Zamandk314 eg

Page 1

ŞIFANIZ DOĞAL OLSUN

Anadolu Kültürü birleştirdi Danimarka’da yaşayan ancak son dönemde Türkiye’de yaşanan siyasi tartışmalar nedeniyle kutuplaşan halk geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen Anadolu Kültür Günleri ile yeniden kaynaşma imkanı buldu. Kopenhag Meydanı’nı dolduran binlerce kişi birlik ve beraberliğin hazzını duydu. • 3'TE

www.zamaniskandinavya.dk

10 - 16 HAZİRAN 2015 • YIL : 7 • SAYI : 314 •  DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO

35

EKREM DUMANLI

KAMİL SUBAŞI

ALİ BULAÇ

ALİ ÜNAL

Gözünüz hırs bürümüş bile olsa

Dünya sizinle gurur duyuyor

Top Ak Parti'de

Tanzanya heyetinin Hocaefendi’ye soruları

4

34

34

Saray'a, israfa, otoriterleşmeye

1çimlerinin kaybedeni açık bir şekilde AKP oldu. İktidar partisi dışında oyu düşen Türkiye, hukuk ve demokrasiyi rafa kaldıran AKP’yi cezalandırdı. 7 Haziran se-

parti olmadı. HDP tarihinde ilk kez barajı aşarken MHP de gözle görülür bir yükselişe geçti. CHP de 2011 yüzdesini muhafaza etti. AKP ise bir önceki genel seçimlere göre yüzde 49,9’dan 40,7’ye geriledi. 2011 seçimi baz alınırsa yaklaşık yüzde 10’luk, 30 Mart yerel seçimlerine göre de yüzde 1,5’lik düşüş yaşandı. • 30'DA

Bir devrin sonu Milletin mesajı çok açık: Seçmen hem Erdoğan’a hem Davutoğlu’na vize vermedi. Başkanlığı ‘aklına bile getirme’ dedi. Tek parti hükümetine ‘hayır’ dedi. Kibri, şımarıklığı elinin tersiyle itti. Tek adamlığa karşı çıktı. Hukuksuzluğu reddetti. Otoriterleşmeye itiraz etti. • MUSTAFA ÜNAL'IN YAZISI 31'DE

Selahattin Demirtaş: Bize emaneten oy verenleri mahcup etmeyeceğiz

ŞİMDİ GERÇEKLER

8 HAZİRAN SABAHINDAN İTİBAREN ÜLKEMİZİ BÜYÜK SORUNLAR BEKLİYOR. İŞTE EKONOMİDEN SPORA, KÜLTÜRDEN SAĞLIĞA, DIŞ POLİTİKADAN HUKUKA, EĞİTİMDEN ÇÖZÜM SÜRECİNE KADAR YENİ HÜKÜMETİ BEKLEYEN PROBLEMLER. • 28'DE


10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

■ NORVEÇ

Norveç hükümeti, 10 binlik sığınmacı kotasını 2 bin 800'e indirdi Gelecek iki yıl içerisinde 10 bin Suriyeli mülteci kotasına hayır diyen Norveç hükümeti, 2bin 800'e razı oldu. 280 farklı Norveç belediyesi, hükümete bünyelerinde ne kadar sığınmacı barıdırabileceklerine ilişkin rapor gönderdi. Sığınmacıların bin 543'ü bu yıl, 1244'ü ise 2016'da kabul edilecek. Anamuhalefet İşçi Partisi (Ap), 10 binlik sığınmacı konusunda ısrarlı. Ancak iktidardaki Sağ Parti ve koalisyon ortağı İlerleme Partisi (Frp) rakamı gerçekçi bulmuyor. Norveç Çocuk ve Eşitlik Bakanlığı, Norveç'e kabul edilen Suriyeli sığınmacının sayısının 10 bine çıkarıldığı taktirde bunun hükmete maaliyetinin 20 milyar krona ulaşacağını açıkladı. Ülke genelindeki belediyeler, 10 binlik Suriyeli sığınmacı kotasına, yer darlığından dolayı ısrarla hayır diyor. Bazı belediye başkanları ise, Norveç'e sığınan hali hazırdaki sığınmacı meselesinin dahi halledilmediği konusunda dert yakınıyor.

■ NORVEÇ

NATO Genel Sekreteri: Türkiye, IŞİD'e karşı kurulan kolisyonda yer alıyor Göreve getirildikten sonra ülkesi Norveç'te ilk resmi temaslarda bulanan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Oslo Üniversi'nde bir panele katıldı. Norveçli Genel Sekreter, NATO'nun sahip olması gereken şeylerden bahsetti.NATO'nun ilk olarak güçlenmek zorunda olduğunu dile getirdi. Birlğin demokrasi,özgürlük ve herkese açık olma gibi değerler de oldukça yol kattetmesi gerektiğini söyledi.Panel sonrası Zaman'na konuşan Jens Stoltenberg, Türkiye’yi, Suriye'deki olaylardan en çok etklinen ülkelerden birisi olarak niteledi. Türkiye’nin yüzbinlerce mülteci kabul ettiğine işaret eden Stoltenberg, aynı zamanda Türkiye’nin IŞİD'e karşı kurulan koalisyona da katıldığına dikkat çekti.

‘‘Müslümanlara çok görev düşüyor. Radikalizmden uzak duran ılımlı insanlar aslında büyük bir bölümü oluşturuyor. Radikaller ise küçük bir bölüm ancak gündem oluşturuyorlar. Ilımlı insanlar daha çok sesini çıkarmalı. Bu anlamda da daha fazla rol modele ihtiyaç var.’’ Serdal Benli Milletvekili Adayı Sosyalist Halk Partisi (SF)

‘‘İstatistiklere bakarsak bir neslin eğitimi bıraktığını görüyoruz. Durum çok vahim; çoğu göçmen kökenli olmak üzere birçok öğrenci eğitimi bırakıyor. Mevcut politikacılar bunun öğrencilerin kültürü yada diniyle ilgili olduğunu söylüyor. Ancak bu doğru değil.’’ Qasam N. Ahmad Milletvekili Adayı Alternatif Parti

İskandinavya seçim sonuçları Danimarka

İsveç

Katılım Oranı %29,52 Toplam Seçmen 32.381 AKP 3.966 %42.10 HDP 3.468 %36.82 MHP 867 %9.19 CHP 837 %8.89

Katılım Oranı %22,51 Toplam Seçmen 36.040 HDP 3.340 %43.34 AKP 2.618 %33.96 CHP 953 %12.36 MHP 637 %8.26

Finlandiya

Norveç

Katılım Oranı %30,01 Toplam Seçmen 4.295 HDP 734 %57.79 CHP 252 %19.84 AKP 202 %15.91 MHP 67 %5.28

Katılım Oranı %27,35 Toplam Seçmen 7.913 AKP 909 %42.70 HDP 596 %27.98 CHP 380 %17.85 MHP 196 %9.21

Sahibi/Publisher: Moving Media ApS Yönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer Genel Yayın Müdürü Editor-in-Chief Kamil Subaşı k.subasi@zamaniskandinavya.dk

Haber Merkezi Editorial Center Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya, Engin Tenekeci haber@zamaniskandinavya.dk

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552 IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Benim Ailem Editörü Süleyman Uysal Grafik Tasarım Sebahattin Çelebi Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

CVR-nr. 25065557

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ • İsveç: Menaf Alıcı ..................................................................................................................................... • Norveç: Ömer Fevzi İpek .......................................................................................................................... • Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ................................................................................................................. • Aarhus: Rasim Atakan .............................................................................................................................. • İstanbul: Salih Beşir..................................................................................................................................

+46 72 336 35 54 + 47 47 23 03 91 + 358 46 63 44 686 + 45 42 20 66 16 + 90 5332 83 89 86

Reklam .........................................................yildirim@bahar.dk .................................................... +45 71 51 43 85 Okur Hattı: ...........................................info@moving-media.dk Abone: ..................................................info@moving-media.dk............................................+45 70 20 69 70 Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

Moving Media ApS • Sluseholmen 2, 1 • 2450 København SV • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892


3 İSKANDİNAVYA

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Anadolu Kültürü Kopenhag’da birleştirdi

Danimarka’da yaşayan ancak son dönemde Türkiye’de yaşanan siyasi tartışmalar nedeniyle kutuplaşan halk geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen Anadolu Kültür Günleri ile yeniden kaynaşma imkanı buldu. Kopenhag Meydanı’nı dolduran binlerce kişi birlik ve beraberliğin hazzını duydu. ZAMAN KOPENHAG

1canla beklenen Anadolu Kültür GünDanimarka’da her yıl büyük bir heye-

leri geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirildi. Önceki yıllarda olduğu gibi yine Kopenhag Belediye Meydanı’nda (Radhuspladsen) gerçekleştirilen etkinliğe Danimarka’nın değişik şehirlerinden binlerce kişi katıldı. Anadolu Kültürü'nün değişik yönlerinin tanıtıldığı etkinlikte ayrıca katılımcılar Emre Aydın ve Kenan Doğulu konserleriyle eğlence dolu anlar yaşadı. Birbirinden binlerce kilometre uzakta

olmalarına rağmen Danimarka ve Türkiye arasında aslında oldukça güçlü bir bağ var. Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler ve her yıl tatilini Türkiye’de geçiren Danimarka kökenli turistler bu bağın en açık ıspatı. Öte yandan iki ülke arasında kültürel ilişkilerin geliştirilmeye ihtiyaç duyduğu çok açık. Bu anlamda çok önemli bir görevi ifa eden Anadolu Kültür Günleri geçtiğimiz hafta sonu büyük bir çoşku ile gerçekleştirildi. Bu yıl 6.’sı organize edilen etkinlikte, organizatörlerden Nail Ad, ‘‘Anadolu kültürünün değişik yönlerini buraya taşımaya çalıştık. Türk Kürt, Laz, Çerkez, Alevi gibi hiçbir

etnik ayrım yapmaksızın herkesi kucaklayan bir program oldu. Danimarka’nın değişik şehirlerinin yanı sıra İsveç ve Almanya’dan bile gelenler oldu. Gördüğümüz ilgi bizi memnun etti.’’ dedi. Etkinlikte, Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli müzisyenler de sahne aldı. Dj Adem, Raşit Avcı, Atilla Ateş ve Burhan Yıldız katılımcılardan büyük alkış aldı. Katılımcılar, zaman zaman söylenen Türkçe ve Kürtçe şarkılara eşlik etti. Öte yandan etkinlikte en çok beğenilenlerden biri hiç şüphesiz semazen gösterisiydi. Çok sayıda Danimarkalı sema gösterisini büyük bir hayranlık ile takip etti.

Anadolu mutfağının değişik tatlarının ikram edildiği etkinlikte Barış Halk Dansları Topluluğu ve Rtym of Turkey Dans Topluluğu Anadolu’nun değişik yörelerinden oyunlarla katılımcıları coşturdu. Danimarkalıların da zaman zaman oyunlara eşlik etmesi eğlenceli manzaraların oluşmasına neden oldu. Bu arada etkinliğe Danimarka Polis Teşkilatı dahil çok sayıda Danimarkalı kurum ve kuruluş destek verirken Türkiye’den herhangi bir resmi kuruluşun destek vermemesi dikkat çekti. Bununla birlikte Danimarka’da faaliyet gösteren onlarca özel firma etkinliğe sponsor oldu.

Anadolu Kültür Günleri etkinliğinin organizatörlerinden Nail Ad: "Anadolu kültürünün değişik yönlerini buraya taşımaya çalıştık. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi gibi hiçbir etnik ayrım yapmaksızın herkesi kucaklayan bir program oldu."


4 İSKANDİNAVYA

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Kamil Subaşı

Dünya sizinle gurur duyuyor… Küreselleşen dünyada en çok ihtiyaç duyduğumuz “Evrensel Değerler”dir. Küreselleşmede tek dil, tek kültür, tek duygu esastır. Evreselleşme ise herkesin kendi dilinde kendisini, kültürünü ve duygularını en iyi ve etkin şekilde ifade etmesi üzerinde durur. Küresel kültürde benzer kültürleri aynı görme, aynılaştırma, farklı kültürleri ise merkezi kültüre benzetme dayatması ve çabası vardır. Evrensel kültürde ise bütün kültürler saygıdeğerdir ve geliştirilerek yaşatılması gerekir. Küresel kültürün yayılmasının taşıyıcıları global kitle iletişim araçlarıdır, bilgilendirme iletim şeklindedir. Evrensel kültürde ise dilden dile gönülden gönüle yansıyan pozitif enerji ile bilgilendirme karşılıklı iletişim şeklindedir. Farklı olmak kültürel bir zenginliktir. Son 13 yıldır büyük bir beyeni ile takip ettiğimiz Uluslararası Dil ve Kültür Festivali farklı dil ve kültürlerden çocukları farklı farklı ülkelerde yine farklı dil ve kültürlerden insanlarla biraraya getirerek 'evrensel değerler' ekseninde birleştirmekte.. 'Dünyanın renkleri'ni yine 'dünyanın renkleri' ile buluşturmakta, kültürel zenginliklerin anlaşılmasına, farklılıkların farkında olunmasına, ön yargıların yıkılmasına, gönülden gönüle yeni köprüler kurulasına vesile olmakta… Uluslararası Dil ve Kültür Festivali tertip heyeti bu yıl da Afrika’dan Asya’ya, Avrupa’dan Amerika’ya kadar dünyanın 20 farklı ülkesinde değişik kategorilerde final ve gala programları düzenledi. Son gala ve kapanış programları ise evvelki hafta Dortmund’da geçtiğimiz hafta sonu ise Avrupa Parlamentosu’nun himayesinde ve manevi desteğinde Brüksel’de gerçekleştirildi. 13. Uluslararası Dil ve Kültür Festivali’nin kapanış programı çerçevesinde Almanya'nın Dortmund şehrinde düzenlenen “Dünya’nın Renkleri” programındaydım. Dortmund’un Westfalen Halle’de düzenlen Olimpiyatları izlemek için 12 bin kadar kişi salonda yerini almış büyük bir heyecanla programa iştirak ediyordu. Programda 150 ülkeden 2500 çocuk üstün bir performans sergiledi. Hepsini dakikalarca ayakta alkışlıyorduk. Salondaki atmosfer için tek bir şey söyleyebilirim: Anlatılmaz, yaşanır. Programı izleyemeyenlere ilk fisatta küre.tv'den programı izlemelerini tavsiye ederim. Programda, Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin gönderdiği mesajı da ayakta dakikalarca alkışlanıyor, 'Türkiye seninle gurur duyuyor' sözleri yeri göğü inletiyordu. Salonda yer bulamayanlar ve gelemeyenler ise evlerinden bu heyecana ortak olmaya çalışıyorlardı. ‘Dünyanın Renkleri’, hafta sonu Brüksel’deki kapanış programıyla da Belçikalılara ve programı izleyen milyonlara büyülü anlar yaşattı. Avrupa Parlamentosu’nun himayesinde yapılan kültür şöleninde, Belçika Başbakanı Charles Michel, “Sizleri AB’nin başkentinde ağırlamaktan büyük gurur duyuyorum.” diyor ve programın sonuna kadar kalıyor, program sonrasında da 'Dünyanın Renkleri' olan öğrenciler ile muhabbet ederek, resim çektiriyordu. Program, sadece Türk kanalları tarafından değil, Belçika kültür kanalı RTBF 3’de de canlı olarak yayınlanıyor, dünyanın dört bir yanından gelen çocuklar sergiledikleri performanslarla Belçikalı, Türk ve farklı kültürlerden davetlilerin büyük takdirini kazanıyordu. Anadolu insanının gayretleriyle, Anadolu’dan saçılan sevgi tohumları ile büyüyen Dil ve Kültür Olimpiyatları 13. yılına ulaşırken, perdenin arkasındaki gizli kahramanlar iftiralara ve hakaretlere maruz kalarak, hatta terörist ilan edilirken; adanmış ruhların yeni bir dünya için gayretleri, 200’e yakın ülkede meyvelerini veriyordu. Bizler, kendimizi gurbette zannediyoruz ama asıl gurbette olanlar bizler miyiz, yoksa bu güzelliklerden mahrum kalanlar mı; tartışılır… Yapılan her bir engelleme çalışması, yeni açılımlara vesile oluyor. Ne yapılırsa yapılsın, sevgi dili Türkçenin olimpiyatlarının önüne geçilemiyor zira rahmetli Kayahan’ın dediği gibi: 'Bir yemin ettik ki dönemem/dönemeyiz.' Anadolu Kültür Günleri 6. kez Kopenhag’daydı 6 yıldır düzenlenen Anadolu Kültür Günleri geçtiğimiz hafta binlerce Anadolu sevdalısını Kopenhag Meydanı’nda buluşturdu. 2 günlük etkinliklerle Anadolu kültüründen esintiler estirilirken, farklı duygu düşünce ve kültürden insanlar aynı ortamda farklılıklarını paylaştılar. Meydanda biraraya gelen binler son zamanda oluşan, oluşturulan gergin havanın, toplumsal ayrışmanın yumuşamasına vesile oluyor, hepimizin ortak paydalarda buluşabileceğimizi gösteriyordu. Seçimler memleketimize hayırlı olsun 7 Haziran’da yapılan seçimlerin milletimize ve meleketimize hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sonuçlar nasıl olursa olsun illaki birileri tarafından suistimal edilecektir, önemli olan milletin iradesinin sandığa yansıması olan sonuçlardan ders çıkartıp, atılacak adımları ona göre atmak. Umarım sonuçlar herkes için hayırlı olur, bakalım 'Mevlam neyler, neylerse güzel eyler'. Bundan sonra atılacak adımları hep beraber göreceğiz… k.subasi@zamaniskandinavya.dk @kamilsubasi

Odense’de Bahar Şenliği BAHAR KIRICI ODENSE

1tür Köprüsü) Derneği geçtiğimiz Pazar günü Odense’de faaliyet gösteren Kulturbroen (Kül-

Bahar Senliği düzenledi. Çocuklar için farklı etkinlikleri yer aldığı programda sahne performansları, şiirler, ilahiler, özel gösteriler de vardı. Öğrenciler Dilara Çorap (10) ve Arda Kibarkaya (10) Kuran’dan sureler okurken, daha sonra sahne alan öğrenciler, İslamın ve imanın şartlarını anlatan özel bir gösteri sundu. Melisa Şeker ve Buse Ünlüce ‘Seni seviyorum yüce Yaratan’ ilahisini seslendirdi. Çocuklar, Kabe gösterileri ile izleyenleri Hac yolculuğuna götürdü. Dernek Başkanı İsa Kılıç yaptığı konuşmada, “‘Sizin en hayırlınız Kuran öğrenen ve öğretendir’, hadisi ışığında geleceğimiz olan çocuklarımıza hafta sonları kuran dersleri verildi. Bu derslerin neticesinde ise 15 öğrencimiz Kuran-ı Kerim okumasını öğrendi. Onlara bu vesile ile diplomalarını vermek istiyoruz. ‘Namaz, dinin direğidir’ hadisi ışığında ise öğrencilerimize haftasonları aynı zamanda hem namaz kılmak ve namaz için gerekli olan namaz duaları ve sureleri öğretildi. ‘İnsan Sosyal Bir Varlıktır’ projesi altında her tatili fırsat bilerek öğrencilerimizle farklı programlar düzenledik. Bunların bazıları yatılı programdı, bazıları ise tatilde ekstra Kuran dersleri şeklinde gerçekleşti. Bir eğitim yılı boyunca bizden desteğini esirgemeyen siz velilerimize teşekkürü bir borç biliriz. Gelecek yıl da hız kesmeden Kuran ve sünnet

ışığında kutsal emanet olan çocuklarınıza Kuran-ı Kerim eğitimi vermek için sabırsızlanıyoruz. Bu yıl Kuran’a geçen öğrencilerimizle yazdan sonra tecvit çalışmaları yapmayı hedefliyoruz. Bu yıl Odense haricinde, Svendborg’da erkek öğrenciler için Kuran dersleri verildi, yazdan sonra kız öğrencileri için de derslerimiz başlayacak.” dedi. Diplomasını alan çocukların mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Etkinliğin şenlik kısmında ise farklı aktiviteler vardı. Babalar, masa tenisi turnuvası düzenlerken, bayanlardan kınaya yoğun ilgi vardı. Çocuklar ise oyun alanında eğlendiler.

Drammen Dil ve Kültür Festivali'ne devlet desteği ZAMAN OSLO

1men Belediyesi iledüzenlediği Dil ve Kültür Drammen Dil ve Kültür Derneği'nin, Dram-

Kültür Festivali'ne ilgi yoğundu. Festival, belediyenin Drammen Dil ve Kültür Derneği için özel tahsis ettiği Norveç'in en büyük Bragernes Meydanı'nda düzenlendi. Festivale, şehrin 12 yıldır belediye başkanlığı görevini yürüten Sağ Partili Belediye Başkanı Tore Oppdal, bazı kültür okulları, belediye görevlileri, birçok Norveçli aile de katıldı. Festivalin açılış konuşmasını yapan Drammen Belediye Başkanı Tore Oppdal Hansen, festivali, şehirde düzenlenen en iyi aktivite olarak değerlendirdi.

Festivali organize eden Drammen Dil ve Kültür Derneği yetkililerini tebrik etti. Başkan Hansen, her yıl olduğu gibi bu yıl da belediye olarak festivale destek verdiklerini belirtti.


5 İSKANDİNAVYA

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Malmölü çocukların performansı ailelerini duygulandırdı Malmö’de faaliyet gösteren Rumi Derneği geçtiğimiz hafta sonu yıl sonu programı organize etti.

1leri Federasyonu (FEDESTA) çatısı altında Malmö’de Merkezi Stockholm’de bulunan İsveç-Türk Dernek-

faaliyet gösteren Rumi Derneği, yıl sonu programı organize etti. Yıl boyunca dernek bünyesinde eğitim gören öğrencilerin ve ailelerinin katılımıyla gerçekleştirilen programda zaman zaman eğlenceli zaman zaman ise duygu dolu anlar yaşandı. Programda sahne alan öğrencilerin performansı görülmeye değerdi. Programda ayrıca İlahiyatçı Ercan Kargılı, ‘Çocuklarda maneviyat eğitimi’ konulu bir seminer verdi. Dernek yönetimi tarafından hazırlanan ve öğrencilerin yer aldığı kısa filmler ailelerden büyük alkış aldı. Çocuklarını ekranda gören aileler heyecanlarını saklamakta zorlandı. Program ayrıca çocuklar şiirler ve ilahiler okudu. İsveç’te doğup büyümelerine rağmen çocukların Türkçe konuşma becerileri takdire şayandı. Program sonrasında konuşan aileler çocuklarının Rumi Derneği bünyesinde aldıkları eğitimden memnun olduklarını dile getirdi.

ANADOLU’MUZUN MUTFAĞI İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız. Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Telefon: +45 7023 2808 www.delikate.dk • delikate@delikate.dk • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

© Moving Media ApS

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...


6 İSKANDİNAVYA

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

İ T F G E N E L B A Ş K A N YA R D I M C I L A R I Ö K T E N V E G Ü L E R

Danimarka’da gücümüzün farkında değiliz

Gazetemizi ziyaret eden İskandinavya Türk Federasyonu (İTF) Genel Başkan Yardımcıları Harun Ökten ve Bahadır Güler, çeşitli konularda değerlendirmelerde bulundular. HASAN AKYÜZ KOPENHAG

1Müdürümüz Kamil Subaşı’ya neza-

Zaman İskandinavya Genel Yayın

ket ziyaretinde bulunan İskandinavya Türk Federasyonu (İTF) Genel Başkan Yardımcıları Harun Ökten ve Bahadır Güler, çeşitli konularda değerlendirmelerde bulundular. Öncelikle Ermenilerin Danimarka’da Ermeni anıtının dikmek istemesine şiddetle karşı çıktıklarını anlatan İskandinavya Türk Federasyonu Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Harun Ökten, “Bu olayı duyar duymaz kanunlar çerçevesinde ilk önce polis merkezine, daha sonra ise belediyeye yürüyüş yapmak için başvurduk. Bu girişimlerimiz etkili oldu ki anıt dikmeyi durdurdular. Engel olmasaydık 16 Mayıs’ta inşaatına başlayıp 24 Mayıs’ta da açılışını yapacaklardı.” dedi. Hiçbir zaman şiddet yanlısı olmadıklarını, bunu yapmaktaki amaçlarının ise Ermenilerin meydanı boş sanmamaları ve Türklerin varlığını hissetmeleri olduğunu belirten Ökten, “Ermeni anıtı dikilseydi bu bizim için çok ayıptı.” dedi. Diğer taraftan İskandinavya Türk Federasyonu Eğitim ve Kültür İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Güler ise konuyla ilgili şunları söyledi: “Bu tür şeylerle ne zaman karşılaşacağınız belli olmuyor. Bu yüzden her zaman organize olmamız gerekiyor. Meseleyi ilk duyduğumuzda sosyal medya aracılığıyla tüm üyelerimizi bilgilendirdik. Onlar da yazmış olduğumuz metni gerekli yerlere mail atarak protesto etmiş oldular. Girişimlerimiz sonucunda şimdilik anıtın dikilmesi geçici olarak durduruldu yani buzdolabına kondu. Danimarka anayasasına göre protesto etme hakkımız var ve Ermeniler anıt için tekrar girişimde bulunduğu an biz de üzerimize düşeni yapacağız.”

Aarhus’tan otobüsler kaldırıldı Türkiye’deki seçimler için Danimarka’da 23 gün süren oy verme işleminde çok çalıştıklarını söyleyen İTF Genel Başkan Yardımcısı Harun Ökten, “23 gün boyunca oy verme işleminin gerçekleştiği Türk konsolosluğundaydık. Aarhus ve çevresinden 6 otobüs kaldırdık. Arkadaşımız minibüsü ile 8 sefer yaptı. 28 özel aracın da geliş-gidiş masrafını karşıladık. Bizim için bir oy bile

İskandinavya Türk Federasyonu Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Harun Ökten (solda), Zaman İskandinavya Genel Yayın Müdürü Kamil Subaşı, İskandinavya Türk Federasyonu Eğitim ve Kültür İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Güler (sağda) çok önemliydi. MHP bu seçimde yüzde 20 bandını aşacak. Umudumuz bu yönde. Bu haber yayınlandığında inşallah söylediğimiz doğrulanmış olur biz de mutlu oluruz.” diyerek emeği geçenlere teşekkür etti. 23 gün oy verme süresinin çok uzun olduğunu belirten Bahadır Güler ise yaptığı açıklamada, YSK’nın sandık başında durması için göndermiş oldukları 45 kişilik listeden sadece 5 kişiye izin vermiş olmasının düşündürücü olduğuna vurgu yaparak, “Danimarka’daki 31 bin seçmenden 9 bin 561 kişinin sandık başına gitmesi ilk olması hasebiyle iyi denebilir.” diye konuştu.

Adayların kendilerini çok iyi anlatmaları gerekiyor Öte taraftan Danimarka’da 18 Haziran günü yapılacak olan genel seçim ile alakalı görüş bildiren Bahadır Güler, “Geçtiğimiz mahalli seçimlerde desteklediğimiz adayların yüzde 90’ı belediye meclisine girdiler. Önümüzdeki genel seçimlerin izin sezonuna

Kısaca İskandinavya Türk Federasyonu Ülkücü hareketi Danimarka’da ilk olarak 1978 yılında Taastrup’ta Danimarka Ülkücü Hareketi olarak başladı. Roskilde, Horsens, Aarhus ve Kopenhag’da şubeleşerek sonraki yıllarda Danimarka Türk Federasyonu adını aldı. 6 ay önce İskandinavya Türk Federasyonu ismini alan Federasyon’un İsveç’te iki şehirde olmak üzere, Norveç ve Finlandiya’da da dernekleri mevcut. İskandinavya Türk Federasyonu’na üye derneklerin yaptıkları lokal programların yanı sıra, Federasyon’un sene içerisinde düzenli olarak yaptığı 4 büyük faaliyetini Eğitim ve Kültür İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Güler şöyle sıraladı: Ocak ayında Şehitleri anma programı; Mart ayında Çanakkale Şehitleri’ni anma programı; Nisan ayında Başbuğ Alparslan Türkeş’i anma programı ve Mayıs ayında Türk Günü. denk gelmesi sıkıntı çıkartabilir. Erken seçim kararı alanların yabancıların iznini hesaba katmadıkları belli. Diğer bir konu ise çok sayıda yabancı kökenli aday var. 5-6 aday olsa ve hepsi seçilse daha iyi olur. Diğer türlü ise oylar bölünüyor. Dolayısıyla seçilme şansları azalıyor.” dedi.

Adayların kendilerini çok iyi anlatmaları gerektiğini hatırlatan Harun Ökten ise burada yaşayan Türkler adına adaylardan beklentileri olduğunu söyleyerek, “Biz yabancıların çıkarlarını savunmaları lazım. Maalesef mevcut adaylarda bunu göremiyoruz. Şu an seçilmişler ise Ermenileri destekliyor.”

Gullviva Lisesi 4’üncü mezunlarını verdi Türkiye kökenli girişimciler tarafından Stockholm’de açılan Gullviva Lisesi (Gullviva Gymnasium) dördüncü mezunlarını verdi. 2009 yılında eğitim faaliyetine başlayan Gullviva Lisesi, 2015 yılı mezunlarını Tumbascenen’de düzenlenen bir törenle uğurladı. Öğrenci velileri, okul arkadaşları, öğretmenlerin katıldığı törende Gullviva Lisesi Müdürü Adam Müslim Şahin okul hakkında bilgilendirici bir konuşma yaptı. Şahin mezun olan öğrencilere yeni hayatlarında başarılar dileyerek çeşitli tavsiyelerde de bulundu. Oldukça renkli geçen programda, öğrencilerin yanı sıra öğretmenler de gösteri sundu. İsveççe ve Coğrafya dersi öğretmeni

Charlotte Andersson’un video öğrenci tiplemesi ve Müdür yardımcısı İsmail Dö-

kümcü’nün öğretmenlerle mülakat filmleri büyük ilgi gördü. Kimya öğretmeni Jacob

Fryxelius’un solo şarkısı beğeniyle dinlendi. Programda Lise 1’inci sınıf öğrencisi Fadimana Demirkıran’a İsveççe Kompozisyon Yarışması’nda göstermiş olduğu üçüncülük başarısı için diplomasi ve hediye çeki takdim edildi. Gecenin ilerleyen kısmında okul birincisi Sabına Garajev öğrenciler adına bir konuşma yaptı. Konuşmasında bütün öğretmenlere ve okul yöneticilerine teşekkür eden Sabına, disiplin ve gayretle her şeyin mümkün olabileceğini vurguladı. Programın son kısmında bütün okul öğrencileri sahnede şarkı söyledikten sonra, mezun olan Lise 3 öğrencileri diplomalarını aldı ve keplerini taktı.



8 İSKANDİNAVYA Hukuk çöktü, Türkiye dibe vurdu

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Son dönemde yaşanan hukuk skandalları uluslararası raporlarda Türkiye’nin sırasının gerilemesine neden oluyor. Geçtiğimiz hafta yayımlanan Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde yaşanan 21 sıralık düşüş bunun son örneği. Rule of Law Around the World

1tutkusu bazı yüreklerde yer bulabilir,

‘‘Doğruluk ortadan kalktı mı, yükselme

Defteri EMRE OĞUZ

yasalara karşı özgür olmak istenir, her yurttaş sahibinin evinden kaçmış bir köle gibidir. Ahlak öğüdü baskı, kural boyunduruk olur, dikkatin yerini korku alır. Eskiden herkesin malı kamunun hazinesi iken şimdi kamunun hazinesi şunun bunun malı olur. Bu durumda artık cumhuriyet cansız bir bedendir ve artık güçlü olan kendisi değil, birkaç yurttaştır ve herkes kendi çıkarı peşindedir.’’ Fransız düşünür Charles-Louis de Secondat’a yada bilinen adıyla Montesquieu’a ait olan bu söz, sanki kısa bir özeti gibi son dönemde Türkiye’de yaşananların. Hukuğun askıya alınıp yerine emir ve talimatların getirildiği, kamu malının hoyratça çarçur edildiği bu yeni Türkiye, sadece içinde yaşayanları değil dışarıdan ona bakan; tarihi, kültürü ve jeo-politik konumu itibariyle ondan beklentileri olan herkese büyük bir hayal kırıklığı yaşatıyor. Türkiye bu haliyle mi; Müslüman ülkelere örnek olacak. Bu haliyle mi Avrupa Birliği’ne (AB) üye olacak ve Avrupalıların yıllardır içinde debelendikleri ‘İslamofobi’ batağından çıkmasına yardımcı olacak? Elif Şafak’ın bir İsveç gazetesinde yayımlanan şu tespiti ne kadar da isabetli: ‘‘Geriye gidiyoruz, nasıl başka ülkelere örnek olabiliriz ki?’’ Dünyanın değişik ülkelerinde adalet sistemlerinin durumun ortaya koymak amacıyla yayımlanan Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nin 2015 raporu geçtiğimiz hafta içerisinde yayımlandı. Çok sayıda adli kuruluşun yanı sıra Microsoft, Apple gibi bazı uluslararası firmaların da desteklediği Dünya Adalet Projesi tarafından yayımlanan bu endekse göre Türkiye 102 ülke arasında hukukun üstünlüğü konusunda 80. sırada.

