STİLL LİFE 28. SAYI

Page 1





TEKKEKÖY

SAKLI CENNET HOBİ BAHÇELERİ-2

250m2 SON PARSELLER

■ DENİZLİ BAĞBAŞI TEKKEKÖY’DE ■ ŞEHRE ÇOK YAKIN ■ HUZURLU VE ŞEHİR STRESİNDEN UZAK ■ TOPLAM 28 ADET PARSEL ■ ELEKTRİK VE SU İMKANI

ZEKİ BORAN

OSMAN ULUKÖY

0532 263 72 39

0541 202 02 81


EDİTÖRDEN…

UMUTLARI TAZELEMENİN MEVSİMİDİR SONBAHAR… ıcak günleri geride bıraktık. Sonbahar geldi çattı. Aslında en gerçek mevsimdir sonbahar… Yazın güneşinden kamaşmış gözler, şimdi daha rahat bakabilirler dünyaya. Yaz aşkının geçiciliği ortaya çıkar ve bir daha sırtlar kendisini insan… Yola çıkmak fotoğraf çekmek için en güzel mevsimdir. Sohbahar, hızla arabayla giderken, etraftaki hızla geçen ağaçlara evlere bakıp, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlamanın tadıdır. Sonbahar renkli yaz düşlerinin, açık pencereden içeri sızan seslerin, vıcık vıcık müziklerin, bahçede oynayan çocuk seslerinin, yavaş yavaş tükenmesi ve yerlerini huzurlu bir sessizliğe, hüzünlü bir iç dengesizliğe terk etmesi mevsimidir. Sonbahar, geri gelen geceler, geceler boyu sessizlikler, naif müzikler, ölümü düşünmeler, aşkı özlemeler demektir, sonbahar şehrin gri duvarlarının ardında yeni sözcükler keşfetmek için yelken direği kırılmış eski tanıdık bir kadırga ile sefere çıkan bir yolculuğun değişmez hikayesidir. Aslında güz mevsiminde hüznü kenara bırakıp umudu tazelemenin yoları da vardır. ‘’güz temizliklerinin ayrı bir güzelliği vardır. İnsana gelecek baharın ve yazların inancını verir. Şairlerimizin kaleminden sonbahar; Cemal Süreyya; Aslında yarı yolda kalmaların, kimsesizliğin mevsimi kabul edilir güz; ‘’Dedim ya… Eylül’ dü Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.. Edip Cansever; Sohbahar bir nevi hüzün; hazan mevsimidir. ‘’sonbahar, belki bir hüznün özgül ağırlığı…’’ ‘’Sonbahardı… Seninle geçiyorduk o yoldan; Topraklardan, havadan bir hüzün taşıyordu Bize yakışıyordu.’’ Ümit Yaşar Oğuzcan; ‘’Mevsim sonbahar malum ya Serde de kör olası şairlik var Boyuna hüzünlü şeyler düşünüyorum. Behçet Necatigil; Belki de yağmurlardır sebebi, bu yüzden karamsar oluruz; ‘’Yaz yine öylesine biter Daldan dala, sorumsuz Sonbahar yağmurları başlayınca Yine kötümser olursunuz’’ Bencede; her şeye yeniden başlayış, sonbaharda düşen yapraklar gibi hayatımızdan da gereksiz olan her şeyi temizleme zamanıdır sohbahar. En güzel aşklar sohbaharda yaşanır çünkü romantik bir aydır sohbahar. Sizin içinde güzel bir mevsim olması dileklerimle… Sevgiyle kalın…

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

S

4

Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur. olcayturkan



İÇİNDEKİLER

İKİ AYLIK YEREL SÜRELİ YAYIN YIL: 5 SAYI:28 EYLÜL-EKİM 2019 İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN

10 BİLNET OKULLARI’NDA 2. YIL AÇILIŞ GALASI

14 CİNSEL YAŞAMLA İLGİLİ YANLIŞ İNANIŞLAR (MİTLER) NELERDİR ?

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Pazarlama Burak KUTLUĞ

6

Katkıda Bulunanlar Cemal Ataman Abdil Yaşaroğlu Emrah Varol Psikolojik Danışman Kemal Tuncer Ümit Bilgiç Mimar Halit Coza Diş Hekimi Hamdi Özdemir Nilüfer Bayrak Didem Saraçel Savaş Ünlü Mehmet Selçuk

30 DENİZLİ TİCARET ODASI BAŞKANI UĞUR ERDOĞAN, ŞEVVAL MAKİNA’YI GEZDİ

Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN Kapak ve Sayfa Tasarım Burak KUTLUĞ Adres İstiklal Mah. 1170 Sk. No:18 D:2 DENİZLİ Telefon: 0 545 767 05 47

BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www. gulermat. com Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Köşe yazılarının sorumluluğu yazarına aittir. Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.

36

38

7. EV VE PLAJ GİYİMİ YARIŞMASI FİNALİSTLERİ BELİRLENDİ

44 ŞİDDETİN BİR ADIM ÖTESİ VAHŞETTİR

50 BİN KİŞİLİK YERALTI ŞEHRİ: DERİNKUYU


48 YENİ ADLİ YIL TÖRENLE AÇILDI, RESEPSİYONLA KUTLANDI

52 SONBAHARDA GEZEBİLECEĞİNİZ 14 TATİL MEKANI

58 DİLLERE DESTAN AŞK: NAZIM HİKMET İLE PİRAYE

7

50 Cenk Çatalok’un Objektifinden KADIN

64 KARİKATÜDE BÜYÜK İSİM: ALTAN ERBULAK

68 YÖNETMELİKLERİN KONUT TASARIMINA ETKİSİ

72 CİĞERİMİZ YANMASIN • HASAN KILINÇ • E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


Cemal Ataman FOTOĞRAFINI ÇEKEN KİMDİ BİLİYOR MUSUN? etro çıkışında, yürüyen merdivenlerde yükselirken, önce beyaz bulutlarla bezenmiş masmavi gökyüzüyle selamlaştı. Sonra inşaat halinde bir minareyi gördü. Ne kadar olmuştu bu kentten ayrılalı? Ne kadar olmuştu Taksim Meydanı’nı görmeyeli? Atatürk Anıtı yerindeydi ama Atatürk Kültür Merkezi yok olmuştu. Meydanın silüeti değişmişti. Can sıkıntısıyla İstiklal Caddesi’ne yöneldi. Her zamanki gibi kalabalıktı cadde. Şehir daha mı gri olmuştu, daha mı siyah olmuştu? İki yanda uzanan ve yükselen binalardan eskinin negatif enerjisi fışkırıyordu sanki. Fransız Kültür Merkezi değişmemişti hiç. Ağa Camii yanında devasa bir alışveriş merkezi. Caddede her türden insan vardı. Yaz mevsiminin tadını çıkarırcasına kısa ve dekolteli kadınlar, kızlar. Saç ektirme kampanyasına gelmiş, başları aynı tip Arap erkekleri, onların çarşaflı, peçeli, peçesiz eşleri ve çocukları... Hepsinin ayaklarında en pahalısından spor ayakkabılar. Bir defasında bir arkadaşı söylemişti: “İstanbul’u Araplar işgal etti” diye. Hatta arkadaşı: “İstiklal Caddesi’ne gitmek istemiyorum hiç. Orada hep Araplar var.” deyince “Tabi sen, ben gitmezsek onlar olur hep” demişti. Sadri Alışık Sokağı, Ayhan Işık Sokağı tabelalarıysa yerindeydi hala. Kırmızı arabalarıyla kestaneciler ve simitçiler de yerindeydi. Tıpkı aynı kırmızılıktaki tramvay gibi. Vitrinler, vitrinler... ışıl ışıl rengarenk vitrinler. Paraya saygı vitrinler. Ayakkabıcılar da başka, giysiciler de başka, tatlıcı ve yemekçiler de başka süslenmiş vitrinler. İnsanlarda alışveriş hırsı, yeme içme hırsı yaratan vitrinler. Derken Çiçek Pasajı görünüyor. Müdavimlerinin ve misafirlerinin keyifle içtiği, beyaz örtülü masaları ve jilet gibi siyah pantolon ve beyaz gömlekleri, kravatları ve papyonları ile

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

M

8

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

değişmeyen Çiçek Pasajı. Karşısında yüz yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren eski adıyla Galatasaray Sultanisi yeni adıyla Galatasaray Lisesi. Ara Kafe’ye can ve ad veren Fotoğraf Sanatçısı Ara Güler’in Sokağı. Gündüz başka, gece başka güzel İstiklal Caddesi, sokak müzisyenleri ile de güzel. Trampetiyle Ah İstanbul çalan fört şapkalı adam. Yanında kız çocuğuyla akordiyon çalan bir kadın, gitar, klarnet ve darbukayla şarkı söyleyen gençler, rengarenk giysisiyle geleneksel müzik aletlerini çalıp şarkı söyleyen Kızılderililer. Tünele doğru yürüdükçe insana tarihi koklatan görkemli yapılar. Konsolosluklar, kiliseler... Bir de polisler, panzerler, üst lambalarıyla tramvay yolunu kullanan zabıta, bürokrat arabaları. Tünele varmadan yeni restore edilmiş, pırıl pırıl bir binaya ilişti gözü. Han kapısından bakınca içerde bir havuz görünüyordu. Tüm duvarlar beyaz ve kavun içiydi. Adeta gel buraya diyordu. Kemerli bir girişten sonra bir bahçe ve etrafında dükkanlar, ortada yuvarlak ve fiskiyeli bir havuz dikkati çekiyor. İçeri girer girmez bir serinlik, huzur buluyor insan. Aralıklı bir bank, bankın üzerinde siyah mermerden yapılmış bir heykel ve diğer uçta uyuyan bir köpek. Bedri Rahmi Eyüpoğlu heykeli. Sanatçı başını eğmiş, yere bakıyor gibi. Ortaya oturdu. Telefonuyla bir özçekim yapmayı düşündü ama özçekimde başarılı değildi hiç. Bir bayan seslenince dikkatini telefondan çekti. “Ben çekebilirim dilerseniz” diyordu. “Olur tabi. Çok teşekkür ederim” diyebildi. Uzattı telefonu. Kadın: “Değişik açılardan altı fotoğraf çektim, sanırım olmuştur” deyince “Mutlaka olmuştur, çok teşekkür ederim, çok incesiniz, düşüncelisiniz” dedi. Kadın otuzlu yaşlarındaydı. Omzuna kadar inen, ortadan ayrılmış sarı saçları vardı. Yüzü sanat kitaplarındaki meleklere benziyordu. İnce kaşlar, ince dudaklar,

küçük bir burun, ince bir çene, oval çerçeveli gözlüğünün ardından masmavi bakıyordu. Uzun boylu sayılmazdı. İnce, narin bir vücudu vardı. Siyah, kolsuz bir elbisesi vardı. Zerafet sözcüğü onun için üretilmiş olabilirdi. Bunları düşünürken bir sesle irkildi. “Hişt, hişt Denizlili, muhabbetin yok mu senin?” Seslenen Bendi Rahmi’ydi. “Olmaz mı, var tabi.” “Benim Denizli Destanı şiirimi biliyor musun?” “Bilmez miyim?” “Al gözüm seyre Denizli pazarını. Sittin sene aramış şairini, yazarını” diye başlıyor. “Aferin sana. Peki kavuştu mu şairine, yazarına?” “Kavuştu efendim. Şimdi şairi de var, yazarı da var, müzisyeni, ressamı da var.” “Ressamını biliyorum zaten. Çallı’dan çok şey öğrendim.” “Denizli’de müze var mı?Sergi salonları var mı?” “Yani var da diyebiliriz, yok da.” “Anladım, anladım. Gevelemeye başladın.” “Fotoğrafını çeken kimdi biliyor musun?” “Hayır efendim, bilmiyorum.” “O benim torunum. Az sonra yanına gelecek yine.” “A, siz burada mısınız daha?” O kadın yine karşısındaydı. “Evet, dedenizle muhabbet ettik biraz.” “Dedem mi? Nereden biliyorsunuz? Gerçekten ben onun torunuyum. Narmanlı Han’da atölyesi varmış bir zamanlar. Oraya heykelini yapmışlar dediler, görmeye geldim. Ama beni tanımanıza şaşırdım. Tünel’den Karaköy’e gidelim mi?” “Olur, gidelim” dedi. Muhabbet de arkadaşlık da uzadı gitti.



KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

10

BİLNET OKULLARI’NDA 2. YIL AÇILIŞ GALASI Bilnet Okulları, 2. yılının açılış galasında tüm konukları büyüledi. 6 Eylül akşamı Bilnet Okulları’nda gerçekleşen 2. yıl açılış galasın da keyifli anlar yaşandı. Merkezefendi Kaymakamı, İl Milli Eğitim Müdürü, Bilnet ve Egebil Okulları CEO’su ve bir çok önemli ismin protokolde bulunduğu açılış gecesi okul müdürü Tuğba Yeşilpınar’ın konuşmasıyla başladı. Protokolde ki önemli isimlerin konuşmasıyla

devam eden geceye öğrencilerin büyüleyen dans performansları ve okul dans öğretmeninin özel dans gösterisi eşlik etti. Geceyi İzmir marşının çoşkusuyla bitiren Bilnet Okulları, yeni dönemlerini gittikçe büyüyen ailelerinin desteğiyle ve dev kadroyla karşılamanın gururu içerisindeyiz diyerek bitirdiler. Yeni dönemin tüm öğrenci öğretmen ve velilerine hayırlı olmasını temenni ettiler.



DİDEM SARACEL KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

12

EVRENDEKİ SIR...

S

evgili Binnur’un ‘yazımın henüz eline ulaşmadığı’ mesajını gördüğümde bu ay ne yazacağıma daha tam bir karar verememiştim.

Yaza sıkı bir giriş yapmış olmakla birlikte sonrasında tüm yazı aşırı sıcaklardan korunmak için pencereleri ve perdeleri kapalı bir evin içinde geçirmiştim. Açıkçası kendimi geliştirmek adına da bir şey yaptığımı söyleyemem; birkaç güzel film seyretmek dışında. Okumak istediğim kitapların çoğunun kapağını bile açmadan geçen bir yaz oldu benim için. Bununla beraber iyi kahve pişirme ve ev ekmeleri yapma konularında hayli aşama kaydettiğim söylenebilir. Bu şartlar altında nasıl bir yazı yazmalıydım? Bu düşüncelerle daha fazla evde duramadım ve bisikletime binip ıssız yolları buldum. Sıcaklar biraz daha azalmıştı. Yolda küçük kır çiçeklerini seyrederek dik yokuşları tırmanmaya başladım. Bisiklet sürmek bana iyi bir terapi oluyor. Bazı sporlarda beyin sadece yaptığı işe odaklanıp insanın sorunlarından uzaklaşmasını sağlıyor. Örneğin kayak yaparken kesinlikle kaymanın dışında hiçbir şeyle ilgilenemezsiniz. Bir seferinde dikkatim dağıldığı için bacağım kopma noktasına gelmişti ama bisiklet sürerken beyin serotonin hormonu salgılıyor, vücut gevşeyip rahatlıyor. Ben de bisikletimin pedallarına tembel tembel basarken etrafımda gördüğüm onlarca güzelliğe rağmen yine de mutlu olabilmenin zor olduğunu düşünüyorum. Herkes için zor bir dünyada yaşıyoruz. Bir çocuk, kadın, erkek, öğrenci, eş, anne, baba... sonuç olarak sıfatın her ne ise o şekilde mutlu olabilmek için zor bir hayat sürdürüyoruz. Yaşadığımız evin dışa açılan tüm kapı ve pencerelerine sanal dünyaya ait film çekilmiş adeta. Perdeyi aralasan karşına gülen yüzler, mutlu suratlar; kapıyı açsan sağlıklı fit insanlar; pencereye baksan seni başarılı insanlar karşılıyor. Her

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

yer ve her şey harikalardan oluşan bir film şeridi gibi. Masmavi gökyüzü, mutlu çiçekler, neşeyle cıvıldaşan kuşlar var etrafımızda. Ve biz tüm bu mükemmelliğin içinde kendimizi sorgularken buluyoruz “Ben hayatın neresindeyim? Bu yaşıma kadar ne başardım?” Bu soruları çoğunlukla mutsuzluklarımız ve umutsuzluklarımız takip ediyor. Tüm bu düşüncelerle Çamlık Seyir Tepesi’ne ulaşmıştım. Etrafta bir iki kişinin dışında kimse yoktu. Uzun zamandır, oraya gelmediğimi hatırladım. Şehrin manzarasına bakıp içimden “güzelmiş” diye geçirdim. Işıl ışıl gökyüzünü, mutlu kuşları, telaş içerisindeki karıncaları bir süre boş gözlerle seyrettim. Dudaklarımdan fısıltı halinde “Bir sır perdesi var Evren’de” cümlesi çıktı. O pencerelerin, kapıların üstünü örten film bir aralansa her şey saçılacak etrafa. Ben, sen, o, hepimiz aslında aynı yolun izindeyiz. Etrafına gülümse, poz ver, iki öpüş bir kahkaha ile mutlu görünen insanların hayatlarında pastel tonlarda var. Her şey Evren’in sırrını gizlemek için bir çaba içerisinde. Evet! Ölüm, kendisini gizliyor güzelliklerin içerisine. Bu dünyaya sadece bir süreliğine konuk olarak geldik fakat hiç gitmeyecekmişiz gibi büyük bir tutkuyla yaşıyoruz. Oysa ki, amacımız mutlu olmak. Mutluluğun bir tohum gibi ekilip, yeşertilip, geliştirilen bir kavram olduğuna inanıyorum. Bunun için çabalamak gerekiyor. Bu konuda herkesin elinden gelen farklılık gösterebilir fakat mutlu olabilmek adına elimizden geleni yaptığımızı iç sesimiz kulağımıza fısıldıyorsa bunun adı mutluluktur. Kim neyi başarırsa başarsın, nasıl yaşarsa yaşasın, her şeyin bir ömrü var. Evren’deki tek gerçek kozmosa gizlenmiş bu sır. Belli kalıpların içerisine girmeden, kendimizi itelemeden ama aklımızı ve kalbimizi dinleyerek

karanlıklarda el yordamıyla ilerlemeye çalışırken sormamız gereken soru: “Mutlu olabilmek için elimden geleni yapıyor muyum?” olmalı. Çamlık Seyir Tepesi’nden aşağıya sallandım. Düşmemeye çalışıyorum, yolda taşlar ve çukurlar var. Sevgili dostlarım hepimize iyi sürüşler olsun; yaşamak adına, mutlu olmak adına….



FATMA KURT

PSİKOLOJİ

UZMAN KLİNİK PSİKOLOG

ÖZGEÇMİŞ 1992 yılında doğdu. 2015 yılında İstanbul Aydın Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nü bitirdi. 2018 yılında Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji Bölümünde “Üniversite Öğrencilerinde Akıllı Telefon Kullanım Bozukluğu ve Çocukluk Çağı Travması ve Dürtüsellik İlişkisi” üzerine tez çalışmasını tamamladı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı olan Denizli Pamukkale Sosyal Hizmet Merkezi Müdürlüğünde KİOÇ (Korunmaya İhtiyacı Olan Çocuklar)

14

kapsamında Nisan 2016’da görevine başlayarak; madde kullanan, cinsel istismara uğrayan, intihara teşebbüs eden, suça sürüklenen çocuklar hakkında sosyal inceleme ve raporlama alanında görev aldı. Temmuz 2018’de görevinden ayrılarak Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Doktor Figen ŞEN KÖSEM’in muayenehanesinde danışan kabulüne devam etmektedir. Çalışma alanları arasında Çocuk-Ergen-Yetişkin-Aile Psikolojisi ve Havacılık Psikolojisi üzerine aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

CİNSEL YAŞAMLA İLGİLİ YANLIŞ İNANIŞLAR (MİTLER) NELERDİR ?

C

insel mitler bireylerin halk arasında oluşturdukları ve kulaktan kulağa yayarak bir inanç geliştirdikleri inanç kalıplarını kapsamaktadır. Cinselliğin yasak-günah ve tabu olarak kabul edildiği toplumlarda sık rastlanmaktadır. Bu kalıplaşan düşüncelerden kaynaklı bireylerin cinsellik konusunda eğitim eksiği de var ise ilerleyen safhalarda ilişkilerinde cinsel işlev bozukluklarına neden olmaktadır. Cinsel mitler cinsel işlev bozukluklarının oluşumunda hazırlayıcı–baş-

latıcı ve sürdürücü özellikler taşır. Bu süreçte cinsel mitleri aşabilmek adına ilk olarak bireyin çocukluk çağından yetişkinlik dönemine dek cinsel eğitim alması, toplum arasında hurafe niteliği taşıyan

yanlış bilgileri doğru bilgilerle karşılaştırması temel yapılardan biridir. YAPILAN ARAŞTIRMALARA GÖRE EN YAYGIN CİNSEL MİTLER (YANLIŞLAR) NELERDİR? • Erkekler cinselliği her zaman ister ve her zaman buna hazırdır. • Cinsel eylemi erkek başlatmalıdır. • Cinsellikte erkek herşeyi bilir. • Cinsellik penisin vajinaya girmesinden ibarettir. • Cinsellik için mutlaka ereksiyon gereklidir. • Cinsel birliktelik ve sevişme sırasında konuşulmaz. • Mastürbasyon kirli ve zararlıdır. • Erkeğin penisinin boyu çok önemlidir. • Yaşlıların cinsel ilişkide bulunması

Cinselliğin yasak-günah ve tabu olarak kabul edildiği toplumlarda sık rastlanmaktadır. Cinsel mitler cinsel işlev bozukluklarının oluşumunda hazırlayıcı– başlatıcı ve sürdürücü özellikler taşır. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


doğru olmaz. • Cinsel fanteziler ahlak dışıdır. • Kadınlar erkeklere göre cinsellikten daha fazla zevk alır. • Cinsel birliktelik anında iki tarafta orgazm olursa ancak doyuma ulaşır. • Mastürbasyon ile kızlık zarı bozulabilir. • İlk cinsel ilişki kadına çok ağrı verir ve çok kanaması olur. • İlk ilişkide kanama olmazsa kadın bakire değildir. • Cinsellik hakkında konuşmak ve düşünmek ayıp ve günahtır. • Partnerimizle olan bütün fiziksel yakınlaşmalar sevişme ile sonuçlanmalıdır. • Cinsellik yorar. • Cinsellik öğrenilmez.

C

CİNSEL MİT DEĞERLENDİRME FORMU DOĞRU YANLIŞ 1 İyi bir cinsel ilişkide amaç tam birleşmedir. 2 Cinsellik doğaldır, öğrenilemez. 3 Mastürbasyon pis ve zararlıdır. 4 Kadınlar sadece penis hareketleri ile orgazm olabilir. 5 Erkekler cinsel ilişkiyi her zaman ister ve buna her zaman hazırdır. 6 Kadınların cinsel ilişkiyi başlatması ahlaksızlıktır. 7 İyi bir cinsel ilişki için sertleşmiş ve büyük bir penis gereklidir. 8 Cinsel fanteziler kurmak yanlıştır. 9 Cinsel organı yalamak pistir. 10 Dokunma, okşama, öpüşme vb tüm fiziksel yakınlaşmalar cinsel birleşme ile sonuçlanmalıdır. 11 Cinsellikte kesin, evrensel doğrular vardır. 12 Kadınlar cinselliği erkekler kadar çok istemezler. 13 Sertleşen penis uzun süre sert kalamaz. 14 İlişkiye giren çift içgüdüsel olarak birbirlerinin ne istediğini bilir. 15 Partnerini çıplak seyretmek sapıklıktır ve/veya ahlaksızlıktır. 16 Cinsellikte erkek yöneticidir, her şeyi bilir. 17 Kadın cinselliği karmaşık ve gizemlidir. Erkek cinselliği açık ve basittir. 18 Erkeklerde cinsel performans ve cinsel gücün varlığı önemlidir. 19 Cinsellik penisin vajinaya girmesi demektir. 20 Cinsellikte başarılı olmak önemlidir. 21 Sevişme sırasında konuşulmaz. 22 Kadınlar cinsel ilişkiden çok zevk alırlar. 23 Cinsellik hakkında keşfedecek yeni şeyler yoktur. 24 Penisi sertleştiğinde boşalmalıdır. 25 Cinselliğin temel amacı orgazm olmaktır, orgazm bitince cinsellik de biter. 26 Erkekler kadınlara nasıl zevk verileceğini bilir. 27 Erkeğin penisinde sertleşmenin kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına gelir. 28 Cinsel ilişki sırasında karşılıklı mastürbasyon yapılmaz. 29 Erkeklerin cinsel organı, her kadının içine alamayacağı kadar büyüktür. 30 Erkeğin penisinin boyu önemlidir. 31 Kızlık zarını korumak önemlidir. 32 Önceden tanınan bir insanla cinsel ilişki kurulacaksa prezervatif kullanımına gerek yoktur. 33 Sevişme cinsel birleşme demektir. 34 Sevişme ancak iki tarafın birlikte orgazm olması ile güzeldir. 35 İlk birleşmeden kadınların kızlık zarı yırtılır, patlar ve kanar. 36 Erkek cinsel organı çirkin ve/veya pistir. 37 Erken boşalmamak için cinsellik dışında bir şeyler düşünmek gerekir. 38 Kızlık zarının ilk kez açılması, kadında büyük bir acıya neden olur. 39 Kadının birleşme sırasında kendini kasması kitlenmeye ve penisin içinde kalmasına neden olur. 40 Cinsellik evlilikte bir görevdir.

BELKİ

İR ?

NEMİ NED

APİNİN Ö İNSEL TER

nsel sorunlar–ci ı ığ çt a l o y nsel ler ve a çiftlerin ci d • Cinsel mit n u s u n o k lukları sağlıklı işlev bozuk süreci daha n la ro a v ı s terapi alma uçlandırır. erilecek şekilde son re yönelik v le it m l e s n n doğru • Terapide ci im sayesinde bireyleri mesi it ğ ren olan psiko-e ları sorgulaması ve öğ ş nlı bildikleri ya ır. taşımaktad m e n ö tirdikleri büyük g içinde eliş i d n e reçleri k n ri ama gibi sü • Bireyle ıl rg a -y a m stek -suçla sikolojik de p sorgulama k ra a ş u n ide ko cinsel terap r lidir. m e ellik için he alması ön lilik ve cins v e i, k iş il ir • Sağlıklı b urabilir. rapiye başv te l e s n ci çift

UZMAN KLİNİK PSİKOLOG FATMA KURT ÇOCUK - ERGEN - YETİŞKİN - AİLE

PSİKOLOJİSİ

TEL: 0544 207 58 06

Web: www,fatmakurt.net E-mail: psk.fatmakurt.gmail.com Ziya Tıkıroğlu Cad. Servergazi Konutları Teras Park Yanı No:83 Yenişehir / DENİZLİ




BİRAZ AŞK

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

S AVA Ş Ü N L Ü

18

İ

stanbul’daydım. Buraya niçin gelmiştim. Onu da tam olarak bilmiyorum. Belki seni görürüm umudu. Serçe umudu gibi bir şeydi. Olsun, sen varsın ya içinde.

