STİLL LİFE 20. SAYI

MAYIS-HAZİRAN 2018 | SAYI:20 MART-NİSAN 2018 | SAYI:19

VENİ VİDİ VİCİ

FLORANSA

CHP DENİZLİ MİLLETVEKİLİ KAZIM ARSLAN

MİLLET İÇİN GELİYORUZ

RÖPORTAJ

İCLAL AYDIN

AK PARTİ İL BAŞKANI NECİP FİLİZ

VAKİT DENİZLİ VAKTİ

DÜĞÜN TADINDA BİR KINA B&E STORE KINA SALONU FARKIYLA...

Zarif, şık, çekici, eğlenceli ve çarpıcı bir gerçeklik ile masal gibi bir kutlama planlayarak zamanın çok ötesinde her detayı ile sofistike ve eksiksiz çözümler sunuyoruz. Özlem Gökalp

e r o st NİŞAN - KINA VE ORGANİZASYON SALONU

0535 448 77 77

ÇAMLIK ALT KAPI GİRİŞİ YANI PAMUKKALE / DENİZLİ

Özlem Masal Ozlem___Gokalp

B&E ailesi olarak yılların deneyimini ve işini severek yapan tecrübeli ekibimizle, tüm özel anlarınızda sizinle olmanın haklı gururunu yaşıyoruz.

EDİTÖRDEN…

KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ

Anneler!

Gününüz kutlu olsun!

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

T

ekrar merhaba. Yine dopdolu bir sayımızda sizlerle birlikteyiz. Mayıs ayında bir çok özel günümüz var ve hangisi hakkında yazacağımı bilemedim. Ama içlerinden en önemlisi Anneler Günü..Bize hayatlarını adayan o özel insanlar. Onlara olan sevgimizi ve hayranlığımızı kelimelerle anlatmamız imkansız.

Küçükken anneler gününde bana verilen harçlıklarla değil de, anneme kendi emeğimle bir hediye almayı çok severdim. Bunu nasıl yapardım biliyor musunuz? Gazete kağıtlarını toplar gizli gizli kese kağıdı yapar bunu bakkallara manavlara satardım. O paraları emek emek biriktirir anneme güzel bir hediye alırdım ve anneler günü sabahı annemden önce kalkar elimden geldiğince bir kahvaltı sofrası hazırlar, masaya bahçeden kopardığım çiçekleri koyar, annemi kaldırırdım. Ve sofraya oturmadan her zaman ki şiirimi okurdum.

Anneciğim seni ben Çiçeklerden yemişten Sarı saçlı bebekten Canımdan çok severim Gitme hep yanımda kal Beni kollarına al Pembe gülden daha al Yanağından öperim,

4

Her yıl aynı şiiri okumama rağmen her seferinde annem ağlar ve canım kızım diye sarılırdı. Ben hala anneme aynı şiiri okuyorum ve o yine ağlıyor. Ona buradan kısa bir mektup yazmak istiyorum.

Canım annem. Bu yaşa gelene kadar bana çok emeğin oldu. Yeri geldi yemedin yedirdin, içmedin içirdin, geceleri uykusuz kaldın ve beni bu günlere getirdin. Sen benim canımsın annem. Senin hakkını nasıl öderim ki. Seni sırtımda taşısam bile, hamileyken sana attığım bir tekmenin karşılığını ödemiş olamam.

Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur. olcayturkan

Canım, bir tanem, en değerli varlığım iyi ki varsın hep yanımdasın ve benim annemsin. Bazen seni üzdüğümde bana anne olunca beni anlarsın derdin. Şimdi çok iyi anlıyorum annem. Çocuğun olduğunda hayatında ondan önemli hiçbir şey olmuyormuş. Gözünden bile sakınıyormuşsun. Başına bir şey gelecek diye aklın gidiyor. Gençken anlayamıyorsun. Canım annem Allah seni hiç başımızdan eksik etmesin.Hep yanımızda bizimle ol güzel annem. Bu anneler gününde sana ne alsam bilemedim çünkü, gül alsam zaten sen güllerin en güzelisin, bir kalp alsam en güzel kalp sende. Canım annem maddi olarak hiç bir şey sana layık değil.

Anneciğim, senden öğrendiğim gibi ben de çocuklarım için iyi bir anne olmaya çalışıyorum umarım senin kadar iyi bir anne olmuşumdur. Melek annem seni çok seviyorum, anneler günün kutlu olsun..

Ve tüm annelerin Anneler günü kutlu olsun..

Sevgiyle kalın.

Çeşmeliler’de lastiklerinizi değiştirin, havanız değişsin!

31 Temmuz 2018 tarihine kadar Çeşmeliler Mercedes-Benz’e gelerek Michelin & Continental & Goodyear markalarında 4 adet Lastik alımı yapan müşterilerimize %20 indirim fiyat avantajı ile birlikte, Me Adapter veya 4 adet MB Jant göbek kapağı hediye edilecektir.

Çeşmeliler Koll. Şti.

Çeşmeliler Koll.Şti. Halil İbrahim Deniz ve Ortakları Mercedes-Benz Türk A.Ş. Yetkili Servisi Akçeşme Mah. Menderes Bulvarı No: 130 Merkezefendi, Denizli Telefon 0258 371 78 78 Faks 0258 371 31 04

www.mercedes-benz.com.tr

İÇİNDEKİLER

MAYIS-HAZİRAN 2018

17

İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ

6

ANNELER VE BABALAR -Emrah Varol-

18 DENİZLİ DÜNYAYA AÇILIYOR

Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Haberler Zeliha Şengül Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Cemal Ataman Abdil Yaşaroğlu Emrah Varol Psikolojik Danışman Kemal Tuncer Ümit Bilgiç Mimar Halit Coza Diş Hekimi Hamdi Özdemir Nilüfer Bayrak Didem Saraçel Savaş Ünlü Mehmet Selçuk

22 EVLİ VE MUTLU Kemal Tuncer

24 GELİN HAMAMI KEYFİ LARA FORM SPA’DA

Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN Reklam Koordinatörü Yasemin Çardaklı Kapak ve Sayfa Tasarım Burak KUTLUĞ Adres İstiklal Mah. 1170 Sk. No:18 D:2 DENİZLİ Telefon: 0 545 767 05 47

BASIM YERİ

26 PASLANMAZIN KULLANILDIĞI HER YERDEYİZ

28 KÖSEOĞLU HALI, YENİ YILA DAMGA VURACAK

Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www. gulermat. com Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Köşe yazılarının sorumluluğu yazarına aittir.

Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.

32 FLORANSA -Binnur Olcaytürkan-

38 KAZIM ARSLAN “MİLLET İÇİN GELİYORUZ”

44 GİZLİ İKSİR : MANNA

48 “Vakit, TÜRKİYE vakti, vakit DENİZLİ vakti”

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

19 MAYIS BİR UMUDUN TARİHİ

40

7

50 BURSA KEBAP EVİ CADDE KONSEPTİYLE FARK YARATIYOR

60 CLEOPATRA’NIN GİZEM DOLU HAYATI

54 İCLAL AYDIN’DAN ÜÇ KIZ KARDEŞ

64 OGÜN KARATAŞ: “İLK BEDENSEL ENGELLİ SPOR KULÜBÜZ”

70 İNSANLIĞA IŞIK TUTAN ÖLÜMSÜZ FİLOZOF: KONFÜÇYÜZ M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

8

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

9

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

COLLECTION

.

7 1

4 2 E D A V Y A

İZ M E B ŞU E D ’ İ L Z DENİ

Z I S T KAR Z I S T ŞAR Z I S T A N İ Ş PE

Adres: İstiklal Mh. İstiklal Cad. No: 116 Merkez (İlköğretim Okulu Karşısı) DENİZLİ

Cemal Ataman KAPRİS Mİ DEDİNİZ?

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

H

12

ep böyle olurdu. Söz verdiği için erken kalkar, söz verdiği için erkenden yola düşer, arkadaşlarını bekletmemek adına acele ederdi. Erkenden durağa iner, kendisine göre geç gelen otobüsü ya da minibüsü beklerdi. Onca acelesine rağmen geldiği buluşma noktasında birileri beklenir, beklenen gelmezdi de bazen. Arabaya binilir, yola düşülür, ben niye buradayım sabahın köründe pişmanlığı yaşanırdı bir süre. Sonra da iyi ki buradayım mutluluğu yaşanırdı. Araç ana yoldan çıkıp köy yollarına sapınca bütün kötü enerjisi yok olurdu.

Bu sabahta aynı duyuları yaşamıştı hem de fazlasıyla. Aceleyle gelmiş, buluşma saati geçmiş, beklenen iki bayan salına salına teşrif etmişlerdi.

Sanki teşrif etmişler de onur vermişler havasındaydılar. Özellikle bir tanesi dikkatleri üzerine çekiyordu. Yeşil, ökçeli bir bot giymişti. Asker yeşili çok şık bir pantolon ve aynı renkte bir gömleği vardı. Konser bileti almışken birden fikir değiştirip dağ yürüyüşüne gelmişlerdi sanki.

Otuz yaşlarındaydı ikisi de. Yanındaki bayan daha sade giyinmişti. Ayağında da yürüyüşe uygun botlar vardı. Önce koltuklardan şikayete başladı yeşilli bayan. En çok konuşanda oydu. Güneşli taraf olmasından, camların kirinden, koltukların rahat olmamasından şikayet etti. Arkadaşı alttan aldıkça o konuştu. Sonra: Bu arabada müzik yok mu? diye sordu. Çantasından bir flaş bellek çıkarıp şoföre verdi. Otuz kişilik arabada yalnızca o vardı sanki. Flaş bellekten yayılan müzik sabahın o saatinde dinlenecek en son müzikti. Aklına “kir teorisi” geldi. Dünya nasıl kirlenmişti böyle. Önüne gelen kötü şiirler yazıp bastırmış, önüne gelen kötü romanlar yazmış bastırmıştı. Yayıncılar edebiyatı üç kuruşa satmışlardı. Kötü filmlerle dolan sinemalar seyirci bulmuş, kötü diziler izleyici rekorları kırmıştı.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Müzikte de aynı kirlilik ortaya çıkmış kötü müziklerin yanı sıra ağıtlarla göbek atan insanlar doldurmuştu ortalığı. Kirliliğin bir ürünü de yanlarındaydı şimdi. Neyse ki kahvaltı yapılacak köye gelmişler ve o eziyeti çok çekmemişlerdi. Asi ve Semra.

Birbirlerine hitaplarından anlaşıldı isimleri. Yeşil botlu olanı Asi, diğeri Semra’ydı. Semra, esmer anlamında olsa da kar beyazı bir yüzü ve teni vardı kadının. Uzun saçları, parlak kahverengi gözleri, boyasız ama renkli dolgun dudakları ile güzel bir kadındı.

Arkadaşlarının davranışlarından rahatsız olduğu hissediliyordu. Asi tam tersiydi. Kendinden başkası yoktu sanki dünyada. Biri ne kadar inceyse ötesi aksine kabaydı.

Yürüyüş başlarken kafile başkanı: “Hanımefendi bu ayakkabılarla mı yürüyeceksiniz? İnşallah başka ayakkabınız vardır. Bunlarla yürümeniz tehlikeli olabilir” dedi.

“Yok ben yürürüm. Bende sporcu ruhu ve vücudu var. Siz hiç merak etmeyin” diye cevapladı kadın. “Siz bilirsiniz, ben sıkıntı olmasın diye söylüyorum. Dilerseniz arabayla devam edebilirsiniz.” “Yok, merak etmeyin hiçbir sıkıntı olmaz.” “Peki o zaman siz bilirsiniz.” Parkur orta dereceli olmasına rağmen ilk dakikalarda başladı sıkıntı. Botların tabanı geniş olmadığı için yürümekte zorlanıyordu kadın. Parkur inişli çıkışlıydı. Bir saat kadar yürüyüşten sonra arkadan bir feryat yükseldi: “Ayağım, ayağım, ayağıma bir şey oldu!” Olan olmuş, kadın düşmüştü. Ayağında ciddi bir sıkıntı olmalı ki üstüne basamıyordu.

Gruptaki doktor arkadaş durumun ciddi olduğunu söyleyince iki arkadaş kadını köye indirme görevini üstlendi.

Köye ambulans istendi. Semra ve iki arkadaş ayaklarını yerden keserek bin bir zorlukla taşıdılar kadını.

Kadın kendini suçlayacağına parkura bahane buluyordu durmadan. Kan ter içinde köye indiklerinde ambulans gelmişti. İlk müdahalenin ardından

Semra ve Ahmet ambulansla hastaneye gidecekler, Mehmet arkadaşlarını bekleyecekti. Asi’nin sızlanmaları bitmezken Semra özür dileyen gözlerle bakıyordu Ahmet’e. Hastaneye vardıklarında Asi röntgene gönderildi direk. Ayakta kırık vardı, alçıya alınacaktı. Ahmet’le Semra yalnız kaldıklarında Semra: “Özür dilerim, arkadaşım böyle işte.” “Siz neden özür diliyorsunuz?

Bile bile kırdı ayağını. Hem siz nasıl katlanabiliyorsunuz bu kadına?” “ Teyzemin kızı, teyzem ölmeden önce bana emanet etti Asi’yi. Söz verdim teyzeme.” Bunları söylerken yüzü kızarmıştı Semra’nın. Ahmet şaşkınlıkla baktı kadına. Asi’yi herkes çekemez, taşıyamazdı. Ölen teyzesine verilen sözle çekiyordu demek. Saygıyla karışık bir sevgi duydu yüreğinde. Gözlerine bakarak söylediklerine kendisi de inanamadı: “Ben sevdim teyzenizin kızını, ona borçlu hissediyorum kendimi.” “Nasıl yani?” “O, bu kaprislerle ayağını kırmasaydı sizi tanıyamayacaktım.

Sayesinde tanıştık. Umarım iyi arkadaş oluruz.” Semra’nın yüzü pembeleşti yine. “Umarım.” Asi’nin alçısı takılmış, ağrı kesiciler sayesinde ağrıları gitmişti.

Telefonunu açtı ve Facebook’a yazdı: “Ayağımı kırdım, kimse ilgilenmedi.”

Semra ve Ahmet önce çok iyi arkadaş sonra sevgili oldular. Asi’yi birlikte taşıyorlar. Kaprismiş, olsun varsın.

KEYİF ALDIĞINIZ SPORLARI GÖNÜL RAHATLIĞIYLA YAPIN! Kayak, motor sporları, hava sporları gibi aktivitelerinizi gönül rahatlığı ile yapabilirsiniz. Geniş teminatlı Yıldız Sigorta’nın Ekstrem Sporlar Ferdi Kaza Sigortası yaptırın, rahat edin.

7/24 YANINIZDAYIZ.

Sırakapılar Mh. 1583 Sk. Hikmet Bey İş Merkezi No:28 K:2 D:9 DENİZLİ Tel: 0258 265 99 61 Faks: 0258 241 66 08 info@yildizsigorta.com • www.yildizsigorta.com

DİDEM SARACEL K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

14

BAHARI KARŞILARKEN

B

aharın tatlı rüzgarı saçlarımızı okşarken, bizler ruh ve beden olarak yeni alışıyoruz, onun bu sıcak esintisine.

Gün sanki daha bir coşkuyla karşılıyor bizi. Sabahları şakacı kuş cıvıltıları merhaba derken, güneş geçen aylardan biriktirdiği altın tozlarını yeryüzüne saçıyor. Bu güzel gezegen daha bir ışıltılı parlıyor.

Denizde ki dalgalar da duruldular.

Eski hırçın sular yavaş yavaş yerlerini tatlı oynaşan dalgalara bıraktı.

Bu tembellik alıp götürür artık bizi.

Sıcaklar iyice kendini gösterdikçe bizler de bunun etkisiyle daha bir gevşeriz. Tüm bu rahatlatıcı ortam mı bizleri sevgi arayışlarına yönlendiren? Baharın aynı zamanda aşk tomurcuklarını da canlandırdığı bilinen bir gerçek. Bahar aşkları başka bir sarar insanları. Belki de doğanın bir çağrısıdır bu. Tüm kışı sessiz bir şekilde geçiren tabiat baharın gelmesiyle kollarını sıvar ve yeni sanat eserlerini birer birer ortaya sermeye başlar. Cılızlaşmış ağaçlar yeşillenir, yeniden. Tomurcuklar belirir, taç yapraklarının ortasında en güzelinden. Karıncalar koşturmaya başlar, yeniden. Tüm kışı çıplak geçiren toprak nereden bulduğunu keşfedeM AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

mediğimiz çiçek öbekleriyle karşılar baharı. Martılar masmavi gökyüzünde çiftler olarak dolaşmaya başlar, çapkın güvercinler birbirlerine kur yaparlar.

Ben her bahar daha bir aşık olurum.

Toprağın yağmuru yedikten sonra ki hali beni benden alır. Dertler, daha bir az acıtır canımı.

Bazen hayatlarımız da fırtınaların içinde kalır. Aynen kış ve baharlar gibidir hayatlar. Tatlı tatlı eserken rüzgarlar birden kara bulutlar sarıverir etrafımızı. Rüzgar, seni oradan oraya savururken hayatı kontrol etmek zorlaşır. İklimleri yaşar insanlar kendi hayatlarında. Baharı, yazı, kışı vardır hepimizin. İsyanlarımız vardır, elbette. Kimi zaman acılar bir ok gibi saplanır yüreklere. İşte böyle zamanlarda tatlı bir esinti ararız. Bir güzel müzik çalmalı, yüreğimizde.

Ressam bir fırça darbesi vurmalı kara tuvale. Bir şiir gelmeli kulağımıza ya da bir el uzanmalı elinize en sıcağından, dostça. Ruhlarımızı baharın tatlı esintisi için aralarken, yüreklerimize sinen karanlıkları da bahar ile birlikte yok edelim. Bırakın baharın sevda dalgaları ısıtsın içinizi.

Bu dünyaya mutlu olmak için gelmedik mi?

n EMRAH VAROL

ANNELER & BABALAR nnelik doğuştan, babalık sonradan öğrenilen bir şey.’

Bunu anlamam için çocuğumun olması gerekiyordu demek ki. Çevrende ne olursa olsun bazı şeyleri yaşamadan anlamak pek mümkün olmuyor.

A

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA ŞA M DER G İS İ

Annelik ve babalık duygularını, içgüdülerini, davranışlarını, bağırmalarını, kızmalarını, hassasiyetlerini de başına gelince anlıyorsun. Anneler neden bu kadar çocuklarının üzerine düşer, eve geç gelince neden telaşlanır, okulunla, arkadaşlarınla ilişkilerin neden annenin gözetimindedir? O annedir ki sadece seni doğurmakla kalmıyor. Senin ilk besin kaynağın da oluyor. Senin ilk gülmen de annen sayesinde, ilk ağlaman da onun yüzünden.

Sonra emeklemeye başlıyorsun.

Annen de arkandan geliyor. Bir yandan ocakta pişen yemek var aklında bir yandan senin atacağın ilk adımı görme telaşı. İlk adımı keşke hemen atabilsen. Deneye deneye öğreniyorsun yürümeyi.

Annen, senin düşmemen için yine peşinde. Ama emin ol hiçbir yorgunluk yok. Sen o ilk adımları atıyorsun ve ardından gülüyorsun ya annen adeta hayata yeniden başlıyor.

Sonra büyüyorsun biraz daha.

Annen senin sadece annen değil.

Aynı zamanda beslenme uz-

16

manın, doktorun, öğretmenin…

Annenin yaptığı yemeklerle büyüyorsun. Yemeklerin ardından gelen meyveyi en çok sana veriyorlar. Güzel beslen, sağlıklı birey ol diye. Sonra gün geliyor hastalanıyorsun. Evde doktorun bile hazır. Annen ateşini düşürmek için havlular ıslatıp koltuk altına, alnına koyuyor. Biraz da ıhlamur yapıyor. 2 güne kalmadan yine sokaklarda koşturup arkadaşlarına oynayacak vaziyete geliyorsun. Annen senin ilk öğretmenin aynı zamanda.

O öğretiyor konuşmayı sana.

Yemek yemeyi, ellerini yıkamayı, teşekkür etmeyi, dua etmeyi ve daha bir sürü şeyi. Annen öğrettikçe mutlu oluyor, sen öğrendikçe mutlu oluyorsun.

Annesi vefat eden Mustafa Yıldızdoğan’ın bakın neler yazıyor arkasından annesinin; -Bir ömür emektir o, Kocaman yürektir o, Kanatsız melektir o, Canım annem...

Hak nurunu bol eyle, Sıratını yol eyle, Hakkını helal eyle, Canım annem..Babalar var bir de. Ne yaşarsa yaşasın, ailesini geçindirmek için yollarda, fabrikalarda, devlet dairelerinde, tarlalarda ölümüne çalışan babalar. Onun kıymetini de çok sonraları anlıyorsun.

Senin evde yediğin yemek onun alınterinin karşılığı. Babana özeniyorsun her çocuk gibi. Onun

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

gibi giyinmek, onun gibi çalışmak, onun gibi hareket etmek istiyorsun.

Babalık, annelik gibi değil belki..

Daha sonradan yaşayarak öğreniliyor. Sen hayata ilk adımlarını atarken baba düşmemen için kol kanat germe peşinde sana.

Sen okula giderken baba daha iyi eğitim alabilmen için başka bir telaşta. Sen birini severken okulda baban hafif gülümsemeyle ‘vay be bu çocuk o kadar büyüdü mü’ şaşkınlığında. Sen giderken askere baban gözyaşlarını belki de ilk kez aleni akıtmakta yanaklarına…

Fatih Kısaparmak’ın o şarkısında dediği gibi belki de babanın tarifi: “Benim babam mert adamdı Mangal gibi yüreği Yufka gibi kalbi vardı Hayatım boyunca ona özendim Fedakardı Bir dikili ağacı olmadı belki Ama kendisi Onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı” Anneler, babalar hayatta iken bilmek lazım kıymetini. Onları kaybettikten sonra mezarına gidip ağlamanın, sosyal medyadan ‘ben seni çok seviyordum’ yazmanın kıymeti olmayacak.

Telefonunuzda hala ‘annem-babam’ yazan telefon numaraları varken arayın sorun onları. Onlar gittikten sonra tüm servetinizi verseniz 1 saniye bile geri gelmiyor!

YENİDEN BAŞKAN SEÇİLEN

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

DTO BAŞKANI ERDOĞAN, YENİ DÖNEME HIZLI GİRDİ

18

DENİZLİ DÜNYAYA AÇILIYOR Denizli Ticaret Odası (DTO) Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan ile görüştük. Denizli Sanayici, Tüccar ve İş Adamları Platformu Dönem Sözcüsü de olan Erdoğan’a hepimizi çok yakından ilgilendiren, geleceğimize ve olaylara bakış açımıza yön verecek önemli sorular yönelttik. Yeni dönemde neler yapmayı düşündüğünü anlatmasını istedik. Bu sırada, piyasalardaki hareketlilikten seçime kadar halkın gündeminde ne varsa bir de O’nun gözüyle görelim istedik. İyi okumalar…

Y

eni dönemdeki çalışmalarınız hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Yeni dönemde öncelikli hedeflerimizden biri, Denizli’de TOBB’a bağlı sivil toplum kuruluşları olan Denizli Sanayi Odası, Denizli Ticaret Borsası ve Denizli Ticaret Odası’nı aynı binada buluşturacak projemizi hayata geçirmek.

Projemizin maketini, DEYEF Yapı ve Emlak Fuarı’nda halkın beğenisine sunduk. Şimdi de

M A RT- N İ S A N 2 0 1 8

üyelerimiz için odamızda sergiliyoruz. Bununla birlikte, girişimcilik ve meslek edindirme eğitimlerimizi sürdürecek, insanımızı üretim ve istihdama kazandıracağız.

Sadece 2017’de, girişimcilik eğitimlerimizden 2000’e yakın mezun verdik. Kendi işyerini kuranlar oldu.

Hatta onlar da yanlarında çalıştırdıkları insanları istihdama kazandırdı.

Bunun yanında meslek edindirme kurslarıyla da istihdama katkı sağladık.

Denizli’mizi moda ve tasarımın merkezi haline getirmek için de çabalarımız var ve devam edecek. Bu anlamda, AB’den 3 milyon Euro kaynak bulduğumuz Denizli’de Teknik Tekstile Dönüşüm Projemizi çok önemsiyoruz. Çalıştayını yaptık; iki ayrı üniversiteden akademisyenlerle iş dünyasının bu konuya meraklı önemli isimlerini buluşturduk. İzmir’den Dokuz Eylül Üniversitesi ile Denizli’den Pamukkale Üniversitesi’nin çok değerli akademisyenlerini biraraya getirip, bir yol haritası hazırladık.

Ekibimizle, yurt dışında ve yurt içinde bununla ilgili ziyaretlerde ve bilgi alışverişinde bulunduk.

Amacımız, şehrimize yeni ve yenilikçi üretim merkezleri kazandırmak. İnsanımızın 4 bin yılı bulan tekstil ve dokuma geçmişinden gelen tecrübesini, günün ihtiyaçlarına göre şekillenmiş katma değeri yüksek ürünler ortaya çıkaracak fikirlerle buluşturmak istiyoruz.

Yurt dışındaki fuarlara daha çok üye götüreceğinizi söylemiştiniz. Bu fuar ziyaretlerinin ekonomimize katkısı ne olacak?

Emeğin ve üretilenin kazanca dönüşmesi için

pazar bulmalısınız. Pazara yani tüketiciye ulaşmanın en kestirme yollarından biri de bu tür organizasyonlar! O nedenle, biz de bu yöndeki her fırsatı değerlendiriyoruz. Üyelerimize rehber olmaya çalışıyoruz.

2017’de 155 üyemizin yurtdışı fuar ziyaretleri ile iş gezisi organizasyonuna katılmalarına öncülük ettik. 500 üyemizi de yurtiçindeki farklı sektörlere yönelik fuarlara gönderdik.

Yeter mi? Yetmez. Daha fazlasını yapacağız! Tabi ki; katılımı artırabilmek için üyelerimizin iş planlamasının da bu tür organizasyonlara uyması gerekiyor.

ÜYELERİMİZE 142,5 MİLYON TL’LİK NEFES KREDİSİ SAĞLADIK “Esnafa yönelik desteklerimiz olacak!” demiştiniz. Bunlar nelerdir?

Bunların en önemlisi, TOBB’un uhdesinde yürüttüğümüz Nefes Kredisi projemiz. Son 1,5 yılda, 142,5 milyon liralık bir kaynağın, üyelerimizin kullanımına açılmasında öncülük ettik! İş yapmak, işini büyütmek ve geliştirmek isteyenlere çok önemli bir katkı sağlayacağına inanıyorum. Daha ilk iki günden binlerce başvuru oldu. İlgili bankalar, başvuruları değerlendirip

talepleri karşılamaya çalışıyor.

Gösterilen ilgiden son derece memnunuz; teşekkür ederim.

Denizli’miz bir kez daha girişimci ruhunu ortaya koydu!

EXİMBANK’TAN 1 MİLYAR 250 MİLYON DOLAR, KGF’DEN DE 3 MİLYAR 900 MİLYON TL GELDİ Bunlarla da yetinmedik. Hep ‘Denizli’mize bir kuruş fazla nasıl kazandırabiliriz?’ diye düşündük.

Bu yönde girişimlerimiz oldu.

Karşılıksız da kalmadı. Türk Eximbank ile Kredi Garanti Fonu KGF’den sağlanan destekler vardı; bu yıl da sürecek.

Amerikan-Türk Konseyi (ATC) Başkanı Howard Beasey, DTO Başkanı Uğur Erdoğan’ı ziyaret etti M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

DENİZLİ, MARKA OLMA YOLUNDA BÜYÜK ADIMLARLA İLERLİYOR

19

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Geçen yıl sadece Eximbank’tan 1 milyar 250 milyon dolarlık bir kaynak, Denizli’mize aktarıldı. Eximbank, Denizlili ihracatçımızın 2017’deki ihracat tutarının yüzde 40’ını kredi olarak kullandırdı. KGF de aynı dönemde 3 milyar 900 milyon liralık kredi sağladı. 7 bin 300’ün üstünde firma, bu imkanlardan faydalandı.

20

“Yeni dönemde yeni bir DTO göreceksiniz!” demiştiniz.

Bununla ilgili biraz bilgi verir misiniz? Özellikle idari manada katılımcı ve çoğulcu bir yapıyla hareket edeceğimizi daha önce de söylemiştim. Bununla birlikte hem kendimizi hem de Denizli’mizi dünyaya açıyoruz. Uluslararası tanıtım ve temasların artırılması için makul olan her fırsatı değerlendireceğiz. Yönetimdeki arkadaşlarımız, komitelerdeki üyelerimiz ve mesleki anlamda öne çıkmış gönüllülerimizin yanı sıra proje ve çalışmalarımıza katkı sağlamak isteyenlerle, sürekli istişare halindeyiz; fikir alışverişindeyiz. Yeni bir işe daha imza atmak için ince eleyip sık dokuyor; adeta ilmek ilmek işliyoruz. Yeni bir proje daha ortaya çıkarmak için çabalıyoruz. Bu kadar kalabalık bir ekiple, sahadaki son durumu da yönetimlerimize taşıyor,

durum değerlendirmesinde bulunuyoruz. Beklenti, talep ve sıkıntıları belirliyor, çare olmaya çalışıyoruz.