High score

Not

SCALE

0.9-1.0 0.8-0.89 0.7-0.79 0.6-0.69 0.5-0.59 0.4-0.49 0.3-0.39 0.2-0.29

Low score

cimrilik ise bütün yürekleri sarar, istekler konu değiştirir, dün söylenen söz bugün söylenmez olur, yasalar içinde özgürken,

0.1-0.19 0.0-0.09 COUNTRY

SCORE

GLOBAL RANKING

Denmark Norway Sweden Finland Netherlands New Zealand Austria Germany Singapore Australia Republic of Korea United Kingdom Japan Canada Estonia Belgium

0.87 0.87 0.85 0.85 0.83 0.83 0.82 0.81 0.81 0.80 0.79 0.78 0.78 0.78 0.77 0.77 0.76 0.74 0.73 0.72 0.71 0.71 0.70 0.68 0.68 0.68 0.67 0.66 0.65 0.64 0.64 0.62 0.60 0.60

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34

Hong Kong SAR, China

France United States Czech Republic Poland Uruguay Portugal Spain Costa Rica Chile United Arab Emirates

Slovenia Georgia Italy Botswana Romania Greece Ghana

COUNTRY

SCORE

GLOBAL RANKING

Croatia South Africa Hungary Senegal Malaysia

0.60 0.58 0.58 0.57 0.57 0.57 0.56 0.56 0.56 0.55 0.55 0.54 0.53 0.53 0.53 0.53 0.53 0.52 0.52 0.52 0.52 0.52 0.51 0.51 0.51 0.50 0.50 0.50 0.50 0.50 0.50 0.49 0.48 0.48

35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68

Bosnia and Herzegovina

Jordan Jamaica Tunisia Macedonia, FYR Bulgaria Brazil Mongolia Nepal Panama Belarus Philippines Indonesia Albania Argentina Morocco Thailand El Salvador Sri Lanka India Serbia Malawi Colombia Peru Vietnam Kazakhstan Belize Dominican Republic Lebanon

DÜNYA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ENDEKSI 1- Finlandiya 2- Norveç 3- Danimarka 20 | 4RuleHollanda of Law Around the World 5- İsveç 6- Yeni Zelanda 7- Austurya 8- Kanada 9- Jameika 10- Estonya Kaynak: Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü

COUNTRY

SCORE

GLOBAL RANKING

Moldova Ukraine China Tanzania Zambia Kyrgyzstan Russia Cote d'Ivoire Ecuador Burkina Faso Mexico Turkey Uzbekistan Madagascar Liberia Kenya Guatemala Egypt Sierra Leone Iran Nicaragua Honduras Ethiopia Myanmar Bangladesh Bolivia Uganda Nigeria Cameroon Pakistan Cambodia Zimbabwe Afghanistan Venezuela

0.48 0.48 0.48 0.47 0.47 0.47 0.47 0.47 0.47 0.47 0.47 0.46 0.46 0.45 0.45 0.45 0.44 0.44 0.44 0.43 0.43 0.42 0.42 0.42 0.42 0.41 0.41 0.41 0.40 0.38 0.37 0.37 0.35 0.32

69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102

DÜNYA HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ENDEKSI 1- Danimarka 2- Norveç 3- İsveç 4- Finlandiya 5- Hollanda 6- Yeni Zelanda 7- Avusturya 8- Almanya 9- Singapur 10- Avustralya Kaynak: Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi

Gana (34.), Çin ( 71.), Tanzanya (72.), Rusya (75.), Burkina Faso (78.) Türkiye’yi geride bırakan ülkelerden sadece bazıları. 2400’den fazla uzmanın katkılarıyla hazırlanan raporda ülkeler; temel haklar, yolsuzluk, şeffaflık, denetim ve güvenlik, düzenleyici hükümlere uyum, medeni hukuk adaleti ve cezai adalet ile hükümetin hesap verebilirliği olmak üzere 8 farklı alanda değerlendirmeye tabi tutuluyor. Geçtiğimiz yılki endeks ile kıyaslandığında Türkiye’nin 21 basamak birden gerilediği görünüyor. Ancak söz konusu geriye gidiş bununla da sınırlı değil. Çünkü endekse göre Türkiye’nin ‘temel haklar’ ve ‘hükümetin hesap verebilirliği’ konusundaki durumu çok daha kötü. Türkiye ‘temel haklar’ alanında 102 ülke arasında 96’ncı, ‘hükümetin hesap verebilirliği’ alanında ise 91. sırada. Genel sıralamada yaşanan 21 sıralık düşüşün arkasındaki en önemli neden bu iki alanda yaşanan gerilemeler. Türkiye ‘temel haklar’ konusunda geçen yıla oranla 18 sıra, ‘hükümetin hesap verebilirliği’ alanında ise 23 sıra birden gerilemiş durumda.

Basın ne kadar özgür, hukuk o kadar üstün Öte yandan söz konusu endekse göre dünyada hukukun üstünlüğü ilkesinin en güçlü olduğu bölge İskandinavya. Danimarka’nın zirvede yer aldığı endekste Norveç ikinci, İsveç üçüncü, Finlandiya ise dördüncü sırada yer alıyor. Bilindiği üzere bu ülkeler aynı zamanda dünya basın özgürlüğü sıralamalarında da zirvede yer alıyor. Freedom House’un 2015 raporuna göre dünyada basının en özgür olduğu ülke İsveç. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütüne göre ise Finlandiya birinci sırada. Ancak her iki durumda da değişmeyen birşey var; basın özgürlüğü konusunda dünyanın zirvesinde yer alan ülkeler hukukun üstünlüğü konusunda da zirveyi kimseye bırakmıyor. Dünya Adalet Projesi tarafından yayımlanan 2015 Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi ile Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü tarafından yayımlanan 2015 Basın Özgürlüğü Endeksi’nin ilk 10 sırası karşılaştırıldığında bu durum çok daha net bir şekilde görülebiliyor.

Yabancı işçiler olmazsa Danimarka 23 milyar zararda Tænketank tarafından yayımlanan araştırmaya göre; Danimarka’da yabancı işgücü olmazsa önümüzdeki 15 yıl içerisinde 23 milyar kron vergi kaybı yaşanır. ZAMAN KOPENHAG

1yabancı işgücü olmadan ekonominin Danimaka’da yapılan bir araştırma

ayakta durmasının mümkün olmadığını ortaya çıkardı. Tænketank tarafından yayımlanan araştırmaya göre; Danimarka’da yabancı işgücü olmazsa önümüzdeki 15 yıl içerisinde 23 milyar kron vergi kaybı yaşanır. Konuyla ilgili olarak A4 Dergisine

konuşan Tænketank baş ekonomisti Mikkel Hoegh,“İşsizler için iş piyasasında istihdam yaratılabilir ancak, halihazırda işgücü eksikliği yaşıyoruz” dedi. Danimarka Ticaret Odaları Konfederasyonu LO da Danimarka’nın yabancı işgücüne ihtiyacı olduğunu düşünüyor. LO Başkanı Harald Børsting A4’e yaptığı açıklamada ‘‘yurtdışından nitelikle elemana ihtiyacımız olduğu çok açık” dedi.


9 İSKANDİNAVYA Gelecek nesillere hesabı verilemeyecek kararlar

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Türkiye ‘MİT tırları’ vasıtasıyla Orta Doğu’ya gönderilen silahları tartışırken Danimarka 2003 yılında ülkesini Irak Savaşı’na sokan eski Başbakan Anders Fogh Rasmussen’den hesap sormaya hazırlanıyor. EMRE OĞUZ YORUM

1bütün anlamsız savaşlar içerisinde Irak İnsanlığın tarih boyunca şahit olduğu

Savaşı’nın yeri çok ayrı. 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin öncülüğünde başlatılan bu savaşın sadece Irak’ın değil bütün Orta Doğu’nun harap olmasında payı büyük. Bugün başta IŞİD olmak üzere birçok terör örgütü, bölgeyi kan gölüne çevirdiyse bunda Irak Savaşı’nın etkisi yadsınamaz. Haliyle o dönem, ‘Çok Uluslu Koalisyon Kuvvetleri’ adı altında Irak’ı işgal eden devletlerin şimdilerde kendilerini sorgulaması ve hatalarını itiraf etmesi ayrı bir önem kazanıyor. O ülkelerden biri de Irak’a aşağı yukarı 3 bin 500 kilometre uzakta olan Danimarka’ydı. Tarih boyunca Irak ile ciddi hiç bir sorunu olmayan Danimarka’nın neden Irak Savaşı’nın bir parçası olduğu sorusu bugün hala cevaplanabilmiş değil. Savaş sırasında Danimarka’da Başbakanlık koltuğunda oturan Anders Fogh Rasmussen, hükümet olarak ‘Çok Uluslu Koalisyon Güçlerine’ katılmalarının nedeninin Irak’ın elindeki nükleer silahlar olduğunu söylemişti. Rasmussen’e göre söz konusu nükleer silahlar sadece bölge ülkeleri için değil bütün dünya için büyük bir tehdit oluşturuyordu. Oysa Irak’ta olduğu iddia edilen nükleer

silahlar hiç bir zaman bulunamadı. Bunun Irak’ın koalisyon güçleri tarafından işgali için uydurulmuş bir bahane olduğunu ise bugün neredeyse herkes biliyor. Nitekim halihazırda ABD’nin Dışişleri Bakanlığı’nı yapan John Kerry bile Irak Savaşı’nın ‘‘vahim bir hata’’ olduğunu itiraf ediyor. Peki, savaşın gerekçesi ortadan kalktığına

göre ülkesini geçerliliği olmayan gerekçelerle savaşa sokan devlet başkanlarının durumu ne olacak? Söz konusu ‘vahim hatanın’ bedelini kim ödeyecek? Savaşta ve daha sonraki dönemde bölgede hayatını kaybeden on binlerce insanın hesabını kim verecek? Danimarka, 2012 yılında, bu soruların en azından bir kısmına cevap olabilecek bir adım atmıştı. Helle Thorning Schmidt Başbakanlığındaki sol blok hükümeti, Danimarka’nın dahil olduğu Irak ve Afganistan Savaşları’nı incelemek üzere özel bir komisyon kurma kararı almıştı. Söz konusu komisyonun temel görevi Danimarka’nın bu savaşlara katılma gerekçelerini ve savaş sırasında yaşanan insan hakları ihlallerinin nedenlerini sorgulamaktı. Komisyon 3 yıldır çalışmalarına devam ediyor. Şimdiye kadar savaşta yer alan Danimarkalı askerler başta olmak üzere çok sayıda kişi sorgulandı. Sıra ise dönemin hükümet yetkililerine geldi. Bu kapsamda 2001 ile 2009 yılları arasında Danimarka Başbakanlığı yapan Anders Fogh Rasmussen önümüzdeki günlerde komisyon tarafından sorgulanacak. Komisyon tarafından yapılan açıklamada ayrıca dönemin Dışişleri Bakanı Per Stig Möller, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Friis Arne Petersen, Daire Başkanı Peter Taksöe-Jensen ve Başbakanlık Müsteşarı Nils Bernstein’in de ifade vermeye çağrıldığı

ifade edildi. Komisyonun Başkanlığını yapan Michael Kistrup söz konusu sorgulamaların önümüzdeki Kasım ayı içerisinden yapılacağını söyledi. Kistrup Danimarka medyasına yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Komisyonun görevi, ülkemizin Irak ve Afganistan’da savaşa neden katıldığını ve bu iki ülkede görev yapan askerlerimizin esir aldıkları kişilerin akıbetini araştırmaktır. Zamanın Başbakanı Liberal Partili Anders Fogh Rasmussen, Muhafazakar Partili Dışişleri Bakanı Per Stig Möller ve üst düzey bürokratlar, ülkemizin savaşa katılmasındaki yasal dayanağın ne olduğunu komisyona anlatacaklar.” Üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen Danimarka’nın neden Irak Savaşı’na dahil olduğunu sorgulayabilmesi ve bu kapsamda Başbakan dahil çok sayıda üst düzey yetkiliden hesap sorması takdire şayan bir durum. Danimarka’nın halihazırda, hukukun üstünlüğünden, basın özgürlüğüne, demokrasi’den mutluluk endeksine kadar birçok alanda dünyanın zirvesinde yer almasında geçmişini ve yaptığı hataları sorgulamaktan korkmayan bu anlayışın payı çok büyük olsa gerek. Keşke şahsi çıkarları uğruna ülkelerini savaş sürükleyen diğer dünya liderleri de Danimarka’da yaşanan bu gelişmelere bakıp ders çıkarsa.

Med din stemme, vil jeg gøre en forskel for Danmark. » Større fokus på vigtigheden af uddannelse » Eğitimin önemine daha fazla odaklanmak » Bekæmpe fordomme, diskriminering og radikalisering » Toplumda radikalleşme, ayrımcılık ve önyargılarla mücadele etmek » Tandlægeregningen skal afskaffes, så alle får råd til at gå til tandlægen » Diş hekimi faturalarına son vererek herkesin diş hekimine ücretsiz gidebilmesini sağlamak.

» CO2 udslippet skal reduceres, så danskerne kan indånde renere luft » Daha temiz bir hava solumak için karbondioksit (CO2) salınımını azaltmak

» Minimum 3 mio. danskere skal være i arbejde » En az 3 milyon Danimarkalının iş sahibi olması için çalışmak.

Özkan Ekiz


10 İSKANDİNAVYA Ericsson, İsveç’te 5G testlerine başladı 10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

ZAMAN STOCKHOLM

1ağın 2020 yılında ticari olarak piyasaya 5G olarak bilinen yeni nesil mobil

sunulması beklenirken; Ericsson İsveç ve Amerika’da iç ve dış mekân testlerine başladı. Ericsson’un test ettiği bu en yeni 5G teknolojisi ise, bağlantının düşmesine izin vermeden yüksek kapasiteli bir ağ sunuyor. Londra King’s College Kablosuz İletişim Bölümü ve Telekomünikasyon Araştırmaları Merkezi Başkanı Mischa Dohler, konuyla ilgili olarak şunları aktardı: “Yüksek hızlı, son derece güvenilir mobil ağlar; iyi bir internet bağlantısı için temel oluşturuyor. Ericsson’un 5G testleriyle elde edilen daha hızlı data akışı ve kesilmeyen bağlantı gibi sonuçlar, 5G teknolojisinde kullanacağımız yeni iş modellerini de ortaya çıkarmak için çok önemli.”

Sektörde bir ilk: Çok Noktalı Bağlantı ve MIMO Ericsson’un en yeni 5G girişimi aslında bir hayli basit: 5G uyumlu bir cihaz, Çok Noktalı Bağlantı sayesinde farklı 5G baz istasyonlarına aynı anda bağlanabiliyor. Çok Noktalı Bağlantı, akıllı cihaz yer değiştirdikçe bağlantının kopmadan, yüksek kalitede devam edebilmesini de sağlıyor. Akıllı cihaz, bunun yanında Dağıtımlı MIMO adı verilen, birçok farklı veri sinyal setinin aynı radyo frekansı üzerinden aktarımına da olanak sağlıyor. Bu teknoloji ile veri indirme verimliliği %100 artabiliyor. Her iki tekniğin birleştirilmesi durumuna Çok Noktalı Bağlantı ile Dağıtımlı MIMO teknolojisi deniyor. Ericsson 5G Ürün Yöneticisi Dr. Håkan Andersson, “2020’de 5G’nin ticari kullanımına hazır olmak için, araştırma ve geliştirmelerimizi laboratuarın dışına taşıdık. Ericsson’un 5G çalışmalarında kullanılan

Çok Noktalı Bağlantı ile Dağıtımlı MIMO ağ uygulamasını canlı olarak test etmemiz, girişimlerimizin en son örnekleri” dedi. Çok Noktalı Bağlantı ile Dağıtımlı MIMO, ağ ile akıllı cihaz arasındaki bağlantıyı kontrol etmek için, henüz standartlarda yer almayan, ileri düzeyde sinyalizasyon methodları kullanıyor. Dolayısıyla günümüzde LTE teknolojisi gelişmeye ve geleceğin 5G ağlarının önemli bir parçasını oluşturmaya devam

ederken; ayrıca, ağ ile akıllı cihaz arasında sinyalizasyon, yeni modülasyon teknikleri ve yazılım tabanlı inovasyonları da içeren yenilikçi hava ara yüzlerine sahip olacak. . “NX” olarak adlandırılan Ericsson’un 5G hava ara yüz girişimi bahse konu Çok Noktalı Bağlantı ile Dağıtımlı MIMO gibi teknolojileri kapsıyor. 5G, cihazlardan mobil erişime, IP çekirdekten ve bulut teknolojilerine kadar geleceğin tüm haberleşme ekosistemini

kapsayacak. Ericsson’un en yeni 5G test şebekesinin odağında ise iç ve dış mekânda mobil cihazlarla radyo erişim şebekesi arasındaki haberleşme yer alıyor. Ericsson’un 5G uyumlu mobil cihazları ve radyo istasyonlarını da içeren 5G ağ testleri Teksas Plano ve İsveç Stokholm’de gerçekleştiriliyor. Ericsson, canlı testlere tanıklık etmek üzere mobil operatörleri, üniversite mensuplarını, teknoloji medyasını ve tüm ekosistem paydaşlarını ağırlıyor.

Danimarka’da Müslüman mezarlığına çirkin saldırı Danimarka’da 18 Haziran’da gerçekleştirilecek genel seçimlere az bir süre kala Kopenhag’daki Brondby Müslüman mezarlığına çirkin bir saldırı gerçekleştirildi. ZAMAN KOPENHAG

1kimliği belirsiz kişiler Brondby semtin-

Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da

deki Müslüman mezarlığına saldırdı. Mezar taşlarını kıran ve mezarlardaki çiçekleri koparıp atan saldırganlar, Danimarka’da büyük tepkiye neden oldu. Çok sayıda politikacı saldırıyı kınayan açıklamalar yaparken sosyal medya üzerinden ‘Hepimiz Müslümanız’ mesajları verildi. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Kopenhag Polis Teşkilatından Kim Madsen yaklaşık 50 mezarın tahrip edildiğini söyledi. Olayın cumartesi gecesi 11 sularında meydana gel-

Özlem Çekiç

diğini belirten Madsen, ‘‘23:36’da bir kişinin mezarları tahrip ettiğine dair bir ihbar aldık. Olay yerine gittiğimizde 50 kadar mezarın tahrip edildiğini gördük.’’ dedi. Saldırganların henüz bulunamadığını belirten Madsen, bununla birlikte konuyla ilgili geniş çaplı bir soruşturmanın başlatıldığını söyledi.

Özlem Çekiç: Asla haklı gösterilemez Saldırının akabinde Facebook üzerinden bir açıklama yapan milletvekili Özlem Çekiç, ‘‘Bu saldırı karşısında yapacağımız en kötü şey onu görmezden gelmek yada, ‘Onlar başlatmıştı’ gibi sözlerle haklı göstermeye

Zenia Stampe

Özkan Koçak

çalışmak. Şiddet, hakaret ve karalama kampanyaları asla savunulamaz.’’ dedi.

Zenia Stampe: Hepimiz Müslümanız Radikal Partili politikacı Zenia Stampe ise söz konusu saldırıya, ‘Bugün Hepimiz Müslümanız’ diyerek tepkisini gösterdi. Stampe, ‘‘Danimarka Müslümanları uzun zamandan beri bu tür saldırıların hedefi oluyor ve toplumun geri kalanı bu saldırıları görmezden geliyor yada küçümsüyor. İslamofobi’nin Danimarka’da yükseldiğini kabul etmeliyiz. Bazı çevrelerin İslamofobi’yi artırmak için çalıştığını anlamalıyız. Ve buna engel olmak için sorumluluk almalıyız artık.’’ dedi.

Ömer Çiftçi

Özkan Koçak: Mezarlığın güvenliği arttırılmalı Sosyal Demokrat Partili milletvekili adayı Özkan Koçak ise saldırının akabinde mezarlığı ziyaret ederek gül bıraktı. Söz konusu saldırının dengesi bozuk insanlar tarafından yapıldığını belirten Koçak, ‘‘Bir eğitim sorunu var yada dengelerinin bozuk olması gerekiyor. Bu tür saldırılar kiliselere de yapılıyor. Bunu kışkırtmak için kullanılıyor olabilir. Sağduyulu olmak lazım. Ancak şurası da kesin ki mezarlığın daha güvenli bir hale getirilmesi gerekiyor.’’ dedi.

Ömer Çiftçi: Bu çirkin bir saldırı, kınıyorum Liberal Parti’nin (Venstre) Kopenhag çevresindeki milletvekili adaylarından Ömer Çiftçi ise saldırının akabinde yaptığı açıklamada Müslümanları sağduyulu olmaya davet etti. Çiftçi, ‘‘Danimarka daha dün anayasa günü kutlandı. Bütün politikacılar anayasa ile ilgili konuşma yaptı. Anayasanın, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve din özgürlüğü gibi özgürlüklere atıfta bulunan maddelerinden gururla bahsedildiği bir günün gecesinde Brondby’de Müslüman mezarlığına saldırı oldu. Bu çirkin bir saldırı. Kınıyorum. Öte yandan bu saldırının küçük bir kesim tarafından yapıldığının bilinmesi gerekiyor. Danimarkalıların çoğunun bu saldırıya tepki gösterdiğini düşünüyorum. Sağduyuyu korumak lazım.’’


11 İSKANDİNAVYA

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

SERDAL BENLI:

Bu seçimler tarihi bir öneme sahip

Danimarka’da 18 Haziran’da gerçekleştirilecek genel seçimlerdeki Türkiye kökenli adaylardan biri de Serdal Benli. Sosyalist Halk Partili (SF) olan Benli, bu seçimlerin tarihi bir öneme sahip olduğunu düşünüyor. Benli, “Sağ bloğun seçimi kazanması demek Danimarka’da refah devletinin altına bomba koyulması demek.” diyor. Kendisiyle seçim öncesinde Danimarka’nın durumunu seçimi kazanması halinde yapacaklarını konuştuk. ZAMAN KOPENHAG

1bir seçim zaferinin 2001 yılında kazanDanimarka’da sağ bloğun elde edeceği

dıkları gibi bir zafer olmayacağını belirten Benli, “Şimdi yabancı karşıtı Danimarka Halk Partisi neredeyse iki katına çıkmış durumda. Öte yandan refah devletini bitirmek isteyen Liberal Birlik Partisi yükseliyor. Bu ikisinin etkili olacağı bir seçim galibiyeti Danimarka için çok kötü olur. Refah devletinin altına bomba koyulmuş olur.” diyor. Halihazırda Danimarka’da yaşayan yabancı kökenlilerin seçime yönelik pozitif bir ilgisi olduğunu belirten Benli, ancak bu ilginin seçim günü sandığa gitmelerini sağlayıp sağlamayacağından emin olamadığını söyledi. Herkesin vatandaşlık görevi olan oy kullanma hakkını yerine getirmesi gerektiğinin altını çizen Benli, “4 yılda bir en azından yarım saat ayırıp oyumuzu kullanmalıyız. Biz kullanmazsak başkaları kullanıyor ve bizim adımıza hiç istemediğimiz şeyleri yapıyorlar. Biz buradayız, buranın demokrasisine sahip çıkmalıyız.” dedi. Danimarka Halk Partisi’nin yabancılara yönelik korkuyu sürekli beslediğini ifade eden Benli, “Bu korku duvarını aşmak bizim elimizde. Müslümanlara çok görev düşüyor. Radikalizmden uzak duran ılımlı insanlar aslında büyük bir bölümü oluşturuyor. Ra-

dikaller ise küçük bir bölüm ancak gündem oluşturuyorlar. Ilımlı insanlar daha çok sesini çıkarmalı. Bu anlamda da daha fazla rol modele ihtiyaç var.” dedi. Parlamentoya seçilmesi halinde üzerinde çalışacağı öncelikli konunun “aile” olduğunu belirten Benli, “Günümüzde aileler üzerinde büyük bir baskı var. Ben esnek çalışma saatleri sistemini kurarak bu baskıyı azaltabileceğimize inanıyorum. Sendikaların ve iş kurumlarının katkısıyla yeni bir sistem kurulabilir. Öte yandan çocuk yurtlarında pedagogların sayısı yetersiz. Bu düzeltilmeli.” dedi. Üzerinde çalışmak istediği diğer bir konunun ise “radikalizm” olduğunu ifade eden Benli gençlerin radikal grupların ağına düşmesinin engellenmesi gerektiğini söyledi. Bunun için cami imamlarına büyük bir sorumluluk düştüğünü belirten Benli, “Danimarka’da doğup büyüyen gençleri anlayacak onların zeminini tanıyacak imamların olması gerekiyor. Bunun için devlet elini taşın altına koymalı ve imamların burada eğitilmesini sağlamalı. Bu aynı zamanda devletin Müslümanlara bu ülkeye ait olduklarını gösterdiği güzel ve sembolik bir mesaj da olur.” dedi. Sosyal demokratları gerçek sosyal demokrat çizgiye çekebilmek için sol partilerin Herkesin vatandaşlık görevi olan oy kullanma hakkını yerine getirmesi gerektiğinin altını çizen Serdal Benli, “4 daha güçlü olması gerektiğini vurgulayan yılda bir en azından yarım saat ayırıp oyumuzu kullanmalıyız. Biz kullanmazsak başkaları kullanıyor ve bizim Benli, “İnsanlarımız sağ duyulu hareket etmeli ve kollektif bir şuurla oylarını kullanadımıza hiç istemediğimiz şeyleri yapıyorlar. Biz buradayız, buranın demokrasisine sahip çıkmalıyız.” dedi.

Love is a Verb belgesel filmi Göteborg ve Malmö’de gösterildi Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’ni anlatan ‘Love is a verb’ filminin Malmö gösterimi yapıldı. 1Merkezi Stockholm’de bulunan İsveç-Türk Dernekleri Federasyonu (FEDESTA) çatısı altında faaliyet gösteren Dialog Slussen ve Malmö Akademiska dernekleri tarafından ABF’in destekleriyle organize edilen gösterim Panorama Sineması’nda yapıldı. Belgeselin yapımcılarından Kenneth L. Hunter’ın da katıldığı gösterime çok sayıda kişi katıldı. Dünyada en fazla merak edilen İslami hareketlerin başında gelen Hizmet Hareketi son dönemde çeşitli belgesellere de konu oluyor. Bunlardan biri Holywood’un tanınmış yönetmenlerinden Terry Spenser Hessler’in yönettiği ve Asley Judd’u seslen-

dirdiği ‘Love is a Verb’ belgeseli. Hizmet Hareketi’ni değişik ülkelerde hizmet eden gönüllülerin hikayeleri üzerinden anlatan belgesel ayrıca hareketin ilham kaynağı olan Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hayatına da ışık tutuyor. Malmö’de yapılan gösterim sayesinde katılımcılar hem Hizmet Hareketi hem de bu hareketin kurucusu olan Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında detaylı bilgi edinme fırsatı buldu. Gösterim sonrasında ise belgeselin yapımcılarından Kenneth L. Hunter soruları cevapladı. Samimi üslubuyla izleyicilerin takdirini kazanan Hunter, film sonunda herkesi tek tek uğurlamayı da ihmal etmedi. Film bir gün sonra Göteborg’da da kentin tarihi halk tiyatrolarından Haga

Love is a Verb’in İzlanda galası yapıldı AHMET ÖZDILEK REYKJAVIK

1faaliyet gösteren Horizon Derneği,

İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te

yönetmenliğini Terry Spencer Hesser in yaptığı ‘Love is a Verb’ belgeselinin galasını gerçekleştirdi. Galaya İzlandalı ve farklı kültürlerden yoğun bir katılım vardı. Galaya misafir olarak katılan filmin yapımcılarından Keneth L. Hunter misafirlerle soru cevap faslında biraraya geldi. Filmin galasına resepsiyon ve karşılıklı

tanışma ile başlandı. Daha sonra film gösterimi ve soru cevap faslından sonra katılımcıların röportaj faslı ile son buldu. İzlanda'da faaliyet gösteren sivil toplum dernekleri temsilcilerinin katılımı ‘Love is a Verb’ galasına renk kattı. Sivil toplum derneklerinin aslında nasıl bir etkiye sahip olduğunun çok güzel bir anlatımı olan film katılımcılar tarafından büyük takdirlerle karşılandı. Ayrıca İzlanda’daki yabancı konsolosluk ve büyükelçilik temsilcilerinin de katıldığı gece misafirler tarafından çok

beğenildi. Programın soru cevap kısmında duygulu ve espirili anlar yaşatan Keneth, seyirciler tarafından büyük alkış aldı. Üniversiteli gençlerin özellikle vurguladığı iyilik ve yardımlaşma adına insanı ön plana alan bu filmin temsil ettiği değerlerin takdir edildiği vurgulandı. Soru cevap kısmında yaşanan güzel anlardan biri de seyircilerden Rauan Meirbekova’nın filmle birlikte kendi hayat hikayesini izlediğini belirtmesi oldu.


12 İSKANDİNAVYA

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

QASAM AHMAD:

24 yaş kuralı ve bağlılık şartını kaldırmak istiyoruz

Danimarka’da 18 Haziran’da gerçekleştirilecek genel seçimler öncesinde yapılan son anketler geçtiğimiz yıl kurulan Alternatif Parti’nin yüzde 2’lik seçim barajını geçeceğini gösteriyor. Bir dönem Radikal Parti’de Kültür Bakanlığı yapan Uffe Elbaek tarafından kurulan partinin milletvekili adaylarından biri Pakistan asıllı Müslüman politikacı Qasam N. Ahmad. (Kasım N. Ahmet) Kendisiyle Alternatif Parti’yi ve milletvekili adayı olarak gündeme getirmek istediği konuları konuştuk. belirten Ahmet, “İstatistiklere bakarsak bir neslin eğitimi bıraktığını görüyoruz. Durum çok vahim; çoğu göçmen kökenli olmak üzere birçok öğrenci eğitimi bırakıyor. Mevcut politikacılar bunun öğrencilerin kültürü yada diniyle ilgili olduğunu söylüyor. Ancak bu doğru değil. Araştırmalar bunun sosyal bir sorun olduğunu gösteriyor. O yüzden bu sorunun üzerine odaklanmamız gerekiyor.

ZAMAN KOPENHAG

1Ahmet’e göre halihazırda ülkenin en Danimarka’da doğup büyüyen Kasım

önemli sorunlarından biri eğitim. 3 çocuk babası olan Ahmet’in politikaya giriş nedeni de bu. Kendisine göre başta göçmen kökenliler olmak üzere çocuklara eğitimde fırsat eşitliği sunulmalı. Staj yeri bulmadığı için eğitimini tamamlayamayan göçmen kökenli gençlerin bulunduğunu belirten Ahmet, bunun Danimarka için kabul edilemez olduğunu söyledi. Aynı ayrımcılığın iş sektöründe de bulunduğunun altını çizen Ahmet, adı yada etnik kökeni yüzünden iş dünyasından dışlanan yada işe alınmayan insanlar olduğunu bu sorunun çözülmesi için çalışacağını söylüyor. Alternatif Parti’nin herkese açık bir parti olduğunu ve herkesin görüşüne değer verdiğini belirten Ahmet, “Bu yüzden Alternatif Parti’deyim. Parti politikalarını belirlemek için sürekli kamuoyuna açık toplantılar düzenliyoruz ve bu toplantılarda farklı görüşleri dinliyoruz. Bence demokrasi budur. İnsanlarla konuşmak. Alternatif Parti’nin en önemli yönü bu bence.” dedi. Milletvekili seçilmesi durumunda entegrasyon ve katılım konularında söz sahibi olmak istediğini belirten Ahmet, “Altenatif Parti İslam dostu bir parti haline gelebilir. Bunun için çalışacağım. Farklılıkların bir kazanım olduğuna inanıyoruz.” diyor. Halihazırda Danimarka’nın en önemli sorununun kaybolan nesiller olduğunu

Anadil eğitimi Anadil eğitiminin ehemmiyetinin altını çizen Ahmet, “2011 yılında Kommunal Forskning tarafından yapılan bir araştırma anadil eğitimi alan çocukların Danca ve Matematik derslerinde daha başarılı olduğunu ortaya çıkardı. Oysa Danimarka’da uzun süreden beri anadil eğitimine destek verilmiyor. Bazı belediyeler kendi cabalarıyla destek vermeye çalışıyor ama genelde bu destek yok. Biz parti olarak bunu değiştirmek istiyoruz.” dedi.

24 yaş kuralı ve bağlılık şartını kaldırmak istiyoruz

Pakistan asıllı Qasam Ahmad “Kobenhavn Omegn” bölgesinden Alternatif Parti’nin milletvekili adayı.

Danimarka’da halihazırda uygulanan 24 yaş kuralının sadece göçmenleri değil Danimarkalı çok sayıda insanı da mağdur ettiğini belirten Ahmet, bu kanunu ve bağlılık şartı getiren kanunu değiştirmek istediklerini söyledi. İnsanların büyük bir bölümünün haklarını bilmediğini belirten Ahmet, bunu parti olarak kuracakları “vatandaş akademileri” aracılığıyla aşmayı planladıklarını ve çocuklar ve yetişkinlere haklarını öğreteceklerini söyledi.

