Zamandk311 eg

Page 1

ÖZKAN KOÇAK:

ÖZKAN EKIZ:

En iyi yatırım insanadır

Zor zamanda iktidara gelip, önemli reformlara imza attık

Henüz 8 yaşındayken Danimarka’ya gelen Özkan Ekiz, önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek genel seçimlerde Radikal Parti’nin milletvekili adaylarından biri. Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin büyük bölümü gibi o da aslen Konyalı. • 6'DA

Sosyal Demokrat Parti’den Kopenhag’dan milletvekili adayı olan Özkan Koçak, hayatında hep ilkleri başarmış biri. Glostrup Belediye Meclisi ve Başkent Bölge Meclisi’ne seçilen ilk etnik kökenli isim olan Koçak’ın yeni hedefi Meclis. Özkan Koçak, yereldeki tecrübesini genele taşımak istiyor. • 9'DA

www.zamaniskandinavya.dk

20 - 26 MAYIS 2015 • YIL : 7 • SAYI : 311 •  DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO EKREM DUMANLI

KAMİL SUBAŞI

ALİ BULAÇ

SELÇUK GÜLTAŞLI

Ah bu saltanat sevdası!

‘Bize o kapıyı itmek düşer’

Devam eden Cemel ve Sıffin savaşları

Dün biri geldi, okul kapatmamızı istedi

35

4

34

33

AP’den hükümete ve AGİT’e çağrı: Bu çok tehlikeli gidişatı durdurun CİHAN BRÜKSEL

1İşlenen Suçlar Bürosu Savcısı Serdar Coşkun’un muhalif

Avrupa Parlamentosu (AP), Anayasal Düzene Karşı

basının susturulması talebine sert tepki gösterdi. AP Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Rebecca Harms, ‘şoke olduğunu’ belirtirken, Türkiye’den ‘yine çok kötü haberler geldiğini’ vurguladı. Cihan Haber Ajansı’na konuşan Harms, son haberlere göre Ankara savcısının ‘hâlâ hükümeti eleştirmeye cüret eden’ basın yayın kuruluşlarına karşı harekete geçtiği ve susturulmalarını talep ettiğini kaydetti. Suçun ‘paralel basın’ olarak nitelendirildiğine işaret eden Harms, “Bu daha önce birçok gazetecinin hapsedilmesi

TURHAN KAYAOĞLU:

Kendime artık Komünist demiyorum Tarihçi, yazar Henrik Berggren’in kaleme aldığı İsveç’in efsanevi lideri Olof Palme’nin hayatını, Turhan Kayaoğlu’nun mükemmel Türkçe çevirisinden okumuştum. Entelektüel duruşu ile büyük saygı gören İsveç’in İstanbul eski Başkonsolosu Ingmar Karlsson’un Türkiye’de yazdığı o çok değerli eserleri de... HABERİ SAYFA 10'DA

‘Hiç Norveçli arkadaşım yok’ Norveç’te yapılan bir araştırma, Oslo’da yaşayan genç göçmen kökenlilerin yarısından fazlasının Norveçli arkadaşının olmadığını gösterdi. Türk gençler ise, başta geliyor. HABERİ SAYFA 5'TE

için kullanılan aynı iddia!” dedi. Türk hükümetine çağrı yapan Harms, “Seçici ve siyaset kaynaklı bu çok tehlikeli adalet anlayışına son verilmesi için Türk hükümetine çağrı yapıyorum.” diye konuştu. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nı da göreve çağıran Harms, basın hürriyeti ihlallerinin araştırılmasını talep etti. Basının susturulmasının gerçekleşmesi durumunda bunun ‘hür ve adil seçimlerin’ yapılmasına karşı bir tutum olacağını vurguladı. AP, bu hafta Hollandalı Sosyalist Kati Piri’nin kaleme aldığı Türkiye raporunu onaylayacak. Rapor, 14 Aralık’ta Zaman ve Samanyolu Grubu’na yapılan polis baskınına özel bir paragraf ayırarak ‘kınarken’, hükümetin medyaya yönelik baskıcı tavrı için de ‘kınama’ ifadesini kullanıyor.

03GÜNDEM ÖZGÜR MEDYAYI SUSTURMA ÇABASINA TEPKİ YAĞIYOR Halkın haber alma Tek tip yargdan sonra özgürlüğünü yok ediyorlar

M E DYA K U R U LU Ş L A R I N D A N B Ü Y Ü K T E P K I :

tek tip medya istiyorlar

Ankara Savcısı Serdar Coşkun’un seçimlere 3 hafta kala Ulaştırma Bakanlığı’na yasalara aykırı olarak ‘muhalif medyayı susturma talimatı’ gönderdiği ortaya çıktı.

-

ZAMAN ISTANBUL

Ankara Savcs Serdar Coşkun’un seçimlere 3 hafta kala Ulaştrma Bakanlğ’na yasalara Kamuoyundan büyük tepki çeken ve aykr olarak ‘muhalif medyay şaşkınlıklasusturma karşılanan skandal talimat, talimat’ gönderdiği ormuhalefetin sesini televizyon, radyo tayaduyuran çkt. Kamuoyundan büyük ve internet sitelerinin iletişim altyapılarını tepki çeken ve şaşknlkla karşlanan skandal talimat, kapatmayı hedefliyor. Daha öncemuhalefetin Anayasesini duyuran televizyon, radyo sa’ya aykırı şekilde vatandaşların fişlenmesi ve internet sitelerinin iletişim talimatıyla gündeme gelenkapatmay Savcı Coşkun, altyaplarn hedeflitek tip medyayıyor. hedefleyen girişimiyle Daha önce son Anayasa’ya aykr Anayasa’nın 30’uncu ihlalfişlenmesi ediyor. şekildemaddesini vatandaşlarn talimatyla gündeme gelen Savc Medyayı susturma girişimine basın meslek tek tip Tepkiler medyay hedeflekuruluşlarındanCoşkun, tepki yağdı. özetle yen son girişimiyle Anayasa’nn şöyle: 30’uncu maddesini ihlal ediyor. Medyay susturma girişimine basn meslek kuruluşlarndan tepki yağd. Tepkiler özetle şöyle:

1

Tek hedefleri, seçim öncesi muhalefeti baskı altına almak

Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay:Tek Benhedefleri, böyle bir yazının yazıldığına ihtimalseçim vermek istemiyorum öncesi muhalefetiama anlaşılıyor ki bu da altna sürprizalmak değil. Havuz bask ÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ BAŞKANI AHMET ABAKAY: Ben böyle bir yaznn yazldğna ihtimal vermek

AHMET ABAKAY

PINAR TÜRENÇ

HALİT ESENDİR

medyası yetmedi bunlara, havuz yargısını devreye sokuyorlar. İktidardan başkası konuşmayacak, yazmayacak, görüşlerini açıklamayacak. Tek kale kendileri oynayacaklar. Türkiye’de yargı iktidara bağlı olunca bu tür tarihe geçecek diktatörce uygula-

ATİLLA SERTEL

UĞUR GÜÇ

ORHAN BİRGİT

UĞURyazık GÜÇ: Sadece benim sesim malar olabiliyorNI ne ki. Tek hedefleri duyulsun isteniliyor. Dikta rejimseçim öncesi muhalefeti nasıl baskı altına bile olmayan bir şey. Dikalmak. Elbette lerinde bu uygulamalara şu ya da tatörün tekelinde bir ülkeye doğru bu şekilde direnen insanlar Bu gidiyoruz. Devletinolacaktır. kanallar, TRT kararları alanlar,veyakın geleceğin sanıklarıdır. Anadolu Ajans kendi propa-

ANAYASA’NIN 30’UNCU MADDESİ DİYOR Kİ:

gandalarn yapyor. Havuz medDEVAMI SAYFA 32'DE

Kanuna uygun şekilde basn işletmesi olarak kurulan basmevi ve eklentileri ile basn araçlar,

yas da yandaş medya da bunu yapyor. Ve kaybedilen oylarn bir şekilde üzerini kapamak istiyor-


20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN ■ DANIMARKA

Yolcular tazminat için 2016’yı beklemeli Ertelenen uçuşları için tazminat almayı bekleyen yolcuların daha uzun süre beklemesi gerekiyor. Yargıtay, dört özel vakada, uçuşların ertelenmesi veya iptal edilmesine sebep olan teknik arızaların tazminata yol açıp açamadığına Mart 2016’da karar verileceğini belirtti. Yargıtay Temyiz Komitesi sekreteri Rikke Plesner Skovby, “Procesbevillingsnævnet, davanın önemli konular içerdiğini bu sebeple de Yargıtay’da ele alınması gerekiyor. Prensip olarak böyle olması gerekiyor.” şeklinde konuştu. Aynı zamanda Yargıtay, her hafta Kopenhag Şehir Mahkemesi’ne 40 ila 50 adet yeni dava geliyor ve beklemede olan davalardan dolayı yeni davalarla ilgilenilemiyor.

■ DANIMARKA

Hastaneler uzman sıkıntısı çekiyor

Anestezik hekim, cerrah, radyolog ve nörolojist. Bunlar Danimarka’daki hastanelerin eksikliğini çektiği uzmanlık alanları. Danimarka’nın 5 bölgesine ilişkin gerçekleştirdiği araştırmaya göre toplamda 500 adet uzman pozisyonu boşta. Tabipler Birliği Başkanı Andreas Rudkjöbing, “Uzman eksikliği olması ciddi bir sorun. Bu da istediğiniz seviyede tedavi hizmeti sunamıyor olduğunuz anlamına gelir. Bu eksiklik bekleme sürelerinin uzamasına, kalitenin düşmesine veya hastaların tedavi görmek için daha uzak hastanelere gitmek zorunda olmasına sebep olabilir.” dedi. Arhus Üniversitesi Sağlık Ekonomisi Profesörü Jes Sögaard, “Bölgelerden gelen yanıtlar, ülkenin her yerinde uzman eksikliği sıkıntısı çekildiğini gösteriyor, ancak bu daha çok Danimarka’nın eteklerindeki küçük hastanelerin problemi.” değerlendirmesinde bulundu.

‘‘En iyi yatırım insanadır. Binaya, arsaya arabaya değil insanadır. Bu yüzden en iyi yatırım da eğitimedir. Ölü eşekten semer kalır, ölü insandan da eser kalır. Çocuklarımıza yatırım yapmak zorundayız.’’ Özkan Ekiz Milletvekili Adayı Radikal Parti (B)

■ İSVEÇ

Skåne’de kızamık salgını 90’lı yılların en çok korkulan salgın hastalıklarından olan kızamık, İsveç’in güney bölgesi Skåne’de ortaya çıktı. Skåne bölgesinde mayıs ayı içerisinde ikisi çocuk olmak üzere toplam 5 kişinin hastanede tedavi altına alındığı bildirildi. İsveç Radyosu’nda yer alan habere göre, hastalığın Almanya’dan bulaştığından

■ İSVEÇ

Gençler arasında işsizlik düşüşte İsveç’te gençler arası işsizlikte hızlı bir düşüş yaşandığı açıklandı. İsveç İş ve İşçi Bulma Kurumu’ndan (Arbestförmedlingen) yapılan açıklamaya göre, genel işsizlik bir önceki yıla oranla daha yavaş bir gösterse de gençler arası işsizlikte hızlı bir düşüş yaşanıyor. İş ve İşçi Bulma Kurumu, geçen yıl Nisan ayında 80 bin olan 18-24 arası genç işsiz sayısının bu yıl 70

‘‘Ülkenin gündemini yakından takip etmediğimiz için hakkımızda çıkan kanun ve haberlerden ‘yangın bittikten’ sonra haberdar oluyoruz. Bu konuda değişik etnik kökenlilerle görüşüyorum. Ortak noktamız ‘Müslüman’ etiketi olacak.’’

Özgürlük Filosu İsveç’ten Gazze’ye yola çıktı

Özkan Koçak Milletvekili Adayı Sosyal Demokrat Parti (A)

İsrail’in Gazze üzerindeki ambargosunu kaldırmak amacıyla hazırlanan Özgürlük Filosu geçtiğimiz hafta içerisinde İsveç’in Göteborg şehrinden yola çıktı. 1,5 ayda Filistin’e varması planlanan gemiye yol boyunca geçtiği ülkelerde siyasetçiler ve aktivistler eşlik edecek. İsveç’ten

Kamil Subaşı k.subasi@zamaniskandinavya.dk

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552 IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Danimarka’ya geçerken gemide bulunanlar arasında Danimarka’daki Türkiye kökenli milletvekillerinden Özlem Çekiç de vardı. Sosyalist Halk Partili Çekiç, İsrail’in Gazze üzerindeki ambargosunun bir an önce durdurulması gerektiğini söyledi.

■ İSVEÇ

Ebeveynlik izninde, eşitlik talebi

Sahibi/Publisher: Moving Media ApS Yönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer Vedat Oğuz Haber Merkezi Editorial Center Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya, Engin Tenekeci haber@zamaniskandinavya.dk

bine gerilediğini kaydetti. Açıklamada İş ve İşçi Bulma Kurumu üzerinde iş arayanların sayısının ise son 6 yılın en düşük rakamını bulduğu da vurgulandı. İşsizlikte genel gerilemeye rağmen uzun vadeli işsizlikte artış yaşandığı kaydedildi. İsveç’te iki yıl ya da daha uzun bir süre işsiz olanların sayısının Aralık ayı itibariyle 36 bin 500 olduğu da açıklandı.

■ DANIMARKA

İsveç’te iktidarda bulunan koalisyon hükümetinin büyük ortağı Sosyal Demokrat Parti (S) milletvekilleri, ebeveynlik izninin eşler arasında eşit oranda paylaşılmasını istedi. Milletvekilleri Elinor Odeberg, Veronica Palm ve Erika Ullberg, halihazırda kadının yüzde 76 ve erkeğin yüzde 24’ünü kullandığı ebeveynlik izninin eşit oranda kullanılması

Genel Yayın Müdürü Editor-in-Chief

şüphe ediliyor. Zira Almanya’da salgının patlak verdiği nisan ayında hastalardan birinin orada bulunduğu belirtiliyor. Kızamık hastalığının en çok iki yaş altı çocukları tehdit ettiği uyarısında bulunan uzmanlar, halkın yüzde 95’nin bu hastalığa karşı aşı olduğu İsveç’te yayılma tehlikesinin çok düşük olduğunu kaydediyor.

Benim Ailem Editörü Süleyman Uysal Grafik Tasarım Sebahattin Çelebi Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

CVR-nr. 25065557

gerektiğini yazdı. Dagens Nyheter gazetesine yazdıkları makalede milletvekilleri, “çocuktan sorumlu iki veli varsa, ikisi de söz konusu izni sekiz aylık dönemde yüzde 50 oranında paylaşmalı” diye yazdı. Milletvekillerin bu teklifi, 29-31 Mayıs tarihleri arasında yapılacak Sosyal Demokrat Parti’nin Yıllık Olağan Kongresi öncesi tartışmaları da beraberinde getirdi.

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ • İsveç: Menaf Alıcı ..................................................................................................................................... • Norveç: Ömer Fevzi İpek .......................................................................................................................... • Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ................................................................................................................. • Aarhus: Rasim Atakan .............................................................................................................................. • İstanbul: Salih Beşir..................................................................................................................................

+46 72 336 35 54 + 47 47 23 03 91 + 358 46 63 44 686 + 45 42 20 66 16 + 90 5332 83 89 86

Reklam .........................................................yildirim@bahar.dk .................................................... +45 71 51 43 85 Okur Hattı: ...........................................info@moving-media.dk Abone: ..................................................info@moving-media.dk............................................+45 70 20 69 70 Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

Moving Media ApS • Sluseholmen 2, 1 • 2450 København SV • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892


20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

■ DANIMARKA

Faizler yükseldi Uzun süredir düşük faiz oranı ödemeye alışkındık, ancak bu durum artık tarihe karışıyor. 30 yıllık sabit faizli kredi oranları geçen hafta yüzde 3,5 oranında düştü. Bu da kredi alırken faiz oranlarının yükseleceği anlamına geliyor. Nordea konut ekonomisti Lise Nytoft Bergmann, “Ev satın almış veya alacak olanlar, daha fazla bütçe ayırmak veya daha ucuz ev bulmak zorunda.” dedi. Lise Nytoft Bergmann faiz oranlarının artmasının ev satın alacak olanlar için ne ifade ettiğini hesapladı. Bir ev sahibinin iki hafta önce yüzde 2 faiz oranıyla 1 milyon kron değerinde 30 yıllık sabit faizli kredi aldığını varsayarsak bu, ev sahibinin vergiler düşüldükten sonra ödeyeceği toplam miktarın 1 milyon 354 bin kron olacağı anlamına gelir.

■ DANIMARKA

Maersk İran’a 1 milyon kron ödedi

Maersk gemisi Tigris, 9 gün İran gözetiminde kaldıktan sonra İran karasularından ayrıldı. Geminin serbest bırakılması için Danimarkalı gemi şirketiyle anlaşma yapıldı ve yüksek miktarda bir ücret ödendi. Maersk, geçtiğimiz çarşamba günü geminin serbest bırakılmasını öngören şartlı bir anlaşma da imzalamıştı. Maersk Line Direktörü Palle B. Laursen, “163 bin dolar ödeyeceğimizi yazılı olarak onayladık. Bu da yaklaşık 1 milyon krona denk geliyor.” dedi. Şubat ayında Maersk ile İranlı şirket Pars Talye arasında bir anlaşmaya varılmıştı. Maersk’in 2010 yılında 10 adet konteynır ile faaliyet gösterdiği İranlı şirketin hasarları için 163 bin dolar ödemesi gerektiğine karar verildi.

■ NORVEÇ

Bağımsızlık günü kutlandı Norveç genelinde kutlanan 17 Mayıs Norveç Bağımsızlık Günü, her yıl olduğu gibi bu yıl da renkli görüntülere sahne oldu. Kutlamalara, havanın kötü olmasına rağmen çok sayıda Norveçli ve Norveçli göçmen halk katıldı. Ülkenin her yerinde olduğu gibi başkent Oslo’da da 201. Bağımsızlık Günü’nü büyük bir coşku ile kutladı. Sabahın

erken saatlerinde başkentin ünlü Karl Johans Caddesi’ni dolduran on binlerce Norveçli; geleneksel kıyafetleriyle, ellerinde Norveç bayraklarıyla Kraliyet Sarayı’na doğru yürüyerek Kraliyet Ailesi’ni selamladı.Norveç, 17 Mayıs 1814’te Eidsvoll şehrinde Danimarka’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti. Ayrıca ünlü internet arama motoru Google,

17 Mayıs Norveç Bağımsızlık Günü sebebiyle özel bir doodle hazırladı. Hazırlanan doodlede, elinde bir tompet çalan Norveçli göçmen ve geleneksel Norveç kıyafetlerini giyen bir Norveçli kadının oğluyla keman çaldığını gösteren bir resim yerleştirildi.

■ NORVEÇ

■ NORVEÇ

Başarılı öğretmenlere ek maaş önergesi

Ulusal bütçede değişiklikler

Sağ Parti Oslo’nun sunduğu yeni bir önergede, başarılı öğretmenlerin daha fazla maaş alması gündemde. Önergeye göre, öğretmenlerin aldığı maaş kısmen sorumlu oldukları sınıfların ve kendi başarılarına bağlı olarak hesaplanacak. Konuya ilişkin Aftenposten’e konuşan Oslo İl Yönetimi Sağ Parti Temsılcısı Øystein Sundelin, öğretmenlerin başarısının nasıl ölçüleceğini henüz belirlemediklerini aktardı. Öğretmenlerin başarısının farklı yöntemlerle ölçülebileceğine dikkat çeken Sundelin, öğretmenlerin sorumlu oldukları sınıflardaki öğrencilerin notlarına göre değerlendirilmelerinin bir olanak olduğuna işaret etti. Öte yandan, öğretmenlerin en büyük sendikası olan Eğitim Sendikası ise öneriye tepki gösterdi.

Hükümet’in revize ettiği yıllık bütçede, ülkedeki ekonomik gelişimin beklenenden daha düşük olacağı aktarıldı. Ekonomideki bu düşüşün en büyük sebeplerinden birisinin dünya genelinde düşen petrol fıyatları olduğu vurgulandı. Yapılan açıklamalarda, devletin vergi gelirlerinin beklenenden 11,3 milyar kron daha düşük olacağı, bu yüzden Norveç Petrol Fonu’ndan 5,1 milyar kronun bütçeye aktarılacağı belirtildi. Hükümet yetkilileri, hem ülkedeki çalışanların hem de çalışmak için Norveç’e gelenlerin oranında düşüş yaşanacağı için işsizliğin aynı seviyede kalacağının altını çizdi. Bütçedeki değişiklikler şu şekilde sıralandı: “Belediyelerin vergi gelirlerinin düşmesi sebebiyle toplam 1,1 milyar kron aktarılması, terörle mücadele için ek 130 milyon kron harcanması, Suriye ve çevresindeki ülkelere yapılan insani yardımın 250 milyon kron artılrılarak 1 milyar krona ulaşması ve Akdeniz’deki mültecilere yapılacak yardımların artırılması.”

Østerbro Østerbro I N T E R N AT I O N A L S C H O O L

I N T E R N AT I O N A L S C H O O L

As your child grows

We grow with them at Østerbro International School, where the individ- ual comes first. Our primary aim is to identify and appreciate the unique potential of each pupil and develop it to the full in a caring, comfortable and happy environment. Pupils receive an excellent, well-rounded educa- tion from dedicated and well-qualified teachers, developing qualities which will equip them to face life’s challenges with self-belief and optimism. Østerbro International School • Præstøgade 17 • 2100 Copenhagen Ø Tel.: +45 70 20 63 68 • Website: www.oeis.dk • E-mail: info@oeis.dk

Bygger bro til fremtiden Salix Skole • Høffdingsvej 18 • Valby • 2500 • 36176176


4 İSKANDİNAVYA

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Kamil Subaşı

‘Bize o kapıyı itmek düşer’ Bazen hepimizin başına gelir trajikomik olaylar. Geçenlerde sosyal medyada denk gelmiştim. Bir eve baskın yapan özel harekat polisleri evin çelikten kapısını kırmak için epey uğraş veriyor ama, sonrasında evin sahibi kapıyı açıyordu polislere. Ne hikmetse kapıyı çalmak, zile basmak akıllarına gelmemişti. Adamın biri de yüksekçe bir demir parmaklığı aşmak için epey uğraş veriyor ama sonra çıkagelen bir çocuk az ileride, yan taraftaki boşluktan geçip gidiyor. Adam da ancak o zaman fark ediyor, yan tarafta onun da geçebileceği bir boşluk olduğunu… Bazen zor, içinden çıkılamaz gibi gözüken meselelerin çok basit çözümleri vardır aslında, kime ve nasıl dayanacağımızı bildikten sonra! Bazen meselelere karmaşık değil basit bakmak, sorunu da basitleştirir ve çözülmesini kolaylaştırır. Üniversite yıllarında da benzer metot çok işime yaramıştı. Sınavda soruları basit düşünüp ona göre cevaplamak, sınavlardan yüksek notlar almamı sağlamıştı. Halbuki,konulara benden daha iyi bilen, benim de sınava hazırlanmama yardımcı olan arkadaşlar benden daha düşük notlar alıyorlardı sınavlarda. Nedenini sorduğumda aldığım cevap şu oluyordu: “Hoca, bu kadar basit soru sormaz, mutlaka başka birşeyler düşünmüş, biryerlere gizli ipuçları koymuştur.” Sonrası malum, çok basit sorular bile içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Günlük yaşantımızda da benzer durumlarla karşılaşırız. Dağ gibi karşımızda duran, çözülemeyeceğini sandığımız sorunlar, bazen çok basit yöntemlerle ve yaklaşım tarzlarıyla çözülebiliyor. Önemli olan; öncelikle kime dayanacağımızı, kimden yardım isteyeceğimizi bilmek ve sonrasında ortak akla müracat edip, üstümüze düşeni yapmak. Bazen hiç kale alınmaz denilen kişilerin bile fikirleri çözüme götürür bizi. Sonrasında yapılması gereken ise Allah’a tevekkül ve ‘aktif sabır’. Sonuçta en sert kayaları Sorunların çözümü, delip geçen cılız, aciz ağaç ve bitki insanların gönlüne giden kökleri de sabırla ve tevekkülle Allah’a yol, Allah’ın rızasını dayanarak sonuca ulaşmıyorlar mı! kazanma.. nerede saklı, Açılmaz gözüken kapılar bazen kapılar ne şekilde açılır sabırla, bazen ufak bir tebessümle ve bilemeyiz. Belki bir vakit dokunuşla açılmıyorlar mı! Bize düşen namazla; belki bir yetimin ‘o kapıyı itmek’ değil mi; geçenlerde başını şefkatle okşamakla; bir arkadaşımın paylaştığı şu kıssada belki bir kediye merhametle da anlatıldığı gibi: Vaktiyle bir padişah kendisine bir su vermekle; belki de vezir bulmaya karar vermiş ve kocaman yanımızdan geçen ve hiç tanımadığımız birine selam bir kapı yaptırmış. Yaptırdığı kapının ortasına da onlarca kilit yaptırmış. vermekle… Kimisi sürgülü, kimisi halka kilit vesaire derken baştan aşağı her tarafa kilit yaptırmış. Ve ondan sonra vezir adaylarını bir bir buyur etmiş. İlk giren adama demiş ki: -“Sen benim vezirim olmak istiyorsun, değil mi?” O da, “Evet efendim.” demiş. -“Eğer benim vezirim olmak istiyorsan, şu kapıyı anahtar kullanmadan, levye kullanmadan, hiç bir alet kullanmadan açmanı istiyorum” demiş padişah. Vezir adayı şöyle bir dönmüş kapıya, bakmış ve demiş ki: -“Efendim bu mümkün değil, kaldı ki anahtar bile olsa bu kapıyı açmak saatler sürer.” O da demiş ki: -“Peki, sen git ötekisi gelsin.” Öteki gelmiş, ona aynısını söylemiş, O da demiş: “Efendim mümkün değil anahtar bile olsa…” Öteki gel, beriki git derken, en son vezir adayı da girmiş içeriye. Padişah demiş ki: -“Sen vezir olmak istiyorsan, şu kapıyı anahtarsız, levyesiz, hiç bir alet kullanmadan açmanı istiyorum.” Adam şöyle bakmış kapıya ve dönmüş demiş ki padişaha: -Devletli Sultanım! Aslında aklım der ki: “Bu kapı böyle açmaya açılmaz. Lakin bize itmek düşer.” demiş ve elini uzatıp o kapıyı şöylece ittiğinde kapının açılıverdiğini ve aslında kilitlerin hiç birinin kapalı olmadığını görmüş. Sorunların çözümü, insanların gönlüne giden yol, Allah’ın rızasını kazanma.. nerede saklı, kapılar ne şekilde açılır bilemeyiz. Belki bir vakit namazla; belki bir yetimin başını şefkatle okşamakla; belki bir kediye merhametle su vermekle; belki de yanımızdan geçen ve hiç tanımadığımız birine selam vermekle… Bu yüzden sorunların çözümü, insanların gönlüne giden yol, Allah’ın rızası.. hangi kapıda saklı diye, bizlere o kapıyı itmek düşer. Kapıları açan da kapayan da Allah’tır neticede. k.subasi@zamaniskandinavya.dk @kamilsubasi

Göksu Fırkateyni Kopenhag’a misafir oldu ZAMAN KOPENHAG

1Kuvvetleri’ne ait Göksu Fırkateyni F-497

NATO tatbikatı kapsamında Türk Deniz

Kopenhag’ın Langelinie limanına geldi. Kopenhag Büyükelçisi Mehmet Dönmez elinde bir buket kırmızı/beyaz güllerden oluşan çiçekle savaş gemisini karşılarken, kendisi fırkateyinde askeri törenle karşılandı. Fırkateyin komutanı Albay Ahmet Gül tarafından merdivende karşılanan Büyükelçi

Dönmez, askeri taburu teftiş ettikten sonra, komutan ve diğer subaylar tarafından kendisine brifing verildi. Büyükelçi Dönmez, Kopenhag’a ilk kez bir Türk askeri fırkateynin gelmesinden büyük mutluluk duyduğunu belirtirken, kendisine arkasında ‘Büyükelçi’ önünde ‘TCG GÖKSU F-497’ yazan bir kasket ile Gölcük’ten getirilen toprak hediye edildi. Kopenhag’da 3 gün kalan Göksu Fırkateyni’ni Türk vatandaşları gezme imkanı buldu.

Slussen yeniden dizayn edilecek MENAF ALICI STOCKHOLM

1Miljödomstolen) sonra Stockholm Şehir

İsveç Çevre Mahkemesi’nden (Mark och

Meclisi de kentin gözde semtlerinden Slussen’i yeniden dizayn edecek projeye onay verdi. Dagens Nyheter gazetesinde yer alan habere göre, Belediye iktidarını paylaşan Sosyal Demokrat ve Yeşiller partisi meclis üyeleri Stockholm’ün önemli meydanlarından biri olan Slussen projesi konusunda karar birliğine vardı. Habere göre projeye önümüzdeki yıl başlanacak ve 2022 yılında da bitirilecek. Proje öncelikle trafik problemini rahatlatmak

için Slussen’de Södermalm ile Gamla Stan arasında yer alacak bir köprü kurulmasını öngörüyor. Bunun yanı sıra proje ile Slussen’e yeni bir otobüs terminali ve yeni ofisler yapılması planlanıyor. Slussen’in yeniden yapılandırılması konusu yaklaşık 25 yıldır tartışılıyor. Meydanının yeniden düzenlenmesi için ilk olarak 1991’de bir yarışma düzenlendi. Meydanın olduğu gibi korunmasını isteyenler günlerce protesto yürüyüşleri yaptı. Akabinde bir kaç yıl arayla projeler yenilendi ve tartışıldı. En son 2005 yılında sunulan bir projede karar kılındı ancak onda da çeşitli eklemeler ve çıkarmalar yapılarak son geçtiğimiz günlerde son şekli verildi.


5 İSKANDİNAVYA ‘Hiç Norveçli arkadaşım yok’

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Norveç’te yapılan bir araştırma, Oslo’da yaşayan genç göçmen kökenlilerin yarısından fazlasının Norveçli arkadaşının olmadığını gösterdi. Türk gençler ise, başta geliyor. ENGİN TENEKECİ OSLO

1lerin en büyük problemlerinden bir ‘Norveçlilerle uyum’ Norveçli göçmen-

tanesi. Norveç’te yaşayan özellikle göçmen kökenli genç nüfusun birçoğunun Norveçli arkadaşı yok. Var olanlarınsa tek tük. Konuyla ilgili yapılan bazı araştırma bu durumu somut olarak gözler önüne seriyor. Hatta araştırmaya ek olarak yapılan bir haberde konuyla ilgili görüşü alınan bir kaç Türkiye kökenli genç öğrenci, “Göçmen kökenli arkadaşlarımdan daha memnunum.” diyor. Bu durum ise, Norveç’te yaşayan Türk gençlerin kendilerini Norveçlilerden soyutladığını açık bir şekilde gösteriyor. Norveç Enstitüsü Araştırma Kurumu’nun (NAVO) yaptığı bir araştırmaya göre, Oslo’da yaşayan 2 bin 500 göçmen kökenlinin yarıdan fazlası göçmen kökenli arkadaşa sahip. Norveç’te doğan Türkiye, Kuzey Afrika ve Orta Doğululardan 105 kişinin göçmen kökenli arkadaş oranı yüzde 70. Pakistanlılardaysa oran daha yüksek; yüzde 80. Aftenposten gazetesi araştırmayı, ‘Hiç Norveçli arkadaşım yok’ başlığıyla manşetten verdi. Haberde, bazı liseli etnik Norveçlilerle, Norveçli göçmenlerin görüşlerine de yer verildi. Norveçli araştırmacı ve uzmanların da düşünceleri yansıtıldı. Uzmanlar endişelerini dile getirirken, göçmen kökenli öğrencilerin, Norveçli arkadaş edinmek için okul değiştirdiği belirtildi. Türkiye kökenli liseli öğrencilerse, açık bir şekilde Norveçli arkadaşlarının olmadığını söyledi. Bu durumun kendileri için memnuniyet verici olduğunu

Norveç Enstitüsü Araştırma Kurumu’nun (NAVO) yaptığı bir araştırmaya göre, Oslo’da yaşayan 2 bin 500 göçmen kökenlinin yarıdan fazlası göçmen kökenli arkadaşa sahip. FOTOĞRAF: ZAMAN, ENGİN TENEKECİ dile getirdiler. Ancak bazı göçmen kökenliler ise aksine, ailecek, Norveçli arkadaşlarının olmamasından dert yakındı. Gazeteye konuşan Sri Lankalı 42 yaşındaki Anne A. ve kızı Maryam’in Norveçli arkadaşı yok. Anne’nin Norveçli arkadaşı daha çok okul hayatında olmuş. Çocuklarının Norveç(çe) hakkında az şeye sahip olduklarını düşündüğünü söyleyen Anne, ‘’Sri LAnka hakkında (az da olsa) birşeyler öğrenmek güzel. Ancak mesele, iş ve okul hayatında Norveçlilerle buluştuğumuzda, o zaman kendimizi küçük yuvarlak kabarcıkların içerisine hapsolmuş gibi hissediyoruz.

İçinde yaşadığımız toplumu(n değerlerini) kaybediyoruz.’’ diyor. Anne A.’nın 16 yaşındaki kızı Maryam’ın da hiç Norveçli arkadaşı yok. Norveçli arkadaşa sahip olmak için okulunu değiştirdiğini açıklayan genç kız, Norveçli arkadaşlarının olmasını ümit ettiğini ifade ediyor. ‘’Diğer kültürlerden de öğreneceğim şeyler var.’’ diyen Maryam, arkadaşlarının daha çok Çeçen, Srilankalı ve Afgan olduğunu hatırlatıyor. Göçmen kökenli arkadaşlarla daha mutlu olduğunu söyleyen Türk öğrenciler de var. 18 yaşındaki Mikail K. bunlardan bir tanesi. Göçmen kökenlilerle arkadaşlık kurmanın

kendisini hoşnut ettğini kaydediyor. Genç öğrenci, bu tür arkadaşlarla daha iyi anlaştığının altını çiziyor. Bir araya geldiklerindeyse kendisini daha rahat hissettiğini aktarıyor. 19 yaşındaki lise öğrencisi Onur Y.’nin de erkek arkdaşlarının bir bölümü Türk. ‘’Aynı dili konuşuyor, aynı kültüre sahibiz. Aynı ortak değerlere sahip olduğumuz için, bir arada bulunmamız daha kolay oluyor.’’ diyen genç öğrenci, arkadaşlarının, kendi ortak değerlerine sahip olmayanlara açık olacaklarını zannetmediği itirafında bulunuyor. Haberde Norveçli öğrencilerin de görüşlerine yer verildi. Örneğin daha çok Norveçlilerin eğitim gördüğü bir okula giden 17 yaşındaki Nicoline M. isimli öğrenci, okullarında göçmen kökenli öğrencilerin bulunmamasını, ‘olumsuz’ olarak değerlendiriyor. Bir başka Norveçli öğrenci Helene R. ise, gazetecinin kendisine yönelttiği, ‘’Daha çok göçmen kökenli öğrencilerin bulunduğu bir okula başlamak senin için nasıl bir duygu olurdu?’’ şeklindeki soruyu şu şekilde cevaplıyor: ‘’Alışılmamış bir durum olurdu. Ancak daha sonra farklılığın büyük birşey olmadığının farkına varırdım.’’ Norveçli araştırmacı Bengt Andersen ise, Norveçlilerin, yine Norveçlileri tercih ettiğine parmak basıyor. Ona göre, etnik Norveçlilerle, Norveçli göçmenler hala ayrılmış durumda. Aralarında çok az etkileşim mevcut. Gençler üzerinde araştırma yapan bir başka Norveçli araştırmacı Tormod Øia ise, etnik ve azınlık nüfusun ayrı yaşam sürmesinden endişeli. Genç çevrelerde Norveççenin olmamasının iyi bir şey olmadığına atıfta bulunuyor.

ANADOLU’MUZUN MUTFAĞI İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız. Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Telefon: +45 7023 2808 www.delikate.dk • delikate@delikate.dk • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

© Moving Media ApS

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...


6 İSKANDİNAVYA

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

ÖZKAN EKIZ:

En iyi yatırım insanadır

Henüz 8 yaşındayken Danimarka’ya gelen Özkan Ekiz, önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek genel seçimlerde Radikal Parti’nin milletvekili adaylarından biri. Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin büyük bölümü gibi o da aslen Konyalı. Cihanbeyli’nin Kuşça beldesinden göçmüş ailesi. Önümüzdeki dönem gerçekleştirilecek seçimler öncesinde kendisine hedeflerini ve Danimarka’ya dair düşüncelerini sorduk. Samimi açıklamaları dikkate değer…

Özkan Ekiz: Göçmenlerin diyalog eksiği var. Birçok sorunun temelinde bu yatıyor. Bu diyalog sayesinde hem kendimizi anlatır, hem onları tanır hem de dilimizi geliştiririz.

EMRE OĞUZ KOPENHAG Danimarka’da önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek seçimlerde milletvekili olabilmek için aday oldunuz. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Adım Özkan Ekiz. 1 Mayıs 1983 doğumluyum. Peder 1968’de Danimarka’ya teşrif etmiş. 4 kardeşiz. 1991 yılında geldik. Geldiğimde 8 yaşındaydım. Burada eğitim aldım. Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Kuşça beldesindenim. Burada nasıl geçti ilk dönem? 15 Mayıs 1991 idi. Yazdan hemen sonra dil okuluna başladım. 6 ay sonra normal okula aldılar beni. 3. sınıftan başladım. Eğitim hayatında çok zorlanmadım. Danimarka’da ilk kez Teoloji bölümüne giren Müslüman öğrenci oldum. Gazetelere de çıkmıştı bu olay. Neden aday oldunuz? Hedefiniz nedir? Eflatun, “Siyasetten uzak duran insan kendisinden daha kötü insanlar tarafından yönetilir.” diyor. Bu beni çok etkilemiştir. Eğer seni ilgilendiren şeylerden uzak durduğunda başkaları seni yönetecek demektir. Çıkış noktam bu oldu. Ayrıca gençlik döneminden bu yana gençlerle birlikte entegrasyon sorunları, eğitim sorunları gibi konularda çalışıyordum. Çok değişik derneklerde aktif çalışmalarda bulundum. Bir nevi sürekli siyasetin içerisindeydim. Size göre Danimarka’nın en önemli sorunu nedir? Bence en önemli sorun sağlık. Ben seçilirsem bu alanda çalışmak istiyorum. Hedefiniz nedir, ne yapacaksınız bu alanda?