Bugün Kadıköy’e indim. Sahilde bir çay bahçesine oturdum. Deniz kenarında… Üzerimde yeşil tişörtüm. Ayaklarımda kışlık botlarım, ilk kez giyiniyorum. Modelini seçmiştin, Kaç tane bot fotoğrafı yollamıştın. Sonunda bunda karar kılmıştık. Boynumda bordo, lacivert atkım. Dağda bayırda sıcak, sıcacık tutan atkı. Sen sarıyormuşsun gibi oluyor boynuma dolayınca. Yaz sıcağında öyle giyinmem kimsenin umurunda değil. Sigaramı yakıyor, seni düşünüyorum. Oysa bilirsin sigara kullanmam. Seninle bira içerken sana eşlik ederim o kadar. Uzaklara, karşı kıyılara bakındım, yoksun. Ayaklarımın altına kadar gelmiş beş altı minik serçe. Bakıyorum. Bana hiç bu kadar

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

yakın olmamışlardı, diye düşünüyorum. Seni düşününce tüm serçeler toplanıveriyor çevreme. Siyah iri gözlerinle nasıl da güzel bakıyorsun minicik kuşlara. Melek yüzlü bir tanem. Senin yüreğin kocaman. Orada yer olduğunu biliyorlar. Gagalarında büyük bir ekmek parçası, paylaşıyorlar kendi aralarında. Paylaşımlarını seviyorum. Bir vapur uzaklaşıyor. Bütün martılar üzerinde uçuyor. Denizde izlediğimiz martılar. Senin altın renkli, benim mavi renkli martım olacaktı. Düşümüzde yarattık, belki bir gün onlar da olur. Ne dersin? Derken iskelenin üzeri martılarla doluverdi. Kanat çırpıyorlar sessiz sessiz. Nereden geldiler? Neden geldiler? Duydular mı senin altın renkli martını. Oysa o bir düş kuşuydu. Düşler görülür mü? Yaşam da düşle gerçek arası değil mi? Gözüm iskeleye takılıyor. İnsanlar kendilerine ayrılan yolda akın akın…

İnanılacak gibi değil! Kimse koşmuyor, kimse kimseyi geçmiyor, telaş yok, acele yok; sakin, durgun bir yürüyüş. Ulaşmak, görüşmek, buluşmak istedikleri sevdikleri yok mu koca güruhun. Sevgisiz yaşanır mı, onlara sormalıyım. Senin konuşmanı özlüyorum. Gülüşün asılıveriyor karşıma. Melek yüzün kocaman karşımda. Kalın kaşların da uzanmış karşıma. Ve senin inceliğini özlüyorum. Az sonra yolların boşalacağını biliyor, bekliyorum. Fakat bir başka vapur yaklaşıyor. İskeledeki yol boşalmadan başka başka insanlar dolduruyor yolu, derken bir diğer vapur… Dayanamıyorum canımın içi, dayanamıyorum kar tanem kalkıyorum, hiçbirinden sen inmiyorsun. Çay parasını veriyor, çekip gidiyorum. Yürüyorum. Sağım solum, üstüm başım deniz. Deniz, ayaklarımın altına serdiğin bir halı, mavi sevgilim. Yaz boyunca ben seni düşünürken sen denizden çıkmamıştın. İşin bokunu çıkarttım bu yıl. Sanki deniz kaçıyor,


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

demiştin de gülmüştük telefon konuşmamızda. Gerçek ya da düş. İnce bir ufuk çizgisi dudakların. Onlar uğruna neler verilmez neler. Az sonra güneş kızıllığına boyayacaksın. Ben beyaz yelkenin, rüzgârın kanadım. Martılar başımın üzerinde dolanıyor. Yelkenliyi düşünürken bilirsin gözyaşlarımda yelkenliye binip sana ulaşmak istemiştim. Buna gülmüş müydün, doğru söyle. Bir anda kokular yayılıyor havaya. Simit, döner, balık, tavuk kokuları ekmek aralarına sindirilen… Biraz aşk kokuyor, gülümsüyorum. Derken birden değişiyor kokular. İnsan bedeni, eti, kanı… Az ötemde kadın pazarlığı yapılıyor. Çıldırıyorum, kadın bu kadar aşağılanamaz. Dünyanın en kutsal varlığısınız, meta olamazsınız. Çıkıyorsun karşıma. Seni sevdiğimi mi söyleyeyim. Seni seviyorum. Bugüne değin yaşamımda sevdiğim, sevebildiğim tek kadınsın. Daha önceden söylediğin gibi bu sözü yaşamımda ilk kez sana söyledim. Seni seviyorum sözü çok kutsal ve büyülü bir söz. Laf olsun diye söylenmez. Evet gerçekten çok zordur o sözü söylemek. Aşk, sevgi kolay değildir, hiç de kolay değil.

“Sevgi, aşk, cesur yürek ister. Erkekte cesaret yoksa sevgi de aşk da yoktur. Sevgi, aşk öyle yüreklerde kök salar. Yüreğin ne denli kocaman olursa olsun, bir kişilik yer vardır. İki üç olursa o yalandır, aşk orada yeşermez. Seni seviyorum sözü, sorumluluk ister. Gereğini yapamayacağın şeyi söylemeyeceksin. İçini kolay kolay dolduramayacağın sözleri kullanmayacaksın. Günümüzde aşkım, bebeğim sözlerinin içi iyice boşaldı. Seni seviyorum sözü sorumluluk taşır. Geleceğe vaat vardır. Önce inanmak, karşındaki inandırmak gerekir. Davranışlarınla o sözün arkasını doldurman gerekir. Günü kurtarmak için kullanılmamalı. Anlık, anı kurtarmak için söylenmemelidir. Ben yine haykırıyorum, Seni seviyorum… Mavi martı süzülerek kulağıma doğru yanaşıyor, fısıldıyor. O da seni seviyor, hem de çok seviyor… Güneş battığı yerden başını kaldırıyor. Yüzünde nasıl bir gülümseme. Biliyordum, çok iyi biliyordum, birbirinizi sevdiğinizi… E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

19


BİR ÖMÜR BOYU İÇİN ‘EVET’ DEDİLER

Denizli’’de emlak sektörünün yakından tanıdığı Ada Gayrimenkul firmasının sahibi Ahmet Dalan, hafta sonu Alaçatı Garden’de düzenlenen muhteşem bir düğün töreni ile hayatını Aydınlı Hande Yığınlı ile birleştirdi.

D

enizli’de emlak sektörünün yakından tanıdığı Ada Gayrimenkullün sahibi işadamı Ahmet Dalan, hafta sonu düzenlenen düğün töreni ile hayatını Aydınlı Hande Yığınlı ile birleştirdi. Genç çiftin düğün töreni ise Alaçatı Garden Düğün Salonlarında yapıldı. Alaçatı Garden Düğün salonlarında düzenlenen düğün törenine, Yığınlı ailesi ile Dalan ailesinin yanı sırada çok sayıda davetli ve genç çiftin yakın arkadaşları katıldı.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

Çalınan dans müziği ile davetlilerin alkışları içerisinde düğün salonuna giren genç çiftin mutlulukları ise gözlerinden okundu. Gecede daha sonra nikaha geçildi. Genç çift şahitler huzurunda bir ömür boyu birlikte yaşamak için ‘Evet’ diyerek nikah defterine imza attı. Çalınan müzikler ile gönüllerince eğlenen genç çift ve davetliler, gece geç saatlere kadar eğlendi.

20

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9



NMCTR TEKSTİL 10 YAŞINDA KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

Denizli’de 10 yıldır Amerika’da bulunan TJX Firması’nın temsilciliğini yapan NMCTR Tekstil Türkiye, kuruluşunun 10. yılını düzenlediği kokteyl ile kutladı. İhracat konusunda Denizli ekonomisine ve tekstil fabrikalarına önemli katkılar sunan firma, 6 ülkede 6 binin üzerinde mağazanın ürünlerini karşılıyor.

22

enizli’de 10 yıldır faaliyet gösteren NMCTR Tekstil Türkiye, Amerika başta olmak üzere Kanada, Almanya, Polonya, Avusturalya ve İngiltere’de bulunan toplam 6 bin mağazaya hizmet veriyor. Dış ticaret konusunda Denizli’de 16 tekstil fabrikası ile çalışan firma, yaptığı bu hizmet ile Denizli’yi dünyaya açan bir köprü vazifesi de görüyor. 35 milyon dolarlık cirosu ile dikkat çeken firma, ev tekstili konusunda sektörün lideri konumunda.

D

“BÜYÜK BİR AİLEYİZ” TJX Firması’nın temsilcisi NMCTR Tekstil Türkiye’nin sahibi Levent Soysal, gecede yaptığı konuşmada 10 yıl gibi kısa bir sürede önemli çalışmalara imza attıklarını belirtti. Soysal: “Bugün TJX Firması’nın temsilcisi NMCTR Tekstil Türkiye firmamızın kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz. Denizli’de çalıştığımız firmalar ile bizler büyük bir aileyiz. Hem ülke ekonomisine hem de Denizli ekonomisine katkı sağlayan firmalarımıza teşekkür ediyorum” dedi. “FİRMALARIMIZ İLE BÜYÜMEYE DEVAM EDECEĞİZ” NMCTR Tekstil Türkiye Kalite Kontrol

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

Müdürü Ahmet Batak ise konuşmasında 10 yılda önemli çalışmalar yaptıklarına değindi. Batak: “Bugün dünyanın 6 ülkesinde toplam 6 bin mağazası olan firma ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu mağazaların ürünleri buradaki 16 fabrikada üretiliyor ve yurt dışına ihraç ediliyor. 35 milyon dolarlık ciro ile ülke ekonomimize önemli katlı sağlıyoruz. Bugün kuruluşumuzun 10. yıl dönümü nedeniyle aramızda olan tüm davetlilere teşekkür ediyorum” dedi. Konuşmaların ardından Denizli’de faaliyet gösteren firmalara teşekkür plaketleri verildi.



Kadın Olmak…

K

adın denildiğinde ilk aklıma gelen kelimeler; ana, eş, kız çocuğu, güven, merhamet, fedakar, zarif, narin, gülen yüz,... Kadın olmak zordur köyümde, vatanımda, dünyada... Daha önceki iki yazımda milletimin ve vatanımın güzelliklerini ve zorluklarını, yurtdışı tecrübelerimi anlattım. Müsaadenizle tecrübelerimi sizlere aktarmaya çalışıyorum, bu sayımızda konumuz kadın olmak...

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

FATMA H. SUBAŞI

24

Üç erkek çocuktan sonra kız çocuğu olarak dünyaya geldiğimde tüm ailem çok sevinmiş. Babam en değer verdiği kadının, annesinin adını vermiş bana, köyde doğal ortamda, yiyecekler doğal, sohbetler doğal, nineler, dedeler,... büyük bir ailede huzur ve mutluluk ile geçti çocukluğum. Annem ve babam dahil hiç kimseden şiddet görmedim. Dokuz yaşından sonra çektiğim tek zorluk ev işleri ve tarla işleri idi. Altı kardeş olunca kız çocuğu olarak annemin en büyük yardımcısı bendim. Vücut yorgunluğu geçer, sorun olmadı fakat çevre baskısı, aile baskısı,... beni hayat ile mücadeleye itti. Kız çocuğu okumaz, kız çocuğu dışarı çıkmaz, kız çocuğu çalışmaz,... Sülalemizde ilk üniversiteyi okuyan ve köyümüzde ilk Amerika’ya giden ve çalışan kadın oldum. Zamanında ailesi tarafından sokağa çıkarılmayan ben, daha sonra gelişen ve değişen dünyada Amerika’ya iş insani olarak gönderildim. Orada ki çabam, çalışkanlığım, fedakârlığım ve sabrım bana çok şey öğretti. Bir kadının isterse her şeyi yapabileceğini anladım. Yurtdışında on iki yıl boyunca bir kez kapı açmadım; araba kapısı, asansör kapısı, restoran kapısı, iş yeri kapısı,... sizi gören tüm erkekler kapıları açıyorlar. Siz bir ortama girdiğinizde erkekler; konumu ve yaşı ne olursa olsun hemen ayağa kalkıyorlar. İşgörüşmeniz veya ev ziyaretiniz bittiğinde dış kapıya kadar eşlik ediyorlar. 2003 yılında ilk ürün satışı yaptığım, on altı eyalette işyeri olan büyük bir firmanın, yaşlı erkek olan satın alma müdürü, beni ikinci katta ki ofisinden inerek dış kapıya kadar yolcu edince çok şaşırmıştım, kendimi çok değerli hissettim. Kadın olduğum için bir adım öndeydim; kadın olduğumu, değerli olduğumu ve ikinci sınıf olarak baskı görmediğimi görmek çok güzeldi. Kadınlar önden yürüyordu, bir erkek bir odaya veya masaya geldiğinde kadınlar ayağa kalkmıyordu.

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

Vatanımız son yirmi yılda görsel olarak değişti ve gelişti. Fakat bazı insanlar değişmedi ve gelişmedi. 2018 Kasım ayında Denizli Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday adayı olmadan önce halk ve parti içindeki kişilerle istişarelerde bulundum. Halktan olumlu tepkiler aldım, maalesef parti içinde ki yöneticilerden aldığım bazı yorumlar beni kırdi; 1. kişi ”Sen bilirsin aday adayı olmak istiyorsan ol, fakat kadın olduğun için şansın yok” dedi. 2. kişi “Başın açık ve evli değilsin, şansın yok” dedi. Her iki kişide haklı çıktı; Büyükşehir için temayül yoklaması bile yapılmadı. Vazgeçmedim, 2024 de nasip olursa tekrar başvuracağım. Kadınlar; evde, işte, sokakta ayrımcılığa uğrayan, emeği gözardı edilen kadınlar... Buna rağmen eğitim, sanat, bilim, tarım, sağlık, sanayi, siyaset,... dahil her alanda mücadele eden, dünyayı değiştirmeye devam eden, yaşamı var eden kadınlar... Son yüz yılın konusu; cinsiyet ayrımcılığı ile mücadeleye devam eden kadınlar... İnsan hakları evrensel bildirgesi; “Tüm kadın ve erkekler, ayrımcılığa uğramadan yasama, sağlık, eğitim ve çalışma hakkından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptirler” maddesiyle toplumsal cinsiyet eşitliği meselesine vurgu yapar. İş adamı, iş kadını ayrımı olmaksızın başarılı bir “iş insani” olmanın koşulunun çalışmaktan, kararlı ve sabırlı olmaktan geçtiğine inanıyorum. Gelelim kanayan yaramıza; KADINA ŞİDDET konusuna, yazmak bile istemiyorum, en sona bıraktım bu konuyu... Müslüman ülke olarak bakıldığında peygamber efendimiz kadına çok değer vermiş. Eşi veya kızı Fatıma odaya girdiğinde ayağa kalkar, karşılarmış... Biz nasıl oldu da sürekli gelişen ve değişen bu dünyada, sadece vatanımızda 2018 yılında, 444 kadın cinayeti rakamına şahit olduk?... Bu ülkede yaşayan millet olarak, bu rakamdan hepimiz sorumluyuz... Çocuğa ve kadına şiddet uygulayan ve yaşama hakkını elinden alan bu caniler idam edilmeli ki, bunlar tekrarlanmasın. Önlem olarak SEVGİ, SEVGİ, SEVGİ ve eğitim şart... Kadın ailenin, vatanın, dünyanın merkezidir. Kadına sevgi, saygı gösterelim ki dünyada savaş olmasın. Barış ve huzur içinde yaşamak dileği ile... SEVELİM ve SAYALIM... Selamlarımla,


İŞYERLERİNİZİN RAF İHTİYAÇLARINI,

MODERN DEMO RAF

ÇİZGİLERİYLE

KARŞILAYIN!

www.demoraf.com.tr

ON RAFI KONFEKSİY FI MARKET RA DEPO RAFI ET YAPI MARK

MAĞAZA EKİPMANLARI İMALAT PAZ. SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ.

Tel. 0.258 265 66 36 (pbx) Gsm. 0.533 230 17 80 E-Posta : demoraf@demoraf.com.tr http://www.demoraf.com.tr

Fabrika: Akçeşme Mh. İzmir Asfaltı Üzeri No.103 Gümüşler Denizli Showroom: Sümer Mahallesi Eski Çal Caddesi No:19 Denizli




KOZMETİK CERRAHİ VE BADEM GÖZ ESTETİĞİ Op.Dr.Murat Mersin

Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahisi

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

Y

28

eni bin yılın en önemli olgularından biri de fiziksel görünümün güzel olmasıdır. Güzel bir fiziksel görünüm için birçok operasyon yapılabilmektedir. En çok talep yüz kozmetiğine gelmektedir. Burun, göz kapağı, yüz germe, boyun germe gibi standart cerrahi operasyonların yanı sıra son yirmi yılda botoks, dolgu enjeksiyonları ve mezoterapi gibi daha az invazif işlemler insanların güzelleşmesine yardımcı olmaktadır. Ayrıca son birkaç yıldır daha spesifik estetik aksiyonlar moda olmuştur. Bunlar arasında badem göz (cat eye) ve Hollywood face sayılabilir. Bunlardan birincisi operasyonla, ikincisi ise operasyonla birlikte enjeksiyonla yapılmaktadır. Bu operasyonların diğer estetik operasyonlardan en önemli farkı ise orta yaş altı kişilerden çok 25 yaş sınırındaki kişilerin tercih ettiği yöntemler olmasıdır. BADEM GÖZ ESTETİĞİ NEDİR? Badem göz estetiği ile gözlerdeki ifade daha canlı, dinamik ve etkileyici hale getirilir. Bu operasyon ile yaşı ele veren bakışlar gizlenebilir ve kişinin güzelliği doğrudan etkilenir. Görselliğin giderek daha çok önem kazandığı günümüzde, bakışların da

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

ön planda olmasından dolayı bu operasyon oldukça fazla tercih edilmektedir. Gözün iç ve dış yan köşelerinda bulunan kantuslardan dış kantusun daha dışarı ve yukarı doğru çekilerek gözün yeniden şekillendirilmesi işlemine badem göz estetiği denilmektedir. Göz dış kantusunun aşağı doğru olması yorgunluğu ve düşük enerjiyi çağrıştırır. Etkileyiciliğin odak noktası olan gözlerde bu durumun istenmemesi nedeniyle birçok kişi badem göz estetiği yaptırmaktadır. Yapılan cerrahi işlemin kısa ve basit oluşu, dokulara zarar vermeyen bir işlem olmasından dolayı da artarak yaygınlaşmaktadır.


BADEM GÖZ ESTETİĞİNİN SOSYAL HAYATA ETKİSİ NEDİR? Badem göz estetiği, düşük göz görüntüsünü sürekli makyajla kapatmaya çalışmayı ortadan kaldırmaktadır. Düşük gözlü olmayan kişilerin tercih etme sebebi ise bakışlara kattığı derinliktir. Ayrıca badem göz dışarıdan zor fark edilen bir estetik operasyondur. Çevrenizdekiler sizde farklı bir güzellik olduğunu fark eder ama bunun ne olduğunu

anlamakta zorlanır. Düşük göz yapısı size sürekli yorgun ve uykulu bir ifade verirken bu uygulama sayesinde sürekli dinç bir ifadeye sahip olursunuz. BADEM GÖZ ESTETİĞİNİN KALICILIĞI NEDİR? Badem göz basit bir askılama uygulaması olduğu için yüzde yapılan diğer askılama işlemleri gibi kalıcılığı 3-4 yıldır. Beğenilmediği taktirde geri alınabilen bir işlemdir. Yaşlanmanın etkilerine bağlı olarak yıllar içerisinde isteğe bağlı olarak tekrar edilebilir. Badem göz estetiği ile elde edilen değişim sayesinde, kişiler çok daha enerjik, genç ve canlı görünebilirler. Operasyon hastanın günlük işlerini veya aktivitelerini etkilemez ve işlemden birkaç saat sonra hasta taburcu edilir. Bu operasyon sayesinde bakışlardaki derinlik artar ve aynı zamanda bakışların verdiği enerji tamamen olumlu yönde değişir.

BADEM GÖZ ESTETİĞİNİ KİMLER YAPTIRABİLİR? Badem göz estetiği tamamen kişinin estetik algısına hitap eden bir işlemdir. Esas olan yüzünüzün ve göz yapınızın estetik açıdan buna uygun olup olmamasıdır. Özellikle yapı itibariyle düşük göz yapısına sahip kişiler daha çok tercih etmektedir. Doktorunuzla yapacağınız detaylı görüşme sonrası bu işlemi yaptırmak isteyip istemediğinize daha net karar verebilirsiniz. Yapılan askılama işleminin beğenilmediği taktirde geri alınabilen bir uygulama olması da badem göz estetiği için artı bir değerdir.

Tel: 0258 241 33 30

Murat Dede Mahallesi Karcı Yolu Caddesi 29 Ekim Bulvarı No: 57 / DENİZLİ E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

BADEM GÖZ ESTETİĞİ NASIL YAPILIR? Cerrahi bir işlem olan badem göz estetiği öncesi lokal anestezi yapılır. Uyuşma sonrasında gözün dış üst köşesinden bir kesi açılarak özel cerrahi iplikle göz yukarı doğru çekilir. Askı doku kemik zarına sabitlenir. Böylelikle badem göz şekline kavuşulmuş olur. 3-4 dikiş atılır, atılan dikişler bir hafta sonra alınır ve dikiş izi kalmaz. Operasyon 30–60 dakika arası sürmektedir. Kişinin hastanede yatması gerekmez. Hasta rahatlıkla konuşabilir, günlük hayatına devam edebilir.

29


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

DTO Başkanı Erdoğan, İşletmeleri Ziyaret Ediyor

30

MAKiNA SANAYiNiN ÖNCÜLERiNDEN SEVVAL MAKiNE’Yi GEZDi , “İş makineleri üretenlerin büyümesi ve sayılarının artması, Denizli’nin sanayileşmesine ivme kazandıracak en önemli yapı taşlarından biri olacaktır” diyen Denizli Ticaret Odası (DTO) Başkanı Uğur Erdoğan, makina üreticisi üyeleriyle bu kez de iş yerlerinde bir araya geliyor; sektörün nabzını tutmaya devam ediyor. Başkan Erdoğan, 55 ülkeye ihracat yapan Şevval Kuruyemiş Makineleri’ni ziyaretinde, üretim ve çalışma sistemleri hakkında bilgi de aldı.

DTO

Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, yazılımları da dahil her şeyiyle kuruyemiş makinalarını entegre bir şekilde üretip 55 ülkeye satan, sektörünün önemli temsilcilerinden Şevval Kuruyemiş Makineleri’ni ziyaret etti. İşletme Müdürü ve DTO Meclis Üyesi Engin Boyacı ile çalışanlarından işletmeleri ve ürettikleri makineler hakkında bilgi aldı. BOYACI: “SEKTÖRDE, 62 YILI GERİDE BIRAKTIK” Konuklarını kapıda karşılayan Boyacı ve ekibi, işletmeyi gezerken bugünlere nasıl geldikleri hakkında da bilgilendirdi. Kurucuları Hasan Boyacı tarafından 1957 yılında Türkiye’de ilk defa sarı leblebi makinesinin tasarlanıp imal edildiğini ve böylece kuruyemiş makineleri sektörüne ilk adımı attıklarını anlatan Boyacı, “1961’de de beyaz nohutun makinesini üretmeye başlamışız. Sarı leblebi ile beyaz nohut, tüm dünyada bugün dahi aynı ölçü ve modellerdeki makinelerle imal edilmektedir. 1964-65 yıllarında ay çekirdeği ile kabak çekirdeği de bu makinelerde işlenmeye başlanmış. Ülkemizde kuruyemiş sektörünün sorunlarını gidermek, çalışmalarını kolaylaştırmak ve uluslararası piyasada rekabet edebilecek seviyeyi yakalatmak amacıyla, 1980 yılında ise Mehmet Boyacı tarafından bantlı fırın tasarlanmış ve imal edilmeye başlanmıştır.

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

Bantlı fırınlarımız, gıda tüzüğüne uygun çalışması, ürün çeşitliliğini desteklemesi, üretim hacmi ve güvenlik gibi avantajları bünyesinde barındırması nedeniyle, yurt içi ve yurt dışında yoğun talep görüyor.” dedi. 55 ÜLKEYE İHRACAT YAPIYORLAR Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan ise, 55 ülkeye ihracat yapan Şevval Kuruyemiş Makineleri’ni Denizli’nin önemli sanayi kuruluşlarından biri olduğunu dile getirdi. Başkan Erdoğan, “Böyle bir firmanın Denizli Ticaret Odası üyesi olması, Sayın Boyacı’nın da DTO Meclisi’mizde yer alması bizim için ayrı bir mutluluk kaynağıdır. Bugün yerinde de gördük ki, makine sanayimiz, sanayileşmede kabuğunu kırmaya çalışan Denizli’mizin olmazsa olmazlarındandır. Bu gibi işletmelerimizle, makine sanayimizin ününü sınırlarımız dışına ulaştırmış olması bizi gururlandırıyor. Ülkemizin devlet politikası da olan milli ve yerli üretim, özellikle yüksek maliyetli makine sanayinde hayati önem taşıyor. O nedenle, dünya pazarındaki rekabette ancak gerekli koşulları sağlayabilen kuruluşların başarılı olabileceği gerçeğinden hareketle, teknolojiye yatırım yapan işletmelerimize özel önem vermekteyiz. Bu sektörün gelişmesi için elimizden gelen katkıyı sağlamaya çalışıyoruz. Üyelerimizi yurtiçindeki ve yurtdışındaki önemli fuarlar ile organizasyonlara göndererek, hem

günümüz teknolojisini takip etmelerine hem de kendilerini ifade edip tanıtmalarına imkan tanıyoruz.” diye konuştu. DTO BAŞKANI ERDOĞAN, BOYACI İLE EKİBİNİ KUTLADI Başkan Erdoğan ayrıca, tüm dünyada son tüketicinin hızla değişen beklentisi, ürün ve hizmet geliştirmek ile kişisel tercihleri de önceleyen özel üretimin önemini bir kez daha arttırdığına dikkat çekti. Şevval Makine’nin de ürettiği her üründe ve sunduğu hizmette beklentileri aşan kalite düzeyini yakaladığını görmekten son derece mutlu olduğunu vurgulayan Başkan Erdoğan, “Sayın Boyacı ile çalışanlarını kutluyor, başarılarının artarak devam etmesini diliyorum.” dedi. BOYACI: “ÜRETTİKLERİMİZİN %80’İNDEN FAZLASINI, KENDİ MARKAMIZLA İHRAÇ EDİYORUZ” Öte yandan, ürettiklerinin %80’inin üzerindeki önemli bir bölümünü ihraç ettiklerini ve kendi markaları olan Şevval Makina adı altında sattıklarını da anlatan Boyacı, “Teknolojik gelişmeler, teknik


birimlerimiz tarafından yakından izlenmekte, tasarım ve üretim teknolojilerindeki gelişmeler doğrultusunda işletmemizde ve ürünlerimizde gerekli düzenlemeler hızla gerçekleştirilmektedir. Çalışanlarımız, kullanıcıların öneri ve beklentilerini titizlikle analiz etmekte, ürün kalitesi ile en yüksek çalışma hızını en üst düzeyde sağlayacak tasarımlar gerçekleştirmekteler. Ana amacımız, bize gelen talebi, daha düşük maliyetle, hatasız ve zamanında karşılamak. Bunu yaparken, işçi sağlığı, iş güvenliği ve çevrenin korunmasını da önemsemekteyiz. İmalatımızı daha yakından görüp, çalışanlarımızı da tanımanız ve daha iyi ilişkiler kurmamız adına ziyaretinizden dolayı mutlu olduğumuzu belirtir, takdirle takip ettiğimiz çalışmalarınızda başarılarınızın

kesintisiz sürmesini dileriz.” diye konuştu. ŞEVVAL MAKİNE, CACA BEY ROKET TAKIMI’NIN DA SPONSORU Genç beyinler ile yeni fikirlerin ülke ekonomisine kazandırılmasını önemseyen Şevval Makina, Teknofest 2019 Alçak İrtifa Roket takımları arasında finale kalan Caca Bey Roket Takımı’nın da sponsorlarından. Başkan Erdoğan, Boyacı ile ekibini, bu girişimlerinden dolayı da kutladı; takıma başarılar diledi. MÜSİAD ŞUBE BAŞKANI AKGÜN DE YER ALDI Gezide, Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD) Denizli Şubesi Başkanı Mehmet Akgün de hazır bulundu.

