XXI Ekim 2015

Page 1

XXI < MİMARLIK TASARIM MEKAN < SAYI 143 < EKİM 2015 < ARCHI5 < AUTOBAN < ERGİNOĞLU & ÇALIŞLAR < KG MİMARLIK < PENDA < SOTO < TWO SPACE < VEN MİMARLIK

Yİ R M İ B İ R M İM A R L IK TASA R IM M E KA N SAY I 14 3 E K İ M 2 0 15 11

Archi5 tasarımı Louise Michel ve Louis Aragon Liseleri

Katalizör Ekler Stüdyo Santral Yurtları

Flatofis D Blok

ERGİNOĞLU & ÇALIŞLAR

KG MİMARLIK

AUTOBAN

PENDA

SOTO

YAZILARIYLA

ERAY ÇAYLI KORHAN GÜMÜŞ LEV ENT ŞENTÜRK

TWO SPACE

VEN MİMARLIK


Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekan Puna Yayın adına sahibi ve genel yayın yönetmeni yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş hulya@xxi.com.tr

BAĞLAMLAR VE ÖLÇEKLER

editörler Güzin Öztok guzin@xxi.com.tr Arzu Türk arzu@xxi.com.tr Ezgi Tezcan ezgi@xxi.com.tr reklam sorumlusu Tuğba Demirci tugba@xxi.com.tr dijital reklam Buğra Çelik bugra@xxi.com.tr italya reklam işbirliği Sandra A. Arizabalo, Studio Chopinet okuyucu ilişkileri Duygu Erdem Üstüner duygu@xxi.com.tr kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu kapak fotoğrafı Louise Michel ve Louis Aragon Liseleri, Gisors / © Sergio Grazia sayfa tasarım ve uygulama Doğukan Bilgin web tasarımı Turgay Tuğsuz basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mah, Şair Sok No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Puna Yayın Asmalımescit Mah., Oteller Sok. 6/4 Beyoğlu, İstanbul 34430 0212 227 1317 bilgi@xxi.com.tr genel dağıtım Dünya Süper Veb Ofset A.Ş. Yerel süreli yayın. Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Puna Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz. www.xxi.com.tr

Bu ay XXI’de iki farklı eğitim yapısına yer verdik. Her ikisinin ortak özelliği mevcut eğitim yerleşkelerine eklenecek şekilde tasarlanmış olmaları. Öte yandan içinde bulundukları bağlamlar tamamen farklı. Komşu iki lise arasındaki bağları kuvvetlendirmeyi ve ek yapılarla kampüs yaşamını zenginleştirmeyi amaçlayan Archi5 tasarımı proje, Fransa’nın Ortaçağ niteliklerini sürdüren Gisors kentinde konumlanırken Erginoğlu & Çalışlar tasarımı Stüdyo Santral Yurtları, Bilgi Üniversitesi’nin Silahtarağa kampüsündeki endüstriyel dokunun içinde yer alıyor. Mimarlar Gisors’taki bağlamı, yerden yükselerek geçicilik hissi veren ve bu sayede çevresindeki kalıcı dokuyla kontrast oluşturan hafif strüktürlerle ele alırken, Silahtarağa’da endüstriyel miras ve yurt işlevi, konsept bağlamında çarpıştırılarak yataklı vagon analojisi kurulmuş. İkinci bir bağlantıysa Korhan Gümüş ile Levent Şentürk’ün kaleme aldıkları köşe yazılarında karşımıza çıkıyor. Gümüş, entelektüellerin iktidarla olan ilişkilerini

sorgulayarak mevcut uygulamalarda eleştirel bir pozisyon takınmaktansa akıl hocası işlevi görerek sistemin işleyişindeki rollerini pekiştirdiklerinden söz ediyor. Kentsel kararları alan otoriteler için bir nevi kolaylaştırıcı işlevi gören bu konumun kapalı kapılar ardından gün ışığına çıkması gerektiğini belirtiyor. Levent Şentürk ise benzer bir durumu akademi için dile getiriyor. Akademide iktidara oynayan hocaların oluşturduğu linç kültüründen ve bunu besleyen ara mevkilerdeki diğer hocalar arasındaki işbirliğinin yol açtığı kısırlığa değiniyor. Bu biri daha büyük, diğeri görece küçük ölçekteki örneklemeler her bir ortamın küçük bir Türkiye olduğu gerçeğini hatırlatarak değiştirmek istediklerimize dair harekete geçmek için mikro ölçeklerin yeterince güçlü olabileceğini gösteriyor.

XXI


GÜNCEL

PROJE

6 LEVENT ŞENTÜRK / DÖNME DOLAP

24 ZEMINDE YÜKSELEN ÇELIK ORKESTRA

Orta Dünyada L Tipi Akademizm: Otosansürden Otolize

8 CEMAL EMDEN / FOTO-ALTI

Güneşten Kaçanlar

Çin’in XIangyang kentindeki ses parkı, etkileşimli bir kamusal mekan oluşturuyor. Alana yerleştirilen renkli bloklar; kentin, doğanın ve kültürel etkinliklerin bir soyutlaması olarak düşünülmüş.

10 GEÇMIŞTEN BESLENEN

İstanbul Halk Pazarları Fikir Yarışması’nda birincilik ödülü kazanan Yegena Mimarlık, projede tarihi kalıntıları göz önüne alarak boşluğu koruyan bir yapı öneriyor ve tarihselliği kemer biçiminin metamorfozu ile yansıtmayı amaçlıyor.

28 KATALIZÖR EKLER

14 ERAY ÇAYLI / ZINCIRLEME REAKSIYONLAR

Sabitlere Özlem

İÇİNDEKİLER

16 AVM’DE PERMAKÜLTÜR

Archi5’ın Fransa’nın Gisors kentinde gerçekleştirdiği ek yapılar ve iyileştirme projesi, bir yandan iki farklı lisenin birbiriyle daha yakın ilişki içinde işlemesini, öte yandan kentin Ortaçağ dokusuna uyum sağlamayı amaçlıyor.

Akmerkez’in terasındaki permakültür tasarım uygulamaları alanı; kullanıcıların üretim yapabildiği sürdürülebilir bir kamusal alan olarak düzenlenmiş. Tüketim merkezi olan AVM'nin üretim potansiyellerini araştıran Hasibe Akın ile konuştuk.

32 YEKPARE DUVARIN IFADESI EKİM 2015 - XXI 2

22 KORHAN GÜMÜŞ

Kamu Estetiği, İktidar, Sermaye ve Mimarlar

Zamanında otel olarak tasarlanan ve aşama aşama ofise dönüştürülen Flatofis D Blok, yapının ucundaki konumunun avantajını kullanarak bir yarık ve köprüler ağı ile kurgulanmış.



50 BIRLEŞTIRICI BETON

36 GÜNCEL KIMLIK

Eti Maden İşletmeleri’nin İstanbul’daki misafirhane binasının yenileme projesinde, cam duvar sistemi kullanılarak cephenin çevresinden farklılaşması ve binanın yeni bir kimlik kazanması hedeflenmiş.

Soto ekibinin iç mekan tasarımını gerçekleştirdiği reklam ajansı ofisi, beton parapetlerin farklı işlevlerle ele alındığı bir kurguya sahip.

54 MEKANIN RENK KODLARI

Two Space tasarımı işletme danışmanlığı ofisi, mimari kütlenin eğrisel biçimlerini iç mekana taşıyor. Mekanlar, işleve göre farklı renklerle kodlanmış.

40 YATAKLI VAGON

Bilgi Üniversitesi’nin Stüdyo Santral Yurtları, içinde konumlandığı endüstriyel alanın karakterinden ve işlevinden hareketle “yataklı vagon” fikrinin yapıya dönüştürülmüş hali.

SEKTÖR 58 SEKTÖR HABERLERI 66 AHŞAP ILE BÜTÜNLEŞMEK

Çanakkale'de yer alan Vinero Şarap Fabrikası'nda TRIMline interiors ürünleri tercih edildi.

68 GÜNCELLENEN CEPHELER İÇİNDEKİLER

Regent Street'te yer alan tarihi binaların cepheleri Jansen Çelik Sistemleri'nin Janisol Arte ve Janisol Primo sistemleri ile yeniden yapılandırıldı.

EKİM 2015 - XXI 4

46 MEKAN IÇINDE MEKAN

Ahşap bir kabuğun tanımladığı Savoy Club House, katmanlı bir mekan olarak tasarlanmış. Autoban’ın tasarladığı iç mekan projesi, birbirine zıtlık yaratarak çakışan farklı malzemelerin birlikteliğinden doğuyor.

70 AYDINLATMA REFERANS PROJE DOSYASI

78 AJANDA

Aspen Durlum Tepta Aydınlatma Viko



Orta Dünyada L Tipi Akademizm: Otosansürden Otolize -L tipini icat edip uygulamış ama artık geçmişe bir sünger çekmiş olan o mütevazi insanlara...Linç tipi [“L” tipi] akademizm, kanlı orta dünyanın kıyısında başlayan ibretlik yükselişini sürdürmekte: Önceleri de müstakil bir hantallık ve gerilik olan L tipi, konjonktürel entelektüellerin [konjentelektüeller] çıkar ilişkileriyle örüldüğü bir döneme girmiş ve iyice girift bir hal almıştır. Konjonktüre ayak uydurup muktedirlerin buzdolabı bekçiliğine amade entelektüel, işleyişe/yürütmeye dair buyruklarla eşgüdümde kalmak şartıyla, bir eli yağda bir eli balda tutulan bir unsur sayılabilir. Bu konumdaki “kul” entelektüelin, görece bağımsız ve eleştirel bir imajının olması iyidir.

EKİM 2015 - XXI 6

DÖNME DOLAP

L tipi yapılanmada, dünyeviliğin son kullanma tarihi geliverir. Uhrevi proje yürürlüğe girdiğinde, kendileriyle vedalaşılır ve yerlerine “bizim çocuklar” geçirilir. L tipi bağlanımın gerek ekonomi-politiğini, gerekse ekonomi-simbiyotiğini irdelemekte fayda var. Her güçlü çıkar ortaklığı gibi ticari bir evlilik olan bu ekonosimbiyotiği şirket ilişkisine benzetmek mümkün. Gerçek kişiler adeta tüzel kişilere dönüşmüş ve bir anlamda buharlaşmışlardır. Linç tipi akademizmin ekonomisi geçici ve kırılgandır; tıpkı hiyerarşik kademelenmenin anlık kurgusu gibi. Orta dünyada L tipi akademisyenler, “ceketini al ve çık” kadar bağlı kalırlar. Her an havalanıp gidebilecek kadar hafiftirler, o yerin yükünden ve o yerin bütün duygusal bağlayıcılardan ari görünürler. Ama ekono-simbiyotik bakımdan somut biçimde aygıtsaldırlar ve bunu da gizleyemezler. “Eterleştikleri” nokta ne kadar övülmeye değerse, çamaşır makinesi kadar hantallaştıkları nokta da o kadar övgüye değerdir: Nitekim gün gelip fişleri çekildiğinde, kentle ve bölgeyle, insanlarla ve sokaklarla bağları, geçirimsiz metal gövdelerinden okunur. “Eterleşme”nin ya da yer-kaplamazlığın sınıfsal içerimleri güçlüdür ve “olağanüstü hal” rejimine ait bir şeyler taşır bünyesinde. Her şey, yani insanların arasındaki hukuk askıya alındığında, buharlaşıp kaybolma becerisini ilk onlar, “eter-entelektüeller” gösterebilir.

LEVENT ŞENTÜRK

L tipi akademisyenlerin bağlanım biçimlerinin perspektifin yatayında görünürlüğü yoktur ve itaatkarlıkları sanki özgürlükleri gibi görünür. Ama “olağanüstü hal”in belirmesine neden olan koşullar ortaya çıktığında, yani gündelik itaat dokusunda bir yırtılma gerçekleştiğinde, –ki akademinin ideal koşullarda her an bu yırtılmalarla varlık kazanabileceği varsayımında bulunmak zorundayız– işler değişir. Kamufle olmuş, perspektife girmeyen yatay L tipi mantık derinlemesine belirginlik kazanır: Çürümüşlüğünün derinliği gerçekten de “muhteşem”dir.

Bu, reel-politik bağlamda kritik bir andır çünkü o ana dek sınanması gerekmeyen bütün argümanların test edildiği gerçek durum ortaya çıkmıştır. Bu test geçilemezse, özgürlükçülüğün maskeden ibaret olduğu herkesçe görülecektir. Ama mesele özgürlükçülük maskesinin düşmesinden çok daha kritiktir çünkü her olağanüstü halde beliren “varlıkla yokluk” refleksinin apaçık ortaya çıktığı andır bu. İdareimaslahat bülbüllerinin şakıdığı, bu şakıma sırasında faşizmle paylaştıkları büyük ortak paydanın notalarından başka ses çıkartamadıkları bir an. Linç homurtularının, ağu kokusunun sardığı an. Akademyanın “rüya takımı”nın “riya takımı”na karşı maça başladığı an. Kimin hangi takımdan olduğunun birbirine karıştığı kargaşa anı! L tipi koro, bir ağızdan söylemekle kalmayıp esasen bir ağızdan susmakla kurulur. L tipi koro, kuluçkadaki kuruculardan oluşur. Kuluçkadakilerin geleceği hassas konudur; bu nedenle zümrenin sahicilik ihtiyacı da hassastır. Kendi-gibi-olmayana doğru bir meşruiyet görüntüsüne şiddetle ihtiyaç duyulur çünkü yayılım alanı uhrevilikle sınırlanarak topal kalınmamalıdır; dünyevi alanda at koşturmak esastır. L tipi akademisyenlerin işlevi, olağan şartlarda, kuluçkadaki L tiplerine güvenli yetişim alanı sunmaktır. Kuluçkadakilerin tam hazmedemedikleri bu ısıya ihtiyaçları vardır. Sindiremedikleri söylemleri ve argümanları içselleştirmeye şiddetli susuzluk duymaları, kılıç eğitimlerinin nedenidir. Değerli akademik birikim sağlayan L tipi, bilerek ya da bilmeyerek, kuluçkadaki kuruculara meslek içi linç eğitimi sağlamış olur. L tipinin işleyişindeki önemli paydalardan birini de, cümle aleme karşı inandırıcılık kapasitesi yaratmayı kolaylaştıran akademik vitrin teşkil eder. Egemenlik alanı bir zehirleme alanından müteşekkilse ve birini zehirleyerek ona egemen olmak gayesindeyseniz, bunun en kestirme yolu fare zehrini önüne koyup “Şimdi bunu iç!” demek değildir. İçilecek kıvama getirmek için yumuşatıcılara, tatlandırıcı lezzetlere muhtaç olduğunuz, biyopolitika kadar eski gerçektir: İtaat sağlayan zehirleyiciler için birçok terkip vardır. Meşruiyet içerdeki ideolojik konforu arttırır, müreffeh ve serin bir iktidar habitatı temin eder. Şayet Batılılar, “Burada iyi şeyler oluyor!” diye düşünürlerse, gerek “nüve” için, gerek “kuluçkada bekleyenler” için yeni bir hipodrom açılmış demektir. Ve her yeni hipodrom, ideolojinin at koşturacağı yepyeni bahislerin hayal edilmesini körükleyecektir. Biyopolitik terkipler, çeşit çeşit egemenlerin gözde ilaçlarıdır. Vitrine koymak için önce her hayvanın nasıl avlanacağını iyi bilmek gerekir. Tuzağa çekmek, zarar vermeden yakalamak, vitrine kapatmak ve vitrinin sıkı kurallarına hayvanları boyun eğdirmek gayret ister. Vitrindekileri semiz ve dolgun tutmak gerekir yoksa orada mutsuz varlıklar görenler kuşkuya kapılabilir. Vitrinin estetiğini de gözetmek elzemdir -hangi hayvanın ilgi çektiği, hangi akademik malın moda olduğu iyi izlenmelidir. Ama akademik vitrinde kukla bulundurmak en iyisidir. Bir kere kuklalar, canlı hayvanlara (papağanlar, maymunlar, vb.) göre daha az tehlikelidir; eğer iplerini


kullanmakta mahirseniz vitrinde yapamayacağınız gösteri yoktur. Vitrindeki gösteriler, kuluçkadakilerin ahlaki düzeyini aşmayan, düşük profilli gösteriler olmalıdır.

Papağanlara bisiklete binmeyi öğreten vitrin terbiyecileri bu gösteriye çok yatırım yapmıştır. Papağanların bisiklet gösterisini, “iktidarda kalma pragmatiği” olarak görmek mümkündür. Pragmatik papağanları, iktidar bisikletine binmiş olarak hayal edelim: Bu şakrak dengeciler, pedalları şevkle çevirerek ilerlemektedir. Sanki pedallara basmak varoluş koşullarıdır ve şayet basmayı bırakırlarsa, iktidar bisikleti yavaşlayıp duracak, papağanlar da bisikletin sağladığı “ekonomik dengeden” mahrum kalacaktır. Pragmatik papağanlara, denge bisikletindeki büyük gösterilerinin ödülü olarak bir şato tahsis edilmiştir. Şatonun konforlu tüneklerinde “evet efendim!” çığlığını bir “sepet efendim!” ötüşü bastırır ve böyle sürüp gider.