Özellikle çok yüksek olan dişçi faturalarını mümkünse kaldırmak değilse de makul seviyelere indirmek istiyoruz. İnsanlar dişlerini yaptırmak için farklı ülkelere gidiyor. Bu ciddi bir paranın da dışarı çıkması demek. Bence bu düzeltilmeli. Siz sağlıktan bahsediyorsunuz ama sürekli göçmenler konuşuluyor? Önümüzdeki seçim yabancılar üzerinden giden bir siyaset üretiliyor. Bence bunlardan daha önemli sorunlar var. Bence yabancıların büyük bir bölümü uyum sağlıyor. Vergisini ödüyor. O yüzden kalkıp herkesi aynı kategoriye atmak doğru değil. Ben bu işe girdiğimde yabancılarla ilgili konuşmayacağım demiştim ama bakıyorum ki bu mümkün olmuyor. Çünkü benim dinimi ve kültürümü ilgilendiren konularda tartışılıyor sürekli. Peki sağlık dışında hangi alanlara yatırım yapılmasını istiyorsunuz? Eğitime daha çok yatırım yapılmalı. Danimarka’nın dünyanın en iyi eğitim sistemine sahip olmasını istiyorum. En iyi yatırım insanadır. Binaya, arsaya arabaya değil insanadır. Bu yüzden en iyi yatırım da eğitimedir. Ölü eşekten semer kalır ölü insandan da eser kalır. Çocuklarımıza yatırım yapmak zorundayız. Danimarka’da yaşayan göçmenlerin sorunları neler? Medyadaki göçmen algısının değiştirilmesi gerekiyor öncelikle. Bunun için herkese görev düşüyor. Herkes önce kendi komşularıyla başlayabilir. Göçmenlerin diyalog eksiği var. Birçok sorunun temelinde bu yatıyor. Bu diyalog sayesinde hem

kendimizi anlatır, hem onları tanır hem de dilimizi geliştiririz. İnsanlar birebir sizinle görüşürse elbette tablo değişir. Buranın evlatlarıyız artık. Bunu unutmadan buraya yatırım yapmalıyız. İnsanlar neden size ve sizin partinize oy vermeli? Kendim renk körü olan bir insanım. Gönüllerde herkese oturacak bir sandalye bırak anlayışına inanıyorum. Partim merkez partisi, ne sağcı ne solcu. Ortadayız. Herkese kucağımız açık. Bundan dolayı bu partiyi seçtim. Benim değerlerimi bu partide görüyorum. Bu yüzden insanların bu partiyi desteklemesini istiyorum. Danimarka medyasının göçmenlere yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Seçim dönemindeyiz. Bir de biliyorsunuz Şubat ayında Kopenhag’da terör saldırıları oldu. Bazı partiler hala bu saldırıları kullanıp oy devşirmek istiyor. Halkla konuştuğunuzda yabancılara karşı çok önyargılı değil. Ama medyaya bakınca düşünceleri değişiyor. Bu yüzden göçmen kökenlilerin daha fazla çalışması gerekiyor bu tablonun değişmesi için. DF’in oy artışı diğer partilerin iştahını kabartıyor. Seçmenlere mesajınız nedir? Vatandaşlık görevimiz oy kullanmak. Bizi oralara siz taşıyacaksınız. Bizi oralardan indirecek olan da sizsiniz. Tabi oy vermeden önce bütün partileri gözden geçirin. Bütün partilerin programına bakın. Ona göre gidip oyunuzu verin. En azından vazifenizi yapmış olursunuz. Tabiki herkese açık olan bir partiyi desteklemek isterseniz, bana oy verebilirsiniz.


7 İSKANDİNAVYA Danimarka mülteciler konusunda AB’ye uymayacak

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Avrupa Birliği içerisinde son dönemde en çok tartışılan sorunlardan biri olan göçmenlere yardım konusunda Danimarka kendi politikasını izlemeye karar verdi. ZAMAN KOPENHAG

1en çok tartışılan sorunlardan biri olan Avrupa Birliği içerisinde son dönemde

göçmenlere yardım konusunda Danimarka kendi politikasını izlemeye karar verdi. Geçtiğimiz hafta içerisinde Brüksel’de alınan kararlar Danimarka için bağlayıcı olmayacak. Son dönemde Avrupa’ya gelmek için yola çıkan binlerce mültecinin Akdeniz’de uğradıkları kazalar sonucu hayatını kaybetmesi AB’de tartışmalara neden olmaya devam ediyor. AB üyeleri geçtiğimiz haftalarda konuyu uzun uzadıya görüştü. Neticede üye ülkelerde geçerli olacak yeni ve ortak bir mülteci politikasının uygulanmasına karar verildi. Ancak Danimarka AB üyesi olmasına rağmen ortak mülteci politikasını uygulamayacak. Zira Danimarka’nın yasal konularda AB müktesebatının dışında kalma ayrıcalığı bulunuyor. Danimarka mülteciler konusunda bu ayrıcalığı kullanacak. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Danimarka Dışişleri Bakanı Martin Lidegaard,, “Bölgede daha güçlü koordinasyon sağlamak için siyasi anlaşmaları olan pek çok ülke var. Danimarka’nın da özel bir siyasi durumu bulunuyor. Bu yüzden AB işbirliğine katılma imkanımız bulunmuyor” dedi.

Danimarka Dışişleri Bakanı Martin Lidegaard: “Bölgede daha güçlü koordinasyon sağlamak için siyasi anlaşmaları olan pek çok ülke var.’’

Med din stemme, vil jeg gøre en forskel for Danmark. » Større fokus på vigtigheden af uddannelse » Eğitimin önemine daha fazla odaklanmak » Bekæmpe fordomme, diskriminering og radikalisering » Toplumda radikalleşme, ayrımcılık ve önyargılarla mücadele etmek » Tandlægeregningen skal afskaffes, så alle får råd til at gå til tandlægen » Diş hekimi faturalarına son vererek herkesin diş hekimine ücretsiz gidebilmesini sağlamak.

» CO2 udslippet skal reduceres, så danskerne kan indånde renere luft » Daha temiz bir hava solumak için karbondioksit (CO2) salınımını azaltmak

» Minimum 3 mio. danskere skal være i arbejde » En az 3 milyon Danimarkalının iş sahibi olması için çalışmak.

Özkan Ekiz


8 İSKANDİNAVYA

Danimarka genelinde 3.’sü düzenlenen ‘Pangea Matematik Yarışması’nın finali Kopenhag’da 3 ila 9’uncu sınıflar arasında 100 değişik okulun katılımıyla gerçekleşti.

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

‘Pangea Matematik Yarışması’nın finalini sunan Danimarka’nın ünlü komedyenlerinden Thomas Wivel, yaptığı espiriler ve stand-up gösterisi ile öğrencileri ve velileri güldürerek, yarışmaya renk kattı.

Pangea, 6 bin öğrenciyi matematik sevgisiyle buluşturdu

Bu sene Danimarka genelinde 3.’sü düzenlenen ve geleneksel hale gelen ‘Pangea Matematik Yarışması’ 3 ila 9’uncu sınıflar arasında 100 değişik okulun katılımıyla gerçekleşti. Kopenhag’da Professionshøjskolen Metropol’de gerçekleştirilen yarışmanın finalini Danimarka’nın ünlü komedyenlerinden Thomas Wivel sundu. HASAN AKYÜZ KOPENHAG

1zenledi matematik yarışmasıyla 6 bin Danimarka’daki Pangea Derneği dü-

öğrenciye ulaşırken, katılımcılara yeni bir heyecan ve matematik sevgisi aşıladı. Bu sene Danimarka genelinde 3.’sü düzenlenen ve geleneksel hale gelen yarışma 3 ila 9’uncu sınıflar arasında 100 değişik okulun katılımıyla gerçekleşti. Kopenhag’da Professionshøjskolen Metropol’de gerçekleştirilen ‘Pangea Matematik Yarışması’nın finalini sunan Danimarka’nın ünlü komedyenlerinden Thomas Wivel, yaptığı espiriler ve stand-up gösterisi ile öğrencileri ve velileri güldürerek, yarışmaya renk kattı. Pangea Derneği Başkanı Karabey Kara gazetemize yaptığı açıklamada böyle etkili bir yarışmayı düzenlemekten dolayı çok mutlu olduklarını belirterek, “Biz bu işi arkadaşlarımızla beraber gönüllü olarak yapıyoruz. Bu sevinç hiç bir maddi değerle ölçülmez. Ailelerin bize sevgi dolu gözlerle bakması bütün yorgunluğumuzu alıyor.’’ dedi. UNGVEJ Federasyonu ile beraber

bu yarışmayı düzenlediklerini kaydeden Kara, “Ungvej Başkanı Servet Dönmez ve arkadaşlarına özverili çalışmalarından dolayı ne kadar teşekkür etsem azdır. Geleneksel hale gelen Pangea Matematik Yarışması’nın önümüzdeki yıllarda katlanarak devam etmesini arzu ediyoruz. Amacımız matematiği sevdirmek ve daha çok insanın birbiriyle diyaloğa geçerek sevgi ortamı oluşturması.’’

diyerek emeği geçen herkese teşekkür etti. Diğer taraftan duygu ve düşüncelerini dile getiren 6. sınıf öğrencisi Emma Larsen, Pangea matematik yarışmasının çok eğlenceli olduğunu söyledi. Larsen, “Matematiği çok seviyorum. Seneye de katılmak istiyorum.” dedi. Emma’nın annesi Trine Larsen ise kızının doğum gününe denk gelen böyle güzel bir organizasyonla tanışmanın keyfini çıkardıklarına dikkat çekerek, önümüzdeki sene yine katılacaklarını söyledi. Bir diğer yarışmacı velisi Lise Hansen ise yarışma hakkında şunları söyledi. “Kızım Lotte iki sınıf arkadaşı ile yarışmaya katılıyor.Yolumuz biraz uzundu. Pangea ile ilk defa bu sene tanıştım, sanırım birkaç seneden beri devam eden bir organizasyon. Matematik soruları zor olmasına rağmen kızlarımız çok eğlendi ve matematiği farklı bir şekilde sevmiş oldular. Final programı çok güzeldi. Gelecek yıl da katılmak istiyoruz. Okullardaki diğer öğrencileri de teşvik edeceğiz.”

‘Matematik Birleştirir’ Matematik birçok öğrencinin zorlanarak öğrendiği ders olarak bilinse de Pangea

Matematik Yarışması bu ön yargıları yıkıyor. 2007 yılında öğrencilere matematiği sevdirmek için ‘Matematik Birleştirir’ sloganıyla Almanya’da ilki düzenlenen ‘Pangea Matematik Yarışması’na bu yıl 6 bini Danimarka’dan olmak üzere, Avrupa genelinde 18 farklı ülkeden 350 binin üzerinde öğrenci katıldı. ***

Danimarka Pangea Matematik Yarışması’nın birincileri ve okulları: 3. SINIF: Gustav Högh (Spangsbjergskolen) 4. SINIF: Casper Sode (Bornholms Frie Idraekskole) 5. SINIF: Daniella Jacopsen (Interskolen) 6. SINIF: Malene Fisker (Viborg Private Realskole) 7. SINIF: Emil Holm (Praestemarkskolen) 8. SINIF: Tobias Nielsen (Viborg Privat Realskole) 9. SINIF: Kasper S. Nielsen (Kragelundskolen)

Norveçliler 'dua'nın gücünü keşfediyor Norveçli gençler için çıkarılan '157 Dua' isimli kitapta, Norveç'in tanınmış bazı sanatçı, yazar ve gençlerin yaptıkları kısa dualar yer alıyor. Kitapla amaç, gençlere duayla Yaratıcıyı ve kendilerini tanıtmak. Norveçli gençlerin nefes alması, Yaratıcıyı ve kendilerini tanıması şeklinde özetleniyor.

ENGİN TENEKECİ OSLO

'Sevgili Yaratıcı, ne istediğimi biliyorsun'

1

Yaradana dua, neredeyse tüm dinlerde yer alan ortak bir realite. Son günlerde Norveç'te duanın önemi ve insan üzerindeki etkileri konuşuluyor. Dua ile ilgili siyasetçilerin, sanatçıların, gençlerin, yazarların görüşleri alınıyor; duaya ilişkin çıkan bazı kitaplara da yer veriliyor. Örneğin ülkenin en büyük dini gazetesi Vårt Land, birçok bilimsel çalışmaların, düzenli olarak yapılan duaların insan psikolojisine iyi geldiğini ıspatladığını yazdı. Bazı psikolojik rahatsızlığa sahip hastaların dua terapileriyle iyileştirildiğine değindi. İlerleme Partisi'nin (Frp) 2. Başkanı Per Sandberg ile duaya dair yapılan söyleşiye de yer verdi. Norveç medyasının devamlı görmeye alıştığı Sandberg'in, sıkça ve farklı cümlelerle dua ettiğini açıkladı. Bir başka haberse, Norveç Normisjons Gençlik Organisazyonu'nun, Norveçli gençler için Luther kitapçılığı ile ortaklaşa

çıkardığı dua kitabına dair. '157 Dua' isimli kitap, aynı zamanda ülkede tanınmış bazı santçıların ve yazarların da gün içinde yaptıkları dualara yer veriyor. Kitapla hedeflenen şeyin, yoğun stres içerisinde boğulan

Kitabın editörlerinden Johne Stødle, daha önce benzeri olmayan bir kitap hazırladıklarını vurguluyor. Stødle'ye göre dua kitapları, ülke genelinde fazla rağbet görmüyor. Gençlerin, kitaptan birazcık da olsa istifade etmesini iyi olacağını düşünüyor. Kitabı kaleme alma meselesinin, birçok kişilerin tecerübelerinden doğduğunu, bazen kitapta geçen dualara ilişkin kelimeleri bulmakta zorlandığını da itiraf ediyor. Kitapta, 1981'den bu yana her yaz geleneksel olarak düzenlen, Hıristiyan festivali olarak nitelendirilen ve binlerce Norveçli gencin katıldığı Takımadası Festivali'ne katılan gençlerin de yaptıkları 'en iyi dua'lara yer verilmiş. Gençlere, kendilerini en çok etkileyen duaları yazmaları istenmiş. Bir gencin, 'Sevgili Yaratıcı, ne istediğimi biliyorsun'

şeklinde yaptığı dua, kitapta ikinci sırada yer almış. Kitapta, Norveç'in tanınmış ses sanatçılarından Maria Solheim'in de yaptığı iki duaya yer verilmiş. Dua hakkında konuşan Solheim, inanç dünyasında, duanın pratik olarak oldukça önemli yer kapladığını belirtiyor. "Ben de, yaptığım duaları kaleme almayı düşünüyordum. Dua zamanlarım var. Şu anki dua zamanlarım, gençliğimdekilerden daha düzenli." diyen Norveçli, sanatçı, akşamları ise 5 yaşındaki kızıyla dua ettiğini dile getiriyor. Daha önce çıkarttığı bazı kitaplarında duayla ilgili birçok şiir yazan Norveçli yazar Nils-Øivind Haagensen ise, duanın, insanın doğumundan ölümüne kadar yaşadığı zaman diliminde oldukça anlamlı bir yere sahip olduğuna parmak basıyor: "Dua, inanç toplumlarının ritüel olarak yaptığı ortak bir şeydir. Duayı, geceleyin (etrafı aydınlatmak için) yakılmış bir ateşe benzetiyorum."


9 İSKANDİNAVYA

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

ÖZKAN KOÇAK:

Zor zamanda iktidara gelip, önemli reformlara imza attık

Sosyal Demokrat Parti’den Kopenhag’dan milletvekili adayı olan Özkan Koçak, hayatında hep ilkleri başarmış biri. Glostrup Belediye Meclisi ve Başkent Bölge Meclisi’ne seçilen ilk etnik kökenli isim olan Koçak’ın yeni hedefi Meclis. Özkan Koçak, yereldeki tecrübesini genele taşımak istiyor. HASAN CÜCÜK KOPENHAG Başkent Bölgesi Meclis üyeliğine seçilen ilk Türkiye kökenli isim olduktan sonra partinizin milletvekili adayı oldunuz. Bu süreç nasıl gelişti? Yaklaşık 15 yıl önce Sosyal Demokrat Parti’ye üye oldum. Mette Frederiksen’in kampanyasında yardımcı olarak politikanın ne olduğunu öğrendim. Glostrup’a taşınınca partimden gelen teklifle belediye meclisine aday olup Glostrup’un ilk Türkiye kökenli meclis üyesi oldum. Glostrup’un sorunsuz bir yer olmasından haraket ederek, tecrübelerimle katkı sağlayacağım bir yerde siyaset yapmayı arzu ettim. Başkent Bölge Meclisi’ne aday olmak istediğimde önce bana sıcak bakmadılar. Çünkü, tanınmayan bir adaydım. Partiye maliyetim 80 bin kron olacaktı. Glostrup parti yönetiminin ısrarı sonucu ‘bölgesiz’ aday olarak Kasım 2013’te seçimlere katıldım. Tanınmayan bir adaysın ancak rekor seviyede bir oy aldın. Bu başarının sırrı nedir? Çok az bütçem vardı. Yapacağım işler sınırlıydı. Arkadaş çevremi iyi kullanıp, göçmenlerin yoğunlukta olduğu Glostrup, Bröndby, İshöj gibi yerlere ağırlık verdim. Aday olan tek yabancı kökenli olmamım avantajını kullandım. 5 bin 900 oyla Başkent Bölge Meclisi’ne partimden 3. en yüksek oyu alan isim olarak seçildim. Bu kadar yüksek bir oy bekliyormuydun? Hayır beklemiyordum. Bana 2000 – 2500 oy alırsan girebilirsin dediler. Hedefim bu rakamda. Çevresi geniş olan biri değildim ama hedefi bulan çok iyi bir kampanya yaptım. Partinin tepkisi nasıl oldu başarına? Seçimlere katılırken kimse beni ‘potansiyel bir risk’ olarak görmüyorlardı. Tanınmayan bir isim olduğum için şans verilmiyordu. Tanınmadığım için listede sondan ikinci sırada kendime yer bulmuştum. Sonuçtan dolayı tebrik edenler olduğu kadar benim girmemden rahatsız olanlarda oldu. Sonuçta onların adayı değilde ben kazanmış oldum. Bu süre zarfında neler yaptın? Seçildikten sonra iki komisyonda görev aldım. IT Komisyonu’na seçilirken benim hedefim, doktor ve hemşirelerin teknolojiyi iyi kullanıp, bilgisayarın önünde geçirdiği vakti hastalarına ayırmasıydı. 1,5 yıl içinde yeni bir bilgisayar sistemi getirildi. Bizim bölgemizde 38 bin sağlık çalışanı var. Günde 1 dakika bilgisayar karşısından tasarruf etseler, bölgemizde oturan 1,7 milyon kişiye 2 dakika daha fazla doktor ve hemşireler zaman ayırmış oluyor. Bu yatırımın semeresi 1-2 yılda değil 5-10 yılda ortaya çıkacak. Diğer komisyonum çevre ve ulaşımdı. 2050’de hedef, başkent bölgesinde enerjiyi petrolden değil güneş veya rüzgar enerjisinden karşılamaktır. Bunun için gerekli çalışma yaptık. Somut gerçekleşen çalışmanız hiç olmadı mı? Olmaz mı? Tabiki oldu. Herlev Hastanesi’ne mescit yapılması konusunda çalışmalarım bu süre zarfında meyvesini verdi. Hastanede mescit olmadığını öğrendiğimde şaşırmıştım. Neden yok soruma ‘Böyle bir istek gelmedi.’ cevabını alınca çalışmalarıma başladım. Ve Maersk Vakfı’nın 8 milyon kronluk yardımıyla mescit

Özkan Koçak: Hem belediye hem de bölge meclis üyeliği tecrübesini yaşamış biri olarak, milletvekili olduğumda daha etkili olacağıma inanıyorum.

– kilise ve diğer inançlar için bir ibadet merkezi yapılacak. Ayrıca sağlık sistemini 8 dilde anlatan çalışmalar yaptık. Yeterli Dancası olmayan etnik kökenliler, kendi

dillerinde Danimarka’nın sağlık sisteminin nasıl işlediğini rahatlıkla öğrenme imkanına sahip oldular. Milletvekili adaylığın nasıl gerçekleşti?

Kopenhag 4. bölgedeki partimizin milletvekili adayı başka bölgeye geçince doğan boşluktan dolayı parti yönetimi benim de adımın olduğu iki ismi aday göstermek için harakete geçti. Bunda tabiki benim Başkent Bölge Meclisi’ne seçilirken aldığım yüksek oy etkili oldu. Milletvekili olduğunda hedefin nedir? Hem belediye hem de bölge meclis üyeliği tecrübesini yaşamış biri olarak, milletvekili olduğumda daha etkili olacağıma inanıyorum. Çünkü, yerelde yapacağınız işler kısıtlıdır. Milletvekili olanların büyük bölümü yerelde tecrübesi olmayan, vatandaşın sorunlarını yakından bilmeyen isimlerden oluşuyor. Ben bu konuda tecrübeli olduğuma inanıyorum. Danimarka’nın değişmez gündemi yabancılar oluyor. Genel bakış açısı ise negatif bu konuda nasıl bir çalışma yapacaksınız? Danimarka’da bu konu genelde seçim zamanı ülkenin değişmezi oluyor. Yabancılar maalesef ülkede ‘günah keçisi’ olarak görülüyor. Medya özellikle bu algıyı güçlendirecek yayınlar yapıyor. Bazı politikacılar, Müslümanları hedef alan siyaset yapıyor. Şimdi şu soru akla geliyor; peki siz politikacılar buna neden karşı çıkıp engel olmuyorsunuz? Medya burda çok güzel bir oyun oynuyor. Sadece belirli isimlerin görüşlerine yer veriyor. Siz bu algıyı nasıl değiştireceksiniz? Bunun için Müslümanların bir çatı altında toplanması gerekiyor. Bu çatı kuruluş, Danimarka’da siyaset ve medya dünyasını yakından takip edecek. Ülkenin gündemini yakından takip etmediğimiz için hakkımızda çıkan kanun ve haberlerden ‘yangın bittikten’ sonra haberdar oluyoruz. Bu konuda değişik etnik kökenlilerle görüşüyorum. Ortak noktamız ‘Müslüman’ etiketi olacak. Altını özellikle çizeyim; ben dini temsilci değilim. Sadece çeşitli gruplarla – Danimarka toplumu arasında köprü vazifesi yapıp, kimin sorunu varsa çözmektir. Yabancıların en büyük sorunu nedir? Rahatlık Rahatlık nasıl problem olsun! ‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ mentalitesiyle haraket edip, hiçbir hedefi olmadan yaşıyorlar. Sırtını devlete dayayıp, hayatını devam ettirmek istiyorlar. Düşünün, bir insan başka bir ülkeye gidecek çalışmadan devletin yardımıyla yaşamını sürdürecek. Yok böyle bir şey! Haklısınız ama bir çok yabancıda ayrımcılıktan şikayet ediyor? Yaklaşık 15 yıl özel sektörde çalıştım. Bu süre zarfında 15-20 kişiyi işe aldım. Kazandığım tecrübe şu oldu; bizim yabancılar 5 yere iş başvurusunda bulunuyor sonra pes edip beni işe almıyorlar diyor. Oysa 100 yere müracaat edeceksin 1 yerden iş görüşmesine çağrılacaksın. 3 iş görüşmesine gideceksin birinde işe başlayacaksın. Pes etmeyeceğiz ama maalesef bizim gençler çabuk pes ediyor. Son 4 yıldır partiniz iktidarda. Neleri değiştirdiniz? Ekonomi düzelme yolunda. Parti olarak ülkenin yararına olan icraatlara imza attık. ‘Sağ Blok’ iktidardayken kriz daha yoktu. Biz zor zamanda iktidara gelip, önemli reformlara imza attık.


10 İSKANDİNAVYA

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

G A Z E T E C I - YA Z A R T U R H A N K A YA O Ğ L U :

Kendime artık Komünist demiyorum

Tarihçi, yazar Henrik Berggren’in kaleme aldığı İsveç’in efsanevi lideri Olof Palme’nin hayatını, Turhan Kayaoğlu’nun mükemmel Türkçe çevirisinden okumuştum. Entelektüel duruşu ile büyük saygı gören İsveç’in İstanbul eski Başkonsolosu Ingmar Karlsson’un Türkiye’de yazdığı o çok değerli eserleri de... Gazeteci, Çevirmen ve Yazar Turhan Kayaoğlu İsveç’te yaşıyor. Bir yemekte buluştuk. O sınırlı zaman diliminde çalışmalarını, Türkiye ve İsveç’e yönelik düşüncelerini ve hayatını konuştuk... MENAF ALICI STOCKHOLM 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra hakkınızda arama kararı çıkarılıyor. Bir müddet gizli adreslerde yaşıyorsunuz ve akabinde bir yolunu bulup İsveç’e siyasi mülteci olarak sığınıyorsunuz. Arzu ederseniz o yıllarınızdan biraz söz ederek başlayalım... Türkiye’de çok sıkıntılı bir dönem yaşanıyordu. İhtilal olmuştu. Bir çok arkadaşımız tutuklanmıştı. Ben de aranıyordum. 6-7 ay adres değiştirerek yaşadım. Sonra bir yolunu bulup İsveç’e politik göçmen olarak geldim. 1971 yılında İsveç’e gelen, solcu arkadaşların kurduğu Türkiye Komitesi vardı. Türkiye’deki askeri rejime karşı demokratik bir mücadele vermek ve Türkiye’de yaşananlarla ilgili İsveç kamuoyunu bilgilendirmek için kurulmuştu. Ben geldiğim ilk günden itibaren bu komiteye girdim ve çalışmaya başladım. Geçici bir süreliğine gelmiştim. Ancak bir yıl sonra baktım ki cunta kalıcı ve benim Türkiye’ye dönmem yılar alacak. İsveççe öğrenmeye karar verdim ve bunu ciddi olarak yaptım. Bir buçuk yıl sonra Dagens Nyheter Gazetesi’nde işe girdim. Gazeteci olarak mı? Arşiv bölümünde başladım. Bir müddet sonra bir yazı yazıp kültür redaksiyona çıkıp verdim. Eski gazeteci olduğumu belirttim. Yazımı hemen aldılar ve yayınladılar. Ve böylece gazeteciliğe de başlamış oldum. Kadrolu olarak arşivde çalıştım ama frilans olarak gazetecilik yaptım. 15 yıl bu şekilde devam ettim. Herhalde Dagens Nyheter’de yazan ilk Türk benim. Burada bir hayli yazılar yazdım. Bu arada Türkiye’deki Cumhuriyet, Milliyet Sanat Dergisi, Gösteri Dergisi, Radikal Gazetesi gibi bazı gazete ve dergilere de yazdım. Ne tür yazılar yazıyordunuz? Dagens Nyheter’de kültür sayfasında yayınlanan yazılarım daha çok siyasi içerikli yazılardı. ‘Namn och Nytt’ sayfasında ise İsveçlilere ilginç gelen güncel olayları, tarihe ve mitolojiye atıflarda bulunarak yazıyordum. Türkiye’nin kültüründen örnekler vererek Türkiye ile ilgili sempatik bir imaj yaratıyordum. Övünmek gibi olmasın en çok okuyucu mektubunu ben alıyordum. Türkiye’nin 20-30 yılda gelmiş geçmiş elçilerinin yapamadığı Türkiye reklamını ben bir yazı ile yapıyordum, diyebilirm. Dagens Nyheter’i en az 2 milyon insan okuyor. O anlamda kültür elçisi gibi bir rolüm olmuştu. Bu arada biri şiir olmak üzere iki de kitap çalışmanız olmuş... Evet, “Aşk var mı” isimli bir şiir kitabım; bir de Türkiye’den gelen benim durumumdaki bir grubu anlatan “Aykırı kuşlar” isimli anı romanım yayınlandı. Türkiye’den Avrupa’ya askeri cuntadan 400 bin insan kaçıp geldi. Bu büyük bir beyin göçü idi. Ancak faşist darbenin sillesini yemiş milyonlarca insan geride kaldı. İşte bu kitabı onlar için yazdım. Onlara gidenlerin, gittiği yerde ne halde olduğunu anlatmayı düşündüm. Buradaki yaşantımızdan kesitler vardı. Biraz ironik, öz eleştiri içeren absürt olayları naklettim. Ve şunu vurguladım; Buraya biz geldiğimizde Türkiye’deki alışkanlıklarımızla geldik. Bunlar özellikle siyasi ilişkiler içinde, hiyerarşik ilişkiler içindeki alışkanlıklardı.

İsveç toplumu bunları tasfiye etti. Türkiye’den gelen aynı yapı (Dev-Yol gibi) içerisindeki insanlar hiyerarşik ilişkilerini burada da sürdürmeye çalıştılar. Olmadı. Çünkü bunların içinde lider konumunda olanlar İsveççe öğrenmekte zorluk çekti. Ötekiler daha çabuk İsveççe öğrendiler. Lider konumunda olanlar, diğerlerine bağımlı kaldı. Otoriteleri bozuldu. Ve dolayısıyla o hiyerarşik düzen kırıldı. Bu da bizleri burada eşitledi. Biz ilk defa hiyerarşik ilişkilerden kurtulup bireyler olarak kendi varlığımızı hissettik. İsveç, toplumsal düzende bireyin gelişimini önemser. Ben bir bireyim; ben bir başıma bir dünyayım. Bireyleşme düşüncemiz burada başladı bizim. Ben Türkiye’de kalan arkadaşlarımı düşününce bu konuda hep üzülürdüm; onlar bu süreci yaşayamayacaklar diye. Ben onlardan bir adım ileri geçtim; birey olarak kendi varlığımın daha çok bilincindeyim. İsveç’teki insanımızın gelinen süreçte ciddi manada örgütleşememesinin sebebi bu olabilir mi? Evet, dediğim gibi İsveç toplumu bizleri param parça etti, dağıttı. ‘Sen bir bireysin kardeşim, sabah saat 7 kalkacaksın; şu kursa gideceksin. İsveççe öğreneceksin. İş piyasasına gireceksin. Sana şu kadar sosyal yardım parası veriyorum; bununla geçineceksin.’ Böylece herkes bu toplumun şartlarına göre yaşamak zorunda kaldı ve böylece o siyası hiyerarşi içerisinde tabi olduğu üstündeki insanlarla ilk defa bireyler olarak karşı karşıya geldi. Ve onların kendilerinden daha iyi bir kalitede olmadığını hatta ne kadar çapsız, daha az bilgi ve kabiliyete sahip insanlar olduğunu gördü. İsveç bizleri bireyselleştirerek, anonimlikten çıkararak gözümüzü açma olanağı verdi. Türkiye’de siyasi hareketler bir otorite ile bir hiyerarşik yapı ile biçimlendiği için onu burada uygulamak mümkün olamadı. Çünkü kim lider olacaktı. Herkes bir birlerine farklı bakamaya başladı ve kendi dünyasını yeniden oluşturmaya mecbur kaldı. Her insanın ne kadar örgütlü hareket etse de kendi özel dünyası vardır, karısı, çocukları, hobileri ile bir varlıktır o. Dünyasını yeniden kurdu. İsveç’e geldikten kaç yıl sonra Türkiye’ye gidebildiniz? Geldikten dokuz sene sonra ilk defa Türkiye’ye gittim. Türkiye’ye gidememek çok acı çektiren bir şeydi. Ben Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldığımda ilk eşimden 7 yaşında bir kızım vardı. 14 yaşına gelince, yani ben geldikten yedi sene sonra İsveç’e beni ziyarete geldi. Havaalanında çıkınca sonra sağa sola bakındı, beni aradı; tanıyamadı. Ben ona doğru kollarımı açınca babası olduğumu anladı. Burada bir ay kaldı; son bir haftaya kadar bana baba diyemedi. Çünkü 14 yaşına kadar o gelişme çağında babasız yaşadı. Siz ve İsveçli eşiniz 98 yılında Dagens Nyheter’deki işinizi bırakarak Türkiye’ye kesin dönüş yaptınız. Neden böyle bir karar aldınız? Dagens Nyheter, 98’de personel sınırlamasına gitti. 50 yaş ve üzeri olanlara büyük tazminatlarla işten çıkma imkanı verdi. Eşimle benim alacağı tazminat bize çok iyi bir hayat sunacaktı. İyi bir paraydı. Eşim ikliminden dolayı Türkiye’yi seviyordu.


11 İSKANDİNAVYA Benim de bütün arzum zamanımın efendisi olmaktı. Kendi zamanıma hükmetmekti. Oturup yazıp okumak falan... Bu imkana kavuşacaktım. Türkiye’de büyük şehir stresinden uzak, küçük bir liman şehrinde yaşayalım ve hayatımızı huzurlu bir şekilde geçirelim düşüncesiyle Dagens Nyheter’in teklifini kabul edip ayrıldık ve Foça’ya yerleştik. Orada 10 yıl kaldık. Benim önceden tanıdığım Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi ressamlarından Avni Arbaş da Foça’da yaşıyordu. Ağabey- kardeş gibi olmuştuk. 2003 yılında vefat etti. Ölümünde sonra “Ressam Avni’nin son yılı” ismiyle bir roman şeklinde onun hayatını yazdım. Dünya gazetesi yılın en iyi 10 kitabı arasında seçti. Daha önce de yine İş Kültür yayınlarından İki Yabancı adlı romanım yayımlanmıştı. O süre içerisinde, İsveç’in İstanbul Başkonsolosu Ingmar Karlsson’un 5 kitabını Türkçeye çevirdim. Ama bu kitaplar maalesef hak ettikleri ilgiyi göremediler. Bana göre çok çok güzel kitaplar. Ingmar Karlsson onurlu, saygın Avrupalı bir entelektüeldir. ‘Avrupa ve Türkler’ kitabı ile ‘Din, terör ve hoşgörü’ kitabı başucu yapılması gereken kitaplar. ‘Bir Diplomatın Gözüyle Kürt Sorunu’ kitabını ısrarla tavsiye ediyorum. O kitabı Türklerin hepsi okusun. Ingmar Karlsson bu kitapta Kürtlerin tarihini anlatıyor. İnsan bu kitabı okuduktan sonra Kürtlerle bir dayanışma hissi kaçınılmaz oluyor. Ne kadar acı çektiklerini, büyük devletler tarafından ne kadar kullanıldıklarını görüyorsunuz. Bu kitabı okuyunca hem utanç duyuyor hem de acı çekiyorsunuz. Bu kitabı okuyan Türkün kafasındaki Kürt imajının değişeceğine yüzde 100 eminim. Türkler, Kürt tarihini bilmezler çünkü bu konu ve Ermeni konusu Türkiye’de tabudur, hiç değinilmemiştir. Türk devleti okullarda tek yanlı öğretmiştir. Türkler o yüzden sadece sağdan soldan duyduğu haberlerle Kürtleri bilir. Kürt tarihi ile ilgili ise hiç bir şey bilmez. Olof Palme kitabının çevirisini de Türkiye’de mi yaptınız? Hayır, 2008’de tekrar İsveç’e döndüğümde yaptım. Sonra Oktay Rıfat’ı çevirdim İsveççeye. Bu arada Lyrikvännen adlı şiir dergisinin Türk şiiri özel sayısı için bir hayli Türk şairin şiirlerini çevirdim. Bu sayınını redaktörlüğünü yaptım ve ayrıca bu sayı için Yunus Emre ve tasavvufun gelişimi ve Türk edebiyatındaki yerini inceleyen bir yazı da yazdım. İsveç’te Türk kitaplarına ilgi nasıl? Okunuyorlar mı? Valla şiir okunmuyor. Şiir, Türkiye’de olduğu gibi artık Batıda da okunmuyor. Neden? Teknolojik gelişmeler; akıllı telefonlar, ipadler midir şiiri öldüren? Şiir önceden daha çok okunuyordu. İnsanların duygu dünyası, kendi ile baş başa kalma imkanı daha fazla idi. İnsanlar artık kendileri ile baş başa kalacak vakti bulamıyorlar. İnsan kendi ile baş başa kalınca ancak sanat ile ilgilenebiliyor; başka hobilerle uğraşabiliyor. İnsanlar iş hayatından arta kalan vaktini de günümüzde internette, sosyal ağlarda sörf ederek geçiriyor. Bana göre insanlık şu aşamada çok kötü bir yere geldi. Bu elektronik, dijital teknoloji ile insanlar sığlaştı. Ben bunu hem Türkiye’de hem İsveç’te görüyorum. İnsanlar sığlaştı, ilkelleşti, barbarlaştı. Savaşlar artıyor. Dünya daha çok kirletiliyor. İnsanlar makineleşiyor; robotlaşıyor. Bu tabi şiiri de etkiliyor. Eskiden şöyle bir imaj vardı; sol camianın eli kalem tutar; okur, yazar, üretir. Buradaki sol camia nasıl? Onlar için de aynı değerlendirme yapılabilir mi? Bana göre ne İsveç’te ne Türkiye’de sol yok. Türkiye’de CHP ve Doğu Perinçek’in partisi kendini sol olarak gösteriyor. Bu iki parti de bana göre faşist, ırkçı partilerdir. Anti emperyalizm adı altında batı düşmanlığı, uygarlık düşmanlığı yapmaktadırlar. Bunun emperyalizmle falan alakası yok. Bir komplekstir, ilkelliktir. Zaten ırkçılık faşizmle birlikte paralel gider. Bunlar solcu molcu

değil. Sol İsveç’te de yok. Sosyal Demokrat Parti bugün, sağcı bir parti haline gelmiştir. İsveç politikaları sağ politikalardır. Bizim buradaki toplum içerisinde de sol

Kendi ağzından Turhan Kayaoğlu

İstanbulluyum. Babam subay olduğu için Türkiye’nin bir çok ilini dolaştım. Liseyi Çanakkale’de bitirdim. Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okudum. O dönem Siyasal Bilgiler Fakültesi, Mahir Çayan etrafında gelişen solcu gençliğin merkezi idi. Ben de o düşünce ile yetiştim. Türkiye’yi 12 Mart’a götüren olayların içinde doğrudan bulundum. 12 Eylül darbesinden önce Türkiye’de yayınlanan Demokrat adlı günlük gazetenin genel yayın yönetmeni idim. Çok gergin bir ortam vardı. Günde ortalama 20 kişi öldürülüyordu.12 Eylül ile birlikte hakkımda arama kararı çıkınca, 6-7 ay adres değiştirerek yaşadım. Sonra bir yolunu bulup İsveç’e politik göçmen olarak geldim. 1981’de İsveç’e geldiğimde 33 yaşındaydım. İsveç’te 15 yıl kadar Dagens Nyheter Gazetesi’nde çalıştım. Bu arada Türkiye’den bir çok gazeteye makaleler

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

yok. Bir örgüt yok. Bir takım insanlar isimler var sadece. Herkes kendi dünyasında yaşıyor. Eski solculardan üç beş isim düşünebilirim ama bunların çoğu da Kemalist olmuş durumda. Mustafa Kemal yaşasaydı o Kemalistlerin hepsini istiklal mahkemelerinde ipe çekerdi. (gülüyor.) Faşist, ırkçı, Ermeni düşmanı, batı düşmanı insanlar. İsveç’te yaşayan aklı basında üreten, düşünen solcu elbette vardır ama ben tanımıyorum. Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız? Türkiye’den geldiğiniz şekliyle düşüncülerinizi korumuyorsunuzdur. Siz de değişmişsinizdir? Gayet tabii. Ben Marksist’im. Marksist düşünce zaten durağanlığı reddeder. İnsan da toplum da sürekli gelişim, değişim içerisindedir. Ben de bu 30 yıl içerisinde çok değiştim. Geliştim. Bütün dünya ile birlikte Türkiye’de değişti. O yüzden ben de çok değiştim elbette. Ben Marksist teoriyi, insanlığın yarattığı insani değerler taşıyan en gelişkin düşünce sistematiği olarak görüyorum. Ve kendimi hala Marksist olarak görüyorum. Leninist değil. O anlamda kendimi solcu olarak görüyorum. Kendime artık Komünist demiyorum. Onlar eskinin slogan kavramlarıydı. Sizin sufizmle ilgili yazılarınız var, okumalar yaptınız? Marksizm ile sufizm birlikte yaşanılır bir şey mi? Uyuşan tarafları var mı? Tabi yaşanılabilir. Marksizm sömürüsüz ve sınıfsız bir toplumu öngören bir düşünce sistemi, bir toplum düzeni ön görüyor. Sufizmde de bu içerik vardır. Dünya nimetlerinden uzak durmak, zenginliğin cazibesine kapılmamak, insanca yaşamak. Bunlar Marksizmle gayet iyi uyuşan değerlerdir. Sufizmde buna giden yol Allah sevgisinden geçiyor. Sömürüsüz, şiddete dayanmayan barışçıl iyi bir hayata giden yol bu. Marksizm de ise Allah sevgisinden değil de insanın kendi pratik dünyasındaki mücadeleden geçer. Hedef aynıdır bana göre. Marksizme göre insanları ilerleten maddi temellerdir. Ancak bütün insani değerler maneviyatı teşkil ediyor. Marksizm Allah’a inanmayı serbest bırakır. Allah’a inanmıyorlar düşüncesi anti-komünistlerin yarattığı negatif bir imajdır. Marksizmde herkesin inancına saygı vardır. Bir insan ben Allah’a

inanıyorum ama aynı zamanda Marksistim diyebilir çünkü Marksizim sömürü düzene karşı hayatın maddi temeller üzerine mücadeleyi ön görüyor. Allah’a inanan biri de buna katılabilir. Önemli olan sömürüye, işkenceye, eziyete karşı mücadele etmektir. Bunu bir mistik, bir Sufi de yapabilir; bir ateist de yapabilir. Bizim buradaki toplumumuzun genel durumunu nasıl görüyorsunuz? Ekonomik, sosyal, kültürel anlamda... Son zamanlarda sevinerek görüyorum ki, bir çok Türkiyeli Türk ve Kürt, ki Kürtleri ben kardeş halk olarak görüyorum, çok sevdiğim Kürt dostlarım da var; bunların içerisinde ikinci, üçüncü kuşaklarda çok yetenekli, iyi yetişmiş hem İsveç toplumuna uyum sağlamış, hem Türkiyeli kimliğini koruyan bir çok gençle karşılaşıyorum. Bunlarla ilgili şeyler okuyorum. Bazen basın yayında yazılar yazdıklarını görüyorum. İş dünyasında başarılı Türkiyeli insanlar görüyorum. Burada özellikle iş dünyasında örgütlenme söz konusu. Ayrıca İsveçliler ile Türkiyeliler arasındaki yakınlaşmayı özellikle kültürel ve sosyal planda kaynaşmayı sağlayan diyalog dernekleri mevcut. Bunların çabaları çok önemli, çok değerli. İleriye yönelik Türklerin giderek İsveç toplumunda yerlerini aldıklarını, kabul gördüklerini görüyorum. Ve daha da başarılı olduklarını görüyorum. Çok sevindirici bir gelişme. İsveçliler nezdinde Türklerin imajı nasıl peki? Epey değişti olumluya doğru. Türkiye’ye ve Türklere çok sıcak bakıyorlar. Fakat Türkiye’deki mevcut rejime karşı çok eleştiri var. O ayrı bir şey. İsveçlilerin Türk toplumunu ve yöneticilerini bir birlerinden ayırması yeni bir olay; bana göre sevindirici de. Ben İsveç’e ilk geldiğimde Türkiye devleti ‘tukaka’ idi. Şimdi Türklere daha çok sempati var. Ancak siyasi rejimi başka kefeye koyuyorlar. Ona karşılar çünkü. Türkiye’yi iyi de takip ediyorlar. Türkiye’deki siyasi gelişmeler çok canlarını sıkıyor, eleştirel bakıyorlar. Hedefte neler var? Hedefte yeni çeviriler var. Yeni bir öykü kitabı hazırlıyorum. O öyküleri umuyorum ki önümüzdeki baharda yayınlarız. Bütün öykülerin ana teması hiçlik, yokluk....


