümkün kılıyor.”engin ayaz aslında geçmişindeki tecrübeyi, hafızayı kullanan bir baz üstünden hareket ediyor. İnovatif birtakım katkılar olsa da bir şirket 150 yıldır aynı çikolatayı yapıyor. Onun bütün özelliği 150 yıldır aynı çikolatayı yapmasından. Aynı paket, aynı doku, aynı logo var. Bu kreatif yaklaşımdan doğan bir işletme yaklaşımı da var. Mimari bu üçünü bir araya getirdiği zaman var oluyor. Bir diğer üçlü de strüktürel kurguya getireceğin yeni bir yaklaşım, programa ilişkin getireceğin yeni bir katkı ve yeni malzemeler. Program olarak yeni bir şey söyleyecek, strüktürel teknolojik olarak yeni bir yapım hızı ve duruş önerecek ve de yeni bir malzemeyle bize yepyeni bir heyecan ve coşku getirecek. Bunlardan en azından bir tanesini gerçekleştirdiği zaman mimariden konuşabiliyoruz. Bu üçünü gerçekleştirmeyen işler ise bugün var, yarın yok oluyor. Salih Küçüktuna: Gökhan’ın dikkat çektiği nokta mimarlığın bugünkü çok sayıdaki sorunu ve onları çözecek profesyonellere olan ihtiyaç. Bu yüzyılın bu profesyonelleri yetiştirdiğini, bunun da bizi gelecekte rahatlatacağını öngörüyor. Ben de diyorum ki; hayır. Bu profesyoneller öyle bir şekilde geliyor ki çok başka değerler yaratmaya daha şimdiden başladılar, daha yerele indiler. Ne kadar yerelleşirsen o kadar küresel olunduğu konuşulmuştu ya, buradan dünyaya hizmet veriyor bu yeni profesyoneller. Candaş Şişman: Spesifik olarak bir durumun içinde kalıp onun üstüne kafa yormak güzel bir şey ama mesela bilimden örnek verecek olursak Stephen Hawking fizikle kimyayı birleştirdiği için önemli bir bilim adamı. O zaman aslında çözüm yolları da çoğalmış oluyor. Ben hiçbir şeyde spesifikleşmemeye çalışıyorum, durumlara daha farklı noktalardan dahil olmaya çalışıyorum. Müzisyenler, sesçiler genel olarak görsel sanatlarla ilgilenmez, tabi ki istisnalar var aralarında. Oysa sesle görselliğin kurduğu birliktelik bambaşkadır. Bunun sesin insanın duyusal durumlara daha geniş hitap etme olanağından da kaynaklandığını düşünüyorum. Zaten asıl mevzu çok disiplinli şekilde konulara yaklaşmak. Gökhan Avcıoğlu: Benim şahsi beklentim bizden önceki katmanları yeniden ele almak, çünkü onun da farklı yazıldığını biliyoruz. 20. yüzyılda ortaya çıkmış her durum ve çözüm yeniden ele alınmalı. Çünkü biliyoruz ki bir sürü ilaç denedik geçen yüzyıl boyunca ve çok ciddi yan etkilere maruz kaldık. Kalbimize iyi geldi ama bağırsağımızı bozdu, nefesimizi kesti. Yan etkilerin dikkate alınmadığı bir yüzyıl geçirdik. Ama bunların tümü artık hafızamız ve belleğimizde; ne yapmamamız gerektiği konusunda da taşlar oluşmuş halde. Hülya Ertaş: Bence öte yandan yan etkilerin o kadar görünmez olamayacağı bir zamanda yaşıyoruz. Bütün sistemi 1.80 boyunda beyaz erkek için tasarlamanın yan

etkileri belki 20. yüzyılda görünür değildi. Ama bugün illa ki görünür olacak, ne olursa olsun bir grup insan fiziksel olarak yapmasa bile sanal ortamda buna karşı duruş sergileyebiliyor. Görünürlük açısından bence öyle bir demokratikleşme var. Nasıl ki bir insan çıkıp “Ben bunu herkesin iyiliği için yaptım” diyorsa, aynı şekilde “Hayır, benim iyiliğim için değil” diyen insanlar da eşit düzeyde bir görünürlüğe hemen hemen sahip oluyor. Gökhan Avcıoğlu: Şu anda içinde bulunduğumuz topraklarda Gezi Parkı’nın çok önemli bir katkı yaptığını düşünüyorum. İtirazın inşası oldu o. Belki bu tam bir demokratikleşme değil ama senin söylediğin gibi “yapıyorum” diyen bir insana “yapma” diyen bir itiraz bu. Belki yavaşlama adına, belki sindirme adına, belki gerçekten ortaya çıkan kaliteye olan güvensizlikten dolayı çok önemli “itirazın inşası”. Demokratikleşme ile ilgili ilk başta biraz meslek tarafından gittim. O yorumlarımı meslek şovenisti olarak yapmadım, tam tersine mimar eğer bunlara cevap veremiyorsa böyle bir mesleğin kalmamasını savunuyorum. Mimarlık şovenisti değilim, tam tersi. Mimarlığı böyle düşünürsek bizi öldürür zaten, onun altında eziliriz. Gezi Parkı’nda dedim ki ilk defa katılıyorlar, ilk defa bir ses geliyor. “Yapılsın mı, yapılmasın mı?” diye mimar olarak bize devamlı mikrofon tutulup, soruluyor. İlk defa bize sorulmasına gerek kalmadı, ne kadar güzel bir şey yaşadık. Dolayısıyla biz mimarlar olarak artık Taksim ya da buna benzer konularda konuşmak zorunda değiliz. Başkaları artık bu konuda fikir üretebiliyor. Bahsettiğim ortak paydaların çoğalması konusu bununla alakalı. Gezi Parkı mesela... Hülya Ertaş: Yeni teknolojilerle mimarın değişen rolünü konuşarak kapatabiliriz. Bunu da sadece Türkiye özelinde değil küresel bir çerçevede tartışabiliriz, çünkü teknoloji çok küresel bir şey. Salih Küçüktuna: Bu yüzyılın bir dönüşüm olduğunu düşünüyorum. 1990’dan itibaren başlayıp 2011’de gerçekten değiştiğini düşünenlerdenim. Dünya da böyle. Bizde zanaat, çok çalışan adam profili sanılıyor, öyle bir algı yaratıldı. Bugün herhangi bir işe talipseniz ya bir portfolyonuz var ya da bir portfolyonuz var. Oysa bu rol 21. yüzyılda bütün sektörlerde çöktü. Mesela çok nitelikli çalışan profili "supertemp" modeline dönüştü. Daha çok potansiyeli olup daha çok hizmet sunabilen ve aynı zamanda başka şeyler de yapabilen esnek, çok disiplinli modellere dönüştü. Bugünün tasarımcısının eğitiminde de Yapıcı Hareketi’nin (Maker Movement) önemli olduğunu düşünüyorum. Artık bugün daha az bilgiyle daha çok şey üretebiliyoruz. Herkes yapmaya başladı. Daha demokratik bir paylaşım var. Sıkıştığımız noktaların birçoğunda farklı insanlarla birlikte üretiyoruz.


O yüzden yeni zanaatkarın kullandığı araçlar değişti. Onun artık bir birey olduğunun farkına varmaya başladık. O artık sadece iş yaptıracağımız, bir katalogdan seçtiğimiz biri değil, farklı şeyler sunabilen bir karakter. Yeni tasarımcı tipinin yeni eğitim süreçlerine katılarak o alanları açan ve başka alanlara odaklanan bir yaklaşıma yöneldiğini düşünüyorum. Bütün bilgiyi, hayattaki bütün deneyimi topladığın bir havuzun olması lazım. Bu havuza bunları atabilmelisin, zaten bugün artık keşfetme isteği merak ve paylaşımla artmaya başladı. Bugünün profili biraz daha farklı, daha gelişimci ve girişimci. Ondan daha çok faydalanabilirsin, başkası da faydalanır, o da başkasına faydalı olmak ister başkasından faydalanır.

Alper Derinboğaz: Bence Gökhan, tekil bir karakter olarak daha özel bir dönemin ürünü ama aynı şeyleri konuşabiliyoruz ve bu da başka bir gündem oluşturabiliyor. Öte yandan takip edebildiğim kadarıyla hepimiz, fikirleri ithal etmektense tasarım araştırmalarıyla üretmeyi daha anlamlı buluyor. Bu kapsamda yeni teknolojilerle ilişkili olmak üzere bellek, gelişigüzel, bağlam gibi kavramlar tasarım araştırmasının konuları olabiliyor.

Candaş Şişman: Türkiye’de de bazı interaktif projeler gerçekleştiriyoruz, daha görsel temelli olan. Animasyon, görsel estetik ve hareketi nasıl dijitalleştireceğimiz üzerine hareket ve zaman üzerine çalışıyoruz. Türkiye’de bizim bakış açımızı anlayabilecek ve koda çevirebilecek üç-beş kişi var. Bunlar da aslında yeni tasarımcı ya da yeni medya sanatçısı. Çok disiplinli ya da melez sanatçılar diyebileceğimiz kişiler türemeye başladı. Artık sadece mimarlığı düşünerek çözüm yaratmak geçerli değil. Dolmuşçunun da yaşadığı mekanı dert etmeye başladığı noktada mimarlar da mutlu olmaya başladı. Bu noktada başka disiplinlerin de içerisine girip çıkması, tek bir şeyle uğraşan kişi için çok önemli hale geliyor. Önemli olan ne yapmak istediğin, kafandakini hangi disiplinle ya da araç gereçle ortaya çıkartacağın. Durumları daha bütünsel olarak algılayabilmek için disiplinler ya da çeşitli durumlar arasındaki duvarlara karşı çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Tek bir bakış açısının yetmemeye başladığını da öğrenmiş olduk, bilinçlenmeye başlıyoruz bu konuda. Bu noktada yeni teknolojiler bu bakış açısıyla birleşince daha melez, Salih’in de sözünü ettiği çok disiplinli tasarımcı ya da sanatçıları ortaya çıkarmaya başlıyor.

Alper Derinboğaz: Evet, işte birikim eksiğimiz var. Dünyada teknoloji ile ilgili yapılan şeylerin çoğu Amerika kökenli ama bunlar dünyada çok farklı yankılar buldu. Batı Yakası, Doğu Yakası, Avrupa, Hollanda gibi bölgelerin hepsinin birbirinden farklı söylemleri ve bakış açıları var ve ben bunu çok özel buluyorum. Türkiye bağlamındaysa başkasının birikimi üzerinden, yani bir tür birikmemiş bir deneyim üzerinden çeşitli bakış açışları oturtmaya, yani başkasının ayakkabılarıyla yürümeye çalışıyorsun.

Salih Küçüktuna: Bizde niçin sorusunun cevabı yok, ne ve nasıl sorularının cevabı var. Bugün de yeni teknolojinin, yeni medyanın, yeni olanakların hep neye ve nasıla cevap verdiğiyle ilgileniyoruz. Ben “ne için”le ilgileniyorum. Biz kültür olarak dil üzerinden niçin sorusunu sormuyoruz, ne ve nasıl sorularını soruyoruz hep. Buradan buraya nasıl gidilir, buradan buraya neyle gidilir? Sadece bu sorular gündeme gelir, oysa neden gidilmesi gerektiği sorgulanmaz. Gökhan Avcıoğlu: Sadece kısayolları keşfetmekle ilgilendiğin zaman sürprizleri, başka coşku ve heyecanları kaçıran bir toplum kültüründen söz ediyorsun. Her şey çok pragmatik olunca sonuç da bu oluyor. Engin Ayaz: Bence iki soru öne çıkıyor: Mimarın birikimi nasıl olmalı? Mimarın işe yaklaşımı nasıl olmalı? Birikimi iyi içselleştiren insan olması gerekiyor mimarın. T şeklinde insan profili var, T’nin dikey hattı mimarın mesleki derinliğini vurgularken T’nin yatay hattı genişliğini farklı şekilde tanımlayabilmeli. Belki onun artık adının mimar olması gerekmiyor. T şeklinde insanın mesleki olarak kendini nasıl anlattığı önemli değil. Eğer sadece yatay olarak hiç bir şeyi derinlemesine bilmiyorsa o kişi çok değerli olmuyor. Eğer sadece bir şeyi çok iyi bilip, diğer jargonları konuşmayı bilmiyorsa yine çok değerli olmuyor. Her şeyden az anlayan adam T’nin yatayını belirliyor. Sizin dediğinize göre bütün inşaata, mimariye dair kanon, şekiller, arketipler ve tarihteki etkiler mimarın çok iyi bildiği şey, o da T’nin dikey kısmı. Bunları iyi bilen insana her zaman ihtiyaç olacak. Birikim de ona denk geliyor. Daha girişimci, daha proaktif bir şekilde kendini var eden mesleki alanlar enteresan olmaya başlıyor. Teknoloji de bunu mümkün kılıyor. 15 sene önce birbirimizi internetten portfolyolara, bloglara bakarak bulmamız imkansızdı. Mimari gibi bir alanda da gerçekten bir 5, 10, 15 sene farklı, işi bilen insanların altında pişmenin getirdiği bir birikim var. Sanatta öyle değil. Mimaride kolektif sorumluluk var, işin içine kolay kolay girilecek bir şey değil. O yüzden girişimci ve proaktif yaklaşımı hangi ölçekte çalıştığınız bence çok önemli. Çünkü tasarım ölçeğinde çalışıyorsanız beklemeye çok gerek yok. Pazarın ne olduğu, insanların ne istediği, ona göre ne çıkacağı zaten bir deney, girip yapabilirsiniz. Mimari o kadar deneysel olamadığı için de sanki bir bariyer var. Demokratikleşmenin tıkandığı nokta belki de o. Herkes gidip o yetkinliğe, o kamusal sorumluluğa ulaşamıyor. Ulaşmamalı da gibi geliyor bana.

