xxi eylul 2011

Page 1



Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekân Depo Yayıncılık adına sahibi ve yayın yönetmeni Kuyaş Örs yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş hulya@depo.com.tr endüstriyel tasarım editörü Elif Esmez elif@depo.com.tr

ÖDÜL ENDÜSTRİSİNİN MİMARLIK ORTAMINA KATKISI VAR MI?

sektör editörü Tuğba Demirci tugba@depo.com.tr editör Özge Gürbüz ozge@depo.com.tr reklam müdürü Burcu Hinginar Akıncı okuyucu ilişkileri sorumlusu Manolya Nurgün iletişim sorumlusu Mürüvvet Can grafik tasarım Aslıhan Özgen sayfa tasarım ve uygulama Doğukan Bilgin kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu web tasarımı Anıl Dönmez Turgay Tuğsuz basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mahallesi Şair Sokak No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Depo Yayıncılık Hacı İzzet Paşa Sokak Rota 1 Apartmanı 12/2 34427 Gümüşsuyu İstanbul 0212 251 1811 xxi@depo.com.tr genel dağıtım DPP Yerel süreli yayın. Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Depo Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz.

Gündelik basının mimarlıkla ilişki kurduğu neredeyse tek alan haline gelmiş olan mimarlık ve gayrimenkul ödülleri üzerine bir toplantı gerçekleştirdik. Uğur Tanyeli, Emre Arolat ve Hüseyin Kahvecioğlu'nun katılımıyla gerçekleştirdiğimiz toplantıda ödül sistemlerinin mimarlık ortamına katkı sağlamak amacını gütmüyor olduğu dile getirildi. Çoğu durumda, özellikle de Pritzker gibi prestijli ödüllerde, ödül kazananın zaten çoktan herkes tarafından mesleki olarak başarılı addediliyor olmasının da ödüllerin heyecanını kaçırdığı belirtildi. Ortaya çıkan tabloda ödül sistemlerinin kendilerini besleyen ve kendi iç mekanizmalarını öncelikli olarak dert edinen yapısının ödül almayı ikinci plana ittiği tartışıldı.

Doğası gereği kimin seçtiğine bağlı olarak ödülün verildiği mimarın ya da projenin değiştiği bir sistem bu. Bir ayrıştırma mekanizması olarak kurgulanmış olsa dahi çok sayıda ödülün ortalıkta olmasıyla yüzlerce projeyi ya da mimarı “ödüllü” diye etiketlendirerek eşdeğerleştiren ve dolayısıyla kendi kendini yiyen bir sistem. Belli ki o artık bir endüstri. O endüstri daha fazla ödülü tetikleyen ve bu yolla aslında kendi kendisini meşrulaştıran bir düzenekle işliyor. Bu yeni durumda bize düşen belli ki ödüller arasında kendi görüşlerimize yakın olanları seçip diğerlerini elemek; prestijli ödüllerle anlık parlama yaratmaktan başka amacı olmayan ödüller arasından kendi seçimlerimizi yapmak. XXI


GÜNCEL 8 GÜNCEL PROJELER

34 ÖDÜL ENDÜSTRİSİ

İÇİNDEKİLER

Son dönemde sayıları hızla artan gayrimenkul ödüllerinden yola çıkarak Türkiye'nin uluslararası ödül sistemindeki konumunu ve de bu yeni durumun Türkiye'deki mimarlığa etkilerini konuştuk. Uğur Tanyeli, Emre Arolat ve Hüseyin Kahvecioğlu ile birlikte yaptığımız toplantıda ödül sisteminin teşvik edici bir rol üstlenmesinden ziyade aslında kendi kendini besleyen ve mimarlıktan ziyade gayrimenkul ve medya dünyalarını ilgilendiren yapısı üzerine durduk.

PROJE

EYLÜL 2011 - XXI 2

42 CANLI FOSİL

12 TASARIMIN ÖTE YANI... / ALPAY ER Şu “Zanaat” Meselesi...

18 SORU İŞARETİ / KORHAN GÜMÜŞ Farklı Bir Şey Yapalım: Taksim’i Yarışmaya Açalım

24 KÜÇÜK MÜDAHALELER / OTTO VON BUSH Sosyal Tasarımın Stratejik Estetiği

Geçtiğimiz aylarda ikinci kısmı açılan New York'taki High Line Park, yıllarca kullanılmamaktan harabeye dönüşmüş tren hattını kente geri kazandırırken bir yandan da oluşturduğu mekanla kentliler için yaşayan bir sosyal mekan sunuyor.



46 TOPOĞRAFİK MİMARLIK 10 yıldan uzun süredir devam eden Galiçya Kültür Kenti projesinin ilk fazı tamamlandı. Eisenman Architects'in tasarımı, üzerinde bulunduğu topoğrafyayla bütünleşerek onun içinde bir kent dokusu yaratıyor.

64 PARÇALA-BİRLEŞTİR Yazgan Tasarım Mimarlık tarafından tasarlanan Yenigün İnşaat Yönetim Binası, ayrı kütleler halinde tasarlanan program öğelerinin eklemlenmesiyle biçimlendirildi.

68 DERİNLEMESİNE DENEYİM Kale firmasının yeni mağazaları için Demirden Design tarafından tasarlanan sistem kurgusu, firmanın tüm ürünlerini bir araya getiren, farklı mimari yapıdaki bayilerine de uyarlanabilen yapısıyla öne çıkıyor.

52 YEŞİLİN İÇİNDEKİ MÜZİK

74 ENGELSİZ SEYİR KEYFİ

Atatürk Opera ve Konser Salonu, yeşil alan kullanımının artırılmasıyla kamusallık özelliği pekiştirilen ve bir kompleks olarak tasarlanan projenin birbiriyle ilişki kurabilen önemli parçalarından biri.

Ziba tasarım stüdyosu tarafından tasarlanan Jumpseat; konferans ya da sinema salonlarındaki izleyicilere daha konforlu ve rahat bir seyir keyfi yaşatırken, modern iç mekan tasarımlarına da iyi bir ürün alternatifi sunuyor.

ÜRÜN 76 ÜRÜN İÇİNDEKİLER

86 DOĞAL GÖRÜNÜMLÜ MODERN İstanbul Gayrettepe'de İl Özel İdaresi tarafından yaptırılan Gayrettepe Anaokulu'nun dış cephesinde Işıklar Tuğla'nın sunduğu Architon terra cotta ürünü tercih edildi.

EYLÜL 2011 - XXI 4

88 DÜŞÜNCELİ HAVUZ Dr. Krieger Architekten+Ingenieure GmbH tarafından tasarlanan Almanya'nın en büyük havuz kompleksi Westfalenbad Hagen'da Vitra ürünleri tercih edildi.

58 TEK BİR ODADAN KÜTLEYE A Tasarım Mimarlık tarafından TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Söğütözü Kampüsü'nde tasarlanan öğrenci konukevi yapıları, tek bir oda çözümünden kütleye ulaşılarak kurgulanmış.

90 AYDINLATMA REFERANS DOSYASI Durlum EA Tasarım EL-Bİ Gül Elektrik Hi-tec Aydınlatma Mühendislik Modern Elektronik Optimum Aydınlatma Prolux Schneider Electric Tepta Aydınlatma Veksan Aydınlatma Viko

114 AJANDA





ÇEKİRDEK EV Kilyos'ta Suyabatmaz Demirel Mimarlık tarafından tasarlanan bu yapı; bahçe cepheleri, terası ve doğal ortamıyla sakin bir hayat sunuyor. Proje, İstanbul’un kuzeybatısında, Karadeniz'e kıyısı olan küçük yerleşim yeri Kilyos’ta bulunuyor. Bölge, şehre yakınlığı ve doğal güzellikleriyle hem bir sayfiye yeri hem de İstanbullular için gözde bir yerleşim yeri olma özelliğini taşıyor. Çekirdek bir aile için ideal olan konut, imar yönetmeliğinin tariflediği sınırlar içerisinde 60 m2’lik bir oturma iznine sahip. Bu alanlar içerisinde kullanıcının ihtiyaç ve istekleri doğrultusunda dikdörtgen formunda tasarlanan yapı üç kat ve çatı katından oluşuyor.

EYLÜL 2011 - XXI 8

GÜNCEL

Yapıya giriş, yol ve arazi kotları arasındaki fark kullanılarak zemin kattan sağlanıyor. Zemin kat, salon ve diğer katlara ulaşımı sağlayan yapı çekirdeğini içeriyor. Bodrum katta

mutfak ve yemek odası ile bir misafir yatak odası bulunuyor. Yapının üst katlarının üzerine oturduğu kalın taş duvarlarla çevrili olan bu kata ait geniş teras, taş yapı duvarının bahçeye doğru uzamasıyla elde edilmiş korunaklı bir alanda konumlanıyor. Yapının birinci katı ve çatı katında ise yatak odaları yer alıyor. Yapı yola sırtını dönerek bahçe tarafına yönelirken, tüm yaşam alanlarının bahçeye cephesi bulunuyor. Belirli bir grid sistemi oluşturularak açılan pencere boşlukları bahçe yönünde büyüyor. Pencere boşluklarının oluşturdukları izler düşeyde ve yatayda fugalarla vurgulanarak; sıva ve boya uygulanacak olan cepheye yalın bir hareket kazandırıldı.


Milano Architettura Design Edilizia Milano MimarlÄąk, YapÄą ve TasarÄąm FuarÄą

*HOHFHáLQ øúDUHWOHUL YapÄą iĹ&#x;leri sektĂśrĂźnde yeni baĹ&#x;yapÄątlar projelendirmek ve inĹ&#x;a etmek için ĂźrĂźnler, çÜzĂźmler ve teknolojiler. Desteklenebilir ve gĂźvenli bir mimarlÄąk için gĂśrĂźĹ&#x;meler ve etkinlikler. BĂźyĂźk ve tek bir randevu, MADE expo uluslararasÄą en Ăśnemli yapÄą fuarÄądÄąr. MADE expo, MADE eventi srl )HGHUOHJQR $UUHGR VUO ĂšLUNHWOHULQLQ ELU JLULĂşLPLGLU

Organize eden: MADE eventi srl WHO ‡ LQIR#PDGHH[SR LW ‡ PDGH#PDGHH[SR LW

'HVWHNWH EXOXQDQODU

www.madeexpo.it


BİLGİ DEPOSU

EYLÜL 2011 - XXI 10

GÜNCEL

TMMOB Mimarlar Odası Samsun Şube Hizmet Binası Yarışması'nda ikincilik ödülüne layık görülen Erdem Dokuzer ve Gufran Baykal'ın projesi, serenderlerden yola çıkarak tasarlanan konferans salonunu merkeze alıyor.

Mimari tasarıma yaklaşım, ihtiyaç programında istenilenlerle beraber, kentsel bağlamda sürdürülebilir tasarım hedefleriyle bütünleştirilerek oluşturuldu. Geri dönüşüm, esneklik, çok amaçlılık ve estetik kavramları göz önünde bulundurularak, mekanlar arası iletişim, mekanlarda işlevlere göre esneklik, kullanılan malzemelerin geri-dönüşümü ve mimari estetiğin tek bir noktada buluşması öngörüldü. Ayrıca bölge mimarisine bir gönderme niteliği olarak geleneksel Karadeniz serenderleri örnek alındı. Serenderler bilindiği üzere yiyeceklerin depolandığı yöresel bir yapı türü. Yapıda yer alan konferans salonu ise tıpkı serender gibi, bilginin depolandığı ve yayıldığı bir odak noktası. Bu noktada serender yapısından esinlenerek yapılan bir metaforla tasarım sürecine başlandı. Cephelerde yapılan doluluk-boşluk oranlarıyla da vurgulanan ve “Bilgi Deposu” olarak adlandırılan konferans salonu, kitle bazında kendini vurgulayarak iç ve dış mekan arasında tanımlayacı bir geçiş öğesine dönüştü.

Arazinin bitişik nizamdaki parselinde, insan yoğunluğu, araç giriş ve çıkışı göz önünde bulundurularak Cumhuriyet Caddesi'nden ana giriş verildi. Mimarlar Odası Samsun Şube Hizmet Binasının, kabul holleri ve sosyalkültürel mekanlar (sergi, konferans ve kitaplık) bodrum, zemin ve birinci katta konumlandırıldı. Sergi alanının, zemin katta kurgulanmasıyla yer düzleminde kültürel iletişime en yakın ve en önemli buluşma noktası yaratıldı. Sergi alanının sadece zemin katta sınırlanmayıp kitaplık katı ve konferans fuayesiyle düşey sirkülasyonla birleştirilmesi hedeflendi. Binanın giriş katı döşemesinin yırtılarak yukarı doğru esnetilmesiyle bodrum kat kullanıma açılarak bu alana kitaplık birimi yerleştirildi. Bu sayede kitaplığın doğal aydınlatmayla beraber, kent sokağıyla bağlantısı sağlandı. Aynı zamanda katlar arasında sıkışmayan, farklı işlevleri barındıran birimler arasında homojen bir geçiş de elde edildi.

Kentsel alanların devamı niteliğindeki konferans salonu binanın birinci katında konumlandırıldı. Ayrıca konferans salonu bir giriş saçağı görevi üstlenerek kent yüzünde bir farkındalık oluşturdu. Konferans salonunun amfi düzeninde yerleştirilmesi geniş bakış açısı ve giriş hacminin daha güçlü vurgulanmasını sağladı. Esnek bir iç mekan çözümüyle konferans salonunun kapasitesi katlanır cam bölmeler sayesinde artırılabilmekte. Fuaye'nin kokteyl amaçlı kullanılabilmesi için katlanır cam bölme yazın açılabiliyor ve yarı açık mekana dönüşebiliyor. Üst katta yer alan lokal de gerekli zamanlarda fuaye ek olarak kullanılmak üzere tasarlandı. Mimarlar Odası'nın hizmet birimlerinin konferans salonunun kullanıcılarından izole edilmesi için bu alanlar üçüncü, dördüncü ve çatı katlarında konumlandırıldı. Teknik ofis birimleri açık ofis düzeninde kurgulandı. Ayrıca çatı katında merdiven boşluğuna tepe pencereleri düşünülerek ofis mekanlarına doğal ışık sağlandı.

Yapı çekirdeği sergi alanının diğer mekanlara akışını sağlarken ofis katlarına merkezi konumlandırılması sayesinde de işlevler doğru çalışıyor. Çekirdekte, kültürel mekanlara merdiven kullanımının teşvik edilmesi için bir galeri boşluğu oluşturuldur. Bu boşluk sayesinde doğal ışık iç mekanlara kadar girebiliyor ve dışarıdan iç mekanın algısı da artırılıyor. Hakim rüzgar yönü göz önünde bulundurularak gerek galeri boşluklarının gerekse çatı katında oluşturulan tepe pencerelerinin doğal hava sirkülasyonunu sağlaması düşünüldü. Yapının tam anlamıyla doğal ve sürdürülebilir yapı malzemeleri kullanılarak bütünleşmesi ve simgesel ağırlığının kültürel aktiviteleriyle yansıtılması amacıyla cephesi ahşap kaplandı. Ayrıca yapının çelik strüktürü mekanlara hafiflik hissi katmakla beraber, masif yüzeylerin beton hacimlerle sıkıştırılmasıyla da derinlik etkisi uyandırıldı.


. Üye ilişkileri, mesleki denetim vb. fonksiyonlar

üzerinde revize olanağının bulunmaması öneri

Yapılan tartışma, değerlendirmeler ışığında ödüle

girişten oldukça uzaklaştırılmış olması,

geliştirilmesini engellemiştir.

değer görülen projenin mimari proje şartnamesi

. Giriş katında öngörülen sergi vb. fonksiyonlar

Buna karşın;

koşulları çerçevesinde hazırlandığı görülmüştür.

yer seçimi bakımından doğru olmakla birlikte,

. Özgün mimari tasarım arayışı ve çözümler,

Bununla birlikte; fonksiyonların yer seçimi

mekanın 1/2'si kadar bir servis alanı yapılması,

. Yapının mimari karakteri, farklı bir kimlik

konusunda kimi sorunlar saptanmıştır. Belli başlı

bu alanın yetersiz olmasına neden olmuş,

arayışı,

sorunlar olarak şunlar sıralanmıştır.

. Cumhuriyet Caddesi'ne bakan cephede

. Malzeme seçimi ve kullanımını

. Bodrum katta kütüphane yapılması, doğal ışık

kaybedilen alanın yapıya mimari kazanımı

. Proje niteliği

yetersizliği, yapıdaki konumu, girişle öncelikle ilişki

değerlendirme konusu olarak belirlenmiştir.

. Proje strüktürü

kurması nedeniyle,

. Ayrıca beton-çelik taşıyıcı sistem önerisi yapım

Ve özgün bir sunum olması nedeniyle proje

. Konferans salonunun 1. katta yapılması; diğer kat

maliyetini artırmaktadır.

ikincilik ödülüne değer görülmüştür.

yüksekliklerini sınırlandırmış, öncelikli olan mesleki

. Ön cephelerde servis ve sirkülasyon alanlarına

denetim, üye ilişkileri vb. fonksiyonlarını olumsuz

yer verilmesi olumsuz olarak değerlendirilmiştir.

Jüri üyeleri: Cengiz Bektaş, Doğan Hasol, Deniz

olarak etkilemiş,

Yukarıda belirtilen sorunların büyük ölçüde proje

İncedayı, Eyüp Muhcu, H. Sinan Omacan

JÜRİ RAPORU

işveren: TMMOB Mimarlar Odası Samsun Şubesi konum: Kılıçdede, Samsun alan: 1.280 m2 mimari tasarım: Erdem Dokuzer, Gufran Baykal tasarım ekibi: Erdem Dokuzer, Gufran Baykal, Burcu Akın, Serkan Karaaslan, Türker Fırat proje türü: Ofis yapım türü: Çelik proje tarihi: 2011

GÜNCEL 11 XXI - EYLÜL 2011

yapının fonksiyon diyagramı

mekanlar arası ilişkiyi gösteren model

konferans salonu

bodrum katta yer alan kitaplık birimi


ŞU “ZANAAT” MESELESİ... Son on yıldır tasarım çevrelerinde “zanaat” daha bir fazla telaffuz edilir oldu. Bu sadece Türkiye ile sınırlı değil, hatta sanayileşmiş pazar ekonomilerinde zanaatın tasarım gündemine “geri dönüşü” daha uzun bir süredir ve daha geniş bir kapsamda tartışılıyor. Bunun birden fazla nedeni var. Fordist sanayileşme modelinin baskınlığını yitirmesi, farklılık ve yeniliğe yönelik talep, imalat teknolojilerinde artan esneklik, düşük adetlerde üretim yapma ve internet üzerinden niş pazarlama imkanlarının ortaya çıkması ve özellikle sanayileşmiş ülkelerde ortaya çıkan alternatif yaşam biçimleri (new age vb.) ile uyumlu, mekanda “küçük” zamanda “yavaş” bir üretim tarzı oluşu zanaatı yeniden toplumsal gündeme soktu.

EYLÜL 2011 - XXI 12

TASARIMIN ÖTE YANI...

Tasarım ve tasarımcılar açısından ise zanaatla tekrar buluşma sanayi devriminin başında tasarımın emek sürecindeki ayrışmasında olduğu gibi, kapitalizmin tarihsel evriminde bir başka kavşağa işaret ediyor. Bir yandan post-fordist kapitalizmin esneklik, yenilik ve farklılık talepleri ile bir zamanların artizanal, yani esnek ve düşük temrinli üretim tarzı belli noktalarda örtüşürken, diğer yandan öteki uçta kullanıcı/tüketicinin de üretime katılabilmesine ve hatta kendi ihtiyacı için üretebilmesine yönelik beklentilerin artışına tanık oluyoruz. “Do-it-Yourself /DIY” ve “Yeni Zanaat” (New Craft) ve benzerleri yaygınlık kazanırken, farklılaşmaya odaklı “tasarım ekonomisi” yeni “zanaatkarın” yarattığı biriciklik algısına giderek daha fazla gönderme yapıyor. Tasarımcılar açısından ise bu tür bir üretim tarzının gündeme gelişinde, imalat sanayinin maliyet avantajına sahip lokasyonlara kaymasının getirdiği istihdam ve müşteri kaybı gibi yapısal problemler önemli rol oynuyor. Sanayinin yokluğunda tasarımcılar artık sadece tasarlayan değil, aynı zamanda bizzat yapan ve hatta satan rollerini de üstlenmek zorunda kalıyor. Bu nedenle, en azından Batı’da zanaatın tasarımcı-yapıcı (designermaker) tarzında yeniden gündeme gelişi geçmişe romantik bir öykünmeden çok tasarımın yeni ekonomi politiğinin dayattığı somut bir zorunluluk.

ALPAY ER

www.tasarim.itu.edu.tr

Türkiye’de ise mesele daha da karmaşık. Uzunca bir süre zanaat ve tasarım arasındaki ilişki basitçe birbirlerinin tarihsel öncül ve ardılı olmaya indirgenmişti. Bu yüzden tasarım-zanaat ilişkisi son dönemdeki bir, iki istisnai çalışma (bknz G.Turan, 2009; Ç.Kaya, 2011) haricinde büyük ölçüde ihmal edilmiş bir konu. Sanayileşmenin modernleşme ve “ilerleme” ile özdeşleştirilerek mitleştirildiği tüm toplumlarda oldugu gibi, ideolojik düzlemde “eski” ve “geri” olanla ilişkilendirilen zanaat, modern Türk tasarımcıları için en azından 2000’lere dek sadece tasarım tarihi derslerinde konu edilen, geçmişe dair bir kavram olageldi. En azından benim kuşağımın eğitim sürecinde zanaat, 19. yüzyılda sanayileşmenin getirdiği sorunları geçmişe öykünerek aşmak isteyen romantik “Arts and Crafts” hareketinden ibaretti. Fordist üretim tarzını idealize eden –ki bu ülkede varlık koşulları mevcut değildi, modernist endüstriyel tasarım eğitimi uzunca bir süre zanaatı yaşanılan toplumsal, iktisadi ortama ilişkilendirerek mesele dahi etmedi. Zanaat özünde tarihe, eskiye dair bir meseleydi, tasarım ise

geleceğe! Oysa zanaat baskın üretim tarzı olma vasfını yitirmesine rağmen Fordist üretim tarzının hakim olduğu sanayileşmiş ülkelerde dahi tamamen hiç bir zaman ortadan kalkmadı. Zanaatkarın becerileri sanayileşmiş üretim sistemine kısmen adapte olurken, belli üretim kollarında zanaat varlığını korumayı başardı. Batı’da modern tasarımcıların sanayileşmiş üretim sistemleri içinde zanaatkarlarla beraber çalışmalarının ürün tasarımındaki süreç ve sonuçlar üzerindeki katkısı üzerine hem tarihsel hem de güncel nitelikte önemli bir külliyat mevcut. İtalya’nın tasarım konusundaki güçlü gelenek ve kültürünün önemli öğelerinden birisi tasarımcı ve hala küçük ölçekli sanayi işletmelerinde çalışmaya devam eden zanaatkarlar arasındaki yakın işbirliği. İronik bir şekilde Türkiye’de endüstriyel tasarıma dair ilk bilinen girişim 1950’li yıllarda yerel zanaat ürünlerinin profesyonel endüstriyel tasarımcıların katkısıyla Amerikan ihraç pazarı için “modernize” edilmesini amaçlayan ABD hükümeti destekli bir projedir (Er, 2000). Ancak Türkiye’de zanaatın el sanatlarına indirgenmesi tasarım açısından modern piyasa ekonomisi içinde oynadığı rolü ve potansiyelini örttüğü gibi, tasarım süreçlerindeki rolü ve yerinin meşruiyetini de tartışılır kılmıştır. Oysa özellikle mobilya ve benzeri alanlarda modern Türk tasarımının erken dönem örnekleri zanaatkarların becerilerine dayalı artizanal imalat tarzının ürünleri (Turan, 2009). Günümüz Türk tasarımının önde gelen tasarımcıları da bugün hala zanaatkarların becerilerine dayalı artizanal imalattan önemli ölçüde faydalanmakta. El becerisi geleneksel anlamda zanaatın önemli bir öğesi ancak bugün artık zanaat sadece malzemeyi işleme teknolojisiyle değil, ürününün imalat sürecinin zanaatkar tarafından, Richard Sennet’in (2008) terimiyle bireysel bir adanmışlıkla yönlendirilmesi ve yönetilmesi olarak anlaşılmak durumunda. Bir süredir yabancı tasarımcılardan Türkiye’de zanaatların mevcudiyetini ve avantajlarını dinliyoruz. Hatta yerli tasarımcılarımız böylece “farkındalık” kazanıp bu söylemi “içselleştirme” sürecine girdiler. Öte yandan züccaciye, hediyelik eşya ve benzeri sektörlerdeki firmalar da bir süredir sınırlı adet imalatlarındaki el emeğini kutsayan bir söylem ile pazarlamaya başladılar. Bunlara bakarak bugün Türkiye’de Batı’daki anlamda “zanaata geri dönüş”den bahsedebilir miyiz? Eğer kasıt mikro ölçekli imalat şeklinde sanayi kapitalizmine uyum sağlamış bir artizanal üretim tarzı ise; yanıt basitçe “hayır”. Zaten hiçbir yere gittiği yok ki geri dönsün! Eğer kasıt sınırlı adet imalattaki el emeğine yapılan abartılı vurgu ise, bu da zanaatın geri gelişi dışında manüfaktür tarzı imalat dahil pek çok şey olabilir. Zaten kuyumculuk gibi sektörlerde yaygın bir iş modeli. Bugün KOBİ ölçeğinde olsa da Türkiye’de bir imalat sanayi mevcut ve asıl sorun hala bunlarla tasarımcıların bir araya gelmesi. Bu yüzden tasarımcılarımızın post-endüstriyel bir zanaat romantizmine kendilerini kaptırmaları için pek erken! Önümüzde Türkiye’de zanaat-tasarım ilişkisi üzerinden geliştirilebilecek hibrit modellere dair pek çok olasılık mevcut, yeter ki şu gecikmiş zanaat meselemizi ithal bir romantizme de, kısa vadeli ticari bir pragmatizme de kurban etmeden tüm boyutlarıyla anlayabilmeyi bir becerelim.



LALE DEVRİ AYDINLANIYOR Lale Devri'nde yapılmış eserlerden III. Ahmet Çeşmesi'nin aydınlatma sistemi, İtalyan Ticaret Merkezi'nin koordinasyonuyla 27 Temmuz'da devreye girdi. İtalyan Ticaret Merkezi'nin İstanbul'daki kentsel aydınlatma projelerinde yaptığı işbirliklerinden üçüncüsü olan III. Ahmet Çeşmesi aydınlatma sistemi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğü'nün de işbirliği ile 27 Temmuz'da devreye girdi. III. Ahmet tarafından 1728 senesinde yaptırılmış olan çeşme, Topkapı Sarayı'nın Bâb-ı Hümayun Kapısı'nın önünde, Ayasofya Camii'nin kıble tarafında yer alıyor. Daha önce aynı yerde bulunan Perayton adlı Bizans çeşmesinin yerine yapılan eser, Lale Devri'nin en

etkileyici yapılarından biri. Tarih boyunca birçok gezgin ve araştırmacının da ilgi odağı olan yapı, yeni aydınlatma sistemiyle artık geceleri de ışıldıyor. Dolmabahçe Saat Kulesi ve Sadrazam Sait Paşa Konağı'nın mimari aydınlatma sistemlerinin İtalyan aydınlatma firmaları tarafından projelendirilmesi ve uygulanması da İtalya Büyükelçiliği işbirliğiyle İtalyan Ticaret Merkezi tarafından koordine edildi. 2009 yılı sonunda gerçekleştirilen bu iki projenin ardından III. Ahmet Çeşmesi'nin aydınlatma sistemi projesinin yönetimi yine Prof.

Corrado Terzi tarafından gerçekleştirildi. Daha önce Vatikan dahil pek çok tarihi eser ve alanın kentsel aydınlatma projelerinde görev alan Roma Üniversitesi'nden Prof.

Corrado Terzi'nin yönettiği projelerde, aydınlatılacak eserin öne çıkması gereken özellikleri etüt edilip şehrin dokusunda en uygun şekilde planlanarak uygulanması hedeflendi.

BİR KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ

EYLÜL 2011 - XXI 14

GÜNCEL

Contemporary Istanbul tarafından düzenlenen “Kent ve Kültür” konferansında sanat ve mimari alanındaki fikir önderleri, İstanbul'un kültür ve sanat merkezi olarak değişmekte olan alt yapısını tartışıyor. “Kent ve Kültür” konferansı, İstanbul Bienali'ne paralel olarak 19 Eylül Pazartesi günü Esma Sultan Yalısı'nda gerçekleşiyor. 15 milyon nüfusuyla binlerce yıl farklı medeniyetlere merkez olmuş ve dünyada her kesimin yakından takip ettiği İstanbul'da, uluslararası kültür, sanat ve mimarlık dünyasının önde gelen isimlerinin katılacağı konferans iki bölümden oluşuyor. Konferansın “Bir kentin kültür merkezi olmasını sağlayan nedir?” başlıklı sabah seansına konuşmacı olarak Anna Waldman, Ayşe Erkmen, Catherine David ve

odıle decq

Elisabeth Ballet katılırken, moderatörlüğünü Ali Akay üstleniyor. Mimari bölümün açılış konuşması ise Jacques Herzog tarafından gerçekleşiyor. “Mimarlığın kent kültüründeki rolü ve önemi”nin tartışılacağı akşamüstü seansında Emre Arolat, Francine Houben, Hans Hollein, Odile Decq, Murat Tabanlıoğlu görüşlerini paylaşıyor. Moderatörlüğünü Suha Özkan'ın üstlendiği bu bölümde konferans Almanya'dan Johannes Odenthal tarafından yapılacak kapanış konuşmasıyla son buluyor.

emre arolat

anna waldman

francıne houben

johannes odenthal

elısabeth ballet

ayşe erkmen

catherıne davıd



EĞİTİMLE UYUMLU Şişli Belediyesi'nin mevcut Şişli Lisesi yerine güncel gereksinimleri karşılamak amacıyla yeniden yapılacak bina için açtığı yarışmanın üçüncü aşamasında elenen Ali Manço'nun projesi bir eğitim yapısının tüm gerekliliklerini göz önünde bulunduruyor. Ali Manço Yarışma şartnamesinde kapsamlı bir programın kısıtlı bir kentsel alan içerisinde çözülmesi istenmişti. İşlevlerin mekansal gereksinimleri yanında, arsanın düzensiz geometrisi ve iki ucu arasında 20 metreyi aşan kot farkı, mimari tasarımı biçimlendiren başlıca veriler oldu.