Denizli ekonomisi, 2018’de nasıl olacak? Öngörünüz nedir?

Dolar ve Euro artıyor? Sizce bu suni bir dönem mi?

Piyasaların ateşi, yakın zamanda düşecektir. En geç tarih ise, tahminlere göre seçimin hemen sonrası. Bunu ben değil ekonomi çevreleri söylüyor.

Yine onların da dillendirdiği gibi yakın coğrafyamız başta olmak üzere tüm dünyada yaşanan istenmeyen olaylarla uluslararası piyasalardaki hareketliliğin yansımaları, ister istemez bizde de görülüyor. Değişim, değişmeyen tek şey. Bunlar olacaktır. Önemli olan, piyasanın dinamikleri olarak bizim bu tür dönemsel hareketlere anlık tepki vermememiz! Çünkü, aksi bir yaklaşım, bu ve benzeri ortamlardan rant sağlayanların işine geliyor! Denizli ekonomisi, Türk ekonomisiyle birlikte güçleniyor. İhracat ve istihdam artıyor. İşletmelerimizin sayısı artarken, mevcutlar da imkanlarını genişletmeye çalışıyor, büyüyor. Geçen yıl, 15 temmuz gibi bir büyük olayın ardından hiç beklenmedik bir performans sergiledi. 2018’de bu ivmenin artarak sürmesini bekliyoruz. Karşılıksız çekte

Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, Amerikan-Türk Konseyi (ATC) Başkanı Howard Beasey plaket verdi yüzde 60, protestolu senetlerde ise yüzde 40’a varan düşüş yakaladık.

Erken seçimin ekonomiye etkisi ne olur?

Ekonominin temeli, demokrasidir. Türkiye, yeni bir sürece giriyor. Halk ile yönetimin arasında yıllardır şikayetçi olunan bürokratik engeli yok denecek kadar azaltacak yeni bir sistem geliyor. Yönetimin daha şeffaf,

halkın da daha denetleyebilir olduğu bir dönemin başlaması bekleniyor. Yasa yapanlar ile icra kısmı ayrılacak, idarenin yükü hafiflediği gibi hareket kabiliyeti de artacak. İşine odaklanıp, üretmek ve halkın kullanımına sunmak için uğraşacak. Seçmen, böylelikle seçtiklerinden daha kolay hesap da sorabilecek. Çünkü, yeni yapı, yönetime talip olanlara sorumluluk yüklüyor.

‘Ben yaptım oldu. Olduğu kadar…’ dönemi kapanıyor.

Çin Halk Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Yu Hongyang ve Ticaret Müsteşarı Sayın Zhu Guangyao’nun DTO ziyaretinde 50 kişilik iki heyet fikir alışverişinde bulundu M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

21

DTO Başkanı Uğur Erdoğan, Avustralya Parlamentosu Üyesi Milletvekili Chris Hayes’i beraberindeki Türk iş adamlarıyla ağırladı Böyle bir değişiklik, piyasalara ve yatırımcılara güven verecek, son dönemde Türkiye’ye yönelen yabancı sermaye akışını hızlandıracaktır. O nedenle, seçim yerinde bir karardır… Daha şimdiden güven telkin etmiştir.

Sandıktan ne çıkarsa çıksın, piyasalar güven tazeleyecek, üreten kesimin önünü görüp, beklettiği düşüncelerini hayata geçirmesinin yolunu açacaktır. İş dünyasının siyasilerden beklentisi nelerdir?

En başta uyum ve huzur…

Sorunların, her ne olursa olsun istişare ederek aşılabileceği unutulmamalı! Halk, onların aynası, yansımasıdır… O nedenle, onların vatandaşa nasıl bir görüntü ve mesaj verdiği çok önemlidir! Bizi birbirimizden uzaklaştırmayan, biraraya gelme ve ortak iş yapma kabiliyetimizi artırıcı mesajlar verip, bu yönde girişimlerde bulunsunlar yeter!

Zaten yıllardır her ne istediysek,

her ne söylediysek dikkate alındı; kısa zamanda da karşılık buldu. İş dünyası olarak bize gösterilen ilginin farkındayız; teşekkür ederiz. Bu yaklaşımın devam etmesini bekleriz.

DENİZLİ, HER GEÇEN GÜN DAHA DA DEĞERLENİYOR Türkiye ve Denizli, ihracatta 2023 hedeflerini yakalayabilecek mi?

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde başlatılan İstihdam Seferberliği ile Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci’nin fikir babası olduğu ve ilk adımını da Denizli’mizden attığı İhracat Seferberliği’nin kısa zamanda geldiği nokta ortada… İhracat verileri, rekor üstüne rekor kırıyor! İhracatçımız, martta tüm zamanların rekoruna imza attı. Denizli’mizdeki artış oranı, ülke verilerinin de üstünde. İhracat, yaklaşık 1,5

yıldır sürekli artıyor. Çünkü, hem ülkeyi yönetenler hem de ihracatçımız, adeta dünya kazan onlar kepçe bir vaziyette dolaşıyorlar. Çalışan, karşılığını alıyor… Son 7 aydır ihracattaki artış iki haneli. Gidilen ülkelerle yapılan ticari antlaşmaların ve sağlanan ayrıcalıkların da bunda etkisi var. Bu arada, iyi eğitimli, tam donanımlı, başındaki büyüklerinin tecrübesi ile yenilikçi fikirlerini harmanlayıp ticarete dönüştürebilen, girişimciliği daha yüksek bir nesil de geliyor; gençler geliyor!

O nedenle, hedefleri tutturmak için bize düşen planlamak ve çalışmak. Var gücümüzle çalışmalıyız, üretmeliyiz, pazarlamalıyız. Gerisi gelir…

DENİZLİ, YABANCI SERMAYENİN DE CAZİBE MERKEZİ Denizli, geçen yıl yabancı sermayenin cazibe merkeziydi.

Denizli Ticaret Odası’nın kurulduğu 1926’dan bu yana yabancı ortaklı şirket sayısı 56 iken 2017’de yani sadece bir yılda 29 tane birden şirket kuruldu ve sayıları 85’e ulaştı.

Bugün itibarıyla ise bu şehirde yabancı ortaklı 93 firma var.

Arttıkça artıyor. Çünkü, dediğim gibi artık dünyaya açılıyoruz.

Diğer ülkelerle aramızdaki mesafeyi kısaltıyoruz. Biz onlara giderken, onlar da bize geliyor.

Son 1 ay içinde Çin, ABD, Avusturya ve Avustralya’dan yani dünyanın dört bir tarafından Denizli Ticaret Odası’nı ziyaret eden önemli isimler oldu. Daha da olacaktır…

Biz herkese sadece kapımızı değil gönlümüzü de açtık.

Kapımız her daim ardına kadar açıktır; bugüne kadar da hiç kapanmadı!

Okuyucularınıza dolayısıyla vatandaşlarımıza güzel günler, bereketli alışverişler diliyorum.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

EVLİ VE MUTLU...

Kemal TUNCER

PSİKOLOJİK DANIŞMAN

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Evlilik sosyal medyada da sıkça rastladığımız görseldeki gibi olsa keşke;''Her akşam yattığında ve her sabah uyandığında yastığın diğer ucunda yatanı görünce, onun hala orada olduğuna şükredebilmektir EVLİLİK..'

'Günümüzde aile içi huzursuzluklar ve bunlara bağlı olarak boşanmalar hızla

22

M

utsuz evliliklerin öykülerine sıkça rastlasak da mutlu evliliklerle ilgili çok fazla öykü duymayız. Mutsuz çiftlerin mutsuzluklarının nedenleri üzerine oldukça düşünülmüştür; ancak mutlu çiftlerin mutluluklarını

nasıl sürdürdükleri, mutlu olmayı ve mutlu kalmayı nasıl başardıkları konusuna son yıllara kadar fazla odaklanılmamıştır. Evli çiftler üzerinde yapılan detaylı araştırmalar sonucunda mutlu evliliklerin 9 ortak özelliği olduğu ortaya konmuştur.Gelin birlikte bunlara bakalım ve ne kadarını kendi hayatımı-

artıyor. Ve hem kendi hayatımızda bizzat yaşayarak, bazen de yakın çevremizde sıklıkla mutsuz evlilik öykülerine rastlıyoruz.Pekİ gerçekten hem evli olup hem de mutlu olmak imkansız mı? Evet sıklıkla mutsuzluk hikayelerine rast gelsekte, evliliklerini huzurlu ve mutlu bir şekilde yürütmeyi beceren çiftlerde var. za adapte edebiliriz ya da ne kadarı bizim yaşadıklarımıza tamamen zıt anlamaya çalışalım. Böylece hem evli olup hem de mutlu olmanın Kaf Dağı’nın ardında değil yalnızca bizim elimizde olduğunu fark edelim. Mutlu çiftlerde eşler geldikleri aileden sağlıklı bir uzaklaşma gerçekleştirirler. Yani, kendi anne ve babaları (ve kardeşleriyle) bağlarını koparmadan onlardan ayrılmayı başarırlar. Bu şekilde, eşleriyle birlikte yeni bir birim oluştururlar ve artık anne babalarının dışında yeni bir ailenin (çekirdek ailenin) üyesi olduklarını kabul ederler. Bu çiftler ‘biz’ olmayı öğrendikleri gibi, ‘ben’ i de korumayı becerirler. Eşleriyle birçok konuda birlikte davranmak, birlikte karar vermek ve birlikte düşünmek durumunda kalsalar da, gerektiğinde eşlerinden farklı düşünüp farklı davranabilirler. Eşler bazen zevk aldıkları bir faaliyet (hobi vb.) nedeniyle birbirlerinden ayrı zaman geçirmeyi başarabilirler. Cinsellik konusunda nicelik ve nitelik bakımından uyum sağlamayı becerirler. Eşler birbirlerine beklentilerini açıkça ifade ederler. Bu beklentileri karşılamaya da isteklidirler. Ebeveynlik konusunda eşler arasında uzlaşma sağlanmıştır. Çocuklarına nasıl davranacakları, hangi konularda nasıl tavır takınmaları gerektiği konusunda fikir birliğine varmışlardır. Hayatın zorluklarına birlikte göğüs gererler. Zor günlerde birbirlerine destek olmayı başarırlar. Mutlu evliliklerde de tartışmalar olur. Ancak bu çiftlerde eşler bireysel farklılıklarını kabul ederler. Tartışma sırasında öfkelerini kontrol etmeyi becerirler. Tartışma yıkıcı değil, tam tersine yapıcı olur. Bundan sonra tartışılan konuyla ilgili ne yapılacağıyla (veya yapılamayacağıyla) ilgili bir sonuca varılır.

Böylelikle, her tartışmadan sonra eşler birbirlerini daha iyi tanıdıklarını ve ilişkilerini daha iyiye götürdüklerini hissederler.

Gülmenin ilişkide önemli bir unsur olduğu

nü yerine getirme, sözünde durma, sevgi, dostluk ve bağlılıkta kararlılık anlamlarına gelir. Yani vefa göstermek, çiftin birbirine verdiği sözlere sadık kalmasıdır. Mevlana vefayı güzel tanımlamıştır: “Vefa nedir, bilir misin? Vefa arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefa; ötelerin sonsuz mükâfatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır…” Bu açıdan bakıldığında vefa; tam, mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz kalp bağlılığıdır. Samimi insan vefalıdır, sadıktır, evlilik hayatındaki engel ve zorlukları aşmak için azimle çaba harcar, yapması gerekenleri titizlikle yerine getirir. Bu anlamda vefa ve sadakat, çiftin evlilik yaşamları süresince ihtiyaç duydukları ve birbirlerini hoşnut edecek üstün ahlak özellikleridir. Sevgi,

şefkat, merhamet, hamiyet, yiğitlik ve vefa gibi duygular çiftin silahıdır. Bu duygular, çiftin yaşam yolundaki şevkini tetikler ve coşkusunu artırır. Sağlıklı ve mutlu çiftler, doğru sözlü, dürüst, güvenilir, sadık, vefalı ve sorumluluk sahibidirler. Atalarımız “Önce can, sonra canan!” demişlerdir. Burada can, eştir, canan ise diğerleridir. Çift önceliği birbirine vermeli, bu konuda bencil olmalı, cana kıymet vermeli ve kaybedilmesi göze alınamaz olarak görmelidir. Bu bakımdan büyük fedakârlık gerektirecek konularda önce partnerini, sonra diğer sevdiklerini ve yakınlarını düşünmelidir. Başkalarına gösterilen nezaket, ilgi, saygı ve hürmet eşten esirgenmemelidir. Ayrıca çift evlilik hayatında sinsi tuzaklara düşmemek için birbirine ara sıra hatırlatmalarda ve uyarılarda bulunmalıdır. Kendi hatalarını düzeltmeye çalışmalı, diğeri bir hata yaptığında hemen bırakıp gitmemeli, ona destek olmalı ve yardım etmelidir. İşte gerçek sevgi de budur. Sevgide şefkat ve koruma hisleri hâkim olmalıdır. İnsan sevdiği kişiyi sağlığında da hastayken de sevmeli hatta hastayken ya da yaşlandığında daha fazla sevgi göstermelidir. Bu yapılmadığında vefasızlık olur ve vefasızlık çok can yakıcıdır. Zorluk zamanlarında insanın aşkı, sadakati ve vefası daha çok ortaya çıkmalıdır, elmasla kömür burada ayrılır, bu çiftin ateşle imtihanıdır. Ham altın ateşe konulduğunda işe yaramayan, kötü kısım üste çıkar. O kısım atıldığında saf ve tertemiz altın kalır. Evlilik hayatı çifti zorlukla imtihan eder. Ancak bu imtihanda başarılı olanlar mutlu olabilirler.

Kaliteli, aklı başında, yiğit, dürüst, samimi çiftler zorluklardan asla etkilenmezler, her zaman sadakatlerini devam ettirirler.

Sadık ve vefalı çift başlarına her ne gelirse gelsin, hep aşkla “BİZ” der. Gerçek vefa ve sadakat budur. Sağlıklı ve mutlu bir ilişkinin temeli sadakate dayanır. Çift bazen birbirine yakınlaşmaktan korkar ve uzaklaşmak ister, bu normal ve olağan bir durumdur, ancak sadakat sayesinde birbirlerine bağlı kalabilirler. Sadakat, bağımlılık değildir, bağlılıktır, sorumluluk almaktır, korkuları kontrol etmektir ve duygusal olarak hazır olmaktır. Çünkü çift evlenirken birbirine söz verir. Nikâh memurları; “İyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta birbirinizi seveceğinize, ko-

ruyacağınıza söz veriyor musunuz?” diye sorar ve çift de sıra ile “Evet!” der. Ahde vefa, verilen sözde durmak, yapılan anlaşmaya sadık kalmaktır. İnsanın önemli karakterlerinden biri de vefalı oluşu ve yapılan sözleşmeye riayet etmesidir. Bu nedenle çift güven ortamına zarar verecek, birbirlerine karşı olan itimatlarını sarsacak davranışlardan, verdikleri sözleri yerine getirmemekten ve yaptıkları sözleşmeleri bozmaktan uzak durmalıdır.

Sözünde durmamak ahde vefasızlıktır.. Özetle şunu söyleyebilirim,MUTLU OLMAK isteyenler şunları yaparlar;suçlamazlar, aşağılamazlar, eleştirmezler,savaşmazlar, sürekli haklı olma çabasına girip mutluluktan uzaklaşmazlar.Güzele, iyiye, hoşa odaklanırlar. Her şeyde bir güzellik ararlar ve de bulurlar. Olumsuzlukları sevdiklerinden bilmezler, kendi sorumluluklarını alırlar ve ona göre davranırlar. Sevdiklerinin karşısında değil yanında olurlar. Duygularına sahip çıkarlar.

Sevgilerini dokunarak,sarılarak,öperek gösterirler. Susup beklemezler.Eylemleriyle, seçimleriyle ve güzel sözleriyle konuşurlar. Ve şunu da eklemeden geçemeyeceğim, evlilikte duygular çok ama çok önemli olsa da evlilik esasen akılla hareket etme,beynimizi kalbimizden bir adımcık önde tutma sanatıdır..

Tüm evlilere ve yeni evlenecek olanlara mutluluklar diliyorum..Bir yastıkta huzurla kocayın e mi...

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

düşünülmektedir. Birlikte gülen çiftlerin daha mutlu oldukları görülmüştür. Eşlerden birinin bir sıkıntısı veya sorunu olduğunda diğeri ona destek olur. Eşler birbirini nasıl rahatlatacağını bilir ve bunu başarır. Mutlu çiftler ilişkilerinin başında birbirleriyle ilgili yarattıkları romantik hayalleri hayatta tutmayı becerirler.

Eşlerinin nasıl biri olduğuna dair idealize ettikleri imaj hala aşağı yukarı aynıdır. İlk günlerde eşleriyle ilgili düşündüklerini bir yerlerde hala yaşatırlar. Ve bütün bunlara ek olarak ahde vefayı da özellikle de bizim gibi muhafazakar kimliği ağır basan toplumlarda olmazsa olmaz olarak ekleyebiliriz. Evet sevgi bir seçimdir ve insanlar, sevgiyi farklı şekillerde ifade ederler ve algılarlar. Sevgiyi sürdürme ve sevgi bağlılığı anlamına gelen vefa; sözü-

23

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

24

GELİN HAMAMI KEYFİ

LARA FORM SPA’DA Düğün hazırlıları ve düğün telaşı üzerinizde stres ve yorgunluğa sebep olduysa, arkadaşlarınızla güzel bir gün geçirmenizin vakti gelmiş demektir.

G

rand Denizli Otel ve Saltak Şubeleri ile Denizli’de masajın öncülerinden olan Lara Form Spa’da kendinizi Sultan gibi hissedeceğiniz eşsiz gelin hamamı deneyimi sizleri bekliyor.

ÖZEL İKRAMLAR SİZİ BEKLİYOR

Düğün öncesi gerçekleştirilen geleneksel eğlencelerden birisi de Şüphesiz ki Gelin Hamamıdır. Misafirlerimize, gelin hamamında geleneksel kese ve köpük hizmetiyle beraber, çok özel ikramlar sunulmaktadır. Gelin adaylarını ve misafirlerini girişte taze meyve ve kuruyemişlerden oluşan bir tepsi karşılıyor, hamam sefasında detoks etkili şerbetler, hamam sonrasında ise ada Çayı ve Iavanta kolonyası ikram edilmektedir. Hamam öncesi herkese özel olarak Üretilmiş, hijyenik peştamal verilmektedir.

Eğlence için getirdiğiniz ikramlarda açık büfe olarak sizlere sunuluyor.

25

M A RT- N İ S A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

AMELİYATHANELER DE DAHİL, PASLANMAZIN KULLANILDIĞI

HERYERE GİRİYORUZ! ndüstriyel mutfak ekipmanları sektörünün Denizli’deki en büyük temsilcisi Krom Mutfak’ın patron koltuğunda oldukça genç fakat bir o kadar da başarılı bir isim oturuyor: Emre Çılgın. Firmanın ikinci kuşak temsilcisi olan Emre Çılgın, babasından devraldığı şirketi emin adımlarla daha ileri seviyelere taşımak için yoğun bir çaba içerisinde. İmalat ve satış başta olmak üzere müşterilerine her türlü çözüm seçenekleri sunan Krom Mutfak, Kıbrıs’tan Dubai’ye Almanya’dan Gürcistan’a kadar geniş bir ihracat ağına da sahip. Emre Çılgın ile Krom Mutfak’ı ve yeni hedeflerini konuştuk.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

E

26

Emre Bey sizi tanıyabilir miyiz?

25 yaşındayım, yaklaşık 7-8 senedir bu işi yapıyorum. Yüksek öğrenimim biyoloji üzerine fakat vatani görevimi yapmak için ara verdim. Askerlik dönüşü şirketin işlerine daha fazla vakit ayırmaya başladım ve bugün de buradayım.

Bir nevi çıraklıktan geliyorsunuz diyebiliriz sanırım.

Evet, kesinlikle öyle. Benim zaten hiçbir zaman büyüyünce şunu olacağım, bunu olacağım gibi hayallerim olmadı. Ben hep “babamın işini” yapacağım dedim. Öyle olduğu için de çok mutluyum.

Peki Krom Mutfak ne zaman kuruldu?

1993 yılında babam İsmail Çılgın tarafından kuruldu firmamız. Babam ilk olarak M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Antalya’da başladı bu işe daha sonra memleketimiz olan Denizli’de devam etme kararı aldı.

Krom Mutfak’ın yan kuruluşu olan Kromtek adında ikinci bir işletmemiz daha var. Aynı zamanda Öztiryakiler ve Kütahya Porselen’in de Denizli bayisiyiz.

Bayramyeri’nde satış mağazamız var. Krom Mutfak imalatın yapıldığı yer, Kromtek ise kaşık, çatal, tencere, tava, set üstü malzemelerinin satışının gerçekleştiği yer.

Hangi sektörde faaliyet gösteren firmalara hizmet veriyorsunuz?

Yaptığımız işi şöyle formüle etmek daha doğru olabilir: Bizim işimiz paslanmaz. Sadece mutfak değil, paslanmazın kullanıldığı her yere giriyoruz.

Ameliyathanelerin sterilizasyon kısımları da dahil. Otel, restoran, catering firmaları, kafeterya, kasap, pastane, resmi kurum ve kuruluşların proje bazında mutfak donanımları, servis ekipmanları vs bizim hizmet verdiğimiz alanlar olarak sıralanabilir.

Sakıncası yoksa hizmet verdiğiniz hastanelere örnek verebilir misiniz?

Pamukkale Üniversitesi Hastanesi, Diş Hastanesi, Özel Ege, Mediklinik çalıştığımız hastanelerden bazıları. Paslanmazda oksitlenme olmadığı için ameliyathanelerin sterilizasyon kısımlarında daima paslanmaz kullanılır. Bu nedenle sektör dışı gibi görünebilir fakat hastanelere de hizmet veriyoruz. İhracat yapıyor musunuz?

Başta Kıbrıs olmak üzere Dubai,

Almanya, Gürcistan ihracat yaptığımız ülkelerden bazıları.

Yakın tarihte Kıbrıs’ta iki proje teslim ettik. Üretim aşamalarından bahseder misiniz biraz?

Biz sacı ham madde olarak alıyoruz. Verilen ölçülere göre, istenilen malzemeye göre kesiyor, kıvırıyor, montajını yapıyor ve en son mamul olarak çıkartıyoruz. Tezgahsa tezgah olarak, ocaksa ocak olarak ya da dolapsa dolap, davlumbazsa davlumbaz olarak çıkartıyoruz. İmalattaki ürünlerimiz standart değildir. İsteğe bağlı olarak yerin durumuna ve istenilen ölçülere göre üretim yapıyoruz.

Kaç kişilik bir ekiple çalışıyorsunuz? Nitelikli eleman bulmakta güçlük çekiyor musunuz?

Bizim sektörde bu iş sanat olarak görülür. Düz plakayı tezgah haline getirmek sanattır. İşi bilmeyen yapamaz. Bu nedenle usta bulmak, işçi bulmak zordur.

Totalde 12 kişiyle çalışıyoruz.

En yeni çalışanımız 8 yıllık diyebilirim. Önümüzdeki dönemler için yeni hedefleriniz var mı?

Denizli’deki sektörün en büyüğü biziz şuanda. Hem imalat anlamında hem de alım-satım anlamında sektörün %75’ini biz karşılıyoruz. Bundan sonraki adımımız kurumsallaşmak ve bayilik vermek olacak inşallah.

Still Life: Peki paslanmaz ürünlerin temizliğini nasıl yapmak gerekir, nelere dikkat edilmeli?

Paslanmazda kullanılmaması gereken tek şey kimyasal maddelerdir. Bundan kastım yağ çöz falan değil yanlış anlaşılmasın. Örneğin tuz ruhu kullanılmamalı. Tuz ruhu paslanmazı etkilemez fakat yapısını bozar.

Gıdaya zarar verecek hale gelmez ama rengini matlaştırır, parlaklığını azaltır. Buna dikkat edilmeli.

Emre Bey, bu keyifli sohbet için teşekkür ediyor başarılarınız devamını diliyorum.

Ben teşekkür ederim.

KÖSEOĞLU HALI YENİ KOLEKSİYONU İLE YILA DAMGA VURACAK

K

öseoğlu Halıcılık, halı modasının nabzını tutmaya devam ediyor. Yeni sezonun trend halıları, renk, desen, şekil yenilikleri, modernize edilmiş klasik halılar, son teknoloji ile üretilmiş antibakteriyel, kir tutmaz, kolay temizlenebilen son moda halılar ve el dokumasına eş değer kara tezgah halıları Köseoğlu Halı’nın yeni yıl koleksiyonunu oluşturuyor. Yaşar Köseoğlu ve ekibi yeni yılın

koleksiyonunu hazırlarken halı firmalarının koleksiyon lansmanlarını büyük bir titizlikle yerinde inceledi. Köseoğlu, Antalya’da gerçekleşen halı lansmanlarının ardından 24-27 Nisan tarihlerinde gerçekleşen Gaziantep Halı Fuarı’na katıldı. Halıcılık sektörünün en büyük fuarlarından biri olan Gaziantep Fuarı’nın ardından bir araya geldiğimiz Yaşar Köseoğlu ile yeni sezona damga vuracak ürünleri konuştuk.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

29

till Life: Yaşar Bey, halı dünyasında neler olup bittiğini yakından takip ediyorsunuz, 2018 yılına nasıl hazırlandınız?

Halı, modanın bir parçası.

Yenilikleri takip edip bizden alışveriş yapan müşterilerimize en yeni ürünleri en uygun fiyata sunabilmek bizim görevimiz. Köseoğlu Halı firması olarak bu sezona damgamızı vurmak için yoğun çaba içerisinde olduk. Yeni sezon için halı firmalarının lansmanlarını yakından takip ettik. Son olarak da Gaziantep’teki halı fuarına katıldık.

Müşterilerimize en son ürünü sunabilmek için yeni ürünleri teker teker inceledik, irdeledik, koleksiyonumuza dahil ettik. Bütün bu çabamız, müşterilerimizin en iyi halıları kullanabilmeleri için.

S

Still Life: Yeni ürünleri sunabilmek halı sektörü için de çok önemli değil mi?

Elbette, buradan alışveriş yapan

müşterilerimizin bir ayrıcalığı olsun istiyoruz. Ürünler, ilk önce bizim mağazamızda müşterilerimizle buluşsun istiyoruz. Biz firma olarak mesleğimizi önemsiyoruz ve ciddi olarak hizmet vermeye çalışıyoruz. Bizim için bu çok önemli. Her yerde olanı değil aynı zamanda farklı olanı da bulunduruyoruz.

Tüm çabamız, Köseoğlu Halı’nın ayrıcalığını müşterilerimize yaşatabilmek.

Still Life: Yeni sezondan bahseder misiniz biraz, neler var mesela?

Bu senenin yeni ürünleri ağırlıklı olarak bambu elyafından üretilen antibakteriyel, hav tutmaz, kolay temizlenebilen halılar. Yine el dokumasına eşdeğer, bambu elyafından üretilen kara tezgah halıları var. Sanatsal içerikli halılar ve aksesuarları var. Değişik geometrik desenli, halının tamamlayıcısı olan ürünler bunlar. Bu sezon klasik desenli halılar biraz daha modernize edilmiş durumda. Bunların yanı sıra jüt halılar, lazer kesimli şekilli halılar ve shaggy halılar var. Yeni sezonun en son ürün-

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

lerini koleksiyonumuza dahil ettik ve müşterilerimizin beğenisine sunduk.

30

Still Life: Halıcılık sektörünün en ünlü firmalarının ürünleri var koleksiyonunuzda? Hangi markalar olduğundan bahseder misiniz biraz?

Bizde aşağı yukarı 20’ye yakın ünlü halı markası var. Türkiye’nin halı sektöründe en ön planda olan markalarıyla çalışıyoruz. Saray, Pierre Cardin, Royal, Kaşmir, Dolce Vita, Empera, Sanat, Artemis, Padişah ve Dinarsu.

Bunlar zaten Türkiye halı piyasasının başa güreşen markalarıdır. Gerek Denizlili müşterilerimiz gerekse de Türkiye’nin herhangi bir yerinde ikamet eden müşterilerimiz bu markaların ürünlerini bizden temin etme imkanına sahipler.

Still Life: Yüzlerce çeşit renk, desen ve modelden oluşan ürünlerle hizmet veriyorsunuz. Müşterilerinizin ihtiyaçlarını ve beğenilerini karşılama noktasında neler ön plana çıkıyor?