I S A R A R A L S U L U 2 A D Y A 2 , N A DTO’D

U N O Y S A Z i N A G R O R FUA

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

Denizli Ticaret Odası Üyeleri, KOSGEB Desteğinden Faydalanacak

31

D

enizli Ticaret Odası Meclisi, ağustos ayı olağan toplantısını yaptı. DTO Meclis Başkanı Salih Sarıkaya’nın yönetiminde aylık olağan gündemin görüşülmesinin ardından Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, ticaret ve ekonomideki gelişmeleri değerlendirdi ve Meclis üyelerine oda faaliyetlerini aktardı. ERDOĞAN: “İHRACAT KALEMLERİMİZ ARASINDA HAZIR GİYİM VE KONFEKSİYON İLK SIRADA” Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, Ocak-Temmuz döneminde, Denizli’nin ihracatının 1 milyar 860 milyon 870 bin dolar olarak gerçekleştiğini söyleyen DTO Başkanı Erdoğan, “Haziran’ın sonu itibarıyla, en fazla ihracatı İngiltere’ye 244 Milyon 158 Bin Dolar, Almanya’ya 202 Milyon 227 Bin Dolar, ABD’ye 135 Milyon 516 Bin Dolar olarak gerçekleştirdik. Aynı dönemde en fazla ihracat sırasıyla, hazır giyim ve konfeksiyonda 605 Milyon 782 Bin Dolar, elektrik ve elektronikte 286 Milyon 186 Bin Dolar, demir ve demir dışı metallerde 248 Milyon 934 Bin Dolar oldu.” dedi. BAŞKAN ERDOĞAN: “7 AYDA 830 MARKA BAŞVURUMUZ VAR” Başkan Erdoğan, Sosyal Güvenlik kapsamın-

daki istihdam ile Türk Patent Enstitüsü’ne yapılan başvurulara dair verileri de açıkladı. Haziran ayı itibarıyla, 4/a kapsamındaki kayıtlı istihdamın 218 bin 200 kişi olduğunu dile getiren DTO Başkanı Erdoğan, “Ocak-Temmuz ayları arasında, ilimizden Türk Patent Enstitüsü’ne, 830 adet marka başvurusu, 147 adet endüstriyel tasarım başvurusu, 24 adet faydalı model başvurusu, 18 adet de patent başvurusu oldu.” diye konuştu. DTO’YA KAYITLI YABANCI SERMAYELİ FİRMA SAYISI 161’E ULAŞTI Başkan Erdoğan, temmuz ayı sonu itibarıyla Denizli Ticaret Odası’nda 17.446 firma kayıtlı olduğundan da bahsederek, üye sayılarının artmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Erdoğan, “Bu dönemde en çok firma kaydı yapılan ilk 5 faaliyet dalı 39 firma ile e vde kullanılan tekstil takımları perdeler vb. toptan satışı, 37 firma ile ikamet amaçlı binaların inşaatı, 27 firma ile doğal taş, mermer ve traverten üretimi, 21 firma ile radyo, TV ve posta yoluyla veya internet üzerinden yapılan perakende ticaret, 19 firma ile yurt dışına yönelik toptan satış faaliyetleri yapanlar şeklinde sıralandı. Bu yılın ilk 7 aylık döneminde, kayıtlarımıza 31 yabancı ortaklı firma daha girdi. Temmuz ayı sonu itibariyle, odamıza kayıtlı yabancı sermayeli firma sayısı 161’e ulaştı.” dedi.

ERDOĞAN: “TEKSTİL VE GIDA SEKTÖRÜNDEN TEMSİLCİLERİMİZİ ULUSLARARASI FUARLARA GÖNDERECEĞİZ” Denizli Ticaret Odası’nın son bir ayda gerçekleştirdiği faaliyetleri de tablolar, belgeler ve fotoğraflarıyla bir sunum halinde Meclis üyeleriyle paylaşan Erdoğan, önümüzdeki aylarda yapmayı planladıkları faaliyetlerinden de söz etti. Fuar organizasyonlarını çok önemsediklerinin altını çizen Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı: “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı’nın desteğiyle, üyelerimizin 17-19 Eylül’de Rusya’nın başkenti Moskova’da düzenlenecek Ev Tekstil Fuarı ile 5-9 Ekim’de Almanya’nın Köln kentinde yapılacak Anuga Gıda Fuarı’na katılmalarını sağlayacağız. Uluslararası nitelikteki bu fuara, tekstil ve gıda sektöründen temsilcilerimiz katılacak. Bu tür fuar ve iş gezilerini, üyelerimizin kendilerini güncellemeleri, sektörel bilgi, görgü ve donanımlarını artırmaları ile uluslararası rekabet koşullarına ayak uydurabilmeleri için önemsiyoruz.” DTO YÖNETİM KURULU DA TOPLANDI Öte yandan, Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu da olağan toplantısını yaptı. Ticaret ve ekonomideki son gelişmelerle oda faaliyetlerini değerlendirdi. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


KAMPANYAYA OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN DEVLERİ DE EKLENDİ

Denizli İndirim Programı (DİP) Büyük İlgi Gördü

Denizli Ticaret Odası (DTO) tarafından başlatılan Denizli İndirim Programı (DİP), katılımcı firmalar ve sektörel dağılımını artırarak, hızla büyümeye devam ediyor. DTO Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, DİP’e gösterilen ilgiden büyük memnuniyet duyduklarını belirterek, “Kampanyamıza katılanların sayısı, her geçen daha da artıyor. Son olarak, otomotiv sektörümüzün devleri de DİP’e katıldı. Denizli’nin önde gelen üç otomotiv firması, DTO üyelerine, servis işlemlerinde %10-25 arasında değişen oranlarda indirim sağlayacaklarına dair odamızla protokol imzaladı. Üyelerimiz ile işletmelerimize, hayırlı ve uğurlu olsun.” dedi.

DTO

tarafından haziranda başlatılan DİP, kısa zamanda büyük yol aldı. Denizli Ticaret Odası üyelerine çeşitli oranlarda indirimler sağlayan program, firma sayısını artırarak yoluna devam ediyor; aynı zamanda ticari hayata da önemli bir katkı sağlıyor. 10 ayrı hizmet kalemi ve 100 farklı adresle yola çıkılan Denizli İndirim Programı’nda, ağustos ayı sonu itibariyle, 11 ayrı hizmet kalemi ile 126 adrese ulaşıldı. Kampanyaya, son olarak Denizli’nin önde gelen üç otomotiv firması da katıldı. Firmalar, DTO üyelerine özel servis işlemlerinde %10-25 arasında değişen oranlarda indirim imkânı tanıyacak. DİP’İN SAYFASI, KISA ZAMANDA ONBİNLERCE KEZ GÖRÜNTÜLENDİ DİP, DTO üyelerinden büyük ilgi gördü… Denizli İndirim Programı ile ilgili detaylı bilgilerin paylaşıldığı www. dip.dto.org.tr adresi, 27 bin 314 defa görüntülendi. DTO üyelerine özel indirim kampanyalarına olan ilginin artarak devam etmesinin kendilerini mutlu ettiğini söyleyen Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, “Programımıza katılanlar, her geçen gün artıyor. Son

olarak otomotiv sektörümüzden önemli firmalarımız da DİP’te yer almak istedi. Kendileriyle protokol yaptık. Üyelerimiz ile işletmelerimize, hayırlı ve uğurlu olsun. Denizli’nin önde gelen üç ayrı otomobil firması, farklı markaların servis işlemlerinde, DTO üyelerine %10-25 arasında değişen oranlarda indirim sağlayacak. Üyelerimizin de, programımıza yoğun ilgi gösterdiğini gözlemliyoruz. Program ile ilgili detaylı bilgilerin paylaşıldığı www.dip.dto.org. tr adresimiz, şimdiden 27 bin 314 defa görüntülendi. Bu ilgi, ne kadar doğru bir iş yaptığımızın da kanıtı niteliğinde. Programımıza dahil olan firmalarımız ile ilgisini esirgemeyen üyelerimize, teşekkür ediyorum. Kampanyamız burada kalmayacak; katılımı daha da artırarak sürdüreceğiz.” dedi. Otomotiv sektöründen DİP’e katılan firmalarla indirim oranları şu şekilde: Turkuaz Otomotiv Grubu’ndan Honda Turkuaz ile Skoda Turkuaz Motorlu Araçlar Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi’nde, yedek parçada %10, işçilikte %25 indirim. Peugeot Turkuaz ile Hyundai Turkuaz Motorlu Araçlar Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi’nde ise, yedek parçada %15, işçilikte %25 indirim. Mercedes Benz-Hastalya Otomotiv Yatırım ve Pazarlama Anonim Şirketi

Denizli Şubesi’nde, yedek parçada %10, işçilikte %10 indirim. Sadık Grubu’nun Sadıkoğulları Otomotiv Petrol Turizm Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi Renault ve Dacia servislerinde, 0-3 yaş arası araçlarda; yedek parçada %10, işçilikte %15 indirim. 4 yaş ve üzeri araçlarda ise, yedek parçada %10, işçilikte %20 indirim. DTO üyelerine özel, 11 hizmet kalemindeki 126 firma ile ilgili diğer indirim oranları ise şöyle: AKARYAKIT: BP ve Petrol Ofisi’nde, pompada benzin ve mazot fiyatında %6,1 indirim. KARAYOLU ULAŞIMI: Pamukkale Turizm’de, bilet istenilen aracın kontenjanına göre %15 indirim. Intercıty’de, filo kiralama %10 indirim. Avis’te, Denizli için günlük araç kiralamalarında %20, uzun süreli kiralamalarda ise %10 indirim. KARGO: Aras Kargo’da, Ulaştırma Bakanlığı tarafından onaylanan listeden %85 indirim. MNG Kargo’da, Ulaştırma Bakanlığı tarafından onaylanan listeden %80 indirim. Sürat Kargo’da, firmanın fiyat listesi üzerinden %10 indirim.


ÖZEL EĞİTİM KURUMLARI: Özel Denizli Kokpit Havacılık Lisesi’nde %20 indirim. Matema Eğitim Kurumları, Uğur Okulları, Seviye Okulları, Özel Denizli Birler Koleji, Özel Bitek Koleji, Akılçağı Lisesi, Özel Yorum Lisesi, Özel Denizli Dört Mevsim Anaokulu, Özel Denizli Küçükşeyler Anaokulu ve Özel Öncüm Anaokulu’nda, %10 indirim. Efebey Koleji, Özel Ferhatlar Okulları ve Ali Kurt Eğitim Kurumları’nda, %5 indirim. Çağdaş Atılım Koleji (As-As Özel Eğitim Hiz. Ltd. Şti.)’nde %4 indirim. Özel Denizli Final Okulları’nda 400 TL indirim. Denizli Koleji, Dönence Koleji, Yeniçağ Koleji, Çağdaş Atılım Koleji Anaokulu ve Özel Yüksekçıta Okulları’nda 300 TL indirim. Özel Bilnet Koleji Okulları, Özel Çözüm Koleji Okulları, Özel Egebil Koleji, Özel Sınav Koleji Okulları ve Özel Vildan Eğitim Kurumu’nda, 250 TL indirim. Konya Karatay Üniversitesi ve İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde, kayıt ücreti üzerinden %15 indirim. İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde yıllık kayıt ücreti üzerinden %10 indirim. ÖZEL SAĞLIK KURULUŞLARI: Özel Ege Hastanesi ve Özel Fizyorad Radyoloji Merkezi’nde, sigorta katılım payı hariç katkı payı üzerinden %40 indirim. Beyaz İnci Diş Hastanesi’nde, Türk Dişhekimleri Birliği (TDB)’nin 2019 fiyat tarifesi üzerinden %30 indirim. Özel Denizli Tekden Hastanesi’nde, sigorta katılım payı hariç katkı payı üzerinden %15 indirim. Efort Ortopedi Tıp Merkezi’ndeki tüm işlemlerde %15 indirim. Cerrahi Hastanesi’ndeki, tetkik ve ameliyatlarda %10, hekim muayenesi ve estetik merkezinde %20 indirim. Özel Er-Pa Sağlık Hastanesi ve Vizyon Göz Hastanesi’nde, sigorta katılım payı hariç katkı payı üzerinden %10 indirim.

KURU TEMİZLEME: DRYDEN Kuru Temizleme’de, liste fiyatı üzerinden %20 indirim. İbrahim Neriman Kuru Temizleme’de, liste fiyatı üzerinden %15 indirim. TE-MİS Kuru Temizleme’de, liste fiyatı üzerinden %10 indirim. SPOR ve BAKIM: Dolphin Med’de, tüm işlemlerde %40 indirim. İstanbul Fitness A’da, üyelik fiyatları üzerinden %20 indirim. EV TEMEL İHTİYAÇLARI: Yılmaz Ticaret’te, 114 TL’lik ev tipi tüp, bir kereye mahsus dedantör, hortum ve kelepçeden oluşan güvenli setiyle 99 TL. 12 TL’lik damacana su, 11 TL. OTEL İŞLETMELERİ: Dedeman Otelleri’nde, 186-500 TL arasında değişen fiyatlarda konaklama yapılabilecek. Anemon Otelleri’nde, kurumsal şirket fiyatı üzerinden %10 indirim. Movenpick Otelleri’nde, 80400 Euro arasında konaklama yapılabilecek. Hilton Otelleri’nde, %7-20 arasında indirim. Ankara HiltonSA’da, tek kişilik standart oda 369 TL+KDV; çift kişilik standart oda ise 409 TL+KDV. Denizli’de İtimat Otel, Nortpoint Otel ve Şiir Otel’de, günlük afişe fiyat üzerinden %10 indirim. YAZILIM: Laykon Yazılım’ın Bitdefender Antivirüs kurumsal ürününde %20 indirim; Watchguard Firewall ürünlerinde ise %10 indirim. TurkTrust Denizli’de, 3 yıllık elektronik imza bedeli 259 TL; SSL sertifikasında %10 indirim. Vega Yazılım’da, Vega One 2 (Hızlı Satış Programı), Vega Şefim (Restoran Programı), VegaWin A5 (EXPERT) (Üretimden satış ve pazarlama ile muhasebe hesaplarına kadar her türlü işlem yapabileceğiniz program)’de Denizli Ticaret Odası’na özel liste fiyatına ek olarak %10 indirim.


AŞK

ACITIR MI?

“Aşk kusurlara daima kör, Daima zevke yatkın, Kural tanımaz, kanatlı, taşkın, Kırar tüm zincirlerini zihnin.” W. Blake

Kemal TUNCER PSİKOLOJİK DANIŞMAN abii ki bu kadar taşkın, coşkulu olan bir duygunun kişiye hele de bittiği noktada yani ilişkinin sonlandığı noktada acı vermesi kaçınılmaz. Aşk çoğu insanın karşı koyamadığı en güçlü duygulardan biri. Aşık olunduğunda akan sular duruyor. Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz aşkla, aşık olunanla dolup taşıyor. Aşık olunan için herşey yapılıyor, onun uğruna nelerden vazgeçilmiyor ki? Her mesajda, her aramada kalbimiz ağzımızdan taşacak gibi oluyor. Dünya yalnızca aşık olunan ile bizim etrafımızda dönüyor gibi hissediyoruz. Aşıkken, aşk enerjisiyle en olunmazları bile olur gibi görüyor, herşeyin üstesinden kolaylıkla gelebileceğimize inanıyoruz.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

T

34

Peki işler ne zaman karışıyor? Ne zaman bu muhteşem duygu, bizi beslemek yerine tüketmeye başlıyor? Tabi ki ilişkinin iyi gitmediği ve hatta ayrılıkla sonuçlandığı durumlarda işler tersine dönüyor. Varolduğumuz andan itibaren herşeyle, her an iletişim ve ilişki içindedir insanoğlu. Birini sevip değer verdiğinizde onun için birçok fedakarlık yapabiliriz. Hatta bazen kendimizden bile vazgeçebiliriz. İlişkimizde öyle bir hale geliriz ki “BEN” diye birşey kalmayabilir ortada. İşte tam da bu noktada başlar esasında herşey. Kendinden, kendiliğinden vazgeçerek sağlıklı, doyumlu bir ilişkinin yaşan-

ma ihtimali nerdeyse yoktur. “AŞK” uğruna yapılan fedakarlıkların, vazgeçişlerin sağlıklı, doyumlu bir ilişkiye yol açmadığını öğrenmenin bedeli genellikle ağır olur. Çünkü aşık olunan için bazen değerlerimizden, bazen zevklerimizden, bazen ailemizden ve nihayet kendimizden bile vazgeçmek ve bunların karşılığında terkedilmek, aldatılmak, yüzüstü bırakılmak gerçekten çok acıdır. Kendimizden bile vazgeçmemize, türlü türlü fedakarlıklar yapmamıza rağmen neden bitmiştir bu ilişki? Bu noktada hemen iç dinamiklerimiz devreye girer, ‘ben nerede yanlış yaptım’,

‘onsuz ben ne yaparım’ tarzı yaklaşımlarla kendimizi suçlamaya, eleştirmeye, kahretmeye başlarız. Ve gideni geri döndürmek, ayrılığı önlemek adına daha da kendimizden, kişiliğimizden ödün vermeye başlarız. Hatta onu kazanabilmek için ‘hayatımızdan vazgeçmeyi’ dahi göze alırız. Hayatın, onsuz bir yaşamın ne kadar da boş ve anlamsız olduğunu kendimize söylemeye başlarız. Dünyanın yıkıldığını, bizim de yıkılan koca dünyanın altında kaldığımızı hissederiz. Umuda, geleceğe dair herşey kapkara olmuştur. Gerçek böyle değildir tabii ki ama biz böyle hissederiz. Peki neden? Neden tüm yaşamımızı, varlığımızı tek bir insanın varlığına ipotek ederiz? Gerçek sermayemiz olan hayatımızdan bile vazgeçecek noktaya nasıl geliriz? Onun için yani giden için neden kaldırabileceğimizden fazla derdin, sıkıntının, özverinin altına gireriz? Şimdi zamanda bir yolculuk yapalım ve geriye gidelim. İlişkinin en başına ve hatta en sonki ilişkimizden önceki zamanlara. Yeni bir ilişkiden beklediğimiz neydi? Hangi ihtiyaçlarımız, boşluklarımız, doyurulmayı bekleyen sevgi haznelerimiz vardı? Yeni bir ilişkiyle


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

herşeyin daha iyi olacağına dair inançlarınız, umutlarınız nelerdi? Tüm bunlar yani geçmişimiz, geçmişteki hayal kırıklıklarımız, geleceğe dair umutlarımız, hayallerimiz yeni başlanan ilişkiye ve dolayısıyla yeni sevgiliye yüklenir. Yani yeni aşkın hem geçmiş yaralarımıza merhem olacağı hem de bizi geleceğe huzurla, keyifle taşıyacağına olan sarsılmaz bir inançla başlanır ilişkiye. İnsanlar genellikle partnerlerinin kişiliklerini farketmeden, çok da tanımadan ilişkiye başlarlar ve zamanla birbirlerini tanımaya çalışırlar. Bu da bir parça kişinin yeni ilişkiye şüpheyle, tereddütle bakmasına da yol açar. Çünkü bu kadar büyük beklentilerimizin olduğu kişinin, bizim hayallerimizi, beklentilerimizi anlayamayacak, karşılayamayacak şüphesi ürkütür bizi ama gene de aşkın büyüsü, heyecanı bu ürpertiyi çoğu zaman bastırır. İsteklerimiz, hayallerimiz, geçmişi unutmaya olan inancımız baskın gelir. Zaman ilerleyip de hayal edilenlerle yaşadıklarımız arasındaki mesafe açılmaya başlamasına rağmen kişiler bunu görmezden gelme eğilimindedirler. Bazı şeyleri yok sayarak deve kuşu misali gerçeklere gözlerini kapattıklarını anlamak istemezler. Mesafe giderek açılır ve çiftlerden biri bu mesafeyi kapatmak için herşeyini feda eden diğeri de bu fedakarlıkları hak ettiğini düşünerek daha da bekleyen ve isteyen durumuna gelir ama aslında her iki kişi içinde bu ilişki mutluluk ve huzur vermemektedir ve ilk fırsatta ilişkideki taraflardan biri bu çemberin dışına çıkmaya çalışır ve genellikle de çemberin dışına ilk çıkan kişi fedakarlık yapan, kendinden geçen taraf değil; kendisine fedakarlıklar yapılan taraf olur. Bunun sonucunda yaptığı tüm fedakarlıkla-

ra rağmen terkedilen, bırakılan, aldatılan kişi olmak dayanılmaz bir acı verir. Hayatın tüm zevklerinden uzaklaştıracak kadar büyük bir acıdır bu... Peki niye böyle olur sürekli? Niye her şeyi yapmamıza rağmen sürekli terkediliyor ya da aldatılıyoruz? Kişi öncelikle neye ihtiyacı olduğunu, neleri tamamlamak, doyurmak istediğinin farkına varmalıdır. Varolmamızı sağlayan en önemli duygu yakıtları SEVGİ ve İLGİ’dir. Hepimiz sevilmek ve ilgilenilmek peşinde koşarız. Doğumdan itibaren ve çocukluk döneminde bu ihtiyaçlarımızın şu ya da bu şekilde karşılanmamış ya da eksik karşılanmış olması bugünkü ilişki travmalarımızın da temelini oluşturur. Bu, derinlerden gelen ihtiyacımızı farkedip ve bu ihtiyaçlarımızın yalnızca bir kişi, bir sevgili tarafından karşılanamayacağını anlamak yani sevgiliye abartılı anlam yüklemelerinden kurtulmak daha sağlıklı, daha doyumlu ilişkiler yaşamanın da en önemli adımı olur. Aşk yaşamak harika bir duygu ama varolmamızı ya da sevilme, ilgi duyma ihtiyacımızın yalnızca aşk ilişkisiyle karşılanacağını ve bunun her yaramıza iyi geleceğini düşünmek büyük bir hatadır. Hayatın içinde hem sevgili, hem arkadaş, hem evlat, hem çalışan ve en önemlisi de ‘kendimiz’ olarak varolmak doyumlu, keyifli, huzurlu bir yaşamın anahtarıdır.

35

Bunun yapılabilmesi, yeni bir farkındalıkla kendimizi yeniden tanımamız ve doğru adımlar atmamız için TERAPİ önemli bir yardımcıdır. TERAPİ, danışanın ruhsal yaralarını iyileştirmek, anlaşılmak ve önemsenmek gibi önemli ihtiyaçlarını karşılamak için yapılır. Çocukluk yaralarına karşı duyarsızlaşmak veya onların üstünü örtmek belki yaralarınızı korur ama sizi iyileştirmez. Çünkü hissedilmeyen ve içinden geçilmeyen yaralar iyileşmez. İyileşmeyen yaralar bugünkü seçimlerimizin, kaçışlarımızın, hayal kırıklıklarımızın, AŞK acılarımızın en önemli sebeplerindendir...

“KENDİME SAPLADIĞIM BİR BIÇAKSIN SEN; AŞK BUDUR!” F. Kafka böyle dese de aşkın ruhumuzda, gönlümüzde ve hayatımızda güller açtırması pekala mümkündür. Yeter ki korkularımızla, kaygılarımızla, geçmişimizle yüzleşme cesaretini gösterebilelim... Sevgiyle kalın dostlar... T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 9


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞA M D ERG İSİ

36

D

7. EV VE PLAJ GİYİMİ TASARIM YARIŞMASI FİNALİSTLERİ BELİRLENDİ

enizli İhracatçılar Birliği (DENİB) tarafından, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) koordinatörlüğü ve T.C. Ticaret Bakanlığı desteği ile bu yıl yedincisi düzenlenen “Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması” nın Finalist Mülakat ve Bilgilendirme Toplantısı, 27-28 Temmuz 2019 tarihlerinde Denizli Pamukkale’de gerçekleştirildi. DENİB Tasarım Yarışması Komite Başkanı Mukaddes Başkaya, DENİB Tasarım Yarışması Komite Üyeleri Bekir Serdar Mutlubaş ve Selim Yaymanoğlu, Yarışmanın Kreatif Direktörü Uğurkan Erez ve DENİB yetkililerinin hazır bulunduğu mülakat ve bilgilendirme toplantısında, online elemede belirlenen ilk 20 proje değerlendirildi. Yirmi projenin sahipleriyle birebir yapılan mülakatlar sonunda yarışmanın 10 finalisti seçildi. İkinci gün yapılan toplantıda ise değerlendirme sonunda finale kalan ilk 10 finalist ile mentörlerin eşleştirilmesi, atölye çalışmaları ve üretim aşamasında destek verecek üye firmalarımız hakkında görüşmelerde bulunuldu. Finalistlerin belirlendiği değerlendirme toplantısında açıklama yapan DENİB Tasarım Yarışması Komite Başkanı Mukaddes Başkaya, 7. si düzenlenen Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması’nda her yıl çıtayı daha da yukarıya taşıdıklarını, bu yıl da yarışmaya başvuru yapan 200’ün üstünde tasarımcıdan ilk 10 finalisti belirlemekte çok

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

zorlandıklarını ve her yıl daha da güzel başarılı projeler aldıklarını, bunun da heyecan verici olduğunu ve sektöre tasarımcı yetiştirmede umut vadettiğini belirtti. Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması özelde Denizli olmak üzere, Türkiye genelinde ev ve plaj giyimi sektörünün ihracatını arttırmak, ev ve plaj giyimi sektöründe yeni tasarımcılar yetiştirilmesini teşvik etmek, sektördeki motivasyon, iş birliği ve dayanışmaya katkıda bulunmak amacıyla yapıldığını sözlerine ekleyen Başkaya, yarışma ile birlikte, 2023 İhracat Stratejisi kapsamında ülkemizde Ar-Ge ve tasarım kültürünün yerleşmesi ve teknoloji ile bütünleşecek altyapıyı oluşturmak için önemli bir adım atıldığını da vurguladı.

İŞTE YARIŞMANIN 10 FİNALİSTİ…

Final gecesi 01 Kasım 2019 tarihinde düzenlenecek yarışmanın finalistleri alfabetik sırayla Ayşe Nur Gündüz, Ayşe Sara Arslan, Emir Kırmızı, Gizem Nur Bağ, Habibe Çakır, Hasancan Meşelik, Hilal Karakaş, Mihriban Bertan, Simge Çetiner, Şerife Eliz Uzer olarak açıklandı. Finalistler, 7. Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışmasında birincilik ödülü 15.000 TL, ikincilik ödülü 10.000 TL, üçüncülük ödülü 7.500 TL, jüri özel

ödülü 5.000 TL için yarışacaklar. Ayrıca dereceye girenlere, endüstriyel tasarım patent tescil imkanı, online İngilizce eğitimi, staj imkanı ve yurt dışı tasarım eğitimi bursu imkanı kazanacak. Bu yıl “Doğaya Dokunuş” temasıyla gerçekleştirilen yarışmanın finale kalan 10 projenin tasarımlarının dikimi ve koleksiyon haline getirilmesinde, Denizli tekstil firmaları tarafından üretilen ve ihracatı yapılan ürünlerde kullanılan havlu dokuma, bez dokuma ve örme kumaş çeşitlerinden materyallerin ve baskı-boya çalışmalarının kullanılması amaçlanıyor.


GÜVENLİ TİCARETTE YENİ UFUKLAR: ALACAK SİGORTASI TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ

D

ENİB-DESİAD işbirliği ile organize edilen “Güvenli Ticarette Yeni Ufuklar: Alacak Sigortası Toplantısı” 3 Eylül 2019 Salı günü 16.30-19.00 saatleri arasında düzenlendi.

yapılması için sunduğu alacak sigortası ile bankacılık sisteminin sağladığı teminat mektuplarına muadil olan kefalet sigortası hakkında katılımcılar bilgilendirildi. Seminer, soru-cevap bölümüyle sona erdi.