YORUM

12 İSKANDİNAVYA

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Koyun Baba ve Taksici Hasan Bize düşen de ibret almak oldu elbette. En büyük ders de bizi bir Miraç Kandili öncesi türlü meşakkat ile huzuruna getiren Koyun Baba’nın verdiği ders olmuştu. Bize Taksici Hasan’ın şahsında adeta, “Kuran ile aranıza mesafe koymayın, O’nu okuyup anlayın, hayatınıza hayat yapın!” diye haykırmıştı.

dayakla iyileştirmeye çalışılırken burada su ve müzik ile terapi yapılıyormuş. Medreselerde ise okunan derslerin sesleri, duvarlarda yansıyan tınısı taM. Mustafa Akdağ rihin derinliklerinden bize ulaşır gibi. Şehrin 12. y.y.’a ait en eski camisi olan Ulu Camii ise aslında hem tarihin derinliklerinde hem de yerin derinliklerinde bozulmalara da maruz kalmış. Ama bir ibadet mahalli olmasıyla görülmeye karşılaştığımız insanların sade ve art değer. niyetsiz tavırları bizde çok olumlu bir Tabi ki gidilen yerlerde öncelikle oraGüzel bir ilkbahar akşa- imaj oluşturdu. nın maneviyat büyüğü tarihi şahsiyetleri Seyahat güzel başlamıştı ve madem ziyaret etmeyi, onlarla bir nevi ruhi, mamında bizi Erciyes’ten esen serin bir rüzgarla karşıladı Kayseri. ‘Maneviyat Psikolojisi’ konferansına nevi etkileşime geçmeyi çok önemseyen Yıllar önce ziyaret etme şansı bulduğum gelmiştik, biz de duyduklarımız sözde arkadaşım günün finalini Koyun Baba bu güzel Selçuklu pay-i tahtına şimdi kalmasın diye kendimize manevi Türbesi ziyareti ile yapalım deyince bazı de bir konferans vesilesi ile gelmiştim. bir ziyaret programı da çıkardık. işleri bahane edip ayrılmak istesem de Elbette çok büyümüş ve günde 15-20 Mevlana’nın hocası Seyyid Burhaned- ben de kendimi bu manevi akışa bıraktane uçağın indiği havaalanı ile adeta din Hazretleri başta olmak üzere pek tım. Bindiğimiz taksiye gideceğimiz yeri küçük bir metropole dönüşmüştü. çok Selçuklu din ve devlet adamının, söyledik ama taksici yeri tam çıkaramadı. Şehrin ışıkları bana, nerede o seneler sultan ailelerinin medfun olduğunu Neyse yola çıkalım bakalım sora sora öncesinden hatırladığım kent nerede nü- duyduğumuz bu açık hava müzesini Bağdat bulunur deyip Kayseri’yi çevrefusu 1 milyonu geçen büyük bir Kayseri andıran şehirde türbeler, kumbetler, leyen dağların Esentepe isimli mevkiine dedirtti. Kayseri’yi Avrupa’da gurbetçile- camiler adeta tarihe uzanan birer he- doğru gece saat 10’da yola çıktık. Aslında rin çoğunda olduğu gibi sadece filmlerden lezon gibi bizi alıp geçmişe götürdüler. her ne kadar görevi olsa da taksicinin bu tanımış olan arkadaşımın şaşkınlığı ise Kale surlarının kısmen çevrelediği saatte ne türbesi kardeşim demesini bekgörülmeye değer. Yıllarca bize Anadolu meydan adeta bu maneviyat dolu lerken bizi farklı bir muhabbet ortamının kentlerini kötülemiş, bizi kandırmışlar şehrin kalbi gibi. Elbette sağına soluna beklediğini farkettik. Taksicimiz Hasan diyor. Hele onca yorgunluğa rağmen iliştirilmiş acube devasa binalar büyük müşterilerine Kuran CD’si hediye edigecenin tenhalığını da fırsat bilerek bir kasvet ve karanlığı beraberinde yormuş. Artık bulunamadığı için Zaman yaptığımız şehir turu her yönü ile tarih getirmiş ve maalesef yapımı devam Gazetesi’nin 15 yıl önceki hediye ettiği kokan bir şehri adeta içimize yudum- eden benzer gökdelenler de rant hedefli mealli Kuran CD’lerini çoğaltıp veriyorlama şansı verdi. Gündüz kadar olmasa yapılaşmanın ürünü gibi duruyorlar.. muş. Şu ana kadar 1000’e yakın dağıttım da gecesi de canlı bir şehir vesselam. Ama yine de içlerinde asırlardır maddi ve deyince biz acaba şaka mı yapıyorsun Asıl önemlisi ise insanların yardımse- manevi ilimlerin okunduğu medreseler der gibisinden baktık. Dünyada Allah verliği ve Anadolu’nun bozulmamış ve ve özellikle de içinde Anadolu’nun ilk tıp kelamından daha önemli ve güzel bir söz temiz fıtratını koruyor olmaları. Elbette fakultesini de barındıran Gevher Nesibe var mı ki dedi ve başladı konuşmaya… gün geçtikçe kalabalıklaşan ve karışık Hatun Medresesi görülmeden geçilme- İlkokul mezunu bu arkadaş tam bir Kuran hale gelen kent bu özelliğini korumakla mesi gereken eserlerden. Ortaçağ’da ruh aşığı idi ve kendi ifadesi ile Kuran mealini beraber büyümenin getirdiği bazı hastaları Avrupa’da ateşe verilip yakılır, 1000 kereden fazla dinleyip hatmetmisti.

Akademisyen Gözüyle

Kopenhag Türk Film Festivali sona erdi ZAMAN KOPENHAG

1Filmleri Festivali geçtiğimiz hafta ger-

Bu yıl 3.sü düzenlenen Kopenhag Türk

çekleştirilen kapanış resepsiyonu ve Öğrenci İşleri filminin Danimarka galasının ardından sona erdi. Öğrenci İşleri filminin ekibinin katılımıyla gerçekleştirilen programa büyük ilgi vardı. Başta Kopenhag ve çevresi olmak üzere Danimarka’nın değişik şehirlerinden çok sayıda festivalin gerçekleştirildiği Atlas Sineması’na akın etti. Galaya katılanlar arasında Danimarka’daki Türkiye kökenli milletvekillerinden Yıldız Akdoğan’ın yanı sıra milletvekili adayları Ömer Çiftçi ve Özkan Koçak da vardı.

Öğrenci İşleri’ne Kopenhag’dan tam not Yapımcılığını Yusuf Kulaksız ve yönetmenliğini Talip Karamahmutoğlu’nun yaptığı Öğrenci İşleri filmi festivale katılan izleyicilerden tam not aldı. Film çıkışında Zaman'a konuşan çok sayıda kişi memnuniyetlerini ifade etti. Öte yandan gala öncesinde Zaman’ın sorularını yanıtlayan Yapımcı Yusuf Kulaksız, insanların ailecek izleyebilecekleri bir komedi

yapmak istediklerini ve gelen tepkilerden memnun olduğunu söyledi. Yönetmen Talip Karamahmutoğlu ise, "Herşeyden önce filme giden insanlar yüzlerinde bir tebessüm ile ayrılacaklar ama her komedi filminin kendi içinde mesajları vardır. Düşündürücü de olacak." dedi. Filmde ‘Bobinci Nuri’ karakterini canlandıran oyuncu Deniz Celiloğlu ise Kopenhag’da gördüğü atmosferin kendisini çok etkilediğini ve yurtdışındaki sinema severlerle bir araya gelmenin çok mutluluk verici olduğunu söyledi. Filmde ‘müfettiş’ karakterini canlandıran oyuncu Durmuş Ünal ise, Kopenhag’ı çok beğendiğini ve gördüğü ilgiden memnun olduğunu söyledi. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Kopenhag Türk Filmleri Festivali 7-13 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirildi. Festivalde; Güvercin Uçuverdi, Mandıra Filozofu İstanbul, Selam Bahara Yolculuk, Son Mektup, Niyazigül Dörtnala, Mucize ve Öğrenci İşleri filmleri gösterildi.

Konuştuğu her cümle yeri ve sırası ile ayetlerden ibaretti. Ben bir ilahiyatçı olarak onun okuduğu meal kısımlarının Arapcalarını yer yer söylemeye çalışıyor olsam da onun hızına yetişemiyordum. Karşımda bütün sadeligi ile Kuran ile bütünleşmiş bir meal hafızı duruyordu. Teyibinde de Kuran meali çalıyordu sürekli. Bazı müşteriler isteksiz görününce kapatıyorum ama genelde bunu dinliyorum diyor ve bir konu olunca hemen şurada geçiyor deyip bize teypten ayeti buluyor ve dinletiyordu. Anlattığına göre 700 hafızın katıldığı Kuran yarışmasında dereceye girmiş ve umre ile ödüllendirilmişti. Sora sora da olsa Koyun Baba’nın dağın zirvesinde ve adeta ahirette de dünyadan kendini tecrit etmenin ufkunu yakalamış gibi, çanak şeklinde bir vadinin içinde yatıyor bulmuştuk. Tabela vs. yoktu, ama bizi oraya kadar hem de gecenin bir vakti getiren bir güç vardı işte. Gökyüzünde müthiş bir hava vardı ve biz manevi bir huzur ortamına girmiştik. Duamızı ettikten sonra istemeye istemeye ayrıldık ama aklımızda hep bu gecenin manası ve sıradan bir vaka yasamadigimiz vardı. Miraç Kandili’nin sabahında Anadolu’yu ayakta tutan bir hakikate şahit olduk. İnsanımızın tertemiz yüreğinde Kuran hala çok canlı ve ilk sırada idi. Bize düşen de ibret almak oldu elbette. En büyük ders de bizi bir Miraç Kandili öncesi türlü meşakkat ile huzuruna getiren Koyun Baba’nın verdiği ders olmuştu. Bize Taksici Hasan’ın şahsında adeta, “Kuran ile aranıza mesafe koymayın, O’nu okuyup anlayın, hayatınıza hayat yapın!” diye haykırmıştı.

ABONELERİMİZE ÖNEMLİ DUYURU Bu yıl Danimarka’daki abonelerimize hediye ettiğimiz danca İslam İlm-i hali kitabı (Islam Håndbogen) geçtiğimiz hafta abonelerimize dağıtılmıştır. Kitabı eline ulaşmayan abonelerimiz, hafta içi her gün saat 10-16 arası abone servisimizi arayabilirler.

Abone servisi:

70 20 69 70 Email: info@moving-media.dk


13 İSKANDİNAVYA

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

YA Ş L I Ç I F T E V L E N D I : ZAMAN STOCKHOLM

Damat 94, gelin 88 yaşında

1Ingrid Jonsson’un evliliğini konuşuyor. Yaklaşık 20 yıldır

İsveç, 94 yaşındaki Håkan Andersson ve 88 yaşındaki

birlikte yaşayan yaşlı çift, salı günü evlenerek, ülkenin evlenen en yaşlı çifti unvanını aldı. Çiftin düğünü Halmstad kentindeki Sperlingsholm kilisesinde aile ve arkadaşlarının katılımı ile gerçekleşti. Konuyla ilgili yerel bir gazeteye konuşan gelin Ingrid, “Bir yıl önce köydeki evimizi satıp, şehirde bir apartman dairesine yerleştik. Bu değişikliği yapınca düğün yaparak bir değişiklik daha yapalım diye karar aldık. Yıllar önce buluşmuştuk ancak düğün yapma imkanımız olmamıştı. Bugün düğünümüz de beklentimizin üzerinde iyi geçti.” dedi. Eski bir kalaycı ve hemşire olduğu belirtilen Andersson – Jonsson çifti, “Çok misafirimiz var. Düğünden sonra büyük bir parti düzenleyeceğiz. Sonrasında da balayına çıkacağız. Ama henüz gideceğimiz yeri kararlaştırmadık.” diye konuştular. Andersson ve Jonsson evlilik kararları ile ülkenin evlenen en yaşlı çifti unvanını alırken, dünyanın en yaşlı evlenen çifti ise geçtiğimiz yıl 103 ve 91 yaşındaki George Kirby ve Doreen Luckie ismindeki İngiliz çifti olmuştu.

Kermese Davet Tarihler

22.05.15 cuma: 14:00 - 20:00 23.05.15 cumartesi: 10:00 - 20:00 24.05.15 pazar: 10:00 - 20:00 25.05.15 pazartesi 10:00 - 20.00

Yemek ürünleri

Sicak yemekler , tatl , kebab , köfte icecekler , börek, lahmacun vs. ÖZEL KUMAŞLARDAN HUSUSİ

İSVEÇLI BILIM ADAMLARI:

Sigara, inme geçirmeyi kolaylaştırıyor

EMEKLE HAZIRLANMIŞ YATAK

ZAMAN STOCKHOLM

VE MASA ÖRTÜLERİ EL İŞLERİ,

1nın inme geçirmeyi kolaylaştırması olduğu belirtildi.

EŞARPLAR,HAVLULAR

Adres : Valdemarsgade 3 1665 kopenhag Tel : 22 32 65 00 - 71 72 37 15 Islamisk Kültür Center Kopenhag Fatih Camii

Sigara içmenin insan beynine olan en önemli zararı-

İsveç’te yapılan bir araştırmada, inme geçiren 10 binin üzerinde hastanın yüzde 39’unun sigara içtiğinin ortaya çıktığı kaydedildi. Hipertansiyonun varlığının da insanda inme için risk oluşturduğunu ancak, İsveç’te yapılan bir araştırmada hipertansiyonları olmadığı halde inme geçiren on binin üzerinde hastanın yüzde 39’unun sigara içtiğinin saptandığı kaydedildi. Araştırmada hem aktif, hem de pasif sigara içen kişilerde baş ağrılarının daha çok olduğu, bunamaya yol açan Alzheimer hastalığının sigara içenlerde daha fazla görüldüğü ve sigara içmeyenlere oranla daha hızlı seyrettiğinin altı çizildi. Sigara içmenin Epilepsi hastalarında nöbet geçirme riskini 2,5 kat arttırdığı, geçirilen bu artmış sıklıktaki epileptik nöbetlerin de hastanın beyin fonksiyonlarını olumsuz etkilediği ve hayatını tehdit ettiğine de vurgu yapıldı. Sigara içmenin kasları kontrol eden sinir hücrelerinin erimesiyle seyreden, ilerleyici sakatlık ve ölüme yol açan Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) hastalığının da gelişiminde önemli rol


14 İSKANDİNAVYA

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Mehmet Toy Aile Uzmanı

Çocuk yetiştirmede doğrular ve yanlışlar (1)

REKLAM HABER

Çocuk eğitiminde bilerek ya da farkında olmadan yapılan bir yığın yanlış davranışlar vardır. Önemli olan yanlış yapıp sonra onu düzeltmek değil, önemli olan baştan itibaren yanlış yapmamaktır. Yanlış yapmamak için de bilmek gerekir. İşte size çocuk yetiştirmede doğru ve yanlışlar: Anne baba çocuğun gözünde itibar kaybettikçe, tesir gücünü kaybeder. Çocuğuna söz geçiremeyen anne babalar, itibar kaybetmiş anne babalardır. Eşini çocuğunun yanında aşağılayan bir eş, çocuğuna tesir gücünü kaybeder. Eşler birbirlerine itibar ettikçe çocuk da anne babasına itibar eder. Çocuk, annesinin kıymetini babasının ona değer vermesiyle öğrenir. Eşine değer vermeyen baba, bir süre sonra çocuğunun gözünde kendi değerini yitirir. Cezalandırmak, çocuğu aşağılamaktır. Aşağılanmışlık hissi, kişilik gelişiminin önündeki en büyük engeldir. Kişilik bozuklarının neredeyse tamamına yakını çocukluk döneminde yaşanılan olumsuz anılardan oluşmaktadır. Affedilmiş çocuk, affedici olur. Affı bilmeyen çocuk ise cezalandırıcı olur. Çocuğunuzu affedin ki affetmeyi öğrensin. Bir anne babanın çocuğuna en büyük

iyiliği onun yavaşlığını korumak; vereceği en büyük zarar da onu acele ettirmektir. Algısı açık olsun diye çocuk fıtraten yavaş yaratılmıştır. Bu yavaşlığa paralel hareket etmek gerekir. Örneğin konuşmalar tane tane, dokunuşlar yumuşak, yedirme ve içirmeler yavaş olmalıdır. Bir çocuğa verilebilecek en ağır ceza, onu yok kabul edip onunla konuşmamak ve ona karşı küsmektir. Saldırganlık psikolojisi aşağılanmışlık hissinin dışa vurmuş halidir. Aşağılanan çocuk saldırgan, saygı duyulan çocuk ise problem çözen olur. Duygusal yoksunluk yaşayan ve sürekli aşağılanan çocuk, yılışık davranışlar içerisine girer. Cezalandırmak, çocuğu aşağılamaktır. Aşağılanmışlık hissi kişilik gelişiminin önündeki en büyük engeldir. Aşağılanmış çocuklar potansiyel şiddet uygulayıcısıdır. Çocuğu aşağılamanın en incitici yolu onu kalabalıklar içinde cezalandırmaktır. Çocuğa ne söylediğinden daha çok, nasıl söylediği daha önemlidir. Anne babalar çocuğa karşı üslubuna dikkat etmelidir. Çocuklarda bağımlılık bir doyamama halidir. Çok ilgilenilen değil, ihmal edilen

çocuk anne baba bağımlısı olur. Narsist (kendini beğenen) anne babaların çocuklarında duyarsızlık; kibir sahibi anne babaların çocuklarında ikiyüzlülük; gösteriş hastalığı olan anne babaların çocuklarında da kişilik bozukluğu görülür. Çocuğa mükâfat ile iş yaptırmayı değil, beklentisiz yaşamayı öğretmek gerekir. Beklentisiz yaşayanlar kişilik sahibi olurlar. Çocuğun kusurlarının sürekli söylenmesi hayâ perdesinin yırtılmasına neden olur. Kusur gören değil, örten olmak gerekir. Yapılan yaramazlıklar, her yaramazlık esnasında değil de, uygun bir zaman ve zeminde, uygun bir üslupla dile getirilmelidir. Baskı altında çocuk yetiştirmek, çocuğun heves ve neşesini yok eder, onu tembelliğe iter. Anne babanın duyarsız bakışlarına maruz kalan duyarlı bir çocuk tırnaklarını yemeye, ellerini ovuşturmaya başlar. Hiperaktif (hızlı hareket eden) çocukların birçoğu baskı ve şiddet gören veya ihmale uğrayan çocuklardır. Ceza alan çocuk ceza vermeyi öğrenir. Ceza ile terbiye olmuş kişilerin ilk cezalandıracağı kişi eşi ve çocukları olmaktadır. Çocuğa zeki olduğunu söylemek onu tembelliğe iterken, karakaşlım, prensesim,

yakışıklım gibi ifadeler de şımartır. Eşyaya nüfuz edebilen çocuk güçlü bir ruha sahip olur. Oyuncak sayısı arttıkça çocuğun eşyaya nüfuz etmesi azalır, dikkat dağınıklığı artar. Çocuğa sürekli; akıl veren, koruyan, araya girip müdahale eden olmamak gerekir. Çok konuşmak algıda zayıflığı duyarsızlığı meydana getirir. Çocuğu şımartmamak gerekir. Şımartılmış çocuk ya ilgisiz ya da sevgisiz kalmış çocuktur. Yetişkin yoruldukça yavaşlar, çocuk yoruldukça hızlanır. Hızlanan çocuk agresifleşir ve etrafına zarar verir hale gelir. Çocuğun en mutlu olduğu anlar, davranışlarının denetlenmediği ve kendisi gibi olmasına izin verildiği anlardır. Kendisini değerli hissetmeyen çocuğun çocukluk hatıraları oluşmaz. Hatırlanmayan çocukluk yılları çoğu defa değersizlik hissindendir. Ulaşılması zor hedefler koymak çocuğu hırs ve agresifliğe sevk eder. Önemli olan hedefe azimle adım adım yürümesini öğretmektir. Çocuğa hırs ile değil, azim ile başarı kazanmayı öğretmek gerekir. Hırs, başarıyı getirse de ruhu bozar.

Gurbetçiler tüp bebekte Kayseri’yi tercih ediyor Kayseri HÜMA Kadın Doğum Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi ve Direktörü Feride Hande Gemici, yurtdışında yaşayan gurbetçilerin büyük çoğunluğunun, tüp bebek başta olmak üzere her türlü kadın hastalıkları tedavisinde Kayseri’yi tercih ettiklerini söyledi. Tüp bebekte çiftlerin birinci önceliğinin gizlilik ve güven olduğunu belirten Gemici, “Etik olarak çalışırız. Verilen hizmet kalitesinin yüksek olmasından dolayı gurbetçiler özellikle bizleri tercih ediyor.” dedi. Araştırmalara göre evli çiftlerin yüzde 15’i normal yolla çocuk sahibi olamıyor. Bu oran gün geçtikçe de artıyor. Kayseri HÜMA Kadın Doğum Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi Hande Gemici, doğum ve kadın hastalıklarında deneyimli bir hastane olduklarını söyledi. Bu deneyimi tüp bebek ünitesini geliştirerek taçlandırdıklarını belirten Gemici, “Önceden nüfus artışına dolaylı yoldan katkı sunuyorduk şimdi doğrudan katkı sunuyoruz.” dedi. Kadın hastalıkları ile çocuk sahibi olamayan çiftlere yardımcı olduklarını belirten Gemici, tüp bebek tedavisine günah olarak bakan insanlar olduğunu kaydetti. Gemici, “Biz burada sadece vesileyiz. ‘Ol’ diyen Allah.” diye konuştu.

Evli çiftlerin önemli bir oranının normal yolla çocuk sahibi olamadığını belirten Gemici, kısırlığın artmasında beslenme şekli, stres ve radyasyon yayan cihazların etkili olduğunu kaydetti. Gemici, kısırlıkta eşit oranda erkek, kadın ya da her ikisinden kaynaklanan tıbbi sorunlar olduğunu anlattı. Tüp bebek tedavisinde güvenilirliğin önemine vurgu yapan Gemici, “Aileler, kafalarında “Acaba güvenilir mi?” sorusuyla geliyorlar. Bu tedavide laboratuvar alanları çok mahremdir. Etik olarak çalışırız. Yumurta ya da embriyo karışması söz konusu olmaz. Karışması da kesinlikle mümkün değil. Çünkü anne ve babaya uygulanan işlem sırasında başka bir çift işleme alınmaz. Bu işlemler arasında en az 45 dakikalık bir boşluk olur. Ayrıca laboratuvardaki embriyoları izletebiliyoruz. Müsterih olunmasını isterim.” diye konuştu. Çocuk sahibi olamayan ve Avrupa’da bu tedaviyi yaptırmak istemeyen çiftlerin de hastanelerini tercih ettiğini belirten Gemici , “Konaklama imkânları ve verilen hizmet kalitesinin yüksek olmasından dolayı gurbetçiler özellikle bizleri tercih ediyor. Arap ülkelerinden de çok sayıda hastamız oldu” dedi.

Tüp bebek tedavisinde devlet desteğinin yetersiz olduğunu da belirten Gemici, en fazla 3 denemeye tedavi yardımı verildiğini ve prosedürlerinin ağır olduğunu söyledi. Gemici, “Bu tedavi pahalı ve maddi olarak çiftleri çok yoruyor. Anne ve baba adayının sağlığı uygun olduğu sürece deneme yapılabilmeli. 17 yıl sonra çocuk hasreti son bulan, 11. denemede

gebe kalan, kanser öyküsünden sonra yeniden hamilelik sevinci yaşayan anneleri gördük.” dedi. HÜMA Kadın Doğum Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi Hande Gemici, babası Emekli Tabip Albay Erşad Batmaz’ın muayenehaneden hastaneye dönüşen kurumunda 8 senede 55 binden fazla doğum sevinci yaşandığını söyledi.


LAF GETİREN LAF DA GÖTÜRÜR...


20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Tehlikeli bir dil afeti olan koğuculuk, hem dünyamızı hem de ahiretimizi karartıyor.

LAF GETİREN LAF DA GÖTÜRÜR EMEL TEMİZAY

1len biri “Filanca senin hakkında kötü Hasan Basrî Hazretleri’nin yanına ge-

söylüyor.” diye şikayette bulunur. Hasan Basrî bunun üzerine “Sen onu nerede gördün?” diye sorar. Adam, “Evinde gördüm.” yanıtını verir. “Orada ne yapıyordun?” diye sorunca da adamın evinde misafir olduğunu anlatır. Hazret bu sefer de, “Misafirlikte ne yediniz?” sualini yöneltir. O da büyük bir iştahla misafirlikte yediklerini anlatmaya başlar. Hasan Basri Hazretleri muhatabını sabırla dinler ve şu sözleriyle büyük bir ders Abdulhakim YÜCE verir ona: “Ey namert kişi! Bu kadar yemeği karnında sakladın da, bir sözü mü saklayamadın? Şayet doğru söylüyorsan benim de ona dört sözüm var. Birincisi, dilimle ondan şikâyet etmem. İkincisi, kalbimden ona kin duymam. Üçüncüsü, dünyalık sözlerle ona karşılık vermem. Dördüncüsü, kıyamette ona hasım olmam, hak talep etmem. Belki onsuz cennete girmem. Kalk ey fasık, bu sözleri de ona götür! Zira söz getiren, söz götürücü olur!” Büyüklerimiz “Taş taşı da, söz taşıma” derler. Bu öğüt gelenek haline gelmiş gibi görünse bile altında çok derin mesajlar yatıyor. Koğuculuk (nemime), ‘Bir kimsenin birinden duyduğu sözü bozgunculuk maksadıyla başkasına nakletmesi.’ olarak geçiyor. Birinin söylediğini diğerine ulaştırmayı bazen dost sohbeti gereği, bazen espri, bazen muhabbet olarak nitelendiriyor ve normal karşılıyoruz. Bu nedenle dostlarla aramız açılabileceği gibi düşmanlıklar da ortaya çıkıyor. Kimi rakiplerini, iş arkadaşlarını gözden düşürmek için kimi de eşlerin arasını açmak için laf taşıyor.

İnsanların arasının açılmasına, toplumda fitne-fesadın çıkmasına ve kardeşlik bağlarının kopmasına sebebiyet verdiği için, dinimiz söz taşımayı haram kılıyor. Kalem Sûresi’nde Rabb’imiz “Ayıp araştıran, koğuculukla söz gezdiren kimseye itaat etme.” buyuruyor. Büyük İslam âlimi İmam Gâzzali, işleyicisi ya da söyleyicisinin başkalarınca bilinmesini istemediği bir şeyi, bu şey suç ve günah değil de iyi bir iş ya da söz olsa bile, o konu ile ilgilenebilecek bir başkasına taşımayı da koğuculuk kapsamında görüyor. İnsanı bu günaha iten sebepleri de şöyle açıklıyor: “Ya sözü taşınmış olana kötülük yapılmak istenmekte, ya söz götürülen kimseye yaranmak amaçlanmakta, ya da konuşan boş şeyler konuşmak gibi bir alışkanlıktan kurtulamamakta.”

Kardeşinin hatasını ört! Söz taşıma, sadece dünyada değil ahiret yurduna giderken de insanın peşini bırakmıyor. Zira insanın geçiş yeri olan kabir âleminde ve cehennemde koğuculuk yapanları çetin bir azap bekliyor. İbni Abbâs (radıyallahu anhümâ) koğuculuk ile ilgili yaşadığı hadiseyi şöyle dile getiriyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanından geçmekte olduğu iki mezar hakkında şöyle buyurdu: Bu ikisi, kendilerince büyük olmayan birer günahtan dolayı azap görüyorlar. Evet, aslında (günahları) büyüktür. Biri koğuculuk yapardı. Diğeri ise idrarından sakınmaz, iyice temizlenmezdi.” Yine bir başka hadis-i şerifte, insanların arasını bozmak, birbirlerine düşürmek için söz götürüp getirme işini yapan kişinin cennete giremeyeceği beyan ediliyor. Nitekim Fahri Kainat Efendimiz “Söz taşıyan cennete giremez.” ikazında bulunuyor ümmetine. İnsanız ve kendimizi hata yap-maktan alıkoyamıyoruz maalesef. Etrafımızdakileri

kınamaktan geri duramıyor, gıybet gayyasına dalıyor, laf taşıyabiliyoruz. Üs-telik bütün bunların büyük bir günah olduğunu bildiğimiz halde. Peki “Neden aynı hatayı, günah olduğunu bilğimiz halde sürekli yapıyoruz?” diye sorduğumuzda Prof. Dr. Abdulhakim Yüce, sebebi ciddi bir İslamî terbiye almamaya bağlıyor. Çünkü bu eksiklik, zaaflara kolayca kapı aralıyor. Birinin sözünü diğerine taşımak dedikoduyla karıştırılabiliyor bazen. Ancak bu iki haram fiil arasında farklar var. Gıybette, bir kimse hakkında konuşma söz konusu. Konuşulanın konuşanları ilgilendirip ilgilendirmemesi veya doğru olup olmaması da gıybet fiilini değiştirmiyor. Eğer konuşulanlar yalansa, hem gıybet hem iftira kapsamına giriyor. Koğuculukta ise anlatılan şeyler kendisi ile konuşulan kişiyi bizzat ilgilendiriyor. Dolayısıyla daha tehlikeli. Örneğin, “Senin hakkında şunu dedi veya senin aleyhinde şunu yaptı” dediğimizde karşımızdakinin öfkeyle hareket etmesi muhtemel.

Laf taşıma, yuva yıkma! Toplumun her alanında laf taşımak sorunlara yol açıyor ama koğuculuk en fazla ailelerin temelini dinamitliyor. Eşlerin arasını bozmak amacıyla yakın akrabaların veya kıskanan bazı kişilerin bu hasleti göstermede payları büyük. Farz-ı misal, hanımefendi bir ortamda şakayla karışık eşiyle ilgili bir şeyler söyleyebiliyor. Ancak onun sözleri çarptılarak biraz da art niyetle beyefendiye aktarıldığında, aile faciasına sebep olabiliyor. Nasıl olmasın? Herkesten çok güvendiği hayat arkadaşı onu kötülemiş, aşağılamış gibi gözüküyor. Bazense dertleşme niyetiyle biri kalbini yakınlarına açıyor ve yine çarpıtılan cümleler saadeti zedeliyor. Abdülhakim Yüce bunu büyük bir vebal olarak niteliyor.

Bu nedenle kişilerin muhatabına çok güvense bile, ileri geri konuşmamaları oldukça önemli. Hayat arkadaşını üçüncü şahıslara kötülemeleri, şikayet etmeleri aile birliğini bozduğundan dikkatli olmakta fayda var. Yüce, tam da bu noktada mahremiyeti nazara veriyor. Bazı şeylerin yalnızca iki kişi arasında kalması evliliği koruyor çünkü.

Sosyal medya yol açıyor

koğuculuğa

Günümüz koşullarında aileyi ayakta tutmanın zorluğu hepimizce malum. Sosyal medya başta olmak üzere, fitne olmaya müsait birçok ortam söz konusu. Dahası artık kişiler gündelik hayatının her ayrıntısını birbiriyle paylaşmak gibi bir alışkanlığa da sahip. Hal böyle olunca daha dikkatli olmaya mecburuz. Yüce’ye göre, evliliğe zarar verecek aktiviteler, şüphe uyandıracak davranışlar fitneye yol açıyor. Öte yandan eşlere ait bazı fotoğraf ve sözlerin üçüncü kişiler tarafından sosyal medyada paylaşılması da ciddi bir koğuculuk sebebi. Hatta sadece eşler değil, dost ve arkadaşların birbirleri hakkındaki bazı sözlerini veya değişik anlamlar çıkarılabilecek bazı fotoğraflarını paylaşmak bile ‘modern koğuculuk’ sayılıyor. Zina, büyü ya da faiz. Bu davranışların mutlak yasak olduğunu, sonuçlarını, ahiretimize zararını bildiğimiz halde büyük günahlardan biri olan laf taşımaktan aynı ölçüde çekindiğimizi söylemek güç. Halbuki, insanların arasını açan, aileleri yıkan hatta cinayetlere sebep olan menfi davranışlardan bir tanesi. Bu kadarla kalsa iyi. Dünya hayatımızın sonlanışıyla önce kabirde sonra ahiret yurdunda azap göreceğimiz Kur’an ve hadislerle sabit. O halde dilimizden çekmeye devam edecek miyiz? Cevap bulmamız gereken soru bizce bu.


20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

SEVIM ŞENTÜRK

1grup, Peygamber Efendimiz (sallal-

Uhud muharebesi esnasında, bir

lâhu aleyhi ve sellem) hakkında olmayacak bir söylenti çıkarır. “Allah’ın Resûlü, savaş ganimetlerinden bir kısmını kendine ayırdı.” derler. Bunun üzerine, Allah (cc), kemal-i hassasiyetle yaşayan Kâmet-i Bâlâ hakkındaki bu uygunsuz düşünceleri yıkacak bir ayet-i kerime indirir. O ayette, Fahr-i Kainat Efendimiz’in, böyle bir suça girmeyeceğini ve kamu malına el sürmenin ne derece kötü bir suç olduğunu anlatır: “Emanete hıyanet etmek, bir peygamberin yapacağı iş değildir. Her kim hıyanet edip de, ganimetten ya da kamuya ait hasılattan bir şey aşırır, bunu da gizlerse, kıyamet gününe o vebalini aldığı şeyler, boynuna asılı olarak gelir. Sonra da her kişiye kazandığı şeylerin mükâfatı veya cezası eksiksiz verilir.” (Âl-iİmrân,3/161) Nüzul sebebi hakkında yukarıdakine benzer başka rivayetlerin de olduğu ayet-i kerime, İslamî literatürde ‘gulûl’olarak adlandırılan bir haramın habercisi. Zina, şirk, gıybet gibi kulağımız aşina olmadığından, pek farkında değiliz bu günahın. Gulûl nedir, gulûl kapsamına giren şeyler nelerdir, gulûl’e girmemek için nasıl yaşamamız gerekiyor; ekseriyetle bilmiyoruz. Oysa, kavram olarak olmasa da, ihtiva ettiği mânâ bakımından, toplumun pek çok kesimi mevzu bahis günahla karşı karşıya.

Gulûl, yalnızca savaş ganimetini çalmak olarak görülmemeli! Kelime yapısı itibariyle hakkı olmayan bir şeye el uzatma, emanate hıyanet etme anlamına gelen gulûl; ıstılahta, ganimet malından bir şeyler aşırma, kamu malından

gizlice bir şeyler alma, devlet malında suiistimalde bulunma mânâsında kullanılıyor. Anlamlar bu doğrultuda olunca da, hedefin sadece devlet erkânı olduğu zannediliyor. Bu zan, yanlış değil İslam hukukçularına göre. Gulûl’e girmede, en büyük riski, devlet yöneticileri ve devlet kademesinde vazifeli olan kişiler taşıyor. Ne var ki; bizim de, onlar kadar bu günaha girme ihtimalimiz var. Hele de; bir cemaate bağlı, herhangi bir dernekte görevli, vakıf hizmetinde bulunuyorsak! Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Profesörü İsmail Köksal, “Devlet, vakıf veya derneğin malını haksız yere almaya, çalmaya ve kullanmaya gulûl denir. Bu kapsamda devlet, vakıf ve dernek mallarını şahsımız için kullanmak, onları kanun ve yönetmelik dışı olarak çevremize, yandaşımıza ve akrabamıza kullandırmak da gulûl olur. En küçük devlet, vakıf ve dernek görevinden en büyüğüne kadar bir noktada görevli olup da söylediğimiz yanlışı yapan herkes bu günahın içindedir.” diyerek yaptığı tanımda meselenin sadece bir savaş ganimeti meselesi olmadığını gösteriyor. Köksal’a göre, Allah bize, savaş ganimeti üzerinden kamunun hakkı olan mala, el sürmememiz gerektiğini ihtar ediyor.