31 XXI - MAYIS 2014

Geçmiş yüzyılda müthiş ciddi gelişmeler ve de o gelişmeleri neredeyse bize unutturacak kadar yan etkiler yaşadık her konuda. Tabi ki biz meslek erbabı olarak her zaman gerçekten iyi, kalıcı, uzun vadeli işler yapmakla ilgiliyiz ama geçici konular da aslında mimarinin ve herkesin konusu. Doğanın koşullarından ve yerçekiminden etkilenmeden bir süre en azından uykumuzu geçirecek, tekrar yeniden enerjimizi toplayacak sığınma alanlarına ihtiyacımız var. Çağdaş dünyanın saldırıları var, onlardan kaçmaya ihtiyacımız var. Mimarlık özel alanla kamusal alanı, bir evin içinde ortak kullandığımız alanlarla bize ait alanların organize edilmesiyle ilgili bir meslek. Bunun nasıl inşa edileceğiyle ilgili ciddi bir geçmişi var. Bu geçmişe başvurup başvurmamak herkesin tabi ki özgür alanı. Dolayısıyla burada bizim gelecekteki dijital teknolojiden beklediğimiz şey daha fazla veriye hızla ulaşmak. Önce veriye ulaşmalıyım, ondan sonra onu bir tecrübeyle bilgiye dönüştürmüş insanlara danışmalıyım. Bu bilgi ve veriyi kendi üzerinde ve başka konularda denemiş bir profesyonelle tanışmalıyım. Bu görüşleri aldıktan sonra kendi yorumumu yapmalıyım. Benim dijital teknolojiden gelecekte beklediğim en önemli durum bu. Bunları yaparken başka insanlarla da paylaşarak yapmak arzusundayım. O zaman insanın bir açmazı oluyor. Hem özel kalmak istiyor, hem başkaları olmadan yapamıyor. Hepimizin açmazı bu. O yüzden başta söylediğim gibi mimaride demokratik düşünce oluşmuyor bazen. Birine göre bir şey yapıyorsun, bazen ona rağmen yapıyorsun. Şehir de öyle oluşuyor. O yüzden insanlar arasındaki ilişkiler de bir yere kadar benziyor, bir yerden sonra biraz ayrışıyor.

Türkiye’de teknoloji ve güncel durumla hemhal olmanın zayıf bir tarafı var, genel bakış açısında kendine güvensizlik ve süreksizlikten gelen bir defo. Bu perspektife göre “sen zaten güncel bir toplumda yaşamıyorsun ki bunu nasıl yapacaksın?“ ya da “ne yapacaksın?” Çünkü küresel bir bakış açısı söz konusu ve bu işler en iyi Amerika’da yapılır gibi yaygın bir kanı var. Bense bunun Amerika’da yapılıyor olması, yani laboratuvar koşullarının daha iyi olmasıyla, daha iyi bir teknolojik vizyonun geliştirilmesi arasında bir bağ görmüyorum. Bunu daha çok birikimle, bizim odaklandığımız konularla ilgili olarak görüyorum. Çünkü teknoloji konusunda bugün ve yarın gibi doğrusal süreçlerden ziyade ileri geri dönüşleri olan bağlamsal süreçler söz konusu.

TEKNOLOJİ VE DEMOKRASİ

Gökhan Avcıoğlu: Ben mimarlık meslek pratiğinin sadece bir mimar tarafından yürütülüp yürütülmemesi, mimarlık mesleğinin kalıp kalmamasıyla ilgilenmiyorum. Burada önemli olan geçmişteki mimarlıktan edindiğimiz tecrübeyi, belleği ya da bilgiyi kullanmak ve kullanmamak keyfiyetinde olan birisinin bu konuları önem sırasına göre dizerek karar vermesine ihtiyaç duymamız. Bu, mimar ya da başka bir meslekten bir insan olabilir. Ve konuların ağırlığına, büyüklüğüne göre de başka disiplinlerden katılımlar ya da tamamen disiplin dışı insanların işin içerisinde karar verici olabileceği bir keyfiyetten öte yeni araştırmalar adına bir ihtiyaç da gerekli olabilir. Burada en önemli şey gelecekten beklentimiz. 19. yüzyıl sonuna kadar olan dönemi tez olarak tanımlarsak ve ondan sonra 20. yüzyılı tümüyle, savaşlarıyla, üretimiyle, insan nüfusuna getirdiği ciddi artışla ürettiği yan etki zinciri ve kalitemizi, yaşam kültürümüzü yükseltmekle ilgili katkılarıyla bir nevi anti-tez olarak görürsek, 21. yüzyılı da bunlardan gelişen tez ve antitez dönemlerinin önemli ve iyi parçalarını yeniden bir araya getiren, kötüleri ayıklayan bir sentez olarak ele almalıyız.

Gökhan Avcıoğlu: Hafıza ve bellek çok önemli. Dijital teknoloji, dijital davranış biçimine gerçekten ihtiyacımız var.


YAPI - MÜZE - MİAMİ MAYIS 2014 - XXI 32

Sokaktan Sanata Kademeli Geçiş ÇEVRESEL KOŞULLARI VE BULUNDUĞU KONUMU IYI ANALIZ EDEREK BEYAZ KUTU KONSEPTINE ANTI-TEZ SUNAN PEREZ SANAT MÜZESI, AÇIK YAPISI VE ŞEFFAFLIĞI ILE KAMUSAL ALAN TASARIMINA VURGU YAPIYOR. Herzog & de Meuron

PEREZ SANAT MÜZESI

herzog & de meuron

AÇIK STRÜKTÜR Kent sahilini yeniden geliştirme projesi kapsamında tasarlanan Museum Park’taki yeni Miami Perez Sanat Müzesi (PAMM) Biscayne Körfezi’nde yer alıyor. Patricia ve Phillip Frost Bilim Müzesi’ne ve Miami sahili ile anakarayı birleştiren otobana komşu olan müze aynı zamanda parka, suya ve şehre bakan konumu ile açık ve davetkar bir yapı olmayı amaçlıyor.

DOĞA Önceki işimiz olan Napa Vadisi’ndeki Dominus Winery projesine benzer şekilde, binanın bulunduğu çevresel koşullar mimari konseptin merkezi oldu. Suya olan yakınlığı nedeniyle müzeyi yerden yükselterek fırtınadan korunma seviyesine getirdik. Böylece yapının altında kalan boş alan ışık ve temiz hava alırken yağmur suyu akışından korunabilen açık otopark olarak değerlendirildi. Müzeyi havaya kaldıran ayakları, aynı zamanda bütün alana hakim olan ve ziyaretçileri karşılayan kamusal alanı gölgelendiren saçağın kolonu haline getirdik. Körfeze bakan geniş bir merdiven ise müze platformunu su kenarındaki yürüyüş yoluna bağlıyor.

Çok başarılı ilişkiler kurmayan süslenmiş cepheler ve iç / dış mekan arasında etkileşim kuramayan ikonik, Art Deco tarzı yapılaşması ile tanınan Miami bir yandan güzel bir iklime, yemyeşil bitki örtüsüne ve kültürel çeşitliliğe de sahip ilginç bir yer. Bu değerleri özümseyerek mimarlığa dönüştüren bir yaklaşıma önem verdik.

Önemli bir konumda olduğu için müzenin kendisini dışarıya cömertçe sunmasını istedik; ancak öte yandan beton kirişlerin altına yerleştirilen ahşap parçaları, güneşin etkisini en aza indirmek ve binanın soğutma için harcadığı enerjiyi azaltmak için tasarladık. Strüktür sistemini saran tropikal bitkileri yerel iklimsel koşullara gösterdikleri dirençten dolayı


AÇIK MÜZE

IKLIMIN BELIRLEYICILIĞI

Binanın sağlam olmasını, icat edilmiş ilginç bir

Jacques Herzog

Chrıstıne Bınswanger

cephe kaplaması olmadan içeride ve dışarıda

Başından beri müşteri, küratör ve mimar olarak

Sıcak iklim, şiddetli fırtınalar gibi binanın

gerçek hissedilmesini istedik. Beton bu bölgede

çalışmaya dahil olan Terence Riley’nin yardımı ile

çevresel koşulları mimari konsepti belirleyen en

oldukça nadir kullanılıyor ve müze söz konusu

proje oluştu. Radikal bir bina tasarımı arayışımızda

önemli unsur oldu. Beton ve ahşabın kullanımı

olduğunda daha da az tercih ediliyor.

destek oldu ve program ile mimarlığı bir araya

sıcaklığı dışarıda tutmak için uygulanan en

getirmede büyük bir rol üstlendi. Kamusal müzeleri

önemli stratejiydi. Yine de bina bir şekilde narin

İnşaatçıların ve mühendislerin inanılmaz

seviyoruz. Herkese açıklar ve diğer pek çok özel

bir görüntü sunuyor ve bence onu güzel yapan

çabalarına ihtiyaç duyduk, düşünün ki betonla

koleksiyonun yaptığı gibi tek bir bağışçıya bağlı

da bu.

çalışıldığı zaman beton alana zamanında getirilmelidir ve bunu başardılar. Hepsine

değiller. Müzeler gerçek çeşitlilikteki pek çok Önemli bir konumda olması sebebiyle PAMM,

çok teşekkür ediyoruz. Tabii bize güvenen ve

PAMM böyle bir yer olabilir. Sanatçılar ve

inşa ettiğimiz diğer 14 müzeden farklı olarak pek

çalışmayı deneyecek kadar cesur olan müze

ziyaretçiler için oldukça çekici alanlara sahip,

çok manzara sunuyor. Güncel sanatın samimi

çalışanlarına ve yöneticilerine de teşekkür

değişime imkan veren ve umarım ki yıllar içinde

ve yoğunlaşmış deneyimini deniz ve park ile

ediyoruz. Herkesin riskleri örtmeye çalıştığı

koleksiyonların gelmesini sağlayacak gerçek

dengelemek başarmak istediğimiz şeylerin

bugünün dünyasında oldukça nadir görülen bir

anlamda açık bir yapı.

başındaydı.

durum bu.

bu sayfada altta: Yapıya genel bakış; fotoğraf: Iwan Baan en altta: Gece görünüşü ve yapının kamusal ilişkisi; fotoğraf: Armando/MannyofMiami.com proje adı: Miami Perez Sanat Müzesi konum: Miami, Amerika Birleşik Devletleri mimari tasarım: Herzog & de Meuron (Jacques Herzog, Pierre de Meuron, Christine Binswanger) mimari tasarım ekibi: Charles Stone, Kentaro Ishida, Stefan Hoerner işveren: Miami Sanat Müzesi proje alanı: 14.221 m2 proje tarihi: 2007 inşaat bitiş tarihi: 2013

YAPI - MÜZE - MİAMİ

tutuma ve forma olabildiğince açık olmalılar.