Leşçil kuşlar, geniş bir coğrafyada etkin olan kalabalık bir leş yiyiciler grubudur. Mezopotamya’dan Küçük Asya’ya, geniş topraklarda hüküm süren küçük türleri vardır. Anavatanlarının Ortadoğu’daki kadim Kin ve Kan gölleri ve çevresi olduğu sanılmaktadır. Papağanlarla aralarındaki güç, nüfuz ve para bağı incelenmeye değerdir. Hayvanlar aleminde, kuşlar arasında iki türün yakınlaşmasına benzer bir olguya daha rastlanmamıştır. Leşçil kuşlardan aldıkları güçle kuklaları gerekli mevkilere getirenler de papağanlar olmuştur. Kuklalar, vitrinde papağanların çoğundan yukarıda görünseler de, oraya papağanlar tarafından getirildikleri gerçeği yadsınamaz. Leşçil kuşları konu alan sayısız akademik etkinlikte “leşçillik” [ya da kibarca “saproflik”] daima el üstünde tutulmuş, uğursuz daire çizme uçuşları analiz edilip papağanların toplumsal hayatına sağladığı faydaları konu alan sempozyumlar yapılmıştır. Akbabaların papağanları avladıkları gerçeği, papağanların tümden gözden kaçırdıkları bir olgudur. Gerçekten de onlar hüküm sürdükleri topraklarda, sırf tüyleri renkli diye papağanları yememezlik etmezler ve etmemişlerdir de. Leş yiyici kuşlar, olgunlaşana kadar yavrularını papağan şatosuna emanet etmiştir. Papağanlar, kuklalarla beraber onların yavrularını yetiştirip leşçil hayata hazırlamakla mükelleftir. Arada sırada, renkli dostlarından biri ortadan kaybolduğunda, leşçillerden birinin karnının gereğinden fazla aç kalmış olduğunu görmezden gelirler. Kuklalar için leşçillik hiçbir şekilde sorun olmamıştır. Hatta onların romantik pedagojilerine içkin hümanizm, leşçilliğin giderilebilir bir bozukluk olduğu teorisine dayanır. Kuklalar, leş yiyici yavruların yırtıcı bakışlarında mayalanan kana susamışlığı metanetle karşılar ve şöyle düşünürler: “Ne kadar

Kuklalara sorulması gereken şeylerin başında, şatodan firar etmeyi düşünmeyecek kadar çıkarcılığa boğulmayı nasıl başardıkları gelmektedir. Şatonun dışına çıksalardı, akbabaların dehşetine karşı diğer kuşları eğitebilirlerdi. Ama bunu yapmak yerine her durumda şatoyu savunmuş, İsa yerine Kilise2yi savunan papazlarla tarihsel bakımdan ortaklaşmışlardır. İsa’nın çarmıha gerilmesi umurlarında olmazken, varsa yoksa şatodaki kişisel menfaatlerini (pozisyonu muhafaza, emeklilik garantisi vb) temel almışlardır. Heyhat, şato onlara da yar olmamıştır. SONUÇ: LIMA BILDIRGESI

Lima Bildirgesi, dünyada akademik özgürlük ve yüksek öğretim kurumlarının özerkliğiyle ilgili temel metinlerden kabul edilmektedir. Bildirge, özerkliği hem kılgısal (eğitimde, araştırmalarda, dışa yönelik çalışmalardaki) özerklik, hem de kurumsal (mali işlerde, iç işleyişte ve yönetimdeki kararları almada) özerklik biçiminde tanımlar. Sözleşmeye göre, akademi için kendi politikalarını oluşturmada devlet karşısında ya da tüm diğer güçler karşısında bağımsız olmak esastır. Politik baskı, ekonomik baskı biçiminde de tecelli edebilir. Bildirgede özgürlük, kendini savunabilmek olarak tanımlanmıştır. Sözleşmenin başında, “eğitim hakkından yalnızca akademik özgürlüğün var olduğu ve yüksek öğretim kurumlarının özerk oldukları bir ortamda tam anlamıyla yararlanılabileceği” ifade edilmiştir. Sözleşme akademik çevreyi doğası gereği politik ve ekonomik baskılar karşısında savunmasız kabul ederek tanımlar. C maddesi, ayrımcılık vurgusunu ırk, renk ve cinsiyetle sınırlamayıp, “başka bir statüye ilişkin herhangi bir ayrımcılık yapmadan eğitim hakkını güvence altına almayı ve bunun için para ayırmayı” öngörmektedir. 5. madde fırsat ve muamele eşitliğine, 7. madde öğretme hakkına müdahale edilemeyeceğine vurgu yapar. 14. madde, üniversitenin bireye karşı yükümlülüklerini iki görev tanımıyla ortaya koyar: Temel ve politik hakların gerçekleşmesini gözetme, bilimin kötüye kullanımını önleme. 15. madde, akademiye ayrımcılık karşısında ne yapması gerektiğini açıkça söyler: Çağdaş sorunlar ve toplumsal ihtiyaçlar bağlamında, faaliyetlerini ve gündemini yapılandırmakla kalmamalı, kendi toplumundaki politik baskıları ve insan hakları ihlallerini açıkça kınamalıdır. Sözleşme, üniversiteleri bu konuda net biçimde görevlendirmiştir. Dahası, 16. madde, baskıya karşı dayanışma görevi verirken, bu görevi maddi, manevi ve kurbanlara sığınma, iş ve eğitim olanakları sağlamak biçiminde detaylandırmıştır. Sözleşme, 18. maddede bütün bunların üst düzeyde özerkliğe bağlı olduğunu ifade eder. Bu ise, devletlerin açık yükümlülüğüdür. Devlet, sadece müdahale etmemekle görevli değildir; diğer güçlerin müdahalelerini önlemekle de mükelleftir. Sonuç olarak, falımızda, “L tipi” akademiden, “Lima tipi” akademik hayata, daha upuzun yol varmış gibi görünüyor.

7 XXI - EKİM 2015

Vitrindeki kuklaların, papağanların ve diğer hayvanların, durdukları hiyerarşik raflarda öylece prim yapması kabul edilemez; onlara da düşen görevler vardır. Kuklalar, ki madem vitrinin en önemli mallarıdırlar, gruplarla ya da nüveyle arayı bozmamak gibi stratejik bir önceliği terk etmemelidir. Kiminle ve hangi ortamda bir araya gelirse gelsinler, dipteki/cepteki çıkar ilişkisini zedeleyecek laflar etmeden raflarında kalmalıdırlar. Bunları yaptıkları takdirde, kuklalara istedikleri kadroların, fiziksel olanakların ve dolgun bütçelerin tahsis edilmesinde sakınca kalmaz. Kuklaları kahraman kılığına sokarak dokunulmazlıklarını perçinlemekle, vitrinin imajına katkıda bulunulabilir. Kuklaları çok çalışkan, oradan oraya koşturan, tuzu kuru olmayan, tok gözlü ve mütevazi akademisyenler olarak göstermek de vitrin için gayet yerinde bir taktik olur. Kuklalar eylemlerinde dikkatli ve naziktir çünkü vitrinin yüksek raflarındaki varlıkları pamuk ipliğine bağlıdır. Vitrini düzenleyenlerden biri, kuklalardan birine “çoğulcu hoşgörünün timsali” kostümü giydirmişse de kostümü tersyüz edince görünen, ayrımcılığın dikiş çizgileri olmaktadır.

Papağanlar, leş yiyen büyük alıcı kuşların sınıf savaşının akademik askerleridir. Papağanlar dönüşemeyeceklerini iyi bildikleri halde onların bu yırtıcılıklarına hep özenmişler ve onları taklit etmişlerdi. Bu, akbabalarla papağanlar arasındaki işbirliğini pekiştiren tarihsel bir olguya dönüşmüştür. Papağanlar, yırtıcılık becerisi gerektiren işlerini onlara gördürmeyi bu nedenle iş edinmiştir. Şatonun yöneticisini daima iri bir papağan olarak gördüklerinden, onun gerçekte bir akbaba olduğunu fark etmekte zorlanmışlar ve bu gerçeği kabule yanaşmamışlardır. O kadar ki uğursuzlardan birini, Şatonun karanlık bir köşesinde bir papağanın leşini didiklerken görseler, başlarını çevirirler ve avazlarınca “evet-sepet” diye haykırmayı sürdürürler. Yarım gagayla da olsa “bu şatoda artık durulmaz!” diyemeyeceklerdir.

kana susamışlık, o kadar iyi.” Böylece, romantik pedagojilerinin işlevselliğine daha da inanırlar. Çünkü, diye düşünürler, bir yavruyu bile leşçillikten vejetatif habitata çekebilsem, kar kardır. Papağanlar onları bu çabaları nedeniyle az pohpohlamamıştır.

DÖNME DOLAP

Kuklalar vitrine doğru şekilde yerleştirildiklerinde, etkileyici duruşlar sergileyebilir ve izleyenlerde büyülenme bile yaratabilir; oysa papağan, akrep, panter gibi canlı hayvanları akademik vitrinde izlemek her zaman o kadar da büyüleyici değildir. Kuklalara şakşakçılık, imzacılık, yağcılık yaptırılabilir kolayca; direnmezler bile, nasıl duruş verilirse öyle kalırlar. Oysa tavus kuşu gibi hayvanların bunları öğrenmesi neredeyse imkansızdır. Kuklalara istenen her şey söyletilebilir, bunun için ağızlarını oynatırlar ve arka plandan istenen replik okunur. Sözgelimi papağanlar istenen her şeyi söylemekle ünlenmiş olmakla beraber, olur olmaz ötebilirler; göz alıcı renklere sahip olmalarına rağmen çok tembeldirler ve kafesine elini uzatanları gagalayarak korkutabilirler. Vitrinden verim almak için kuklaları taltif etmek en garantili yoldur. Onlara rengarenk kostümler ve idari görevler vermek hem şık gösterir hem de papağanların kanatlarındaki renk cümbüşünü ya da tavusların kuyruklarındaki yalazları kıskanmaları böylelikle engellenebilir.

Aslında tüneklerdekilerin cinsi, vitrinin gerisindekiler için bir şey ifade etmemektedir; neticede hepsi birer papağandır. Ama papağanlar konuyu böyle görmez. Şatoyu bir “evet efendim!” çığlığı inlettiğinde, şatoyu gezen oryantalistler iç geçirerek “evet efendim!” diye yinelerler hayranlıkla. Papağanlar, “bu şatonun arpası nereden geliyor?” diye sormak yerine, tüylerinin döküldüğünü ve öleceklerini sanıp tüneğe yalandan yere kapaklanırlar.


EKİM 2015 - XXI 8

FOTO-ALTI

Güneşten Kaçanlar

Beşiktaş ile Eminönü arasındaki yol, İstanbul’un en güzel güzergahlarından biridir, hele de otobüste ayakta seyrediyorsanız. Yol kotundan az daha yüksekte önce çınar dizisinin gölgesinden geçer ardından Meclis-i Mebusan Caddesi’nin düzeniyle karşılaşırsınız. Yolun bir tarafı camilerle, antrepolarla bezelidir, ara ara deniz görünür. Öte yanı ise güneş kırıcının nasıl olabileceğine dair bir mimarlık dersidir. Güneydoğuya bakan ofis binalarının önlerindeki güzelim manzarayı olabildiğince içlerine almaları ama güneşe yenik düşmemeleri için geliştirilmiş özgün çözümlerden bir yapı dizisidir Meclis-i Mebusan. Cemal’in fotoğrafladığı bu kare de onlardan biri. Sedad Hakkı Eldem’in tasarladığı Fındıklı’daki Akbank binasının cephesinden bir detay, yapının içeri çekilerek güneşten kaçışının resmi. Şimdilerde kartonpiyer cepheli otellere yenik düşmeye başlayarak dizi niteliğini kaybetmesine üzülmem sadece nostalji aşkından değil, “bir olasılıklar dünyası olarak mimarlık” tahayyülümüzü yitirme korkusundan da. fotoğraf: Cemal Emden yazı: Hülya Ertaş



Geçmişten Beslenen

EKİM 2015 - XXI 10

GÜNCEL

İSTANBUL HALK PAZARLARI FIKIR YARIŞMASI’NDA BIRINCILIK ÖDÜLÜ KAZANAN YEGENA MIMARLIK, PROJEDE TARIHI KALINTILARI GÖZ ÖNÜNE ALARAK BOŞLUĞU KORUYAN BIR YAPI ÖNERIYOR VE TARIHSELLIĞI KEMER BIÇIMININ METAMORFOZU ILE YANSITMAYI AMAÇLIYOR.

Yegena Mimarlık Yarışma konusu toplanma ve pazar yeri olan proje alanını “güzel bir boşluk” olarak değerlendirmeyi tercih ettik. Toplanma eylemine servis veren bir alanın kent dokusunda algılanmasını sağlayan en basit ve uygulanabilir yöntemin, alana mümkün olduğunca bir “kütle” inşa etmemek ve boşluk hissini en yüksekte tutacak yapıya ulaşmak olduğuna karar verdik. Bunu gerçekleştirirken dört ana gereklilik saptadık: tarihi kalıntılar gözlemlenen bir bölgede otopark hacmi için kazı yapmamak, toplam mekan ihtiyacını hacimsel olarak alana uyguladığımızda oluşan yapı yoğunluğuna engel olmak, araçların birinci kata yükseltilmesi ya da çok katlı stok bir otopark yapılmasının ve proje işlevlerinin tarihi yapıları yutmamasını sağlamak.

OLUŞUM, YÜZEY, PLATFORM, İŞLEV ÇEŞİTLİLİĞI Alanda yol kenarında duran bir pazar tezgahı düşünülürse, bu tezgahın uzantısı bir platform oluşturabilir, insanlar daha çok pazar tezgahını bir arada görebilir ve pazarı bir bakışta büyük ve tek bir tezgahmış gibi algılayabilirler. Ayrıca pazar olmadığı zamanda sokağın diğer tarafındaki binalarla çevrilmiş alandaki eğimli yüzeyde bulunan kişi, kendini mekana daha hakim hissedebilir. Platformun altında daha az yüksekliğe ihtiyaç duyan mekanlar çözülebilir ve yerle birleştiği nokta serbest kürsü ya da bir forum alanı olarak kullanılabilir. Ayrıca basit temsiller ya da sokak konserleri rahatlıkla gerçekleştirilebilir. İzleyiciler için tek ihtiyaç üzerine oturabilecekleri bir minder olacaktır. Sonuçtaki fikir %10 eğime sahip, yürüyerek rahatça

tırmanılabilen bir platformun, dört yol ağzına doğru kaldırılmasından ibarettir. Proje alanı biraz eğilerek, sokaklara cephe veren bir kütle kullanılmadan, hali hazırda var olan boşluğun varlığı sürdürülür ve eğimli bir meydan algısı oluşturulur. KİMLİK, ESİN, DAVET, HACİM VE ALGIYI OLUŞTURMAK Proje alanı arkeolojik sit alanında olduğu için altında tarihi kalıntıların barındığı barizdir. Düzlemin eşdeğer bir görevi de bu tarihi potansiyele zamanı geldiğinde taşıyıcıları aşağıdaki kazı alanına doğru ters yönde gelişebilecek bir örtü görevini yerine getirmektir. Kazı zamanında bu örtü geçmiş ve şimdi arasını simgeleyen bir sınır niteliğinde olabilir. Geçmişin izlerini günümüze yansıtır (yükseltir). Bu bölgede yaşamış eski uygarlıkların

mimarilerinin en çok karşılaşılan yapı elemanı olan kemer, yüzeye taşıyıcıların birleştiricisi olarak taşınıyor. Bölgede ilk yerleşimlerin kurulduğu MÖ 658’den günümüze dek geçen yaklaşık 2600 yıllık zaman, kemerler topluluğunun saat yönünde her yüz yıla bir derece karşılık gelecek şekilde toplamda 26 derece döndürülmesi ile simgelendi. Akan zamanı çağrıştıracak şekilde sündürüldüler ve algı, ortaya çıkan metamorfoz kurgusu üzerinden sağlanır. Netice platform ve üzerindeki metamorfoza uğramış kemerler alandaki değerlerin belirleyicisidir (totemidir); alanın altında yatan değerleri işaret eder. Örtünün altı geçmişin kendisi, üstü ise zamanın içinden günümüze gelen kısmıdır, uzaktaki kent kaşiflerini buradaki değerleri görmeye davet eder.



JÜRİ RAPORU Jüri, kentsel boşluğu kemerlerle dolduran güçlü

görülüyor. Böylece özündeki esneklik ve çoklu

grafik etkiyi övgüyle karşılamıştır. Hafif strüktür,

kullanımlarıyla pazaryeri, açık alan pazarı haline

yapılan müdahalenin güçlü bir kimlik yaratmasına

gelir. Bu kamusal işlevinin yanı sıra alandaki ikincil

yardım eder; yerin hafızasının korunması

topoğrafik katman da oldukça güçlü bulunmuştur.

hakkında etkileyici bir anlatım sunan istisnai bir

Yerin hafızasının farkındalığı, kentin bu

projedir.

bölgesindeki arkeolojik alanI koruma düşüncesiyle

EKİM 2015 - XXI 12

GÜNCEL

ortaya çıkıyor. Önerinin güçlülüğü, ritmik filizlerle Alanı açık ve olabildiğince az inşa edilmiş olarak

taçlandırılan alanın ihtiyaçlarına yönelik bu

sürdürme çabasının çok net ve kasti olduğu

korumacı yaklaşımdan geliyor.



Sabitlere Özlem

krizi mekanda sabitlemeyerek iyi bir şey yapıyorlar. Ama tasarım itibariyle kolayca kaldırılıp başka bir yere kurulmak üzere yapıldıklarına göre yarın başka iki devletin arasında ve dahası iki kaldırım arasında karşımıza çıkmayacaklarını kim söyleyebilir? Öncelikle tüm okurlara merhaba. Bundan böyle bu köşeyi Sinan Logie ile dönüşümlü olarak yazacağız. Böylesi bir rotasyonun “Zincirleme Reaksiyonlar” başlığına layık olmamızı sağlayabileceğini de umuyoruz. Bu anlamda ilk reaksiyonu Sinan’ın yazılarında sıkça karşıma çıkan sınırlar ve kamusallık temaları üzerinden tetiklemek niyetindeyim. Söze, geçtiğimiz ay bu sayfalarda da bahsi geçen Christopher Alexander ve kendisinin “A City is Not a Tree” (Kent Bir Ağaç Değildir) makalesiyle başlayayım.* Alexander, makalesinde adına kent dediğimiz bütünlüğü oluşturan fiziksel öğeleri “sabitler” ve “değişkenler” şeklinde iki gruba ayırıyor. Değişken olanlar, kentlere karakterlerini kazandıran öğeler: örneğin insanlar, arabalar ve para. Bunların dinamizmini mümkün kılansa, trafik lambaları, kaldırımlar, yollar, köşebaşındaki büfeler gibi sabit öğelerden oluşan birimler. Mimar ve plancıların kente yaptığı müdahalelerin mecrası ise elbette ki sabit öğeler.

EKİM 2015 - XXI 14

ZİNCİRLEME REAKSİYONLAR

Esneklik, akışkanlık, dolaşım, hareket, erişilebilirlik, hız gibi olguların (en azından söylemsel olarak) baskın ve belirleyici olduğu (adı çoğu kez neoliberalizmle birlikte de anılan) bir kentsel-mimari paradigmayı yaşıyoruz. Bana öyle geliyor ki bu olguların etrafında yaratılan tozpembe dünya bize sabitlerin önemini unutturmuş durumda. Ya da tersten söylemek gerekirse, sabitlerin ortadan kalkması bahsettiğimiz tozpembeliğin bir tür gerçekliğe denk düştüğü anlamına gelmiyor her zaman. Sabitlerden ve sabitlikten yoksunluğun doğrudan daha yaşanabilir bir kent demek olmayışını en çok da paragraf başında bahsettiğim olgularla tanım itibarıyla ve önkoşulsuz çatıştığı düşünülen sınırlar mefhumu üzerinden gözlemleyebiliriz.