Muvaffakiyet hırsızlığı da gulûl kapsamında Kamu malı neleri kapsıyor peki? Bizi en çok yanıltan soru bu aslında. Devletin dışında cemaat, dernek ve vakıflar toplulukların bir araya geldiği yerler olduğu için kamuya mâl olmuş oluyor. Nasıl devletin malına el sürmek, verdiği makamı kendi şahsına kullanmak, akrabanı, yandaşını gözetmek gulûl oluyorsa; topluma faydalı olmak için kurulan

KOPENHAG

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

GÖTEBORG

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

OSLO

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

20.05.2015 21.05.2015 22.05.2015 23.05.2015 24.05.2015 25.05.2015 26.05.2015

03:16 04:46 13:13 03:15 04:44 13:13 03:14 04:43 13:13 03:13 04:41 13:13 03:12 04:40 13:14 03:11 04:38 13:14 03:10 04:37 13:14

17:32 17:32 17:33 17:34 17:34 17:35 17:36

20.05.2015 21.05.2015 22.05.2015 23.05.2015 24.05.2015 25.05.2015 26.05.2015

03:08 04:36 13:16 03:07 04:34 13:16 03:06 04:32 13:16 03:05 04:30 13:16 03:03 04:29 13:16 03:02 04:27 13:16 03:01 04:25 13:16

17:37 17:38 17:39 17:40 17:40 17:41 17:42

20.05.2015 21.05.2015 22.05.2015 23.05.2015 24.05.2015 25.05.2015 26.05.2015

03:07 04:25 13:20 03:06 04:23 13:21 03:05 04:21 13:21 03:03 04:19 13:21 03:02 04:17 13:21 03:01 04:15 13:21 03:00 04:13 13:21

17:46 17:47 17:48 17:49 17:49 17:50 17:51

ODENSE

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

STOCKHOLM

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

HELSİNKİ

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

20.05.2015 21.05.2015 22.05.2015 23.05.2015 24.05.2015 25.05.2015 26.05.2015

03:26 04:56 13:22 03:25 04:55 13:22 03:24 04:53 13:22 03:23 04:52 13:22 03:22 04:50 13:22 03:21 04:49 13:22 03:20 04:47 13:22

17:40 17:41 17:41 17:42 17:43 17:43 17:44

20.05.2015 21.05.2015 22.05.2015 23.05.2015 24.05.2015 25.05.2015 26.05.2015

03:08 04:36 13:16 03:07 04:34 13:16 03:06 04:32 13:16 03:05 04:30 13:16 03:03 04:29 13:16 03:02 04:27 13:16 03:01 04:25 13:16

17:37 17:38 17:39 17:40 17:40 17:41 17:42

20.05.2015 21.05.2015 22.05.2015 23.05.2015 24.05.2015 25.05.2015 26.05.2015

03:07 04:26 13:24 03:05 04:24 13:24 03:04 04:22 13:24 03:03 04:20 13:24 03:01 04:18 13:24 03:00 04:16 13:24 02:59 04:14 13:24

17:50 17:51 17:51 17:52 17:53 17:54 17:55

AARHUS

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

DRAMMEN

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

20.05.2015 21.05.2015 22.05.2015 23.05.2015 24.05.2015 25.05.2015 26.05.2015

03:26 04:56 13:22 03:25 04:55 13:22 03:24 04:53 13:22 03:23 04:52 13:22 03:22 04:50 13:22 03:21 04:49 13:22 03:20 04:47 13:22

17:40 17:41 17:41 17:42 17:43 17:43 17:44

20.05.2015 21.05.2015 22.05.2015 23.05.2015 24.05.2015 25.05.2015 26.05.2015

02:35 04:00 12:51 02:34 03:58 12:51 02:33 03:56 12:51 02:32 03:54 12:52 02:30 03:52 12:52 02:29 03:51 12:52 02:28 03:49 12:52

17:16 17:17 17:18 17:18 17:19 17:20 17:21

20.05.2015 21.05.2015 22.05.2015 23.05.2015 24.05.2015 25.05.2015 26.05.2015

03:02 04:19 13:28 03:00 04:17 13:29 02:59 04:15 13:29 02:57 04:12 13:29 02:56 04:10 13:29 02:55 04:08 13:29 02:53 04:06 13:29

17:57 17:58 17:59 18:00 18:01 18:01 18:02

21:28 22:48 21:30 22:49 21:32 22:51 21:33 22:52 21:35 22:53 21:37 22:54 21:38 22:55

21:35 22:55 21:37 22:57 21:39 22:58 21:41 22:59 21:42 23:00 21:44 23:01 21:45 23:03

21:35 22:55 21:37 22:57 21:39 22:58 21:41 22:59 21:42 23:00 21:44 23:01 21:45 23:03

21:43 23:01 21:45 23:02 21:47 23:03 21:49 23:05 21:51 23:06 21:52 23:07 21:54 23:08

21:43 23:01 21:45 23:02 21:47 23:03 21:49 23:05 21:51 23:06 21:52 23:07 21:54 23:08

21:30 22:45 21:32 22:46 21:34 22:48 21:37 22:49 21:39 22:51 21:41 22:52 21:43 22:53

22:04 23:11 22:06 23:13 22:08 23:14 22:10 23:16 22:12 23:17 22:15 23:19 22:17 23:20

22:09 23:19 22:11 23:20 22:14 23:22 22:16 23:23 22:18 23:24 22:20 23:26 22:22 23:27

22:25 23:33 22:28 23:34 22:30 23:36 22:33 23:38 22:35 23:39 22:38 23:41 22:40 23:42


20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

ARA SICAK

VOLKAN NARTA


20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

patavat

Fethiye’de minareden AKP mitingine çağrı yapıldı.

Valilere, AKP mitinglerinin geniş katılımlı geçmesi için talimat verildi.

EĞİTİM SİSTEMİ: Bir şeye sistem demekle sistem olsaydı, eğitime gerek kalmazdı. Bilmem anlatabildim mi!? BALKONA EŞİNİN TERLİĞİYLE ÇIKMAK: İçmeyeceen o zaman o zıkkımı hacelis... Dantelli mantelli...

TOK SATICI: - Hakan aç mısın? - Sağol abi. in HACI: Kazanılması içk gerek tı hacca gidilmesine niarversiteye olmayan ünvan. Ü lah kabul yerleş tamam. Al hacı! etsin. Yalan mı

Sakarya’da Mobese kamerası için temel atma töreni.

ŞEHİRSEL FIKRALAR: Çorumlunun biri birgün diye bişey duymadım şahsen. ‘BENİ OKU’ UYARISI: Kısa, net, küstahça. Okumazsan da çok da dert yani hani. Format sebebi Q½#&%+k!!! BAYIM: Amerikan İngilizcesine 1960’lar Türkçesinden geçen isim-sıfat şeyi. ŞU SEÇİM ŞEYİ GEÇSİN DE HELE: Neyi la neyi! Seçim neyi! Allahaşkına seçim neyi geçsin?

BEYNİMİZİN YÜZDE BİLMEM KAÇINI KULLANIYORMUŞUZ SADECE: En net anladığımız tek bilimsel bilgi. En neti bu işte. “Yüzde bilmem kaç”... Doksan bizimoğlan doksan doksan. (Beş lan salak) YAZ GELMEDİ GİTTİ AYOL : Yok da gelse naapacan sank Çayı balkonda içeceen i. rafı. Belki bir, hadi bile alt taiki kere de mangal yapamedin Yoksa Havayi’ye mavaycaan. iy gidecek değilsin ya. e

PİER LOTİ, TÜRK DOSTU FRANSIZ: Bu kadar kısa bir biyografi olabilir mi! Adamı yıllarca sanki bu tek cümleyle anlatıp geçmişler gibi. (Olur mu! İstanbul’da tepe var ya işte, çay may içiliyor) DURAN URUÇ

Ali Babacan, iktidarda olduğunu unuturarak hatırlatmaya devam ediyor: “Hukuk şart!”

Soma’da 301 madencinin ölümünün üzerinden 1 yıl geçti ama bazı şeyler hiç değişmedi...


kur­su@za­man.com.tr

İkindi Sohbetleri

BU SAY­FA, M. FET­HUL­LAH GÜ­LEN HO­CA­EFEN­DI’NIN SOH­BET VE YA­ZI­LA­RI ESAS ALI­NA­RAK HAZIRLANMAKTADIR.

1 İnsan, yanlış bir bakış açısı ve mülâhazalarındaki az bir inhirafla dengeyi koruyamaz ve -hafizanallah- gümbür gümbür devrilip gidebilir.

2 Küfürle iman arasında çok ince bir mesafe vardır. Bundan dolayı insan, meyelan-ı şerri kesip meyelan-ı hayra kuvvet vermek için sürekli dua etmeli.

3 “Rabb’imiz! Bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi saptırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz bağışı bol olan Vehhab Sensin Sen!”

Kazanma kuşağında kaybedenler bû Leheb aslında çok kötü bir insan değildi. Genel yapısı itibarıyla şefkat ve mülayemet sahibi bir insandı. Ancak gururlu ve kibirli bir kişi olduğundan pohpohlanınca kendisine pek çok kötü şey yaptırılabiliyordu. Mesela ona: “Sen Abduluzza’sın, Beni Ümeyye kabilesiyle akrabalığın var. Haşimilerle Beni Ümeyye’nin iltika noktasını teşkil ediyorsun. Geniş bir oymağın başında bulunuyorsun. Sen şöyle adamsın, böyle adamsın…” diyor ve bu tür sözlerle onu hep oyuna getiriyorlardı. Onun bu tür pohpohlamalara kanıp Mekke’de pek çok kötülük yaptığını biliyoruz. Fakat Ebû Leheb Bedir’e iştirak etmemişti. Korktuğundan dolayı mı savaştan geri durmuştu? Zannetmiyorum. Kanaatimce onu Bedir’e gitmekten alıkoyan husus, yeğenine karşı bizzat savaşmak istememesiydi. Bedir Savaşı’nı takip eden günlerde ise ölüm hakikatiyle karşı karşıya kalmıştı. Ümmü’l-Fadl Validemiz’in bir kemik parçasıyla kafasına vurduğu ve aldığı bu darbe netice-

sinde ö l ü p gittiği rivayet edilir. Ölümü, hakikaten başına aldığı bir darbe sonucunda beyin kanaması geçirmesinin bir neticesi miydi yoksa Bedir’de kayınpederinin ve iki kayınbiraderinin ölmesi, müşriklerin büyük bir bozguna uğraması, onun da bu durum karşısında panikleyip derin bir korkuya kapılması ve işin içinden çıkamayıp bir çözüm yolu bulamaması neticesinde ciddi bir anguaz yaşaması mıydı, bilemiyoruz. Ancak neticede o, âlemleri aydınlatan bir ışık kaynağının yanı başında bulunduğu hâlde, böyle acı bir sonla hayatını noktalamıştır. Onun bu hazin âkıbetinden şu neticeyi çıkarabiliriz: Demek ki, kayıp gitme ile kaymayıp yerinde kalma arasında çok ince bir perde vardır. Bu sebeple, kayıp gidene “Niçin kayıp gitti?”, yerinde kalana

ise “Nasıl yerinde kaldı?” diye hayretle bakılmalıdır. Çünkü yerinde sabitkadem kalma âciz insanoğlunun elinde olmadığı gibi, kayıp gitme de onun elinde değildir. Görüldüğü üzere insan, yanlış bir bakış açısı ve mülâhazalardaki az bir inhirafla dengeyi koruyamayabiliyor; koruyamıyor ve hafizanallah gümbür gümbür devrilip gidiyor. Kalplerimizi Saptırma Allah’ım! Bu noktada A’râf Sûresi’ndeki bir âyet-i kerimede kendisinden bahsedildiği rivayet edilen Bel’am b. Baura adlı şahsın feci âkıbetini hatırlayabiliriz. Söz konusu âyet-i kerimede meâlen Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Onlara, kendisine âyetlerimizi verip duyurduğumuz densizin kıssasını da anlat; anlat ki o,

sahip olduğu bilgisine rağmen, sıyrılıp (tekvînî veya tenzîlî) âyetleri (idrak çerçevesinin) dışına çıktı. Derken şeytan onu kendine uydurup kendine benzetti; o da onun arkasına takıldı ve azgınlardan biri oldu.” Rivayetlere göre bu kişi, kurb-i ilâhiye giden yollar hakkında malumat sahibiydi ve ism-i azamı biliyordu. Fakat işte bu konumdaki bir insan bir yerde devrilip gitmiştir. Bundan dolayı Sahib-i Şeriat: “Ey bizim kerîm Rabb’imiz, bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi saptırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz bağışı bol olan vehhab Sensin Sen!” (Âl-i İmrân Sûresi, 3/9) duasını dilinden hiç düşürmemiştir. Zira akıbet endişesi taşımayanların akıbetinden endişe edilir. Evet, “Ben de kayabilirim!” endişesini taşımayan bir kimse –hafizanallah– her an kayıp gidecek tehlikeli bir zeminde bulunuyor demektir. Çünkü görüldüğü üzere Ebû Le-heb’in düştüğü yerde Hz. Hamza, Hz. Abbas sürpriz bir kurtuluşla sıçrayıp felaha ermişlerdir. Baktığımızda aynı aile fertlerinden birisi Efendimiz’in yanında yer alırken diğeri onun karşısında saf tutmuştur. O zaman anlıyoruz ki, küfürle iman arasında çok ince, kıl gibi bir mesafe vardır. İnsan âdeta burada ipin üzerinde geziyor gibidir. Bundan dolayı insan, meyelan-ı şerrin kökünü kesip meyelan-ı hayra kuvvet vermek için sürekli dua etmeli, Allah’a sığınıp istiğfarı dilinden hiç düşürmemelidir. Cenâb-ı Hak hepimizi düşmekten, kayıp gitmekten muhafaza buyursun!


HAFTANIN DUASI

SÖZÜN ÖZÜ

Ey Rabb’imiz! Bizi her zaman koruyup kollamanı dileniyoruz. Ey sevdiği kullarını hiç yalnız bırakmayan Mevlâmız! Sen bizim için lütufkâr namına lâyık yegâne Zatsın. Biz muhtaç kullarını riayet ve inayetinle, insî ve cinnî şeytanların asla ulaşamayacağı sıyanet kalene al.. etrafımızı muhafaza surlarınla kuşat.. düşmanlıkla oturup kalkan kötü niyetli kimselerin şerlerinden bizi muhafaza buyur, ey koruyup gözetenlerin en güzeli Rabb’imiz, ey Celâl ve İkram Sahibi!

Allah Teâlâ, sözün tesirini, büyük bir ölçüde, söyleyenin hasbîliğine, diğerkâmlığına ve yaptığı irşad vazifesi karşılığında hiçbir ücret beklememesine bağlamıştır. Çoğu zaman, bir köşeyi veya bir kürsüyü tutmuş, sadece dine hizmet için yaşayan samimi, hasbî ve diğerkâm bir insan, cılız bir sesle, pek de parlak görünmeyen bazı şeyler anlatır; fakat ma’şeri vicdanda büyük bir tesir bırakır. Çünkü o, müstağnî bir insandır ve muradı da Allah’tır.

fasıldan fasıla

Yumuşak söz ve açılan kapılar Bir rahatsızlığım dolayısıyla rehabilitasyon yaptırmak üzere yanıma gelen çok nazik ve beyefendi bir doktor vardı. Bana belki elli hareket yaptırmış ama centilmenlik ve efendice üslûbundan hiç mi hiç taviz vermemiş, hiçbir fedakârlıkta bulunmamıştı. Mesela ayağımı hareket ettirmem gerektiğinde, “Lütfen kaldırın efendim!”, bırakmam gerektiğinde “Lütfen bırakın efendim!” veya sağa dönmemi istediğinde “Lütfen efendim sağa dönün!”, sola dönmemi istediğinde “Lütfen efendim sola dönün!” gibi her seferinde, her bir harekette bana son derece saygı ve efendice bir üslûpla hitap etmişti. Aslında bu tür durumda olan bir hasta için yapılması gereken muamele tarzı da bence böyle olmalıdır. Çünkü o tedavi sürecinde insanın canı sıkılabilir ve belki doktorun yanlış bir muamelesi o insanda yeni problemlerin oluşmasına sebebiyet verebilir. Bundan dolayı hastanın güvenini sarsmama, tababete karşı onda bir tavır oluşmasına meydan vermeme ve tedavi olacağına dair ümidini güçlendirme onun iyileşmesi adına çok önemlidir. İşte, insanın fizikî hayatıyla alâkalı hususlarda böyle olduğu gibi, psikolojik ve mânevî hayatıyla alâkalı hususlarda da durum böyledir. Şefkatli bir hekim titizliğiyle, bir insanı incitmeden, kırmadan onu nasıl eritip yumuşatacaksanız ona göre bir usûl belirleyip ona göre hareket etmelisiniz.

Münafıkların Pişmanlığı Bu mevzuda takip edilecek usûl adına misal olması açısından Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm’ın (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) hayatından bir kesit sunayım. Uzun zaman münafıklık yapmış birisi, pişman olup doğruyu görüyor ve o pişmanlıkla Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) huzuruna geliyor. O güne kadarki sergüzeşt-i hayatını anlattıktan sonra, kendisi

gibi düşünen, arafta, berzahta kalmış daha başka insanların olduğunu, onları da Huzur-u Risaletpenâhî’ye getirebileceğini ifade ediyor. Ancak Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) münafıklara karşı hep perdeyi yırtmayacak şekilde muamelede bulunduğundan o zatın bu teklifini kabul buyurmuyor. İşte bu, çok önemli bir stratejidir. Çünkü her gün içlerinden birisinin Efendimiz’in yanında yer aldığını gören münafıklar, yeni bir cephe oluşturacaktı. Daha sonra kendi yanlışlıklarını müdafaa adına değişik arayışlar içine girecek, ağızlarından bir sürü şey döktürecek, bir yönüyle bâtıla felsefe uydurup bâtıl düşüncelerinde daha da kemikleşeceklerdi. Fakat Rehber-i Küll Mükteda-yı Ekmel Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ) yüksek fetanet ve firasetiyle buna fırsat vermeden meseleyi çözüme kavuşturmuştu. Böylece o münafıklar yavaş yavaş, hissettirmeden inananların yanında yerlerini alacak ve nihayet Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm (aleyhi efdaluttahiyyât ve ekmelütteslîmât) ruhunun ufkuna yürüdüğü bir dönemde hepsi eriyip gidecek, onlardan tek bir münafık dahi kalmayacaktı. Hususiyle günümüzde olduğu gibi enaniyetin çok ileri gittiği bir dönemde üslûp adına daha hassas olmalıyız. Tevhid hakikati bizim hayatımızın gayesidir. Onun yolunda bin canımız olsa kurban ederiz. Fakat tevhid hakikatini ifade ederken bile zamanı ve şahısları iyi seçmeli, muhatabımızın hissiyatını ve muhtemel tepkilerini nazar-ı itibara almalıyız. Sözlerimizle kimseyi karşımıza almamalı, mahcup etmemeli ve asla ulu orta konuşmamalıyız. Çünkü meselenin ulu orta konuşmaya kat’iyen ve katıbeten tahammülü yoktur. İşte bu çerçevede hareket etmeye hikmet, o üslûba da hakîm üslûbu denir. Bunun dışında kalan söz ve davranışlar ise kaba söz, kaba tavır ve kaba davranışlar demektir.

his dünyası

Dertli Sîneler Sîneler dertli, ruhlar sıkılmışsa kederden, Gözler buğulu, gamla inliyorsa geceler; Hele “diriliş” emri de gelmişse kaderden, Her taraf canlanır, her şey “bahar”ı heceler. Bak artık şahlanıyor bir bir dünkü garibân, Yüreklerindeki kor ocaklardakine denk; Ölesiye koşuyorlar bu yolda her zaman, Koşacaklar, hep ışığa ulaşıncaya dek... Ufukta apaçık nur, karanlıklarda hummâ,

Uçuşuyor yarasalar şaşkın ve elemli; Gözsüzleri ürperten yepyeni bir muammâ, Hicranlı ruhların şafağı olduğu belli... Yılları gam üstüne gam geçenlere bayram! Sarsılıyor eski meyhane tâ temelinden; Geleceğe ta’zim, gelenlere binler selâm! Dönüyor şanlı akıncı artık seferinden... M. Fethullah Gülen

Abdullah Aymaz

Li’îlâfi Kureyş ‘Îlâf’ ülfet ettirmek, ülfet edişmek, anlaşmak, andlaşmak, muâhede yapmak, antant kalmaktır. Bir de ahd ve eman ve korkunç yoldan yolcuların emin selametle gidip gelmeleri için yasakçılık ve himaye tarzında verilen icazet (p Âyetler ve sûreler arasındaki vech-i irtibat, nizâm ve mühefhef mantıkî bağ yönünden Kureyş Sûresi ile Fil Sûresi arasındaki münâsebetle ilgili olarak Elmalılı M.Hamdi Yazır şöyle diyor: “Fil vak’asını gören ve herkesten çok ondan faydalanan ve istifadeli olan ve bundan dolayı Allah’ın birliğiyle tevhid dinine herkesten önce sarılması lâzım gelen Kureyş olduğu halde Resulullah’ın (sas) peygamber olarak gönderilmesi üzerine onun davetine karşı puta tapıcılıkta ısrar etmek isteyerek ilk önce küfür ve isyana, düşmanlık ve karşı koymaya kalkışan onlar olduğu ve sonra Mekke’nin fethinde anlaşıldığı üzere onların Müslüman olmalarıyla tevhid dininin bütün Arabistan’a ve oradan cihana yayılacağı anlaşılmış olduğu cihetle Fil Sûresi’nden sonra burada ilk önce Kureyş’in önemlerine işaret için ismini açıklayarak ve kâfirlerini azarlayarak tevhid ile Allah’a ve kulluğa sevk etmek için buyuruluyor ki: “Kureyş’in güven ve barış anlaşmalarından faydalanmalarını sağlamak için; kış ve yaz seferlerinde Ebrehe, fillerine güvenmiş, faydalandıkları anlaşmaların kadrini bilmiş olmak için; yalnız bu Ev’in öfkesiyle, kiniyle Beytullah (Kâ’be’nin) Rabbine ibadet etsinler. olan Kâ’be’ye saldırmış ve açlıktan kurtarıp doyuran, perişan olmuştu. Günümüzde Kendilerini korkudan emin kılan Rablerine kulluk iman ve Kur’an hizmetlerine etsinler.” saldıranların da aynı şekilde bir Bu hususta Seyyid Kutup şöyle diyor: “Fil olayı, Arapların katında yarıencamları olacaktır. madanın her tarafında Kâ’be’nin dokunulmazlığının artmasında, Kureyş’ten olan bekçilerinin ve koruyucularının saygınlığının pekiştirilmesinde hayli tesirli olmuştu. Bu da onların yeryüzünde güven içinde gezebilmelerine yol açmış, nereye gitmişlerse orada hürmet ve saygı görüp korunmalarına sebep olmuştur. Dolayısıyla onların güneydeki Yemen’den kuzeydeki Şam’a kadar uzanan iki büyük ticaret yolu açmalarına, kervanlar yolu ile bu iki ana yolu hareketlendirmelerine sebep olmuştu. Böylece onların iki büyük ticaret kervanı oluşturmalarına zemin hazırlamıştı. Bu kervanlardan biri kışın Yemen’e, diğeri yazın Şam’a gidiyordu. “Arap Yarımadası’nda bu devir emniyet ve güvenin yok olduğu, baskın ve soygun saldırılarının yaygınlaştığı bir dönemdi. İşte bu anarşi ortamında Kâ’be’nin güvenliği ve saygınlığı, onun himayesinde bulunanlara bu muhteşem ticaret kervanında onlara güven ve emniyeti garanti ediyordu. Özellikle Kureyş’e apaçık bir imtiyaz sağlıyordu. Güven, huzur ve barış içinde rızıklarına ulaşıyorlardı. Güven içinde gerçekleştirilen bu kârlı ticaret kervanları zamanla onların âdetleri ve alışkanlıkları arasında yer almıştı. “İşte peygamberlikten sonra yüce Allah onlara hatırlatmaktadır. Fil Sûresi’nde onlara fil olayındaki nimetini ve yardımını hatırlattığı gibi burada da onların yaz ve kış mevsimlerinde çıkarmaya alıştıkları ticaret kervanlarına ve nimetine dikkati çekmektedir.” Fîl ve Kureyş Sûresi’nden günümüze yansıyanlara ve anlamamız gerekenlere bakacak olursak: Ebrehe, fillerine güvenmiş, öfkesiyle, kiniyle Beytullah olan Kâ’be’ye saldırmış ve perişan olmuştu. Günümüzde iman ve Kur’an hizmetlerine saldıranların da aynı şekilde bir encamları olacaktır. Beytullah için nasıl Abdülmuttalip hâlis bir dua etti. Cenab-ı Hak da Kâ’be’yi koruyup düşmanlarını kahretti. Günümüzün saldırganlarına karşı da aynı şekilde hâlis ve umumî dua gerekmektedir. Gerisini Cenab-ı Hak halleder. Ashab-ı filden, Kâ’be’yi koruyan Allah, bugün Kâ’be ruhunu temsil edenleri, ashab-ı filo olanlardan da korur… Mühlet verip imhâl eder ama asla ihmâl etmez. Bütün bunların arkasından Kureyş Sûresi’nde ifade edildiği gibi emniyet, güven ve imkânlar zuhur edecektir. Zaten şimdiden hizmetlerin itibarının bütün dünyada kat kat arttığına şâhit oluyoruz. Evet, inşallah, cihanda en yüksek ve gür sadânın ihtişamla gönülleri ihtizaza getireceğini iliklerimize kadar hissedeceğiz…


20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

40

BULMACA BU Hazrlayan: Ali Topdağ a.topdag@zaman.com.tr

L

İ

L

T

İ

M

C

R

R

T

İ

M

U

S

R

U

N

T

R

E

M

Ö

Y

E

İ

İ

B

N S

A İ

T I

S

L

Ü L

N

E

A

Y

M V

S

1

10

16

10

9

17

2

6

2

21

15

11

3

7

12

9

13

21

15

3

15

3

6

21

5

12

22

8

21

9

23

9

7

12

22

24

9

24

14

20

11

18

2

5

3

5

16

3

1

1

2

18

22

3

25

23

5

18

23

9

21

22

21

5

15

21

5

16

23

11

23

9

1

21

15

2

9

1

3

8

3

4

12

22

21

5

21

15

15

21

22

8

21

8

23

4

23

18

2

8

3

9

2

1

2

5

6

2

15

2

9

1

3

8

3

4

3

8

10

11

26

2

18

8

21

9

21

1

21

1

2

19

3

16

18

3

5

8

2

8

3

4

3

11

21

19

22

21

5

E

L

17 Ö 16 D

18 P

19 Z

20 S

21 U

22 M

23 Ü

24 Y

25 V

26 F

27 Ş

28

29

15 H 3 A

4 K

5 O

6 C

7 N

8 I

9 E

10 Ğ

11 L

12 T

13 G

14 R

Z N F

E B

İ R

E N

E Ş

İ L

İ S

A H

İ D

N U

A H

N

L

A N

O Y

U L

R İ

O Y

B N

A R

E D

N O

E M

S N

A V

E

İ D N E L N İ D K I C I Z

İ

A N

N E

I C

L E

A Ğ

G L

A R

Ö G

İ B

A D

M İ

N I

L

K

İ K A D A Y N Ü D M İ N E

N

R İ L İ B

İ Y N D

2 B

29

1 İ

28

R

27

U

26

E

25

C

24

E

23

T

22

D

21

K

20

A

19

P

18

T

17 C

A

16 Ş

15 K

L

14

H

13

B

12

İ

11

A

E

10

L

L

9 N

O

A

8

M

Ü

7

A

M

6

K

İ N

5

L

4

E

3

A

2

5

A

E

PARAGRAF TAMAMLAMA

B

1 D

R

Ü

Kutulardaki her say bir harfin karşlğdr. Verilen ipuçlarn kullanarak diğer kutular doldurun ve hayatmza yön verecek prlanta tavsiyeyi tamamlayn.

Kabe'deki mübarek taş

E

PARAGRAF TAMAMLAMA A

D

E

U

A

L

A

L

Z

P

R

L

E

A

U

İ

E

N

Cud, sehavet

E

Kur'an' okuyup bitirme

M

H

I

A

C

İ

B

K

E

E

U

B

N

Tevrat gönderilen peygamber

C

H

Allah'n ordusu

K

H

T

H

U

A

H

A

E

çok hadis Arş taşyan En rivayet eden melekler sahabi

T

H

A

A

İ

M

A

K

R

C

K

Hz. İsmail'in kardeşi olan peygamber

M

H

A

A

T

A

E

M

T

T

C

U

D

B

İmann şartlaendan biri

Ş

R

R

T

A

U

L

H

E

A

A

R

İlk ayetin geldiği dağ

Müslümanlarn ilk savaş

E

İ

R

L

Z

K

E

A

D

U

Ç

L

L

R

L

A

İ

Huy, seciye

B

Y

İ

Ğ

E

A

Kur'an! ezberleyen

V

H

E

S

İ

T

S

Ü

S

R

Bir hac çeşidi

T

A

R

L

U

ZİNCİR BULMACA

İ

A

Yabanc, masiva

U

V

B

T

A

F

H

Gençlik kahramanlk

Allah'n sevgilisi

E

H

F

A

İ

İ

T

İ

E

M

A

İslam'n şartlarndan Dinden çkan biri

H

O

R

E

Y

H

E

E

Z

S

15 günde İbranice öğrenen sahabi

İ

Ü

Kur'an'da ad geçen tek sahabe

T

Z

Ü

I

Kur'an' tefsie eden

F

M

T

Ü

E

A

R

Z

MekkelilNamazn erle yaplan ilk antlaşma şartlarndan

R

İ

D

Y

A

N

D

H

B

A

D

R

H

Z

Hayvanlarla konuşan peygamber

E

Z

N

A

T

E

A

R

H

Y

A

H

N

E

H

İ

B

S

Y

A

İ

A

B

E

D

D

Y

T

E

Dördüncü halife

T

D

T

H

E

A

S

H

A

E

C

C

E

İ

U

Efendimiz'in sakal- şerifi

D

T

E

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

S

Kutular doldurulmuş bulmaca aşağdaki gibidir. Sizden istediğimiz soru kutusundan çkp sadece yatay ve düşey ilerleyerek bütün kutular kullanp çözümü işaretlemek. Her harfi sadece bir kere kullanabilirsiniz.

Hadis evi

ZİNCİR BULMACA

Benim dünya ile ne alakam olabilir ki! Benim dünyadaki hâlim, bir ağacn altnda gölgelenip azck dilendikten sonra yoluna devam eden bir yolcunun hâline benzer. (Hadis-i Şerif)


Geçen haftanŌn çözümü

Dijital rakamlarla yapŌlan bu çŌkarma iljleminde rakamlarŌn bazŌ parçalarŌ silinmilj. Yanda verilen rakamlarŌn tamamŌnŌ kullanmak zorunda olmadŌŮŌnŌz gibi, bir rakamŌ çŌkarma iljleminde birden fazla kez de kullanabilirsiniz. Acaba bu çŌkarma iljlemini bulabilir misiniz?

Verilen iki resim birbirinin aynŌsŌydŌ. Ama kopyalama esnasŌnda çizer bazŌ ljeyleri farklŌ çizdi. Acaba bu 10 farkŌ bulabilir misiniz?

19 MAYIS 2015 SALI

Dijital çŌkarma

Fark Bulmaca bulmaca

08-09 Bulmacalar

Verilen parçalarŌn yerlerini resimde iljaretleyebilir misiniz?

Yeni Bahar Çocuk

Eksik parça

19 MAYIS 2015 SALI

1’den baljlayarak tüm noktalarŌ sŌrayla birleljtirin.

NoktalarŌ birleljtir

M. resimli çengel D B AS L AN V V K U BUL UT L L K L E L MA S

NoktalarŌ birleljtir

Y E O NÜ Ç L B Ý N Z Y L Ý S K E Ý N E I D Y S K I R K Ý K Ý E E Ý K Y D O K U Z Y Ü Z Ü Ç Ý Ý Ç Z Z

~ljlem çengeli

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

ÇÖZMECE


26 MART - 1 NİSAN 2014 Yeni Bahar Çocuk

Baharda fidan dikip yeşillik yetiştirmenin dindeki değeri?

Malum olduğu üzere baharda fidan dikip çevreyi yeşillendirme çalışmaları hız kazanır. Bazıları bu çevre yeşillendirme çalışmasını bugünkü çağdaş aydınların düşündüğünü zannederek, dindarların da artık çevre yeşilliğinin faydasının farkına vararak destek vermeleri gerektiğini söylemek isterler. Halbuki çevre temizlik ve yeşilliği, günümüz çevrecilerinin buluşu ve farkına varışı değildir. İslam’ın ilk günlerinde anlatılmıştır çevre yeşilliğinin ehemmiyet ve vazgeçilmez özellik ve güzelliği. Hatta, “Temizlik imandandır.” buyuran Resulüllah (sas) Efendimiz, yeşillik yetiştirmeye öylesine bir değer vermiştir ki, bırakın çevreyi yeşillendirmeyi, mezarların üzerini dahi yeşillendirmeyi sevap getiren ibadetlerden sayarak çarpıcı açıklamalarda bulunmuştur. Nitekim bir gün yanından geçtiği bir mezarın içindeki ölünün azap çektiğini keşfedince hemen getirttiği hurma fidanını mezarın üzerine dikip şu uyarıda bulunmuştur: - Üstünde yeşilliğin zikir ve tesbih ettiği mezarın içindekine azap devam etmez!.. Yeter ki üzerinde Allah’ı zikir ve tesbih eden yeşillikler yetiştirilsin!.. İşte İslam’da yeşilliğin dirileri bırak, ölülere dahi fayda sağlayan özellik ve güzelliğinin dünyaya ilanı ve anlatımı böyle başlatılmıştır. Bundan dolayı Müslüman ecdadımız, mezarların üzerine beton dökmekten kaçınmış, hep yeşil tutmuş, zemine de selviler, çınarlar dikip ölmüşlerimizin meskenleri sayılan mezarlıkları yeşilliklerin zikir hanesi haline getirmişlerdir. Elbette sadece mezarlıkları ağaçlandırmakla kalmamışlar. Bağ, bahçe, yol kenarları, gözünüzün gördüğü her müsait yeri yeşilliklerle donatmışlardır. Çünkü hem ayetler hem de hadisler yeşillik yetiştirmeyi teşvik etmekteler. İsra Sûresi’ndeki ayetin işaretine bir bakın: - Allah’ı (cc) tesbih etmeyen şey yoktur. Her yeşillik ve varlık Allah’ı zikir ve tesbih eder! Demek ki, yetiştirdiğiniz yeşillikler Allah’ı zikir ve tesbih eder, sevabı da elbette o yeşilliği yetiştirene olur. Kim yeşilliği yok eder, yahut da kurumasına sebep olursa Allah’ı zikredeni yok etmiş, tesbihine mani olmuş sayılır. Hangi Müslüman Allah’ın (cc) zikrine mani olabilir? Böylesine bir tesbih sevabından mahrum kalmayı göze alabilir? Nitekim bir kır sohbetinde Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’ne talebelerinden her biri birer demet çiçek takdim ederken biri eli boş döner. - Koskoca kırda çiçek mi bulmadın? diye sitem edenlere de: - Hangi çiçeği koparmak için yaklaştımsa Rabb’imizi zikir ve tesbih eder halde buldum, koparıp da zikrine, tesbihine mani olmayı göze alamayıp eli boş dönmeyi tercih ettim, cevabını verince, hocasının takdir ve tebriklerine muhatap olur. İşte Müslüman’ın çevrecilik anlayışı ve yeşilliği korumaya kazandırdığı kutsallık duygusu. Hele Efendimiz (sas) Hazretleri’nin fidan dikme konusunda bir hadisi vardır ki, ağaç dikme mevsimi olan baharlarda bu hadisi hatırlamamak mümkün değildir. Şöyle buyuruyor: - Elinizde bir fidan bulunur da onu dikmek üzere iken kıyametin kopmaya başladığını anlarsanız, sakın fidanı dikmenin manası kalmadı deyip de atmayın, dikin fidanınızı!.. Kıyamet kopacaksa sizin dikilmiş fidanınızın üzerine kopsun. Mahşerde, benim de dünyada dikilmiş bir fidanım var, diyebilesiniz!.. Yirmi birinci asırda hangi çevreci, fidan dikmenin önemini böylesine çarpıcı bir sözle ifade edebilmiştir?.. Dahası da var. Ziraatçısınız, tarla, bağ, bahçede çalışıyor, ekin, sebze, meyve yetiştiriyorsunuz. Bu çalışmalarınızdan dolayı sevinin, mutlu olun. Çünkü sebep olduğunuz yeşilliklerin yaptıkları zikir ve tesbih sevabıyla da kalmıyorsunuz. Ayrıca bunlardan hadis-i şeriflerin ifadesiyle: - “Müşteri alsa, hırsız çalsa, inek yese, sinek faydalansa!.. Hepsinden de sadaka sevabı alıyorsunuz!” Çünkü canlılara fayda sağlıyor, ihtiyaçlarını karşılıyor bunlar. Bundan dolayı sebze, meyve yetiştirmede ibadet niyetiyle çalışır Müslümanlar. Sözün özü: Her tarafı yeşillendirilmiş bir ülke mi istiyorsunuz? Öyle ise insanların dinlerini öğrenmelerine destek verin. Göreceksiniz ki, dinin yeşilliğe verdiği değeri öğrenen Müslüman, mezarların üzerine varıncaya kadar yeşillendirecek, hem ibadet aşkıyla, sevap kazanma şevkiyle yapacak bu her tarafı yeşillendirme ve ağaçlandırma hizmetlerini...

Malzemeler:

6

Ahmet Şahin

15

Yapştrc 2 Yuvarlak siyah fon kâğd 3 2 adet çubuk şeklinde kesilmiş siyah fon kâğd 4 2 adet oynayan göz 5 20 adet siyah daire fon kâğd 6 2 adet büyük krmz fon kâğd 1

KÂĞIT HELVA 5

4

3

2

1

Kâğt Helva artk görüntülü :)

M

erhaba canm arkadaşlarm. Bu hafta sizlere çok güzel bir haberim var. Artk faaliyetlerimizin yaplşn video.zaman.com.tr adresinden izleyebilirsiniz. Bundan sonra cannz ne zaman faaliyet yapmak isterse sizlerle birlikte olacağz. Hoşça kaln.

İlk olarak siyah kâğdn alt ksmna krmz fon kâğdn yapştrn. Küçük siyah fon kâğtlarn krmz fon kâğdnn üzerine yapştrn.

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜN s.angun@zaman.com.tr

Oynayan gözleri siyah fon kâğdnn üzerine yapştrn. Çubuk şeklindeki fon kâğtlarnn üzerine daireleri yapştrn.