TÜRKIYE’DE BULUNAN STOCKHOLM BELEDIYE BAŞKANI LIVH:

Seçimlerde açıkça hile yapıldı MENAF ALICI STOCKHOLM

1edilmesi, İsveç basınında büyük yankı buldu.

Seçimlerde gözlemci olarak Türkiye’de bulunan gözlemcilerin ölümle tehdit

Gözlem için Türkiye’ye gelen Stockholm Belediyesi’nin konut ve demokrasiden sorumlu Belediye Başkanı Ann-Margarethe Livh, seçimlerde “açıkça hile yapıldığını” kaydetti. Livh, İsveçli iki seçim gözlemcisinin Bingöl’de “otomatik silahlı askerler tarafından” ölümle tehdit edildiğini belirtti. Bütün İsveç medyası, “ölüm tehdidi” açıklamasını flaş haber olarak verdi.

ŞOKE EDİCİ BİR DURUM İsveç’in Dagensnyheter gazetesine açıklamada bulunan Belediye Başkanı AnnMargarethe Livh, “Otomatik silah taşıyan üniformalı askerler, arkadaşlarımıza ‘Bölgeyi terk etmeniz için iki dakikanız var’ dedi. Uluslararası seçim gözlemcilerinin ölümle tehdit edilmeleri, demokrasiye karşı da ciddi bir tehdittir. Bu hem şoke edici hem de üzücü bir durumdur” diye konuştu. Seçimlerde açıkça hile yapıldığını söyleyen Başkan Livh, “Bariz seçim hileleriyle karşılaştık. Bir seçim lokalinde gelen bir seçmene, bir bayan görevlinin oy pusulasında bir noktayı işaret ederek ’buraya basın’ dediğine şahit olduk. Bunu söylediğimizde de dışarı atıldık” dedi.


13 İSKANDİNAVYA Srebrenitsa Soykırımı kurbanları 20. yılında başkent Oslo’da anıldı

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Srebrenitsa Soykırımı 20.yılı anma töreninde konuşan Bosna Hersek Başbakanı Denis Zvizdiç, ‘’Nasıl olurda diğer sivil ülkeler böyle bir soykırıma izin verir.’’ dedi. ENGİN TENEKECİ OSLO

1kaybeden kurbanlar, 20. yılında başSrebrenitsa Soykırımı’nda hayatını

kent Oslo’da anıldı.Norveç Bosna Hersek Federasyonunu’nun Gamle Logen Salonu’nda düzenlelediği anma törenine, başta Norveç Başbakanı Erna Solberg olmak üzere Bosna Hersek Başbakanı Denis Zvizdiç, Norveçli diplomatlar, siyasetçiler, Norveç ve Bosna Hersek medyası, Norveç içi ve dışından birçok Boşnak da katıldı. Törenin yapıldığı salonun içi ve dışında yoğun bir güvenlik önlemi oluşturuldu. Törene yoğun bir katılımın olması dikkat çekti. Tören resepsiyonunda Srebrenitsa Soykırımı’nı temsil eden bir resim galerisi de sergilendi. Profesyonel opera sanatçılarının sergilediği canlı performans yoğun ilgi gördü Törende bazı Norveçli Boşnakların giydiği Osmanlı fesi dikkatlerden kaçmadı. Norveç Boşnak İslam Derneği din görevlisi Senaid Kobilica, Fatiha’nın kısa bir mealini yaptı. Norveç BaşbakanıErna tören konuşmasında, Srebrenitsa Soykırımı’nın hatırlanıldığında düşüncelerin ilk olarak katliamda hayatını kaybeden yetişkin erkek ve çocuklara, eşlerini ve oğullarını kaybetmiş kadınlara ve bir birinden koparılmış ailelere gittiğini söyledi. Solberg,, katliamından hemen sonra uluslararası toplumun bu gibi katliamın bir daha asla vuku bulmaması konusunda kararlı olduğun hatırlattı. Norveçli Başbakan şöyle devam etti: ‘’Srebrenitsa Soykırımı’nı hatırladığımız aynı anda, orada neler olduğu da öğrenmek zorundayız. Daha önce de dediğimiz gibi: Bir daha asla.

Programın misafir katılımcısı Bosna Hersek Başbakanı Denis Zvizdiç, 20 yıl önce yaşanan Srebrenitsa Soykırımı’nın büyük bir acıya neden olduğunu dile getirdi. Dediklerimizi relaize edecek bir gelecek inşa edebileceğimize inanıyorum.’’ Bosna Hersek Başbakanı Denis Zvizdiç ise, 20 yıl önce yaşanan Srebrenitsa Soykırımı’nın büyük bir acıya neden olduğunu dile getirdi. Zvizdiç, Avrupa’nın gözü önünde böyle bir soykırımın nasıl mümkün olduğu meselesinin hala cevabının arandığının

altını çizdi. Boşnak Başbakan, Srebrenitsa Soykırımı’nı, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan en büyük soykırım olarak niteledi. Diğer sivil ülkelerin böyle bir soykırıma nasıl izin verdikleri konusuna da değindi. Denis Zvizdiç, Bosna Hersek’in coğrafi ve ekonomik olarak, yavaş ve emin bir şekilde Avrupa ülkeleri ailesine girdiğini belirtti.

Gamle Logen Salonu’nda düzenlelediği anma törenine, Norveç Başbakanı Erna Solberg ve Bosna Hersek Başbakanı Denis Zvizdiç katıldı. Zvizdiç, Srebrenitsa’da yaşanan soykırımı unutmayacaklarını kaydederek şöyle devam etti: ‘’Bosna halkına karşı yapılan soykırım ve cinayetler unutulduğunda, bu, tekrardan yeni bir soykırım ve cinayetlere yol açar. Yol açmaması için de bu soykırımlarının unutulmaması gerek.’’

Mehmet Toy Aile Uzmanı

Ramazan ayını çocuklara coşkuyla yaşatmak Büyükler için Ramazan ayı önemli olduğu kadar, çocuklar açısından da bir o kadar önemlidir. Çocuklar Ramazan ayının gelişini hasretle beklerler; özellikle bir önceki Ramazan ayında iftarıyla, sahuruyla, teravihiyle, okunan Ku’an- ı Kerim’iyle, birlikte söylenilen salât-ü selâmıyla güzel anılar yaşatılmışsa! Herhangi bir şeye ilgi ve merak duymadan onu elde etmek adeta mümkün değildir. Çocuklar Ramazan ayında, anne babalarından başta oruç olmak üzere, Ramazan ayına has vecibelerin yerine getirilecek olunmasının heyecanını görmelidirler. Anne baba “Nerden geldi bu Ramazan! Bu sıcakta, üstelik bu uzun günlerde nasıl oruç tutacağız!” yerine, “İyi ki geldin on bir ayın sultanı” diyerek, bu kutlu ayı sevinçle karşıladıklarını çocuklarına yansıtmalıdırlar. Ramazan ayı gelmeden önce evde bir tatlı telaş yaşanmalı ve bu telaş çocukların dikkatini çekecek şekilde ortaya konmalıdır. Konmalıdır ki çocuk, bu değişimi görsün ve merak etsin; sonra da merak ettiği bu şeyleri öğrenmeye çalışsın. Bu kutlu ayın verimli ve bereketli geçmesi adına bir takım ön hazırlıkların yapılması gerekmektedir. Bunları kısaca sıralayacak olursak:

Bilgilendirmeler yapın. Ramazan ayı ile alakalı bir aile toplantısı yaparak, bu ayda nelerin yapılacağına, nelerin yapılmayacağına dair çocukla istişare yapın. Başta oruç olmak üzere iftarlar, sahurlar, kılınan teravihler, verilen sadakalar, fitre ve zekâtlar hakkında çocuğu bilgilendirin ve bu ayın nasıl idrak edilmesi gerektiğini çocuğa, onun anlayacağı bir üslupla anlatın. Evinizi süsleyin. Ramazan ayının farkını, evinizde yaptığınız bir takım değişikliklerle çocuğunuza hissettirin. Evinizi Ramazan ayının manasına uygun olarak süsleyin; mahyalarla donatın ve Ramazan ayına has “Hoş geldin Ramazan!” gibi yazıları evinizin bazı yerlerine asarak, bu ayla alakalı bir takım İslami şiarları çocuğunuzun zihnine kazıyın. Alışverişi beraber yapın. Çocuklar Ramazan ayının gelmesini iple çekerler. Bu bekleyişin heyecanını artırmak için, Ramazan ayı süresince ihtiyaç olan bir takım gıda alışverişlerini çocuklarınızla beraber yapın. Ayrıca bu ayın hatırası olarak çocuklarınıza yeni elbiseler, ayakkabılar alarak onların bu kutlu ayı sevmesini sağlayın. İftarları planlayın. Çocuklar fıtratlarının gereği olarak evlerine misafirlerin gelmesini

çok isterler. Ramazan ayı, bir yönüyle misafirperverliklerin sergileneceği en güzel zaman dilimleridir. Yakın dost ve akrabalara verilecek olan iftar ve sahurlar bir yönüyle onların ziyarete gelmesine vesiledir. İftar ve sahurlar Ramazan ayı boyunca gerekirse her gün verilerek, dostlukların artması ve sevapların kazanılmasına vesile kılınmalıdır. Genelde biz büyükler, dost ve akrabalarımızı iftar ve sahurlar için davet ederiz, ancak çocuğumuzun arkadaşlarını pek hesaba katmayız. Bu hususta çocuklarınızı da hesaba katarak sadece onların katılacağı iftarlar verin. Bu iftarların organizesini de çocuğunuza yaptırın. İftara katılan çocuklara hediyeler vererek arkadaşlıkların pekişmesine yardımcı olun. Orucu nazara verin. Küçük çocuklar genelde büyükler oruç tuttuğu için oruç tutmak isterler. Eğer çocuklarınız size uyarak oruç tutmak isterlerse, bu isteklerini geri çevirmeyin ve tutabileceği kadarıyla üç beş gün de olsa oruç tutmaları gerektiğini söyleyin. Tuttuğu oruçlardan dolayı tebrik edin ve gerekirse ödüllendirin. Eğer çocuk, çok küçük olup oruç tutamayacak yaşta ise ve buna rağmen illa da oruç tutacağım diyorsa onu bu zevkten mahrum etmeyin, öğleye kadar da olsa orucunu tutmasına

müsaade edin. Kur’an-ı Kerim’e teşvik edin. Bir Müslümanın hayatında Kur’an önemlidir ve onsuz hayat olmaz. Kur’an-ı Kerim Ramazan ayında indi ve her Ramazan’da tazeliğini bize hissettirmektedir. Öyleyse bunu bir fırsat bilerek çocuğunuzu Kur’an-ı Kerim okumaya teşvik edin. Mümkünse hatim yapmasını söyleyin, değilse kendi aranızda ailecek paylaşım yaparak çocuğunuzu da bu işin içerisine dâhil edin. Eğer çocuğunuz Kur’an okumasını bilmiyorsa, öğrenmesi için ona yardımcı olun. Teravihten bahsedin. Çocuğunuza, Camii’lerde salat-ü selamlarla gürül gürül kılınan teravih namazından bahsedin ve mümkünse teravih coşkusunu Camii’lere giderek yaşatmaya çalışın. Teravihe teşvik için de hediyeler vererek devamlılığı sağlayın. Programları gözetin. Ramazan ayı boyunca maneviyat eksenli programları kaçırmamaya çalışın. Bu programlara yer yer çocuğunuzla beraber iştirak edin. Özellikle Ramazan ayının başlamasıyla beraber, bu ayın mahiyetine uygun gazete, televizyon, radyo ve internet gibi basın yayın organlarından istifade etmeye çalışın.


10 - 16 HAZİRAN 2015

“Bunu (Yeni Türkiye) söyleyen ya megalomandır, ya tamamen cahildir yahut tımarhaneliktir.”

GAZETECİ DEĞİL JURNALCİ VE MÜFTERI

İLBER ORTAYLI Tarih profesörü

“Vallahi ve billahi (MİT TIR’larındaki) o silahlar Türkmenlere gitmiyordu.”

TUĞRUL TÜRKEŞ Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı

BIRLEŞMIŞ MILLETLER’IN DE GÜNDEMINDE

MİT TIR’LARI OLAYI DERİNLEŞİYOR Ocak 2014’de Adana ve Hatay’da ihbar gereği durdurulan ve MİT’e aitliği ileri sürülen TIR’larla ilgili tartışma derinleşiyor! 29 Mayıs 2015’te Can Dündar’ın yönetimindeki Cumhuriyet Gazetesi’nin Adana’daki TIR’larda silah ve mühimmat taşındığının görüntülerini yayımlamasını takiben konu, Birleşmiş Milletler’in (BM) de gündeminde. Materyallerin Suriye’deki iç savaşa gittiği sabitleşirse, sorumluların Lahey’de yargılanabileceği ileri sürülüyor. Türkmenler kendilerine -ne insani yardım ne de silah- herhangi bir unsur ulaşmadığını söylüyor. “Bu haberi özel haber olarak yapan kişi (Dündar) de bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu.” ifadeleriyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da olaya müdahil. “Ağır müebbet, müebbet ve ilave 40 yıl hapsi istenen” Dündar’a göre Erdoğan’ın sözlerinin ardından jet hızıyla soruşturma başlatılması “suçlulardaki telaşın” göstergesi: “Bizi caydırmaya ve yıldırmaya yetmez.” Ve 2 Haziran’da yönelttiği 20 sual cevaplanmalı. Birkaçını alıntılayalım: “Davutoğlu, ‘Yardım,

Özgür Suriye Ordusu ve Suriye halkı içindi.’ dedi. Ertesi gün, ‘Bayırbucak Türkmenlerine gidiyordu.’ diye düzeltti. Ne oldu fikir değiştirdi?”, “Silahlar Türkmenlere gidiyorsa neden onlara yakın sınır kapısı yerine, Nusra Cephesi kontrolündeki Reyhanlı tercih edildi?”, “Sahi, Hakan Fidan neden istifa etmişti? Bu operasyonun deşifre olmasında, MİT içinde bu kanunsuzluklardan rahatsız olan kadroların payı var mı?” Bu arada Dündar’a destek mesajları da birbirini izliyor. En son Prof. Dr. Ali Nesin, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Prof. Dr. İlhan Tekeli, Osman Kavala ve Prof. Dr. Nermin Abadan Unat gibi isimlerin de aralarında yer aldığı 400 akademisyen, hukukçu, yazar, sanatçı ve insan hakları aktivisti, ‘Biz Yurttaşlar” başlıklı bildiriyle “Bir süre önce Suriye’ye malzeme taşıyan MİT TIR’larının aranmasının engellenmesiyle başlayan ve kamuoyundan gizlenerek devlet sırrına dönüştürülmeye çalışılan karanlık gelişmelerin açığa çıkarılmasını istiyoruz.” dediler.

Hasan Karakaya

“(TIR’ların) İçinde silah yoksa, (Cumhuriyet’in yayımladığı) bu görüntüler sahte ise neden devlet sırrı diyorlar?”

METİN FEYZİOĞLU Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı

“Ortaya çıktı ki Cumhurbaşkanı’nın derdi barış değil oydu. Seçimde oy getiriyorsa barış kıymetlidir.”

Yeni Akit yazarı Hasan Karakaya, son derece çirkin bir gammazlama olayına imza attı. “Sağlık Bakanlığı paralelle mücadeleden muaf mı?” diyerek Fethullah Gülen Hocaefendi’nin avukatı Nurullah Albayrak’ın eşini açık hedef gösterdi. Anında Nurhan Albayrak, bakanlık uhdesindeki Tüberküloz Referans Laboratuvarı’ndaki görevinden alındı. Bunca yalanın dolanın yanında jurnal de nedir ki demeyin? Merhum Mehmet Akif’in ‘kürsülerin en yükseği’ sıfatını layık gördüğü gazetecilik en onurlu işlerdendir. Yazık, hem de çoooook! Hasan Karakaya ayrıca, AKP’ye oy vermeyeceklerini açıklayan Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın yıllar önce hayatını kaybeden kızıyla ilgili iftirada da bulundu.

ALTIPARMAK’TAN ERDOĞAN’A ÖRGÜT GÖNDERMESİ Yargılandığı davada, örgüt kurup usulsüz dinlemeler yapmak ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmekle suçlanan Emniyet’in eski İstihbarat Daire Başkanı Ömer Altıparmak’tan duruşmada tarihî sözler: “Buradaki sanıkların hepsi amiri olduğum daireye benden önce atanmışlardır. Örgüt kuruldu ben başına mı atandım? O zaman beni örgüte Recep Tayyip Erdoğan atadı.”

SELAHATTİN DEMİRTAŞ Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı

FACEBOOK PAYLAŞIMI YÜZÜNDEN 30 YILLIK İMAMA İHRAÇ Diyanet İşleri Başkanlığı Atama ve Yer Değiştirme Kurulu, 7 Nisan 2015 tarihli kararıyla, Çankırı’daki Yukarı Mahalle Camii’nde görevli 30 yıllık imam Hasan Çalışan’ı başkanlıktan attı. Dayanak yaptığı 633 sayılı kanunun 25’inci maddesinde belirtilen siyaset yasağını ihlal ettiği kanaatine varılmıştı. Olayın aslı neyde peki, kurulun iddiası doğru muydu? 30 Mart 2014 yerel seçimleri sonrası Facebok hesabından başka bir şahsın “Biz 10 yılda 7 sülalesini devlet imkânları ile zengin

edenlerden değil, bir ömür her şeyi feda edenlerin yanındayız.” mesajını paylaşmış Çalışan. Şimdiye dek hiçbir cezası yok, sicili tertemiz. Müfettişler paylaşımlarının ihracına sebep olduğunu söylemişler kendisine. Karar eline ulaşmadan bir hafta evvel emekliliğini istemiş ama nafile. Hem bu hakkı elinden alınmış hem de işine son verilmiş. Adli mercilerden umutlu: “Hakkımı mahkemede arayacağım, adaletin yerini bulacağına inanıyorum. İl Müftülüğünden konuya dair çıt


ŞIFANIZ DOĞAL OLSUN


10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Elma büyüklüğünde bir siyah turp ve limonun kabukları rendelenir. 2 tatlı kaşığı toz zencefil, 3 tatlı kaşığı kara kovan balı ve yarım limon suyu ile karıştırılarak macun haline getirilir. Sabah, öğle ve akşam yemeklerinden 2 saat sonra olmak üzere, günde 3 defa 1 tatlı kaşığı yenilir. Macunu yedikten sonra 45 dakika başka hiçbir şey yenilmemeli içilmemeli. Sinüzit kürü 75 gün uygulanmalı. Eğer burun tıkanıklığı varsa macunun yanında burun tıkanıklığı için bitkisel burun damlası da kullanılabilir.

1 adet kırmızı pancar, 1 havuç ve 1 tane kırmızı elma, katı meyve sıkacağından geçirilir. Elde edilen meyve suyu ağzı kapalı olarak 30 dakika buzdolabında bekletilir. Kahvaltıdan 20 dakika önce içilir. Ailesinde kanser hastası olanlar senede 3 kez kırmızı kürü tatbik etmeli. Her bir kür dönemi 30 gün olmalı. Bu kür, aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendirir ve mide ülserine karşı etkilidir.

K ay n a m a kta olan 250 ml (bir su bardağından biraz daha fazla) içme suyunun içine 1 tatlı kaşığı hayıt otu tohumu atılır. 3 dakika kısık ateşte kaynatılır. Kapağı örtülerek 5 dakika demlenmeye bırakılır. Süzülür ve sıcak olarak içilir. Sabah akşam günde 2 kez taze hazırlanıp tüketilmeli.

ZEYNEP KAÇMAZ

1

Kemik erimesi için hayıt otu çayı

897’de aspirinin icat edilmesiyle hayatımıza girmeye başladı kimyasal ilaçlar. 118 yıl gibi kısa bir geçmişe sahip olsalar da onlara çok alıştık. Ağrı kesici almadan, ilaç kullanmadan bir haftamız bile geçmiyor çoğumuzun. Hem de yan etkilerini bilmemize rağmen... Haliyle ilaçsız yaşayamayacağımızı düşünüyoruz. Tam da bu noktada fitoterapi (bitki bilimi) uzmanlarından farklı bir ses yükseliyor. Onlar ilaçsız yaşamın mümkün olduğunu söylüyor. Bu görüşü savunanlardan biri de Dr. Ümit Aktaş. İnsanların 200 bin yıl boyunca hastalıklardan korunmak ve iyileşebilmek için

100 gram siyah üzüm çekirdeği havanda iyice dövülür. Cam bir kavanoza alınır ve 1 su bardağı dolusu kara kovan balı eklenir. Tahta bir kaşıkla karıştırılır. Kapağı kapatılarak ılık ve loş bir ortamda 9 gün bekletilir. Sabah kahvaltısı ve akşam yemeğinden 30 dakika önce 1 yemek kaşığı yenilir. Bu kür, pankreans ve kolon kanserlerinde faydalıdır.

bitkileri kullandığını, beslenmesini düzenlediğini belirten Dr. Aktaş iddiasını şöyle sürdürüyor: “Kimyasal tıbbın kısa tarihi pardonlarla dolu. ‘Pardon bu ilaç öldürüyormuş, sakat bırakıyormuş…’ Bitkilerle tedavinin kullanıldığı binlerce yıl boyunca kimyasal tıbbın bu kısa süresince söylenildiği kadar çok ‘pardon’ denilmemiş.” ‘Modern mi bitkisel tedavi mi?’ tartışmaları daha uzun yıllar devam edecek. Bilinen diğer bir gerçek de, bitkilerin emin ellerde şifa olacağı... z.kacmaz@zaman.com.tr

Kolon kanseri için macun

Kaynakça: Dr. Ümit Aktaş,

Romatizma için ısırgan çayı

Prostat kanseri için kür

Sinüzit içeceği Kanserden koruyan kırmızı kür

1 avuç taze ısırgan otu, baş parmağın boğumu kadar kök zerdeçal ve kök zencefil, 1 avuç taze karahindiba, 2 adet acı Arnavut biberi, 1 yemek kaşığı dolusu Alman papatyası, 2 parmak büyüklüğünde meyan kökü çelik tencereye 2 litre su konularak kaynatılır. Kapağı kapatılarak 10 dakika demlenmeye bırakılır. Bir cam sürahiye süzülür, ağzı kapalı olarak buzdolabına kaldırılır. Bu karışımdan her gün 4 bardak içilmeli.

8 yaprak taze karahindiba metal bıçak değdirmeden ince ince doğranır. 2 parmak büyüklüğündeki taze zencefil kökü kibrit çöpü büyüklüğünde doğranarak eklenir. 2 yemek kaşığı saf sızma zeytinyağı içine 7 damla karanfil yağı eklenir, karıştırılır. Karahindiba zencefil ile güzelce harmanlanır. Her gün 2 kez, kuşluk ve ikindi vakti taze hazırlanarak tüketilir. Özellikle yumurtalık, meme, prostat kanserleri üzerinde etkilidir.


10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Hoş geldin Ramazan, hanelerimize şeref verdin - 1

Ne mutlu bizlere ki bin aydan hayırlı olan Kadir gecesinin geçtiği, maneviyat dolu Ramazan ayını bir kez daha yakalamış olmanın şanslılarındanız. SÜLEYMAN UYSAL OSLO

gereken gönüllerimiz bu vesile ile kendini bulacak…Allah’ın(c.c) kullarını yoldan saptırmak için on bir aydır bin bir türlü hileye ve dalavereye başvuran şeytan ve avenesi, kulların iradelerini ve niyetlerini Allah’ın(c.c) rızası ve hoşnutluğu doğrultusunda kullanmalarından dolayı pes edecek, belki bir süreliğine “benden bu kadar” diyerek geri duracaktır. Evlerimiz Ramazanın gelişi ile şenlenecek. Evin havasına maneviyat kokan bir atmosfer hâkim olacak. Geçen bir yıl boyunca çoluk çocuğumuzla, dost ve yakın akrabalarımızla, hemşeri ve komşularımızla bir gece de olsun bir araya gelmememize rağmen, bu mübarek ayın hatırına bir araya gelecek, beraber yemek yiyecek, sohbet edecek, kol kola girip camiye koşacak, omuz omuza, yan yana saf tutup divana duracağız. Koca bir sene geçmesine rağmen gecenin karanlığı ile buluşmayanlarımız sahurun hatırına da olsa kalkacak, Allah(c.c) için yemek yiyecek, belki en az iki rekaat namaz kılarak günahlarının ve hatalarının affı için dua dua yalvaracaktır. Yılın üç yüz almış beş günün de gafil ve vurdumduymaz davranan bazılarımız, bu ayın bereketi ile günün beş vaktinde kulağı ezanda, kalbi manevi bir gıda almada, oruçlu olduğu her günde temizlenen ruhu ile daha çok Rabbine yaklaşacak, bu manevi destekle belki Rabbine dönmemek üzere söz verip istikamet bulacak. Kazancını hep nefsine, keyfine, dünyevi rahatına ve mutluğuna harcayanlarımızdan bir kısmımız, açlığın ne demek olduğunu görüp anlamanın vesilesi ile Allah(c.c) için yığın yığın sadaka ve zekât vermeye koşacaklardır.Sayısızca hikmetleri içinde, atmosferinde saklayan Ramazan’ın mana ve bereketine bir sonraki yazımızda inşallah devem delim. Mübarek Ramazan’ın tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dilerken, hakkını verilerek tutacağımız oruçlarla buluşmamız dileği ile hepimizi Allah’a(c.c) emanet ediyorum.

1ayrılıktan sonra yine hanelerimizi şeKuran ayı, mübarek Ramazan, bir yıllık

reflendirmek üzere teşrif buyurdu.Ne mutlu bizlere ki Mevla’nın “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizlere de oruç farz kılındı. Umulur ki Allah’ın (c.c) o emrini yerine getirerek (O’na yaklaşmanın manası olan) takvaya erersiniz” emrine ram olmuş, kurutuluşumuz için bir vesile olacak bu kutlu ayı dört gözle gözlemekteydik. Ne mutlu bizlere ki bin aydan hayırlı olan Kadir gecesinin geçtiği, maneviyat dolu bu ayı bir kez daha yakalamış olmanın şanslılarındanız.Ne mutlu bizlere ki insanlık için hidayet ve Furkan(iyi ile kötüyü biri birinden ayıran) olan, son kitap, rehberimiz, yol pusulamız Kuran’ın gönderildiği şerefeli ve fırsat dolu ayına Mevla bizi bir kez daha kavuşturdu. Ne mutlu bizlere ki onun kadir ve kıymetini bilenlerden olmuşuz. Değilsek Rabbim olanlardan eylesin. Ne mutlu bizlere ki onu sevinçle ve neşeyle karşılayan kulların arasındayız. On bir ay yılmadan, bıkmadan, yorulmadan, dinlenme nedir bilmeden doldurduğumuz midemiz, Ramazan’ın gelişi ile sevinecek.Dili yok ama dili olanın derdini beyan ettiği gibi mide de “çok şükür sahibimin -istisnalar hariç- banan çektirdiği eziyetler bitmese de bir süreliğine ara verecek” diyerek mutluluğunu ilan edecek. Secde görmeyen alınlarımız, Mevla karşısında bükülmede ihmalkâr davranan bellerimiz, Rabbe dönmenin en güzel şekli ve arzı olan ellerimizin, dertlerimizi Yüce dergâha sunmadan mahrumiyeti, günahları karşısında yaşarmayan gözlerimiz, hakkıyla kulluk yapmamadan dolayı ürpermeyen kalbimiz bu kutlu ayın gelmesi ile kendilerine gelecekler ve yapmaları gerekeni eda etmeye çalışacaklardır. Gaflette geçen uykularımız ve gecelerimiz, Rabbi Kerim’i hatırlayıp kendine gelmesi

KOPENHAG

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

GÖTEBORG

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

OSLO

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

10.06.2015 11.06.2015 12.06.2015 13.06.2015 14.06.2015 15.06.2015 16.06.2015

03:02 04:22 13:16 03:02 04:22 13:16 03:02 04:21 13:16 03:02 04:21 13:17 03:01 04:21 13:17 03:01 04:20 13:17 03:01 04:20 13:17

17:44 17:44 17:44 17:45 17:45 17:46 17:46

10.06.2015 11.06.2015 12.06.2015 13.06.2015 14.06.2015 15.06.2015 16.06.2015

02:52 04:08 13:18 02:51 04:08 13:19 02:51 04:07 13:19 02:51 04:07 13:19 02:51 04:06 13:19 02:51 04:06 13:19 02:51 04:06 13:20

17:50 17:51 17:51 17:52 17:52 17:52 17:53

10.06.2015 11.06.2015 12.06.2015 13.06.2015 14.06.2015 15.06.2015 16.06.2015

02:47 03:52 13:23 02:47 03:52 13:23 02:47 03:51 13:24 02:46 03:50 13:24 02:46 03:50 13:24 02:46 03:49 13:24 02:46 03:49 13:24

18:00 18:01 18:01 18:02 18:02 18:02 18:03

ODENSE

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

STOCKHOLM

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

HELSİNKİ

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

10.06.2015 11.06.2015 12.06.2015 13.06.2015 14.06.2015 15.06.2015 16.06.2015

03:12 04:33 13:25 03:12 04:33 13:25 03:12 04:32 13:25 03:12 04:32 13:25 03:12 04:32 13:26 03:12 04:31 13:26 03:12 04:31 13:26

17:52 17:52 17:53 17:53 17:53 17:54 17:54

10.06.2015 11.06.2015 12.06.2015 13.06.2015 14.06.2015 15.06.2015 16.06.2015

02:52 04:08 13:18 02:51 04:08 13:19 02:51 04:07 13:19 02:51 04:07 13:19 02:51 04:06 13:19 02:51 04:06 13:19 02:51 04:06 13:20

17:50 17:51 17:51 17:52 17:52 17:52 17:53

10.06.2015 11.06.2015 12.06.2015 13.06.2015 14.06.2015 15.06.2015 16.06.2015

02:46 03:53 13:27 02:46 03:52 13:27 02:46 03:51 13:27 02:45 03:51 13:27 02:45 03:50 13:27 02:45 03:50 13:28 02:45 03:49 13:28

18:04 18:05 18:05 18:06 18:06 18:06 18:07

AARHUS

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

DRAMMEN

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

10.06.2015 11.06.2015 12.06.2015 13.06.2015 14.06.2015 15.06.2015 16.06.2015

03:12 04:33 13:25 03:12 04:33 13:25 03:12 04:32 13:25 03:12 04:32 13:25 03:12 04:32 13:26 03:12 04:31 13:26 03:12 04:31 13:26

17:52 17:52 17:53 17:53 17:53 17:54 17:54

10.06.2015 11.06.2015 12.06.2015 13.06.2015 14.06.2015 15.06.2015 16.06.2015

02:17 03:29 12:54 02:16 03:29 12:54 02:16 03:28 12:55 02:16 03:27 12:55 02:16 03:27 12:55 02:16 03:27 12:55 02:15 03:26 12:55

17:30 17:30 17:31 17:31 17:32 17:32 17:32

10.06.2015 11.06.2015 12.06.2015 13.06.2015 14.06.2015 15.06.2015 16.06.2015

02:39 03:41 13:31 02:38 03:40 13:31 02:38 03:40 13:32 02:37 03:39 13:32 02:37 03:38 13:32 02:37 03:38 13:32 02:37 03:37 13:32

18:12 18:13 18:13 18:14 18:14 18:14 18:15

21:58 23:08 21:59 23:08 21:59 23:09 22:00 23:09 22:01 23:10 22:02 23:10 22:02 23:11

22:04 23:15 22:05 23:16 22:06 23:16 22:07 23:17 22:08 23:17 22:08 23:18 22:09 23:18

22:04 23:15 22:05 23:16 22:06 23:16 22:07 23:17 22:08 23:17 22:08 23:18 22:09 23:18

22:16 23:23 22:17 23:23 22:18 23:24 22:19 23:25 22:20 23:25 22:20 23:26 22:21 23:26

22:16 23:23 22:17 23:23 22:18 23:24 22:19 23:25 22:20 23:25 22:20 23:26 22:21 23:26

22:07 23:09 22:08 23:10 22:09 23:11 22:10 23:11 22:11 23:12 22:12 23:13 22:12 23:13

22:42 23:37 22:43 23:38 22:44 23:38 22:45 23:39 22:46 23:40 22:47 23:40 22:48 23:41

22:48 23:44 22:49 23:45 22:50 23:46 22:51 23:47 22:52 23:47 22:53 23:48 22:54 23:48

23:09 00:02 23:10 00:03 23:12 00:03 23:13 00:04 23:14 00:05 23:15 00:06 23:16 00:06


10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN


10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

ARA SICAK

VOLKAN NARTA


kur­su@za­man.com.tr

İkindi Sohbetleri

İkindi Sohbetleri

BU SAY­FA, M. FET­HUL­LAH GÜ­LEN HO­CA­EFEN­DI’NIN SOH­BET VE YA­ZI­LA­RI ESAS ALI­NA­RAK HAZIRLANMAKTADIR.