EYLÜL 2011 - XXI 16

GÜNCEL

Öncelikle ihtiyaç programında belirtilen işlevler dilatasyonlarla birbirinden ayrılan kütlelere bölündü. Bu kütleler araziye çevredeki yolların eğimine uyumlu biçimde yerleştirilmiş ve yapıların “beşinci cepheler” olarak ele alınan çatılarında her kattan erişilebilen açık alanlar oluşturuldu. Açık alanların Dr. Şevket Bey Sokak boyunca yol

eğimini izleyen ancak kaldırımdan daha yüksek kotlardaki düzlemlerde oluşturulması ile okulun çevreden duvarlar veya parmaklıklarla ayrılmasına gerek kalmadı. Taşıyıcı sistem açısından çatısını açık alan olarak kullanmanın en zor olduğu kapalı spor salonu, arazinin en yüksek noktasına yerleştirildi, diğer yapılar da aşağı kotlara doğru kademelenecek biçimde tasarlanarak kazı işinin en aza indirgenmesi amaçlandı. Spor salonu ve çok amaçlı salon kısmen toprağa gömülerek bu büyük hacimlerin ısı yalıtımı gereksinimleri azaltıldı. Eğitim bölümü, sosyal tesisler ve kapalı spor salonuna bağımsız girişler,

mevcut okul girişinin bulunduğu kotta oluşturulan “giriş sokağı” boyunca planlandı. Okulun tatil olduğu günlerde yapıların girişleri kapatılarak açık alanların kamunun kullanımına denetimli olarak açılabileceği öngörüldü. Okulu çevresi ile bütünleştirmek doğrultusunda, avlulardaki sert zemin kaplaması arsayı çevreleyen kaldırımlarda sürdürüldü. Açık ve kapalı otopark girişleri trafiğin daha az olduğu Kurtbaba Sokak’tan verildi. Okul servisleri içinse trafiğin çift yönlü olarak aktığı Dr. Şevket Bey Sokak üzerinde bir cep oluşturuldu. Bu cebin, okulun tatil olduğu dönemlerde açık otopark olarak da kullanılması öngörüldü.

Programda en büyük yeri tutan eğitim bölümü, doğal aydınlatmadan olabildiğince yararlanmak için dar kesitli ve çok katlı bir kütlede çözüldü. Açık alanların daha geniş bir açıklığa bakabilmesi ve güney yönünden ışık alabilmesi, ayrıca dersliklerin işlek sokaktan uzaklaştırılması amacıyla eğitim bölümü arazinin kuzey kenarı boyunca konumlandırıldı. Bu yerleşimle, okulun açık alanlarından bakıldığında yükselen kütlenin Tatlıcı Kuleleri'nin ezici boyutunu kısmen perdelemesi sağlandı. Güney cephesi boyunca oluşturulan galeriler ve yatay/düşey dolaşım alanları ile katlar arasında ve açık alanlar ile görsel ilişki sağlandı. Okulun


ağırlıklı olarak kullanıldığı soğuk mevsimlerde güneyden gelen güneş ışığının saydam güney cephesinden ve galerilerden girerek dolaşım alanlarındaki ısıtma ve aydınlatma gereksinimini azaltması amaçlandı. Ayrıca, İstanbul’un hakim rüzgar yönlerine dik konumlanan kütlede, sıcak/ılıman günlerde açılacak iç ve dış doğramalarla tüm iç mekanda çapraz doğal havalandırma sağlanması amaçlandı.

Cephelerde cam, alüminyum doğramalar, delikli metal ve fiberçimento paneller dışında malzeme düşünülmedi, renk kullanımı ve cepheyle bütünleştirilen yeşil doku ile yalınlığı bozmayacak bir çeşitlilik ve ritim yaratıldı. Dayanıklılık ve minimum bakım gerektirmesi açısından açık alan zeminlerinde beton plak taşları tercih edilirken, iç mekanlardaki dolaşım alanı zeminlerinde epoksi kaplama önerildi. Kütlelerin çevresini saran ahşap kalıp ile dökülecek brüt beton duvarların zamanla çiçekliklerden büyüyecek sarmaşıklar ile sarılarak birer yeşil duvara dönüşmesi öngörüldü.

iş sahibi: Şişli Belediyesi proje türü: Eğitim proje durumu: Uygulanmadı alan: 19.893 m2 tasarım: Aytaç Manço, Ali Manço, Zühtü Usta tasarım ekibi: Ali Manço, Zühtü Usta, Pavel Lejdar, Aytek Alkaya

maket

kütlesel uyum

kesitler

fonksiyon şeması

17 XXI - EYLÜL 2011

Makine mühendisleri ile yapılacak etütler doğrultusunda özellikle kapalı spor salonu altında kalacak toprakta ısı pompası uygulaması yapılabileceği düşünüldü. Ayrıca, yağmur suyu ve gri su kullanımı sistemleri, LED aydınlatmalar, aydınlatma otomasyonu, fotoselli ve tasarruflu vitrifiye elemanlar, yerel malzeme kullanımı gibi sürdürülebilir tasarım ve yapım yöntemlerinin uygulanması planlandı. Arsanın doğu-güneydoğu ucuna komşu çocuk parkı ve muhtarlık, arsanın projede oluşturulan kademelenmesinin devamı olarak yeniden düzenlendi. Muhtarlık en alt kotta planlandı, çatısı ise üzerindeki park alanının bir parçası haline getirildi.

açık alan dolaşım ağı

GÜNCEL

Doğal aydınlatma gereksinimi daha az olan laboratuarlar, depolar ve teknik mahaller alt katların iç taraflarında planlandı, böylelikle eğitim bölümü kütlesinin kat sayısı olabildiğince az tutuldu. Üzerine çıkılması yapısal sistem, erişim ve güvenlik açılarından uygun bulunmayan kapalı spor salonu ve eğitim bölümü çatılarına güney yönüne dönük fotovoltaik paneller yerleştirildi. Bunun dışında kalan tüm çatılar sert zemin ve yerel bitki örtüsü düzenlemeleri ile kullanılabilir duruma getirildi.


FARKLI BİR ŞEY YAPALIM : TAKSİM’İ YARIŞMAYA AÇALIM

EYLÜL 2011 - XXI 18

SORU İŞARETİ

Hükümet Programı’nda Taksim’deki yıkılan Topçu Kışlası’nın “aslına uygun olarak” yeniden inşa edeceği, trafiğin yer altına alınacağı belirtiliyor. Kentin en önemli meydanını bir otoyol kavşağına dönüştürme fikri 80’li yıllara, Bedrettin Dalan zamanına uzanıyor. Bu projenin daha sonra Nurettin Sözen'in, ardından da belediye başkanlığı döneminde Tayyip Erdoğan’ın önüne konması ise bu konuda bir sürekliliğin olduğunu gösteriyor. Projedeki farklılık ise Taksim'de büyük bir cami yapılmasıydı. “Taksim Camisi Projesi” 28 Şubat sürecindeki gerilimin odağında yer aldı ve yapılamadı. İstanbul’un kaybolan anıtları konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan “Hayalet Yapılar” sergisinde Taksim’de 1939’ta yıkılan Topçu Kışlası’nın yer alması ufuk açıcı bir deneyimdi. Deneysel amaçlı bu canlandırma çalışmasının seçimlerden önce aynen kopyalanıp “Başbakan’ın Taksim Projesi” olarak kamuoyuna tanıtılması ise telif hakları açısından bir sorun teşkil ediyor olmalı. Ancak bu kopyalama olayından daha da önemli olan bu canlandırmanın kamuoyuna sanki gerçekmiş gibi sunulması. (Sahipleri projelerinin bu şekilde kullanılmasına biraz kızgın olmalı.) Başbakan’a göre Atatürk’ün daveti ile İstanbul’u planlama işini üstlenen ünlü Fransız mimar Henri Prost’un kışlanın yerine yaptığı düzenleme “uyduruk”. Zamanın İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar İstanbul Belediyesi tarafından 1940 yılında bu projeyi tanıtmak için özel olarak bastırılan bir kitapta “Burası alelade bir park değil, bir benzerlerini Avrupa başkentlerinde gördüğümüz bir “promönad” alanıdır. Tıpkı Paris’in göbeğindeki Trocadero Bahçesi, Londra’daki Hyde Park gibi insanların şehir hayatının yorgunluğunu atabilecekleri bir yerdir” diyor. Nitekim meydana bakan devasa merdivenler kentlileri bu yeşil alana davet edecek biçimde tasarlanmış. Bu rekreasyon ve kültür alanı kentin 19. yüzyılda gelişen merkezi Beyoğlu ile 20. yüzyıl başında oluşan semti Şişli’yi arasındaki devasa yeşil alanı kapsayan, bir rekreasyon ve kültür alanı. Çok amaçlı salonları, stadyumu, tiyatro ve sergi alanları, operası ile Cumhuriyet’in İstanbul’da gerçekleştirdiği en kapsamlı şehircilik projesi. Ancak Hilton Oteli’nin bu alanın tam ortasına inşa edilmesi bu ilişkiyi koparmış. Sonrası ise malum.

KORHAN GÜMÜŞ

Kışlanın nasıl ve neden yıkıldığını, yerine neyin öngörüldüğünü ve Başbakan’ın sözlerini düşünmeye başladığımızda bugün “yüklü bir bagajı olan” bir mesele ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor. Taksim (Meydanı ve Gezisi) bir bakıma iki ulusdevlet projesinin çatışma alanı. (Zaten “promönad” sözcüğü bile bu konuda bir fikir veriyor olmalı.) Cumhuriyet programı her ne kadar bir “ilk ulusdevlet projesi” olarak kabul görse de, bu çok doğru değil. Siyasal modernleşme süreci içinde temelde iki siyasal akım olduğunu hatırlamakta yarar var. Cumhuriyet programı bunlardan ikincisi. “Birinci Milli” Osmanlı canlandırmacılığı üzerine kurulan, daha çok İstanbul siyasal elitinin temsil ettiği bir proje. “İkinci Milli” olarak adlandırılan Cumhuriyet projesi ise daha

Batıcı. Tasfiye etmeyi amaçladığı elitist, eklektik, İslamcı Osmanlı canlandırmacılığına karşı daha arınmacı, modernist ve aynı zamanda halkçı. Nitekim 1929 yılında gerçekleştirilen Cumhuriyet Anıtı, diğerlerini tek tek saymayalım, “anakronik” (yani gecikmiş) bir örnek olarak bir ipucu niteliğinde. Bu akımın “İstanbul’un Fethi’nin Beşyüzüncü Yılı” gibi etkinliklerle zaman zaman güçlü bir şekilde yüzeye çıktığı, çok partili hayatta da bir alternatif olarak temsil kabiliyeti kazandığı görülüyor. AKM’nin yıkılmak istenmesi de bu mücadelenin bir tezahürü. Bugün birçok İstanbullu Taksim Gezisi’nin bulunduğu yerde bir zamanlar bir kışla bulunduğunu ve bu anıtın neden yıkıldığını bilmiyor. Oysa bu yıkım olayı da önemli bir dönüm noktasını simgeliyor. Eğer Taksim Projesi’nin nasıl bir zihin dünyası içinde geliştiğini anlamak istiyorsak, politikanın psikodinamiklerini de dikkate almak zorundayız. 28 Şubat sürecinde Taksim Camisi konusu tartışma odaklarından biriydi. Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde geliştirilen proje o zamanlar mimari açıdan tartışılamadı. Demokratik bir yöntemle gerçekleşmeyen bir süreçte bu kamusal alanı tanımlama mücadelesi sonunda çözülmemiş bir mesele olarak günümüze taşındı. Sorun demokratik ve profesyonel bir şekilde çözüme kavuşmadığı için Taksim modernleşme sürecinin başından beri çözülmemiş olan iki milli devlet projesinin sembolik çatışma alanı haline geldi. Bugün “31 Mart Vakası” olarak bilinen ve Selanik’ten gelen karma silahlı güçlerin Sultan II. Abdülhamit’i tahttan indirmeleri ile sonuçlanan olayda topa tutulan kışlanın yeniden canlandırılmak istenmesi de bu hesaplaşma meselesinden kaynaklanıyor. 28 Şubat sürecinde olanlar da bu algıyı pekiştiriyor, kendisini engelleyenleri halkın seçilmiş meşru temsilcilerine karşı olanlar olarak algılıyor. Bu karardan sonra kendisinde bu algı tekrar pekişti ve kendisinin ne kadar haklı olduğunu bir kere daha anlamış oldu. O bu durumda kendisini halkın gerçek değerlerini temsil eden ve arada halkla siyaset arasında açılmış bulunan “parantez”i kapatmaya çalışan bir kişi olarak görüyor. Acaba Taksim Meydanı projesi nasıl bir yönetim istediğimizi gösterebileceğimiz yeni bir deneyimi somutlaştırma fırsatı olamaz mı? Bu simgesel kamu alanı geçmişteki tepeden inmeci zihniyetle, çekişmelerle arasına mesafe koyacak, bir vizyon değişikliği yaratacak yeni bir deneyime örnek teşkil edemez mi? Örneğin uluslararası bir yarışmaya açılamaz mı? Mimarlık yoluyla hala bir şeyler yapmanın mümkün olduğunu düşünüyorum: Bazen iktidara karşı çıkmak, eleştirmek bazen simgeselliğin kuruluş biçimini, bu anonimliği kabul etmek, onaylamak anlamına da gelebilir. Mücadeleyi mevcut iktidar simgeselliğiyle sınırlandırmak, daha köklü bir değişimin önünde duran zihinsel bir engel halini alabilir. Eğer bu açıdan bakarsak, siyaset iktidarın kullanılması değil, görünmez olanın görünür kılınması, yeni aktörlerin ortaya çıkması, bir bakıma neyin sorun olduğunun tanımlanmasıdır. Bu karşılaşma, siyasetin mimarlıkla, sanatla karşılaşması, siyasetin “estetize edilmesi” ya da “süslenmesi” değil, dönüştürülmesi, yeniden biçimlendirilmesidir. Dolayısı ile asıl sorun yalnızca kamunun kapalı olması değil, bağımsız olması gereken kurumların, meslek kuruluşlarının da konuyu bir iktidar tercihi olarak görmesi. Çünkü siyaset bu karşılaşmanın yok sayıldığı, ertelendiği değil, görünür kılındığı ve dönüştürülmeye çalışıldığı anda ve yerde başlar.



DİKKAT IŞIK ÇIKABİLİR! Moskova temelli Art. Lebedev Studio, İstanbul’un yeni trafik lambaları için Isiklarius’u tasarladı. İSBAK (İstanbul Belediyeler Bakım Ulaşım Telekomünikasyon Sanayi ve Ticaret ) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi için tasarlanan Isiklarius trafik lambaları, dikkat çekmek ve önemli noktaları belirtmek amacıyla ünlem işareti şeklinde düşünüldü. Isiklarius projesi yeni bir teknolojiyi de beraberinde getirdi: Ürün, dünyanın ilk PHOLED (Phosphorescent Organic Light-Emitting Diode/ Fosforesan Organik Işık Yayan Diyot) altyapılı sinyal panellerine sahip. Isiklarius aynı zamanda engelli yayaların güvenliğini de düşünüyor. Sinyal panelinde, sürücülere engelli kişilerin karşıdan karşıya geçmek üzere olduğunu

belirtmek amacıyla özel ikonlar yerleştirildi. Sistemde ayrıca duyma engelli kişiler ve sürücüler için de bir ses sinyali yer alıyor. Trafik lambalarının ana birimi tek bir gövde ve vizörden meydana gelen Isiklarius; daha kolay kurulum, bakım, nakliye ve depolamayı da beraberinde getiriyor. İstanbul Tarihi Yarımadası için tasarlanan lambalar için doğal malzemeler düşünüldü. Dış yüzeyi için cilalı ahşap kaplama ya da ahşap görünümlü bir tabaka öngörüldü. Sinyal lambalarının önünde bulunan camda ise geleneksel Türk desenleri tercih edildi.

İSTANBUL TAKSİSİ

EYLÜL 2011 - XXI 20

GÜNCEL

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, İstanbul’da ulaşım hizmeti verebilecek yeni taksilerin tasarlanması amacıyla düzenlediği Taksi Tasarım Proje Yarışması sonuçlandı. Yarışmanın internet sitesinden yapılan oylama; Genel Amaçlı Taksi, Eko Araç, Taksi Durağı Sistemi ve İletişim Sistemi olmak üzere dört farklı bölümde gerçekleşti. Yarışma; Uygulayıcılar ve Profesyoneller, Üniversite Takımları ve Lisans Öğrencileri, Orta Öğretim Öğrencilerini Yaratıcı Çözümlere Teşvik kategorilerinde düzenlendi. Uygulayıcılar ve Profesyoneller kategorisinde Genel Amaçlı Taksi olarak birinci seçilen Yavuz Akyıldız ve Serkan Uslu’nun tasarımı, teknolojik gelişmelere uygun, yüksek güvenlik ve emniyet tedbirlerine sahip, geniş iç hacimli, minimum fiziksel yer

kaplama alanına ve engelliler ile çocukların ihtiyaçlarını rahat karşılayabilecek özelliklere sahip. Tarihi bölgelerde, indirme bindirme noktalarında kolaylıklar getirmesi amaçlanan Eko Araç bölümünde ise Emre Yurdakul’un projesi birinci gelirken, Utkan Kızıltuğ’un tasarımı teşvik ödülüne layık görüldü. Yine İstanbulluların oylarıyla seçilen Taksi Durağı için, Berke Debensason’un tasarımı birinci olurken, Hakan Gürsu’nun projesi ise teşvik ödülü kazandı. Son olarak Taksi İletişim Sistemi bölümünde ise yine profesyonel kategoride, Gürkan Özenen’e ait proje birinci seçildi.



KENDİN YAP: ORİGADİZ PAVYONU Farklı ülkelerden öğrencilerin katılımıyla gerçekleşen Avrupa Mimarlık Öğrencileri Buluşması kapsamında bu yıl inşa edilen pavyon, birbirinden farklı 600 parçadan oluşuyor. C. Alper Derinboğaz Avrupa Mimarlık Öğrencileri Buluşması (EASA) bu yıl İspanya'nın Cadiz kentinde gerçekleşti. Mimarlık ortamının alt kültürü, eğlencesi, fikir üretimi hatta yapı üretimi gibi aktivitelerini kapsayan bu organizasyonda her yıl Avrupa’nın farklı ülkelerinden 400 kadar öğrenci iki hafta boyunca bir araya geliyor. Kar amacı gütmeyen ve öğrencilerin katılımıyla gerçekleşen bu organizasyonda, kente mimari katkılarda bulunmak adına çeşitli pavyonlar 1/1 ölçekte hayata geçiriliyor.

EYLÜL 2011 - XXI 22

GÜNCEL

Bu yıl İspanyol Anayasası’nın 100’üncü yılının kutlandığı Cadiz kenti için bizim tasarladığımız pavyon çok yönlü bir kamusal strüktür. Açık hava sineması, izleme noktası ve oturma elemanı olma özelliği taşıyan farklı fonksiyonlarla Cadiz kent hayatına katkıda bulunmayı amaçlıyor Origadiz. Pavyon, origami tekniğinin tek kağıt yüzeyden türettiği formlara benzer şekilde tüm bu fonksiyonları tek yüzeyde birleştirme fikriyle şekillendi. İlk kat sinema için yansıtma yüzeyini tanımlıyor; daha sonra yüzey sırasıyla

sahne, seyir basamakları ve izleme platformuna dönüşüyor. Katlanmış yüzeyin altında kalan alan ise gölgeli bir dinlenme bölümü tanımlıyor. Bütün sistem pavyonun hafifliğini ve geçiciliğini yansıtmak adına iskele sistem kolonları ile desteklendi. DIY (Do It Yourself / Kendin Yap) projelerine benzer şekilde, üretimi basitleştiren planlamayla tüm üretim sürecini marangozluk deneyimi olmayan bir katılımcının uygulayabileceği basitliğe indirgedik. Böylelikle 10 gün gibi kısa bir sürede 20 kadar mimarlık öğrencisi ile yapıyı uygulanabilir hale getirdik. Pavyonunun masif ahşap taşıyıcı sistemi toplamda 600 adet tekil yani birbirinden farklı parçadan oluşuyor. Dijital ortamda geliştirilen taşıyıcı tekil kolon kiriş sistemi yerine lifli yapıya benzer sık bir dokuyla taşıtılıyor. Plan düzleminde 60 cm modülasyonlu bir ızgara sistemden oluşan parçalar dijital modelden üretime Excel listeleri ve çizimlerle aktarıldı. Yapı şu an Cadiz Şehri San Juan De Dioz Meydanı'nda Cadizlilerin kent hayatının parçası olarak yer alıyor.



SOSYAL TASARIMIN STRATEJİK ESTETİĞİ Sosyal tasarımın araçları neler, yöntemleri neler? Klasik tasarım araçlarını sosyal meselelere uygulayabilir miyiz?

Tasarım sosyal konulara eğildiğinde başvurduğu ortak yaklaşım, bir ürünün sosyal bir sorunu nasıl çözebileceğini göstermek olur. Bu ortak yaklaşımda soruna normal bir tasarım paradigması üzerinden bakılır ki o da bir objenin tasarlanması ve satılması üzerinedir: Toplum içinde marjinalize olmuş bir grup para kazanmak için yeni tasarlanmış bir obje üretebilir mi? Bir şüpheci evsizler için geliştirilen bazı projelerin onları bağımsız girişimcilere (marjinalize edilmişlere yönelik bir neo-liberal pazarlama aracı olan evsizler dergisini satan kişiler) dönüştürme çabasını kolaylıkla fark edebilir. “Herkes kendi başının çaresine baksın.” Benzer şekilde yoksul azınlıklar geri dönüştürülmüş malzemelerden objeler yapılması için tasarıma başvuruyor. Bu, Afrika'daki birçok geliştirme ve tasarım projesinde böyle ve üst sınıfların bazı lüks dernek mağazalarında belirlenmiş satış fiyatlarında küçük bir farklılık yaratmaktan öteye geçmiyor.

en üstte: Bauhaus'dan Johannes Itten'in renk çemberi: “Sosyalın sahip olduğu renk armonisini ne?” üstte: Royal Academy'de figür çizimi: “İnsanı çizebiliriz, ama sosyal ilişkileri nasıl çizebiliriz?”

Şüphecinin işaret ettiği nokta oldukça net; oradan bakınca yerel kaynaklı malzemeleri ve becerileri kullanarak objeler yapılması ve satılmasıyla hedeflenen amaca pek de varılamıyor. Kaçırılan nokta sosyal alana, pazara ve alternatiflerine yönelik bir stratejik genel bakış. Yerel gelişim için zanaate başvuran tasarımcıları ele alalım mesela. Tasarım yerel beceriler, dokular ve ifadeleri keşfe çıkar, daha çağdaş ve çekici bir ürün tasarlanmasına yardımcı olur. Yeni ürünler modaya uygun bir mağazaya ihraç edilir ya da hemen orada turistlere satılarak yerel ekonomiye daha çok para aktarılmış olur. Bu süreçte zanaatkar biraz para kazanacaktır ve inşallah uzun vadede daha fazla turistin yöreye gelmesiyle de daha çok insan zanaatten geçinmeye başlayacaktır. Ama çoğunlukla bu topluluk içinde asıl parayı kazanan turizm acentesi, ulaşım firması ve otellerdir çünkü çok sayıda müşteriye ulaşan ve iş bağlayan da onlardır.

EYLÜL 2011 - XXI 24

KÜÇÜK MÜDAHALELER

Sosyal konulara eğilen tipik birtakım projeyi incelersek, tasarımcıların öncelikle bir adım ötesini ya da anlık sorunun ya da çözümünün bir tık ilerisini düşündüklerini görürüz. Evet, genellikle tasarımcılar sorunları “açmaya” ve proje tanımını yeniden yapmaya teşvik edilirler, böylelikle sorunların niteliklerini yeniden tanımlayarak ortaya konan sorunun kendisinden daha vahim konuları da çözme ihtimalleri artar. Tasarımcılar, tasarımın gittikçe daha fazla boyutuyla başa çıkmayı öğreniyorlar.

OTTO VON BUSCH TASARIMCI

Peki ya sosyal tasarım, görevini daha net bir şekilde turistin parasının yoksullara daha çok aktarılmasını sağlamak olarak belirlemiş olsaydı? O zaman sosyal tasarımcıların hesaplarını iyi yapmaları gerek. Evet, yoksullukla mücadele eden zanaatkarlara harika şeyler yapmaları için yardımcı olmak, dahası zanaatkarlıklarını

çekici hale getirerek özgüvenlerini artırmalarına katkıda bulunmak müthiş. Belki de yoksulların yeni bir ürün yapmaktansa yaptıkları yemekleri daha çekici göstererek gelen konukların tüm menüyü almalarını -hatta gece onların evlerinde kalmalarını- sağlayan bir konsepte daha çok ihtiyaçları var. Basit bir hesapla bir hediyelik eşyanın ufak gelirinin bir akşam yemeği ya da mütevazi bir otelde konaklamanın yanında çok küçük kaldığı anlaşılabilir. Aksi takdirde pazar sadece büyük balığa bırakılıyor. Öyleyse sosyal tasarım üzerine daha stratejik bir perspektif için hangi araçlar kullanılabilir? Öncelikle işe koyulmalıyız ve tasarımın sosyal yönünün dahi parayla haşır neşir olması gerektiğini, topluluğun kazanç kaynaklarını anlamamız ve karşılamamız gerektiğini kabul etmeliyiz. Ama ekonomistlere teslim olmamalıyız ya da sırtımızı klasik bilançolara dayamamalıyız, onun yerine parayı ve “ekolojisini”, etkilerini ve olanaklarını izlemeliyiz. Mikrokrediler bu yöntemlerden yalnızca biri. Para da pazar ekonomisi insan tarafından yaratılmıştır ve bu nedenle de yeniden tasarlanabilir. Benzer şekilde topluluklar da “sosyal kapitali” biçimlendirir ve bizim de bu süreçlerin nasıl yürüdüğünü daha iyi anlamamız gerek. Eğer “güven”, “dayanışma”, “güç kazandırma” ve “topluluk” gibi malzemelerle çalışacaksak bu ekolojilerin toplumun geri kalanıyla nasıl kesiştiğini bulmalıyız. Yeni tasarım araçları geliştirmek için tasarımın sosyal yönünü -malzemelerimizin estetiğini, “sosyal plastiği”daha anlamlı bir hale getirmeliyiz. Eğer kelimenin Grekçe'deki kökü “aesthetikos”a, yani “algılanabilir şeyler”e geri dönersek, sosyal olarak algılanabilir bir durum yaratmalıyız. Tıpkı tasarımın her zaman güzel şeylerin biçim ve işlevi üzerine çalışmış olması gibi biz de sosyalin estetiği ya da sosyalin algılanabilir güzelliği üzerine çalışmayı öğrenmeliyiz. Tıpkı her bir tasarımcının eğitiminin ilk yılında renk çemberlerini, eskiz tekniklerini ya da tasarım okumayı öğrenmesi ve bu becerileri kullanarak sanatsal “sezgilerini” geliştirmesi gibi biz de sosyal meseleri okuma teknikleri geliştirerek çeşitli estetik yöntemlerle sosyal ekolojileri biçimlendirmeliyiz. Büyük şirketlerde çalışan tasarımcıların deneyim, duygu ve hizmet yaratmak üzere yola koyulması ve sanatsal önderlikleriyle bir dahi rolü üstlenmeleri gibi biz de diğer tasarımcı rollerinin diğerlerinden estetik açıdan hiç de eksik olmaksızın görünür kılınmasında kendimizi geliştirmeliyiz. Bazı sosyal tasarımcılar ve girişimciler iyi niyetlerle iyi paralar kazanırken bizler ellerindeki yanlış objelere odaklanmamalıyız. O obje ne ürünün kendisi ne de marjinalize edilmiş üreticinin elinden çıkma. Üretilebilecek gerçek obje, sosyal kapitalin, malzemelerin, becerilerin ve enerjilerin birleşimi. Bu sosyal maddeden yapılmış yeni bir obje. Yeni bir tasarımla yeni şekilllerde birbirlerine bağlanabilirler. Üzerinde çalışmamız, geliştirmemiz ve yeniden biçimlendirmeyi öğrenmemiz gereken bu objenin estetiği. Sosyal daha fazla ürüne gereksinim duymuyor, bunlar yoksullar tarafından üretilse ve daha iyi kazanç kaynakları yaratsa dahi. Sosyal, başka bir maddeden yapılma ve sosyal tasarımcı sosyal meselelerin estetiğini daha derinlemesine inmek zorunda.



11 EYLÜL ANITI Odağına kaybedilenlerin isimlerinin işlendiği ve kulelerin temel çizgileri üzerine yapılan iki havuz bulunan; alanın ağaçlarla çevrelenmesiyle oluşturulan anıt, saldırının 10. yılında, 11 Eylül 2011 tarihinde açılmayı bekliyor.

EYLÜL 2011 - XXI 26

GÜNCEL

11 Eylül 2001'de, Dünya Ticaret Merkezi'ne düzenlenen saldırıda hayatını kaybeden yaklaşık 3.000 kişinin anısına tasarlanan hatıra anıtının ikiz havuzlarının her biri yaklaşık 100'er m2 boyutlarında. Yapı, Güney Amerika'daki en büyük yapay şelale olma özelliğini taşıyor. Havuzlar İkiz Kuleler'in temelleri üzerine inşa edildi. Sulama sistemi ve suyun akışını sağlayan düzenek enerjiyi, suyu ve diğer kaynakları muhafaza ediyor. Mimar Michael Arad ve peyzaj mimarı Peter Walker'ın projesi, 63 ülkeden katılan 5.200 proje arasından seçilerek uygulandı. Saldırıda ölenlerin isimleri havuzların bronz kenar şeritlerine kazındı. Anıtın bahçesi çevreci bir anlayış çerçevesinde tasarlandı.

400'den fazla ağaç, havuzları çevreleyerek bahçeye yayılıyor. Anıtın tasarımı umudun hala canlılığını koruduğunu ifade ediyor; insanları metropolün yoğun gürültüsünden, alışılmış görüntülerinden ayıran sakin alanlar yaratıyor. Sürdürülebilirlik esasları çerçevesinde hazırlanan tasarımın ekolojik binalar, tasarımlar ve yapılara verilen LEED sertifikası bulunuyor. Bu kentsel ormanın, bitişiğindeki Battery Park City, City Hall Park, Liberty Bahçesi, Liberty Kilisesi'nin mezarlığı ve bahçesi, St. Paul Kilisesi ve ek olarak anıtın güneyinde planlanan Liberty Park'ı kapsayan diğer yeşil alanlarla birlikte genişlemesi hedefleniyor.