ERAY ÇAYLI

Tartışmayı somutlaştırmak adına, geçtiğimiz iki yıldır 1 Mayıs’ta polis tarafından alınan bir önlem olarak karşımıza çıkan “çelik duvar” adlı tasarımı düşünün. Normalde bir kamyon kasası şeklindeyken açıldığı vakit orta büyüklükteki bir sokağın başını tümüyle kapatabilecek genişliğe ulaşan söz konusu duvar, Emniyet Genel Müdürlüğü için özel olarak tasarlanmış. Tasarımı, kolay kurulup kolay kaldırılabilirliği ve taşınabilirliği ile büyük övgü almış durumda. Evet, çelik duvarın kente çektiği sınırın sabit olmadığı doğru. Ancak tam da bu nedenle teoride her an her yerde karşımıza çıkabilecek bir özelliğe sahip; hatta bu özellik onun tasarımına içkin. Öyleyse, “hiçbir yerde sabit olmayan sınır” aynı zamanda “her an her yere kurulabilecek sınır” da demek. Yine bu bağlamda akla (her ne kadar gerçek anlamda “kentsel” bir örnek olmasa da) Türkiye-Suriye sınırına, Yayladağı ve Reyhanlı ilçeleri başta olmak üzere, bir süredir belirli noktalarda kurulmakta olan seyyar beton duvarlar geliyor. Çelik duvar örneğine benzer şekilde söz konusu sınır duvarlarının da istenildiğinde taşınabiliyor olması, övgüyle vurgulanan özellikleri arasında başı çekiyor. Belki de gerçekten bu coğrafyada günümüzde yaşanan

Bu örnekler kulağa fazlasıyla meslek ya da piyasa dışı gelmiş olabilir. O halde biraz da görece daha göz önündeki bir mimarlıktan bahsedelim. Bu kez aklımda geçtiğimiz sene kısa bir araştırma projesi için biraz haşır neşir olma fırsatı bulduğum Zorlu Center var. Araştırmamın amacı Zorlu’nun mimarları tarafından da sıkça dillendirilen kamusallığının uygulamada ne anlam ifade ettiğini anlayabilmekti. Yapmak istediklerimin başında kamusallık bahsinin fiziksel kanıtı olarak sunulan kent terası ve meydanlarını incelemek geliyordu. Ziyaretim sırasında önce söz konusu mekanları fotoğraflarken (kendimi mimarlık araştırmacısı olarak tanıtmış olmama ve mekanın mimarının araştırmadan haberdar olmasına rağmen) güvenlik görevlileri tarafından “ortak alanların fotoğrafını çekmenin yasak” olduğunu söylenerek durduruldum. Bu yasağın ne tür bir kurala dayandığını sorduğumdaysa aldığım yanıt “şayet fotoğrafın içinde siz veya tanıdıklarınız varsa sorun yok, ancak bu koşul karşılanmazsa fotoğraflamak mümkün değil” oldu. Bunun üzerine adını “mimari özçekimler” koyduğum ve kendimle birlikte Zorlu’nun mimarisini de yakalamaya çalıştığım bir dizi kareyi (gerçekten de hiçbir sorun yaşamadan) çektim. Binada imzası bulunan başlıca isim Emre Arolat’a Zorlu’ya ilişkin sıkça kullandığı kamusallık kavramıyla tam olarak neyi ifade etmek istediğini sorduğumdaysa aldığım yanıt, tüm derdinin İstanbul’u “güvenlikli siteler bütünü” görünümünden kurtarmak, duvarlarını yıkmak ve Taksim-Levent hattından başlayarak yürünebilir ve geçirgen bir kent haline getirmek olduğuydu. Ancak mekandaki deneyim gösteriyor ki sabit sınırlar ortadan kalkınca kamusallık da elle tutulmaz hale gelebiliyor. Hatta içinde kendi bedenimizin olduğu fotoğrafların yasal ilan edilip ortak mekanları kaydedenlerin yasak addedildiği düşünülürse, sabit sınırları rafa kaldırdığını iddia eden bir kamusallıkta son gerçek kamusal alan olarak elimizde yalnızca bedenin kaldığı bile söylenebilir. Malum, son dönemde kentsel-mimari meseleler arasında en yoğun eleştirilere maruz kalanların başında, nüfuz edilemeyen sınırlar ve yitirilen kamusallık geliyor. Ancak böylesi bir eleştiriyi güçlü kılacak şey soyut bir sınır karşıtlığı ve kamusallık taraftarlığından çok Christopher Alexander’ın da altını çizdiği sabit öğelerin gözden kaçırılmamasıdır. Aksi halde kendimizi kamusallığı savunacağım ve sınırlara karşı çıkacağım derken istemeden tüm sabitlerin ortadan kalkması gibi bir fikri savunur konumda bulabiliriz - üstelik gerek sınırlar gerekse kamusallık bağlamında sabitlerden yoksunluğun (eleştiriye konu olan aktörlerin dahi çoğu kez savunduğu) pozisyonlar olduğu açıkken.

* Christopher Alexander, 1965, “A City is Not a Tree,” Architectural Forum 122: 58-62. Sosyal medyada Sinan Logie’ye cevaben yaptığı paylaşımla Alexander’ın yazısına ulaşmama vesile olan Burak Pak’a teşekkürler.



AVM’de Permakültür

EKİM 2015 - XXI 16

GÜNCEL

AKMERKEZ’IN TERASINDAKI PERMAKÜLTÜR TASARIM UYGULAMALARI ALANI; KULLANICILARIN ÜRETIM YAPABILDIĞI SÜRDÜRÜLEBILIR BIR KAMUSAL ALAN OLARAK DÜZENLENMIŞ. TÜKETIM MERKEZI OLAN AVM'NIN ÜRETIM POTANSIYELLERINI ARAŞTIRAN HASIBE AKIN ILE KONUŞTUK.

Arzu Türk: Akmerkez’deki permakültür tasarım uygulamaları sürecine nasıl başladığından bahseder misin? Hasibe Akın: AVM tipolojisi bize kent hayatıyla ilgili bir örneklem sunuyor. AVM’lerin varlığını ve kullanımını eleştirmek ayrı bir konu. Tüm eleştiri süreçlerini değerli buluyorum fakat sadece eleştirinin içine gömülmek bizi kent içinde hareketsizliğe itiyor. Ana akım sistem, kabul etmek istemesek de var ve her gün tam karşımızda. Bu nedenle sistemin dönüşümüne verilen emekleri son derece kıymetli buluyorum. Kenti şu anki mevcut durumunda dışarıdan kaynakların geldiği ve çıktığı bir habitat olarak düşünürsek AVM tipolojisi kentin bir mikro ölçeğini tanımlıyor. Akmerkez’de sinema, rezidans, cephe, kafe-restoran, lobi ve spor salonuyla ilgili bir renovasyon projesi vardı ve ilk başta permakültür gibi bir düşünce yoktu aslında. “Başka türlü mimarlık

mümkün” söylemine sıkı sıkıya tutunmam bu sürecin adımlarını oluşturdu. Akmerkez’in çatısında gerçekleştirdiğimiz permakültür uygulama alanıyla ilgili olarak asıl önemli olan çözümü kendi içindeki sorunlarıyla iyi belirlemekti ve çözümlerini de bütüncül bir bakış açısıyla enerji verimliliği çerçevesinde geliştirmekti. Bulunduğumuz çevreyle iyi iletişim kurmak önemli; aksi halde beraber üretim süreçlerine giremeyiz. Enerjimizi çevreyle etkileşim içinde, şeylerin arasındaki bağlantıyı yakalamaya çalışarak harcamak tasarımın etki alanını genişletiyor. Burada da süreç böyle ilerledi; projede yer almak isteyen herkese açık bir süreçle karşılıklı görüşmeler ve somut çıktılarla devam ettik. İlk olarak ortadaki Üçgen Teras’ın halka açık bir kamusal alan olarak tasarlanması planlanıyordu. Açıkçası “bu kadın mimar ama eli toprak tutuyor” diyerek de bu alanı benim takip etmem istenmişti başta.

Yönetim tarafından Üçgen Teras’ın dümdüz çim olmasına karar verildi. Üçgen Teras’ın dışındaki alanlarsa mekanik, elektrik gibi altyapı öğelerinin olduğu atıl alanlardı. Buranın ilk olarak ofis çalışanlarının rekreasyonel ihtiyaçlarını karşılayan ve atıl alanlarının dönüşümünü sağlayan bir alan olmasına karar verildi. Ben de onlara birtakım öneriler sundum ve sonucunda da bu alanı permakültür uygulamalarının yapıldığı bir alana dönüştürdük. Burası aslında 400 metrekarelik çok da büyük olmayan bir alan; fakat şimdi büyüyor. at: Yönetimi permakültüre nasıl ikna ettin? ha: Yönetime öncelikle birtakım sunumlar ve raporlar gösterdim. Türkiye’de gayrimenkul sektöründe permakültür uygulamaları henüz denenmemiş yöntemler barındırdığı için ilk başta dirençle karşılaşılabilir. Bu nedenle bir talep geliştirmek önemliydi

burası için. Ekolojik takvimi de kaçırmamak adına buranın kaynaklarını ivedilikle düzenleyerek projeyi başlattık. Akmerkez’in oturmuş bir sistemi ve kaynak kullanımı var. Neler yapabileceğimize dair buradaki teknik ekibe birtakım atölyeler ve eğitimler düzenledim. İş, benim isteğimle Akmerkez’deki mimarlık pratiklerimin yanında devam eden bir iş olarak sürdü. Bu yüzden, bunu anladığımız anlamda klasik bir “iş” olarak görmediğim için gece gündüz çalıştım; diğer ekip arkadaşlarımdan ilgili ve meraklı olanlar da bu süreçte hep destek verdiler. Kimisi bazı uygulamaların nasıl yapılacağını öğrendikten sonra keyifle o uygulamanın tüm sorumluluğunu üzerine aldı, işin mantığını anlayıp benim aklıma gelmeyen çözümlerle AVM içindeki kaynakları proje için akıtmaya başladılar. Bu projenin en önemli başarısı nedir diye sorarsanız, benim için budur: Talebin olmadığı bir yerde talep oluşturmak ve insanların



GÜNCEL EKİM 2015 - XXI 18

keyifle çalışabildiği bir alan açmak. Burada öncelikli olarak rekreasyonel alanla ilgili olarak bir üretimi, üretime insanları dahil etmeyi ve üretim sürecini beraber yaşayabilmeyi amaçladık. Proje yönetim süreci AVM’deki girdileri, çıktıları ve bu üretimlerin nasıl tekrar sisteme kazandırılabileceğine dair bir sistem sunuyor. Sistemin içine giren bir diğer bileşen; kentte birbirine çok da dokunmayan paydaşları belirlemek oldu. Burada da kendi iletişim ağımla Akmerkez Yönetimi’ndeki tampon rolü üstlendim. Projenin üçüncü aşamasıysa hiç bu işleri bilmeyen ama bilseler ve o ateş içlerine bir kere düşse, enerjilerini bu alanlarda yoğun bir şekilde hissettirebilecek insanlara ulaşabilmekti. Bu üçüncü aşamanın başlaması maalesef Akmerkez’den ayrılma sürecime denk geliyor. Yani halkın projenin içerisine katılma süreci. at: Proje uygulama süreçlerini biraz daha açabilir misin?

ha: AVM’nin çıktılarını belirlemekle geçti birinci aşama. Kullanılmış, artık işe yaramayacağı düşünülen, kısacası “çöp” olarak görülen çıktılar. Akmerkez için bu ‘kaynaklarımız’ kullanılmayan depoda çürümeye bırakılmış bir malzeme de, restoranlardan çıkan mutfak atığı da, inşaat sürecinde çıkan atıklarımız da, kanalizasyonlara akan yağmur suyu da olabilir, çok ciddi potansiyeli olan fakat enerjisini nereye kanalize edeceğini bilmeyen bir kimsenin enerjisi de olabilir -genç/orta yaş/çocuk yani herkes. AVM içindeki atıl ve işlevsiz alanlar da kaynaklarımızdı. Üçgen Teras’ın yönetim tarafından dümdüz çim yapılmasına karar verilmişti, çimin de toprağa ihtiyacı vardı. Bu alanda önce Üçgen Teras için toprak üretimine başladık. Kompost dediğimiz “organik gübre” olarak bilinen toprak üretimine başladık. Toprağın içinde temelde iki elemente ihtiyacı vardır: Karbon ve azot. Sadece AVM’deki atıklardan azotu da karbonu da sağlayabiliyorduk. AVM’deki

restoranların ve yemekhanenin mutfağından çıkan organik atıklar, mağazalardaki karton atıkları, talaş, yiyecekler, kağıt gibi pek çok atığı topladık. Burada neredeyse bütün kompost çeşitlerini denedik. Bir toprağın içeriğini zenginleştirmek için başka elementlerin de varlığı önemli elbet. Bu elementleri karşılayacak kaynaklar da mevcuttu. Terasta toprak yapmaya başladığımızda mevsim kıştı ve dışarda kar yağarken bir yandan hiçbir makine kullanmadan ellerimizle toprak yapıyorduk. Hava sıcaklığının düşük olmasının da etkisiyle kompostlardan istediğim randımanı alamıyordum. Bunun için de Yeni Cami önündeki taşların üzerinde bulunan güvercin gübrelerini topladım. 3-4 haftanın sonunda atıklardan ormanın içinden çıkmışcasına mis gibi kokan bir toprak elde etmeye başlamıştık. Solucanlar için bir alan oluşturduk ve solucan çaylarıyla toprağımızı

beslemeye başladık. Arıları ve böcekleri çekebilecek bir habitat oluşturduk. Aynı zamanda da terastaki yüzey suyunun toplanabilmesi için bir su yönetimi geliştirdik. Kısıtlı vakitte bu alan için sadece gıda üretimini planlayabildim, elbette daha fazlası mümkün. Gıda üretimi için ülkenin dört bir yanından atalık tohumlar topladım ve Akmerkez Tohum Kütüphanesi’ni kurduk. Süreç ilerledikçe de meraklı kim varsa geliyor ve “Ben de projenin bir parçası olabilir miyim?” diye soruyordu. at: Burada birçok ürün görüyorum, neler ektiniz? Ekim, mevsimlik olarak devam ediyor mu? ha: İlkbahar dönemine yakın bir zaman aralığında başladığımız için yazlık sebze ve meyveler; domates, biber, patlıcan, enginar, çilek, kabak, mısır, fasülye, kavun, karpuz, envai çeşit aromatik bitkiler, tıbbi bitkiler, salata için istemediğiniz kadar malzeme var. Aynı zamanda marul, reyhan, fesleğen,



GÜNCEL EKİM 2015 - XXI 20

dereotu, maydanoz, semizotu, nane, kekik, latin çiçeği, gül hatmi ve İstanbul’un endemik türlerinden ağaçlarla birlikte 92 çeşit bitki var burada. Diğer konularda yapılacak üretimleri kurgulamak için vaktimiz yetememiş olsa da bu alanın büyütülme kararı alındığına göre en azından mevsimlik olarak ekim de devam edecektir diye umuyorum. at: Buranın bakımını, işletimini kim yapıyor? ha: Bunu öngörerek ilk olarak çok yıllık bitkileri seçmeye çalıştık. Zaten böyle bir alanın kendi kendine yaşayan bir sistem olması ve sürdürülebilirliğinin kurgulanması için en az üç yıl gerekiyor. Üçgen Teras çevresindeki tüm alanın bu 400 metrekarelik alanda uyguladığımız prensiplerle devam edeceği yönünde bir karar alınmıştı. Amacımız elimizdeki kaynaklarla bu işi yapabilmekti. Bu işi, buraya aidiyet duymayacak dışarıdan birilerine taşere etmek burayı herhangi

bir peyzaj alanına dönüştürmekten öteye götürmez. at: Öyle bir durumda bu alan için harcadığın emek, para gibi değerlerle bu alandan elde edeceğin şeyler birbirini karşılamayacak ve ilke edindiğin “sürdürülebilirlik” değerini kaybedecek. ha: Evet, bu işi kendi mutfağında yapabilmek önemli. Buraya gelen, paydaş olarak nitelendirdiğimiz insanlar burayı kendilerininmiş gibi hissedebildikleri için kendi artı değerlerini verebildiler. Alanın kendi kendini devam ettirmesi için ulaşabildiğimiz kadar çok kişiye ulaşmak ve talebin büyümesine katkıda bulunmak da az önce bahsettiğim işin üçüncü boyutu. Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’ni düzenleyen ekiple bağlantıya geçmiştim. Ayda bir defa SYFF’nin dönüştüren belgesellerini ücretsiz olarak Akmerkez Sineması’nda halkla buluşturmaya başladık.

Belgeselin işlediği konuya göre alanında uzman konuşmacılar davet ediliyor ve izleyiciler konuşmacıyla söyleşebiliyorlar. Demeye çalıştığım, bu haliyle ortak bir paylaşım için AVM denilen şey bir "imkan-mekan" haline gelebiliyor. at: Rezidansta yaşayanların işten sonra buraya gelip ürün toplaması, yeniden tohum ekmesi gibi ideal bir sistemi konuşuyoruz aslında. Bir yandan kentsel tarım tartışılıyor, bir yandan sürekli olarak toplu konut inşa ediliyor. Dolayısıyla bir yerden sonra kentsel tarım, çatı bahçeleri vs. gayrimenkul piyasası için bir pazarlama unsuruna mı dönüşüyor sence? ha: AVM’ler bu kadar çok olmamalıydı konusundan önce, onların yadsınamayacak kadar çok olduğu bir sistemde yaşadığımızı görmek gerek. İşin pazarlama argümanı olarak kullanılması konusunda “yeşil yıkama” yapılıp yapılmadığına dikkat etmek

önemli diye düşünüyorum. Örneğin Akmerkez’de biz bu işi yaptık diye “Akmerkez ekolojik AVM oldu” demiyoruz; fakat kıymetli gördüğümüz bir şeyin uygulanması, talepleri dönüştürüp yeni uygulama alanları açabilir. at: Bu noktada da aslında nasıl sürdürülebilirliğin içi yavaş yavaş boşaltılıyorsa tüm bu yeşil hareketlerin de içini boşaltmamak için temkinli olmak gerek diye düşünüyorum. ha: Evet, yerine özgü çözümler getirmeyi hedefleyebilirsek tüm bu tasarımlar, kavramlar birbirinin aynısı şeyler olmaktan çıkar ve senin de gözetmek istediğin gibi içinin boşalmasına engel olunur. Benim burada bir AVM ölçeğinde gördüğüm en önemli konu atık ve tüketimdi. Dolayısıyla tüketimin oburluğa dönüşen bir ölçekte olma durumunun dönüştürülebileceğine dair bir örnek olduğunu düşünüyorum.



Kamu Estetiği, İktidar, Sermaye ve Mimarlar Sanayi yapıları kimi zaman modern mimari için bir esin kaynağı olmuştur. Bu tür yapılarda üretim koşulları gibi belirleyiciler yanında, klasik mimarlık kanonları ile bir yaklaşım farkı hemen göze çarpar. Örneğin Silahtarağa Elektrik Fabrikası’nın türbin binalarının çelik karkas strüktürü ile arasındaki boşlukları dolduran büyük pencereleri ve delikli tuğla duvarları sanki Adolf Loos benzeri bir mimarın avangart mimarlık tasarımı manifestosu gibi karşımızda durur. Oysa muhtemelen inşaatı gerçekleştiren şirketin bir mühendislik projesi olarak şekillenmiş olmalıdır.

EKİM 2015 - XXI 22

SORU İŞARETİ

Buna karşılık sıra idare binasına gelince, burada farklı bir yaklaşım, bir mimari tarz karşımıza çıkar. Bina, o devirdeki vapur iskeleleri, Galata Köprüsü, Mezbaha, İTC Kulübü (1.TBMM Binası) gibi oryantalist bir üslupla, 1. Milli tarzında bir yapılmıştır. Neden? Muhtemelen basit gerekçelerle. Birincisi, mühendislik yapıları işlevseldir, onlara mimari müdahaleyi gerektirecek bir koşul yoktur. Ama ikincisi, bir kamu yapısı olduğu için, o tarihlerde uyulması gereken bir siyasal reçeteye göre yapılmak zorundadır, simgeseldir. Çünkü o tarihlerde, 20. yüzyıl başında geçmişi yeniden tanımlamak için “Osmanlı” kavramı, ulus-devlet projesinin anonim simgesi ve bir kamu estetiği programı olarak siyasal ve entelektüel elit tarafından icad edilmiştir. Biraz gecikmeyle de olsa, aynı ulus-devlet programını oluşturan Almanya modelinde olduğu gibi.

