2012 06 29 haziran kitap eki

Page 15

Aydınlık KİTAP

29 HAZ RAN 2012 CUMA

15

DUT A ACINDAN DÜ EN YAPRAK VE ÖZDEM R NCE R

Aynı kabileden sayılırız… Özdemir nce iirini okurken a rt c l k olsun diye yap lm a rt c l klara de il ama okuman n do al ak içinde a rmaya her zaman haz r olmal s n z. O, “varl n anlam n arayan insan n merak n n”, “her eyi dile getiren ama sözcüklerinin birbirini sildi i bir airin hüznünün”, “dal n gövdeden koptu u yerde büyüyen anlam n”, “yaln zl k uykusunda uykusuz bekleyenin umudun” ve “dut a ac ndan dü en yapra n” da fark ndad r CAFER YILDIRIM cfryildirim@hotmail.com

Özdemir nce

“Menekşenin dilinden ne zaman anlayacaksın, taşla, denizle, ateşle ne zaman konuşacaksın? Böyle soruyor kendi kozasını ören bir sesYaranın sesini ne zaman duyacaksın?”

O “ses” gerçekte sürekli olarak taşla da denizle de ateşle de konuşuyor. Çünkü içine doğduğu evrenin bütün görüntüleri, insani halleri, ilişkileri, o evrenin gizemleri, bilinmeyen koyakları onun ilgi alanının içinde bulunuyor. Ve onun ilgisi etrafını yeni yeni algılamaya başlayan bir bebeğin merakı cinsinden bir safiyet ve süreklilik arz ediyor. Seçtiği vadide, binbir çabayla açtığı yatakta hiç kesintiye uğramadan ilerleyen bu sesin bir yazıcı kimliğine bürünmüş olması onun ayırt edici niteliğidir. Bu, şu anlama geliyor: Özdemir İnce şiiri sözsel değil bütünüyle yazılı kültürün, yazılı geleneğin sesiyle seslenir size. Bizim divan şairlerimizin saz-halk şairlerine küçümseyerek baktıkları bilinen bir gerçektir. Fakat kendi şiirlerinde de sözsel bir damarın varlığı daima hissedilir. Bu gerçekliğin sınırlarını bütün şairlerimiz için genişletebiliriz, bir istisna kaydıyla: O istisna Özdemir İnce’dir. Özdemir İnce, doğa ile insan, hayat ile insan, devlet ile insan ve insanın insanla ilişkisine, insanın kendisiyle kurduğu ilşkiden doğan duygu anlarına, düşünce oluşumlarına, düş ve umut silüetlerine sabırlı bir dinginlik içinde kalemiyle dokunup dokunduğu her gerçekliği çekici bir izlek olarak şiir sanatının evrenine ustalıklı bir hünerle dahil eden kişidir. Bu manada, ustasından el almış, sazını omuzlamış köy kent, dağ bayır dolaşan ve artık şairlik hünerini sergileyen bir ozandan değil, ışıklar ve karanlıklar içinde eğildiği rahlelerde birikimini edinmiş, dağarcığını tıka basa doldurmuş bir yazıcışair kimliğinden söz etmemiz gerekir Özdemir İnce mevzu bahis olunca.

ASLINA RÜCU ETMEK En başta, anlatımının, dile yüklediği yepyeni anlamların, benzetme ve imgelerindeki farklılığın, farklılık sınırlarını aşıp bir buluş niteliğine dönüşmüş olması o her dizesinde hissedilen engin birikiminin ürünü olmalıdır. Bir örnek vermek isterim: Edebiyatımızdaki bin yıllık gül imgesi onun şiir kurgusunda nasıl bir değişime ve dönüşüme uğrayıp öyle rücû ediyor aslına: Gül resimleri, nişanlı mektuplarında, asker mektuplarında, nişanlı asker mektuplarında.