Eğitimli personel bizim için çok önemli. Çalışanlarımızın yaptıkları işe hakim olmasını istiyoruz. Görev yapan personelimiz seminerlere katılıyor; desen, dekorasyon ve tasarım eğitimleri alıyorlar. Müşterilerimizin yaşam alanlarındaki mobilya, perde ve duvar renklerini analiz ederek halı seçeneklerinden oluşan kombinler yapıyoruz. Bazı müşterilerimiz “ben ölçü bilmiyorum ya da hangi mobilyayla uyumlu olur bilemiyorum, yardımcı olur musunuz” diye geliyor.

Böyle bir durumda eğitimli personelimiz gidiyor; ön tespitler yapıp geliyor; alternatif ürünler üzerinde çalışıp tekrar müşterimize dönüyor.

Böyle durumlarda; hangi ebat, hangi renk, hangi halı uygun, müşterimizin adına biz seçim yapabiliyoruz. Bir nevi dekoratör ya da iç mimar görevi gördüğümüzü söyleyebilirim.

Still Life: Sizin internet satışlarınız da var değil mi? Kargo ile Türkiye’nin herhangi bir noktasına halı teslimatı da yapabiliyorsunuz. Şehir içinde servisimizle ürünlerimizi evlere kadar teslim ediyoruz. Bunun yanı sıra Türkiye’nin her noktasına halı sevkiyatımız var. Mesela M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Gaziantep, Kayseri halıcı memleketleri olmalarına rağmen internetten kapılarına kadar halı gönderiyoruz.

Bütün bu anlattıklarımın özü şu; biz halıcılığı seçkin bir meslek olarak, en iyi şekilde yapmak için bütün enerjimizle çalışıyoruz. Her türlü yeniliğe açığız ve bu yenilikleri müşterilerimizle buluşturmaya çalışıyoruz.

Firma olarak 37 senedir Bayrımayeri Belediye İşhanı’ndaki adresimizden hizmet veriyoruz. İyi iletişim bizim için çok önemli. Müşteri odaklı çalışan bir firmayız. Her zaman sattığımız ürünün arkasında duruyoruz.

Müşteri memnuniyetsizliklerinde, müşterinin yanında duran, müşterilerimizin problemlerini mantık ölçüleri dahilinde çözmeye çalışan bir politika izliyoruz.

Still Life: Yaşar Bey verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyorum ve çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Ben Teşekkür ederim.

YARIM ASIRLIK GÜVEN VE TECRÜBE

TÜM ÜRÜNLERİ

KEFİLSİZ, SENETSİZ, PEŞİNATSIZ

48

AYA VARAN

TAKSİTLERLE

SUNUYORUZ!

VE ÜNLÜ MOBİLYA MARKALARINI YENİLENEN 5 KATLI MAĞAZAMIZDA GÖREBİLİRSİNİZ.

İSTİKBAL VE BİRÇOK ÜNLÜ MOBİLYA MARKALARINI BOSCH BEYAZ EŞYA ÜRÜNLERİNİ TELEVİZYON VE TÜM ELEKTRONİK ÜRÜNLERİ STMAX ELEKTRİKLİ BİSİKLETLERİ BAJAJ MOTORSİKLETLERİ CEP TELEFONLARINI

KREDİ KARTINA PEŞİN FİYATINA

12

TAKSİT İMKANI

DENİZLİ'NİN EN BÜYÜK BOSCH KONSEPT MAĞAZASI

BOSCH KONSEPT MAĞAZASI Halk Cd. No:47 Pamukkale / Denizli Tel: 0.258 265 26 62 www.boschdenizli.com info@boschdenizli.com

İSTİKBAL MAĞAZASI Halk Cd. No:56 Pamukkale / Denizli Tel. 0.258 265 26 61 www.yigitlermobilya.com info@yigitlermobilya.com

ÇİVRİL MAĞAZA Cumhuriyet Cd. No:9 Çivril / Denizli Tel: 0.258 713 22 97 - 0.258 713 27 22

Binnur OLCAYTÜRKAN

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

İTALYA GEZİSİ (3)

@binnur.olcayturkan

Veni Vidi Vici

32

Floransa

u sayımızdaki gezi durağımız rönesansın doğum yeri, Toscana'nın başkenti, Kuzey İtalya'nın incisi Floransa’ yı tanıtacağız. Tabiki bir çoğunuz gitmişsinizdir ama gidemeyenler için tavsiyem mutlaka görmeleri gereken bir yer olduğunu söyleyebilirim. Arno Nehri'nin çevresinde kurulmuş Floransa, İtalyan Rönesansı'nın ve Rönesans'ın en önemli sanatçıları Leonardo da Vinci ve Michelangelo'nun da doğum yeridir.

B

Floransa nispeten küçük bir şehir olduğundan bölge, mahalle fark etmeksizin şehir merkezi olmak kaydıyla her yerinde kalabilirsiniz. Gezdikçe göreceksiniz ki hemen hemen her yere yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Yorulduğunuzda durup açık hava müzesini hiç de aratmayan bu güzel şehrin sokaklarında soluklanabilirsiniz.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

İlk durağımız Floransa'nın simge yapısı, Duomo Katedrali olsun Santa Maria del Fiore olarak da bilinen Duomo 1296-1436 yılları arasında inşa edilmiş. Çan kulesinin inşasına Rönesans'ı başlatan ünlü sanatçı Giotto başlamış ünlü kubbesini ise Brunelleschi tamamlamış. Bu kubbe de yine Rönesans mimarisinin ilk önemli örneklerinden biriymiş gerçekten çok ama çok heybetli.

Altında durun, yukarıya bakın, hayran olun, herkes oluyor. İsterseniz Duomo'dan sonra Rönesans döneminde tüm şehirlerdeki kubbelere ilham olmuş kubbeye daracık merdivenlerden çıkıp şehre tepeden bakıp, manzaraya karşı fotoğraflar çekip turistliğin hakkını da verebilirsiniz.

Duomo 1296-1436 yılları arasında inşa edilmiş. Çan kulesinin inşasına Rönesans'ı başlatan ünlü sanatçı Giotto başlamış ünlü kubbesini ise Brunelleschi tamamlamış.

Duomo Katedrali'nden sonra hemen karşısındaki Aziz Giovanni Vaftizhanesi. Katedral meydanında bulunan bu sekizgen vaftizhanede Dante Alighieri'nin yanı sıra Rönesans liderleri ve Floransa'nın önceleri en etkin sonraları ise hükümdarı olan Medici ailesi üyeleri ve pek çok sanatçı vaftiz edilmiş.

Aziz Giovanni Vaftizhanesi, sekizgen şekildedir ve dışı tipik Floransa Roma mimarisini yansıtan renkli mozaiklerle donanmış. Ön Rönesans olarak nitelendirilen bu özellikle klasik mimari harmanlanmış bu eserin dış cephesi “İlahi Komedya”nın yazarı Dante’nin buralarda yaşadığı günlerden beri değiştirilmemiş.

Bronz kapılarıyla ünlü bu yapının en eski kısmı güney kapıları.

Pisano’nun eseri olan bu kapılar dışında diğer kapılar bir yarışma

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

BİR MEYDANDA İKİ ÜNLÜ ESER KARŞI KARŞIYA

33

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

sonunda yapılmıştır ve yarışmayı Ghiberti kazanmış. İncil’den çeşitli sahnelerin betimlendiği kapılar bu şekilde yapılmıştır. Bu kapılar “Cennet Kapıları” olarak biliniyor.

Vaftizhane’nin tavanı 13. yüzyıldan kalma ve birçok ünlü Floransalı kişi bu kısımda tasvir edilmiş.

34

Doğrusunu söylemem gerekirse kendimi kapılardan zor aldım.

Sonunda San Giovanni’ye girdim.

Nefesim kesildi! Yapının içi dışından göz kamaştırıcıydı, sekizgen kubbesi çok yüksekti ve tüm kubbe altın renkli yüzey üzerine yapılmış fresklerle süslenmişti. Küçük kilisenin tavanını ve duvarlarını kaplayan altın işlemeli resimlerin büyüsüne kapıldım. Kilisenin uzun sıralarına sırt üstü yatıp dakikalarca zengin mozaikleri seyrettim. Görüntü müthişti! Harikaydı!

EN ÜNLÜ ÇIPLAK ADAM:

Michelangelo'nun Davud heykeli Orijinali Accademia dell'Arte del Disegno'da bulunan 5.17 metre yüksekliğindeki ünlü heykelin bir kopyası Piazza della Signoria'da, bir kopyası ise yine şehirdeki Michelangelo Tepesi'ndedir.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Yapımı iki yıl süren bu heybetli heykel 5 metre boyunda ve 5660 kg ağırlığında...

Uzaktan bakıldığında bile hayran kalınabiliyorken şu detaylara bir baksanıza!

35

Michelangelo, 1564 yılında 88 yaşında hayata veda etse de başta ''David'' eseri olmak üzere diğer bütün eserleriyle zaten kendisini ölümsüzleştirmişti.

Michelangelo'nun Davud heykeli kadar ünlü olan sadece bir kaç heykel vardır. Rönesans dönemi sanatçısı olan Michelangelo, bu heykeli 1504 yılında tamamladığında daha 29 yaşındaymış ve bugün, yılda 8 milyon insan Davud eserini görmek için Floransa'daki Galleria Dell'accademia' yı ziyaret ediyor. Fotoğraflara baktığınız zaman bu ilginin sebebini apaçık göreceksiniz. Uzaktan bakıldığında bile muhteşem olan bu esere uzaktan bakmak yetmez, biraz daha yakından bakmanız gerekir. Boredpanda'nın derlediği David eserinin yakın çekim fotoğraflarını sizler için düzenledik ve Galleria Dell'accademia'yı ayağınıza getirdik.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

36

PONTE VECCHIO Ponte Vecchio yani Eski Köprü'ye gidiyoruz şimdi.. Arno Nehri üzerinde bulunan Ponte Vecchio üzerindeki küçük küçük hediyelik eşya dükkanlarını dolaşabilirsiniz.

14. yüzyılda yapılmış bu köprünün 2. Dünya Savaşı sırasında bombalanıp yıkılan diğer tüm Floransa köprüleri aksine dimdik ayakta kalmasını da önemli bir bilgi olarak aklımızın bir köşesinde bulunsun.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Orvieto‘nun en eski yapısı 7. yy’dan kalma bir kilise.

Buradan papa dördüncü haçlıları ilan etmiş. Her yer taş, eski mükemmel korunmuş. Şimdi sırada Orvieto’ da … Italya’nın Umbira bölgesinde, Roma’dan trenle 1.5 saat uzaklıkta, tren istasyonundan şehir merkezine finüküler ile çıkılan bu şirin kasabaya bir Toskana gününün sonunda 3 saat ayırıyoruz. Orvieto’ya vardığımızda tekrar ortaçağa geri gidiyoruz.

Bereketli topraklar buranın ünlü beyaz şarabının elde edilmesini sağlıyor.

Her yıl milyonlarca turist Orvieto’yu ziyaret ediyor.

Yine söylüyorum mutlaka görülmesi gereken bir yer.

Denilebilir ki şehirde yer altı ve üstü olarak üzere iki türlü yaşam var. En azından eski zamanlarda öyleymiş.

Merkeze doğru yürüyoruz, burada 13. yy’a ait çan kulesi var. Gerçekten çok güzel. Meydan çok kalabalık,

daha doğrusu her yer kalabalık. Akşam saatlerine yakın vardığımız için herkes bir kafe ya da restorana oturmuş yiyip içiyor. Hava biraz soğuk ama yine de çok keyifli bi görüntü var.

Orvieto‘nun en eski yapısı 7. yy’dan kalma bir kilise.

Buradan papa dördüncü haçlıları ilan etmiş. Her yer taş, eski mükemmel korunmuş.

Her yer kilise ve eski yapıyla dolu. Umbria bölgesine gelen herkesin muhakkak buraya uğraması lazım. Hava kararmaya başlıyor ve bende oldukça yoruldum. Kuzenimle birlikte sempatik bir kafeye oturduk, bu yorgunluğun üzerine muhteşem el yapımı şaraplarından tadmasak olmazdı .

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

19 MAYIS BİR UMUDUN TARİHİ

E M R A H VA R O L

M

esele Samsun’a çıkmak değildi.

Mesele o gemiye binecek yüreği ortaya koymaktı. Dünyanın büyük güçleri toprağında gece gündüz işgallerdeyken, kadınlarımızın ırzına geçilirken, İstanbul sokaklarında Yunanistan, İngiltere bayrakları dalgalanırken, askerlerimiz yabancı askerlerin alt rütbelerine dahi selam veren haldeyken, bu toprakların insanına güvenmekti mesele… Ülke tam anlamıyla çöküşteydi.

Mustafa Kemal Paşa bu durumu şu şekilde özetliyor Nutuk’ta: ‘’Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, 1. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes

anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…’’

Mustafa Kemal Paşa’nın, ülkenin

hali buyken yapacağı başka şeylerde vardı aslında! Gidip bir hanedan üyesinin kızıyla evlenip güzel bir sarayda yaşayabilirdi. İstanbul’un en güzel yalılarında boğaza bakıp ömrünü geçirebilirdi.

Anadolu’ya güvenmekte neydi!

Mustafa Kemal Paşa’nın hayatı mücadele içinde geçmişti. Yine mücadeleye atılmak için bir an olsun düşünmedi. Tek bir şeyi görmek istiyordu. Anadolu ne kadar arkasından gelecekti. Halbuki Anadolu çoktan hazırdı. Her yerde yerel direnişler başlamıştı.

Denizli’de Müftü Ahmet Hulusi Efendi, düşmana boyun eğmeyin diyordu halka ve şu çağrıyı yapıyordu: ‘’ Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle

mutlaka fiili mukabelede bulununuz.’’

Silahı olmayanı 3 taş atarak düşmana karşı koymaya çağıracak kadar memleket sevdalılarını görünce, Mustafa Kemal’i tutmak ne mümkündü.

Tutamadılar zaten!

Samsun’a o gün ayak basan sadece Mustafa Kemal değildi. Bir ülkenin umudu, bir halkın emperyalizmi yenmesi, çocukların gülmesi o gün Samsun’a ayak basanların başarmasına bağlıydı.

Başaracaklardı ama nasıl!

Türk Milleti’ne güvenerek, akıllı ve reel politika izleyerek ülkeyi bu cendereden çıkaracaklardı.

19 Mayıs 1919, sıradan bir gün değildir. Kürşad’ın Çin Sarayı’nı basması gibi,

Alparslan’ın Malazgirt’ten Anadolu’ya girmesi gibi, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethi gibi, Osman Paşa’nın Plevne’de direnmesi gibi, Çanakkale’de 5 dakika sonra öleceğini bile bile o mevziye girdikleri gün gibi bir gün…

Bize düşen Atatürk’ün bir kez daha Samsun’dan yola çıkmasını beklemek değildir! Mustafa Kemal’i Samsun’a çıkaran şartları oluşturmamaktır bir daha. Çok çalışmaktır. Sanayide en ileri boyuta geçebilmektir.

Geleceğin teknolojisine yatırım yapmaktır. Ülkemize dört elle sarılmaktır. Kimseyi ötekileştirmemektir!

19 Mayıs Türk Milleti’nin yeniden umutlandıığı tarihtir. O umudu başlatanlara selam olsun!

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

CHP DENİZLİ MİLLETVEKİLİ KAZIM ARSLAN:

40

7 HAZİRAN VE 1 KASIM 2015 SEÇİMLERİNİN ARDINDAN 3.KEZ DENİZLİ’DEN CHP MİLLETVEKİLİ ADAYI GÖSTERİLDİNİZ. GEÇEN 3 YILLIK SÜRECİ NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ? HANGİ ÇALIŞMALARA İMZA ATTINIZ? enizli’nin bir milletvekili olarak, 3 yıllık süreç, CHP’nin öncü davrandığı her konunun iktidar tarafından taklit edildiği, önce yapmamak için direnç gösterildiği, daha sonra kendilerinin ürettiği bir fikir ve hizmetmiş gibi halka reklam edildiği bir dönem olarak tarihe geçmiştir. 2015 yılının 7 Haziran seçimi, CHP’nin öncülüğünde Türkiye’de sosyal adalet ve sosyal politikanın yeniden konuşulduğu, halkın istek ve ihtiyaçlarına yönelik projelerin ortaya konulduğu, daha sonra bunların iktidar tarafından kop-

D

ya çekilerek 1 Kasım seçimlerinde kullanıldığı gördük. Artık kısır siyasi polemiklerin değil, üretim ve istihdam odaklı bir ekonomik modelin CHP tarafından yeniden gündeme taşındığı bir dönem olmuştur. Burada ürettiğimiz ve ülke geneline yaydığımız politikalar, 3 yıldır iktidarın da seçim vaatlerinin temeline yerleşti ve bazıları da bizim baskılarımız karşısında uygulamaya sokulmuştur. Öyle ki bugün iktidarın seçim öncesi çıkarma kararı aldığı emekli ikramiyesi, taşeron, akaryakıtta vergi düzenlemesi, çiftçi desteklemesi, bazı meslek gruplarına ek gösterge ve maaş iyileştirmeleri

hep bizim 3 yıl boyunca Mecliste verdiğimiz mücadelenin ürünüdür. Bütün bunlarla ilgili olarak kanun teklifi verdiğimiz halde, bunlar iktidar tarafından hep mecliste reddedilmiştir.

TÜRKİYE ÜÇ YILLIK SÜREÇTE NELER YAŞADI? Bu 3 yıllık süreçte ülkemiz, iktidarın hatalarından dolayı neredeyse 30 yılda karşılaşamayacağı kadar sorunu yaşadı. PKK, PYD, IŞİD ve FETÖ terörü, şehir merkezlerinin terörist saldırılarının hedefi haline gelmesiyle, tarihimizin en kanlı ve hain darbe girişimiyle yüzlerce vatandaşımız şehit olmuş, binlerce

vatandaşımız gazi olmuştur.

En derin ekonomik krizlerden birisini bu dönemde yaşıyoruz, dış politikada en büyük hataları ve sonunda AB hedefinden uzaklaşmayı bu dönemde görüyoruz. Komşularla ve Dünya ile barış içinde yaşamayı muhafaza edemeyen bir iktidar var. Bu nedenle bölgede ve dünyada tam bir yalnızlaşma yaşanmaya başlanmıştır. Böylesi bir dönemde, doğru kadrolarla, doğru seçim beyannamesiyle yola çıktık, ancak önce 1 Kasım erken seçimi, ardından 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi, devamında 16 Nisan’daki hukuksuz, şaibeli ve Meclis’in yetkilerini yok etmeye adanmış bir anayasa referandumu, son olarak 24 Haziran baskın seçimiyle, görevimizi kesintisiz biçimde yapma hakkımız elimizden alınmıştır. Üç senelik çalışma döneminde bu seçimle birlikte dört seçim yapılmıştır. Bir ülkede bu kadar sık seçim yaparsanız, istikrarı ve güveni sağlayamazsınız. 24 Haziran’da CHP’nin işbaşına gelmesiyle birlikte bu düzen değişecektir.

Tüm bu olumsuzluklara karşın, Türkiyemiz için kararlı biçimde, aralıksız çalışmaya devam ediyoruz. Biliyoruz ki toplumumuz bu kadar çok gerginlikten ve kavgadan sıkıldı, sık sık seçim yapılmasından yıldı. Artık 16 yılın enkazı altından yeni ve

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

MECLİS’TE BU ÜÇ YILLIK KISA DÖNEMDE HANGİ ALANLARA YOĞUNLAŞTINIZ ?

Bugün iktidarın yeni reformlar diye anlattığı hemen her şeyi 3 yıldır Meclis’te biz gündeme getirdik. Görüyoruz ki söylemlerimiz, komisyonlardaki uyarılarımız, Meclis kürsüsündeki ısrarlı duruşumuz, bugün iktidarın seçim manifestosuna, yeni bildirgesine de rota olmuştur.

Bugün bir CHP Milletvekili olarak gururla söyleyebilirim ki, CHP kadrolarının 3 yıllık Meclis performansı, sahadaki çalışmaları iktidarın uykularını kaçırmaktadır. Üç yıla yakın süreçte Meclis Genel Kurulunda 330 defa söz aldım, neredeyse her kanun görüşmesinde söz alarak, kürsüde en çok konuşan ve milletin sorunlarını dile getiren vekillerden biri olarak partimizin görüşlerini açıkladım, çözüm önerilerimi sundum.

Sanayi, tarım ve esnaf kesiminin üzerindeki maliyetlerin hafifletilmesi, yeni bir vergi reformunun gündeme gelmesi, enerji bedellerinin düşürülmesi, tarım-sanayi birlikteliği için yeni bir ekonomik modelin ortaya konması önceliğim oldu. İhracatı ithalatını karşılayan bir üretim modeli için yerli, katma değeri yüksek ürüne yatırım yapan Türkiye sanayileşmesinin gelişmesi için üretim seferberliğini ön planda tuttum, hemen her konuşmamda dile getirdim. Çünkü gerçek kalkınma ve büyüme, Yatırıma, üretime, istihdama ve ihracata yapılan teşvik ve desteklerle olur. Bu modele bağlı olmadan borçlanmaya, ithalata ve tüketime bağlı olarak gerçekleşen büyüme hiç işe yaramaz, bugünkü yaşadığımız ekonomik krizin nedeni olur.

derece yoğun ve Denizli-Ankara arasında oldukça verimli geçtiğini söyleyebilirim. Denizlimizi 25. ve 26. Dönemlerde Meclis’te ve bölgemizde çok daha kararlı bir söylemle temsil ettim, kentimizde adeta basılmadık toprak, dile getirilmedik sorun bırakmadım, sürekli halkımızla iç içe oldum. Yeni dönemde bu tempomuzu daha da arttırarak çalışmalarıma kaldığı yerden devam edeceğim.

Başta partimizin sözcüsü olduğum Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonundaki çalışmalarım olmak üzere, Meclisteki çoğu komisyonun kanun hazırlık çalışmalarına katılarak komisyonlarda 100 defa konuşma yaptım, eksiklikleri söyledim, olması gerekenleri anlattım, çözüm odaklı bir çalışma gerçekleştirdim. Kendi komisyonumuzdan geçen kanun tasarı ve tekliflerde 54 defa söz aldım ve başta zeytinlikler olmak üzere, kıyı ve meraların imara, hatalı sanayileşmeye açılmasına karşı çıktım.

Kamuoyu gündemine getirdiğimiz zeytinliklerin kesilmemesi kampanyasında ön safta yer alarak, zeytinliklerimizin korunması adına yasanın geri çekilmesini sağlayanlardan oldum.

AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi, sanayicilerin yeni teşvik ve desteklere kavuşması, maliyetlerin azaltılması yönündeki önerilerimi sundum, OSB’lerin, Teknokentlerin üniversitelerle daha doğrudan ilişki kurması, ihracatımızda yüksek teknolojili

ürünlerin üretimi için verdiğim önergeler iktidar tarafından da kabul gördü ve yasalaştı.

Bu 3 yıllık süreçte yönelttiğim 115 yazılı soru önergesiyle Denizli ve Türkiye genelinde tarım, sanayi, ekonomi, eğitim, sağlık, ulaşım, dış politika alanlarında üretken, kendisi ve bölgesiyle barışık, üretenin alınteri soğumadan hak ettiğini aldığı bir Türkiye için uğraş verdim. Genç istihdamı, nitelikli ara eleman eğitim yetiştirilmesi, üniversite-sanayi işbirliği, üreten kesimlerin maliyet yükünün hafifletilmesi alanındaki mücadelemle Türkiye’de ulusal basının ilgi alanında oldum.

Meclis’e sunduğum 7 araştırma önergesinin 2’si doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için görüşüldü. Verdiğim 17 kanun teklifinin 5’i kanunlaşırken, 2’si Genel Kurul’da doğrudan gündeme alınma talebiyle görüşüldü ve iktidar oylarıyla reddedildi. Geride kalan bu 3 yılın tüm zorluklarına ve her bir yılda seçim yapılmasına karşın, kendi açımdan son

YENİ DÖNEME DAİR PROJELERİNİZ VE ÖNGÖRÜLERİNİZ NELERDİR ?

Partim 27. Dönemde Denizli’den bir kez daha aday gösterme kararı alarak bu onuru bana yaşattı. Aktif olarak 35 yılı aşan siyasi yaşamımda Denizli’de partimin her kademesinde yer alma gururunu yaşadım. Örgütten gelen bir avukat ve sanayici olarak üretimin, çiftçinin, işçinin, köylünün, esnafın, emeklinin, sanayicinin ve ihracatçının sorunlarını, adaletin can çekiştiği noktaları işin mutfağında yaşayarak bugünlere geldim.

Sivil toplumun farklı alanlarında edindiğim deneyimle, toplumsal dayanışmanın nasıl kurulabileceğine, adaletsizliğin nasıl giderileceğine dair bilgi biriktirdim. Şimdi bu deneyimler Meclis’teki çalışmalarımla 3 yıl içinde pekişti ve yeni bir döneme daha umutla giriyorum, daha çok faydalı olacağıma inanıyorum. Ülkemizde 16 yılda yaşatılanlar bu milletin canına tak ettirmiştir. Her yerde “ARTIK TAMAM, MİLLET İÇİN GELİYORUZ” diyoruz. Genel Başkanımız Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU ve

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

uzlaşıya dayalı bir güç doğacak ve bütün sorunların çözümüne çare olacaktır. Ekonomiye ve hukuka güven, terör karşısında huzur, dış pokitikada saygınlık getirecek bir iktidar alternatifi olarak CHP’nin açılımları çok kararlı adımlarla geliyoruz, TAMAM diyoruz. MİLLET İÇİN GELİYORUZ ve ÜLKEMİZE BARIŞ ve HUZUR GETİRECEĞİZ.

41

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

inşallah 24 Haziran akşamının Cumhurbaşkanı Sayın Muharrem İNCE liderliğinde, 81 milyonun tarafsız hizmet alacağı, özlenen Türkiye’yi kuracağız.

42

Yargının bağımsız olduğu, adaletin en iyi şekilde gerçekleştiği bir Türkiye hedefimiz var. Seçim bildirgemiz temelde 5 büyük sorunu kısa sürede çözmeye odaklanıyor: Eğitim, ekonomi, demokrasi, dış politika, toplumsal barış. Çağdaş fen ve tekniğe dayalı uygulama ağırlıklı bir eğitim, Cumhuriyetimizin ve demokrasinin kökleştiği, sağlık, ekonomi, dış politika, toplumsal barışın ve huzurun tesis edildiği bir Türkiye özlemini gerçekleştireceğiz. Bunların altını dolduracak, ekonomide yeniden güven ve istikrarı, kalıcı yatırım ve güvenceli istihdamı, medya bağımsızlığını sağlayacak bir modeli kuracağız.

Tarafsız ve bağımsız yargıyı, medyayı oluşturacağız.

YENİ DÖNEMDE CHP NE ÖNERİYOR? Bugün maliyetleri haftalık artan, doların önünü göremeyen, borcu katlanan, siftahı unutan esna-

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

fın, sanayicinin, çiftçinin yüzünü güldürecek, belli ailelere değil tüm millete hizmet getirecek bir vergi reformunu sağlayacağız. Artık dolaylı vergi yükü düşecek, kambura dönüşen ek yükler sırtımızdan inecektir.

Vatandaşın kemer sıktığı değil, öncelikle devletin kemer sıktığı ve israftan kaçındığı bir düzeni getireceğiz. Üretim seferberliğini gerçekleştirerek ülke ihtiyaçlarının karşılandığı, ithalatı her gün daha artan bir Türkiye değil, ihracatı ithalatı karşılayan, hatta dış ticaret fazlası veren bir Türkiye arzu ediyoruz ve planlarımızı buna göre yaptık. Her alanda üreten kazanacak, öğrenci laik, bilimsel ve ücretsiz eğitim alacak. Kamuda liyakat yeniden başarının anahtarı olacak. Asgari ücretli en az 2200 Lira alacak, gençler yılda iki defa, 19 Mayıs ve 29 Ekim’de bayram bursuna kavuşacak, iş güvencesiyle eğitim hakkını alacak. Emeklimiz ayın sonunu kara kara düşünmeyecek. Emeklilerimiz iki dini bayramda da bir asgari ücret tutarında ikramiye alacaklar.

Emekliler arasındaki eşitsizlikler intibak yasasıyla giderilecektir.

Evli olan kadınlarımız bir işte çalışmıyorsa aile sigorta sistemiyle sigortalı olacak, sigortasız

kadınımız olmayacaktır.

Katma değeri yüksek ürüne, ihracatı yerli üretimle artan, markalaşan, dış politikasını baştan aşağı değiştirerek yeniden saygınlık kazanan bir ülkeyi elbirliğiyle kuracağız. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi yeniden uygulamaya sokulacaktır. Kurumların bağımsızlığı baştan ele alınacak ve hiçbir siyasetçi bankaya, yargıya, medyaya parmak sallayamayacaktır.