DOĞAYLA ÖRTÜLÜ Bulgaristan sınırına yakın olan ve doğayla iç içe bir sığınak özelliği taşıyan Oral Mimarlık tasarımı Palivor Çiftliği, 2011 Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri'nden de farklı dallarda ödülle geri döndü. Palivor Çiftliği, Karadeniz'e kıyısı olan ve Kırklareli ili sınırlarında bulunan İğneada’ya 11 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Beş Besi Çiftliği ve meyve bahçelerinin içinde bulunan beş bağ evinden oluşan bu proje, eko-çiftlik ilkeleri esas alınarak Istranca Ormanları'nın içinde doğayla iç içe bir yaşam alanı sunuyor. Doğal yaşam alanı ve çiftlik olma özelliği binicilik, su sporları, balıkçılık, orman turları, bisiklet, yürüyüş gibi faaliyetlere olanak tanırken meyve bahçelerinin bakımında ve çiftlik hayvanlarının yetiştirilmesinde yardımcı olunuyor. Longoz Ormanı Milli Parkı yakınında tasarlanan bu proje, Google ve Bloomberg Televizyonu işbirliği ile düzenlenen 2011 Avrupa Gayrimenkul Ödülleri'nden "Gayrimenkul Pazarlama" dalında ödül aldı ve Gökışık, Günışık ve Taşev adlı üç ayrı çiftlik evi projesi ile "konut mimarisi" dalında üç ödüle sahip oldu. ÇİFTLİK EVLERİ

EYLÜL 2011 - XXI 28

GÜNCEL

Besi Çiftliği arsasına Günışık, Gökışık ve Taşev olarak üç tip ev yapılabiliyor. Bu evlerin her biri 15.000 m2 ile 25.000 m2

arasında arazi içinde kuruluyor. Arsanın içerisinde hayvan yetiştiriciliği ve bakımı için ahırla birlikte depolar da bulunuyor. Bu evlerin ortak özellikleri taş ve ahşap kullanılarak karakter kazandırılmış olmaları. İki kattan oluşan Günışık Evleri manzara özelliğiyle öne çıkarken iç avlu etrafında mekanların birbiriyle eklenmesi ile tasarlanan Gökışık Evleri ise arazinin eğimini takip eden ve peyzaj düzenlemesi yapılmış teraslara sahip. L formunda tasarlanan tek katlı Taşev'den yayılan doğal yapı malzemeleri ise doğayla bir bütün oluşturuyor. Yaşam alanlarının düzayak olarak tasarlandığı Taşev'in çatı yapılar ise doğal çıplaklığıyla bırakıldı. BAĞ EVLERİ

Her biri ortalama 6.000 m2 büyüklüğünde beş adet meyve bahçesi arazisine sahip bu evlere 500 farklı meyve fidanı da eşlik ediyor. İki farklı tipteki bu evler yöresel tecrübelerle oluşturuldu. Bölge mimarisine atıfta bulunan; ahşap ve taş kullanılarak yapılan bu evlerin en önemli özelliği geniş ve ferah teraslara sahip olmaları. Çatı yapısını takip eden ahşap gölgelik sistemi de güneş ışınlarını kontrollü olarak iç mekanlara sızdırıyor.



ALTINCI KEZ KÖPRÜDE İstanbul Tasarım Haftası bu yıl, yeni projeleri, sergileri ve atölye çalışmalarını 28 Eylül - 2 Ekim tarihleri arasında Eski Galata Köprüsü’nde ağırlıyor. Bu yıl altıncısı düzenlenen haftaya çok sayıda sergi, konferans ve seminer eşlik ediyor. Brainport, Good 50 x 70, Anthony Burill sergileri ile, “Best Of The Best of Dutch Design Ödülleri” de yurtdışından davet edilen sergiler arasında yer alıyor. Haftada ayrıca, W Hotel İstanbul ve Gaia&Gino iş birliği ile düzenlenen “Genç Tasarımcılar Yarışması”nda ilk üçe giren tasarımlar da ödüllendirilecek. Türkiye'den; Design Spirit Sergisi’nin ikinci ayağı, Pink Sergisi, Barbarlar’ın kitap tasarımlarından oluşan BarbarBook sergisi yer alıyor. Ayrıca, seçilmiş tasarım öğrencilerinin projelerinin yer aldığı ve

Derin Sarıyer tarafından tasarlanan alanıyla Üniversiteler Sergisi de izleyenleri bekliyor. Sergilerin yanı sıra iF Design Awards başkanı Ralph Wiegman, Bread & Butter Başkanı Karl Heinz Muller, trend araştırmacısı Lidewji Edelkoort, uzman trend danışmanı Zuzanna Skalska, mimar Amanda Levete, marka tasarımcıları Monique Mulder & Paul Van Ravestein, endüstriyel ürün tasarımcıları Tomoko Azumi, Ronen Kadushin, Eberhard Schrempf ve endüstriyel tasarım eleştirmeni Nathan Shedroff bu seneki etkinliğe konuşmacı olarak katılacak isimler arasında.

TASARIM BİENALİ İÇİN “KUSURLULUK” İKSV tarafından 13 Ekim 2012 - 16 Aralık 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilecek İstanbul Tasarım Bienali’nin teması “Kusurluluk” (Imperfection) olarak belirlendi.

EYLÜL 2011 - XXI 30

GÜNCEL

Bienalin tema metnini kaleme alan Londra Tasarım Müzesi Direktörü ve İstanbul Tasarım Bienali Danışma Kurulu üyesi Deyan Sudjic, “sonsuz katmanlara ve sürekli gelişen kentsel, sosyal ve

kültürel değişimin getirdiği canlılığa sahip” bir şehir olarak İstanbul’un bu temanın içeriğini incelemek için en uygun şehir olduğunu belirtiyor. Bienalin teması, davet edilecek küratörler

tarafından yorumlanırken farklı mekanlarda yer alacak tematik sergiler aracılığıyla da bienal temasına vurgu yapılması planlanıyor. Bienal kapsamında yer alacak etkinlik, sergi, enstalasyon, atölye çalışması, seminer ve sunum için ”kusurluluk” teması belirlendi. Bienalde yer almak isteyen katılımcılara yapılacak açık çağrı ile ilgili ayrıntılı bilgiler 2011

MİMARLIK BİENALİ ANTALYA'DA Sergiler, atölyeler, konferanslar, konserler, film gösterimleri ve daha birçok aktivitenin yer alacağı Uluslararası Mimarlık Bienali Ekim ayında Antalya'da düzenleniyor. Mimarlar Odası Antalya Şubesi önderliğinde, tüm Mimarlar Odalarının da desteğine açık olarak düzenlenecek olan Mimarlık Bienali ile; farklı kültürsanat alanlarının ve toplumun mimarlık ile birlikteliğinin öneminin bir kez daha vurgulanmasının yanı sıra; ülkedeki mimarların ve mimarlık bölümü öğrencilerinin çalışmalarını ve ürünlerini Antalya kentinin farklı mekanlarında, gerek birbirleri gerekse Antalyalı ile buluşturmak amaçlanıyor. Bienal, sistem dışı duruşu ile her bakımdan böylesi bir amacın gerçekleşmesine geniş anlamda ve serbestçe olanak sağlıyor. Yerelin, küreselin, kültürün, ekonominin, toplumun, sosyal hayatın çok yönlü dinamikleri; kendilerine ait izlerin mekan

üzerinden takip edilebileceği “kesişme durumları” yaratıyor. Bu bağlamda hem mimarlığın doğasında var olan, hem de Türkiye ve Antalya'nın dinamik yapısından kaynaklanan “kesişmelerin” özellikle mekan üzerinden okunma potansiyeli, bu ilk Mimarlık Bienali'nin temasının “Kesişmeler” olarak belirlenmesine neden oldu. Antalya'nın uluslararası platformlarda da tanınırlığı, bu ölçekteki deneyimleri, birikimleri ve olanakları ile pek çok organizasyonu gerçekleştirmesi, Türkiye'de düzenlenecek uluslararası bir bienale de hazır olduğunu gösteriyor. 2023 yılı için de UIA toplantılarının adayı olan Antalya, bu organizasyonu ve benzerlerini de başarı ile hayata geçireceğinin sinyallerini veriyor.

Ekim ayında duyurulacak. Bienalin Danışma Kurulu’nda Deyan Sudjic'in yanı sıra Doç. Dr. Mehmet Asatekin, George Beylerian, Levent Çalıkoğlu, Bülent Erkmen, Prof. John Heskett, Defne Koz, Faruk Malhan, Alphan Manas, Sevil Peach, Prof. Dr. Uğur Tanyeli, Prof. Dr. İlhan Tekeli ve Alexander von Vegesack bulunuyor.



BİR KAMUSAL ALAN OLARAK OKUL Şişli Lisesi Proje Yarışması için hazırlanan ancak gönderilmeyen Onur Sağkan'a ait öneri projenin sosyal ve teknik boyutlarını ve bunların birbiriyle ilişkilerini başarılı bir şekilde kuruyor. Onur Sağkan Taksim, Mediciyeköy, Beşiktaş gibi önemli merkezi transfer noktaları arasında konumlanan Şişli, emsalin, gayrimenkul bedellerinin ve yapılaşmanın yoğun olduğu bir semt. Bu durum Şişli’yi, halkın toplu aktiviteler gerçekleştirebileceği ve boş zamanlarında birlikte vakit geçireceği açık alanların sayısı yok denilecek kadar az olduğu bir semt haline getiriyor. Şişli Lisesi projesi, bir “sosyal donatı” projesinin “kamusal alan uzantısı” oluşu prensibi kabul edilerek; bir kentsel açıklık altında, lise programının günlük kullanımları ile eş zamanlı kamusal kullanımlara izin veren bir bina olarak tasarlandı.

EYLÜL 2011 - XXI 32

GÜNCEL

Bu doğrultuda, binanın üstünde konumlanan kentsel açıklık, proje alanına komşu olan ve çevre ile iletişim içinde olan diğer ölçeklerle boyutsal ilişkiler kuran yumuşak ve sert zemin ilişkileri ile çözümlendi. Arazinin mevcut durumu; halihazırda bulunan

binanın destek birimleri için yapılan teraslamalar nedeniyle öngörülen kentsel açıklığa fiziksel olarak ulaşımı sınırlıyor. Hazırlanan projede, bu alanın kent yaşantısına dahil edilebilmesi için, eğim çizgileri kaldırım kotları referans alınarak bağlandı. Ortaya çıkan dikdörtgenler prizması yüzeyler, çeşitli üçgenlere bölünerek strüktürel sistematizasyon sağlandı ve geometrik sürekliliği sayesinde farklı ölçeklerdeki aktivitelerin örgütlenmelerine izin veren oblik yüzeyler semt yaşantısına sunuldu. Tasarlanan yapı ve kentsel açıklığın, proje alanının güneybatısında konumlanan Şişli İlkokulu ve kuzeybatısında konumlanması (imar planında) öngörülmüş olan kütüphane ile ilişkisi, bu üç donatının bağlantısını sağlayan bir sert zemin ile sağlandı. Bununla birlikte, projenin doğusunda konumlanan kavşak noktası ise semt sakinlerinin de faydalanabildiği

kütüphane ve spor salonu girişleri ile desteklendi. Tasarlanan lisenin, günümüz eğitim sisteminin en önemli gerekliliklerinden olan hayal gücünün sağlıklı gelişimi ve eleştirel düşünebilen bireylerin yetiştirilebilmesi prensibini desteklemesi öngörüldü. Bu nedenle, projede tasarlanan açık ve kapalı toplanma alanlarının ölçek çeşitliliği ile her noktada da farklılaşan perspektif, ışık oyunları yaratılması, Şişli Lisesi için hazırlanan projede birincil öneme sahip tasarım kararı oldu. Ana teneffüs holündeki görsel süreklilik ve proje alanının topografik yapısı sayesinde içe dönük olmayan iç bahçelerle; gerek okulun kendi içinde gerekse okulun üstünde konumlanan kamuya açık alanlarla görsel ilişki sağlıyor. Bu durumun, öğrencilerin hem okul genelinde hem de dışında, çevreleriyle iletişim içinde

olabilmelerini sağladığı ve topluluk içinde ortak hareket etme yetisinin gelişimine destek olacağı düşünüldü. Yakın çevrenin topografik yapısı göz önünde bulundurulduğunda proje alanını kuzeyinde konumlanan ve bu alanı kısmen içine alan vadi, yapılaşma zorluğuna neden olan eğimi nedeniyle bölgedeki yeşil alan sürekliliği sağlanabilecek ender noktalardandı. Bu nedenle, proje alanının doğusunda konumlanan parçalı yarı aktif ve pasif yeşil alanların, yine proje alanının batısında konumlanan parçalı ve daha küçük ölçekli pasif yeşil alanlar arasında proje alanı sayesinde bir bağ kurulması; ekosistem bütünlüğü açısından önemli bir kriter olarak kabul edildi. Ayrıca, tasarlanan yapının büyük bir bölümünün toprak altında konumlanmasının; ısı korunumu ve enerji tüketimi kontrolü açısından önemli bir kazanç sağlayacağı düşünüldü.


işveren: Şişli Belediyesi proje konusu: Şişli Lisesi Ulusal Mimari Proje Yarışması proje teslim tarihi: Teslim edilmedi toplam inşaat alanı: 18.356 m2 tasarım ekibi: D-Lab Architects / Onur Sağkan, Mert Ünsal, Polat Darçın, Guillaume Rousseau, Umut Han, Özgün Umar Umuç, Hakan Şanlı danışmanlar: Zafer Akdemir, Jacques Pochoy, Tekfen İnşaat, Artıexi

GÜNCEL 33 XXI - EYLÜL 2011

fonksiyon şeması

sirkülasyon şeması

kullanım şeması

yakın çevre toplanma alanları

doku analizi

vaziyet planı

entegrasyon şeması


KÜRESEL

ÖDÜL ENDÜSTRİSİ VE TÜRKİYE

EYLÜL 2011 - XXI 34

fotoğraflar: Yunus Argan

ÖDÜL ENDÜSTRİSİ

Gün geçmiyor ki yeni bir projenin uluslararası ödüllerden birini aldığından haberdar olmayalım. Açıkçası bu yeni bir durum. Gayrimenkul sektörünün kurumsallaştığının ve bunun mimarların mesleki pratiklerini dönüştürdüğünün farkındaydık ama sektör bu denli çok ödülü hal edecek niceliğe ve / veya niteliğe ne zaman kavuştu? Bunun yanıtını aramak için uluslararası mimarlık ve gayrimenkul ödüllerinin mimarlık ortamına nasıl bir etki yaptığını masaya yatırmak istedik. O masaya da Uğur Tanyeli, Emre Arolat ve Hüseyin Kahvecioğlu'nu davet ettik. Dana konuşmanın henüz başlarında neredeyse herkesin ortak görüşü olarak ortaya çıkan, bu ödüllerin mimarlık ortamına pek de fazla katkısının olmadığı savı, her ne kadar bu dosyayı neden yaptığımızı sorgulatsa da ödül sisteminin kendi mekanizmalarını didiklemek iyi bir zihin jimnastiği oldu, hepimiz için. Ödülün teşvik edici bir yanı olmadığı gibi ödül alandan çok verene avantaj sunan bir sistem olduğu fikrine doğru yol alırken tüm bu olumsuzlamaların yanı sıra ödülün mimari kalitenin gelişimine katkısı ve gündelik basında mimarlığın kendine yer bulmasına sebep olması gibi yan etkilerini de konuştuk. Toplantıya vakit ayırarak katılan ve fikirlerini paylaşan konuşmacılara teşekkür ederiz. Hazırlayan: Hülya Ertaş


“Bu kadar çok ödül alınmasının uluslararası kapitalist sistemin bütünleşmesinde Türkiye'nin de bir biçimde katılımcı olduğu bir evreye gelindiğini işaret ettiğini söyleyebilirim.”

35 XXI - EYLÜL 2011

biçimlendiriyorlar. Bunların kazanılması için gerekli itişleri bir ölçüde onlar he: Türkiye’deki mimarlığın uluslararası ödül sistemleriyle kesiştiği nokta üzerinde yapıyorlar ve en önemlisi de reklamını onlar yaparak görünürlüklerini artırıyorlar. duracağız. Bu açıdan bakınca Türkiye uluslararası ödül sistemlerine ne kadar Ve hatta onlar bunların hepsinin aynı derecede önemli olduğunu da düşünüyorlar, entegre. Türkiye'yi alınan çok sayıda ödülü göz önünde bulundurarak ödül o bakış açısından bakınca Ağa Han'ı, Pritzker'i almakla bir gayrimenkul ödülü sisteminin merkezinde olarak nitelendirmek doğru olur mu? almak arasında çok büyük bir fark yokmuş gibi görünüyor. Uğur Tanyeli: Ödül sisteminin merkezinde gelişmiş ülkeler bulunduğuna göre Türkiye'nin merkezde olduğunu söylemek bana kolay gelmiyor. Bu ödüllerin önemli Emre Arolat: Bu gayrimenkul ödülü meselesinin mimarlık dünyasında çok tanınır, bir bölümü zaten ABD merkezli olarak kurulmuşlardır. Başlangıçta hatta Ağa Han Ödülü bile öyle kuruldu. Bir Amerikan ödülü değildi ama ilk ayakta tutanlar bilinir, sürdürülebilir hatta ciddiye alınır olması çok kolay değil. Yine de bundan 20 Amerikan Üniversiteleri'nden bir gruptu. Ağa Han'ın kendisi de uluslararası bir yıl evvel dünyada gayrimenkul ödülleri veriliyorduysa bile ne Türkiye'nin bundan kişiliktir ama büyük ölçüde Amerikalı olduğunu söylemek bana çok yanlış gelmiyor. haberi olduğunu ne de Türkiye'de gerçekten o ödüle aday olabilecek projeler Büyük ödüller bağlamında başı Amerika çekiyor; Türkiye'nin henüz bunlarda büyük üretiliyor olduğunu sanmıyorum. Bu, bugün gayrimenkul ödülü alan projelerin bir rolü olduğunu söyleyemem. Hatta Ağa Han başladığı zaman bile ödülün içinde hepsini çok beğendiğim ve onlara mimari açıdan bir şey atfettiğim anlamına tek Türk bildiğim kadarıyla Doğan Bey'di (Kuban), sonra Suha Özkan işin içine gelmiyor. Ama en azından fotojenik, kenarı köşesi düzgün imal edilmiş bir projeden girdi ve Türkiye'nin ağırlığı adım adım artmaya başladı. Ödül sistemine Türkiye bahsediyoruz artık; bunun mimari kalitesinin ve yetkinliğinin ne düzeyde olduğu genelde şimdi yeni yeni katılmaya başladı. Dolayısıyla mesela Türkiye'den bir bence başka bir tartışma konusu. Ödül dediğimiz bir seçki aslında. Her şeye rağmen projenin Architectural Review seçkisine girmesi bence önemli. Diğer bir açıdan orada bu gayrimenkul ödülünü veren kuruluşların da bir jürisi var. Sonuçta “fiyakalı”, gayrimenkul ödüllerinin de önemli olduğunu “afilli” görünüşleri olan ve o piyasa söyleyebilirim. Mimari açıdan bunları ciddiye içinde bence para edebilecek, almak çok fazla mümkün değil, ama piyasada satış potansiyeli olan Türkiye'nin uluslararası gayrimenkul projelerin Türkiye'de de artık büyük piyasasında bir görünürlük kazandığını miktarda varolabildiğini söylemek gösteriyor ki bu önemli. Bu ödüller lazım. Bu sadece İstanbul için de Türkiye'deki emlak yatırımlarının, emlak geçerli değil; İzmir, Bursa, Ankara, alıcılarının dünya bağlamında bir konumları hatta Antalya da bu döngünün içine olduğuna işaret ediyor. Bu açıdan Türkiye giriyor. Bunu bir olumluluk olarak uğur tanyeli bir anlamda periferi ülkesi olmaktan çıkıyor değerlendirmek lazım. Bunun mu diyorsanız, evet bu ödüller bağlamında mimarlık dünyasına katkısıysa başka bakıldığında öyle. Ama bu durum, verilen bütün ödüllerin anlamlı, önemli bir konu. Bu ödüller böyle verildiği için Türkiye'de mimarlık mesleğinin niteliği olduğunu anlamına gelmiyor, sadece Türkiye'nin pozisyonunun değişmekte olduğu değişmiyor. Bu ödüllerin bu kadar fazla olmasını, seçilme kriterlerinin bu kadar anlamına geliyor. Bunların çoğunun emlak piyasası dışında ciddiye alındığını kerameti kendinden menkul olmasını çok eleştirebiliriz. Ama buna karşın burada çok söylemek de mümkün değil. Mesela Casabella gibi uluslararası mimarlık önemsenmesi gereken hatta bence Türkiye'deki yapı üretimi ortamında bir tür dergilerinde bu ödüllere dair bir haber çoğu zaman bulamazsınız. Ama Türkiye'de paradigma değişikliğine işaret edebilecek başka bir durum yaratılıyor. Bu ödüllerin bu yeni bir durum olduğundan, herhalde, ödül adını taşıyan her şey fazlasıyla veriliyor ve Türkiye'de konuşuluyor olması bence her şeye rağmen yapı üretimini önemseniyor gibi gözüküyor. Özetle, bu yeni durumun uluslararası kapitalist önemlileştiriyor ve onun ürününün ayrıştırılabilecek bir nesne olarak görülmesine sistemin bütünleşmesinde Türkiye'nin de bir biçimde katılımcı olduğu bir evreye katkıda bulunuyor. Sadece bu yönü dahi önemsenmeli. Zira bir sonraki aşamada gelindiğini işaret ettiğini söyleyebilirim. daha niteliksel bir ayrıştırmaya gidilmesi ve ödüller arasından ciddiye alınması gerekenlerin diğerleriyle başka kefeye konması olasılığı belirmiş oluyor. he: Bu yeni durumu daha çok gayrimenkul sektörünün kurumsallaşması ya da kendini tanıtması için harcadığı çabanın sonucu olarak mı okumalıyız? Bunun he: Ödül sistemi daha kaliteli bir mimari için mimarları teşvik edecek bir araca mimarlığın kendi iç dinamikleriyle oluşturduğu bir şey olduğunu söylemek dönüşebiliyor mu? mümkün mü? ea: Hiç zannetmiyorum; böyle bir şeyin dünyanın herhangi bir yerinde de geçerli ut: Bence değil. Zaten bunların bu kadar medyada yer alması da halka ilişkiler olabileceğine inanmıyorum. Zaten nitelikli projeler üretmek isteyen bir mimar için şirketlerinin marifetidir. Sürekli olarak yatırımcıların çalıştığı halkla ilişkiler şirketleri ödül herhangi bir havuç olamaz. Ödül alacağım diye bir yapı tasarlanabileceğini bunları medyaya servis ediyorlar; muhtemelen zaten adaylıkları da onlar düşünemiyorum. Nihayetinde bu ödüllerin hitap ediyor olduğu ortamı sadece

ÖDÜL ENDÜSTRİSİ

uğur tanyeli


emre arolat

EYLÜL 2011 - XXI 36

ÖDÜL ENDÜSTRİSİ

mimarlık dünyasıyla kısıtlamamak lazım, bu bir endüstri aslında. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'nin bugün gelmiş olduğu noktada mimarlık ödüllerinde enflasyonist bir patlama olması kaçınılmazdı ve bu başımıza geldi. Şimdi bunun nasıl idare edileceğini, bu pek de nitelik üzerinden kurulmayan sistemle nasıl başa çıkacağını düşünmeli mimarlık ortamı. Kapitalist dünyanın üretim-tüketim mekanizmalarının ayrılmaz bir parçası ödül sistemi. Ona uygun şekilde ürettiğiniz ve bu sistem içinden beslendiğiniz sürece, onun bir parçası olmanız da kaçınılmaz. he: Mimarlık camiasının bu ödül sistemine ihtiyacı var mı? Çünkü bir yandan da bu kadar çok ödül olunca ve bütün projeler ödül almaya başlayınca ödülün ayrıştırıcı etkisi silinmeye, tüm projeler eşitlenmeye başlıyor. ea: Mimarlık dünyasından ziyade bence gayrimenkul dünyasının böyle bir şeye ihtiyacının olup olmadığı önemli bir soru. Mimarlık dünyasının böyle bir şeye ihtiyacı olamaz, en azından bence olmaması gerekir. Zaten ödülü alan mimardan ziyade geliştiriciler, gayrimenkul firmaları ön planda oluyor. Mesela Türkiye'de bir anket yapılsa Varyap Meridian projesinin çok sayıda ödül aldığını birçok kişi bilecektir. Ancak mimarının kim olduğu sorulsa bilenlerin oranı %20'yi geçmeyecektir. Üstelik bu kompleksin mimarı olan RMJM dünya ölçütünde tanınmış bir ofis. Bu yüzden bu tür ödüllerin mimarlık dünyasına kayda değer bir katkısı olacağına inanmak zor. Öte yandan bunların gayrimenkul dünyasını bir ölçüde zenginleştiren, ödüllerin tüm hafifliğine rağmen o yatırımın basında yer almasını sağlayan ve dolaylı da olsa bir bakıma mimarlık dünyasını besleyen bir mekanizma olarak her şeye rağmen belirli bir katkı yaptıkları düşünülebilir.

ödül bulursunuz örneğin. Bu, Eisenman'ı önemsiz kılmıyor. Çoğu mimar uzun süre ödül alamadı hatta ödül almak bir yana çoğu mimar yarışmalara katılmaz bile. Frank Lloyd Wright, Le Corbusier yarışmaya mı katılıyordu? Kendi başlarına PR üretebilecek olan mimarlar zaten yarışmaya katılmazlar. Ödül sürekli olarak kendini döndüren bir sistemdir, medyayı büyük ölçüde ilgilendirir. “Bu da mı ödül almış” dediğimiz projeler de vardır içlerinde, altına imzamızı atabileceğimiz projeler de. Böyle olması ödül sistemine hiçbir şey kaybettirmez aslında. Ödül sistemi bunun ötesinde bir şey: Görünmeyi sağlar, görünür kılar ve orada da biter. Ödülü alan kişi o ödülü almasa da zaten o önem noktasına gelmiştir çoğu durumda. Ödülü alan kişinin o ödülü almasını beklersiniz,hatta almasa şaşarsınız. Hüseyin Kahvecioğlu: Benim kuşağım ve üstü için özellikle son 10 yıl ezberlerin bozulduğu bir dönem. Kutsanmış bir mimarlık varken ve bütün kavramlar onunla ilişkilendirilirken, son 5-10 yıldır, Uğur Bey'in de bahsettiği gibi önemli ölçüde ekonomik gelişmelere paralel olarak, mimarlık o kutsanmış yerinden alındı ve genel geçer bir hizmet üretimi sektörüne evrildi. Dolayısıyla emre arolat ben kendi kuşağımda ve üst kuşaklarda buna karşı bir refleks geliştirildiğini sıklıkla görüyorum. Bu refleks ödül konusunda da var. Ödül de, ödüle layık o kutsanmış mimarlık da çok yukarılarda bir yerdeyken şimdi genel geçer bir konuma indi. Aslında bunların her ikisi de oldukça uç. Kutsanmış mimarlık ne kadar sorunluysa, belli bir hizmet üretim sektörüne indirgenmiş mimarlık da o derece sorunlu. Bu uçlara mimarların gösterdiği refleksler de, kendi pozisyonlarını karşı uca itiyor. İki uç arasında denge kurabilen mimar veya ofis çok da fazla yok Türkiye'de. Hem profesyonelce, sektörel gerekliliklerin hakkını veren hem de o “kutsanmış” diyebileceğimiz mimarlığın pozitif yönlerini içinde barındırma endişesi taşıyan mimar ya da ofis çok fazla yok. Eski paradigmayla bakınca yadırgıyoruz, ödül çokluğunu ve ödüllerin sıradanlaştığını söylüyoruz, olumsuzlayan bir bakışla bakıyoruz. Oysa artık genel olarak mimarlık, ekonomik sisteme bağlı olarak gayrimenkul ve yapı sektörünün çizdiği sınırlara fazlasıyla bağlı durumda. Bu koşulların yarattığı “tanınırlık”, “bilinirlik” mekanizmalarına ihtiyaç duyuyor ve yeni ödül sistemlerinin çoğu bu işlevi üstleniyor. Eski alışkanlıklarla baktığımızda, bizim aşina olduğumuz “ödüllü mimar”, “ödüle layık mimarlık” gibi kavramların içi boşalıyor, veya farklı bir şekilde doluyor. Yadırgamamızın nedeni belki bundan.

“Bu ödüllerin bu kadar fazla olması, Türkiye'deki yapı üretimi ortamında bir tür paradigma değişikliğine işaret edebilecek başka bir durum yaratıyor.”

ut: Marshall McLuhan'ın “Araç, mesajın kendisidir.” (Medium is the message) sözü geliyor aklıma. Ödül de böyle bir sistem: Kendi kendini üretir, verdiği mesaj da kendisidir zaten. Büyük ölçüde medya sisteminin bir parçasıdır, mimarlığın değil. Dolayısıyla “Neden bu kadar çok ödül veriliyor, olay yaratma ihtiyacı neden bu kadar çok?” sorularını sormak zorundayız. Mimarlık bağlamında belli ki bir olay talebi var. Mimarlığın olağan olayları, halkla ilişkiler faaliyetlerine yetmiyor. İyi bir bina yapılmış olması sokaktaki insanı hiç ilgilendirmiyor, ama bir projeye ödül verilmesi bir medya olayına dönüşebiliyor. Bu yalnızca gayrimenkul ödülleri için değil, Pritzker gibi prestijli ödüller için de geçerli. Pritzker Ödülü herkesten çok ödülü vereni gündeme taşıyor. Sürekli olarak mimarlık dergilerinin, bunları haber olarak kullandığını görüyoruz. Bu, mimarlık medyasını ilgilendiren bir olaya dönüşüyor. Ödül sistemi kendi kendini taşıyan bir sistem, mimarlığı taşıyan bir sistem değil, bunu görmek zorundayız. İhtiyaç medyanın içinden biçimleniyor, mimarlıkta değil. İyi bir tasarım yapmış olmak için ödül almış olmak gerekmiyor. Hiç ödül almasa pek çok mimar önemsiz mi olacak? Eisenman'a verilmiş çok az

Temsil de önemli bir konu. Özellikle uluslararası ödüllerin çoğu (bildiğim kadarıyla Ağa Han Ödülleri hariç) tamamen temsil üzerinden yapılan


“Zaten nitelikli projeler üretmek isteyen bir mimar için ödül herhangi bir havuç olamaz.” emre arolat değerlendirmelerle veriliyor. Yani başka bir gerçeklik üzerinden kritik ediliyor, değerlendiriliyor. İyi bir jürisi olsa bile, sonuçta mimarlık kendi öznesinden bağımsız, paralel bir tekrar üretim üzerinden değerlendirilerek ödüllendiriliyor.