karşı sayfada Bina, çevre, su ilişkisi; fotoğraf: Iwan Baan

33 XXI - MAYIS 2014


YAPI - MÜZE - MİAMİ MAYIS 2014 - XXI 34

seçtik. İç ve dış mekan arasindaki aşırı sıcaklık farkını azaltarak genel mikroklima oluşturması için çatı ve bitkiler bir arada kullanıldı. Müzenin dış yüzeyindeki geniş beton duvarlar belirli yerlerde yontulurken belirli yerlerde cilalı olarak uygulandı. Böylece ışık geldiğinde pürüzsüz ve yansıtıcı bir yüzey elde edildi. Müze, sanatseverler ve sanatkarlar için izole edilmiş bir “mücevher kutusu” (schatzkammer) olmaktansa, herkesin kullanabileceği rahat bir kamusal alan oluşturuyor. Dıştan içe, sıcaktan serine, nemliden kuruya, sokaktan sanata kademeli geçişler sunan müze, parkın bir uzantısı olarak var oluyor. ÖZGÜNLÜK Yapının en önemli ifadesi saçağın, platformun, kolonların ve bitkilerin bir araya gelmesinde görülüyor. Başka bir deyişle müzenin girişindeki mekan her yeri işgal ediyor. Galeriler verilen herhangi bir şekle bürünmek zorunda olmadığı için

iç mekanda küratöryal düzeni geliştirmekte özgürdük. Müze ekibiyle yapılan işbirliği sayesinde müzenin koleksiyonu ve geçici sergiler için yeterli alanı yapılandırdığımızı hissediyoruz. PAMM, Genel Bakış (Overview), Odak (Focus), Proje (Project) ve Özel Sergi (Special Exhibition) olmak üzere dört farklı galeri tipine göre düzenlendi. Galeriler, birinci katın bir kısmını ve ikinci katın tamamını kaplıyor. Müze koleksiyonunu sergileyen Genel Bakış galerileri, diğer galeri tipleri arasında bağlayıcı bir doku gibi hizmet ediyor. Doğrusal olmayan yapıda düzensizce bağlanan bu galeriler sonucu mekansal geçişler arasında ilişkiler kurulması sağlanıyor. Galerilerin şeffaf cepheleri parka, Miami’nin merkezine, körfeze ve otobana bakıyor. Odaların bu akıcı düzeni boyunca, pencerelerin açıldığı kapalı mekanlarda bireysel sanatçıların, belirli bir temanın, koleksiyonun gösterilmesi

sağlanıyor. Bu tip alanlar ise Odak ve Proje galerileri olarak adlandırıldı. Dördüncü tip olan Özel Sergi galerisi ise çağdaş sanat sergileri için tasarlanan geniş bir sergi salonu olarak çalışıyor. Genel Bakış, Odak ve proje galerileri yapı boyunca sabit ve ritmik bir düzende, çeşitli oranlarda dışarıyla ilişkili kuruyor. Öte yandan Özel Sergi galerisi dışarıya daha az açıklan esnek yapısı ile geçici duvarlarla tekrar kurgulanabiliyor. Son zamanlarda inşa edilen sanat mekanlarının neredeyse bir dogma olan esnek, soyut beyaz kutu (white box) kavramı ile tasarlanmasına anti tez olarak kabul edebileceğimiz PAMM, bunu mekan ve malzeme kurgusu ile sağlıyor. Beton ve ahşap farklı kombinasyonlarda kullanılarak dış ve iç mekanın bütünselliği sağlanıyor. Tipik alçıpan sistemi, ana strüktüre detaylı bir yöntemle, okunabilir olacak şekilde eklendi. İçten dışa geçişi geliştirmek amacıyla kasırgaya dayanıklı, camları tutan özelleştirilmiş beton pencere tiriz sistemi geliştirildi.



önceki sayfada Sergi salonlarından kareler; fotoğraf: Oriol Tarridas

MAYIS 2014 - XXI 36

YAPI - MÜZE - MİAMİ

bu sayfada sağda: Pencereden körfeze bakış; fotoğraf: Iwan Baan altta ve ortada: Sergi salonlarından kareler; fotoğraf: Oriol Tarridas en altta: Oditoryum ve orta merdivenler; fotoğraf: Daniel Azoulay Photography

TOPLUM VE GÖRÜŞLER Yapının kalbinde, neredeyse galeri büyüklüğündeki merdiven iki sergi kotunu bağlıyor. Bu merdiven aynı zamanda dersler, film gösterileri, konserler ve oyunlar için yer sağlamak adına farklı biçimlerde ses yalıtım perdelerinin kullanıldığı oditoryum olarak da çalışıyor. Bu özelliği, etkinliklerin çoğu zaman kullanılmayan mekanlara sıkışarak izole edilmesinden kaçınmak için tasarladık. Bu sayede aynı zamanda etkinlik hazırlıkları da izlenebiliyor. Merdiven, etkinlik için aktif olarak kullanılmadığı zaman ziyaretçiler ve ekibin bireysel okumaları, grup tanıtımları ve benzeri için kullanılabiliyor. Müze dükkanı ve bistro platformun olduğu giriş katına yerleşerek körfeze bakıyor. Eğitim ve araştırma birimleri ise üçüncü katta müze ofislerinin yanında yer alıyor. Bu toplumsal mekanları yapının çeperine yerleştirerek müze girişindeki paltformun, körfezin ve Museum Park’ın manzarasından yoğun şekilde yararlandık.



YAPI - OFİS - ANKARA MAYIS 2014 - XXI 38

fotoğraflar: Gürel Kutlular

Kentsel Dinamizmin Yansıması ANKARA’NIN HIZLA GELIŞEN AKSLARINDAN KONYA-ESKIŞEHIR YOLU ÜZERINDE KONUMLANAN PARAGON TOWER, ÇEKIRDEĞE SARILI KÜTLESIYLE KENT SILÜETINDE YÜKSELIYOR. Gökhan Aksoy

PARAGON TOWER

gökhan aksoy mimarlık

Ankara’da kentsel gelişimin en aktif biçimde gerçekleştiği, Konya-Eşkişehir yolu üzerinde bulunan Paragon Tower, bölgede yer alan arsaların ticari alan niteliği sebebiyle bir ofis kulesi olarak yükseliyor. Kamu kurumları ve yönetim birimlerinin de bulunduğu bu kentsel merkeze ve genel olarak Ankara’ya değer katması hedeflenen yapı, aldığımız tasarım kararları doğrultusunda, şehir içinde yeni söylemler arayışıyla yeni bir yaşam alanı oluşturmak üzere geliştirildi. KÜTLESEL OLUŞUM Ankara’nın gri siluetine yeşil bir dokunuş yapmayı amaçladığımız Paragon Tower’ı çekirdeğinin etrafına sarılmış planda iki adet "L" biçimli kütlenin küçülerek yukarı doğru uzanmasıyla şekillendirdik. Kulenin orta iki katında sosyal aktivite alanlarıyla desteklenen dört

adet kat bahçesiyle kullanıcılara yarı açık mekanlar sunarken bu kütlesel boşlukların işlenmesiyle şehre dikey yeşil peyzaj elemanları sunduk. Bu bağlamda Paragon Tower’ın yapısı, kütlesel boşlukları üzerinden tanımlanıyor ve değer kazanıyor. Bu kütlesel boşlukların programa bağlı gelişen yoğunluğu hafifletmesini öngörürken aynı zamanda Ankara’nın gri silüetine yeşil bir dokunuşta bulunmayı da amaçladık. Ayrıca hem yapım hem kullanım süreçlerinde LEED Gümüş Adayı olan yapı için özel birtakım çevreye duyarlı çözümler geliştirdik. Özel seçim ısı geçirgenliği düşük camlar, otomasyona bağlı ısıtma soğutma sistemleri, şartlandırılmış havalandırma sistemleri ve CO2 kontrolü, çevreye ve insana dost boya kullanımı, yerel malzeme seçimi, ısı adası etkisini azaltan çatı çözümlerinin yanı sıra az su tüketen rezervuar, fotoselli armatürler ve pisuvarlar, ışık kirliliğini önleyici aydınlatma seçimleri, enerji verimli uygulamalar benimsendi ve LEED CS Bina Kullanım Kılavuzu hazırlandı. Paragon Tower, bu


YAPI - OFİS - ANKARA

29 kattan oluşan, 116,35 m yüksekliğindeki bu yapı, 147 adet ofis birimi barındırıyor. Ofisler değişen kütle şemasıyla birlikte farklı metrekarelerde büyüklüklere sahip. Bahsedilen bölgede değişen kullanım alanı ihtiyacına bağlı olarak yapının plan üzerinde şekillenmesi aşamasında esnek bir oturum şeması izledik. Bu sayede gerekli durumlarda bu bağımsız bölümlerin birleşerek farklı büyüklüklerde ofis imkanları sunmasını hedefledik. Kütlenin oluşumunda plan düzleminde esneklik kavramı, etkileyici bir unsurdu. KENT-KENTLI ILIŞKISI Eğimli araziye konumlanan binanın, iki farklı kottan girişi bulunuyor. Alt yol kotundan kuleye giriş sağlanırken üst yol kotundan ise bazanın terasındaki üst avludan yapıya giriliyor. Giriş kısmında kuleyi yoldan geri çekerek, önündeki alanı kamusallaştırdık ve kente bıraktık. Bu alan gerek üstündeki saçak ve gerekse de binanın formuyla tanımlı bir hale getirildi, peyzaj düzenlemesiyle ve planlanan kent heykelleriyle alanın kamusal nitelikleri güçlendirildi. Kule ile baza arasında bir bütünlük oluşturmak amacıyla tasarladığımız üst avluda oluşan yarı kamusal alan, bina kullanıcılarıyla kentlilerin bütünleşmesini sağlıyor. Bu bütünleşme etkisi, terasın üstündeki tüm birimleri ve kuleyi birbirine bağlayan, öte yandan yarı açık bir mekan oluşturan saçak ile pekiştiriliyor. Bu üst avlu sosyal ve kültürel mekanlar ile destekleniyor. Sadece kuleye ve kullanıcısına ait olmayan, burada kent ve kentliyle ilişki kuran bir çevre oluşturulmasını hedefledik.

39 XXI - MAYIS 2014

yaklaşım doğrultusunda çevreci ve ekolojik özellikleriyle yükseldikçe toprakla ilişkisinin kesilmesi nedeniyle eleştirilen yüksek binalara, kendi içinde bir cevap aramakta. Kentin gelişiminin aktif mekanında yükselen Paragon Tower kütlesel kararıyla bulunduğu mekanın dinamizmini hissettirirken aynı zamanda yeşili de kullanıcısıyla buluşturuyor.


YAPI - OFİS - ANKARA MAYIS 2014 - XXI 40

giriş sayfasında Yapının çevreyle ilişkisi önceki sayfada Kütlenin yükselişi bu sayfada üstte ve orta sırada: Cephe detayları sağda: İç mekandan kat bahçesine bakış


vaziyet planı

kesit proje adı: Paragon Tower proje yeri: Çankaya, Ankara işveren: Ufuk Mesken İnşaat mimar: Gökhan Aksoy proje ekibi: Esma Gül Alp, Cansın Yetkin, Abdülkadir Toyran, Melike Soyal, Özgür Öztürk, Ekin Atalay statik mühendisi: İbrahim Öztürk mekanik mühendisi: Meriç Sapçı elektrik mühendisi: Özdal Güngör leed danışmanlığı: VEN ESCO proje başlangıcı: Aralık 2010 proje bitim tarihi: Aralık 2012 strüktür sistem: Betonarme Karkas Sistem kat adedi: 30 bodrum kat adedi: 4 toplam otopark adedi: 636 inşaat alanı: 43.000 m2 arsa alanı: 9.066 m2

7. kat planı

14. kat planı

41 XXI - MAYIS 2014

2. bodrum kat planı

YAPI - OFİS - ANKARA

zemin kat planı

gökhan aksoy 1978 yılında Ankara'da doğdu. 1995 - 2000 yılları arasında Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü ve ODTÜ Mimarlık Bölümü'ndeki lisans eğitiminin ardından 2003 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nden yüksek lisans derecesi aldı. Halen aynı üniversitede doktora çalışmalarını sürdürmektedir. 2000 yılında başladığı profesyonel meslek yaşantısına, şu an kurucusu olduğu Gökhan Aksoy Mimarlık'ta devam etmektedir. Serbest mimarlık faaliyetini sürdürdüğü bu süreç içinde ulusal mimarlık yarışmalarında birçok ödül kazandı. Serbest mimarlık faaliyetlerinin yanı sıra, çeşitli üniversitelerde ders vermekte ve jüri üyeliği yapmakta.


OSTİM EKOPARK TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGESİ İÇİN DÜZENLENEN KENTSEL TASARIM VE ÇEVRE DÜZENLEME TASARIM YARIŞMASINDA DAVETLİ OFİSLERDEN ONZ MİMARLIK’IN PROJESİ, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KRİTERLERİ İLE ENERJİ VERİMLİLİĞİ VE MEKAN KALİTESİNİ ARTIRIRKEN ARAZİYE YERLEŞİM ŞEKLİYLE DOĞAYA EN AZ ŞEKİLDE MÜDAHALE EDİYOR. Ekoparklar katılımcı şirketlerin ekonomik performansını artırırken çevresel etkilerini en aza indirgemeyi amaçlar. Bu yaklaşım ekoparkın altyapısı ve binalarının sürdürülebilir tasarımı, temiz üretim, kirlilik önleme, enerji verimliliği ve şirketler arası ortaklık gibi birçok şekilde gerçekleştirilebilir. Ekoendüstryel parklar komşu yerleşim birimleri için de gelişiminin net etkisini pozitif tutarak fayda sağlamaktadır1.