Kuyudaki Yusuf ve aralanan kapılar usuf Sûresi; Seyyidina Hz. Yusuf ve onun muhterem pederleri Hz. Yakup etrafında döner. Hz. Yusuf’un çektiği çeşit çeşit sıkıntılardan ve neticede Hakk’ın inayetiyle onlardan kurtuluşu ve maddî-mânevî mazhar kılındığı lütuf ve ihsanlardan bahseder. Hz. Yusuf’un kardeşlerinin, çocukluk döneminde ona karşı yaptıkları bazı kusurlar anlatılır. Gerçi o kusurlar bizimkilerin yanında deryada katre kalır. Evet, Hz. Yusuf (alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm), kardeşleri tarafından kuyuya atılmış ve sıkıntılara maruz kalmış olsa da, kuyu onun için nâzırın evine ulaşan bir koridora dönüşecektir. Zira bir kervan tarafından kuyudan çıkarılıp köle olarak satıldığında, iç derinlik ve güzelliğinin zarfı konumunda bulunan dış güzelliği dolayısıyla herkes ona talip olmuş ve âdeta başına üşüşmüşlerdi. Ancak Mısır’ın nâzırı onu satın almıştı. Hz. Yusuf, burada da yine farklı bir imtihana tâbi tutulmuş ve neticede zindana düşmüştü. Ancak bütün bu sıkıntıların sonucunda o, sarayda herkesin imreneceği bir konuma gelmişti. Ancak bundan öte Cenâb-ı Hak onu, peygamberlik dünya görüşünün, tabiri caizse peygamberlik felsefesinin Kıptîler, ehramlar dünyasına girmesine vesile kılmıştı.

ZORLUKLA BERABER GELEN KOLAYLIK

İşte dikkatli bir nazarla takip edildiğinde, Kur’ân-ı Kerim’in ifadeleri içinde, bu sûrede, ne zaman bir kapı kapanıyor gibi görünse hemen bir başka kapının aralandığı ve o kapı aralığının müjdesinin verildiği görülecektir. Evet, bir yerde kapı o büyük peygamberin üstüne kapanıyor gibi olduğunda, Kur’an’ın beyanı içinde, o kapıyı aralayacak öyle bir ifade görürsünüz ki, âdeta kapının cızırtılarını duyar gibi olursunuz. Bu sûre-i celîlede, bir kısım zorluk ve meşakkatlerden sonra, ilim ve hikmetin temsilcisi Hz. Yusuf’un şahsında nübüvvet ruhunun Mısır’a girip orada intişar edişini.. hakeza bir kısım sıkıntılar çektikten sonra Hz. Yakub’un, rampadan Allah’a yükseliyor gibi peygamberan-ı zîşan arasında önemli bir makama yükselişini.. Hz. Yusuf’un kardeşlerinin, “Vallahi de, tallahi de Allah seni bize üstün kılmıştır. Doğrusu bizler suçlu idik!” (Yusuf, 12/91) ifadeleriyle dile getirdikleri itiraflarını ve bu itiraflarıyla kendi ufuklarında evc-i kemal-i insaniyete çıkışlarını.. ve daha pek çok hikmet parıltısını müşâhede edersiniz. Bütün bunlar insanın içine inşirah salmaktadır. Kur’an, ezelden gelip ebede gittiğinden dolayı, bu sûre nasıl Asr-ı Saadet insanının gönlüne inşirah salmaktadır, aynı şekilde günümüz mü’minlerinin kalplerine de bir beyan zemzemesi hâlinde akıp durmaktadır ve bundan sonra da kıyamete kadar akıp duracaktır. Dolayısıyla bir hikâye tarzında anlatılsa da, bu sûreye asla mücerred bir hikâye gözüyle bakılmamalıdır. O, birçok insanın sergüzeştini anlatan, bir aile etrafında örgülenen, insanlara ders veren, ilim yörüngeli, hikmet tezahürlü bir sûre-i celîle-i kerime-i mübecceledir.

ÜMIT VE İNŞIRAH KAYNAĞI

Meselenin daha iyi anlaşılması adına so-

filerin meclislerinde yaşanan bir hâli size anlatayım. Cenâb-ı Hak, bir dönem, mehabet ve mehafetle tüllenen bir kısım ehlullahın meclisinde bulunma imkânını bahşetti. Evet, onlar tam bir mehafet ve mehabet insanıydı. Çok ciddi durur, çok ciddi konuşur ve çok ciddi bir hayat yaşarlardı. Öyle ki insanın kalbini ağzına getirecek, yüreğini hoplatacak şekilde sözler sarf ederlerdi. Dolayısıyla çevrelerinde bir daralma ve sıkışma olur ve insanlar boğulacak hâle gelirlerdi. İşte bu noktada gayet latîf bir espri ve mizah ile âdeta çevresindekilere biraz oksijen aldırır, akciğerlerine biraz oksijen püskürtür ve böylece onların rahat bir nefes almalarını temin eder ve onları dinlendirirlerdi. Diyelim ki çok ağır bir meseleden bahsediyorlar. Çevresindeki insanlarda o daralma ve sıkışmayı gördüklerinde hemen güzel bir menkıbe anlatır ve bir tebessümle beraber onlara bir soluk aldırırlardı. Belki sizler de anlatmaya çalıştığım bu tür hâdiselere değişik vesilelerle şahit olmuşsunuzdur. İşte tam olarak bu hâle benzetemesek de, bir bakış açısı olarak, hikmet edalı, ilim yörüngeli böyle bir sûre-i celîlenin, bir yönüyle, Allah’tan gelmiş emirlere im’ân-ı nazar etmiş, yoğunlaşmış, onları kendine iniyor gibi algılamış, içselleştirmiş ve yaşamış olan sahabe-i kiram efendilerimizi ferahlatmak adına nazil olduğunu düşünebiliriz. Zira bu sûre-i celîlede, bazen bir burkuntu yaşansa da, ardından inşirah gelmiş, ardından başka bir burkuntu yaşanmış ama onu da bir inşirah takip etmiş ve derken encamı itibarıyla hüsnü akıbet ve zafer söz konusu olmuştur. Evet, sûrenin sonunda anlatılan, Mısır ufkunda Cenâb-ı Nâm-ı İlâhî’nin şehbal açması, Hz. Yusuf’un belli bir makama gelmesi, babasına kavuşması öyle hâdiselerdir ki, geçmiş-

te olan acı hatıraların hepsini unutturmuştur. Hazreti Pîr-i Mugan, Şem-i Taban’ın ifadeleri içinde; elemi gitmiş, lezzeti kalmıştır. O çetin imtihanlar sadece bir vakıa-yı mübeccele-i mükerreme haline gelmiştir. Netice itibarıyla diyebiliriz ki, Yusuf Sûresi, bir taraftan upuzun bir sergüzeşti içinde, ilim ve hikmet yörüngesi etrafında pek çok ders ve ibreti ihtiva etmektedir. Diğer taraftan da bin bir çeşit bela ve musibetler içinde bulunan günümüz mü’minleri için bir ümit ve inşirah kaynağı olarak gönüllerimize su serpmektedir.


HAFTANIN DUASI

SÖZÜN ÖZÜ

Ya Seyyidî, ya İlâhî! Salih kulların Senin fazlınla necâta ermişlerdir. Taksîratı pek çok günahkârlar da “Tevbe ya Rabbi!” deyip yine Senin kapına yönelmişlerdir. Ey affı güzel Rabb’im! Ne olur, affının serinliğini ve marifetinin halâvetini benim ruhuma da duyur ve beni onlarla doyur! Her ne kadar ben bunlara lâyık olmasam bile, haşyetle önünde iki büklüm olup ikâbından sakınılmaya lâyık olan da, mücrimlerin günahlarını bağışlama şanına yaraşan da yalnız Sensin!

Bir yerde konuşma mevkiini ihraz eden bir kişi, yapacağı konuşma öncesi, hüsnü niyetle, çok samimi bir şekilde ellerini açmalı ve “Allah’ım! Konuşacağım şeyler içinde Seni nazara vermeyip kendimi ifade edecek söz ve beyanlar olacaksa canımı al ama o işi bana yaptırma!” diyecek kadar mert olmalıdır. Çünkü bizim meselemiz hamâsî destanlar kesme değil gönüllere Allah’ı duyurma, kalplere Allah’ı sevdirme meselesidir.

his dünyası

Güneş Doğacak Ey mâyesi nurla yoğrulmuş millet! Hele dişini sık az daha sabret! Aman, sönmesin sînendeki himmet! Son durağın “devlet-i ebed müddet”... Hiç durma yürü ki, yollarda gözler! Durmuş şehit baban yolunu gözler Geril, koş! Seni bekliyor pürüzler Şahlan ki sevinsin kederli yüzler!.. Belli, dava büyük yollar da uzun; Ne gam! Yolcusu olmuşsun sonsuzun! Kutlu Rehber bu yolda kılavuzun; Lâfı mı olur artık, karın-buzun!.. Nasıl olsa bir gün güneş doğacak; Çevreye yeniden nurlar yağacak; Dağ-dere, ova-oba bucak bucak, Işık gelip karanlığı boğacak... M. Fethullah Gülen

fasıldan fasıla Kur’an karşısında sahabe tavrı

ahabe-i kiram efendilerimiz, kendilerini diğer toplumlardan ayıran bir hususiyet olarak, her zaman, Kur’an ve Sünnet’in ortaya koyduğu emirleri “Acaba en âlâ şekilde nasıl yerine getirebiliriz?” diye çok ciddi tehalük gösterirlerdi. Meselâ; “Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun, Allah’a karşı olabildiğince takva dairesinde bulunun!” ayet-i kerimesi nazil olduğunda sahabe efendilerimizin âdeta iflahları kesilmişti. Öyle ki, gece-gündüz sürekli ibadet etmekten dolayı, elleri, dizleri ve alınları nasır tutmuştu. Bir müddet sonra, bir manada tahammülfersa gibi gördükleri bu hâli Cenâb-ı Risaletpenah Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) arz etme lüzumu duydular. Ben onların bu meseleyi ifade sadedinde kullandıkları o ince ve saygı dolu üslubu burada size ifade edemem. Fakat öyle anlaşılıyor ki, onlar bu durumu kendilerine yakışır, öyle yumuşak ve uygun kelimelerle arz ettiler ki, bunun üzerine Cenâb-ı Hak, rüşdlerini ispat eden o insanlara: “Allah’tan gücünüz yettiği nispette korkun” kolaylık ve tahfif ifade eden, ümit ve müjde edalı ayetini inzal buyurdu. Bakara Sûre-i Celîlesi’ndeki: “İster bir şeyi açığa vurun isterse içinizde tutun! Allah onunla sizi hesaba çekecektir.” ayet-i kerimesi indiğinde de benzer bir durum yaşanmıştı. Cenâb-ı Hak bu ayet-i kerimede, azim ve cehdleri söz konusu olmasa, tavır ve davranışlarına aksetmese dahi, hayalleri kirleten, tasavvurları bulandıran, taakkule bir çelme takan yani fiil hâline gelmese de bir yönüyle fiile dönüşmesi istikametinde tetikleyici bir fonksiyonu bulunan münasebetsiz tahayyül ve tasavvurlardan hesaba çekileceklerini ifade buyuruyordu. Her şeyi çok iyi okuyan, çok iyi anlayan ve çok iyi değerlendirmeye tâbi tutan sahabe-i kiram efendilerimiz, bu ayet nazil olunca öyle ızdırap duymuşlardı ki, yaşadıkları bu hâli gökten düşmekten daha ağır bir durum olarak ifade etmişlerdi. Bundan dolayı bir kez daha, yine bir alın nasırlaşması, yine dizlerin nasır bağlaması ve yine maratonu kazanma adına meseleyi çok yüksek tutma, çıtayı yüksek bir noktaya koyarak değerlendirme söz konusu olmuştu. Evet, onlar Allah’a öyle bir teveccühte bulunmuşlardı ki, bu teveccühleriyle bir kez daha rüşdlerini ispat etmişlerdi. Onlar bu imtihanı kazanınca Cenâb-ı Hak da Bakara Sûresi’nin son iki ayet-i kerimesini inzal buyurarak meseleyi tadil buyurmuştu.

Abdullah Aymaz

Yeni bir dünya

1993 Haziran’ında İstanbul FKM’de M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bir sohbetini dinliyoruz: “Müslümanlığa Hizmet ne kadar sevimli ne kadar ümitbahş. Gelecek adına ümitlerimiz ne kadar enfes. Gelecek ne kadar rengarenk büyüleyici renklerle tülleniyor ve milletin büyüklüğe sıçraması ne denli baş döndürücü. Bunlar birer niyet, birer ümit, birer ideal. Hayalleri bile gerçekleştiren Allah’tan bekliyoruz ki bu rüyalarımızı gerçekleştirsin. Dünkü hayallerimizi bugünkü gerçeklerle gerçekleştirdiği gibi. Bir evde görülen, eve göre de biraz fazla sayılan, evin çatısını kubbesini aşan delen yıkan ‘Ben buraya sığmıyorum’ diyen çok engin rüyalar. Türkiye’yi istiab etme, Türkiye’nin sınırlarını aşma, Adriyatik’e ulaşma. Bir kavis çizip Çin Seddi’ne gitme varma, Çin Seddi’ni aşma, Pasifik’e yayılma; bunlar dün mini mini evlerde ışık evlerde görülen rüyalardı. Böyle şey olmaz diye bunları birer sembol kabul ederek belki muabbirlere (rüya tabircilerine) gidip soruyorduk, bu rüyanın tabiri ne ola ki diyorduk ve gün geldi Cenab-ı Hak o rüyaları gerçekleştirdi. ‘Ümidim var ki semavat-ü zemin-i âsiyâbâ / Hem olur teslim yed-i beyza-i İslam’a’. ‘Ümitvar olunuz şu istikbal inkılabı içinde en yüksek ve gür sadâ İslam’ın sadâsı olacaktır’ rüyaları. ‘Ne yapayım acele ettim ben kışta geldim sizler “Âşıkın mâşuka olan münasebeti cennetâsâ bir baharda geleceksiniz’ gibi burnumuzun kemikleri sızlıyor. Hepimiz hizmet çölünün mecnunu gibi rüyaları görülüyor. Acaba o gün nasıl olacak hâdiseler ne denli cereyan Leyla Leyla deyip onun arkasından edecek gibi mülahazalarla bunlar koşuyoruz. Bu yolu bize sen gösterdin, birer sembol mü diyor, rüyalarımıza diyoruz. tabirler arıyorduk. Kudret-i Sânî’ gün geldi o rüyaları gerçekleştirdi. Rüyaların gerçekleşmesiyle beraber içimize inşirah saldı. Barla’da ilk zuhur eden o dönemin büyük kahramanı sizden 10 tane genç görseydi etrafında hayatının içinde o günü bayram yapardı ve şimdi o gün sizin içinizde bayram yapılıyor olurdu. O şimdi de belki yattığı yerden bugünkü manzarayı seyrediyordur. Ama ben sizi her görüşümde devamlı inkisârım olmuştur. Ne olurdu ben değil de burada (Hz. Ebubekir’in dediği gibi) bu sandalyede O otursaydı, işin gerçek emeğini semeğini çeken size baksaydı, bir de bu bahar çiçeklerini kendi alınlarında okusaydı, derim. Evet hepiniz geleceğin gelecek adına günümüzün baharından derlenmiş toparlanmış bir buket haline getirilmiş çiçek demetlerisiniz. Ve sizin hepinizi Fatiha sunuyor gibi, yattığı yerde ben O’na sunuyorum. Yattığın yerde Allah seni de bizi de utandırmasın. Allah senden ebeden razı olsun. Bize bir ışık tuttun yol yöntem öğrettin. Rabb’imin inayetiyle bu günlere geldik ulaştık ve gözümüzde Hz. Muhammed (sas) tütüyor. “Âşıkın mâşuka olan münasebeti gibi burnumuzun kemikleri sızlıyor. Hepimiz hizmet çölünün mecnunu gibi Leyla Leyla deyip onun arkasından koşuyoruz. Bu yolu bize sen gösterdin, diyoruz. (Bu sırada Dr. Kudret Bey Hocaefendi’ye Akyol başlıklı şiirini takdim ediyor. Bunun üzerine diyor ki:) -Evet Doktor Bey o ne? -Nurlu geleceğin rüyası hocam gördüğünüz bir rüya… İnşallah okursanız… “Şiirden anlayan insanlar vardır bu insanların arasında. Evet bu rüyanın bir hakikatı var. Ben bir yerde bu milletin yeniden diriliş, İslami yeni oluşumun rüyasını çok eski yıllarda görmüştüm. Uyandığım zaman aklımda kalan şeyleri, şiirin ve şiiriyetin kendi zemini içinde, biraz mevcut gerçekleri kırparak, biraz da diğer şeyleri duyabildiğim ölçülerle ancak ifade ederek dile getirmiştim. Ona nurlu gelecek ‘Akyol’ demiştim. Çünkü şiirin son mısraında Akyol kelimesi var. Her şey orada bitiyor orda noktalanıyor. O açıdan onu okumamı istiyorlar.” Sonra Hocaefendi bu şiiri okuyor…


10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

40

BULMACA BU Hazrlayan: Ali Topdağ a.topdag@zaman.com.tr

L

İ

L

T

İ

M

C

R

R

T

İ

M

U

S

R

U

N

T

R

E

M

Ö

Y

E

İ

İ

B

N S

A İ

T I

S

L

Ü L

N

E

A

Y

M V

S

1

10

16

10

9

17

2

6

2

21

15

11

3

7

12

9

13

21

15

3

15

3

6

21

5

12

22

8

21

9

23

9

7

12

22

24

9

24

14

20

11

18

2

5

3

5

16

3

1

1

2

18

22

3

25

23

5

18

23

9

21

22

21

5

15

21

5

16

23

11

23

9

1

21

15

2

9

1

3

8

3

4

12

22

21

5

21

15

15

21

22

8

21

8

23

4

23

18

2

8

3

9

2

1

2

5

6

2

15

2

9

1

3

8

3

4

3

8

10

11

26

2

18

8

21

9

21

1

21

1

2

19

3

16

18

3

5

8

2

8

3

4

3

11

21

19

22

21

5

E

L

17 Ö 16 D

18 P

19 Z

20 S

21 U

22 M

23 Ü

24 Y

25 V

26 F

27 Ş

28

29

15 H 3 A

4 K

5 O

6 C

7 N

8 I

9 E

10 Ğ

11 L

12 T

13 G

14 R

Z N F

E B

İ R

E N

E Ş

İ L

İ S

A H

İ D

N U

A H

N

L

A N

O Y

U L

R İ

O Y

B N

A R

E D

N O

E M

S N

A V

E

İ D N E L N İ D K I C I Z

İ

A N

N E

I C

L E

A Ğ

G L

A R

Ö G

İ B

A D

M İ

N I

L

K

İ K A D A Y N Ü D M İ N E

N

R İ L İ B

İ Y N D

2 B

29

1 İ

28

R

27

U

26

E

25

C

24

E

23

T

22

D

21

K

20

A

19

P

18

T

17 C

A

16 Ş

15 K

L

14

H

13

B

12

İ

11

A

E

10

L

L

9 N

O

A

8

M

Ü

7

A

M

6

K

İ N

5

L

4

E

3

A

2

5

A

E

PARAGRAF TAMAMLAMA

B

1 D

R

Ü

Kutulardaki her say bir harfin karşlğdr. Verilen ipuçlarn kullanarak diğer kutular doldurun ve hayatmza yön verecek prlanta tavsiyeyi tamamlayn.

Kabe'deki mübarek taş

E

PARAGRAF TAMAMLAMA A

D

E

U

A

L

A

L

Z

P

R

L

E

A

U

İ

E

N

Cud, sehavet

E

Kur'an' okuyup bitirme

M

H

I

A

C

İ

B

K

E

E

U

B

N

Tevrat gönderilen peygamber

C

H

Allah'n ordusu

K

H

T

H

U

A

H

A

E

çok hadis Arş taşyan En rivayet eden melekler sahabi

T

H

A

A

İ

M

A

K

R

C

K

Hz. İsmail'in kardeşi olan peygamber

M

H

A

A

T

A

E

M

T

T

C

U

D

B

İmann şartlaendan biri

Ş

R

R

T

A

U

L

H

E

A

A

R

İlk ayetin geldiği dağ

Müslümanlarn ilk savaş

E

İ

R

L

Z

K

E

A

D

U

Ç

L

L

R

L

A

İ

Huy, seciye

B

Y

İ

Ğ

E

A

Kur'an! ezberleyen

V

H

E

S

İ

T

S

Ü

S

R

Bir hac çeşidi

T

A

R

L

U

ZİNCİR BULMACA

İ

A

Yabanc, masiva

U

V

B

T

A

F

H

Gençlik kahramanlk

Allah'n sevgilisi

E

H

F

A

İ

İ

T

İ

E

M

A

İslam'n şartlarndan Dinden çkan biri

H

O

R

E

Y

H

E

E

Z

S

15 günde İbranice öğrenen sahabi

İ

Ü

Kur'an'da ad geçen tek sahabe

T

Z

Ü

I

Kur'an' tefsie eden

F

M

T

Ü

E

A

R

Z

MekkelilNamazn erle yaplan ilk antlaşma şartlarndan

R

İ

D

Y

A

N

D

H

B

A

D

R

H

Z

Hayvanlarla konuşan peygamber

E

Z

N

A

T

E

A

R

H

Y

A

H

N

E

H

İ

B

S

Y

A

İ

A

B

E

D

D

Y

T

E

Dördüncü halife

T

D

T

H

E

A

S

H

A

E

C

C

E

İ

U

Efendimiz'in sakal- şerifi

D

T

E

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

S

Kutular doldurulmuş bulmaca aşağdaki gibidir. Sizden istediğimiz soru kutusundan çkp sadece yatay ve düşey ilerleyerek bütün kutular kullanp çözümü işaretlemek. Her harfi sadece bir kere kullanabilirsiniz.

Hadis evi

ZİNCİR BULMACA

Benim dünya ile ne alakam olabilir ki! Benim dünyadaki hâlim, bir ağacn altnda gölgelenip azck dilendikten sonra yoluna devam eden bir yolcunun hâline benzer. (Hadis-i Şerif)


Simetri Boyama

2

6

5

8

7

ÏżǶŎ įżǁ ƖŎdžƖŎƖżƖŀ ljŎƈƊżƖ ǰěǁŌdžŌ ǩŎǁżƊƓżljǍ ěǰƖŌŀ ǰǡǶǡƖǡǶǡƖ żƈż ǰěǁŌdžŌƖŃěƖ įżǁż ŭżįżƲ <żŮŎǁ ǰěǁŌdžŌƖŌ Ńě įǝ ǰěǁŌ ŭżįż įƞǰěǰŌƖƲ )żǓǓż ƓżƲƲƸ ÇŎdžżƓŃŎ ƖŎ ŭƢǁǡǰƞǁdžǝƖǝǶƸ

4

3

Ȃĸěįě ŹěƖŭż żƈż ǁŎdžżƓ įżǁįżǁżƖżƖ ǓŌƭěǓŌƭ ěǰƖŌdžŌƸ

1

9 HAZİRAN 2015 SALI

ÛŌƭěǓŌƭ Bulmaca

A

D

1

2

3

Ȃĸěįě ŹěƖŭż ŭƢƊŭŎ ǩŎǁżƊŎƖ ǁŎdžƓżƖ ŭƢƊŭŎdžżƸ

E

F

G

08-09 Bulmacalar

B

C

lěƖŭż džŌǁěŃě ǓǡƓ ƭżdžǓƞƖƊěǁŌ ljŎƈƊżƖ żĻżƖŎ żǓŎįżƊżǁżǶƸ lŎǁ ƭżdžǓƞƖ ǰěƊƖŌǶĸě įżǁ ƈŎǶŀ ƭżdžǓƞƖ įěljŌƖě ƈěŃěǁ żǓżƊŎįżƊżǁƲ

Yeni Bahar Çocuk

A

4

A

C

C B

B

~ǓǓżǁƓŎ džŌǁědžŌĿ )ňȂň+

3ƢǶǡƓĿ

Örnek:

Pistonlar

9 HAZİRAN 2015 SALI

5

Gölge Oyunu

3

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

ÇÖZMECE


26 MART - 1 NİSAN 2014 Yeni Bahar Çocuk

KÂĞIT HELVA

Ahmet Şahin

1

2

Malzemeler: 1 2 3

Rabb’imiz kulunun cehenneme gitmesinden memnun olmaz!

Rabb’imiz kulunun en çok hangi amelini seviyor biliyor musunuz? Cevabı hatırlayamıyorsanız hemen arz edeyim: - Rabb’imiz kulunun en çok tövbe etmesini seviyor! Evet, kutsi hadisinde böyle bildiriyor Rabb’imiz kulunun en çok sevdiği amelini. - Neden mi kulunun en çok tövbe etmesini seviyor? – Çünkü günah işleyerek cehenneme layık hale gelen kul, tövbe ederek cehennemden kurtulur, Cennet’e layık hale gelir de ondan dolayı kulunun en çok tövbe etmesini seviyor, Cennet’e layık hale gelmesinden memnun oluyor. Rabb’imizin kuluna olan şefkati, bunu gerektiriyor. Bu konuda deniyor ki: - Bir anne, yavrusunu ateşe atmayı nasıl istemezse, Rabb’imiz de kulunu cehenneme atmayı anneden çok daha fazla bir şefkatle istemiyor. Yeter ki kul, ısrar ettiği yanlışlarıyla kendini cehenneme müstahak hale getiriyor olmasın. Siyerde bu konuda düşündürücü şefkat misalleri veriliyor. Sahabeden bir zat, bir kuşun yavrusuna ait şefkatini anlatırken diyor ki: – Çalılıkta dolaşırken bulduğum bir kuş yuvasındaki yavruları alıp koynuma koyarak geliyordum. Tam bu sırada yavrunun anası başımda dolaşmaya başladı, acıdım, yavruları bırakmak için ihramımı açmaya çalıştığım sırada kuş hemen koynumdaki yavrusunun yanına daldı, kanatlarını yavruları üzerine gerip kollamaya başladı. Kuşun yavrusunu korumak konusundaki şefkatini dinleyen Efendimiz’in (sas) sorusu şöyle oldu: – Bu annenin yavrusuna bu kadar acıyıp şefkatli davranması sizi hayrete düşürdü değil mi? - Evet, dediler. Tebessüm eden Efendimiz (sas) şöyle açıklama yaptı: – Hiç şüpheniz olmasın Allah’ın (cc) kullarına şefkati de, bu annenin şefkatinden çok fazla ve üstündür. Hatta tüm annelerin şefkati, Rabb’imizin şefkat denizinden alınan bir damlanın annelere taksiminden ibaret gibidir. Nitekim siyerde anlatıldığına göre savaş ortamında annenin biri çocuğunu kaybetmiş, deli gibi bir oraya bir buraya koşuyor, yavrusunu arıyor, bu sırada bulduğu yabancı çocukları da bağrına basıp hemen oracıkta şefkatle emdiriyordu. Kadının bu şefkatini gören Efendimiz (sas) yanındakilere: – Böylesine şefkatli şu anne, yavrusunu ateşe atar mı? Diye sordu. – Atmaz Ya Resulallah! dediler. Efendimiz de tasdik etti: “Ben de öyle biliyorum, atmaz” dedikten sonra şu açıklamayı yaptı: – İşte Allah (cc) da bu anneden çok fazla merhametli ve şefkatlidir kullarına. Onları ateşe atmaz, onlar kendilerini ateşlik amelin içine atmadıkça! Evet, Rabb’imiz (cc) kullarını ateşe atmaz, kullar kendilerini ateşlik işlerin içine atmadıkça! Bu konuda düşündüren bir misal daha veriliyor. Bir yolculukta mola verilmiş, bir kadın da ateş yakarak hazırlık yapmaya başlamıştı. Ateşin alevleri yükselince kadın, yanındaki çocuğunun ateşe düşmesinden korkarak kucaklayıp bağrına bastı. Annenin çocuğunu ateşten koruma telaşını gören başka bir kadın da Efendimiz (sas) Hazretleri’ne yaklaşarak şöyle sordu: - Sen Allah’ın (cc) yüce peygamberisin değil mi? Efendimiz (sas) de: – Hiç şüphen olmasın öyleyim, buyurdu. Bunun üzerine kadın şöyle dedi: – Allah’ın (cc) kullarına merhameti, bir ananın yavrusuna olan merhametinden daha çok değil mi? Efendimiz de (sas): – Hiç şüphen olmasın öyledir, buyurunca kadın: – Öyle ise bir ana yavrusunu ateşe atmaz, diye ümitlendi. Efendimiz’in gözleri yaşardı bu sözden de buyurdu ki: – Yüce Allah (cc) kulunu ateşe atmaz, kulu kendisini ateşe attıracak haksızlıklar işleyip zulüm yaparak isyan bayrağını çekmedikçe. Ateşe layık amellerinde ısrarlı olmadıkça. Demek oluyor ki, Allah (cc) kullarını ateşe atmayı sevmiyor, sonsuz merhamet ve şefkati ateşi istemiyor. Ancak bazı kullar dürüst hareket etmiyor, ille de ateşlik işler yapıyor, birilerine zulmediyor, haksızlık yapıyor, böylece amelleriyle kendilerini ateşe attırıyorlar. Kimseye diyecek bir şeyleri kalmıyor. Bundan dolayı alimlerimiz demişler ki: Cehennem cezayı ameldir! Cennet ise ikram-ı İlahi!

15 Faaliyet

Mandal Makas Yapıştırıcı

3

Kâğıttan balık yapalım

C

anım arkadaşlarım, bu hafta sizlere kâğıttan balık hazırladım. Aşamaları takip ederek bu sevimli balığı sizler de kolay bir şekilde yapabilirsiniz. Hoşça kalın.

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜN s.angun@zaman.com.tr

Önce yukarıdaki şekli kalın kâğıda yapıştırın ve kenarlarından düzgünce kesin. Noktalarla işaretlenmiş yerden düz bir şekilde kesin. Mandala şekildeki gibi yapıştırın. Kolay gelsin.

9 HAZİRAN 2015 SALI

35 yaş üstü hamilelikte ‘down sendromlu’ bebek riski artıyor ADEM ELİTOK BURSA

1larını da beraberinde getiriyor. Uzmanlar, ileri yaş Kadınlarda 35 yaş üstü gebelik, bazı sağlık sorun-

hamileliklerde down sendromlu bebek riskinin arttığını kaydediyor. Ayrıca yüksek tansiyon ve diyabet de anne ve bebek sağlığını olumsuz etkiliyor. İş hayatında aktif rol aldığı için birçok kadın Anne olmayı erteliyor. Ancak uzmanlar, özellikle 35 yaşından sonraki hamileliklerde ‘down sendromlu’ Bebek riskinin arttığına dikkat çekiyor. Acıbadem Bursa Hastanesi Kadın Hastalıkları Uzmanı Dr. Ebru Füsun Donat, hamilelikte yüksek tansiyonun risklerine dikkat çekerek, ilaçlarla kontrol altına alınması gerektiğini kaydetti. Diyabet konusunda ise gebeliğe bağlı şekerin oluşup oluşmamasına yönelik tetkiklerin 24 ile 26. haftada yapılması gerektiğine dikkat çeken Donat, şu bilgileri verdi: “24. haftadan önce ortaya çıkan şeker, genellikle gebeliğe bağlı değildir. Bu durum daha önceden tespit edilmemiş bir diyabet hastalığı varlığına bağlıdır. Gebeliğe bağlı şeker genellikle 24. haftadan sonra meydana gelir ve gebelik

sonrasında geçer. Doğumdan sonra diyeti bırakabiliriz. Gebelikle ortaya çıkan diyabet, diyetle çözümlenebilir. Ancak nadir durumlarda insülin gibi ek yöntemlere başvurulabilir. Diyabetik anne adaylarının çocuklarında özellikle kalple ilgili doğumsal anomali görülme riski vardır. Bu nedenle bu hastalara gebelik takipleri süresince diğerlerinden farklı olarak 24. hafta civarında fetal Eko ile bebeğin kalbinin detaylı incelemesi yapılır. Diyabetik hastalarda ayrıca böbrek fonksiyonları takip edilmeli, diyabetik retinopati açısından göz muayenesi yapılmalıdır. Bunun dışında diyabetik anne adaylarında gebelik süresince kan şekerleri regüle edildiği takdirde risk minimale indirgenir.” Kadınların birçoğunun kariyer yaptığı ve iş hayatında aktif rol aldığı için anne olmayı ertelediğini ifade eden Donat, şu uyarıyı yaptı: “İlk çocuğun ve ikinci çocuğun doğumu sırasında anne yaşı 30’u hatta 35’i geçiyor. Özellikle 35 yaşından sonra bebekte ‘down sendromu’ riskinin artışı nedeniyle anne yaşı önem taşıyor. İkili, üçlü, dörtlü gibi genetik tarama testlerinin yanı sıra ekstra tetkikler yaparak doğacak çocukta genetik bir problem var mı yok mu tespit edebiliyoruz.”