Evet belki de ödül almalarının nedeni ağaçları daha iyi çizmiş olmaları, ama sonuçta o da mimarlık işinin, temsiliyet teknolojisinin bir parçası. Burada o ağaçların çiziminden bağımsız bir mimari gerçek olduğunu düşünmemiz problemli aslında. Annenizin yaptığında yanlış olan bir şey yok. Tabii ki bazıları daha iyi çiziyor, bazıları daha iyi renklendiriyor, bazıları temsiliyet tekniklerini daha iyi kullanıyor. Bunda tuhaf bir yan yok. Hatta mimarın kendisi de bu

1986 Gottfried Böhm (66)

1979'dan beri her yıl bir mimara ya da gruba

1987 Kenzo Tange (74)

verilen (yalnızca 1988'de ödülün 10. yılını

1988 Oscar Niemeyer (81)

kutlamak için iki ayrı mimara verilmiş ödül)

1988 Gordon Bunshaft (79)

ödülün çıkış noktasının öyküsü 1967'ye dayanıyor.

1989 Frank Gehry (60)

Hyatt Regency Atlanta'ya dönüştürmek üzere

1990 Aldo Rossi (59)

tamamlanmamış olarak teslim aldıkları yapının

1991 Robert Venturi (66)

atriumunun çok etkileyici olduğunu hissederek

1992 Alvaro Siza (59)

mimarlığın önemini fark eden aile yaşayan

1993 Fumihiko Maki (65)

mimarları onurlandırmaları gerektiğina karar

1994 Christian de Portzamparc (50)

vermiş. Pritzker Ödülü'nün birçok prosedürü

1995 Tadao Ando (54)

ve verilen ödül miktarı Nobel Ödülü model

1996 Rafael Moneo (59)

alınarak düzenlenmiş. Kazananlar 100 bin dolarlık

1997 Sverre Fehn (73)

ödülün yanı sıra resmi bir sertifika ve 1987'den

1998 Renzo Piano (61)

beri bronz bir madalyayla (öncesinde bir Henry

1999 Norman Foster (64)

Moore heykeliyle) ödüllendiriliyor. İlk günden

2000 Rem Koolhaas (56)

bu yana Pritzker Ödülü'nü kazanan mimarların

2001 Jacques Herzog (51) &Pierre de Meuron (51)

listesini ödülü aldıkları yıl kaç yaşında olduklarını

2002 Glenn Murcutt (66)

belirterek veriyoruz. Mimarların Pritzker aldıkları

2003 Jørn Utzon (85)

yaş ortalaması 63.

2004 Zaha Hadid (54) 2005 Thom Mayne (63)

1979 Philip Johnson (73)

2006 Paulo Mendes da Rocha (78)

1980 Luis Barragán (78)

2007 Richard Rogers (74)

1981 James Stirling (55)

2008 Jean Nouvel (63)

1982 Kevin Roche (60)

2009 Peter Zumthor (66)

1983 I. M. Pei (66)

2010 Kazuyo Sejima (54) & Ryue Nishizawa (44)

1984 Richard Meier (50)

2011 Eduardo Souto de Moura (59)

temsiliyete dahil olabiliyor. Örneğin Eisenman kendisini daha iyi temsil ediyor: Beyaz elbisesini giyiyor, beyaz pabucunu giyiyor, kendi kendisini oynuyor. Mimarlık, mekanla yüz yüze geldiğimiz ve onunla bağlantılı olarak değerlendirme yaptığımız, gençliğimizde Güzel Sanatlar Akademisi'de çokça söylendiği gibi “yaşadığımız” bir şey değil. Muhtemelen mimarlık ürününü ifade eden bir çizim veya resim yapıldığı ilk dönemden beri, yani 10 bin yıl önce Çatalhüyük’ten beri değil. Mimarlığı daima temsiliyet teknikleri düzleminde algılarız, kavrarız ve değerlendiririz. he: Projenin tasarım ve inşaat aşamaları aslında teslim üzerinden yürütülüyor ama şimdi bana öyle geliyor ki post prodüksiyona harcanan emek ve çaba, projenin çizimine harcanan kadar çok. hk: Temsiliyet araçlarının sunduğu olanakların, ne ölçüde projenin gerçekliğini anlatmak için, ne ölçüde gerçeği manipule etmek için kullanıldığı kritik. Binayı

hüseyin kahvecioğlu

37 XXI - EYLÜL 2011

ut: Temsiliyetten kurtuluşun yolu da yok. Mimarlık öyle bir alan ki sadece temsiliyetler üzerine konuşuyoruz. Mesela Ağa Han Ödülü için diyelim ki birini gönderiyorlar; o önceden değerlendiriyor, geziyor, mimarla, müşteriyle, kullananla konuşuyor sonra geliyor birilerine anlatıyor. Birisi iyi anlatıyor, öteki kötü; söz de temsiliyet aracından başka birşey değil çünkü. Aslında eşdeğerleştirmek için kurduğunuz mekanizma bile temsiliyetin sınırlarının dışına çıkmayı sağlamıyor. Dolayısıyla temsiliyetle ilgili problemimiz mimarlıkta kurtuluşu olmayan bir mesele. Bunu ödüle ilişkin bir zaaf olarak değerlendirmek mümkün değil o anlamda. Hiçbir şekilde eşdeğerliği olmayacaktır zaten. Yani yarışmalarda olduğu gibi programı, mekan büyüklüklerini saptadığımız zaman da eşdeğerliği sağlamıyoruz. Çünkü o zaman birisi renkleri daha iyi kullanıyor, başka biri projesini daha iyi ifade etmenin akıllıca bir yolunu buluyor; aslında yine sadece temsiliyet tekniğini kullanıyor. Yani, aslında gelecekte yapılacak yapıyı ödüllendirmiyoruz; kimin temsiliyet tekniklerini daha iyi kıvırdığını değerlendiriyoruz. Her seferinde temsiliyet ödül sisteminin temel mekanizması. Bundan ötürü ödüle haksızlık etmeyelim.

1985 Hans Hollein (51)

Hyatt Otelleri'nin sahibi Pritzker ailesi tarafından

ÖDÜL ENDÜSTRİSİ

ea: Temsiliyet meselesi yarışmalarda da oldukça önem kazanıyor. Yıllar önce annemden duymuştum. 60’lı yılların sonuna doğru kazandıkları bir yarışmadan sonra bir mimar arkadaşları “siz ağaçların gölgelerine çok güzel kılçık atıyorsunuz, o yüzden kazanıyorsunuz yarışmaları.” dermiş. Çok benzer şeyleri bundan 40 yıl sonra da duyuyoruz. “Sizin perspektifleriniz çok güzel onun için iyi görünüyor projeleriniz.” diyenler oluyor. Evet, ödül sistemi içinde de temsiliyet meselesi çok kritik. Zira bildiğim kadarıyla piyasada bu sayısı her geçen gün artan mimarlık ödüllerinin ezici bir çoğunluğu binaların kendilerini ya da içindeki hayatın nasıl cereyan ettiğini görerek değil, birkaç perspektif ya da fotografa bakılarak veriliyor. Hatta bir çok mimari kritik de bu yöntemle kaleme alınıyor.

MİMARLIĞIN OSCAR'I: PRITZKER ÖDÜLÜ


ULUSLARARASI ÖDÜL ALMIŞ TÜRK MİMARLAR Cengiz Bektaş 2001 yılında Olbia Sosyal Merkezi

2011'de Tabanlıoğlu Mimarık Loft Garden projesi

ile AĞA HAN ÖDÜLÜ'nü kazandı.

ile RIBA ÖDÜLÜ'nü kazandı.

Han Tümertekin'in B2 Evi Projesi 2004 yılında

Cafer Bozkurt 2010 yılında CHICAGO

AĞA HAN ÖDÜLÜ'nün sahibi oldu.

ATHENAEUM Mimarlık ve Tasarım Müzesi ile Avrupa Mimarlık, Sanat, Tasarım ve Kentsel

2010 AĞA HAN ÖDÜLÜ Emre Arolat'ın İpekyol

Planlama Merkezi'nin düzenlediği ödül

Tekstil Fabrikası projesine verildi.

programında Bursa Atatürk Kültür Merkezi ve Merinos Parkı projesi ile “Uluslar arası Mimarlık

Archdaily tarafından düzenlenen 2009

Ödülü”nün sahibi oldu.

YILININ BİNASI ÖDÜLLERİ'nde eğitim yapısı kategorisinde Teğet Mimarlık'ın Yapı Kredi

Emre Arolat Mimarlık ve Nevzat Sayın

Bankacılık Akademisi projesi ödül kazandı.

Mimarlık Hizmetleri ortaklığıyla projelendirilen SantralIstanbul CHICAGO ATHENAEUM

fotoğrafla öyle bir anlatabilirsiniz ki, gerçeğini görenler hayal kırıklığına uğrayabilir. Sonuçta temsil, binanın gerçekliğini bir başka gerçeklik üzerinden anlatan bir araç. Bu aracın sağladığı ilave olanakları nasıl ve ne amaçla kullandığımız önemli.

EYLÜL 2011 - XXI 38

ÖDÜL ENDÜSTRİSİ

ut: Örneğin Helene Binet diye bir mimarlık fotoğrafçısı var. Gerçekten çektiği fotoğrafları hangi noktadan çektiğini hep merak etmişimdir. Hepimiz fotoğraf çekiyoruz ve hemen hemen aynı makineleri kullanıyoruz, ancak onun yakaladığı açıları yakalayamıyoruz. Post prodüksiyon işte bu gerçekten. he: Bir mimar iyiyse zaten ödüle ihtiyacı yoktur dediniz. Peki diğer yönden bakacak olursak ödül almış bir mimarın işi açılır mı? ut: Tabii ki, açılabilir. Yani Türkiye'de bunun ne kadar olduğunu, ödül almanın iş kapasitesine katkısını bilmiyorum ama dünyada bilinen bir şey var ki o da ödül almanın görünürlüğü arttırdığı için işleri de açtığı. ea: Tersi de olabilir. Onu da söylemek lazım. Biz ofis olarak zaman zaman bunun tersini de yaşıyoruz. Çok ödül aldığımız için bizim çok pahalı ya da çok burnu havada olduğumuzu düşünen ve sadece bu nedenle de bize gelmekten çekinen, projesini bizimle yapmaktan imtina edenler de oluyor. Bu tür hikayeleri duyuyoruz sonradan. he: Peki bu kadar çok ödül alınıyor olmasını Türkiye'de mimari kalitenin arttığının bir göstergesi olarak okuyabilir miyiz?

“Ödül sistemi kendi kendini taşıyan bir sistem, mimarlığı taşıyan bir sistem değil.” uğur tanyeli ut: Bence mümkün. Teknik kalitenin, yani uygulama kalitesinin arttığını söylemek gerek. Mimari hizmetin teknik kalitesi de epeyce arttı. İçinde bulunduğumuz büroya (Emre Arolat'ın bürosu) bakın. 1970 yılında ben mimarlık öğrenimime başladığımda Türkiye'de böyle bir büronun tahayyül bile edilemeyeceğini düşünürdüm; en büyük büronun bir apartman dairesinde salona dizilmiş masalardan oluştuğu yıllardan bahsediyorum. Çoğu mimarlık bürosu da bir hanın bir odasına sığınmıştı. Mimarların entelektüel kalitesinin de

2010 DÜNYA MİMARLIK FESTİVALİ'nde

Mimarlık ve Tasarım Müzesi ile Avrupa

Erginoğlu&Çalışlar Mimarlık Tuzambarı-Medina

Mimarlık, Sanat, Tasarım ve Kentsel Planlama

Turgul DDB ile “Eski&Yeni” kategorisinde

Merkezi'nin düzenlediği programda ödül sahibi

birincilik kazandı.

oldu.

TOCA Mimarlık Bakü'deki Yevlakh Tohum

Emre Arolat Mimarlık'ın Dalaman Uluslararası

İşleme Kampüsü ile 2010 DÜNYA MİMARLIK

Terminali 2006 yılında, Minicity Maket

FESTİVALİ'nde “Üretim, Enerji ve Geridönüşüm”

Parkı Yapısı ise 2008 yılında EMERGING

kategorisinde birincilik kazandı.

ARCHITECTURE ÖDÜLÜ'nün sahibi oldu.

arttığına inanıyorum. Daha okumuş-yazmış bir mimar kitlesi ortaya çıktı. Mimarlar Türkiye'de her çağda entelektüel olduklarına inanırlar, ama daha erken dönemlerdeki mimarların bugünkü bazı mimarların edindiği entelektüel donanım düzeyinde olmadığını söylersem kimseye haksızlık etmiş olmam bence. Esaslı bir değişimden söz etmek mümkün. Ama bu değişimi ödül sistemi yapıyor diyecek halimiz yok. Ödül sistemi de buna katılan sayısız bileşenden bir tanesi sadece. ea: “Türkiye'deki mimarlık kalitesi”nden ne anladığımız önemli. Yaklaşık 20 yıldır üzerine çok düştüğüm, düşündüğüm bir konu bu. Bu coğrafya dışında da çok beğendiğimiz yerlere gittiğimizde her tarafı şahane landmark’larla dolu kentler görmüyoruz. Türkiye'de adı geçen bu gayrimenkul ödüllerine konu olan yapıların pek çoğunu tasarım yönelimleri ve mimarlığı kavrama açısından sorunlu bulduğumu belirtmeliyim. Yine de bunların ortalama mimarlık düzeyine bakınca belirli bir dönem öncesine göre çok farklı olduğunu söylemek lazım. Ortada ciddi bir sıçrama olduğunu görüyoruz, bir defa bu presizyonda yapı yapmayı öğrenmek 50 sonrası üretim için yeni bir durum. Şu anda Düsseldorf'ta inşa edilecek bir yapıyla İstanbul'daki arasında teknik donanım açısından hiçbir fark yok. Mimarlıkta ortalama üretim kalitesinin hem yapı yapma açısından hem de tasarım açısından oldukça arttığını düşünüyorum. hk: Mimari kalitenin arttığından emin değilim çünkü kentin aslında %90-95'i standart apartman dokusu; bunu olağan mimarlık olarak adlandırabiliriz; büyük harfle yazılmayan, elitist olmayan, etrafımızda gördüğümüz %90 şehir. Aslında mimari niteliğe, yaratıcı çözüme asıl orada ihtiyaç var. Geriye kalan %10 zaten Türkiye koşullarında hep olabileceğinin en iyisi olmuştur; diğer %90'daysa mimari kalitenin yükselip yükselmediğinden emin değilim. ea: Bugün Kadıköy'de bir apartman bir mimarlık meselesi haline gelebiliyor, eskiden öyle değildi. Müteahhitlik firması nasıl istiyorsa öyle yapılıyordu. Bugün birileri bir apartman üzerine dahi ciddiye alınabilecek bir düşünsel zemin kurabiliyor, bu yapılı çevrenin %90'ının yüzde kaçıdır bilemiyorum. Gerçi şimdi büyük geliştirme projeleri daha çok revaçta, apartmandan ziyade apartmanları birleştirip bir büyük proje yapılıyor. Büyük projeler ciddi anlamda mimarlık dünyasını meşgul etmeye başladı. Onlar da bence o %90'ın içinde yer alıyor; çünkü bu büyük projeler eskiden de bir işhanı ya da apartman olarak vardı; şimdiyse başka türlü yapılır oldu. Müzeden ya da özel bir laboratuardan bahsetmiyorum, eskiden apartman ya da işhanı dediğimiz yapıların şimdi karma


“Hem profesyonelce, sektörel gerekliliklerin hakkını veren hem de o 'kutsanmış' diyebileceğimiz mimarlığın pozitif yönlerini içinde barındırma endişesi taşıyan mimar ya da ofis çok fazla yok. ” hüseyin kahvecioğlu

he: Olağan mimarlıktan söz etmişken ödüllerin çoğunun spektaküler olana verilmesi genel anlamda mimarlığa bakışı etkilemiyor mudur? ea: Ben ödül alan projelerin pek çoğunun spektaküler olduğunu düşünmüyorum. Arkasındaki en önemli spektaklın temsil edilen fotoğraf olduğunu düşünüyorum. Yapılmışlarını da gördük, yapıldıkları zaman ortasında yeşil olan apartmanlar oluyor, o kadar da spektaküler ürünler değil. Birçoğu için spektaküler diyemem.

ea: Ben tam da o nedenle spektaküler tanımının neden kullanıldığını merak ediyorum. he: Ödüllerin bir kısmı zaten henüz inşa edilmemiş projelere veriliyor, dolayısıyla gösteriyor olduğunuz ile en sonunda elde ettiğiniz arasındaki boşluğun büyük olması ihtimali epey yüksek. ea: Belki buna spekülatif demeliyiz. Spektaküler olmak, görünürlüğünün diğerlerinden fazla olması anlamını taşıyor ve bunda da bir sakınca yok. Örneğin bugün David Chipperfield'ın yaptığı bir apartman projesi gösterişli değildir ama spektakülerdir. Çünkü birincisi, David Chipperfield yapmış olduğu için, ikincisi medya onu takip ettiği için, üçüncüsü kendisinin “order” olarak adlandırdığı yöntemi çok iyi kullandığı için, vs. Spekülasyondan bahsediyorsak da evet ortada belki de hiçbir zaman yapılmayacak birçok proje ödül alıyor. Ama bence bunda bir kötülük yok. Biz de mesela ikinci olduğumuz bir projeyle (Sabiha Gökçen Havalimanı) Ulusal Mimarlık Ödülü'nü aldık. Ben de sevindim, hiç olmazsa proje gerçekleşmemiş olsa da ulusal mimarlık ödülü aldı. Başka bir projemiz de -Japonya'da bir yarışmaya gönderip hiçbir şey kazanamayan projemiz- burada Ulusal Mimarlık Ödülü aldı. Bunlar spekülatif olarak tarihteki yerlerini ancak öyle alabildiler. Ödülleri problemli hale getiren asıl nokta bu değil herhalde. Piyasa üzerinden konuşmaktan ziyade mimarlık dünyası üzerinden konuşmak daha anlamlı

ULUSLARARASI MİMARLIK ÖDÜLLERİ

WORLD ARCHİTECTURE FESTİVAL (Dünya

AMERİKA MİMARLAR ODASI ALTIN

Mimarlık Festivali) ÖDÜLLERİ 2008'den

MADALYASI, 1907'den beri, her yıl bir mimara

beri 15'ten fazla kategoride tamamlanmış

veriliyor. Sonuncusu Fumihiko Maki'ye verildi.

ve tamamlanmamış projelere veriliyor; tamamlanmış projeler içinden biri Yılın Yapısı

ALVAR AALTO MADALYASI, 1967'den beri 3-6

Ödülü'nü kazanıyor. 2010'da Türkiye'den de iki

yıllık periyotlarla veriliyor. Sonuncusu 2009'da

proje ödüle layık görüldü.

Tegnestuen Vandkunsten mimarlık ofisine verildi.

Architectural Review dergisinin dağıttığı EMERGİNG ARCHİTECTURE ÖDÜLÜ, 2000'den

PRİTZKER ÖDÜLÜ, 1979'dan beri her yıl bir

beri her yıl genç mimarların üretimlerine veriliyor.

mimara veriliyor. Sonuncusunu Portekizli mimar

Verilen ödül ve mansiyonların sayısı her yıl

Eduardo Souto de Moura kazandı.

değişkenlik gösterse de son yıllarda yaklaşık beş projeye ödül, 10-20 arası projeye mansiyon

RIBA Kraliyet Altın Madalyası, 1848'den beri her

veriliyor.

yıl bir mimara ya da gruba veriliyor. Ödülün son sahibi David Chipperfield.

Mimarlık websitesi ArchDaily, 2009 yılından beri BUİLDİNG OF THE YEAR (Yılın Yapısı) ÖDÜLÜ

UIA Altın Madalyası, 1984'ten beri üç yılda bir

veriyor. İlk yıl 13, 2010'da 14 proje online oylama

veriliyor. Sonuncusunu bu yıl Avaro Siza Vieira

ile seçildi.

aldı. ULUSLARARASI GAYRİMENKUL ÖDÜLLERİ CHICAGO ATHENAEUM ULUSLARARASI

Architectural Review dergisinin MIPIM

MİMARLIK ÖDÜLÜ 2006'dan beri çok sayıda

gayrimenkul fuarı kapsamında düzenlediği

projeye ödül veriyor. 2010'da içlerinde iki tane

AR FUTURE PROJECT ÖDÜLLERİ 2008'den

de Türkiye'den projenin yer aldığı 94 proje ödüle

beri sekiz kategoride projelere ödül ve

layık görüldü.

mansiyon veriyor, bunlar arasından biri de tüm kategorilerde birinci seçiliyor. 2011'deki ödüllerde

PRAEMİUM IMPERİALE 1989'dan beri her yıl

Tükiye'den de iki proje mansiyona layık görüldü.

içinde mimarlığın da yer aldığı çeşitli sanat dallarından kişilere ödül veriyor. 2011'de ödüle

Cityscape Dubai Fuarı kapsamında verilen

layık görülen mimar Ricardo Legorreta.

CITYSCAPE ÖDÜLLERİ'nin ilki 2010'da verilmeye başladı. Gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilmemiş

MİES VAN DER ROHE ÖDÜLÜ, 1989'dan beri

projelere verilen ödüllerden üçü Türkiye'dendi.

iki yılda bir, bir mimari üretime veriliyor. 2011'de David Chipperfield tasarımı Neues Museum

EUROPEAN PROPERTY (AVRUPA

ödüle layık görüldü.

GAYRİMENKUL) ÖDÜLLERİ 2011'de verilmeye başlandı. Dünyayı kıtalara, kıtalardaki projeleri

AĞA HAN ÖDÜLÜ, 1977'den beri üç yılda bir

de mimarlık, iç mekan tasarımı, arsa geliştirme

İslam ülkelerinde gerçekleştirilen projelere

ve gayrimenkul kategorilerine ayıran ödül

veriliyor. Sonuncusunda beş kategorideki

sisteminde, bu kategorilerin her birinin de

ödüllerden birini Türkiye'deki bir proje kazandı.

altbaşlıkları ve o altbaşlıklarda da ödül kazanmış

Bugüne dek Ağa Han Ödülü'nü en çok kazanmış

onlarca proje olduğunu düşünürsek kapsamının

olan ülke Türkiye.

oldukça geniş olduğunu söyleyebiliriz.

39 XXI - EYLÜL 2011

ut: Spektaküler illa ki de olumsuz bir niteliğe referans vermek zorunda değil. Spektaküler projenin görünürlüğünün fazla olması durumuna işaret ediyor; diğer projeden daha dikkat çekici bir tarafı yoksa zaten ödül de alamaz. Ama zaten ödül sistemi, doğasında haksızlık barındırır, çünkü icat edildiği günden başlayarak eşdeğerleri arasından bir tanesinin daha iyi olduğunu tanımlar. Oysa temelde eşdeğerdir bunlar, yalnızca şuna göre biraz daha iyi, buna göre biraz daha kötüdür. Kaçınılmaz olarak spektaküler olanı seçmek zorundadır ödül sistemi. Bildiğimiz kadarıyla yeryüzünde yarışma ile elde edilen ilk proje, Floransa Katedrali'nin kubbesi. O noktadan başlayarak kaçınılmaz olarak bir dizi haksızlık yaparız. O yarışmaya başvuranlardan –diyelim ki- altı tanesini eliyorsunuz, işi Brunelleschi'ye veriyorsunuz. Onlar yapacak olsalardı bina kubbesiz mi kalacaktı? Onlar yapsalar tarihe geçmeyecekler miydi? Geçerlerdi muhtemelen, o çapta bir işi yaptıkları için. Ama işi Brunelleschi'ye verdiğinizde, bu bir biçimde projesini daha iyi ifade edene, spektaküler olana prim verdiğiniz anlamına gelir. Bu olumsuz bir durum değil, kaçınılmaz olandır. Temsiliyet kaçınılmaz olarak spektaküler olmayı zorunlu kılar. Bana burada problem varmış gibi gelmiyor, bu da işin olağan bir parçası. 15. yüzyıldan beri kaçınılmaz olarak bu böyle olagelmiş. Bu bir mimarın hatasının ya da bazı mimarların uyanıklığının sonucu ortaya çıkmış bir durum değil; toplumsal, ekonomik alanlardaki ciddi değişimin olağan sonucu.

ÖDÜL ENDÜSTRİSİ

kullanımlı projeler haline gelmiş olması bayağı bir çokluk oluşturmaya başladı. O kadar çok proje var ki bir pazar günü Hürriyet gazetesini alınca insanın başı dönüyor.


geliyor. Mimarlık dünyasının bu ödüllerin çok önemli bölümünü ciddiye almadığını düşünüyorum ama mimarlık dünyası hatta mimarlık medyası içinde bunları ayrıştıramayan ve hakikaten o ödüllerin tümünü aynı kefeye koyan da bir takım var. Bence asıl problemleştirilmesi gereken nokta o. Kendisine mimarlık medyası diyen ve halk tarafından da öyle algılanan bir kesim var ki onlar “O da mı ödül almış?” dediğimiz projelerle daha ciddiye alınabilecek ödülleri kazananları aynı kefeye koyuyor. Bu da gelip geçici bir şey herhalde. ut: Belki de çoğunlukla ödülü unuturuz. On yıl sonra sorulsa bazılarını hiç hatırlamayız. Bence ilk bakışta bu gayrimenkul ödülleri problemli gibi görünse de, Pritzker gibi ödüller daha problemli. Çünkü zaten sıraya girmiş gibi alıyorsunuz o tür ödülleri, yani Gehry'nin, Koolhaas’ın sırası geldi diye veriyorlar o ödülü adeta. Türkiye'de Mimarlar Odası'nın veriyor olduğu Sinan Ödülü de öyle. Yaşa indirgemişler gibi görünüyor ödülü, yeterince yaşamayı başarmış herkes sonunda o ödülü alacakmış gibi gözüküyor. ea: Ben de buna tamamen katılıyorum; sürekli sıra bekleniyor gibi. Belki yaşından önce ödül almış biri olarak Pritzker'i alan Zaha Hadid telaffuz edilebilir. ut: O durumda da yine herkesin üzerinde mutabık olduğu bir isim Hadid. Zaha Hadid'e ne katkısı var Pritzker'in? O zaten o ödülü almadan önce de o derecede önemliydi. he: Bir noktadan sonra acaba ödül sisteminin kendisine mi bir katkısı oluyor bu seçimlerin? ut: Bence evet, katkı Pritzker'in kendisine.

EYLÜL 2011 - XXI 40

ÖDÜL ENDÜSTRİSİ

ea: Tabi, bunu Pritzker kendi içinde de yıllarca problemleştiriyor ve arada bir de Paulo Mendes da Rocha ya da Eduardo Souto de Moura gibi mimarlara spot ödüller veriyorlar ki sürekli yıldız mimarların ödül aldığı izlenimi oluşmasın. ut: Orada bile siyaseten doğrucu davranıyorlar. Hep Amerikalı, gelişmiş ülkelerden mimarlara ödül verdik, biraz da Brezilyalı birine verelim diye düşünüyorlar. Adabına uygun olsun diye veriliyor ödüller. Ödül gerçekten ilginç ve yararlı olacaksa biraz adabına uygun olmamalı, örneğin, ödülü “ama o genç veya tartışmalı” demeyip verebilmek asıl marifet. Zaten çoktan onaylanmış, mesleğini başarılı olma bağlamında kapatmış birine ödül verdiğiniz zaman ne ödül sistemi ilginç oluyor, ne de ödül alan. Neredeyse çok beklenen bir durum gerçekleşiyor. Herkesin zaten bildiğini tescil etme aracına dönüşüyor ödül sistemi. Medyatik olarak anlamlı olsa da mimarlık ortamı için tartışılabilir bir durum yaratılmıyor. Bu medyatik olma çabası nedeniyle, bütün ödül sistemlerinin temel zaafı enflasyonist bir basınca tabi olmaları. Önce beş yılda bir vermeye başlıyorsunuz, sonra her yıl oluyor bu, sonra her yıl on taneye dönüşüyor. Müptela olmaya benziyor, çünkü medyatik sistem daha fazla istiyor. Yetmeyince mimarlık medyasının kendisi de ödüller vermeye başlıyor. he: Tüm bu konuştuklarımızın görece dışında kalan, aklıma ilk gelen ödül sistemi daha ilginç ve görünmez olanı görünür kılmak adına Architectural Review'ın başlattığı Emerging Architecture Awards. ea: Benim en önemsediğim ödüllerden biriydi, yaptığımız işin onlar tarafından da görüldüğünü fark edince sevinmiştim. O ödülden sonra ödül alan mimarların bir bölümüyle seri toplantılar, konferanslar yapıldı. Ben de Helsinki'deki Steven Holl'Un yaptığı Kiasma'da bir konferansa katılmıştım. O esnada ciddi bir tartışma ortamı yaratılmıştı. Hiç unutmuyorum, o dönemde ödül alan bir Finli mimar vardı, çok kötü bir İngilizce ile şahane bir kilise yapısı sunumu yaptı. Dağın başında bir bürosu olduğunu öğrenince ona “Sen neden büronu orada tutuyorsun?” diye sordular. O da ödüllere tamamen karşı olduğunu, konuşma yapmak da istemediğini ama seçilmiş olduğu için yine de geldiğini ve kiliseyi gösterip gitmek istediğini belirtti. Ben o tavırdan çok

“Kaçınılmaz olarak spektaküler olanı seçmek zorundadır ödül sistemi.” uğur tanyeli

“Ödül almaktan iyi olanı verme iktidarında olmaktır.” uğur tanyeli etkilenmiş ve birçok şey öğrenmiştim. Onun o kiliseyi yaparken bu işi nasıl bambaşka bir biçimde, neredeyse tılsımlı bir tür zanaat olarak sürdürdüğünü görünce kendi pratiğimi sorgulamıştım, büyük büro konusunu zaten epeyce sorguladığım bir dönemdi. Ödülün bu anlamda bir devamlılığının olması oldukça iyi. Çünkü ödülün verilmesinin arkasında gerçek sayılabilecek, tariflenmiş, o seçkinin kriteri olarak ortaya konmuş bir fikir vardı. O projelerin ortak bir özelliği olduğu, birbirleriyle aynı platformda konuşulabilecek bağlantılarının olduğu düşünülüyordu. Bu haliyle çok yapıcı, ortamı ferahlatıcı, bazı tıkanıklıkları açıcı bir şey haline gelebiliyor ama bir gazetede çıkıp unutulup gittiği durumun mimarlık dünyasına bir faydası olduğunu sanmıyorum. hk: Pritzker ya da gayrimenkul ödülleri kendi kurumlarını daha fazla önemsedikleri için, mimarlık adına değil de kendi kurumlarının tanınırlıkları, bilinirlikleri adına davrandıkları için çok da birbirinden farklılaşmıyorlar. ea: Ağa Han da dışarıdan epeyce ideal bir sistemmiş gibi görünse de içine girdiğinizde onun da kurumun kendisiyle çok bağlantılı olduğunu ve kurumun kendi görünürlüğünün biçiminin dahi o ödüllerle kurgulandığını görüyorsunuz. Bu her ne kadar benim gözümde Ağa Han Ödülleri'ne atfettiğim öneme etki etmiyor olsa dahi kurumun temsiliyetinin de seçimlerinde rol oynadığını düşünmüyor değilim. ut: Bir yandan da Ağa Han o temsiliyetin kurbanı oluyor, çünkü İslam’a dair hiçbir şeyi Avrupa'da kimsenin duymak istemediği bir çağda İslami olduğu her yerinden fışkıran bir ödül veriyorsunuz. Artık İslam referanslı bir şeyi çoğu dergi yayınlamıyor dahi. Bu durum ödülün de altını oydu doğrusu. Ödül sustu, kendini geri plana çekti, islami vurgularını ortadan kaldırdı, ilginç bir biçimde başlangıç referanslarından çok uzaklara gitti. Haksızlık oldu bir açıdan bakılacak olursa, dünyadaki siyasal dalgalanmanın bir parçası olmayı hak etmiyordu bu denli ciddiyetle yönetilen bir ödül. Sonuçta ödül almaktan iyi olanı verme iktidarında olmaktır. Burada ödül veren gerçekten avantajlı durumda oluyor. Ödül alan, aynı derecede avantajlı olmuyor. Büyük ödüller için söylüyorum bunu. Bu Nobel için bile geçerli, neden Nobel diye bir adam oturup bir ödül sistemi kuruyor ki? Gerçekten de her seferinde adını gündeme taşıyor. Ödül sistemlerine haksızlık olsun diye söylemiyorum, gerçekten sistemin böyle bir çalışma mekanizması var: Veren daha karlı, çünkü sistemi o tanımlar ve yönetir. Bugün Ağa Han Ödülü’nün yaşadığı bir tür bunalım, İslam dünyasının henüz ödül verme iktidarında olmadığını gösteriyor. Alanı başka iktidarlar tanımlıyor.