DENİB Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen seminere; DENİB Başkanı Hüseyin Memişoğlu, DESİAD Başkanı Okan Konyalıoğlu, Euler Hermes Sigorta Şirketi’nden Satış, Pazarlama ve Ticari Tahsis Genel Müdür Yardımcısı Ömer Gürcan Köseoğlu, Risk, Enformasyon ve Hasar Genel Müdür Yardımcısı Selda Özgençevik, Satış Müdürü Berna Aktuvar, Pazarlama Müdürü Bedia Dernek ve Satış Yöneticisi Murat Şengen ile firma temsilcileri katılım sağladı. Euler Hermes Sigorta Şirketi yetkililerinin konuşmacı olarak yer aldığı seminerde; ticari riskleri ve alacakları güven altına alacak yöntem önerileri aktarılırken; Türkiye’nin güvenli ticaret

“Senden İhracatçı Olur” Projesi/Acıpayam Bilgilendirme Toplantısı

“Senden İhracatçı Olur” Projesi Denizli’de henüz hiç ihracat yapmamış veya daha önce ihracat yapmış fakat süreklilik sağlayamamış olan firmalara ihracat konusunda farkındalık kazandırmayı, ihracat girişimcilik ruhunu aşılamayı hedefleyen; ilimizde faaliyet gösteren firmaların ihracat yapabilmeleri için gerekli eğitimlerin verileceği ve firmalara ihracat süreçlerinde destek sağlayacak bir programdır. Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) tarafından yürütülen ve yeni ihracatçılar kazanarak ilimizin ihracatının artırılmasını temel amaç olarak belirleyen proje kapsamında Denizli’nin ilçelerindeki ilk bilgilendirme toplantısı, 5 Eylül 2019 tarihinde Denizli Acıpayam Belediyesi Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. Acıpayam Belediye Başkanı Sn. Dr. Hulusi Şevkan’ın ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıya; Denizli İhracatçılar Birliği Başkanı Sn. Hüseyin Memişoğlu ve DENİB Yönetim Kurulu üyesi Sn. Süreyya Çalışkan katılım sağladı.

“Senden İhracatçı Olur” Projesi/Tavas Bilgilendirme Toplantısı

“Senden İhracatçı Olur” Projesi Denizli’de henüz hiç ihracat yapmamış veya daha önce ihracat yapmış fakat süreklilik sağlayamamış olan firmalara ihracat konusunda farkındalık kazandırmayı, ihracat girişimcilik ruhunu aşılamayı hedefleyen; ilimizde faaliyet gösteren firmaların ihracat yapabilmeleri için gerekli eğitimlerin verileceği ve firmalara ihracat süreçlerinde destek sağlayacak bir programdır. Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) tarafından yürütülen ve yeni ihracatçılar kazanarak ilimizin ihracatının artırılmasını temel amaç olarak belirleyen proje kapsamında Denizli’nin ilçelerindeki ilk bilgilendirme toplantısı, 5 Eylül 2019 tarihinde Denizli Tavas Belediyesi Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Tavas Belediye Başkanı Sn. Hüseyin İnamlık’ın ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıya; Denizli İhracatçılar Birliği Başkanı Sn. Hüseyin Memişoğlu ve Tavas Ticaret Odası Başkanı Sn. Saffet İnamlık katılım sağladı.

37


50 BİN KİŞİLİK YERALTI ŞEHRİ... HEM DE TÜRKİYE’DE!

Derinkuyu

Bugüne kadar yeraltında varolan ya da varolabilecek yaşamla ilgili duyduğunuz herşeyi bir kenara bırakın. Çünkü yeraltı şehirleriyle ilgili en ilginç, en gizemli yer ayaklarımızın altında yatıyor. Çözülemeyen sırlarıyla birlikte Nevşehir-Derinkuyu Yeraltı Şehri’nden bahsediyoruz.

ERİNKUYU, BİNLERCE YILLIK GÜNEŞ GÖRMEYEN SIRLARIYLA DERİN BİR UYKUDA Derinkuyu’nun ne zaman ve kimler tarafından yapıldığına dair pek çok teori üretilse de bu gizemli şehir 1960’lı yıllarda tesadüfen keşfediliyor. Evinde tadilat yapmak isteyen bir köylü duvarını yıktığında büyük bir tünelle karşılaşır. İlk başlarda burayı küçük bir mağara sanan köylü, fenerle içeri girdiğinde buranın bir yeraltı şehri olduğunu fark eder. Öyle ki

D

bu şehirde tımarhaneler, kiliseler, evler, erzak kilerleri, şaraphaneler, su kuyuları, hayvanlar için ahırlar ve daha pek çok yer bulunmaktadır. Buranın gizemi hala çözülemese de bilinen tek şey bu yeraltı şehrinin 50 bin kişinin güneş yüzü görmeden yaşayabileceği şekilde yapılmış olduğudur. KİMLER, NEDEN YERALTINDA YAŞAMAK İSTEDİ? Şimdi sorulması gereken en can alıcı soru şu: Binlerce yıl önce kimler, neden güneş yüzü görmeden yeraltında yaşamak istedi ve bu şehri kurdu? Bu sorunun cevaplanması için üretilen teorilerden biri burayı baskı gören hristiyanların kurduğu yönünde. Hristiyanlığın ilk yıllarında Romalı askerlerden kaçan ilk hristiyanlar korunmak ve saklanmak için Kapadokya bölgesine geldi ve yerin altında şehirler inşa etti. DÜNYANIN EN ESKİ AKIL HASTANESİ Girişi fark edilemeyecek şekilde çalılıkların arasına küçük bir oyuk olarak gizlenen Derinkuyu Yeraltı Şehri, öylesine müthiş bir yapıya sahip ki;


da kapılar ancak ve ancak içeriden açılabiliyor. Dışarıdan açılması imkansız olacak şekilde tasarlanmış. Önemli bir nokta da bu devasa şehrin tamamı hala keşfedilebilmiş değil. Sadece yüzde onluk bir kısmı keşfedilip ziyarete açılabilmiş. TANRILAR’IN ARABALARIDÜNYA DIŞI SALDIRI MI? “Tanrıların Arabaları” adlı kitabıyla bütün dünyada tanınan İsviçreli Araştırmacı Erich Von Daniken 1982 yılında Türkiye’ye geldi. Derinkuyu ve çevresinde incelemeler yaptı. Daniken’e göre, bu yeraltı kentleri havadan gelen saldırılardan korunmak için inşa edildi. Peki ama insanlara saldıranlar kimlerdi? Kitabında Derinkuyu’ya özel bir bölüm ayaran Daniken: “Bu şehirler ancak havadan gelen saldırılardan korunmak için

yapılmış olabilir. Çünkü Kapadokya’daki diğer yeraltı şehirleri ile Derinkuyu arasında bağlantı sağlanmış olduğunu düşünüyoruz. Bu büyük, inanılmaz derecede büyük yeraltı şehri; ancak dünya dışı saldırılardan korunmak için yapılmış olabilir” der. İddia gerçekten çok ilginçtir. Çünkü Derinkuyu’yu inceleyen günümüzün mühendisleri, buraların mükemmel sığınaklar olabileceğini ileri sürüyor. Hem de 50 bin kişinin barınabileceği bir sığınak! ALTI DA DERİNKUYU ÜSTÜ DE... İşte şaşıracağınız bir bilgi daha: Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin tam üstünde hala köylülerin yaşadığı Derinkuyu isimli bir köy var. Bu köyde ve civar köylerde nesilden nesile anlatılan ve kaynağı bilinmeyen bir hikayeye göre

bu topraklarda çok eski zamanlarda melekler ya da bir takım başka varlıklar yaşıyormuş. Fakat bir süre sonra bu bölgeye gökyüzünden kötü niyetli bir takım cinni varlıklar gelmiş. Meleklerle bu kötü varlıklar arasında büyük bir savaş olmuş. Melekler bu savaşı kaybetmişler ve yerin altına bu şehri kurarak dünyanın içine saklanmışlar. Köylülere göre bu varlıklar hala burada ve yerin altında yaşıyor. Bu hikayenin ve iddiaların turizm amaçlı yayıldığı düşünülebilir. Fakat bu hikayeler yüzlerce yıldır anlatılıyor ama yeraltı şehri daha yeni sayılabilecek bir tarihte keşfedildi. Dolayısı ile daha fazla turistin bölgeye gelmesi için uydurulmuş bir yalan olduğu tezi çürüyor. DERİNKUYU HAKKINDA BİLMENİZ GEREKENLER Günümüzde Derinkuyu’nun

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

bütün odalar tünellerle birbirine bağlanmış. Derinkuyu ile ilgili en önemli gizemlerden biri de bu. Bu şehir hangi teknolojik imkanlarla yapılabildi? Bu soru tamamen havada kalıyor çünkü o dönemler için herhangi bir teknolojiden bahsetmek imkansız. Bir diğer önemli soru da şehir kazılıp, yapılırken çıkan binlerce belki de milyonlarca ton toprak ya da kaya kütlesi nasıl taşındı ve nereye atıldı? Bu sorular hala cevaplanabilmiş değil. Derinkuyu’nun çözülemeyen onlarca sırrından biri de mükemmel şekilde yapılmış olan havalandırma sistemi. Yerin metrelerce altına inşa edilen bu şehrin havalandırma sistemi o kadar kusursuz ki; hem temiz hava sirkülasyonu tam hem de şehir yıl boyu sabit bir ısıda kalabiliyor. Derinkuyu, yeryüzünde kurulan şehirlerin aynısının yerin metrelerce altına inşa edilmiş halidir ve yaklaşık 50 bin kişinin yaşaması için tasarlanmıştır. Kilisesi, evleri, erzak kilerleri, hayvanlar için ahırları, kapı olarak kullanılan yuvarlak şekilli devasa kayaları, su kuyuları ve yakın zamana kadar kullanılan tımarhanesiyle insanda hayret duygusu uyandırıyor. Bu tımarhane ki dünyanın en eski tımarhanesi olarak anılıyor. Bugüne kadar keşfedilmiş dünyadaki hiçbir yeraltı şehrinde böylesine komplike bir sistem bulunmuyor. Evler, yuvarlak şekilli sürgü olarak kullanılan devasa kayalarla kapanıyor. Bu kayalar ya

39


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

40

sadece yüzde onluk kısımı ziyarete açık. Diğer kısımlarına gitmek kesinlikle yasak. Sadece özel izin alabilmiş bazı arkeologların daha ileri gitmelerine izin veriliyor. Tarihi Hititler’le, hatta bazı kaynaklara göre Proto-Hititler’le başlar. Roma ve özellikle de Bizans dönemlerinde kullanılır. Yeraltında yakın zamana kadar faal olan dünyanın en eski akıl hastanesi mevcuttur. Yaklaşık 50 bin kişinin barınma, yeme-içme, ibadet, savunma ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde olan yeraltı şehrinin 7 katı temizlenerek ziyarete açılmıştır. Yeraltı şehrinin ziyarete açık alanlarında ahır, kiler, yemekhane, kilise, şırahane (şaraphane), misyonerler okulu, çalışma odaları, uyuma ve dinlenme birimleri ve mezar odası bulunmaktadır. Derinkuyu Yeraltı Şehri Nevşehir-Niğde kara yolu üzerinde, Nevşehir’e bağlı, antik adı Melogobia olan Derinkuyu İlçesi’nde bulunmaktadır. Nevşehir’e 29 km, Niğde’ye 50 km. mesafede bulunan yeraltı şehri 1963 yılında tesadüfen bulunmuş, 1967 yılında ziyarete açılmıştır. Günümüzde gezilebilen alanı 2.500 m² olan Derinkuyu Yeraltı Şehri, temizlenememiş alanları ile birlikte, toplam 4 km² lik bir alanı kaplamaktadır. Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin toplam kat sayısı ve derinliği tam olarak bilinmemektedir. Yeraltı şehrinde derinliği deği-

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

şen 52 su kuyusu ve havalandırma bacası bulunmaktadır. DERİNKUYU’NUN KATLARI Giriş Derinkuyu’nun girişi, yüzeyden dikkatlice ve ustaca gizlenmiş, 5 metre aşağıdaki bölüme geçisin sağlandığı bir birimdir. Yer altı şehirlerinin pek çoğunun özgün girişleri bugüne kadar korunamamıştır. Derinkuyu Yeraltı Şehri’ne, günümüzde yeraltı şehrinin çıkışı olarak kullanılan, koridor seklindeki bir girişle girilmektedir. 1.Kat Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin birinci katında ahır, şaraphane, misyoner okulu ve vaftizhane bulunmaktadır. Birinci kat, girişin de bulunduğu en üst kat olup, genel bir tarihlemeyle Proto Hitit dönemine kadar (M.Ö.2.000–1.750) indirilmektedir. 2. Kat Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin ikinci katının gezilebilen bölümlerinde, oturma odası olarak kullanılan mekanlar, günümüzde yeraltı şehrinin girişi olarak kullanılan bölüm, mutfak, mutfakla alakalı birimler, şaraphane, erzak depoları ve mutfağın devamında ahır olarak kullanıldığı belirtilen bir bölüm bulunmaktadır. 3. Kat Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin üçüncü katını yeraltı şehrinin tüm katlarına inen bir havalandırma bacası oluşturmaktadır. Ayrıca üçüncü

katta bulunan bir tünelin 9 km. uzakta bulunan Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne bağlandığı belirtilmektedir. 4. Kat Yeraltı şehrinin dördüncü katında oturma-yatma odaları ve erzak depoları bulunmaktadır 5. Kat Yeraltı şehrinin dağılım merkezi olarak düşünülen beşinci katta, üçüncü kattan gelen tünelin sonlandığı sahanlık, havalandırma bacası, havalandırma bacasının devamında birbiriyle bağlantı odalar ve beşinci katı yedinci kata bağlayan tünelin başlangıcı bulunmaktadır. 6. Kat Altıncı kat, beşinci katı yedinci kata bağlayan bir tünelden ibarettir. Tünel üzerinde ikisi kapı odası, üçü ise tünel kontrolünün yapıldığı birer güvenlik noktası olduğunu düşündüğümüz beş birim bulunmaktadır. 7. Kat Yedinci katta toplantı salonu, mezar odası, kilise, kilisenin devamında bir salon ve su kuyusu bulunmaktadır. Yedinci kat yeraltı şehrinin en geniş

mekanıdır. Beşinci kattan başlayan tünelin bittiği yerde yedinci kat şekillendirilmiştir. Tünelin bittiği yerden itibaren dört merdiven basamağıyla yedinci kata inilmektedir. Yedinci katın merkezinde toplantı salonu bulunmaktadır.



Dr. Hakan TÜRKOĞLU

ÖZEL DOKTOR HAKAN TÜRKOĞLU POLİKLİNİĞİ YENİ ADRESİNDE YAKINDA HİZMETİNİZDE!

2013

yılında Estefit Estetik Güzellik Merkezi’ni açarak Denizli’de estetik güzellik ve zayıflama konularında faaliyete başlayan Dr. Hakan Türkoğlu, 2017 yılında Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde açtığı Özel Doktor Hakan Türkoğlu Polikliniği ile güzellik hizmetlerine “sağlığı” da eklemişti.

42

Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nin trafik yoğunluğu, otopark sıkıntısı ve kliniğin fiziki şartlarının yetersiz gelmesi üzerine Eylül 2019’dan itibaren Çamlık Caddesi’ne taşınma kararı alan Dr. Hakan Türkoğlu yeni adresinde pek çok yeni uygulamayı da hizmete sunacak. Daha önceleri cilt bakımı, epilasyon, zayıflama, estetik güzellik, diyetisyenlik hizmetleri veren

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


kurum, yeni yerinde bu hizmetlerine ağrı, cilt yenileme, bölgesel incelme mezoterapileri, zayıflama, sigara bırakma, ağrı ve güzellikte akapunktur uygulamaları, antiage, ağrı ve çeşitli hastalıkların destekleyici tedavilerinde kan ozonlama, vücut yenilemede ozon sauna, tuz ve yosun terapileri ile sağlık ve güzellik konularında faaliyetlerini arttırmayı planlayan Dr. Hakan Türkoğlu modern ve geleneksel tıbbı birleştirerek Denizli halkının hizmetine sunacaktır.

TEL : 0258.211 44 42 GSM : 0551.707 18 14

Mehmetcik Mahallesi Çamlık Caddesi İl Jandarma Komutanlığı Karşısı No:19/B Denizli 43

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

ocuğun: “Anne lütfen ölme” çığlığı ve yakarışı ruhumuza kazındı. Annenin: “Ölmek istemiyorum” cümlesi ise çaresizliğin sese dönüşmüş haliydi adeta. Küçücük bir kız çoğunun çaresizliğiyle, zavallı bir annenin son konuşmalarıydı belki bu cümleler... Biri öldü diğerine yaşamak denir mi bilmiyorum.

Ç

44

Toplumu bekleyen en büyük tehlike hiç kuşkusuz şiddet eyleminin sıradanlaşması, olağan kabul edilmesi ve kanıksanması. Küçük küçük dozlarla bireylerin şiddet eylemlerine alıştırılması, vahşet haberlerini beraberinde getiriyor. Şiddet normalleştirilirse devamında Emine Bulut cinayetinde olduğu gibi “vahşet”e dönüşür. Daha önce de sayısız kez kadın cinayeti haberi gördük medyada. Ancak Emine Bulut olayına cinayet demek olayın vehametini azaltmak olur. Zira güpegündüz, sokak ortasında, onca insanın arasında ve kendi öz çocuğunun gözleri önünde bir kadının boğazını kesmek cinayet kelimesiyle açıklanamayacak kadar dehşet verici bir durum.

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


ANTİK YUNAN’DAN MISIR’A KADAR BÜTÜN MEDENİYETLERDE KADIN YOK SAYILDI 21. yüzyıldan, modern dünyadan, geriye dönüp baktığımızda hemen hemen bütün medeniyetlerde kadının “yok” sayıldığını görüyoruz.

Binlerce yıl öncesinde de kadın, ne yaşadığı ailede ne de sosyal hayatta kendine yer edinemedi. Örneğin AntikYunan’da (Sparta hariç) kadınlar, siyasal hayat ve kurban ayinlerinden dışlandı. İlk demokrasi örneği olarak literatürde kendine yer edinen Atina’da kadınlar yurttaş olarak kabul edilmediler. Sadece yurttaşların anneleri, eşleri ve kızları vardı. Roma Hukuku’nda da durum farklı değildir. Kadınlar ayrı bir “tüzel” tür oluşturmazlar. Hukuktan kadınları ilgilendiren pekçok problemi çözmesi beklenirken; hukukçular kadının zihin zayıflığı, hafif meşrepliği, fiziksel güçsüzlüğü ve yasal ehliyetsizliği gibi görüşleri benimser. Cinsiyet ayrımı özellikle “evlilik için” yasal sistemin bir ilkesi olarak kabul edilir. Genel olarak Roma’da

bilim, etik ve siyasal düşünce, kadınların ya iffetli kalmaları ya da kendilerini sadece “üreme işine” adamaları gerektiğı noktasında buluşur. Galenosçu hekimler, hamilelik için dişi spermin gerekli olduğunun tespiti gibi hatalı teoriler üretirken, kadınların yasal hak ve iktidar kullanma yeteneklerini sınırlamak için Aristocu göreşler hız kazanır. Nitekim Aristo ve Galenos, dişinin eksik ve alt konumda bir erkek olup olmadığını sorgular. “Dişi cinsel organları tersyüz edilmiş bir erkek organına mı sahip?” sorusu kadını insan kabul etmeyen sorulardan sadece biridir. Ortaçağ Avrupa’sında da durum pek farklı değildir. Kilise, kadınların bedenlerini tehlikeli ve bozguncu buldukları için onları kontrol etme ve cezalandırma işini erkeklere verir. Dönemin eril felsefesi ve bilimi, bu görevi üstlenmek için hiç de isteksiz davranmaz. Ata sözleri, vecizeler, tıbbi yazılar, teolojik eserler, ders ve ahlak kitapları Antikçağ’dan bu yana bu amaca epey malzeme üretmiştir. Örneğin “İster iyi olsun ister kötü, bir atın mahmuza ihtiyacı vardır: ister iyi olsun ister kötü, bir kadının da bir sahibe ve efendiye, bazen de bir sopaya ihtiyacı vardır” ata sözünü

kayda geçiren 14. yüzyıl fetvacısı Floransalı Paolo da Certaldo’dur. Ortaçağ’dan Yeniçağ’a geçerken; 1494 yılında VI. Aleksandr, 1521’de X. Lui, 1522’de VI. Adriyen pek çok günahsız kadını şeytanla işbirliği suçlamasıyla öldürür. Kraliçe Elizabeth ve I. James döneminde binlerce kadın aynı suçlamayla diri diri yakılır. Hatta İngiltere’de kadınlara ceza vermek için özel bir meclis kurulur, değişik işkence şekilleri ve kanunları uygulamak meclisin temel işlevini oluşturur. Bu dönemde Avrupa’da yaklaşık 90 bin kadının canlı canlı yakıldığı ifade edilir. Avrupa’da modernliğin ve özgürlüğün fikir babalarından Voltaire, Rousseau, Montesquieu, Diderot’a göre kadın; “kötü bir mahluk”tur. Montesquieu’ya göre kadınlar, erkeklere egemen olmak için çekiciliklerini kullanır; Rousseau’ya göre kadınlar erkekleri mutlu etmek için vardır; Diderot için ise kadınlar şehvet ve eğlence için yaratılmıştır. Eski Yunan’da Sokrat, Eflatun ve Aristo kadını tüm kötülüklerin anası, şeytanın işbirlikçisi olarak tanımlar. KADIN MI EVCİL HAYVAN MI? Kadının hor görülmesi sadece Avrupa uluslarına has bir E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

HAVVA ADEM’DEN DAHA MI GÜNAHKAR? İNSANLIK TARİHİNİN “KADIN” SORUNSALI Şiddetin hedefinde dün olduğu gibi bugün de en çok kadınlar var. Dün dediysem onlarca yıl öncesinden bahsetmiyorum. Şiddet olgusu insanlık tarihinin karanlık olgularından biri maalesef. Bir diğer yüz kızartıcı konu ise binlerce yıldır “kadın kimliği” üzerine üretilen karanlık, çirkin, korkunç fikirler. “Kadın” denilen bu varlık, hemen her medeniyette ve zaman diliminde bütün kötülüklerin kaynağı sayılmış, şeytanın işbirlikçisi ilan edilmiş, aşağılanmış, diri diri yakılmış, alınıp satılmış, eşi öldüğü için onun da yaşam hakkı elinden alınmış, türlü işkencelerden geçirilmiş. Tarihe ve medeniyete yön veren anlı şanlı düşünürler, filozoflar kadını kötülük kaynağı olarak görüp onun kontrol altında tutulması gereken bir varlık olduğuna hükmetmiş. Günümüzde yaşadığımız kadına yönelik şiddet belki de binlerce yıldır tarihin ve sosyolojinin genlerimize işlediği bu çarpık fikirlerden kaynaklanıyordur. Belki de Havva Adem’den daha günahkar sayılıyordur. Kim bilir?

45


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

özellik değil. Eski Mısır’da Firavunlar kız kardeşleriyle evlenir. Yine Eski İran’da da kız kardeş veya anne gibi kan yakınlığının bir saygınlık ifade etmediği görülür. Hatta erkeklerin kız kardeşleriyle evlenmesi teşvik edilir. Babil’de kadın, evcil hayvanlarla eşit tutulur. Eski Hindistan’da, kadın köle olarak kabul edilir. Hatta Hindistan’da, 17. yüzyıla kadar kocası ölen kadının, aynı gün kocasının cesedi ile yakılarak yaşam hakkı elinden

46

alındığı bilinen bir gerçektir. Uzak Doğu’da ve Çin’de ise kadınlar; Arap toplumlarındaki gibi ismi konmak yerine numaralandırılmıştır. Arap toplumlarında üstelik bir dönem kız çocukları diri diri gömülmüş, istenildiği kadar kadına sahip olunmuştur. Kadın, insan olarak kabul görmemiştir. Eski Türkler’de ise durum farklıdır. Kadın; önemli bir varlık olarak kabul edilmiştir. Türk kadını ata biner, ok atar ve hatta savaşır. Miras gibi medeni haklarda

erkekle eşit görülür, yönetim kademelerinde bulunur. Genel bir tarih okumasında kadın ister prenses, ister köylü; ister sultan, ister köle; ister güzel ister çirkin; ister fakir ister zengin olsun pekçok aşağılayıcı davranışa maruz kalmıştır. Modern dünyaya adım adım yaklaşıldığı dönemlerde dahi kadın olmak, kadın kimliği ve yaşadığı hayatta hangi haklara sahip olacağı daima erkekler tarafından belirlenmiştir. Günümüzde kadınlar belki köle olarak alınıp satılmıyor ama şiddetin her türlüsüne maruz kalmaya devam ediyor. Fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddete maruz kalan kadın sayısı hiç de az değil. Hatta yaşam hakkı vahşice elinden alınan kadınların haberlerini medyadan öğrenmeye devam ediyoruz. ŞİDDET FİZİKSEL ZARARDAN İBARET DEĞİLDİR Şiddet, tek kelimeyle özetlense de aslında çok karmaşık, farklı bileşenleri olan bir olgu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) şiddeti; kendisine, bir başka bireye, bir grup veya topluma karşı yaralanma, ölüm, psikolojik zarar, gelişim bozukluğu ya da yoksunlukla sonuçlanan ya da sonuçlanma olasılığı olan güç, zorlama, tehdit ya da eylemin “kasıtlı” olarak kullanılması olarak tanımlamaktadır. Tarih boyunca var olan şiddet bireysel ve toplumsal birçok bileşeni olan karmaşık bir yapı oluşturmaktadır. Bu nedenle şiddetin tanımını yapmak kolay

değildir. Şiddeti yalnızca “fiziksel zarar” ile açıklamak yetersiz olup, bireyde ruhsal anlamda ya da toplumsal boyutta değişken sürelerde, hatta kalıcı etkileri olan çok boyutlu bir kavram olarak ele almak gereklidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün yılda 1.6 milyondan fazla sayıda insanın şiddet yüzünden yaşamını kaybettiğine ilişkin raporu tehlikenin büyüklüğünü göstermektedir. Her toplumda her dönemde var olan şiddet en sık kadınlara uygulanmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadına yönelik şiddet, mücadele edilmesi gereken önemli bir toplumsal sorundur. Kadına yönelik şiddet, cinsiyet ayrımcılığına dayanan bir insan hakları ihlalidir. Kadının birlikte olduğu kişi özellikle de eşi tarafından istismar edilmesinin en sık görülen şiddet türü olduğu her toplumda bilinmesine rağmen, bu konu aile içinde çözülmesi gereken kişisel bir sorun olarak ele alınmıştır. Aile içinde herhangi bir şiddet geçmişi olmasa da çeşitli şekillerde şiddete tanık olunmaktadır. Yazılı/görsel basın ve sosyal medya gibi kitle iletişim araçları vasıtasıyla şiddet olaylarından haberdar olunmakla birlikte, haber değeri taşımadığı düşünülen


ŞİDDETİN DİLİ, DİNİ, IRKI, EĞİTİMİ YOK Evrensel bir sorun olmaya devam eden kadına yönelik şiddet, Türkiye’de de önemli bir sosyal sorundur. Dünya üzerinde tüm kadınlar ülke, etnik köken, sınıf, din, ekonomik ve/veya sosyal statü gözetilmeksizin, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz kalma riski ile karşı karşıyadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddet araştırması, kadınların %36’sının fiziksel şiddete, %12’sinin cinsel şiddete maruz kaldığını

belirtirken, kadınların %38’inin iki şiddet biçiminden en az birine maruz kaldığını, çoğunlukla cinsel şiddeti fiziksel şiddet ile bir arada yaşadığını belirtmektedir. Okuma yazma bilmeyenlerin %77.8’inin, ilköğretim mezunlarının %51.1’inin, lise ve dengi okul mezunlarının %41’inin, önlisans mezunlarının %35.1’inin, lisans mezunlarının %29.3’ünün, yüksek lisans ve üstü mezunların %15.8’inin şiddete maruz kaldığı bulunmuştur. Aile içi şiddeti artıran olayların başında sırasıyla ekonomik yetersizlikler (%55.5), anlaşmazlık (%50.3) ve alkol kullanımı (%12.3) gelmektedir. Gelir düzeyinin düşük olduğu ailelerde şiddetin daha çok görüldüğünü, geçmişinde sevgisizlik, güven eksikliği ve engellenme durumları ile karşılaşan kocaların daha çok şiddet uyguladıkları tespit edilmiştir. Özellikle ataerkil toplumlarda aile içinde karar mekanizmasının erkek olması ve bunun normal kabul edilmesi şiddetin ortaya çıkmasında önemli sorunlardan biridir. Kadınların sosyo-ekonomik, kültürel ve psikolojik anlamda şiddete karşı donanımlı olmaması ve normalize etmesi çoğu kez fiziksel şiddet dışında duygusal, ekonomik ve sosyal çevreden soyutlanma gibi

şiddet türlerini yaşadığının farkına varmamasına neden olmaktadır. Şiddet, kadını birçok durumla karşı karşıya bırakabilir. Bunlar; intihar, kadın cinayetleri, ölümler, iş yaşamının olumsuz etkilenmesi veya sona erdirilmesi ve kadının ekonomik bağımsızlığını kaybetmesi olarak sıralanabilir. KADINA YÖNELİK ŞİDDET KÖKTEN ÇÖZÜLEBİLİR Mİ? Bütün dünyanın ortak sorunlarından biri olan kadına yönelik şiddet kökten çözülebilir mi? Bu sorunun çözümü için pek çok fikir ortaya atılmaktadır. Bunlardan bazıları; kız ve erkek çocuklarının sosyal ve kültürel gelenekler, önyargı ve basmakalıp cinsiyet rollerinden kaçınan ve özgüvenle-

rinin geliştirilmesine yönelik temel eğitim almaları sağlanmalıdır. Kız çocukları, erkek kardeşleri ya da ağabeyleri tarafından yönetilmemeli veya onlara hizmet etmesi zorunlu bireyler olarak düşünülmemelidir. Erkek çocukları ise kız kardeşleri veya ablalarından farklı bir konumda olmadıkları ve onları yönetmemeleri konusunda bilinçlendirilmelidir. Bazı gelenek ve göreneklerin toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçekleştirme doğrultusunda yapılan çalışmalarda olumsuz bir unsur olması nedeniyle etkinliğinin kırılması gerekmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmek üzere kısa ve uzun vadeli, zaman sınırlı hedefler konulması, yeterli insan gücü ile mali kaynak tahsis edilmesi şeklinde sıralanabilir.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

ya da bildirilmeyen pek çok şiddet olayının yaşandığı da tahmin edilmektedir. Gazetelerde “3. sayfa haberleri” olarak belirtilen taciz, tecavüz, dayak, namus cinayeti adı altında birçok kadın şiddet davranışıyla karşı karşıya kalmaktadır. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet önemli bir sağlık ve insan hakları sorunudur. Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı bulunan Kadın Sağlık ve Gelişim Departmanı tarafından dünyada kadın nüfusunun en az 1/5’nin bir erkek ya da erkekler tarafından birkaç kez fiziksel ya da cinsel olarak istismar edildiği bildirilmektedir.