MAYIS 2014 - XXI 42

PROJE - EKOPARK - ANKARA

Doğadan Yayılan Mekan

OSTIM EKOPARK TEKNOLOJI GELIŞTIRME BÖLGESI

onz mimarlık

Ekolojik endüstryel parkların amaçları arasında; -kaynak verimliliğinin sağlanması: yüksek verimlilikle enerji, malzeme, su ve taşımacılıkta maliyet tasarrufu - Toksik maddelerin kullanımdan çıkarılması ve emisyon takibi ile daha temiz bir üretim sağlanması -Fosil yakıtları ve sonlu malzeme kaynakları yerine yenilenebilir enerji ve malzeme kullanımı -Varolan yapıların yüksek enerji ve çevre standartlarında yenilenmesi, yeni mimari ve altyapı çalışmalarında sürdürülebilir mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin kullanılması -Kurulduğu ekolojik sistemin hava, su ve toprak

kapasitesinin analiz edilmesiyle oluşturulan ekolojik planlama -Çevresel yönetim sistemlerinin kurulması sayılabilir2. Ekoparkların enerji verimliliğinin artırılması yönünde en ilgi çekici kavramlarından biri de endüstriyel simbiyozdur. Amerikalıların kullandığı “birinin çöpü bir başkasının hazinesidir” deyiminin tam da karşılığı olan bu kavram, artık ürün ve malzeme döngüsü sağlayarak şirketlerin ekonomik gelişimlerinin önünü açarken çevre için de daha sürdürülebilir bir gelecek yaratmaktadır. OSTİM Ekopark’ın bu bağlamda bir ekoparkın tüm gerekliliklerine yanıt verecek, sürdürülebilir, enerji verimli, doğaya saygılı ve özellikle bilgi paylaşımı ve araştırmaları destekleyici ortamlar sunan bir çevre sağlaması tasarımın başlıca amacıdır. Ekopark’ta yapılacak olan araştırma, çalışma ve uygulamaların zaman içinde OSTİM genelinde de daha sürdürülebilir bir endüstri oluşmasına katkı sağlayacağı düşünüldüğünde proje daha da umut verici ve şüphesiz çok heyecanlı bir hal almaktadır. Sürdürülebilirlik konusunda yerli üretimin ve teknolojinin, yerli araştırma ve çalışmaların artmasında öncülük edecek OSTİM Ekopark kompleksi tüm bu girdiler göz önünde tutularak tasarlanmıştır. Bu bağlamda OSTİM Ekopark hem sürdürülebilir sistemleriyle bir örnek oluşturacak hem de bu alandaki çalışmalar, ortak paylaşımlar için bir temel hazırlayacaktır.


PROJE - EKOPARK - ANKARA 43 XXI - MAYIS 2014

karşı sayfada Yapının araziyle bütünleşen teras kütleleri ve genel görünümü bu sayfada en üstte: Yapıya genel bakış üstte: Konferans ve toplantı salonuna giriş solda: Konferans biriminin zeminle ilişkisi arka sayfada üstte: Eskiz altta: Kesit perspektifler


PROJE - EKOPARK - ANKARA MAYIS 2014 - XXI 44

TASARIM KARARLARI Ekopark arazi yerleşimindeki öncelikli ilke doğaya en az müdahale ile kaliteli bir mekan kurgusu yaratmaktır. Doğal ve yapay olanın arakesitinde kurgulanmış olan projede tepenin bulunduğu alan ve çevresini doğal yapısında bırakmak amacıyla, arsanın güney kısmında bir yapılaşmaya gidilmiştir. Yeşil dokusu çoğunlukla korunan tepeye yerleştirilmiş teras kütleler farklı kotlardan bu ana yapıya bağlanmaktadır. Yeşil çatılı teras kütleleri doğayla iç içe bir çalışma ortamı oluştururken teraslar da değişik aktiviteler, deneyler ya da çalıştaylar için kullanıcılarına geniş uygulama olanakları sağlamaktadır. Ekoparkların ortak çalışma ve fikir paylaşımını ön plana çıkaran yapısı diğer çalışma ortamlarından belki de en önemli farklarından biridir. Ekopark’ta çalışacak kişi ve kurumların yeni gelişmeler ve çalışmalar hakkında bilgi sahibi olmaları, bir araya gelip yeni fikirler ve teknolojiler geliştirmeleri daha sürdürülebilir bir gelecek için önem taşımaktadır. Bu bağlamda, OSTİM Ekopark için tasarlanan proje gerek kentsel tasarım gerek mimarlık ölçeğinde bu bir araya gelişleri teşvik etmek, çalışanlara ilgilendikleri konuları deneme ve paylaşma imkanı sunmak, ilham verici bir çalışma ortamı yaratmak amacıyla kurgulanmıştır. Teras yapılardaki konferans ve toplantı salonlarının yanısıra belki de yeni paylaşımlar için en keyifli mekan ana binadaki amfidir. Yeni fikirlerin dünyayla

paylaşılacağı, ortak çalışmaların temellerinin atılacağı bu mekan sadece Ekopark çalışanları için değil başta tüm OSTİM çalışanları ve sürdürülebilir tasarımla ilgilenen herkesin vizyonlarını geliştirebileceği bir merkez sağlayacaktır. Amfi katılımcı sayısı yüksek konferanslar için kullanılabileceği gibi ihtiyaca göre bölücü paneller yardımıyla iki ayrı bölüme de ayrılabilir şekilde tasarlanmıştır. Amfi açık mekan kurgusu, sadece kendisine hizmet eden kafeteryası, konumu ve işleyişi ile ofis yaşamından koparılmamış ve gündelik çalışma hayatının bir parçası haline getirilmiştir. Bu da tesadüfi karşılaşmalara, bilgi alışverişlerine ve yeni fikirlerin gelişmesine zemin hazırlayacak, aynı zamanda çalışanlara yorgunluklarını atabilecekleri keyifli bir mekan sağlayacaktır. Tasarımıyla amfinin aynı zamanda OSTİM Ekopark’ın simgesi haline gelecek bir mekana evrileceği de öngörülmektedir. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KRİTERLERİ Tasarlanan ekoparkta enerji verimliliğinin artırılmasının yanısıra çalışma mekanlarının doğal aydınlatma, havalandırma, ısıtma, görsel konfor ve iç hava kalitesinin sağlanmasına ve böylelikle çalışanların verimi, başarısı ve memnuniyetinin artırılmasına özen gösterilmiştir. AYDINLATMA Yapılardaki ışık ve ısı kontrolü cephelere yerleştirilecek sensörlerle sağlanacaktır. Çalışma ortamlarındaki iç mekan kalitesinin kullanıcıların inisiyatifinde olması iş

verimliliğini artırıcı bir unsundur ancak bu durum dikkat edilmediğinde gereksiz enerji harcamalarına yol açabilir. Kurulacak sistemin bu iki ucu dengeleyecek bir yapıda olmasına özen gösterilecektir. Ofis mekanlarında yapılan değişik aktiviteler için, değişik ışık kaliteleri gerekmektedir. Bunun için günışığını simüle eden otomasyona uyumlu “dinamik aydınlatma sistemleri” de doğal aydınlatma sisteminin yanısıra önem kazanmaktadır. Teras yapıların cephelerinin batı yönüne bakması nedeniyle güneş kırıcılar buralarda daha yoğun şekilde kullanılmıştır. Ana yapıda koridorların dışarı alınması ve ofis cephelerinde kullanılan cam sayesinde tüm mekanlar doğal ışıktan faydalanabilmektedir. Güneş ışığı ve ısı kontrolü, aynı zamanda ağaçlandırma ile de sağlanacaktır. Kışın yapraklarını döken ağaçlar seçilerek içeri daha çok ışık girmesi, yazınsa yaprakların yarattığı gölgeden yararlanılması amaçlanmıştır. Böylelikle, yapıların hem soğutma ve ısıtma yükü azaltılmış olacak hem de yeterli doğal ışık sağlanacaktır. ISITMA VE SOĞUTMA Ekopark’ın ısıtma ve soğutma ihtiyaçlarının jeotermal ısı pompası sistemi ile karşılanması düşünülmüştür. Jeotermal ısı pompaları sistem verimliliği açısından; hem ısıtma hem soğutma amaçlı kullanılacaktır.


proje adı: Ostim Ekopark Teknoloji Geliştirme Bölgesi konum: Ostim, Ankara mimari tasarım: ONZ Mimarlık mimari tasarım Ekibi: Onat Öktem, Zeynep Öktem, Okan Can yardımcılar: Esat Can Meker, Loed Stolte

PROJE - EKOPARK - ANKARA

onat öktem 2004 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. Aynı okulda yüksek lisans programına devam etmekte. Eğitim ve meslek hayatı süresince katıldığı yarışmalarda birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı. Birçok farklı ölçekte proje tasarlayıp uygulamakta. Yaptığı projelerin yanı sıra Creative Initiative adı altında uluslararası katılımcılarla birlikte sergiler, atölye çalışmaları ve etkinlikler düzenlemekte ve aynı zamanda ODTÜ’de yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak devam etmekte.

zeynep öktem 2005 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden lisans derecesiyle mezun oldu, aynı bölümde başladığı yüksek lisans programına devam etmekte. Eğitim ve meslek hayatı süresince katıldığı yarışmalarda birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı. Yarışmaların yanı sıra birçok farklı ölçekte proje tasarlayıp uygulamakta. ONZ Mimarlık’ın kurucu ortaklarındandır. Mimari çalışmalarının yanı sıra iki arkadaşı ile kurduğu Taş Makas Kağıt şirketiyle baskı çalışmalarıyla sanatla olan bağını canlı tutmakta.

konsept diyagramı

Jeotermal ısı pompası sistemlerinde toprağın altına ya da suyun içine serilen borulardan sağlanan, yaz ve kış yaklaşık 10 derece farklık ısıdaki sıvılar, bir motor-pompa ve kompresör aracılığı ile yükseltilerek kalorifer sistemlerinde doğrudan kullanılabilmektedir. Böylelikle, kazan sistemlerine gerek kalmadan, daha sağlıklı ve verimli ısıtma sağlanması mümkün olmaktadır. Ekopark’ta, daha fazla enerji harcayan hacim ısıtması yapmak yerine, düşük sıcaklıklı yerden ısıtma sistemleri önerilmiştir. Teras bölgesi çim çatı hem yalıtım açısından çok etkili hem de bitki örtüsüne verilen zararın geri kazanılması için yararlı görülmektedir. Çim çatılar hem arsanın doğal yapısının devamını oluşturduğu hem de kentsel ısı adası etkisiyle mücadelede yardımcı olmaları nedeniyle tercih edilmiştir. Bina yalıtımı da ısıtma ve havalandırmada önemli konulardan birisidir. Mümkün olduğu kadar doğal malzemeli ve TSE 825 standartlarının da üzerinde bir yalıtım sağlanması, binanın az enerji kullanmasını sağlayacaktır. HAVALANDIRMA Mekanların havalandırma ve ısıtması için, ana kütlede koridorların dışarı alınmış yapısı, başka bir deyişle ofislerin önünde konumlanmış camlı ikinci kabuk (kış bahçesi, trombe duvarı) yararlı bir sistem

olacaktır. Bu bölge kışın camları kapatılarak bir sera etkisi, “trombe duvar” etkisi gösterecek ve binaların girişlerinin doğal-pasif olarak ısıtılması sağlanacak, yazın ise camlar açılarak; doğal sirkülasyon sağlanacaktır. Bu bölge aynı zamanda ofis mekanları için ısıl tampon görevi de görecektir. Ayrıca çapraz havalandırmalar ve özellikle amfi alanında bulunan atriyumlarda tüm yapı için doğal havalandırma sağlanabilecektir. Çalışma mekanlarında özellikle mevsim geçişlerine kontrollü ve mümkünse otomasyona bağlı olarak kullanılabilecek CO2 sensörüyle devreye girecek bir havalandırma sistemi önerilmektedir. Isı geri kazanımlı mekanik/doğal havalandırma sistemleri günümüzde çok düşük enerji harcayarak, yüksek bir hava kalitesi sağlayabilmektedir.

YAĞMUR SUYU VE GRİ SU KULLANIMI Alanda toplanan yağmur suyu ve gri suyun arıtılarak yeniden kullanılması hedeflenmektedir. Burada toplanan sular, basit bir mekanik filtreyle temizlenerek çoğunlukla yüksek verimli damla sulama sistemi ile doğal bırakılmış alandaki peyzajın sulama ihtiyacını karşılamak için kullanılacaktır. Projede güney cephesinde konumlandırılmış olan havuz ve yer altındaki su depoları yağmur suyu ve gri suyun toplanması ve filtrelenmesi için tasarlanmıştır. Havuz ayrıca isteğe bağlı olarak bioyakıt için kullanılan bitkilerin yetiştirilmesi ya da su kültürü uygulamaları için de kullanılabilecektir. Banyo ve musluklardaki “gri” suyun arıtılıp, tekrar klozetlerde kullanılması için de biyolojik arıtma tesisi önerilmektedir.

HVAC ve aydınlatma sistemi ile entegre bina otomasyon sistemi, hem enerji verimliliği ve konforun artırılması hem de işletme verimliliği için fayda sağlayacaktır. 1 Lowitt, Peter. 2004. Sustainable Devens. Presentation at

GÜNEŞ PANELLERİ Arsanın güneyinde bulunan kütlenin çatısı güneş panelleri yerleştirmek için uygun bir alan sağlamaktadır. Yan tarafında bulunan tepenin üst kotundan bu çatıya sağlanan geçişle bu alan rahatça ulaşılabilir ve çeşitli uygulamalara açık hale getirilmiştir.