PEYZAJ - PARK - NEW YORK EYLÜL 2011 - XXI 42

fotoğraflar: Iwan Baan

CANLI FOSİL Geçtiğimiz aylarda ikinci kısmı açılan New York'taki High Line Park, yıllarca kullanılmamaktan harabeye dönüşmüş tren hattını kente geri kazandırırken bir yandan da oluşturduğu mekanla kentliler için yaşayan bir sosyal mekan sunuyor. Gökçe Saygın

HIGH LINE

james corner fıeld operatıons, dıller scofıdıo + renfro, pıet oudolf

Manhattan’ın batısında kalan Chelsea bölgesinde yürürken, havada süzülerek karşınıza çıkan High Line Park sadece aktif bir yeşil alan değil, kentsel dönüşüm fikri üzerine söylenmiş çok güçlü bir söz aslında. Buna ek olarak, tarihin çizgilerini koruyan umut verici bir saygı projesi. High Line 1930'lu yılların başında, şehir trafiğini rahatlatmak ve yük trenlerinin Manhattan sokaklarında neden olduğu kazaları önlemek amacıyla, yerden sekiz metre yükseğe inşa edilmiş; bugün ayakta kalan haliyle Gansevoort Caddesi'nden 34. Cadde'ye kadar iki kilometre boyunca uzanan bir tren yolu. Yeni otoyolların yapılması ve tırların aktif hale gelmesiyle 1980 yılında tamamen kapatılan High Line, yakın zamana kadar bir şehir harabesiydi. Bu ağır, çelik yapının varlığı çevre sakinlerine ve belediye yönetimine çok anlamsız geliyordu.

Korunması gereken bir değerden çok, herkesin yıkılması için dört gözle beklediği bir şehir kalıntısı haline gelmişti ki, 90'lı yılların başında, şehir plancıları ve mimarlar tarafından mevcut yapının nasıl şehre kazandırılacağı tartışılmaya başlandı. 1999 yılında, gönüllü bir grubun öncülüğünde, "Friends of the High Line" (High Line Dostları) adında bir sivil toplum kuruluşu oluşturuldu. Konunun kamuoyunda ses getirmesinden sonra, o dönemin belediye başkanı Michael Bloomberg'ün de konuya sıcak yaklaşmasıyla, 2004 yılında High Line’ı tekrar hayata döndürecek gerekli kararlar ve maddi destek belediyeden sağlanmış oldu. High Line’ın tasarım uygulaması, James Corner Field Operations (Proje Lideri), Diller Scofidio + Renfro ve bitkisel tasarımcı Piet Oudolf’a ait. Parkın bugüne kazandırılmasında, gönüllülerin, uygulama şirketlerinin ya da belediyenin payı büyük olsa da, aslında en büyük rolü Corner’ın peyzaj mimarlığına bakış açısı üstleniyor. Corner, genelin "atık" olarak değerlendirdiği; kentin sanayi geçmişini, çöplük alanlarını, unutulmuş kıyılarını potansiyel tasarım


alanları olarak görüyor. Alışıla geldiği gibi, sadece kamusal alanları yeşillendirmek olarak görmüyor peyzaj mimarlığını. O, bu mesleğin sahiplerinin, "ağaç diken adamlar" olarak anılmasından korkuyor ve bu anlayışın değişmesi için gösterdiği çaba, saygıyı ve örnek alınmayı hak ediyor.

High Line’ın dışarıdan görünen çelik yüzeyi ise, kumlama tekniği ile temizlenmiş. Zamanla kopup kaybolan parçaları ise orijinal Art Deco stiline uygun bir şekilde yeniden üretilmiş. Açıkta kalan beton ve çelik parçaların korozyondan etkilenmemesi için de ayrıca işlem görmüş. Parka farklı sokaklar üzerinden giriş verebilmek için yapının bazı yerlerinden kirişler kaldırılarak merdiven ve asansörler eklenmiş. Corner’ın tasarımını tamamlayan en önemli isimlerden biri de mekanın bitkisel tasarımını yapan

43 XXI - EYLÜL 2011

High Line’ı, yapım tekniği açısından bir çatı bahçesi olarak değerlendirmek mümkün. Yapımı iki aşamada tamamlanan High Line’ın atıl bir tren yolundan aktif bir kamusal alan haline gelmesi iki yılı aşkın zaman alıyor. Konsept olarak mekanın eski hikayesi ne kadar korunsa da, park yeni yüzüne kavuşmadan önce ciddi bir yenileme sürecinden geçiyor. Çelik raylar dahil, zeminde ne varsa kaldırılıyor. Yıllarca alanı saran yabani otlar, moloz ve zemindeki betonun bir kısmı kaldırıldıktan sonra, yapının hasır çeliklerle güçlendirmesi yapılıyor. Eskiden tonlarca ağırlıktaki trenleri de taşımış olsa, bitkilerin ve sert zeminin altına ciddi bir drenaj çalışması yapılmış. Tüm bu hazırlık sırasında demir raylarının yerleri işaretlenmiş ve hepsi orijinal yerlerine yerleştirilmiş.

PEYZAJ - PARK - NEW YORK

Corner diğer projelerinde de olduğu gibi High Line’ı; güvenli, kamusal ve yaşanılabilir hale getirmeyi hedefliyor. Bu tasarım sayesinde, kullanıldığı yıllarda, "Life Line of NewYork" (Newyork’un Yaşam Hattı) olarak anılan tren yolu, aslında hala aynı sıfatın koruyor. Çünkü High Line, şehrin içindeki sıradan parklar gibi yeşillendirilmiş ve insan hareketinin durağan olduğu bir mekan değil. Tren rayları üzerinde sürekli devam eden bir yaya akışı mevcut. Tasarım işlevsel açıdan o kadar dengeli ki, Manhattan’dan kopup, trafik ışıklarına takılmadan, 20 sokak boyunca durmadan yürümek isteseniz de, güneşlenerek kitap okumak isteseniz de, High Line size her türlü imkanı sunuyor. Ayrıca, burada yürürken edindiğiniz mekan deneyimi New York’un başka hiçbir yerinde yok. Buradan onlarca kez geçseniz, her cepheyi fotoğraflamaya çalışsanız da, her geçişte yeni bir detay keşfediyorsunuz. Binaların arasından gördüğünüz Hudson manzarası her adımınızda değişiyor. Şehrin gürültüsü, karmaşası ayaklarınızın altında devam ederken yanınızdan süzülen tren rayları ve yabani ot kokuları, koca bir fosilin şehrin ortasına ışınlandığı hissini uyandırıyor insanda. Evet fosil diyorum, çünkü tasarım; yapı kalıntılarını yıkıp yerine yenisini yapmayı savunan kentsel dönüşüm projelerinin tersine, yapıyı atıllıktan çıkarıp onu şehir yaşantısına katmayı hedefliyor. Böylece siz makyajlı bir harabede yürümüyor, neredeyse 80’li yılların can damarı olan rayların sesini duyabiliyorsunuz.


PEYZAJ - PARK - NEW YORK EYLÜL 2011 - XXI 44

Piet Oudolf. High Line’ın plantasyonu hem şaşırtıcı hem de eşine nadir rastlanan bir ekolojik peyzaj örneği. Oudolf ana fikri o kadar özümsemiş ki, hat boyunca yürürken gördüğünüz hiçbir bitki sonradan eklenmiş gibi göze batmıyor. Bunun en büyük sebebi; kullanılan yer örtücü, çalı ve ağaç türlerinin seçilme metodu. Oudolf, trenlerin çalışmayı durdurduğu 30 yıl boyunca, rayların etrafında kendiliğinden yetişen bitkileri yol gösterici olarak kullanmış ve dikilecek olan yeni bitkilerin özellikle endemik olmasına, parkın ekolojisine uyum sağlamasına dikkat etmiş. Böylece plantasyon için hem fazla bakım gerekmiyor hem de mekandaki yabani hava, High Line’ı daha güçlü bir proje haline getiriyor. Tüm bunların yanında estetik kaygılar arka plana atılmış değil. Kullanılan türlerin renk ve doku özellikleri birbirini takip edecek şekilde dikildiği için bir türün çiçek mevsimi geçtiği anda diğerininki başlıyor. Böylece park sürekli renkli kalıyor. Burada hayranlık uyandıran bir başka konu da, suyun kullanımına olan duyarlı yaklaşım. Yıllardır görmeye

alıştığımız, başıboş çalışan sulama başlıkları yok High Line’da. Park devam ettiği iki kilometre boyunca yoğun ve korunaksız güneş ışığına maruz kalıyor ve parkın bir ucundan yürümeye başladığınızda, bir süre sonra sıcağın tüm vücudunuza işlediğini hissediyorsunuz. Tam da o anda kendine özgü tasarlanmış, zeminden koparak yükselen banklara oturup, döşemede belli belirsiz akan suya ayaklarınızı sokarak kendinize geleceğiniz bir mekan çıkıyor karşınıza. Kullanımı biraz oyun amaçlı ama son derece dikkatli ve titiz.High Line bugün hala internet sitesi üzerinden satılan, parka ait özel ürünler, bağışlar ve üyeliklerle ayakta duruyor. Bu da, bu tür projelerin gerçekleşmesi için toplumsal bilincin ne kadar önemli olduğunun en büyük kanıtı.Parkı defalarca gezip uygulamasını mühendislerinden dinlerken, İstanbul’un High Line’ı olabilecek onlarca harabe geldi aklıma. Umarım bizim de, kentsel dönüşüm ve soylulaştırma kavramlarını birbirine uzak tuttuğumuz bir an gelir ve High Line imrenilecek bir proje olmaktan çıkıp, bizim gerçekleştirdiklerimizin sadece bir dengi olur.


giriş sayfasında 23. cadde yeşil alanı ikinci sayafada: Havadan görünüm karşı sayfada üstte sağda: Havadan görünüm üstte solda: 30. caddenin bir bölümü ve platform görünüşü ortada: Kır çiçekleri alanı altta: Batı Chealse'de 24. ve 35. Batı Caddeleri arasında, eski ve yeni mimarinin etrafında dolaşan patikaya güneyden bakış

PEYZAJ - PARK - NEW YORK

bu sayfada solda ve altta: Kuş bakışı solda altta: 23. Cadde yeşil alanı ve oturulabilir basamaklar en altta: Kuş bakışı

45 XXI - EYLÜL 2011


YAPI - KÜLTÜR MERKEZİ - GALİÇYA EYLÜL 2011 - XXI 46

TOPOĞRAFİK MİMARLIK 10 yıldan uzun süredir devam eden Galiçya Kültür Kenti projesinin ilk fazı tamamlandı. Eisenman Architects'in tasarımı, üzerinde bulunduğu topoğrafyayla bütünleşerek onun içinde bir kent dokusu yaratıyor. Santiago de Compostela kent merkezine bir kilometreden az bir mesafede bulunan Galiçya Kültür Kenti, Peter Eisenman tarafından tasarlanan geniş bir kültür kompleksi. Yapı, tarihi hac şehrine bakan yeşil bir tepeye topoğrafik olarak uyum sağlayacak şekilde kurgulandı. Galiçya Müzesi, Uluslararası Sanat Merkezi, Müzik ve Performans Sanatları Merkezi ile yeni açılan Galiçya Arşivi ve Kütüphanesi beraberinde Ana Hizmet ve Yönetim Binası'nı barındırıyor.

GALİÇYA KÜLTÜR KENTİ

eısenman archıtects

Eisenman'ın bu tasarımı 1999'da Xunta de Galacia tarafından düzenlenen uluslararası bir mimarlık yarışmasında seçildi. Yarışma bildirisi, Santiago'ya ulaşmadan Saint James Yolu hac rotası boyunca Monte Gaias Tepesi'nin zirvesini dahil edecek bir kültürel kompleks tasarımı talep ediyordu. Ricardo Bofill, Manuel

Gallego Jorreto, Annette Gigon ve Mike Guyer, Steven Holl, Rem Koolhaas, Daniel Libeskind, Juan Navarro Baldeweg, Jean Nouvel, Dominique Perrault ve Cesar Portela gibi tasarımcıların da bulunduğu son elemede seçilen Eisenman'ın önerisi yarışma jürisi tarafından “konsept ve plastisitede eşsiz; arsanın konumuyla müthiş uyumlu” olarak değerlendirildi. Eisenman uzun yıllardır süregelen, klasik “zeminden daha baskın bir nesne ya da figür olarak mimarlık” anlayışını sorgulayarak Kültür Kenti projesine başladı ve onun yerine figür-zemin ikiliğini aşan bir “topoğrafik mimarlık” önerisi getirmeyi hedefledi. Bunu gerçekleştirebilmek için projede, tepenin üzerine inşa edilmiş bir kurgu yerine, yapıları tepe içinde “oyulmuş” sokaklar ve açık kamusal mekanların yerleştirilmesiyle ortaya çıkmış gibi görünen bir kent öneriliyor. Bu, bükülmüş ve katlanmış dalgalı bir çatı peyzajıyla örtülen bir kent. Sokak dokusunun ortaya çıkarılması ve aynı zamanda programın iç mekanlara dağılımının ve Kültür Kenti'nin mekansal düzenlemesinin sağlanması için ve


YAPI - KÜLTÜR MERKEZİ - GALİÇYA 47 XXI - EYLÜL 2011

karşı sayfada Kentin altına yerleştiği dalgalı çatı peyzajına bakış bu sayfada üstte: Geleneksel Galiçya mimarisindekine benzer şekilde bölümlere ayrılan camlarla kaplı cephenin görünümü solda üstte: Gece görünüşü solda ve solda altta: Dalgalı çatı peyzajının kamusal kullanıma olanak tanıdığı noktalardan görüntüler


YAPI - KÜLTÜR MERKEZİ - GALİÇYA EYLÜL 2011 - XXI 48

projenin “genius loci”sinin vurgulanması için Galiçya'nın dünya üzerindeki konumunu kuvvetlendirme amacıyla, birçok kaynaktan bir dizi yerel ve evrensel kontur ve gridin izi sürüldü ve alanın topoğrafyası üzerinde üst üste çakıştırıldı. Bu kontur ve gridler, Santiago'nun Ortaçağ'daki sokak dokusu -özellikle de hacıları Katedrale doğru yönlendiren beş paralel sokak-, deniz tarağı kabuğunun çizgi örüntüsü, Aziz James Hac Yolu'nun sembolü, bir Kartezyen grid ile üç boyutlu evrensel düzlem sisteminden meydana geliyor. Bu üst üste çakıştırılan kontur ve gridlerle tepenin topoğrafik yüzeyinde açılan yarıklar sonucunda, ortaya uzunlamasına, sinüs eğrili altı yapı çıktı. Bunlar, tepenin zirvesinden yükselen ve sonra yeniden ona katılan taş döşeli, dalgalı çatılarla örtülü. Yapıların sokak cepheleri yine benzer şekilde kontur ve grid çizgileriyle tanımlanıyor ve düzenleniyor, tıpkı yapıların iç mekanları gibi. Bunun sonucunda da ortaya malzemelerin incelikle işlendiği ve birleşimlerin özenle detaylandırıldığı oldukça karmaşık mekanlar çıkıyor.

Kültür Kenti'nin karmaşık tasarımı birtakım innovatif teknik çözümü de içeriyor. Çatının taş kaplı yüzeyine çatı üstü mekanik ekipmanların konulmamasını sağlamak adına taş ile beton çatı döşemesi arasında birkaç metrelik bir ara mekan oluşturuldu. Çatıdaki yüksek, dik açılı eğimlerin yapılabilmesi için yüksek eğimli formlarda döküldüğünde dahi tutunabilen yeni bir beton geliştirildi. Bunlara ek olarak her bir cam bölmenin farklı geometrik özelliklere sahip olduğu giydirme cephenin karmaşık dokusunu üretmek için CAD-CAM (bilgisayar destekli tasarım ve imalat) süreçlerine başvuruldu. 10 yıldan uzun süren proje sürecinde Kültür Kenti'nin tasarımı değişen program gereksinimlerini karşılamak üzere sürekli geliştirilmiş olsa da özgün tasarım hedeflerine sadık kalındı. Eisenman bu konuda şöyle diyor: “Bence City of Culture'ın sadece içinde müzik dinlemek için gideceğiniz, kütüphanesinden ve arşivinden faydalanabileceğiniz, işlevlerini yerine getiren bir yer değil, aynı zamanda

bir mimari oluşu önemli. Neden mimarisi de insanları beslemesin?” Her bir yapı belirli bir programa uygun şekilde tasarlanmışken bunların birbirlerine nasıl eklemlenecekleri Galiçya'nın gerçek ve efsanevi özelliklerinden yola çıkılarak belirlendi. Uzun bir yağmur mevsimi olan Galiçya'daki birçok yapı gibi buradakilerin her birinde de korunaklı bir arkad var: Bazıları kısa ve dar, bazılarıysa uzun ve ferah, kolonlu mekanlar. Parlak camlardaki yansımalar geleneksel Galiçya yapılarında görülen pencere bölmelerinin dönüştürülmüş hali; dış mekanlarda ve çatıda kullanılan taş ise bölgenin taş ve kiremit çatılı yapı stoğuna gönderme yapıyor. Taşın renkleri aynı zamanda, arsanın tasarım konseptini düzenleyen gridi işaret ediyor. Yapıların iç mekanları da grid örüntüye sahip. Projenin yarıklarını biçimlendiren Aziz James Hac Yolu'nun çizgileri kullanılarak birimler birbirlerine eklemlendi ve iç mekanlar arasında iletişim sağlandı.


YAPI - KÜLTÜR MERKEZİ - GALİÇYA

bu sayfada solda: Cephede kullanılan taşın oluşturduğu ekoseli doku solda ortada: Sokak dokusu solda altta ve altta: İç mekanlardan görünümler

49 XXI - EYLÜL 2011

karşı sayfada solda üstte: Arkadlı yürüyüş yolundan bakış solda altta: Yapının peyzaj içinde görünümü sağda: Yapının topoğrafyayla bütünleşmesi


mimari tasarım: Eisenman Mimarlık tasarım direktörü: Peter Eisenman proje tasarım direktörü: Sandra Hemingway proje yöneticisi: Richard Rosson yönetici mimar ve çalışma direktörü: Andrés Perea Ortega ve Euroestudios Ingenieros de Consulta teknik ofis mimarları: Benito García Caramés, Antonio Maroño Cal

üst üste çakıştırılan gridler

EYLÜL 2011 - XXI 50

YAPI - KÜLTÜR MERKEZİ - GALİÇYA

peter eısenman Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi üyesi olan Peter Eisenman, kariyeri boyunca sayısız önemli ödülün sahibi oldu. Cornell Üniversitesi'nde lisansını tamamladıktan sonra Kolombiya Üniversitesi'nden master derecesini aldı. Cambridge Üniversitesi'nde doktorasını tamamlamasının ardından birçok üniversiteden fahri doktora ünvanını alan Eisenman; Cambridge, Princeton, Harvard ve Ohio State Üniversiteleri'nde dersler veriyor. Aynı zamanda biden fazla yazılı eserleri de bulunuyor.

maket fotoğrafı

vaziyet planı

hacimlerin deformasyonunu gösteren diyagram


YAPI - KÜLTÜR MERKEZİ - GALİÇYA

arşiv çatı planı kütüphane +1 kotu planı

arşiv 0 kotu planı

51 XXI - EYLÜL 2011

kütüphane 0 kotu planı

arşiv -1 kotu planı

kütüphane -1 kotu planı

arşiv kesitler

kütüphane kesitleri

arşiv görünüşler


YAPI - OPERA VE KONSER SALONU - BURSA EYLÜL 2011 - XXI 52

fotoğraflar: Cemal Emden

YEŞİLİN İÇİNDEKİ MÜZİK Atatürk Opera ve Konser Salonu, yeşil alan kullanımının artırılmasıyla kamusallık özelliği pekiştirilen ve bir kompleks olarak tasarlanan projenin birbiriyle ilişki kurabilen önemli parçalarından biri. Cafer Bozkurt Mimarlık

ATATÜRK OPERA VE KONSER SALONU

cafer bozkurt mimarlık

Cumhuriyet Tarihi'nde sanayileşmenin sembollerinden biri olan Merinos Fabrikası ve çevresi, Şubat 1938’te Atatürk tarafından açılıp 2000 yılına kadar işlevine devam etti. 2005 yılında tesisler Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından kentin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarına cevap verecek bir kentsel geri dönüşüm projesi olarak yeniden ele alındı. Merinos Kompleksi, Bursa halkı için belediye tarafından sunulan kültürel ve eğitim işlevleri aracılığıyla kullanılmak üzere planlandı. Özellikle eski fabrika yapısı içerisinde öne çıkarılmış esnek mekânlar kapasite ve çok amaçlılık açısından beklenenin çok üstünde potansiyel taşıyor. Bursa

Koruma Kurulu, proje mimarlarının isteğiyle, bütün yerleşkenin bundan sonra sadece kültür, sanat, eğitim ve rekreasyon amacıyla kullanılabileceği ve ileride ticari kullanıma ya da yeni yapılaşmaya açılmaması kararını aldı. Atatürk Opera ve Konser Salonu da, Nisan 2010'da işleve açılan bu projenin Merinos Parkı ve Merinos Kültür Merkezi ile birlikte ele alınan üç temel başlığından biri. Fabrika Binası ve Park ile bütünleşecek şekilde tasarlanan Atatürk Opera ve Konser Salonu içinde 1650 kişilik opera-bale-devlet senfoni orkestra salonu, 850 kişilik konferans-konser-gösteri salonu, 400 kişilik senfoni orkestra salonu, 1000 kişilik balo salonu, sergileme, kafeterya gibi birimleri barındırıyor ve kentin sosyo-kültürel ihtiyacını karşılamayı hedefliyor. Yapı, Merinos Kültür Merkezi’nin doğu cephesini kapatarak kente ve kentten yaklaşıma olanak tanıyan,


bu sayfada solda ve en altta: Opera binasının girişinden görüntüler altta: Yeşil alan içerisindeki konumunu yakın çevre ilişkisini anlatan görünüm

YAPI - OPERA VE KONSER SALONU - BURSA

karşı sayfada Opera binasına yeşil alandan giriş

53 XXI - EYLÜL 2011

park yönünde kitleyi boşaltarak yeni bir kentsel mekan ortamı oluşturan, geniş metal bir saçak örtüsü altında yayılmış, bir park binası şeffaflığında, fabrika binasını kendine fon alarak biçimlenen, onun gabarisini referans alan ve çağdaş teknolojileri kullanan bir tasarım konseptine sahip. Yapıyı çevreleyen Merinos Parkı, Bursa halkı tarafından 2008’den itibaren kullanılıyor. Bu rekreasyon alanı, tarihi Merinos fabrika binası dışında terk edilmiş diğer binalardan ayıklanmış olan arsanın, daha önce 138.000 m2 olan yeşil alanının 208.000 m2’ye artırılmasıyla ortaya çıktı. Proje 2007 yılında Tarihi Kentler Birliği “Başarı Ödülü”ne layık görüldü. 2008’de 20+10+X Mimarlık Ödülleri çerçevesinde kayda değer projelerden biri olarak seçildi ve 2010 Aga Khan Ödülleri’ne aday gösterildi. Son olarak 2010 yılında Chicago Athenaeum tarafından verilen Uluslararası Mimarlık Ödülü'nün sahibi oldu.


KONSER SALONU Bu salonun ana işlevi konferans ve konserlere ev sahipliği yapması.

YAPI - OPERA VE KONSER SALONU - BURSA

Salon, tiyatro ve sinema gösterimi için de gerekli altyapıya sahip. Sahne Mekaniği Sahne üzerinde çatı konstrüksiyonuna asılı üst sahne mekanik sistemleri bu salonun özellikle değişik sahne sanatlarının gerçekleşmesi açısından yeterli esnekliğe sahip olmasını sağlıyor. Bu sistemler dekor askılarını, sahne perdesini, yangın perdesini ve nokta vinçlerini de içeriyor. Sahne Aydınlatması Sahne üzerindeki gerekli ışıklandırma yine çatıya asılı, esnek olarak düzenlenebilen sistemler ve ışık köprüleriyle sağlanıyor. Ön sahne aydınlatması için akustik tavanın içine yerleştirilmiş dört adet ışık köprüsü bulunuyor. Follow spot odası konferans salonunun arkasında yer alan ışık kontrol odasının yanında bulunuyor. Elektro-akustik

EYLÜL 2011 - XXI 54

Temel olarak konferans salonundaki ses sistemleri imkan ve kalite açısından ana salonla eşit olacak şekilde tasarlandı. Buna ek olarak yan ve arka duvarlarda kullanılan hoparlörlerle sinema tipi surround ses sistemine de sahip oldu. Prova Salonu Temel olarak bale ve orkestra provaları için düzenlenmiş olan bu salon aynı zamanda 400 kişilik konser ve konferanslara da olanak veriyor. Kayıt stüdyosu ve ses kontrol odası bulunuyor. Konser düzeni hareketli, portatif bir sahneyle sağlanıyor. Bale provaları sırasında yere bale döşemesi seriliyor ve yatay ahşap storların arkasında gizlemiş olan aynalar açılıyor. Çatı konstrüksiyonun arasına gerekli aydınlatma elemanlarının asılması için askı sistemleri monte edildi.