47


YENİ ADLİ YIL TÖRENLE AÇILDI

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

2019

48

-2020 adli yılı, 2 Eylül Pazartesi günü düzenlenen törenle açıldı. Yeni adli yıl açılış töreni valilik binası önündeki Atatürk anıtına çelenk bırakılmasıyla başladı. Törene Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, Cumhuriyet Başsavcısı Ergün Yılmaz, Baro Başkanı Müjdat İlhan, İl Emniyet Müdürü Mevlüt Demir, ilçe belediye başkanları, hakim, savcı ve avukatlar katıldı.

yaptırımları uygulamak, yargıya ait bir görevdir. Herkesin hukuk devleti olmanın doğal sonucu olan bu kurala saygılı olması gerekir. Kağıdı vicdan, kalemi akıl, mürekkebi ise yüksek karakter olan adaletin millet vicdanında daha fazla itibar gördüğü, evrensel değerleriyle vatandaş ile devlet arasındaki güven köprüsünün sağlam bir ayağı olduğu bir adli yıl olması dileğiyle yeni adli yılı kutluyorum” dedi.

Denizli Cumhuriyet Başsavcısı Yılmaz, törendeki konuşmasında yeni adli yılın ülke ve millete adalet ve huzur getirmesini diledi. Yılmaz, yargının sağlıklı ve hızlı ilerlemesinin hukuk devletinin güvencesi olduğunu belirterek: “Toplumlarda en büyük güveni her şeyin sonunda adil bir mahkemenin bulunabileceği inancı sağlar. Zira hukuk bir gün mutlaka herkese lazım olur. Kimin suçlu kimin suçsuz olduğunu, kimin haklı kimin haksız olduğunu tespit etmek ve suçlu veya haksız olan kişilere yasanın öngördüğü

Denizli Barosu Başkanı Müjdat İlhan ise törende Atatürk anıtına çelenk sundu ve yargıda yaşanan sorunların yeterli eğitim almamış eğitimcilerden kaynaklandığına dikkat çekti. İlhan yaptığı konuşmada: “Hızla açılan hukuk fakültelerinde yeterli eğitim almamış eğitimciler maalesef öğrenci yetiştiriyor. Avukatlık mesleğinin yargı içindeki etkisi de bu kalitesiz eğitimden dolayı maalesef azalmaktadır. Bu sebeple okullardaki hukuk eğitimi mesleğimiz açısından oldukça önemlidir” dedi.


YENİ ADLİ YIL RESEPSİYONLA KUTLANDI adli yıl Denizli Barosu’nun ev sahipliğini yaptığı resepsiyon ile kutlandı. Denizli Barosu Hizmet Binası’nda gerçekleştirilen resepsiyona çok sayıda davetli katıldı. Resepsiyona Denizli Valisi Hasan Karahan başta olmak üzere Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, Cumhuriyet Başsavcısı Ergül Yılmaz, Adalet Komisyonu Başkanı Halil Ortaköy, Merkezefendi Kaymakamı Dr. Adem Uslu, Merkezefendi Belediye Başkanı Şeniz Doğan, İl Jandarma komutanı J. Kd. Alb. Metin Düz, İl Emniyet Müdürü Mevlüt Demir, avukatlar, hakimler, savcılar, basın mensupları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

Yeni

49


/ F O T O Ğ R A F S A N AT Ç I S I

C E N K Ç ATA L O K KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

T a r i h Öğret m en i | Cen k Ç a ta lok | F otoğra f Sana tç ısı | insta@ cenkcatal o k 9 1

50

Bizler çocukları korumanın gerekliliğini, aile içi şiddetin çocuklarda ciddi hasarlara yol açtığını, önlem alınmadığı takdirde nelere yol açtığını ülkemizde yaşanan kan dondurucu hikayelerle tecrübe etmiş bir millet olarak, yaşamaya ve izlemeye devam ediyoruz. Bazen öyle şeyler ile karşı karşıya kalıyoruz ki söylemek istediklerimizi söyleyemiyor, bağıra bağıra yürüsek de ne yazık ki artık yaşanmasın dediğimiz ne varsa yaşanmaya devam ediyor.


Kadının toplumdaki yerine dair yeterli eğitimin verilmediği, bilinçsizliğin ve cehaletin çözümüne dair fikri olmayan hayvan demek bile az denilecek varlıklarla bir arada yaşamak yetmiyormuş gibi üzerine kadın cinayetlerinin ülkemizde giderek artması da oldukça endişe verici ve içinde soru işaretleri barındıran bir tablodur. Şiddetin sebeplerine sığınarak kadınların, çocukların hatta nesillerin daha güzel yarınları umudunun hesabı şöyle dursun mu? Kontrollü güç ve davranış olmadıkça; mahremiyet, vicdan, ahlak

eğitimi eksikliğini ve kadın algısı değişmedikçe sadece görselde duyarlı kalırız. Kadın konuşamıyor. Kadınlar sokağa çıkarken tereddütlü. Kadınlar çocuk gelin. Kadınlar okulda değil evde. Kadın cinsel bir obje olarak değil insan hak ve sorumluluklarına sahip bir birey olarak görülmeye başlandığında belki dünya çok daha farklı olacak. Bu yüzyılda hala bu sorunların var oluşu ayrı bir trajedi. Kadınların okumasına bilinçli olması için henüz daha yeterli olamadık ne yazık ki. Halbuki kadınlar; toplumda emekçi kimliğiyle, adıyla, başarılarıyla, yaptıklarıyla ve yapacaklarıyla var olacak. Savaş alanında Nene Hatun’dan Şerife Bacı’ya… Sahnede Afife Jale…Bilimde Safiye Ali’den Canan Dağdeviren’e…Sabiha Gökçen, Selma Rıza, Afet İnan, Semiha Es, Süreyya Ağaoğlu, İclal Ersin, Refet Angın, Leyla Gencer, Nesrin Olgun, İdil Biret daha adını sayamadığımız nice kadınlar.... Kadın evde eş ,anne hürmetinde… Kadın işte çalışan bir birey saygınlığında… Kadın sokakta da özgür zihniyetiyle… Diyor ya bir filmde kadın dünyayı sığdırdı karnına, siz bir kadını sığdıramadınız dünyaya!

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

Henüz çocukluğunun baharında olan on yaşındaki masum bir çocuğun yanında annesi katlediliyor, incir çekirdeğini doldurmayan bir sebeple bir baba, ona hayatını adamış, bir evlat vermiş eşini öldürmekle kalmıyor, bir aileyi yok ediyor. Evlilik kadar yolların ayrılması gerektiğinin bilincine erişememiş mahlukatlar bu durumu bir bahane sayarak ne kadını rahat bırakıyor, ne de insan gibi yaşayabiliyor. Peki geride bırakılanlar... Çocuğunu bağrına basmış, babasız büyütmeye çalışıp, yeri geldiğinde babayım diye geçinen mahlukattan bile daha iyi baba olabilen ancak yaşama hakkı elinden alınmış genç bir kadın ile hiç bir doktorun düzeltemeyeceği anne ne olur ölme diyen masum bir çocuk..

51

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


B Ü T Ü N Y A Z I Ç A L I Ş A R A K G E Ç İ R İ P TA T İ L İ Ç İ N SONBAHARI BEKLEDİYSENİZ

SONBAHARDA GEZEBİLECEĞİNİZ

14 TATİL MEKANI

Sonbahar mevsimi kapıda. Yazın o heyecanı kaybolmaya başladı. Bu yazım, özellikle yurtdışına hiç çıkmadığını söyleyen ve bir an önce bambaşka diyarlara yol almak isteyen bir sürü gezme meraklısı seyahatsevelere gelsin. Altın kural. Önce kendi ülkenizi tanıyın. Çoğumuz, Türkiye’nin güzelliklerinin farkında bile değiliz. Her zaman söylediğim gibi. Olay ülke sınırları dışında olmak değil. Olay yolda olmak. O yüzden, işte size sonbaharda gezilebilecek yerlerden örnekler...


1

POLONEZKÖY

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

İstanbul’a bağlı Polonezköy temiz, ferah ve rahatlatıcı havası, doğal güzellikleri ve özellikle kirazıyla tanınır. İstanbul’un yanıbaşındaki Polonezya’da çok güzel mekanlar ve yemekler de bulabilirsiniz. Cumhuriyet Köyü Polonezköy’den yaklaşIk 10 km. ileride. Bu güzergahta ağaçlar içinde çok güzel oteller, “kendin pişir kendin ye” mekanları, yürüyüş yolları, at binmeyi sevenler için çiftlikler, ormanlar yer alıyor. Yolculuğunuz sırasında yeşilin her tonunu görebilir, kestane ve ıhlamur ağaçlarının ön planda olduğu Saklıköy’e doğru ilerleyebilirsiniz.

2 AĞVA

53

Bir yanında Yeşilçay, diğer yanında Göksu dereleri ile yeşilin birçok tonunu içinde barındıran Ağva, her ne kadar İstanbul’la iç içe olsa da doğallığından hala bir şey kaybetmedi. Şehir dışından gelenlerin konaklayabileceği tesislerin de mevcut olduğu bölgede, bisiklet kiralayabilir, yürüyüş parkurlarında terkking yapabilirsiniz. Ağva’da bulunan restorantlar, eşsiz lezzetteki yemekleri keşfetmek için oldukça ideal.

3 YUVACIK İzmit sınırları içinde yer alan bölge kendine has yemekleriyle doğa severlere ev sahipliği yapıyor. Yuvacık’da akan şelaleler üzerine kurulan masalarda balık yemenin tadına varırken, nehir boyunca yürüyüş keyfi yaşayabilirsiniz.Yemyeşil ormanlarında kuş sesleri arasında huzur bulabileceğiniz mekan İstanbul’a sadece 150 km uzaklıkta. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

4 ABANT Doğanın bütün güzelliklerini içinde barındıran Abant, şehir karmaşasından sıkılıp kaçmak isteyenler için muhteşem bir tatil yöresi. İster aracınızı parkedip faytonla gezmeye başlayın, isterseniz önce yemeğinizi yiyip yürüyüşe çıkın. Ya da kitabınızı alıp göl kenarına yerleşin. Bolu Dağı’na çıkarken yol boyunca et ızgara türü lokanta ve restoranlara sıklıkla rastlanıyor. Bunun yanısıra gölün üzerinde mangalda sucuk ve kırmızı şarap oldukça keyifli. Abant’ta şehir dışından gelenlerin konaklayabileceği tesisler de mevcut.

5 ALAÇATI

54

Alaçatı yazın en popüler mekanlarından biri. Eylül ayının gelmesiyle birlikte bu güzel Ege kasabası, sakin bir beldeye dönüşüyor. Arnavut kaldırımlı sokaklar, cumbalı taş binalar, yel değirmenleri ve rüzgar güllerinin tadını çıkarmak için sonbahar aylarından daha iyi zaman bulunamaz. Tarihi dokusu talana uğramamış bu şirin kasabada Ege yemeklerinin tadına varabilirsiniz.

6 ASSOS 3 bin yıllık Assos antik kentinin kalıntılarının bulunduğu Behramkale, tarihi Osmanlı’ya dayanan eski bir köy... Sit alanı ilan edilen Behramkale’nin sokaklarında yürümek insanda sanki yüzyıllar öncesindeymiş hissi uyandırıyor. Konaklama için köy içindeki otel ve pansiyonları tercih edebilirisiniz. Ege lezzetlerinin tamamını keşfetme imkanı bulabileceğiniz Behramkale’de Hüdavendigar Camii ve köprüsü Behramkala’de görülmesi gereken yerler arasında. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


7 CUNDA

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

Eylül ayı Cunda’nın en sakin zamanlarından biri... Temmuz ve Ağustos’un yoğunluğu yerini muhteşem bir dinginliğe bırakıyor... Adada talebe göre günün çeşitli saatlerinde düzenlenen tekne turlarına katılarak bilinmeyen güzelliklere yolculuk yapabilirsiniz. Ahtapot salatası, deniz börülcesi, kabak çiçeği dolması ve favam Cunda’da tadına bakmanız gereken lezzetler arasında. Aşıklar Tepesi’ne çıkmadan, ada çayı içmeden, lokma tatlısı yemeden ve bol bol fotoğraf çekmeden Cunda’dan dönmeyin...

8 BOZCAADA Sessiz sakin bir tatil arayanlardansanız Bozcada sizin için alternatif bir seçenek olabilir. Adayı bu mevsimde özel kılan Eylül ayındaki bağbozumu şenlikleri. Festivalde ziyaretçiler traktörlere binip, işçilerle birlikte bağlara giderek üzüm toplamanın inceliklerini öğreniyor. En yakın havaalanının 56 km mesafede olduğu adaya, yolculuğun bir kısmı feribotla olmak üzere otobüsle ya da özel arabanızla

ulaşabilirsiniz. Bozcada’da konaklamak için bağ evleri, konuk evleri ve uygun fiyatlı pansiyonlar mevcut... Hareketli bir gece hayatının aksine, müzik eşliğinde yemeğinizi yiyebileceğiniz sakin mekanlara sahip olan adada Ege mutfağına özgü yemeklerin tadına bakabilirsiniz. Şarap, domates reçeli, cam objeler, bez bebekler, özel tasarım takılar Bozcaada’da alabileceğiniz ürünler arasında...

55

9 KAZ DAĞLARI Çanakkale ve Balıkesir sınırları içinde yer alan Kaz Dağları’nın en alçak yeri Edremit Körfezi’nin kuzey kıyıları, en yüksek yeri de 1774 metrelik Karataş Tepesi. Yani bölgeye gittiğinizde hem deniz hem de orman manzarası bulacaksınız. Ege’de kışın yaprak döken ağaçların bol olması, sonbaharı rengarenk sevenler için bir avantaj. Tertemiz akan şelalelerin ardında kalan, sarı ve turuncu yapraklarla donanmış ağaçlarla karşılaşmak hoşunuza gidecek. Küçükkuyu, Akçay, Altınoluk ve Güre gibi denize kıyısı olan bölgelerde konaklamanız mümkün. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

10 GÖKÇEADA

56

Türkiye’nin en büyük adalarından biri olan Gökçeada yaz aylarında tatilciler tarafından yoğun ilgi görüyor. İstanbul’a 350 km mesafede bulunan adaya ulaşım Kabatepe’ye kadar karayolu ile sonrasında ise ferbiot ile sağlanıyor. Adada konaklama için uygun fiyatlı pansiyon ve moteller mevcut. Kaleköy, Tepeköy Çınaraltı, Yıldız Koyu, Marmaros Şelalesi, Mavi Koy, Gizli Liman, Eski Bademli, Peynir Kayalıkları, Aşıklar Koyu Gökçeada’da görülmesi gereken yerler arasında. Kalaköy’deki kayalıklara oturup gün batımını seyretmeden, oğlak tandır ve kuzu kapamanın tadına bakmadan, sakızlı muhallebi yemeden, dibek kahvesi içmeden Gökçeada’dan dönmeyin...

11 KAPADOKYA Eylül ayının insanı çektiği yerlerin başını Kapadokya çekiyor çünkü sonbahara özgü renkler, peri bacaları ile birleşerek harika manzaralar oluşturuyor. Sabah serinliğinde balonla tur atarak başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz bu coğrafyayı kuş bakışı seyretmek, hayattan alınabilecek nadir zevklerden biri. Sadece bu da değil. Kızıl Çukur’da yürüyüş yapmak, güneşin batışını seyretmek, eski bir Rum mahallesi olan Sinasos ya da şimdiki adıyla Mustafapaşa’da bir yemek yiyip, aralarında Asmalı Konak dizisinin çekildiği Old Greek House’un da bulunduğu tarihi taş evleri görmek de bu gezinin güzel anlarından biri olabilir.

12 KARAGÖL Kaçkarlar’da manzara sarıya dönmeye başladı bile. Türkiye’nin en yüksek dördüncü dağı olan Kaçkarlar, Karadeniz kıyılarından itibaren yükselmeye başlıyor. Görkemli zirveler, şelaleler, berrak göller ve zengin bitki örtüsü ile eşsiz bir sonbahar manzarasını burada yakalayabilirsiniz. Sislerin ardında kalan dağlarla karşılaşacaksınız. Kaçkarlar’a, Artvin-Yusufeli ve Rize-Çamlıhemşin’den ulaşabilirsiniz. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


13 ÇAMLIHEMŞİN Karadeniz’in tadını çıkarabileceğiniz bir başka yerde Çamlıhemşin. Rize’ye bağlı ilçe Eylül ayında oksijen solumak ve kurak bir yazın ardından suya yakın olmak isteyenlere hitap ediyor. Sonbaharda sarı ve yeşilin binbir çeşit tonuyla benzersiz bir görüntüye kavuşan ormanların içinde yürümek, trekking yapmak, Ayder Yaylası’nda dolaşmak için çok iyi bir zaman. Bölgede kalınabilecek küçük ve güzel pansiyonlar var. Ayder Yaylası, romatizmaya iyi gelen sıcak su kaplıcalarıyla da ünlü.

14 MARDİN Sonbahar, Mardin’i keşfe çıkmak için harika bir zaman. Tarihi şehrin dar ve yokuşlu ara sokaklarında gezmek, Deyrulzafaran Manastırı’nı görmek, Mardin Çarşısı’nın büyüleyici atmosferinde kaybolmak, Kasımiye Medresesi’nde güneşin batışını seyretmek için ise Eylül en iyi ay. Mardin’e gidenler, doğu mutfağının lezzetlerini de tadabilir. Yemekler arasında mahlep şarabı, kuzu budundan içine badem ve sarımsak doldurularak yapılan dobo ve ekşili erik yahnisini tatmalısınız.

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


BİRBİRİNE MÜHÜRLENMİŞ KALPLER

Büyük Aşklar

TARİHİN UNUTULMAZ AŞKLARI İnsanın en güçlü duygularından biridir aşk ve öylesine tılsımlıdır ki onu anlatmaya sözcükler yetmez. Her aşk özel ve güzel olsa da tarihe mal olmuş kimi aşklar var ki insanda hayranlıkla birlikte gizli bir kıskançlık da uyandırır. Zamanla birer efsaneye dönüşmüş ölümsüz aşklara her kültürde, her toplumda rastlamak mümkün. Yüzyıllardır nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşmış efsanevi aşkları siz okurlarımız için derleyeceğiz. İşte onlardan biri:

Nazım Hikmet’in Kızıl Saçlı Piraye’siyle Yaşadığı

Dillere Destan Aşk

Nazım’ın uğruna şiirler yazdığı, kendi deyimiyle kızıl saçlı bacısı Piraye’yi, edebiyata ilginiz olsun olmasın az buçuk duymuşsunuzdur... Hayatından pek çok kadın geçmiş Nazım’ın, pek çok kadınla birlikte olmuş ancak kimse bir Piraye olamamış onun gönlünde. Öyle ki bir mektubunda Piraye’ye “Sen benim en yakın insanımsın” diyor Nazım. Üstelik bu öyle sıradan bir mektup da değil, bir terk edişin mektubu...

2

Sene 1930... Piraye iki çocuğuyla birlikte, ülke dışına konserler vermeye giden kocası Vedat Örfi’yi bekleyen 24 yaşında genç bir kadın... Nazım ise çocukluk arkadaşı olan ilk eşi Nüzhet Hanım’la ailesinin baskısı nedeniyle ayrılmış ve Moskova’dan İstanbul’a, ailesinin yanına dönmüş genç bir şair... Nazım kardeşi Samiye Hanım’ın arkadaşı olan kızıl saçlı, bembeyaz tenli bu kadına görür görmez aşık oluyor... Ancak Piraye, Nazım’la tabiri caizse bir yıl kadar köşe kapmaca oynuyor. Ne Piraye’nin ailesi Nazım’ı ne de Nazım’ın ailesi Piraye’yi istiyor... Ne de olsa Piraye evli, iki çocuklu bir kadın, Nazım ise beş parasız, komünist bir şair... Ancak Nazım öyle dizeler yazıyor ki, bunca olumsuzluğa rağmen kaçmak ne mümkün Piraye için... “ …Kızım, annem, karım, kardeşim sen Başında güneşler esen E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

Altın gözlü çocuk, Altın gözlü çocuğum benim; deli çığlıklar atıp avaz avaz burnumun dibinden gelip geçti de yaz, ben, bir demet mor menekşe olsun getiremedim sana! Ne haltedek, dostların karnı açtı kıydık menekşe parasına!”

Dayanamıyor nihayetinde Piraye, 1932 senesinde evlenmeye karar veriyorlar. İlkin hep beraber bir köşke yerleşiyorlar. Para sıkıntısı çekiyorlar çekmesine lakin, mutlular, huzurlular... Bu süreçte Piraye, Vedat Örfi’den henüz boşanmamış ancak 13 Eylül’de bu boşanma gerçekleşiyor. Böylelikle her şey güzelleşiyor. Her şeyin yoluna girdiği bir zamanda, bu kez de kader sillesini vuruyor onlara... Önce “Gece Gelen Telgraf” isimli kitap için toplatma kararı çıkarılıyor. Ardından ise Nazım tutuklanıyor. Ard arda açılan davalar sonucunda Nazım’ın önce idam talebiyle yargılanması isteniyor, ardından ceza af yasasıyla 1 yıla kadar düşürülüyor. Zaten yaklaşık bir buçuk yıldır içeride yatan Nazım da salıveriliyor. Nazım ise içerideyken Piraye’ye birçok mektup yazıyor. “Bir tanem! Son mektubunda: ‘Başım sızlıyor yüreğim sersem!’ diyorsun. ‘Seni asarlarsa seni kaybedersem’ diyorsun ‘yaşayamam!’ Yaşarsın karıcığım, Kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı en fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı.”


Sene 1935... Nazım hapishaneden çıkalı yaklaşık altı ay geçmiş... Gizli saklı Piraye’yle evlenip, İstanbul’a yerleşiyorlar. Nazım bir yandan İpek Film Stüdyosu’nda çalışıyor, yazılar yazmaya devam ediyor; bir yandan da gazetelerde yazılar yazıyor. Piraye’nin oğlu Mehmet ilkokulu bitirmiş, kızı Suzan ise Robert Koleji’ne yazılıyor. Her şey tam yoluna girmişken, 17 Ocak 1938 senesinde bir gece yarısı, Nazım polisler tarafından alınarak Ankara’ya götürülüyor. Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından hızla yargılanarak kanıtlanmış herhangi bir suçu yokken, komünizm propagandası yapmakla suçlanıyor ve tam tamına 15 yıl hapis cezasına çarptırılıyor. Ardından bu ceza, Yargıtay tarafından resmen onanıyor. Bu kararla birlikte, Piraye’yle Nazım’ın tam tamına 12 yıl sürecek mektuplaşmaları da başlamış oluyor Yıllar geçiyor, Piraye’yle Nazım gönüllerindeki bu aşkı ve özlemi mektuplarla bastırmaya devam ediyor. Piraye tam bir teslimiyet ve sadakatle Nazım’ın yanına geleceği günü bekliyor, Nazım da Piraye’ye kavuşacağı günün hayaliyle kendini avutuyor. Ta ki Nazım’ın gönlü başka bir kadına kayana kadar... Nazım Hikmet Bursa Cezaevi’nde yatarken ziyaretine dayısının kızı Münevver Berk geliyor. Nazım’ın Piraye ile evlendiği günlerde Fransa’dan dönen Münevver ile aralarında kısa bir yakınlaşma yaşansa da Münevver ressam Nurullah Berk’le evleniyor ve bir kızı oluyor. Ancak Nazım, Münev-

ver’i tekrar görmesiyle birlikte kendisinden 16 yaş küçük, kumral, yeşil gözlü bu kadına aşık oluyor...