Partnership for the Future: 2nd Annual Conference and Workshop for Eco-Industrial Development, Eco-Industrial Estates Asia Network, Bangkok, Thailand March 11-12, 2004. 2 Research Triangle Institute and Indigo Development International. Eco-industrial parks and industrial ecosystems: a technical memorandum, 1994.

45 XXI - MAYIS 2014

vaziyet planı


İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL MAYIS 2014 - XXI 46

Yalınlaştırılmış Yoğunluk İSTANBUL’DA YER ALAN OSO MİMARLIK TASARIMI MG & BPN OFİSİ, KATTA YER ALAN AVLULARIYLA YOĞUN OFİS HAYATINDA KAÇIŞ NOKTALARI OLUŞTURUYOR. Mg & Bpn Ofisi, iki farklı medya araştırma şirketinin 775m2'lik tek bir katı paylaştıkları bir ofis projesidir. Yönetim, toplantı odaları, lounge ve servis alanlarının ortaklaşa kullanıldığı yerleşim planında; MG Initiative 52 kişi, Content Media BPN ise 18 kişilik kadrosu ile yer alıyor.

MG & BPN OFISI

oso mimarlik

Giriş holü, her iki firmanın da eşdeğer temsil edildiği, şirketlerin kurumsal kimliklerini yansıtacak şekilde planlandı. Bu anlamda resepsiyon duvarında "medya" görsellerinden oluşan karşılama duvarı bulunuyor. İlave olarak iki firmanın kullandığı ortak alanlar (bekleme, lounge, toplantı odaları ve servis hacimleri) da giriş holünden ulaşılabilecek şekilde düzenlendi. Tüm ofisin zemininde tercih edilen beyaz epoxy ile,

özellikle yoğun bir yerleşim düzenine sahip olan açık ofis alanlarında sakinlik ve yalın bir duruş hedeflendi. Tavanda ise betonarme döşeme kendi halinde bırakılarak mekan ferahlığı arttırıldı. Ofis katında yer alan iki avlu; toplantı odaları ve lounge ile ilişkilendirilerek, hem ofis için hem de ziyaretçiler için bir anlamda teneffüs alanı haline dönüştürüldü.

tasarım ekibi: Serhan Bayık, Ozan Bayık, Okan Bayık işveren: MG & BPN konum: Esentepe, İstanbul proje tarihi: 2013 alan: 775 m2 fotoğraflar: O.S.O Mimarlik


karşı sayfada Girişten genel bir bakış bu sayfada en üstte: Giriş holü üstte solda: Açık ofisten bir görünüm üstte: Avluya bakan bekleme alanı solda: Çalışma alanı

47 XXI - MAYIS 2014

Bu fikirden yola çıkarak, birbiri ile oldukça ilişkili 3 disiplini - mimari, iç mimari, inşaat müh. bünyesinde toplayarak; tasarım, danışmanlık, proje geliştirme ve yönetimi, uygulama, kontrol ve taahhüt hizmetleri veren O.S.O Mimarlık gerek yurtiçi, gerekse de yurtdışında farklı büyüklük ve çeşitlilikte projeler gerçekleştirmekte.

İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL

oso mimarlık 2007 yılında Ozan Bayık, Serhan Bayık ve Okan Bayık tarafından kurulan O.S.O Mimarlık Ltd. Şti; hızla gelişen ve değişen yeni tasarım metodları ve güncel malzeme bilgisini; inşaat ekonomisi ile estetik ve fonksiyonellik bağlamında birleştiren ve gelecek vizyonu ile harmanlayan bir tasarım sürecini benimsedi. Bu doğrultuda yaratıcı ve işlevsel bir tasarımda farklı bakış açılarının gerekliliğine inanmakta.


STAND TASARIMI – BERLİN MAYIS 2014 - XXI 48

fotoğraflar: ©Tasarımhane

Kentlerden Duvar THY IÇIN BERLIN FUARI’NDA SERGILENMEK ÜZERE TASARLANAN THY LOUNGE, ZIYARETÇILERE THY’NIN KONFORLU VE MODERN YAKLAŞIMINI SUNMAYI HEDEFLIYOR.

THY LOUNGE

tasarımhane

İlk defa 2014 ITB Berlin Fuarı’nda kullanılan THY Lounge tasarımında THY’nin öne çıkarmayı planladığı Türk misafirperverliği, ikram sunumunun önemi gibi kavramlara yorum getirdik. İki kattan oluşan THY Lounge'un giriş katında özel olarak tasarladığımız dinlenme alanı, Do&Co ikramları ve uçan şefler eşliğinde ziyaretçilere sunuluyor. Lounge tasarımındaki önemli unsur THY konforunu ziyaretçilere deneyimletme esasına dayanıyor. Üst kattaki toplantı alanında 10-12 kişiyi etrafına toplayabilecek şekilde yerleştirilen masa ve sandalyeler ile profesyonel bir ofis ortamı yarattık. Ahşap ve mermerin dengeli kullanımı ile sıcak bir mekan yaratmaya çalıştık. Kırmızı rengin öne çıktığı sarkıt aydınlatmalar sayesinde ise modern bir görünüm elde ettik.

Projelendirme ve uygulamanın bize ait olduğu THY Lounge, Berlin’den sonra 3 yıl süre ile Dubai, Paris, Milano, Los Angeles gibi farklı şehirlerdeki fuarlarda olacak.

proje adı: THY ITB Berlin Fuarı Lounge Konsepti işveren: THY proje yeri: Berlin, Almanya proje tarihi: Mart 2014 proje metrajı: 140 m2 proje ve uygulama: Tasarımhane proje yöneticisi: Güzin Erkan genel koordinator: Oben Karatepe proje tasarımı: Güzin Erkan, Seher Caba proje üretim: Oben Karatepe, Güzin Erkan, Seher Caba, Muzaffer Fatihli proje uygulama: Tasarımhane grafik tasarım: Burhan Efeoğlu mobilya tasarımı: Güzin Erkan, Seher Caba mobilya üretim: Şaziye grafik baskı: Printo lojistik: Burak Öge, Bayram Kapıcı



önceki sayfada Genel görünüm

MAYIS 2014 - XXI 50

STAND TASARIMI – BERLİN

bu sayfada sağda: Giriş orta sırada: İç mekandan kareler

perspektif

üç boyutlu modelleme tasarımhane 2000 yılında Kuzguncuk’ta kurulan ofiste mimari, iç mimari ile görsel iletişim tasarımı alanlarında işler üretiliyor. Tasarım anlayışı geleneksel ile modernin birleşimi ilkesine dayanıyor. Farklı tasarım disiplinlerini bir arada barındıran bünyesi ile uluslararası pek çok markaya mekan tasarımı, grafik tasarımı, ürün tasarımı, perakende ve sergileme tasarımı, interaktif ve multimedia bazlı iletişim projeleri üretiliyor. Ofisin tasarım anlayışı ölçeğin önemli olmadığı, özgün fikir noktasından yola çıkan işlerde temel prensip, projeye kimlik kazandırmak ve bu kimlik ile yoğrulan eseri, ürünü, markayı, bilgiyi veya mesajı ziyaretçiye mekan kurgusu içerisinde, etkileşimsel bir yolla deneyimletmek esasına dayanıyor.

görünüş



ALPOLIC A2 ALÜMİNYUM KOMPOZİT LEVHALAR LAPİS HAN PROJESİNDE Mitsubishi Plastics’in yüksek teknolojisiyle ürettiği alev almayan özel mineral dolgulu ALPOLIC kompozit levhalardan ALPOLIC A2 paneller, gelişmiş kaplama teknolojisiyle pürüzsüz bir yüzey sağlıyor. Sertlik ve sağlamlık özellikleri ile esneklik ve işlenebilirlik avantajını bir arada sunarak otel, rezidans, havalimanı, AVM, hastane ve yurt gibi insan sirkülasyonuna açık ve yoğun kullanımlı yapılarda tercih ediliyor. Kartal’da yer alan Lapis Han’ın kırmızı tonlardaki cephesi, A2 sınıfı yüksek yangın yalıtımına sahip ALPOLIC panellerle sekiz özel renk kombine edilerek toplam 10.500 m2 uygulama yapıldı. ALPOLIC A2, diğer tüm ALPOLIC ürün gruplarında bulunan standart özellikleri

taşıyor. Üretiminde endüstriyel boyama teknolojisinin öncüsü LUMIFLON bazlı florokarbon boya teknolojisi kullanıldığından tüm ALPOLIC serileri, renk ve parlaklığını en uzun süre koruyan cepheleri garanti ediyor. Bu zengin kartelanın yanı sıra istenilen herhangi bir renk ve doku, projeye özel olarak üretilebiliyor. ALPOLIC alüminyum kompozit panellerin zengin kartelasında bulunan solid, metalik, simli ve prizmatik renk serilerinin yanı sıra Naturart serilerindeki taş, ahşap, metal ve soyut serilerinin de A2 sınıfı yangın yalıtımına sahip olarak üretiliyor olması, proje sahiplerine ayrı bir avantaj sunuyor. www.alpolic.com

MAYIS 2014 - XXI 52

SEKTÖR HABERLERİ

BULTHAUP MUTFAKLAR ZORLU CENTER YAŞAM ALANLARINDA Bulthaup mutfaklar, Zorlu Center’ın yaşam alanlarında kullanılıyor. 1949 yılında bir aile şirketi olarak Almanya’da kurulan üst düzey mutfak segmentinin küresel lideri Bulthaup, kaliteli ve işlevsel mutfaklar sunarken, modern teknolojik olanakları malzeme ve işçilik kalitesiyle birleştirip bireysel ihtiyaçlara bütünsel çözümler sunuyor. Yaşam alanlarının mimari yapısını göz önünde

TANDUS HALI TARKETT İLE TÜRKİYE’DE Tarkett, Amerikan menşeili halı üreticisi Tandus Group’u bünyesine kattı. Kökleri 1803 yılına dayanan ve Amerikalı dört büyük halı üreticisinden biri olan Tandus, hibrid esnek zemin (Powerbond) döşemesini 1967 yılında icat ederek sektöre öncülük ve liderlik ediyor. Çevrecilik bilincini üst seviyede önemseyen Tandus, sektörde kapalı devre su sistemini kullanan ilk firma oldu. Ürün gamında hibrid esnek zemin (Powerbond), karo halı, rulo halı ve yün halı bulunan Tandus, özellikle hastane ve okulların yoğun

sirkülasyon alanları için hibrid esnek zemin çözümleri sunuyor. Powerbond’un avantajları arasında, yüksek akustik değeri, yürüme konforu, nem bariyeri, kolay temizlik, düşük VOC değeri ile ortam hava kalitesini artırıcı özellik ve “aç&yapıştır” sistemi ile hızlı montaj yer alıyor. Tandus Halı, ImaginationsTM programı ile istenen logo, grafik, desen çalışmaları da zeminlere uygulanıyor. www.tarkett.com.tr

bulunduran Bulthaup mutfaklar tasarlanırken bireylerin kalite, işlev ve ergonomi ihtiyaçları, mutfaklarda kullanılan form ve materyaller kadar önem ve öncelik taşıyor. Yaşam alışkanlıklarının zaman içerisindeki değişimi yakından takip edilerek, bireyin öncelik ve ihtiyaçlarını ilk sırada tutarak tasarlanıyor. www.bulthaup.com



TRAKYA CAM SOLAREX’TE TRC DURASOLAR P+ MARKASIYLA ÖNE ÇIKTI Trakya Cam, 10-12 Nisan tarihleri arasında Yeşilköy İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenen 7. Güneş Enerjisi ve Teknolojileri 2014 Solarex Fuar’ına katıldı. Trakya Cam, güneş pilleri ve güneş kolektörü üreticilerine yüksek geçirgenliğe sahip, düşük demirli buzlu camlarını "TRC Durasolar P+" markasıyla sunuyor. Durasolar P+ camlar, güneş enerjisi sistemlerinin performansında maksimum verimlilik sağlıyor. Cam üzerine yapılan özel

antireflektif kaplamalar konusunda Ar-Ge çalışmalarında olumlu gelişmeler kaydederken, sektördeki yeni gelişmeleri de yakından takip etmeye devam ediyor. Trakya Cam, fuar merkezinde kurulan standında ziyaretçileri güneş enerjisi sistemlerinde kullanılmak üzere geliştirdiği yüksek performanslı enerji camları hakkında da bilgilendirdi. www.trakyacam.com.tr

RIM-EX

MAYIS 2014 - XXI 54

SEKTÖR HABERLERİ

Vitra Rim-ex, haftada ortalama 3,5 kez yapılan ve her seferinde 28 dakika süren banyo temizliğinden 20 dakika kazandırıyor. Klasik klozetlerin iç kısmındaki girintili alanların tam olarak temizlenememesi sorunu, Rim-ex’in kanalsız yapısı sayesinde ortadan kalkıyor. Sağlığa zararlı organizmaların üremesine ortam yaratan kanalı bulunmayan Rim-ex, kolayca temizleniyor, standart klozetlere oranla