Baş ksmna hazrladğnz, antenleri alttan yapştrn. Diğer krmz fon kâğdn ikiye katlayp, siyah daireleri iç ve dş ksmlarna yapştrn. Sonrasnda diğer dairenin üzerine kat yerinden yapştrn, kolay gelsin. 19 MAYIS 2015 SALI

Yazla birlikte hastalık riski artıyor! 1roloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yüksel GümürÇukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroente-

dülü, yaz aylarında pek çok hastalığın insan sağlığını tehdit ettiğini söyledi. Gümürdülü, "Yaz ayları amip hastalığının en çok görüldüğü dönemdir. Sebzeler, meyveler, sular çok çabuk kirlenebiliyorlar. Özellikle yeşillikler çok iyi yıkanmadığı zaman amip kistleriyle muhatap olup insana bulaşabiliyorlar. İçme suları ile de bu mümkün. İçme suları ile bulaşan amip daha ağır seyretmektedir. Bu konuda tedbir almak gerek. Temizliğinden emin olmadıkları suları içmemeleri tavsiyesinde bulunuyorum. Mümkünse damacana ve şişe suyu içmeliler. Temizliğinden emin olmadıkları yeşillikleri yememeleri gerekiyor. Ellerimizi defalarca yıkamamız gerekiyor." dedi.

SU TÜKETİMİNİN DİKKATSİZLİĞİ HEMOROİDE NEDEN OLUYOR Su tüketimi ile ilgili bilgiler veren Prof. Dr. Gü-

mürdülü, günde en az 2-3 litre su içilmesi gerektiğini vurguladı. Gümürdülü, "Su tüketimi ile birlikte tansiyonumuz yoksa tuzu yeterli oranda almalıyız. Su ile tuz kaybederiz, yeterli almazsak vücut su tutmaya başlar, su tutarken de kabız oluruz. Kabızlık da hemoroidi arttırır. Hemoroid toplumumuzda doktora gitmeye utanılan bir hastalık ama önlem alınmaz ise tedavisi ameliyat ile sonuçlanır." diye konuştu.

YAZ AYLARINDA KİLO VERENLER Yaz aylarına girerken kilo verme telaşı başladığını aktaran Gümürdülü, "En çok yaz aylarında verilmek istenen kilolar ile ilgili çarpıcı bir açıklama yaptı. Gümürdülü, özellikle yaz aylarında kilo verenlerin tam tersi yaz aylarında kilo alınmaması gerektiğini belirtti. Gümürdülü, "Yaz aylarında günler uzun meyve sebze tüketimi çok olduğu için glisemik indeksi denen bir olay var. Yersiniz bir saat sonra acıkırsınız. Meyvede çoktur bu. Özellikle karpuz ve kavun çok acıktırır." dedi. (CİHAN)


20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Manevi Zırh: Cevşenü’l-Kebir İHSAN ATASOY

1gelir. Dıştan gelen saldırılara karşı nasıl

Cevşen’ül Kebir, büyük zırh manasına

maddi zırh vücudu korursa, Esma-i Hüsna’dan oluşan Cevşenü’l-Kebir duası da, Allah’ın inayetiyle, her türlü maddi-manevi, dünyevi-uhrevi saldırılardan, zararlardan, kötülüklerden, belalardan, musibetlerden koruma özelliğine sahiptir. Cevşen adeta bin bir Esma-i Hüsna iplikleriyle örülmüş manevi bir zırhtır. Bu dua, Efendimiz’e (aleyhissalatü vesselam) ait bir münacattır. Bir gazvede (rivayetlere göre Uhud’da) sırtındaki zırhın kendisine çok zahmet verdiği bir sırada, “Zırhı çıkar, onun yerine bunu oku!” diye Cebrail’in (aleyhisselam) getirdiği bir duadır. Cevşen, Kur’an’dan çıkan ve onun hakiki, tam bir nevi münacatıdır. Rabb’imizi öylesine bir tarif ve tavsif etmektedir ki, hiçbir evliyanın duası o marifet ve mertebeye yetişemez. Hatta Bediüzzaman Hazretleri tarafından, Risale-i Nur’un kaynağının bile Cevşen olduğu ve ondan feyz aldığı ifade edilir. Manasına dikkat edilerek okunduğunda Cevşen’in kainattaki bütün alemleri nurlandırdığı, karanlıkları dağıttığı görülür. Evet, çok isimlere mazhar, çok vazifelerle mükellef ve çok düşmanlara müptela olan Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) münacatında çok isimleri zikretmesi ve onlara dayanması gerekirdi. İşte İnsanlığın İftihar Tablosu bu açıdan münacatında binbir isimle dua etmiştir. Cevşen gibi marifetullahı bütün mertebeleriyle içine alan bir dua yoktur. Nitekim Üstad, Cevşen’den aldığı bir dersin neticesi olarak Münacaat Risalesi’ni tefekküri bir ibadet olarak yazdığını söyler. Cevşen 99 bölümden oluşur. Hepsinde tekrarlanan ve Kur’an’dan alınan esmanın toplam sayısı bin birdir. “Bin bir esma-i ilahiyeyi şefaatçı ederek Halık’ını öyle bir tarzda tavsif ve tarif eder ki, emsali yok. Ve marifetullahta kimse ona yetişememesi misilsiz bir halettir.” (Şualar) Bediüzzaman Hazretleri, Cevşenü’l-Kebir Münacaatını, Üveysi bir tarzda İmam-ı Gazzali ve Zeynelabidin (ra) gibi iki mühim imamdan ders aldığını, bu yolla Hazreti Hüseyin ve İmam-ı Ali’ye dayandığını, onlarla daimi bir irtibat sağladığını ifade eder ki bu da pek manidardır. (Emirdağ Lahikası) Cevşen’in rivayetinin Hazreti Ali’nin torunu Zeynelabidin tarafından gelmiş olması Cevşen’e tarih boyunca daha ziyade Şia ehlinin sahip çıkmasına sebep olmuştur. Gerçi Ziyaeddin Gümüşhanevi’nin Mecmuat’ül Ahzab isimli eserinde de yer alan Cevşen’e, Ehl-i sünnetin layık değeri verdiği söylenemez. Bu durum, mezhep taassubunun mahrumiyet sebebi olduğunu göstermesi bakımından oldukça dikkat çekici. Zira bir mezhep, her şeyiyle batıl olmaz. İçinde hakikat taneleri bulunabilir. Mezhep taassubuyla hareket, diğer mezhebin hakikatlerinden mahrumiyeti netice verir. Üstad, bir ehl-i sünnet alimi olmasına rağmen bu taassubunun kalıplarını kırarak Cevşen’i yeniden öne çıkarmış ve ona layık olduğu değeri kazandırmıştır. Üstad, kendisini misal vererek, “Münafık düşmanlarımın maddi ve manevi zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar. (Emirdağ Lahikası,)” diyor. Fakat otuz beş seneden beri her gün Cevşen’i okuduğu halde sevabına ve faydalarına dair hususiyetlerinin anlatıldığı dip notunu üç-dört defadan başka okumadığını söylüyor.

Ayrıca Cevşen’in bin, Şah-ı Nakşibend’in Evrad-ı Kudsiyesi’nin ise yüz özelliği ve faydası olduğunu ifade ediyor. (Lem’alar) Bununla beraber gerek Cevşen, gerekse Evrad-ı Kudsiye’deki faydaları asıl maksat ederek okumanın duanın illetine aykırı olduğunu dile getiriyor. Nitekim bizzat ve öncelikle o maksatların ve faydaların hasıl olmasını niyet ve kastederek okuyanların bekledikleri faydaları göremeyeceklerini beyan ediyor. Çünkü o faydalar bu duaların hikmetidir, illeti ise kulluktur. Kulluğun asıl neticesi ise ahirette görülecektir. Ayrıca o faydaların hasıl olması okuyanın niyetine ve kabul şartlarına bağlıdır. Bir gün Hazreti İsa’ya (aleyhisselam) gelen bir zat, çok borcu olduğunu ifade ederek yardım ister. İsa Nebî de eline küçük bir çakıl taşı alır ve ona bir dua okur. Taş altına dönüşür ve onu adama verir. Adam gider, fakat geriye bir miktar daha borcunun kaldığını söyleyerek tekrar yardım ister. Hazreti İsa yine başka bir taşa okur ve altına dönüşen taşı kendisine teslim eder. Üçüncü kez geldiğinde ise Hazreti İsa’dan o duayı öğrenmeyi talep eder. Hazreti İsa duayı da kendisine öğretir. Adamcağız, heyecanla aldığı bir taşa o duayı okur. Fakat taşta bir değişiklik olmaz. Başka bir taş alır okur, yine bir değişiklik olmadığını görünce öğrendiği duada bir yanlışlık olup olmadığını sorar Hasreti Mesih’e. Peygamber (aleyhisselam) “Hayır, dua aynı dua ama okuyan ağız aynı değil.” buyurur. Elbette Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye gibi dualarda potansiyel olarak var olan hususiyetler ve faydaların hasıl olması oku-

Ey sevgilisi olmayanların sevgilisi, Ey tabibi olmayanların tabibi, Ey isteklerini dinleyip cevap verecek kimsesi olmayanların Mucîbi, Ey şefkat edecek kimsesi olmayanların şefkat edicisi, Ey arkadaşı olmayanların arkadaşı, Ey şefaat edecek kimsesi olmayanların Şefîi, Ey imdâdına koşacak kimsesi olmayanların imdat edicisi, Ey yol gösterecek kimsesi olmayanların yol göstericisi, Ey rehberi olmayanların rehberi, Ey merhamet edecek kimsesi olmayanların merhamet edicisi, Sübhansın Allah’ım, bütün noksanlardan münezzehsin, yücesin. Senden başka ilah yoktur. Eman diliyoruz Senden, koru bizi Cehennem’den. yandan okuyana ve duanın şartlarına göre değişir. Bise düşen, Rabbimize kulluk adına bu duaları devamlı okumak ve hikmetlerini Cenab-ı Hakkın takdirine bırakmaktır. O dilerse bu dualar içindeki özelliklerin bir kısmına veya ek-

serisine bizi mazhar kılar. O halde mübarek vakitlerde, mübarek mevkilerde ve duaların kabul şartları içinde bu duaları devamlı okumak ve onlardan murad olan hikmet ve faydaları Rabbimizin takdirine havale etmek gerektir.


20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Hak dava üzereysen, korkma! MELEK ÖZDEN

1şayan, zulüm gören insanlar olagelHer dönem davası uğruna sıkıntı ya-

miştir. Onlar inandıklarını yaşadıkları için kütüklerde diri diri doğranmış, oradan oraya sürgüne yollanmış, hapislere atılmıştı. Ancak gözü dönmüş zalimlerin bütün işkencelerine rağmen Hubeyb (radıyallahu anh) bin Adiy misali hiçbirisi davasından vazgeçmemişti. Zira Hubeyb, öldürülme tehdidiyle dininden dönmesini isteyenlere karşı: “Vallahi dönmem! Bütün dünya benim olsa, bana verilse yine İslâmiyet’ten dönmem!” diyordu. “Şimdi senin yerine Muhammed’in olmasını onun öldürülmesini ister misin?” diyen müşriklere ise şu ibretlik sözleri söylemişti. “Ben Allah Resûlü’nün (aleyhissalatü vesselam) ayağına bir diken bile batmasına asla razı olmam!” İşte, merhametsizlerin işkencelerine karşılık dik duruş buydu. Kâinatın Efendisi’nin ashabına anlattığı şu kıssa da bu hususta rehber oluyor biz mü’minlere. “Sizden önce yaşayan bir topluluğun başında bir padi­şah ve bir sihirbaz vardı. Sihirbaz bir gün padişahın huzuruna gider ve iyice yaşlandığını ve sihri öğretecek bir çocuk göndermesini ister. Padişah kabul eder ve ona sihri öğretmek üzere bir çocuk gönderir. Çocuğun sihir­baza gidip geldiği yol üzerinde bir rahip vardır. Geçerken rahibin yanına da uğramaya başlar. Günlerden bir gün büyük bir aslanın insanların yoldan geçme­sini engellediğini görür çocuk. Bugün sihirbazın mı yoksa rahibin mi daha faziletli olduğunu öğrenmenin tam vakti diye geçirir içinden. Eline bir taş alır ve şöyle mırıldanır: ‘Ey Allah’ım! Eğer senin nezdinde rahibin durumu, sihirba­zınkinden daha sevimli ise insanların geçmesini engelleyen şu hayvanı öldür de herkes rahatça geçsin.’ Duayı eder etmez bir taş alır ve aslana fırlatır. Hayvan orada ölür, insanlar da yollarına devam eder. Yaşadıklarını gelip rahibe haber verir çocuk. Rahip şöyle der: ‘Ey oğlum! Ulaştığın dereceyi görüyorum. Artık bu günden sonra benden daha üstünsün. Yalnız şunu unutma! Şüphesiz ki, ileride birtakım imtihanlardan geçmen, belalara uğraman kaçınılmaz bir şey.’ O günden sonra çocuk, körlerin gözle­rini açmaya, alaca hastalığı olanları iyileştirmeye ve birçok rahatsızlığı tedavi etmeye başlar. Bu durumu, padişahın yakın dostlarından kör bir adam duyar. Kendisi için de şifa olacağını düşünerek hediyeler hazırlayarak ço­cuğun yanına gider. Ona ‘Eğer beni iyileştirirsen bu hediyelerin hepsi senin.’ der. Çocuk, kimseye şifa veremeyeceğini şifayı ancak Allah’ın vereceğini söyler. ‘Ama sen Allah Teala’ya iman edersen, ben O’na sana şifa vermesi için dua ederim.’ diye de ekler. Adam, oracıkta iman eder. Allah Teala da ona şifa verir ve gözleri açılır.

Âmâlıktan kurtulan adam saraya geri döner ve adeti olduğu üzere padişahın yanına oturur. Padişah gözlerini kimin iyileştirdiğini sorar. Adam, ‘Rabb’im!’ yanıtını verir. Bunu duyan padişah sinirlenir ve ona ‘Senin benden başka rabbin mi var?’ diye çıkışır. Aldığı cevap onu daha da sinirlendirir: ‘Evet var, O benim de Rabb’im senin de Rabb’in.’ Bunun üzerine padişah, gözlerini iyileştiren çocuğun yerini öğrenince­ye kadar ona işkence yapmaya başlar. Bu zulme daya­ namayan adam çocuğun yerini söyler ve onu padi­şahın huzuruna getirirler. Padişah, “Ey oğlum! Körlerin gözlerini açacak, alaca

hastalı­ğını iyileştirecek kadar sihrin iler­ ledi.” der çocuğa. O ise kendisinin kesinlikle kimseye sihir yaparak şifa vermediğini, şifa verenin yalnız Allah olduğunu anlatır. Bu sözlere de sinirlenen padişah bu sefer de rahibin yerini öğreninceye kadar, çocuğa işkence yapar. En sonunda rahibi padişahın huzuruna getirirler. Dininden dönmesi için baskı yaparlar ama o bunu reddeder. Padişah testere getirilmesini ister, testereyi rahibin başına koyup keserler. Başı ortadan ayrılarak iki yana düşer rahibin. Sonra da padişahın ya­nındaki adamı getirirler. Ona da aynı şeyi yaparlar. En sonunda çocuk getirilir

padişahın huzuruna. Ona dininden dönmesi teklif edilir. Kabul etmeyince padi­şah adamlarına çocuğu alıp bir dağın zirvesine götürmelerini emreder. Oraya vardıklarında çocuk dininden dönmeyi kabul ederse serbest bırakılacak, reddederse tepeden aşağıya atılacaktır. Padişahın adamları dağın tepesine çıka­ rınca, çocuk: ‘Allah’ım Sen bana yetersin beni onların yapmak is­tedikleri şeyden nasıl istersen koru’, diye dua eder. Duayı etmesiyle dağın şiddetle sarsılması bir olur. Adamlar da düşüp parçalanır. Çocuk tekrar padişahın yanına gelir. Hayrete kapılan padişah adamlarına ne olduğunu sorar. O ise istifini bozmadan Allah’ın haklarından geldiğini söyler. Padişah bu sefer çocuğu başka adamlarına teslim ederek onu inandığı yoldan döndürmeye çalışır. Bu sefer gemiye bindirip denizin ortasında götürülecek, inancından taviz vermezse denize atılacaktır. Denizin ortasına geldiklerinde çocuk yine, “Allah’ım! Beni bunlardan kurtar.” diye dua eder. O anda gemi alabora olur ve adamlar oracıkta boğulur. Bu badireyi de atlatan çocuk tekrar padişahın yanına gelir. Hayretler içindeki padişaha, ‘Sen kesinlikle, dediğimi yapmadıkça beni öldüremezsin.’ diye haykırır. Padişah bunun ne olduğunu sorar. Çocuk, bütün insanları geniş bir yere toplamasını, kendisini ise bağlayıp bir hurma dalına asmasını söyler. Sonrasında da bir ok alıp, ‘Çocuğun Rabb’i olan Allah’ın adıyla atıyorum.’ diyerek oku fırlatmasını ister. Padişah, çocuğun dediği bütün her şeyi yapar. En sonunda ‘Çocuğun Rabb’i olan Allah’ın adıyla atıyorum.’ deyip oku fırlatır. Ok çocuğun tam şakağına rastlar ve oracıkta hayatını kaybeder. Yaşananlara şahit olanlar, ‘Çocuğun Rabb’ine inandık’ demeye başlarlar. Danışmanları, melikin yanına gelerek, ‘Yaptığını beğendin mi? İşte korktuğun başına geldi, andolsun bütün insanlar iman ederek çocuğun Rabb’ine inandı.’ derler. Duydukları karşısında çılgına dönen padişah, bütün sokak kapılarının başına hendekler açılmasını, iman edenlerin bu ateş çukurlarına atılmasını emreder. Adamları söylenenleri yapar. Ateşe atılma sırası yanında bir çocuk bulunan kadına gelmiştir ki kadın bir an tereddüt eder. Bunu fark eden çocuk annesine ‘Haydi anne, durma. Korkma! Sen hak yoldasın. Haklı davanın üzerinesin.’ diyerek Hak dava için ölüme bile seve seve gidileceğini gösterir.” Günümüzde de zalimler zulmetmeye devam ediyor ne yazık ki. Ancak geçmişte yaşananlar bizler için önemli mesajlar veriyor. Eğer inandıkların rıza-ı ilahi üzereyse ne olursa olsun hiçbir zaman durma. Bir küheylan gibi çatlayıncaya kadar koşturmaya devam et... Belki de o zaman her yer aydılanacak.


20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Mad Max: Öfkeli Yollar Her şey acıtır! NEDİM HAZAR

1aslında. Erdemin yerini alan hırs ve açgözlülük hazır-

Tarih biraz da insanlığın zalimleşmesinin öyküsü

layacak galiba insanoğlunun finalini. Distopik eserler de bu anlamda epey tutucu ve sarsıcı oluyor. George Miller yaklaşık 35 yıl önce mütevazı bir dünya kurguladı Avustralya’nın çöllerinde. O kadar ikna edici ve akıcı bir dünyaydı ki bu, bir akıma ve neredeyse başlı başına bir türe dönüştü Mad Max serisi. Tabii enerjisinin büyük gücünü Mel Gibson’un karizmasından alıyordu seri. Post-Apokaliptik türün bir uçbeyi Terminator ise diğeri de Çılgın Max’ti. Yaşlı kurt hayatının son demlerinde pek çok genç sinemacıya parmak ısırtacak bir macera ile yine perdedeki yerini alıyor. Mad Max hikâyesini ana ekseninden ve tarzından çıkarmadan ‘aksiyon böyle

olur’ dedirtircesine izleyiciye sıkı ama yabancı olmadığı bir deneyim yaşatıyor Mad Max: Fury Road - Çılgın Max: Öfkeli Yollar. Türün altından çok sular akmasına rağmen aşina ettiği atmosferi hiç bozmadan tekrar kurguluyor Miller. Ancak kusursuz da değil. Senaryosundaki boşluklar ve hassaten başkahramanına vefasızlık ile göze çarpıyor film.

BİZ MEKTUP YAZARDIK! “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar: Biz Mektup Yazardık” sergisi İş Sanat Kibele Galerisi’nde açıldı. Sadece ressam ve şair olarak değil; mozaik, seramik, vitray ve yazma sanatçısı, heykeltıraş, öğretmen ve yazar kimlikleriyle de kalıcı eserler bırakan Bedri Rahmi’nin 1930’lardan 1974’e kadar, dönemin önde gelen sanatçı, yazar, şair, siyasetçi ve işadamlarıyla yazışmalarını içeren mektuplar sanat, edebiyat ve akademik tarihimize ışık tutarken, sanatçılar arasındaki kuvvetli bağı da gözler önüne seriyor. Mektup ve zarflardan oluşan bu değerli koleksiyon ilk kez gün ışığına çıkıyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Mari Gerekmezyan’dan Nâzım Hikmet’e, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Fikret Muallâ’ya, Âşık Veysel’den Adalet Cimcoz’a, Orhan

Veli’den Necip Fazıl’a, İbrahim Çallı’ya, Andra Lhoté’ye, Fahrünisa Zeid’e, Abidin Dino’ya, Reşat Nuri Güntekin’e, Cemal Tollu’ya, Nurullah Berk’e, Arif Kaptan’a kadar pek çok isimle sürdürdüğü yazışmalar meraklıları için 5 Mayıs-20 Haziran 2015 tarihleri arasında İş Sanat Kibele Galerisi’nde sergilenecek.

MAD MAX ÖFKELİ YOLLAR Yönetmen: George Miller Oyuncular: Tom Hardy, Charlize Theron, Zoë Kravitz Tür: Aksiyon , Bilimkurgu Süre: 120 dakika 2015, Avustralya , ABD

Çok kısa bir ‘çıkan kısmın özeti’ ile klasik anlatıma selam çakıyor Miller ve daha seyirci koltuğuna kurulmadan basıyor adrenalini. Dozu öylesine yüksek bir aksiyon ile açılıyor ki film, hikâye ve kahramana yabancı olanlar için eski ve yeni karakterleri tanımaya fırsat bulmadan aksiyonun orta yerine bırakıyor bizi. Bu kez kendini ‘ölümsüz’ olarak lanse eden psikopat bir zalimin neslini devam ettirme çabası için yapmayacağı kötülük olmadığını gösteriyor. Ve daha ilk sekanstan itibaren defosunu abarttığı kahramanı küçültüp, yan karakteri büyütüyor. Hani günümüzde yaşasa bir klinikte tedavi görüyor olacak ve ilaçlardan gözlerini açamayacak belki. Bu nedenle filmin yükünü başka bir karaktere yüklüyor George Miller. Açıkçası ana karakter Max’i canlandıran Tom Hardy için epey sıkıntılı bir rol ağırlığı bu. Kahramanımız film boyunca düşkün bir savaşçı kadar, ana kahramanın ‘yancı’sı pozisyonunda işlev görüyor. Bir ara bu rol ezikliği o kadar abartılıyor ki, Charlize Theron’un, Furiosa’nın şoförü gibi duruyor hatta. Suyu, toprağı ve petrolü elinde tutan zalim muktedir ‘Ölümsüz’ Joe, kurduğu sistem tıkır tıkır işlerken bir ihanetle karşılaşıyor. Joe-Furiosa ilişkisi ise Firavun-Musa ilişkisi gibi kurgulanıyor Öfkeli Yollar’da. 30 yıl önce çektiği 3. Mad Max’ten beri epey düşünüp felsefi derinlik


28 GÜNDEM Adil rekabete dayanmayan seçimlerin ağır maliyeti olur 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Bir yarışmada kurallar çiğnendiğinde yapılacak şeyler belli. Yarışma iptal edilir, madalyalar geri alınır. Erdal Türkkan, “seçimlerde ihlal edilmedik kural kalmadı.” diyor. Peki ne olur? MUHSIN ÖZTÜRK

1seçimlerin eşit şartlarda yapılmadığı

Türkiye seçim atmosferi içinde; ama

şeklinde yerleşik bir kabul var. Ancak bu durumu değiştirecek işleyen bir mekanizma yok. Öte taraftan siyasi gözlemciler ekonomik göstergelerin sonuçları belirleyici olduğu konusunda hemfikir. Şartlar Prof. Dr. Erdal Türkkan’la konuşmanın taşlarını döşemiş sanki! Rekabet Derneği’nin kurucu başkanı, uzmanlık alanı iktisat teorisi ve Türkiye ekonomisi, en önemlisi Türkiye’nin hukuk devleti ve özgür bir ülke olması konusunda öteden beri gelen bir tavrı var. Liberal Düşünce Topluluğu’ndan ayrılıp Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’la birlikte Özgürlük Araştırmaları Derneği’ni kuran ekipte yer alıyor. Eleştirileri var ama gelecekten umutlu. Ve bu sebepsiz değil. -2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin adil rekabet şartlarında yapılmadığını düşünüyorsunuz. Normal hukuk düzeninde ve demokrasilerde bunun sonucu ne olur? 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri adil rekabet ortamında gerçekleşmiş olsaydı belki de seçilen kişi değişmeyecekti. Ancak seçilen kişi, cumhurbaşkanı olarak halkın tamamına yakın bir kısmının saygısını ve sevgisini kazanmış olacaktı. Cumhurbaşkanı’nın kendisinden beklenilen birleştirici, bütünleştirici ve uzlaştırıcı rolü oynayabilmesi için uygun bir zemin olacaktı. Adil rekabete dayanmayan seçimlerin sonucunda ülkelerin ağır bir ekonomik ve sosyal maliyet ödemesi kaçınılmaz olmaktadır. Batı demokrasileri uzun ve maliyetli tecrübelerden sonra adil rekabetin önemini kavramıştır. Mesele Türkiye’nin ne kadar daha bu ağır maliyetlere katlanmak zorunda kalacağıdır. -Hâlen siyasi alanda adil rekabet şartlarının olmadığını düşündürten göstergeler neler? Onlarca gösterge var: Medyada muhalefetin ve iktidarın görüşlerine ayrılan zamanın aşırı derecede orantısız olması, özelikle TRT’nin iktidarın kanalı gibi aşırı yanlı yayın yapması, yüzde 10 barajı, İktidarın kamu imkânlarını sonuna kadar kullanarak mitingler düzenlemesi, adayların liderlerce belirlenmesi, aldatma ve yalanın hiçbir sınır tanımadan kullanılması ve müeyyidesinin olmaması, inanç odaklı siyaset, siyasi rekabette adaleti gözetecek kurumların etkisiz kalması veya iktidarın güdümünde olması... Sanıyorum bu olgulardan biri bile adil rekabetin olmadığını söylemek için yeterlidir. -Bu şartlarda ‘zafer’in de meşruluğunun tartışılacağını söylüyorsunuz. Ama bu Türkiye’de tartışılamıyor. Neden? Türkiye’de geçmişte yapılan seçimlerde adil rekabet koşullarının yeterince sağlanmadığı bir vakıadır. Ancak son seçimler hiçbir dönemde olmadığı kadar adil rekabetten uzak şartlarda yapılmıştır. Bunun ciddi bir meşruiyet sorunu yarattığı açıktır. Bu sorunu hafifleten şey, adil rekabet olmuş olsa da seçim sonuçlarının değişmeyeceği inancıdır. Diğer taraftan siyasi, yasal ve kültürel altyapımızın meşruiyet tartışması yapmaya uygun ve yeterli olmadığı da söylenebilir. Buna rağmen çok yaygın olan dillendirilmemiş bir rahatsızlık söz konusudur. Çünkü adil rekabetin olmamasının bedeli hissedilse de hissedilmese de daima çok ağırdır. -‘Darbe’ ve ‘komplo’ söylemleri tam olarak neyi örtüyor? Olağanüstü şartların olağan koşulları denilerek yasak ve baskı meşrulaştırılıyor. Özgürlükler, demokrasi ve hukuk bakımından

İktisatçı ve Rekabet Derneği kurucu başkanı Prof. Dr. Erdal Türkkan

yeni rejimin karakteristik özellikleri neler? Ben Türkiye’de birkaç kişinin bir araya gelip darbe girişiminde bulunduğu iddialarını Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılmış bir hakaret olarak görüyorum. Çünkü bu tür darbe ve komplo iddiaları Türkiye Cumhuriyeti’nin birkaç kişi tarafından çökertilebilecek kadar zayıf, Türk halkının da kolayca kandırılabilecek kadar bilinçsiz olduğunu ima etmektedir. Darbe ve komplo söylemleri Türkiye’de özgürlüklerin kısılması ve muhalefetin etkisizleştirilmesi için bir bahane olarak kullanılmaktadır. Özgürlüklerden, hukuk devletinden ve demokrasiden uzaklaşmak ise ülkeleri ikinci veya üçüncü sınıf ülke konumuna mahkûm eder. Ben Türk halkının buna razı olacağını düşünmüyorum. Bu nedenle de kötümser değilim. -Yalçın Akdoğan, ‘HDP barajın altında kalırsa çok seviniriz’ dedi. Aslında siyasi ya da sivil bütün muhalefetin varlığından rahatsızlar. Bu büyük bir baskı olarak yansıyor. Bu durum, bazı liberallerin dediği gibi ‘büyük düşmanlıklar karşısında alınan olağan tedbirler’ midir? Önce o “bazı liberaller” dediğiniz kişilerin liberallikle uzaktan yakından ilişkisi

olmadığını söylemeliyim. Bir hukuk devletinde en olağanüstü durumlarda bile hukuk ve adalet dışına çıkılması mazur görülemez. Çünkü bu durum, çözdüğünden daha fazla sorun yaratacaktır. Akdoğan’ın ifadesi, başkanlığı mümkün kılan anayasa değişikliği açısından anlam kazanmaktadır. Türkiye’ye özgü başkanlığın ne olacağı, o başkanlığı mümkün kılmak için yapılanlardan ve yapılması istenenlerden açıkça belli olmaktadır. -Hain kavramının bu kadar dolaşımda olmasını nasıl yorumlarsınız? ‘Legal görünümlü illegal örgüt’ ve ‘ya devlete biat ya yok olmak’ söylemleri sizde ne çağrıştırıyor? Bir ülkede hain kavramının fazlaca kullanılması iktidarın demokrasi ve hukuk dışına çıkması ve bunu meşrulaştırmak istemesinin bir göstergesidir. “Legal görünümlü illegal örgüt” ifadesi bir ülkede muhaliflerin kurduğu tüm dernek, siyasi parti, şirket ve kuruluşların bertaraf edilmesinin yolunu açar. Millî güvenlik belgesine böyle bir ifadenin girmiş olması büyük bir talihsizliktir. Millete “Efendi değil, hizmetkâr olmaya geldik” diyenlerin “Ya devlete biat ya yok olmak” demeleri de çok manidar ve

hazindir. Bu ifadeler Türkiye’deki rejimin adının değişmesi ve herhâlde demokrasiden vazgeçilmesi anlamını taşır. Bu söylemlere herkesten önce bilinçli AK Partililerin karşı çıkması gerekir. -Bülent Arınç, ‘Yüzde 50 bizden nefret ediyor, bu ülke yönetilemez’ dedi ama o nefret dalgası daha da büyüyor. Kutuplaşma bize ne vadediyor? Benim gözlemlerime göre nüfusun yüzde 50’si AK Parti’den değil, her türlü vasıta ve fırsat kullanılarak milletin kutuplaşmasını sağlama zihniyetinden nefret ediyor. Ben bu kutuplaşmanın AK Parti’ye ve bu kutuplaşmayı sağlamaya çalışanlara yarar getirdiği düşüncesinde değilim. Şayet AK Parti kucaklayıcı ve uzlaşmacı bir söylemi benimsemiş olsaydı belki de bugünkü oy potansiyeli yüzde 65’lerde olurdu. Daha da önemlisi bugün ona isteyerek oy verenlerin oranı çok daha yüksek olurdu. Kutuplaştırma bazen on yıllar, hatta nesiller boyu sürecek istikrarsızlıklar yaratır. Kutuplaştırma politikası herkesin kaybettiği bir oyun türüdür. -Pek çok siyasi yorumcuya göre AK Parti’yi ayakta tutan şey ‘ekonomi’ alanında yaptık-


29GÜNDEM ları. Pek çoklarına göre de ‘hukukun askıya alınması’ ekonomiyi mahvedecek. AK Parti niye kendi ayağına kurşun sıkıyor bir süredir? AK Parti’nin başarılı bir dönemi ve başarılı icraatları olmuştur. Ancak bir bütün olarak değerlendirildiğinde büyüme performansı geçmiş dönemler ortalamasının altında kalmaktadır. AK Parti enflasyonu tek haneye çekerek başarı kazanmıştır. Ancak aynı dönemde işsizlik oranı geçmişte hiç görülmeyen çift rakamlara yükselmiştir. AK Parti dolar cinsinden millî geliri üç katına

çıkarmıştır ama Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yerini değiştirememiş veya dünya ekonomisindeki payını arttıramamıştır. AK Parti devletin dış borçlarını azaltmış, ancak aynı dönemde özel sektörün dış borçları görülmemiş ölçüde artmıştır. Nihayet AK Parti döneminde halkın tüketimi artmış ancak tasarruf oranları tarihte görülmemiş düzeylere inmiştir. Dolayısıyla AK Parti’nin ekonomide mucize yarattığı, bir şehir efsanesidir. Sayın Demirel’in ve diğerlerinin geçmişte köylere yaptığı yollar ve diğer altyapı, köylüler dışında kimse tarafından görülmemiştir. AK Parti’nin yaptığı duble yollar ve diğer hizmetler görünürlüğü yüksek hizmetlerdir. Ayrıca AK Parti, hizmetlerinin propagandasını çok başarılı bir biçimde yaparak ve başarısızlıklarını gizleyerek ekonomik alanda vazgeçilmez iktidar imajını yaratabilmiştir. AK Parti yönetiminin yaptığı en büyük hata ise ekonomik başarıda hukukun üstünlüğünün, adil siyasi rekabetin ve özgürlüklerin önemini kavrayamamış olmasıdır. Aslında AK Parti, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi, özgürlükleri, yasakları, yolsuzluğu, yoksulluğu kendi çıkarlarına göre

tanımlayarak ekonomik başarının temel koşullarını ortadan kaldırmıştır. Belki de işlenen günahlar onu bu şekilde davranmaya mecbur etmiştir. -‘Paralel’ iddiasıyla devlette yaşanan tasfiyenin mahiyeti nedir? Ben bugüne kadar “paralel” iddiası araştırılmasın veya hafife alınsın diyen birine rastlamadım. Ancak bu iddianın ortaya çıkış zamanı ve kullanılan mücadele yöntemleri kamuoyunun büyük bir kısmının bu olaya destek vermesini zorlaştırmaktadır. Ben bugüne kadar “paralel” iddiası ile ilgili olarak yapılanların hedeften çok devlete, millete ve bizzat AK Parti’ye zarar verdiğini düşünüyorum. Devlet en zor koşullarda bile hukuk dışına çıkmaz ise milletin desteğini hak eder. -Siz ‘ifade özgürlüğünün kısılması’ ile ‘yolsuzlukların artması’ arasında doğrusal bir ilişki kuruyorsunuz. Hep böyle mi olur? İleri demokrasilerde ifade özgürlüğüne birinci derecede önem verilmesinin temel nedenlerinden biri, yolsuzlukları engellemede en önemli ve etkili araçlardan biri olmasıdır. Batılı demokrasilerde yolsuzluk yapanların korkulu rüyası basın ve ifade özgürlüğüdür. Çünkü onlar yolsuzlukları ortaya çıkardığında istifa etmek ve ağır şekilde cezalandırılmak durumundadır. Yolsuzlukların hükümetleri düşürmesi de söz konusu olabilir. Hiçbir ileri demokraside yolsuzluk iddiaları “darbe veya kumpas” olarak tanımlanıp hafife alınamaz veya örtbas edilemez. Şüphesiz ifade özgürlüğü siyasette adil rekabetin de olmazsa olmaz koşuludur. -Sizde nasıl bir Erdoğan profili var? Fiilî duruma ve söylemlere bakarak Türk tipi başkanlık sistemi dendiğinde ne anlıyorsunuz? Başkanlık sisteminin Erdoğan odaklı tartışılması hatalıdır. Daha da önemlisi başkanlık sistemine geçilmeli mi geçişmemeli mi tartışması da abesle iştigaldir. Çünkü başkanlık sistemi tam bir diktatörlük, yarı diktatörlük veya mükemmel demokrasi biçiminde oluşturulabilir. Türkiye’de tartışma nasıl bir başkanlık olmalı konusunda yapılmamaktadır. Çünkü istenilen başkanlık veya “Türk tipi başkanlık” ileri demokrasiyi hedefleyen bir başkanlık değildir. Amiyane tabirle Türkiye’de cumhurbaşkanımızın ve hükümetin aşırı yetkileri var, bunları nasıl kısıtlarız diyen kimse yoktur. -Görmüş geçirmiş birisi olarak Yeni Türkiye ‘eskisini’ aratır hâlde mi yoksa ‘Eski yeni aynı şey’ mi diyorsunuz? Eski ve yeni Türkiye kavramları tarihî referansı olan kavramlar olarak tartışılmamalıdır. 2015 Türkiye’sinin 1940-1960 veya 1990, hatta 2010 Türkiye’sinden daha iyi bir Türkiye olması bir başarı olarak kabul edilemez. Yeni Türkiye kavramı her şeyden önce kökleri Osmanlı’ya kadar uzanan bir zihniyet değişimini ifade etmektedir. Dolayısıyla bu dönüşüm ve değişim tek başına kimsenin eseri değildir. Normal olanı Türkiye’nin her geçen gün bu zihniyet devriminde daha ileri bir aşamaya ulaşmasıdır. Siz yeni Türkiye diye eski zihniyetin bile gerisine giderseniz, bu ülkeye çok büyük bir kötülük yapmış olursunuz. Ancak Türkiye geçmişte olduğu gibi atılan geri adımları mutlaka fazlasıyla telafi edecektir. -Bank Asya olayı ve hükümetin iş dünyası üzerinde kurduğu (rekabet şartlarını kendine yakın olanlar lehine değiştirdiği) baskı ve ‘şeytanlaştırma’ için ne dersiniz? Bunun ekonomiye yansıması ne olur? Bank Asya olayı Türkiye’de ekonomi tarihine geçecek büyük bir skandaldır. Şayet bu banka belki de dünyanın en sağlam bankası olmamış olsaydı, yapılanlar Türkiye’de büyük bir finansal krizin ve felaketin tetikleyicisi olabilirdi. Hükümetin bir kısım iş dünyasına karşı takındığı dışlayıcı, kayırmacı, ayrımcı ve “haddini bildirici” tutum, ileri demokrasilerde hiçbir hükümetin onda birini bile yapmaya cesaret edemeyeceği boyutlara ulaşmıştır. Bu yaklaşım Türkiye’ye orta ve uzun vadede on milyarlarca dolar

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

GÜLEN CEMAATİ VİZYON REKABETİNİN İLK ÖNEMLİ ÖRNEĞİDİR -Vizyon rekabeti kavramı çerçevesinde Gülen Hareketi ve AK Parti çevresinde yaşanan tartışmayı nasıl ele alırsınız? Daha doğrusu ele alınabilir mi? Bana göre bir ülke için en büyük tehlike, tek bir adamın emredici vizyonunun boyunduruğuna girmektir. Benim savunduğum dünyada en iyi ekonomik, sosyal ve siyasal sistem “bireysel vizyon oluşturma özgürlüğü”nün ve kapasitesinin en üst düzeyde gelişebildiği sistemdir. Böyle bir sistemde liderlerin görevi insanlara kendi vizyonunu empoze etmek veya onlara yol göstermek değil, onların yolunu açmaktır.