da da ilgi çekici varyantlarını görmemiz bundandır. Özdemir İnce, toplu şiirlerinin 1. cildinde “Vedalaşmadan Önce Son Menzilde” başlıklı yazısında şöyle diyor: önce güldü, sonra kül oldu; “Size içtenlikle bir şey söyleyeceğim: Şisavaşın utkusu önce gül irlerimin, kuramsal yazılarımın, denemesonra kül olacak lerimin, çevirilerimin ve gazete yazılarımın ölümümden sonra başına gelecekler hiç ilve geriye bir tek onlar kalacak: gilendirmiyor beni. Unutulurlar Nişanlı mektuplarındaki mı, unutulmazlar mı, yaşarBen gül resimleri. lar mı, yaşamazlar mı? Özdemir nce’nin Bunlar hiç ilgilendirn am topl iir be ciltlik Özdemir İnce şiirini miyor beni. Ben onsat r sat r okudum. Açt okurken şaşırtıcılık olları yazarak kendi iir yata nda bamba ka co rafyalara, iklimlere, duygu sun diye yapılmış şaşırme bir hayat kurzamanlar na, an msamalara, tıcılıklara değil ama okudum ve bu hayatta dü ünce u raklar na, dü manın doğal akışı içinde mutlu oldum. Belki t m. yap lar uluk ülkelerine yolc şaşırmaya her zaman habaşkalarını da biraz Zaman zaman onun götürdü ü, zır olmalısınız. O, “varlımutlu etmişimdir. götürmek istedi i menzillere do ru yol ald m, bazen onun ğın anlamını arayan insaOlabilir!” yaratt ça r mlarla nın merakının”, “her şeyi Böylesi bir yüce kendime do ru dile getiren ama sözcüklerigönüllülük karşısında ne edim ilerl nin birbirini sildiği bir şairin denebilir ki… Fakat ben hüznünün”, “dalın gövdeden kopşunları söylemeden edemetuğu yerde büyüyen anlamın”, “yalnızlık yeceğim: uykusunda uykusuz bekleyenin umudun” ve Ben Özdemir İnce’nin beş ciltlik şiir top“dut ağacından düşen yaprağın” da far- lamını satır satır okudum. Açtığı şiir yatakındadır. ğında bambaşka coğrafyalara, iklimlere, duygu zamanlarına, anımsamalara, düSerap, kas, lif ve bir usun sabunlaşması, şünce uğraklarına, düş ülkelerine yolcubütün bunlar bir uykunun yıldönümü olsun. luklar yaptım. Zaman zaman onun götürdüğü, götürmek istediği menzillere doğru R YATA I yol aldım, bazen onun yarattığı çağrışımlarla Öyle anlaşılıyor ki dileği tutmuştur ve ar- kendime doğru ilerledim. Gördüm ki bir şair bazen dip sulara inen, zuladığı yıldönümleri birbirine eklenmiştir. Böyle olduğu için onun şiiri sürekli bir ara- dip dalgaları arasında tükenmez bir merakla yışın, sürekli bir atılımın şiiri olmuştur. yeni keşiflerin peşinde koşan bir dalgıç kisÖzdemir İnce şiirinin üzerinde, daima ta- vesine girebilirmiş. O, bazen ise “kuyuya atzeliğin buğusunu ve yeniliğin ilginç, o oran- tığı taşın suya çarpan sesini ve yankısını bekEy güller, unutulmuş güller yağmalanmış güller adları silinmiş mezarlarda

leyen” sabrın sesi de olabilirmiş. “Başak ile Terazi”de şu dizelerle karşılaştım: Eline alıyorsun kalemi, sen daha almadan, Yeryüzünün bir yerinde bir su baskını, Bir yerinde tayfun ve bir zelzele haritada.

EBRUL ANAFOR Oysa eline aldığı kalem ile onun daima hayat içinde ve insanlığın büyük hayatını yazma gayretinde olduğunu, ortaya koyduğu eserler yeteri kadar anlatıyor. Her türden acıya, her aşka, her umuda, her tufana, her zelzeleye yetişebildiğini, “erdenliğini özenle korumak istediği beyaz kâğıda” o hallerin manzaralarını bütünüyle yansıtabildiğini tabii ki söyleyemeyiz. Fakat onun şiiri Türk şiiri içinde en kapsayıcı niteliğe sahiptir ve aktığı yatak içinde renklerin ebruli anaforunu, biçimlerin binbir gölgesini, seslerin onlarca ve binlerce tınısını değil sadece birbirine karışan yankılarını da barındırmaktadır. Bu şair tabii ki gökyüzünü örtünmek isteyecektir. Özdemir İnce’den dizelerle bitireyim: Öldüğümde üç gün gömmeyin beni* cuma, cumartesi, pazar, güneşin altında tozlansın bedenim. Toprağı serin altıma üzerime gökyüzünü örtün; sakıncası yok, aynı kabileden sayılırız.

*Vasiyettir: Yasa uygun olursa cesedim yakıla; külün bir yarısı Mersin/Narlıkuyu’da, öteki yarısı Bodrum/Gündoğan’da denize savrula. Özdemir İnce.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.