KORHAN GÜMÜŞ

Şimdi buradan sıçrayıp Cumhuriyet döneminde İstanbul’daki en büyük mimari projelerden birine, İstanbul’un dış ticaret limanı olan Salıpazarı’na gelmek istiyorum. Sedad Hakkı Eldem’in tasarladığı Salıpazarı’ndaki ofis ve antrepo binalarında da benzer bir durum var. Arkadaki antrepoların son derece nitelikli, yalın sanayi yapıları oldukları söylenebilir. Caddeye cepheli ofis binaları ise kamunun denizcilik alanındaki kurumlarını temsil ediyor, simgesel bir işleve sahipler. Ancak bildiğimiz nedenlerle, kamu programında gerçekleşen dönüşüm nedeniyle Silahtarağa’daki gibi aynı bütün içinde mimari bir karşıtlık yok. İki savaş arasında nasıl Avrupa’da klasik eğitim, mimarlık kurumları iktidar alanındaki bir entelektüel mücadele ile dönüştüyse, Türkiye'deki kamu programı da Cumhuriyet'in kuruluşundan bir süre sonra hızlı bir değişime uğramıştır. Eldem de daha önceki kamu yapılarını biçimlendiren ve sonradan “1. Milli” olarak adlandırılan “Osmanlı” icadını tasfiye eden grubun başında gelir. Ancak Eldem’in binalarının simgeselliği savaş sonrası "Uluslararası Stil"in mimarlık programı ile ilişkili. 1950'lerden sonra "2. Milli" olarak adlandırılan düşünce dünyası da geçmişte kalmış, artık Cumhuriyet'in resmi programındaki oryantalist izler kısmen kenara konmuştur.

Antrepoların neredeyse 1970’lere doğru, 1. Boğaz Köprüsü yapıldığında yerinin anlamsızlaştığı, bu yatırımın on sene için yapılmış olmasının tuhaflığı, 1987’deki Haliç yıkımları sonrasında ise neredeyse tamamen işlevsiz kaldığı defalarca tartışıldı. Ankara, merkeziyetçi bir yaklaşımla, ithal ikameci bir iktisat modeli içinde şehrin ekonomisini kontrol etmek için bu dış ticaret limanını inşa ediyor. Şehirdeki bir dolu yeri, özel şirketlere ait depoları yıkıyor. Sonra da yerine bunları yaptırıyor. Şimdi de aynı merkeziyetçi modelin piyasacı versiyonuna tanık oluyoruz. Tuhaflık bugün bu simge yapılardan ilkini yıkanın Eldem’in hem fiziki yapısıyla, hem eğitim-öğretim programıyla yenilenmesine ön ayak olduğu üniversite olması. Üniversite yönetimi, merkezi yönetimle yaptığı anlaşma sonucunda, terkettiği Şehzade Sarayı yerine, Resim ve Heykel Müzesi’ni buraya taşıyor. Ancak bunun için Mektebi Harbiye’yi “ihya etmek” gibi sıradan bir iş yaptırmak yerine, Türkiye’nin önde gelen mimarlarından birini görevlendiriyor, Emre Arolat. O da antrepo binasını önce korumaya ve güncel deniz taşımacılığının yeni aracı, konteynerleri eklemleyerek değiştirmeye yöneliyor. Taşıyıcı sistem bu konsol yükleri taşıyamayacağı için yapı yeniden inşa ediliyor. Buraya kadar bir sorun yok. Ancak sıra gösteriyi perdeleyen ofis binasına gelince, ki bu dizideki yapıların içinde onu da herhalde yeniden ele almak gerekiyor ve o da yıkılıyor. Yanlış anlaşılmasın: “Şehrin merkezini işgal eden dış ticaret limanı binaları önemli bir kültür mirası, aynen oldukları gibi kalsın” demiyorum. Dönüşümün yapıların fiziksel varlığına yönelik bir müdahale olarak gerçekleşmesinin programın kamusal niteliğindeki bir sorunun göstergesi olduğunu söylemek istiyorum. Antrepolar yapıldıkları tarihlerden itibaren şehrin tarihi merkezinin denizle ilişkisini bir duvar gibi kapatan, anlamsız bir yer olarak duruyor. Bu yüzden tahmin ediyorum, bu yapılar yıkılırken kimsenin sesi çıkmıyor. Ancak aynı alanda piyasacı bir modelle, merkezi yönetimin şehrin artık değerine el koymasını sağlayan mimarlar iş başında. Belki önce bu bölge için bir yönetim planı hazırlamak, yapıların ortaya koyduğu potansiyelleri değerlendirmekle, farklı bir deneyimle işe başlamak gerekirdi. Böylece müze, rezidans, otel, restoran gibi herhangi bir işlevi sabitlemeden bu bölgenin şehrin yaşamına nasıl katılacağı, yapıların potansiyel kullanımları konusunda bir deneyim sahibi olunurdu. Bu bölge için gerçekleştirilecek misyon odaklı bir örgütlenme ile katılıma açılacak bir programa bağlı olarak ve kullanıma dönük dönemsel çalışmalar, işletme için STK’lara yönelik uluslararası bir yarışma gerçekleştirilmesi amaçlanabilirdi. Bu organlaşma aracılığıyla yapılacak çalışmalar belirlendikten sonra, yatırımcılar, piyasa aktörleri, müteahhitler devreye girebilirdi. Önce ihale yapılıp sonra program oluşturulduğunda bu fırsatların çoğu kaybedilmiş


oluyor. Kamunun şehirde uyguladığı yap-işlet modeli şehrin yaratıcı enerjiden yararlanmasını engelliyor. Tıpkı Antrepoların buraya inşa edilmesi kararı gibi bunun da yakın bir gelecekte bir sorun olarak görüleceğinden eminim. Ama o zaman da tıpkı ilk müdahalede olduğu gibi, iş işten geçmiş olacak. Beyoğlu’nun en değerli kamu alanını, kıyısını bir boşluk olarak görmek ve diğer yerlerde olduğu gibi otel ve rezidanslarla doldurmak, aynı özel alanlardaki piyasacı dönüşüm modelini burada da tekrarlamak ne kadar yerinde? Eminim ki “Haliç’i dolduralım, kazanılan alanı imara açıp üzerine otel, rezidans yapalım” desek, buna talip olacak çok sayıda yatırımcı bulunur. Eğer bu tespit yerindeyse, onları

dönüştürmek için şehrin tarihi merkezinin kıyısını bir enerji yutma kapanına, bir hapishaneye çeviren bu yapıları mı, yoksa bu modeli mi değiştirmek gerekiyor? Bu yapılar şehrin hayatına enerji verecek bir şekilde kullanılamaz mı? Şehrin en değerli alanına bu şekilde, müzakere özürlü bir yöntemle yaklaşmak ne kadar yerinde? Sorun bu yapıların kendisinde mi, yani fiziksel özelliklerinde mi, yoksa yönetim modeli gibi başka yerde mi? Neden her konuda yönetimlere fikir üreten kişiler ve kurumlar görevlerini yapmıyor? Şehrin bütün sahillerinin, kamu alanlarının piyasacı bir modelle dönüşmesine ön ayak olmak yerine? Mimarların iktidarlar ile ilişkisine tekrar geri dönersek, kamu yapılarının mimarisinde bugün

İktidar ile entelektüel üretim, mimarlar arasındaki ilişkilere ait örnekler bugün de “ihya mimarlığı” konusunda yaşanıyor. Günümüzde kamu alanında yaşanan bu devasa ihya mimarlığı programını oluşturanlar yalnızca siyasetçiler değil. Bu defa karşımızda her zaman olduğu gibi sembolik sınıf, siyaset eliti ve sermayeden oluşan yeni bir çıkar bloku var.

23 XXI - EKİM 2015

Sedad Hakkı Eldem tasarımı Antrepolar, fotoğraf: Cemal Emden

Elbette ki başlangıçta siyasetçilerin kafasında ne Taksim’e tüneller açmak, ne de ağaçları kesip AVM yaptırmak gibi bir fikir olabilir. Bu projeleri hazırlayanlar, yönetime “ruh kazandıranlar” bu işlerde deneyimli, donanımlı sınıflardır. Geçenlerde köklü bir üniversitenin rektör yardımcısı “Bugüne kadar bizim mimarlığımız ihmal edildi, kamunun bugün milli değerlerimize sahip çıkmasından daha tabi bir şey olamaz”diyordu. İktidarla bilgi eliti arasında bir bağımlılık ilişkisi olmasından çok karşılıklı, etkileşimli bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Otoriter iktidarların yalnızca siyasal ideolojilerin değil, kendi çıkarlarını ve özel hayatlarını güvenceye almaktan başka bir kaygısı olmayan sembolik sınıfın ürünü oldukları söylenebilir. Otoriter yönetimlerde bu sınıf, anonim kalıplar altında ayrıcalıklarını korumaya, iktidarın gücüyle bağımsız fikir üretimini engellemeye çalışırlar.

SORU İŞARETİ

de yakından tanık olduğumuz gibi, yüzyıl öncesine benzer bir durum var. Koruma planında bir dolu yeşil alanda ihya projeleri öngörülüyor. Geçenlerde bu gelişmenin bir istisnasına tanık olduk. Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan “Bugün yapılan, bugünün mimarisini yansıtmalı” gibi şaşırtıcı bir söz söyledi, Beyoğlu Belediyesi binasına yapılan ekleri savunurken. Oysa ki göreve geldiğinde “Beyoğlu tarihi bir yer, yeni yapılan binaların biçimi de öyle olacak” gibi sözler söylüyordu. Bu zihniyetle Beyoğlu, Demirören AVM gibi bir dolu yapıyla doldu. Ancak belediye binasındaki bu yaklaşım farkı kimi durumlarda mimarların nasıl kamu programları üzerinde etkili olabildiklerini gösteriyor. AKM’de de benzer bir durum oldu. Merkezi yönetim ideolojik nedenlerle yıkmayı amaçladığı bir yapıya sivil bir inisiyatifin girişimiyle gerçekleştirilen başarılı bir restorasyon projesi nedeniyle kaynak ayırmak zorunda kaldı. Ancak bu girişim eski çatışmacı modele geri dönülerek engellenmiş oldu. Başka bir örneği Taksim’de yapılmak istenen AVM-Kışla projesi için verebilirim. Taksim Platformu’nun (düzenlenen imza kampanyası ardından) gazetelere verdiği ilan şu anda kamuya iş yapan ve bu projeyi hazırlayan bir grup ihyacı mimarı rahatsız eder. Tayyip Erdoğan’dan acil randevu talep eder. Zaten Taksim’deki proje onun kontrolünde ilerlemektedir ve bu grup rutin olarak kendisini ziyaret etmektedir. Ancak bu ziyaretin amacı farklıdır. Amaç kendisine bilgi aktarmaktır. Kamu projeleri yapan bu ihyacı mimarların özetle söyledikleri şudur: “İstanbul’da bir grup, bir sivil inisiyatif diyorlar kendilerine, bu projeyi engellemek için size gelip Gezi’nin bir kamusal alan olarak korunması ve canlandırılması için bir öneri getirecekler. Onlar, biliyorsunuz AKM’de de karşınıza çıkıp, size zorla binayı onartmaya çalışmışlardı. Onlar yüzünden bu iş başarısız oldu, sakın onları dinlemeyin.”


Zeminde Yükselen Çelik Orkestra ÇIN’IN XIANGYANG KENTINDEKI SES PARKI, ETKILEŞIMLI BIR KAMUSAL MEKAN OLUŞTURUYOR. ALANA YERLEŞTIRILEN RENKLI BLOKLAR; KENTIN, DOĞANIN VE KÜLTÜREL ETKINLIKLERIN BIR SOYUTLAMASI OLARAK DÜŞÜNÜLMÜŞ. Ses Parkı’nı, yükseklikleri değişen 500 adet delikli ve parlak renkli çelik bloklardan oluşan bir heykel gibi tanımlıyoruz. Heykel, Asya’nın en büyük Mersin Ağacı Bahçesi’nin girişinde yer alıyor. Müzik, ritim ve dans mekanı çevreleyen peyzajla birleşip Ses Parkı’nın ana parametrelerini oluşturuyor. Taşlar ve suyla şekillenen topoğrafya içinde ağaçlar gibi yerden çıkan çelik bloklar yer alıyor. Ziyaretçiler bahçeye bu mekanın içinden geçiyor

EKİM 2015 - XXI 24

PEYZAJ TASARIMI - KENT PARKI - XIANGYANG

fotoğraflar: Xia Zhi

Yükselip alçalan tepelerin oluşturduğu çevre, Ses Parkı’na yatay düzlemde bir arka plan oluşturuyor. Dikey düzlemde ise 500 adet çelik blok, arka planı dilimlere ayırarak heykelsi bir landmark sunuyor.

SES PARKI

penda

Morun dört farklı tonu, Mersin ağacının rengiyle birlikte bir renk diyagramı oluşturuyor. Renkli çeliklerin oluşturduğu tarla, ziyaretçilere hem ağaçlar tarafından sarılmış hem bir anlığına kaybolmuş hissi veriyor hem de kütlelerin arasından daha ileriyi gözleme şansı

sunuyor. Tıpkı bir ormanda yürürmüş gibi kütleler arasındaki mesafeler zaman zaman daralıyor ve genişliyor. Eğrisel topoğrafyasıyla çocuklar için oyun parkına dönüşürken genişleyen alanlarda ziyaretçiler için dans alanlarını oluşturuyor. Nitekim Çin’deki pek çok kamusal meydanda olduğu gibi Ses Parkı da gece boyunca yerel halk tarafından grup dansları için kullanılıyor. Her bir blok yukarı doğru parlaklaşıyor ve LED’lerle aydınlanıyor. Renkli blokların oluşturduğu “orkestra”; meydandaki ses sistemiyle birlikte çalışarak ışık üretiyor. Öte yandan orkestra, alandaki harekete de tepki gösteriyor; daha fazla hareket daha yüksek ses ve daha parlak bir görüntü oluşturuyor. Goethe’nin tanımında olduğu gibi mimarlık, donmuş bir müzik gibidir. Bu bağlamda blok kitleleri bir an için katılaşmış ses dalgalarını hapsediyor. Renkli şehir, müzik ritmi ve doğanın rengi bu an içinde yansıtılıyor. Öte yandan meydan; şehir ve peyzaj arasındaki bir geçiş alanı olarak da algılanabilir. Ses Parkı’na uzaktan bakıldığında, kentlerin durmaksızın yükselen yapılarını andırıyor ancak biraz daha yakınlaşıldığında renk ve ışık, ziyaretçileri duyusal yollardan doğal bir peyzajın içine davet ediyor.


PEYZAJ TASARIMI - KENT PARKI - XIANGYANG 25 XXI - EKİM 2015

proje yeri: Xiangyang, Hubei, Çin proje alanı: 5000 m2 proje yılı: 2015


chrıs precht Viyana Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra pek çok yarışmaya katıldı ve ödül kazandı. 2013 yılında Sun Dayong ile Penda ofisini kurdu. Profesyonel çalışmalarına kendi ofisinde devam ediyor.

dayong sun Çin Merkez Güzel Sanatlar Akademisi’nden (CAFA) mezun olduktan sonra proje mimarı olarak Graft’ta çalıştı. 2013 yılında Chris Precht ile birlikte Penda’yı kurdu.

şehir enerjisi

kapsayıcı peyzaj

EKİM 2015 - XXI 26

PEYZAJ TASARIMI - KENT PARKI - XIANGYANG

bağlayıcı ses ritmi

vaziyet planı

üç boyutlu model

kesitler



YAPI - LİSE - GISORS EKİM 2015 - XXI 28

fotoğraflar: Sergio Grazia

Katalizör Ekler ARCHI5’IN FRANSA’NIN GISORS KENTINDE GERÇEKLEŞTIRDIĞI EK YAPILAR VE IYILEŞTIRME PROJESI, BIR YANDAN IKI FARKLI LISENIN BIRBIRIYLE DAHA YAKIN ILIŞKI IÇINDE IŞLEMESINI, ÖTE YANDAN KENTIN ORTAÇAĞ DOKUSUNA UYUM SAĞLAMAYI AMAÇLIYOR. Buradaki amacımız Gisors kentiyle uyum içinde bir lise yapısını hayata geçirmekti. İnsan ölçeğine ve zengin tarihi referanslara sahip bir kentle derinlemesine bağları olan bir kurum yaratmak istedik. Zira Gisors bir yandan Ortaçağ’dan kalma niteliklerini korurken öte yandan kendi güncel kırsal çevresine de sahip.

LOUISE MICHEL VE LOUIS ARAGON LISELERI

archı5

Tarihi olarak iki lise yapısı birbirine komşuydu, şimdiyse yönetim ve idari kısımlarla birbirine sıkı sıkıya bağlı, bir araya gelmiş haldeler. Önceki idari kısım oldukça karmaşıktı. Çok sayıdaki giriş noktası ve yapılar arasındaki bağların eksikliği nedeniyle iki lise birbirinden kopuk bir şekilde işliyordu. Buna karşılık biz net bir tasarıma yönelerek kullanıcılar için kolay yönlenim sağlamayı ve iki lise arasındaki geçişleri kolaylaştırmayı amaçladık.

Yeni bütünleşik lise, Old Eragny Sokağı’nın her iki yakasında konumlanıyor. Geniş bir meydan 1500 öğrenci ve öğretmenin güvenli bir şekilde okula varmasına ve yapıya girmesine olanak tanıyor. Köprüyapı, Louis Aragon’un ana oyun alanından Louise Michel Lisesi’nin oyun alanına geçişe izin veriyor. Alanın bütüncül olarak ele alınışına katkıda bulunarak liseler arasında bir bağ kuruyor. Konumu ve birleştirici işleviyle köprü-yapı; yeni lise kompleksinin simgesi, amblemi haline geliyor. Aynı zamanda kompleksin odak noktası. Öğrencilere ayrılmış etüt odaları, kulüpler gibi alanların yanı sıra oyun alanlarıyla doğrudan ilintili olarak konumlanıyor. Köprü-yapının içindeki öğretmen odaları ise iki lisenin yönetim bölümlerine yakın olarak konumlanıyor. Köprü-yapının yanı sıra arsanın ucuna yerleştirilen spor salonu ve orta kısımdaki restoran ve yurtlar, bu iki lisenin birbirine bağlanarak ortak şekilde çalışmasını sağlıyor.


bu sayfada solda: Yapı-zemin ilişkisi solda ortada: Spor salonuna dışarıdan bakış solda altta: Spor salonuna içeriden bakış altta: Spor salonunun yarı açık koridoru

29 XXI - EKİM 2015

arka sayfada üstte solda: Yurtlara bakış üstte ortada: Cepheye yakından bakış üstte sağda: Yurt balkonu ortada solda: Farklı karakterdeki cephelerin birbiriyle ilişkisi ortada sağda: Spor salonu altta solda: Dinlenme ve çalışma alanları altta sağda: Spor yapısının çatı detayı

YAPI - LİSE - GISORS

karşı sayfada Okula köprüden bakış


EKİM 2015 - XXI 30

YAPI - LİSE - GISORS


archı5 Archi5, 2003 yılında Laurent Boudrillet, Anne Pezzoni, Jacques Sebbag, Thomas Dryjski ve Bernard Guillien tarafından kuruldu. Ofisin bağlama odaklanan yaklaşımında proje alanı, program, sosyal ve kültürel doku özenle inceleniyor, analiz ediliyor ve karşılaştırılıyor. Ardından bu veriler sorulara dönüştürülüyor. Projeler ise bu meselelere dair dinamik ve kapsayıcı bir yanıt sunuyor. Archi5’ın Paris ve Varşova ofislerinde yaklaşık 35 çalışanı var, bunlar haricinde teknik işbirlikleri ve uzman danışmanlıklarla çalışan ofis, bu sayede yetilerini geliştiriyor.