Her kurum ve şahıs kendi görevini yasalarla çizilmiş çerçevede yürütecek, birbirinin alanına taşmaya kalkan kişiye partisiz Cumhurbaşkanı sınır çizecektir.

Kuvvetler ayrılığı yeniden tesis edilecek, parlamenter sisteme, güçlü Meclise ve saygın, adil devlete giden yolların taşını CHP kadroları yeniden döşeyecektir.

NASIL BİR BÜYÜME MODELİ İÇİN ÇALIŞIYORSUNUZ? Türkiye artık sadece inşaatla büyüme modeline paydos diyecek, sanayi ve teknoloji yoluyla cari açığı azaltılacak, dış ticaret fazlası veren bir sistem yaratılacak, 4. Sanayi Devrimine hazır olmak için gençlerimizin eğitimine öncelik verilecektir. Boş tartışma-

larla gençliği kamplaştıran değil, tam gün eğitimle; proje okullarla değil, nitelikli/niteliksiz okul ayrımıyla değil, baştan aşağı öğrencinin niteliğini geliştirmeye dönük eğitime odaklanan yeni bir eğitim sistemine yöneleceğiz. Yurt ve burs sorununu en geç 1 yıl içinde çözecek bir altyapı kuracağız. Üniversiteyi kazanan tüm öğrencilerimizin yurt ve kredi sorunu mutlaka çözülecektir.

Kapanan bütün okullar bizim dönemimizde açılacak, atanamayan öğretmenler atanacak, ücretli ve sözleşmeli öğretmen çalıştırılmasına son verilecektir. Gençleri yeni dönemin temeline yerleştiren, seçim kampanyasında genç istihdamını, üreten ve markalaşan Türkiye modelini hedef alan, çatışmayıp barışan kadınların istihdamını ve güvenceli aile sigortasını öncelikli sayan bir modelle geliyoruz.

Seçim kampanyamızın temelini,Cumhuriyetimizin kuruluş ayarlarına dönen,Demokrasimizi güçlendiren,çağdaş fen ve teknoloji ağırlıklı bir eğitimi gerçekl eştiren,yatırımı,üretimi,istihdam ı,ihracatı arttıracak bir kalkınma modeli üzerine oturtacağız.

OHAL’i derhal kaldıracağız ve ülkemizi normalleştireceğiz.

Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini kurduğunda,kısa sürede Dünyada itibarı olan bir ülke olduysa,CHP İktidarındada aynı itibarını tekrar kazanmış,dostları artmış,huzur içinde yaşayan bir Türkiye modelini hedefliyoruz.

manna K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

GİZLİ İKSİR

44

B

ir çok İslam alimine göre ayette bahsedilen kudret helvası mannadır. Çölde bulunulan 40 yıllık bir zaman diliminde bu nimetten Hz. Musa’nın kavmi yararlanmıştır. Ancak mannanın hikayesi daha da eskilere dayanır. Bazı araştırmacılara göre manna ilk olarak kayıp kıta MU’da keşfedilmiştir. İsmi de Mu-nnadır. Yani Mu’nin içeceği.

1904 Yılında Mısır bilimciler Sina yarım adasında yeni bir sefere çıkar ve 2070 metrede bir tapınak keşfederler. Tapınağın bir bölümü açığa inşa edilmişken diğer yarısı ise arkasında bulunan bir dağın içerisine oyulmuştur. Tapınakta yapılan araştırmalar esnasın da bir kabın içerisin de garip bir toz bulunur. Toza yapılan daha kapsamlı incelemeler de bu tozun o güne kadar hep anlatılan ancak varlığı ispat

edilemeyen manna olduğu anlaşıldı.

Manna eski Mezapotamya medeniyetlerinde Şamanna olarak bilinirdi. Antik Mısır’da rölyeflerden bu iksiri Firavunların ve soyluların kullandığı bilinmektedir. Ayrıca yine Eski Mısır da İnsiyeler isimli bir tarikat müritlerine kademe atlattırıp rahip sınıfına çıkartabilmek için; Onları taş bir tabuta kapatır çok az sebze ve manna ile besler sadece özel ihtiyaçlarını gidermesi için tabuttan çıkartarak 2 yıllık bir ruhsal evrime tabii tutardı. 2. Yılın sonunda eğitimi tamamlayan kişi artık her istediğin de Astral seyahate çıkabilir ve ruhsal varlıklar ile iletişim kurabilirdi.

Manna altın elementinin belirli bir şekilde yakılarak elektriğinde dahil olduğu çeşitli karmaşık kimyasal işlemler ile elde edilen monoatomik beyaz bir tozdur. Bu beyaz toz yüksek devirli altın ve platin grubu metallerden oluşur ve dünyada bilinen en iletken maddedir. Manna kullanımına başlanmadan önce 40 günlük hayvansal ürünlerin yenmediği özel bir diyet uygulanır. Sonra düzenli olarak kullanımı neticesinde kanseri yok etmek, kötü huylu tümörleri ortadan kaldırmak, beynin çok daha fazla nöron üreterek daha fazla çalışmasını sağlamak, 6. hisi açıp istenildiğinde belirli bir konuda transa geçebilmek gibi temel özelliklerinin yanı sıra daha başkaca bir çok hastalığa iyi

gelmektedir. Çeşitli İslam alimlerinin anlatımına göre; 7 Kat sema ve bunların içerisinde 18 ayrı geçiş seviyesi bulunur. Şimdiye değin dünyada yaşamış veli kişilerin en üstünü dahi en fazla 6. kata kadar ulaşabilmiştir.

Her katta ve Seviye de biz insanlara bildirilen yahut bildirilmeyen binlerce varlık vardır. Manna’yı kullanan kişi transa girdiğinde bu seviyelerde ki varlıklarla da temasa geçebilir.

Beynimiz de bulunan epifiz bezi Eser miktarda fakat düzenli olarak melatonin ve seratonin hormonu salgılar. Melatonin epifiz bezinin pineolasit adı verilen hücrelerinden salgılanır. Biyoritmi belirler ya da biyoritm üzerinde etkilidir. Pineolasit hücreleri ışığa duyarlıdır.

Elektromanyetik dalga yoğunluğu arttırıldıkça melatonin salgılanması azalır. Pinolin ise Dış salgı bezleri ya da Ekzokrin bezler olarak adlandırılan sınıfta faaliyet gösterir, salgılarını özel bir kanal aracılığıyla ya da doğrudan vücut dışına verir. Ekzokrin bezler, stroma ve parankima denilen iki kısımdan oluşur. Ekzokrin bezlerin bağ dokudan oluşan kısmına stroma, epitel dokudan oluşan kısmına parankima denir. Tükürük bezleri, derideki ter ve yağ bezleri ekzokrin bezlere örnektir.

Ekzokrin bezler, embriyonik gelişim sırasında örtü epitelinden köken alıp gelişir. Bu madde aynı zamanda bitkilerden elde edilerek bir uyuşturucu olarakta kullanılmaktadır. İnsan beynindeki DMT üretimi genellikle çok küçük miktarlarda olduğu için, psikedelik etkilerini deneyimlemenin bir yolu onu dışarıdan almak. Bu uyuşturucu, insanların farklı boyutları algılamasını mümkün kılmaktadır.

DMT kullanmış ya da bu maddeye maruz kalmış kişiler, bir tür birlik hissiyatı deneyimlediklerini savunuyorlar. Normalde tüm psikedelik maddeler, her bireye özel bir takım sanrılara sebep olurlar.

Fakat DMT kullanan bireylerin yaşadıkları

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

olarak tanımladığı bu durumu yaşayan insanlarda beyinde yüksek miktarda DMT salgılamasına sebep olduğu için, farklı boyutlara kapılar açıyor ve bir takım şizofrenik sanrılara sebep oluyor.

Ancak bilim adamları bu şizofrenik sanı olarak yorumladıkları durumu henüz açıklayabilmiş değiller. Bilim insanları bu konuda derinlemesine araştırmalar yapmakta ve deneyimlerini kayıt altına almaktadırlar. Son yıllarda bu durum bilim dünyasında büyük karmaşalar kopartmıştır. Manna ise kullanılan tüm harici maddelerden çok daha ileri seviyede melatonin ve seratonin hormonu salgılanmasını sağlayarak beyin içindeki nöronlar arasındaki elektrik aktivitesini güçlendirir.

almasına olanak sağlar. Beynimiz bizim insiyatifimiz dışında günde ortalama 1 milyar işlem yapar. Beynimizin bu kadar büyük bir kısmını kontrol edebilmemiz örneğin yeni bir yabancı dili 1 günde ana dilimiz gibi konuşabilmemize, bitkilerle ve hayvanlarla iletişim kurabilmemize, çoklu matematik işlemlerini zorlanmadan çözebilmemize Bir akar suyun akışını

dahi suyun aslında canlı olduğunu bilerek molekülel anlamda onu anlayarak izlememize kısacası yaşadığımız dünyayı artık bambaşka bir gözle görmemize neden olur. Manna’nın etkileri hakkında bildiklerimiz sadece buz dağının görünen yüzüdür. Bu sırlarla dolu altın tozunun bilinmeyen bir çok işlevi daha vardır.

30. dereceye yükselen bir masonun ilk olarak öğrendiği sır madde budur.

Bir başka deyişle mannayı 30. derece ve yukarısı masonlar kullanmaktadır.

Bunun dışında Türkiye’de de bir çok siyasetçi ve iş adamının fahiş fiyatlar karşılığında tapınakçılardan bu maddeyi satın aldığı bilinmektedir. Siyasi liderlerin ilerleyen yaşlarına rağmen nasıl bu kadar dinç olduğunun ve halen nasıl olup da koltuklarına bu denli sıkı sıkıya yapışıp kalmış olduklarına da net bir açıklamadır.

Temel formülü ise sadece 33. dereceye ulaşmış üstad olarak anılan tapınakçılar ile yüksek dereceli illuminati komiserleri ve 300 ler konseyindeki Siyonistler çalışma gruplarındaki ilimsel uzmanlıklarına göre kullanmaktadır. Temel formül ile hem vücut zindeliklerini sağlamakta hemde ileri derece de ruhsal varlıklarla iletişim kurmaktadırlar. Mason locasında 33. dereceden masonların yaptığı bir şeytana tapma ayinin görüntüsünün medyaya yansımasından sonra şeytanla direkt iletişim kurmak için manna kullanıldığı düşünülmektedir.

Bu sebeple beynin az çalışan daha doğrusu ulaşılamayan-hükmedilemeyen yerlerine ulaşılır ve tüm bilinç altı aktivitelerini kişinin bilinç düzeyinde kontrol altına M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

deneyimler birbirine çok benziyor. Tüm evrene bakış açılarının değiştiğini ve her şeyin bir olduğu hissiyatının güçlendiğini söylüyorlar. Şamanların beyinlerinde de yüksek DMT salgılaması olduğu biliniyor olsada buna neyin sebep olduğu halen bilinmemektedir. Halk arasında Peygamber hastalığı olarak bilinen bilim adamlarınınsa temporal lob epilepsisi

Tarih boyunca antik medeniyetlerce kullanılmış olan bu madde medeniyetlerin çöküşü ile gizli tarikatlerce formüle sadık kalınarak yapılmaya devam edegelmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Fakat uzman simyagarlarca manna formülleri işlevleri bakımından 3'e ayrılmıştır.

Keza ilk formülü direkt kullanmak ilme ve sırra vakıf olmayan kişiler için son derece sakıncalıdır. En yaygın ve hafif olan formülü zihinsel berraklık ve vücudu yenilemesi işlevlerine haiz olan gençlik mannası diye adlandırılan formülüdür.

Günümüz de insanlık tarafından pek bilinmese de tapınak şövalyeleri yani masonlarca özel simyagarlara hazırlattırılmaktadır.

45

"Vakit, TÜRKİYE vakti, vakit DENİZLİ vakti”

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

24 48

Haziran Seçiminin önemine dikkati çeken AK Parti Denizli İl Başkanı Necip Filiz; "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la başlayan bu yolculukta, 16 yıllık iktidarlığı döneminde Türkiye'nin kazanımları birilerini rahatsız ediyor ki, Türkiye ile Genel Başkanımızla uzun yıllardır uğraşıyorlar. Aslında yapılmak istenen Recep Tayyip Erdoğan'ı devirmek ve Türkiye'nin önünü kesmektir.

Bütün dış güçlerin planları, içerideki işbirlikçileriyle buna yönelik işlemektedir.

Ama ne yaparlarsa yapsınlar, 2013 yılı Gezi olaylarında bunu başaramadılar, 17-25 Aralık olaylarında bunu başaramadılar, MİT tırlarına düzenlenen operasyonlarla bunu başaramadılar, 15 Temmuz hain darbe girişiminde fiili olarak Türkiye'yi işgal etmeye yeltendiler, yine başaramadılar.

Başaramayışlarının bir tek nedeni vardı. Bu ülkenin başında Recep Tayyip Erdoğan gibi bir lider vardı, bunun için başaramadılar." şeklinde konuştu.

"24 Haziran seçimleri öncesinde yeni yalanlarla, yeni planlarla, yeni birtakım ekonomik operasyonlarla 'Türkiye'ye diz çöktürebilir miyiz?' diye sinsice ve haince planlar yapılmaktadır." diyen Filiz, şunları kaydetti: "Bugün döviz kurları üzerinde oynanmasındaki temel sebep, kalkınmakta ve gelişmekte olan, bölgesinde söz sahibi olan bir Türkiye'yi hazmedemeyen çevreler, acaba 24 Haziran'da, Türkiye'nin önünü kesemezsek, Recep Tayyip Erdoğan'ın bu yükselişini engelleyemezsek, 16 yılda Türkiye 100 yıllık mesafeyi kateden bir Türkiye, 24 Haziran'dan sonra nasıl bir noktaya gelirin hesaplarını ve endişelerini yaşıyorlar. İnanıyorum ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti teşkilatları ve 15 Temmuz'da o hain darbe girişimine karşı kıyama kalkan milletimiz, 24 Haziran'da bir kez daha kıyama kalkmak suretiyle Türkiye üzerinde oyun oynamaya çalışanlara

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

en güzel cevabı inşallah sandıklarda verecektir."

Seçimlerle ilgili toplum üzerinde bir algı oluşturulduğunu belirten Filiz, "(Cumhurbaşkanlığı'nda evet Recep Tayyip Erdoğan'a oyumuzu vereceğiz, helal ve hoş olsun ama milletvekilliği noktasında düşüneceğiz) diyenler var. Bilesiniz ki, bu haince ve sinsice planlanmış bir oyundur.

Eğer güçlü bir Meclis olmazsa, güçlü bir hükümet olamaz. Güçlü bir hükümet olmazsa güçlü bir Türkiye olamaz.

Dolayısıyla sloganımız bizim şudur; 'Güçlü Meclis, Güçlü Hükümet, Güçlü Türkiye’dir." diye konuştu.

Partisinin seçim beyannamesi hakkında da hatırlatmalar yapan Başkan Filiz, Türkiye'nin bundan sonra daha da büyüyeceğini söyleyerek devamla şu ifadelere yer verdi: “Türkiye, AK Parti iktidarı ile tam 3,5 kat büyüdü. Dünyada, Türkiye'nin itibarı

yükseldi, toplumun bütün kesimleri kalkınma ve refahtan pay aldı. Her ilimize üniversite götürdü, terör hareketlerine, PKK, FETÖ ve DEAŞ'a en ağır darbeyi iktidarımız döneminde vurduk. Sağlıkta, büyük devrimler gerçekleştirdik. Enerjide savunma sanayiinde yerli ve milli atılımlar yaptık. Vatandaşımızın derdiyle dertlendik, çiftçimizin, memurumuzun, gençlerimizin, kadınlarımızın yanında olduk. Şimdi büyümeye, üretmeye, istikrara devam ediyoruz. Ramazan ve Kurban Bayramı öncesinde 12 milyon emeklimizin tamamına bin lira bayram ikramiyesi haziranın ilk haftası verilecek.

Bizi operasyonlarla çöktürmeye çalışanlara inat Türkiye'yi daha da büyüteceğiz, bölgemizde söz sahibi olan güçlü bir ülke haline getireceğiz. Ülkemizin, milletimizin hayallerini gerçeğe dönüştürmeye devam edeceğiz. İşte bunun için istikrar sürsün Türkiye büyüsün diyoruz. İşte bunun için Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti diyoruz. Öyleyse şimdi: "Vakit, Türkiye vakti, vakit Denizli vakti”

Bursa Kebap Evi cadde konseptiyle fark yaratıyor Bursa Kebap Evi konsept dışı lezzetleriyle şaşırtmaya devam ediyor. Bir yıl gibi kısa bir sürede Denizli’nin önemli marka mekanlarından biri olmayı başaran Bursa Kebap Evi, franchising sistemi olmasına rağmen konsept dışı lezzetleriyle ön plana çıkıyor. Uyguladığı cadde konsepti ile ciddi bir başarı grafiği yakalayan Bursa Kebap Evi’nin genç patronu Süleyman Üstek ile başarısının sırlarını konuştuk.

Bursa Kebap Evi’nin bir konsepti var ve bu konseptin dışına hiçbir şekilde çıkartmıyor.

Bursa Kebap Evi markasının Türkiye geneli 85 tane şubesi var. Biz 2015 yılından bu yana bu markayla çalıyoruz ve bu 85 şube içerisinde başarı açısından üst sıralarda yer alıyoruz.

Süleyman Bey sizi tanıyabilir miyiz?

27 yaşındayım, Pamukkale Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunuyum. Üniversiteden önce Kale’de bulunan ve ailemize ait olan marketin işletmesiyle ilgileniyordum. Üniversiteden 2014 yılında mezun olduktan sonra vatani görevimi yapmak için askere gittim. Dönüşte de Forum Çamlık AVM’de faaliyet gösteren Kebap Dükkanı’na ortak oldum.

Ortaklığımız halen devam ediyor.

Bursa Kebap Evi markasıyla tanışmanız ve şube açmanız nasıl gerçekleşti?

2015 yılının Kasım ayında Bursa Kebap Evi genel merkezinden Uşak ve İstanbul’daki Akbatı AVM’deki şubelerini aldık.

Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında da kendi memleketimizde Bursa Kebap Evi açalım düşüncesiyle harekete geçtik. Mayıs 2017 itibari ile burayı açtık. Denizli de, sağ

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

olsun, markamıza ilgi gösterdi ve sahip çıktı. Beklediğimizin üstünde bir hızla marka olduk burada. Şuanda Kebap Dükkanı ile birlikte 4 tane şubemizle hizmet vermeye devam ediyoruz. Bu sektörde büyümeye devam etmek istiyoruz.

Bursa Kebap Evi’nin başarısının sırrı nedir?

Bursa Kebap Evi olarak bilinen ana ürünümüz İskender. Denizli’de gerçek anlamda İskender’i kurumsal olarak yapan başarılı firmalar var. Bursa Kebap Evi de bu firmaların en iyileri arasında yer alıyor. Ürün kalitesi, helal sertifikalı oluşu ve standart lezzeti başarılı olmasını sağlıyor. İskender’deki en büyük farkımız sosumuz. Bütün Türkiye’de soslar salça ile yapılır. Bizim sosumuz ise közlenmiş domatesten yapılıyor. Sosumuzun % 80’i közlenmiş domates % 20’si salçadan oluşuyor. Mutfağından servisine kadar çok insana bağımlı

Serpme kahvaltı 20 lira. Sektörde bu ölçekte bir kahvaltı bu fiyata kalmadı. Açık büfemiz ise 25 lira.

Pazar günleri açık büfe, hafta içi ve cumartesi günü serpme kahvaltı sunuyoruz misafirlerimize.

Bursa Kebap Evi marka olarak bayilik sistemiyle ilerleyen bir konsept ancak siz burada farklı bir işletme anlayışıyla hareket ediyorsunuz. Var olan konseptin çerçevesini esnetmeyi nasıl başardınız?

Normalde Bursa Kebap Evi’nin bir konsepti var ve bu konseptin dışına hiçbir şekilde çıkartmıyor.

Bursa Kebap Evi markasının Türkiye geneli 85 tane şubesi var. Biz 2015 yılından bu yana bu markayla çalıyoruz ve bu 85 şube içerisinde başarı açısından üst sıralarda yer alıyoruz. Dolayısı ile işletmeciliğimizi biliyorlar. Bu karşılıklı güven meselesi birazda.

Bursa Kebap Evi’nin genel konseptinde olmayan fırın grubu ürünlerimiz, lahmacun, pide gibi ürünlerimiz ve yoğun ilgi gören kahvaltımız var. Bunlarla da başarılı olduk.

Kebapçıda kahvaltı keyfi nasıl oluyor?

Gayet keyifli oluyor. Kahvaltımız misafirlerimiz tarafından çok seviliyor ve güzel ilgi görüyor.

Hafta sonlarımız oldukça yoğun. Fiyat anlamında da sektörün normal dinamiklerine baktığımız zaman, sektörün altında. Serpme kahvaltı 20 lira.

Sektörde bu ölçekte bir kahvaltı bu fiyata kalmadı. Açık büfemiz ise 25 lira. Pazar günleri açık büfe, hafta içi ve cumartesi günü serpme kahvaltı sunuyoruz misafirlerimize.

Açık büfe denince akla onlarca çeşit ürün geliyor, sizde durum nasıl, kaç çeşit ürününüz var?

Açık büfemizde 200 çeşit ürün belirledik. Bu 200 ürünün içinden dönüşümlü olarak 160 tanesini her hafta çıkartıyoruz. Yani ürünleri sürekli değiştiriyoruz ve dönüşümlü olarak misafirlerimize sunuyoruz. İnsanlar her hafta geldiğinde değişik şeyler bulabilsin, görebilsin ve tadabilsin istiyoruz.

Peki misafir kapasiteniz kaç kişi?

Normalde iç-dış kapasitemiz 150-160 kişi. Bahçemiz de var ancak normalde kullanmıyoruz.

Bahçemizi sadece Ramazan ayında gruplar için açıyoruz.

Bahçeyi de açtığımızda işletme kapasitemiz 240’lara kadar çıkıyor.

Değişik sektörlerde faaliyet gösteren bir aileye mensupsunuz ama siz çok da bilmediğiniz bir sektörü tercih ettiniz. Bu tercihinizin sebebi neydi?

Hazır kurulmuş bir düzeni olan işlerimiz vardı, aileden de böyle bir talep geldi ama ben bu sektörü tercih ettim. Bu sektörü de seviyordum. İşini iyi yaptığın sürece bu sektörde büyüyebilirsin. Diğer sektörlerde faaliyet gösterseydim böyle bir büyüme hızına ulaşma şansım yoktu.

Ege mutfağı sebze ve ot ağırlıklı bir mutfak. Sizin ana unsurunuz ise et. Denizlilerin et yemekleriyle arası nasıl?

Denizli aslında eti seviyor, et tüketimi de iyi düzeyde. Denizli’nin zaten meşhur kebabı da var. Kebap olsun, döner olsun, köfteci olsun Denizli’de faaliyet gösteren restaurantların geneli et üzerine.

Bir tane de magazinel soru sormak istiyorum. Müdavimleriniz arasında şehrimizin ünlü simalarından kimler var?

Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Osman Zolan Bey oldukça sık gelir mesela. Pamukkale ve Merkezefendi Belediye başkanlarımız Sayın Hüseyin Gürlesin ve Muhammet Subaşıoğlu yine daimi misafirlerimizdendir. Sivil toplum kuruluşlarından gelen misafirlerimiz olur. Amcam Mustafa Üstek’in Denizlispor Kulüp Başkanı olması nedeniyle spor camiasından da önemli protokol misafirlerimiz oluyor.

Süleyman Bey, bu keyifli sohbet için çok teşekkür ediyor ve çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Ben teşekkür ederim.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

bir sektör. Günümüzde insanlar hiç olmadıkları kadar seçici. Bu nedenle hem ürün kalitemizi, hem hizmet kalitemizi sürekli en üst seviyede tutmaya çalışıyoruz.

51

MARMARİS’TE ANADOLU BASININI BULUŞTURAN ORGANİZASYON

M

armaris Belediyesi’nin basın meslek örgütlerinin katkılarıyla düzenlediği “Anadolu Medya Buluşması” isimli yerel medya çalıştayı için 38 kentten 400’e yakın gazeteci bir araya geldi. 3 gün süren ve CHP’nin gazeteci kökenli kurmaylarının da hazır bulunduğu etkinliğin pazar günkü bölümünde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’ da Anadolu basın temsilcilerinin sorularını cevaplandırdı.

Marmaris Belediyesi, yerel basının artan öneminden yola çıkarak Anadolu medyasının sorunlarının da masaya yatırıldığı bir medya çalıştayı düzenledi. Marmaris, bu önemli etkinlik nedeniyle 38 kentten 400’e yakın gazeteciyi ağırladı. Ülkemizin ve Avrupa’nın gözde turizm merkezi Marmaris, yerel basına yaptığı evsahipliğine büyük önem veriyor.

Sentido Orka Lotus Beach Otel’de 27-29 Nisan tarihlerinde gerçekleş-

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

tirdiği Anadolu Medya Buluşması, hem yerel basın çalışanlarının biraraya gelmesi, hem de sorunlarına birlikte çözüm arayışları için atılan önemli bir adım oldu.

Gazeteciler, 2 gün süren çalıştayın yanısıra düzenlenen gezi programıyla Marmaris’in eşsiz güzelliklerini de görme fırsatı buldu. Çalıştay için CHP’nin kurmayları da oradaydı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Medya Komisyonu Başkanı Tuncay Özkan başta olmak üzere Atilla Sertel, Barış Yarkadaş, Mustafa Balbay, Utku Çakırözer ve (emv) Metin Işık’ın baştan sona takip edeceği etkinliğe Pazar günü CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da dahil oldu.

KILIÇDAROĞLU ANADOLU BASINININ KARŞISINDA CHP lideri, çalıştayın Pazar günkü bölümünde Gazeteci-Yazar Orhan Uğuroğlu’nun moderatörlüğünde

bir açık oturumun konuğu oldu. “Anadolu Basını Soruyor, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Yanıtlıyor” isimli açık oturum yaklaşık 1.5 saat sürdü. CHP lideri yerel basın temsilcilerinin sorularına cevap verdi.

ANADOLU MEDYASININ SORUNLARI MASAYA YATIRILDI Çalıştay konuşmacıları basında sendikacılık, radyo tv yayıncılığı ve denetimi, Anadolu basınının sorunları, televizyon ve internet gazeteciliği, basın kanunu ve medyanın sorunlarına yönelik konuları masaya yatırıldı.

TÜRKİYE MARMARİS’TE BULUŞTU Etkinliğe Adana, Afyon, Aydın, Balıkesir, Bartın, Bursa, Çanakkale, Çorum, Denizli, Elazığ, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Kırıkkale, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Manavgat, Manisa, Mersin, Muğla, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Samsun, Siirt, Sinop, Şanlıurfa, Tekirdağ, Tokat, Uşak, Zonguldak’tan gazeteciler cemiyeti yöneticileri ile yerel medya çalışanları katıldı.

MARMARİS BELEDİYE BAŞKANI ACAR; “BASIN BULUŞMASI BİZİM İÇİN BÜYÜK ONUR” Etkinliğe evsahipliği yapan Marmaris

Belediye Başkanı Ali Acar, Anadolu’nun dört bir yanından 400’e yakın gazeteciyi ağırlamanın kendileri için onur kaynağı olduğunu söyledi. Başta Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere tüm CHP kurmaylarına bu önemli organizasyona verdikleri destek ve değer için minnet borçlu olduklarını dile getirdi.

Marmaris yaşayanları olarak gazeteci dostlarımızı ağırlamaktan onur duyduğunu söyledi.

TGF onursal başkanı ve İzmir Millet vekili Sayın ATİLLA SERTEL’ e, özel kalem müdürü SEDAT KİRT ve ekibi Sezen ve Arzu hanıma , SERKAN URGANCI ve SEDAT KURT’ a ve organizasyonda emeği geçe tüm çalışanlara sonsuz teşekkürler..

Bu organizasyona destek veren Marmaris basın ailesine de en içten teşekkürlerimi sunarım.

Bu ilk çalışmamızda başarılı olursak her yıl geleneksel olarak tüm Anadolu basını temsilcilerini burada ağırlamaya ve mesleki konularını görüşmeleri için evsahipliği yapmaya hazırız” diye konuştu.

Bizde STİLL LİFE ailesi olarak, düzenlenen bu etkinlik için başta Marmaris Belediye Başkanı ALİ ACAR’a, M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

53

İYİLEŞMENİN YOLCULUĞU İYİLEŞMENİN YOLCULUĞU K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

54

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

İCLAL AYDIN’DAN

ÜÇ KIZ KARDEŞ İclal Aydın, ekranların en sevilen yüzlerinden biri hiç kuşkusuz. Sempatik kişiliği ve güler yüzüyle hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip. Kendisini rol aldığı birçok dizi ve tiyatro oyunuyla tanıdık. İclal Aydın’ın kariyerinde televizyon programcılığının da önemli bir yeri var. Öte yandan kalemi de oldukça güçlü olan Aydın, uzun yıllar gazetelerde köşe yazarlığı da yaptı.