Yani en iyi lider vizyonu emredici veya yol gösterici vizyon değil, yol açıcı vizyondur. Benim yıllar önce Vizyon Rekabeti adlı kitabımda değindiğim gibi Türkiye’de Gülen Cemaati bireysel vizyon oluşturma özgürlüğünün ve vizyon rekabetinin ilk ve en önemli örneğini vermiştir. Hayrettin Karaca’nın “On milyar meşe” vizyonu da Türkiye’de ilk bireysel vizyon örneklerindendir. Sorduğunuz esas soruya gelince şüphesiz bu konu benim detaylarına hâkim olamadığım bir konudur. Ancak AK Parti liderliğinin vizyon rekabetine açık olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

zarar verebilecek niteliktedir. Bu zararların en büyük özelliği görünmez “hayalet” zararlar niteliğinde olmasıdır. Tek teselli AK Parti içinde bunun farkında olan insanların hâlâ var olmasıdır. -Yabancı büyük şirketler ayrılıyor ve Türk yatırımcı yatırımını dışarıya kaydırıyor. Uluslararası teamüller ve rekabet koşulları açısından bu durum ne söylüyor size? Türkiye’nin “en az özgür ülkeler” statüsüne düşürülmesi şüphesiz bazı görünür ve görünmez ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Bazı yabancıların Türkiye’den ayrılması ve Türk yatırımcıların yatırımlarını dışarıya kaydırması bu kayıpların görünen küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Türkiye’nin en büyük kaybı orta ve uzun vadede çekebileceği yabancı sermaye miktarında olacaktır. Diğer önemli bir husus, “az özgür” ülkelere daha çok spekülatif karakterli yabancı sermayenin rağbet etmesidir. Türkiye, son birkaç yıldır “hukuki açıdan öngörülemez” ve hak aranamaz bir ülke görünümü kazanmıştır. Ayrıca liderlerin sürekli olarak dış dünyayı komploculukla ve Türkiye’yi kıskanmakla suçlaması, bu ülkelerdeki iş dünyasını Türkiye’den uzaklaştırıcı etkiler yapmaktadır. Dünyada pek çok ülke maalesef Türkiye’yi güvenilir ve aynı değerleri paylaşan bir partner olarak görmemeye başladı. 21. yüzyılda bir ülkenin dış iş dünyasındaki güvenilirliği en büyük hazinesi. Türkiye maalesef bu hazineyi kendi elleriyle çarçur etmekte. Tek dileğimiz şayet çok geç kalınmamışsa ülkemize büyük zararlar veren bu yanlışlardan bir an önce dönülmesidir. -Rekabet koşulları açısından durum nedir? Vahimdir. Hükümetin herkesin gözü

önünde iş dünyasında büyük ayrımcılıklar yapması, “kötünün iyiye tercihine” yol açabilen ve tüm topluma zarar veren bir rekabet ihlalidir. Adil rekabetin olmadığı yerde yolsuzluğun artması da kaçınılmazdır. Çünkü bir kısım özel sektörümüz devlet yetkilileri kendisini ödüllendirdiğinde bir bedel ödemek durumunda olduğunu çok iyi bilir. -AK Partililerin gidişattan rahatsız olup konuşamamasını ya da dost meclislerinde konuşmasını nasıl yorumluyorsunuz? Onlar da mı korkuyorlar başımıza bir şey gelir diye? Yolsuzluk iddiaları oylandığı zaman AK Parti’nin verdiği fire önemli bir rahatsız kitlesi olduğunu gösteriyor. Ancak Meclis dışında olup da rahatsız olanların oranı daha yüksek olabilir. Gidişattan rahatsız olan çok sayıda AK Partili olduğu kadar, bu durumu fırsat bilerek “kraldan fazla kralcılık yaparak” prim toplamak isteyen AK Partililer de var. Rahatsız olanlar bu menfaatçi kitlenin daha fazla prim yapmasını engellemek için sesini çıkarmıyor olabilirler. Ayrıca bugüne kadar eleştirenlerin nasıl cezalandırıldığı, fanatiklerin de nasıl ödüllendirildiği herkes tarafından görüldüğü için “irrasyonel bir çıkış” yapılmak istenmiyor olabilir. AK Parti’deki bu sessiz kitlenin varlığı, muhtemelen durumu daha da kötü bir noktaya taşımak isteyen liderleri tedbiren daha dikkatli davranmaya itiyor olabilir. Belki de en büyük çoğunluk ağır propaganda altında gidişatın vahametini anlamayanlardan oluşuyor. AK Parti yönetiminin de en büyük endişesi bu kitlenin durumun vahametini kavramasıdır. Bu nedenle her türlü muhalif sesi bastırmak istiyorlar. Yani asıl korkanlar da onlar oluyor.


30GÜNDEM

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

GY V B A Ş K A N I M U S TA FA Y E Ş I L ' D E N ' K A S E T ' I F T I R A L A R I N A S E R T C E VA P :

Kaset tek bir zümrenin işine yarıyor FARUK ALAN, DERVİŞ GENÇ

1Mustafa Yeşil, Samanyolu Haber'de

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı

ekranlara gelen Gündem Özel programının konuğu oldu. Şemsettin Efe'nin sorularına cevaplayan Yeşil, son dönemde hükümete yakın medya kanallarında kendisi hakkında ortaya atılan iftiralara cevap verdi. Samanyolu Haber Televizyonu’nda yayınlanan Şemsettin Efe’nin sunduğu “Gündem Özel” programına katılan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil hakkında ortaya atılan iddialara cevap verdi. Gazeteciler Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil şunları söyledi;

YAKIN TARİHİMİZDE BU DENLİ KUTUPLAŞMA YAŞANMADI Hatırlayın her bir yalan atılıyor. O yalan boş çıkıyor fos çıkıyor. Fakat her gün o yalanı tekrar ediyorlar. Sürekli neden? Her gün onların diyeceklerine inanmaya hazır bir taban var. Ve o tabanlarını koruma altına alma, o tabanlarını ki kendilerini iktidara taşıyacak miktardaki tabandır bu. Fakat bunun karşısında kaybeden nedir? Biz iktidarda olalım Türkiye’nin neleri kaybettiği meselesi hiç önemli değil. Ve sizin belki bakım bizim yakın tarihimi itibariyle söyleyelim. Toplumsal tabanımızda bu denli yaşanmamış bir kutuplaşma, ötekileştirme, düşmanlaştırma ve belli zümreleri şeytanlaştırma örneği yakın tarihimizde yalanmamıştır. Üzülerek söyleyelim.

KASET MESELESİ TEK BİR ZÜMRENİN İŞİNE YARIYOR Bu ülkede iki yıldan beri kasetler konuşulur, kaset meseleleri üzerinden rantlar elde edilir. Sadece şunu soralım kaset meselesi yüzünden CHP mağdurdur, MHP mağdurdur, hizmet mağdurdur, belli kişiler mağdurdur. Kaset olayında mağdur olmayan tek yer var AKP. Kaset meselesini en çok kullanıp, seçim meydanlarında kalkıpta onun da kaseti var bunun da kaseti var diyen arkasından ne özeli genel genel diyerek seçime malzeme yapan hafif bir muhalefet sesi çıktığı zaman da onun da kaseti var onun için öyle konuşuyor ithamıyla, tehditiyle susturulan insanlara bakıldığı zaman bu kaset bir tek zümrenin işine yarıyor. Kasetlerin içeriğini bilenler kasetlerin nerede çekildiğini de bilir. Dolayısıyla MHP'nin yakın zamanda etrafında 8-10 tane insan gitti. Güçlü olmayan bir MHP, güçlü olmayan bir Chp, genelde güçlü olmayan bir muhalefet çok şey ifade ediyor. Tek parti kalmanıza ve rakiplerin zayıflığı da sürekli bir iktidar alternatifinin güçlü olarak sizin yanınızda olmasını temin eder. Kasetten dolayı bu kadar mağdur olmuş bir hizmetin kaset üzerindeki iftiralarıyla ilgili ortaya konulmuş bir tek delilleri yok. Ama izleri takip ettiğinizde bu kaset adresinin nereye kadar çıkacağını rahatlıklar takip edildiğini de ortaya çıkacaktır.

KASET YOK DİYORUM İSPATLA DİYORLAR Sıkıntıya gelince Cumhurbaşkanı Erdoğan beraatı zimmet asıldır diye bir kavram kullanır. Yani kişilerin masumiyeti haklarındaki delillerle ispatlanıncaya kadar devam eder. Kişinin suçsuzluğu asıldır delil varsa suçlarsınız. Türkiye'de mekanizma nasıl çalışıyor biliyor musunuz? Birisi diyor ki ekrandan “Bir kadına yakışmayacak görüntüler var diyor?” bir kasetten bahsediyor. Arkasından yutamayacağı bir lokma olduğunu anlayınca viraj alıyor bunu ben reddettim diyor. Sen reddettin de içeriğini nereden bildin. Bir kadına yakışmayacak görüntüleri olduğunu söylüyorsun, sen reddettiğin bir

kasetin içeriğini nereden biliyorsun. Sonra kaseti filan bana verdi diyor. Ve arkasından da savcılık soruşturma açıyor. Peki soruşturmanın nereden başlaması gerekiyor. Soruşturma benimle ilgili açılıyor ve ben kasetin olmadığını ispatlamak durumundayım. Hukukta bir kaide vardır. Delil iddia edene aittir. Siz kaset var diyorsanız kaseti ispatlamak durumundasınız. Ben kaset var demiyorum ki kaset yok diyorum bana o zaman yokluğunu ispatla gibi bir iddiayla dava açılamaz. En basit hukuk normları içerisinde iddiada bulunandan delil talep edilir. Soruşturma Meral Akşener Hanımın yaptığı gibi iddia edene açılır. Meral Hanım gerekeni yaptı ekrandaki 3 kişi hakkında dava açtı. Ben de hem ceza davası hem de 50 bin liralık manevi tazminat davası açtım. Eğer hukuk bu süreçte kendi normları içerisinde devam ederse neticenin ne olacağı çok açık. Asıl merak ettiğim kaset var diyen bu insanın bu iddiasını neyle ispat edeceği ve bunu üstüne kalkıp ta benimle nasıl irtibatlandıracağı.

VAKTİMİZİ ENERJİMİZİ BURALARDA HARCAMAK İSTEMİYORUZ İşin doğrusu hizmet dediğiniz zaman kayıkçı kavgası gibi basit şeylerin içerisinde zaman harcamak istemiyoruz. Vaktimizi enerjimizi buralarda harcamak istemiyoruz. Ama üzüldüğümüz bir nokta var Türkiye etrafında o kadar büyük fırsatları kendiyle boğuşarak enerjisini buralara harcayarak kaçırıyor ki Uluslararası arenada çok önemli fırsatları kaçırdığımızın bile farkında değiliz. Bizim kendini tüketmeye doğru giden her şeyi sıfırlarken nihayetinde kendini sıfırlayan bu çarpık zihniyet ve yanlış siyasal hareketin kavgaların içerisine girmek istemiyoruz. Hizmet bugün 170 ülkede faaliyet gösteriyor.

McCARTHY DÖNEMİ ÜLKEMİZDE YAŞANIYOR GYV, son 20 yıldan bu yana toplumsal birliğe, uzlaşı kültürüne ve topyekûn evrensel yapı içerisinde de barışa hizmet eden bir kurum. Kendini iftira, bölmeye kendinden olmayanları yok etmeye kilitlenmiş olan bir zihniyet ve bir anlayışın, herkesi kucaklayan bir yapıya, barış diyen bir anlayışa, toplumsal yapıda uzlaşıyı destekleyen bir aksiyon ve harekete herhalde tahammül etmesi beklenemez. Onun dediği şartlarda, ölçülerde ve ilkelerde değilseniz siz artık onun için ötekisiniz. Hem de yaşaması gerekli olan bir öteki değil bir ötekisiniz. Biz bu zihniyetin ortaçağda kaldığını düşünüyorduk. Maalesef bu zihniyetin bizim ülkemizde bir kez daha hortlamış olduğunu görüyoruz. Üzülerek söyleyelim ki McCarthy dönemi bizim ülkemizde bir kez daha yaşanıyor.

Peki neden vakıf bu noktada hedef olarak seçildi, çirkin bir iftirayla nazara verildi? Bakılırsa belki şunu görmek mümkün. Orada ekrana çıkan.. Ben ona ekran müfterisi diyorum artık. Sadece işi iftira atmak olan başka hiçbir fonksiyonu ve vazifesi olmayan birtakım kiralık ağızlar, kalemler, simaların son dönemin izleri olarak tarihe geçeceklerini düşünüyorum. Meral hanım gibi ömrünü iffetiyle yaşamış olan bir kimse üzerinden 50 yıl iffetiyle yaşamış bir hareket, ekran müfterileri tarafından lekelenmek istendi. Aslında muhalefeti ama muhalefetin her çeşidini sadece siyasal zeminde olanları değil sivil yapının içerisinde de muhalif bütün kesimleri yok etme hedefi böyle çalışan bir mekanizma var. Bunun içerisinde hem siyasal muhalefeti hem sivil yapıyı yıpratma var bu tek hadisede. Artık sözüm ona hâkimiyet ve güç bizde anlayışıyla hem çok nobranca hem çok nezaket kuralları tamamen kaybolmuş aleni, açık ve destursuz bir şekilde bu işler icra ediliyor. Orada dikkat edilirse Meral Hanım üzerinden bir kadının üzerinden kopartılmak istenen hadise aslında bir kaset furyası açısından bakıldığında ilk değil. Geçmişten bu yapılıyor.

HERKESİN KASEDİ VAR DEDİLER Hâlbuki bakılsa kaset meselesini ağzından düşürmeyen, muhalif ses veren herkesi ‘Kaseti var’ tabiriyle tehdit eden ve dolayısıyla hemen hemen Türkiye’de; TÜSİAD başkanının, Genelkurmay Başkanı’nın, Kılıçdaroğlu’nun kaseti var dendi. Kendi içerisinden hafif muhalif yazı yazan yazarlar için kaseti var dendi. Şimdi bu kadar geniş kaset arşivine sahip olan kişi acaba niye kendine sorulmaz ve denmez ki; ‘Yahu sen bu kadar çok farklı insanların kasetlerinin olduğunu bildiğine göre bu kasetlerin yerini de biliyorsundur. Bu kasetleri çekenleri de biliyorsundur diyerek bunlara sorulması gerekir. Latif efendinin ekranlarda kalkıp da ‘Onun da kaseti var. Bir kadına yakışmayacak çirkin görüntüleri var.’ Kayıtları bugün arşivde herkes tekrar izleyebilir. Aslında bunları söylerken kurgulanmış bir stratejinin adım adım uygulandığını görüyoruz. Merak hanım gibi iffetli bir kadının üzerinden yine iffetle yaşamış bir hareketi çamurlayarak kendi çamur ortamlarında nezih ve temiz bir kimsenin kalmaması hedefiyle hareket edildiği ortada.

İFTİRA ATILIP SONRA SORUŞTURMA BAŞLATILIYOR Bir diğer noktada şu. GYV’yi ister mali olarak ister faaliyetleri itibariyle kontrol edin siz onu hiçbir zaman eğer birazcık hukuk çerçevesinde kaldığınız takdirde yapacağınız

çok fazla bir şey yok. Fakat terör örgütü gibi bir faaliyet kapsamı içerisine almak gibi bir hedefinin barsa ki bu çirkin iftirasının biraz da hedefi bu. Hani kasetler organize edilmiş o organize ekibin birazı vakfa bağlantılı hale getiriliyor ve bunun üzerinden bir terör örgütü soruşturması kapsamına giden acaba bir yok bulabilir miyiz gayretinin olduğunu görüyorsunuz. Eğer ülkede hukuk işlese bunlar tam bir komedi. Yani birileri iftira atacak sonra bunun arkasından savcılar soruşturma yapacak sonra onun üzerinden terör örgütü bağlantılarıyla ilgili bir iddianame hazırlanacak. Bu fevkalade trajikomik bir manzara. Bu neyi hatırlatıyor bize. 17-25 Aralık yolsuzluk sürecinin ardından başlayan süreçte proje mahkemelerin mevcut olacağını, bunun için yargının dizayn edileceğini, ondan sonra yüzlerce binlerce dava açılacağı meselesini unutmayalım. Yani süreç aslında tam bir kurgu süreci olarak yaşanıyor şuanda. Ortada bir suç var bu suçun hukukta karşılığı yok. Suçlanmak istenenlerle alakalı yargının sağı solu çekilerek ki; proje mahkemelerin en temel hedefleri suçlamak istediğinizi suçlayıp, yargılayıp cezalandırma maksatlı kurulmuş mahkemeler. Hakimlikler. Hiçbir zaman bir hakikatin ortaya çıkması meselesi değil. Sürekli olarak perde gerisinde çirkinliklerin, yolsuzlukların, karanlık işlerin ve hukuksuzlukların kapatılmasına dönük kamuoyunun önünde sürekli bir şeylerin gündem edilmesi lazım. 17 Aralık’tan bu yana yaklaşık 2 yıldan bu yana havuz medyasının her gün sürekli farklı farklı iftiralarla o ekranları doldurma gayretini nasıl çırpındığını görürsünüz. Ekranda sürekli bir yalan, iftira, karalamanın hikayesi ve senaryosuyla ekranlar sürekli dolu ve kamuoyunda belli bir zümre de maalesef perdelenen ve kapatılmak istenen birtakım gerçekleri bu uydurulan yalan ve iftiralar üzerinden anlaması ve algılaması engellenen bir gayret içerisinde olduğunu görüyoruz. Sürece baktığınızda 2012 yılında AK Parti’nin İstanbul il teşkilat başkanı Aziz Babuşcu’nun bir konuşması vardı. O konuşma aslında bir ciddi rota değişikliğinin başladığının göstergesiydi. Çünkü şöyle bir tabiri vardı; ‘Biz bir döneme kadar partnerlerimizle eski dönemin enkaz ve kalıntılarını temizlemek için onlarla birlikte hareket ettik. Fakat enkaz dönemini tasfiye bitmiştir. Şimdi yeni bir süreç başlamıştır. Demek ki onların Yeni Türkiye diye tabir ettikleri bir dönemi artık tek başımıza yalnız inşa edeceğiz.” Tabi bu Yeni Türkiye’nin inşasında farklı düşüncelere, farklı seslere, farklı mütalaaya, farklı anlayışa yer tok. Onun böyle olduğunu anlıyoruz. Ve dolayısıyla farklılıkları kucaklayan Hizmet Hareketi, farklılık istemeyen bir zihniyet için en büyük engel. İlk önce bu cümleleri duyanlar ‘ liberallerle, sosyal demokratlarla ve Alevi kesimler aralarını ayırıyorlar.’ gibi bir anlayış belki akla ilk geldi ama. Fakat biz 2013’teki yayınladığımız o kamuoyu açıklamasında bir noktaya dikkat çektik. Çünkü o dönemin başbakanı büyükelçilerle yaptığı toplantılarda zihni bir hazırlığını aslında deşifre etti. Üç dört polis ve bir savcıyla Hizmet Hareketi’nin terör örgütü ilan edileceğine dikkat çekti. Sene 2013. Demek ki artık geriye dönük baktığınızda sizin yaşadığınız, sizin gördüğünüz her ne varsa hedefi çizilmiş olan o terör örgütü ilan edilme stratejisine uygun olarak hep altyapı doldurma, bunun için raylar oluşturma ve o hedefe taşıyacak her türlü kurgunun ve senaryonun teşkil edilmesinden ibaret olduğunu görüyorsunuz artık. Yani bu birtakım kaset meselesi olabilir, şahsınızı yıpratmaya yönelik birtakım iftiralar olabilir.


20 - 26 MAYIS 2015

“MERAL AKŞENER İFTİRASI” KURSAKLARDA KALDI AKP iktidarı yanlısı aHaber televizyonunda Latif Erdoğan ve Cemil Barlas’ın, eski İçişleri Bakanı ve MHP Milletvekili Meral Akşener’i ‘uygunsuz kaseti bulunmakla’ itham etmesi ve buna Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil’in adını da karıştırması geçtiğimiz haftanın en tartışılan konularından biriydi. Akşener’in 28 Şubat döneminde askerlere sergilediği duruşun benzerini yinelemesiyle iftiranın sahipleri geri adım atmak zorunda kaldı. (Eşi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile birlikte) Emine Erdoğan, Hayrunnisa Gül, Sare Davutoğlu’nun tepki koymada (o da telefonla aramak kaydıyla) gecikmesi dikkatlerden kaçmadı. Üstelik bayan vekil, canlı yayınlarda bizzat isimlerini vermesi ve birkaç söz beklediğini söylemesine rağmen… 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, cuma namazı çıkışı gazetecilere “Çok fazla dikkate alınacak şeyler değil. Meral Hanım’ı herkes bilir. Çok saygı değer bir hanımefendidir. Çok eski arkadaşımızdır. Herkes gibi ben de üzüldüm. Yeri geldiğinde mert olduğunu da herkes bilir. Çok takmamak lazım, kimse inanmamıştır.” diye konuştu.

ALİ BULAÇ: MÜSADERE, CAHİLİYE DÖNEMİNE GERİ DÖNÜŞ “Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.” İngiltere’de 1215’te imzalanan Magna Carta’nın 39’uncu maddesinden bu ifadeler. İşte o yüzden, “21’inci Yüzyıl’da müsadereye başvurmak Batılı demokratik haklar teorisi açısından bizi 800 sene geriye iter.” diyor, Ali Bulaç. Zaman’daki makalesinde (14 Mayıs 2015) altını çiziyor ki, “Müsadere, İslam dininin getirdiği hukuki güvenceler açısından da cahiliye dönemine geri dönüş. Muhaliftir diye bir şahsın veya bir grubun mal varlığına el koymak “cahiliye âdetidir”. Ve şu bilgileri aktarıyor peşi sıra: “İslam Münzel Şeriat’ın hükümlerini dikkatle incelediğimizde nihai ve asli maksadı itibarıyla ‘dini, cani, malı, aklı ve nesli’ korumak üzere indirildiğini, temel hükümlere dayalı yapılmış içtihatların tümünün de bu beş maksada hizmet ettiğini görürüz. Emek, miras, hibe, vasiyet, diyet, mehir, zekât vb. yollarla edinilmiş mal ve kıymetler kişinin mülküdür. Devletin meşru çerçevede ve miktarda vergi toplamasının dışında yönetilenlerden başka maddi-mali talepte bulunma yetkisi yoktur.” Vergilerin neye harcanabileceğine dair de şunları kaydediyor Bulaç: “Harcama yerleri arasında milyarlarca liralık saray yaptırma, bakanların ve bürokratların binmesi için milyonluk makam arabaları satın alma yer almaz. Devlet başkanları basit memurlardır, takdir edilmiş maaşlarını alırlar, örnek alacakları şahsiyetler en yüksek derecede Hz. Peygamber (sas), halifeler içinde de Hz. Ömer’dir (ra). Kendi keyiflerince yasa yapıp hukuku bir cezalandırma aracı olarak kullanamazlar.”

“28 Şubat süreci bütün alçaklığına rağmen şimdikinden daha onurluydu.”

MUSTAFA KAMALAK Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı

“Hâlâ Türklerin deve üzerinde gezdiklerini sanan insanlarla dolu burası.”

MEHMET SALİH GAYGUSUZ Türkiye’den 1972’de göç ettiği İngiltere’deki St. Albans şehrinin yeni belediye başkanı

“Bildiklerimden çok korkuyorlar; bunun için iftira ve algı operasyonlarıyla susturmak istiyorlar.”

ÖMER ALTIPARMAK Emniyet İstihbarat eski Daire Başkanı

“Son iki yıldaki gibi feci bir dönem yaşamadım. Allah beterinden saklasın.”

Bekir Bozdağ

MAVİ MARMARA KIRMIZI BÜLTENİ 17 KASIM’DAN BERİ SUMEN ALTI Dışişleri Bakanlığı’nın Mavi Marmara davasına ilişkin kırmızı bültenle alakalı cevabı, 17 Kasım 2014’te Adalet Bakanlığı’na iletildi ve aynı dönemin Bakanı Bekir Bozdağ’ın eline ulaştı. Ama hâlâ İstanbul 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararın gereği yerine getirilmiş değil. 31 Mayıs 2010’da İsrail ordusu tarafından insani yardım amacıyla Filistin’e giden Mavi Marmara gemisine yapılan ve 10 Türk’ün öldürüldüğü silahlı saldırının Türkiye’deki yargı sürecine ait söz konusu bülten. 7’nci Ağır Ceza’nın İsrail’in o sıradaki Genelkurmay Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin, Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi’nin

yakalanmasına hükmetmişti 2014’ün 26 Mayıs’ında. Kırmızı bülten çıkarılmasını istemişti bu isimler hakkında. Mahkemenin talebi 17 Haziran 2014’te Adalet Bakanlığı’na iletilmişti. Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler’in o sıradaki Genel Müdürü Nurdan Okur’un söylediğine göre, dosya ivedilikle Bakan Bozdağ’a arz edilmişti. Bozdağ’ın direktifleriyle 19 Haziran 2014’te Dışişleri Bakanlığı’ndan görüş sorulmuştu. Dışişleri cevabını tam 5 ay sonra yani 17 Kasım’da Adalet Bakanlığı’na gönderdi. Sözün kısası yaklaşık bir yıldır belge iki bakanlık arasında gezip dolaşıyor. AK Parti iktidarı açıkça İsrail aleyhindeki kırmızı bülten işlemini oyalıyor. 7’nci Ağır Ceza, 12 Mart 2015’te gemide keşif yönünde karar almıştı.

ÖZDEMİROĞLU: YAT, KAT ÜÇ GÜNDE YOK OLUR GİDER!

CENGİZ ÇANDAR Gazeteci-yazar

Duayen müzisyenlerimizden Attila Özdemiroğlu, Milliyet’ten Songül Hatısaru’ya (11 Mayıs 2015) “800 metrekarelik, içinde bahçesi, havuzu, özel stüdyomun olduğu evim oldu. Gerçek

değer insanın üzerinde taşıdıklarıdır. Şu anda evim de yok arabam da.” diyor. “Çocuklarınıza bir şey bırakmayacaksınız o halde.” sualine cevabıysa şöyle: “Yat, kat üç günde yok olur gider. Onları yaşama karşı


ÖZGÜR MEDYAYI SUSTURMA ÇABASINA TEPKİ YAĞIYOR

GÜNDEM 3203GÜNDEM

Tek tip yargdan sonra Halkın haber alma Tektip tip yargdan sonra tek medya istiyorlar özgürlüğünü yok ediyorlar 20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

M E D YA K U R U L U Ş L A R I N D A N B Ü Y Ü K T E P K I :

ÖZGÜR MEDYAYI SUSTURMA ÇABASINA TEPKİ YAĞIYOR

tek tip medya istiyorlar

Ankara Savcısı Serdar Coşkun’un seçimlere 3 hafta kala Ulaştırma Bakanlığı’na yasalara aykırı olarak ‘muhalif medyayı susturma talimatı’ gönderdiği ortaya çıktı.

Ankara Savcs Serdar Coşkun’un seçimlere 3 hafta kala Ulaştrma Bakanlğ’na yasalara aykr olarak ‘muhalif BIRINCI SAYFADAN DEVAM medyay Ankara Savcs Serdar Coşsusturma talimat’ gönderdiği orkun’un seçimlere 3 hafta kala tayaBu,çkt. Kamuoyundan büyük halkın haber özgürlüğünün yok Ulaştrma Bakanlğ’na yasalara tepki çeken ve şaşknlkla karşlasayılması anlamına gelir aykr olarak ‘muhalif medyay nan skandal talimat, muhalefetin susturma talimat’ gönderdiği orBasın Konseyi Başkanı Pınar Türenç: Bu sesini duyuran televizyon, radyo taya çkt. Kamuoyundan büyük uygulamanın yaşama geçmeyeceğini umutepki çeken ve şaşknlklabu karşlayorum. Çünkü demokrasilerde tür ifade ve internet sitelerinin iletişim nan skandal talimat, muhalefetin kısıtlayıcı önlemlerin hiçbir ülkeye fayda altyaplarn kapatmay hedeflisesini duyuran televizyon, radyo sağlamadığını, sisteme de fayda sağlamayor. önce Anayasa’ya aykr ve Daha internet sitelerinin iletişim dığını gördük. Basın ve ifade özgürlüğünü şekilde vatandaşlarn fişlenmesi altyaplarn hedefliaykırı buluyorum.kapatmay Halkın haber alma özgüryor. Daha önce Anayasa’ya aykr lüğünün yok gündeme sayılması anlamına bu. talimatyla gelen gelir Savc şekilde vatandaşlarn fişlenmesi Bunun içintek de tip bu tür yasaklamalarla hiçbir Coşkun, medyay hedefleyere varılmaz. gündeme Hukuki açıdan da mümkün talimatyla gelen Savc yen son girişimiyle Anayasa’nn değil. Avrupa de gerçek Coşkun, tekdemokrasilerinde tip medyay hedefle30’uncu ediyor. demokrasilerde de bu türihlal yasakların uyguyen sonmaddesini girişimiyle Anayasa’nn lanması mümkün değil. Ama tabii gerçek 30’uncu susturma maddesini ihlal ediyor. Medyay girişimine bademokrasilerde. Medyay girişimine basn mesleksusturma kuruluşlarndan tepki snYarın meslek kuruluşlarndan tepki başkalarını cezalandırabilirler yağd. Tepkiler özetle şöyle: yağd. Tepkiler özetle şöyle:

-

öbür gün başka birilerini

Tek hedefleri, seçim öncesi muhalefeti bask altna almak

İzmir Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanı Tek hedefleri, Atilla Sertel: Türkiye’de basın ve ifade özseçim öncesi muhalefeti gürlüğü tarih boyunca iktidarlar tarafından çiğnendi. Asker ve darbe bask altna almakdönemlerinde de çiğnendi. Ancak son 12 yıldır Türkiye’de ÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ BAŞKANI medya ne yazık ki iktidar tarafından hem ÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ BAŞKANI AHMET ABAKAY: Ben bir yaşekillendirildi hem de böyle kendi aleyhinde znn yazldğna ihtimal vermek AHMET Ben kim böyle bircezalanyayazan, ABAKAY: çizen, konuşan varsa istemiyorum amaihtimal anlaşlyor ki bu znn yazldğna vermek dırıldı. Bu cezalandırmalar devam ediyor. da sürpriz değil. Havuz medyas Dün dost olduklarına bugün rahatlıkla istemiyorum ama anlaşlyor ki bu yetmedi bunlara, havuz yargscezalandırma yöntemini seçiyor. Yarın da değil. Havuzİktidardan medyas n sürpriz devreyecezalandırabilirler, sokuyorlar. başkalarını öbür gün başkas konuşmayacak, yazmayetmedi bunlara, havuz yargsbaşka birilerini. Yani kendilerinden olmayacak, görüşlerini açklamayacak. nyandevreye sokuyorlar. herkesi hem cezaevine İktidardan atıyorlar hem Tek kale yazılmasının kendileri oynayacaklar. de özgürce önüne geçmek başkas konuşmayacak, yazmaTürkiye’de yarg iktidara bağl istiyorlar. Hukuksuzluklarla Türkiye’deki yacak, açklamayacak. oluncagörüşlerini bu tür bir tarihe geçecek dikinsanların büyük bölümünü sindirmeyi Tek kaleuygulamalar kendileri oynayacaklar. tatörce olabiliyor başardılar. Şimdi de zulüm yapıyorlar. ne yazk ki. Tek hedefleri seçimbağl önMedya Etik Konseyi Başkanı Halit Türkiye’de yarg iktidara cesi muhalefeti nasl bask altna Esendir: Türkiye’de maalesef 17-25 Aralık olunca bu tür tarihe geçecek dikalmak. Elbette uygulamalara şu sürecinden sonrabu demokrasi ve hukuk tatörce uygulamalar olabiliyor ne ya da alınmış. bu şekilde direnen askıya Kanun devleti insanlar de askıya yazk ki.Şahsi Tek hedefleri seçim önolacaktr. Bu mal, kararlar yaalınmış. mülk alanlar, kavramlarının kn muhalefeti geleceğin sanklardr. kalmadığını görüyoruz. bittiği nokcesi naslSözün bask altna

AHMET ABAKAY

PINAR TÜRENÇ

HALİT ESENDİR

ATİLLA SERTEL

UĞUR GÜÇ

AHMET ABAKAY

PINAR TÜRENÇ

HALİT ESENDİR

ATİLLA SERTEL

UĞUR GÜÇ

ORHAN BİRGİT

NI UĞUR GÜÇ: Sadece benim sesim

ANAYASA’NIN 30’UNCU ANAYASA’NIN 30’UNCU MADDESİ DİYOR Kİ: Kanuna uygun şekilde basn işletmesi olarak

Kanuna uygun şekilde basn işletmesi olarak kurulan basmevi ve eklentileri ile basn araçlar, kurulan ve eklentileri ileve basn araçlar, suç aletibasmevi olduğu gerekçesiyle zapt müsadere suç aleti olduğu gerekçesiylealkonulamaz. zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten edilemez veya işletilmekten alkonulamaz.

Hukuki açdan da mümkün değil. Avrupa demokrasilerinde de gerçek demokrasilerde de bu tür Hukuki açdan da mümkün deyasaklarn uygulanmas mümkün tadayız. HSYK’sından başla diğer bütün ğil. Avrupa demokrasilerinde de değil. Ama tabii gerçek kurumlara kadar sanki hepsi demokraesir alınmış. gerçek demokrasilerde de bu tür silerde. Hak-hukuk kalmadı, artık herkesi susturayasaklarn uygulanmas mümkün caklar. 1971’de Türkiye’de kurulmak isteniYarn başkalarn len BaasAma rejimitabii maalesef bugün Müslüman değil. gerçek demokraolan bir partiyle yapmaya çalışıyorlar. cezalandrabilirler silerde. Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı öbürGüç: günSadece başka birilerini Uğur benim sesim duyulsun İZMİR GAZETECİLER CEMİYETİ ESKİ BAŞKAisteniliyor. Dikta rejimlerinde bile olmayan NI ATİLLA SERTEL: Türkiye’de basn ve almak. Elbette bu uygulamalara şu ifade özgürlüğü tarih boyunca ikBu, halkn haber özgürlüğünün ya da bu şekilde direnen insanlar tidarlar tarafndan çiğnendi. Asker yok saylmas anlamna gelirya- ve olacaktr. Bu kararlar alanlar, darbe dönemlerinde de çiğnenBASIN KONSEYİsanklardr. BAŞKANI PINAR TÜRENÇ: İZMİR GAZETECİLER CEMİYETİ ESKİ BAŞKAdi. Ancak son 12 yldr Türkiye’de kn geleceğin Bu uygulamann yaşama geç- NI medya ne yazk ki iktidar taraATİLLA SERTEL: Türkiye’de basn ve meyeceğini umuyorum. Çünkü değil. 17-25 Aralıkşekillendirildi 2013 tarihli yolsuzluk HANIM BÜŞRA ERDAL fndan hem hem ifade özgürlüğü tarih boyunca ik-ve demokrasilerde bu tür ifade krüşvet soruşturmalarından sonra ilkçizen, olarak de kendi aleyhinde yazan, tarafndan Asker stlayc önlemlerin hiçbir iktidar baskısı ile varsa kamuçiğnendi. ve birçok özel kuYargıda baş gösteren yeni ülkeye anlayışa tidarlar konuşan kim cezalandrld. dönemlerinde de çiğnenfayda sağlamadğn, sisteme de ve göre, medyaya ‘gaz ocağı’ muamelesi rumlardan reklamlar kesildi. Başta televizyon Budarbe cezalandrmalar devam ediyor. faydaKONSEYİ sağlamadğn gördük. Basn yapılıyor. Anayasal düşünce ve ifade özgür- di. kanalları olmak basın kuruluşlarının BASIN BAŞKANI PINAR TÜRENÇ: Dün dost olduklarna bugün rahatAncak sonüzere 12 yldr Türkiye’de ayakta durması için reklam geliri çok önemli. lüklerine dair hakların, gaz ocağı mantığıyla ve ifade özgürlüğünü aykr bululkla cezalandrma yöntemini seçiBu uygulamann yaşama geç- medya ne yazk ki iktidar taraBuna rağmenbaşkalarn bu basın kuruluşları ayakta bir düğmeyle kısılabileceği yorum. Halkn haber sanılıyor. alma özgüryor. Yarn cezalandrameyeceğini umuyorum. Çünkü hem şekillendirildi hem kaldı. Akabinde, dönemin başbakanı 31 Mart 2014 seçimleri anlamna öncesi Twit- fndan lüğünün yokyerel saylmas bilirler, öbür bizzat gün başka birilerini. demokrasilerde bu ifade kkendi aleyhinde yazan,camia çizen, meydanlarda ‘paralel’ dediği için ter’ın kararı ile tür kapatılması gelirmahkeme bu. Bunun için de bu türbunun ya- de Yani kendilerinden olmayan her“bunların gazetelerini okumayın, televizyonilk bariz örneği idi. Anayasa Mahkemesi’nin stlayc önlemlerin ülkeye konuşan saklamalarla hiçbir hiçbir yere varlmaz. varsa cezalandrld. kesi hemkim cezaevine atyorlar hem (AYM) sağlamadğn, ifade özgürlüğü kapsamında larını seyretmeyin” diye ayrımcılık ve nefret fayda sisteme “hak de Bu cezalandrmalar devam ediyor. ihlali” saydığı kararı sonrası Twitter açıldı. suçu işledi. Buna rağmen özgür basında tiraj fayda sağlamadğn gördük. Basn dost olduklarna rahatŞimdi yeni bir seçim öncesi sadece yürütme Dün ve reytingler düşmedi. Yanibugün millet sahip çıktı. ve özgürlüğünü aykr buluyöntemini seçi-ve ve ifade ona bağlı savcıların iddialarıyla ortaya lkla Bu dacezalandrma yetmedi 14 Aralık 2014’te Zaman çıkmış, somut delilihaber olmayan sözde ‘paralel’ yor. STV’ye polis başkalarn baskını yapıldı. Zaman Genel yorum. Halkn alma özgürYarn cezalandraiddiası ile muhalif medya susturulmak Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, yurtdışı lüğünün yok saylmas anlamna bilirler, öbür gün başka birilerini. isteniyor. Bu amaçla Ankara adliyesinde çıkış yasağı konularak serbest bırakılırken, gelir bu.‘Anayasal Bunun için de bu türİşlenen ya- Yani kendilerinden olmayan herkurulan Düzene Karşı STV Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, saklamalarla hiçbirbirimin yere savcısı varlmaz. hemağır cezaevine atyorlar hem Suçlar Bürosu’ isimli Serdar kesi Silivri’de şartlarda hapiste tutuluyor. Coşkun, Ulaştırma Bakanlığı’na yazdığı İşte tüm bu baskılara rağmen bu medya yazıda ‘paralel’ olarak adlandırdığı medya kuruluşları yayınlarına devam edince şu kuruluşlarının uydu yayınlarının kesilmesi anda yeni bir baskı ve susturma girişimi talimatı verdiği iddia ediliyor. var. Halk nezdinde itibar kaybedilmeyince, Türk Hava Yollar’na ait İsBu talimat, medyaya yönelik baskıda ilk okunmaya tanbul-Helsinki seferini yapan yolcu uçağ, Helsinki havalimanna indik-seyredilmeye devam edildikçe

Yarn başkalarn cezalandrabilirler öbür gün başka birilerini

de özgürce yazlmasnn önüne geçmek istiyorlar. Hukuksuzluklarla Türkiye’deki insanlarn büyük de bölümünü özgürce yazlmasnn önüne bir sindirmeyi bir şey. Diktatörün tekelinde başardbir ülkeye geçmek istiyorlar. Hukuksuzluklar. Şimdi de zulüm yapyorlar. doğru gidiyoruz. Devletin kanalları, TRT larla Türkiye’deki insanlarn büyük ve Anadolu Ajansı kendi propagandalarını bir bölümünü sindirmeyi başardyapıyor. medyası da yandaş medya Hak veHavuz hukuk kalmad, da bunu yapıyor. Vesusturacaklar kaybedilen oyların bir lar. Şimdi de zulüm yapyorlar. artk herkesi şekilde üzerini kapamak istiyorlar. Bu bize MEDYA KONSEYİ BAŞKANI HALİT ESENseçiminETİK sonrasındaki durumu da ortaya koDİR: Türkiye’de maalesef 17-25 Arayuyor. Basın özgürlüğü zaten rafa kalkmış lk sürecinden sonraüzerindeki demokrasi ve durumda. Gazeteciler baskılar hukuk askya alnmş. Kanun devleti askya alnmş. MEDYAdeETİK KONSEYİ BAŞKANIŞahsi HALİT mal, ESENmülk kavramlarnn kalmadğn DİR: Türkiye’de maalesef 17-25 Aragörüyoruz. Sözün bittiği noktadalk sürecinden sonra ve yz. HSYK’sndan başlademokrasi diğer bütün kurumlara kadar sankiKanun hepsi devesir hukuk askya alnmş. bu medya kuruluşlarına fiziki engel uygualnmş. Hak-hukuk kalmad, arleti de askya alnmş. Şahsi mal, lanması amaçlanıyor. İddiaya göre, Ankara tk herkesi susturacaklar. 1971’de mülk kavramlarnn kalmadğn Savcısı Coşkun, bu medya kuruluşlarının Türkiye’de kurulmak istenilen Baas görüyoruz. Sözün bittiği noktada“toplumumaalesef terörize ettiği ve Müslüman kutuplaşmaya rejimi bugün yol açtığı” gerekçesiyle devletediğer ait uydu bağyz. HSYK’sndan başla bütün olan bir partiyle yapmaya çalşyorlar. lantılarını kapatmayı, altyapılarının iletişime kurumlara kadar sanki hepsi esir kapatılmasını istiyor. Anayasa’nın 30’uncu Sadece benim sesim duyul-aralnmş. Hak-hukuk kalmad, maddesi çok açık, “Kanuna uygun şekilde sun isteniliyor basınherkesi işletmesi susturacaklar. olarak kurulan basımevi tk 1971’deve eklentileri ile basın araçları, suç aletiBAŞKAolduğu TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI Türkiye’de kurulmak istenilen Baas gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez rejimi maalesef alıkonulamaz.” bugün Müslüman veya işletilmekten diyor. olan bir partiyle yapmaya çalşyorlar. İletişim altyapısı kapatılmak istenen medya kuruluşları, yasal ve hukuka uygun olarak yıllardır hizmet veriyor. Yani Anayasa’ya göre işletilmesi engellenemez. Kaldı ki, “toplumu terörize etme ve kutuplaştırma” diye bir suç tanımı yoktur. Terör suçunun da tanımı TÜRKİYE GAZETECİLER BAŞKA3713 sayılı kanunun SENDİKASI 1’inci maddesinde açıklanmış; “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle” deniyor. Yani bu yöntemler olursa terör suçu oluyor. Şimdi, medya kuruluşlarının hangi yayını ‘cebir ve

Hak ve hukuk kalmad, artk herkesi susturacaklar

Savcı Anayasa’yı ihlal ediyor

FOTOĞRAF: DHA

Bu, halkn haber özgürlüğünün yok 1saylmas anlamna gelir

ĞRAF: DHA

ORHAN BİRGİT

THY uçağ köprüye çarpt

ten sonra terminale yanaşrken köprüye çarpt. Kaza sonucu uçağn ön kapsnda hasar meydana geldi. THY’nin Helsinki-İstanbul seferi iptal edildi.