10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

O’nu abdestsiz anmadı sallallahu aleyhi ve sellem

MELEK ÖZDEN

1

Her dönem, birçok önemli âlime tanık olur. Ancak çoğu zaman yaşadığı devirde birçok sıkıntıya maruz kalır bu nadide şahsiyetler. Değeri öldükten sonra anlaşılır. Yaşadığımız zaman diliminde böyle insanlara yakın olma şansımız olsa da ne yazık ki onları anlama, gösterdikleri yolda ilerleme bahtiyarlığına erişemeyiz birçoğumuz. Tam tersine bu kişileri değersizleştiren de bizzat bizler oluruz. Yaşadığı dönemin âlimlerinin kıymetini bilen, onlara yakın olmanın önemine inanmış insanlar da yok değil. Zira onlar dönemin önemli şahsiyetlerinden ders almanın ne kadar paha biçilemez bir şey olduğunun farkına varmışlar. İşte İmam Malik Hazretleri bunlardan yalnızca biri. O yaşadığı dönemin birçok önemli âlimine yakın yerde, Medine’de dünyaya gelmiş. Bu durumu sonuna kadar kullanarak fırsata çevirmiş. Döneminin abide şahıslarının her birinde İslâm’ı daha güzel görmüş ve onlardan izlenimlerini de hayatına aksettirmeye çalışmış. O, Hazreti Cafer-i Sâdık’ta takvayı duymuş, Abdullah bin Ömer’in (radıyallahu anh) azatlısı Nâfi’de de Hazreti Ömer’den sirayet eden ciddiyeti iliklerine kadar hissetmiştir. Büyük imamı, Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) âşığı yapan Cafer-i Sâdık da gördüğü peygamber saygısı ve sevgisi olur. Bu durumu İmam Malik şöyle ifade eder: “Cafer-i Sâdık öyle bir insandır ki, yanında Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) anıldığı zaman sararıp-solardı.” Malik bin Enes (radıyallahu anh) genel kabule göre Hicri 93 yılında Medine’de doğar. İslâm dünyasında yaygın olan dört mezhepten birisinin imamıdır. Kurucusu olduğu Malikî mezhebi ise

İmam Malik Hazretleri, yaşadığı dönemin önemli alimlerinden biri. Allah Resûlü’ne olan muhabbeti ve saygısı ile dikkat çeken Hazret, ardındakilere örnek anılacak bir hayat bıraktı. daha çok Kuzey Afrika ve Endülüs’te yayılır. İmam-ı Mâlik, bereketli bir hayat yaşar ve Hicri 179’da (795) 85 yaşında iken ruhunun ufkuna yürür. Daha çok küçük yaşlarda Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyen büyük alim, hafız olduktan sonra hadis ezberine koyulur. Pek çok âlimden ders alır. Bunların başında da onun hem dünyevî hem de uhrevî hayatında büyük tesiri olan Hazreti Ömer’in oğlu Abdullah’ın azadlı kölesi Nâfi Mevlâ ibni Ömer, Abdurrahman bin Hürmüz ve İbni Şihâb ez-Zührî sayılabilir. İmam-ı Mâlik Hazretleri fıkıh ilmini de hocası Rebîa ibni Abdurrahman’dan alır. Büyük âlim, aynı zamanda Cafer-i Sâdık’ın da derslerini kaçırmaz.

O’nun sözlerini abdestsiz dinlemek istemedim Bu yüce insan, her daim Efendiler Efendisi’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) yakınlığın yollarını araştırır. O’nun köyünden hiç ayrılmaz ve sünnetlerini uygulamaya çalışır. Peygamber Efendimiz’e büyük bir aşkla bağlıdır. Zira o, Medine’de kaldığı onca zamana rağmen bir kez olsun Nebiler Serveri’nin köyünde bineğe binmez. Kendisine niçin böyle yaptığını soranlara “Rica ederim ben nasıl Allah Resûlü’nün köyünde merkebe binerim?” diye cevap verir. Bir gün hadis aldığı hocalarından Zünâd’ı hadis öğretirken görür. Hadis âşığı olmasına rağmen halkaya oturmaz. Sebebi sorulduğunda “Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) sözlerini

abdestsiz olarak dinlemek istemedim.” diye cevap verir. Hadis aşığı, “’Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) şöyle dedi.’ diyen yetmiş kişiye rastladım fakat bunların hiçbirisinden hadis almadım. Onlara güvenim tamdı, öyle ki çok rahat devlet hazinesini teslim edebilirdim onlara. Fakat onların hiçbiri kendilerinden hadis rivayet edilmeye liyakatli değillerdi.” diyerek hadis rivayet etmenin çok ciddi bir iş olduğuna dikkat çeker. Bu konuda çok hassas davranır. Mecbur kalmadıkça hadis rivayet ezmekten uzak durur. Zira ona göre hadis rivayet etmektense kırbaç yemek daha iyidir. Hadis aktarırken ıstırap duyar, ahirette bunların hesabını verememe endişesi onu derinden derine düşündürür. İmam-ı Malik Hazretleri, fetva verme konusunda da hassaslardan hassastır. İyice düşünmeden fetva vermez. Yaptığı her işi mesuliyet duygusu ile yapan büyük imamın en çok kullandığı ifadelerin başında ‘Bilmiyorum’ gelir. Bir gün altı aylık mesafeden, bir adam soru sormak için yanına gelir. Onun cevabı “Bilmiyorum” olur. Adam kendisine “Ey İmam Hazretleri! Altı aylık mesafeden size soru sormak üzere gönderildim, eğer cevap almadan memleketime gidersem ben bu durumu nasıl izah ederim?” diye sitem eder. Sözlerine sadık bir insandır, “Ben bu meseleyi bilmiyorum, gidin ve bilen birisine sorun.” der tekrar. Fetva verirken duygusal yaklaşmamak gerektiğini böylece en güzel şekilde

gösterir.

Asıl vazife gerçekleri anlatmak İmâm-ı Mâlik Hazretleri aynı zamanda ders halkaları ile de ün salar. Hac zamanında gelen misafirlerle evi dolup taşar. Talebelerinden bazılarını kapıda misafirlerini karşılamak için vazifelendirir. Onun umuma açık dersleri o hale gelir ki devlet başkanları bile derslerine katılmaya başlar. Normal yaşantısında halktan biri, derse başladığında ise vazifenin getirdiği sorumluluk gereğince ciddi bir hale bürünür. İnsanların heybetine hayran kaldığı alim, özellikle umuma açık derslerinde yanlış anlaşılabilecek mevzuları anlatmaktan kaçınır. Halkın karşısına çıktığı zaman elinden geldiğince şık giyinmeye özen gösterir. Nebevî bir ahlak olan güzel koku sürmeyi de ihmal etmez. Devrindeki siyasi olaylara makamına leke gelir düşüncesiyle karışmaz. Bu düşüncesinden dolayı dönemin siyasi otoritelerinin gazabına uğrar. Zira Halife Mansur’un teklif ettiği kadılığı kabul etmediği için çok çetin işkencelere maruz kalır. Hiçbir zaman doğru bildiği yoldan ayrılmaz. Her zaman asıl vazifesinin, yani gerçekleri yaymanın peşinde olur. O, anarşinin Müslümanlar içinde yayılmasını bir fitne kapısı olarak değerlendirir ve hep anarşinin karşısında dimdik durur. Zorba devlet adamlarını hiçbir zaman tasvip etmez ve onların karşısında bir kale gibi direnir.


10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Yıldızların İzinde

‘Bu ellere ateş dokunmaz’ Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabı Bizans’ın üzerine yaptığı Tebük seferinden dönüyorlardı. Medineli Müslümanlar da İslâm ordusunu karşılamak için şehrin dışına çıkıp onları bekliyordu. Herkeste bir sevinç ve bayram havası vardı. Peygamberimiz’i ve İslâm ordusunu karşılayanlar arasında, bir özründen dolayı bu sefere katılamayan büyük sahabe Muâz bin Cebel de bulunuyordu. Allah Resûlü (aleyhissalatü vesselam) kendisini karşılamaya gelen Müslümanlarla tek tek el sıkışır. Onların tebriklerini kabul eder. Ancak Hazreti Muaz’ın elini sıkarken onun ellerinin farklılığını hisseder: “Yâ Muaz, ellerinin sertliği nedendir? Bu pütürlük ve nasirlar nasıl oluştu?” diye sormaktan kendini alamaz Şefkat Peygamberi. Elinin sertliği ile Efendimiz’i (aleyhissalatü vesselam) rahatsız ettiğini düşünen Hazreti Muâz özür dilercesine, bunun sebebini açıklamaya başlar: “Ey Allah’ın Resûlü, ben çoluk çocuğumun rızkını kazanmak ve nafakasını te’min etmek için uğraşıyorum. Ellerimden testere, ke-

Fıkıh Lûgatı

ser, kazma, kürek, çekiç hiç düşmüyor. Bu yüzden ellerimin yumuşaklığı gitti, bu şekilde sertleşip nasırlaştı.” Bu cevabına Sevgi Peygamberi, Muâz’ın alnından öperek karşılık verir. Ardından “Bu ellere ateş temas etmez. Ahirette cehennem ateşi dokunmaz.” buyurur. Başka bir riayette “Günahlar içinde bazı günahlar vardır ki onlara ne namaz, ne oruç, ne hac, ne de umre keffaret olabilir. Onlara yalnızca maişetini te’min için çekilen sıkıntılar, katlanılan zorluklar keffaret olur.” buyurduğu nakledilir.

YEMIN: Dindeki manasıyla, bir işi yapmak ya da yapmamak hususunda iddiayı kuvvetlendirmek için Allah’a kasem edilerek yapılan şeylere denir. LAĞV YEMIN: Söylenen sözün gerçek dışı olmasına rağmen, doğru olduğunu zannederek yapılan yemine denir. Meselâ borcunu ödemediği halde, ödediğini zannederek, ödedim diye yemin etmesi gibi.

ĞAMÛS YEMIN: Geçmişteki ya da bu zamandaki bir olayla ilgili, bile bile yalan yere yemin etmek anlamına geliyor. Mesela bir kimsenin, borcunu ödemediğini bildiği halde “ödedim” diyerek yemin etmesi gibi.

Okur Kalemi

İyilik yolcusu MEHMET ADAK İyilik yolcusu amirlik hayali taşımaz. Amiri de “Amir sensin” deyince itaat eder. Lakin acizliğini hep hatırda tutarak hareket eder. Zira acizliğini bilmeyen kendi darlığı kadar iş yapabilir. İyilik yolcuları için mutlak bir ölçü belki de mahviyet. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ifadesiyle, insan ‘Yunus misali’ benliğini adeta bir kristal taşa vurarak kırmalı ve benlikten vazgeçmenin meyvelerini devşirmeye başlamalıdır. Böylece insan, fenafillaha giden yolda, vuslatın her an biraz daha artan cazibesiyle mest ve sermest olarak adım adım hedefe doğru yaklaşır. Hendek kazar iyilik yolcusu, nasır tutar elleri, sırtına yükler taşları… Herkesle birlikte lakin herkesten çok çalışır. Görünmek için değil, göstermek için hakikati. İyilik yolcuları atın sırtından asası düşünce dokundurtmaz kimseyi, büker kibir bulaşma ihtimali olan nefsini, toprağa doğru eğilir. Eğildiği yerin, aslına dönüş olduğunun şuurundadır. İyilik yolcusu, yolcu olmanın ağırlığıyla kıvranıp durur. Öyle kıvranır ki ‘ah keşke toprak olsaydım ya da bir çöp olsaydım oraya buraya savrulan’ dedirtir ıstırabı. Geceleri, gözlerindeki yaşların uykusuna mani olduğu insanlar arar, dertlerini sorar. Kimine çorba pişirir, kiminin sırtındaki yükü alır sırtına, kiminin derdini yüreğinin en özel yerine yazar unutmamak için. Bütün dertlerin hesabının ondan sorulacağını düşünür. Titrektir hep nazarda olduğunu bildiği kalbi, korku-ümit arasında yaşar; lakin daha çok korkuya yakın durur. Yeryüzünde bir tane cehennemlik var deseler o kendisi zanneder. İyilik yolcusu siz hele bir düşün yola ben ardınızdan gelirim demez, önce kendi düşer yola. Bahçesindeki ağaçları saran karıncalardan kurtulmanın fetvasını bile âşık bir dille sorar; “Dırahta ger ziyân etse karınca / Zararı var mıdır ânı kırınca?” Sonra hocasından

MÜN’AKIDE YEMINI: Bir şeyi yapmak veya yapmamak için edilen yemine denir. Bu yemin genellikle gelecek ile ilgilidir. “Yarın vallahi falan yere gideceğim.” “Billahi, falan kişiyle bir daha konuşmayacağım.” gibi.

Hak Ehli’nin Dilinden

‘Kalbin izharı için gerekli çare, himmetini namaza sarf etmendir’ Kalp huzurunun sebebi ‘himmettir.’ Çünkü

aldığı tatlı cevaba da eyvallah der; “Yarın Hakk’ın divanına varınca/ Süleyman’dan hakkın alır karınca.” Ve belki en önemlisi iyilik yolcusu Mervi Hazretleri gibi kendinden vazgeçer. Sırılsıklam ıslanır; ıslatmaz yanında olanı, karda tipide ceketini yanındakine verir. Acıyı hep yanındakinden alır, bırakmaz ona...

senin kalbin himmete tabidir. Kalp, sen neye karşı ilgi duyarsan ve seni en fazla ne alakadar ederse, ancak onunla hazır olabilir. Herhangi bir iş seni sıkı ilgilendirirse, ister istemez kalbin ona hazır bulunur; kalp bu şekilde yaratılmış, tasvir edilmiş ve musahhar kılınmıştır. Kalp namazda hazır değilse, faaliyetten düşmüş sayılmaz. Aksiyon o zamanda himmetinin sarf olduğu dünya emirlerine cevelan eder. Kalbin izharı için gerekli çare, himmetini namaza sarf etmendir. İstenilen hedefin namaza bağlı olduğunu idrak etmedikçe, himmetini namaza sarf etmeye muvaffak olamazsın. Şöyle ki, ahiretin daha hayırlı ve devamlı olduğuna inanarak, buna götüren yolun da namaz olduğunu kabul edeceksin. Bu hakikat, dünyanın, ahirete nispeten hakir ve dünya hayatının da geçici olduğu bilgisine bağlandığı zaman, tüm bunlardan kurtulup namazda kalp huzuru hasıl olur. İMAM GAZALI HAZRETLERI


10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Marnie Oradayken:

Hiçliğin ortasında M. NEDİM HAZAR

1için değil, sinema tarihi için de önemli

Yosujiru Ozu sadece Japon sineması

bir yönetmen. Başta Tokyo Hikâyesi olmak üzere çektiği filmlerde sinemanın Batı dünyası aracılığıyla insan algısında oluşturduğu temel kabullere âdeta karşı çıkarak biçim ve öz olarak yepyeni bir bakış getirmişti. Ozu’nun sinemasında klasik drama ve tragedya kalıplarının çok dışında bir şeyler vardı hep. Beylik bir ifadeyle, hayatı boyunca çektiği 50’yi aşkın filmle Hollywood’a karşı olmasa da alternatif bir bakış ve anlayışın sinemacısı olmuştu, toprağı bol olsun. Animasyon türü için de yıllardan beri Cartoon Network, Pixar, Marvel gibi dev Hollywood şirketlerine alternatif duruş sergileyen bir stüdyo var: Ghibli Stüdyoları. Miyazaki gibi bir ustanın bağrından çıkan ya da ustayı bağrından çıkaran bir kültürün son kalesi olarak görülen Ghibli’nin son filmi yine kendine has bir muhteva ve estetikle sinemalarımızda: Omoide no Marnie – Marnie Oradayken… Yönetmenliğini orta kuşak ustalardan Hiromasa Yonebayashi’nin yaptığı animasyon filmi Marnie Oradayken, TV ekranları ve sinema perdelerini istila eden Hollywood ürünlerine karşı hoş ve naif bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Önce hikâyeye bakalım, sonra ayrıntıya gireriz: Anna, Japonya’nın 5. büyük kenti Sapporo’da teyzesiyle yaşayan 10 yaşında içine kapanık bir kızdır. Tek dert ortağı kalemiyle bir şeyler çizdiği not defteridir. Üstelik astım hastalığı vardır Anna’nın. Doktorlar küçük kızın kendini daha iyi hissedebilmesi için temiz ve havadar bir taşra kasabasına (Hokkaido) gitmesini tavsiye edince teyzesi

(sonradan onu evlatlık alan kadın olduğu anlaşılacaktır) onu eğlenceli akrabaları Oiwa’lara yollar. Anna bu küçük kasabada kendi iç dünyasındaki derinliğin dışa yansımasını bulur âdeta. Üstelik küçücük dünyasına sığmayacak kadar sırlı bir geçmişi de vardır… Yönetmen Yonebayashi öncelikle senaryo konusunda güzel bir şey yapmış ve İngiliz yazar Joan G. Robinson’un 1967’de yayımlanan romanını şahane bir şekilde Japon kültür ve coğrafyasına Keiko Niwa ile beraber uyarlamış. Filmin atmosfer ve mekân tasarımları bu nedenle bozulmamış bir dünyadan kartpostallar gibi görünüyor. Ve en önemlisi de zaman tercihi. Yönetmen filmin öyküsünü günümüze getirmiş gibi göstermiyor, kahramanların hayatında TV, telefon olmadığı gibi radyo bile yok! Bunun yerine neredeyse bir foto-gerçeklik tadında tasvir edilmiş doğal hayat var. Uyumsuz ve içe kapanık Anna’yı tam da bu yönüyle yakalayıp içini dışa aktarıyor hikâye. Klasik Amerikan animasyonlarının gürültü ve ritmine alışmış bünyemizde Marnie Oradayken biraz ağır ve sade gelebilir. Ama anlatımdaki tutarlılık ve animasyon olmasına rağmen karakterin dünyasına girme başarısı, filmi bir süre sonra insan ruhunu yakalayan kıvama getiriyor. İlle de huzur ve sadeliğin tasviri... Ne acı ki bu yönü artık bir sinema filminde görebilmek için ya görsel efekti güçlü filmlere bakabiliyoruz ya da animasyonlara... Çünkü artık bu tür doğal filmleri gerçek mekânlarda çekmek çok zor. Film, insan karakteri ve ergenliğin kapısındaki bir genç kızın ruh dünyasını sırtını romana yaslayarak ustaca anlatırken, işin

VEFAT

Behiye Aksoy vefat etti Türk Sanat Müziği’nin unutulmaz seslerinden Behiye Aksoy (31 Mayıs) hayatını kaybetti. 82 yaşında ölen sanatçı, geçen aralıkta kaldırıldığı hastanede zatürre teşhisiyle bir süre yoğun bakım ünitesinde tedavi görmüştü. 14 yıl önce alzheimer hastalığına yakalanan Aksoy, 4 yıl önce de Özel Şişli Nezih Yaşlı Bakımevi’nde kalmaya başlamıştı. Sanatçı Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. İstanbul’da 1933’te doğan Aksoy, 1948’de Ankara Radyosu’na girdi. Uzun yıllar gazinolarda sahneye çıkan, yaptığı plaklar nedeniyle “Platin Taç” armağan edilen sanatçı, sanat yaşamında 4 film ve 18 albüme imza attı. Kitleler ‘Agora Meyhanesi’, ‘İntizar’, ‘Kara Sevda’ ve ‘Elbet Bir Gün Buluşacağız’ gibi eserleri onun sesiyle sevdi. DERGİ

Türk Edebiyatı 500’e ulaştı Ahmet Kabaklı’nın kültür ve edebiyat dünyamıza kazandırdığı Türk Edebiyatı Dergisi 500. sayısına ulaştı. Dergi 500. sayı şerefine özel bir sayı yayımladı. Türk Edebiyatı’nın yönetimini on yıl önce, 384. sayısında devralan Genel Yayın Yönetmeni Beşir Ayvazoğlu, özel sayı için kaleme aldığı yazıda, bir edebiyat dergisini yaşatmanın ne kadar zor olduğunu anlatmaktan ziyade neler yapılabileceğine dikkat çekti. Türk Edebiyatı’nın 500. nüshasında bir edebiyat dergisinin bunca yıllık macerasının yanı sıra İnci Enginün’ün Türk Edebiyatı’nın ilk sayılarıyla ilgili hatıraları bulunuyor.

içine gizem, fantastik dil ve bir miktar da pedagoji ekliyor. Rüya sahneleri zaten gerçeküstü olan mekânı daha da yükseltirken karakterleri kurmada epey başarılı oluyor. Buna bir de duyguyu tepeye taşıyan uyumlu müziği ekleyince izledikten sonra etkisinden kolay kurtulunmayacak bir sinema örneği çıkıyor. Marnie Oradayken pek çok açıdan önemli bir film ama her şeyden önce güzel bir film. İnsana ve ruhuna dair çok hassas duygularla sarmalanmış bir sürpriz hediye paketi gibi. Bu filmi mümkünse çoluk çocuk, hep beraber izleyin ve mümkünse Stüdyo Ghibli kapanmasın. (Miyazaki’nin sinemayı bıraktığını açıklamasından sonra kapanacaklarını duyurmuşlardı zira.) Hollywood animasyonlarına karşı sığınacak küçük bir limanımız olsun en azından. Çok şey mi istiyoruz?

W

Türk Tiyatrosu Tarihi bir başyapıt! Adalet Ağaoğlu, Refik Ahmet Sevengil için şu yorumu yapar: “Başka bir kültürün adamı. Bütün kültürlerin adamı. Doğu-Batı hepsi bir arada. Zaten Osmanlı, zaten cumhuriyetçi, zaten Avrupalı.” Salt Doğu ile Batı’yı ruhunda damıtan biri değil, eski ile yeniyi barındıran ufku açık biri. Sevengil’in deneyimleriyle yazdığı Türk Tiyatrosu Tarihi kitabı Alfa Yayınları tarafından yeniden basıldı. Sevengil, eserinde tiyatro tarihimizi cumhuriyetle başlatmıyor. Tiyatro sanatının kaynağından parantezi açıyor. İlk aktörleri, dramı, temsil edilen destanları anlatıyor, dramatik eğlencelere, dinî gösterilerin içindeki oyuna mercek tutuyor. Sırayla Osmanlı dönemine geliyor, saray gösterilerine, sokak eğlencelerine, seyirlik gösterilere değiniyor. Eserin merkezinde cumhuriyet öncesi tiyatromuz var. Tanzimat dönemi tiyatrosunun öncüleri kimler, gayrimüslimlerin oyunlarının dili-içeriği, Abdülmecid’le saraya giren opera ve tiyatroların tarihi… Meşrutiyet dönemi, kısa ömürlü grupların hikâyesi, metinlerin içeriği, gerçekleşmeyen gösterilerin sebebi… Tiyatromuzun yüzünü Batı’ya tamamen döndüğü cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki tiyatroyla parantezi kapatıyor. Tabii ki bu sırada geleneksel

oyunlarımız ortaoyunu ile karagözün nasıl üvey evlat hâline geldiği ayrıntısıyla anlatılıyor. Eser bilindik bir tiyatro tarihi kitabı değil. Aynı zamanda bir tarih kitabı. Sevengil’in sahnelerde derin izler bırakan sanatçılarla görüşüp, geniş arşiv çalışması yapıp, el yazmalarını inceleyerek yazdığı bir kaynak. Yayınevinin dile getirdiği gibi sadece tiyatro tarihini değil, anlattığı dönemlerdeki önemli hadiseleri de içerdiğinden, Osmanlı’nın son dönemini yansıtması ve padişahların yaşayışlarını, ruh hâlini aktarması açısından farklı bir çalışma. Bugün tiyatro tarihi kitaplarına baktığımızda karşımıza çıkan tek yazar var: Metin And. Özdemir Nutku’nun eserleri çeviri dünya tiyatrosu kitapları olduğu için saymıyoruz. And’ın eserleri tiyatromuzun tarihini farklı dönemlerde inceleyip farklı kitaplar hâline getirdiği için hepsini edinmek güç. Bazılarının baskısı yok. Sevengil’in eskiden beş cilt takım hâlinde yayımlanan eserinin iki kapak arasında bir araya getirilmesi sevindirici. Ne diyor Selim İleri: “Türk Tiyatrosu Tarihi bir başyapıt. Dünyada pek benzeri olmayan bir çalışma.” Fazla söze ne hacet. (Ayhan Hülagu)


28 GÜNDEM

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

EN ÖNEMLİ SORUNLAR EKONOMİK Sandıktan çıkan hükümet, büyüyemeyen bir ekonomiyi kucağında bulacak. Cari açığın artışını gemlemek için talebi kısan makro ihtiyati önlemleri aynen sürdürmek zorunda kalabilirler. Kaynak yokluğu ise kısa vadede yeni hükümetin elini bağlayacaktır. Fitch gibi bazı uluslararası ekonomi kuruluşlarının, seçim sonrası yüksek büyümeyi amaçlayan ekonomi politikalarının benimsenmesini büyük bir risk unsuru olarak gördüğünü de not etmekte fayda var. Seçim sonrası siyasi tablonun nasıl olacağından bağımsız olarak, yeni hükümet, bugüne dek tüketim ve krediler kanalından desteklenen büyümenin sonuna gelindiğini, artık yatırımlar ve ihracat üzerinden büyüme modeline ağırlık verilmesi gerektiğini idrak ederek siyaset gütmeli. Kaynakların bugüne dek ağırlıklı olarak inşaat ve üstyapı yatırımlarına sarf edilmesi sonucu özellikle sanayi altyapısındaki gerilik, yeni dönemde Türkiye’nin finansman kıtlığı kaynaklı sorunlarını daha ağır hissetmesine yol açabilir. Ekonominin büyüyememesi yüzünden bir süredir yüzde 10 üzerinde seyreden ve artma eğilimi gösteren işsizliğin düşürülmesi de 63. hükümeti en çok sıkacak sorunların başında gelecek. Amerikan Merkez Bankası’nın bu yıl içinde faiz artırımlarına başlaması beklenirken gelişmekte olan piyasalara yönelik büyük miktarlı para akışı durma noktasına gelecek. Küresel likidite daralması sonucu Türkiye’de kur ve faizin yüksek artışlar göstermesi kaçınılmaz. Bazı bankaların ve uluslararası finans kurumlarının doların yıl sonunda 3 lirayı bulacağı tahminleri bu öngörüye dayanıyor. Bol ve ucuz döviz kaynağının sonu, cari açıktan yatırımların finansmanına, ekonomik performanstan enflasyona kadar hemen her alanda tahripkâr etki doğuracak. Bir süredir cari açığın finansmanında büyük etkisi görülen, özellikle Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’dan gelen büyük para girişinde, AKP’nin oy oranına göre bir yavaşlama, hatta durma görülmesi mümkün. Tasarruf oranlarında görülen erime, yeni bir toparlanma ve üretimde yoğunlaşma hamlesinin kaynak sorununu daha ağırlaştıracaktır. Sermaye piyasalarının kaynak oluşturma potansiyeli, uluslararası gelişmeler ve muhtemel yerel siyasi belirsizlikler hengâmesinde tam olarak değerlendirilemeyebilir. Özelleştirmeler, hem satılacak değerli kamu varlığı kalmadığı hem de belirsizlikler ülkeye talebi düşürdüğü için çok makul değil. Yeni hükümet, kaynak olarak işsizlik ve DASK gibi fonlara yönelmek durumunda kalabilir. İktidarın yeni emanetçileri, acilen borçlar meselesine eğilmek durumunda kalacak. Hane halkları, gelir artışı illüzyonuyla haddinden fazla borçlandığı için risklerin arttığı bir dönemde en fazla hasara uğrayacaklar arasında yer alıyor. Borçluluk, şirketleri de, özellikle kur dalgalanmalarının getirdiği ilave yüklerden dolayı bir saatli bomba gibi tehdit ediyor. Enflasyon son 10 aydır, petrol fiyatlarındaki yüzde 50’den fazla gerilemenin etkisiyle düşük seyrediyordu. Ancak bu yıl, enflasyonun yapısal olarak düşük geldiği haziran ve temmuz aylarını takiben, petrol kaynaklı baz etkisinin de kalkacağını varsayarak, sonbahardan itibaren ciddi yükselme ihtimali bulunuyor. Bu durum yeni hükümeti en çok zorlayacak konuların başında gelecek. Merkez Bankası, siyasi baskı altında bulunduğu şayiaları arasında, uzun bir süredir bütün beklentilere rağmen faiz oranlarını artırmıyor, kurların yükselmesine izin veriyordu. Seçim sonrası belirsizliklerin hasarına ve Amerikan Merkez Bankası’nın adımlarına bağlı olarak faizleri yükseltmesi kaçınılmaz görülüyor. Bu da yatırımları ve ekonomik performansı daha da kötü etkileyebilir. Yeni hükümet, bağımsız kurumlar başta olmak üzere, ekonominin icracı kurumlarına

ŞİMDİ GERÇEKLER

8 HAZİRAN SABAHINDAN İTİBAREN ÜLKEMİZİ BÜYÜK SORUNLAR BEKLİYOR. İŞTE EKONOMİDEN SPORA, KÜLTÜRDEN SAĞLIĞA, DIŞ POLİTİKADAN HUKUKA, EĞİTİMDEN ÇÖZÜM SÜRECİNE KADAR YENİ HÜKÜMETİ BEKLEYEN PROBLEMLER.

güveni yeniden kurmak için bir restorasyon süreci başlatmak zorunda kalacak. Özellikle Bank Asya olayında görüldüğü gibi, siyasi saiklerle özel mülkiyete el konulması ve bu suçun BDDK ve TMSF gibi kurumlar marifetiyle işlenmesi gibi uygulamaları geri çevirmek öncelikle ele alınması gereken konular arasında.

ÇÖZÜM SÜRECİNDEN KAÇIŞ YOK Sandıktan çıkması kuvvetle muhtemel tablo, çözüm sürecini devam ettirmeye zorlu-

yor. AKP’nin başlattığı ve seçim döneminde arkasında durmadığı süreç son bir yıldır ciddi biçimde hırpalanıyor. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan meseleyi ‘Kürt sorunu yoktur’ noktasına kadar getirdi. Ancak Türkiye’nin omuzlarındaki ağır yüklerden biri olan Kürt sorunu ve PKK meselesinin çözülmesi artık kaçınılmaz bir noktada. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, Öcalan’ın durumu, Kürt statüsünün Anayasa’ya girmesi, ana dilinde eğitim hakkı, kültürel hakların Anayasa’da yer alması gibi

temel maddelerin ivedilikle netleştirilmesi şart. Aslında sadece Kürtler değil, Türkler de yıllardır devam eden Kürt sorununun bir an evvel çözülmesini istiyor. Türkiye’nin demokrasi ve hukukun hâkim olduğu bir ülke konumuna gelmesi için bu meselenin hallinin şart olduğu görüşü hâkim. En az ekonomik durum kadar Kürt sorunu da artık hayati bir konumda. Bu nedenle, iktidara kim gelirse gelsin artık bu meseleyi savsaklaması mümkün olmayacaktır. Kürt sorunu çözülmediği sürece diğer sorunlar da çözümsüz kalacak. Zira mesele artık Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile sınırlı değil. İstanbul, Ankara, Mersin, Adana, Bursa ve İzmir’in beklentisi Diyarbakır, Batman ve Muş’unkinden farklı değil. Yükselen Kürt milliyetçiliğinin beslendiği büyük metropoller de sorunun bir parçası hâline gelmiş durumda. HDP’nin seçim kampanyası boyunca Türkiye’nin her tarafında kitleleri toplama başarısı göstermesi tablonun özeti. Bu nedenle, çözülmeyecek sorun Diyarbakır’dan çıkıp İstanbul’a kadar uzanabilir. Özellikle Kobani olayından sonra siyaseten hiçbir parti Kürt sorununun çözümünden kaçamaz. Kürtler açısından milat olan Kobani aslında değişen dengelerin yeniden belirlenmesinin ve sorunların çözümünün de habercisi gibi. Çözüm süreci aslında sadece birtakım hakların verilmesinden ibaret değil. Mesela, dağdaki PKK’lıların durumu da bir an önce çözülmesi gereken konulardan biri. PKK’dan ayrılıp Irak’ta yaşayan binlerce eski PKK’lının Türkiye’ye dönmesine imkân hazırlamak da çözümün bir parçası. Suriye’de oluşturulan Kürt kantonlarının durumu ve onlarla etkileşim de önemli sorunlardan biri.