Sanat ve medya dünyasının marka isimlerinden biri olan Aydın, son dönemlerde daha çok yazar kimliğiyle ön plana çıkmış durumda. Son romanı “Üç Kız Kardeş” okur kitlesi tarafından oldukça sevildi ve kısa sürede ciddi satış rakamlarına ulaştırıldı. Bir imza günü etkinliği için şehrimize gelen İclal Aydın ile siz Still Life okurları için keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Aslında Bir Cihan Kafes’i yazarken yani birinciye başladığım zaman bir üçleme yapma niyetinde değildim. Ben, 40 yaşında cesaret edebildim bir roman yazmaya, bir hikaye anlatabilmeye, bir durum analiz edebilmeye. Yazı geçmişime baktığım zaman, 40 yaşına kadar, tabi ki her yazar kendi bildiğini, kendi geçmişini anlatıyor ama olayları birazcık kayırarak yazmışım. Kendimi ya da benim gibi bana benzeyenleri biraz kayırmışım. Roman yazarken; kuşkusuz dünyada bir tarafız, bir tarafımızın olması lazım. Karşı çıktığımız, karşısında durduğumuz şeylerin olması lazım ama bunlar çok evrensel ve faydaya yönelik olmalı.

Bunları ayıklayabilmek, bunları belli bir yere getirebilmek, bir aşka, bir kötülüğe hangi nedenlerden olmuştur acaba sorusunu sorup, etrafında dönebilmek biraz yaş almayı gerektiriyormuş.

Bir Cihan Kafes benim ilk romanım, birazcık çıraklığım diye düşünüyorum.

Buradaki hikayeyi yazdıktan sonra dağın öteki tarafındaki insanları merak ettim. Her bir kitap bağımsız okunabilir, isterseniz Unutursun’dan başlayabilirsiniz. Bir Cihan Kafes, Unutursun’un çocukluğudur, Üç Kız Kardeş fevkalade bağımsızdır, çok sürpriz bir biçimde Unutursun’a bağlanır. Dünyada herkes birbirine altı adımda yakındır. Mesele bu aslında.

Still Life: Üç Kız Kardeş’te “Bir mutsuzluk hikayesi değil, iyileşmenin yolculuğu” diyorsunuz. Bu yolculuğu, annenizin

Bu kitapta ne var biliyor musunuz?

Kadınlar “kardeşlik” kavramına sahip çıktılar.

sağlık durumuyla ilgili yaşadığınız sürece bağlayabilir miyiz?

Hepsinin annemle bağı var aslında.

Bir Cihan Kafes de dahil olmak üzere hepsi annemle ilgili. Bir Cihan Kafes, annemin unutmaya başladığı ilk dönemin şokuyla yazılmıştır. İlk öğrendiğim dönemdi ama annemin durumunun çok da farkında olmadığım bir dönemdi. Unutursun, annemi yanıma getirdiğim, eşyalarını topladığım, Ankara’daki evini boşalttığım dönemdi. Hatta ilk defa size anlatıyorum. Burada bir bölüm var. Unutursun’daki Yaşar Hanım, annemdir. Annemin hayatıdır. Kitabı yazarken, Yaşar Hanım’ın günlüğünü yazdığım bir gecenin sabahında, çalışma odasına girdim, kitaplıktan bir şey düştü: annemin günlüğü. Günlükte şöyle yazıyordu: Şubat 1984, çocuklar içerde uyuyorlar. O kadar yalnızım ki…

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Still Life: Yeni romanınız hayırlı olsun. Bir Cihan Kafes ve Unutursun’dan sonraki üçüncü romanınız okuyucuyla buluştu.

Bir üçleme söz konusu sanırım. Bu süreç nasıl gelişti ve şekillendi biraz bahseder misiniz lütfen?

55

Still Life: Bu yazma merakı, edebiyatla yakınlık, sanatla yakınlık, annenizden aldığınız bir özellik mi?

Hem annem hem de babamdan almışım diyebilirim. İkisi de çok okurdu, çok yazardı.

Zaten ikisi de okulunu iyi derecelerle bitirmiş, öğretmenleri tarafından sevilen, iyi hatip, iyi yazar, el yazıları çok güçlü insanlar. Şunu hatırlıyorum evimizde çok görkemli eşyalar yoktu ama herkes evimizdeki kitapları konuşurdu. Günlük tutarlardı, biraz oradan başladım.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Still Life: Siz çok yönlü bir sanatçısınız, yeni bir dizide ya da tiyatro oyununda sizi görebilecek miyiz?

56

Doğrusunu isterseniz hepsini bir arada çok yapamıyorum. Dolayısıyla bir tanesi ön plana çıktığı zaman diğerini birazcık öteliyorum.

Böylelikle özlemiş de oluyorum, verimli de oluyorum. Hepsi de birbirini besliyor zaten. O, onu doğuruyor, öbürü ondan besleniyor. Hiçbiri birbirinden bağımsız değil.

Yazarken dinlediğim şarkılar albüm oluyor. O albümdeki şiirler sahne performansı oluyor.

Sahne performansı, okullardaki öğrencilerle yaptığımız konferanslar oluyor. Konferanslar eğitim oluyor. Eğitimlerde tanıdığım insanlar yeni bir roman oluyor. Hepsi öyle gidiyor diyebiliriz.

Still Life: Bana göre siz duygularını yoğun yaşayan bir aşk kadınısınız. Aşktan nasıl besleniyorsunuz, yaptığınız projelere nasıl etki ediyor aşk? Öyleydim gençliğimde… (gülüyor) Şöyle söyleyeyim: kızım şuanda büyüyor ve

aşkı keşfediyor. Geçenlerde şöyle bir şey yaşadık. Bir şey söyledi bana, yanıt vermedim. Onaylamıyor musun böyle bir şey hissetmeme dedi. Dedim ki: O senin hissettiğin şey var ya; o, onay istemez.

Ne anneden ne de başkasından. Aşk onay istemez. Sen düşüp kalkacaksın. Ben sana söyleyeceğim, oraya elini değme, yanarsın diyeceğim ama sen bana diyeceksin ki hayır ben yanmak istiyorum. Yanacaksın.

Yani yaşayıp kendi tecrübelerini kendin kazanacaksın.

Still Life: Anneliğinizle ilgili birazcık ipucu aldım ama kızınızla olan ilişkinizi merak ediyorum, nasıl bir annesiniz?

Bazen diyorlar ki “vavvv süper anne galiba”.

Bu günlerde hafif surat falan asıyor. O yüzden diyorum acaba iyi anne miyim, değil miyim? Kızım 15 yaşında, arkadaşları “ne güzel senin annen her şeyi konuşabildiğin bir anne” diyorlarmış. Herhalde iyi bir şey bu.

Still Life: Siz çok sevilen bir insansınız, yaptığınız her iş kabul görüyor, bu kadar sevilmek ve kabul görmek, bunun formülü nedir?

Her iş kabul görmüyor aslında. Şöyle söyleyeyim size: bu benim üçüncü romanım.

Deneme kitaplarım satış rakamı olarak yüz binleri, üç yüz binleri görmüşken iki romanım o kadar gitmedi. Otuz binlerde filan kaldı.

Bu üçüncü romanım “çıldırdı”. Bu kitapta ne var biliyor musunuz? Kadınlar “kardeşlik” kavramına sahip çıktılar. Bu birinci faktör. İkincisi, alınmadım. Benim kitabım niye daha önceki kadar çok satmadı demedim.

Unutursun’daki Yaşar Hanım, annemdir. Annemin hayatıdır.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Ben bir roman yazarı olarak kendimi kabul ettireceksem; bunu kişisel algılamadan çalışmam lazım diye düşündüm. İstikrarlı roman yazmam lazım ki samimiyetime inansınlar. İstikrarlı yaşamaya çalışıyorum.

Bence o istikrara şapka çıkartıyorlar ama istikrarlı olmak çok zor. Sadece kitap yazarken değil hayatta da istikrarı sürdürebilmek çok zor.

Still Life: İclal Hanım, bu keyifli sohbet için çok teşekkür ediyorum ve çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Ben teşekkür ederim.

“Elden Taksitli Alışveriş Merkezi”

BURNUMUZUN DİBİNDEKİ MEİS ADASI

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

S AVA Ş Ü N L Ü

58

aş Kitap Fuarına yıllardır gelir giderim. Tatil yöresinde sanatın, kültürün, bilimin puan yaptığının somut bir kanıtıdır güzel ilçe. Fuarı pasta ustası Yusuf Yavuz başlatmış, şimdilerde Canan Erdoğan sürdürmektedir. İmece sistemiyle yapılan bir kitap fuarıdır. Onuncu yılına ulaşmıştır.

Kaş’ın güzellikleri anlatılmakla bitmez.

Gecesi bir başka güzel, gündüzü bir başka güzeldir. Gecenin karanlığında gökyüzünü izlemek mutluluğun öteki adıdır. Binlerce yıldız Kaş’ın üzerine üşüşmüştür. Onlara bakıp kendimce espriler üretirim. Onlar tatilini Kaş’ta geçiriyor, derim. Bana kalırsa kentin tepesine üşüşen yıldızlar turisttir.

Belki de bir kaçamak yapıp Kaş’a gelmişlerdir. Gökyüzünden aşağılara doğru iner bakışlarım. Karşımda titrek ışıklarıyla Meis gözüme ilişir. Yakındır, hem de çok yakın…

K

Yıllardır Kaş’a gelmeme karşın, bir kez olsun Meis’e gitmemiştim. Bu kez gitmeyi kafama koymuştum. Kaş ile Meis arası yirmi dakikaydı. Sabahleyin Kahramanlar feribotuyla yola çıktık. Bir gece öncesi yağmurlu geçmişti. Öğleye doğru havanın açacağı bulutlardan belliydi. Yağmurun etkisi kendini gösteriyordu. Hava epey serindi. Çantamdaki yağmurluğu giyindim. Rüzgar tırmalıyordu, çünkü ekim ayındaydık. Kaş geride kalıp küçülürken Meis’e yaklaşıyorduk, küçük ada gittikçe

büyüyordu. Sessizlikte martıların çığlıkları patlıyordu. Sessizlik yine de kulaklarımızda hoş bir ezgiydi. Dalgaların sesi ezgiye dönüşüp kulaklarımızda yankılanıyordu.

Feribotumuz hafif dalgaların koynunda bir beşik gibi sallanıyordu. Uykuya dalmak üzere olan bir bebek edasıyla Meis’e ulaştık. Kartpostal güzelliğinde bir görüntü iskeleye yanaşana dek sürdü.

Adaya adım atar atmaz denizdeki begonvil yaprakları karşıladı bizleri. Deniz çiçek açmıştı. Çiçeklerin yaprakları dışında tek bir atık madde yoktu denizde. Mutluluk veren görüntüydü. Tanık olduğum sahil kentlerini düşündüm. Yağmur sonrasında denizin içinde ne ararsan denizden el sallardı. Pet şişeler, naylon torbalar, denize atılan pek çok nesneyi dalgalar, rüzgâr geri getirmiştir.

Evler, dar sokaklar arasında kaybolmak çok hoştu. Adanın tek camisi gözüme ilişti. Camiyi müze yapmışlardı. İçeriye biletle giriliyordu. Bilet almak için parayı uzattım.

Görevli, sen Türk müsün? diye sordu. Evet deyince paraya gerek yok, dedi. Bana bir incelik yapmıştı. Çıkarken teşekkür ettim.

Camiyi gezen Türklerden de para alırsak yanlış yaparız, dedi.

Paragadi restoranın önünden geçerken Areti buyurun oturun, dedi. Garsondan çok bir film artisti güzelliğindeydi. Restoran sahibi Savvaş ile tanıştık. Güzel Areti garsondu, Savvaş’ın da baldızıydı.

Adayı gezdikten sonra oturdum. Güzel bir dostluk kurduk. Balıklar, deniz ürünleri lezzetli, bol ve ucuzdu. Areti ve Savvas’a çocuk kitaplarımdan imzalayıp verdim. Okuyacağız, dediler. Onlar da bana bir şişe uzo armağan ettiler. Daha sonra Meis’e gittiğimde uğrak yerim olmuştu… Kalamar ızgara, kabuğuyla yenilen küçük karides, Yunan mezeleri gerçek lezzetindeydi. Balığı da ustalıkla pişiriyorlardı.

Sahil boyunca evler, dükkânlar arasında gezindim. Evlerin hepsi de bakımlıydı. Eski yapı korunmuştu. Her yıl boyası, badanası yenileniyordu sanırım.

Tüm evlerin çehresi ışıl ışıldı.

Makyajın daha da güzelleştirdiği evler, insanı cezbediyordu. Yollarda tek bir kibrit çöpü bile yoktu. Temizliğe hayran kaldım.

Yol boyu gördüğüm insanlar hoş geldin evlat, sözünü Türkçe söylüyorlardı. Tanık olduğum bir gerçekti, Türklere ilgi çok fazlaydı.

Oysa geldiğimiz teknede kırk kişi varsa bunların beşi Türk’tü. Geri kalanlar İngiliz, Alman, Rus’tu. Yaşlı bir amca, İstanbul’u, İzmir’i görmüş. Çok güzel o yerler diyordu. Sokak aralarında evlerin bahçesinden sarkan begonviller, nar ağaçlarının dalları evleri çiçek buketine çevirmişti. Evlerinin önünde, bahçesinde oturmuş sebze ayıklayan kadınlar hiç de yabancı değildi bana…

Daracık sokaklarda bir dost görürüm umuduyla yürüyor, fotoğraf çekiyor-

dum. Evlerin camlarından başını çıkartan insanlar kalimera, demeden edemiyordu. Yaşlı bir teyze, pansiyon ister misin, diye sordu. Bir dahaki gelişe, dedim. Adanın arka sokaklarında dolaştım. Denize girilecek yerlere gittim.

Motorlu taşıt sayısı yok denecek kadar azdı. Sessiz, sakin adada denizi izledim.

Kayalıklar üzerinde kitap okuyup notlar aldım. Adada çekimi yapılan Akdeniz filminin karelerini göz önüne getirip filmin nerelerde çekildiğini düşündüm.

Sevdiklerime martı kantlarınsa selamlar yolladım.

Kafanızı dinlemek için çok uygun bir yerdi. Uzun süre kalmak için gelecektim. Dükkanlardan dostlarıma vermek için küçük armağanlar aldım. Her biri iki üç liraydı. Türk lirası da geçiyordu.

Dönerken içimde bir hüzün bulutu dolaşıyordu. Oysa hava açmıştı.

Yanımdaki Alman aile, adada nereye gittin, görünmedin, diyordu. Dolaştım, gezindim, dedim. Bir sığınak bulmuştum kendime…

Eylül, ekim, hatta kasım ayları Meis’in en güzel zamanıydı. Yakmayan Akdeniz güneşi, dost insanlar, sevgi dolu bakışlar… Ucuz bir tatil, bol deniz ürünü, Areti’nin gülen gözleriyle yarışan gülümseyen yüzü, Savvas’ın dostça sıcaklığı, hepsi de sizi bekliyor olacak, şirin adada…

Yemek yenebilecek lokantalar çoktu.

Ben tercihimi Paragadi restoranından yana kullandım. Kalmak istediğinizde otel ve pansiyonlar temiz ve de ucuz. Gönül rahatlığıyla gezip tatil yapabileceğiniz en uygun yerlerden biri bence… Tatiliniz için şirin adayı seçenekler arasına alın. Hiç olmazsa günü birlik sabah gidip akşam dönün.

Barışın martı kanatlarında olduğunu fark edeceksiniz…

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

“Sahil boyunca evler, dükkânlar arasında gezindim. Evlerin hepsi de bakımlıydı. Eski yapı korunmuştu. Her yıl boyası, badanası yenileniyordu sanırım. Tüm evlerin çehresi ışıl ışıldı. Makyajın daha da güzelleştirdiği evler, insanı cezbediyordu. Yollarda tek bir kibrit çöpü bile yoktu. Temizliğe hayran kaldım.”

59

GİZEM DOLU HAYATI Dünyayı erkekler yönetiyor gibi gözükse de gücü ile stratejisi ile öyle kadınlar var olmuş ki tarih sayfalarına adlarını altın harflerle yazdırmışlardır. Bu kadınlardan biri olan Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın hayatına doğru yola çıkacağız.

Telemara ve Elizabeth Taylor gibi sinemanın kadın yıldızları kleopatranın ne denli zengin, ne denli güzel ve ne denli ihtiras dolu bir kadın olduğunu beyaz perdeye aktarmışlardır.

G

üzelliği ve ihtiraslarıyla dillere destan olan kleopatra M.Ö 69 yılında 12.

Pitoleme’nin 3. Çocuğu olarak dünyaya geldi. O dönemlerde Mısır, kudretli ve ihtişamlı gözükse de imparatorluk erimeye çoktan başlamıştı.

12. Pitoleme tahtına sahip çıkmak istiyordu ve elinden iktirarını bırakmak istemiyordu.

Bu nedenle Roma’ya yardım istemeye gitti. Yanına 12 yaşına girmiş Kleopatrayı’da alarak.. Bu arada kendi aile içlerinde de oldukça şiddetli taht kavgaları yaşanıyordu. Ve bir gün Pitoleme’nin en büyük kızı Tryphea’na tahtı ele geçirdi.

Ama bu hükümdarlık uzun sürmedi. Çünkü 2. kız kardeş Berenica ablasını öldürttü.

Pitoleme ise romanın yardımı ile kızı Berenica’yı idam ettirerek tekrar kendisi başa geçti. Ama ölüm döndü dolaştı Pitoleme’yi de buldu. Kleopatra dünyanın en

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Bilgili bir hükümdar, hırslı bir anne, Sezar’ın aşkı, Mısır’ kraliçesi Kleopatra ! Hayatı ile yazılıp çizilenler devam ederken bizlerin aklındaysa kleopatra’nın iki özelliği kalıyor. Hırslı bir kadındı ve çok güzeldi..

güzel ve zeki kadını olarak 18 yaşında tahta çıktı. Kleopatra krallığın tek sahibi değildi elbet. 10 yaşına girmiş küçük erkek kardeşi 13. Pitoleme’de taht hakkından yararlanmak istiyordu. Kardeşinin aklına giren harem ağası ve Kleopatra’yı sevmeyenler onu tahttan uzaklaştırarak Nil Vadisi’ne sürdüler. Mısır’da bunlar olurken Roma’da kendi aralarında üçe bölünmüştü. Sezar’da üçe bölünmüş Roma’da kazandığı savaşlarla stratejik oyunlarla zaferler kazanmaya başlamıştı ve aklında ki zaferlerden biri de Kleopatra ve kardeşini barıştırmaktı. Tabi bu haber Kleopatra’ya ulaşmıştı ama Kleopatra kardeşi ile barışmadan önce Sezar’ı etkilemek istiyordu. Sezar’a ulaşmak o dönem o kadar kolay değildi elbet. Öyle zekice bir şey yapmalıydı ki hiç bir kişinin temasına gerek kalmadan bizzat sezarın karşısına çıkmalıydı.

Ve Kleopatra kendini bir kilime sardırarak kendisini Sezar’ın

61

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

huzuruna taşıttı. Sezar kilimin içinden tüm güzelliği ile çıkan kleopatra yı görünce onun aklına hayran kaldı ve ona çoktan aşık olmuştu bile.. Kleopatra yeniden tahttın sahibi olurken ellili yaşlara gelmiş ve Sezar’dan da bir çocuğu olmuştu. Ama güzelliği ve duruşu hep aynı kalıyordu.

62

Sezar, Kleopatra’ya öyle aşık olmuştu ki koskoca Mısır ordusu karşısında kendi gemilerini yaktırmış, çıkan yangında iskenderiye de kütüphaneye sıçramış, insanlığın hafızası kabul edilen kütüphanenin bir kısmı alevler içinde kalmıştı. Bu yangınla birlikte Kleopatra’nın küçük kardeşi Nil Nehri’nde boğulmuş olarak bulundu ve bundan sonra Kleopatra artık tek başına bütün Mısır’ın hükümdarıydı. Kleopatra’nın bundan sonraki en büyük hayali Roma ve Mısır İmparatorluğu’nu birleştirip bütün dünyayı yönetmekti. Tabi bu hayal Sezar ölünce hayal olmaktan öteye geçemedi. Sezar öldükten sonra Roma İmparatorluğu ikiye bölündü ve Doğu Roma’nın başına Sezar’ın yeğeni Marcus Antonius geçti.

Marcus’un ilk işi, güzelliği ve kudreti ile nam salmış Kleopatra’yı görmekti.

Marcus mısıra gitti ve kleopatra yı görür görmez ona aşık oldu. Bu aşktan da 2 tane kız çocuğu dünyaya geldi. Marcus ve Kleopatra bir süre Tarsus da yaşadılar ama o yıllarda aktüm de yaşanan bir savaşta bu ikili savaştan kaçmak zorunda kaldı. O dönemde ki dünya liderleri boşu boşuna Kleopatra’ya aşık olmuyorlardı.

Kleopatra güzelliği kadar aldığı iyi eğitim ile de imparatorlukların dikkatini çekiyordu.

Tarihçilere göre Kleopatra kendi dilinden başka İbranice, Arapça, Farsça, Ermenice, Habeşçe ve Somali dilini hem okuyor hem de yazıyordu. Antonius, eşi Kleopatra'ya o kadar âşık olmuştu ki Kleopatra'yı Mısır, Kıbrıs, Girit ve Suriye valisi tayin etti.

Fakat Antonius'un kendi gücünü bu şekilde kullanması Roma Senatosunu karıştırdı ve Marcus Antonius vatan hain ilan edildi. Bu olaydan sonra M.Ö. 31 yılında Antonius ve Kleopatra Mısır'a kaçmak zorunda kaldı.

Bu çiftin aşkı ne yazık ki Kleopatra’nın şüpheli ölümü (intihar veya zehirlenme) ile sonlandı. Bu acıya dayanamayan Marc Antonius de kendini bıçaklayarak öldürdü.

Kleopatra’nın ölümüne dair bir çok rivayet vardır. Bunların içinde en ünlüsü de kendini

yılana sokturarak intihar etmesidir. Bazı tarihçilere görede sürekli yanında yılan ile gezmeyecek kadar zeki bir kadındır. O yüzden intihar etmek için zehrini yanında taşıdığı düşünülüyor. Hayatı ile bir efsaneye dönüşüen kleopatra hollywood sinemasını da etkilemişti elbet.. Telemara ve Elizabeth Taylor gibi sinemanın kadın yıldızları kleopatranın ne denli zengin, ne denli güzel ve ne denli ihtiras dolu bir kadın olduğunu beyaz perdeye aktarmışlardır.

Köfteci Feridun 1988

®

ÇÖP ŞİŞ - KÖFTE ET VE IZGARA SALONU

yıl

30.

ALO PAK ET

372 03

82

T. 0258 372 03 82 | M. 0554 910 02 02 (Yılmaz Demir) İzmir Asfaltı Üzeri Akçeşme Camii Yanı 2600 Sk. No:51 Merkezefendi / DENİZLİ

OGÜN KARATAŞ: 64

“TÜRKİYE’NİN İLK BEDENSEL ENGELLİ SPOR KULÜBÜYÜZ” Spor, sıradan bir insan için sağlıklı bir yaşam anlamına gelirken herhangi bir nedenden dolayı hayatına engelli bir birey olarak devam etmek zorunda kalan insanlar için çok daha fazlasını ifade ediyor. Ogün Karataş, 1990 yılında “engelli bireyler de spor yapabilirler” hayaliyle yola çıkan bir grup idealist insandan biri. İstanbul Engelli Yıldızlar Spor Kulübü’nün kuruluşunda görev alan Karataş halen kulübün asbaşkanlık görevini yürütüyor. Ogün Karataş ile bu idealist mücadeleyi ve başarılarını konuştuk.

Still Life: Ogün Bey, sizi biraz tanımak istiyoruz, kendinizden bahseder misiniz?

Ogün Karataş, 1967 İstanbul doğumluyum.

Uzun yıllar kamu kurumlarında çalıştıktan sonra emekli oldum. Şu anda özel sektörde çalışmaya devam ediyorum. İlk olarak 1986 yılında bedensel engellilerle onların dernek ortamında tanışma fırsatı yakaladım.

Still Life: Engelli Yıldızlar Spor Kulübü pek çok ilki başarmış ve ülkemizde pek çok sürecin yaşanmasında ön ayak olmuş bir oluşum.

Bedensel Engelliler Spor Federasyondan bile eski bir tarihe sahip. Bu süreci kısaca değerlendirir misiniz? İstanbul Engelli Yıldızlar Spor Kulübü, 1990 yılında dernekteki bir grup arkadaşımın M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Still Life: Engelli bireyler toplumumuzun dezavantajlı kesimlerinden birini temsil ediyor. Onların spor yapabilmeleri için sağlanan imkanlar yeterli mi? Bu konuda kamunun ve özel sektörün girişimleri yeterli oluyor mu? Ülkemizde engelli olmak, yaşamak ve yaşamı sürdürebilmek çok zor. Mimari engeller, toplumun bakış açısı, eğitim ve iş bulmak. Bu sorunların toplumsal boyutları ile ilgilenen dernekler var. Biz engellilerin normal yaşamla bütünleşmelerini sağlamak için sportif faaliyetler sayesinde rehabilite olmalarını ve toplumda sağlam bir birey olarak yaşamlarını sürdürmelerine çalışıyoruz. Bu konuda sporu araç olarak kullanıyoruz. Malzeme ve Tekerlekli Spor Sandalyesi temin etmekte sıkıntı yaşıyoruz. Tekerlekli sandalyelerimiz

sporcuların vücut ölçülerine göre özel üretilmektedir.

Bir sandalyenin maliyeti, 8 bin ila 10 bin Euro arasında değişmektedir. Beş yıl önce yollarımız Sayın Gönenç Gürkaynak Bey ile çakıştı. Kendisinin dünya görüşü, hayata bakışı bizim ufkumuzu da açtı.

Maddi ve manevi desteği sayesinde engelli gençlerin spor yapmalarına imkan tanındı. İş dünyasına, sosyal sorumluluk projelerinde engelli spor kulüplerine de yer verilmesi gerektiğini gösterdi. Büyük kulüplerin dışında, birçok kulüp yerel belediyeler tarafından desteklenmektedir. Sayın Gönenç Bey’in yaptığı ilk ve tek örnek olma özelliğini taşır.

Bu örnek, diğer kişi, kurum ve kuruluşları ateşler ve umarım onlar da bizlere destek olmak için sıraya girerler. Sosyal sorumluluk projeleri iş dünyasında reklam amaçlı kullanılıyor. Adı üstünde sosyal sorumluluk projesi, bize yapılan desteğin karşılığının beklenmemesi gerekir. Ayrıca, amatör engelli spor kulüplerine yapılan sponsorluk bedeli de vergiden %100 muaftır.

Still Life: Spor sıradan bir insan için sağlıklı bir yaşam anlamına gelirken profesyoneller için ciddi bir kariyer aynı zamanda. Peki engelli bir birey için spor ne ifade ediyor? Ülkemizde, bedensel engelli çocuklara sahip aileler çocuklarını toplum içerisine çıkarmaktan çekinmekte ve onları kendi ayıpları olarak görmektedirler. Sporun insanın sosyal yönünü geliştirdiği unutulmamalıdır. Engelli insanların sporla sosyal statü kazanıp kendilerini cemiyetlerin içinde bulundurabileceklerini ve geliştireceklerini anlamalıyız.

Engelliler için yapılan tüm sporların temel amacı iyileştirmedir. Engellilere spor yaptırarak rehabilite edilmesi ve topluma kazandırılmaları için önemli bir araç olduğu bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Engelli

gençlerimizin spor yapmasını sağlamak, bu yolla onların hem fiziki hem de psikolojik iyileşmesini gerçekleştirmek, sosyalleşmelerine katkıda bulunmak için mücadele veriyoruz. Basketbol, dünyadaki çoğu insan için sadece sporken, bazıları için çok daha fazlasını ifade ediyor. Kimler mi? Mesela tek bacağı veya parmaklarından bir kaçı olmayanlar veya artık koşamayacak olanlar ya da Güneydoğu’da vatanımızı kanlarının son damlasına kadar korumaya çalışırken gazi olanlar… Spor, toplumda bilinen ve bahsedilen adla “bedensel engelliler”in azmini, yaşam savaşını ifade etmektedir.

Still Life: Herhangi bir nedenden dolayı engelli hale gelmiş bir birey nasıl bir psikoloji içinde oluyor, size geldiğinde onu nasıl karşılayıp, yönlendiriyorsunuz?