3 1

4

5

işveren: Région Haute Normandie mimarlar: Archi5 program: Lise yapılarının iyileştirilmesi, ek yapılması (restoran, yurt, spor salonu), düşük enerji tüketimli hale getirilmesi maliyet: 24.451.000 Avro yarışma tarihi: Temmuz 2010 yapının bitiş tarihi: 2015 mühendislik: Egis Centre Ouest akustik tasarım: Tisseyre & Associés mutfak danışmanı: BBN Conseils

vaziyet planı

zemin kat planı

cephe görünüşü

31 XXI - EKİM 2015

1 Spor Salonu 2 Yurt ve Restoran 3 Louis Aragon Lisesi 4 Köprü-yapı 5 Louise Michel Lisesi

YAPI - LİSE - GISORS

2


YENİLEME - OFİS - İSTANBUL EKİM 2015 - XXI 32

fotoğraflar: Büşra Yeltekin

Yekpare Duvarın İfadesi ZAMANINDA OTEL OLARAK TASARLANAN VE AŞAMA AŞAMA OFISE DÖNÜŞTÜRÜLEN FLATOFIS D BLOK, YAPININ UCUNDAKI KONUMUNUN AVANTAJINI KULLANARAK BIR YARIK VE KÖPRÜLER AĞI ILE KURGULANMIŞ.

FLATOFIS D BLOK

kg mimarlık

Flatofis A, B, C Blokları bitişiğinde bulunan D Blok, zamanında otel olarak inşaatına başlanmış ve yine tarafımızca otel olacak şekilde iç mekanı ve cepheleri tasarlanmışken bugün ofis bloğu olarak kullanılmasına ve Flatofis’e eklemlenmesine karar verildi. Yapı bu doğrultuda gerek iç mekanları, gerekse cepheleri ile Flatofis uzantısı bir ofis binası olarak yeniden ele alındı. Yapının mevcutta tamamlanmış olan betonarme strüktürü korunmakla beraber; ışık ihtiyacını yapının genelinde karşılayabilmek amacıyla döşemede tüm katlar boyunca devam eden bir yarık, bir nevi “ışık kuyusu” açıldı. Oluşan boşluk ile mekanları ayırarak beş kat boyunca yükselen yekpare duvar anlamlı bir potansiyel kazandı, ağsı bağlantılar ortaya koyan köprüler ve yarık boyunca inerek zemine ulaşan su duvarları ile birlikte yeni düşey mekan

algıları yarattı. Işık ve suyla “yıkanan” bu mekanlar, yarı-özel ofis mekanlarını deneyimleyici için hem gizlenen -merak unsuru-, hem de referans verilen mekanlar haline dönüştürdü. Dışavurumcu bir kurguda tasarlanan D Blok cephelerinde çıkış noktası, mevcut betonarme strüktürün üzerine, bloğun Flatofis yapısının en ucundaki konumunun da avantajını kullanarak ikinci ve prestijli bir “deri” yaratma fikriydi. Bu sayede formda özgürlük yakalanırken iki cephe katmanı arasında kullanabilir açık mekanlar da ortaya çıktı. Farklı doğrultu ve boyutlardaki üçgen düzlemlerin birbirine eklemlenmesiyle oluşturulan kurguda, düzlemler ileri-geri hareketlerle çıkmalar ya da yol üzerinden atlamalar yapıyor ve üçüncü boyutta yarıkapalı mekanlar oluşturuyor. Bina girişinde abartıyla yükselen, çevreye kol atan/karışan, deneyimleyiciyle iletişim kuran cephe; izleyicinin algısında yarı-distopik öğeler, hayalet uçaklar, yarasalar ya da naif bakışla peygamberdevesini çağrıştırıyor.


YENİLEME - OFİS - İSTANBUL

karşı sayfada solda: Işık kuyusu sağda: Işık kuyusu ve su ilişkisi

arka sayfada Işık kuyusu ve köprü ilişkisi

33 XXI - EKİM 2015

bu sayfada solda ve solda ortada: Galeri ve köprü ilişkisi solda altta: Yapı girişine bakış altta: Işık kuyusu ve su öğesi


EKİM 2015 - XXI 34

YENİLEME - OFİS - İSTANBUL

zemin kat planı

kesitler kurtul erkmen Mimar Sinan Üniversitesi'nden 1983’te yüksek mimar olarak mezun oldu. Halen 1990’da kurucu ortağı olduğu KG Mimarlık'ta tasarım faaliyetlerini sürdürüyor. Katıldığı mimari proje yarışmalarından çeşitli ödülleri ve sergilenmiş çalışmaları bulunuyor. MSGSÜ mimarlık bölümünde Mesleki Temel Eğitim ve Mimari Proje derslerinde öğretim görevlisi olarak yer alıyor.

proje adı: Flatofis D Blok mimari tasarım: KG Mimarlık proje yeri: Eyüp, İstanbul, Türkiye proje tipi: Ofis işveren: Sinpaş proje tarihi: 2014 toplam inşaat alanı: 7.000 m2 proje türü: Mimari ve iç mimari projelendirme

1.kat planı



PROJE - MİSAFİRHANE - İSTANBUL EKİM 2015 - XXI 36

Güncel Kimlik ETI MADEN İŞLETMELERI’NIN İSTANBUL’DAKI MISAFIRHANE BINASININ YENILEME PROJESINDE, CAM DUVAR SISTEMI KULLANILARAK CEPHENIN ÇEVRESINDEN FARKLILAŞMASI VE BINANIN YENI BIR KIMLIK KAZANMASI HEDEFLENMIŞ. Güzin Öztok

ETI MADEN IŞLETMELERI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ISTANBUL MISAFIRHANESI

ven mimarlık

gö: Mevcut yapı nerede konumlanıyor ve kullanım hikayesi nedir? gül güven: Eti Maden İşletmeleri'nin İstanbul'da sahip olduğu tek yapısı olan bu bina Yenikapı'ya inen Atatürk Bulvarı'nın üzerinde, Pertevniyal Lisesi'nin yakınında yer alıyor. Günümüzde de misafirhane olarak kullanılan bina bodrum kat, zemin kat ve altı normal kat olmak üzere toplam sekiz kattan oluşuyor. Toplam inşaat alanı yaklaşık 1740 metrekare olan betonarme karkas bu yapı, kullanıcılar için cazip konumu nedeniyle oldukça değerli, aynı zamanda idarenin İstanbul’da kalan son adresi. Bina 1974 yılında iskan almış. Dolayısıyla müdahale öncesi mimarına ulaşmak ve onayını almak önemliydi. Mimarlar Odası’nda kendisinin mesleki faaliyetlerden uzun süredir uzakta olması nedeniyle bulmak oldukça zor oldu ama

başardık. Mimar Erol Özdoğan, artık emekli olmuş. Erol bey yapının inşaat mühendisi Güngör Ergin ile birlikte ofisimize geldi. Binanın yapım süreci ile ilgili ayrıntılı ve yol gösterici bilgiler verdi. Temel detaylarına kadar birçok sorumuzu yanıtladı. Yapı 1968 yönetmeliğine göre yapıldığı için yeni yönetmelikler gereği depreme karşı güçlendirme istiyordu. Kendisinden muvafakat aldık ve projeye başladık. gö: Binanın yenileme kriterlerini anlatır mısınız? gg: Mevcut durumda yakın çevrede, binanın bulunduğu Atatürk Bulvarı'nın üzerindeki yapılar kimliksiz bir doku oluşturuyor. Bu alanda bulvar boyunca aralıksız devam eden yedi katlı bitişik nizam yapı düzeni var. Yakın çevredeki yapıların geneli niteliksiz ve bakımsız durumda. Böyle bir dokuda ne yapabileceğimizi sorguladık. Karmaşanın içinde var olmak zor, elimizde mevcut bir yapı var ve yenileme projesi de bu yapının koşulları ile sınırlanıyor. Yol zaman içinde yükselmiş, yapı girişleri basılmış. Dışarıdan yapı algısı pek iyi değil. Öte yandan binanın içine girip Bulvar baktığınızda Marmara Denizi ve


karşı sayfada solda: Uygulama öncesi cephe görünüşü sağda: Cam duvar sistemiyle yeni cephe tasarımı bu sayfada solda: Arka cephe ve bahçe altta: Cephenin bulvardan görünüşü en altta: Kat holü

PROJE - MİSAFİRHANE - İSTANBUL

arka sayfada en üstte solda: Lobi solda ikinci sırada: Etimatik satış alanı solda üçüncü ve dördüncü sırada: Odalardan görünüş üstte sağda: Teras alanı altta sağda: İç bahçeye bakış

37 XXI - EKİM 2015


PROJE - MİSAFİRHANE - İSTANBUL EKİM 2015 - XXI 38

etkileyici bir İstanbul manzarası görülüyor. Yapının arazi kotu ve yüksekliğinden dolayı önü çok açık, ayrıca arka cephe karşıda Süleymaniye'ye bakıyor. Bu yönü ile arka cephenin açıldığı panorama da değerli. Kısacası konuk odalarından dışarıya bakış oldukça güzel. Yapıya nasıl bir yeni yüz kazandırabileceğimiz üzerine çalıştık. Malzemeyi seçerken kurumsal kimlik de etkili oldu. Eti Maden İşletmeleri bor madeni üzerine çalışıyor. Borun beyaz kristal bir yapısı var. Bu beyaz yapı tasarımımızın çıkış noktası oldu. Cephesinde farklı bir tasarıma gittik. Cephe tamamıyla clear + beyaz U cam sistemleri ile oluşturuldu; ancak her odada U duvar sisteminin içine entegre edilmiş bir doğrama da kurguladık. Böylelikle doğal havalandırmayı sağlamak için açılır bir kanat her mekanda yer aldı. Mevcut asansör ve merdivenler de konseptin kurgusunda yeniden yapılıyor. Arka cephede -1 bodrum seviyesinde bir bahçe var. Bu bahçe yapının arkasında bulunan otopark binası nedeniyle oldukça basık kalıyor. Bu nedenle bahçede yeşil duvar sistemi kurgulayıp doğal ortam yakalamak istedik ve kayar sistem kapılar kullanarak aynı kattaki restoranla bahçeyi birleştirdik. Uygulama ile ilgili olarak yapıyı taşıyıcı

sistemi dışında tümüyle soyup bütün mevcut duvarları kaldırıyoruz. Döşeme kaplamalarını, tavanı, tesisatı kaldırıp öncelikle yapıyı betonarme olarak güçlendiriyoruz. Planları yeniden kurguladık. Giriş katın solunda "Bormatik" isimli ürünlerinin vitrini ve satış ofisi, sağında ise lobi ve idari ofisler yer alıyor. Birinci katta 16 kişilik bir toplantı odası var. Birinci kattan sonra tip oda planları başlıyor. Bizim tasarımımızda tip katların her birinde altı konuk odası var. Bunların üçü ön cepheye, diğer üçü ise arka cepheye bakıyor. İkinci katta bir tane engelli erişimine uygun tasarlanmış oda mevcut. Misafirhane toplam 36 odalı, 71 kişilik bir kapasitesi var. Çatıyı, terasıyla birlikte bina kullanıcısının nefes alabildiği bir mekan olarak kafeterya alanı olarak düzenledik. Terasın çok güzel manzarası var iki taraftan. Son olarak bodrum katta ise restoran ile birlikte mutfak, personel, servis alanları yer alıyor. gö: Cephe tasarımından bahseder misiniz? gg: Cephe altı metre uzunluğundaki U-Cam duvar

sistemleri ile oluşturuldu. Cam duvar sistemi 33 cm genişliğinde modüllerle tekrar ediyor. Clear U cam sisteminin ülkemizde uygulaması henüz yok. Bu ilk uygulama olacak. Bu sistemde iç mekandaki bütün cephe duvarları yarı saydam. İç mekan görüntüsünü dışarıya vermeyi engelliyor ancak ışığı içeri alıyor. Tabi bunu kabul ettirmek kolay olmadı idareye. Isı yalıtım değeri, uygulama detayları gibi birçok konuyu sorguladılar. Isı değerleri sıradan alüminyum giydirme cephe sistemine göre çok daha yüksek; çünkü geniş hava boşluğu ile çift cidar var. Çift cam yüzey silikon contalarla birbirine kenetleniyor. Dolayısıyla bir ısı cama ya da giydirme cephe sistemine göre çok daha yüksek yalıtım değeri. İkinci bir konu bölgenin çok gürültülü olması. Sürekli yoğun trafik var. İşveren de ses değerini çok kritik etti. Orada da yine çok iyi sonuçlar elde ettik. Zaten nihayette cepheyi çok sağır yapma ihtimalimiz de yoktu; çünkü binanın iki yanı blok nizam. Bunun dışında cepheye doğrama sistemlerinin entegre olması konusu vardı, onların detaylarının çözülmesinde sistemin üretimini yapan firmadan destek aldık.


PROJE - MİSAFİRHANE - İSTANBUL

zemin kat planı

1. kat planı

ven mimarlık 1991 yılında Ankara'da kuruldu. 2012 yılında İstanbul Ven ofisi de faaliyete geçti. Kurulduğu günden bu güne ulusal ve uluslararası birçok ödül aldı. Çağdaş ve yaratıcı tasarım üzerine yoğunlaşıyor. Çalışmaları farklı ölçekte yapı ve yerleşkelerden, koruma, restorasyon ve iç mekan tasarımı projelerine kadar çeşitli alanları kapsıyor. Ven, geleneksel ile çağdaş olan arasındaki dengeyi kurmayı hedefliyor. proje müellifi: Ven Mimarlık mimar: Gül Güven tasarım grubu: Gamze Güven, Recep Aygın, Zeynep Aydın, Figen Zorlu, Melis Yalçın proje yeri: Fatih İstanbul işveren: Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü statik proje: İndis Mühendislik mekanik proje: Melis Proje Mühendislik elektrik projesi: Melis Proje Mühendislik statik danışman: İstanbul Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Metin Aydoğan iç mekan tasarımı: Ven Mimarlık görselleştirme: Gamze Güven proje yılı: 2015 yapım yılı: 2016-2017 inşaat alanı: 1.740 m2 arsa alanı: 280 m2 yapım türü: Betonarme

ön cephe

arka cephe

39 XXI - EKİM 2015

bodrum kat planı


YAPI - YURT - İSTANBUL EKİM 2015 - XXI 40

fotoğraflar: Cemal Emden

Yataklı Vagon BILGI ÜNIVERSITESI’NIN STÜDYO SANTRAL YURTLARI, IÇINDE KONUMLANDIĞI ENDÜSTRIYEL ALANIN KARAKTERINDEN VE IŞLEVINDEN HAREKETLE “YATAKLI VAGON” FIKRININ YAPIYA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ HALI.

STÜDYO SANTRAL YURTLARI

erginoğlu & çalışlar

Proje arsası, Bilgi Üniversitesi Silahtarağa Kampüsü’ne sınır oluşturan Fil Köprüsü Caddesi üzerinde konumlanıyor. Arsanın kuzeyinde Alibeyköy Deresi, güneyinde Bilgi Üniversitesi Kampüsü, doğusunda Kazım Karabekir Caddesi, batısında Fil Köprüsü, Silahtarağa Caddesi ve Alibeyköy Deresi yer alıyor. Bölge, içinde 118.000 metrekarelik geniş düzlük arazi üzerinde kurulmuş olan Türkiye’nin ilk elektrik santrali Silahtarağa Elektrik Santrali’nin de bulunduğu, tarihi bir endüstriyel alan. Proje arsasının komşuları, makine ve kazan daireleri, idare binaları, ofis trafo merkezleri, lojmanlar, lokal, atölyeler ve depolar. Arazinin güney bölgesindeki santralde çalışan görevlilerin yaşama, dinlenme ve sosyal etkinlikler için ayrılmış olan alanda, 1.Ulusal Mimarlık Dönemi’nin izlerini taşıyan lojman binaları var.

Kampüsün yakın çevresindeyse, tüm İstanbul dokusunda fazlasıyla karşılaştığımız niteliksiz konut dokusu yer alıyor. İmar planında karar verilen 180 metreye 20 metrelik parsel boyutu, bina kütlesinin ince uzun bir dikdörtgen olmasını zorunlu kıldı. Bu geometrik yapı ve binanın yurt işlevi “yataklı vagon” fikrini aklımıza getirdi. Blok etkisi, yakın çevresindeki doku ve tarihi binalar göz önünde bulundurularak dikeyde kendini tekrar eden kat bahçeleri ile kırıldı. Lojman Binası ve eğitim binalarının yaklaşık 50 m olan blok boyları, 150 m uzunlukta olan binanın üç kat bahçesi ile bölünmesinde ve en uzunu 42 m olmak üzere dört ayrı parça olarak algılanacak şekilde tasarlanmasında belirleyici oldu. Fil Köprüsü Caddesi’nden tarihi lojman binası ile görsel bağlantının kurulması ve Bilgi Üniversitesi Kampüsü ile oluşturulacak işlevsel bağlantı, bina kütlesinin üniversite eğitim binaları ile karşılaştığı


karşı sayfada Yapıya genel bakış

YAPI - YURT - İSTANBUL

bu sayfada solda: Yapının arka cephesi ve caddeyle ilişkisi altta: Kat bahçelerine bakış ortada: Yapı silüeti en altta: Birinci katta yer alan cam köprü

41 XXI - EKİM 2015

noktada, büyük bir meydan yapılması kararını tetikledi. Zemin katta oluşturulan 20x10 m genişliğindeki alan hem bina girişlerini vurguluyor hem de binanın önü ve arkası arasında geçiş sağlıyor. Bu geçiş aynı zamanda cadde girişinden bakıldığında arka tarafta kalan tarihi binanın rahatça algılanmasını sağlayarak yapının çevresiyle ilişkisini vurguluyor. Yönetmelikler gereği yangın için kurulması gereken bağlantı, görsel sürekliliği devam ettirmesi amacıyla, birinci katta cam bir köprü ile kuruluyor. Bina bitişlerini vurgulamak amacıyla, binanın yan bölümlerine öğrencilerin nefes alabilecekleri kat bahçeleri yerleştirdik. Arazinin jeolojik durumu hafiflik gereksinimini ortaya çıkarttığından çelik strüktür tercih ettik. Cephedeki doluluk boşluk analizleri, malzeme kararları, imar durumu ve işlevsel gereksinimlerle cephe karakterini oluşturduk. Pencerelerde alüminyum söveler kullandık, cephede tasarladığımız ritim ve asimetriyle yapının mevcut doku ile bağ kurmasını amaçladık.