DIŞ POLİTİKA SIRF SORUN 8 Haziran sabahı yeni hükümeti dişli dış politika gündemleri bekliyor. Mevcut hükümete seçim toleransı tanıyan küresel dünya seçim sonrası yeni hükümetten Suriye krizi, IŞİD sorunu, Kıbrıs süreci ve İran kördüğümünde elini taşın altına koymasını isteyecek. Yeni hükümeti dış politikada terletecek ilk ve acil konu bozulan imajını düzeltmek olacak. AKP hükümetinin son dönemde içeride yöneldiği otoriterleşme hâli, medya ve ifade özgürlüğüne uyguladığı baskı dış dünyadaki ‘muhafazakâr demokrat’ imajına ağır hasar verdi. Ayrıca MİT TIR’larının Suriye’ye silah taşıdığına dair görüntüler AKP hükümetinin sınır ötesindeki güvenirliğini daha da zedeledi. Bu hâl Ankara’yı dünya sahnesinden düşürdü. Yeni hükümet sınır ötesinde kemikleşen negatif algıyı kıramazsa küresel anlamda hiçbir platformda rol alması mümkün görünmüyor. Batı ittifakı son dönemde attığı adımlarla Suriye krizinde denklemi değiştirdi. Yeni süreçte iç savaş IŞİD savaşına evirilecek. ABD önderliğindeki ittifakın bu yöndeki yönelişi sahaya yansıdı bile. Bir taraftan muhalifler eğitilip donatılırken diğer taraftan hava bombardımanlarına hız verildi. Bu noktada Batı, Türk hükümetinin kaçak güreşmesini istemiyor. İncirlik dâhil elinde her imkânla IŞİD’in üzerine yürümesini, sınırları geçişkenleştiren açık kapı politikasını dizginlemesini, Türk Selefîlere göz açtırmamasını bekliyor. Küresel medyaya yansıyan MİT TIR’larının silah sevkiyatı görüntüleri karşısında Ankara’nın samimiyetini ispatlaması bekleniyor. IŞİD/El Nusra gibi El Kaidecileri hedef alma durumu hâliyle iç ve dış cephede terletecek Ankara’yı. KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, selefi Derviş Eroğlu döneminde donan barış müzakerelerine hızlı döndü. Hayata geçirdiği güven artırıcı adımlarla da Avrupa ve ABD’nin desteğini kazandı. Ancak Ankara sol cenahtan gelen Akıncı’ya karşı oldukça mesafeli duruyor. Küresel dünya yeni hükümetten Kıbrıs’taki müzakere sürecine destek vermesini talep edecek. Akıncı’ya güven vermesini isteyecek. Ankara-Brüksel hattında meydana gelecek kırılma veya yakınlaşma, Kıbrıs sürecini de etkileyecek


29GÜNDEM hâliyle. Mevcut hükümetin otoriterleşme hâli, medya ve ifade özgürlüğüne uyguladığı baskı AB üyelik sürecini rayından çıkardı. 8 Haziran’da iktidarın değişmemesi durumunda Brüksel üyelik sürecini zorunlu temas seviyesine indirebilir. Zira Brüksel AKP’nin AB ve Avrupa değerlerine yönelik tekfirci söylemini iç siyaset manevrası paydasına hoş görmeyi bıraktı. Dünya yeni hükümetten İran ile Batı arasında yaşanan normalleşme sürecine destek vermesini isteyecek. Mevcut hükümetin Suudi Arabistan-Katar eksenine fazlaca yaklaşması, Tahran üzerindeki etkisini kırmıştı. Yeni dönemde Ankara’dan İran gibi İsrail, Irak ve Mısır ile de ilişkilerini tamir etmesi istenecek. IŞİD savaşının Ortadoğu’yu ateş çemberine çevirme ihtimalini gören Batı dünyası bölgede istikrarın sağlanması, öne çıkan İran’ın dengelenmesi ve Suriye krizinin halli için Türkiye’den çok taraflı arabuluculuk pozisyonuna dönmesini isteyecek. Türkiye’ye ‘fabrika ayarlarına geri dön baskısı’ uygulanacak.

EĞİTİM İSTİKRARA HASRET 63. hükümeti bekleyen en önemli sorunlardan biri de eğitim. AK Parti hükümetleri döneminde eğitim âdeta yaz-boz tahtasına döndü. 13 yılda 5 farklı bakan görev yaptı. 20’ye yakın sınav türü denendi. Değişen her bakanla birlikte Amerika yeniden keşfedildi. Milyonlarca öğrenciye kobay muamelesi yapıldı. Özellikle son iki senedeki tepeden inmeci tatbikatlar geçmişteki kazanımları da bir bir yok etti. Okullardaki öğretmen ihtiyacı bir türlü çözülemedi. Atamalar yetersiz, kadro açığı had safhada. Bakanlığa göre ihtiyaç 126 bin. 350 bin lisans sahibi öğretmen atanmayı gözlüyor. Fakat senede 40-50 bini bu fırsata erişebiliyor. Her defasında, sihirli formül(!) ücretli öğretmenlikten medet umuluyor. 80 bin ücretli öğretmen 900 lira gibi düşük ücretlerle yaraya pansuman olmaya gayret ediyor. Yeni bakan, ilk olarak yaklaşık 1,5 milyon öğrenciyi liselere sorunsuz yerleştirme ile imtihan olacak. Geçen sene getirilen liselere giriş sistemi TEOG uygulanmaya başladığı anda çökmüştü. Binlerce öğrenci oturduğu yerden çok uzaklardaki okullara yerleştirildi. Çocuklarını ulaşabileceği yakınlığa almaya çalışan veliler ‘kontenjan borsasını’ takip ederek okul okul dolaşmıştı. Binlerce öğrenci okulların açılmasından haftalar sonra ancak yeni okuluna yerleşmişti. Bakanlık öğrencilere önce ‘Evinize en yakın okula yerleştirileceksiniz, istemediğiniz hiçbir okula yerleştirilmeyeceksiniz’ sözünü vermişti. Sonrasında da tercih yapmayan 134 bin öğrencinin 90 binini kontenjanında boşluk olan uzak okullara göndermişti. Geriye kalan 40 binine ise mecburi istikamet imam hatip liseleri olmuştu. Daha da şaşırtıcı olan, kaydı imam hatibe düşenler arasında pek çok gayrimüslim öğrencinin de yer almasıydı. FATİH Projesi çözüm bekleyen bir başka dev sorun. Eğitimde “Çağ açıp çağ kapatacak” denilen projede işler umulduğu gibi gitmedi. Dönemin başbakanı Erdoğan’ın 2014’te bitirme sözü verdiği projenin ancak yüzde 10’u hayata geçirilebildi. Başlangıçta 1,5 milyar lira olarak hesaplanan maliyet şimdiden 8 milyarı buldu. Gelecek sene milyonlarca öğrencinin sınavlara nasıl hazırlanacağı tam bir muamma. Dönüşüm adıyla 1 Eylül 2015’ten itibaren dershanelerin kapısına kilit vurulması, sınavlara girecek 3 milyon 400 bin öğrenciyi kara kara düşündürüyor. Bunların 2 milyonu lisede, 1 milyon 400 biniyse ortaokulda. Millî Eğitim Bakanlığı, dershane yokluğunda sınavlara nasıl hazırlanılacağı konusundaki belirsizliği kâğıt üzerinde dahi çözebilmiş değil. Önerilen alternatifler çözüm olmaktan uzak.

SAĞLIK ARTIK ATEŞ PAHASI

3 Kasım 2002’den bu yana ülkeyi tek başına yöneten AKP, ‘istikrar için bizimle devam edin’ çağrısı yapsa da en temel hizmetlerden sağlıkta yaklaşık 13 yıl boyunca zikzaklar çizdi. Üstelik Ocak 2013’e dek Sağlık Bakanlığı koltuğunda kesintisiz Prof. Dr. Recep Akdağ oturduğu, yani icraatlar aynı ekibin eliyle yürütüldüğü hâlde. Mehmet Müezzinoğlu dönemindeyse ne bir rehabilitasyon ne de yeni bir hamle var. Tüm kamu hastanelerinin tek çatıda birleştirilmesi ve özel kuruluşlardan her sosyal güvenlik şemsiyesi altındakinin hizmet alabilmesi devrim niteliğinde kararlardı. Ancak özeller yatırım maliyetlerini çıkarmanın derdine düşünce vatandaşlardan istenen fark ücreti devletin ödediğinin yüzde 200’üne yükseltildi. İlaç, muayene, kimyevi-görüntülü tektik ve ameliyatlara dair katkı paylarıyla özele gitmek tamamen eskisi gibi paralı hâle geldi. Vatandaş, yeni hükümetten sağlık hizmetlerini ucuzlatmasını bekliyor. Bakanlığın uhdesindeki ünitelerde de performans sisteminin tahribatı yaşanmakta. Önceleri insanlar özelin yanından geçemiyor, devlet hastanelerindeyse vizite sırası bulamıyordu. Sosyal Sigortalar Kurumu’na (SSK) bağlı çalışanlar ilaca erişimde ciddi zorluklar çekiyordu. Sonuç itibarıyla tablo aynı: Şimdi hekime erişim kolay ama 2-3 dakikalık hekim-hasta görüşmelerinde teşhis imkânsız. Mecburen ya hemen ilaç yazılıyor ya da tahliller, MR’lar ve tomografilere başvuruluyor. Bu yüzden milyonlarca kişi tansiyon, kolesterol ve diyabet ilacı tüketiyor. Böylelikle sağlık harcamaları arttıkça artıyor. Bunun faturası yönetmelik değişiklikleriyle halka yansıtılıyor. İnsanlar yeni hükümetten bu konuda adımlar bekliyor. Bakan Akdağ’ın müspet girişimleri de akamete uğrayınca hekimlere mecburi hizmette şartlar ağırlaştırıldı. Belirli süreler devletin gönderdiği yerlerde hizmet sunmayanlara doktorluk ve uzmanlık diploması yok. Sadece devlete aitler değil, 500’ü aşkın özel hastane de doktorsuzluktan kıvranıyor. Zira toplam hekim sayısı 130 bin civarında. Bu sayıya en az 100 bin eklenmesi gerekiyor. Hekimlerin kalitesi ve hayatiyet arz eden branşlara dağılımı da çok mühim. Çocuk kardiyoloğu ve psikiyatristindeki açık azami boyutta. Öte yandan aile hekimliği projesi de çökmek üzere. Zaten ilaç yazma ofisi konumundalar.

KÜLTÜR VE SANATTA BASKI SON BULACAK MI? Kültür ve sanat alanı bütün hükümetler zamanında hep üvey evlat muamelesi gördü. Partiler seçim beyannamelerinde gür sesle ekonomi vaatlerini, projelerini sıralarken kültür ve sanat her zaman sonlarda kendine yer bulabildi. Bugün müstakil bir Kültür Bakanlığı’ndan söz edemiyoruz. Kültür ve Turizm, bir bakanlığa bağlı. Kültür’ün genel bütçe içindeki payı sadece yüzde 0,5 civarında. Türkiye’de devletin kişi başı kültür harcaması 10 Euro iken Avrupa’nın önemli ülkelerinde 100 Euro’nun üzerinde. 13 yıldır AK Parti iktidarında kültür ve sanatta büyük bir başarıdan söz edemiyoruz. Bu süre içerisinde sansür tartışmaları, sanatçılar ve yazarlar arasında ayrım, kültür-sanat varlıklarının talanı, yanlış restorasyon, Emek Sineması, Atatürk Kültür Merkezi (AKM) gibi konular sıkça gündeme geldi. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, AKM için 75 milyonluk bütçe

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

ayırmıştı. AKM’nin ne zaman açılacağı ve ayrılan paranın akıbeti meçhul. AKP’nin seçim beyannamesinde AKM’den hiç söz açılmazken; CHP, kapalı tutulan AKM’nin hızla onarılarak sanatın hizmetine sunulacağı vaadinde bulundu. Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi gibi ödenekli tiyatro kurumlarının kaldırmasını da öngören Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) yasa tasarısının akıbeti yine yeni hükümeti bekleyen önemli başlıklardan biri. Birçok sanatçı taslağa karşı çıkıyor. AKP’nin seçim beyannamesine baktığımızda ise TÜSAK yasa taslağının tüm tepkilere rağmen yasalaşacağı anlaşılıyor. Geçen yıl tasarıya karşı çıkan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen görevinden alınmış, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt istifa etmek zorunda kalmıştı. Geçen yıl AKP hükümeti tarafından 32 kez belgesel, sinema ve tiyatro oyununa sansür ve yasak uygulandı. Sansür sebebiyle film festivallerinde kriz yaşandı. Sansür meselesi önümüzdeki günlerin de en önemli başlığı. Özellikle Gezi protestolarından sonra birçok sanatçı hedef hâline geldi. Oyuncu Mehmet Ali Alabora aldığı tehditlerden dolayı yurtdışında yaşamaya başladı. Yine Gezi’yi destekleyen sanatçılar TRT dizilerinden çıkarıldı. Yeni dönemde merak edilen soru şu: Bu baskıcı tutum ortadan kalkacak mı? AKP hükümetinin başarılı işlerinden biri olan Türk yazarların eserlerinin yabancı dillere çevrilmesi projesi Gezi olaylarından sonra akamete uğradı. Kimi yazarlar Gezi’ye ‘darbe’ demediği için listeden çıkarıldı. Yeni dönemde eserleri yabancı dile çevrilecek yazarlar hangi kriterlere göre seçilecek yaşayıp göreceğiz.

SPORDA ALTYAPI VE İSTİKRAR SORUNU AKP’nin 13 yıllık iktidarında spor politikaları istikrarı bir türlü yakalayamadı. Bu dönemde 5 bakan değiştirildi. İçlerinde sadece Faruk Özak spor kökenliydi. Bakanların değişmesiyle spor teşkilatlarındaki kadrolar da yeniden yapılandırıldı. Mesela Suat Kılıç, koltuğa oturur oturmaz 76 ilin Gençlik ve Spor İl Müdürü’nü görevden aldı. Yerine gelen Çağatay Kılıç da bakanlıklardaki kadroların büyük bir bölümünü değiştirdi. Spor altyapısı olmayan, partiye bağlı kadroların yönettiği Türk sporu hâliyle beklenen patlamayı bir türlü gerçekleştiremedi. AKP döneminin en önemli artısı ülkemizin birçok spor tesisine kavuşmuş olmasıydı. Ancak bu tesisler de bir türlü işlevsel hâle getirilemedi. İzmir’de düzenlenen 2005 Üniversite Yaz Oyunları için yapılan tesislerin birçoğu şu an atıl. Aynı şekilde Trabzon’daki Avrupa Gençlik Oyunları, Erzurum’daki Üniversite Kış Oyunları için yapılan tesisler de sporcuya hasret. Erzurum’da yapılan ve dünyada eşi benzeri yok denilen Kayakla Atlama Kulesi’nin 4 yıl geçmeden çökmesi de AKP spor politikalarının ne kadar temelsiz olduğunun göstergesiydi. Yeni hükümeti ve bakanı sporda önemli sorunlar bekliyor. Lisanslı sporcu sayısı önceki yıllara göre artsa da Avrupa’yla arada büyük uçurum var. Türkiye’de herhangi bir spor dalından lisans çıkartan toplam sporcu sayısı, 2002’de 848 bin 315’ti. Bu rakam şu an itibarıyla 4,5 milyonu aştı. Ama Almanya’da sadece lisanslı futbolcu sayısı 6 milyon 800 binin üzerinde. Fransa’da nüfusun yüzde 20’si bir

spor dalıyla ilgileniyor. Türkiye’de hem okul hem de sporu bir arada götürmek neredeyse imkânsız. Mevcut eğitim sistemi ve spor politikaları gençleri ikisinden birini tercih etmeye mecbur bırakıyor. Bu düzen AKP döneminde de değişmedi. Birçok kez gündeme gelmesine rağmen yurt çapında spor liseleri açma projesi hayata geçirilemedi. Yapılan düzenlemelerle, uluslararası şampiyonalarda başarılı olan sporcular yüksek miktarda ödüllere hak kazanıyor. Ancak başarı gelmeyince sporcunun geçimini sağlayacak, onu derece yapması için teşvik edecek ve sporun içinde tutacak yönetim anlayışı bir türlü oluşturulamadı. 2020 Olimpiyatları’na aday olan ve kazanamayan Türkiye’nin bu hayali uzun bir süre rafa kalktı gibi. Olimpiyat nesli yetiştiremeyen, 7’den 77’ye halkına spor yapma alışkanlıkları ve imkânı sunamayan Türkiye’nin 8 Haziran’dan sonra bu konuya eğilmesi gerekiyor. Zira olimpiyatlarda derece yapan sporcu sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Olimpiyatlarda derece alacak sporcuların yetiştirilmesi için uzun vadeli altyapılar oluşturulmuyor. Kısa vadeli düşünen spor teşkilatları son dönemde AKP’ye bağlı, bizzat atanmış hissi veren isimlerden oluştuğu için Türk sporunun geleceğine yön verecek ehil kadroları iş başında görmek bu anlayış içerisinde pek mümkün görünmüyor. Federasyon başkanları genelde bakanlığın işaret ettiği isimlerden oluşuyor. Son Basketbol Federasyonu Başkanlığı’na aday olan Lütfi Arıboğan’ın seçim vaatlerinde iktidarın 17 Aralık 2013’ten sonra meydanlarda dillendirdiği ‘Yeni Türkiye’ vurgusunu bu yüzden gördük. Eğer işaret edilen isim seçilemezse o spor branşının alacağı bütçenin miktarı da beklentilerin altında oluyor.

HUKUK DEVLETİNİ GERİ GETİRMELİ 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları, Türkiye Cumhuriyeti tarihine geçti. İktidar, hükümet üyelerinin adlarının karıştığı korkunç iddiaların üstünü örtmek için birçok hukuksuzluğa imza attı. Getirilen hukuksuz kanunlar ile evrensel hukuka aykırı uygulamalar ‘hukuk devleti’ni ortadan kaldırdı. Yeni hükümeti bekleyen en büyük görevlerden biri de hukuk devletini tekrar inşa etmek. Yolsuzluk ve rüşvet iddialarını hukuka aykırı yollarla örten iktidar, bunun devamında ‘paralel örgüt’ diyerek camiaya yönelik hukuksuz bir mücadeleye girişti. Bu kapsamda HSYK Kanunu, MİT Kanunu, İç Güvenlik Paketi ve Sulh Ceza Hâkimlikleri gibi bir dizi kanuni düzenleme yaptı. Anayasa’ya aykırı olarak dershaneleri kapatan iktidar, Twitter, Youtube, Facebook gibi sosyal paylaşım ağlarını bir süreliğine durdurdu. Başta bunlar olmak üzere yargısal alandaki birçok delilsiz tutuklama, gözaltı gibi uygulamalar temel hak ve özgürlükler alanında büyük hak ihlallerine, Türkiye’nin dünya ölçeğinde diktatör yönetimindeki devletlerle aynı standartlara düşmesine neden oldu. Bu nedenle, yeni hükümetin, öncelikle “cadı avı” uygulamalarına sahne olan, iktidarın yargıdaki eli konumundaki ‘kapalı devre Sulh Ceza Hâkimliği’ni kaldırması gerekiyor. Bu şekilde tarafsız ve bağımsız bir yargı ile hak arama yollarının açılması, HSYK’nın da iktidarın bir uzantısından ziyade demokratik hukuk devleti kurumu çizgisine getirilmesi elzem.


30GÜNDEM

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

SARAY'A, OTORITERLEŞMEYE, ISRAFA; MILLET 'YETER' DEDI İSA YAZAR -İBRAHİM ASALIOĞLU, AHMET DÖNMEZ - ANKARA

1kaldıran AKP’yi cezalandırdı. 7 Ha-

Türkiye, hukuk ve demokrasiyi rafa

ziran seçimlerinin kaybedeni açık bir şekilde AKP oldu. İktidar partisi dışında oyu düşen parti olmadı. HDP tarihinde ilk kez barajı aşarken MHP de gözle görülür bir yükselişe geçti. CHP de 2011 yüzdesini muhafaza etti. AKP ise bir önceki genel seçimlere göre yüzde 49,9’dan 40,7’ye geriledi. 2011 seçimi baz alınırsa yaklaşık yüzde 10’luk, 30 Mart yerel seçimlerine göre de yüzde 1,5’lik düşüş yaşandı. Türkiye, 7 Haziran seçimleriyle yeni bir döneme girdi. Millet, AKP’nin gerilim politikasına prim vermedi. 13 yıllık tek parti iktidarı sona erdi. TBMM 4 partiden oluştu. Meclis’te bugüne kadar bağımsızlarla temsil edilen HDP, parti olarak ilk kez barajı aştı. AKP ise milletvekili seçimlerinde ilk kez büyük oy kaybetti. 2011 seçimlerindeki yüzde 49,9’luk oyu, yüzde 40,7’ye geriledi. Özellikle güçlü olduğu Güneydoğu illerinde büyük kayba uğradı. Diyarbakır’da 11 milletvekilinden 1 vekile indi. Ege ve Akdeniz şeridinde de gerileyen iktidar partisi, hemen bütün illerde oy kaybetti. Türkiye genelinde seçmen sayısındaki yaklaşık 4 milyonluk artışa karşın AKP’nin oyu, 2011 milletvekili seçimlerine kıyasla 21,4 milyondan 18 milyona geriledi. Seçim sonuçları, vatandaşın otoriterliğe, bin 100 odalı Saray’a, israfa, zulme, hukuksuzluğa ve algı operasyonlarına tepkisini ortaya koydu. 17 Aralık sürecinde

ortaya çıkan yolsuzluklar önemli rol oynadı. Tarafsızlığını bir yana bırakarak Anayasa’yı çiğneme pahasına AKP için seçim kampanyası

yürüten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayali de tarih oldu. AKP’nin seçim yenilgisiyle koalisyon dönemi başladı. Seçim sonuçları Meclis aritmetiğini de

önemli ölçüde değiştirdi. AKP’nin vekil sayısı 327’den 255’e düştü. 138 vekili olan CHP, 132 milletvekili çıkardı. MHP vekil sayısını 50’den 82’ye yükseltirken, 36’dan 81 sandalyeye ulaşan HDP ise vekil sayısını en çok artıran parti oldu. Seçimlerde CHP yüzde 25,3 oy ile gücünü korurken MHP önemli bir artış k a y detti.

2011 seçimlerinde yüzde 13 oy alan Milliyetçi Hareket, oyunu yüzde 16,6’ya çıkardı. Bu sonuçlara göre sadece AKP oy kaybetti. Başbakan Ahmet Davutoğlu, girdiği ilk seçimde başarısız oldu.

HDP DENGELERİ DEĞİŞTİRDİ Seçimlerin en önemli sonuçlarından

biri, HDP’nin barajı aşması oldu. Doğu ve Güneydoğu’daki rekor oyun yanı sıra batıdan da oy aldı. CHP’den kayan oylar bu partinin barajı aşmasını sağladı. Gerilim politikasından bıkan seçmen, AKP’ye ders vermek için sandık başına gitti. AKP’nin iktidardan düşmesini sağlamak için HDP’ye yönelen seçmen bu partinin oyunu yüzde 50’ye yakın artırdı. Hakkâri’de yüzde 86, Diyarbakır’da yüzde 80 oy aldı. 2011 seçimlerinde bağımsızlarla yüzde 6,5 oy alan HDP, bu kez oyunu yüzde 13’e çıkardı.

TÜRKİYE SANDIĞA SAHİP ÇIKTI Önceki gün sandık başına giden Türkiye’de 56 milyon seçmenin önemli bir bölümü seçimlere büyük ilgi gösterdi. Seçime katılım yüzde 85 oldu. Yurtdışında seçimlere katılım ise düşük kaldı. Yurtdışındaki 2 milyon 866 bin 979 seçmenden 1 milyon 34 bin 917’si oy kullandı. Gerilimli bir ortamda geçen seçim sürecinde iktidar partisinin sandık hilesi yapacağına yönelik şüpheler hakimdi. İktidarın bütün manipülasyonlarına rağmen sağduyu kazandı. Seçimler küçük tartışma ve gerginliklere rağmen sorunsuz tamamlandı. Türkiye sandığa sahip çıktı. Seçim sonuçlarına göre 56 ilde AKP birinci çıkarken 10 ilde CHP, 1 ilde MHP, 14 ilde HDP birinci parti oldu. İktidarın kontrolü dışındaki bağımsız anket şirketlerinin tahminleri önemli ölçüde tuttu.

SEÇİLEMEYEN ÜNLÜLER AKP’de mevcut Ankara Milletvekili Fatih Şahin, İstanbul’dan aday olan gazeteci Mahmut Övür, mevcut Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslu, İzmir’den aday olan Ozan Ceyhun, eski Mazlumder Başkanı Yılmaz Ensaroğlu ve Ankara’dan aday olan gazeteci Nuri Elibol milletvekili olamadı.


31 GÜNDEM

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Bir devrin sonu Milletin mesajı çok açık: Seçmen hem Erdoğan’a hem Davutoğlu’na vize vermedi. Başkanlığı ‘aklına bile getirme’ dedi. Tek parti hükümetine ‘hayır’ dedi. Kibri, şımarıklığı elinin tersiyle itti. Tek adamlığa karşı çıktı. Hukuksuzluğu reddetti. Otoriterleşmeye itiraz etti. MUSTAFA ÜNAL HABER ANALİZ

1ağır yenilgisini aldı. Bu AKP siyasi hayatının en

tespiti oy oranı bakımından değil milletvekili açısından yapıyorum. AKP için birinci parti olmak başarı değil. Birincilik savunması züğürt tesellisidir sadece. Hedef 400 milletvekili, anayasa değişikliği ve başkanlık sistemiydi. Alt sınır 330’a da razıydı. Rakam başkanlık sisteminin çok uzağında kaldı. Başkanlık siyasetin gündeminden çıktı. AKP bırakın başkanlığı tek başına hükümet kurma çoğunluğunu da yitirdi. 276’nın altında kaldı. Bir önceki seçimlere göre yüzde 10 oranında düşüş söz konusu. Yüzde 50 bandındaydı, 40’ı zor yakaladı. Bütün devlet imkanlarını kullanmasına rağmen kaybetti. Cumhurbaşkanı, istisnasız devletin bütün kurumları, başta

Diyanet, TRT ve medya desteği yetmedi. Bu propaganda üstünlüğünün normalde yüzde 70, 80 civarında oy getirmesi gerekir. Bu topraklar BAAS benzeri tek adamlı rejimlere geçit vermedi bugüne kadar. 7 Haziran Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı için referandumdu. Hükümet ve Saray güvenoyu alamadı. Halk kırmızı kart gösterdi. Erdoğan AKP lehine mitingler yaptı. Açılış adı altında şehir şehir dolaştı. Muhalefet partilerine laf yetiştirdi. Kendisini ortaya koydu. Başkanlığa ulaşmak istiyordu. Gelin görün ki bu oy oranıyla Cumhurbaşkanlığı’nı da tartışmalı hale getirdi. Normal demokrasilerde bu sonuç istifayı zorunlu kılar. Milletin mesajı çok açık: Seçmen hem Erdoğan’a hem Davutoğlu’na vize vermedi. Başkanlığı ‘aklına bile getirme’ dedi. Tek parti hükümetine ‘hayır’ dedi. Kibri, şımarıklığı elinin tersiyle itti. Tek adamlığa karşı çıktı. Hukuksuzluğu reddetti. Otoriterleşmeye itiraz etti.

Erdoğan da Davutoğlu da tartışmalı iki isim artık. Eskisi gibi cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık yapmaları mümkün değil. Demokrasinin de milli iradenin de ruhuna aykırı. Her ikisi de ‘topal ördek’. Halkın mesajı basit bir uyarının veya sıradan bir ikazın ötesinde. AKP ders çıkardığını söyleyerek yoluna devam edemez. Bu sabah ‘Nerede kalmıştık’ deme şansı da imkanı da yok. Artık başka bir Türkiye başka bir siyasi tablo var. Peki ne olacak? Nasıl bir hükümet kurulucak? Önce Meclis başkanı seçilecek. Toplumu da siyaseti de kutuplaştıran AKP’nin Meclis başkanı seçmesi bile çok zor. Muhalefeti kendisine karşı birleştirdi. Muhtemelen bu tablo Meclis Başkanlığı seçimine de yansır. CHP’den İlhan Kesici veya MHP’den milletvekili seçilen Ekmelettin İhsanoğlu gibi birisi Meclis Başkanı olursa şaşırmayın. Çünkü devletin iki numaralı koltuğunu muhalefet AKP’ye kaptırmak istemeyecektir.

Nasıl hükümet kurulacak? Hükümetin şeklini kestirmek zor. Muhalefetini blok olarak bir araya gelmesi seçenek dışı. HDP ve MHP aynı hükümette yer almaz. AKP’li bir hükümet mümkün. Böyle durumlarda ‘cumhurbaşkanı’ hakem rolü oynar ve kilidi açar. Ama Erdoğan politik tarafsızlığını yitirdi. Muhalefet partileriyle ilişkisini kopardı. Hiçbir muhalefet lideri davetine icabet etmedi, Saray’a gitmedi. Bir AKP’li gibi hareket etti. Türkiye’nin işini daha da zorlaştıran bir durum. Yeni seçim alternatiflerden biri. Bu tablo şu an kestirilemeyen pek çok siyasi gelişmeye gebe. En başta AKP’ye ateş düştü. Parti içinde başarısızlığın tartışmaları olacak. Bedel istenecek. Belki kelle istenecek. Ve kesinlikle ‘Abdullah Gül’ sesleri daha gür çıkacak. Ne Türkiye için ne AKP için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. 7 Haziran, bir devrin sonu aynı zamanda. Bugünden itibaren siyasette her türlü sürprizi barındıran yeni bir dönem başlıyor.

HDP adaletsiz barajı yıktı AZİZ İSTEGÜN HABER HDP, yüzde 10’luk seçim barajını ANALİZ rahat geçti. Büyük bir başarı yakalayan parti, yaklaşık 6 milyon kişinin desteğiyle alarak yüzde 12.98’lik oy oranıyla 80 milletvekilini Meclis’e gönderdi. Emanet oylarla barajı geçen HDP, batıdan 15 milletvekili çıkardı. Ağrı’da 4’te 4 yapan parti, Diyarbakır’da ise 11 vekilin 10’unu almayı başardı. Bağımsız adaylar yerine seçimlere parti olarak giren Halkların Demokratik Partisi (HDP), yüzde 10’luk seçim barajını fiilen yıktı. Büyük bir başarı yakalayan HDP, kesin olmayan sonuçlara göre yüzde 12,98’lik oy oranıyla 80 milletvekili çıkardı. Doğu ve Güneydoğu’da büyük çıkış yakalayan HDP, batı illerinden aldığı oylarla barajın üstüne çıktı. İstanbul’dan yüzde 12 oyla 11 vekil çıkaran HDP, İzmir’den 2, Ankara’dan 1 ve Bursa’dan da 1 vekil çıkardı. Türkiye’de demokrasi ve özgürlükler söyleminin en önemli aktörlerinden biri haline gelen HDP, ülkenin tek adam yönetimine gitmesine razı olmayan kitlelerden ciddi destek aldı. ‘Erdoğan’ı başkan yaptırmayacağız’ sloganını kampanya boyunca kullanan Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş, hak ve adalet söylemiyle seçmenleri etkiledi. İktidardan baskı gören bütün kitlelere seslenen HDP, etnik çerçeveye sıkışan partisini Türkiye’ye açmayı başardı. Emanet oylarla barajı geçen HDP, Meclis’te ciddi bir muhalefet örneği sergileyerek oylarını kalıcı hale getirmek istiyor. AKP, GÜNEYDOĞU’DA ÇÖKTÜ: Bugüne kadar, Kürtlerden en fazla oyu kendisinin aldığını belirterek ‘Kürtlerin asıl temsilcisi biziz’ diyen AKP, bu kez ciddi bir hüsran yaşadı. Diyarbakır’da AKP oyları yüzde 35’lerden yüzde 13’e düştü. HDP Diyarbakır’da yüzde 80 oy alarak 11 vekilden 10’unu aldı. Tarım Bakanı Mehdi Eker’in köyü olan Bismil’in Tepe köyünden HDP’ye 1.500, AKP’ye ise 205 oy çıktı. Diyarbakır’ın Lice ilçesinde HDP oyların yüzde 98’ini aldı. Batman’da HDP oyların yüzde 72’siyle 3 vekil, AKP yüzde 18’le 1 vekil çıkardı. HDP Van’da yüzde 73 oyla 6 vekil, AKP ise yüzde 21 ile 2 vekil elde etti. HDP Mardin’de yüzde 75, Adıyaman’da yüzde 57, Ağrı’da yüzde 78, Bitlis’te yüzde 61, Hakkâri’de yüzde 87, Kars’ta yüzde 44, Muş’ta yüzde 73, Siirt’te yüzde 65,

Şırnak’ta yüzde 86, Tunceli’de yüzde 61 oy aldı. AKP, büyük oy kaybetmesine rağmen Şanlıurfa ve Bingöl’de birinci parti konumunu sürdürdü. HDP, BATI’DAN 15 VEKİL ÇIKARDI: Kesin olmayan sonuçlara göre HDP, batı kentlerinde 15 vekil çıkardı. İstanbul’dan 11, İzmir’den 2, Ankara, Bursa ve Antalya’dan 1’er vekil HDP listelerinden Meclis’e gitti. HDP’nin İstanbul’dan aldığı yaklaşık yüzde 12’lik oy, partinin barajı aşmasında büyük etki sağladı. 6 KENTTE SADECE HDP VEKİL ÇIKARDI: HDP, 6 şehirde milletvekillerinin tümünü aldı. Tunceli, Şırnak, Hakkari, Muş, Ağrı ve Iğdır’da HDP dışında hiçbir parti Meclis’e vekil gönderemedi. HDP, Tunceli’de 2, Şırnak’ta 4, Hakkari’de 3, Muş’ta 3, Ağrı’da 4 ve Iğdır’da 2 milletvekili çıkardı. DOĞAN VE FIRAT MECLİS’TE: CHP’den istifa ederek HDP’ye geçen eski Büyükşehir Belediye Başkanı Celal Doğan Gaziantep’te partisinin oylarını artırdı. Gaziantep’ten 2 vekil çıkaran HDP, Celal Doğan ile Prof. Dr. Mahmut Toğrul’u Meclis’e gönderdi. AKP’nin kurucularından Dengir Mir Mehmet Fırat da partisinden istifa ederek katıldığı HDP’nin Mersin’de 4. parti olmasında büyük rol oynadı. Oyların yüzde 18’ini alan HDP Mersin’den 2 vekil çıkardı. BAYDEMİR REKOR KIRDI: Yerel seçimlerde Şanlıurfa Büyükşehir Belediye başkan adayı olarak partisinin oylarını iki katına çıkaran Osman Baydemir, bu kez milletvekili adayı olarak Urfalıların karşısına çıktı. Baydemir, partisinin oylarını yüzde 40’a taşıyarak Şanlıurfa’yı AKP’nin kalesi olmaktan çıkardı. HDP, Şanlıurfa’da 2 olan milletvekili sayısını 5’e çıkardı. 2011 seçimlerinde 10 milletvekili alan AK Parti ise 7 vekilde kaldı. HDP, LEYLA ZANA İLE AĞRI’DA 4-0 YAPTI: Diyarbakır yerine Ağrı’dan aday olan Leyla Zana, partisine büyük çıkış yaşattı. Daha önce yüzde 47 oyla 3 vekil çıkaran AKP, bu kez büyük düşüş yaşadı. Oyları yüzde 16’ya düşen AKP, Ağrı’dan temsilci çıkaramadı. HDP ise oyları yüzde 41’den yüzde 79’a çıkararak 4 milletvekilinin tamamını aldı. Zana, “Ülke ve halklarımız için hayırlısı neyse ona vesile olmasını diliyoruz. Barışın alt zemini olsun, herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği bir gelecek diliyoruz.” dedi.