“sen esirliğim ve hürriyetimsin, çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin, sen memleketimsin. Sen ela gözlerinde yeşil hareler, sen büyük, güzel ve muzaffer ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…” Bu duruma daha fazla dayanamayan Nazım, yıllardır büyük bir sadakatle kendisini bekleyen hayat arkadaşı Piraye’yi bir mektupla terk ediyor... “Piraye, Aramızdaki münasebetlerden birisi olan fakat zaten bilfiil çoktandır mevcut bulunmayan ve daha senelerce de mevcut olamayacağı anlaşılan karı kocalık münasebetimizi, kadın erkek münasebetimizi tasviye etmemiz, kesmemiz gerekiyor. Bunun icap ettiğini uzun muhakemelerden nefsimle yaptığım işkenceli müsahabelerden sonra anladım. Ve sana bir gün bile fazla yalan söylememek için bu mü-


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

60

nasebetin artık kesilmesi gerektiğini işte hemen yazıyorum. Sen yine benim en yakın insanımsın. En yakın dostum ve arkadaşımsın. Çocukların çocuklarımdır. Bu tarafımızda hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyorum. Fakat artık karı kocalığımız devam edemez. Bu bağımızı bağlarımızdan ancak bir tanesi olan bu münasebetimizi kesmemiz lazım geliyor. Sana yolladığım bu mektupla beraber ben karı koca münasebetimizin kesilmesi için gereken yerlere müracaatımı da yapmış bulunacağım. Bütün bu olan biten şeye rağmen yakın iki insan olarak kalacağımızı biliyorum. Benim başım sıkıştığı zaman hapiste olayım, dışarıda olayım yine sana koşacağım. Sen de öyle bana koşacaksın. Ömrümün en güzel senelerini, en iyi eserlerini sana borçluyum. Onlar manen ve maddeten senindir. Şimdilik Allah’a ısmarladık. Beni affet bile demiyorum. Her şeye rağmen beni herkesten ziyade anlayacak olan insanın yine sen olduğuna eminim. Ellerinden öperim.”

Nazım Hikmet Bu mektup Piraye için adeta bir yıkım oldu. İstanbul’da bir başına iki çocukla ve yoksullukla boğuşan Piraye, şimdi de hayat arkadaşı tarafından terk edilmişti... Piraye yıllardır bir umutla sevdiği adama kavuşacağı günü beklerken, onun ayrılık isteğiyle adeta kahrolmuştu. Üstelik Nazım’ı o kadar iyi tanıyordu ki, hayatında bir kadın olduğunu da adı gibi biliyordu. Bunca şeye rağmen oldukça gururlu olan

Piraye, ilk celsede boşanmaya karar verdi; ancak bir yandan da Nazım’ın hayatındaki kadını merak ediyordu. Nazım’ın aşık olduğu kadını bulma umuduyla uğraştı, merakını gidermek istiyordu ancak ne yazık ki umduğunu bulamamıştı. Nazım ise bu sırada af umuduyla Münevver’i kocasından boşanmaya ikna etmişti. Nazım Cumhuriyet’in 15. yılıyla birlikte doğan afla dışarı çıkacak, Münevver de bu sırada kocasından boşanacak ve evleneceklerdi. Fakat bekledikleri şey gerçekleşmemiş, af çıkmamıştı... Münevver ise Nazım’ın cezaevinden çıkamayacağını anlayınca eşinden boşanmaktan vazgeçmişti. Sonunu bilmediği bu aşk macerasına atılmaya cesaret edememişti... Nazım ise aşkını kaybetmenin acısıyla sarsılırken, bir yandan da onu tüm benliğiyle seven ve bekleyen Piraye’yi de kaybetmişti. Nazım bu pişmanlık ve acıyla Piraye’ye yeninden mektuplar yazmaya başladı. “Pirayem kızıl saçlı bacım benim, Seni arkadan bıçakladım. Bir damlası benim damarlarımdaki bütün kana bedel kanınla boyandı ellerim. Yeryüzündeki hiçbir insan hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana “Gel” diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Oğlumuz Memet’in başı için gel ve ben kalan ömrümde ona layık bir baba olmak fırsatını kazanabileyim. Senin yüzüne nasıl bakabileceğimi bilemiyorum. Seninle karşılaştığım anda ayaklarının dibine yıkılacağım belki. Belki de sadece bayrağını kendi eliyle düşmana teslim etmiş bir hainin cesaretiyle yüzüne bakmaya çalışacağım. Belki de tek kelime söylemeden gözlerimi iskarpinlerine dikip oturacağım. Fakat gel. Hayatım yalnız kendime ait olsaydı gebermeyi çoktan tercih ederdim. Kendi ferdiyetimden, fizyolojimden, kafamın deli hasta tarafından öylesine nefret ediyorum. Fakat yaşamam lazım. Beni affetmek için değil, beni oğlumuz, kızımız ve onlar gibi iyi namuslu insanlarımız için yaşatmak için gel ve bir daha da yalnız bırakma. Eteklerinden öperim.”

Fakat Nazım’ın bu pişmanlık dolu mektupları karşılıksız kalmıştı... Piraye’den cevap alamayan Nazım, bu sefer oğlu Mehmet’e mektuplar yazmaya başlamıştı. Piraye’nin ziyaretine gelmemesi durumunda intihar edeceğini dahi söylüyordu. Piraye bir gün, bütün bu ısrarlara dayanamayarak çocuklarını da E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

alıp Nazım’ı ziyarete gitti, ancak Nazım’ın karşısında eski Piraye yoktu... Bu karşılaşmanın ardından ara sıra mektuplaşsalar da ne Piraye eski Piraye’ydi, ne de Nazım eski Nazım...

Sene 1950... Piraye ile artık bir araya gelemeyeceğini anlayan Nazım, açlık grevine başladı ve sağlığının kötüye gitmesiyle hastaneye yatırıldı. O zamanlar özel bir afla hapishaneden çıkacağına olan inancını tekrar kazanan Nazım, Münevver ile görüşmeye başladı. Piraye ise Nazım’ı ziyarete gelmişti. Bu sırada kapı açıldı ve içeriye Münevver girdi. Nazım’ın aşık olduğu kadının Münevver olduğunu anlayan Piraye, apar topar hastaneyi terk etti. Bu Nazım’ın kızıl saçlı Piraye’yi son görüşüydü... 14 Temmuz 1950’de cezaevinden çıkan Nazım’ın yanında Münevver vardı. Birlikte bir eve çıktılar ancak henüz Nazım, Piraye’den boşanmış değildi. Bu boşanma 1951 senesinde gerçekleşti ve hemen ardından Münevver bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Şaşırtıcı olan ise Nazım’ın, bu çocuğun ismini Mehmet koymasıydı... Piraye bu ayrılığın ardından tek bir söz etmemiş, tek bir gazeteye dahi konuşmamıştı. Nazım’la ilgili ne varsa, ölene dek kalbinde saklamıştı... Yani Piraye aşkından ölmüş, ama yine de Nazım’a dönmemiş ve onunla ilgili tek bir kelime dahi etmemişti...



Biyografi

DÖKÜLEN YAPRAKLAR ZELİHA ŞENGÜL

USTA OYUNCU

YALÇIN GÜLHAN

HAYATINI KAYBETTİ

Y

62

eşilçam bir yıldızını daha kaybetti. Sinema ve dizi oyuncusu Yalçın Gülhan 75 yaşında aramızdan ayrıldı. Gülhan bir süredir demans hastalığı ile mücadele ediyordu. Usta oyuncu 27 Temmuz Cumartesi günü tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu. Sanat hayatı boyunca pek çok sinema filmi ve televizyon dizisinde rol alan Gülhan, en çok “Mahallenin Muhtarları” dizisinde canlandırdığı “Şoför Ali” karakteriyle hafızalarda yer edinmişti. YALÇIN GÜLHAN KİMDİR? Yalçın Gülhan, 27 Aralık 1944 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Aslen Adanalı olan oyuncunun babası Devlet Demir Yolları’nda vagon teknisyeniydi. Gülhan’ın sanat kariyeri 1964 yılında Yavuz Yalınkılınç’ın yönet-

tiği “Dağlar Aslanı” filminde rol almasıyla başladı. Yalçın Gülhan, sinemanın yanı sıra 1970’li yıllarda Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda ve Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda çeşitli oyunlarda rol aldı. Çoğunlukla yardıncı erkek oyuncu rollerinde oynayan Gülhan zamanla oyunculuktaki başarısını kanıtladı. Hem iyi hem de kötü adam karakterlerini başarıyla canlandırdı. Yeşilçam sinemasının erotik filmler döneminde Gülhan da bu tarz filmlerde oynadı. Sinema sektörünün krizde olduğu dönemde pek çok oyuncu gibi o da oyunculuğu bırakıp şarkıcı olarak sahneye çıktı. 1980’li yıllarda Coşkun Sabah ile Maksim Gazinosu’nda altı ay sahneye çıkan Gülhan, altı yıl şarkıcılık yaptı. KİTAP YAZDI Yalçın Gülhan, sanat hayatı boyunca gözlemlediklerini aktardığı bir de kitap yazdı. “Görünürken Neler Gördüm” adlı kitapta sanatçı özeleştiri yapakmaktan da geri durmadı. Kitabında meslek hayatı boyunca gözlemlediklerini ve deneyimlerini anlatan Yalçın Gülhan, sinema kariyerinde hatalar yaptığını, iyi filmler beklemek yerine para için ucuz ve basit filmlerde oynadığını; bunun da kariyerine zarar verdiğini ve bundan pişmanlık duyduğunu belirtti. FİLMLERİ VE DİZİLERİ Aman Annem Görmesin (Eczacı Nejdet) (TV Dizisi) 2008 İyi ki Varsın (İlker) (TV Dizisi) 2006 Abuzer Kadayıf (Almancı) (Sinema Filmi) 2000 Ödeşme (Sinema Filmi) 1992 Mahallenin Muhtarları (Şoför Ali) (TV Dizisi) 1992-2002 Beyaz Umutlar (Sinema Filmi) 1992 Gece (Sinema Filmi) 1989

Hayat Oyunu (Faruk) (Sinema Filmi) 1988 Yolun Sonundaki Karanlık (Necdet) (Sinema Filmi) 1987 Kısrak (Turgut) (Sinema Filmi) 1986 Ana (Sinema Filmi) 1986 Acı (Korkut) (Sinema Filmi) 1984 Yıkılan Gurur (Sinema Filmi) 1983 Sen De Mi Leyla (Dündar) (Sinema Filmi) 1982 İtirazım Var (Sinema Filmi) 1981 Vazgeç Gönlüm (Ekrem) (Sinema Filmi) 1980 Kaldırım Kuşları (Sinema Filmi) 1979 Divane (Yaman) (Sinema Filmi) 1979 Yüz Karası (Murat) (Sinema Filmi) 1978 Son Gülen Tam Güler (Orhan) (Sinema Filmi) 1977 Yalan (Cemil) (Sinema Filmi) 1976 İki Tatlı Serseri (Necdet) (Sinema Filmi) 1975 İntikam (Sinema Filmi) 1974 Yemin (Kadir) (Sinema Filmi) 1973 Zehra (Erol) (Sinema Filmi) 1972 Yarın Ağlayacağım (Ayhan) (Sinema Filmi) 1971 Saadet Güneşi (Osman) (Sinema Filmi) 1970 Yuvamı Yıkamazsın (Yalçın) (Sinema Filmi) 1969 Dağların Aslanı (Sinema Filmi) 1964


YEŞİLÇAM’DAN BİR YILDIZ DAHA KAYDI

Y

eşilçam’ın usta isimlerinden Süleyman Turan, 10 Eylül tarihinde evinde geçirdiği kalp krizi soncu hayatını kaybetti. Yalnız yaşayan usta sanatçı, kariyeri boyunca pek çok sinema filmi ve televizyon dizisinde rol almıştı. 83 yaşında aramızdan ayrılan Süleyman Turan, oyunculuğunun yanı sıra ressam, karikatürist ve senaristti. “ÇOK YÖNLÜ SANATÇI” Pek çok insan Süleyman Turan’ı sadece sinema ya da dizi oyuncusu olarak bilse de kendisi çok yönlü bir sanatçıydı. Sadece sinema oyuncusu değil aynı zamanda bir ressam, karikatürist ve senaristti. Sanat hayatına tiyatro ile başlayan Süleyman Turan, bir dönem dergi ressamı olarak çalıştı. Filmlerinin dışında uzun zaman karikatür ve resim yaptı. Çizimleri uzun zaman dönemin en önemli mizah dergisi “Akbaba”da yayımlandı. Akşam Gazetesi’nde çizgi roman çizmeye başladı. Afişler ve kitap kapakları hazırladı. Senaryolarını da kendisinin yazdığı çizgi roman ressamlığına Sabah Gazetesi’nde devam etti. 1963 yılında ise bir derginin açtığı yarışmayı kazanarak sinema dünyasına adım attı. Sinemada genellikle ‘esas oğlan’ın sadık dostu rollerinde, sevecen tiplemesiyle başarılı olup beğeni kazandı. Süleyman Turan, üç film senaryosu yazıp; çeşitli sinema filmleri ve dizilerde rol almıştı. KORE SAVAŞI GAZİSİ Türk sinemasının önemli aktörlerinden Süleyman Turan, 19 Kasım 1936 yılında İstanbul’un Kadıköy semtinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Kadıköy’de tamamladı. Haydarpaşa

Lisesi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi Bölümü’ne başladı. Üçüncü sınıfta okulu bırakarak askere gitti. Gönüllü olarak Kore Savaşı’na katıldı. NATO askerleri arasında düzenlenen tiyatro yarışmasında birincilik kazandı. 1963 yılında Ses Dergisi’nin düzenlediği yarışmayı kazanarak “Sayın Bayan” (1963) filmi ile sinemaya adım attı. 1971 senesinde Yılmaz Güney’in yönettiği “Yarın Son Gündür” filmindeki rolü ile 9. Antalya Film Şenliği’nde “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü”nün sahibi oldu. Bir sene sonra “Güllü” (1972) filmindeki performansı ile Antalya Film Festivali’nde “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü”nü kazandı. Yeşilçam’ın darboğaza girdiği yıllarda dergi ressamlığı yaptı. Karikatürleri Akbaba adlı mizah dergisinde uzun süre yayınlandı. 15 yıl boyunca Sabah Gazetesi’nde çizgi roman çizdi. 2003 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali tarafından “Yaşam Boyu Onur Ödülü”ne layık görüldü. Çeşitli televizyon dizilerinde rol alan Turan, son olarak Cemal Şan’ın “Sonsuz” (2009) filminde oynadı. “BAŞTURAN” SOYADI “TURAN” OLDU Süleyman Turan’ın tiyatro ve sinemaya karşı aşırı bir ilgisi vardır. İngiliz filolojisinde okurken her gece Gürdal Onur adlı arkadaşının oynadığı tiyatronun kulisine takılmaktadır. Sürekli gidip geldiği bu yer, ünlü tiyatro sanatçısı Saim Alpago’nun kurduğu özel bir tiyatrodur. O kadar sık gider ki oyunu adeta ezberlemiştir. Bir gün Selim Naşit tiyatroya gelmeyince onun oynadığı rolü alır. Böylece 1962 senesinde tiyatroya

başlar. Turan, “Harput’ta Bir Amerikalı” adlı tiyatro oyununda başrol oynar. 1963 yılında ise Ses Dergisi’nin açtığı yarışmayı kazanarak sinemaya adım atar. Aynı yarışmada o yıl Ajda Pekkan ve Ediz Hun birinci seçilerek sinemaya adım atmışlardır. Bu sırada “Kemal” filmindeki bir yetkili onun soyadını çok uzun bulur ve “Başturan” olan soyadını “Turan” olarak değiştirir. “Sayın Bayan” filmi ile Türk sinemasına adım atar. Oldukça küçük bir roldür bu. Sonraki filmi “Koçum Benim”’de ise koca bir rolü vardır. Bu filmde Türk sinemasının kralı Ayhan Işık ile beraber oynar. 1970 senesinde “Dikkat Kan Aranıyor” adlı filmde Ekrem Bora ile rolleri paylaşmış, akıl hastanesinden kaçan deli rolü ile olağanüstü bir performans sergilemiştir. Bu sırada TRT’den gelen teklifi de değerlendiren Süleyman Turan, sesli çekilen ilk dizi filmlerden biri olan “Sarıpınar 1914”de oynar. Usta sanatçı, bütün bunların yanı sıra Dönme Dolap (1983), Baş Belası (1982) ve Sevgili Dayım (1977) filmlerinin senaryolarını da yazmıştır.

T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 9

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

SÜLEYMAN TURAN

63


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

Biyografi

64

TÜRK KARİKATÜR DÜNYASINDAN BÜYÜK BİR İSİM;

Kasım 1929’da Erzurum’da doğdu ve babasının subaylığı nedeniyle ilk ve ortaöğrenimini Anadolu’nun çeşitli kentlerinde yaptı. Orta okulu Bakırköy orta okulunda bitirip,Işık Lisesi’ne yazdırıldı. Işık Lisesi’nde başarısız olup, Akademinin resim bölümüne kayıt oldu. Cemal Tollu atölyesinde beş yıl öğrenim görmüş ancak çeşidi sebepE Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

ler nedeniyle Güzel Sanatlar Akademisini bitirmeden askere gitti onbaşı oldu. Erbulak, yarım bıraktığı okulunu çok sonraları, 1950’li yıllarda yeniden dönerek bitirmiştir. Babası emekli olduktan sonra Bakırköy’de, Kartal Tepe Mahallesi Muhtarı oldu. Bakırköy’de otururlarken Münir Özkul, Sadri

Alışık ve Altan Karındaş ile trende gidip gelirken skeçler oynar komiklikler yaparmış. İlk karikatürleri 1943 yılında Akbaba mizah dergisinde yayımlanmış, çizim kariyeri 1947 de Hergün gazetesinde Karikatürist olarak profesyonelce devam etmiş Sonra Çocuk Haftası, Akbaba, Milliyet, Vatan, Akşam,Yeni Sabah gazeteleriyle Hafta,


Yirminci Asır, Tef, Karikatür, 41 Buçuk, Dolmuş, Markopaşa, Taş, Doğan Kardeş, Pazar, Gırgır. Fırt ve Gümgüm gibi dergilerde devam etmiştir.

Sahneye ilk defa 1955 yılında cep Tiyatrosunda Bir Evlenme oyununda amatör olarak çıktı. Aynı yıl Altan Aşkın’la evlendi. Kızı (Altan) Ayşe Erbulak doğdu. 1957 yılında Haldun Dormen‘le tanıştı. Bir kereliğine Küçük Sahne’de Dormen Tiyatrosu‘nda Erol Günaydın ile “Teyzesi” adlı oyunda, kel bir uşak rolü oynadı ve bir daha tiyatrodan kopamadı. Tiyatro haricinde karikatür dalında da başarılıydı. 1958 yılında ,”Yeni Sabah” Gazetesinde çalışırken , bir hafta boyunca Medrano

Sirkinde palyaçoluk yaptı. Bir Başka Dünya adı altında Sirkteki günlerini Kaleme alıp, karikatürledi. 1962 yılında Dormen Tiyatrosu’nda “Ayı Masalı”adlı oyunda tanışarak Füsun Şahin’le 21 Şubat 1964 te ikinci evlliğini yaptı. Bu evliliğinden 20 Ekim 1975’te Seviç Erbulak doğdu.

oyunculuk ve yönetmenlik yaptı. Güldürü tiplemeleri ve taklit yeteneği ile 1961’de İlhan İskender, 1982’de İsmail Dümbüllü ödüllerini kazandı. BBC‘de televizyon eğitim kurslarına da katılan Erbulak, TRT için ‘Alıngan Gemisi’, ‘Deneme Televizyonu’ gibi programları hazırladı.

1970 yılına kadar Dormen Tiyatrosun’da profesyonel olarak çeşitli roller oynadı ve bu arada birçok oyun yönetti. Misafir olarak Münir Özkul tiyatrosun’da, 1969’da İstanbul Devlet Opera Balesi’nde konuk oyuncu olarak Güngör Dilmen‘in baş yapıtlarından Midas’ın Kulakları’nda ‘Berber Başını’ oynadı.

1982’de Egemen Bostancı‘nın teklifi üzerine “Yedi Kocalı Hürmüz”de Kekeme berberi oynadı. Son Baskın, Bana Gönül Bağlama, Yaman Gazeteci, Fosforlu Oyuna Gelmez, Güzel Bir Gün İçin, Yeşil Kurbağalar, Bülbül Yuvası gibi filmlerde rol aldı. Erbulak, gazetecilik ve tiyatroculuk alanında çeşitli ödüller de kazandı. Uzunca bir süre yalnız gazetecilik,karikatüristlik yaptıktan sonra Haldun Dormen‘in Pangaltı’daki tiyatrosunda Necati Cumalı‘nın “Her Evde Hır var”adlı oyununda görev aldı. Belli aralıklarla Maksim Gazinosunda şov yaptı.

Altan Erbulak, 1971-1979 yılları arasında Metin Serezli ile birlikte Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu’nu kurdu. Altan Erbulak, Metin Serezli‘yle kurduğu Çevre Tiyatrosu’nda ‘Yüzsüz Zühtü’, ‘Deli Deli Kulakları Küpeli’ oyunlarını sahneledi. Tiyatro ve sinema oyunculuğunun yanı sıra,skeç yazarlığı ve şovmenlik de yaptı. Ünlü bir ikilinin o yıllarda Beyoğlu- Şişli dışında tiyatro açması ilk defa gerçekleşiyordu. Tiyatrosunu kapattıktan sonra 1980’lerden başlayarak çeşitli tiyatro topluluklarında

İki kez daha tiyatro kurma girişiminde bulundu.Venüs Tiyatrosu’nda Erol Günaydın ile birlikte Bit Yeniği’ni adapte edip “Bit Yeniğimi?”adı altında oynadı. Bir de Aksaray Köşe Başı Tiyatrosu’nda “Fehim Paşa konağı”nı sahneye koydu,Yedi Bela Rasim adlı kabadayı rölünüde üstlendi. Fehim paşa rölünü Mete İnselel oynadı. Salon Çevre Tiyatrosu sahibi Hasan Zengin’e aitti. 1986 yılında Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda çalışmaya başladı. ”Yanımdaki Yatak “adlı oyun bir dram sayılırdı ve orada ilk kez ciddi, dramatik bir rol oyna-

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

1946 ve 1989 yılları arasında ‘Taş Arabası’ ve ‘Altanca’ başlığı ile çeşitli dergilerde yazılar yazmıştır. Gazete ve dergilerde karikatür çizen Erbulak, ‘Kibar Hırsız’ ‘Cafer ile Hürmüz’ adlı çizgi romalarıyla ünlendi. Taş Arabası ve Yuki (Orhan Boran‘nın radyoda yarattığı Tipi) dergi olarak çizdi.

65


dığı için çok mutluydu. Seyirci ilk kez kendisine gülmüyordu. Anıları “Nalıncı Keseri” ya da “Ben Bir yalancıyım” adlı bir kitapta topladı. 1 Mayıs1988 yılında Dünyalar adlı oyunu oynadıktan sonra ertesi gün çıkacağı Almanya turnesinin hazırlıklarını yaparken 59 yaşındayken masası başında fenalaşarak ani bir rahatsızlık sonucu aramızdan ayrıldı. Sahnede öldü diyebiliriz. Ölümünden sonra Koca Mustafa Paşa’daki Çevre Tiyatrosu’na, Altan Erbulak Tiyatrosu; ayrıca istanbul’da Eyüp Belediyesi tarafından da bu ilçe sınırlarında açılan yeni bir parka Altan Erbulak Parkı ismi verilmiştir.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

Hadi Çaman Tiyatrosu’nda “Aziz Name”oyunu yönetti ve dekorunu yaptı. Dormen Tiyatrosu’nda “Puntila ağa İle Uşağı Matti” dekorunu gerçekleştirmiştir. Çevre Tiyatrosu’nda Teknik ekiple çalışır,baş tekniksiyen Selahattin Ustayla dekorları bir fiil sabahlara kadar boyar çakardı.Tam bir teknoloji hastası idi en son çıkan çıhazları kendisine ve tiyatroya hemen alırdı. Eskilerin alaylı dedikleri bir oyuncu idi. Ama İsmail Dümbüllü, Muammer Karaca ve benzeri ustalarla, usta çırak ilişkisini, ölünceye kadar sürdü.

66 Uzunca bir süre, yani 1962 yılına kadar Yeşilçam‘da çok sayıda filmde rol aldı. Muhterem Nur en sevdiği film Oyuncusudur. Çitlenbik adlı birkaç bölümlük filmde yoksul, iyi yürekli köylü tiplemesiyle dikkati çekti. Feryat filminde sonra 1960larda Filiz Akın‘la film çekti. Bir filminde Gönül Yazar‘la yatağa gireceği için sık sık yıkanır olmuştu. TV Çalışmalarını sıralamak mümkün değil. Çok sayıda program sundu. Tatlı Yiyelim Tatlı Konuşalım bunlardan biri yanlızca. Ahmet Üstel‘in yazdığı parodilerde,özellikle Atılgan Ailesinde oynadı. Egemen Bostancı‘nın müzikalleri televizyonda gösterildi. Bunlardan en renklisi Sezen Aksu Aile Gazinosu idi. Yılbaşlarında skeçler yaptı. Televizyona tutkundu. “Bilen Şöför Kazanıyor” Halit Kıvanç ile birlikte uzun yıllar sundu. Bu programda moral hocası oluyordu, soruları Halit Kıvanç soruyordu. Yıllar önce sinemalarda çok iş yapan Türkiye’de “Yavru ile Katip” adıyla tanınan ve 1970’li yıllarda sinemalarda E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

yaygın olarak gösterilen İtalya yapımı bir film serisinde “Katip” karakterini Altan Erbulak seslendiriyordu. “Yavru” karakterinin Türkçe dublajını ise Erol Günaydın yapıyordu.