VANUCCI CITRINO Vanucci, yeni modeli Citrino ile mutfaklarda şıklık ve işlevselliği bir arada sunuyor. Yalın çizgileriyle dikkat çeken model, çeşitli yüzey ve renk alternatifleri sunuyor. Citrino, geniş tezgah altı çekmeceleri ve kullanışlı kiler dolaplarıyla da işlevsel bir alan yaratıyor. Kapağın yalın çizgisini bozmadan iç yüzeyinde konumlandırılan entegre kulplar ise tasarımı tamamlıyor. Model, parlak ve ipek mat lake, dokulu melaminize yüzey, parlak laklı ve ahşap kaplama üzeri mat ve parlak cila alternatifleriyle 50 adet renk ve malzeme seçeneği sunuyor. www.vanucci-tr.com

JBL PULSE %95 daha hijyenik bir ortam sunuyor. Klozetin içine yerleştirilen ve suyun dağılmasını sağlayan seramik aparat, çıkarılabilme özelliğiyle kolay temizleme imkanı sunuyor. Geniş ürün yelpazesiyle her banyoya uyum sağlayan Rim-ex teknolojisi, Vitra’nın T4, Shift, Metropole, Retro, S50 ve S20 gibi serileriyle birlikte kullanılabiliyor. www.vitra.com.tr

Kablosuz JBL Pulse hoparlör, 64 adet LED ışığı, 5 adet önceden programlanmış ışık senaryosu, doğal sesi, NFC (Yakın Alan İletişim) özelliği ve kablosuz stereo ses akışı sağlayan Bluetooth teknolojisi sayesinde birçok akıllı cihaza bağlantı sağlıyor. İki yüksek performanslı sürücü ve yerleşik bass portu ile güçlü JBL sesini sunuyor. İki

adet 40 mm sürücüsü ve özel olarak ayarlanmış bass portuyla her JBL ürününden beklenen ses kalitesini sağlıyor. Beş saate kadar dayanabilen şarj edilebilir li-on pil özelliğine sahip olan ürünün JBL uygulamaları ile renk ve parlaklığını kontrol etmek mümkün. www.akusta.com



BREEZE Sektörel eğilimler, ofis yaşamındaki yeni alışkanlıklar ve yarını öngören yaklaşımı ile Nurus, pazarda rekabeti ve ulaşılmak istenen zirveyi kendi değerleri ile somutlaştırıyor. Ofis yaşamında iletişim ve etkileşime önem veren Nurus, ofiste verimlilik ve motivasyon için çalışma koltuklarını başlangıç olarak görüyor.

MAYIS 2014 - XXI 56

YENİ ÜRÜN

Uzun çalışma saatleri boyunca, sabit şekilde oturmanın insan sağlığı için etkileri, ofiste desteklenilen bir çalışma koltuğunu zorunlu kılıyor. Markanın 20 yıldan fazla süredir tasarım stratejileri doğrultusunda geliştirdiği, Nurus Design Lab imzalı onlarca üründe, kullanıcıyı merkeze aldığı gözler önündedir. Uluslararası arenada patent, faydalı model ve tasarım tescili ile korunan ürünleriyle Nurus, bugün kullanıcı ihtiyaçlarına yönelik benzersiz çözümler sunmaya devam ediyor. Breeze, markanın bu benzersiz

çözümlerinden bir tanesi. İskelet sisteminin kaslar aracılığıyla yönetilmesini destekliyor ve ağrıları azaltıyor. Kullanıcı ihtiyaçlarının önem kazandığı günümüzde, Breeze’in; hareketli mekanizması sayesinde kişiselleştirilebilir oluşu, vücudun tüm fizyolojisini koşulsuz desteklemesi ve çalışan verimliliğini olumlu yönde etkilemesi tercih edilme sebeplerinden. Yoğunluktan sonra kısacık bir molaya ihtiyaç duyulduğunda Breeze’in boyun desteği, dinlenme için bir fırsat yaratıyor. Breeze’in tercih edildiği projelerden bazıları: TMB (Türkiye Müteahhitler Birliği), Digitürk, Peugeot, EnerjiSA, Man Power, Wyndham Hotel, Doğan Online, Intercity, Hilton Bomonti, Arı Teknokent, Real Hipermarketleri, Ted Üniversitesi, Michelin, Özdilek. www.nurus.com



GEBERİT DUVAR SÜZGECİ Yenilikçi ürünleriyle modern banyolar yaratan Geberit’in özel olarak geliştirdiği duvar süzgeci ile duş gideri zeminden duvarın içine taşınıyor. Geberit, kişisel bakım ve yenilenmenin en önemli alanı banyolar için geliştirdiği yenilikçi ürünleriyle işlevsel çözümler sunmaya devam ediyor. Geberit duvar süzgeci ile hemzemin duşlar için gider, zeminden duvarın içine taşınıyor. Ürünün bu özelliğiyle tüm su temini ve drenaj tek bir düzlemde toplanıyor. Hemzemin duşlar yaratarak banyolara tarz katan

Geberit duvar süzgeci, dört farklı kapak seçeneği sunuyor; paslanmaz çelik, parlak krom, beyaz veya duvar ile uyumlu materyal ile kaplanabilen özel kapak. Elle çıkarılabilen kapağının arkasında yer alan saç gideri rahatlıkla sökülüp kolayca temizlenebiliyor. Farklı inşaat koşullarında test edilen Geberit duvar süzgeci sistemleri yangından koruma ve akustik izolasyon bakımından da kapsamlı güvenlik sağlıyor. www.geberit.com.tr

MAYIS 2014 - XXI 58

YENİ ÜRÜN

duvar ile aynı malzemeden kaplanabilen özel kapak

alçıpan duvarlar için geberıt duvar süzgeci

saç süzgeci



MAYIS 2014 - XXI 60

UYGULAMA – AYDINLATMA – İSTANBUL

proje müellifi: Fores Mimarlık aydınlatma tasarımı: Çağlar Yılmaz, Türk Philips Aydınlatma

fotoğraflar: Kaan Verdioğlu

Gün Işığı Etkisi GALATASARAY KALAMIŞ YÜZME HAVUZU, PHILIPS GENTLESPACE İLE AYDINLATILARAK %60'A VARAN ENERJİ TASARRUFU SAĞLANDI.

işlevsel aydınlatma sağlandı hem de görsel konfor ön plana çıkarıldı.

olarak sertleştirilmiş ekstra beyaz cam kapaklarla donatıldı.

Philips, Türkiye’de ilk defa profesyonel bir yüzme havuzunda enerji verimli bir aydınlatma projesi uyguladı. Galatasaray Kalamış yüzme havuzu Philips’in son teknoloji ürünü GentleSpace ile aydınlatılarak %60’a varan enerji tasarrufu sağlandı.

Philips’in LED teknolojisiyle aydınlatılan yüzme havuzunda ıslak zeminde bir spor sahası için geniş açılı ve 2 podlu “GentleSpace” armatür kullanıldı. Philips LEDGINE teknolojisiyle 250W metal armatürlere alternatif olarak üretilen 2 podlu GentleSpace (BY460P), 132W enerji tüketimiyle 12 bin lümen ışık akısına sahip bir yüksek tavan aydınlatma ürünü.

30 metreye 40 metrelik boyuta sahip Galatasaray Kalamış yüzme havuzuna kurulan sistem ile geleneksel armatürlerle oluşturulabilecek bir sisteme oranla yüzde 60’a varan enerji tasarrufu sağlandı. Aydınlatma sisteminde kullanılan LED armatürlerin ön-ısınmasız (instant start) olması ile elektrik kesintilerinden sonra aydınlık düzeyinin kısa sürede istenilen seviyeyi yakalamasıyla ayrı bir avantaj sağlandı.

Gün ışığının yeterli olmadığı saatlerde yüzme havuzunun kullanımını artırmak amacıyla gerçekleştirilen aydınlatma projesinde Philips’in enerji verimli LED ürünleri kullanıldı. Enerji tüketimini azaltmanın amaçlandığı proje ile hem standartlar düzeyinde

Yüzme havuzu aydınlatmasında koruma sınıfı IP65 olan, sarsıntılara dayanıklı Gripple Y tipi askılar tercih edildi. Aydınlatma sistemi kolay ve güvenli kurulum için 45 kilograma kadar yük taşıyabilen askılarla yapılırken yüksek düzeyde yarı saydamlık için yüzme havuzu, kaliteli ve termal

Ayrıca kullanılan sistemin anahtarlama yöntemiyle aydınlık düzeyleri kademelendirebilmesi ise yüzme havuzundaki antrenman, maç ve TV çekimi olan maç gibi etkinliklerde enerji tasarrufuna ek olarak işleve dayalı etkin enerji kullanımı da sağlıyor.





ASPEN

MAYIS 2014 - XXI 64

REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

1989 yılından beri modern mimarinin gereklilikleri olan malzeme ve uygulama yöntemlerini sunan Aspen Yapı ve Zemin, başarılı uygulamalarıyla sektördeki uzman marka konumunu güçlendiriyor. “Mekanı oluşturan tüm boyutlara en kaliteli çözümleri sunma” felsefesinin arkasında duran, bu sayede tavan ve zemin ürünleriyle mekanın alt ve üst yapılarını biçimlendirirken estetik ve işlevselliğin ön planda olduğu bölme duvar sistemleriyle, yapılardaki yaşam kalitesini en üst düzeye çıkarıyor. Firmanın, asma tavan, bölme duvar ve zemin sistemleri olarak üç başlık altında toplanan ürünleri, sınırsız ürün alternatifiyle her türden ihtiyaç ve beklentiye cevap vermeyi amaçlıyor. Dünya yapı sektörünün dev markalarıyla yapmış olduğu temsilcilik anlaşmalarından beslenen bu ürün yelpazesi, müşterilere yüzlerce farklı kombinasyon oluşturma olanağı sunuyor. Aspen Yapı ve Zemin Sistemleri'nin ilke olarak benimsediği kalite, istikrar, teknoloji ve yenilik anlayışı, hedef kitlelerin zihninde konumlanmasında etkili rol oynuyor.

borçelik gemlik

www.aspen.com.tr • İş Bankası Şubeleri, Tüm Türkiye, 2013-2014 • Koç Üniversitesi, İstanbul, 2014 • Kuveyt Türk Bankacılık Üssü, İstanbul, 2014 • Şölen Çikolata, Gaziantep, 2014 • BASF, İzmir, 2013 • Borçelik, Bursa, 2013 • Çanakkale Seramik, İstanbul, 2012-2013 • Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 2013 • Kids Mondo, İstanbul, 2013 • Kipaş Holding, Kahramanmaraş, 2013 • Komer Kongre Merkezi, İzmir, 2013 • Koray Spor, Bursa, 2013 • Türk Telekom, Ankara, 2013 • Ümraniye Belediyesi, İstanbul, 2013 • Yaşar Üniversitesi, İzmir 2013

çanakkale seramik merkez binası

mis plastik kayseri

ümraniye belediyesi



BAUMİT Yapı malzemelerinin inovatif markası Baumit, dış cephelere doku, renk ve koruma anlamında geniş bir ürün çeşitliliği sunarken, zemin ürünleri ile de farklı uygulamalara yanıt verebiliyor. Baumit Kullanıma Hazır Dekoratif Kaplamalar yaygın olarak kullanılan toz mineral kaplamaların aksine daha dayanıklı, daha uzun ömürlü olmaları sebebi ile dış cephe ısı yalıtım sistemleriyle de kullanılabiliyor. İçerdiği boya sayesinde, uygulandıktan sonra tekrar üzerine boya uygulaması yapılmasına da gerek kalmıyor.