32 GÜNDEM Demirtaş: Bize emaneten oy verenleri mahcup etmeyeceğiz

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

HDP eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, partisinin İstanbul İl Merkezi’nde seçim sonuçlarını değerlendirdi. ZAMAN ANKARA

1den dolayı mutluluğunu paylaştı.

Demirtaş, HDP’nin barajı geçmesin-

Kendilerine oy veren vatandaşları mahcup etmeyeceklerini anlattı. Demirtaş, “Bize inanarak hangi gerekçeyle bize oy vermiş olursa olsunlar, hiç kimseyi mahcup etmeyeceğiz. Bize emaneten oy vererek HDP’nin demokratik siyasetin önünü açmak isteyenleri de mahcup etmeyeceğiz. Ve bu saat itibarıyla Türkiye’de artık başkanlık tartışması, diktatörlük tartışması son bulmuştur. Türkiye uçurumun kenarından dönmeyi başarmıştır.” ifadelerini kullandı. Demirtaş’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle: EŞİTSİZ BİR KAMPANYAYA KARŞI KAZANDIK: “Sizleri ve sesimizin ulaştığı herkesi, can-ı gönülden kutluyorum. Zorlu eşitsiz adil şartlarda gerçekleşen bir seçim kampanyasını tamamladık. Öncelikle bu seçim kampanyasının demokratik özgür bir ortamda gerçekleşmediğini ifade etmek istiyoruz. Büyük ve bir eşitsiz devlet gücüne karşı, iktidar partisinin devletin bütün olanaklarını arkasına alarak yürüttüğü bir kampanyaya karşı bizler Türkiye’nin ezilenleri olarak, Türkiye’nin yoksulları, emekçileri olarak, barıştan adaletten özgürlükten yana olanları olarak, muhteşem bir zafer ve muazzam bir başarı elde ettik. Hepimize, bütün Türkiye’ye şimdiden

hayırlı uğurlu olsun diyorum.” KENDİNİ, TÜRKİYE’NİN TEK SAHİBİ GÖRENLER KAYBETTİ: “Bu seçimde özgürlükten, demokrasiden, barıştan yana olanlar kazan-

mış; baskı, otoriterlik, kibirli duruştan yana olanlar ve kendini Türkiye’nin tek sahibi gibi görenler kaybetmiş, gerilemiş, yenilmiştir. Kazananlar Türkiye’nin özgürlüğüne sevdalı olanlar olmuştur. Bu zafer evet bütün ezilenlerin, Kürtlerin, Türklerin, Ermenilerin, Boşnakların bu ülkede yaşayan bütün etnik kimliklerin, Alevilerin, Sünnilerin, Ezidilerin, inancıyla birlikte özgürce yaşamak isteyen kim varsa bütün ötekileştirilmişlerin ortak zaferidir.” BU ZAFER, DARBE ANAYASASINA KARŞI DURANLARIN ORTAK ZAFERİDİR: “Bu zafer, işçilerin, işsizlerin, köylülerin, çiftçilerin ezilenlerin yani emeği sömürülenlerin yani solun ortak zaferidir. Bu zafer, ülkede demokratik sivil bir anayasa çoğulcu bir anayasa isteyenlerin, 12 Eylül darbe anayasasına ve

onun dayattığı yüzde 10’luk seçim barajına karşı duranların ortak zaferidir. Demokratik çözüm ve barış isteyenlerin, ‘Kürtlerin de bu ülkede onurlu bir halk olarak yaşamalarını istiyorum’ diyenlerin ortak zaferidir. Ve en çok da bu ülkenin kadınlarının ortak zaferidir.” MEYDANLARDA NE SÖYLEDİYSEK ARKASINDAYIZ: “Bizler seçim kampanyası boyunca, meydanlarda ne söylediysek arkasındayız. Ne söz verdiysek arkasındayız. Artık HDP gerçek bir Türkiye partisidir. Türkiye HDP’dir, HDP Türkiye’dir.” KİBİRLİ TAVIR SERGİLEYEN AKP, TÜRKİYE’NİN DOĞUSUNDA SIFIRLANMIŞTIR: “Ve AKP bu kibirli tavrıyla Kürt sorunu yoktur diyerek, müzakere yoktur, çözüm masası yoktur diyerek, Türkiye’nin doğusunda sıfırlanmıştır. Bu yönünü altını çizerek vurgulamak istiyorum. Bu muazzam zaferin ortaya çıkmasında halkın ortak aklı var. HDP, Türkiye’nin Türkiye halklarının aleyhine hiçbir programın içinde olmadığı gibi bu saatten sonra da olmayacaktır. Kampanyada uğradıkları saldırılarda yaşamını yitiren arkadaşlarımız, bütün mücadele hayatımız boyunca parti şehitlerimiz başta olmak üzere, başsağlığı dileklerimizi ifade ediyoruz. ZAFERİMİZİ, YÜREĞİ YANIK TÜRK VE KÜRT ANNELERİNE ARMAĞAN EDİYORUZ: “Özellikle yüreği yaralı, yüreği yanık Türk ve Kürt anneleri, onlar herhalde barışı en çok hak edenlerdi. Onların çok özlediği barışa çok daha fazla yakınlaşmış olduk. Yüreği yanık bütün annelere armağan ediyoruz. Bu zafer bizim değil, halkın zaferidir. Bu zafer sadece HDP’nin değil, bütün Türkiye’nin zaferidir. Ben inanıyorum ki Ortadoğu’daki dengeleri de değiştirecek. HDP’nin önümüzdeki dönemdeki hedefi tek başına iktidara yürümek olacaktır.”

Ankara'da hükümet senaryoları: Azınlık mı koalisyon mu? İBRAHİM ASALIOĞLU ANKARA

recek. Bu durumda cumhurbaşkanı ‘geçici’ bir hükümet kuracak. Ancak Anayasa gereği geçici hükümete partilerin oy oranlarına göre her partiden bakan almak zorunda olacak. Bu durumda geçici hükümette HDP’den de bakan olacak.

1rine koalisyon sonucunu doğurdu. Bir Seçim sonuçları, tek başına iktidar ye-

partinin tek başına hükümet kurabilmesi için Parlamento’da 276 milletvekilinin olması gerekiyor. Ancak dünkü seçimde hiçbir parti bu rakama ulaşamadı. Bu durumda ilk olarak AKP’nin yanına bir partiyi alarak koalisyon kurması gerekecek. Ancak propaganda döneminde CHP, MHP ve HDP liderleri AKP ile koalisyon kurmayacakları yönünde açıklama yapmıştı. Seçim sonuçlarından sonra, ‘ülkenin hükümetsiz kalmaması’ gerekçesiyle muhalefet partilerinin bu görüşlerini sürdürüp sürdürmeyecekleri merak konusu olacak. Muhalefet partilerinin aynı tutumlarını sürdürmesi halinde AKP koalisyon hükümeti kuramayacak. AKP’nin bir ‘azınlık hükümeti’ kurması için de bir muhalefet partisinin veya 20 civarında muhalefet milletvekilinin desteğine ihtiyacı olacak. AKP muhalefetten hiçbir destek bulamazsa ülkeyi seçime götürmek için de olsa ‘azınlık hükümeti’ kuramayacak.

ERDOĞAN, CHP’YE HÜKÜMET KURMA GÖREVİ VERİR Mİ? AKP’nin hiçbir şekilde hükümet kuramaması halinde sıra muhalefet partilerine gelecek. Teamül olarak Cumhurbaşkanı

AKP ERKEN SEÇİM İSTER Mİ?

Tayyip Erdoğan’ın hükümet kurma görevini CHP’ye vermesi gerekecek. Ancak Erdoğan’ın muhalefet parti liderlerine bu görevi vermemesi ve 45 günlük hükümet kurma süresini geçirmesi de ihtimal dahilinde. CHP’nin hükümet kurma görevini alması halinde HDP destekli bir CHP-MHP koalisyonu gündeme gelebilecek. Bu durumda AKP, muhalefete düşecek.

GEÇİCİ HÜKÜMETTE HDP’Lİ BAKAN DA OLACAK AKP’nin diğer partilerle koalisyon kuramaması, muhalefet partilerinin ise birlikte hareket edememesi durumunda bir erken seçim gündeme gelecek. 45 gün içinde hükümetin kurulamaması halinde cumhurbaşkanı, ülkeyi erken seçime götü-

Ankara’daki yorumlara göre Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin bundan sonraki hesabı, ‘olası bir erken seçimde AKP’nin oyları artar mı, azalır mı’ noktasında düğümlenecek. Eğer ‘istikrar için halkın AKP’ye döneceği, AKP’de bir genel başkan değişimi veya Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığından AKP genel başkanlığına dönmesi’ gibi ihtimallere göre tek başına iktidar olabileceği öngörülürse, ülke doğrudan erken seçime götürülecek. AKP’nin hiçbir şekilde oylarını artıramayacağı görülürse veya riske girilmek istenmezse, daha fazla taviz verilerek AKP’li bir koalisyon hükümeti zorlanacak. Bunun için önce MHP, olmazsa HDP destekli hükümet kurmak için tüm ihtimaller sonuna kadar değerlendirilecek. AKP’nin kuracağı bu koalisyonun da kısa süreli olacağı değerlendirilirken, bu durumda bir yıl içinde yine bir erken seçim gündeme gelecek. Ayrıca HDP’nin destek vermesi halinde, hem CHPMHP koalisyonu hem de AKP’nin hükümet kurabileceği dikkate alındığında HDP kilit parti olacak.


33 DÜNYA

10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN

EĞİT-DONAT BUMERANGI

Eğit-donat projesiyle ‘Arap kavgalarına karışmama’ düsturunu İHLAL eden AKP hükümeti, Türkiye’nin bölgedeki değersiz yalnızlığını büyütüyor. MESUT ÇEVİKALP

1vaşıyor artık! İç savaşa taraf oldu zira. Türkiye, Suriye rejimi ile açıktan sa-

Suriyeli muhaliflere gerilla eğitimi vermeye başlayan Türk hükümeti Ankara-Şam hattındaki ‘soğuk savaş’ hâlini ‘sıcak çatışma’ boyutuna taşıdı. Sadece rejime değil, sahadaki IŞİD/ El Kaideci gruplara da savaş ilan etti. Kamuoyuna ‘eğit-donat’ adıyla yansıyan projenin mimarı ABD yönetimi. Türkiye’den önce Ürdün ile Suudi Arabistan’ın destek verdiği program gelecek 3 yılda 15 bin Suriyeli muhalifin Türkiye, Ürdün ve Suudi Arabistan’da eğitilip silahlandırılmasını hedefliyor. Amerikalılar ve yerel kuvvetler üç komşu ülkede kurulan özel kamplarda muhaliflere 6-8 haftalık periyodlarla asimetrik savaş (sabotaj, suikast, pusu, terör ve istihbarat) eğitimi verecek. Programın ilk ayağı Ürdün’de (7 Mayıs) 90 muhalif ile başladı. 20 gün sonra devreye giren Kırşehir kampında (Şehit Bahtiyar Aydın Kışlası bünyesinde) da 60-70 muhalif eğitime alındı.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General Lloyd Austin’in bizzat teftiş ettiği kampta 40 kadar Amerikalı uzman TSK’nın atadığı Bordo Berelilerle birlikte çalışıyor. Diplomatik kaynaklar Türkiye’nin yılda 1500-2000 muhalife gerilla eğitimi vereceğini ve onları silahlandıracağını belirtiyor. Türkiye kampı için 3 bin muhalifin başvurduğu ancak CIA’nın 400’üne onay verdiği gelen haberler arasında… ABD ile Türkiye arasındaki ‘eğit-donat’ anlaşması şubat ayında imzalansa da tarafların detaylar üzerinde uzlaşması 4 ayı buldu. Zira ABD eğit-donat programının IŞİD tehdidine karşı kurgulandığında ısrarcı olsa da programın büyük ortağı Türkiye eğitilen savaşçıların, verilen silahların Suriye rejimine karşı da kullanılmasını istedi. Ancak Washington IŞİD önceliğini henüz değiştirmedi. Hatta Ürdün kampında kursiyerlere ‘Esed’e karşı savaşmayacağım’ belgesi imzalattığı iddia edildi. Kursiyerleri kendi eliyle Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bünyesinden seçen Washington, radikal unsurlara kapı açmıyor. Programın maliyeti 4

ülke arasında paylaşılsa da ABD savaşçıların seçimini ortaklara bırakmıyor! Aksiyon eski asker ve sivil uzmanlarla ‘eğit-donat’ın Türkiye’ye nasıl döneceğini araştırdı. Uluslararası hukuk uzmanı Doç. Dr. Cenap Çakmak, eğit-donat inisiyatifini uluslararası hukuk açısından tartışmalı, ahlaki zeminde sorunlu buluyor. Programın Suriye Dostları Grubu bünyesinde, daha fazla ülkenin desteğiyle kurulmamasının meşruiyetini gölgelediğini vurguluyor. Türkiye gibi üçüncü ülkelerde eğitilen savaşçıların Suriye veya üçüncü ülkelerde savaş suçuna, insanlık suçlarına bulaşması durumunda destekçi ülkeleri küresel siyaset zemininde zor durumda bırakacağına işaret ediyor.

‘‘Uzun vadede Türkiye’yi vurur’’ Terör uzmanı Prof. Dr. Sedat Laçiner ise Türk hükümetinin elinde BM Güvenlik Konseyi, NATO kararı olmaksızın hukuki zemini bulunmayan eğit-donat programına katılmasını büyük bir hata olarak görüyor. Bugün Türkiye topraklarında eğitilen yabancı

gerillaların Ankara’nın başını ağrıtacağına işaret ediyor: “Türkiye bu proje ile komşusunda yaşanan iç savaşa müdahil oluyor, savaşçı gönderiyor. Yabancı gerillayı ülkeye alıyor, eğitiyor, silahlandırıyor! Gerilla ile iş tutmayı meşrulaştırıyor. Yarın üçüncü devletler Türkiye içinde güçlenen Selefî Türkleri veya PKK’yı silahlandırıp hükümete karşı kışkırtmaya kalksa Ankara destekçi ülkelere ne diyebilir! Çünkü mevcut hükümet bu yolu bugün kendi eliyle açıyor. Ülke geleceğine ağır miras bırakıyor.” Bordo Bereli eski Binbaşı Mete Yarar da, Kırşehir’de eğitilen milislerin günün birinde dönüp Türkiye’yi vurmayacağını kimsenin garanti edemeyeceğine değiniyor: “Kursiyerleri Amerikalılar seçiyor. Türkiye’nin üzerlerinde herhangi bir söz hakkı da yok. Milislerin eğitim sonunda ne yapacağı, kiminle savaşacağı net değil. Dönüp Türkiye’ye zarar vermeyeceklerinin garantisi yok. Suriye sınırında yeni Kandil’ler zuhur edebilir. Türkiye’nin Sünni milisleri eğitip silahlandırması Arap mahallesinde reaksiyon oluşturdu zira.”


YORUM 34EKONOMÝ

EKİM 2010 MAN 10 - 166–12 HAZİRAN 2015 ZA­ ZAMAN

Ali Bulaç

Ali Ünal

Tanzanya heyetinin Hocaefendi’ye soruları

Üç ay kadar önce kendilerini ziyaret Bediüzzaman’ın tesbit ve ifadesiyle, maddî eden üst düzey bir Tanzanya heyeti Hoca- cihad kılıcı kınına girmiş, Kur’ân’ın elmas hakikatleriyle cihad, yani hizmet dönemi efendi’ye şu iki müthiş soruyu sordu: “(1) Müslümanlar olarak istilacı ve sö- açılmıştır. Bu dönemde, hattâ her zaman, mürgecilere karşı verdiğimiz mücadeleleri insanlar, Hz. Ali’nin (r.a.) buyurduğu gibi, hep kazanırken, tarihimize de rağmen, âdil ya Din’de, ya da insanlıkta kardeşlerimizve iyi işleyen bir sistem kurmada neden dir. Bir diğer ifadeyle, insanlar, ya ümmet-i hep başarısız oluyoruz? (2) Ülkemizde icabet, ya da ümmet-i davet grubuna selefî akımlar, el-Kaide girer. İcabet de, davet de türü yapılanmalar çok ancak güzel ve kardeşçe etkili ve sadece Dinî ilimdavranış, hoşgörü, diyalog, ler tahsil edilmeli diyerek " Vazifemiz, hizmettir; yoksa sevgi, merhamet, şefkat çocuklarımızı kandırıp, mutlaka bir netice elde veya zemininde olur; kavga hâsıl etmek değil. Netice, ve düşmanlık zemininde Tıp fakültelerini dahi terk etmelerine sebep Allah’a aittir; bize daima değil. Halbuki biz dünyaya, oluyorlar. Bunlara karşı Sırat-ı Müstakîm üzerinde İslâm’a da değil, kendimize ve düşmanlık ne yapılabilir?” davranmak düşer. İnsanı taraftarlık penceresinden bakıyor, Hocaefendi, ilk soruya mealen şu cevabı verdiler: tanımama, İslâm’ı bilmeme, dolayısıyla İslâm adına kin “İki açıdan yola yanlış mevcut şartları kavramama ve nefret saçmaktan, daha çıkılıyor. Biri şu ki, 20’nci, gibi nev’leriyle cehalet, bütün fazla düşmanlık üretmekten hattâ 19’uncu asırda problemlerimizin başında kurtulamıyoruz.” Hocaefendi, 2’nci sodünyanın içine girdiği geliyor." durum ve şartlar kavraruya yine mealen şu cevabı verdiler: “Birinci sorunuz ve nılamadan, sanki İslâm’ın cevabıyla bağlantılı olarak, hakimiyet asırlarındaki zemin ve şartlar aynen devam ediyormuş meselelerimizi fert fert insan eğitimi ve gibi her şey siyasete ve siyasî hakimiyete insan yetiştirme temelinde ele almalıyız. endeksleniyor. İçine düştüğümüz acıklı Bu gaye istikametinde asla acele etmeden, vaziyete sebep olarak devlet veya siyaset geçilmesi gereken bütün basamaklardan kademesindeki bozulmalar gösteriliyor tek tek geçmeliyiz. Vazifemiz, hizmettir; ve tamire de buradan başlanıp, tamirin yoksa mutlaka bir netice elde veya hâsıl buradan olacağı zannediliyor. Halbuki, etmek değil. Netice, Allah’a aittir; bize damevcut siyasetin bir defa İslâmî olamaması, ima Sırat-ı Müstakîm üzerinde davranmak İslâmî temelde şekillenmemiş bulunması, düşer. İnsanı tanımama, İslâm’ı bilmeme, hattâ siyasetle hedeflenenin temele yer- mevcut şartları kavramama gibi nev’leriyle leştirilemeyeceği ve Müslümanlar olarak cehalet, bütün problemlerimizin başında bu siyaset zemininde hareket etmekle İs- geliyor. Buna nefsaniyet de eklenince melâmiyet’in korunamayacağı bir yana, İslâm, sele daha içinden çıkılmaz bir hal alıyor. İşe her şeyden önce dindir. Din olarak da zihin, insandan ve ilim temelinde başlamalıyız. kalb, ruh, hafî ve ahfâ gibi bütün meleke Kreşler açarak, anaokulları açarak, sonra bir ve lâtifeleriyle Müslüman fert yetiştirmeyi merdivenin basamakları gibi, birbirleriyle esas alır. Bu esas vazife dururken, zihin bağlantı halinde basamak basamak eğitim ve kalbler İslâm’a muhtaçken, her şeyi müesseseleri açarak, bu müesseselerde siyasî temele oturtmak ve siyasî hakimiyeti birbirlerinin farklı malzeme ile tercümesinhedeflemek, sürekli yıkımdan, İslâm’ı den ibaret fenleri ve dinî ilimleri mezcedip, siyasete, siyasî maksatlara ve dünyevî bir arada vererek, fenlerle zihinleri, dinî menfaatlere âlet etmekten başka bir netice ilimlerle kalbleri aydınlatarak yürümeliyiz. vermez ve vermiyor. Bunu yaparken de ihlâsı, sadece Allah “İkinci olarak, Hz. Bediüzzaman, rızası için nesillere hizmet etmeyi ana ‘Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlâl’ düstur edinmeliyiz. Bu hususta birbirimizle der. Bugünün dünyasında geçmiş asır- yardımlaşmalıyız.” Sorular gibi, cevaplar da müthişti. lardaki gibi davranamayız. Bugün, yine

DAĞISTAN ÇETİNKAYA

Top AK Parti’de! 7 Haziran seçimlerinde ilk belirginleşen tabloya baktığımızda şu hususların altını çizebiliyoruz: HDP anahtar parti rolünü başarıyla oynadı. HDP’nin aldığı oyların ağırlıklı bölümü kuşkusuz Kürt kökenli yurttaşlardan geldi. Hiçbir seçimde Kürt seçmen temelde Kürt milliyetçisi olan bir partiye böylesine yüklenmemişti. AK Parti genelde Kürt seçmenin 2/3’ünü alıyordu, bu seçimde dindar Kürt seçmen AK Parti’yi bıraktı. Bundan sonraki seçimlerde söz konusu dönüşü AK Parti’nin pozitif, HDP’nin negatif performansı belirleyecektir. Ancak HDP’ye sadece Kürt seçmenden değil, AK Parti, CHP ve SP’den oy gitti. MHP’den de gittiğini söylemek pek abartı olmaz. Belki de bu seçimin en mağdur partisi SP-BBP ittifakı oldu ama insanlar mücbir sebeplerle istemedikleri halde HDP’ye oy verdiler. Bunun da sebebi tabii ki AK Parti’nin uzun zamandan beri içine düştüğü vahim hatalardır. Şöyle sıralayabilirim: 1) AK Parti, Türkiye’yi kutuplaştırmak ve kutuplar arasında çatışma potansiyelini tahrik etmek suretiyle son derece riskli bir mecraya soktu. Yakın komşular Irak ve Suriye’ye bakanlar “Ne oluyoruz?” diye sormaya başladılar; 2) Seçmen hiçbir şekilde Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir parti lideri gibi meydanlara inmesini, şuna buna çatmasını ve asıl parti başkanı Davutoğlu’nu gölgede bırakıp kampanyayı “Başkanlık sisteminin referandumu”na çevirmesini tasvip etmedi; 3) AK Parti, kötüye giden ekonomiyi iyileştirme konularında umut vermedi; gelir adaletsizliğini düzeltmedi; şehirleri belli bir zümreyi zenginleştirmek üzere rant alanına çevirdi; 4) Bir Müslüman’ı utandıracak derecede kibir, umursamazlık, şımarıklık aldı başını gidiyor. AK Partililer herkese tepeden bakmaya başladı, insanların kıskançlık duygularını tahrik ediyor; 5) Nerede yetiştiği belli olmayıp bir anda mantar gibi biten iliştirilmiş gazeteciler ve danışmanlar her Allah’ın günü AK Parti adına toplumun çeşitli kesimlerine tehditler savuruyor, muhaliflerin mal-mülklerine el konulmasını, müsadere edilmesini savunuyor,

bununla da yetinmeyip “Daha durun, arkası var” diye korkutmaya devam ediyorlar; 6) Ortadoğu’da içine düşülen hatalardan geri adım atılacağı yönünde bir işaret yok, bu geniş dindar kesimi ve genelde kamuoyunu derinden rahatsız ediyor; 7) Mahalli seçimlerde ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde etkisini göstermeyen “rüşvet ve yolsuzluk iddiaları” ve esasında artık ayyuka çıkmış söylentiler bu seçimde etkisini göstermiş oldu; 8) Muhafazakâr Kürt seçmen Uludere’deki 34 insanın katlini, Kobani’deki tutumu ve 2009’dan bu yana sürdürülen “çözüm süreci”nden bir anda vazgeçilmesini bir maliyet olarak AK Parti’nin önüne koydu; 9) İnanılmaz bir adaletsizlikle seçim kampanyası yürütüldü. Vicdan ve iz’an sahiplerini rahatsız etti. Sanki diğer partiler sığıntı gibiydi. Şehirler AK Partililerin flamaları, afişleriyle donatıldı; taraftarları olan medya yoğun propaganda yaptı; devletin TRT’si insanların gözünün içine sokarak haksızlık yaptı. Bu vicdani infiale yol açtı; 10) Cumhurbaşkanlığı Sarayı büyük tepkilere yol açtı; Diyanet’in Başkanı Görmez’in Mercedes’i, kamu bütçesinden yapılan israf, ihtişam tepki gördü. 17 milyon yoksul, bir kendi sıkıntılı hayatına baktı, bir Saray’daki ihtişama baktı, bunu onaylamadı. Şu veya gerekçe ile konulmuş yüzde 10 barajı büyük adaletsizliktir. Eğer baraj hiç değilse yüzde 5’e indirilseydi AK Parti tek başına iktidar olabilirdi, kapatmadığı tuzak çukuruna düştü. Dün bana bir yaşlı adam şöyle dedi: “Bayrampaşa’da sandığa gittim. Oyunu kullanan iki yaşlı adamdan biri diğerine şöyle diyordu: -Bugün makaracılar için zor gün olacak!” “Bakara-makara gayretullaha dokunmuştu, müeyyidesiz kaldı.” Yine de AK Parti, en büyük partidir. 7 Haziran, halkın ona gösterdiği sarı karttır. Tepeden tırnağa kendini sorgulamazsa, bir sonraki seçimde kırmızı kart görecek. Umarım AK Partililer gerekli dersleri çıkarır, Türkiye de bir kaosa sürüklenmekten kurtulur.

KRAL VE SOYTARI


35 YORUM EKONOMÝ

EKİM 2010 ZA­MAN 10 - 16 6–12 HAZİRAN 2015 ZAMAN

Ekrem Dumanlı

Gözünüzü hırs bürümüş bile osla Bu yazı seçim sonuçları beklenmeden yazıldı; tıpkı önceki seçimlerde olduğu gibi. Gece geç saatlere kadar bekleyerek bir seçim yazısı yazmanın mahzuru mu var? Hayır. Rakamların netleşmesi, muhtemel siyasi tablonun ortaya çıkması tabii ki yazarlar için büyük avantaj sağlıyor. Ne var ki Türkiye’de sırf seçim sonuçları üzerinde siyasi geleceği okumak, çoğu kez sosyal oluşumları ve gelişimleri ıskalamaya da sebep oluyor. Büyük fotoğraf kayboluyor çünkü. Tarihî akışı içinde yapılması gereken hesaplaşma, sadece sandık sonuçlarına indirgendiğinde kimi zaman nereden gelindiği ve nereye gidildiği anlaşılamıyor. 7 Haziran seçimlerinin öncesi ve sonrasını tastamam görebilmek için hem 13 yıllık siyasî dalgalanmaları görmek gerekiyor hem de 8 Haziran sonrası ortaya çıkacak tablonun ülke gerçekleriyle örtüşmesini hesaplamak. Ve bütün bu seyr ü seferin global oluşumlarla irtibatını işaretlemek gerekiyor ki sağlıklı analizler yapılabilsin… 2002’den beri hükümet kuran AK Parti, 2010 referandumundan bu yana büyük bir savrulma ve dönüşüm yaşıyor. Kurulmasından birkaç ay sonra iktidara yürüyen AK Parti, herkesi kucaklayan, temel hak ve özgürlükleri garanti altına alacağına dair söz veren, AB yolunda demokratik adımlar atan cevval bir siyasî oluşumdu. Referandumdan bu yana U dönüşü yaptığı gözleniyor. Devlete karşı bireyi koruyan zihniyet gitti; devletin kutsandığı ve halkı ezdiği bir Leviathan karşımıza çıktı. Askerî vesayetin sona erdirilmesi uğruna verilen mücadele ve kat edilen mesafe donduruldu; yakın zamana kadar faili meçhul hadiselerin sorumlusu olarak görülen derin yapının kanatları altına sığınıldı. Örnekleri çoğaltmaya gerek var mı? 2002’deki AK Parti bitti; onun mirasını alçıpanla tutturmaya çalışan AKP ortaya çıktı. Durum

bu… Toplumun tamamı bîzar. Sağcısı-solcusu, Alevi’si-Sünni’si, Kürt’ü-Türk’ü, iş dünyası-işçisi… Herkes, karşısına çıkan kibir dolu müheykel devlet baskısından endişe duyuyor. “Makul şüphe” herkesin kapısını çalıyor, “müsadere” gibi hukuk dışı uygulamalar mal güvenliğini tehlikeye atıyor. Can güvenliğinin hangi noktaya geldiğini anlamak için son bir yılda öldürülen ama faili bulunamayan hadiselere bakmak yeter de artar bile. Toplum, devlet zırhına bürünmüş mütehakkim kibre katlanmayı denedi; ama olmuyor. Halkın tamamı bir şekilde yaftalandı, aşağılandı, rencide

edildi. Yalanlar, iftiralar, karalamalar, azarlamalar… Haddu hesabı bilinmeyen hakaretlerin yaraladığı kitleler yetmezmiş gibi bir de karşımıza iktidar sahiplerinin lüks merakı çıkıverdi. Pahalı lüks araçları satmakla işe başlayacağını söyleyen AK Parti; bırakın onları satmayı yeni araçlar aldı, kiraladı ve hepsinden önemlisi bu israf dolu harcamalara “çerez parası” gözüyle bakmaya başladı. Saray debdebesi israfın dalga dalga yayılmasına tüy dikti adeta. Asgari ücretin verilemez olduğunu savunan iktidar yetkilileri, “bakanlar için özel uçak”ın nasıl faydalı olduğunu anlatmaya başladı. AK Parti, gecekondudan çıkan dertli insanların kurduğu bir siyasi organizeydi. Halktandı. Şimdiki AKP saraylar, yatlar, özel uçaklar, gemi filolarıyla yâd ediliyor… Değişim ve dönüşümün keskin bir hukuksuzluk ve adaletsizlikle yaşandığı bu noktada sosyolojik bir gerçeği de görmek gerekiyor: Bu ülke bu şekilde yönetilemez. Adaletsizlik, ayrımcılık, ötekileştiricilik üzerine bina edilen siyaset çöktü çökecek bir noktaya geldi. Anayasa paspas edildi, yasalar çiğnendi, insanlar mağdur hale getirildi, kalpler kırıldı, kamplar ihdas edildi. Ve bütün bu korkunç hadiseler kaba saba tavırlarla, umursamaz tutumlarla, hovardaca yaklaşımlarla yapıldı. Cumhurbaşkanlığı makamının ağırlığı kalmadı maalesef; çünkü o makam siyasi polemiklerin odağı haline geldi. Partiler arası nezaket yerle bir edildi. Sosyal gruplar arası hoşgörünün üzerine kezzap döküldü… Sandıktan nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın yüzleşmemiz gereken gerçek şudur: Türkiye bugünkü gergin, ayrıştırıcı, ötekileştirici politikalarla yö-ne-ti-le-mez! Sandıktan zaferle bile çıkılsa, mazlum insanları döverek, onların mal güvenliğini, can güvenliğini ayaklar altına alarak ülkeyi yönetebileceklerini

sananlar hem kendilerine yazık eder hem ülkeye. Tek çıkar yol var karşımızda: Karşılıklı saygıya dayanan, anayasa ve yasaların herkesi eşit hale getirdiği hakperest bir ülke inşa etmek. Bu ülkeyi kendi keyfine, aile zevkine, parti menfaatine göre yönetmek isteyenler sosyal barışı tarumar etmiş olur. Demokrasi tecrübesi çok eskilere dayanan bir dünyadan koparıp üçüncü sınıf bir Baas iktidarına taşımak korkunç bir vebaldir. Sonuç ne olursa olsun demokrasiden, insan haklarından, hukukun üstünlüğünden geriye dönülemez. Dönen olursa adı tarihe dönek olarak geçer ve artık bu ülkeyi yönetecek ehliyeti kaybetmiş olur.