Sadece benim sesim duyulsun isteniliyor

NI UĞURediyor. GÜÇ: Sadece benim sesim devam duyulsun isteniliyor. Dikta rejimduyulsun isteniliyor. Eski Basın Konseyi Dikta başkanırejimOrhan lerinde bile olmayan birşey. şey.DikDiklerinde bile olmayan Birgit: Savcının böyle bir bir şeyi yapabilmesi tatörün tekelinde birülkeye ülkeye doğru tatörün tekelinde bir doğru için ya Türkiye’de yaşamaması lazım böyle bir çağda veya Kuzeykanallar, Kore’nin savcısı gidiyoruz. Devletin TRT gidiyoruz. Devletin kanallar, TRT olması lazım. Sansür imkanı yok. Anayasa ve Anadolu Ajans kendi propave Anadolu Ajans kendi propaaçık. Anayasa yapyor. basının sansür edilemeyegandalarn Havuz medgandalarn yapyor. Havuz medceğini yazıyor. Savcının elinde sansür yas da yandaş medya dabubunu yas dakullanmak yandaş medya da bunu silahını için başvurduğu şey yapyor. Ve kaybedilen oylarn bir yazılı medyaya değilkapamak işitsel, internet, teleşekilde üzerini istiyoryapyor. Ve kaybedilen oylarn bir vizyon gibiseçimin şeylere başvurması. Savcı lar. Buvs. bize sonrasndaki şekilde üzerini kapamak istiyorbu haber karşılığında, ‘Ben aklımı peynir durumu da ortaya koyuyor. Balar. özgürlüğü Bu bize seçimin sonrasndaki ekmekle yemedim’ açıklaması yapması sn zaten rafa kalkmş lazım. Bugünkü dünyada ancak Kuzey durumu da ortaya koyuyor. Badurumda. Gazeteciler üzerindeki Kore tarafından yapılır. Herhangi bir sn savcısı özgürlüğü zaten rafa kalkmş basklar devam ediyor. cumhuriyet savcısının böyle bir durum yapdurumda. Gazeteciler üzerindeki ması mümkünKuzey değil. Hâkimler ve Savcılar Bu ancak Kore basklar devam ediyor. Yüksek Kurulu’nun savcının akıl sağlığının savcs tarafndan yerinde olduğunu kontrolyaplr atına almasını bekliyorum böyle bir şey varsa. ESKİ BASIN eğer KONSEYİ BAŞKANI ORHAN Anayasa’nın diyor BİRGİT: Savcnn30’uncu böylemaddesi bir şeyi ya-ki: Kanuna için uygun basın işletmesi pabilmesi yaşekilde Türkiye’de yaşaolarak kurulan veçağda eklentileri mamas lazmbasımevi böyle bir veyaile ESKİ araçları, BASIN KONSEYİ BAŞKANI ORHAN basın suç aleti olduğu gerekçesiyle Kuzey Kore’nin savcs olmas laBİRGİT: Savcnn böyle birAnayasa şeyi yazapt veSansür müsadere edilemez veya işletilmekzm. imkan yok. ten alıkonulamaz. pabilmesi içinbasnn ya Türkiye’de yaşaaçk. Anayasa sansür edilemeyeceğini yazyor. mamas lazm böyleSavcnn bir çağdaelinveya de bu sansür silahn kullanmak Kuzey Kore’nin savcs olmas laiçin başvurduğu şey yazl medyazm. Sansür yok. Anayasa ya değil işitsel,imkan internet, televizyon açk. Anayasa sansürSavc edilevs. gibi şeylerebasnn başvurmas. bu haber karşlğnda, ‘Ben aklm meyeceğini yazyor. Savcnn elinpeynir ekmekle yemedim’ açkde bu sansür silahn kullanmak şiddet’ kullanmaya mi, lamas yapmas giriyor? lazm. Haberler Bugünkü için başvurduğu şey yazl medyayorumlar mı,ancak yoksa diziler mi?Kore İktidara mudünyada Kuzey savya değil işitsel, televizyon halif olanların sesiniinternet, duyurmak, soruşturma cs tarafndan yaplr. Herhangi dosyalarına, haksız ve delilsiz tutuklamaları vs. gibi şeylere başvurmas. Savc bir cumhuriyet savcsnn böyle kamuoyuna sayılıyorsa, medbir yapmassuç mümkün debu durum haber duyurmak karşlğnda, ‘Ben aklm yanınHâkimler da zaten en ve başta gelen asliYüksek görevi bu. ğil. Savclar peynir ekmekle yemedim’ise açk‘Kutuplaştırma’savcnn iddiasına ilişkin kimin Kurulu’nun akl sağlğlamas yapmas lazm. Bugünkü uzmanlık alanının olduğu her seçim öncesi nn yerinde olduğunu kontrol atdünyada ancak Kuzey Kore savmeydanlara yansıyor. Bu açıdan iktidar mina almasn bekliyorum eğer böyle tinglerini yayınlamak asıl toplumu terörize bir varsa. İSTANBUL ZAMAN csşeytarafndan yaplr. Herhangi etmek ve kutuplaştırmaya giriyor. böyle bir cumhuriyet savcsnn Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bir durum yapmas mümkün de(AİHS), “herkesin görüşlerini açıklama ğil.anlatım Hâkimler ve Savclar Yüksek ve özgürlüğü”nü düzenliyor. Bu Kurulu’nun savcnn akl sağlğkonuda AİHM de, konuyla ilgili Handyside-İngiltere kararında, ifade kontrol özgürlüğünün nn yerinde olduğunu atsadece zararsız ve kayıtsızlık içeren bilgiler ve na almasn bekliyorum eğer böyle fikirler için değil, aynı zamanda şok edici veya bir şey varsa. İSTANBUL ZAMAN rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla AİHM, tüm medyanın yandaş olmak zorunda olmadığını, iktidarı rahatsız eden ya da şoke eden bilgilerin de ifade özgürlüğüne girdiğini söylüyor.

Bu ancak Kuzey Kore savcs tarafndan yaplr


33 DÜNYA

20 - 26 MAYIS 2015 ZAMAN

E R D O Ğ A N ’A A R N A V U T L U K M E C L I S I ’ N D E T A R I H I C E V A P :

1ğan'ın dün Arnavutluk'ta yaptığı "paCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdo-

ralel devlet yapılanmasına yüz vermeyin" açıklaması, "Türk okullarının kapatılması talebi" olarak algılandı. Erdoğan'ın okulları terörle ilişkilendirmesi, siyasiler arasında büyük rahatsızlık uyandırdı. İktidardaki Sosyalist Parti'nin Tiran Milletvekili Ben Blushi, "Erdoğan bizden bunu nasıl istedi, bir kardeş gibi mi, yoksa bir arkadaş gibi mi? Ama ben okul kapatın diyen bir kardeş ya da arkadaş görmedim." dedi. 'Terör örgütü' safsatasına da değinen milletvekili, "Ben şimdiye kadar insan öldürmeyen bir terör örgütü görmedim. Erdoğan'ın 'terör' dediği bu örgütün de Arnavutluk'ta bir cinayetini görmedim." ifadelerini kullandı. Konuyla ilgili olarak önceki gün Meclis'te söz alan Blushi, manifesto niteliğinde bir konuşma yaptı. Erdoğan'a çok ağır eleştiriler yönelten Blushi'nin konuyla ilgili konuşması şöyle; Nijerya Leadership gazetesinden Türk Okulu tepkisi: Erdoğan, Afrikalıları aptal zannediyor "Bugün meclis olarak kaçırılmaması gerektiğine inandığım başka bir konuyu da gündeme getirmek istiyorum. Sözüm Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü Tiran ziyareti ile ilgili... Şüphesiz bunun iyi bir ziyaret olduğunu düşünüyorum, gerekli zamanda olduğuna eminim ve şüphesiz Türk cumhurbaşkanına teşekkür etmenin tam zamanı, günü ve yeridir. Türk milletine de, Arnavut Müslüman Topluluğu'na Namazgah Camii'nin inşa etmesiyle verdiği hediyesinden ötürü teşekkür etmek isterim. Eminim ki bugünden itibaren, yani dünden, Arnavutluk'un her tarafındaki birçok Müslümanın ruhu kendini artık daha serbest hissediyor. Çünkü eninde sonunda; neredeyse 70 yıl boyunca inkar edilen camilerine sahip olabildiler. Fakat, benim düşünceme göre, biz topluca millet olarak; bunları kendi paramızla inşa etmemiz gerekmekteydi. Bizim kilise ve camilerimizi... Çünkü kilise ve camiler yollar gibi değil, köprüler gibi

Onun isteğini reddeceğiz, çünkü biz sömürge değiliz değil. Onlar manevi zenginliktir ve her millet onları kendi parasından feda ederek de yapar. Fakat bundan bağımsız olarak, bizde bu imkan yoktu ve tabi ki Türk milletini Namazgah Camii için teşekkür etmemiz lazım.

Çünkü ona göre bunları kendi siyasi rakibi finanse ediyor. Bu kabul edilemez! Ve bunun kabul edilmemesi lazım. Çünkü biz Türkiye'nin siyasi çekişmesinde taraf değiliz. Biz o çekişmede taraf değiliz ve kimse buraya gelip kendi siyasi nedenlerden dolayı rakiplerini bizden yok etmemizi isteyemez. Ben kimseyi savunmuyorum; bahsettiklerini de, bahsettiklerine karşı olanları da... Beni asla ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren; bizim karar verme özgürlüğümüzdür. Beni ilgilendiren budur.

"İNSAN ÖLDÜRMEYEN TERÖRİST GÖRMEDİM" Ben aslında başka birşey söylemek istiyorum. Bana öyle geldi ki, bu 'hediye'ye takas olarak Türk cumhurbaşkanı bir karşılık talep etti. 'Hediye' karşılık istemez! O, kendisine göre terör örgütü olan bir hareketin kapatılmasını talep etti; Türkiye'de de Arnavutluk'ta da faaliyet gösteren bir hareketi... Ve biz kimin hakkında konuştuğunu biliyoruz! Ben insan öldürmeyen terör örgütü görmedim! Ve Türk cumhurbaşkanının terörist dediği bu örgütün; Arnavutluk'ta herhangi bir cinayetini görmedik. Ve kendi çıkarları için bizden yok etmemizi istiyor. Meclis'te konuşmak istediğim konu tam da budur. Bizi, benim için kabul edilemez bir zor pozisyona bırakıyorlar. Bu bir vasallıktır! Ben bunu kabul edemem! Ve eminim ki bu meclisteki çoğu beyefendi, hanımefendi, bunu kabul edemezler.

"TÜRK SÖMÜRGESİ DEĞİLİZ" Arnavutluk sadece BM tarafından ilan edilen terör örgütleri listesini tanıyor ve iyi bir bilgiye sahiptir. Hiçbir cumhurbaşkanı, başbakan, her kim olursa olsun, Bizim ülkemizde Arnavut veya Türk olsun, terörist listesi tayin etmesi... Bu makul değil; kabul edilebilir de değil. Bu yüzden bunu reddetmemiz lazım. Reddedeceğiz; çünkü, dediğim gibi, biz Türk sömürgesi değiliz. Türk sömürgesi değiliz ve bir 'hediye' karşılığında özgürlükleri ve kendi milli gururumuzu çiğnetemeyiz.

"BİNLERCE ARNAVUT ÇOCUĞUNA YARDIM ETTİLER" Bildiğim kadarıyla, Türk cumhurbaşkanının talebi; Tiran'da bulunan birkaç okulun

"BABA GİBİ SÖYLEDİ"

kapatılmasıyla ilgili, biliyorsunuz değil mi? Okul kapatılması söz konusu... Öyle okullar ki açıldığından beri, Türkiye'de olsun Arnavutluk'ta olsun, on, on beş veya yirmi sene önce, Türk eğitiminin gururuydular ve bir anlamda, onlarca, yüzlerce, belki binlerce Arnavut çocuğuna yardım ettiler, eğitim şartlarının en perişan olduğu bu 20 yılda gerekli eğitimi almasına yardımcı oldular ve bildiğim kadarıyla, onlar asgari kriterleri yerine getirdiler: Kalite ve laiklik. Tabi ki de Arnavutluk'ta okul kapatmanın nedenleri var. Vergi ödemeyen okullar var, kabine olan okullar var, dini nefret körükleyen okullar var. Açılması için asgari şartları yerine getiremeyen okullar var, laiklik ilkesine uymayan okullar var. Bir okulu kapatmanın gerekçeleri işte bunlardır. Dün biri gelip de bir 'hediye' karşılığında bizden okul kapatmamızı talep ediyor.

Çünkü Türk cumhurbaşkanı dün gelip dedi ki 'birkaç okulu kapatmanız lazım!'. Ama bunu nasıl dedi? Bunu bir kardeş olarak mı dedi? Bir arkadaş olarak mı dedi? 'Okul kapatın!' diyen bir kardeş veya arkadaş gördünüz mü? Ben görmedim! Nasıl dedi? Bir baba gibi söyledi. Eğer bizim millet olarak bir babamız olsaydı ilk sırada eminim ki İskenderbey, ikinci sırada İsmail Kemal olurdu. Bizim Arnavutluk dışında babalarımız yok! Yani kabul edilecek bir talep değil. Kabul edilemez!

SÖMÜRGE DEĞİLİZ Yani biz diyoruz ki dünkü talep fazlaydı. Arnavutluk meclisi, Arnavutluk cumhurbaşkanı, Arnavutluk başbakanı, Arnavutluk hükümeti, bulundukları pozisyonu anladılar, ama kabul edemezler. Hiçbir şekilde kabul edemeyiz çünkü dediğim gibi Türk sömürgesi değiliz. Olamayız ve olmak istemiyoruz. Biz kimsenin sömürgesi değiliz. Kimsenin! Bu yüzden, bir çekişmenin tarafı olmamak için, demokratik veya değil, önemli değil, Türkiye'de. İnanıyorum ki bu talebi topluca reddetmenin günüdür. Ve emin olunuz ki, cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi 'Pişman olmayacaksınız'. Ve pişman olmamamız gerekiyor. Çünkü biz özgürlükleri ve kendi milli gururumuzu savunuyoruz. Hepinize teşekkür ederim."

Dün biri geldi, okul kapatmamızı istedi SELÇUK GÜLTAŞLI

1için son nefes verilinceye

Rezilliğe son yok, dibi bulmak

kadar mücadeleye devam. Afrika’dan gerekli cevap alınmıştı ama anlaşılan gerekli dersler çıkartılmamış. Bir de Arnavutça söylenmesi gerekiyormuş. ‘Dün biri geldi’ cümlesinde geçen ‘biri’ ifadesi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Adı ‘cumhurbaşkanı’ ama ne dünya ne de ülkesinde kendisine oy verenlerin dışında kimse şahsını Türkiye’nin devlet başkanı olarak görmüyor, onun da öyle bir derdi yok zaten. Yaşım çok iddialı konuşmaya mani fakat şu soruyu da sormak meşru. Hiçbir Türkiye Devleti Cumhurbaşkanı yurtdışında bu kadar aşağılanıp istiskal edilmiş midir? Yolsuzluklar, hırsızlıklar örtülsün diye şahsını ve partisini alakadar eden konuları memleket meselesi kılığına soktuğunda ‘burası Türkiye’nin sömürgesi değil’, ‘sen bizi aptal mı zannettin?’, ‘gücün yetiyorsa git bunları Avrupa Birliği üyesi ülkelerden iste’ zilletine maruz kalmış mıdır? Arnavutluk’ta sömürge valisi edasıyla konuşan Erdoğan, ‘dost ve kardeş’ ülkeyi

tehdit ediyor: ‘Açık konuşuyorum; bu örgütün yanında yer alan ülkemizin de, milletimizin de karşısına geçmiş demektir.’ Tehdit ederken, Afrika’da yaptığı hataya düşüyor ve bütün Arnavutları aptal yerine koyuyor. Yine aynı cevabı alıyor: Bizi ya aptal zannettin ya da sömürge. Belli ki Arnavut devleti, iktidar partisi milletvekili Ben Blushi’ye Erdoğan’a cevap vazifesi vermiş. Diplomatik nezakete uygunluğu açısından yerinde, mesajların sertliği yönünden ise kıvamında bir konuşma yapıyor Meclis kürsüsünden. ‘Dün biri gelip de bir hediye karşılığında bizden okul kapatmamızı talep ediyor’ diyerek konuya giriyor Arnavut milletvekili. Namazgâh Camii ile ilgili ‘Kanaatim bunları kendi paramızla inşa etmeliydik. Çünkü cami ve kiliseler, yollar, köprüler gibi değil. Bunlar manevi zenginliklerimiz, her millet kendi parasından fedakârlık yaparak bunları yapabilir. Ama bizde imkân yoktu, Namazgâh Camii için Türk milletine teşekkür etmemiz lazım.’ diye zarafetini elden bırakmadan kendi milletine de kızıyor. Ardından Erdoğan’ın bu hediyesi karşılığı bir diyet talep ettiğini, edebildiğini olanca metanetiyle gündeme getiriyor.

Şu ifadeler bu konuşmadan: “Hediye karşılıksız yapılır, karşılığı istenmez. Ben insan katletmeyen terör örgütü görmedim. Türk Cumhurbaşkanı’nın terörist dediği bu örgütün şimdiye kadar hiçbir cinayetine şahitlik etmedik. Kendi menfaatleri için bu okulları yok etmemizi istiyor. Hiçbir cumhurbaşkanın, başbakanın ya da her kim olursa olsun bizim ülkemizde Arnavut ya da Türk terör örgütü listesi hazırlaması kabul edilemez. Bu talebi reddedeceğiz çünkü biz Türkiye’nin sömürgesi değiliz. Biz Türk sömürgesi değiliz ve bir ‘hediye’ karşılığı özgürlüklerimizi ve milli gururumuzu çiğnetmeyiz. Kimse buraya gelip siyasi sebeplerle kendi rakiplerini bizden yok etmemizi talep edemez. ‘Okul kapatın’ diyen bir kardeş ya da arkadaş gördünüz mü? Ben görmedim. Bunu nasıl söyledi? Bir baba gibi söyledi. Eğer bir babaya ihtiyacımız olsaydı bu ya İskender Bey ya da İsmail Kemal olurdu. Arnavutluk dışında babalara ihtiyacımız yok. Bu talebi hiçbir şekilde kabul edemeyiz çünkü dediğim gibi Türk sömürgesi değiliz ve olmak istemiyoruz. Biz kimsenin sömürgesi değiliz, hiç kimsenin.

Bu talebi topluca reddetmeliyiz. Pişman olmayacağız.” Blushi, bu açıklamaları yaparken Arnavut medyası Erdoğan’ı çoktan ‘yalancı’ ilan etmişti bile. Ülkenin en büyük televizyon kanalı Top TV, Erdoğan’ın dönüş yolunda Arnavutluk makamlarının okulların kapatılmasına olumlu baktıklarına dair beyanlarının yalan olduğunu açıklıyor. Bir de yorum yapıyor: ‘Aynen Beyaz Saray’ın yalanlaması gibi’. Hatırlayacak olursak, Erdoğan o mahut görüşmede ABD Başkanı Barack Obama’nın Hocaefendi’nin iadesine sıcak baktığını iddia etmiş, Beyaz Saray’dan yalanlama gelmişti. Böylece Beyaz Saray’ın yalanladığı ilk Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olmuştu. Arnavutluk medyası da aynen Afrika medyası gibi Erdoğan’ın kendilerini aptal yerine koymasından rahatsız. Terörist ilan ettiği okulların kapatılmasını istedikten sonra bunların ‘kat be kat fazlasını’ kendilerinin yapacağına dair söz vermesi dikkatlerden kaçmamış. ‘Teröristin kat be kat fazlasını yapma’ sözü haliyle basında yer alıyor. Tema Gazetesi başyazarı Mero Baze, “Bunların yaptıkları terör faaliyeti ise neden devralacaks Erdoğan, Arnavutluk’tan dönerken müjdeyi vermiş, okulların kapanması 1 Eylül’den sonra hızlanacakmış. Bakalım zaman kimi yalancı çıkaracak?


YORUM 34EKONOMÝ

EKİM 2010 MAN 20 -6–12 26 MAYIS 2015 ZA­ ZAMAN

Ali Bulaç

Ali Ünal

AKP’nin cenazesi musallaya konduğunda

Kenan Evren’in cenaze töreni öğretti ki, bildiğince arttı; ahlâk ve maneviyat dehşetli insan, hakkında geleceğin, tarihin, bilhassa erozyona uğradı. Din’i temsil ve tebliğ maKabir’de ve bütün sırların ortaya döküleceği kamındaki Diyanet ve ulema takımı, büyük Mahşer’de Allah’ın vereceği hükme göre ölçüde peşlerine takıldı. DİB Başkanı, altına davranmalı. Şeflik idaresinin, DP, AP, hattâ çekilen 1 milyon TL’lik araba ve jakuzili ANAP’ın olduğu gibi, AKP’nin cenazesi eviyle şöhret buldu. 5’li villalarda, korkunç de bir gün musallaya konacak. O zaman boyutlarda lüks ve israfın sembolü sarayda ve Mahşer’de on milyonlarca insan, AKP itibar aradılar. Erdoğan hakkında tarihte hakkında şöyle şahitlikte müşriklerin “tanrıları” hakbulunacak: kında bile söylemedikleri İslâm davasında bulundular; Yargı ve Emniyet küfür ve şirk sözleri sarf fakat İslâm’ın hak, adalet, sayesinde muktedir hale edildi; sükûtla bunlar sadoğruluk, samimiyet, emanet, hiplenildi. AKP iktidarının geldikten sonra önceki çoğu iddia ve icraatlarının tersi bir tevazu gibi esaslarını berhava çoğu münkerlerine fetvalar edip içini boşalttılar. Âhir verildi. 13 asır dalâlet fırkası istikamete yöneldiler. Kendi çıkardıkları şike kanununu Zaman fitnelerinden olarak, olarak kabul edilen, Sahadevlet malı ganimet gibi değiştirdiler. Yargıtay’ın be’ye ta’n ve muta, humus terör örgütü olarak tescil- görüldü; eğitim ve aile kurumu ve takıyye ile meşhur bir lediği bir kuruluşun suça çöktü; yüksek binalar yapımı, mezhep, hak mezhep diye karışan bazı mensuplarının fuhuş, zina, lüks, israf, rüşvet eğitim müfredatına kondu. İlk defa videolara bir MİT elemanı olduğu ortaya olabildiğince arttı; ahlâk ve çıkınca savcılığın açtığı so- maneviyat dehşetli erozyona Başbakan’ın birbirine zıt sözleri malzeme oldu. Yaruşturmayı bahane ederek, uğradı. sonra da, haklarında dehşet lan ve iftira sınır tanımadı. verici boyutlarda rüşvet ve Kabataş ve 7 Şubat Fidan yolsuzluk soruşturmaları açılınca Emniyet’i hadiseleri hakkında olduğu gibi, senaryolar dağıttılar; on binlerce polisi yerlerinden et- uyduruldu. Medyaya ve Yargı’ya milyonu tiler; yüzlerce polisi haklarında iddianame aşan gönüllüleri içinde tek biri hakkında hazırlanamamasının ortaya koyduğu üzere olsun hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ve fuhuş delile dayalı bir suç bulamadan hapse, gibi bir suçlama yansımamış, dünyanın Polis Kolejleri öğrencilerini kapı önüne dört bir yanına ahlâk ve maneviyat taşımış, koydular. Hukukî görevlerini yapan Yargı ülkenin bayrağını 160 ülkede dalgalanmensuplarını, uyacaklarına dair namus dırmış, milyonlarca vatan evlâdına her ve şerefleri üzerine yemin ettikleri Ana- bakımdan en iyi eğitim vermiş bir Cemaat, yasa’ya aykırı olarak zindana attılar; pek yolsuzlukların, hukuksuzlukların karşısında çoklarını, yüzlerce polisle birlikte meslekten durdu diye bütün cephelerden en haksız ihraç ettiler. Haklarındaki dehşetli rüşvet hücumlara maruz bırakıldı; bu Cemaat ve yolsuzluk soruşturmalarının adı olan ve onun ilmî-manevî rehberi hakkında 17/25 Aralık öncesi ak dediklerine kara, tarihte görülmedik yoğunluk ve çirkinlikte kara dediklerine ak dediler. Savcısı ol- yalanlar söylendi, iftiralar atıldı. “Usulsüz” dukları davaların avukatı haline geldiler. ihalelerle yeni zenginler türetildi ve bunlar Ergenekoncular, Balyozcular ve PKK ile eliyle “biat” medyası oluşturuldu. Ülkede ittifak kurdular; “fabrikatör” Perinçek’in zengin ve fakir uçurumu, gelir dağılım peşine takıldılar. Yasama gibi, Yargı’yı da adaletsizliği arttıkça arttı. Terör örgütü ve yürütmelerine bağlı hale getirdiler. Darbe onun başı önünde diz çöküldü; Reyhanlı ve Uludere gibi hadiselerde masum insanlar dönemlerine rahmet okuttular. İslâm davasında bulundular; fakat kurban edildi. Suriye ve Mısır’da olduğu İslâm’ın hak, adalet, doğruluk, samimiyet, gibi, dış politika fiyaskolarıyla milyonlarca emanet, tevazu gibi esaslarını berhava edip Müslüman’ın katliamında, zillet ve mahruiçini boşalttılar. Âhir Zaman fitnelerinden miyetinde rol oynandı. olarak, devlet malı ganimet gibi görüldü; Evet, bunlar, AKP ve şürekâsı hakkında eğitim ve aile kurumu çöktü; yüksek binalar on milyonlarca kişinin şahitliğinin sadece yapımı, fuhuş, zina, lüks, israf, rüşvet ola- bir kısmı olacak.

DAĞISTAN ÇETİNKAYA

Devam eden Cemel ve Sıffin savaşları Bu ülkenin başına gelebilecek en büyük musibetlerden biri cemaatin bölünmesiydi. Maalesef cemaat bölündü, birbirine düştü, söz konusu bölünme her geçen gün biraz daha artıyor, sosyal barışımızı bozucu hal alıyor. “Cemaat”ten kastım Hizmet hareketi değildir, genel İslam dairesi içinde yer alan ve kendini Müslüman diye beyan eden herkestir, her İslami grup ve fırka, tarikat veya başka türden bir örgütlenmedir. İslam dini birlik olmamızı emrediyor. “Mü’minlerin kardeş” olduğunu biliyoruz, ihtilaf ettiklerinde Kur’an’a ve Sünnet’e müracaat edecekler, üçüncü bir Müslüman grup aralarında hakem olacak, bir araya getirip barıştıracak. Azgınlık edene karşı tavır alacak. Tamam, bunları biliyoruz. Ama bildiklerimizle amel etmiyoruz. Aileler bölündü, kardeşler kamplaştı, süren ihtilaf ve çekişme yüzünden boşanmalar başladı. Kırk yıllık arkadaşlar selamı sabahı kesti. Cemaatin bölünmesi İslam’ın ve toplumun zayıflaması, hatta çökmesi demektir. Diyelim ki arkadaşlıklarımız çürük bir temele dayanıyordu. Pekiyi, ailelerin bölünmesini neyle izah edeceğiz? İlk Müslüman nesle dönüp baktığımızda sahabelerin de birbirine düştüğünü görüyoruz. Hz. Peygamber’in terbiyesinden geçmiş sahabeler nasıl birbirine düştü? İslam öncesi Haşimi-Emevi kavgasının peşinde olup da Hz. Osman’ın ikinci altı yılından itibaren bürokratik merkezi ele geçiren Beni Ümeyye önderlerinin samimiyetine inanmıyorum. Onlar hiçbir zaman Efendimiz’i içlerine sindiremediler, bekleyip fırsatını kolladılar. Ancak Hz. Ali, Hz. Aişe, Abdullah bin Zübeyr, Talha gibi sahabeler var. Saygın kimseler! Bunların kavgası kabile asabiyetine dayanmıyor. Sadece Cemel vak’asında her iki taraftan 20 bin insan hayatını kaybetti. Bunların bir bölümü sahabe, tabiindi. Binlerce kadın dul, çocuk öksüz kaldı. Ne uğruna? Bizim Sünni bakış açımız, bu olaylar üzerinde yorum yapmaya kapalıdır. Mürcie’nin “büyük günah işleyen”in durumunu Allah’a havale etmesi siyasi kültürümüzün asli parçası olmuş. Tabii ki on binlerce Müslüman’ın ölümüne yol açanların işlediği büyük günahın hesabı

Allah’adır. Bunda en ufak bir tereddüt yok. Pekiyi, bunun bir kritiği olmaz mı? Cemel ve Sıffin savaşları üzerinde düşündüğümde bugünkü siyasi olayları daha iyi anlayabiliyorum. Sahabeler birbirinin kanına girdiyse bugünkü aciz Müslümanların birbirlerini böylesine hunharca yok etmek istemeleri anlaşılabilir bir şey! Olayları sosyal bilimlerin parametrelerini kullanıp da açıklamaya çalıştığımızda çeşitli faktörlerin etkileyici veya belirleyici roller oynadığını tespit edebiliriz. Bu bizi biraz rahatlatır da! Ama sosyal ve iktisadi faktörlerin ötesinde daha derinde bir faktör var ki, dün de Müslümanları birbirine düşürüyordu, bugün de. Sahabeler 610-632 yılları arasında vahyin koruyuculuğu altında tutum ve davranış gösterdiler. İlahi bir senaryo yazılmış, Mekke ve Medine’de sahneye konmuştu. Her ne olduysa vahy alan Hz. Peygamber (s.a)’in kontrolünde oldu. Hata olduğunda, suç işlendiğinde araya Peygamber girdi, hükmünü verdi. Fakat dünyadan irtihaliyle birlikte vahy kesildi, ilahi koruma da kalkmış oldu. Herkes kendi başına, nefsiyle baş başa kaldı. Artık araya girip durumu düzeltecek Peygamber yoktu. Kendisi karar verecek, hak ve batıl, doğru ve yanlıştan birini seçecekti. Yani artık Ali ve Aişe, Zübeyir ve Talha, yanlış yaptıklarında Peygamber tarafından uyarılmıyordu, kendisi Ali, kendisi Aişe, kendisi Zübeyir ve Talha vardı. Sınavdan geçiyorlardı. Onları motive eden çeşitli harici sosyal ve politik sebepler vardı ama asıl onları yönlendiren nefsleri, tutkuları, dünyevi ve uhrevi emelleriydi. Bugün de söz konusu fitne ve bölünmenin çok sayıda harici sebebi bulunabilir. Ama hepimizi motive eden kendi nefsimizdir. İslam âleminin tamamı bugün de Cemel ve Sıffin savaşı içindedir, her gün Müslümanlar birbirini katlediyor. Türkiye, bir açıdan şanslı sayılır. Allah muhafaza Irak, Suriye, Libya, Yemen ve Mısır’daki gibi oluk oluk kan akmıyor. Ben derim ki, ey Müslümanlar! Sahabenin geçirdiği sınavdan ders alıp bir iç muhasebe yapalım. Nefsimizin kabaran gücünü kıralım, Allah’ın sınırları içine girelim. Eğer Türkiye’de bunu başarır da sulh ve salah yolunda bir çıkış yolu bulabilirsek, belki İslam âlemine de bir yol göstermiş oluruz.