YAPI - YURT - İSTANBUL EKİM 2015 - XXI 42

bu sayfada en üstte: Yapıdaki doluluk boşluk ilişkisi üstte solda: Yapının çevresiyle iletişimini güçlendiren açıklık üstte ortada: Cepheye yakın bakış üstte sağda: Cadde ve yapı arasındaki boşluk sağda: Arka bahçeden diğer binalarla ilişki karşı sayfada İç mekandan görüntüler


iki kütle arasındaki fiziksel ve görsel bağlantı

dikeyde tekrar eden teras bahçeler

YAPI - YURT - İSTANBUL

yapının balındaki ve sonundaki teras bahçeleri

tarihi binayla görsel bağlantı ve Bilgi Üniversitesi’ne açılan yeni geçiş yolu

43 XXI - EKİM 2015


Stüdyo Santral

Fakülte

Bilgi Üniversitesi Lojmanı

Ka zım

Ka rab

ek

ir C ad d

esi

Fil Köprüsü Caddesi

vaziyet planı

zemin kat planı

EKİM 2015 - XXI 44

YAPI - YURT - İSTANBUL

1. kat planı

2. kat planı

kesitler

3. kat planı

proje adı: Studio Santral Yurtları proje grubu: Kerem Erginoğlu, Hasan Çalışlar, Ayça Taylan, Emre Cestel, İdil S. Yücel, Yasemin Hacıkura, Ülkücan Turhan işveren: Silahtarağa Gayrimenkul proje başlangıç-bitiş tarihi: 2012-2013 inşaat başlangıç-bitiş tarihi: 2014-2014 proje yeri: Eyüp, İstanbul arsa alanı: 3.431 m2 toplam inşaat alanı: 8.431 m2 kapalı alan: 6.880 m2 yapım türü: Çelik proje tipi: Yurt engelli erişimine uygunluğu: Uygun statik proje: TEM Mühendislik mekanik proje: MEP Mühendislik elektrik projesi: Tasarım Proje hasan çalışlar 1969’da İstanbul’da doğdu. İstanbul Saint Michel Fransız Lisesi’nin ardından başladığı Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden 1992'de mezun oldu. 1993 yılından bu yana mesleki çalışmalarını Erginoğlu Çalışlar Mimarlık Ltd. Şti. adı altında İ. Kerem Erginoğlu ile beraber sürdürüyor. Bursa Uludağ Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde davetli öğretim görevliliği yaptı. Mimarlık yarışmalarından kazandığı çeşitli ödülleri bulunuyor.

kerem erginoğlu 1966'da Zonguldak'ta doğdu. İstanbul Saint Joseph Lisesi'nin ardından 1986 yılında Mimar Sinan Üniversitesi'nde mimarlık öğrenimine başladı. 1996 yılında aynı üniversitede yüksek lisansını tamamladı. 1993 yılından bu yana mesleki çalışmalarını Hasan C. Çalışlar ile beraber sürdürüyor. Ayrıca, Bursa Uludağ Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde davetli öğretim görevliliği yaptı. Mimarlık yarışmalarından kazandığı çeşitli ödülleri bulunuyor.



İÇ MEKAN - SOSYAL TESİS - İSTANBUL EKİM 2015 - XXI 46

fotoğraflar: Ali Bekman

Mekan İçinde Mekan AHŞAP BIR KABUĞUN TANIMLADIĞI SAVOY CLUB HOUSE, KATMANLI BIR MEKAN OLARAK TASARLANMIŞ. AUTOBAN’IN TASARLADIĞI IÇ MEKAN PROJESI, BIRBIRINE ZITLIK YARATARAK ÇAKIŞAN FARKLI MALZEMELERIN BIRLIKTELIĞINDEN DOĞUYOR. Savoy Ulus, farklı yaşam ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanmış değişik ev tiplerinden oluşan bir toplu konut projesi olarak özetlenebilir. Projenin merkezinde yer alan Savoy Ulus Club House ise lounge, kafe, multimedya bölümleri, yüzme havuzu, spa odaları ve spor salonundan oluşan, ortak kullanıma açık bir sosyal tesis tasarımı.

SAVOY ULUS CLUB HOUSE

autoban

Mimari projenin arazi kotlarından doğan geometrisi, Savoy Ulus Club House projesinde iç mimariyi oluşturan kabuk sistemi ve malzeme seçimlerine yön verdi. Yüksek tavan avantajından kaynaklanan hacimli

mekanları insan ölçeğine yakınlaştırmak amacıyla parapet hizasında tasarlanan iç mimari kabuk, “katmanlı” tasarım anlayışımızı sergiliyor. Aynı zamanda da binanın mimari çizgileriyle arasındaki boşluk içinde kalan aydınlatma ve mekanik işlevlerinin çözümlendiği bir katman görevi görüyor. Kabuk, ahşap malzemeden tasarlandığı için yapı içindeki brüt beton yüzeylere tezat oluşturuyor ve mekana sıcaklık katıyor. Aynı kabuk, ıslak mekanlara da iki değişik tonda doğal taşla yansıtılıyor. Lounge bölümünde tamamı şeffaf bir kutu olarak tasarlanan kütüphane, hacimli alanda “mekan içinde mekan” yaratıyor. Lounge ve kafe bölümlerinde kullanılan tüm mobilya ve aydınlatma üniteleri de ürün koleksiyonumuzdaki tasarımların projeye özel olarak yorumlanmış sürümleri.


İÇ MEKAN - SOSYAL TESİS - İSTANBUL

karşı sayfada Lounge ve kütüphane

arka sayfada İç kabuk ve brüt beton birleşimi

47 XXI - EKİM 2015

bu sayfada solda: İç kabuğun zemin ve duvarla birleşimi solda altta: Merdiven ve aydınlatma detayı altta: Kütüphaneye bakış en altta: Havuz ve spor salonuna bakış


İÇ MEKAN - SOSYAL TESİS - İSTANBUL EKİM 2015 - XXI 48

lounge zemin kat planı

kafe zemin kat planı

lounge kesiti

kafe kesiti

seyhan özdemir 1998 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mimarlık fakültesinden mezun oldu. Çeşitli mimarlık ofislerinde tasarımcı ve proje yürütücüsü olarak çalıştı. Sefer Çağlar ile 2003 yılında Autoban’ı kurdu. . sefer çağlar Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi iç mimarlık bölümünü 1998 yılında bitirdi. farklı mimarlık ofislerinde tasarımcı ve proje yürütücüsü olarak çalıştı. 2003 yılında Seyhan Özdemir ile birlikte Autoban’ı kurdu. proje yeri: Ulus, İstanbul mimari tasarım: EAA iç mimari tasarımı: Autoban tasarımcılar: Seyhan Özdemir, Sefer Çağlar tasarım ekibi: Bilal Aydın, Gökhan Uzun, Müge Çakır, Avni Alçın, Sedef Gökçe, Sinem Derindere, Gonca Arık, Kerim Özkan, Christine Açıkgöz müşteri: Çarmıklı-Saruhan toplam alan: 200 m2



İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL EKİM 2015 - XXI 50

fotoğraflar: Fırat Kılıç

Birleştirici Beton SOTO EKIBININ IÇ MEKAN TASARIMINI GERÇEKLEŞTIRDIĞI REKLAM AJANSI OFISI, BETON PARAPETLERIN FARKLI IŞLEVLERLE ELE ALINDIĞI BIR KURGUYA SAHIP.

BEING ÇÖZÜM REKLAM AJANSI OFISI

soto iç mimarlık & kreatif danışmanlık

Being Çözüm ajansının iç mekan tasarımı projesine mekanda çalışma devam ederken dahil olduk. Bizden önce başka bir ekip projeyi çalışıp altyapıyı belirli bir noktaya getirmişti. Bizden istenilense yarım kalmış mekanda ajansın kurumsalını da yansıtacak bir tasarım bütünlüğü yakalamamızdı. Yaratılacak bu yeni konsept dahilinde ortak alanlar, karşılama, rekreasyon ve ofis odalarının tekrardan çözümlenmesi istendi. İlk olarak birbirinden kopuk alanları bağlamak için 90 cm yüksekliğinde betondan bir parapet örerek bina çekirdeğini çerçeveledik. Bu çerçeve, yapacağımız mekansal hareketler için çeşitli işlevlere göre şekil alabilen bir alt zemin oluşturmamızı sağladı. Parapet mekan girişinde bitki havuzu, karşılamada banko, rekreasyon için ise oturma alanı olarak kullanılıyor.

Sonrasında gelen eklemelerse mekansal ihtiyaçlara göre şekillendi; resepsiyonu yarı kapalı bir hacim olarak tasarlayarak daha özel bir yere konumlandırdık. Bu, gün içindeki telefon trafiği ve diğer yazışmalar için gerekli kapalılığı ve gizliliği sağlamamıza yardımcı oldu. Bir diğer önemli hacimse koridorun sonunda yer alan kreatif departmandı. Uzun saatler çalışıp mesaiye kalan kreatiflerin rekreasyon alanına ihtiyaçları vardı. Bu bağlamda bölüme en yakın yerde çalışanların sosyalleşebileceği bir alan oluşturduk. Buradaki kara tahta, açık toplantıların da aynı mekanda yapılmasına olanak sağlarken hareketli puflar masa kenarlarına çekilerek daha esnek bir çalışma ortamı kuruyor. Ofis odalarında tekrarlanan beton parapet bölmelerse odanın yerleşim planını açılı bir hale getirerek girişin karşılanmasına olanak sağlıyor. Ajansın TBWA binasının bodrum katında yer alması, malzeme seçimi konusunda bizim çıkış noktamız oldu çünkü ofise ulaşım garajdan geçerek sağlanıyordu. Garajlarda sıkça gördüğümüz brüt betonu ana malzeme olarak belirledik. Renk ve malzeme paletinde


İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL 51 XXI - EKİM 2015

beton parapet gri bir arka plan oluştururken mekanları ayrıştıran temel geometrik şekillerde mavi ve kırmızı kullandık. Gri arka plan ve geometrilerin üzerinde okunan ana renkler olan kırmızı ve mavi mekanın içinde bir düzen oluşturuyor. Mekanın içine giren kişinin kolaylıkla kavrayabileceği bu düzen, projedeki renk ve malzeme olgusunu kuvvetlendiriyor. Bina çekirdeğinin çevresi ofise dahil olarak kullanılan bir ortak alan. Çalışanların ve gelenlerin çevresinden dolaştığı bu hacim dört metre yüksekliğinde çıplak duvarlardan oluşuyordu, projenin en başından beri buraya ajans kimliğini yansıtacak ve geçen kişilerin ilgisini çekecek bir tasarım hedefledik. Bu noktada bir mekansal yerleştirme fikri doğdu. Yerleştirme; gridal sisteme oturtulan masif silindir tekrarlarıyla büyük ölçekli dikdörtgen panolardan oluşuyor. Mekandaki renk atlamaları ile uyum içinde olan tasarım iç mimarinin bir parçası gibi algılanırken silindirlerin ritmini bozan ahşap, hareketli ellerle, ajansın kendini tanımlarken kullandığı “her markaya özel bir yaklaşım sunan bir fabrika” tanımına bir gönderme yapıyor.


EKİM 2015 - XXI 52

İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL

hatice küstür 2009 yılında Bilkent Üniversitesi iç mimarlık ve çevre tasarımı bölümünden mezun oldu. Ardından Planlux Aydınlatma Tasarımı, Rafineri Reklam Ajansı, Budova Mimarlık ve Pekmez & Boz Mimarlık firmalarında çalıştı. 2013 yılında Dicle Begüm Arslan ile Soto’yu kurdu.

dicle begüm arslan Bilkent üniversitesi iç mimarlık ve çevre tasarımı bölümünden mezun olduktan sonra Milano Domus Academy’de ürün tasarımı yüksek lisansı yaptı. Yalın Tan & Jeyan Ülkü iç mimarlık ofisinde çalıştı. Hatice Küstür ile Soto’yu kurdu. La Salle Academy İstanbul’da yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çalışıyor.



Mekanın Renk Kodları TWO SPACE TASARIMI IŞLETME DANIŞMANLIĞI OFISI, MIMARI KÜTLENIN EĞRISEL BIÇIMLERINI IÇ MEKANA TAŞIYOR. MEKANLAR, İŞLEVE GÖRE FARKLI RENKLERLE KODLANMIŞ.

EKİM 2015 - XXI 54

İÇ MEKAN - OFİS - DÜSSELDORF

fotoğraflar: H.G Esch

Düsseldorf’un merkezi Königsallee’de yer alan bir ofis ve ticaret kompleksi olan KöBogen, Daniel Libeskind tarafından tasarlandı. Ana tasarım kararımız Libeskind mimarlığıyla aynı bakış açısında olmaktı. Bunu yaparken şirketin değerlerini ve gücünü de mekan deneyimine aktarmak istedik. Burada yer alan ve iç mekanını bizim tasarladığımız danışmanlık ofisiyse markanın dinamik karakteriyle uyumlu bir mekan organizasyonu arayışındaydı. Bunu da Libeskind’in organik kütle tasarımını iç mekana yansıtarak gerçekleştirmeyi amaçladık. Dış cephenin koyu gri karakteri iç mekanda, açık tonlardan oluşan bir renk paletiyle bütünleşiyor, deneyimsel ve sade bir iç mekana dönüşüyor.

BOSTON IŞLETME DANIŞMANLIĞI OFISI

two space

Ana rengimiz, nötr beyazın yanında “grej” olarak adlandırdığımız gri ve bej renklerinin karışımından oluşuyor. Bu tonların bileşenleriyse çelik cephenin koyu

gri renginden ve traverten kaplama panellerinin bej tonundan geliyor. Özel bölgelerde kullandığımız poliüretan döşeme sayesinde “grej”, çoklu mekansal deneyimler için sade bir arka plan oluşturuyor. Analizler doğrultusunda her alan, mekan strüktürlerinden döşeme kaplamalarına dönüşen ayrı bir renk kompozisyonu barındırıyor. Akustiği düzenleyen paneller ve aydınlatma elemanları kompozisyonu güçlendiriyor. Bir sergi nesnesi gibi davranan oturma elemanlarıysa kendilerini, her mekanda tekrarlayan birbirinden farklı renkleri bütünleştiren bir ortamda buluyor. Duvarlardaki yansıtıcı yüzeyler üzerinde yer alan ve şirketin marka kültürünü yansıtan yazılar ve resimler, yeni fikirlere ilham olmayı amaçlıyor. 350 çalışanın paylaştığı açık ve hücreli çalışma mekanları, renklerin de yardımıyla şeffaflık ve tarafsızlık ilkesiyle tasarlandı. Buluşma mekanları olarak kurgulanan dinlenme alanları, bağımsız ve organik formlarla kurgulandı. Sarmal planlı telefon kabinleri daha sessiz ve mahrem çalışma alanları olarak hayata geçirildi.


İÇ MEKAN - OFİS - DÜSSELDORF 55 XXI - EKİM 2015


İÇ MEKAN - OFİS - DÜSSELDORF EKİM 2015 - XXI 56

zemin kat planı

claudıa de bruyn 1966'da Bochum'da doğdu. 1992 yılında Peter Behrens mimarlık okulundan mimarlık ve iç mimarlık lisans derecelerini aldı. Çeşitli uluslar arası ödüller alan mimar, 2007'de kurucusu olduğu Two Product+Space ofisi bünyesinde yenileme projeleri için özgün cephe tasarımları yapıyor.



YURTBAY SERAMİK MOBİL UYGULAMASI YAYINDA

MOON LIGHT

Yurtbay Seramik'in IOS ve Android işletim sistemli cep telefonları ve tabletler için geliştirilen mobil uygulaması App Store ve Google Play'deki yerini aldı. Uygulama sayesinde Yurtbay Seramik hakkındaki bilgilere ve her bir ürünün tüm teknik detaylarına ulaşılabiliyor. Uygulama ile hızlı sipariş adımlarından sipariş verilebiliyor, satış noktaları modülü ile tüm yetkili satıcıların iletişim bilgilerine ulaşılabiliyor. Ayrıca Yurtbay Seramik ürün kataloğunun en yeni haline e-katalog formatında erişilebiliyor.

Silverline Ankastre, davlumbaz, mikrodalga fırın, ocak ve fırından oluşan seti kullanıcısının beğenisine sunuyor. Moon Light set içindeki davlumbaz, konumu ne olursa olsun her mutfağa entegre edilebiliyor. Set içinde yer alan ocak, otomatik gaz kesme emniyeti ve otomatik ateşleme özelliği ile güvenli kullanım sağlıyor. Setin bir diğer parçası olan Silverline Fırın, dijital ekranı, dijital programlanabilir saat ve pişirme süresi özellikleriyle kontrolü kullanıcıya bırakıyor. Serinin en yeni üyesi mikrodalga fırın ise sekiz otomatik, iki kombine pişirme programı seçeneği sunuyor.

www.yurtbay.com.tr

www.silverline.com

EKİM 2015 - XXI 58

SEKTÖR HABERLERİ

WALK-IN Tüm ACO ürünleri gibi hijyen unsuru ön planda tutularak tasarlanan ACO Walk-in, yerde biriken su damlalarının toplanıp drene edilmesi için geliştirildi. Yeni modeli ile artık duş alanı içinde de kullanılabilen ürünün plastik katkılı olarak tasarlanan yeni ızgarası, ürünün doğrudan duş alanına uygulanmasına olanak tanıyor. %65 ahşap, %35 plastik katkılı olarak geliştirilen yeni ızgara, tam su dayanımı sağlayarak daha uzun süre kullanılabiliyor. Walk-in ile banyo alanı

içerisinde ıslak ve kaygan zemin riski de ortadan kalkıyor. 500 mm genişliğindeki ızgara, 700 mm'den 1200 mm'ye kadar farklı ölçülerde sunuluyor. Konutların yanı sıra havuzlar, spor salonları, okullar gibi duş kullanımının yoğun olduğu alanlar için serinin tamamlayıcısı olarak DN50 çıkışlı EasyFlow Polietilen süzgeç alt gövdesi Walk-in ile akuple olarak kullanılabiliyor. www.acoturkiye.com

POWER GLOSS AGT, ürün gamını genişletme planları doğrultusunda bu sene laminat parke ve Power Gloss laklı panel üretimine başladı. Son teknoloji üretim hattında üretilen AGT Power Gloss, MDF lam üzerine lazer silindir ile UV lak uygulanan yüksek parlaklığa sahip bir ürün. Ürünün en önemli özelliklerinden biri ise yüksek mekanik ve kimyasal dirençlere dayanıklı levha olması. Bir yaşam alanını oluşturan tüm ahşap yüzeylerde kullanılabilecek olan Power Gloss, parlaklığı ve

çizilmezlik özelliğiyle dikkat çekici tasarımlara imkan veriyor. Renk seçenekleri, parlak yüzeyi ile AGT Power Gloss, yeni sezon iç mekan tasarımlarında kalitesiyle fark yaratmayı amaçlıyor. Yüzde yüz UV akrilik vernik, sararmaya karşı yüksek direnç, yüksek çizilme dayanıklılığı ve parlaklık gibi özellikleriyle kullanıcı dostu, atmosfere VOC salınımı yapmamasıyla da çevre dostu bir ürün. www.agt.com.tr


VİTRA MASAJLI DUŞ SİSTEMLERİ Yeni ve kullanışlı boyutlarıyla her mekana uyum sağlayan Vitra Move masajlı duş sistemleri, alüminyum ve su geçirmeyen kompozit paneliyle dikkat çekiyor. Serinin bronz, gümüş, antrasit, beyaz, maun ve altın meşe olmak üzere altı renk seçeneği bulunuyor. www.vitra.com.tr

Eryap, su yalıtımı markası Focus Membran'ın arduazlı ürünlerinin fiziksel yapısını güçlendirdi. Focus Membran, yapıların dayanıklılığını azaltarak ömrünü kısaltan su tehdidini ortadan kaldırırken yapıların daha sağlıklı, güvenli ve konforlu olmasını sağlıyor. Binaların su yalıtımında yüksek performans gösteren ürün ayrıca çatı, temel, bodrum, bahçe ve teraslarda da su sızıntısı riskini tamamen ortadan kaldırıyor. Bir yüzeyinde renklendirilmiş bazalt granülleri kullanılarak üretilen arduazlı membranların üretimi artık

geliştirilmiş granüllerle yapılıyor. İyileştirme yapılan Focus Membran arduazlı ürün grubunda; yüzeye tutunma özelliği artırılarak dışarıdan gelen su, rüzgar gibi etkilere karşı ürünün daha dayanıklı hale gelmesi sağlandı. Görüntü olarak da daha olumlu etki yarattığı gözlenen bu geliştirme sayesinde TS EN 12039 -çatılarda su yalıtımı amaçlı bitümlü levhalar- Granüllere Yapışma Tayini’ne göre yapılan testlerde %35 daha olumlu sonuç elde edildi. www.er-yap.com.tr

SEKTÖR HABERLERİ

Vitra'nın farklı boyut ve formlarda tasarlanan masajlı duş sistemleri her ihtiyaca uygun seçenekler sunuyor. Notte Ion Fresh masajlı duş sistemi ferahlatıcı ve dinlendirici bir duş deneyimi sunarken negatif iyonları tutarak banyoda küf oluşmasını engelliyor. Kolay temizlenebilme özelliğiyle su kanallarında biriken kireç ve kirlerin uzaklaştırılmasını sağlıyor.