OPERA SALONU Bursa Atatürk Kültür Merkezi’nin Ana Salonu opera, bale ve müzikal gösterilerin yanı sıra konferans ve konserlere de ev sahipliği yapmak mekaniği, ışıklandırma sistemleri ve akustik düzenlemeler, müzik ve sahne performanslarında gerekli sanatsal kriterleri tam olarak karşılamak üzere tasarlandı. Sahne Mekaniği Sahne mekaniği, alt ve üst olmak üzere ikiye ayrılarak sahne üzerindeki dekorun, ışıklandırma elemanlarının, aksesuarın ve insanların hareketini sağlayan tüm sistemleri içeriyor. Gösteri sırasında oyun akışını bozmadan, sahne dekorunun hızlı, sessiz ve güvenli bir biçimde yer değiştirmesini sağlıyor. Üst sahne mekaniği dekor askıları, nokta vinçler, ışık köprüleri, akustik perdeler, yangın perdeleri, hareketli üst portal gibi sahne üzerinde yer alan yükleri taşıyan sistemleri içerirken alt sahne mekaniği ise sahne içinde ve altında yer alan, sahne podyumunu hareket ettiren spiral lift

YAPI - OPERA VE KONSER SALONU - BURSA

üzere kapsamlı bir akustik ve teknik programa sahip. Tüm sahne

ve hidrolik ünitelerle kayar sahne ve orkestra podyumunu hareket ettiren mekanizmaları kapsıyor.

elemanlarını barındıran dört kat kedi yolu ve ışık köprüleri bulunuyor. Üst portal köprüsü ve yan portal kulelerinde ana sahnenin ön aydınlatmasını sağlayan ışıklandırma elemanları bulunuyor. Oditoryum tavanı içine de yine ön aydınlatma amaçlı ışık köprüleri yerleştirildi. Bunlar balkon önleri ve yanlarındaki, yatay ve düşey aydınlatma elemanı sıraları ile birlikte çalışarak ön sahne ve orkestra çukurunun genel ışıklandırmasını sağlıyor. Sahne aydınlatması ile ilgili artan ihtiyaçların karşılanması için salonun arkasındaki ışık kontrol odasına ek olarak projeksiyon ve follow spot odaları da yerleştirildi. Elektro-akustik Ses hacmini yükseltme sistemleri ana salonda opera, operet ve müzikallerde ihtiyaç duyulan yüksek kalitedeki ampfilikasyon ve playback ihtiyaçlarını karşılamak üzere düzenlendi. Bu sistemler, değişik kullanım amaçları için gereken farklı akustik ihtiyaçlara adapte etmek için de önem taşıyor. Seyirciye yönelik hoparlörler, ana perde ve sahne önü hoparlörleri, balkon fill ve surround speaker’ları, sahne yanlarındaki front fill hoparlör sistemleriyle yine sahne yanında ve tavanda bulunan sub-woofer’lardan meydana geliyor. Simültane tercüme odaları ana salonun yan duvarları içinde, ses kontrol odası ise birinci balkon seviyesine yerleştirildi.

karşı sayfada üstte ve ortada: Opera binasına dışarıdan bakış altta: İç mekandan görünüm bu sayfada üstte: Konferans salonu ortada: Opera salonu altta: Sahne arkasından görünüm

55 XXI - EYLÜL 2011

Sahne Aydınlatması Sofito içinde, sahne üzerinde yer alan ışıklandırma ve spot


-1 kat planı

YAPI - OPERA VE KONSER SALONU - BURSA

vaziyet planı

zemin kat planı

kesitler

EYLÜL 2011 - XXI 56

1. kat planı

3. kat planı uygulama: 2006 - 2010 toplam inşaat alanı: 54.000 m2 zemin kat alanı: 14.800 m2 proje adı: Tasarım: 2006 mimari proje: Cafer Bozkurt Mimarlık: Cafer Bozkurt, Hasan Şener, İlhami Kurt proje ekibi: Hasan Yirmibeşoğlu, Sibel Özkars, Rukiye Eryaşar, Defne Bozkurt statik proje: BALKAR Mühendislik-İrfan Balioğlu

mekanik proje: SETTA Mühendislik-İbrahim Köroğlu elektrik proje: Öneren Mühendislik-Hilmi Öneren altyapı: Köroğlu Mühendislik-Zafer Köroğlu peyzaj: ÇEVSA-Ahmet Yıldızcı iç mimarlık: Cafer Bozkurt Mimarlık akustik: Sey Danışmanlık-Yıldız Sey, Pro-Plan-Temel Belek aydınlatma: Mehmet S. Küçükdoğu yüklenici: GİNTAŞ, Öztimurlar

büyük salon planı



YAPI - ÖĞRENCİ KONUKEVİ - ANKARA EYLÜL 2011 - XXI 58

fotoğraflar: Cemal Emden

TEK BİR ODADAN KÜTLEYE A Tasarım Mimarlık tarafından TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Söğütözü Kampüsü'nde tasarlanan öğrenci konukevi yapıları, tek bir oda çözümünden kütleye ulaşılarak kurgulanmış. Ali Osman Öztürk

TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNIVERSİTESİ ÖĞRENCİ KONUKEVİ

a tasarım mimarlık

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Söğütözü Yerleşkesi mülkiyetindeki mevcut yapıları yıkmadan, yeni üniversitenin mekan gereksinimlerini karşılayacak şekilde ilk etaplar içinde düşünülen program uygulanmıştı. Bu etaplarda, eğitim fonksiyonları, idari fonksiyonlar, spor merkezi ve vakıf binası ortak bir avlu etrafında bir bütün olarak ele alınmıştı. Master plan çalışmaları kapsamında, mülkiyetlerin zaman içinde yerleşkeye eklenmesi ile birlikte yeni gelişim bölgeleri planlandı. Gelişme programı, kentsel doku oluşturma planlarıyla birlikte gerçekleştirildi. Planlama çalışmalarında eğitim amaçlı kullanılan mekanlar ile ortak sosyal mekanların ilişkileri ile yeni bir yapı dokusu önerildi. TOBB ETÜ Söğütözü Yerleşkesi'nin gelişim planlaması içinde öğrenci konukevi yapıları için ayrılan alan, mevcut eğitim

yapılarının karşısında, Söğütözü Caddesi üzerinde yer alıyor. Avlu etrafında geliştirilen yapılar akademik sosyal merkez ve konaklama yapılarını içeriyor. Öğrenciler, gelecekte yapılması düşünülen turizm eğitim oteli ve öğrenci birliği yapılarının arasından geçen yaya bağlantısı ile konukevi yapılarına ulaşabilecekler. Bir odanın mekansal düzeni ile başlayan kurgular bir kat düzenine ulaşarak kütle düzenlerini oluşturuyor. Öğrencilere ait konaklama blokları, yerleşimin bu bölümünde tasarlanan akademik konukevi, yaşam merkezi ve stüdyo dairelerle birlikte sosyal bir yaşam alanı oluşturarak çevredeki yapılara katılıyor. Kız ve erkek öğrencilerin konaklamasına hizmet eden yapılar giriş atriumları ile birbirine bağlanıyor. Şeffaf giriş hacimleri ile tipik kat yüksekliğinin ve açıklığının dışına çıkılarak ferah girişler sağlanıyor. Hızlı inşa edilmesi istenen yapıların taşıyıcı sistemi tünel kalıp olarak hazırlandı. Tünel kalıp sistemi içinde esnek kullanıma olanak sağlayacak mekanlar düzeni


YAPI - ÖĞRENCİ KONUKEVİ - ANKARA

59 XXI - EYLÜL 2011


YAPI - ÖĞRENCİ KONUKEVİ - ANKARA EYLÜL 2011 - XXI 60

oluşturuldu. Restoranların bulunduğu zemin kat, sosyal etkinlik mekanlarının bulunduğu bodrum kat ile spor alanı ve kafenin bulunduğu teras kat tünel kalıp teknolojisinin elverdiği ölçüde tip katlardan farklı olarak yükseltildi. Alt katlarda iç avlu ve lobiyle bağlantılı kafeteryalar, çalışma salonları, kütüphane ve ofisler yer alıyor. Üst katlarda öğrenci odaları, ortak mutfaklar ve dinlenme salonları konumlanıyor. Dinlenme odalarına ve koridor sonlarına eklenen balkonlar, konut yaşamının bir parçasını anımsatan mekan düzenini yansıtıyor. Kartlı geçişle kat hollerine ulaşılıyor. Her oda iki kişinin tüm mekanı eşit şekilde kullanabilmesi amacıyla tasarlandı. Tek kişilik odalar istendiğinde çift kişilik odalara dönüşebiliyor. Banyo kapısı tek kanatlı ve çift kasalı olarak çözüldüğünden kapı açıldığında tuvalet bölümü kapanabiliyor, bu sayede diğer öğrenci duşu ya da lavaboyu kullanabiliyor. Yatma ve çalışma birimlerinde ahşap malzeme kullanımıyla sade tasarımlar önerildi. Ahşap oda kapıları aydınlatma

detaylarıyla birlikte tasarlandı. Giyinme bölümünde giysi dolaplarının yanı sıra ankastre buzdolabı ve su ısıtıcı için özel düzenlemeler yapıldı. Odaların içindeki giydirme cephe, döşemeden tavana kadar devam ediyor. Cephe boyunca açılır kanat önüne eklenen menfez panellerle doğal havalandırma olanağı sağlanıyor. Yüksek katlarda öğrenci güvenliğini sağlayabilmek amacıyla menfez paneller cephe sisteminin bir parçası olarak kurgulandı. Yapı malzemelerini seçerken üniversite imajı içinde yapının işlevine uygun, farklı bir malzeme kullanıldı: Evi çağrıştıran, ev sıcaklığında, yumuşak ve dayanıklı bir malzeme. Pişmiş kil, çağın teknolojisi kullanılarak iç ve dış cephe sisteminin bir öğesi olarak yenilenerek üretildi. Klinkerler bu yapıda klasik yurt yapılarında kullanılan tuğla malzemeye gönderme yaparak cephe sisteminin ana malzemesi olarak düşünüldü. Malzemenin doğallığını ön plana çıkararak farklı tonlarda seçilen 20x45 cm'lik klinkerler sadece dış cephede değil, iç mekanlarda da devam ederek ana giriş hollerinde kullanıldı.


61 XXI - EYLÜL 2011

bu sayfada solda ve altta: Giriş holü en alt sırada: Odaların iç mekanlarından görünüşler

YAPI - ÖĞRENCİ KONUKEVİ - ANKARA

karşı sayfada üst sırada: Eskizler altta solda: Yapıların avluya bakan yüzü altta sağda: Açılabilir pencerelere sahip cephe sistemi


tip 1 oda planı

EYLÜL 2011 - XXI 62

YAPI - ÖĞRENCİ KONUKEVİ - ANKARA

planlar

tip 2 oda planı

kesit-görünüş proje adı: TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğrenci Konukevi mimari proje: A Tasarım Mimarlık mimari tasarım: Ali Osman Öztürk tasarım ekibi: Ali Osman Öztürk, Filiz Cingi Önder, Eser Çengel, Nurten Asil, Süreyya Atalay, Canan Karakaya, Mehmet Güner, Bülent Karakaya yer: Söğütözü, Ankara işveren: TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi proje müşaviri: TÜR-SUM İnşaat ana yüklenici: Ender İnşaat statik: Yüksek Proje mekanik: Okutan Mühendislik elektrik: Akay Mühendislik altyapı: NABA Mühendislik peyzaj: On Tasarım arsa alanı: 36.700 m2 inşaat alanı: 70.000 m2 proje tarihi: 2006 - 2007 inşaat tarihi: 2009 - 2010 yapının açılış tarihi: Eylül 2010

üç boyutlu perspektif



YAPI - OFİS - ANKARA

fotoğraflar: Fethi Mağara, Yunus Özkazanç, Yıldırım Ceylan

PARÇALA-BİRLEŞTİR Yazgan Tasarım Mimarlık tarafından tasarlanan Yenigün İnşaat Yönetim Binası, ayrı kütleler halinde tasarlanan program öğelerinin eklemlenmesiyle biçimlendirildi.

EYLÜL 2011 - XXI 64

Kerem Yazgan

YENİGÜN İNŞAAT YÖNETİM BİNASI

yazgan tasarım mimarlık

Yenigün İnşaat Yönetim Binası, Ankara’da Doğu Bulvarı üzerinde konumlanmış, 4500 m2 inşaat alanı olan bir ofis yapısı. 1973 yılında Ankara’da kurulmuş olan Yenigün İnşaat, çeşitli ülkelerde üstyapı ve altyapı projeleri gerçekleştirmiş bir firma. Şirketin portföyünde Moskova’da bulunan Gazprom binası, Yazgan Mimarlık ile birlikte gerçekleştirdiği, Rusya Omsk’ta bulunan IKEA MEGA Alışveriş Merkezi, Polonya Gdynia’da bulunan deniz üssü gibi büyük ölçeklerde inşaatlar var. Mimari, iç mekan, peyzaj tasarım ve uygulama projelerini üstlendiğimiz, şirketin genel merkez binası işverenin başlangıçta belirlediği ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak oluşturulan tasarım programı aracılığıyla gerçekleştirildi. Program öğeleri, “servisler”, “dikey dolaşım”, “açık ofisler”, “yönetici ofisleri” ve “toplantı salonları” olarak ayrı ayrı kütleler halinde tasarlandı. Ofis kütlesi, diğer kütlelerin ayrı olarak etrafında gruplandığı merkez birim olarak seçildi. Dolaşım alanları ve ıslak hacimler gibi servis mekanlarının ana kütleden ayrılması, çalışma alanlarının açık, şeffaf ve serbestçe değiştirilebilir bir şekilde düzenlenmesine olanak sağladı. Servis

kütlesinin ayrıştırılması, tüm şaftların bir arada bulunmasını, tuvaletlerin üst üste çakıştırılmasını olanaklı kılarak tüm teknik ihtiyaçlara göre bu kütlenin rahatça şekillenmesini sağlayacak esneklik getirdi. Tasarım, ofis binası programının “ayrıştırılması” ile ortaya çıkan farklı hacim ve işlevlerdeki kütlelerin ilişkilerinin “eklemlenme” yoluyla yeniden tariflenmesiyle şekillendi. Tasarım eylemlerinin kurgulanması esasına dayalı bu anlayış, “tasarım eyleminin tasarımı” olarak adlandırıyoruz. İçeride de bu anlayış, malzemelerin organizasyonunda sürdürüldü. Öncelikle normal ofis katlarında, doğu ofisleri ve batı ofisleri operasyonel ve yönetici olarak ayrıldı, bu işlevsel ayrım, ofisleri birbirine bağlayan koridor cephelerinde sürdürüldü; operasyonel kısım doğal ceviz kaplama ve şeffaf cam, yönetici kısım beyaz emaye boyalı cam ve şeffaf camlarla ayrıştırıldı. Asansör hollerinde de beyaz emaye boyalı cam kaplama kullanıldı. Bunun yanı sıra normal ofis katları ve yönetim kurulu katı da birbirinden farklılaştırıldı, beyaz cam yerine siyah emaye boyalı cam kullanılarak, ceviz uyum açısından sürdürülüp asansör holü de yine siyah camlarla kaplandı. Dış cephede de emaye boyalı turuncu renkli camlar kullanılarak içerisi ile malzeme ilişkisi sağlandı.


bu sayfada solda: Farklı işlevlerin kütlede ayrıştırıldığı form altta: Emaye boytalı camdan oluşan cephe sistemi en alt sırada: Cephe detayları

YAPI - OFİS - ANKARA

karşı sayfada Cephelerden görüntüler

65 XXI - EYLÜL 2011


YAPI - OFİS - ANKARA EYLÜL 2011 - XXI 66

en üstte: Resepsiyon üstte ve üstte sağda: Toplantı odaları sağda: Yönetici odası


işlev şeması

proje adı: Yenigün İnşaat Yönetim Binası proje yeri: Doğu Bulvarı, Ankara işveren: Yenigün İnşaat proje tarihi: 2008-2009 yapım tarihi: 2010-2011 toplam inşaat alanı: 4.500 m2 mimari proje: Yazgan Tasarım Mimarlık statik proje: Aydın Pelin, Can Binzet Müşavir Mühendislik mekanik proje: Ünlü Mühendislik elektrik proje: Ovacık Mühendislik iç mekan proje: Yazgan Tasarım Mimarlık peyzaj proje: Yazgan Tasarım Mimarlık ana yüklenici: YG İnşaat yapım türü: Betonarme, Çelik ödüller: Davetli Yarışma 1.'lik Ödülü

zemin kat planı

1. kat planı

3. kat planı

cephe görünüşleri

67 XXI - EYLÜL 2011

kerem yazgan 1969’da Ankara’da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden 1993 yılında lisans derecesini aldı. 1996 yılına kadar Ankara'daki çeşitli mimarlık ofislerinde çalıştı ve mimari proje yarışmalarına katıldı. 1996'da bir ulusal mimari proje yarışmasında kazanılan birincilik derecesi ile ilk ofisini kurdu. 1997 yılında ODTÜ Mimarlık Bölümü’nden yüksek lisans derecesini aldı. Yaptığı uygulamalar ve yarışmalar birçok ilde sergilendi ve çeşitli dergilerde yayınlandı. 1997 yılından 2007 yılına kadar ODTÜ Mimarlık Bölümü'nde yarı-zamanlı öğretim görevlisi olarak dördüncü sınıf stüdyo derslerine katıldı. ODTÜ Mimarlık Bölümü’nden doktora derecesini aldığı 2003 yılında, eşi Begüm Yazgan ile Yazgan Tasarım Mimarlık adındaki ikinci ofisini kurdu.

YAPI - OFİS - ANKARA

begüm yazgan 1974 yılında Ankara’da doğdu. 1995 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden lisans derecesini aldı. 1995 yılından 1998 yılına kadar çeşitli mimarlık ofislerinde görev aldı. 1998 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. 1998-2003 arasında ODTÜ Mimarlık Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 2001 yılında Japonya’da Tokyo Teknoloji Enstitüsü’nde burslu olarak doktora araştırması yaptı ve ders verdi. 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden doktora derecesini aldı. Halen eşi Dr. Mimar Kerem Yazgan ile birlikte 2003 yılında kurduğu Yazgan Tasarım Mimarlık ofisinde mimarlık hayatını sürdürmekte.


İÇ MEKAN - MAĞAZA - İSTANBUL EYLÜL 2011 - XXI 68

fotoğraflar: Engin Yıldız

DERİNLEMESİNE DENEYİM Kale firmasının yeni mağazaları için Demirden Design tarafından tasarlanan sistem kurgusu, firmanın tüm ürünlerini bir araya getiren, farklı mimari yapıdaki bayilerine de uyarlanabilen yapısıyla öne çıkıyor. Elif Esmez

KALE MAĞAZALARI

demirden desıgn

ee: Kale projesi için firma ile yollarınız nasıl kesişti? Hasan Demir Obuz: Kale, yeni mağaza tasarımı ve perakende stratejisi için bir araştırma süreci başlattı. Hem Türkiye’den hem de yurtdışından perakende tasarımı konusunda çalışmaları olan nitelikli kuruluşları bu projeye davet etti. Demirden Design da davet alan firmalardan biriydi. Biz Kale ile çalışmamıza markanın satış noktalarında nasıl bir algı stratejisi yaratması gerektiğini sözel olarak tanımlayarak başladık. Kabul gören bu tanımlamanın ardından proje süreci başladı. Geliştirilen kavramların, sistem tasarımı prensipleri ile hayata geçirilmesiyle süreç devam etti.

ee: Firmanın temel ihtiyaçları doğrultusunda nasıl bir mekan çözümüne ihtiyacı vardı? hdo: Kale mağazalarındaki en kritik konu; içerisinde Kale Grubu’na bağlı, dört farklı markayı, markaların çok sayıdaki ürün grupları ve farklı alternatiflerini bir arada sunuyor oluşu. Dolayısıyla Kale mağazalarında algısal bütünlüğü sağlarken marka ve ürün gruplarının uzak-yakın ilişkisini düzenleyen, aynı zamanda mağaza bölümlerini ve sirkülasyonu oluşturan bir perakende stratejisinin yaratılması gerekiyordu. Projenin en önemli öğelerinden biri de bu sistem tasarımının başlı başına bir mağaza kurumsal kimliğini oluşturması. Bu kimlik aynı zamanda farklı mimari tipleri, lokasyonlara, farklı bölümlemelerdeki bayi tiplerine uyarlanabilecek, her seferinde aynı gücü ve değerleri taşıyacak şekilde planlandı. Hem firmaya bağlı bu dört markanın bir araya gelişi bir dengeyi gerektiriyor hem de proje birbirinden farklı mimari


karşı sayfada Mağazanın giriş bölümü ve arka tarafa doğru tek bir aksta ilerleyen ana koridor bu sayfada solda: Girişten genel görünüm altta: Mağazanın giriş bölümünde yeni ürünlerin sergilendiği yatay birimler solda altta: Vitrifiye bölümü

İÇ MEKAN - MAĞAZA - İSTANBUL 69 XXI - EYLÜL 2011

yapılara uygulanacağından kurgunun esnek bir yapıda olması gerekiyordu. ee: Firmanın kendi içinde yer alan tüm marka ve ürünlerinin hepsini gelen kullanıcıya rahat bir şekilde ulaştırabilmek adına mekanı nasıl kurguladınız? hdo: Kale mağaza tasarımında, ziyaretçilere mağaza bütününü algılatmak, tüm ürün gruplarıyla tanışmalarını sağlamak ve karar verme-satın alma süreçlerini kolaylaştırmak için bir yol çiziliyor. Çizilen bu yol, iki ana sirkülasyon aksı ile şekillenirken akslar, ürün grup ve fonksiyon bölümlerine rahat erişime olanak tanıyor. Profesyonel ürün grupları bölümünü tanımlayan prizmatik alanlar, mağaza algısal bütünlüğünü sağlarken aynı zamanda da mimari denge unsurları olarak net ve güçlü bir yerleşim sistemi oluşturuyor. Mekanda kurduğumuz bu sistemin temelinde, profesyonel ya da son kullanıcı gibi farklı kullanıcı tiplerinin ürün grupları ile

ilişkilerini esas alan net tanımlamalar ve kurallar yer alıyor. Örneğin mağaza içinde yer alan kafe bölümü mimar ve müteahhitler için bir projenin masaya yatırıldığı ve onun için ürün alternatiflerinin bakıldığı bir çalışma alanı olarak kurgulandı. Kafe bölümünün bir uzantısı daha çok tamamlayıcı ürünlerin yer aldığı Kalekim bölümüne bağlanırken diğer bir uzantısı ise cam bölmeyle ayrılmış, daha özelleşmiş toplantı alanıyla sonlanıyor. Mağaza ziyaretçileri için ürün grupları arasında bir çember oluşturuldu. Bu çemberi tamamlayan kullanıcı sadece seramik seçmeye gelmiş olsa bile o ürüne uygun vitrifiye, armatür, derz dolgusu ve hatta yapıştırıcıya kadar tüm ürünlerden bilgi edinmiş ve satın alma sürecini tamamlamış oluyor. Bunun yanı sıra Kale projesi, perakende tasarımı hakkında birçok yenilikçi çözümü de beraberinde getirdi. Mekanın belli noktalarında yer alan, kataloglara

alternatif olarak düşündüğümüz, üzerinde ürünü ve teknik özelliklerini açıklayan küçük not kağıtları tasarladık. Kullanıcı, mağaza içinde dolaşırken tüm bu satın alma süreci içerisinde hafızada tutmak yerine beğendiği ürünün notunu hemen toplayabiliyor, son aşamaya gelindiğinde ise satış personeliyle bir araya gelerek bu notlar üzerinden karar verebiliyor. Bir diğer yenilikçi çözüm de Bilgi Noktası olarak adlandırdığımız bölümler oldu. Bu bölümler yakınında bulunduğu mekan uygulamalarıyla ilgili farklı alternatifleri çalışabileceğiniz ve görebileceğiniz birer çalışma alanları. Hem kendisini hem de mağazanın derinliğini iyi bir şekilde ifade eden şeffaf cephe sisteminin hemen arkasında yer alan yatay sergileme birimleri ise, firmanın yeni ürünlerini sergilemek üzere tasarlandı. Nil Deniz: Mağaza içinde oluşturulan güçlü formlar zaman içinde değişime uğrayacak ürünler için birer


bu sayfada sağda: Kafe ve çalışma alanları altta: Mekanda yer alan ürün gruplamalarından bir örnek sağda altta: Cam bölmelerle ayrılmış toplantı alanı

EYLÜL 2011 - XXI 70

İÇ MEKAN - MAĞAZA - İSTANBUL

karşı sayfada Etiler mağazası ve mağazada yer alan grafik çalışmalar

arka fon oluşturuyor. Bu anlamda mekanda değişime ayak uyduran ürünlerden biri tamamen modüler bir sisteme dayalı vitrifiye bölümü. Bu bölüm; düz ışıklı cam bir duvar ve üzerine takılan panellerden meydana geliyor ve yeni bir ürün geleceği zaman sadece ürünün sergilendiği panel değişiyor. Paneller için oluşturulan 60, 80 ve 100 cm’lik bir sistem var. Seramik mağazalarında yaşanan sorunlardan birine, yani tadilat gerektirmeden istenilen birimi kolayca değiştirebilmeye bu şekilde çözüm üretmiş oluyoruz. ee: Tüm mağazanın dolaşımı adına kurguladığınız bu sistem, belki de kullanıcıyı hiç aklında olmayan ürünleri satın almaya yönlendirmiş oluyor. Burada kurgulanan tasarımın, pazarlamaya doğrudan etki eden güçlü bir faktör olduğunu söyleyebiliriz o halde. hdo: Evet, doğru. Gelen kullanıcı için uygun bir platform yaratamadığınız zaman kişinin seçmek

istediği ya da henüz farkında olmadığı doğru ürünle onu buluşturamama ihtimaliniz çok yüksek. Fulya’daki mağaza, 1.100 m2 ve içerisinde binlerce ürünü barındıran bir mekan. Siz rahat bir dolaşıma sahip bir mekan yaratmadığınız sürece, bu süreç gelen kullanıcı için kabusa bile dönüşebilir. Hem satılabilecek bir ürün satılamaz bir hale gelir hem de kullanıcı da aslında ulaşmak istediği ya da beğendiği bir ürünün mağazada olmadığını sanıp oradan ayrılabilir. Dolayısıyla Kale mağazalarında, kurguladığımız sistem ile bu ilişkilerin çözüldüğü, tamamen satış ve marka değeri üzerine kurulu bir yapıdan bahsedebiliriz. nd: Bu tip mekanlarda kullanıcının mağaza içerisinde yol almaya devam etmek istemesi gerekiyor. Orada merak ettiği, görmek istediği başka bir durum olduğu hissiyle beraber arka taraftaki bir alan artık arkada görünmez olmaktan çıkıyor. Bu

derinlik hissi onu alıp, içeriye doğru çekiyor, durmak istediği yerlerde gerekli zamanı harcayıp aynı akstan bu dolaşıma devam edebiliyor. O yüzden burada derinlik duygusu çok önemli. ee: Oluşturulan bu sistem tasarımı, markanın diğer bayilerine ya da mağazalarına nasıl adapte edilecek? hdo: Sistem için tasarladığımız bazı temel birimler, mekana uygulandıktan sonra çok da değişime uğramıyor. Birimler, ilk kurulumlarında farklı mimari mekanlara uyarlanabilecek esnek bir yapıya sahip. Bu güçlü, net, prizmatik alanlar ve ana akslar hem kullanıcının mağazayı kolay okumasını sağlıyor hem de seçim süreçlerinde farklı marka gruplarına ait ürünlerin birbirleriyle ilişkisini kurmaya yardımcı olan temel birimleri oluşturuyor. Böylece mağazanın yaşayan kısmının sürdürebilirliği sağlanmış oluyor. Sistemin ikinci uygulaması olarak Etiler mağazasını gerçekleştirdik. Burası iki katlı ve 400 metrekarelik bir


ee: Firmanın dört ayrı markası ve markalara ait çok fazla ürünün

ürünle bir şekilde bağ kurdurup onun değerini artıran çözümler

mekan içinde iyi bir şekilde kurgulanarak sergilendiğini görüyoruz.

ee: Mağazanın bütün modüler sistemi içerisinde devam eden hem

sunduklarından bu tip mekanlar için her zaman en iyisi oluyor. Etiler

Peki mekan için düşünülen grafik tasarım bu çözümü nasıl

yönlendirici hem de ürünlere ait göndermeler yapan grafik öğeler yer

mağazasında yer alan cam yüzeylerde de firmanın marka değerlerine

destekliyor?

alıyor. Genel olarak mekanda grafik bir dil oluşturmak adına nasıl bir

vurgu yapan, konseptin devamı niteliğinde çizgisel olarak hazırlanmış

öy: Grafik çalışmalar, mimari yapının bir parçası olduğu zaman ne

çalışma gerçekleştirildi?

grafik öğeler tasarlandı. Hem mimariyi hem de bir sazlığı andıran bu

kendi başına bir kahraman oluyor ne de bütünün içinde değersizleşen

Ömer Yavuz: Mağazadaki grafik alanları; konsept, kalıcı ve bilgi

anlatım “makro-mikro” konseptinin çizgisel anlatımla hayata geçtiği

unsurlara dönüşüyor, hepsi bir arada dengeli olarak gittiği zaman

içerikli alanlar olmak üzere üç bölümde topladık. Konsept grafik

bir uygulama alanı oldu.

mekanda başarılı bir sonuç elde ediliyor. Mağaza içinde gezerken bilgilendirici olarak müşteriye sunulan yazılar; malzeme, renk ve

alanlarda dönemsel olarak uygulanacak konseptlerin ilkini “makromikro” olarak belirledik. Mekanın genelinde doğrudan ürünü

nd: Referans görsel ve bilgilerini ise mekan içerisinde küçük

tipografik dil birliğiyle bütünlüğü sağlarken, mimari yapının içindeki

anlatmayan ancak ürün faydalarına gönderme yapan daha soyut

ekranlarla kullanıcılara ulaştırıyoruz.

farklı alanlar arasında uyumu da ortaya çıkarıyor.

İÇ MEKAN - MAĞAZA - İSTANBUL

anlatıma sahip görsel öğeler tercih ettik. Soyut anlatımlar kullanıcıyı

MAĞAZA İÇİN KURGULANAN GRAFİK DİL

71 XXI - EYLÜL 2011

yer ve tavan yüksekliğiyle böyle bir mekan yaratmak için görece elverişli değildi. Ancak mekan Fulya mağazasındaki aynı kavramı ve görsel algı stratejisini sürdürüyor. Mağazanın tavanlarındaki prizmatik yapı ve dolayısıyla ürün gruplarını toparlayan ana algı alanları değişse de aynı karakteri farklı metrekarelere taşımamız olanaklı oldu. ee: Mekan içerisinde belli bir hatta ilerleyen tasarım, cepheye nasıl yansıtıldı? hdo: Cephe sistemi, vitrin işlevini üstlenmekle birlikte, mağaza derinliğini kaybetmeme stratejisi üzerine kuruldu. Geliştirilen çizgisel tasarım, farklı cephe boyutlarında aynı kurumsalı uygulama fırsatı verirken, sergileme elemanı olarak da görev yapıyor. Bu şeffaf kurgunun arkasından derin bir aksı yakalamak temel stratejilerimizden biri. Tüm mağazanın hikayesini giriş anından başlayarak hissettirmek için derinliği bir araç olarak kullanıyoruz.


demirden desıgn 17 yıl önce mobilya tasarımı ile başlayan Demirden Design, günümüzde ürün tasarımı, marka iletişim stratejisi ve kurumsal kimlik tasarımı, mağaza, sergileme ve etkinlik tasarımı gibi bir markanın ihtiyaç duyduğu tüm tasarım konularında, ulusal ve uluslararası lider firmalara çözümler üretiyor. iF Gold, Red Dot, Design Plus, Design Management Europe, EDIDA, Design Defined, Design Turkey, Exhibition Design gibi en prestijli yerel ve uluslararası birçok ödülün sahibi ofis; üç sene önce masaüstü, mobilya ve aksesuar ürünleri markası olan ilio'yu yarattı. İstanbul, Galatasaray’da yer alan ofisinde, grafik tasarım, ürün tasarımı ve mimarlık disiplinlerinden gelen tasarımcıların yer aldığı 15 kişilik ekibi ile çalışan Demirden’in müşterileri arasında, Nokia, Turkcell, Kale Grup, Alarko-Hillside, Ericsson, Karel, Microsoft, Zorlu Tekstil yer alıyor.