Doğuştan engelli bireyin psikolojisi ile sonradan engelli olanların psikolojisi farklıdır. Ailelerimiz korumacı yapıya sahiptirler. Korumacılık duygusu engellilerin tek başına ayakta kalabilmelerine, kimselere ihtiyaç duymadan hayatlarını sürdürmelerine engel olmaktadır. “Başkası değil de neden ben?” sorusu sürekli kafasının içindedir. Bu düşünce de yaşam 65 enerjilerini yer, bitirir. Aramıza yeni katılan arkadaşımızı önce onun gibi olanları uzaktan izlemesini sağlarız. Bu bir süreçtir. Zamanla onun gibi olan arkadaşlarını gözlemler, aslında sağlam insanlardan bir farkının olmadığını anlar. Bu duruma spor eğitimi de eklenince ve fiziksel değişimler de başlayınca hayata bakış açısı değişir. Bize göre en iyi rehabilite yöntemi budur.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

“engelliler de spor yapabilir” hayaliyle kuruldu. Kuruluş aşamasında yardımcı oldum. 1997 yılından buyana kulübümüzün çeşitli kademelerinde görev yaptım.

Halen kulübün asbaşkanlık görevini yürütmekteyim. Türkiye’nin ilk bedensel engelliler spor kulübü olma özelliğini taşımaktayız. Zaman içerisinde çeşitli spor dallarında faaliyet gösterdik ama 1996 yılından buyana Tekerlekli Sandalye Basketbol branşında aralıksız yer almaktayız. Türkiye’de iki defa şampiyonluk, dört defa ikincilik gibi sayısız başarılar elde ettik. 2007 yılında da Avrupa ikincisi olduk.

Tekerlekli Sandalye Basketbol branşında faaliyet gösteren 63 spor kulübü bulunuyor.

Kulüpler, Süper Lig, 1. Lig, 2. Lig ve Bölgesel Liglerde yarışıyorlar. Sadece basketbol branşında yaklaşık 1.300 engelli genç spor yapıyor. Avukat Destekli İstanbul Engelli Yıldızlar Basketbol Takımımız, Tekerlekli Sandalye Basketbol Süper Liginde mücadele ediyor. Bu seneki hedefimiz şampiyon olmak. Tek hedefimiz, Play Off’larda rakiplerimizi yenerek şampiyonluk kupasını kaldırmak. Beş yıldır bizimle birlikte olan Sayın Gönenç Gürkaynak’ın bize olan inancını boşa çıkarmamak.

Still Life: Ogün Bey verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyorum ve başarılarınızın devamını diliyorum.

Ben teşekkür ederim.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

SOSYAL SORUMLULUK

OTİZMLİ BİR ÇOCUK ANNESİ OLMAK!

M

erhaba, Elif İlter ben. 2 Nisan “Dünya Otizm Farkındalık Günü” sebebiyle bu yazılarımı paylaşmak istedim.15 yaşında bir çocuk annesiyken oğluma bir kardeş geldi: Ege İlter. Ailece çok mutlu olduk. Hamilelik dönemi çok huzurlu ve sorunsuz, sağlıklı bir şekilde geçti. Doktorumun istediği tüm tahlillerim sorunsuz ve normal olarak sonuçlandı. 9 ay sonra sezaryenle sağlıklı bir bebek dünyaya getirdim.

Her ay düzenli bir şekilde doktor kontrolünden geçtik, zeka ölçümü yapılan topuk kanı alındı, kalça çıkıklığı, tüm aşıları vs yapıldı. Bebeğim güzel, sağlıklı bir şekilde büyüyor, her ay en az 4 cm uzuyor,

ELİF İLKER

“BİZDEN SONRA DA EMİN ELLERDE OLSUNLAR!” çocuk doktorumuz beni her defasında çok iyi baktığım için tebrik ediyordu. 5 ay anne sütü aldı. Aniden sütüm kesildiği için hazır mama ve ayına göre ek gıdalarla beslemeye başladım. Mümkün olduğunca doğal beslemeye özen gösterdim.

Mevsiminde olan meyve sebzeler, evde mayaladığım yoğurt vs…

Büyüdükçe el sallama, cee yapma, anne babayı tanıma gibi zeka özelliklerinin hepsini yerine getiriyordu. 2 yaşına kadar dikkatimi çeken farklı bir özelliğini saptamadım. 2 yaşına geldiğinde basit bir kaç kelime ediyordu fakat henüz cümle kurmuyordu. Buna rağmen çok ilginç bir şekilde öğretmediğim halde rakamları bildiğini fark ettim. Önce çizgi

İnternetten araştırmaya karar verdim. Önüme otizm diye bir şey çıktı. Daha önce çevremde hiç görüp tanık olmadığım, tamamen yabancı olduğum bir konuydu. En kısa zamanda bir çocuk psikiyatri doktoruna götürmeye karar verdim. İncelemeye göre bununla ilgili bir teşhis konulamadı. Gözlemlemem gerektiği ve yaşıtlarıyla birlikte olması için bir kreşe göndermem gerektiği söylendi. Hiç vakit kaybetmeden doktorun söylediğini yaptım. Buna rağmen hiç bir gelişme olmadığı gibi kreş öğretmeni de bazı şeylerden geri olduğunu, arkadaşlarına ilgi duymaksızın kendi kendine oynamayı tercih ettiğini söyledi. Farklı ikinci bir ço-

cuk psikiyatri profesörüne götürdüm: “Elif Hanım, siz bunu takıntı haline getirmişsiniz anlaşılan. Sizin çocuğunuz otizmli değil. Kafanızdan bunu çıkarıp atın” dediğinde dünyalar benim oldu. Kreşe devam ettik fakat yine hiç bir gelişme göstermiyordu. Hala bir tek cümlesi yoktu, son olarak gösterdiğim üçüncü farklı bir doktor şüphelerimi doğruladı: “Evet, sizin çocuğunuzda yaygın gelişimsel bozukluk var” deyince dünya başıma yıkıldı sandım.

Hayır dedim, olamaz bu. Doktorun verdiği bu cevap sanki yüzüme vurulan ağır bir tokat gibi gelmişti. Konuşmasına devam ederken doktoru bitik şekilde dinliyordum.

Doktor bu durumun hiç bir ilaçla tedavisinin olmadığını, tek yapmamız gereken şeyin yoğun bir şekilde özel eğitim almamız gerektiğini söyledi.

Bizim için süreç böyle başladı. Doktordan çıktığımda daha eve gelmeden kurum araştırdım. Evime yakın olan bir kurum gözüme çarpmıştı. Önce oraya gittik ve görüştük. Orada uzman olduğunu söyleyen bayan, oğlumu değerlendirdi ve tipik otizm olduğunu, eğitimle çok iyi duruma geleceğini iddia etti. Orada hemen eğitime başladık. Rehberlik araştırma merkezine başvurup rapor çıkarttık. Raporu ayda 8 saat ders ücretini karşılıyormuş.

Bundan faydalandık elbette. Otizmli bir çocuğun ayda 40 saat özel eğitim alması gerektiğini söylüyordu uzmanlar.

Ne yapmalıydık? Geriye kalan boşluğu kendi imkanlarımız dahilinde doldurmaya çalıştık. Fakat bu geçici bir süreç değildi.

Bunu zamanla öğrendik. Bu özel eğitimin bir mezuniyeti yok! Belki ömür boyu

almalı. Her otizmli çocukta farklı seyreden geniş bir yelpaze durumu, belki tanısı hiç kalkmayacak fakat eğitimle çok iyi gelişmeler yakalanarak topluma kazandırılacak çocuklar bunlar. Bununla birlikte ailelerde eğitimden geçmeli elbette.

Günümüzde istatistikler her 69 çocuktan biri otizmli diyor.

Bu rahatsızlığın yanında seyreden başka bir nörolojik bulgu rastlanmamışsa bu bireylerin kendi ayakları üzerinde durduklarını hatta maddi imkanı olan ailelerin yoğun eğitimle üniversiteye kadar tahsil hayatlarının sürdüğüne bile tanık olduğumu söyleyerek devletimize özel bir çocuğu olan özel bir anne olarak seslenmek istiyorum, hatta haykırıyorum: Lütfen biraz daha fazla kaynak olanağı sunsunlar bizlere. Bu eksikliği kazanç kaynağı görüp, mantar gibi türeyen, konunun uzmanı olmadan hizmet veren rehabilitasyon merkezlerini sıkı denetlesinler. Bu gibi kurumlara fırsat vermesinler. Emin olun bazı kurumlarda çok suistimallere tanık olmuş biri olarak söylüyorum.

Eminim benim gibi birçok özel anne de yaşamıştır, benim söylediklerim onların da söyledikleri olsun. Engelli bireylere farkındalıklar artsın, tüm ailelerin düşündükleri “bizden sonra bu çocuklara ne olacak” kaygılarını giderici, uzmanlar tarafından hazırlanmış projeler yaratılsın.

Bunun sonunda bizler rahat uyuyalım, meleklerimiz önce Allah’a sonra bize emanet. Bizden sonra da emin ellerde olsunlar. Bu sözlerim tüm konuşamayan ailelerin çığlığı olsun. Sevgi ve saygılarımla…

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

filmlerden ezbere bir şekilde olduğunu düşündüm ta ki bir gün ters dönmüş terliğimdeki rakama bakarak 37 diyene kadar. Evet, oğlum çift sayılı rakamları tanıyordu, çok kısa bir sürede bu rakamları yazmaya başladı. Bu durumu düzenli gittiğimiz doktoruyla paylaştım. Bana oğlumun çok zeki bir çocuk olduğunu muhtemelen IQ’sunun yüksek olduğunu söyledi. Buna rağmen ters giden başka hareketlerinin olduğunu tespit ettim. Tek kelimeler dışında hala cümle kurmuyor, ismini söylediğimde bakmıyor, ilgisiz davranıyordu. Önce bunun karakteristik özellik olabileceğini düşündüm fakat bu durum giderek beynimi kurcalıyordu.

67

Biyografi

DÖKÜLEN YAPRAKLAR ZELİHA ŞENGÜL

“İÇİM ÜRPERİYOR YA EVDE YOKSAN”

CEMAL SAFİ 68

Şiirleri, Orhan Gencebay başta olmak üzere Muazzez Abacı, Muazzez Ersoy, Zekai Tunca, Candan Erçetin gibi ünlü sanatçılar tarafından şarkı olarak yorumlanan Cemal Safi, KOAH hastalığı nedeniyle tedavi gördüğü hastanede 17 Nisan günü yaşam mücadelesini kaybetti. Beynine pıhtı atması sonucu yoğun bakım ünitesinde tutulan ünlü şair 80 yaşında aramızdan ayrıldı. Cemal Safi Vurgun, Rüyalarım Olmasa (İmkansız),Tek Hece Aşk, İçim Ürperiyor Ya Evde Yoksan gibi dizelerin sahibi olarak hafızalara kazınmıştı.

CEMAL SAFİ KİMDİR? Türk dilini en etkin ve güzel şekilde kullanan efsane şair olarak nitelendirilen Cemal Safi, 15 Ekim 1938 yılında Samsun’da dünyaya geldi. İlk ve lise öğrenimini Samsun’da tamamladı. 1959 yılında ailesi ile birlikte Ankara’ya yerleşti. Cemal Safi, yazdığı şarkı güfteleriyle

tanınmaya başladı. İlk şiirleri Orhan Gencebay tarafından bestelendi. Sonraki yıllarda yazdığı şiirler yine tanınmış besteciler tarafından bestelendi. 1989 yılında Rüyalarım Olmasa (İmkansız) ve Vurgun adlı şarkıların güftesiyle Hürriyet ve Milliyet Gazeteleri ile TRT’nin açtığı yarışmalarda birincilik ödülünü alarak yılın sanatçısı seçildi. 1990 yılında Selçuk Tekay’ın bestelediği Vurgun adlı şiirin şarkısıyla aynı kurumların ödüllerini yeniden aldı. 1993 yılına kadar yazdığı şiirlerini “Vurgun” adlı ilk kitabında yayınladı. İkinci şiir kitabı ise “Sende Kalmış” ismiyle yayınlandı. Şairin bugüne kadar 150 civarında şiiri bestelendi.

Bunlardan 40 tanesinin bestesini ünlü sanatçı Orhan Gencebay yaptı. Safi ilk şiir kasetini 1991 yılında çıkardı. ŞİİRLERİ YABANCI DİLLERE ÇEVRİLDİ Cemal Safi, ünü yurt dışına taşan bir şairdi. Şiirlerinin bir bölümü Romence, Arnavutça ve İtalyancaya çevrildi. ÖDÜLLERİ Ünlü şair Cemal Safi, Mhai Eminescu Madalyası başta olmak üzere, defalarca Hürriyet’in Altın Kelebek ödülüne, Milliyet’in Yılın En Sevilen Şarkıları birincilik ödülüne layık görüldü. Safi TRT’nin Yılın Şairi ödülünü de sayısız kere aldı.

2003 yılında Karamanoğlu Mehmet Bey adına düzenlenen Türk Dili Bayramı’nda Türkçeyi en etkin ve güzel kullanan güftekâr şair olarak birincilikle ödüllendirildi. Safi ayrıca yaz aylarını geçirdiği Akçay’da her yıl düzenlenen “Geleneksel Akçay Şairler ve Bestekârlar Şöleni”ni organize etti.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

SAFİ’DEN “VURGUN” Gözlerim uykuyla barıştı sanma Sen gittin gideli dargın sayılır Ben de bir zamanlar sevildim ama Seninki düpedüz vurgun sayılır Ne kadar zulmetsen ah etmem sana Her iki cihanda gül kana kana Seninle cehennem ödüldür bana Sensiz cennet bile sürgün sayılır Yalan mı söyledin göz göre göre Ne zaman dolacak verdiğin süre Gönülden gördüğüm takvime göre Aldığım her nefes bir gün sayılır

ŞİİR KİTAPLARI Vurgun (1993) Sende Kalmış (2000) Kıyamete Kırk Kala (2002) Ya Evde Yoksan (2008

BİZ ONU ÇOK SEVDİK...

Bir döneme damga vuran Bizimkiler dizisinin “Kapıcı Cafer” i Ercan Yazgan (72), tedavi gördüğü hastanede çoklu organ yetmezliği sonucu hayatını kaybetti. Üsküdar Şakirin Camisi’nde düzenlenen cenaze törenine ailesi, sevenleri ve birlikte rol aldığı oyuncu arkadaşları katıldı. 8 Mart’ta vefat eden ünlü oyuncu Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.

N

KAPICI CAFER’LE 13 YIL Ercan Yazgan, 4 Nisan 1946 tarihinde Sinop’ta dünyaya geldi. Tuncay Özinel Tiyatrosu, AST gibi topluluklarda çalıştı. 1989 yılı Yazgan’ın sanat hayatında bir dönüm noktası oldu. 1989 yılında başlayan Bizimkiler dizisinde canlandırdığı “Kapıcı Cafer” karakteri isminin önüne geçti. 1989-2002 yılları arasında 13 yıl kesintisiz olarak yayınlanan “Bizimkiler” dizisinde Erdal Özyağcılar, Savaş Dinçel, Ayşe Kökçü, Mehmet Akan, Uğurtan Sayıner, Atılay Uluışık, Aykut Oray, Salih Kalyon, Selçuk Uluergüven, Ali Uyandıran, Rutkay Aziz, Buket Dereoğlu, Cihat Tamer, Engin Şenkan, Güzin Özipek, Kemal İnci, Meral Çetinkaya, Dursun Ali Sarıoğlu, Arif Erkin Güzelbeyoğlu, Cezmi Baskın ve Zihni Göktay gibi önemli oyuncularla birlikte rol aldı. ŞOFÖR İSMET’TEN MEMNUN KAYGISIZ’A Ercan Yazgan, Türk dizi tarihinin önemli projelerinde de yer aldı. Bir döneme damga vuran “Perihan Abla” dizisinde “Şoför İsmet” olarak hayatımıza girdi.

Perihan Abla dizisi 1986 yılında yayımlanmaya başladığında büyük beğeni

kazanmıştı. Perran Kutman, Şevket Altuğ, Tuluğ Çizgen, Cihat Tamer gibi birbirinden ünlü oyuncuların rol aldığı dizide Şoför İsmet önemli karakterlerden biriydi. Televizyon tarihinin unutulmaz dizilerinden biri olan Kaygısızlar dizisinde yine Ercan Yazgan’ı başrolde izleme şansı bulduk. 1994 yılında senaryosunu Gani Müjde’nin yazdığı Kaygısızlar dizisinde geniş ailesi ile birlikte arkadaşının evine yerleşen “Memnun Kaygısız”ı unutmak mümkün mü?

Yazgan, bu dizide Halit Akçatepe, Ayşen Gruda, Tuluğ Çizgen, Şoray Uzun, Yılmaz Köksal ve Çiçek Dilligil gibi ünlü oyuncularla kamera karşısına geçti. Ercan Yazgan, 2015 yılında yapımcılığını Necati Akpınar’ın yaptığı ve başrollerini Hande Doğandemir, Fatih Artman, Devrim Yakut, Cengiz Bozkurt ve Erdal Tosun’un paylaştığı “Bana Masal Anlatma” filminde rol aldı. ÖZEL HAYATI Ercan Yazgan bir dönem verem hastalığı sebebiyle tedavi de görmüştü. Hayatı boyunca 4 evlilik yapmış olan Yazgan aynı zamanda kendisi de oyuncu olan Buket Dereoğlu’nun üvey babasıydı.

Yazgan’ın üçüncü evliliği, Buket Dereoğlu’nun annesi İdil Hanım’ın ikinci evliliği olarak 1976 yılında kayıtlara geçti. Ercan Yazgan’ın ikisi kız biri erkek olmak üzere 3 çocuğu bulunmaktadır. ÖDÜLLERİ : 1999 - 36. Antalya Film Şenliği-En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Duruşma) FİLM VE DİZİLERİ: 2015 - Bana Masal Anlatma (Sinema Filmi) 2011 - 2012 - İffet (Dizi) 2010 - Kardelen (Sinema Filmi)

2009 - 2010 - Hanımın Çiftliği 2008 - Talih Kuşu (Dizi) 2008 - Nekrüt (Sinema Filmi) 2008 - Adanalı (Dizi) 2006 - Yalancı Yarim 2006 - Ahh İstanbul 2004 - Tatil Aşkları 2004 - Altın Kafes 2004 - Büyük Buluşma (Dizi) 2003 - 2006 - Hayat Bilgisi 2002 - Sırlar Dünyası / Sır Kapısı 2002 - Aşk Meydan Savaşı 2000 - Balalayka (Sinema Filmi) 1999 - Duruşma (Sinema Filmi) 1996 - Sevda Kondu 1994 - Kaygısızlar 1994 - 1993 - Yazlıkçılar 1990 - Bir Milyara Bir Çocuk 1989 - 2002 - Bizimkiler 1986 - Kabadayı (Sinema Filmi) 1986 - Şaka Maka (Video) 1986 - Perihan Abla 1983 - Üç İstanbul 1982 - Arkadaşım (Sinema Filmi) 1979 - Dokunmayın Şabanıma (Sinema Filmi) 1978 - Ölüm Görevi (Sinema Filmi) 1977 - Sen Aşk Nedir Bilir Misin (Sinema Filmi) 1977 - Sarmaş Dolaş (Sinema Filmi) 1977 - Tatlı Kaçık (Sinema Filmi) 1975 - İzin (Sinema Filmi)

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

ERCAN YAZGAN

69

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

YÜZLERCE YILDIR INSANLIĞA IŞIK TUTAN ÖLÜMSÜZ FİLOZOF

Konfüçyüz

70

ON

beş yaşımda zihnimi vicdanıma bağladım. Otuzumda dimdik durdum.

Kırkımda şüphelerimden kurtuldum.

Elli yaşımda ilahi kanunları anladım.

Altmışımda uysal bir kulağım oldu. Şimdi yetmişimde, doğruluğu elden bırakmadan kalbimin tutkularının peşinden gidebilirim.”

Büyük Çin bilgesi, filozof, siyasal yönetici ve Çin tarihinde resmi din olarak kabul edilen öğretilerin kuramcısı Konfüçyüs, yüzlerce yırdır insanlığa ışık tutmaya devam ediyor.

1583’te Pekin’e yerleşen Cizvit misyonerleri Çin bilgisi ile kültürünü özümseyip Avrupa’ya aktarıncaya kadar Batı dünyası Konfüçyüs öğretilerinden haberdar değildi. K’ung Futzu adını Latinceleştiren Cizvitler sayesinde büyük bilge, dünyanın her yerinde Konfüçyüs adıyla tanındı.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Konfüçyüs, M.Ö 551 yılında şimdiki Shantung eyaleti olan Lu kentinde dünyaya geldi. Chou hanedanlığı döneminde (M.Ö. 1027-256) Hıristiyanlığın doğuşundan yaklaşık beş yüz yıl önce yaşadı. Küçük yaşlardayken babası ölünce annesi tarafından mütevazı koşullarda büyütüldü.

Konfüçyüs’ün yaşam öyküsüyle, ona atfedilen öğretilerin ayrıntılarının doğruluğundan emin olmak olanaklı değil. Kaynaklarda, onun ölümünden sonra geliştirilmiş, izleyicileri tarafından elden geçirilmiş, zenginleştirilmiş, yeniden düzenlenmiş karma açıklamalar vardır. Mevcut bilgilerdeki kimi iç tutarsızlığa, kimi vurgu farklılığına karşın, bilgi ile ahlaksal erdem arayışına tutkuyla inanan, tüm yaşamı boyunca dürüstlüğünü koruyan, kendini sadece öğretmeye adayan bir adama ait bütünlüklü çizgileri seçmek olanaklı. Benzer şekilde, Konfüçyüs’e atfedilen yazılı özdeyişlerin ona ait olup olmadığını saptamak da olanaklı değil. Konfüçyüs’e atfedilen deyişlerle düşüncelerin çoğu “Konuşmalar” diye bilinen bir seçkide toplanmıştır.

KONFÜÇYÜS FELSEFESİ (DENGE FELSEFESİ) Uyum, bütünlük, denge, Çin düşüncesinin içgüdüsel kabulleri olagelmiştir her zaman. Konfüçyüs’ün felsefesi, ahlak ile siyaset felsefesinin ağırlıkta olduğu bir felsefeydi.

Bu felsefe, hep devinimli olmalarına karşın gök ile yerin birbirini dengeleyen güçler olduğu, ortak varoluşlarının uyumlu olduğu inanışına dayanıyordu. Konfüçyüs’e göre insan bu koşullara tabidir, evreni örnek alıp ona benzemeye çalışması gerekir.

Konfüçyüs’ün uyumlu yaşam öğüdü; hoş, sessiz sakin akıp giden bir yaşam sürmek adına tutkularla duyguları tümüyle bastırmak gerektiği anlamına gelmiyordu. Konfüçyüs denge ile uyum arasında önemli bir fark görür. Dengenin, “zevk, kızgınlık, keder, neşe, coşup taşma duygularına” kapılmamak olduğunu; uyumun ise bu duyguların “tam zamanında ortaya çıkması” olduğunu söyler.

AHLAK VE JEN (İYİLİKSEVERLİK) Konfüçyüs’e göre tüm toplumsal, siyasal erdemler, temelde genişletil-

miş kişi erdemleriydi. Eğitim, ahlak bilgisi edinmekti. Ama bu bilgi, belirli eylemlerle tutumların iyi olduğunu söyleyen bir bilgi olmakla kalmazdı; aynı zamanda uygulamada, deneyim aracılığıyla -iyi olmakla, iyiyi yapmakla- edinilen bir bilgiydi. Kişi hocasını örnek alarak öğrenir; başkalarına da, onlara örnek olarak öğretir. Konfüçyüs, böylesi bir eğitimin erken yaşlarda başlayıp, yaşam boyu sürmesi gerektiğini savunurdu. Ahlaksal iyilik kavramının merkezinde “jen” yani iyilikseverlik ya da insan sevgisi düşüncesi vardır. Konfüçyüs, Konuşmalar’da “jen” ya da iyilikseverlik hakkında şöyle der: “Eğer gerçekten dilersek olur.” Konfüçyüs’e göre “jen”, efendi ya da üst insan dediği kimsenin en önemli, biricik sıfatıdır.

Konfüçyüs, gerçek iyilikseverlik ya da gerçek insancıllığın, gönül ile zihnin dışsal davranışlarla tutarlık gösterdiği bir kişi bütünlüğünü gerektirdiğini savunurdu.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

ANNESİ TARAFINDAN YETİŞTİRİLDİ

BİLGİ VE İNSAN Konfüçyüs, en iyi insanın bilge insan olduğu kanısındadır, ama kendisini bir bilge olarak görmez; pek az insanın bilge olmayı başardığını düşünür.

Efendi, kusursuzlukta bilgeden sonra gelir. Günlük yaşamda etkisi en çok duyulan da efendidir. Konfüçyüs, yöneticilere “eğer siz iyiyi isterseniz, insanlar da iyi olur” der. Konfüçyüs insanların doğuştan eşit olduğuna inanırdı; eğitime ilişkin tüm görüşleri sonraki yüzyıllarda Çin’in eğitim siyasetini etkileyen önemli bir faktör oldu.

71

İyi yaşamayı sonraya bırakan; yolunda ırmağa rastlayıp da akıp geçmesini bekleyen adama benzer.

Irmak hiç durmadan akıp gidecektir.

Erdemsiz bir insan mahrumiyete fazla tahammül edemez; nasıl ki mutluluk içindeyken bile rahat edemezse. Fakat erdemli insanın barındığı yer yine erdemin içindedir, akıl sahipleri hep bunu arar.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Kamil insan; kişisel olarak ciddi, büyüklere hizmet ederken saygıyı elden bırakmayan, halka karşı çok nazik olan ve onları yönetirken de adaletli davranan kişidir.

72

KONFÜÇYÜS VE ESKİ YUNAN Konfüçyüsçü düşünce ile eski Yunan’da M.Ö.

6-5. yüzyıllarda ortaya çıkan Sokrates öncesi filozoflarının kimi düşüncesi arasında büyük benzerlikler vardır. Bu filozoflardan Anaximenes (M.Ö. 585-528) insan ruhu ile doğanın, bir bütün olarak tek bir ortamı paylaştığını öğretmişti. Pythagoras (M.Ö. 571-496) tinsel saflığı korumak üzere töreleştirilmiş davranış biçimleri geliştirmiş; matematikle kavranan göksel uyum ile insan ruhu arasında bir ahenk olması gerektiğini söylemişti.

Herakleitos ise (M.Ö. 504) Logos düşüncesini bir tür evrensel adaleti ya da denkliği korumaya yarayan, dengeli geliş gidiş ilkesini atmıştı ortaya. Konfüçyüs’ün kişiliği, alçakgönüllü bilgeliği, kendini öğretmeye adayışı, Sokrates’in benzer özellikleriyle karşılaştırıla gelmiştir. Konfüçyüs: “Sana bilmenin ne olduğunu söyleyeyim mi? Bildiğin zaman bildiğini, bilmediğinde de bilmediğini söylemek, işte bilgi budur” demiştir.

KONFÜÇYÜSÇÜLÜĞÜN TARİHİ SERÜVENİ Konfüçyüs’ün M.Ö. 479’da Çiyu-fu’da ölümünden sonra öğrencileri onun öğretisini sessiz sedasız sürdürdü. İki önemli izleyicisi Mensiyüs ile Hsun Tzu, Konfüçyüsçü düşünceye kendi fikirlerini, kendi vurgularını da katarak, seçkinlerin eğiticisi oldu.

Onların çağı yöneticilerin saraylarında ahlak ile siyasete ilişkin pek çok düşünsel tartışmanın geliştiği bir dönemdi. Tartışmalar düzenlenir, bilgili kişiler davet edilirdi. Han Hanedanlığı döneminde (M.Ö. 206- MS 9) M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Konfüçyüsçü düşünce yeniden canlandı. Eski yazılardan parçalar derlenip elden geçirildi ve Hıristiyanlığın ilk yıllarında Budacılığın da Çin’e ulaşmasına karşın, Konfüçyüsçü düşünceler yeniden yaygın kabul gördü.

Konfüçyüsçülük, Çin kültüründeki ana akışın bir parçası olarak varlığını sürdürdü. Eğitimin Konfüçyüsçü temel yapıtlara dayanmasından ötürü halk arasında yayıldı. Böylece Konfüçyüsçülük geniş, değişken bir ülkede yaşayan milyonlarca insanı birleştirdi. Konfüçyüs ile izleyicilerine atfedilen özdeyişlerle öğretiler, M.Ö. 6. yüzyıldan 1911’de Ch’ing Hanedanlığı’nın kaldırılışına kadar geçen 25 yüzyıl boyunca, Çin’in ahlaksal, toplumsal, siyasal yapısını biçimlendirdi. Çin İmparator-

luğu’nun neredeyse tüm kurumları, gelenekleri, amaçları, özlemleri Konfüçyüs’ün erdemli birey, erdemli toplum anlayışına dayanıyordu. 20. yüzyılın ilk yıllarına kadar Çin’de eğitim, hemen hemen tümüyle, Konfüçyüs’ün ilkelerine göre biçimlendirilmişti.

1313’ten 1905’e kadar sürdürülen devlet sınavları Konfüçyüs’ün “Dört Kitap” diye bilinen yapıtlarını okumayı gerektiriyordu.