MAYIS 2014 - XXI 66

REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Özgürce şekillendirilebilen CreativTop dış cephe kaplamaları 758 farklı renk tonu ile yaratıcı kombinasyonlara imkan sağlıyor. Ayrıca çizgi dokulu, düz yüzeyli veya kaba dokulu gibi sayısız dış cephe dokusu uygulanabiliyor. Efekt Boyalar ise, CreativTop ile yaratıcılığın daha da zenginleşmesini sağlıyor. Efekt Boyaları ile renk seçeneklerinin dışında duvarlara ahşap, metal, doğaltaş vb. görünümler de kazandırılabiliyor. Baumit’in farklı zeminler için geliştirilen ürünleri ise kalıcı ve dayanıklı çözümler sunuyor. Sadece iç mekan zeminlerinde kullanılmak üzere geliştirilen Nivello Quatro, halı, seramik, parke gibi malzemelerin altında kullanılarak daha dayanıklı ve estetik döşemelere zemin hazırlıyor. Eski zeminlerin renovasyonu için de son derece uygun bir ürün. Hazır beton ürünleri Beton B20 ve Beton B30 ise sadece ev değil, bahçe uygulamalarında da kullanılabiliyor. Yüksek mukavemetli ve dona karşı dayanıklı olmalarından dolayı özellikle alışveriş, iş merkezi ya da konut projelerinde sıklıkla kullanılıyor. www.baumit.com.tr • Acıbadem Halkalı, İstanbul • Ağaoğlu MyWorld Ayazma, İstanbul • Ataşehir Acıbadem, İstanbul • City Forever, İstanbul • Deichman Mağazaları, Tüm Türkiye • Esilakent, İstanbul • İstanbloom, İstanbul • Medipol Mahmutbey, İstanbul • Özdilek AVM, İstanbul • Rings İstanbul • Teknosa, İstanbul • Zorlu Center, İstanbul



HEMEL

REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

1966 yılında, bir İngiliz şirketi olan Hickson ve Türk hissedarların ortaklığında kurulan Hemel, yıllardır ahşap koruma ve boya sistemleri ile inşaat sektörüne hizmet veriyor ve artan ürün yelpazesi ile ahşaplar için farklı çözümleri kullanıcıların hizmetine sunuyor. Hemel 2014 yılında Hemel Su Bazlı Parke Cilaları, tek komponentli (home), çift komponentli (heavy traffic), spor salonu ve Parke Yağı’nı sektörün kullanımına sundu. Hemel’in su bazlı parke cilaları aşınma direnci, esnekliği ve darbe dayanımının son derece yüksek olmasıyla ev, ofis, okul, alışveriş merkezi, restoranlar ve spor salonlarındaki parkelerin uzun yıllar çizilmeden, yıpranmadan, yepyeni görünmesini sağlıyor ve mükemmel çözümler sunuyor. Hemel Parke Yağı, bakımının hızlı olması ve uygulandıktan bir gün sonra parkelerin kullanıma hazır hale gelmesi özelliğiyle çabuk bakım gerektiren restoran, alışveriş merkezi gibi mekanlar için son derece idealdir. Spor salonları için özel olarak geliştirilmiş Hemel Spor Salonu Parke Cilası, Türkiye’de birçok spor salonunda uygulaması yapılmış bir parke cila sistemidir.

kırk konak

ıroko konakları

48 yıldır Türkiye’de ahşap uzmanlığının öncüsü ve en yaygın uygulayıcısı konumunda olan Hemel, bugüne dek sayısız uygulamaya imzasını attı. Ahşabı ilgilendiren tüm konularda Türkiye çapındaki 200’ün üzerinde yetkili satıcısı ile hizmet vermeye devam ediyor.

MAYIS 2014 - XXI 68

www.hemel.com.tr • Eximbank, Ortaköy/İstanbul • Iroko Konakları, Zekeriyaköy/İstanbul • Kırk Konak, Tarabya/istanbul • Mevlana Müzesi • Mirgün Köşkü, Emirgan/İstanbul • Nef 04, İstanbul • Sera Yapı Binası, Bebek/İstanbul

eximbank

nef 04



KALEBODUR Kalebodur yenilikçi marka yapısı ile mimarların ve tasarımcıların yaratıcılığını beslemeyi hedefleyen, kendini yaratıcılığın yapıtaşı olarak konumlayan bir markadır. Birçok projede olduğu gibi Zorlu Center ve Marmaray projelerinde de projeye özel ihtiyaçları sahip olduğu know-how ile Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek karşılamıştır.

MAYIS 2014 - XXI 70

REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Kalebodur, Zorlu Center AVM’nin dış mekanlarının ihtiyacına karşılık vermek üzere projenin tasarımcısı EAA-Emre Arolat Mimarlık ile ortak çalışmaları sonucu Laminex RF ürününü geliştirdi. Benzeri ürünlerden çok daha dayanıklı, su emme değeri ile dış mekan kullanımına uygun Laminex RF, ilk kez Zorlu Center’ın dış mekan döşemeleri için üretildi ve uygulandı. Ayrıca, Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nin (PSM) ters tavan, iç cephe ve zeminlerde Kalesinterflex tercih edildi. Kalebodur’un esneyebilen ürünü Kalesinterflex, Zorlu Center’ın metro bağlantı tünelinde de uygulandı. Alışveriş merkezinin ıslak hacimlerinde ise farklı ebatları ve modülerliği ile tercih edilen Rainbow Plus ürünü kullanıldı.

marmaray

marmaray

Marmaray metro hattının hizmete açılan 14 km’lik bölümünde, çeşitli ebat, yüzey, doku özelliklerinde, dış koşullara uygun olan Kalesinterflex ve Kalebodur porselen karolara tercih edildi. Kalebodur ürünleri Marmaray’ın Üsküdar, Sirkeci, Yenikapı ve Kazlıçeşme duraklarında kullanıldı.

zorlu center - emre arolat mimarlık

www.kale.com.tr • Adliye Sarayı, Kayseri (Ven Mimarlık) • Adliye Sarayı, Kırşehir (Sütiçen Mimarlık) • Avrupa Konutları Acıbadem Hastanesi (Arta Mimarlık) • Barcelona Metro İstasyonu, Barcelona • Carrefour AVM Bahçelievler, İstanbul (Era Mimarlık) • Darüşşafaka ve Hacıosman Metro İstasyonları (Yüksel Proje) • İTOB Menderes, İzmir (Pao Mimarlık) • Marmaray, İstanbul • Misia Konutları, Bursa (Emre Arolat Mimarlık) • Ramada Plaza (M Office) • Swiss Otel Grand Efes Otel, İzmir (Nida İnşaat) • TOKİ İncek Konutları (Nazan Sağlam Mimarlık) • Zorlu Center, İstanbul (Emre Arolat Mimarlık)

zorlu center psm - emre arolat mimarlık

zorlu center - emre arolat mimarlık



KNAUF Knauf’un Yılın Ses Yalıtım Ürünü Ödülü’ne ve Gümüş Çekül Yapı Ürün Ödülü’ne sahip ürünü Cleaneo Akustik Alçıpan® ile mekanlardaki gürültü “kirliliği” son buluyor. Yüksek ses yutum değerleri sayesinde mimari akustik talepleri yerine getirmek amacı ile duvarlarda ve tavanda kullanılabilen Cleaneo Akustik Alçıpan®, temizleme özelliği ile de kapalı mekanlardaki havanın kalitesini iyileştiriyor.

MAYIS 2014 - XXI 72

REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Kapalı mekanların konfor seviyesini etkileyen en önemli etmenlerden biri, mekanın akustiğidir. Cleaneo Akustik Alçıpan®, farklı perforasyon seçenekleri ile yüksek derecede akustik performans sunarak mekanların verimliliğini artırıyor. Kapalı mekanlardaki bir diğer önemli gereksinim ise, havanın kalitesidir. Daha önceleri, mekandaki havanın kalitesini artırmak denince akla havalandırma sistemini iyileştirmek gibi çözümler gelirken Cleaneo Akustik Alçıpan® ile bugün sektöre yeni bir çözüm sunuluyor. Bu kapsamda, içerdiği zeolit sayesinde Cleaneo Akustik Alçıpan®, ortamdaki kötü kokuları temizleyerek temiz havayı ortama geri veriyor ve bu ürün ile tasarlanan duvar ve tavanlar kararma ve sararma yapmadan bulunduğu ortama süresiz ferahlık katıyor. Çok sayıda farklı yüzey tasarımı ile görsel akıcılığa sahip özgün ve estetik tasarımlara imza atan Cleaneo Akustik Alçıpan®, yeşil bina sertifikalama sistemi olan LEED Deklarasyonu ile de doğaya değer veren bir plakadır. www.knauf.com.tr • Ahmet Hamdi Akseki Camii, Ankara • Ankara Arena Spor Salonu, Ankara • Atakum Kültür Merkezi, Samsun • Finansbank, İstanbul • GS Florya Tesisleri, İstanbul • ING Bank, İstanbul • ING Bank Şubeleri, Türkiye • Next Level AVM, Ankara • Özyeğin Üniversitesi, İstanbul • Prime Mall AVM, Gaziantep • Seyrantepe GS Stadı, İstanbul • Unilever, İstanbul



KORAMIC YAPI KİMYASALLARI Sektörde yeni ürünlerin geliştirilmesi ve üretilmesine öncü olan Koramic Yapı Kimyasalları, ürün kalitesinin artırılması konusunda çalışmalarını sürdürüyor. Koramic Yapı Kimyasalları; CERMIX markasıyla tüm yapıların iç ve dış yüzeyleri ile zeminlerine çeşitli boyutlardaki karo seramiklerin uygulanmasında farklı ihtiyaçlara göre sunduğu yenilikçi ürünleri ile mükemmel çözümler yaratıyor.

MAYIS 2014 - XXI 74

REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Dış mekanlarda ani ısı değişiklikleri, yağmur, don ve yüksek sıcaklık gibi iklimsel değişiklikler nedeniyle oluşacak genleşme ve büzülmelere karşı kullanılan CERMIX dış cephe uygulamaları, teraslarda ve geniş alanlarda, yüksek performanslı ürünler sayesinde en zor yüzeylerde bile büyük ebatlı karo uygulamaları için sorunsuz çözümler sunuyor. Epoksi esaslı ürün sistemleri ile endüstriyel zemin kaplamalarında da fark yaratan CERMIX, fabrika üretim sahalarının kaplanmasında, kimyasallara dayanıklı kaplamalarda, otomotiv ve elektronik sanayide, gemi ve ahşap yat sanayisinde, her türden boru hatları kaplamalarında sağladığı uygulama kolaylığı, kullanım güvenliği, yıpranmazlığı, tamir ve bakım kolaylığı ile tercih sebebi oluyor. www.cermix.com.tr • Akdeniz Olimpiyat Oyunları Şantiyeleri, Mersin • Aksu Evleri, Bursa • Doğuş Matbaa Binası, Kartal/İstanbul • Erkan İnşaat, Çamlıca/İstanbul • İpek Park Evleri, Şanlıurfa • Konkur Asude Evleri, Mersin • Lidya Yapı Aktansu Evleri, Kemerburgaz/İstanbul • Merinos Pazar Yeri Projesi, Osmangazi/Bursa • Novada AVM ve Nikah Salonu, Ataşehir/İstanbul • Orion AVM, Çorlu • Sinan İnşaat - Liparis Marina, Mersin • Sinan İnşaat - Liparis Sunflower, Mersin • Türkpak İnşaat Etimesgut Evleri • Ünsal Group Ünsal Residence, Ankara • Zen Otel, Harbiye/Antakya



PONCEBLOC Almanya ve Fransa’nın yanı sıra dünyanın pek çok ülkesinde tercih edilen yeni nesil hafif yapı elemanı PonceBloc artık Türkiye’de de üretiliyor. PonceBloc acentecilik, armatörlük, entegre lojistik hizmetleri ve liman işletmeciliği gibi ana iş kollarının yanı sıra farklı sektörlerde de faaliyet gösteren Arkas’ın inşaat sektöründeki yeni iştiraki oldu. Arkas’ın faaliyet gösterdiği sektörlerdeki yenilikçi ve öncü kimliğine uygun olarak PonceBloc, Türkiye’nin yeni nesil, hafif ve çevre dostu yapı elemanı olmaya aday.