İÇ MEKAN - MAĞAZA - İSTANBUL

proje adı: Kale Mağaza Konsept Tasarımı ve Kurumsal Kimliği proje yeri: Fulya Flagship Mağazası ve Etiler Adnanlar Mağazası işveren: Kale Seramik A.Ş. proje alanı: Terrace Fulya ve Etiler tasarım: Demirden Design uygulama projesi: Demirden Design / Çırakoğlu Mimarlık mekanik ve elektirik proje: Yapı Enerji mobilyalar: Demirden Design proje başlangıç ve bitiş tarihi: Temmuz 2010-Aralık 2010

EYLÜL 2011 - XXI 72

fulya mağazası perspektifi

etiler mağazasının cephesi

fulya mağazası planı

fulya mağazasının cephesi



ÜRÜN TASARIMI - KONFERANS KOLTUĞU EYLÜL 2011 - XXI 74

fotoğraflar: Ziba

ENGELSİZ SEYİR KEYFİ Ziba tasarım stüdyosu tarafından tasarlanan Jumpseat; konferans ya da sinema salonlarındaki izleyicilere daha konforlu ve rahat bir seyir keyfi yaşatırken, modern iç mekan tasarımlarına da iyi bir ürün alternatifi sunuyor. Ziba

JUMPSEAT

zıba

Jumpseat konferans koltuğu, estetik tasarımıyla geleneksel sinema ve oditoryum koltuklarına yeni bir alternatif olarak düşünüldü. Yenilikçi tasarımı ve kullanılan malzemeleri sayesinde, açık haldeyken 270 kiloya kadar yük taşıyabilen, kapalı haldeyken ise sadece 9 cm’lik kalınlığındaki yapısı sayesinde koltuklar arasındaki yürüme yollarında izleyiciye rahat bir geçiş alanı sunuluyor. Karmaşadan uzak yalın formu sayesinde günümüz modern iç mekan tasarımlarına geleneksel tasarım oditoryum koltuklarından daha uygun ve estetik bir şekilde cevap verebiliyor. Jumpseat, kullanılmadığı zaman adeta ortadan kayboluyor, açıldığında ise salona gelen izleyiciler için konforlu ve yalın bir izleme keyfi sunuyor. Alışılagelmiş geleneksel konferans ya da oditoryum salonlarının ağırbaşlı iç mekan tasarımları, bu tip mekanlarda bildiğimiz eski tip, geleneksel koltukların

kullanımına sebep oluyordu. Buna ek olarak tipik bir oturma düzeni için düşey hatta yer alan ara geçitler izleyicilerin salona yerleşmeleri ya da salonu boşaltmaları sırasında çok dar bir alan yaratıyor ve konfordan uzak bir hal alıyordu. Bizler de bu temel konfor, estetik ve rahat geçiş sorunlarından yola çıkarak günümüz mobilya endüstrisinin yapabilecekleri doğrultusunda fazladan bir malzeme maliyeti olmaksızın, gerçekten talep görebilecek benzersiz bir çözüm ürettik. Günümüzün gereksinimleri doğrultusunda artık alışılmışın dışında tasarlanan ve farklı birimlerle çözümlenen iç mekan alanları da, Jumpseat’i iyi bir katlanabilir koltuğun nasıl olması konusunda şekillendirdi. Ürünün işlevi bilinen konferans koltuklarıyla aynı olmakla beraber birçok yönden kolay anlaşılır, yenilikçi ve elverişli bir şekilde tüm bu sorunlara cevap üretti. Kontrplağın özgün yapısı, yaylı çelik ve poliüretan süngerden oluşan sistem, birimin en iyi şekilde katlanmasını sağlarken kapalı haldeyken de tüm bu sisteme karşın oldukça dar bir profil sunabiliyor. Sağlanan bu açıklık kullanıcıların mekanın en kalabalık


ÜRÜN TASARIMI - KONFERANS KOLTUĞU 75 XXI - EYLÜL 2011

zamanlarında bile salonda rahat bir şekilde dolaşmasına olanak tanıyor. İyi bir şekilde istiflenebilen ürün depolanırken ya da nakliye sırasında da olabilecek en az alanı kaplıyor. Farklı sırt yapısı, doğru oturma açısı, kaldırabileceği 270 kiloluk yük ve kullanımı bittiğinde otomatik olarak kendiliğinden kapanan yapısı sayesinde, ekstra yük sarfetmeye, herhangi bir yaya ya da diğer mekanizmaya ihtiyaç duymuyor. Tek destekli ve cıvata montajlı sistemin bütün kurulumu 30 saniyeden kısa sürüyor. Oturma kısmını açarken parmakların kontrplağın yan kısmındaki kesiklere sıkışmasını engellemek adına bu kısım açılı bir şekilde kesildi. Özel dikilmiş yün koltuk kaplaması sayesinde ise oturma yerinin sırtla bağlantısı kapatıldı ve böylelikle aradan herhangi bir eşyanın düşmesi engellendi. Jumpseat’in basit formundan yola çıkarak ilerleyen zamanlarda birbirinden çok farklı alternatif üretmek mümkün.

*Jumpseat’in nasıl çalıştığına dair videoyu buradan izleyebilirsiniz; http://vimeo.com/26343605

zıba İnovasyon ve tasarım danışmanlığı konularında hizmet veren Ziba, 1984 yılında kuruldu. Etkileşim tasarımı, ürün tasarımı, ambalaj tasarımı, çevre ve iletişim tasarımı konularında 100’den fazla kişinin çalıştığı bir ekiple çözümler üretiyor. Tasarım yaptığı firmalar arasında Procter & Gamble, SiriusXM Radio, TDK Life on Record, Samsung ve Umpqua Bank yer alıyor.


MAGRİPLİ Koleksiyon Mobilya'nın ismini ve ilhamını Afrika'nın kuzey bölgelerinde bulunan çeşitli etnik yapılardan alarak geliştirdiği Magripli kanepe grubu Faruk Malhan tarafından tasarlandı. Kanepenin karakteristik yapısı kendini özellikle sırt, kol ve ayaklarda gösteriyor. Sırt ve kollardaki ince lake platforma yaslanmış minderler, yüksek ve ince ayaklar ürünün şeffaflık ve duruluğunu öne çıkarıyor. Küçük mekanlarda rahatlıkla kullanılabilen Magripli, şeffaf, gözü yormayan ve hafif bir kanepe grubu olarak kullanıcıların beğenisine sunuluyor.

EYLÜL 2011 - XXI 76

YENİ - ÜRÜN

www.koleksiyon.com.tr

BO 271

LEAU VE BARON

Gaggenau 200 serisindeki BO 271 fırın, 60 cm genişliği ve 76 litre net hacmi ile sınıfında en geniş fırın içine sahip olmasıyla öne çıkıyor. 30 dereceden 300 dereceye kadar elektronik sıcaklık kontrolü sağlayan 17 ısıtma yöntemi bulunan BO 271, sahip olduğu el termometresi sayesinde kızartmalık et yada balık, istenilen sıcaklığa ulaştığında otomatik olarak fırının kapanmasını sağlıyor. Fırın yüzeyine hiçbir maddenin yapışmamasını sağlayan özel mavi Gaggenau emayesi ve otomatik olarak kendini temizleme özelliği sunan pirolitik sistemiyle Gaggenau BO 271, temizlik ve hijyeni en üst seviyeye çıkarıyor.

Calligaris'in özgün tasarımı Leau sandalye, ilhamını su dalgalarından alıyor. Suyun şeffaflığını yansıtan transparan yapısı ve çelik ayaklarıyla mutfaklarında modernliği tercih edenler için uygun olan ürün, aquamarin, beyaz, orange, duman

www.gaggenau.com

BIOSFERA I Interfaceflor'un sürdürülebilir bir dünya için geliştirdiği karo halı koleksiyonu Biosfera I, hem %100 geri dönüşümlü hem de özel iplikler ile balık ağları gibi atık malzemeler kullanılarak üretiliyor. Karo halının en önemli özelliği, halının yıpranan yerlerinin hiç zorlanmadan değiştirilebilmesi. Üç farklı modelden oluşan Biosfera I koleksiyonu, çevreci

olduğu kadar modern desen tasarımlarıyla da iddialı. Biosfera I'in bu özel çevreci konumu, ürünün %40'lık bölümünün ayrıca geri dönüşümlü ve biyolojik girdi olarak yeniden kullanılabilir olmasını sağlıyor. Koleksiyondaki geri dönüşümlü ipliğin %30'unda ise yine kullanım ömrünü tamamlamış atık ürünler bulunuyor. www.interfaceflor.com

grisi ve kırmızı renk seçenekleriyle sunuluyor. Mutfaklara salon şıklığı kazandıran Calligaris'in Baron yemek masası, gri ya da beyaz mermer rengi, mat ve beyaz laminant tabla ile farklı çerçeve ve ayak seçenekleriyle sunuluyor. www.xumadesign.com



AZURE Kale Bayno Mobilyaları, sade mobilyalarla estetik tasarımlar yakalamak isteyen tüketicilere Azure serisini sunuyor. Beyaz gövdeye uyumlu lake, PVC, gri ve teak kaplama seçenekleriyle çeşitliliği bir arada sunan Azure serisinin, alüminyum çerçeveli gizli aydınlatmalı ayna ve krom kulpları, , geniş ve kullanışlı depolama olanakları banyolarda alandan tasarruf ettirerek işlevselliği de beraberinde getiriyor. Seri, 90 cm ve 135 cm arasında değişen modülleriyle her boyutta banyolar için esnek çözümler yaratabiliyor. www.kale.com.tr

VALENCIA Bien Seramik, doğallığı ve sıcaklığı tercih edenlere adını İspanya'nın ünlü şehri Valencia’dan alan ve dijital teknolojiyle üretilen serisini sunuyor. Birbirine geçmeli doğal taş görünümü ve dokusuyla dokunma duyusunu uyandıran ve geniş bir kullanım alanına sahip olan Valencia, mutfak ve banyoların yanı sıra yatak odası, salon, balkon, bahçe, teras gibi iç ve

EYLÜL 2011 - XXI 78

YENİ - ÜRÜN

MEMOIRE OCÉANE Villeroy & Boch'un yeni karo serisi Memoire Océane, uyumlu renkleri ve etkileyici desenleriyle dikkat çekiyor. Seri ile üç boyutlu kabartmalar ve desenlerle tasarlanmış modern mekan konseptleri yaratmak mümkün. Memoire Océane üç boyutlu yüzeyiyle beyaz, koyu mavi ve açık gri olmak

dış mekan uygulamalarında da ilk tercihler arasında yer alıyor. Akdeniz havası taşıyan mutfaklara sahip olmak isteyenler için uygun bir seçenek olan seri, 30x42.5 cm boyutlarında duvar karosu olarak üretiliyor. Serinin Bodrum beyazı, fildişi, gri ve kahve olmak üzere dört ayrı renk seçeneği bulunuyor. www.bienseramik.com.tr

üzere üç renkten oluşuyor. 30x90 cm boyutlarında seramik kabartma dekor karoları ve 15x90 cm boyutlarında üç bronz renk tonunda metalik yarı parlak seramik duvar karolarıyla dikkat çeken seri, gri ya da koyu mavi 60x60 cm formatındaki yarı parlak porselen karolarıyla da zemin çözümü olarak şık seçenekler sunuyor. www.villeroy-boch.com

PRIMEMIX E.C.A. Primemix, banyo ve mutfaklarda, sıcak suyun kullanılması sırasında en çok karşılaşılan sorunlardan biri olan her açma-kapamadan sonra armatürde su sıcaklığının tekrar ayarlanması sorununu çözmek için tasarlandı. Dünya çapında patenti alınan içindeki kartuş sayesinde su miktarı ve suyun sıcaklık ayarını birbirinden ayıran ürün, su sıcaklığı ayarlandıktan sonra batarya

kapatıp açıldığında yeniden ayarlamaya gerek bırakmıyor. Soğuk su kullanımında kombinin gereksiz ateşlenmesini de önleyen Primemix, yalın, işlevsel ve kullanışlı tasarımıyla öne çıkıyor. Banyo bataryasında kullanılan yön değiştiricinin, sıcaklık ve miktar ayarı sistemiyle aynı konseptte tasarlanması, ürünün bütünsel estetiğini artırıyor. www.eca.com.tr



AERO ÇEBİ'nin distribütörlüğünü yürüttüğü İtalyan FGV markasının Aero kapak sistemleri, gerek mutfak gerekse banyo alanlarında dolapların en etkin şekilde tasarlanıp uygulanmasına imkan sağlıyor. Aero kapak sistemi, minimalist tasarımı ve güncel çözümleriyle modern mobilya tasarımına esneklik kazandırıyor. Serinin Aero Flap, Aero Loft, Aero Split, Aero Wing ve Aero Lift ürünlerinin büyük kapaklarının kaldırılması, katlanması ve yukarı-arkaya doğru hareketi sayesinde bir seferde dolapların iç kısmının tamamına erişim sağlanabiliyor. www.cebidesign.com

SIMPLY U

www.ecebanyo.com

EYLÜL 2011 - XXI 80

YENİ - ÜRÜN

Türkiye'deki pazarlama faaliyetleri Ece Banyo tarafından yürütülen Ideal Standard, Simply U serisini Türkiye'deki kullanıcılarına sunuyor. Simply U serisi Clear, Natural, Dynamic ve Intensive olmak üzere dört farklı ürün grubundan oluşuyor. Seramik lavabo, banyo dolapları, armatür, dijital saat ve günü gösteren

dört farklı aynadan oluşan seride, isteğe bağlı olarak aksesuar çözümleri de bulunuyor. Ödüllü Alman tasarım stüdyosu Artefakt tarafından “kimliğine uygun yarat” felsefesiyle tasarlanan Simply U serisi, tüketicilerin bireysel seçim ve tasarım önceliklerine göre banyo yaratmalarına olanak sağlıyor.

MOOVIT Hafele'nin sunduğu Moovit modüler çekmece sistemleri yenilikçi tasarımıyla her tip mekana ve mobilyaya kolayca uyarlanabiliyor. Yüksek taşıma kapasitesi, dekoratif bordürleri, tam açılım özelliği, verimli alan kullanımı, hızlı montaj ve demontaj çözümleriyle mutfak, banyo, salon, ofis gibi pek çok alanda yenilikler yaratıyor. Yüksek taşıma kapasiteli tam açılımlı Moovit çekmece sistemleri tezgah

altı dolaplara uyarlandığında, geniş iç hacme sahip çekmeceler elde edilmesini sağlıyor. Özel çekmece içi aksesuarları ve dekoratif bordürleri sayesinde uyumlu renk ve doku birleşimleri sunan Moovit, çekmecelerin dengeli çalışmasını; hava basınçlı yavaş kapanma mekanizması ise çekmece içindeki ürünlerin birbirine çarpmasını engelliyor. www.hafele.com.tr

PICA Lineadecor'un yeni modeli Pica hareketli, modern ve pratik formuyla alışılmışın dışına çıkıyor. Parlak görünümüyle aydınlık ve ferah mekanlar yaratan model, krem ve beyaz renkleriyle de hijyen duygusunu pekiştiriyor. Çeşitli renk ve malzemelerle uyumlu olan Pica, kullanıcının kendini özgürce ifade edebileceği pek çok seçeneği bir arada

sunan bir tasarım. Estetik görünümünün yanında ergonomisiyle de dikkat çeken kulplar, form ve fonksiyonu şık bir çizgide buluşturarak tasarımı daha etkileyici kılıyor. Lineadecor'un ahşap ve lake açık rafları, Pica'nın modern havasına şıklık katıyor. Aynı zamanda keyifli bir sergileme ünitesi özelliğine sahip açık raflar mekanı kişiselleştirmek için ideal. www.lineadecor.com.tr



ALPOLIC/FR SCM PASLANMAZ ÇELİK PANELLER

EYLÜL 2011 - XXI 82

YENİ ÜRÜN - CEPHE KAPLAMASI

Mitsubishi Plastics'in sunduğu ALPOLIC/fr SCM paslanmaz çelik paneller, zorlu dış koşullarda üstün cephe dayanımı için uygun bir ürün. Mitsubishi Plastics’in, yüksek teknoloji ile ürettiği ALPOLIC kompozit panellerden olan SCM paslanmaz çelik paneller, diğer ALPOLIC panellerin hepsinde standart olan düz ve pürüzsüz yüzey, sertlik, işlenebilirlik, uzun süreli renk dayanımı, yangına karşı güvenlik gibi üstün teknik özelliklerin tümüne sahip. ALPOLIC/fr SCM paneller ek olarak, çeliğe özgü sağlamlık ve zorlu dış etkenlere dayanım avantajlarını getiriyor; bu da zorlu koşullar için tasarlanan ve

yüksek dayanımın beklendiği yapıların cepheleri için, mimar ve yatırımcıların en önemli tercih nedeni. ALPOLIC/fr’ın tüm serileri gibi ALPOLIC/fr SCM paneller de projeye özel biçimlerde kesilip bükülebilme olanağı sunarak cephe tasarımlarına esneklik getiriyor. Vitoria'daki Caja Vital Kutxa, Amsterdam'daki RAI Fuar Merkezi, Kuala Lumpur'daki Seravista ve Bursa'daki Korumax Alışveriş Merkezi gibi birçok önemli projede kullanılan ürün, iç ve dış mekanlardaki ince detaylarda rahatlıkla ve titizlikle işlenebilmesiyle özgün fikirleri ve zorlu tasarımları mümkün kılıyor.



CREAVIT ÇİN'DE

DAIKIN AIRFEL'İ SATIN ALIYOR

Sanko Holding şirketlerinden, Türkiye iklimlendirme sektörünün öncüsü Airfel’in Japon klima devi Daikin tarafından satın alınması için anlaşmaya varıldı. Sanko Holding Yönetim Kurulu üyesi ve Isıtma-Soğutma Grup Başkanı

Sami Konukoğlu “İklimlendirme sektöründe faaliyet gösteren şirketimiz Airfel’in hisselerinin %100’ünü Daikin Europe N.V’ye satmak için anlaştık.” diye bilgi verdi. Daikin Europe NV Başkanı Masatsugu Minaka ise bu satın almanın Daikin’ın Türkiye pazarındaki satış ağını güçlendireceğini söyledi. www.airfel.com.tr www.daikin.com.tr

ERSA'YA RED DOT ÖDÜLÜ

EYLÜL 2011 - XXI 84

FİRMA HABERLERİ

Ofis mobilyası sektörünün önde gelen üreticilerinden Ersa'nın Ece Yalım Design Studio imzasını taşıyan Twins adlı koltuğu dünyanın en önemli tasarım ödüllerinden Red Dot'a layık görüldü. Ersa, ergonomi ve konforu buluşturan Twins'e "Ürün Tasarımı" kategorisinde verilen ödülü 4 Temmuz'da Almanya'nın Essen kentinde

düzenlenen törende aldı. Red Dot Tasarım Ödülleri'ni kazananlar, ünlü tasarımcıların oluşturduğu jürinin oylarıyla; inovasyon, estetik, hayata geçirilebilme potansiyeli, işlevsellik ve ergonomi gibi ölçütler göz önünde bulundurularak belirlendi. Twins, Red Dot Ödülü'nün yanı sıra, Design Turkey 2010 kapsamında ofis mobilyası dalında "İyi Tasarım" ödülüne de layık görüldü. www.ersaoffice.com

mühendisleri ve HVAC sektörü çalışanlarının önemli bir ihtiyacına cevap veren program, hangi proje için hangi malzemenin kullanılması gerektiğinin belirlenmesini ve proje için doğru teknik özelliklerde malzeme seçimini kolaylaştırmayı amaçlıyor. www.ode.com.tr

SERANİT CERSAIE FUARI'NDA

Porselen karo sektörünün lider üreticilerinden Seranit, 20-24 Eylül tarihleri arasında İtalya'nın Bologna kentindeki Uluslararası Seramik ve Banyo Aksesuarları Fuarı Cersaie'de sektörün önde gelen temsilcileriyle birlikte yer alıyor. 65 ülkeye gerçekleştirdiği ihracatla dünya pazarında güçlü bir konuma

www.canakcilar.com.tr

YÜKSELEN YETENEKLER YARIŞMASI

ODE CALC PROGRAMI İLE ÜRÜN SEÇİMİ KOLAYLAŞIYOR Ode Yalıtım, Ode Starflex camyünü ve Ode R-flex elastometrik kauçuk köpüğü ürünleri için hayata geçirdiği, yaklaşık bir yıllık çalışmanın ürünü olan Ode Calc programı ile ürün seçimini kolaylaştırıyor. Mekanik tesisat projecileri ve uygulamacıları, kontrol

Çanakcılar Şirketler Grubu, ıslak mekan ürünleri markası olan Creavit ile iki yıldır dünya devi Çin'de ihracat yapıyor. Lavabo, klozet, banyo mobilyası armatür, gömme rezervuar ve banyo aksesuarları gibi üretimi yapılan malzemeler, dünyanın 50

ülkesinde pazarlanıyor. Creavit'in tüm ürünleri Çin'de Changchun City'deki showroomda sergileniyor. Çin'de yaşayan ekonomik seviyesi yüksek kitle tarafından oldukça beğenilen ürünlerin satışı arttığı için distribütör firma, Henan City'de ikinci showroomunu açmak için hazırlıklar yapıyor.

Saray Alüminyum tarafından ilki düzenlenen Yükselen Yetenekler Yarışması'nın teması "yüksek yapı", konusu ise "Ataşehir - İstanbul Finans Merkezi" olarak belirlendi. 'Ataşehir - İstanbul Finans Merkezi Mimari Fikir Projesi Öğrenci Yarışması'nda öğrencilerden, İstanbul'un yeni finans merkezi olarak öngörülen alanda

kentsel mekan gereksinimlerine çözüm üretmeleri bekleniyor. Kayıt ve katılımın ücretsiz olduğu yarışmaya Türkiye ve KKTC'deki okulların mimarlık, şehir planlama, iç mimarlık, peyzaj mimarlığı bölümlerinde lisans ve yüksek lisans eğitimi alan öğrenciler katılabiliyor. Yarışmada alanın rekreasyon işlevlerinin kullanımına yönelik kamusal mekan ağırlıklı kararlar içeren bir proje üretilmesi de önem taşıyor. www.saray.com

YILIN TASARIM EKİBİ ÖDÜLÜ GROHE'NİN

Paul Flowers başkanlığındaki Grohe tasarım ekibi, global tasarım ödüllerinin en önemlilerinden olan “Red Dot: Yılın Tasarım Ekibi” ödülünü aldı. Önceki yıllarda dünyaca ünlü

markaların layık görüldüğü bu ödül, ilk kez armatür üreticisi bir markaya verildi. 40 yaşın altındaki yenilikçi ve yaratıcı tasarımcılara verilen “40 under 40” ödülüne de sahip olan Paul Flowers, şirket bünyesindeki 17 kişilik ekibiyle birlikte ilham veren tasarımlar üretiyor. www.grohe.com.tr

MARSHALL BOYA HAYATI RENKLENDİRİYOR sahip olan Seranit için fuar İtalya'daki yatırımları açısından da önem taşıyor. Sektörün dünyadaki en büyük buluşması olan Cersaie Fuarı katılımcı firmalara yeni pazarlara açılma, yeni işbirlikleri ve proje fırsatları sunarken ziyaretçiler, dünyanın önde gelen üreticileri ile bir araya gelerek seramik ve banyo aksesuarları alanında en son yenilik ve teknolojileri görme imkanı buluyor. www.seranit.com.tr

"Renklendir Hayatı" sloganıyla gri ve kasvetli alanlara renk katan AkzoNobel Marshall Boya, ÇEKÜL ve Kadıköy Belediyesi işbirliğiyle yürütülen "Canlandırma Projesi"ni destekleyerek "Renk Hareketi"ni İstanbul'un ilk apartman semti olan

Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi'ne taşıdı. Tüm gün boyunca süren Marshall Boya Sokak Şenliği kapsamında sokak sakinleri, gönüllüler, Marshall Boya çalışanları ve ustaları sokağı renklendirirken, Direnen Mızıkacılar konser verdi, çeşitli topluluklar dans ve müzik gösterileri ile Renk Hareketi'ni destekledi. www.marshallboya.com



UYGULAMA - CEPHE - İSTANBUL EYLÜL 2011 - XXI 86

DOĞAL GÖRÜNÜMLÜ MODERN İstanbul Gayrettepe'de İl Özel İdaresi tarafından yaptırılan Gayrettepe Anaokulu'nun dış cephesinde Işıklar Tuğla'nın sunduğu Architon terra cotta ürünü tercih edildi. Proje mimarı Adem Yurtseven “Daha önce çeşitli projelerde kullandığımız doğal taş, alüminyum ve benzeri ürünlerde ve uygulamalarında yaşanan sorunlar nedeniyle; yine tarih boyunca kullanılan doğal, uzun ömürlü ve kullanışlı bir ürün olan terra cotta malzeme kullanmaya karar verdik. Marka olarak da Işıklar Tuğla'nın Architon ürününü tercih ettik. Ayrıca aldığımız teknik destek malzeme seçimimizde önemli bir etken oldu.” diyerek cephe kaplaması olarak

Architon ürününü tercih etme nedenini açıklıyor. Tuğlanın cephelere klasik harçlı uygulama yönteminden farklı olarak mekanik sistemle montajının yapıldığı terra cotta bir yapı malzemesi olan Architon; bu özelliğiyle cam, kompoze alüminyum panel gibi mekanik giydirme cephe sistemleri sınıfında yer alıyor. Genellikle giydirme cephe sınıfındaki ürünler yarattığı doğal görünümle alışıldık bir yapı ürünüyle modern uygulama yöntemlerinin birlikte kullanılmasını yansıtıyor. Kesit yapısı açısından tek ve çift cidarlı olmak üzere iki farklı modelde üretilen Architon'un her iki modeli

de, sunduğu çeşitli renk ve boyut seçenekleriyle farklı uygulamalara imkan veriyor. Özellikle son zamanlarda pek çok önemli projede tercih edilen ürün, uygulaması hızla yaygınlaşan bir cephe çözümü. Kolay ve hızlı bir şekilde askı sistemine montajı yapılabilen Architon, farklı taşıyıcı alüminyum sistemlerle birlikte de uygulama imkanı sunuyor. Yapının güçlü kabuğunu oluştururken ısı yalıtımına ve paneller arasındaki derzlerden duvarların nefes almasını sağlıyor. Ses yalıtımı özelliğine de sahip olan ürün sayesinde hem yeni hem de eski yapıların cephelerini daha sağlıklı hale getirmek mümkün oluyor.



UYGULAMA - HAVUZ - HAGEN EYLÜL 2011 - XXI 88

DÜŞÜNCELİ HAVUZ Dr. Krieger Architekten+Ingenieure GmbH tarafından tasarlanan Almanya'nın en büyük havuz kompleksi Westfalenbad Hagen'da Vitra ürünleri tercih edildi. Bir ziyaretçi çekim noktası olarak tasarlanan çok amaçlı havuz kompleksi Westfalenbad Hagen, topografyadaki kot farkları sebebiyle farklı yükseklikler ve eğimli çatılardan oluşuyor. Dört ana havuzu içeren tesis, tüm yönleriyle yüzme ve sağlık kültürüne hizmet veriyor. Tek başına kullanılabilen havuzlar, ayrıntılar sayesinde bir bütün olarak da hizmet veriyor. Havuz kompleksinin uygulama aşamasında üç havuzda Wiesbaden taşma kanalı sistemi kullanılırken yalnızca yarış havuzunda Fin taşma kanalı sistemi tercih edildi. İzolasyonun ardından öncelikle havuzların taşma

kanallarındaki parçalar gönyeli olarak döşendi, ardından havuz zemini ve duvar karolarının döşenmesine geçildi. Havuzlar tamamlandıktan sonra havuzların çevrelerindeki karolar döşendi, duşların, soyunma odalarının, koridorların duvar ve zeminleri de karoyla kaplandı. Aksesuar montajı yapılırken özellikle yarış havuzunda, duvara gömülü olan merdivenlerin döşenmesi hassas işçilik gerektirdi. Yüzücüleri rahatsız etmemesi açısından, dışa doğru çıkıntısı olan paslanmaz çelik havuz merdivenleri yerine duvara gömülü olan taşıyıcı profillerin üzerine Arkitekt Pool serisinin özel havuz basamak parçaları monte edildi ve kapaklar alt kısımlara gelecek şekilde epoksi bazlı bir yapıştırıcıyla sabitlendi. Bu projede standart boyut dışına çıkılıp çok daha geniş ve uzun

basamak parçaları üretildi. Arkitekt Pool serisinden porselen yapılı, donmaya dayanıklı ürünler, taşma kanallarıyla diğer köşe ve kenarlar için tamamlayıcı parçalar olarak kullanıldı. Arkitekt Color serisinden özel renkler seçilerek Arkitekt Pool serisinden kullanılan parçalar bu özel renklerle uyumlu olarak aynı tonda sıralandı. Islak mekanlarda sağlanması gereken özel kaymazlık şartlarının yerine getirilmesi için uygun olan Arkitekt Porcelain Function serisinden Rondo isimli ürün, yüzey havuz çevrelerinde kullanıldı. Vitra'nın Arkitekt Pool ve Arkitekt Color serileri farklı boyut, renk ve parlaklık seçenekleriyle yüzme havuzları için çeşitlilik sunarken Arkitekt Porcelain Function serisi, havuz çevresinde ziyaretçilerin rahat hareket etmelerini sağlayarak ıslak zeminlerde kaymayı engelliyor.