20. yüzyıl ortalarında Çin’de Konfüçyüsçülük neredeyse tümden yadsınmıştır. 1960 Kültür Devriminin, Halk Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ortaya çıkan Konfüçyüs karşıtı eleştirileri pekiştirmesine karşın, Konfüçyüsçülüğü ortadan kaldırmayı hedefleyen yenilikler de Konfüçyüsçülük çizgisine uydu.

Bildiğini bilenin arkasından gidiniz. Bildiğini bilmeyeni uyandırınız. Bilmediğini bilene öğretiniz. Bilmediğini bilmeyenden kaçınız.

TOPTAN ET VE CANLI HAYVAN TİCARETİ

Mestan ÖZCAN 0532 454 76 28 Cavit ÖZER 0533 336 14 42

Et bizim işimiz

ADAKLIK KURBANLIK BULUNUR

Tel: 0258 371 83 24

İzmir Asfaltı Üzeri Akçeşme Mh. 2600 Sk. No:53 Akçeşme Camii Altı Merkezefendi / Denizli

DOLGU? iş hekimliği ile ilgili hep merak edilen implant uygulaması, zirkon, lamina, lazer olsa da en rutin yapılan en çok ihtiyaç duyulan işlem “dolgu” dur. Peki dolgu nedir? Dolgu, çürük yada kırık nedeniyle zarar görmüş bir dişe, normal fonksiyonunu ve görünümünü kazandırmanın bir yöntemidir. Diş hekiminiz size dolgu yaparken, önce çürümüş diş dokusunu uzaklaştırır. Etkilenen alanı temizler ve boşluğu dolgu malzemesi ile doldurur. Bakterilerin girebilecekleri boşlukları dolgu ile kapatarak çürüğün ilerlemesini de engellenmeye çalışır.

74

Bunun için de çok çeşitli dolgu malzemeleri ve dolgu yöntemleri vardır. Dolgu maddelerinin en meşhuru bir alaşım olan amalgamdır. Cıvalı dolgu, gümüş dolgu, siyah olarak olarak bilinen, sık sık hakkında “Almanya’da yasaklanmış, kanser yapıyormuş” yada “Amerika’da yasaklanmış, cıva buharlaşıp zehirliyormuş” haberleri çıkan, aslında özenle yapıldığında çok uzun yıllar hizmet

eden bir dolgu maddesi türü.

Amalgam gümüş, kalay ve bakır alaşımının, cıva ile karıştırılması ile elde edilir. Yani gerçekten de bir sürü metal ve cıva içermektedir.

Ama cıva diğer metallerle birleştiğinde kimyasal yapısı değişir ve zararsız hale geçer. Çiğneme ve öğütme sonucunda ağızda açığa çıkan cıva miktarı su, hava ve yiyeceklerde alınan miktardan çok daha küçüktür. Yani durduk yerde korkuyla bütün amalgam dolgularınızı söktürmeye kalkmayın, elbette estetik kaygı yada hekiminiz önerisi ile yıprandığı için değiştirilmesi gerekli olabilir.

Rutinde kullanılan bir diğer dolgu da beyaz dolgu yada diş renginde dolgu da denilen kompozit dolgulardır. Bir tür plastik karışımıdır ve dikkatle takip edilmesi gereken bir uygulama protokolü vardır. Uygun vakada protokol eksiksiz uygulandığında son derece estetik sonuçlar elde edilen uzun yıllar hizmet eden dolgular yapılabilmektedir.

Başlangıçta sadece ön dişlerde ve estetik amaçlı kullanılsa da artık çiğneme yükünü kolaylıkla karşılayan dayanıklı kolay uygulanabilen kompozit malzemeler var. Kompozit dolgu malzemelerin dayanıklılığın arttırılması, daha estetik

DİŞ HEKİMİ

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

D

sonuçlar görülebilmesi ve uygulama süresinin kısalması için sürekli çalışmalar yapılmakta ve yeni yeni ürünler piyasaya çıkmakta bu sayede de gerçek dişten ayırt edilemeyen dolgular yapılabilmektedir.

Kompozit dolgular çoğunlukla ağızda direk olarak yapılsa da çürüğü temizlenmiş ve uygun şekil verilmiş dişin ölçüsünü alarak indirek olarak da yapılabilir . İnley, onley overlay adı verilen bu işlem yurtdışında oldukça sık uygulanan bir yöntemdir.

Laboratuarda sipariş üzerine üretilir ve sonradan dişe yapıştırılır. Diş rengine uygun üretilebilir ve özellikle porselen olarak üretilirse lekelenmeye karşı dirençlidir.

Bir de alı moru her rengi olan kom-

pomer dolgu malzemeleri vardır ki bu çok da dayanıklı olmayan uygulaması hızlı bu malzemeyi çocuklarda kalıcı olmayan süt dişlerinde kullanmaktayız. Bir dönem kalıcı dişlerde yetişkinler için de kullanıma sunulsa da uzun dönem de hiç de iyi sonuçlar vermemiştir.

Dolgu diş çürüğü için ilk tedavidir, çürük derinleşti ise kanal dolgusuna, hacmi büyüdüyse kaplamaya doğru giden tedavi yöntemleri uygulamak kaçınılmaz olacaktır. Çoluk çocuk hep birlikte iyi bakım yapmak, vaktinde ve düzenli kontrollere gitmek sorunun şüphesiz kolayca çözülmesini sağlayacaktır, zamanınız, paranız ve dişleriniz siz de kalacaktır.

Sağlıcakla kalın.

75

MİKRO VE

MAKRO

TRENDLER aflarda ya da e-ticaret sitelerinde gördüğünüz her türlü ürün yerlerini almadan önce uzun bir yol kat eder. Bu yolda tasarım, planlama, satın alma, üretim ve dağıtım süreçlerinden önce, trend analistlerinin araştırma ve tahminlerini yaptıkları bir çalışma süresi vardır.

Trend analistleri, her türlü endüstriden, toplumsal yönelimlerden, ekonomiden, tekstil fuarlarından, moda showlarından, yeni koleksiyonlardan ve sokak stilinden veriler toplayıp renk, tasarım, form, kumaş, baskı veya styling üzerine araştırmalar yaparlar. Moda dünyasında

R

ve toplumda olan gelişmeleri takip edip onları iş dünyasındaki ekonomik gelişmeler çerçevesinde yorumlar ve gelecek sezonlarda beklenen trendleri belirlerler. Trend analisti tüketici davranışlarını, ekonomik ve teknolojik eğilimleri yaratıcı akımlarla birleştirip bulguları içerisinden trend olabilecekleri ayırırken aslında yaptığı, büyük kitleleri harekete geçirebilecek, satın alma eğilimlerini olumlu etkileyecek trendleri belirlemektir. Bu aşamada ortaya çıkan kimi trendler sadece o sezona ya da yıla ait olup kimi de uzun soluklu olarak tüm algılarımızı ve tüketim kalıplarımızı değiştirirler.

NİLÜFER BAYRAK STİL DANIŞMANI Mikro trendler dönemsel olarak kısa solukludur. Bu sezon lavanta renginin revaçta olması gibi… Bunlar küçük değişiklikler ve yorumlarla tekrar tekrar ortaya çıkabilirler.

90’larda hayatımıza giren bel çantalarının bu yıl yeni hallerinin vitrinlerde ve sokaklarda görülmesi gibi… Makro trendler ise daha uzun dönemleri içine alan, alışkanlıklarımızı, tercihlerimizi, bakış açılarımızı derinden etkileyen trendlerdir. Dolayısıyla toplum hayatında köklü değişikliklere sebep olabilirler. Spor ve sağlıklı yaşamın 80’lerle birlikte öne çıkarak giderek hayatımızın bir parçası olması gibi…

Tüm moda dergileri ya da sosyal medya mecraları, mikro trendleri fazlasıyla işlediği için ben size tercihlerimize daha uzun vadede ve daha ciddi olarak tesir eden makro trendlerden bahsetmek istiyorum.

Athleisure

Plus-size Fashion

Moda basınında “büyük beden” ifadelerinin üç kat daha fazla kullanılmış olması öyle boşuna değil. Yuvarlak hatlar ve büyük bedenler artık üvey evlat muamelesi görmekten kurtuluyor, onlara özel tasarımlar çoğalıyor.

“Body Positivity” yani beden olumlama hareketi giderek yayılıyor. Ama trendi yükselen her şey gibi bu da yanlış resmedilmeye, yanlış anlaşılmaya, dolayısıyla da sömürülmeye ve reklam malzemesi edilmeye çok açık hale geliyor. Oysa burada asıl olanın; “bir tane vücudun var, ona da iyi bakarsan hem iyi yaşarsın hem de iyi hissedersin” olması lazım.

Genderless Fashion

İş dünyasında “fırsat eşitliği” söylemleri havada uçuşurken, “kıyafetin cinsiyeti mi olurmuş canım” diyen tüketiciler, moda sektöründe geleneksel kadın-erkek koleksiyon ayrımının masaya yatırılmasını sağlıyor. Kimi markalar, moda haftalarında kadın ve erkek koleksiyonlarını tek bir defilede tanıtıyor, kimisi ise “cinsiyetsiz” koleksiyonlarını piyasaya sunarak, “beğenen giysin” diyor. Cinsiyetsiz modaya olan ilgi, insanların genel anlamda daha dışavurumcu, daha açık ve daha kapsayıcı bir geleceğe olan özlemini adeta gözler önüne seriyor.

Modest Wear

Global moda sektöründe ilk kez 2014 yılında DKNY’un Ramazan ayına özel hazırladığı kapsül koleksiyonuyla başlayan, tesettür giyim pazarına olan ilgi ve tüketiciler arasında da bu firmalara olan rağbet artıyor. Global İslam Ekonomisi Raporu’nda yer alan bilgilere göre, muhafazakar giyim pazarının, 2020 yılına kadar 327 milyar dolar seviyesine ulaşacağı tahmin ediliyor.

Uniqlo ve Dolce&Gabbana gibi markaların türban ve ferace koleksiyonları yapmasının ya da Nike’ın Pro Hijab ürününü çıkartmasının nedeni de işte bu!

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Son on yılda spor giyimdeki büyüme (%10), konfeksiyon ve ayakkabıdaki büyümenin (%4) çok daha üzerinde seyir ediyor. 2020 yılı içinse %30 luk bir artıştan söz ediliyor. Başka bir deyişle tüketici, tercihini rahat, fonksiyonel ve çok amaçlı hizmet veren giysilerden yana kullanıyor ve böylece spor kıyafetler, spor salonlarının dışına taşıyor. Mesela 5-10 yıldır moda ve lifestyle dünyasını derinden etkileyen ‘yoga’ trendinin 2019’da bir yere gideceği yok. Yogadan ilham alınan parçalar görmeye devam edeceğiz.

77

Lounge wear

Loungewear son birkaç yıldır dünya modasında kendine yer bulan bir akım ve devamlı büyüyen bir pazar haline geldi. Freelance çalışılan işlerin artması, insanların evden de çalışabilmesine olanak sağlayan işlerin ve şirketlerin çoğalması bu trendi yarattı. Uyku veya spor yaptığımız kıyafetlerden farklı, biraz daha şık ve detaylı ama dışarıda giydiğimiz kıyafetlerden daha rahat kıyafetler bunlar. Bir yandan da ipek ve kaşmir gibi kıymetli hammaddeler bile bu trendin içinde kendine yer bulabiliyor.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Kreatif Manifesto

78

Son yıllarda moda dünyasının gittikçe politikanın içine girmesi ve tüm dünyada gerçekleşen yürüyüşlerden ilhamla çıkan bu trendin en önemli özelliği insanların farklılıklarıyla toplumda var olmasını sağlayıp, bir fark yaratmak. Bu akımı en çok gördüğümüz parçalar slogan tişörtler. Moda dünyasında aşk/nefret ilişkisi olan slogan tişörtler, en önemli makro trendlerden biri olan, kendini istediğin şekilde ifade etmenin en ucuz ve kolay yolu. Bu sayede kendimizi kıyafetlerle rahat hissederken, onlarla oynayıp, kişiselleştirmek mümkün hale geliyor.

Teknolojik Kıyafetler

Günümüzde en kıymetli şeylerden biri zaman. Zamanın azlığı ve onu efektif kullanmanın gerekliliği pratikliğin ana akımlardan biri olmasına yol açtı. Bu bakış açısıyla teknik detaylar gittikçe önem kazanarak teknoloji moda da etkisini güçlü bir şekilde gösteriyor. Leke tutmayan, kolay kırışmayan ya da nefes alabilen kumaşlardan yapılacak kıyafetler hepimizin radarında ve giyilebilir teknoloji ile kalp ritminiz, vücut yağ oranınız, terleme, sağlık, sıcaklık ve kas aktivitenizi sensörleriyle ölçüp size raporlayan kıyafetler gündemde olmaya başladı

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Sürdürülebilirlik ve doğaya dönüş

Bu makro trend etkisiyle tüketicilerin bir kısmı daha sade ve minimal parçalara yöneliyor, moda dünyasında da Fast-fashion ve sürekli koleksiyon hazırlama baskısından sıkılan tasarımcılar, sürdürülebilir markalar oluşturma arayışlarına giriyor.

Böylelikle Slow City, Slow Food gibi akımlara Slow Fashion da ekleniyor.

Y ve Z jenerasyonlarının tüketiciler içerisindeki yüzdesinin artmasıyla satın alınan ürünlerin kimler tarafından ve ne şartlarda yapıldığını bilme daha çok talep ediliyor. Doğaya dönüşün de etkisiyle hem renk olarak sade, toprak tonlarında renkler ve organik boyalar hem keten, pamuk, ipek gibi doğal malzemeler hem de el işçiliği ile üretim ön plana çıkıyor. Ayrıca vegan deri kullanılımı yaygınlaşırken, gerçek kürke hayır kampanyaları yapılıyor. Bu trend doğrultusunda üretim yapan, niş markalar, artık tüketicinin radarına çok daha kolay giriyor ve pazar paylarını arttırıyor.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

SOSYAL SORUMLULUK

80

YA VETERİNER HEKİMLER OLMASAYDI ?

HASAN KILINÇ / VETERİNER eteriner hekimim.

Bu meslek için nice fedakarlıklar nice yollar katettim. Nitekim diğer birçok meslektaşım gibi. Fakat meslek hayatında bir mesleğin bu kadar hor ve acımasızca karalanması, insanların kendi çaplarında bu mesleğin mensubu olmamasına rağmen mesleğin mensubuymuş gibi davranması, maalesef üzücü olduğu kadar daha üzücü bir tarafıda özenti olmasına rağmen insanların mesleği kazanıp okuyamaması meslekten paralar kazanamaması kıskançlık ve haset.

Hayvan severim, insan severim,

V

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

doğayı severim. Evet sevgi sözcükleri kadar güzel bir şey yok elbette.

Aklıma gelen sorularda neden sınıf halinde diye düşünmekten kendimi alıp koyamıyorum. Hayvan sever diye düşünüp baktığımda sadece kedi seven veya köpek seven insanları görüyorum.

Peki hayvan seviyoruz. Öyle deniyor ismimize. Neden peki diğer yaratılan hayvanı canlılarıda sevmiyoruz. Hayvan bu doğada yaşamıyor mu onlara bu sevgi denilen şefkati insan vermiyor mu?Bu durumları genişce düşünmeye gerek yok hepsi zincir halkası gibi birbirine bağlı. Biz sadece şunu seviyoruz. Sınıflandırmayı.

Gelelim diğer mevzulara o aşıyı 50

liraya yapmış bu şuna şu buna. Yada benden bu ilaçtan para almasınız olmaz mı? Olmaz elbette ilaç firmalarının hepside sen bu ilacın yüzde 50 sini al benden , senden ücret talep etmeyeyim demiyor. Eğer bir can sahiplendiyseniz.

Buna köpek, kedi, inek, koyun, keçi fark etmez. Sonucunda olması gereken emeğin karşılığınıda vermemiz lazım. Örnek vereyim köpek sahiplenen hatta parayla alan birçok insan ilk aşısına ücret vermesem param yok diyor. İlk başlangıcında parasını paylaşmayan insan sonrasında hasta olan canıyla acaba nasıl ilgilenir. Veteriner abla veteriner abi ben kedim için para

harcamak istemiyorumla başlayıp sokaklara terk edilen birçok kedi ve köpeğe rast geliyoruz. Bu mevzuların hepsi maalesef hüsranla sonlanıyor.

Güler yüzü kullanan nerden geldiğini anımsamayan iyiliğin karşılığını kötülükle veren birçok yaşanmışlıklar ne kadar motivasyonu düşürsede sımsıkı işine sarılıyor insan. Veteriner hekimim 5 buçuk yıl emek vermişim 1150 km memleketimden öteye uzaklara, anasız babasız farklı kültüre yeni insanlara ailenden uzak dirsek çürütmüşüm yeri gelince aç yeri gelince duygusal ve hüsran dolu çileli yolları çekmişim. Birçok ders birçok bilgi birçok sınav atlatıp gelmişim.

Bunların sonunda askerde biriktirdiğim paraların bir kısmı ile kliniğin bir kısmını banka kredisiyle çektiğim paranın da bir kısmıyla düzen tutturmaya çalışmışım. Gece demeden gündüz demeden insanlar için önemli olan canlara şifa dağıtmaya çalışmışım. Sonunda o zincir halkasını bozan (herkesi tenzih etmiyorum) kim olduğu bilinmeyen kişilere meydanı bırakacak değiliz. Değiliz, çünkü biz veteriner hekimleriz.

Köy yerlerinde hastaya gidersin. Ayağına kadar gittin birkere gene tüm hasta sahiplerini tenzih etmiyorum. Seni hekimlikte dahil herşekilde kullanmaya çalışırlar. Bazen kısa sınavdan bile geçersin. En garibide senin tüm alanda (cerrahi, dahiliye, doğum) uzman olman gerekir. Bilemezsen pahalıysan kötü veya kakasındır. Ucuz ve işini iyi yapman işin dışında da iyi olduğundada kralsındır.

Ben sadece veteriner hekimlerin dile getirmek istediklerini söylemek paylaşmak istedim. Sevmenin bölünmemesi gerektiğini ve bu doğada hayvanı insanı hep beraber bir bütün ve denge içinde yaşanması gerektiğini düşünen iyiliğin birçok kapıyı açacağını bilen bir insan olarak değerlerimize meslek gruplarına ve insanlığa sahip çıkalım. Bazen beni bazen seni bırakalım. İyi bir ahlak ve erdem sahibi insanlar olalım. Kaybetmek kolaydır. Kazanmak için çabalayalım…

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Still Art DR. MİMAR HALİT COZA

MİMARLIK KENTİ

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

BARSELONA

82

ürekli dile getirdiğim, mimarlık mesleğinin “öğretilen değil öğrenilen” bir meslek dalı olduğuna inanan bir akademisyen olarak; gezen, gören, gözlemleyen mimarların meslek adına çok daha avantajlı ve şanslı olduklarını vurgulamak isterim.

S

Birkaç günlük Barselona gezim sonrasında mimarlığımın olumlu yönde değiştiği ve geliştiğini düşünüyorum. Gerek şehircilik, gerekse mimarlık anlamında Avrupa’nın en gelişmiş, özgür ve konforlu şehirlerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İspanya’nın Madrid’ten sonra en büyük şehri olan Barselona, ününü, modern sanat akımına yön veren mimar Gaudi’nin şehrin kimliği haline gelmiş eserlerine ve 1900’lü yıllardan kalma ızgara planlı şehir planlamasına borçludur diyebiliriz.

Bir mimarın ülke turizm ekonomisine ne kadar büyük katkısı olabileceğinin kanıtı olan bu kente mimar Gaudi’nin yaptığı mimari yapıtları görebilmek için her yıl milyonlarca turist akın etmekte.

1852 – 1926 yıllarında yaşamış ünlü mimar Gaudi Barselona’ya çok sayıda

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

mimari eser bırakmıştır. Eserlerinden 8 tanesi Unesco dünya kültür mirası listesine giren Gaudi’nin ismi, adeta Barselona ile özdeşleşmiştir. Yapımına başladığı, ancak ölümünün ardından yarım kalan ünlü La Sagrada Familia Katedrali, Barselona’ya giden her turistin mutlaka ziyaret ettiği bir mekandır. Yapımına 1882

yılında başlanılan La Sagrada Familia Gaudi’nin hayatını adadığı eserlerinden biridir. İnşa edilmeye başlanmasından 1 yıl sonra yapımını üstlendiği bazilika tamamlanamadan hayatını kaybederek La Sagrada Familia’nın içerisine gömülmüştür. ‘’Bitmeyen Kilise’’ olarak adlandırılan La Sagrada Familia’nın Gaudi’nin ölümünün 100.

Yılına denk gelen 2026 yılında tamamlanması beklenmektedir.

Gaudi’nin zengin hayal gücünü ve dehasını yansıtan eserlerinden izler taşıyan Park Güell park alanı içerisinde bulunan merdivenler ve süslü şatolarla harikalar diyarını yansıtan park Barselona aristokrasisinin soyluluğunu yansıtır. Park Güell muhteşem taş yapıları, çarpıcı döşemeler ve büyüleyici binalar içerir. Muhteşem taş sütünlar oldukça düzensiz olmakla birlikte garip bir şekilde doğallık hissi verir.

Casa Mila, 1906 ve 1910 yılları arasında inşa edilmiş bir apartman.

Sagra da Familia’dan sonra Gaudi’nin Barselona’daki en çok

Fransız mimar Jean Nouvel tarafından tasarlanan ve 2005’te tamamlanan Torre Agbar, kısa zamanda şehrin modern yüzünün simgelerinden olmuş uzun ve koni şeklinde bir yapıdır.

142 metre uzunluğundaki yapı Barselona’daki en uzun üçüncü binadır.

Mimar Nouvel’in gökyüzüne püsküren bir gayzere benzettiği kulenin renkli ve parlak cephesi gündüz saatlerinde Gaudí ve Modernistaların kullandığı trencadís seramiklerini andırsa da; yapının dış yüzeyine monte edilmiş led aydınlatmalar sayesinde, kule geceleri kırmızı, mavi ve mor tonlarında parıldar.

Barselona’da 1976 yılında ‘Metropoliten Alan Planlama Çalıșması’ ile kentsel dönüșüm çalıșmaları bașlatılmıș, fiziksel, sosyal,

ekonomik yaklașımlarla kentin dönüșümü problemi bütüncül bir anlayıșla ele alınmıștır. Dönüşüm çalışmaları çerçevesinde, kötü durumda olan binalar yıkılarak yenileri yapılmış, açık alanlar yaratılmış, meydanlar tasarlanmış, sosyal alanlar inşa edilmiş ve yer altına otoparklar yapılmıştır.

Barselona’nın kent mimarisinde en dikkat çeken unsurlardan biri de caddelerin kesiştiği noktalarda oluşturulan kent meydanlarıdır.

Caddelerin kesiştiği noktada yer alan binalar dörtgen değil üçgen olarak inşa edildiği için, her caddenin kesiştiği nokta aynı zamanda küçük bir meydan özelliği kazanmıştır. Bu tarz, aynı zamanda kenti daha nefes alabilir bir hale getirmiştir.

Tüm dünyada olduğu gibi taş, beton, çelik, cam vs. mimarlık uygulamalarının, yapıların tektonik dilinin ve inşa edilişinin malzemeleri olarak Barselona’da da karşımıza çıkıyor. Ama, ayırıcı özel bir malzeme olarak kent dokusunda en öne çıkan bence Barselona’nın renkli seramikleri.

Sadece Gaudi işlerinde değil, modern bir evde de pencerelere renkli seramiklerle denizlikler yapmak her yerde rastlanan sıradan bir uygulama.

Yapı inşa etme becerisinin özüne yerleşmiş bu renkli seramikler.

Son olarak şehrin en işlek ve turistik caddesi olan La Rambla caddesi üzerinde tüm siluet boyunca iki şeritte de devam eden ağaç dokusunun şehrin kimliğinde ne kadar etkili olduğunu da görmezden gelemeyiz. Bu arada Gaudi’nin mimari yapılarının Denizli’de imar yönetmeliğine takılarak, uygulanamayacağını da bilmenizi isterim. Özgür, özgün tasarımlar yapabildiğimiz, şehirlerde yaşamak en büyük hayalim.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

ilgi gören ikinci önemli eseridir.

Yapımı sırasında yerleşmiş formlara uymadığı için birçok bürokratik engelle karşılaşan bina farklı tasarımı nedeniyle biraz da alaycı bir şekilde ‘’taş ocağı’’ ismiyle anılmıştır.

83

08 Haziran 2018

SİNEMA

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Tür: Macera, Aksiyon, Bilimkurgu Yönetmen: Juan Antonio Bayona Oyuncular: Chris Pratt, Bryce Dallas Howard, B.D. Wong

84

JURASSİC WORLD JURASSİC WORLD

YIKILMIŞ KRALLIK İlk film “Jurassic World”ün birkaç yıl sonrasında geçen devam filmi… Parkı istila etmiş olan dinozorları tehdit eden Isla Nublar adasındaki yanardağı konu alıyor.

Dinozor eğitmeni Owen Grady (Chris Pratt) ve parkın eski müdürü Claire Dearing (Bryce Dallas Howard) dinozorları güvenli bir şekilde adadan nasıl götürebileceklerini bulmaya çalışıyor.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

TERMİNAL 22 Haziran 2018 Tür: Gerilim Yönetmen: Vaughn Stein Oyuncular: Margot Robbie, Simon Pegg, Mike Myers Büyümekte olan isimsiz bir şehrin karanlık merkezinde geçen “Terminal” şeytani bir görev yerine getiren iki suikastçıyı, ölümcül bir hastalıkla mücadele eden bir öğretmeni, gizemli bir hademeyi ve iki farklı hayat süren meraklı bir garsonu konu alıyor. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan, esrarengiz bir suç dehası yüzünden hayatları birbirine giren ekip, ölümcül sonuçlarla karşı karşıya kalıyor.

OCEAN’S 8 22 Haziran 2018

Tür: Aksiyon, Komedi Yönetmen: Gary Ross Oyuncular: Sandra Bullock, Cate Blanchett, Rihanna

Tür: Korku Yönetmen: Darrell James Roodt Oyuncular: Reine Swart, Deànré Reiners, Thandi Puren Genç bir kadın olan Chloe ilk çocuğunun doğumunun ardından sıkıntılı bir sürece girer. Annesi ile birlikte yaşamaya başlayan Chloe bebeğinin aralıksız ağlaması, artan suçluluk duygusu ile depresyona girer. Bir süre sonra paranoyak bir hale gelen kadın, bir takım sesler duymaya, çocuğunun etrafında tuhaf varlıklar olduğunu görmeye başlar.

VECİHİ HÜRKUŞ 25 Mayıs 2018 Tür: Dram, Savaş Filmi Yönetmen: Kudret Sabancı Oyuncular: Hilmi Cem İntepe, Gizem Karaca, Miray Daner I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda görev yapan ve düşman uçağı düşüren ilk Türk pilot olan Vecihi Hürkuş’un hayatı beyaz perdeye aktarılıyor.

Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden pilot ve mühendis Vecihi Hürkuş’un yönetmenliğini Kudret Sabancı üstleniyor. Filmin oyuncu kadrosunda Hilmicem İntepe, Gizem Karaca, Miray Daner, Bora Akkaş, Zeyno Eracar, Murat Arkın, Bahadır Yenişehirlioğlu gibi isimler yer alıyor.

HAN SOLO

BİR STAR WARS HİKAYESİ 25 Mayıs 2018 Tür: Bilimkurgu, Fantastik Yönetmen: Ron Howard Oyuncular: Alden Ehrenreich, Emilia Clarke, Donald Glover Orijinal üçlemeyle tanıştığımız Han Solo ve Chewbacca’nın maceralarını anlatacak Solo: A Star Wars Story filminin yönetmenliğini, Phil Lord ve Christopher Miller’dan devralan 2 Oscar’lı Ron Howard üstleniyor. Alden Ehrenreich’ın genç Han Solo’yu canlandıracağı filmin oyuncu kadrosunda ayrıca Woody Harrelson, Emilia Clarke, Donald Glover, Thandie Newton, Phoebe Waller-Bridge, Joonas Suotamo, Paul Bettany gibi isimler bulunuyor.

YOU WERE NEVER REALLY HERE 25 Mayıs 2018

Tür: Gerilim, Dram Yönetmen: Lynne Ramsay Oyuncular: Joaquin Phoenix, Ekaterina Samsonov, John Doman Mesleğinde bir ömre yetecek kadar şiddete tanık olan Joe, mesleğini geride bırakmış ve hayatını, seks ticareti için kaçırılan kızları kurtararak kazanmaya başlamıştır. Yozlaşmış New York senatörünün kızını kurtarması için kiralandığı zaman ise bir komplo ağının içine sürüklenir. Joe’nun az sayıdaki meslektaşları birer birer ortadan kaybolurken, Joe kısa sürede, kendisini ölü görmek isteyen düşmanlarıyla savaşmak zorunda olduğunu kavrayacaktır...