FOCUS MEMBRAN

59 XXI - EKİM 2015

ULTRAROPE KONE, dünyanın birçok büyük şehrindeki yüksek binalara yeni UltraRope asansör kaldırma teknolojisi ile özel çözümler getiriyor. Dünyanın en yüksek binası olan Kingdom Tower'da da kullanılan bu teknoloji, mevcut sınırların iki katına çıkarak binalarda 1 kilometrelik yolculuk yüksekliğine ulaşıyor. Karbon elyafı (karbon fiber) ile benzersiz bir yüksek sürtünme kaplamasından oluşan teknoloji, hafifliğiyle de dikkat çekiyor. Bu sayede çok katlı binalardaki asansör enerji tüketimi önemli ölçüde azaltılabiliyor. Halat ağırlığındaki azalma, asansör hareket halindeyken halatlar, dengeleme halatları, karşı

ağırlık, kabin ve yolcu yükü gibi kütleleri taşıyan asansörde de fark yaratıyor. Halatların, kütleleri taşıyan asansörün toplam ağırlığındaki önemli etkisi sebebiyle, KONE UltraRope’un faydaları, yolculuk mesafesi büyüdükçe katlanarak artıyor. Oldukça güçlü olan KONE UltraRope, yıpranma ve aşınmaya karşı da ekstra dayanıklılık gösteriyor. Kullanım ömrü ise klasik çelik halatların en az iki katı olarak ifade ediliyor. Özel kaplaması nedeniyle bakım sırasında yağlanması gerekmediğinden çevrenin korunmasına da katkı sağlanmış oluyor. www.kone.com.tr


DAIKIN AVRUPA'NIN İLK DENEYİMLEME MERKEZİNİ İSTANBUL'DA AÇTI Ticari yatırımcılardan bireysel kullanıcılara kadar tüm ziyaretçilerine iklimlendirme teknolojilerini deneyimleme fırsatı sunan Daikin Solution Plaza fuha İstanbul, Japonya ve Çin'deki merkezlerin ardından Daikin'in dördüncü deneyimleme merkezi olmakla birlikte, dünyanın en büyüğü ve en kapsamlısı olarak hizmet verecek. Yatırımcılar, mimarlar, mühendisler gibi sektör profesyonellerinin bir binada uygulanabilecek her türlü iklimlendirme

çözümünü bir arada görebileceği Daikin Solution Plaza fuha İstanbul, iklimlendirme teknolojilerinin yaşam kalitesine nasıl yansıdığını deneyim olarak ziyaretçilerine aktarıyor. Haftanın beş günü, konusunda uzman bir rehber eşliğinde gezilebilecek merkez, Daikin’in sektörüne kazandırdığı yenilikleri yakından tanıma fırsatı sunuyor. www.daikin.com.tr

BOSCH GBH V/VF-LI PROFESSIONAL

EKİM 2015 - XXI 60

SEKTÖR HABERLERİ

Bosch Elektrikli El Aletleri, GBH 36 V-LI Plus Professional ve GBH 36 VF-LI Plus Professional ile 36 volt sınıfındaki güçlü kırıcı-delicileri şimdi daha da güçlü hale getiriyor. Güçlendirilmiş kırıcı-deliciler sabit mandren (V) ve değiştirilebilir mandren (VF) seçeneğiyle kullanıcıların beğenisine sunuluyor. Seri, yeni eklenen titreşim sönümleyici ve uzun akü ömrü özellikleriyle alışılmış kırıcıdelici aletlerin standartlarını yükseltiyor. Aletlerin optimize edilmiş geometrik havalandırma delikleri daha iyi soğuma

KLEEMANNPARK Kleemann, yeni park sistemi Kleemannpark ile otopark alanlarının kapasitesini maksimum düzeye ulaştırıyor. Yeterli park alanı bulunmayan yerlerde hidrolik park asansör sistemlerinin kurulumuyla park alanlarının kapasitesini iki katına çıkarıyor. Kleemannpark, park edilecek bölgeye rampa inşa edilmemesi durumunda da iki ve daha fazla katlar arasında dikey araç taşınması için özel oto sistemleri ile çözüm getiriyor. Kleemann Hellas Ar-Ge mühendisleri tarafından tasarlanan sistem, kolay ve hızlı montaj özellikleriyle de dikkat çekiyor. Makine direktifi 98/37/AT ve EN 14010 standartlarına uygun olan Kleemannpark, farklı alanlarda farklı uygulama olanakları da sunuyor. Çeşitli büyüklük ve tipte araçların park edilebilmesini mümkün kılan KPS sistemi için gereken tek şey ise yeterli

derinlik ve yükseklik. Ek park alanı yaratan bu sistemde üstteki araç, park yeriyle tamamen bağımsız konumda kalıyor ve alttaki aracı hareket ettirmeye gerek olmaksızın park yerinden çıkarılabiliyor. Kleemann’ın getirdiği bir diğer yenilik ise Kleemannpark hidrolik oto asansörü KTS. İki ya da daha fazla kat arasında, çok az kuyu dibine ihtiyaç duyacak şekilde araç taşınabilmesi için tasarlanan KTS oto asansör modeli, rampa yapılamayacak alanlar ve binalar için en uygun çözüm. Makine direktifi 98/37/AT ve 2006/42 EC standartlarına uygun olarak üretilen sistemin bir diğer avantajı, dokuz metreye kadar dikey taşıma kapasiteyle kolay kurulum ve bakım şartlarına sahip olması. www.kleemannlifts.com.tr

sağlayarak kullanım ömrünü artırıyor. Ürünler, tuğla, taş veya daha geniş seri yontma işlerinde küçük delme uygulamalarını ustalıkla çözüyor. Sıhhi tesisat, ısı tesisatı, elektrik, ön cephe ve yapı iskelesi gibi mobil olan çalışma ortamlarında montaj süresini düşürüyor. LED ışığı karanlık alanlarda çalışmayı kolaylaştırırken L- şekilli tasarımı ve yumuşak tutamağı rahat ve dengeli bir kullanım imkanı sunuyor. www.bosch.com.tr


HILTI PASİF YANGIN DURDURUCU ÜRÜNLER farklı sınıfta 31 adet yangın durdurucu ürüne sahip olan Hilti'nin Yangın Durdurucu Esnek Tuğla ürünü, yangın anında genleşerek dört saate kadar yangın, duman ve ısı dayanımı sağlıyor. Mastikler, spreyler, köpükler, kelepçeler, sargılar, bandajlar, boyalar, yastıklar, harçlar, macunlar ve kablo koruma boyası Hilti’nin yangın durdurucu özelliğe sahip ürünleri arasında yer alıyor. www.hilti.com.tr

Lavabo, klozet, küvet ve banyo mobilyalarından oluşan Kale'nin Zero serisi, Alman tasarımcı Adolf Babel imzası taşıyor. Boy dolaplardan küçük dolaplara, çekmece ayırıcılarından etajer raflara kadar birçok seçeneği bir araya getiren seri, ahşap görüntüsüyle de dikkat çekiyor. Zero’nun banyo mobilyasında tezgah üzeri lavabo (60x50 cm), yer modülü puf (35 cm), aydınlatmalı ayna dolapları (65-80-100115 cm), alt ve üst dolap (70 cm), sağ/ sol sepetli boy dolap (35 cm), asma

dolap (35 cm), çamaşır makinesi için üst ve alt dolap (70 cm) yer alıyor. Kale’nin su tasarrufu sağlayan ödüllü klozeti SmartYıkama Klozet de koleksiyonun bir parçası. Kanalsız tasarımı sayesinde kir ve bakterilere karşı koruma sağlayan sistem, aynı zamanda Kale patentli özel jet tipi yıkama sistemiyle suyu dışarı sıçratmadan her yere eşit şekilde yayarak yıkama sağlıyor. www.kale.com.tr

SEKTÖR HABERLERİ

Hilti Pasif Yangın Durdurucu ürünler, yangını bir bölgeye hapsederek yayılmasını ve büyümesini engellerken aynı zamanda alev, duman ve zehirli gaz yalıtımı da sağlıyor. Genellikle yapılardaki elektrik ve mekanik geçişlerin yalıtılmasında kullanılan Hilti Pasif Yangın Durdurucu ürünler duvar-tavan birleşimleri, dilatasyonlar ve giydirme cephe-döşeme birleşimleri gibi yangın yayılma riski olan bölgelerde de kullanılıyor. Yapıların farklı bölümleri ve geçişleri için sekiz

ZERO

61 XXI - EKİM 2015

İS7ANBUL ORION Kale Boya, yaşam alanlarını farklılaştırmak isteyenler için İS7ANBUL Efekt serisinin yenilikçi ürünlerinden Orion ile dekoratif seçenekler sunuyor. Binlerce renk seçeneğini farklı dokularla birleştiren Kale Boya, Orion ile kullanıcıları alışılmışın dışında dekorasyon alternatifleriyle buluşturuyor. İlhamını yıldızlardan alan İS7ANBUL Orion, ışıltılı ve grenli dokusu ile farklı desenler oluşturulmasına imkan

TONIC II Alman tasarım ofisi Artefakt Design Studio tarafından tasarlanan ve IF Design Award 2015'te ödüle layık görülen Ideal Standard'ın Tonic II Armatür serisi, bütünsel bir çözüm sunuyor. Tonic II Armatür, lavabo, bide, küvet ve duş teknelerini tamamlayıcı batarya ve aksesuarlar sunuyor. Cool Bosy teknolojisi ile termostatik yüzeyin

hiçbir zaman aşırı ısınmasına izin vermeyerek tam bir güvenlik sağlıyor. Geliştirdiği teknolojilerle çevreci özelliğini ortaya koyan Ideal Standard, Tonic II Armatür serisinde kullandığı Click teknolojisi ile %50'ye varan su tasarrufu elde ediliyor. www.idealstandardturkey.com

tanıyor. Orion, içeride oluşan nemi dışarıya atma kabiliyetiyle binaların nefes almasını sağlıyor. Ürün, istenilen fırçayla kolaylıkla uygulanabiliyor. Kara sıva, beton, çimento levha, alçı panel gibi mineral yeni yüzeylere, eski boyalı yüzeylere, cam tekstili, macun ve duvar kağıdı üzerine dekoratif etki yaratmak amacıyla uygulanan Orion, pek çok mekanda uygulanıyor. www.kalekim.com.tr


BLACK ART

EKİM 2015 - XXI 62

SEKTÖR HABERLERİ

2015 itibari ile 20. yılını kutlayan ve demountable bölme duvar sektöründe yeniliklere imza atmaya devam eden Epart Ofis Sistemleri yurtiçinde ve yurtdışında ilk defa istenildiği kadar yatay ve dikey kayıt kullanılabilen bir ofis bölme sistemi yarattı. Black Art isimli bu sistem aynı zamanda cam cama kullanılabilme özelliği ile mekanlarda farklı alternatiflerin bir arada kullanılmasına imkan sağlıyor. Projelere görsel derinlik ve minimal bir yaklaşım katan bu sistem gofrato boya uygulaması ile renklendirilerek ferah

proje: Bener Hukuk Bürosu proje yeri: Beşiktaş, İstanbul iç mimari proje ve uygulama: Fores Team bölme sistemleri: Epart Ofis Sistemleri sistem: Black Art sistem rengi: Gofrato Siyah uygulama tarihi: 2015 fotoğraflar: Cemal Emden

mekanlar yaratılırken hatların belirginleştirilmesine de yardımcı oluyor. Tasarımlarda çok yönlü uygulamalara olanak tanıyan Black Art profil sistemleri ile bölme duvarlar haricinde masa, sehpa veya duvar rafları da üretilebileceği gibi aynı zamanda farklı uygulamalarla birlikte seperasyon olarak da kullanılabiliyor. Sergilendiği İstanbul, Moskova ve Bakü yapı fuarlarında ziyaretçilerin beğenisini kazanan Black Art, pek çok projede tercih ediliyor. www.epart.com.tr



ALLIGATOR GLOW VE ALLIGATOR BREEZE Türkiye’de dekorasyona dair yaratıcı çözümler arayanlara zengin bir bakış açısı sunan Alligator Boya, yeni nesil renk temaları ile dekoratif fikirler oluşturuyor. İpek parlak pullar içeren Alligator Glow, benzeri olmayan dekoratif yapısı ve son derece kolay uygulaması ile dekoratif boya sektöründe bir ilk olma özelliğini taşıyor. Tek/iki kat uygulama ile farklı renkler elde edilmesinin yanı sıra dorebakır ve lame-sedef seçenekleriyle iki

ayrı çeşitte görsellik sunuyor. Zengin renk kartelası ile de salonlar ve yatak odaları başta olmak üzere tüm mekanlarda özel ve ışıltılı bir dekorasyon imkanı sunuyor. Metal parlaklığını kumlu dokusuyla harmanlayan su bazlı Alligator Breeze ise, farklı uygulama yöntemleriyle alternatif görüntüler oluşturarak dekorasyon seçeneklerini arttırıyor. www.alligatorboya.com

EKİM 2015 - XXI 64

SEKTÖR HABERLERİ

SOMFY AKILLI PANJUR SİSTEMLERİ Somfy motorlu panjur sistemleri, Radio Technology Somfy® özelliği sayesinde uzaktan kumanda ünitesine tek bir dokunuşla kontrol edilebiliyor. Bu sistemle aynı zamanda evlerdeki tüm motorlu açılır sistemler (tenteler, ayarlanabilir jaluziler, perdeler ve garaj kapıları) de yönetilebiliyor. Somfy’nin Dynamic InsulationTM sistemi ile enerji tasarrufu yapılması da olanaklı hale geliyor ve panjurların sensör ve uzaktan kumanda sistemleri ile otomatik olarak kontrol edilmesi sağlanıyor. Panjurlar, soğuk günlerde doğal ısıdan en fazla

düzeyde faydalanarak ısıyı evin içinde hapsetmek için otomatik olarak açılıp geceleri kapanıyor. Bu sayede ısıtma faturalarında %10'a varan tasarruf sağlanıyor. Programlanabilir «my» işlevi ile panjurlar istenen konumda bırakılabiliyor. Kablosuz alarmlara da bağlanabilen Somfy motor sistemleri monte edildikten sonra isternirse TaHoma box eklenerek, panjurların akıllı telefon, tablet ya da bilgisayardan kontrol edilebiliyor. www.somfy.com.tr

BİLKENT ENTEGRE SAĞLIK KAMPÜSÜ'NE ÇUHADAROĞLU KATKISI Türkiye'deki entegre sağlık kampüslerinden ilki olan Ankara'daki Bilkent Entegre Sağlık Kampüsü'nde Çuhadaroğlu ürünleri tercih edildi. Dünyanın en geniş sağlık kampüsü olan bu projenin giydirme cephelerinde Çuhadaroğlu MN 50 HI Mikro Kondens Kanallı Giydirme Cephe Sistemi kullanılarak şartnamede tanımlanan performanslar sağlandı. MN 50 HI Giydirme Cephe Sistemi ile sağlanan Uw; 1,6 W/m2 K değeri ile yüksek yalıtım düzeyi sağlandı ve yapıların enerji verimliliği tasarımında cephenin işlevi yerine getirildi. NKY Architects

tasarımı olan kampüs Dia Holding tarafından gerçekleştiriliyor. Yapılarda kullanılan MN 50 HI Giydirme Cephe Sistemlerine Akredite Test Kuruluşu CSTB yönetiminde ve Dia Holding yetkilileri nezaretinde uygulanan performans testleri başarı ile geçildi. Projede MN 50 HI Mikro Kondens Kanallı Giydirme Cephe Sisteminin yanı sıra ST 70 Isı Yalıtımlı Doğrama Sistemi ve SKY 60 Işıklık Sistemleri ARTE Yapı Sistemleri tarafından uygulanıyor. www.cuhadaroglu.com