EYLÜL 2011 - XXI 90

REFERANS PROJE - AYDINLATMA

DURLUM durlum GmbH asma tavan, aydınlatma ve gün ışığı sistemlerinin üretiminde uzmanlaşmış bir aile şirketi olarak 1967 yılında kuruldu. Bugüne kadar mimarların, iç mimarların, tasarımcıların ve inşaat şirketlerinin başarılı bir çözüm ortağı oldu. Yılların tecrübesi ve üstün know-how'u sayesinde bireysel ve modern ihtiyaç ve taleplere kompleks sistemlerle çözüm üretiyor. Yenilikçi bir şirket olarak kalite ve çevrecilik yönetim sistemi anlamında da ISO 9001:2008 ve ISO 14001:2004 sertifikalarına sahip olan durlum, her zaman en son teknolojiyle çalışıyor. Uzun yıllardır hem iç hem dış mekanlarda LED sistemleri ve doğal ışık uygulamaları konusunda da faaliyet göstermeye devam ediyor. Havaalanları, alışveriş merkezleri, tren istasyonları, metrolar ve kamu alanları için üretilen proje çözümlerinin yanı sıra ofis binası, müze, okul, üniversite, hastane, otel, kültür merkezi ve özel villalar için de aydınlatma çözümleri sunuyor. Estetik ve fonksiyonelliğe önem veren durlum'un geniş ürün yelpazesi yüksek kaliteli metal, petek, genişletilmiş, ısıtma-soğutmalı tavanlarla ada tavanlar, ışık tavanları, aydınlatma, ışık ve gün ışığı sistemlerinden oluşuyor. www.durlum.com.tr • Dernegül Metro İstasyonu, Bakü/ Azerbaycan, 2011 • Delhi Indira Gandhi Havaalanı, Delhi, 2010 • JTI, Almaata/Kazakistan, 2010 • Polonya Havacılık Müzesi, Krakov/ Polonya, 2010 (ortada) • Sheraton Hotel, İstanbul, 2009 • Sheremetyevo Havaalanı, Moskova/ Rusya, 2009 (üstte solda) • BNP Paribas Bankası, Cenevre/İsviçre, 2008 (altta sağda) • Redange Teknik Lisesi, Lüksemburg/ Belçika, 2008 (altta solda) • Amerikan Hastanesi, İstanbul, 2007 • Changi Havaalanı-Terminal 3, Singapur, 2007 (üstte sağda) • Radisson SAS Hotel, Berlin, 2007 • Adnan Menderes Havaalanı, İzmir, 2006



EA TASARIM 2002 yılında mimar ve mühendis iki ortak tarafından kurulan, tasarım ürünlerle projelere çözüm getiren yenilikçi bir firma olan EA Tasarım, kurucu ortakların mesleki birikimleri ve çalışma ekibinin enerjisiyle Türkiye’de pek çok önemli projenin çözüm ortağı oluyor. Firma, 2009 yılı sonuna kadar “EA Aydınlatma” olarak çalışmalarını sürdürdü. Aydınlatma alanında uluslararası başarı kazanmış markaların temsilciliklerini üstlenerek, aydınlatmanın her alanında mimar ve işverenle birlikte çalışarak birçok projede yer aldı. 2010 yılında “EA Tasarım”a dönüşen firma, aydınlatmanın yanı sıra mobilya ve çeşitli mimari ürünleri de bünyesine katarak sektördeki alanını genişletiyor.

EYLÜL 2011 - XXI 92

REFERANS PROJE - AYDINLATMA

Aydınlatmada başta Artemide olmak üzere, XAL, Morosini, Next, Axo, Italamp, Yamagiwa, Anta, Bover gibi tasarımın ön planda olduğu firmaların Türkiye temsilciliğini üstlenen firmanın ürünleri arasında Ross Lovegrove, Carlotta De Bevilacqua, Michele Dew Lucchi gibi tasarımcıların ürünleri yer alıyor. www.ea.com.tr • Bank Asya Genel Müdürlük, İstanbul, 2010 • Gizia Mağazaları, İstanbul, Rusya, 2010 • İntema Mağazaları, İstanbul-Ankaraİzmir, 2010 • Memorial Sağlık Grubu, İstanbul 2010 • Voss-Varinak Ofis Projesi, İstanbul, 2010 • Acıbadem Sağlık Grubu, 2006-2010 • Bursa Ticaret Borsası, Bursa, 2009 • Farmatek, İstanbul, 2009 • Marriot Courtyard Oteli, İstanbul, 2009 • Teva Ofis Projesi, İstanbul, 2009 • THY Türk Motor Merkezi (TEC), İstanbul, 2009 • HSBC Advantage Lounge, İstanbul, 2008 (altta sağda) • Medical Park Sağlık Grubu, Samsun, 2008 • Soyak Genel Müdürlük, İstanbul, 2008 • Afrodit Exculisive, İstanbul, 2006 (en üstte ve ortada)



EYLÜL 2011 - XXI 94

REFERANS PROJE - AYDINLATMA

EL-Bİ Firma, 1987 yılında hırdavat ticareti yapmak üzere Elbistan Hırdavat adıyla kuruldu ve 1993 yılında dış pazar talebiyle elektrik tesisat malzemeleri de dahil olmak üzere ürün yelpazesini genişletti. 2007 yılında Finlandiyalı Ahlstrom Capital ile ortaklık kurdu ve o gün itibariyle firmanın adı EL-Bİ Elektrik Uluslararası Tic. ve San. A.Ş. oldu. EL-Bİ Elektrik bugün 24 yıllık tecrübesiyle elektrik sektöründe anahtar ve priz başta olmak üzere grup priz ve aydınlatma, sigorta kutuları, aksesuar üretimi ve satışı yapıyor. Üretiminin %90'ını anahtar ve priz grubu oluşturan EL-Bİ Elektrik, anahtar ve prizlerde teknik özellikler ve ihtiyaçlar doğrultusunda farklılaşan serilere de yer veriyor. Sektörde farklılaşan, beklentilere yanıt veren ve teknoloji yatırımı gerektiren seriler üretmeye ve pazara sunmaya devam ediyor. Karadeniz ve Balkanlar, Doğu Avrupa, Türki Cumhuriyetler, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'yı da kapsayan bölgede toplam 33 ülkeye satış yapılıyor. Ukrayna'da 2010 yılında, Rusya'da da 2011 yılında ofis açan EL-Bİ Elektrik, Karadeniz Bölgesi’nde ofislerini artırmayı planlıyor. Toplam satışının %70'ini ise yurtdışına gerçekleştiriyor. www.el-bi.com • Ağrı Devlet Hastanesi, Ağrı • Atlantis Konakları, Ankara • Avicanna Hastanesi, Konya • Çamlıca Medicana Hastanesi, İstanbul • Doğa Koleji, İzmit • Edessa Hastanesi, Şanlıurfa • Kule Konakları, Konya • Meram Devlet Hastanesi Fizik Tedavi Rehabilitasyon Merkezi, Konya • Midyat Devlet Hastanesi, Mardin • Prestij Otel, Diyarbakır • Samsun Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Samsun • Şarkikaraağaç Hastanesi, Isparta • Uşak Devlet Hastanesi, Uşak



EYLÜL 2011 - XXI 96

REFERANS PROJE - AYDINLATMA

GÜL ELEKTRİK 2005 yılından itibaren dış ve iç mekan aydınlatmasında gereksinimlere uygun ürünler sunmak için Gül Elektrik bünyesinde markalaşan Jupiter, ürün çeşidi ve Türkiye’nin pek çok ilindeki bayilikleriyle Türkiye’nin aydınlatma ihtiyacını karşılıyor. 600’ü aşkın Jupiter aydınlatma armatürü, farklı renk seçenekleriyle 1000’in üzerinde çeşit oluşturuyor. 500’e yakın Osram, Jupiter ve V.L.M. marka balast, transformatör, ateşleyici, duy gibi komponentler dışında 1000’in üzerinde Osram marka ampul Jupiter’de bulunabilecek ürün çeşitleri arasında yer alıyor. Her dönemde aydınlatma alanındaki ihtiyaçlara geniş seçenekler sunan Jupiter markası 2011 yılında da bu çeşitliliğini sürdürüyor. Markanın ürün gamı dekoratif ev aydınlatma ürünlerinden, dış aydınlatmada sokak, park, bahçe aydınlatmasına, mağaza ve vitrin aydınlatmasından, endüstriyel aydınlatma ürünlerine, otel, ofis aydınlatmasından, LED sistemleri, yılbaşı aydınlatması, balast ve trafolara, projektörlerden, sensor ve komponentlere kadar uzanan geniş bir yelpazeye yayılıyor. Jupiter markalı ürünler firmanın showroomunda kullanıcılara sunuluyor. www.gulelektrik.com • Fransız Vize Ofisi, İstanbul



HI-TEC AYDINLATMA MÜHENDİSLİK

EYLÜL 2011 - XXI 98

REFERANS PROJE - AYDINLATMA

Mimari aydınlatma konusunda aldığı eğitim ve tecrübelerin sonucunda 1997 yılında kurulan Hi-Tec Aydınlatma, teknik ve dekoratif içerikli, armatür tasarımlarında ödül almış dünyaca ünlü markaların mümessilliğini üstlenerek, aydınlatma danışmanlığıyla müşterilerine en iyi hizmeti vermek ve her zaman mükemmeli yakalamak hedefiyle çalışmalarına devam ediyor. Hi-Tec Aydınlatma tüm projelerde doğru aydınlatma ilkesiyle, mimari yapı esas tutularak işlevsel ve görsel anlamda konsept oluşturarak, enerji tasarrufu sağlayacak şekilde mimari yapıya uygun proje hizmeti veriyor. Müşterilerine sağladığı güven ile profesyonel çözümler ve seçenekler sunabilen, armatür değil ışık satan firma olgusunu lanse edebilmiş olması sayesinde Hi-Tec Aydınlatma'nın, kuruluşundan bu yana pek çok önemli projede imzası bulunuyor. Hi-Tec Aydınlatma, teknik ve görsel tasarımlarını oluştururken aynı zamanda mekanın yaşayanlarına ve doğaya duyarlı projeler oluşturarak yapılara değer katmak amacıyla çalışmalarına yön veriyor. www.hi-tec.com.tr • Albarakaturk Genel Müdürlük Binası Prestij Katlar, İstanbul, 2011 • Edition Hotel-( 7 stars Marriott Hotel), İstanbul, 2011 • Mac Sport Center Bebeköy, İstanbul, 2011 (ortada) • İstinye Park Alışveriş Merkezi Lifestyle, İstanbul, 2009 • Lamborghini Showroom, İstanbul, 2009 • Sheraton Hotel -Ataköy, İstanbul, 2009 (en altta) • Acıbadem Hastanesi Maslak OdalarSuadiye Poliklinik, İstanbul, 2009-2008 • Deloitte Denetim Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2008 • Mardan Palace Hotel, Antalya, 2008 • Saatchi&Saatchi Reklam Ajansı Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2008 • Sheremetyevo Havaalanı, Moskova, 2008 • Yapı Endüstri Merkezi Genel Müdürlük Binası, İstanbul, 2008 • Akbank Operasyon Merkezi Maslak, İstanbul, 2007 • John Hopkins Hastanesi (ASM) - Tuzla / Poliklinik -Suadiye, İstanbul • Mercedes Koluman Genel Müdürlük&Showroom, GöztepeAnkara-Tarsus-Denizli-MersinGaziantep (üstte solda)



MODERN ELEKTRONİK 25 yıldır Türk tüketicisine seçkin elektronik markalarıyla hizmet veren Modern Elektronik, kapı görüntüleme ve güvenlik sistemleri markası Siedle'ın 2005 yılından bu yana temsilciliğini üstleniyor. IF, Red Dot ve Good Design gibi dünya çapında sayısız tasarım ödülü kazanmış Siedle sistemleri, teknoloji, güvenlik ve kullanım kolaylığını estetik tasarımlarında buluşturuyor. Seçkin konut ve ofis projelerinde Siedle'ın site güvenliği, parmak izi kullanarak üst yönetim ofis erişimi, bina içi ve dışı iletişim, video ve görüntü kaydıyla giriş kontrolü ve yönlendirme için ürünleri tercih ediliyor. Firmanın modüler ve kişiselleştirilebilen tasarım anlayışı sayesinde, ürünler projelerin ihtiyaçlarına göre şekillendirilerek yapılara entegre ediliyor. Ayrıca kullanılan malzemelerin kalitesi ve zamana meydan okuyan tasarımları sayesinde Siedle, mimari projelerin yıllarca yeni kalmasına yardımcı oluyor.

EYLÜL 2011 - XXI 100

REFERANS PROJE - AYDINLATMA

www.modern.com.tr • Bosch Ofis, Bursa • Güvercinlik Hava Üssü, Ankara • İngiltere Konsolosluğu, Ankara • İsviçre Konsolosluğu, Ankara • Kayseri Hava Üssü, Kayseri • Maya Residence, İstanbul • MediaMarkt Ofis, Eskişehir • Medina/Turgul DDB, İstanbul • midek/mingü, İstanbul • Mustafa Öney Ofisi, İstanbul • Niveco Armona Denizcilik, İstanbul • Orva İlaç Ofis, İzmir • Pelican Hill Evleri, İstanbul



EYLÜL 2011 - XXI 102

REFERANS PROJE - AYDINLATMA

OPTIMUM AYDINLATMA Optimum Aydınlatma, aydınlatma sektörünün önde gelen firmalarında 12 senelik profesyonel iş deneyimi ve sektörel birikimini bir araya getiren kurucusunun girişimiyle 2003 yılında hizmet vermeye başladı. Kuruluşundan bu yana birçok başarılı projeye imza atan ve sektörde mühendislik hizmetleri ile aydınlatmayı birleştiren Optimum Aydınlatma, amaca yönelik mimari aydınlatma çözümü sunan birkaç firma arasında yerini aldı. Firma, temsilcilik, aydınlatma proje tasarımı ve danışmanlık alanlarında hizmet veriyor. Temsilcilik kapsamında Avrupa'nın önde gelen aydınlatma armatürü markalarının temsilciliklerini yürütüyor ve bu firmaların ürünlerinin yurtiçi teminlerini sağlarken ürünlere ait aydınlatma hesap programları ile projenin tasarım ve mühendisliğini de beraberinde sunarak satış faaliyetlerini gerçekleştiriyor. Farklı fonksiyona sahip mekanlar için gerekli aydınlatma seviyelerini sağlamak üzere ilgili hesapların yapılması, mimari projeye uygun konsept ve yerleşimde aydınlatma projelerinin hazırlanması Optimum Aydınlatma'nın hizmetleri arasında yer alıyor. Optimum Aydınlatma, aydınlatmanın doğru kullanımı için tasarım aşamasından itibaren mimariyle birlikte çözümler sunmayı amaçlıyor. www.optimumaydinlatma.com • Abbott İlaç Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2011 • Loreal Kozmetik Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2011 • Renault Mais Showroom, Diyarbakır, 2011 • Oriflame Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2010 • Pfizer İlaçları Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2010 • Yeni Zelanda Büyükelçiliği, Ankara, 2010 • Beşiktaş Denizcilik Yalova Tersane Yönetim Binası, Yalova, 2009 (ortada sağda) • Plastay Kimya Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2009 • TTNET Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2009 (altta sağda) • Kuzguncuk Yalısı, İstanbul, 2008 • Microsoft Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2008 (altta solda) • City's Alışveriş Merkezi, İstanbul, 2007 • Karsan Otomotiv Genel Müdürlüğü, Bursa, 2007 • Can West Medya Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2006 • Shell Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2006 (en üstte)



PROLUX Teknik ve dekoratif aydınlatma çözümleri sunan Prolux, aydınlatma sektöründeki 35 yıllık tecrübe ve birikimiyle tasarım ve üretim odaklı bir firma olarak çalışmalarını sürdürüyor. Aydınlatma armatürü tasarımı ve üretiminin yanı sıra bünyesinde bulunan mimar ve aydınlatma tasarımcılarıyla aydınlatma projeleri hazırlıyor, mimarlığın dördüncü boyutu olan aydınlatmayı farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Geniş ürün yelpazesi ve ihtiyaca yönelik özel üretimleriyle iç ve dış mekan aydınlatmada ürün kalitesini önceliği olarak belirleyen firma, proje bazında yaptığı çalışmalarda mimari tasarım süreci ile birlikte yürütülen, mimariyle bütünleşik aydınlatma çözümleri üretiyor. Özellikle iç mekanlarda mimarinin tamamlayıcısı olan dekoratif ürünlerle ise, farklı mekan işlevlerine göre projelerinde fark yaratıyor.

EYLÜL 2011 - XXI 104

REFERANS PROJE - AYDINLATMA

www.prolux.com.tr • 212 AVM, İstanbul • Acıbadem Hastanesi, İstanbul • Doğuş Oto, İstanbul • Emaar İnşaat, İstanbul • GAP, Tüm Mağazalar • Garanti Bankası, Tüm Şubeler • Koton, Tüm Mağazalar • Lacoste, Tüm Mağazalar • Marmara Forum, İstanbul • Memorial Sağlık Grubu, İstanbul • Mövenpick Hotel, İzmir • Radisson Hotel, İzmir • The Savoy Hotel, Kıbrıs • Yeşil İnşaat, İstanbul



REFERANS PROJE - AYDINLATMA

SCHNEIDER ELECTRIC Dünyanın en büyük elektrik dağıtım, endüstriyel kontrol ve otomasyon üreticilerinden Schneider Electric, Türkiye’de yaklaşık 160 yıllık bir geçmişe sahip. Son yıllarda artan enerji ihtiyaçlarına cevap verebilmek amacıyla birçok yatırım gerçekleştiren Schneider Electric, mevcut iş alanlarına bina otomasyonu, enerji izleme ve kontrol, kritik enerji ve servisler gibi yeni iş alanlarını da ekledi. Schneider Electric günümüzde faaliyet gösterdiği 100’den fazla ülkede enerji ve altyapı, endüstri, bina/konut otomasyonu ve veri merkezleri pazarlarına liderlik konumuyla yenilikçi ve entegre çözümler sunuyor. Üretim ve kullanım arasındaki en akıllı bağlantıyı oluşturarak, enerjinin tüm insanlara güvenli, güvenilir, üretken, verimli ve çevreci olarak ulaşmasını sağlayan Schneider Electric’in dünya genelinde 114.000 çalışanı ve 16.000 satış noktası bulunuyor. Üretim ve ihracat üssü haline getirilen fabrikaları ile birçok Avrupa ülkesinin yanı sıra Kuzey Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar geniş bir coğrafyaya ihracat yapan Schneider Electric’in, Balkanlar ve Orta Doğu dahil olmak üzere toplam 27 ülkede bulunan merkezlerinin yönetimi Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü Turhan Turhangil başkanlığında gerçekleşiyor. İkisi İzmir’de olmak üzere Türkiye’de üç fabrika, 1000’i aşkın çalışan, iki Ar-Ge merkezi ve yaklaşık 200 iş ortağı ile hizmet veren Schneider Electric başta Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere toplam 16 ilde çalışmalarına devam ediyor.

EYLÜL 2011 - XXI 106

www.schneider-electric.com.tr • Eser Yeşil Yönetim Binası, Ankara • Schneider Electric Fabrikası, Manisa



TEPTA AYDINLATMA 1991’den beri mimar ve son kullanıcılara aydınlatma hizmeti sunan Tepta Aydınlatma, aydınlatmanın projelendirmesiyle başlayan, ürün seçimi ve proje gerçekleşmesinin denetimi gibi hizmetleri sayesinde sürekli gelişiyor ve projelerde teknik, estetik ve ekonominin en verimli çözümünü sağlıyor. Başta iGuzzini olmak üzere, 24 aydınlatma firmasının Türkiye’deki temsilciliğini üstleniyor. iGuzzini, Simes, Roger Pradier, Antrox, Aureliano Toso, AltLucialternative, Itre, Gallery, Murano Due, Prandina, Studio Italia Design, Terzani, Tre Ci Luce, Dark, Cattelani&Smith, Almerich, Masiero, Zonca, Betec, Eltek, Slide firmalarına ait 15.000’den fazla ürünün seçkin örneklerini sunan firma, 2010 Haziran ayından beri Levent’teki yeni binasında hizmet veriyor.

EYLÜL 2011 - XXI 108

REFERANS PROJE - AYDINLATMA

www.tepta.com • III. Ahmet Çeşmesi, İstanbul, 2011 • Antalya Terracity AVM, 2011 • Demirören İstiklal AVM - Virgin, İstanbul, 2011 • Four Seasons Oteli, Bakü/Azerbaycan, 2011 • Hilton Oteli, Bakü/Azerbaycan, 2011 • İtalyan Konsolosluğu, İstanbul, 2011 • Karpaz Bay Resort, KKTC, 2011 • Medical Park Hastanesi, İzmir, 2011 • Van Kalesi, Van, 2011 • Arter, İstanbul, 2010 • İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, İstanbul, 2010 • Mısır Konsolosluğu, İstanbul, 2010 • Sadberk Hanım Müzesi, İstanbul, 2010 • Torium AVM, İstanbul, 2010 • İstanbul Modern Sanat Müzesi, İstanbul



EYLÜL 2011 - XXI 110

REFERANS PROJE - AYDINLATMA

VEKSAN AYDINLATMA Veksan Aydınlatma, ülkemizde ve tüm dünyada sürekli gelişme gösteren aydınlatma sektörünün ihtiyaç ve beklentilerini en iyi biçimde karşılayacak kaliteli, çağdaş ve modern armatürler üretmek amacıyla 1986 yılında kuruldu. Kuruluşundan bu yana yalnızca aydınlatma armatürleri konusunda çalışarak, tüm bilgi birikimini ve enerjisini bu alana yönlendirip, aydınlatma armatürleri üzerine uzman bir kuruluş haline geldi. Kaliteden ödün vermeden sürekli gelişmeyi ve ilerlemeyi sağlayarak, aydınlatma sektörünün güvenilir ve gözde bir markası haline gelen Veksan Aydınlatma, sürekli çeşitlenen müşteri ihtiyaç ve beklentilerini en iyi biçimde karşılamaya devam ediyor. Bunu etik değerlere saygılı, ekip ruhu ile çalışan eğitimli ve nitelikli personeli, kullandığı ileri teknoloji makine parkuruyla sağlayan kuruluş, her geçen gün ürünlerine yenilerini ekleyerek müşteri memnuniyetini ve iş potansiyelini artırdı. Veksan Aydınlatma, yenilikçi uygulamaları, dünya standartlarındaki üretim kalitesi ve potansiyeli sayesinde başta İngiltere ve Almanya olmak üzere Danimarka, İsveç, Belçika, Macaristan, Bulgaristan, Ukrayna ve Romanya gibi ülkelere de ihracat gerçekleştiriyor. Güçlü üretici kimliği yalnızca kendi markası için değil Avrupa aydınlatma sektörünün lider markaları için de özel üretim yapmasına olanak veriyor. www.veksan.com • Bika Renault Showroom, İstanbul, 2011 • Hüsnü Özyeğin Üniversitesi, İstanbul, 2011 • Koçtaş Mağazası, Bursa, 2011 • Renault Mais, Diyarbakır, 2011 • TED Koleji, Ankara, 2011 • Tuzla Uyum Market, İstanbul, 2011 • 5M Balçova Migros, İzmir, 2010 (altta sağda)

• Beymed Göz Hastanesi, İstanbul, 2010 • Cihan Haber Ajansı, İstanbul, 2010 • Duhok Üniversitesi, Irak, 2010 • Joya Spor Salonu, Ankara, 2010 (en üstte)

• Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Bursa, 2010 • Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Hastanesi, Denizli, 2010 • Türkiye Finans Katılım Bankası Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2010 • Türkiye Mimarlar Odası Genel Merkezi, İstanbul, 2009 (ortada ve altta solda)



EYLÜL 2011 - XXI 112

REFERANS PROJE - AYDINLATMA

VİKO Viko İstanbul Sancaktepe'de 50.000 m2 kapalı alana sahip Türkiye'nin sektöründeki en büyüğü olarak tanımlanan endüstriyel tesislerinde elektrik enerjisinin aktarılması, kullanılması ve daha kolay sunumu amacıyla çözümler üretiyor. Viko'nun ürün gamında elektrik anahtar ve prizleri, grup prizler, sigorta kutuları, aksesuarlar, koruma ve kumanda amaçlı otomatik sigortalardan açık tip kesicilere, kontaktörlerden motor koruma şalterlerine, enerji yönetimi ve ölçme alanında ise monofaze, trifaze ve kombi elektronik sayaçları yer alıyor. Thea marka anahtar serilerinde dünyada ilk kez LED teknolojisi ile anahtarı buluşturarak bir ilk gerçekleştiren Viko, sektöründe Turquality marka destek programı kapsamına alınan ilk kuruluş olma özelliğini taşıyor. Elektrik tesisat alçak gerilim sektöründe %55 pazar payıyla lider konumda olan Viko Elektrik ve Elektronik A.Ş., 2011 yılı sonunda %38'lik büyüme cirosunu 240 milyon TL'ye çıkarmayı planlıyor. Organik ve inorganik büyüme stratejileriyle 2020 yılına kadar 5.5 kat büyümeyi hedefleyen Viko, üretiminin %45'ini 66 ülkeye ihraç ederken bu sayıyı 75'e çıkarmayı amaçlıyor. www.viko.com.tr • Alemdağ Konutları, İstanbul, 2011 • Ayada Maldiv Otel&Resort, Maldivler, 2011 • Crown Palace Otel, Antalya, 2011 • Crystal Otel, Antalya, 2011 • Dedeman, Ankara, 2011 • Double Tree Hilton Otel, Antalya, 2011 • Eftelya Aora Resort, Antalya, 2011 • Finanskent, İstanbul, 2011 • Güral Afyon Termal Otel, Afyon, 2011 • Hilton Garden Inn, Mardin, 2011 • Martı Myra Otel, Antalya, 2011 • Maxx Royal Otel, Antalya, 2011 • Metrokent, İstanbul, 2011 • Rixos Down Town Otel, Antalya, 2011 • Innovia 2, İstanbul, 2010



EYLÜL AJANDASI 8 - 10 Eylül

VI. Kültür Araştırmaları Sempozyumu: Mekan ve Kültür

Sempozyumun amacı; kültürel çalışmalar olarak da bilinen kültür araştırmaları alanında disiplinlerarası ve çokdisiplinli bir

Kadir Has Üniversitesi, İstanbul

www.semp2011.kulturad.org

İTÜ Mimarlık Fakültesi, Taşkışla, İstanbul

www.gatedcommunities.istanbul2011. itu.edu.tr

CNR Expo, Yeşilköy, İstanbul

www.cnrmegabuild.com

SALT Beyoğlu, İstanbul

www.saltonline.org

CNR Expo Fuar Merkezi, İstanbul

www.zow.com.tr

İstanbul

www.iksv.org/bienal

Bologna, İtalya

www.cersaie.it

Uludağ Üniversitesi Görükle Yerleşkesi, Bursa

bursa2011.uludag.edu.tr

Altınpark Expo Center Fuar Alanı, Ankara

www.yapiankara.com

Taksim Hill Otel, Beyoğlu, İstanbul

www.cedbik.org

Tokyo, Japonya

www.uia2011tokyo.com/en

Mimarlar Odası İzmir Şubesi, Konak, İzmir

www.izmimod.org.tr

yaklaşımla, kültür ve mekan kavramlarını çeşitli biçimlerde bir araya getiren konularda yerleşik yargıları sorgulamak, eleştirel ve çözümleyici çalışmalar ile yeni kuram ve yöntem arayışları ortaya koyabilmek.

8 - 10 Eylül

Bölgesel Sınırların Yeniden Yorumlanması/Dönüşümü Konferansı

Konferans, kentlerin ve kapalı konut yerleşmelerinin egemenlik sınırları üzerine yeniden düşünmeyi ve mimarlık, kent planlama, coğrafya, ekonomi, sosyoloji gibi farklı disiplinler arasındaki bilgi alışverişini ve işbirliğini güçlendirmeyi amaçlıyor.

8 - 11 Eylül

Mega Build Avrasya Yapı Ürünleri Fuarı

Organizasyon, inşaat malzemeleri sektörünün uluslararası pazarlama gereksinimlerine yanıt verirken sektör ticaretini güçlendirmeyi de amaçlıyor.

13 Eylül - 31 Aralık

“Yapım Aşaması: Beyoğlu” ve İstanbullaşmak Sergileri

İstanbullaşmak Sergisi, İstanbul'a odaklı 90 etkinlikten oluşacak 90 programı ve kent merkezindeki değişimleri inceleyen atölye ve sergi projesi Yapım Aşaması: Beyoğlu ile birlikte gerçekleştiriliyor.

15 - 18 Eylül

ZOW İstanbul 2011

ZOW, Türkiye ve Orta Doğu'da mobilya yan sanayi ve iç tasarım alanında önde gelen tedarikçi liderlerinin buluştuğu bir platformda ziyaretçilerini ağırlıyor.

17 Eylül - 13 Kasım

12. İstanbul Bienali

Başlığı “İsimsiz (12. İstanbul Bienali), 2011” olarak belirlenen bienalin kuratörlüğünü Ariano Pedrosa ve Jens Hoffmann birlikte üstleniyor.

20 - 24 Eylül

Cersaie

Uluslararası seramik, fayans ve banyo mobilyaları sergisi Cersaie'nin bu yılki teması: “seramiğin evrimi”.

AJANDA

22 - 24 Eylül

22 - 25 Eylül

Cumhuriyet Dönemi'nde Bursa'da Kentleşme Sempozyumu Uluslararası Yapı Fuarı Ankara 2011

Sempozyumun amacı Bursa'da Cumhuriyet'in ilanından günümüze kentleşme bağlamında yaşanan gelişmeleri irdelemek ve kentin geleceği için projeksiyonlarda bulunmak. Yapı sektöründeki en son teknoloji, ürün ve hizmetlerin sunulduğu fuar, katılımcı firmalar ve ziyaretçileri ortak bir

EYLÜL 2011 - XXI 114

platformda buluşturuyor.

23 - 24 Eylül

ÇEDBİK LEED Eğitimi

Eğitimin amacı LEED değerlendirme sistemini açıklamak, ayrıntılı bilgi vermek ve katılımcıları LEED Green Associate Sınavı'na hazırlamak.

25 Eylül - 1 Ekim

UIA 2011 Tokyo Kongresi: Tasarım 2050

24.'sü düzenlenen kongre, mimarların görüşlerini birbirleriyle paylaşmaları ve sürdürülebilir mimari hakkında fikirlerini sunmalarını amaçlıyor.

3 - 9 Ekim

Mimarlık Haftası Etkinlikleri: “Mimarlık ve İnsan Hakları”

Hafta boyunca gerçekleşecek etkinliklerde mimar-öğrenci-kentli ilişkisinin yoğun olarak yaşandığı bir ortam sunulması amaçlanıyor.

6 - 8 Ekim

IRENEC 2011 Yenilenebilir Enerji Konferansı ve Sergisi

Uluslararası %100 Yenilenebilir Enerji Konferansı ve Sergisi'nde katılımcılar bu iddialı vizyonu paylaşmak, karşılaşılan sorunları

www.irenec2011.com Grand Cevahir Hotel ve Kongre Merkezi, Şişli, İstanbul

ve fırsatları ele almak için bir araya geliyorlar.

13 - 16 Ekim

Uluslararası Yapı Fuarı İzmir 2011

Yapı sektörüne hizmet veren firmalar fuarda inşaat sektörünün yapı profesyonelleriyle bağlantı kurarak ürünlerini, teknoloji ve hizmetlerini tanıtma fırsatı buluyorlar.

Kültürpark Fuar Alanı, İzmir

www.yapiizmir.com




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.