ÖDÜLLERİ :

Ekspres Altın Heykel 1969 Ekspres Altın Heykel 1970 Ekspres Altın Heykel-Yılın en iyi erkek tiyatro sanatçısı 1971 İsmail Dümbüllü 1982-1983 yılının en başarılı sanatçısı Gazeteciler Cemiyeti- Türk Spor yazarları Derneği Spor Yazılarında 25.Yıl 1971



Still Art YÖNETMELİKLERİN KONUT TASARIMINA ETKİSİ DR. MİMAR HALİT COZA ürkiye’nin en kalabalık 21. şehri olan Denizli’nin Şubat 2018 tarihinde açıklanan adrese dayalı nüfus kayıt sistemi sonuçlarına göre nüfusu 1.018.735 olarak belirtilmiştir [4]. Denizli’deki nüfus artış oranının, ülke nüfus artış oranına göre daha yüksek olmasında, şehrin sanayi, ticaret ve turizm alanındaki dinamikleri ve dolayısıyla sürekli göç alan bir şehir olması önemli bir etkendir. Buna ek olarak, Denizli sınırları içerisinde, 65000’e yakın öğrencisi bulunan Pamukkale Üniversitesi bulunmaktadır.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

T

68

Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden yapılan derlemeye göre, ülke genelinde son 10 yılda 9 milyon 361 bin 941 konut el değiştirmiş, en çok konut satışı 1.904.919 adet konut satışı ile İstanbul’da gerçekleşirken, 109.669 adet konut satışı ile Denizli, sıralamada 19. şehir olarak yer almıştır. Yine TÜİK verilerine göre, son on yıl itibariyle ülke genelinde konut stokunun arz edilenden fazla olduğu dönemde, Denizli’nin artan potansiyelleri ve genç nüfusu nedeniyle konut açığı oluşmuştur. Dar ve orta gelirli kesime sunulan düşük faizli kredi imkânları ve bu kesimin şehrin merkezinden uzak bölgelerde, daha yeni konutlarda yaşama talepleri de artınca son dönemde şehirde çok hızlı bir konut yapılaşması gerçekleşmiştir. Şehir içindeki konut stokunun en fazla olduğu bölgeler olan Yenişehir, Servergazi, Adalet Mahallelerinin yapılaşma geçmişi 2000’li

T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 9

yıllarının başından itibarendir. Ülke standartlarının üzerindeki hızlı konut yapılaşma sürecinin de beraberinde getirdiği birçok niteliksel sorun ortaya çıkmıştır. Bunların başında, biçim açısından mimari bilgi birikimi sergilemeyen, yapı üretiminde uygulama yetkinliği açısından yetersiz, inşaat işçilik kalitesi zayıf, detaylardan yoksun ve birbirini taklit eden yapı stoku gelmektedir. Yerel yönetimlerin mimarlık ve şehircilik kavramlarına bakış açıları, sık değişen imar yönetmelikleri, belediyelerin yönetmeliklerin değiştirilebilir maddelerini mimari perspektiften yoksun olarak değiştirdikleri meclis kararları ve belediye meclisi gündem maddelerinin büyük bir çoğunluğunu imar konuları teşkil etmesine rağmen yerel karar mekanizması meclis üyeleri arasında mimarlar, şehir plancıları ve mühendislerin sayı olarak yetersiz oluşu gibi kriterler çarpık kentleşmenin ve mimari kaliteden yoksun binaların önemli nedenleri arasında sayılabilir. Denizli Mimarlar Odası yönetiminde yapılan üye toplantılarında, ofis yürütücülerinin, yönetmeliklerin nitelikli konut tasarımı açısından tasarım-uygulama sürecine çok etkisi olduğunu belirtmişlerdir. Sürekli olarak değişen yönetmelikler ve bu yönetmeliklerin aynı şehrin farklı belediyeleri tarafından bile farklı yorumlanıyor olmasının da Denizli’deki konut kimliğinin oluşmasında olumsuz

etkisi olduğundan yakınmaktadırlar. Özellikle Eylül 2017’de yürürlüğe giren Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği sonrası mimarlık ofisleri tasarım yapmaktan daha çok emsal hesabı yapmak zorunda bırakıldıklarını, son düzenlemelerin yapının tasarımı açısından kendilerini çok kısıtladığını meslek odası toplantılarında sık dile getirmektedirler. Bu söz konusu perspektifin dışında, daha fazla rant eldesi yönünde proje üretme çabasında olan mimarlık ofisleri ve bunu kontrol etmek isteyen denetim mekanizmaları da bu yönetmeliklerin tasarım kısıtlayıcı etkilerinin ilk nedenlerinden biri olarak düşünülmelidir. Haziran-2016 ve Ekim-2016 tarihlerinde yürürlüğe girmesi beklenirken, iki kez ertelenen ve Eylül-2017 itibariyle yürürlüğe giren güncel imar yönetmeliğinin yürürlüğe giriş süreci ve bu süreçte mal sahibine tanınan üç farklı yönetmelikten kullanıcı ya da yüklenici çıkarlarına uygun olanın seçilebilmesinin, kent mimarisi ve silüeti üzerinde etkisi tartışılmalıdır. Yazının amacı, kentin estetik mimari kimliğine zarar veren yapılaşmayı önlemek ve nitelikli mimarinin üretilebilmesi adına tasarımcıların dayanağı olması gereken yönetmeliklerin, konut tasarımı üzerinde olumsuz etkisinin olup olmadığının tartışılmaya açılmasıdır. Bu bağlamda konuya örnek olarak, Eylül-2017 yönetmeliğinden önceki


için tehlike oluşturmaktadır. Depremler sonrası yapılan incelemelerde, bitişik nizam yapılaşmanın olduğu bölgelerde bina kat yüksekliklerinin aynı seviyede olmamasından dolayı çok sayıda binada çekiçleme etkisiyle ağır derece hasarlar oluştuğu gözlenmiştir. Bu durum aynı zamanda çekiçleme hasarının oluşmasına yol açabilecek şartları oluşturmaktadır. Geçmiş dönemlere ait imar yönetmelikleri ile ilgili meclis kararlarına bakılacak olursa, Denizli Belediye Meclisi’nin yönetmeliklerde değişiklik yaptığı konuların başında çatılar gelmektedir. Çatılarla ilgili farklı dönemlerde alınmış çok sayıda meclis kararı bulunmaktadır ve bunların en etkilisinin kademeli çatı kararı olduğu gözlemlenmektedir. Şehirdeki konut stokuna bakılacak olursa, kademeli çatı uygulamasına çok sık rastlanılmaktadır. Bu imar kararına göre, iki kattan daha yüksek yapılarda saçak ucundan başlatılmak kaydıyla, bina izdüşümünde 90cm’lik parapet yüksekliği yapıldığı farz edilerek, maksimum %33 eğim içerisinde açık olan her cepheye eğim vermek şartıyla kademeli çatı yapılabilmektedir. Çatı arasında oluşturulan mekânların brüt alanı 1.80 mt yüksekliğin sağlandığı izdüşümünden itibaren hesaplanır. Teras bırakılan alanlar ile binanın tüm cephe hatlarından 1.80 mt yüksekliğin sağlandığı yere kadar olan alanlar yapı inşaat alanına dâhil edilmemektedir. Bu kural ile birlikte kullanıcı ya da müteahhit açısından fazla kullanım alanı ortaya çıkmakta, kullanıcı daha fazla metrajlı konuta sahip olup, müteahhit ise kendi maddi kazanımı açısından daha

değerli bir yapı inşa edebilmektedir. Çünkü 1.80 mt’lik yüksekliğin sağlandığı yere kadar olan alanlar yapı inşaat alanına dâhil edilmeyecek ve kademeli çatı ile işlevselliği daha sağlıklı çatı piyesi oluşturulabilecektir. Bu karar sonrası yeni üretilmeye başlanan yapı stokunun büyük bir yüzdesi kademeli çatı olacak şekilde tasarlanmıştır. Bu süreçte üretilen yapılarda düz teras çatı gibi farklı çatı modeli tasarımına çok nadir rastlanmıştır. Tonoz çatı ile ilgili kararlar da şehir silüetinde çok etkili olmuştur. Buna göre, “bina izdüşümünden (varsa kapalı çıkmadan) 0.90 mt yükseltilerek oluşturulan maksimum %33 çatı eğiminin oluşturduğu mahya yüksekliğini geçmeyecek şekilde tonoz çatı yapılabilir” kararı verilmiştir. Ayrıca tonoz çatılarda cephe boyunca açık teras yapılabilecek olup teras alanı kullanım alanı hesabına dâhil edilmeyecektir. Bu kararla birlikte, şehirde tonoz çatı uygulaması çok sık yapılmaya başlanmıştır. Bu tipteki meclis kararları, tasarım özgürlüğünü sınırlandırarak, kullanışlı ve estetik mekânlar yaratmak yerine, tasarımı belli dayatmalara bağlamaktadır. Hâlbuki iskân sonrası denetim mekanizmalarının kontrolü ile bu tip kapalı alan yaratma amacında olanların önüne geçilebilir. Sonuç olarak, yönetmelikler ve meclis kararları şehir bina tipolojisinde etkilidirler ve bu etkileri çok net bir şekilde şehir mimari silüetinde göze çarpmaktadır. Bu kararları alan yerel mekanizma meclis üyeleri arasında mesleki başarılarını kanıtlamış mimarlar, şehir plancıları ve mühendislerin bulunması kent adına olumlu olacaktır.

T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 9

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

yönetmeliklerin yürürlükte olduğu dönemde yapılan bir projede 5 katlı, bitişik nizam imarlı bir ada üzerinde bina yüksekliği sınırlaması 15.50 mt’dir. Eylül 2017 tarihinde yürürlüğe giren güncel yönetmelikte ise gabari bina yüksekliği sınırlaması yoktur. Daha önceki yönetmeliklere göre yapılmış bitişik nizam iki bina arasına yeni yönetmeliklerin izin verdiği koşullarda bina tasarlamak isteyen bir mimar, kat yüksekliğini 3.50 mt üzerinden alabilmektedir ve bina gabari yüksekliğinde bir sınırlama yoktur. Böylelikle komşu binalar ile aynı kat adedinde, beş katlı bir yapının toplam yüksekliği 17.50 mt yapılabilmektedir. Subasman yüksekliğinin de maksimum 1.20 mt yapılabildiği hesaplanırsa, yan iki cephedeki binaların maksimum yüksekliği 15.50 mt ile sınırlı iken, ortadaki binanın kat yüksekliği 18.70 mt olarak yönetmelikler dâhilinde uygulanabilmektedir. Bununla birlikte, yapı içinde zemin kat ticari alan olarak kullanılması ve kat içinde asma kat yapılması istenilmesi üzerine de zemin kat yüksekliği 6.50 mt olarak tasarlanabilir. Böylelikle bina toplam yüksekliği 21.7 mt olacak ve bitişik iki binanın kütle yükseklikleri 15.50 mt iken, ortadaki yeni yapı 6.2mt daha yüksek olarak uygulanabilecektir. Bu ve benzeri durumların kent silüetinde yarattığı olumsuz etki tartışılmalıdır. Yönetmeliklerde bunu kısıtlayıcı bir karar yoktur ve bu durum aynı zamanda da 1. derece deprem bölgesinde bulunan Denizli

69


DAMAK!

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

B

70

Tam dişsiz ya da çoklu dişsizlik durumunda yapılan takıp çıkartılabilen diş hekimlerinin hareketli tam protez ya da hareketli bölümlü protez dediğimiz proteze toplumda “damak” yada “yarım damak” dendiği malumunuzdur. Kimin ne dediğini bir kenara bırakıp neymiş bizim damak bir bakalım: HAREKETLİ PROTEZ NEDİR? Hareketli protez, hasta tarafından takılıp çıkarılabilen ve eksik dişlerin yerini alan apareylerdir. Total protez, parsiyel protez, immediat protez ve diş üstü protezler olmak üzere çeşitli tipleri mevcuttur. 1. Total Protezler: Ağzınızda hiç doğal diş kalmadığı durumlarda, alt ve üst çenede kalan kemik dokusu üzerinden destek alan, akrilikten üretilen, halk arasında ‘takma diş’ olarak da adlandırılan protezlerdir. İmplant yapılamadığı özel durumlarda uygulama alanı bulmaktadır. Total protezlerde porselen diş kullanmak genellikle sağlıklı bir yaklaşım değildir. Bu sebeple bu protezlerde plastik diş kullanılır; ancak bu dişlerde zamanla renkleşmeler görülebilir. 2. Parsiyel Protezler: Doğal dişlerin bir kısmının var; bir kısmının ise çekilmiş olduğu durumlarda yapılan takılıp çıkarılabilir protezlere ‘parsiyel protez’ denir. Parsiyel protezler ya akrilikten ya da tek parça dökümden yapılır. Bu tip protezler, ana dişlere bağlanan kroşe tellerle tutuculuk sağlarlar. Bu tel görünümünün estetik olmadığını düşünen hastalara hassas bağlantılı estetik protezler de yapılabilir. 3. İmmediat Protezler: Tüm ana dişlerin çekilmesi gereken durumlarda, hasta dişsiz kalmak istemezse ‘immediat protez’ adı verilen doğal dişler çekilir çekilmez hemen takılan protezler yapılabilir. İyileşme tamamlanıp dokular bu protezlerle uyumsuz hale geldiğinde ise hastanın daimi protezleri yapılmaya başlanır. 4. Diş Üstü Protezler: Ağızda var olan birE Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

kaç doğal diş veya kök üzerine, diş hekiminin bazı özel hazırlıkları takiben yapacağı protezlere ‘diş üstü protezler’ denir. Protezin oturduğu doğal diş veya kökler, proteze tutuculuk ve stabilite sağlamaktadır. HAREKETLİ PROTEZLERİN AVANTAJLARI NELERDİR? Bazı hareketli protezlerde diş kesimine ihtiyaç kalmadan kısmi diş eksiklikleri tamamlanabilir. Ayrıca implant tedavisine göre daha hızlı ve daha ekonomik bir tedavi seçeneğidir. Klasik parsiyel protezler (Çengelli protezler) yapılırken kalan dişlerimi kaplatmama gerek var mıdır? Parsiyel protezler yapılırken özellikle kroşelerin (çengellerin) yerleştiği dişlerde kaplama ihtiyacı olabilir. Bir diğer alternatif ise diş hekiminin dişlerin üzerine hazırladığı yuvaya protezin stabilizasyonu ve tutuculuğunu sağlayan protez parçalarının yerleştirilmesidir. Hareketli protezlerin yapımı ne kadar zaman alır ve kaç seans sürer? Eğer porselen kaplama yapılması gerekmiyor ise 5-6 seans sürer ama diş hekimi gerekli gördüğünde bu seans sayılarını arttırabilir. Protez takıldıktan sonra ağıza uyumlanması birkaç seans daha sürebilir. Hastanın dört dörtlük kullanabilir hale gelmesi yaklaşık 1 ay gibi bir süre alır. Hareketli protez yapılacağı zaman dişlerin uyuşturulması gerekir mi? Porselen kaplama yapılmayacak ise iğne yapılmasına (uyuşturma işlemi) gerek yoktur. Hareketli protezlerimi taktığımda ilk zamanlar ne gibi sorunlar yaşayacağım? İlk takıldığında yemek yemek, konuşmak, protezi ağızda tutmak ve çiğnemek gibi fonksiyonlarda problem yaşanabilir. Zaman geçtikçe ve proteze alıştıkça bu problem azalır ve tamamen ortadan kalkar. Protezlerime alışabilecek miyim? Protezlere alışmak biraz zaman ister ve çok iyi yapılmış protezlerde bile bu durum kişiden kişiye değişir. Yeni protez, ağızda yabancı ve büyük olacaktır. Dudak ve yanaklarda doluluk hissi duyulacaktır. Alt protez daha çok hareket edip yerinden çıkabileceği için alt proteze alışmak üst proteze alışmaktan daha zordur. İlk günlerde salgı bezlerinin uyarılması sonucu tükürük miktarı artar. Bu durum zamanla geçecektir. Protezler neden vurur?

Protezlerin yumuşak dokular üzerinde oturması; hareket etmesi sonucu, yapımına ne kadar özen gösterilmiş olursa olsun, bazı yerlerinde vuruklar olabilir. Hasta, kontrollerini aksatmamalı ve protez düzeltilmelidir. Vurukların hasta tarafından alınması çok yanlıştır. Hasta, vuran yerlerin düzeltilmesi için hekime gelmeden önce protezlerini en az 9 saat kullanmış olmalıdır. Ancak bu süre, problemli yerlerin görülebilmesini sağlar. Protezlerimle normal yemek yiyebilecek miyim? Bu süreçte hastaların sağ veya sol, hangi taraf daha rahatsa o taraf ile dudaklarını açmadan ve küçük lokmalar alarak yavaş yavaş çiğnemeleri önerilir. Protezlerin takıldığı ilk günlerde yumuşak yiyecekler yenmeli ve ön dişlerle kesinlikle ısırılmamalıdır. Bu durum protezlerin arka kısımlarının dokulardan uzaklaşmasına sebep olur. Dil, dudak ve yanakların protezin kontrolünde etkisi büyüktür. Eskiden protez kullanmış bir hastanın yeni bir hastaya göre alışması daha kolaydır. Hasta çok uzun süre dişsiz kalmışsa, dişsiz halde protezli olduğundan daha rahat yemek yiyebilir. Ancak bu sağlıklı değildir. Protezlerine alıştıktan sonra, protezli halde çok daha rahat yiye-

DİŞ HEKİMİ

iz çocukken oldukça kıymetli olan, bayramdan bayrama alınan Antep fıstıklı Damak çikolata olsa konumuz ne güzel olurdu. İlk parçası ağıza atıldığı andan itibaren endorfin denen mutluluk hormonu salgılanmasını sağlar, biz de mutlu, keyifli olurduk. Tam damak, yarım damak denince aklımıza paketi açılmamış Damak ile yarısı yenmiş Damak gelirdi. Ama maalesef konumuz o Damak değil, ne kadar endorfin salgılasanız da keyfinizin kaçık olacağı tam ya da çoklu dişsizlik durumu ve onun çözüm yollarından biri: hareketli protezler.


gösterir. Protezlerin hayat boyu kullanılamamasının nedeni, canlı dokulardaki değişikliklerdir. Yıllar içinde protezlerin dokularla olan uyumu bozulur. Protezler bollaşır, düşmeye başlar, yemek yemek zorlaşır. Bunun protezlerle ilgisi yoktur. Tamamen canlı dokulardaki değişiklikler sonucudur. Bu durumda protezlerin içinin doldurulması, uyumu bozulan kaide maddesinin tümden değiştirilmesi ya da yeni bir protez yapılması gerekir. Bu konudaki kararı diş hekimi verecektir.

Protezlerimle normal konuşabilecek miyim? Protezler, ağız ortamında az da olsa bazı seslerin telaffuzunda zorluklar gibi değişikliklere neden olabilir. Bu durumda yüksek sesle ve ayna karşısında okuma çalışması yapılmalı ve doğru söylenemeyen kelimeler tekrar edilerek normal hale getirilmeye çalışılmalıdır.

Protezlerimin yapılması ne kadar sürecek? Hareketli protezlerin yapımı ölçü alınmasından itibaren normalde beş seans sürer. Ancak gerekli hallerde seans sayısı artabilir. Protez takıldıktan sonra da ağıza alıştırılması için hastaların birkaç seans daha gelmesi gerekebilir. Bu durumda bir hareketli protezin tamamen bitmesi ve hastanın protezini kullanabilir hale gelmesi genel olarak 1-1,5 ay sürebilir. Bu konuda hastalarımız yapım ve alışma için belirli bir süre gerektiğini bilmelidirler.

Protezlerimi 24 saat devamlı mı kullanacağım? Hastaların protezlerine bir an önce alışabilmeleri için ilk günlerde devamlı kullanılmaları gerekir. Fakat alıştıktan sonra protezler geceleri takılmamalı, dokular dinlendirilmeli; kurumasını ve muhtemel boyutsal değişikliklerin olmasını engellemek için çıkarıldığında suda bırakılmalıdır. Bu durum dokuların sağlığı açısından çok önemlidir. Yanağın yastığa dayanması ve geceleyin nöromusküler kontrol mekanizmasının zayıflaması sonucu protezlerin ağızdan çıkabilmesine yol açabilir. Protez yapıştırıcılarını kullanmalı mıyım? Protez yapıştırıcılarının devamlı kullanılması, istenen bir şey değildir. Fakat gerektiğinde kısa süreli olmak üzere kullanılmasında bir sakınca yoktur. İhtiyaç olduğunda bu yapıştırıcıların nasıl kullanılacağı hekiminiz tarafından size açıklanacaktır. Protezlerimi hayat boyunca kullanabilecek miyim? Protezlerin hayat boyu kullanılması söz konusu değildir. Normal koşullarda beş yılda bir bazı işlemler uygulanması gerekir diye söylense de; şüphesiz bu süre hastaya göre değişkenlik

Protezlerime alıştıktan sonra diş hekimime gitmem gerekir mi? Total protez kullanan hastalar, doğal dişleri olan insanlar gibi altı ayda bir kontrol edilmelidir. Çeşitli faktörlere bağlı olarak protez altındaki dokular değişebilir. Zamanla protez dokulara uyumunu kaybeder ve hasta bu durumu fark edinceye kadar dokularda zararlara sebep olabilir. Protezle ilgili veya ilgisiz ağızda çeşitli lezyonlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle total protez kullanan hastalar yılda en az iki kere hekim tarafından dikkatle muayene edilmelidir. Klasik hareketli protezlerin alternatifi var mıdır? Klasik hareketli protezlerin en çağdaş alternatifi implant-destekli protezlerdir. Bu durum özellikle alt total protezler için söz konusudur. İmplant işlemi ile protezlerin gerek tutuculuğu gerekse stabilitesi artar. Maliyet açısından daha yüksek olan bu protezlerin uygulanabilmesi için lokal ve sistemik tüm koşulların uygun olması gerekir. Protetik diş tedavisi doktoru sizi muayene ettikten sonra gerekli bilgilendirmeyi yapacaktır.

YENİ PROTEZ KULLANACAK HASTALAR İÇİN, UYULMASI GEREKEN KURALLAR NELERDİR? - Protez başlangıçta yabancı ve büyük hissi verecektir. Ne kadar ince yapılırsa yapılsın şişkinlik, dudak ve yanaklarda dolgunluk hissi oluşturabilir. - Alt proteze alışmak üst proteze göre daha zordur, daha uzun zaman alır. Alt protez yerinden çıkabilir daha çok oynayabilir. - Protezin ilk kullanıldığı günlerde tükrük salgısı artabilir. Birkaç gün içinde normale dönecektir. - Protez takıldıktan sonra şikayet olmaması, çok ender görülen bir durumdur. - Protez ne kadar özenle yapılırsa yapılsın yumuşak dokulara oturması ve fonksiyon sırasında hareket etmesi sonucu bazı yerlerde vuruklar olabilir. Hasta diş hekiminin söylediği günlerde mutlaka gelmeli ve protez vurukları, protezde düzeltmeler hekim tarafından yapılmalıdır. Vurukların hasta tarafından alınması kesinlikle yanlıştır protezin sorunlarını büyütebilir. - Protez en az 10-12 saat kullanılırsa, diş hekimi vurukları daha iyi bir şekilde görebilir. Ve kolayca düzeltebilir. - Dokular proteze uyum sağladıkça sorunlar ortadan kalkacaktır. - Proteze alışmak 2-3 hafta sürebilir. - Protez takıldıktan 24-48 saat sonra diş hekiminiz mutlaka sizi görmelidir. - Protezin ilk kullanılmaya başladığı zamanlarda, yemek yemeye yumuşak gıdalarla başlanmalıdır. Küçük parçalara bölerek, yavaşça çiğnenmelidir. - Proteze iyice alışmadan, tecrübe kazanmadan sert ve çiğnenmesi zor gıdalar yenmemelidir. - Yemek yerken çenenizin her iki tarafını da kullanmaya çalışın, çiğneme işlemini arka dişleri kullanarak yapın. - İlk haftalarda ön dişlerle ısırılmamalıdır. - Protezlerinizle çiğnemeyi öğrenmek zaman ister, sabırlı olmalısınız. - Tam protezlerde normal olarak yemek yiyebilmek 6-8 hafta sürebilir. - Başlangıçta dudak ve yanak ısırmaları olabilir. Dudaklar kapalı olarak

yemek yenmelidir. - Protezlerden doğal dişler gibi çiğneme kuvveti beklenmemelidir (1/3 – 1/6 oranında daha azdır.) - Protezlerle ilk zamanlarda düzgün konuşmak zor olabilir. Böyle bir durumda yüksek sesle konuşma çalışması yapılabilir. - Başlangıçta öksürürken veya gülerken protez yerinden oynayabilir; hafif ısırılarak tekrar yerine yerleştirilebilir. - Protezi ilk kullanmaya başladığınız zaman yüzünüzün görünümü size değişik gelebilir. Protez yanak, dudak kaslarına uyum sağladığında görünümünüz normale dönecektir. - Yapay dişlerin görünümü güzel ve sağlıklıdır. Siz rahat davrandığınızda görünümünüzde doğal olacaktır. - Protezinizi kullanmaya başladıktan sonra gece çıkarın. Böylece ağız dokularını dinlendirmiş olursunuz. - Protezler gece çıkarıldığında bir bardak suyun içinde bırakılmalıdır. - Protezlerin ömrü 4-5 yıl kadardır. PROTEZİN BAKIMI NASIL YAPILMALIDIR? - Protez her yemekten sonra temizlenmelidir. - Protez temizleme fırçası ile içini ve dışını kuvvet uygulamadan fırçalamalıyız. - Temizleme işleminde diş macunu veya aktif temizleme tableti kullanılmalıdır. - Temizlemek için çamaşır suyu, tuzruhu ve deterjan gibi maddeler kullanılmamalıdır. - Protezinizin bol olduğunu düşündüğünüzde veya tamire ihtiyacı olduğunda hekiminize başvurun. PROTEZİN DÜZENLİ KONTROLLERİ Doğal dişleri olan hastalar gibi tam protez kullanan hastalarda belirli aralıklarla hekime kontrole gitmelidir. (Yılda en az bir kere.) Çeşitli nedenlere bağlı olarak protez altındaki dokular değişebilir. Zamanla protezin dokularla uyumu bozulabilir. Bu durumu fark edemeyebilirsiniz. Yeni protezin başarısı diş hekimine olduğu kadar hastaya da bağlıdır. Sabırlı ve olumlu yaklaşımla sizde rahatça protez kullananlardan olabilirsiniz. Yukarıda yazılan çizilenler ışığında benim önerim ise şudur: Ne çikolatayı ne de dişlerinizi fırçalamayı ihmal etmeyin ki dişleriniz de; mutluluğunuz da daim olsun.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

bilecektir. Total protezlerle normal olarak yemek yiyebilmek en azından 4-6 hafta sürer. Hastaların bu süreyi hekimlerinin önerilerini dikkate alarak geçirmeleri, en önemlisi de protezlerini kullanacaklarına dair ‘kararlı’ olmaları gerekir. Hemen pes edip protezi çıkarmamalıdırlar. Bu durum özellikle eski protezleri olan hastalar için söz konusudur. Çünkü en ufak bir vurukta hemen yenilerini çıkartıp eski protezlerini takarlarsa, yeni protezlerine alışmaları çok uzun sürebilir.

Protezlerin ideal ömrü ne kadardır? Ömür boyu kullanılabilir mi? Protezlerin ömrü 5-10 sene arası kabul edilir. Fakat daha uzun süre kullananlarda bulunmaktadır. Diş protezleri, yaklaşık olarak 5 sene ağızda kalıyorsa başarılı sayılabilir. Ancak, zaman içerisinde dokularda ve mevcut dişlerde meydana gelen değişiklikler, protezlerde ortaya çıkan aşınmalar ve ağız ortamının yenilen ve içilen her türlü gıdadan etkilenmesi nedeniyle protezleri ömür boyu kullanmak mümkün olmamaktadır. Protezlerin uzun dönemde kullanılması sonucunda ağız içi dokularda meydana gelen zararların önlenmesi açısından diş hekimine yıllık kontrole gidilmesinde fayda vardır.

71


SOSYAL SORUMLULUK

CİĞERLERİMİZ YANMASIN... HASAN KILINÇ / VETERİNER HEKİM ağlar, tepeler, ormanlar ve içinde yaşayan binlerce canlı. Allah’ın yarattığı binbir özelliği bulunan doğada herbirinin görevi olan binlerce can dost. Diyoruz ya: “İnsan insana bunu yapar mı ?” diye. Malesef yapıyor. Sadece insana değil, doğaya zarar vermek için ellerinden gelen herşeyi yapıyor. Beş parmağın beşi de bir değil tabi ki. Bunları tüm insanlığa maletmek yanlış olur. Ama bazen düşünüyorum da hayattan ne beklentimiz var? Biz kimiz?

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

D

72

Yaptığımız hareketler ve davranışlar tüm insanları sorumlu kılabilir. Mesela trafikte iki dakika beklemeden kırmızı ışıkta geçmek birçok insanın hayatına mal olabilir. Aynı alkol şişesini sıcağın bağrında, ormanlık alana atıp, yangın çıkmasına neden olmak gibi. Sigaranı bitirmeden çalılıklara atıp, tüm canlıları yakmak gibi. Biz insanoğlunun zevkleri için birçok kişinin hakkına girmek ve onların alanında, onları parazit gibi sömürmek doğru değildir. Çıkarlar sadece kendine çıkmalı, çıkarken de başkalarını olumsuz anlamda etkilememelidir.