Erdoğan’ı bekleyen tehlike Tayyip Erdoğan, siyasete teşkilattan başladı, belediye başkanlığı, başbakanlık gibi koltuklara oturdu. Sonunda cumhurbaşkanı da oldu; muradına erdi. Daha üst bir makam yok. Ne var ki, anayasanın kendisine biçtiği rolü beğenmedi, çerçeveyi dar buldu ve fiilî bir durum oluşturmaya karar verdi. Şu an hem Cumhurbaşkanlığı makamında oturuyor, hem başbakanlık yapıyor, hem parti başkanlığı görevine devam ediyor. Yetkisi olmadığı halde bütün “erkler”i kendine bağlamış görünüyor. Bu durumu içine sindirenler olabilir; ancak anayasa ve yasalar Sayın Erdoğan’a bu yetkiyi vermiyor. O yüzden muhalefet partilerinin tamamı bu pervasız tutuma içerliyor. Haklılar da. Hatta AK Parti’nin içinden de “Bu kadar da olmaz ki!” seslerinin yükseldiği biliniyor. Her neyse… Seçim kampanyaları sırasında Erdoğan seçim meydanlarına indi, her gün üç-beş konuşma yaptı, TV ekranlarında sık sık göründü. Bu haliyle sadece parti başkanı ve başbakan sıfatını taşıyan Ahmet Davutoğlu’nu ezmiş olmadı. Aynı zamanda kendini de riskin içine attı. Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir devlet makamını polemiklerin ateşten gömleğini giyerek siyasallaştırdı. Anayasa gereği “tarafsız” olması gerekirken bütün siyasi parti liderleriyle ve parti tabanlarıyla kavgalı hale geldi.

Peki şimdi ne olacak? AK Parti zafer bile kazansa cumhurbaşkanı ile nezaket bağlarını tamamen koparan devâsa bir kitle var karşımızda. Toplumun hemen her kesimindeki birikmiş öfkenin merkezinde Erdoğan var. Dolayısıyla meşruiyeti her geçen gün tartışmalı hale geliyor. Yasamaya, yürütmeye, yargıya, medyaya yaptığı aşırı müdahalenin makul bir izahı da bulunmuyor. Seçim sonuçları AK Parti’nin yüzde 52’nin altına düştüğünü gösterdiği an, meşruiyet tartışması daha da alevlenecek. Çoktandır birikmiş öfkeler ve haksızlıklar karşısında bastırılmış siyasî tepkiler “sen cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 52 almıştın; sonra o makamda oturup ülkene hizmet etmek yerine meydanlara inip AK Parti için çalıştın ve seçildiğin oyun altına düştün; dolayısıyla meşruiyetini kaybettin” diyecektir. Bu söylemin sinyalini muhalefet liderleri meydanlarda verdi… Aslında herkes işini yapmalı, güç zehirlenmesine yenik düşmüş birileri “her şeyi kontrol edeceğim” diye memleketin çivisini çıkarmamalı. Yasama, yürütme, yargı gibi kuvvetler ayrılığının ana dinamikleri keyfî bir şekilde kuvvetler birliğine irca edilirse; üstüne üstlük medya üzerine çullanarak bütün muhalif sesler susturulmaya çalışılırsa, bu işleri yapanlar meşruiyetini kaybeder. Bu ülkenin yeniden normalleşebilmesi için herkesin kendi aslî işine dönmesi, despotluktan vazgeçmesi, başkaları üzerine tahakküm kurmaktan uzaklaşması gerekir. Aksi halde huzur kalmaz bu ülkede ve en çok sıkıntıyı, ahengi bozanlar çeker. Tarih boyunca hep böyle olmuştur çünkü…


10 - 166–12 HAZİRAN 2015 ZAMAN EKİM 2010 ZA­MAN

36BULMACA EKONOMÝ

Uğruna verme Kapadokya yeryüzü şekli

Konya’nn bir ilçesi Bir tür iç çamaşr

4

Futbolda ceza atş

Bir dilek şart eki

Teklik, çoğul karşt Saylar ilmi

Devlete ait

8

2

5

5

3

2

9

1

6

Çocuğu olan adam Vücudun bir ksm

8 5 4 3 7 6 9 1 2

6

8

5

7

4

Dumann çktğ yer

9

3

3

Bakrn remzi

Sradan, bayağ

5 2

1

2 9 1 7 5 4 6 3 8 4 7 5 6 8 3 2 9 1 6 3 8 9 1 2 4 7 5

8 5 6 2 3 7 1 4 9 3 2 9 4 6 1 5 8 7 1 4 7 8 9 5 3 2 6

DÜNKÜ SUDOKU ÇÖZÜMÜ

6

6

SUDOKU BULMACA

Avrupa’da bir geyik türü

2

6

5 Tablodaki tramlý kalýn çizgilerle belirlenmiþ 3’e 3’lük karelere, 1’den 9’a kadar rakamlarý birer kez kullanarak yerleþtirin. Öyle yerleþtirme yapmalýsýnýz ki, bütün 3 lükleri doldurduðunuzda tablonun bütün kutularý yukarýdan aþaðýya ve soldan saða 1’den 9’a kadar rakamlardan birer kez kullanýlmýþ olsun.

Maçlar yöneten Bir çiçek

Tembih sözü Tuvalet, hela

Tayin

6

Matematikte sabit bir say

1

Sonuçsuz, Bir deniz taşt ksr

Ayn ad taşyanlar Karş çkma

Bunama Teyze, hala

Bir göz rengi

Ruhsal bunalm, kaos

Deha sahibi kimse

7 1 4 5 2 8 9 6 3 5 6 2 3 7 9 8 1 4 9 8 3 1 4 6 7 5 2

Cet

Bir yerden kan akma

3

5

Yumurtann bir ksm

4

Kayak

2

Emare

6

1

Bir gda

Þ ÝF RE K E LÝ ME:

Büyük toprak parças

Resimdeki (Mehmet...) Ksa vadeli sermaye

İtalya’ya ait bir ada Azarlama

7

Bir deyim Belirti

Çoban giysisi Bir sahabe Bir yakacak

Bir ses sanatçmz Kişi

8

Kaza eseri ortaya çkan

Damarda dolaşan Peru’nun başkenti

Bir tahl Baryumun remzi

Yeryüzü parças Gözerimi

Güvenmelik Kadnlarn bir süs malzemesi

Ylan

Bir tür toprak Bir deyim

Orhan Pamuk’un bir eseri

Gülünç süslenmiş Oruç ay

Bir mastar eki

Çocuk yiyeceği Helyumun remzi

Hafif scak

Su

Allah’n bir ismi Zemin, arz

Bir nota

Sakağ hastalğ

Sakat kimse

Bir mastar eki

Erkek hitab

Ençok

8

Bir soru eki Tekirdağ’n bir ilçesi

7

Zaman

2

Hukukla ilgili

Durgun

İtalya’nn başkenti

İnatç

Efendimiz’in bir sünneti

Beş kenarl geometrik şekil Tavlada say

Erzak saklanan ambar Donuk renkli

Bir erkek ismi

Bir renk

Yabanc

Bir kimsenin baktğ şahslar

Sanat akm

Bir soru

İspanyol sevinç nidas İstanbul’da bir semt

Üye

Kinaye

Duyuru

Bir nota

Kadn, bayan

5

Ksaca posta kutusu

Kuru olmayan

Suriye başkenti Ksaca sodyum

Muhteva Minarenin tepesinde olur

Sahte para basan kimse

Lisan

Eski dilde su

Asya’da bir çöl

BULMACALARIN CEVAPLARI 37'NCİ SAYFADA


YN

R

O

Ý

Ð

S

Ý

E

UK R E C L L H A L AÐ KU AR R D A A FÝ ŞH M OA RM DT Ý D N F R A N ML Z N Ý R Ü RÝ NA Bİ EÜ ZÝ H N Z BA RH ON Ü M Ü Ð T RÜ OM T D DU UE B J E L S S T T Ü HF BÝ TZ Ý Z Y ÝM RJ BC J C L R V K E TÝ V SÝ ÐN A T Y A T S RÐ Ý V T N U UR Z Ý Ý N İV LT EÜ Z Ý K H Ç O Ö Ý G T Ü İ Ü A M H F Ý DÇ RO T L A T K C A ÖM DS ZN ÜE RĞ R T İ

N

O

Z

2

Ü

S

3

P

AY E T E A L O ÇA R ÞZ R Ü U E D L ÜE AY A LL Ü N C E V L NÝ Ý KT Lİ N L Ü A S Ö İ R G PG EE G

UL

EC

N

Þ

P Ý J Y R K E N OO Ü ÜR İ R Ü DH S E A AA B SÜ C E F G Ý E T E Ü NE AA Ü R E O G A G C M J E TL A

DN

ÝD

O

HA

Ý

NB

M

A

V

Ý

5

D

Ð

HL

R

G

K AI AL L V U D

LA

E

G

4

Ý

Þ

A

E

6

DK OA MÞ H A Y T A H U GO AR GÝ AM EÐ AR NG EÝ Þ S HD A T Y M T Ö A Ö H S U S D Y E O M S L Ý Ð S S D A T S MB Ö A Ö K S K Ý L N E Þ E İ R Ð T R SÝ AO SA BL AU K ÞN ST ÜR VÝ JO GA FL YU K Y E N E J M RÜ EK PY EE Ý N Ý E DJ AM A Ý Ü Ý S D R İ A Ý Ü Ý Ý R K E R ZS GD TR HR RG G T T N NÜ ÜE E U U E O A M Y Ö L Ý A T T C C Ö Ö Ý Ý M MÝ Ý H H ÜB VR AA SY GT MP BÜ ÖI R A Y T P Ü I NC JS KP LÝ ÞÖ HE AE EJ S P Ý Ö E E J G O A H Ü A T E ZD ME AK NK O Ý A V H D D ME N K C K İ E B E K Ç Ý A E A E Ý LV AD Z M EN RC Tİ K M Þ L G V K Ð K ÜL ÇA RZ GE KR F T PK I LO ÝR ME EA ÜÞ TL Ý K EL Ç R G K F P I C F ÖZ YT GE LR ÜA LD NÞ R E A Þ L K L E U N M A V N A H Ý K E K L Ý K AZ ZT BE YR GA AD ÜÞ B N Þ K G T Ü D Ü L U Ü N MM A A Ý V B N MA Ý MS EE KF AC FÇ İ O ZT OÇ Z B Y G A Ü B

EN

R

LD Sİ N TMA N EB S

R

L

1

N

Ð

E

Ö

E

L

S

E

Ü

F

M

C

A

Ç

Ý

O

T

Ğ

L

TOSLAMAK, UYKU, ÜRETMEK, VESTİYER, YAHUDÝ, ZAMAN.

J

M

P

B

D

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir misiniz?

C

Ý Ç

Ý

Aþaðýdaki tablonun içine içine serpiþtirdik. serpiþtirdik. Bunlarý Bunlarýbulabilir bulabilirmisiniz? misiniz? Aþaðýdaki kelimeleri kelimeleri tablonun ASTAR, BAÞLIK, CEVÝZ, ÇABUCAK, DÜNÜR, EMTÝA, FESLEĞEN, GEZEGEN, HAYTA, ÝNCÝL, AMELİYAT, BROÞÜR, CEMİYET, ÇORBA, DENSİZ, EKMEK, FÝRMA, GAFÝL, HADÝSE, ÝSABET, KÜÇÜK, LAVABO, MAVNA, NİHAL, OTUZ, ÖTEKİ, PİSLİK, REZALET, SÝYAH, ÞAKLABAN, TENKÝT, KEKLÝK, LALELİM, MAKTÜL, NAMZET, OLANAK, ÖFKE, PEYMAN, RAŞİT, SÜSLEME, ÞENLİK, USKUMRU, ÜRETÝM, VİRMAN, YARBAY, ZENCEFİL.

Ö PF İ E ÖR T I Eİ SI V A EV L Ð VL İ İ T L F FL AE E F U C C M CN N ER E E ZA Ü Z CT M R C U SÜ R V E N Ü KH D E Ý Ü Þ K ÐD

P

N

Ö

Ý

Þ ÝF RE K E LÝ ME:

1

5

4

3

2

6

5

8 8

7 7

6

4

8

4 3 7 5

8

1

2

3

1

2 2

3

3

4

5

4

4

B < C þ D < 8 M @

Dünkü bulmacalarn çözümleri

Dünkü bulmacalarn çözümleri

? 8 C E F I

D I >

��

��

��

�� �

��

��

�

��

��

��

��

��

�� �� �� �� �� �� �� �

��

�� �� �� �� �� �� �� �� �� �

�� �� �� �� �� �� �� �� ��

��

�� ��

�� �� �� �� �� ��

�� �� �� �� �� �� ��

�� �� �� �

�� �� �� ��

�� �� �

C7LD7"ĔDđ>7B"ĔEJKP"ĔzJ;Ađ"ĔFđIBđA"ĔH;P7B;J"ĔI O7>"Ĕ 7AB787D"ĔJ;DA J"ĔKIAKCHK"Ĕ{H;J C"ĔLđHC7D"Ĕ O7H87O"ĔP;D9;<đB$

��7IJ7H"Ĕ87 B?A"Ĕ9;L P"Ĕw78K97A"Ĕ:{D{H"Ĕ;CJ 7"Ĕ<;IB;Ē;D"Ĕ=;P;=;D"Ĕ>7OJ7"Ĕ D9 B"ĔA{w{A"ĔB7L78E"Ĕ �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �����������������İ�����������

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��İ������������������İ������������������������İ��İ����������������������������������İ�������İ���� 8 X [Xb` b\c`d\c\i` kXYcfele `û`e\ j\ig` k`i[`b% 9lecXi YlcXY`c`i d`j`e`q6 �İ���������İ��������������������������������İ�������������������������������������������

@ þ | 8 F E K I F 8 C L �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� İ� �� �� İ� �� �� �� �� �� M 8 �� ? �� E �� Q �� I �� | �� B �� P �� < �� E �� < ��A �� D �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� C �� | �� D �� | �� I �� þ �� 8 �� İ� | �� ��J �� ; ��I �� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� þ K ; L < ; ? I > K E | < L �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� = C J K | < 8 K : { D ? �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ��İ� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� < = �� �� Q �� P �� 8 �� 9 �� I �� 8 �� P �� K �� G �� | ��@ �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� : D �� A �� : �� C �� | �� : �� J �� G �� �� { ��< �� < �� A �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� E I İ� M �� �� E �� < �� > �� F �� 8 �� ? �� ; ��< �� B ��B �� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� < 8 J M < M ; D E : þ �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� Q K �� I �� �� E �� K �� < �� C ��8 ��Q �� < ��I ��K ��B �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� : L �� Q �� �� B �� E �� | �� x �� I �� > �� B �� = ��G �� @ �� İ� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� I M �� K �� | �� þ �� 8 �� F �� I �� < ��8 �� �� C İ� B ��C �� �� �� ���� Ğ��� ���� ���� ���� ���� ���� İ��� ���� ���� ���� ���� �� | ? x F C I : Q K < I 8 ; �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� < | 8 D J > < L E D 8 M E 8 �� �� ���� ���� İ��� ���� ���� ���� İ��� ���� ���� ���� ���� ���� �� B ; �� I �� K �� þ �� > �� 8 �� Q �� 9 �� P �� > �� 8 �� | �� 9 �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� : �� { �� ; �� G �� A �� C �� | �� D ��8 �� �� 9 �� D �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� İ� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� İ� �� �� �� �� �� E < ü < C J < = : x F K x �� Ğ� �� ������������������������������������������������������������������������������ �� �� �� İ� �� �� �� �� �� ��

��

< I I E C < I J 8 J 9 8 B

��

J ; K D { { J

� ��� ��� ��İ ��� ��� ��� ��� ��� ���

��

{ = 8 D K P

� � � İ � � � � � �

G F I ; 8 G ? 8 P K 8 ? L

E

{ L I : ; E 8 9 8 C B 8

��

yaplmş yer, ibadethane. 7) Karşlk Salatalara, yemeklere ekşilik vermek beklenilmeden yaplan yardm, için kullanlan ekşimiş üzüm, elma, 5 6 7 8 9 10 11 12 kayra, lütuf, kerem, ihsan, inayet. limon vb. suyu.– Doğada kendili8) Mikroskopla yaplan incelemede ğinden yetişen (bitki). 3) Görevden SOLDAN SAĞA 1) Günah ve haramdan Utanma, haya.– Ağrbaşllk, ciddiyet, bazen lamlarn kapatlan alma.– Duygular, düşünceleri belirr.ay din@za man.com.tr kaçnmak için şüpheli şeylerden uzak temkin. 5) Güven, üstüne emniyet. 6) Güçlüdört Refik Aydýn küçükçevik, ve ince cam parças.– tecek biçimde yüzde beliren kmldurma, takva.– Yüksekokul. 2) 1848’de veköşe, becerikli, enerjik.– Genellikle Olumsuzluk manas veren bir ön ek. danşlar, hareketler. 4) Kbrs’ta bir İzmir’de kurulan fabrikada üretilen içine sulu şeyler konulan metal vb.nden 9) Yaman, zekî. 10) Uyank, dikkatli.– şehir.– Hal, durum, key yet.– Kiloamyerli SOLDAN kâğt. 3)SAĞA Tren,1)tramvay vb.haramdan taştyaplmş kap. 7) İslamiAğrbaşllk, ilimlerden biri.– Günah ve Utanma, haya.– ciddiyet, Giysilerin boyna gelen, boynu 6) çeviren perin ksa yazlş. 5) Parola.– Yetenek, r.ay din@za man.com.tr larda kaçnmak için şüpheli temkin. 5) Güven, Güçlü Refik Aydýn tekerleklerin üzerindeşeylerden hareket uzak Helyumun sembolü. 8)emniyet. Herkese kendine bölümü. 11) En ksa zaman parças.– istidat. 6)takva.– Yenmeye elverişli olan her 2) 1848’de vedüşeni, becerikli, çevik, enerjik.– Genellikle 6 7 8 9 10 11 12 ettiğidurma, demirden yol.–Yüksekokul. İslami stlahta uygun kendi hakk olan verme, eri dokumaclkta kullanlan bir vb.nden şey.– Başarsz. 7)fabrikada Çoğunluklaüretilen valilerce Liiçine İzmir’de kurulan sulu şeyler konulan metal boşanmaya verilen ad.– Kalsiyumun doğruluk. 9) Yatay 7) olmayan,ilimlerden amudi.– yerli kâğt. Tren, tramvay vb. taştyaplmş bitki. 12) Pulkap. bilgisi, İslami pul koleksiyon- biri.– yönetilen ve3)yönetim bakmndan bir sembolü. 4)tekerleklerin Rütbesiz asker.– Virüslerle üstünde İçi boş, her yansembolü. kapal, suyun larda hareket Helyumun 8) Herkese kendine culuğu, pulculuk. tür bağmszlğ olanüzerinde büyük il.– Gümüş ilgili.– Bir şeyden veya bir kimseden yüzen bir tür büyük şamandra. 10) Birverme, 5 6 7 8 9 10 11 12 ettiği demirden yol.– İslami stlahta uygun düşeni, kendi hakk olan parlaklğnda,verilen demirad.– sertliğinde, kolay Kalsiyumun gda doğruluk. Yatay olmayan, amudi.– yanaboşanmaya olma. 5) Bir kimseyle karşmaddesi.–9)Yasann, dinin ve kamu işlenebilen ve kolayca tel durumuna sembolü. 4) Rütbesiz asker.– Virüslerle vicdannn suyun üstünde İçi boş,doğru her yan kapal,yasalara laşldğnda, birinin yanna gidildibulduğu, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 getirilebilen bir element. Bir ilgili.– Bir şeyden veya bir8)kimseden yüzen bir tür büyük şamandra. 10) Bir ğinde veya yanndan uzaklaşldğnda uygun, 1 kanuni. V maddesi.– E R 11) A Kefenlenip A K A tabuta D E ve M kamu İ yana olma. 5) Bir kimseyle karşgda Yasann, dinin eğrinin yanndan geçen ve ona ancak 2 kendisine söz ve işaretle bir nezaket konmuş, gömülmeye hazrlanmş E S E R İ Cbulduğu, E D İ yasalara T insan L laşldğnda, birinin yanna gidildivicdannn doğru bir noktada değen doğru, mümas.– 3 12) R Allah’n A kanuni. Y T 11)A Kefenlenip L A K C A gösterisi yapma, Kentliğinde veya yanndan ölüsü.uygun, varlğ ve nitelikleriyle tabuta Saman rengi,esenleme.– açk sar.uzaklaşldğnda YUKARIDAN 4 E R ele kendisine söz ve işaretle bir nezaket ilgili konular konmuş, gömülmeye hazrlanmş V alan İ RbirAbilim L kolu. L E Hinsan leşmiş, uygar. 6) Allah (cc)’a kalbî AŞAĞIYA 1)yapma, Sinirli olma durumuKentliveya gösterisi ölüsü. 5 S E 12)L Allah’n A M varlğ M E ve D nitelikleriyle E N İ bağllk, kesin inanma;esenleme.– iman.– Alayla sinirli bir biçimde davranma, sinirlilik. leşmiş, uygar. 6) Allah (cc)’a kalbî ilgili 6 İ konular T İ K ele A Talan bir T bilim U G kolu. A Y tümen arasndaki askerî birlik. 7) İnsan, 2)bağllk, Tanzimat döneminde kara ordusu. kesin inanma; iman.– Alayla B 11 A 12 Z A 17 2Y 3 4M 5A 6T 7A 8H 9 10 mal,3)tümen eşya için küçümseme yollu 7)birİnsan, arasndaki askerî (kimse).– birlik. Çokvb. anlayşl ve sezgili 1 P8 OE 1 LB 2 İE 3 GR 4O 5NS 6 E 7 PF 8AA 9SL 10OE 11T 12 eşyayerden vb. içinyüksek küçümseme yollu bir olmasn söz.–mal, Yatağn 2 A 1D P E ON L İ İ T G O T N İ R PA AT S O yerden yüksek söz.–veya Yatağn sağlayan sandk olarak kulla-olmasn 3 P 2A A T D E T NO İN T İ L TA İ T RO A T veya sandk olarak kulla3 P A T T O N İ L A T O nlansağlayan boş bölmesi. 8) Afyonkarahisar’da nlan boş bölmesi. 8) Afyonkarahisar’da 4 A 4K A K S A S B Aİ B T İ TS E SM E M bir göl.– Yoksulluk, yoksulluk sknts. 5 L 5 L B O BR OA RZ AA ZN A NN O N O bir göl.– Yoksulluk, yoksulluk sknts. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Bedeli peşinpeşin değil,değil, 6 İ 6N İ E NK E KN A NN AA NY A YB B YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Bedeli sonradan alnmak yaplan sonradan alnmak üzereüzere yaplan satş.satş. 7 N 7 İ N S İ A SN A NM İ MM İA MR A İ R İ 8 A Ş İ K A R 2) Tutsaklk, esirlik. 3) Parça. Oy.– Parça. 8 A Ş İ K A R K E KS EE SL E L 2) Tutsaklk, esirlik. 3) Oy.– 4) 4)

Dünkü bulmacalarn çözümleri

Bulmaca

Bulmaca

1

3 2 6

2 1

1

7

37 BULMACA EKONOMÝ 10 - 16 6–12 HAZİRAN 2015 ZAMAN EKİM 2010 ZA­MAN


Ataman’ın mukavelesi 2 yıl uzatıldı. Cim Bom’dan ayrılacağı söylentileri çıkan başarılı çalıştırıcı, 800 bin Euro’luk maaşını 500 bin Euro’ya indirerek büyük özveride bulundu.

38 SPOR

Safarova’yı 2-1 geçen ABD’li Serena Williams şampiyon oldu. Erkeklerde İsviçreli Stanislas Wawrinka ile Sırp Novak Djokovic bugün karşılaşacak. 10 - 16 HAZİRAN 2015 ZAMAN 7 HAZİRAN 2015 PAZAR ZAMAN

ÖZBEK, YILDIZLAR İÇİN

EK BÜTÇE İSTİYOR

Galatasaray peş peşe gerçekleştirdiği genel kurullardan adeta bunaldı. Sarı-Kırmızılıların yeni yönetimi, temmuzun ilk haftasında kongre üyelerini yeniden toplantıya çağırdı. Başkan Dursun Özbek, Gignag ve Dani Alves gibi yıldız futbolcu transferi için ek bütçe talep edecek. Teknik Direktör Hamza Hamzaoğlu ile de 3 yıllık sözleşme imzalandığı ortaya çıktı.

Galatasaray’ın yeni yönetimi, ilk toplantısını TT Arena’da yaptı. 10 Haziran’da mazbatasını almaya hazırlanan Sarı-Kırmızılı yönetim kurulu üyelerinin toplantısı 6 saat sürdü. Görev dağılımları gerçekleşti. FOTOĞRAF: CİHAN

HAMZA HAMZAOĞLU İLE 3 YILLIK İMZA

-

nunda başkan kurallarını açıkladı. Sonra da görev dağılımı yapıldı. İkinci başkanlığa Cengiz Özyalçın getirildi. Eşref Alaçayır ve Nasuhi Sezgin de başkan yardımcılığı görevlerini üstlendi. Cim Bom’un efsane kaptanlarından Cüneyt Tanman’a ise futbol şube sorumluluğu verildi. Futbol komitesinde Cengiz Özyalçın ve Eşref Alaçayır bulunacak. Genel Sekreter Fatih İşbecer, Tayfun Demir ise muhasip üye oldu. Can Topsakal basketbol şubesine bakacak. Galatasaray Erkek Basketbol antrenörü Ergin Ataman ile görüş ayrılığı yaşayan ve bunun ardından yönetimden de istifa eden Topsakal, Özbek yönetimine girmişti. Ardından da herkes Ataman ile Topsakal arasındaki gerilimden bir ayrılık çıkar mı dedikodusu yapmaya başlamıştı. Ancak Özbek her ikisiyle de ayrı ayrı konuşarak krizi aştı.

FOTOĞRAF: ZAMAN, MESUT YILDIRIM

MESUT YILDIRIM İSTANBUL Son dört sezonda üç kez lig şampiyonluğu sevinci yaşayan Galatasaray, art arda yaptığı kongrelerden bunaldı. 24 Mayıs’ta gerçekleştirilen olağan seçimli genel kurulda Dursun Özbek’i 36. başkan olarak koltuğa oturtan Sarı-Kırmızılı üyeler, temmuz ayında bir kez daha toplanıyor. Özbek başkanlığındaki yeni yönetim, ek bütçe talebi için genel kurula çağrıda bulundu. Önceki gün yapılan yönetim toplantısında mali disiplin kararları alınırken, Özbek’in transfer yapabilmek için ek bütçeye ihtiyaç duyulduğunu açıkladığı belirtildi. Bu sebeple temmuzun ilk haftasında genel kurula çağrıda bulunmayı planlayan yöneticiler, Gignac ve Dani Alves gibi yıldızları transfer edebilmek için üyelerden yetki isteyecek. İlk toplantısını önceki akşam TT Arena’da gerçekleştiren yönetim kurulu toplantısında Dursun Özbek rüzgârı esti. Eski yönetimde göze çarpan hataların tekrarlanmamasını isteyen çiçeği bur-

Galatasaray yönetimi, ön ceki gün Teknik Direktör Hamza Hamzaoğlu ile bir anlaştı. Başarılı hoca ile araya gelerek 3 yıllığına henüz mazbatasını almadimzaların atıldığı, yönetim yapılmadığı bildirildi. Şampığı için resmi açıklamanın mek üzere dün Berlin’e gid iyonlar Ligi finalini izlevam etme kararı alan Sarı- en Hamzaoğlu ile yola dealacağı ücreti de duyurm Kırmızılı yönetim, hocanın gerçekleşen buluşmada adı. Galatasaray Adası’nda Ataman’ın da hazır bulun basketbol antrenörü Ergin duğu kaydedildi.


SPOR 39 EKONOMÝ KUPA YOLUNDA BARİYERLERİ AŞMAK!

10 - 16 6–12 HAZİRAN 2015 ZAMAN EKİM 2010 ZA­MAN

Türkiye Kupası finali öncesi Bursa’da olağanüstü güvenlik önlemleri alındı. Sokaklar yayaya, yollar trafiğe kapandı. 2 bin kişinin maç izleyebileceği stadın en güzel bölümü de boştu. Maç sonrası ise sahada yüzlerce insan vardı! BEHRAM KILIÇ

1insana huzur veren bir şehrimiz. Bir Bursa; doğası, tarihi ve camileriyle

özelliği de futbola olan tutkusu tabii ki. Nüfusunun büyük bölümü diğer Anadolu şehirlerinde görmeye pek alışık olmadığımız (Trabzon ve biraz da Eskişehir hariç) şekilde şehrin takımını tutuyor. 2009-10 sezonunda elde edilen şampiyonlukta taraftarın müthiş desteği vardı. Bu sezon da Bursaspor lige ve kupaya heyecan kattı. Ligde en fazla gol atan takım oldular. Ligin gol kralını çıkardılar. Türkiye Kupası’nda finale yükseldiler. Finalde rakipleri lig şampiyonu Galatasaray’dı. Maçı izlemek, bu futbol şehrinin sokaklarında dolaşmak, hazır gelmişken Ulu Cami’yi de ziyaret etmek amacıyla İstanbul’dan yola koyulduk. Lakin 2015’in Türkiye’sinde karşılaştığımız tablo pek de iç açıcı değildi. Bugüne kadar alışık olmadığımız şekilde güvenlik önlemleri alınmıştı. Her adım başı polis vardı. Stat etrafındaki sokak girişleri, stada giden yollar kilometrelerce önceden trafiğe ve yaya girişine kapatılmıştı. Sadece polisin istediği yerden gidebiliyordunuz. Başta İstanbul’dan olmak üzere çevre illerden yüzlerce polis ve güvenlik görevlisi maç için buradaydı. Bildiğiniz gibi Türkiye Kupası finallerinde iki takım taraftarına stadın yarısı veriliyordu. Hâliyle bugüne dek hiç olmadığı kadar Galatasaray taraftarı Bursa’daydı. Tedbirler de belki onun içindi ama işin dozajı kaçmıştı. Zira yollar kesildiği hâlde bomboş sokaklarda bile polisler sıra sıra dizilmişti. Bariyerleri aşmak, stada varmak için onlarca polis noktasından geçmek, hepsine dil dökmek zorundaydınız. Daha önce neredeyse stadın önüne kadar arabayla geliyorduk. Bu sefer yaklaşık 1,5 kilometre yürüdük. Bu olağanüstü şartlar sebebiyle Ulu Cami’yi ziyaret etme fırsatı da bulamadık. Atatürk Stadyumu’nun içinde ise iki takım taraftarlarının oturma düzeni görülmeye değerdi! Kapalı tribünde yaklaşık 2 bin kişinin maç izleyebileceği stadyumun en güzel bölümü polis tarafından tampon bölge olarak boşaltılmıştı. Oysa futbol bir eğlence değil miydi?! Neyse ki bu olumsuzluklar maçın ilk düdüğü ile bir nebze olsun geride kaldı. Teknik direktörler Hamza Hamzaoğlu ve Şenol Güneş’in yıldızlaştığı sezonda iki takımın futbolu herkese keyif verdi. Bursaspor ilk bölümde öne geçti. Çok gol atan bu takımın defansı ise sezon boyunca bir türlü istenilen performansı verememişti. Bu maçta da öyle oldu. Özellikle defansın solu evlere şenlikti. Burak Yılmaz belki de hayatının en kolay gollerini attı. Onun golleriyle maçta 3-2 geriye düşen Bursaspor’un sağlı sollu atakları final anlarındaki tecrübesizlikten dolayı sonuçsuz kaldı. Yeşil-beyazlılar futbol adına harika bir sezon geçirmelerine rağmen bunu kupa ile taçlandıramadı. Neticede kupaya Cim Bom uzandı. Maç biter bitmez ise Türk futbolunun marka değeri sahaya girdi! Önce Bursaspor taraftarlarının o tampon bölgeyi aşarak Galatasaray taraftarlarına doğru atmaya çalıştığı meşaleler vardı. Sonrasında tam Bursa taraftarları mağlubiyeti kabulleneceği sırada polisin sıktığı biber gazı yeşil-beyazlı tribünleri alevlendirdi. Bu esnada Galatasaray takımı kendi taraftarı önünde kupayı kazanmanın mutluluğunu yaşıyordu. Müthiş manzara görülmeye değerdi! Az

sonra kale arkasındaki sarı-kırmızılı taraftarların toplu hâlde küfürleri zaten alev topuna dönmüş Bursa taraftarlarını iyice çılgına çevirdi. Galatasaraylı futbolcular üzerlerini değiştirmek için soyunma odasına gidip geriye döndüklerinde sahada yüzlerce

polis, özel güvenlik görevlisi, gazeteci ve takım elbiseli insan vardı. Onlar kupayı havaya kaldırdıkları anda kale arkasındaki Bursaspor taraftarları kendi statlarının koltuklarını söküp sahaya atıyordu. Marka

değerinin zirveye çıktığı bu an Galatasaray takımının kupa ile taraftarına koşmasıyla devam etti! Bu güzel görüntüler eşliğinde gecemiz aydınlandı! Türk futbolunun marka değerine bir yıldız daha eklendi!


Duvarlarınıza güzellik katın Hat sanatımızın eşsiz örnekleri ile duvarlarınızı hem süsleyin hem manevi bir hava katın.

Danimarka ve İsveç‘e sevkiyatımız vardır.

DK + 45 89 88 84 00 S + 46 40 66 88 700 http://shop.exen.eu

İstediğiniz motifi duvar kağıdına basıyoruz.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.