Jonathan Ames’in aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan film, Kevin Hakkında Konuşmalıyız filmi ile 6 yıllık bir ara veren Lynne Ramsay’in hem beyazperdeye hem de Cannes’a dönüş filmi.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

SAPLANTI

18 Mayıs 2018

Yönetmenliğini Hunger Games filminin senarist ve yönetmeni Gary Ross’un üstlendiği komedi ve suç filmi, Ocean’s üçlemesinden

Ocean’s Eleven adlı filmin kadın oyunculardan oluşan tekrar çekimidir. Bir grup kadın suçlunun MET Ball galasını soyma planlarını aktaracak filmde Helena Bonham Carter, Anne Hathaway, Sandra Bullock, Cate Blanchett, Mindy Kaling, Rihanna ve Awkwafina gibi ismler yer alıyor.

85

ZELİHA ŞENGÜL K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

86

Ki tap lık

Zihnin Yaşamı

Hannah ARENDT İletişim Yayıncılık Geleceğe yönelik tasarılarıyla irade, zorunluluk inancına, yani dünyanın rehavet olarak adlandırdığı düzenine gösterdiğimiz rızaya karşı koyar.

Yine de dünyanın sadece şimdi değil geçmişte de hiçbir zaman için olması gerektiği gibi olmadığı herkes için açık değil midir? Ayrıca bu ‘olması gereken’in ne olduğunu kim bilir ya da şimdiye kadar kim bilmiştir ki?

‘Olması gereken’ ülküseldir ütopyanızla bağlantılıdır; dünyada hakiki bir yeri ya da topos’u yoktur. Zorunluluğa duyulan güven, her şeyin ‘olacağına vardığı’ inancı, olumsallık bedeli ödenerek satın alınan özgürlükten çok daha tercih edilir değil midir?”

Yabancılaşmanın “yabancılaşma” olarak adlandırılamadığı, yani “doğallaştığı” bir bağlamda “irade”nin ve “eyleme”nin gereksizleşmesi kaçınılmaz hale geldi.

Bu türden bir kadercilik, “iradenin iyimserliği”ni süresiz erteleyerek, olayların “olacağına varacağı” bir perspektifi meşrulaştırdı. Zihnin Yaşamı’nda

Dikbaşlılar

“dünya aşkı”yla kalemine sarılan Arendt, çağdaş siyaset felsefesi alanında üzerine oldukça çaba harcanan bu soruna özgün bir cevap üretmeye çalışırken, Aristo’dan Platon’a, Hegel’den Kant’a ve Heidegger’e bize ucu bucağı olmayan siyasi düşünce yolculuğunda bir pusula sunuyor.

Var ettiğimiz dünyayı, başka türlü de tasavvur edebileceğimiz, inşa edebileceğimiz bilincini, ardımızda bıraktığımıza duyduğumuz sorumlulukla, dünyevi bir aşkla hatırlatan başucu mirası...

Bilimi ve Dünyayı Değiştiren 52 Kadın Rachel SWABY Koç Üniversitesi Yayınları Virginia Apgar’dan Barbara McClintock’a, Chien-Shiung Wu’dan Sophie Kowalevski’ye, Hedy Lamarr’a… Rachel Swaby’nin eğlenceli kaleminden süzülen 52 yaşam öyküsü, bilimi ve dünyayı değiştiren 52 bilim insanı, uğradıkları haksızlıklara ve ayrımcılığa karşı bilime tutunan 52 kadın… Swaby’nin dikbaşlıları bir yandan DNA’nın yapısını çözüyor, doğanın kanunlarını baştan yazıyor ya da yepyeni bir bilim dalı kuruyor; diğer yandan alay ediliyor, görmezden geliniyor ve hakarete uğruyorlar. Ne olursa olsun farklı dönemlerden ve bambaşka coğrafyalardan gelen bu kadınlar başkalarının kanaatlerine değil, bilime inanmaktan asla vazgeçmiyorlar.

Bunlar dikbaşlı kadınlar!

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Sanatın Gücü Sanat modern zamanların hiçbir döneminde, bugün olduğundan daha yaygın olmamıştır. Toplum içerisinde her zamankinden daha aşikâr, daha amade ve daha şekilci olarak varlığını sürdürmektedir. Sanat, şimdiye dek hiç olmadığı kadar, toplumu oluşturan birçok iletişim biçiminden sadece biri olarak toplumsal süreçlerin de bir parçası olmuştur: Ticari bir meta, bir fikir, bir bilgi, bir hüküm, bir eylem.

Estetik algısı, modernitenin hiçbir döneminde mevcut çağda olduğu kadar kültürün kendini anlaması için bu kadar önemli olmamıştır. Mevcut çağ başlangıçta abartılı olarak postmodern olarak adlandırılsa da zamanla daha da aşikâr bir şekilde “kontrol toplumu” (Deleuze) olduğunu ispatlamıştır.

Estetik algı–ister üretken güç olarak dolaysız, ister üretim meşakkatinden kurtarmak için dolaylı olarak–, hiç bir zaman iktisadi yararlanma süreçlerinin basit bir aracı olmamıştır. Sanatın her yerde var olması ve estetik algının toplumdaki temel manası, sanatın ve estetik algının güç olarak kaybedilmesiyle beraber kendini gösteren durumlardır. Ki bu kayba güç ismini vermeyi tavsiye ediyorum.

Üç Kız Kardeş İclal AYDIN Artemis Yayınları Kimse gelip bir başkasının hayatını değiştiremez, öyküsünün sonunu yazamaz.

Herkes kendi yolunun işçisi.

Bir zamanlar, bir ülkenin en güzel denizine bakan bir evde üç kız kardeş yaşardı. İsimleri Türkân, Dönüş ve Derya idi.

Babaları Sadık Bey ve anneleri Nesrin Hanım’la birlikte geceleri kucak kucağa oturur, gelecekte onları bekleyen şahane yılların hayallerini kurarlardı.

Türkân, Dönüş ve Derya’nın, Ayvalık’ın çam kokulu sokaklarında geçen masal gibi çocukluğu, onları yetişkin dünyasının acımasızlığına hazırlamamıştı belki.

Hiçbir hayatın, hiçbir seçimin göründüğü kadar kolay olmadığını, bazen en büyük, en akla gelmeyecek sırların en güvendiklerimizin kalbinde saklandığını, en korkulacak hastalıkların gün gelip geçmişi derleyip toplayabileceğini anlamak zaman istiyordu.

Ve zamanın ilaç olmadığı bir yara var mıydı dünyada?

Ayvalık’ın denize uzanan taş sokaklarından, nice yaşamlar görüp geçirmiş zeytin ağaçlarından, hayatın kaynağından akan suyundan, eski evlerinden doğmuş bir aile hikâyesi Üç Kız Kardeş. Bir mutsuzluk hikâyesi değil; neşeli günleri yâd ede ede iyiliğe dönüşün hikâyesi. İyileşmenin yolculuğu…

Mutfaktaki Yaban Anadolu’nun Yenen Otları Tijen İNALTONG / Yapıkredi Yayınları

Doğa bize mevsimine, yerine göre farklı güzellikler sunar. Biberiye ve defne yıl boyu yeşil kalırken semizotu sadece yaz aylarında çıkar, ısırgan yazı değil kışı sever, su teresi, su kazayağı gibi otlar sulak yerlerde yetişmek ister, ebegümeci, labada, kuşyüreği, kuş ekmeği hemen her yerde yetişir, özel ilgi beklemez. Kekik, adaçayı, nane, tarhun, fesleğen, kişniş, maydanoz, dereotu, roka, tere tohumunu ekip gerektiği gibi suladığınızda, yıllarca yemeklerinize, salatalarınıza renk ve sağlık katar. Üstelik hepsinin seyretmeye doyulmayan, irili ufaklı, allı morlu, sarılı pembeli zarif çiçekleri vardır. Mutfaktaki Yaban’da her otun ayrıntılı tanıtımından, nasıl yetiştirilebileceği ve kullanılabileceği konusunda ipuçları veren metinlerden önce hikâyelerini okuyacaksınız.

87

Akıllı Bağırsak Mchael MOSLEY / Yakamoz Yayınları Yapısında bulundurduğu yaklaşık 100 milyon nöron sayesinde, “ikinci beyin” olarak tanımlanan bağırsak; sindirimin yanı sıra bağışıklık sistemimize destek olup, iştahımızdan ruh halimize kadar birçok şeyi etkileyen iki düzineden fazla hormonu üretmektedir. Bu kitabın önceliği, zor bir diyet uygulayıp kilo vermek değil. Önerilen gıdaları tüketir ve verilen tavsiyeleri dinlerseniz kilo kaybetmeniz tabii ki mümkün olabilir.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Christoph MENKE Hece Yayınları

Öncelikli hedefimiz, sizi daha sağlıklı ve daha mutlu bir hayata kavuşturmak.

BBC’de pek çok televizyon programı bulunan dünyaca ünlü doktor Michael Mosley, bağırsak problemleriniz varsa ya da bağırsaklarınızı sağlıklı tutmak istiyorsanız tercih etmeniz gereken gıda türlerini ve yaşam tarzınızda gerçekleştirmeniz gereken değişiklikleri size en açık haliyle sunuyor.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

KÜLTÜR - SANAT

MAYIS-HAZİRAN PROGRAMI Havaların içimizi ısıttığı bahar günlerinin akşamında şehrimiz birbirinden ünlü sanatçıları ağırlamaya devam ediyor.

Mart, nisan aylarında yoğun geçen kültür sanat etkinlikleri mayıs, haziran aylarında da hız kesmeden devam edecek. Şehrimize gelecek tiyatro oyunları ve sanatçılardan bazıları şunlar:

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

ÇİNGENELER ZAMANI MÜZİKALİ

88

(4 Mayıs Cuma-21:00) Vural Bingöl’ün yönettiği Çingeneler Zamanı Müzikali, Denizli Açıkhava sahnesinde sizlerle...

“Kendime yalan söylemeye başladığımdan beri kimseye inanmıyorum” “Tüm saflığıyla aşkını, sahip olduklarınla yaşamak mı, zengin bir hayata sahip olmak için yavaş yavaş saflığına ve yaşamına olan inancını yitirerek tüm sevdiklerini kaybetmek mi? 1980’lerin Yugoslavya’sında her daim neşe ile yaşayan ancak yüzlerine baktığımızda her bir çizgide hüzünlerini görebildiğimiz çingenelerin aşkları, ayrılıkları, neşeleri, acılarıdır zaman zaman güldürü, zaman zaman da hüzünlendiren…

Kızını kaybetmiş iki torununa hayatını adamış büyükanne ve başından bela eksik olmayan oğluyla yaşayan bir annedir Hatica…

Tüm saflığıyla aşık olan ancak büyükannesinin kararıyla kardeşi için yollara düşen, zengin olmak hayaliyle kalbindeki beyazı siyaha çeviren bir torun ve hayallerindeki Hollywo-

od’a ulaşmak isterken sahip olduğu saf aşkı kaybeden genç bir çingene kızın hikayesidir anlatılan…”

Emir Kusturica ve Gordan Mihic’in yazdığı Çingeneler Zamanı’nın oyuncu kadrosu ise şöyle: Banu Kırbağ, Cenk Yüksel, Andrea Primavera, Canan Günçer, Ali Kemal Aydın, Aslı Seda Kement, Gamze Metin, Mehmet Kır, Nilüfer Ömürlü, Ayça Ergün, Erhan Yaman, Sibel Kuşi Yalkı, Era Uzun, Murat Yaşar Özdemir, Emre Kurtul, Arzu Kurnaz, Vural Bingöl

SILA KONSERİ

(14 Mayıs Pazartesi-21:00) Türk pop müziğinin başarılı kadın vokallerinden Sıla Gencoğlu, 14 Mayıs’ta Denizli Açıkhava sahnesinde hayranlarıyla buluşacak. Başarı grafiğini her geçen gün yükselten Sıla, Denizlili hayranları için kendi şarkılarının yanı sıra geçmişten bugüne efsane olmuş, iz bırakan şarkıları da seslendirecek.

MANUŞ BABA KONSERİ (18 Mayıs Cuma-21:00)

Son dönemlerin isminden en fazla söz ettiren sanatçısı Manuş Baba “Dönersen Islık Çal” adlı ilk albüm turnesiyle 18 Mayıs’ta Denizli Açıkhava Tiyatrosu’nda sevenleriyle bir arada olacak. Manuş Baba, “Dönersen Islık Çal” adlı ilk albümünü Mayıs 2017’de Kınay Production etiketiyle yayınladı. Albümde deneysel ruha sahip birbirinden farklı 11 şarkı yer alıyor. Manuş Baba’nın kendi söz ve müziğinin bulunduğu şarkıların yanı sıra aynı zamanda “Dönersen Islık Çal” albümünde Ülkü Aker, Cemal Süreya ve Ahmed Arif dokunuşları da bulunuyor. Albüm yayınlandığı günden itibaren geniş kitlelere ulaşan Manuş Baba, Spotify listelerinde birçok şarkısıyla zirveye çıktı. Aynı zamanda Apple Music’te “En Popüler Albümler” listesinde 2 numaraya çıkan sanatçı, fiziksel albüm listelerinde de “En Çok Satanlar” arasında yer alarak büyük başarıya imza attı ve büyük bir ilgiyle karşılandı.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

EDİP AKBAYRAM KONSERİ (28 Haziran Perşembe-21:00) Türk müziğinin efsane ismi Edip Akbayram, 28 Haziran akşamı Denizli Açıkhava Sahnesi’nde sevenleriyle buluşacak. Müzik dünyasında sesi, yorumu ve duruşu ile sağlam bir yer edinen Akbayram, birbirinden güzel şarkılarını sevenleri için seslendirecek.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

90

MEHMET SELÇUK’TAN TURAN ÖZDEMİR ANISINA SERGİ…

D

enizli Anadolu Lisesi resim öğretmeni, karikatürcü Mehmet Selçuk, 15 Ocak’ta kalp krizi sonucu vefat eden; “ Dondurmam Gaymak ” filminin efsanevi oyuncusu Turan Özdemir anısına, Denizli Turan Bahadır Sanat Galerisi’nde karikatür, resim, fotoğraf ve grafik tasarım sergisi açtı.

Sergi açılışına Selçuk’un yazar-şair dostlarından Cezmi Ersöz, fotoğraf sanatçısı Çerkes Karadağ, Dondurmam Gaymak filminin oyuncularından Komünist Mustafa lakaplı, gazeteci Nejat Altınsoy ve filmde bekçi rolüyle ünlenen Sadettin Ünsal onur konuğu olarak katıldı.

Turan Özdemir’in kendi sanat hayatına çok büyük katkıları olduğunu söyleyen Selçuk: ” Turan abim hem hemşehrim hem dostumdu, lise yıllarında Yatağan’a geldiğinde ben ve şair dostum Erdem’i karşısına alıp sanat konuşurdu. Bugün biraz sanatla haşır-neşirliğim varsa abimin emeği çok büyüktür. Denizli’ye tayinim çıktığında bugün çevremdeki dostlarımla tanışmama vesile olmuştur. Kendisine olan sevgi ve saygımı bir sergiyle göstermek istedim. Işıklar içinde uyusun güzel abim.” dedi.

18 – 24 Mayıs tarihleri arasında açık kalan sergide Selçuk’un 60 çalışması yer aldı.

PAHOY ve TUANA, DÜNYA DANS GÜNÜNÜ KUTLADI Dünya dans gününde PAHOY , TUANA DANS ve TANGOİZM Forum Çamlık’da sürpriz yaparak flash mob etkinliği gerçekleştirdiler. Alışveriş yapanlar bir anda tango yapan 11 çifti görünce ne olduğunu anlamaya çalıştılar ardından da dansçıları ilgiyle izlediler. Dansçıların gösterilerinin ardından sahneye çıkan Bursa’dan gelen Yağmur TOROS - Gökhan ÖZEN çifti izleyenleri adeta büyülediler.

Gösterilerin bitiminde tüm dans severler Casa Bianca Hotel Köz Restauranta giderek

gecenin ilerleyen saatine kadar Milonga’da tango becerilerini sergilediler. Gecenin bitiminde PAHOY ve TUANA Dans Başkanı Deniz SEMERCİ “ Başta Forum Çamlık yetkilileri olmak üzere, Casa Bianca Hotel Köz Restaurant ve katılan tüm dans severlere dünya dans günü etkinliğimize katılımlarından dolayı teşekkür ederiz.

Denizli’de dansın daha fazla kitlelere ulaştırmanın çabalarının sonucunu alıyoruz.

Gelecek sezon yeni yerimizde Tüm dans severleri dans okulumuza bekliyoruz “ dedi .

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

21

94

MUTLULUĞA “EVET” Çiğdem Taşkıran ve Bülent Kerim çifti mutlu birlikteliklerini evlilikle taçlandırdı. Genç çift, 12 Mayıs Cumartesi günü ihtişamlı bir düğünle dünya evine girdi. Safiye Sultan Düğün Salonu’nda gerçekleşen düğüne Taşkıran ve Kerim ailelerinden çok sayıda davetli katıldı. Gelin ve damadın yakın arkadaşları da mutlu çifti yalnız bırakmadı. Biz de Still Life ailesi olarak genç çifte ömür boyu sürecek mutluluklar diliyoruz.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

210X297mm / 3mm Bıçak / CMYK

95

SALTAK - AKKONAK - SIRAKAPILAR - MEHMETÇİK

w w w. p e k d e m i r g i d a . c o m

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

DENİZLİ DEVLET TİYATROSU Geçtiğimiz Mart-Nisan aylarında tiyatro severler Hasan Kasapoğlu sahnesinde birbirinden keyifli oyunları izleme fırsatı buldu. Şehrimizin ağırladığı tiyatro oyunlarından bazıları şöyle:

İSTASYON (13-14 NİSAN)

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Ali Atilla Şendil tarafından yönetilen oyunu İstanbul Devlet Tiyatrosu oyuncuları sahneye koydu. İstasyon’un konusu şöyle: Yolu istasyona düşen üç kadın zamanla bu mekanın mutlu esirleri haline gelip kendi kabukları içinde yaşamaya mahkum olacaklardır. “Yanılsamalara değil gerçek arzularına ve hayallerine kavuştuğun an bu sana korku ve ürperti verecek. İstasyon, egomuzu tatmin eden sahte arzuları değil gerçek arzularımızı talep ediyor.”

HASTALIK HASTASI (30-31 MART) Bu klasik eser İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncuları tarafından sahnelendi.

Moliere’nin ölümsüz eserinin yönetmeni ise Vlanled Alexandrov. Jean Baptiste Poquelin Moliere tarafından 1673 yılında yazılan eser, yazarın son oyunudur. Aristokrat kesimin yozlaşan değerlerini çeşitli yönlerden eleştiren Moliere, diğer oyunlarında olduğu

gibi bu oyunda da zenginleri sömüren, mesleğini kötüye kullanan kişileri eleştirir. Eleştiri oklarının hedefi bu kez zengin hastaları yolunacak kaz olarak gören hekimlerdir. Oyunun ana kahramanı Argan, Hipokondriya’ya (hasta olduğuna inanma) sahibidir ve kendisini sömüren bir doktorla eczacının tuzağına düşmüştür.

96

GÜNÜN ÇORBASI (16-17 MART)

TEK DAİRE İKİ AİLE (20-21 NİSAN) Hasan Kasapoğlu Kültür Merkezi’nde sahnelenen oyunlardan biri de Tek Daire İki Aile oyunuydu. Burak Akyüz tarafından yazılan oyunun yönetmenliğini Şirin Ergüven Hamişoğlu yaptı. Van Devlet Tiyatrosu oyuncuları tarafından sahnelenen oyunun konusu

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

kısaca şöyle: Kiracılık ne zor şey değil mi? Yaşayan bilir… Ya tuttuğunuz evi başka bir aileyle de paylaşmak zorunda kalsanız? Felaket… Ne olacak şimdi?

Kim gidecek, kim kalacak? Peki ya bu durumun sorumlusuna ne olacak?

İstanbul Devlet Tiyatrosu oyuncuları tarafından sahnelenen oyunun yazarı Todd Mueller ve Hank Boland. Oyun, Taner Tunçay tarafından çevrildi ve yine aynı isim tarafından sahnelendi. Günün Çorbası’nın konusu ise kısaca şöyle: 1939 yılında New York’un en ünlü restoranlarından Bailey’s, dünyaca ünlü “Günün Çorbası” ile meşhurdur. Çorbanın tarifini hiç kimse bilmemektedir. Herald Tribune’ün Pulitzer ödüllü araştırmacı gazetecisi Katharine Hawks, patronu J.P. Thompson’ın isteği üzerine kılık değiştirip çorba tarifini öğrenmek için garson olarak restorana sızar. Restoranın sahibi Stewart Bailey bir yandan evlenmek üzere olduğu sosyetik nişanlısı Tiffany Vandervanden ile uğraşırken bir yandan da aile mirası çorbayı korumaya çalışmaktadır. Sadık dostu barmen Franklin O’Shea ve eski sevgilisi ünlü yemek eleştirmeni Shelly DeCoco’nun da olaya dahil olmasıyla işler bir hayli ilginç ve komik bir hal alır.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

En değerli yansımalarını, derinlerinde varlığından dahi haberdar olmadığı duyguları açığa çıkaranlar insanlardır. İster öfke patlaması şeklinde isterse gözyaşlarına boğan başka tepkiler.

Sorun yaşadığınız insana bakın. Ona odaklanın ve ona sesli ve sessiz aşağıdaki cümleyi söyleyin..

"Ben seni bana neyi hatırlatmak için seçtim. Cevap içsel rehberliğinizden size ulaşacaktır."

ZÜLEYHA ŞAHİNGÖZ SIĞIŞ Astrolog ve Tarot Yorumcusu

Şu anda var olan ve iyi giden en küçük gördüğün mutluluğa dahi şükret.

Ve geçmişte olanlar ve gelecekte olacaklar için şimdiden içtenlikle şükret. Şükür seni sevgi enerjisinde tutar.

UNUTMA !

Sevgili Koç burcu, 2018 yılının gelmesiyle beraber kişisel değerleriniz sizin açınızdan çok daha önemli olmaya başlayacak. Burcunuzun özelliklerinden dolayı genel olarak mücadele etmeyi seven bir yapıya sahipsiniz ve bu yaklaşım hayatınızın her bölümünde merkez noktada bulunmakta. Geride bıraktığımız yılı kişisel değerleriniz açısından çok iyi geçirdiğinizi söyleyemeyiz. Hedefleriniz geçen yıl pek önemli değilken bu yıl daha dikkat çekici olacak.

98

Sevgili Boğa burcu, 2018 yılında hayatınızın gidişatı sizi şaşırtabileceği gibi çevrenizde bulunan insanları da fazlasıyla şaşırtabilir. Şu an yolunda gidiyor gibi görünen hemen her şeyin aslında öyle olmadığını fark edeceksiniz. Geride bıraktığımız yıl içerisinde zorlukların arkasına saklanıyor ve başarısızlığınızı bu duruma dayandırıyordunuz. Şimdi ise zorluklarla karşılaşmayacaksınız ve mücadele etmemek için bir bahaneniz de olmayacak.

Sevgili İkizler burcu, 2018 yılının ilk günlerinden itibaren karşılaşacak olduğunuz güzel gelişmeler sayesinde yüzünüzde gülümsemeler oluşacak. Kendinizi çok daha iyi ve pozitif hissetmeye başlayacaksınız. Geçen yılın neredeyse tamamında mücadeleci bir karakter ortaya koymak zorunda kalıyordunuz. Ortaya koymuş olduğunuz mücadelelerin karşılığını almış olsaydınız bu kadar bitkin ve tükenmiş hissetmeyecektiniz.

Sevgili Yengeç burcu, 2018 yılı sizi daha da olgunlaştıracak. Karakteristik olarak zaten genç yaşlarda beklenmeyecek olgunluğa kolaylıkla ulaşan burçsunuz ancak yıl içerisinde kazanacağınız olgunluk diğerlerinden çok daha farklı olacaktır. Şimdiye kadar inandığınız veya büyük bağlılık duyduğunuz düşüncelerinizin yavaş yavaş değişim göstereceğini bilmelisiniz. Siz pek değişimden yana değilsiniz ancak size fayda sağlayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Sevgili Aslan burcu, 2018 yılında hayatınızın her alanında şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla ön plana çıkacaksınız.

Sosyal yaşantınız genel olarak sizi memnun eden hareketliliğe sahip. Eğitim hayatına devam edenler hem eğitim hem de sosyal hayatlarını aynı ortamda devam ettirme şansına sahip ve bu da özellikle aşk açısından size dolu dolu fırsatlar sunmakta.

2018 yılının ilk günlerinden son günlerine kadar yüzünüz gülecek.

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

Sevgili Başak burcu, 2018 yılında ortaya çıkartacak olduğunuz cesaret sayesinde özellikle de kariyer yaşantınız ve eğitiminizde üst düzey adımlar atacaksınız. Zihinsel açıdan yaşadığınız sorunlar bu yıl yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlayacak. Hayatınızın herhangi bir bölümünden memnun değilseniz bu yılı en iyi şekilde değerlendirmeli ve kendinizi değişime hazırlamalısınız. Hırslı yapınıza ihtiyaç duyacaksınız.

Sevgili Akrep burcu, 2018 yılında kendinize her zamankinden daha fazla güvenmeye başlayacaksınız. Kendinize güvenmediğiniz için geçen yıl aslında sizi mutluluğa ulaştıracak olan ufak etkenleri dahi değerlendirmekte başarısız oluyordunuz. Sorunların ve sıkıntıların sizi yıpratacak düzeyde olması da tamamen kendinize olan güveninizin az olmasından kaynaklanıyordu. Yine de geride bıraktığımız yılı çok da zorlanmadan atlattınız.

Sevgili Yay burcu, yeni yılın karakteristik özelliklerinizle ilgili bir takım düzenlemeler yapacağını bilmeli ve 2018 yılından yana olan beklentilerinizi çok da yüksek tutmamalısınız. Beklentilerinizi çok yukarılara çekmez ve makul düşünceler içerisine girerseniz, beklentilerinizin karşılık bulacağını bilmelisiniz. Aslında nereden bakılırsa bakılsın, 2018 yılı size iyi gelecek ve toparlanacaksınız.

Sevgili Oğlak burcu, 2018 yılında hayatınızla ilgili önemli değişiklikler peşinde olacaksınız. Bu süreç içerisinde hayatınızın her alanında başlangıçlar ve bitişler olacağını bilmeli ve kendinizi her türlü şarta hazır tutmalısınız. Siz, genel olarak zorluklarla ve sıkıntılarla yılmadan mücadele etmeyi seviyorsunuz. Kendinize güvendiğiniz için üstesinden gelemeyeceğiniz pek bir şey olmadığını da düşünüyorsunuz.

Sevgili Kova burcu, 2018 yılında hayatınızın her alanında sizi bekleyen sürpriz gelişmeler olacak. Siz bunlara genel olarak alışıksınız ancak 2018 yılında karşılaşacak olduklarınız diğerlerinden biraz daha farklı olabilir. Geçen yıl sürpriz gelişmelerle ilgilenirken çok fazla efor sarf etmek zorunda kalmıştınız ki aynı durum başarıya giden yolda da geçerliydi. 2018 yılında daha az uğraşacak daha fazla başarı elde edeceksiniz.

Sevgili Balık burcu, hayatınızın şu an ki durumu oldukça iyi ve siz de bundan fazlasıyla memnunsunuz. Zaman zaman hayatınızın her alanında aksaklık ve gecikmeler meydana gelebiliyor ancak siz tüm bunların yakın zamanda son bulacağını bilmenize rağmen sanki her şey son bulmuş gibi davranıyorsunuz. İçten içe de daha iyisini yapacağınıza da inanıyorsunuz.

Aslında bu noktada sizin için sorun teşkil eden bir durum yok. Çevrenizdeki insanların kafasını karıştırıyorsunuz.

ŞAHİNGÖZ YAŞAM MERKEZİ

TAROT-ACCESS-SPRITUEL KİŞİSEL VE KURUMSAL GELİŞİM YAŞAM KOÇLUĞU

Züleyha ŞAHİNGÖZ SIĞIŞ 0507 935 75 12- 0533 090 53 26

Yunusemre Mh. Bursa Cd. Kat:3 D:5 Kömürcüoğlu Pide Üstü DENİZLİ

M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Sevgili Terazi burcu, 2018 yılının ilk günlerinden itibaren iç dünyanızda var olan olumsuzluklardan yavaş yavaş kurtulma imkanı elde edeceksiniz. Sizi kısıtladığını düşündüğünüz her ne varsa yavaş yavaş hayatınızdan çıkartacak ve yaşantınıza çeki düzen verebileceksiniz. Geçen yılın üzerinizde fazlasıyla stres ve gerginliğe sebep olduğunu iyi biliyorsunuz ancak ne olursa olsun sürekli gelişim gösterdiniz.

99