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


Verdiğimiz mücadele savaş değildir. Herkes hayatta nasibi ve rızkı kadar yaşar. Zaten bunlarda olmazsa emin olun ya hayat biter ya da nasibinizi, rızkınızı başka yerde aramak için bulunduğunuz alanı değiştirirsiniz. Hayatta değişimler önemlidir. Yeri geldiğinde, canınız sıkıldığında dahi sakalınızın, saçınızın rengini, şeklini değiştimek isteyeceksiniz. Tutumlarınız, hayatınızdaki herkesin kapsama alanına girer; eğer örnek teşkil ediyorsanız. Rol model iseniz ona göre davranmalısınız. Davranışlarınız hem geleceği hem de doğadaki tüm canlıları etkileyecektir. Yani herşey bir zincirin halkası gibidir. Geleceğimize sahip çıkıcaksak doğru bireyler yetiştiriceksek, önce kendimiz doğru olmalıyız. Bol bol ağaç dikmeliyiz. Onları kendi ellerimizle sulamalıyız. Sokaktaki hayvanın yazın sıcağında sussuz kaldığını düşünerek evimizin önüne su kapları koymalıyız. Mahallemizin en yaşlısı nenemizi, dedemizi arada da hastalarımızı ziyaret etmeliyiz. Hallerinin hatırlarının sorulması onların hoşuna gidecektir. Bunlar ne kadar basit de görünse hayatın telaşı malesef birçok şeyi unutmamıza neden olabiliyor. Herkes kendi mahallesine, kendi bölgesine sahip çıktığı sürece daha yaşanabilir bir çevre olur. Unutulmak ve unutmak birçok canlının bu dünyadan yok olmasına sebep olabiliyor.

yarınımıza hem mesleki anlamda hem de çevre ve doğa anlamında unutulmayacak bir gün yaşamalarına sebep oluyor. Bu etkinlikler sosyal belediyecilik anlamında her şehirde ve ilçede olmalı. Biz böylece hem çocuklarımıza hem de doğamıza sahip çıkmanın en temelini oluşturuyor; onlar için bir adım atmış oluyoruz. Sadece anlatmıyoruz; kıymeti, sevgiyi ve empatiyi yaşatıyoruz. Merhamet ve şefkat dolu yürekler için mücadele veriyoruz. Sevin sokaktaki köpeği, yeni açan çiçeği, çocuğunuzu, eşinizi ve en kıymetlilerinizi. Eleştirmeden, onları öyle kabul ederek. Yanında olarak doğruyu bulmalarını sağlayarak. İlgi ve sevgi için bahane üretmeyin. Bahaneler uzak kalmayı tercih edenler içindir. Ne kadar uzak durursanız gülü de o kadar hızlı kurutursunuz. Güzel bir çevre, mutlu bir gelecek için hayatta herşeyin sevgi ve dürüstlükle başlayacağını unutmayın. Sevgiyle kalın...

73

Belki de empati ve sevgi üstüne Denizli Büyükşehir Belediyemiz’in Sokak Hayvanları Merkezi’nde yaptığım çalışmalar binlerce çocuğumuza, bu günümüze, E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


SİNEMA CEP HERKÜLÜ: NAİM SÜLEYMANOĞLU KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

25 Ekim 2019

74

Tür: Biyografi, Belgesel Yönetmen: Özer Feyzioğlu Oyuncular: Hayat Van Eck, Yetkin Dikinciler, Selen Öztürk Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu, ülkemiz ve dünya spor tarihine adını altın harflerle yazdıran efsanevi halterci Naim Süleymanoğlu’nun hayat hikayesini konu ediyor. İlk dünya rekoruna imza attığında 15 yaşında olan, spor kariyerine 7 Dünya Rekoru, üç farklı olimpiyatta kazandığı 3 Olimpiyat Altın Madalya, 6 Avrupa Şampiyonluğu ile 7 tane Dünya Şampiyonluğu ve daha nice başarılar sığdıran Naim Süleymanoğlu’nun hayatının anlatıldığı filmde Süleymanoğlu’na Hayat Van Eck hayat veriyor.

RAMBO: SON KAN 20 Eylül 2019

Tür: Aksiyon Yönetmen: Adrian Grunberg Oyuncular: Sylvester Stallone, Paz Vega, Sergio Peris-Mencheta Rambo 5 filminde, eski bir asker olan John Rambo’yu Arizona’daki bir çiftlikte yaşarken yoğun bir şekilde Travma Sonrası Stres Bozukluğu ile baş etmeye çalışırken buluyoruz. Bulabildiği her yerde gündelik iş bulmaya çalışan ve hayatını idame ettirmeye çalışan Rambo, beladan uzak durmaya çabalamaktadır. Ancak günün birinde arkadaşı ve emlak müdürü Maria’dan aldığı haber bu durumu değiştirir. Maria’nın E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

torunu bir parti için Meksika sınırını geçtikten sonra kaybolmuştur. Bu yüzden John, gençleri bulmak için sınırın güneyini dolaşır. Bu görev, Rambo’nun bir insan kaçakçılığı çetesini ortaya çıkarmasıyla birlikte oldukça tehlikeli bir hal alır. Rambo adaleti sağlamak için üvey kız kardeşi de kaçırılan bir gazeteci ile birlikte çalışmaya başlar. Rambo kaçırılan kızları kurtarmak ve acımasız bir suç liderini dize getirmek için bütün yeteneklerini kullanmak zorundadır. Sylvester Stallone’un başrolünde yer aldığı ikonik seriyi yeniden dirilten yeni devam halkasında yönetmen koltuğunu Adrian Grunberg üstleniyor.


ELEKTRİK SAVAŞLARI 20 Eylül 2019 Tür: Dram, Tarihi, Biyografik Yönetmen: Alfonso Gomez-Rejon Oyuncular: Benedict Cumberbatch, Michael Shannon, Nicholas Hoult Yönetmenliğini Alfonso Gomez-Rejon’un üstlendiği, 1880’lerin sonlarında Thomas

Edison ile George Westinghouse arasındaki rekabeti, pazarlanabilir ve sürdürülebilir bir elektrik sistemi yaratma yarışını anlatan filmin senaryosunu Michael Mitnick kaleme aldı. Başrollerinde ise ünlü oyuncular Tom Holland, Katherine Waterston, Benedict Cumberbatch, Michael Shannon, Sienna Miller ve Nicholas Hoult yer alıyor.

BAĞLILIK ASLI

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

20 Eylül 2019 Tür: Dram Yönetmen: Semih Kaplanoğlu Oyuncular: Kübra Kip, Ece Yüksel, Umut Kurt Genç bir kadın olan Aslı, doğum sonrası işe başlamak için gün saymaktadır. İşe başlamak için bakıcı arayışına giren Aslı, uzun araştırmalardan sonra kendisi gibi bir bebeği olan Gülnihal adında bir bakıcı bulur. Gülnihal’in bebeğine bakması için Aslı’nın hayatına girmesi, Aslı’nın kaçtığı gerçeklerle yüzleşmesine neden olur.

MALAFİZ: KÖTÜLÜĞÜN GÜCÜ 18 Ekim 2019 Tür: Fantastik, Macera, Aile Yönetmen: Joachim Rønning Oyuncular: Angelina Jolie, Elle Fanning, Michelle Pfeiffer Yıllar Maleficent ve Aurora’ya iyi davranmıştır. İlişkileri kalp kırıklıklarından, intikam öyküsüne ve sonunda sevgiye dönüşür. Ancak hala insanlar ve periler arasındaki nefret ilişkisi sürüyordur. Aurora’nın Prens Phillip ile gerçekleşecek olan evliliği, iki bölgenin birliğini sağlayacağı için Ulstead ve Moors Krallığı’nda kutlanacaktır. Beklenmedik bir karşılaşma ise yeni ittifakları doğuracaktır. Büyük Savaş içerisinde Maleficent ve Aurora ise ayrı düşeceklerdir. Böylece sadakatleri test edilecek ve gerçek bir aile olup olmadıklarını sorgulayacaklardır.

75

HAREKET SEKİZ 4 Ekim 2019 Tür: Komedi Yönetmen: Ali Yorgancıoğlu Oyuncular: Hande Katipoğlu, Ali Sunal, Devrim Yakut

7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE 11 Ekim 2019

Tür: Dram Yönetmen: Mehmet Ada Öztekin Oyuncular: Aras Bulut İynemli, Nisa Sofiya Aksongur, Celile Toyon 7. Koğuştaki Mucize, 7 yaşındaki kızı ile aynı zeka yaşına sahip bir babanın adalet arayışını konu ediyor. Yönetmenliğini Mehmet Ada Öztekin’in üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Aras Bulut İynemli, Nisa Sofiya Aksongur, Celile Toyon, İlker Aksum, Mesut Akusta, Deniz Baysal, Yurdaer Okur gibi isimler yer alıyor.

Hareket Sekiz, Rus mafya liderinin peşinde düşen üç polis memurunun hikayesini konu ediyor. Bu zamana kadar tesadüfi başarılar elde eden polis memurları Bünyamin, Reşat ve Kazım’ın zorlu bir görevi vardır. Rus mafya lideri Zolka, büyük bir kaçakçılık peşindedir. Zolka, bor madenini, özel bir silahta kullanılması için Türkiye’den yurt dışına kaçırmayı planlamaktadır. Rus mafyasının alt etmekle görevlendirilen Bünyamin, Reşat ve Kazım kendilerini zorlu bir maceranın içinde bulurlar. Başlarına geleceklerden habersiz büyük bir kargaşanın içine düşün üç polis, Rus mafyasını alt etmeyi başarabilecek midir? Yönetmen koltuğunda Ali Yorgancıoğlu’nun oturduğu, senaryosunu ise Ayberk Çınar’ın kaleme aldığı “Hareket Sekiz” filminin oyuncu kadrosunda Ali Sunal, Onur Atilla, Devrim Yakut, Gürgen Öz, Bihter Dinçel, Sarp Bozkurt, Hakan Bilgin, Hande Katipoğlu, Aykut Taşkın gibi isimler yer alıyor. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 9


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

76

Ki tap lık

Roma Savaş Sanatı

Flavius Vegetius RENATUS Kronik Kitap Roma İmparatorluğu’nda askerler hangi fiziksel durumlara göre seçilirdi? Silah ve teçhizat kullanımı ile vuruş teknikleri ve tatbikatlar nasıl geliştirilmişti? Roma lejyonlarının önemi ve savaş taktikleri neydi? Roma ordusunda isyanlara karşı nasıl önemler alınmıştı? Tuzak ve pusular nasıl kurulurdu? Savaşa dair prensipler nelerdi? Kuşatma yöntemleri olarak hangileri kullanılıyordu? Deniz savaşlarına nasıl hazırlanılıyordu? Rüzgâr çeşitlerinden, gelgitlerden ve diğer mevsimsel özelliklerden nasıl yararlanılıyordu? MS IV. yüzyılın ortalarında doğmuş ve MS V. yüzyılın başlarında öldüğü düşünülen Romalı yazar Flavius Vegetius Renatus, I. Theodosius’a adadığı tahmin edilen bu eserinde Roma’nın askerî sorunlarına çözümler aramaktadır. Herhangi bir askerî alanda görev yapmadığı hâlde eriştiği geniş kapsamlı antik metinlerden derlediği Savaş Sanatı (De Re Militari) ile kendi dönemi ve özellikle de Orta Çağ ve Yeni Çağ boyunca oldukça popüler bir isim olmuştur. Bir “savaş makinesi” olan Roma ordusu, neredeyse her zaman savaşma isteğindeydi ve hatta zorunluluğundaydı. Ancak

Opus Dei

Ali Serdar DEMİRCİ / Eftalya Yayınları

Yeni dinî hareketler; 1900’lü yılların başında ortaya çıkmaya başlayan, 1970’li yıllarda önem kazanan ve 1980’lerde durağanlaşan, ancak son yıllarda iletişim teknolojilerinin ve sosyal medyanın gelişmesiyle tekrar yükselen maneviyat arayışlarını ifade etmek için sosyal bilimciler tarafından kullanılan bir kavramdır. Başlarda kabul görmüş dinî inanışların bir parçası gibi davranan bu hareketler, zamanla ayrışarak başlı başına bir inanç sistemine dönüşmeye başlamışlardır. Tartışmasız E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9

özellikle MS IV. yüzyılda ordu, büyük sorunlarla yüzleşmeye başladı. Yabancı toplumların akınları, savaş sürelerinin uzaması, disiplinin azalması, profesyonel asker bulmanın zorlaşması Roma ordusunun başarı istikrarını sarsmaya başladı. İşte Renatus’un eserinin önemi burada ortaya çıkmaktadır. O, Roma ordusunda reform gerçekleştirmek için gerekli hususları bir talimname formunda bir araya getirmiştir. XII. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar Batı’da en çok okunan askeri kitaplardan biri olan Roma Savaş Sanatı, Antik Çağ serimizin ilk kitabı…

bu hareketlerden birisi Katolik bir tarikat olan Opus Dei’dir. Latince Tanrı’nın İşi anlamına gelen Opus Dei ismini kullanan bu tarikat, yaklaşık 3 milyar dolarlık bir serveti, 600 medya aracını, 15 üniversiteyi, 97 teknik okulu ve 36 ilköğretim okulunu yönetmektedir. Onlarca yıldır yetiştirdiği müritlerle iş dünyasında ve siyasette dünya düzenine etki edebilecek kadar güçlü bir konuma gelmiştir. Bu kitap yeni dinî hareketlere genel bir bakış açısı sunmakla birlikte Opus Dei tarikatının sırlarını ve güçlerini gözler önüne sermektedir.


Evlilik Hipnozu

Sağlıklı Hormonlar Mutlu Yaşam Metin ÖZATA Hayykitap Bu kitapta Hashimoto, kilo alma, gizli şeker, diyabet, nodüler guatr, düşük şeker ve düşük tansiyon birlikteliği, sirkadiyen ritim bozukluğu, erkeklerde testosteron eksikliği, iktidarsızlık, sperm azlığı, libido kaybı, kadınlarda âdet düzensizliği, polikistik over, tüylenme, akne, kemik erimesi, depresyon, stres, anksiyete ve aşırı terleme gibi hormon bozukluklarına bağlı hastalıklara ÇÖZÜM VAR! Yaşam biçimi, çevresel koşullar ve alışkanlıklarımız artık sağlığımızı daha fazla etkiliyor. Hızla kilo alıyoruz, diyabete eğilimliyiz, stres yükümüz daha fazla, uyku sorunlarımız var, bağışıklık sistemimiz daha hassas, infertilite, libido kaybı artık çok daha yaygın. Yani bizim hormon sistemlerimiz anne babalarımıza göre daha fazla zorlanıyor. Oysa hormonlarımız sağlıklı çalışmazsa değil uyumak, çocuk sahibi olmak, sağlıklı bir kemik yapısına sahip olmak, spor yapabilmek, yemek yemek, mutlu hissetmek, hatta acıktığımızı ve doyduğumuzu bile anlamakta zorlanırız. Bütün hayatımızı hormonlarımız yönetir. Sayıları çok fazla olmasına rağmen harika bir denge içinde dans ederler. Bu denge o kadar hassastır ki, biraz bozulsa hemen hastalıklar ortaya çıkar. Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Prof. Dr. Metin Özata bu kitabında, son yıllarda salgın halde artan kilo alma, gizli şeker, diyabet, Hashimoto hastalığı, nodüler guatr, polikistik over hastalığı, düşük şeker ve düşük tansiyon birlikteliği, sirkadiyen ritim bozukluğu, erkeklerde testosteron eksikliği, iktidarsızlık, sperm azlığı ve libido kaybı, kadınlarda âdet düzensizliği, tüylenme, akne, kemik erimesi, depresyon, stres, anksiyete ve aşırı terleme gibi hormon bozukluklarına bağlı hastalıklarla ilgili ihtiyaç duyacağınız tüm bilgileri veriyor. Fonksiyonel tıp yaklaşımıyla çözüm önerileri sunuyor. Unutmayın, hormonları dengelemek yaşamı dengelemek demektir. Sağlıklı yaşam, ancak sağlıklı hormonlarla olur.

Evlilik Hipnotik Bir Sistem mi? Evlilik, bana göre toplumun en büyük ve güçlü hipnoz yaratan oluşumu… Evlilik tek başına bir güç, sanki yaşayan bir varlık, kendine göre beslenen ve yaşam süreci olan farklı bir canlı grubu gibi ama sonuçta evlilik her şeyiyle bir hipnoz, hipnozdan beslenen bir yaratık... Hipnoz olmasa evlilik diye bir varlığın da yaşaması çok zor. Hipnozdan kurtulmuş bireylerin sayısı arttıkça evlilik nesli tükenen varlıklar muamelesine maruz kalabilir. Evli çiftlerin parmakla gösterilmeye,

nadide bir bitkiyi korur gibi koruma altına alınmaya başlayacağı günler de belki gelecektir... Evlenmek bir ihtiyaç mı, zorunluluk mu? Evlenmek istediğimiz için mi evleniyoruz, yoksa toplumsal kuralların ve beklentilerin yarattığı hipnoz altında mı evleniyoruz? Evlilikle ilgili inançlarımız aslında birer hipnoz mu? Evlilik kutsal bir kurum mu, hipnotik bir durum mu? Evlilikle ilgili daha pek çok soruya Dr. Bülent Uran’ın verdiği ezber bozan cevaplar, evlilik denkleminin tüm bilinmeyenlerini su yüzüne çıkarıyor...

Propaganda Güç ve İkna David WELCH İnkılap Kitabevi

77

P Paris Düşerken İlya EHRENBURG Kor Kitap

Paris Düşerken, Fırtına ve Dipten Gelen Dalga’dan oluşan nehir roman, 20. yüzyılın en hareketli dönemini tüm tarafları ve çeşitli yönleriyle tasvir eden dev bir eserdir. Savaşın ayak seslerinin duyulduğu 1930’’ların ikinci yarısından soğuk savaş rüzgârlarının Avrupa’yı içine aldığı 1950’li yıllara kadar uzanan dönemi kapsayan bu eserin ilk kitabını oluşturan Paris Düşerken’de, yayılmacı Hitler faşizminin işgali altındaki Paris’te toplumun farklı kesimleri üzerine projektör tutulur.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

Bülent URAL Pusula Yayınevi

ropagandanın bu yüzyılın siyasetindeki önemi küçümsenmemelidir. Propagandaya ve onun kamuoyu üzerindeki varsayılan gücüne giderek daha fazla önem verilmesinin en açık nedeni, siyasal katılımın doğasını çarpıcı bir şekilde dönüştüren, genişleyen politika zeminidir. ‘Kamuoyu yönetimi’, geride bıraktığımız yüzyılda, savaşta ve barışta devletleri merkezi önemde meşgul etti. Bu kitaptaki makaleler dizisi, ‘kamuoyu yönetimi’ tekniklerinin izini Birinci Dünya Savaşı’ndan şu anda Afganistan’da süren çatışmaya ve WikiLeaks’in kurulmasına kadar sürüyor. Devlet liderlerinin ve devletleri adına faaliyet yürüten kamuoyu oluşturucuların nasıl da –ülke içinde ve dışında– halkın tutumlarını şekillendirmeye çalıştığını, bu doğrultuda medyayı kalpleri ve zihinleri kazanma hedefiyle donatma arayışında olduğunu açığa çıkarıyor. Kitap, bugün propaganda çalışmasının ve pratiğinin tarih tarafından şekillendirildiğine dair ikna edici deliller sunuyor.

T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 9


Her burcun kendine has özellikleri vardır. Aynı burçtan olan insanlarda, benzer davranışlar görülür. Bu da bize her burcun bir amacı olduğunu kanıtlar. Hangi burç dünyaya ne amaç ile gelmiş ise, özelliklerinden yola çıkarak tespitler yapılmış ve uzmanlar tarafından da doğrulanmıştır. Bu doğrultuda uzmanlar tarafından Temmuz ayı burç yorumlarını araştırdık.

Şu anda var olan ve iyi giden en küçük gördüğün mutluluğa dahi şükret. Ve geçmişte olanlar ve gelecekte olacaklar için şimdiden içtenlikle şükret. Şükür seni sevgi enerjisinde tutar.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

UNUTMA !

1 Eylül başak yeniayı KOÇ burçlarının 6. evinde gerçekleşecek. İş hayatınızda yenilikler ile karşılaşabilirsiniz. Yeni iş teklifleri alabilir yada uzun zamandır hedeflediğiniz büyük projelere dahil olabilirsiniz. Daha sağlıklı ve düzenli çalışabilmek için birkaç programlama yapmanız gerekebilir. Bu dönem içerisinde aynı zamanda sağlığınıza bir tık daha dikkat etmek isteyebilirsiniz. Varsa sağlık probleminiz bunları çözmeye odaklanabilirsiniz.

78

1 Eylül 2019 başak yeniayı BOĞA burçlarının 5. evinde gerçekleşecek. Keyif alacağınız bir döneme gireceksiniz. Kendinizi rahatlatacağınız ve mutlu olduğunuz etkinliklerin içerisinde yer alabilirsiniz. Bu dönemde yurt dışına gitmek için planınız var ise bunu gerçekleştirmeniz için önünüze güzel fırsatlar çıkabilir. Aşk hayatınız ve çocuklarınız ile ilgili konularda yeni girişimlerde bulunabilirsiniz. Kendinizi geliştirmek adına kendinizde güzel bir enerji yakalayacaksınız.

1 Eylül 2019 başak yeniayı İKİZLER burçlarının 4. evinde gerçekleşecek. Bu dönemde evinizde çok fazla değişiklik yapmak isteyebilirsiniz. İmkanınız var ise yeni bir ev alma gibi olasılık ile karşılaşabilirsiniz. İmkanınız yok ise mobilya değiştirme veya tadilat gibi işlere girişebilirsiniz. Aile bireylerinizle bu sıralar daha çok haşır neşir olma durumları ortaya çıkabilir. Çözülemeyen problem var ise yeni ay enerjsi ile çözme fırsatı elde edeceksiniz.

1 Eylül 2019 başak yeniayı YENGEÇ burçlarının 3. evinde gerçekleşecek. Bu dönemde yeni bilgiler edinmeye açık olacaksınız. İnsanlarla iletişim kurma kabiliyetiniz yükselecek. İş hayatınız için bir takım düzenlemeler yapmak isteyebilirsiniz. Yakın çevrenizde yer alan insanlarla daha çok vakit geçirmek isteyebilirsiniz. Yaşadığınız çevrede yenilikler yapmak isteyebilirsiniz. Aşk hayatınızda beklemediğiniz güzel gelişmeler ile karşılaşabilirsiniz.

1 Eylül 2019 başak yeniayı ASLAN burçlarının 2. evinde gerçekleşecek. Yeni iş olanakları ile karşılaşabilirsiniz. Daha önce aklınızda bulunan bir işe yatırım yapma fırsatı bulabilirsiniz. Maddi açıdan rahatlayacağınız ve kişisel isteklerinizi gerçekleştirebileceğiniz bir dönem içerisinde olacaksınız. Etrafınızda yardıma ihtiyacı olan bir kişi var ise maddi anlamda ona yardım etmek isteyebilirsiniz. Beklemediğiniz yerlerden gelecek olan güzel miktarlarda paralarınız olacak. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 9


1 Eylül 2019 başak yeniayı BAŞAK burçlarının 1. evinde gerçekleşecek. Hayatınızda cidi değişimlere doğru yönelebilirsiniz. Alacak olduğunuz yeni kararlar olacak bu kararlardan pişman olmayacaksınız. Evren sizi destekleyecek ve güzel enerjilerle yeni işlere dahil olmanızı sağlayacaktır. Kendiniz ile alakalı bir kaç değişiklik yapmak isteyebilirsiniz. Bunun sayesinde çevrenizdeki insanların dikkatini iki kat çekebilirsiniz. Bu hafta olabildiğince girişim yapmaya çalışmalısınız.

1 Eylül 2019 başak yeniayı AKREP burçlarının 11. evinde gerçekleşecek. Bu dönem yapacak olduğunuz işlere karşı çok fazla hırslı olacaksınız. Fazla detaycı eleştirel tavrınız ile çevrenizdeki insanları kırabilir veya bunaltabilirsiniz. Bu tavırlarınızın üstüne durup olabildiğince bunları yapmamaya çalışmalısınız. İş hayatınızda ele alacak olduğunuz projelerde güzel işler çıkaracak ve maddi kazancınızı ikiye katlayacaksınız. Sosyal çevrenizle birkaç plan program yapmak isteyebilirsiniz.

1 Eylül 2019 başak yeniayı YAY burçlarının 10. evinde gerçekleşecek. Kariyeriniz ile ilgili yeni başlangıçlara merhaba diyebilirsiniz. Aile büyüklerinizle oturup yatırım anlamında kararlar alabilirsiniz. Bu dönem içerisinde şanslı olacaksınız. Toplum içerisinde ki statünüz artabilir ve sosyal çevrenizde ciddiye alınan bir kişi olmaya başlayabilirsiniz. Parasal işleriniz biraz yoğunlaşabilir. Borcunuz var ise bu borçları kapatabilirsiniz. Sizi hareketlendirecek ve canlılık katacak konulara dahil olmaya çalışmalısınız.

1 Eylül 2019 başak yeniayı OĞLAK burçlarının 9. evinde gerçekleşecek. Eğitim hayatınıza devam ediyorsanız akademik anlamda güzel gelişmeler yaşayabilirsiniz. Hukuksal işlemleriniz var ise bu konular netliğe kavuşacaktır. İş hayatınızdaki sorunları ele alacak ve titizlikle bu sorunları ortadan kaldıracaksınız. Yapmak istediğiniz tatil var ise bu dönemde güzel ve keyifli bir tatil yapma fırsatını yakalayabilirsiniz. Hayata bakış açınız genişleyecek ve kendinize farklı düşünceler katacaksınız.

1 Eylül 2019 başak yeniayı KOVA burçlarının 8. evinde gerçekleşecek. Bu dönemde parasal konularda rahatlık yaşayacaksınız. Ödemeleriniz var ise kolaylıkla bunları ödeyebilecek ve üstüne para arttırabileceksiniz. Şanslı bir dönemde olduğunuz için küçük de olsa bir ikramiye size çıkabilir. İş hayatınız ile ilgili yatırım yapma düşüncesine girebilirsiniz. Bu girişimlere adım atarken plan program yapıp daha sonra işlere koyulmalısınız. Aile içerisinden veya yakın çevrenizden güzel destekler alabilirsiniz.

1 eylül 2019 başak yeniayı BALIK burçlarının 7. evinde gerçekleşecek. İş hayatınızda ortağınız yok ise yeni bir ortaklığa girebilirsiniz. Aşk hayatınızda yeni bir döneme başlangıç yapabilirsiniz. Evli değilseniz hayatınızda olan kişi ile evliliğe ilk adımı atmak isteyebilirsiniz. Yalnız olan balıklar ise arkadaşınız olan bir kişi ile sevgili olma kararı alabilirsiniz. Kendinizi ikili ilişkilerde daha da cesaretlendirmeli ve geride kalmamaya dikkat etmelisiniz. Yeni ay aşk hayatınıza ayrıcalıklı bir şans getireceği için yeni başlangıçlara her zaman hazır olun.

ŞAHİNGÖZ

YAŞAM MERKEZİ

TAROT-ACCESS-SPRITUEL KİŞİSEL VE KURUMSAL GELİŞİM YAŞAM KOÇLUĞU

Züleyha ŞAHİNGÖZ SIĞIŞ 0507 935 75 12- 0533 090 53 26

Yunusemre Mh. Bursa Cd. Kat:3 D:5 Kömürcüoğlu Pide Üstü DENİZLİ T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 9

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ

1 Eylül 2019 başak yeniayı TERAZİ burçlarının 12. evinde gerçekleşecek. Bu dönem içerisinde daha çok kendinize vakit ayıracak ve ruhsal boşluğunuzu doldurmaya çalışacaksınız. Bilinçaltınıza attığınız korkularınız yada endişeleriniz var ise bunları çözmeye çalışmak isteyebilirsiniz. Aşk hayatınızda cesaret edemediğiniz bazı süreçler olabilir. Bunların cevaplarını bulmaya çalışabilirsiniz. İş hayatınızda veya eğitim hayatınızda gerçekleştirmek istediğiniz planları olabildiğince kimseyle paylaşmamaya çalışın.

79



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.