MAYIS 2014 - XXI 76

REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Avrupa teknik normlarını %100 karşılayan PonceBloc, Alman MPVA Laboratuvarlarında yapılan Ar-Ge çalışmaları ile dizayn edilen ve Fransız know-howı ile geliştirilen doğal bir ürün. Uzun ömürlü yapıları ile bilinen Almanya’da 200 yıldır kullanılan ürün, pek çok avantajı ve üstün yönleriyle Türkiye’de doğal olarak ilk ve tek. PonceBloc Kayseri’de 5000 metrekare kapalı, 63 bin metrekare açık alana sahip özel bir fabrikada üretiliyor. Hafifliğinin yanı sıra çevreci, yüzde yüz geri dönüştürülebilir doğal bir ürün. Üstün ısı ve ses yalıtım performansına sahip PonceBloc, kolay uygulama imkanı ve uzun yapı ömrü ile fark yaratıyor. www.poncebloc.com.tr • City Center AVM, Esenyurt/İstanbul • Dere Boyu Konakları Projesi, Adapazarı • Emrağ İnşaat Konut Projesi, Bodrum/Muğla • Güzelvadi Villaları, Güzelbahçe/İzmir • Koru Modern Villaları, Çanakkale • La Şarapçılık, Torbalı/İzmir • Leman Kültür Otel Projesi, Denizli • Maya Villaları, Dikili/İzmir • Merilsu İnşaat, Antalya • Myvia Konut Projesi, Bornova/İzmir • Pool Towers Konut Projesi, Taşdelen/İstanbul • Rixox Otel, Tekirova/Antalya • Sındırgı Laguna Termal Otel Projesi, Çanakkale • Swiss Otel Lojman Projesi, Bodrum/Muğla • Yalova Thermal Palace, Yalova



TARKETT ZEMİN KAPLAMALARI Tarkett, yenilikçi ve sürdürülebilir zemin kaplamalarında bir dünya lideridir. Merkez ofisi Fransa’da bulunan Tarkett, 100’den fazla ülkede her gün 1,3 milyon m2 zemin malzemesi satışı gerçekleştiriyor. Dünya çapında 30 üretim tesisi bulunan Tarkett, mimarlara, yapı profesyonellerine ve son kullanıcılara entegre iç mekan zemin kaplama çözümleri sunuyor.

birikim hayat koleji

erke tasarım green academy

MAYIS 2014 - XXI 78

REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Tarkett’in geniş ürün yelpazesi ticari tip PVC, linolyum, konut tipi vinil, lamine, laminat parke, iç mekan spor zeminleri ve aksesuarlardan oluşuyor. 1886’lara dayanan köklü geçmişiyle Tarkett, müşterilerinin ihtiyaçlarını en doğru şekilde değerlendirerek, en uygun zemin çözümünü sunmak için çalışıyor. En katı Avrupa standartlarından bile 100 kat daha düşük VOC emisyon değerleriyle Tarkett, ortam hava kalitesine katkı sağlayacak şekilde tüm ürünlerini çevre dostu olarak tasarlayarak en yüksek endüstri standartlarını belirliyor. Sürdürülebilirlik ve ekolojik yenilikçilik taahhüdünün bir parçası olarak, Avrupa'da üretilen Tarkett vinil zemin kaplamaları, 2014 yılı itibariyle “ftalat” içermeyen teknoloji ile üretiliyor.

capacıty avm

www.tarkett.com.tr • Bayındır Kavaklıdere Hastanesi, Ankara • Birikim Hayat Koleji, Güneşli/İstanbul • Capacity AVM, Bakırköy/İstanbul • Cebeci Spor Kompleksi, İstanbul • Erke Tasarım Green Academy, Kısıklı/İstanbul • İTÜ Merkezi Derslik Binası, İstanbul • Lee Cooper Viaport, İstanbul • Medical Park, Gebze/İstanbul • Medipol Hastanesi, Bağcılar/İstanbul • Mektebim Okulları, Beykent/İstanbul • Multitek Elektronik, Dudullu/İstanbul • OFM Hastanesi, Antalya • Sürmene Gençlik ve Spor Salonu, Trabzon • Tur Assist Çağrı Merkezi Genel Müdürlük, Fulya/İstanbul • TÜBİTAK Bilim Merkezi, Konya

tur assıst çağrı merkezi genel müdürlük

cebeci spor kompleksi

tübitak bilim merkezi

ofm hastanesi



TRIMLINE 1997 yılında mimarlık hizmetleri amacıyla kurulan ve TRIMline markası altında modüler bölme duvar sistemleri üretimine odaklanan şirket, ürün geliştirme, tasarım, üretim ve montaj ile hizmet vermeye başladı. Ahşap üretim tesisi yatırımıyla beraber özel kurumsal projeler, akustik malzeme çözümleri ve ofis mobilyaları konusunda sektördeki lider kuruluşlar arasında yerini aldı.

MAYIS 2014 - XXI 80

REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

TRIMline interiors, yurtiçi ve yurtdışında önemli projelerde yer almakta, geniş ve modern ürün skalasıyla özgür, yaratıcı ve fonksiyonel mekanlar oluşturulmasına yardımcı olmaktadır. Eğitim kurumları, havalimanları, genel müdürlükler, alışveriş merkezleri, otel gibi seçkin projelerde çözümler sunmakta, Türkiye’nin önemli mimar ve tasarımcıları tarafından tercih edilmeye devam etmektedir.

netaş genel müdürlük binası/kurtköy

Kullanıcılara sunulan TRIMline Omega, TRIMline SNAP, Straehle 2000/2300/3400, Sistem T, TRIMline Akustik, T.H.E DOOR Kapı, Nüsing Hareketli Bölme Duvar Sistemleri ile oluşturulan klasik ve ekonomik duvarlar, strüktürel yapışma camlı bölme sistemleri, düşey profilsiz tek ve çift camlı bölme duvarlar, akustik ahşap asma tavan sistemleri, duvar kaplamaları ve hareketli kayar katlanır bölme duvar sistemleriyle mekanlarda sonsuz tasarım seçenekleri oluşturulmaktadır. www.trimline.com.tr • Acıbadem Üniversitesi İçerenköy Kampüs Binası, İstanbul, 2013 • Anadolu Holding Buyaka Ofisleri, İstanbul, 2013 • Anadolu Sigorta GM, İstanbul, 2013 • Apple Türkiye Ofisi, İstanbul, 2013 • BP Genel Müdürlük, İstanbul, 2013 • Fatih Koleji Sefaköy Kampüs, İstanbul, 2013 • Netaş GM Binası Kurtköy ve Buyaka Ofisleri, İstanbul, 2013 • Özyeğin Üniversitesi Çekmeköy Kampüs Binaları, İstanbul, 2013 • Piri Reis Üniversitesi Tuzla Kampüs Binası, İstanbul, 2013 • Rönesans Holding GM Ankara, Rönesans Holding Kısıklı Binası, İstanbul, 2013 • Şişli Belediye Binası, İstanbul, 2013 • Tadım Gıda GM Binası Gebze, Tadım Gıda Ataşehir Ofisleri, İstanbul, 2013 • Teknopark Kurtköy, İstanbul, 2013

acıbadem üniversitesi/ataşehir

taegutec genel müdürlük/gebze

fatih koleji/gebze



VILLEROY & BOCH

MAYIS 2014 - XXI 82

REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Light&Shade, traverteni modern 3D grafik ile birleştirerek mekanlarda ışık ve gölge etkileşimini mükemmellikle yansıtan bir konsept sunuyor. Konseptte yer alan beyaz, bej ve doğal taş rengi travertenin kendi doğal renginden esinlenerek tasarlandı. Rölyef dekorlar eşsiz geometrik bir ritim sunan grafik tasarıma sahip. Sonuç olarak Light&Shade minimalist ve klasik yaşam stili sunan mekanlarla mükemmel uyum sağlarken; yaşam alanlarında ışık ve gölge etkileşimini çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. Villeroy&Boch Karo tarafından geliştirilen yeni duvar ve zemin serisi Venida, gri ve bej renklerinden oluşuyor. Altın ve gümüş gibi yüksek kalitede dekoratif unsurlar içeren şerit dekorlar zengin bir tasarımın yakalanmasını mümkün kılıyor. Altın ve gümüş dekorlara eklenen sarmaşık desenli dekorlar hem ana karo hem de ana karolara geçiş olarak kullanılabiliyor. Altın ile gri, gümüş ile bej karolar kombinlenerek beklenmedik bir etki yaratıyor. Sırlı ve mat cilalı vilbostone porselen yer karoları estetik açıdan mükemmel alanların tasarlanmasına olanak sağlıyor. Villeroy&Boch'un farklı taş görünümlerinin karışımından oluşan yeni zemin konsepti Oregon, farklı motif çeşitliliği ile ayrı ayrı desenler oluşturarak canlı bir yüzey etkisi yaratıyor. Karolara derinliğini veren parlak renkler ve ihtiyatlı kabartmalar ise Oregon'un doğal cazibesini vurguluyor. Tasarım çeşitliliği, geniş ve modern formatlarıyla Oregon, zemin dekorasyonu için çok çeşitli alternatifler sunuyor. Oregon ile banyolarda veya diğer yaşam alanlarında doğal his veren modern efektler yaratılabiliyor.

lodge

oregon

venıda

lıght&shade

my earth

Villeroy&Boch, Lodge ile ahşap zemin görünümüne sahip yeni porselen seramik zemin konseptiyle dikkat çekiyor. Parkeden ilham alan Lodge, doğal ahşap görünüm, damarlı yüzey, renk çeşitliliği ve otantik renklerle uyumlu olarak geliştirildi. Lodge, hem özel hem ticari alanlar için sağlamlık, dayanıklılık ve kolay bakım gibi porselenin tüm faydalarını sunuyor. www.villeroy-boch.com



MAYIS AJANDASI ... - 21 Mayıs

Galeri Non, Beyoğlu, İstanbul

www.galerinon.com

TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi, İstanbul

www.yapifuari.com.tr

arasında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenleniyor.

1. Uluslararası Kentsel Planlama-Mimarlık-Tasarım Kongresi

Kongrenin bildiri sunumlarında ulusal ve uluslararası

Kocaeli Üniversitesi, Kocaeli

upad2014.kocaeli.edu.tr

Mimarlarla KonTAK Konferansları

TAK “Mimarlarla KonTak Konferansları” kapsamında bu ay her

Tasarım Atölyesi Kadıköy, İstanbul

www.kadikoytasarim.org

Adahan İstanbul, İstanbul

www.yogunluk.org

Salt Beyoğlu, İstanbul

www.saltonline.org

DAM - Alman Mimarlık Müzesi, Frankfurt, Almanya

www.dam-online.de

Design Museum, Londra, İngiltere

designmuseum.org

değerlendirerek inovatif çözümlere ulaştığına odaklanıyor.

Yaşar Üniversitesi, İzmir

conference5t.yasar.edu.tr

MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür Merkezi, İstanbul

www.msgsu.edu.tr

Kayseri

kayserito.org.tr

Swissotel The Bosphorus, İstanbul

www.surdurulebilirmarkalarkonferansi.com

Aedas am Pfefferberg, Berlin, Almanya

www.aedes-arc.de

Extramücadele- Gökyüzünde Tanrı Yok Kuşlar Var

1997’den beri sürmekte olan sanatçı kolektifi Extramücadele’nin ikinci kişisel sergisi mücadelenin nerede olması gerektiğini araştırıyor.

6 - 10 Mayıs

8 - 11 Mayıs

8 Mayıs - 5 Haziran

Yapı İstanbul Fuarı 2014

Bu sene 37.si düzenlenen Yapı Fuarı 6 - 10 Mayıs tarihleri

çalışmaları ile tanınmış davetli konuşmacılar, akademisyenler, yönetici ve uzmanlar yer alıyor.

Perşembe sırayla Murat Şanal, Cem İlhan - Tülin Hadi, Ertuğ Uçar - Mehmet Kütükçüoğlu ve Murat Tabanlıoğlu’nu ağırlıyor.

8 Mayıs - 7 Haziran

Axis Mundi

Sergide Nevzat Sayın ile sanatçı Ahmet Doğu İpek tarafından tasarlanmış bir yerleştirme ile İsmail Eğler ve Nezih Vargeloğlu’nun işleri yer alıyor.

9 - 25 Mayıs

The Clock Salt

Christian Marclay’in 24 saatlik, sıradışı başyapıtı “The Clock” 9 - 25 Mayıs tarihleri arasında Salt Beyoğlu’nda.

10 Mayıs - 19 Ekim

Mission: Postmodern

Alman Mimarlık Müzesi’nin kurucusu Heinrich Klotz’un günlüklerinden yola çıkılarak hazırlanan sergiyle müzenin 30. yılı kutlanıyor.

14 Mayıs - 31 Ağustos

Daniel Weil

15 - 16 Mayıs

5T Toplantıları "Tasarım ve Direniş"

5T Türkiye Tasarım Tarihi Topluluğu Toplantıları “Tasarım ve

Geleneksel Türk Mimarlığının Çağdaş Yorumcusu - Hamdi Şensoy

Sergi, Prof. Hamdi Şensoy’un halen sürdürdüğü, 60 yıldan

MAYIS 2014 - XXI 84

AJANDA

22 - 29 Mayıs

23 Mayıs

28 - 29 Mayıs

31 Mayıs - 5 Haziran

3 Haziran

11 Haziran - 28 Eylül

Kayseri Ticaret Odası Hizmet Binası Ulusal Mimari Fikir Yarışması

Sergi, Weil’in işlerinin tasarım süreçlerine ve kaynakları nasıl

Direniş” temasıyla dokuzuncu kez düzenleniyor.

daha uzun bir zamana yayılan meslek hayatına retrospektif bir bakış getiriyor. Kayseri Ticaret Odası Yönetim Kurulu tarafından, Mimarlar Odası Kayseri Şubesi koordinasyonunda düzenlenen yarışmanın son teslim tarihi, 23 Mayıs.

Sürdürülebilir Markalar Konferansı

Sürdürlebilir Markalar Konferansı sürdürülebilirliğin işletmelere

Yeni Moskova - Uluslararası Yarışmalarla Gelen Kentsel Gelişim 2012-2014

Sergi Moskova kentinin kentsel gelişim stratejisinin uluslararası

Mimaride Işık Vol 4: Yansımalar

PLD Lighting Design tarafından organize edilen etkinlikte Gerd Pfarré bir konferans veriyor.

Yapı - Endüstri Merkezi, Fulya, www.yem.net İstanbul

Sites of Reason: A Selection of Recent Acquisitions

Sol LeWitt ve Richard Serra gibi mekansal yerleştirmeleriyle

MoMA, New York, Amerika

kattığı değerleri araştırıyor.

yarışmalarla nasıl dönüştürüldüğünü inceliyor.

bilinen sanatçıların işleri bir araya getiriliyor.

www.moma.org




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.