UYGULAMA - AHŞAP, BÖLME DUVAR VE KAPI SİSTEMLERİ - ÇANAKKALE EKİM 2015 - XXI 66

fotoğraflar: Yerçekim Fotoğraf - Ömer Kanıpak, Orhan Kolukısa

Ahşap ile Bütünleşmek ÇANAKKALE'DE YER ALAN VİNERO ŞARAP FABRİKASI'NDA TRIMLINE INTERIORS ÜRÜNLERİ TERCİH EDİLDİ. TRIMline ahşap sistemleri, modüler bölme duvar sistemleri ve kapı sistemlerinin kullanıldığı Vinero Şarap Fabrikası, fabrika ve misafirhane bölümlerinden oluşuyor. Şarap fabrikası bölümünde, yapının ana merdiven aksını örten ve TRIMline ahşap sistemleri ile oluşturulan ahşap kaburga projenin karakteristiğini belirliyor. Günde 80 ton şarap üretimi yapılan imalathanede kullanılan tüm ahşap malzemeler, ortamda sabit tutulması gereken nem oranına dayanıklı olacak şekilde imal edildi. Ahşap kolon, kiriş, tavan kaplamaları ve lambrilerin renk, doku ve detayları mimari tasarım taleplerine göre şekillendi. Ahşap kasalı-pervazlı kapılar, T.H.E DOOR kapı sistemleri ile projeye özel olarak üretildi. Binada ofisler ve

yönetim birimlerinde Straehle 3400 tek camlı sistem kullanıldı ve sistemin minimal görüntüsü ve şeffaflık etkisinin yanında gün ışığından maksimum fayda sağlandı. Bina iç mekanlarının yanı sıra dış mekanda cepheler, giriş saçağı ve pergolalarda TRIMline ahşap sistemleri kullanıldı. Dış cephelerde kullanılan ahşap perfore elemanlar, güneş kırıcı işlevinin yanı sıra, üçüncü boyuta taşıdığı renk ve doku ile cephe tasarımının belirleyici bir öğesi oldu. Ana bina ile ek hizmet binalarını bağlayan geçiş ise dış mekan şartlarına göre imal edilen ahşap pergola ile örtüldü. TRIMline Ahşap sistemleri, projeye özel ahşap çözümleri ile mekanlara kimlik katmaya ve tasarımcıların çözüm ortağı olmaya devam ediyor. mimari yapı müellifi: Tekeli+Sisa Mimarlık iç mekan tasarımı: CM Mimarlık konum: Eceabat, Çanakkale



UYGULAMA - PENCERE VE KAPI - LONDRA EKİM 2015 - XXI 68

Güncellenen Cepheler REGENT STREET'TE YER ALAN TARİHİ BİNALARIN CEPHELERİ JANSEN ÇELİK SISTEMLERI'NIN JANISOL ARTE VE JANISOL PRIMO SİSTEMLERİ İLE YENİDEN YAPILANDIRILDI. Londra'nın en bilinen alışveriş caddelerinden biri olan Regent Street, ünlü Piccadilly Circus yakınında yer alıyor. Pek çok tarihi bina, geçmişte genellikle iş merkezi olarak kullanılan bu bölgede konumlanıyor. Günümüzde bu cadde kent sakinleri tarafından yerleşim alanı olarak tercih ediliyor. Bölgede tarihi dokunun korunup sürdürülebilir yeni modern mimariye geçiş aşamasında

bazı zorluklarla karşılaşıldı. Birçok ön cephe tarihi anıt olarak değerlendirildiği için pencereler geçmişe uygun tasarımlar kullanılarak yeni mimariye uyarlandı. Diğer yandan binanın kabuk kısmının uzun soluklu bir yaşam döngüsünü destekleyecek tasarımı ile ses ve ısı yalıtımı beklentilerini de karşılaması sağlandı. Regent Street'in cepheleri genel mimari tasarıma uygun şekilde, Jansen Çelik Sistemleri'nin Janisol Arte sistemi kullanılarak yeniden yapılandırıldı. Mimarlık ofisi Eric Parry Architects, bu

yedek pencerelemede 25-40 mm profil ön görünümü, 60 mm profil derinliğine sahip bu filigran sistemi ile geniş pencere açıklıkları içine zarif çelik ağlarla ördü. Sistem, ses ve ısı yalıtım değerleri açısından modern standartları karşılıyor. Piccadilly Circus bölgesine bakan cephelerdeki pencerelerde beklenen ses yalıtım değerini karşılamak için yalıtımlı çift camlar kullanıldı. Yüksekliklerinin 2,2 metreyi geçtiği bazı alanlarda Janisol Arte ve Janisol Primo sistemleri "pencerekapı" olarak kombinasyonlu olarak kullanıldı.



ASPEN 25 yılı aşan geçmişiyle sektörün önde gelen şirketleri arasında yer alan ASPEN Yapı ve Zemin'in yeni markası Lumuner LED Aydınlatma, standart asma tavan sistemleri başta olmak üzere tüm metal, taşyünü ve ahşap asma tavan sistemlerine entegre olabilecek standart ve ekonomik ürünlerinin yanı sıra, mimari projelere özel LED aydınlatma çözümleri sunuyor. Aydınlatma sektöründeki yeni eğilimleri ve teknolojik gelişmeleri yakından takip eden Lumuner, bina otomasyonu, acil durum aydınlatması gibi teknik özellikleri ile ürünlerine artı değer katmayı ve her zaman yeniliklere öncü olmayı hedefliyor.

EKİM 2015 - XXI 70

• REFERANS PROJE - AYDINLATMA

Ar-Ge çalışmaları ile aydınlatma ürün tasarımında estetik ve görsel uyum arayışını kalite ve işlevsellik gereksinimi ile birleştiren Lumuner, ürün tasarımında olması gerekenleri belirlemenin yanında projelerde sunduğu aydınlatma danışmanlığı desteği ile doğru ürünün doğru kullanım alanında ve doğru şekilde uygulanmasına dikkat ediyor. Lumuner LED Aydınlatma ürünleri, ofis projeleri, oteller, havalimanları, showroom, mağaza ve alışveriş merkezleri, hastaneler ve kamu binaları ile endüstriyel tesislerde çözümler sunuyor. www.aspen.com.tr • Alper Çelik Projesi, İstanbul • Atak Ofis, İstanbul • Beylikdüzü Hilton, İstanbul • Çamsan Projesi, İstanbul • Dupont, İstanbul • Hatipoğlu Güneş Kiremit, Kütahya • İYA Tekstil, İzmir • Kıvanç Kimya, İstanbul • Kunt Ofis Projesi, İstanbul • Kurukahveci Mehmet Efendi Fabrika Ofisleri, İstanbul • Oğuz Bayazıt Toplantı Odası, İstanbul • Ran Tekstil, İzmir • Reniva Showroom, Eskişehir • RSG Mimarlık İzmir Makine, İzmir • Salihli Belediyesi, Manisa • Şimşek Bisküvi, İstanbul • Şirin Nakliyat, Kütahya • Ulusoy Ofis (Propa Plaza), İstanbul • Vge Tekstil, İstanbul

fotoğraflar: gürkan akay

fotoğraf: emrah bakkaloğlu



DURLUM durlum grubu asma tavan, aydınlatma ve gün ışığı sistemlerinin üretiminde uzmanlaşmış uluslararası çalışan bir aile şirketidir. 1967 yılında kurulan şirket, bugüne kadar mimarların, tasarımcıların ve inşaat firmalarının başarılı bir çözüm ortağı oldu.

EKİM 2015 - XXI 72

• REFERANS PROJE - AYDINLATMA

Yılların tecrübesi ve deneyimleri sayesinde bireysel ve modern mimari ihtiyaç ve taleplere kompleks sistemleri ile çözüm üretebiliyor. Yenilikçi ve çevresel bir şirket olan durlum, aynı zamanda kalite ve çevre yönetim sistemi ISO 9001:2008 ve ISO 14001:2004 sertifikalarına sahiptir ve her zaman en son teknolojiler ile çalışır. Ayrıca uzun yıllardan bu yana iç ve dış mekanlarda LED sistemleri ve gün ışığı sistemleri alanında da faaliyet gösteriyor. Havaalanları, alışveriş merkezleri, tren ve metro istasyonları dışında kamu alanları için üretilen proje çözümlerinin yanı sıra asma tavan ve aydınlatma çözümlerini aynı zamanda ofis binaları, müzeler, okullar, üniversiteler, hastaneler, oteller, konular ve özel villalar için de sunuyor. Firmanın estetik ve işlevsel yetkinliği de aynı ağırlıkta önem taşıyor. Geniş yelpazedeki ürünleri yüksek kalitede metal, petek, expanded, klima tavanlar ve ada tavanlardan oluşuyor ve ışıklı tavnlar, aydınlatma, ışık ve gün ışığı sistemleri ile kendini tamamlıyor.

bıllstedt - center, almanya

bıldungsstätte berufsgenossenschaft, almanya

changı havalimanı, singapur

lycée technıqe, lüksemburg

vanhout.pro ofis binası, belçika

www.durlum.com.tr • 28 May Metro Station, Bakü/ Azerbaycan, 2013 • Aksigorta Buyaka, İstanbul, 2014 • Audi Teminal Capitan Haya, Madrid • BBVA Tupper Zone, Madrid • Coca Cola Buyaka, İstanbul, 2014 • Fulton Center, New York • Haydar Aliyev Center, Qax, Bakü/ Azerbaycan, 2013 • Hyundai Flagship Store, Frankfurt • Lapis Han, İstanbul • LAV Showroom, İstanbul, 2014 • Leitstelle BVG, Berlin • Marriot Hotel Taksim, İstanbul, 2014 • Milli Konservatuar Üniversitesi, Bakü/ Azerbaycan, 2013 • Piri Reis Üniversitesi, İstanbul, 2014 • Protel Genel Merkez, İstanbul, 2014 • Restaurant George, Zürih • Salalah Uluslararası Havalimanı, Umman, 2015 • White City, Bakü/Azerbaycan 2015 • WU Wien, Viyana • Zürih Sigorta, İstanbul, 2015

schweızerısche tekstil teknik okulu, isviçre



TEPTA AYDINLATMA

EKİM 2015 - XXI 74

• REFERANS PROJE - AYDINLATMA

Aydınlatma tüm dünyadaki gelişmesine paralel olarak, son on yılda Türkiye'de de önemli gelişmeler kaydeden bir sektör ve bu değişim hızla gelişen teknolojiyle devam ediyor. Işık, tavanda sallanan bir ampul ya da güzel görünümlü bir nesnenin içine hapis olmaktan kurtulup kendi adına iş görmeye başlamış, mekanın dördüncü boyutu, mimari tasarımın "olmazsa olmaz" öğesi haline geldi.

emirgan sütiş

Tepta Aydınlatma 1991'den beri mimar, elektrik mühendisi ve nihai kullanıcılara ışık hizmeti sunuyor. Bu hizmet aydınlatma projelendirilmesi ile başlıyor, ürün seçimi, proje gerçekleşmesinin denetimi ve daha sonra da aydınlatma ürünlerinin bakımı olarak devam ediyor. Tepta, estetik başarının çok önemli olduğu projelerde daha da çok öne çıkıyor. Tepta'nın aydınlatma ürünlerinin alanı, sergilenen küçük bir mücevherin aydınlatılmasından, büyük bir sergi alanı olan mağazanın aydınlatılmasına, tüm bir konutun istenen estetik kavram vurgulanarak aydınlatılması, ofis, bina dış cephesi ve oldukça sübjektif bir aydınlatma olan ve demo ile isteğe uygunluğu gerçekleştirilen bahçe aydınlatması gibi çeşitli iç ve dış mekan aydınlatmalarını kapsıyor. Bu geniş ürün ve hizmet yelpazesini Tepta, alanında önde gelen 30'dan fazla Avrupa menşeli aydınlatma ürünleri üreten şirketin Türkiye temsilcisi olarak gerçekleştiriyor. 30.000'den fazla ürün çeşidine sahip olan Tepta'nın 1. Levent'teki dört katlı showroomunda bu yelpazenin çarpıcı örnekleri sergileniyor. 30 kişilik kadrosu ve 25 yıllık deneyimi ile Tepta Aydınlatma, ithal ürünlerin yanı sıra mimar - elektrik mühendisi kullanıcı üçgeninin istekleri doğrultusunda teknik, estetik ve ekonominin birleştikleri en uygun noktada özel üretim de yapıyor.

raffles hotel zorlu

ormanada zekeriyaköy

ulus savoy

st. regıs hotel

www.tepta.com • Akasya AVM Konut Projesi • Beymen Zorlu AVM • Canpark AVM • Emirgan Sütiş Çağlayan • Folli Follie • Machka • Ormanada Zekeriyaköy • Raffles Hotel Zorlu • Sheraton Samsun • St. Regis Hotel • Ulus Savoy

sheraton samsun

beymen zorlu avm



VİKO Modası hiç geçmeyen bir malzeme olan cam, girdiği her ortama kendi özelliğini ve kişiliğini de ekliyor. Tasarımların havasını, mekanların atmosferini değiştirecek kadar güçlü olan cam, Viko'nun Ultima serisine de yön veriyor. Şık ve işlevsel Ultima Cam, camdan gelen ilhamla keskin hatları ve modern çizgisini gösteriyor ve kendi tarzını ortaya koyuyor. Ultima Cam, dört ayrı renge sahip. Camın karakterini beyaz, açık yeşil, siyah ve bordo renk alternatifleriyle yaşam alanlarına çağırıyor.

EKİM 2015 - XXI 76

• REFERANS PROJE - AYDINLATMA

Camın güzellikleri Ultima Cam'dan hayata yansıyor. Seri, elektrik anahtarı gibi zorunlu bir objeyi ışıltısıyla evin havasını değiştirebilecek önemli bir aksesuara dönüştürüyor. Seçkin görünümüyle hem kullanıcılar hem de tasarımcılar için prestij simgesi olma özelliği taşıyan Ultima, özel cam koleksiyonuyla ışıltılı bir dünyaya davet ediyor. 2M, 3M, 4M ve 7M seçeneklerden oluşan çoklu çerçeveleriyle Ultima Cam, uygulama alanlarında büyük rahatlık sunuyor. Dekorasyonlarda denge korunuyor. www.viko.com.tr • Adabüke • Başkent Premium • Kayseri Erciyes Kayak Otel • Dumankaya Horizon • End Luxary Otel • Erez Otel • Ersa Otel • Hilton Garden Inn Ümraniye • Hyatt Otel Ataköy • Mriya Otel • Nortstein Otel • Sueno Otel • Şevket Bey Villa • Venüs Premium



EKİM AJANDASI 1 - 2 Ekim

27. Uluslararası Yapı ve Yaşam Kongresi

“Kentsel Boşluğun Dili” temasıyla düzenlenen etkinlik, kamusal alanları ve bu alanlardaki sosyal yaşamı kentlilerin de

Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi, Bursa

www.yapiveyasam.com.tr

Şikago, Amerika

www.chicagoarchitecturebiennial.org

Eskişehir Mimarlar Odası

www.mimaresk.org.tr

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Karaköy ve diğer salonlar

www.mimarist.org/archfilmfest/#/9. Fesvital/1

Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi, Bursa

www.yapiveyasam.com.tr

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Karaköy, İstanbul

www.mimarist.org

katılımıyla sorgulamayı amaçlıyor.

1 Ekim - 3 Ocak

Şikago Mimarlık Bienali

Çağdaş mimarlığın ele alındığı bienal, yerleştirmeler, sergiler ve konuşmalar eşliğinde mimarlığın geleceği üzerine küresel tartışmalar yaratmayı amaçlıyor.

2 - 3 Ekim

3. Ulusal Mimari ve Koruma Uygulamaları Sempozyumu

Sempozyumda özgün işlevi devam eden ya da yeniden işlevlendirilmiş koruma projeleri ile arkeolojik alanlar için üretilmiş projeler tartışılıyor.

2 - 9 Ekim

3 Ekim

IX. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali

Festival, “mimarlık ve kent” odağında üretilmiş filmleri beş

Bursa Mimarlık Zirvesi

Bu yıl ilk kez düzenlenecek zirvenin konuğu mimar Sasa

ayrı salonda gösterime sunuyor.

Begovic olacak.

5 - 22 Ekim

Yere Ait: Ersen Gürsel Mimarlığı

5 Ekim Dünya Mimarlık Günü’nde açılan sergi, Ersen Gürsel’in üretimlerini ve meslek hayatının öyküsünü katılımcılarla buluşturuyor.

8 Ekim

8 - 9 Ekim

T Buluşmaları 02: Winy Maas Konferansı

Dünya Mimarlık Haftası kapsamındaki etkinlikte MVRDV'nin kurucularından Winy Maas bir konuşma yapıyor.

Harbiye Askeri Müze, Harbiye, www.sisecamduzcam.com İstanbul

Bugünün Türkiye’sinde Mimarlık Tartışmak

Tasarımcı ve kuramcıları ağırlayan konferans, mimarlığı ait

YEM, Fulya, İstanbul

www.yemetkinlik.com

KTÜ Mimarlık Fakültesi, Trabzon

www.imts2015.ktu.edu.tr

Yaşar Üniversitesi, İzmir

www.yasar.edu.tr

Mersin Üniversitesi, Akdeniz Kent Araştırmaları Merkezi

kentselmorfolojisemineri.wordpress. com

Salt Galata, Karaköy, İstanbul

www.saltonline.org

YEM, Fulya, İstanbul

www.yemetkinlik.com

olduğu toplumsallık zemininde konuşmanın mümkün olup olmadığını araştırıyor.

12 - 13 Ekim

1. Ulusal İç Mimari Tasarım Sempozyumu

“İç Mimari Tasarımda Esin Sorunu / İçe Dokunmak” temasıyla düzenlenen sempozyum, iç mimari tasarımına esin kaynağı oluşturabilecek noktaların tasarım, ürün ve kullanıcı

AJANDA

üzerindeki etkisini araştırıyor.

19 - 23 Ekim

Delft Teknik Üniversitesi ve Yaşar Üniversitesi işbirliği ile tüm üniversitelerin mimarlık lisans ve yüksek lisans öğrencilerinin katılımına açık olarak gerçekleştiriliyor.

22 - 23 Ekim EKİM 2015 - XXI 78

Fleximold Atölye Çalışması

Türkiye Kentsel Morfoloji Sempozyumu

Sempozyum, Türkiye’de araştırma ve uygulama alanlarında kentsel morfolojinin nasıl yer bulduğunu, planlama, mimarlık ve tasarım süreçlerine yönelik katkı düzeyini ortaya koymayı amaçlıyor.

24 Ekim

Çinici Arşivi, Katmanlar

Altuğ-Behruz Çinici Arşivi’ne odaklanan üçüncü konferansta mimarlık kuramcıları Sibel Bozdoğan ve Esra Akcan ile mimar ve akademisyen Burak Erdim, arşivden çeşitli projelere odaklanıyor.

27 Ekim

2D1 Tasarım Toplantıları

“Kimlik Değiştiren Yapılar” başlığı altnda beşincisi düzenlenen etkinliğe Deniz Dokgöz, Kerem Erginoğlu ve Nevzat Sayın katılıyor.

16 Kasım (bildiri özeti son teslim tarihi)

2. Ulusal Yapı Fiziği ve Çevre Kontrolü Kongresi

"Konforlu Binalar İçin Bütünleşik Yaklaşım" konulu panel 4-6

İTÜ Mimarlık Fakültesi, Taşkışla, İstanbul

www.yapifizigidernegi.org

Mayıs 2016 tarihlerinde düzenlenecek.

23 Kasım (son teslim tarihi)

3. Zeki Yurtbay Tasarım Yarışması

“Doğadan Sanata Sen Tasarla” sözüyle yola çıkan yarışma,

Türkiye

www.dogadansanatasentasarla.com

seramik sektöründe özgün tasarımları ortaya çıkarmayı ve tasarımcı kimliğinin güçlenmesini amaçlıyor.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.