KRAL VE SOYTARI


35 YORUM EKONOMÝ

EKİM 2010 ZA­MAN 20 -6–12 26 MAYIS 2015 ZAMAN

Ekrem Dumanlı

Ah bu saltanat sevdası! -Bedii Faik, yıllar önce şu manidar tabloyu naklediyor: “27 Mayıs’ın resmi yapılmak istense, Cadillac’ı durduran bir tank, en yakışanlardan biri olurdu.” Neden? Çünkü o yıllarda Cadillac, en lüks araçlardan biriydi, makam aracı olarak kullanılıyordu ve bürokratik israfın sembolü olarak sıkça gündeme getiriliyordu. Bedii Faik’in yukarıdaki resme eklediği bir başka manzara daha var. Aynen naklediyorum: “Tanktaki adam önce Cadillac’ı nefretle durdurur. Sonra kapılarını açıp havalandırır, daha sonra… aaa, bir de bakarsınız, tankı bırakmış, jeep’e mi?.. Yoo doğruca Cadillac’a binmiş! Üstelik tanka verdiği yeni görev, artık içinde kendisinin kasılıp oturduğu Cadillac’ın karşısına çıkmak değil, onu desteklemek, yan bakanlar olursa ancak onlara dönmek!.. Ve daha da Cadillac’lar yetmez olur, Buick’ler, Mercedes’ler, Dodge’ler hafif kalır; yerlerini uçaklar alır.” (İhtilalciler Arasında Bir Gazeteci syf. 93/94) Yukarıdaki hikâyenin çağrışımları o kadar çok ki! İnsanlık tarihi boyunca yüzlerce kez yaşanmış bir hadisenin küçük bir kesitine şahit oluyoruz bu satırlar arasında. “Çevre”den bakıp, halkın mahrumiyetlerini yakından görenlerin “merkez”dekilere karşı duyduğu öfke iktidarların el değiştirmesine sebep olmuştur hep. “Çevre”, “merkez”deki lüks ve şatafata itiraz eder. Ne var ki iktidarın göbeğine otur oturmaz “çevre”, kendinden öncekilerin düştüğü vartaya yakasını kaptırır çoğu kez. “Darbeci”lerle giriştiği sıkı fıkı ilişki nedeniyle eleştirilere maruz kalmış Bedii Faik “Cadillac Saltanatı”nı yıkmak için yola çıktığını iddia eden askerlerin “resmî israf”ını deşifre eder. “Devrim” diyenlerin daha ilk günlerde “resmî saltanat arabalarını satarak milyonlarca liralık tasarruf sağlama” idealinden bahseder ve gelinen son noktayı şöyle özetler: “Belki de hiçbir devirde Milli Birlik Komitesi idaresi süresinde olduğu kadar uçak kullanma laubaliliği, askerî uçaklara baba malı gibi hükmetme ve emretme fütursuzluğu yapılmamıştır.” Aradan geçen onca senede ne değişti? Hemen her iktidar (sivil ve askerî yönetimler) devlet imkânları ile imtihan olmadı mı? Her dönemde yöneticilerin lüks merakı geçim sıkıntısı çekenleri canından bezdirmedi mi? AK Parti 2002’de halkın tamamını kucaklarken devlet imkânlarının fütursuzca kullanılmasına karşı çıkıyor, iktidardayken sade yaşayacağına, halkın hizmetçisi olacağına dair sözler veriyordu. Milletvekili ve bürokrasi lojmanlarını boşaltacak, lüks makam araçlarını satacak, devleti gereksiz işlerden kurtararak küçültecek, gelir dağılımına hak ve adalet getirecekti… İktidara geldikleri ilk dönemde bu konuda adımlar da attı. Ne var ki “çevre”den “merkez”e doğru yürüdükçe halktan uzaklaştı, devlete yaklaştı. Ve Leviathan’ın kollarında dermansız kalıverdi. Diyanet İşleri gibi halkın önemli bir kesiminin saygısını kazanmış bir kurumun “lüks Mercedes” polemiğine esir olması size de acı vermiyor mu? Kur’an ve sünnet, iktidar sahiplerine mütevazı bir hayatı emrederken saygın bir dinî kurumun “ibret-i âlem” işlere bulaşması sizin de yüreğinizi burkmuyor mu? Diyanet Reisi’ne kızmak çare değil ki! Devlet erkânı şatafat yarışına çıkmış adeta. Siyasete başlarken gecekondudan halka seslenenler, şimdi bir parıltılı âlemin ışıltısı içinde kendinden geçercesine bir coşkunluk sergiliyor. Eyvah ki ne eyvah! İçişleri Bakanlığı görevinden ayrılmasına rağmen Efkan Ala’nın bir Beechcraft B 350 keşif gözetleme uçağını hâlâ kullandığı ve hatta Cessna XLS jet uçağını da tuttuğu

basına yansıdı. Tekzip edildi mi bu haberler? Görmedim. Efkan Bey, vazifeden ayrılmasına rağmen kullandığı devlet konağına da bir açıklık getirmedi. Azarlayıcı bir cevap, tatmin edici olamaz ki! Hakan Fidan, MİT müsteşarlığı görevinden istifa edip milletvekili adayı olmuştu. Köşk adaylığı veto edince bazı yandaşlar, “İstifa etti ama özel uçağı bırakmadı” şeklinde yayınlar yaptı. Bu ülkenin kaç VIP uçağı var? Bunların hangisini siyasetçiler, hangisini asker-istihbarat kullanıyor? Ve hepsinden önemlisi, bu uçaklar amacına uygun kullanılıyor mu? Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun devlete ait GAP uçağı ile Alanya’ya gitmesi ve AK Parti’nin bir programına iştirakini hiç kimse yadırgamıyorsa üzücü bir tablo var demektir karşımızda. Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, “Her bakanın özel uçağı olmalı.” demişti. Eyvallah! Ülke imkânları yetiyorsa, halkımızın durumu fevkalade iyi ise o da olsun; lakin yetkililer, halkın vergisiyle satın alınan o uçakları görevi dışında kullanmasın. Dünyada yok böyle bir keyfîlik. Ak Saray konusu başlı başına bir felaket. Yapılış masrafı bir yana; günlük harcamaları bile dudak uçuklatıyor. Hal böyle olunca Cumhurbaşkanlığı gibi saygı duyulması gereken bir makam bile o makam sakinleri tarafından delik deşik edilmiş olmuyor mu? Yazık! Ya Başbakan?.. Davutoğlu, devletin uçağı ile mitinglere katılıyor ve rakiplerine devlet imkânlarıyla meydan okuyorsa belediyelerde, valiliklerde vs. yapılan lüksün bir anlamı kalıyor mu? AK Parti yola çıkarken bunu mu vaat etmişti? Hayat standardını şatafat seviyesine çıkaran yöneticiler halktan koptukça gerçek sorunlardan uzaklaşır. Kibir bir virüstür; bireyi de esir alır, devleti de hafazanallah! AK Parti bir halk hareketi olarak başladı ve önemli işler yaptı. Ne var ki, ipi göğüsleme noktasına varırken statükonun esiri oldu. Unutmamak lazım ki, saltanat sevdası, ne sultanları abad etmiştir ne de halkı…

BAHÇELİ HAKSIZ MI? MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin seçim konuşmaları her geçen gün biraz daha sosyal gerçeklik üzerine oturuyor. Dengesi bozulmuş ekonomiden bahsediyor, halkın geçim sıkıntısına çare olabilecek teklifler dile getiriyor. Vatandaşın mağduriyetine temas edip halkın endişelerine tercüman oluyor. Son dönemde yaşanan hukuk dışı uygulamalara çok ağır eleştiriler getirdi Bahçeli. Şu cümleler ona ait mesela: “Hırsızlar kovalıyor, masum kaçıyor. Adalet boğazlanıyor. Tam bir hukuk cinayeti yaşanıyor. Hâkim ve savcılar hırsızlar tarafın-

dan mesleklerinden ihraç ediliyor. Polisler, rüşvetçiler tarafından cezaevine atılıyor.” Bahçeli’nin her bir cümlesi atom bombası gibi aslında. Siyasî arenada çok az insan bu kadar açık, net ifade ediyor bu gerçekleri. HSYK’nın iktidar tarafından paspas edilmesine ve hukuk sisteminin parti yargısı haline gelmesine itiraz ediyor MHP lideri. Yerden göğe kadar haklı. Madalyonun öbür yüzünde kafa karışıklığına yol açan ve gereksiz bir dedikoduya dönüşen bir mesele var. Son dönemdeki hukuksuzluklara imza atan yargıdaki bazı kişiler kendilerini “Ülkücü” diye tanıtıyor ve çevrelerine MHP’li imajı veriyor. Aslında yargı mensubunun görev esnasında partisinin, tarikatının, cemaatinin hiçbir önemi yoktur; o insanlar hukuka riayet etmek zorundadır. Bu gerçeğe rağmen kendine ülkücü diyen kişilerin önünde iki şık var: Ya yalan söyleyip perdeleme yapıyorlar ya da MHP Lideri’nin söylediği hakperest sözlere kulak vermeyip AKperest bir yolda yanlış üstüne yanlış yapıyorlar. Hukuk herkese lazım değil mi Allah aşkına!

LİDERLER TURU Dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile bir araya geldi yayın kadromuz. Sorular sorduk, cevaplar aldık. Yani biz işimizi yaptık, gazeteciliğin gereğini yerine getirdik; Kılıçdaroğlu da sorumlu bir siyasetçi olmanın kendine kazandırdığı avantajla mesajlar verdi. Olması gereken tam da budur. Gazeteci, gündeme dair sorular yöneltecek, siyasetçi de her soruya cevap verecek. Keyifli bir sohbet yaptık CHP lideriyle. Geçen hafta Milli İttifak adı altında bir araya gelen iki siyasî partiyi konuk etmiş, onlara da sorular sormuştuk. Saadet Patisi çatısı altında toplanan İttifak’ın öncüleri Sayın Mustafa Kamalak ve Mustafa Destici, açık yüreklilik içinde her soruya doğrudan muhatap oldu. Biz de onların her cevabını Zaman okuru ile buluşturduk. Liderler turumuz devam ediyor. Gönlümüz istiyor ki, bu turda konuşmadığımız hiçbir parti kalmasın. MHP, HDP başta olmak üzere bütün parti öncüleri Zaman okuruna doğrudan hitap etsin ve herkesin sesini duyan okur, kendi vicdani kanaatine göre karar versin. Bu maksada binaen her partinin liderine bir davet gönderdik; bundan sonrası onların takdiridir. AK Parti? Bazı okurlarımız AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan sıfatını taşıyan Ahmet Davutoğlu’na bir röportaj teklifi yapıp yapmadığımızı merak ediyor. Tabii ki teklif ettik. Üstelik yazılı bir şekilde. Bundan sonrasına Başbakan karar verecek... Biz mesleğimizi icra ediyoruz; ne kimseyle “gizli ittifakımız” söz konusudur ne de kimseye karşı önyargımız olduğu söylenebilir. Kendi aslî işini yapmayan, mesleğinin onurunu korumayan insanların bizim tavrımızı anlaması çok zor. Mustafa Kamalak, Mustafa Destici, Kemal Kılıçdaroğlu... Hepsiyle de keyifli, anlamlı, okunmaya değer mülakatlar yaptık. Farklı düşünceler olsa bile birbirimizi dinlemeye, hadiselere farklı perspektiflerden bakmaya ihtiyacımız olduğu çok açık. Ortada bir engel var ise o, dar görüşlülük, müsamahasızlık, fanatizmidir. Bu maraz dolu hasletlerden ne ülkeye fayda gelmiştir ne insanlığa...


20 -6–12 26 MAYIS 2015 ZAMAN EKİM 2010 ZA­MAN

36BULMACA EKONOMÝ

Bir deyim

Kahreden zorlayan Görünüşte

İcar Lak ile cilalanmş

Lantann remzi Merhem

Ulu, yüceleme Sarp geçit

Bir ilimiz

Bir say Beyaz

Ksa olmayan Güvenilir

Haccn en makbul yeri

Bir renk Tekstil

Tahl, aşlk Doruk, zirve

1

Galyumun remzi Vakit

Scak esen bir rüzgar Alt, aşağ

3

Bir ülke

Erkek ördek

Dörtgen Para birimimiz

Kamera çeken görevli

Bir hayvan

Bir erkek ad Su

2

8

9

6

Tutsak

Okyanus dibi Yeşil abanoz

5 6

7

9 3 1

7

1 9

9

3

8

2

4

7

6

1

6

7 2

6

3

2

9

4

Hayvanlar üzerindeki oturmalk Bir say

7

6

3

SUDOKU BULMACA

Bir mantk terimi

Bir bölgemiz

8

6 7 2

9

DÜNKÜ SUDOKU ÇÖZÜMÜ 8 6 7 2 1 5 3 9 4 2 4 9 6 7 3 8 5 1 3 1 5 9 8 4 6 7 2

Yüce

Çok ksa zaman

Bir ac nidas

1

9 3 4 8 2 6 5 1 7 5 7 2 1 3 9 4 6 8 6 8 1 4 5 7 9 2 3 4 5 8 7 6 2 1 3 9 7 9 3 5 4 1 2 8 6 1 2 6 3 9 8 7 4 5

Samaryumun remzi

Tablodaki tramlý kalýn çizgilerle belirlenmiþ 3’e 3’lük karelere, 1’den 9’a kadar rakamlarý birer kez kullanarak yerleþtirin. Öyle yerleþtirme yapmalýsýnýz ki, bütün 3 lükleri doldurduðunuzda tablonun bütün kutularý yukarýdan aþaðýya ve soldan saða 1’den 9’a kadar rakamlardan birer kez kullanýlmýþ olsun.

Seciye, karakter Donuk renkli

Þ ÝF RE K E LÝ ME:

Birleşim

İmarethane Bir yüzey ölçüsü birimi

Avusturya’nn başkenti Krldğn belirtme

3

2

Tedavi etme Eski eserlerin Komplike sergilendiği büyük eğitim yer kuruluşu

Görsel bir sanat

Olay Defa, kere

Çok yllk otsu bir bitki Bayan ad

Ksaca arsenik

2

Ksaca Türk Mal Bir hücre bölünmesi

Kuran’da bir sure Bakma, bakş

İnsansz bir hava taşt Tunus’un trafik remzi

4

Ani baskn Japonya’nn 2. büyük yanardağ

Baston

İçten bağllk

Hristiyan

İsim

Alt tabaka, havas karşt

Su kysndaki görkemli ev

Gürbüz ve tombul çocuk

İmtihan

Japon savaşç

Bir tür fosil

Yönetici

Danşkl dövüş

Sert

Terbiye

Kanszlk Cenini anneye bağlayan kordon

Başörtüsü

Haya Öldürme

Haysiyet

Çobann omuzuna aldğ giysi

6

5

Kabiliyet

Bir tür balk Erkek ad

Snr nişan Benlik

5

Bilgiçlik taslayan Madende saflk derecesi

Ağlatl şiir

Çocuklu kadn

Eskiden kayn birader

Atlmş, atlan

Orduda bir birlik

Olduğu halde, o halde

Uyulmas gerekenleri kesin bir dille anlatma.

6

Riziko’nun bir hecesi

BULMACALARIN CEVAPLARI 37'NCİ SAYFADA


K

İL

T F

E

N

R

Ü

R

Ü

NK Ö N E V D EN Ü S Ü R A SE NÇ S L Ü Ý EZ Ç R A Z R A ZK O EA E İ S B U Ðİ K F K K Z N ÜÝ Ý N A Ü RH HS E K R V V K E Ü EA A R Ü F A L OF J K S A AJ F K

O

R

G

A

C

A

A

L

V

A

Ü

J

S

E

J

KE F UÝ

H

K

IR

O K

S

E

NA

A

F

ÝS

FK

R

R

L

T

V

Ö

UN

Z

Ý

Ü VT A E AP ÜJ T Z J Þ PÐ GÜ EÞ N A AA LN R S V R Y Ü AR RU N A J T T R RE OÜ Ü M AS DV V D E Ð Ü T Ý Ð Þ Ü İ Y L Þ P Y

LZ

DA

ÜA L

V U

Ü Ö

Z

E

BA

ÜL

Ý

Ü

Z

M EU E Ç T M ME Y I J Ü MJ GÐ LÜ O A KA DO H Ö S H C Ý UK KÝ Y D R H HÐ EM M K K İ ND EL L Ğ Ü E G D Y E VÝ E Ü E V OS

SR

A

R

T

A

GT

ÝA

A

E

Ý

A

L

Ý

O L

İG

YF F

İ

Ý

Ö LD N G L Ç ÖT G N A E ÇS VÝ EE B Z ZM ZB E B A E R Ü GÝ Ý R J Y T M MO KT EE E T VH OL L D Ý N Z Ý AN ÜE M S OÜ J Y

AO

M R

G E

GZ

ÝL

P

A

F

N E Ü C DE N G A T J E NS EJ İ JZ Pİ U B U O E RZ Z L T OÞ Þ ET NK K JD AÐ Ð E N C L YN Ý E S KÝ T

Z

R V F ÜI L A Y T O

E

AGÞ ÝFVPRE K EI E LÝ V ME:J

Ý RL E D UO Ý A P Ü E R OÝ AJ VR L M YA KL M A Ö M S A Ý T TG R N ÐN NT Tİ AK K T ÖĞ ÇZ Z H Ý A Y R S A CÝ E A KC TA

OB

B EV A KLN Zİ R OML F E S

R

3

K OE G L T İ E ML EF

C

J

T

Z

U

G

G

G

O

U Ý

D

Y

U

Z

Þ

B

H

EU

Y

E

Ç

E

A

RY

G

C

O N Z OH L A C K H Þ ÝÞ Ç RA N Ü

Y

S

A

D A

Ü

M

N

Þ

S

A

A

AS CA U L ER N NS H

N

V

K

AG

B

N

Z

B

R

İB

T

Ö

K

S

Ý

TT

N

A

AR OÝ V Ü U K N KL Z KO K TD Ö

H

A

A

KA N

A Ð

Y

E

ÝN J

R H

A

P

KJ E

T

ME N P O R Ý I G IV Ð EP H ÝÞ U

Ö

D

Ü

SN

DH

N

Y

U

Z

R

HE

T

Ü

Ü

Þ

A

R

S

L

O

D

V

P

Þ

H

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir misiniz?

KORKUNÇ, LEVREK, MEBNÝ, NEVVAL, OFSAYT, ÖRMEK, PEYMAN, REKOR, SAFİYE, ÞEMSİ, Z O A TEKÝR, Ü ULUSAL, T ÜZENGİ, E VAÞAK, M EYENGEÇ, L ZAHİREN. S E B I

Y

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir misiniz? ASADOLU, BESLEME, CEVÝZ,tablonun ÇAYELÝ, DESTAN, EZKAR, FORUM, GOFRET, HİMMET, ÝKRAM, Aþaðýdaki kelimeleri içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir misiniz? KURAN, LÝVAR, BEZGÝN, MERMER, NURETTİN, ÞAHÝN, ASLANTEPE, CELP, ÇANAK,OYLAT, DOÐAN,ÖZVERİ, EVREN,PÜSKÜL, FETRET, RAKÝP, GAFLET,SUZİNAK, HANIM, ÝSTÝKRAR, TETKİK, UYUZ, ÜNLEM, VESÝKA, YOLCULUK, ZİGOT.

T Z O A Ü T E M E L S E B I R J Y Þ O RL NC Z U Ý L J U ÜK C N MÝ Ç I D G Þ N J

Z RÝ O YH A Z G YA Y J Ü

O

N

O E

R P O M V R Ç K H Ý E E Y A G N A G F Y U Z L E P C E MO A K N T Ö O A J A K R T T

L UE A O LR D O D E A D A B A C S K S Ü A AÜ G L LR R A A R R F R E Ð E Ð SÜ T S GO

U

İ

F

J

makbul yeri

6

5

4

8 8

7 7

6

58

47 3

362

25 1

14

3 1

2

1

1

2

1

2

5

6

�� �� �� �� �� �

��

��

�� ��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

�� ��

��

��

��

��

��

��

�� ��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

�� ��

��

��

��

��

��

��

��

��

��� ��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

�� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

�� �� ��

�� �� �� �� �� ��� �� �� �� �� �� �� �� �

�� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

�� �� ��

�� �� �� �� �� �� YOLCULUK, �� ��Z���.�� �� ��

�����������������������������������������������������������������������������������������

�� ������������������������������������������������������������������������������������������� ��� ���������������������������������������������������������������������������� �� �� �� �� �� ����������������������� �� �� �� �� �� �� ��

��

��

�� � �������������������������������������������������������������������������������������� �������������������������������������������������������������������������������������������

�� �� �� � �� ���� �� �� �� �� ���� �� �� ���� ���� ��� �� �� �� �� �� �� ������������������������������������������������������������������������������

��

�� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ���� �� �� �� �� ���� �� �� ���� ���� ��

�� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� � �� �� �� �� �� �� �� � �� �� �� �� �� �� �� ���� ���� ����

�� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� ��

�� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ��� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� �� ����� ����� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� ���� ���� ���� ���� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

��

�� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� ���� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ���� � �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� ���� ���� �� �� � �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��� ���� ���� ���� ���� ���� ���� � �� ���� ���� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� ���� ���� ���� �� �� ���� ���� ���� �� �� ���� ���� ���� �� �� �� �� � �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� ���� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ���� ���� ���� ��� ���� ���� ���� ��� ���� ���� ���� ���� �� �� � �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

��

�� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

��

�� �� �� ��

� ��� ��� ��İ ��� ��� ��� ��� ��� ���

��

�� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

� � � İ � � �� � ��� ��� ���

�� �� �� �� �� ��

�� �� �� �� �� �� �� �� ��

�

�� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

� � � İ � � � � � �

Dünkü bulmacalarn çözümleri

Dünkü bulmacalarn çözümleri

4

Dünkü bulmacalarn çözümleri

Bulmaca

Bulmaca

1

3

Bağdat Demiryolu hattnn başlangç veya yoğurttan yaplan peynir. 5) birader istasyonu olarak inşa edilen tren gar. Barbunyaya benzer bir balk. 6) Rubid2) Dağ servisi, ardç.– Baharda buğday yumun sembolü.– Et suyuna kzartlmş 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 tarlalarnda mor renkli çiçekler açan veya bayat ekmek konularak yaplan SOLDAN SAĞA 1) Vücuttaki işlevsel bir Bitkileri 3) bir bitki, peygamber çiçeği, acmk, yemek.toprağa 7) Arka, bağlayan art.– Yap.bölüm. 8) Turpgilbozukluğun, hastalğn göstergesi Rutubet.– Betondan yaplmşbirdört Refik Aydýn r.aydin@zaman.com.tr mavi kantaron. 3) Gözlem.– Doruk,olan lerden, şalgama benzeyen bitki.köşe 9) durum görüntü, döşeme taş.çoğu 4) Danimarka’nn zirve.veya 4) Yola çkma, araz.– gidiş.– Mürekkep Elle kolun, Nüfusunun ticaret, sanayi,plaka hizmet hokkalarna konulan ham ipek. 2) 5) işareti.– Bir evdeilgili konuklar ayakla bacağn birleştiği bölüm. veya yönetimle işlerleağrlamakta uğraşan, Uzun kulakl binek ve hizmet hayvan, en geniş oda. 5) İtalya’da SOLDAN SAĞA 1) Vücuttaki Bitkileri toprağa bağlayan bölüm. 3) Görme engelli.– Zarif, nazik.–işlevsel Beril- bir kullanlan genellikle tarmsal etkinliklerin r.ay din@za man.com.tr merkep, bozukluğun, göstergesi Rutubet.– Betondan yaplmş Refik Aydýn karakaçan.– Pembeye çalan olan bir şehir. 6)yerleşim Opali andran camdan yumun sembolü.hastalğn 6) Belirti, emare.– olmadğ alan, kent.– Birdört nota.köşe durum veya görüntü, araz.– Mürekkep yaplmş döşeme taş. 4) Danimarka’nn plaka 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 beyaz tüylü, alt gagasnda deriden vazo, kupa vb. 7) Temiz. Çürümekte Yaplarda dört köşe kalnham keres10) Etken, sebep, faktör.– 11) hokkalarna konulan ipek. 2) işareti.– Bir evde konuklar ağrlamakta birteden, kesesi olan iri kuş, kaşkç kuşu. 3) karbonlu maddelerden çkan, veyave betonarmeden Japon çiçek düzenleme sanat. 12) ÇizgiUzundemirden kulakl binek hizmet hayvan, olan kullanlan en geniş oda. 5) İtalya’da Kur’an alfabesinde bir harf.– Sandallar sar bir6)alevle renksiz merkep, karakaçan.– Pembeye biryüzeylerin, şehir. Opali andran camdan yaplmş yatay destek parças.– Bazçalan havada lerin, kat yanan, cisimlerin birbir2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 asmaya tüylü, ve alt gagasndabordaderiden yaplmş vazo, kupa 7) Çürümekte yarayan gemilerin bir gaz, bataklk gaz.– Birvb. nota. 8)yer. topbeyaz oyunlarnda oyunculardan birinin lerine rastladklar ve kesiştikleri bir bulunan kesesi olan iri kuş, kaşkç 3) Ek, ilave, olan zeyl. karbonlu larnda dikme. 4)geçirmesi Bir binekkuşu. 9) Hermaddelerden türlü maddeyiçkan, 7) topu takmalfabesinde arkadaşna Kur’an bir harf.– Sandallar havada sar bir6alevle 1 2 3 4 5 7 8 yanan, 9 10 11renksiz 12 hayvan.– Savunmak veya saldrmak oluşturan çok ince ve uzun parça.– Hoşa giden,yarayan haf birve soğukluk veren.– asmaya gemilerin bordabir gaz, bataklk gaz.– Bir nota. 8) 1 S E N D R O M L İ K A amacyla kullanlan araç.– Yük hayvanördek. Bilgisayarda kullanbulunan dikme. 4) Bir Ek, ilave,10) zeyl. 9) Her türlü maddeyi Birlarnda şeyin yaplmasn önleyen şey,binek Erkek 2 E Ş E K P E L İ K A N larnn trnaklarna çaklanveya demir herhangiçok bir program simgehayvan.– Savunmak saldrmak oluşturan ince ve uzun parça.– engel. 8) Ortaoyununda çoğu kez aptal lacak 3 M İ M M A T A F O R A amacyla kullanlan araç.– Yük hayvan- leyenErkek ördek. 10)Eski Bilgisayarda kullanparças. 5) Bir tür yağmur kuşu, su küçük resim.– dilde kap. 11) uşak rolünü oynayan komedyen.– Usul 4 A T S İ L A N N A L larnn trnaklarna çaklan demir lacak herhangi bir program simgetavuğu.– Bir bağlaç. 6) Samsun’da Doğu Anadolu’da büyük bir baraj gölü. 5 leyen H K A resim.– L İ N Eski İ S dildeK kap. İ ve parças. erkân üzere tasavvuf 5) Birkurulmuş tür yağmur kuşu, su küçük 11) antiktavuğu.– kale.– Kaba, biçimsiz. 7) Sinir 12) 6Çözümleyici, tahlilî, tahlil edici.A T gölü. A K Anadolu’da A L A N büyük K UbirB baraj Bir bağlaç. 6)1)Samsun’da Doğu yolu.birYUKARIDAN AŞAĞIYA Japonlara sisteminin uyary görevli 7) Sinir 7 1 12) N 2 Çözümleyici, Ö 3 R 4 O 5 N 6 tahlilî, N 10A 11 Y 12İ kale.–iletmekle Kaba, biçimsiz. edici. 7 S 8 A 9tahlil hasantik karnbir deşilerek gerçekleştirilen anatomik ve işlevsel birimi.– Endüstri. sisteminin uyary iletmekle görevli 8Ş E E K1 M O N3 İ O4 L M5 N İ6 A 7 MA8 EB 9 A10MK 11 12 1 2 A intihar usulü.ve 2) Yollar ve yol kenaranatomikyaşayabilmek işlevsel birimi.– için Endüstri. 2 A 1 R Ş A E S M T A A İ L R N A AM MA EN M 8) İnsanlarn için 8) İnsanlarn yaşayabilmek 2 üretme, ürettiklerini bölüşme biçimle3 B A A L R A A S F TL A A N R E A L M A N üretme, ürettiklerini bölüşme biçimle3 B A L A F L A N E L rininrinin ve buvefaaliyetlerden doğan ilişkibu faaliyetlerden doğan ilişki- 4 A 4M A İ MN İ E N E İ F İ A FK AA KT A T 5 N 5 İ N K İ K S A SV A A V T A T T A T A lerinlerin bütünü, iktisat.– Çocuk oyunlabütünü, iktisat.– Çocuk oyunlakama. YUKARIDAN AŞAĞIYA 6 Ö 6 L Ö L T A T K AA K T A T K İ KR İ R rndarnda say, say, kama. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Mevlevi tekkelerinde dervişlerin 7 Z 7 Z T A T M A İ MR İ R H U HN U İ N İ 1) Mevlevi tekkelerinde dervişlerin sema yaptklar özel bölüm. 2) Müsavi.– 8 Ü 8 R Ü E R T E İ T M İ MM E MR E İ RH İ H sema yaptklar özel bölüm. 2) Müsavi.–

2

37 BULMACA EKONOMÝ 20 -6–12 26 MAYIS 2015 ZAMAN EKİM 2010 ZA­MAN


SPOR 38 EKONOMÝ ‘RÜYA FİNALE’ JUVE SÜRPRİZİ

20 -6–12 26 MAYIS 2015 ZAMAN EKİM 2010 ZA­MAN

Şampiyonlar Ligi’nde Barcelona-Real Madrid finali yine gerçekleşmedi. yarı finalde Real Madrid’i eleyerek sürpriz yapaN Juventus, 12 yıl aradan sonra adını finale yazdırdı.

HASAN CÜCÜK

1lentisi, ‘rüya final’ olarak adlandırılan Şampiyonlar Ligi’nde herkesin bek-

Barcelona-Real Madrid buluşmasının bu yıl gerçekleşmesiydi. Yarı finale adını yazdıran 4 takımdan 3’ü kimseyi şaşırtmıyordu. Ya dördüncü takım? İşte o, büyük bir sürpriz olmakla birlikte, ‘bir devin’ Avrupa arenasına yeniden döndüğünün resmiydi. Barcelona, Real Madrid ve Bayern Münih’le birlikte adını yarı finale yazdıran takım Juventus’tu. Yarı finalde Barcelona ile Bayern Münih, Real Madrid ile de Juventus birbirlerine rakip olurken, halkanın en zayıfı olarak İtalyanlar gösteriliyordu. Ve Real Madrid-Barcelona finali bu yıl gerçekleşir beklentileri tavan yapıyordu. Ama evdeki hesap yine çarşıya uymadı. 2006’da patlak veren şike skandalından dolayı Juventus, son 2 yılda kazandığı şampiyonluklar elinden alınarak Serie B’ye düşürülüyordu. Juve, sıradan bir takım değildi. İtalyanların Milan ile birlikte dünya markasıydı. Serie B’de sezona -9 puanla başlayan Juventus’ta Cannavaro, Emerson, Patrick Vieira, Zlatan İbrahimovic ve Thuram gibi yıldızlar gemiyi terk ederken; Buffon, Nedved, Trezeguet ve Del Piero gibi yıldızlar ise ‘vefa’ deyip takımda kalıyordu. Serie B serüveni bir yıl sürerken, hem kadro hem de ekonomik güç kaybı yaşadığından

dolayı Serie A’da zirveye oynaması pek kolay olmuyordu. 2006-2011 arasında Deschamps, Corradini, Ranieri, Ferrara, Zaccheroni, Del Neri gibi değişik isimlerin çalıştırdığı Juventus, bu süreci zirveye oynama yerine ekonomisini düzeltmeye ve yeni stat yapmaya ayırdı. 2011’de yeni stadına kavuşan Juve’nin yeniden yükselişe

geçmesi de takımın emanet edildiği eski oyuncusu Antonio Conte ile başlıyordu. Bütçesini düzelten, yeni evine kavuşan Juve için şampiyonluklar peş peşe geliyordu. Son 4 yılın İtalya şampiyonu olan Juve’de Conte 3, Massimilliano Allegri 1 kez başarıya imza atan teknik adamlar oluyordu. Conte ile şampiyonluklar yaşanmasına rağmen Avrupa’da Juventus’un esamesi okunmuyordu. Beklenen patlamayı 2014’te takımın emanet edildiği Allegri yapıyordu. Yıldızlar topluluğu Real Madrid’i geçip 12 yıl aradan sonra Juventus, Devler Ligi’nde finale adını yazdırırken takımın emektar kalecisi ve kaptanı Buffon “Avrupa’da zirveye çıkmak için bu kadar bekleyeceğimizi sanmıyordum. Bu yolculuk çok zorlu geçti. Artık başarının tadını çıkarma zamanı.” diyordu. Juventus’a elenen Real Madrid’de ise tam bir şok yaşanıyor. La Liga’da son iki haftaya girilirken Barcelona’nın 4 puan gerisinde olan Real Madrid için Şampiyonlar Ligi kupası sezonun kurtarılması için büyük önem taşıyordu. Son 7 yılda sadece 1 kez La Liga şampiyonluğu yaşayan başkent ekibi, bu süre zarfında 1 kez de Şampiyonlar Ligi kupasını müzesine götürdü. 2007 ve 2008’de üst üste 2 yıl şampiyon olduktan sonra ligde üstünlüğü Barcelona’ya kaptıran Real, Jose Mourinho ile 2012’de yeniden şampiyon olarak Katalan ekibinin hegemonyasına dur dedi. Son 7 yılda transfere tam 821 milyon Euro harcayan Real Madrid,

bu süreçte Cristiano Ronaldo’ya 94, Gareth Bale’e 100 ve James Rodríguez’e 80 milyon Euro ödeyerek transfer piyasasının rekorlarını kırdı. Mesut Özil, Xabi Alonso ve Di Maria gibi önemli isimlerini satan Real’in bu süreçte en önemli kazancı 30 milyon Euro gibi değerinin çok altında bonservis ücreti ödeyerek kadrosuna kattığı Alman Toni Kroos ve Hırvat Luca Modriç oldu. Özellikle 100 milyon Euro’luk Bale beklentileri karşılamaktan uzak kaldı. Sık sık sakatlanarak takımını yalnız bırakan Bale’in İngiltere’ye geri döneceği basında sık sık yer aldı. Bu yıl hem ligde hem de Avrupa’da başarısız olan Real Madrid’de teknik direktör Carlo Ancelotti ile birlikte gidecekler listesinde kaleci Casillas ve yıldızı Ronaldo’nun da adı geçiyor. Geçen yıl şampiyonluğu Arda’lı Atletico Madrid’e kaptıran Barcelona ise bu yıl eski oyuncusu Luis Enrique yönetiminde 3 kulvarda başarılı oldu. Kral Kupası ve Şampiyonlar Ligi’nde finale kalan, La Liga’da şampiyonluk için tek galibiyete ihtiyacı olan Barca’da başarının mimarı Messi ile birlikte Suarez ve Neymar oldu. Yarı finalde Alman ekibi Bayern Münih’le karşılaşan Barcelona, hem 2 yıl öncenin rövanşını aldı hem de kupanın en büyük favorisi olduğunu gösterdi. 6 Haziran’da Berlin Olimpiyat Stadı’nda Avrupa’nın en büyüğü olmak için Barcelona ve Juventus sahaya çıkacak. İbre İspanyol ekibini gösteriyor ama futbol bu!


SPOR 39 EKONOMÝ Yaşadığımız coğrafya itibarıyla bazı nimetlerin içinde yüzüyoruz. Bizden öncekilerin sayesinde zahmetsiz elde ettiğimiz nimetlerin başında geliyor ezan sesiyle uyanmak. Birçoğumuz belki farkında bile değildik bunun. Ta Beşiktaş Müslüman futbolcu Demba Ba’yla sözleşme imzalayana dek. Senegalli oyuncu ezan sesiyle uyanmanın ne büyük bir nimet olduğunu hatırlattı bize. Siyah-beyazlı takımı tercih etmesindeki önemli etkenlerden biri de Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasıydı. Yoksa şu sözler dökülmezdi dudaklarından: “Müslüman bir ülkede olmak, benim futbola daha rahat konsantre olmamı ve daha mutlu olmamı sağlıyor. Türkiye’de özel hayatıma çok uygun bir ortam var. Burada olmaktan dolayı çok huzurluyum ve kendimi tamamen futbola verebiliyorum.” 90’larda Televole kültürünü yurt sathına yayan futbolcu kuşağından sonra, düzgün aile yaşantısına sahip oyuncular artıyor her geçen gün liglerimizde. Mesela Kuyt, Alex De Souza gibi yıldızlar hem profesyonellik hem de aile yaşantılarıyla örnek bir hayat sürdüler bu topraklarda. Ve sevildiler. Demba Ba da kısa zamanda onlardan biri olmayı başardı. Daha ilk yılında her takımdan taraftarların sevdiği oyunculardan biri oldu. Sezon başında Chelsea gibi bir takımdan Beşiktaş’a geldiğinde kimse onun sanki 40 yıldır camianın içindeymiş gibi hareket edeceğini kestiremiyordu. Çabuk kaynaştı takım arkadaşlarıyla. Hem onların hem yönetimin hem de taraftarın gözdesi oldu. Adına şarkılar bestelendi, şiirler yazıldı. İlk etapta golleriyle öne çıktı. Zamanla inancıyla... Bu iki özelliği hep dengeli gitti. Necip Fazıl’ın dile getirdiği ‘Yokluğunda buldum seni’ dercesine sarıldı ezana, namaza. Ama bir Hagi, bir Alex gibi de döktürdü sahada. Gollerini ardı ardına sıraladı. Bu yönünü az sonra anlatalım isterseniz. Önce onu sıra dışı yapan inancıyla ilgili kısmını açalım. Sabah namazlarını neredeyse her gün evinin yakınındaki camide kılıyor. Gün doğarken uyanıp namaz için camiye giden kaç kişi var çevremizde? Namazdan sonra eve gelip biraz daha uyuyan, antrenmana gitmek için kalkan, antrenman bittikten sonra tekrar eve gelip uyuyan, uyandığında eşi ve çocuklarıyla vakit geçiren biri o. Mütevazı bir özel hayatı, namazı merkeze alan bir yaşantısı var. Ve bu hayat onu çok mutlu ediyor. Birçok röportajında İstanbul’un havasına, suyuna, güneşine olan sevgisini belirtti ama her defasında ezana ayrı bir paragraf açtı: “En güzel taraflarından biri de sabahları ezan sesini duyarak uyanıyorum. Bunu tarif edecek kelimeler bulamıyorum. Benim için çok özel bir duygu ve büyük mutluluk.” Twitter’dan bir takipçisi “Hey Demba! Bana yardım eder misin? Sabah namaz kılmaya kalktığında beni de uyandırır mısın? Eğer beni ararsan namaz kılacağım.” diye mesaj attı ona. Demba Ba’nın “Numaranı yolla.” cevabı sosyal medyada gündem oldu. Takipçisi de denileni yaptı. Senegalli camiye gittiği ilk sabah namazı esnasında unutmadığı o takipçisini aradı cep telefonundan. Açılmadı telefon ama o ısrarla aramayı sürdürdü. Çünkü karşısındaki kişinin samimiyetine inanmıştı. Bir başka gün âdeta farkında olmadığımız bir nimeti daha gözümüzün içine sokacaktı: “Ezan okunduktan 5 dakikada sonra nerede olursanız olun cami buluyorsunuz. Bu beni çok mutlu ediyor.” Ama yüzde 99’u Müslüman olan ülkem insanına, çaktırmadan, belki bilinçle, bir eleştirisi de vardı: “Beni çok şaşırtan olaylardan biri de namaz vakti bu kadar az kişinin camiye gitmesi.” İslami yaşantısıyla bir nevi elçilik yapıyordu. Gittiği her ortamda İslam’ın güzelliklerini göstermeye çalışan insanların bu güzel dini yanlış bildiğini, yanlış anladığını düşünen biriydi o. Ocak ayında 12 kişinin

20 -6–12 26 MAYIS 2015 ZAMAN EKİM 2010 ZA­MAN

BEŞİKTAŞ İMAMI DEMBA BA! SEZON BAŞI CHELSEA’DEN TRANSFER EDILEN DEMBA BA, HAVAALANINDA TARAFTARLARIN TEKBIRLERIYLE KARŞILANMIŞTI. BAKALIM BU TEKBIRLER 70 BIN KIŞININ KATILIMIYLA SEZON SONU SULTANAHMET CAMII’NDE TEKRARLANACAK MI? BEHRAM KILIÇ

öldüğü Charlie Hebdo katliamının çok konuşulduğu dönemde Fransız televizyonu Canal Plus’a çıktı. Sunucunun “Müslüman mısın yoksa İslamcı mı?” sorusuna, “Yıllardır Müslümanlar öldürülüyor. Öldürenlere siz hangi dine mensupsunuz demedik. Katil her yerde katildir.” cevabını verdi. Her golünden sonra secdeye kapandı, şükretti Allah’a. “Nimetlere ve başarıya şükretmeyi ve şükrettikçe başarmayı Hazreti Muhammed’den öğrendim.” açıklamalarında bulundu. Peygamber Efendimiz’in (SAV) ‘herkese hoşgörülü davranıp kimseyi incitmemesi, herkesi doğruya çağırması, kadınlara ve çocuklara şefkatle yaklaşması, kendisine gelen herkese yardım etmesi’ çok etkiledi Demba Ba’yı. Türkiye’ye transferinden hemen önce vatandaşı F.Bahçeli Musa Sow ile birlikte umreye gitti. Başta ülkesi Senegal olmak üzere, Afrika ve Filistin’e yaptığı maddi yardımlarla da örnek oldu. Onun sayesinde yıllarca Beşiktaş tribünlerinin dilinden düşmeyen “Pascal bizi diskoya götür” tezahüratının yerini “Demba Ba bizi cumaya götür” tezahüratı aldı. Bu tezahürat Pascal Nouma’nın bile hoşuna gitti: “Ben taraftarı diskoya götüremedim ama Demba Ba’nın onları camiye götürmesini çok isterim.” Usta komedyen Kadir Çöpdemir’in ona yazdığı şiir de “Bizi Cumaya Götür’ adını taşıyordu. Şöyle diyordu şiirinde Çöpdemir: “18’den yapıştırdın füzeyi / Bir vuruşta sarstın rakip kaleyi / Otomatik buluyorsun kıbleyi / Götür bizi Demba Ba cumaya götür”... Taraftarların dilinden düşürmediği bestelere konu oldu. Müslüm Gürses’in seslendirdiği ‘Hangimiz Sevmedik Çılgınlar Gibi’ şarkısı ona uyarlandı. “Demba Ba

Demba Ba ve Sow birlikte umreye gittiler. seninle imana geldik, Demba Ba bize imam olsana” diye tribünlerin dilinden düşmeyen bu uyarlamayı ünlü sanatçılar Hakan Altun, Zafer Algöz, Umut Kurt gibi isimler bile seslendirdi. Aylık futbol dergisi Four Four Two’da yer alan bir röportajında ona şöyle bir soru soruldu: “Şampiyon olursanız bunu nasıl kutlayacaksın?” Senegallinin cevabı bugüne kadar hiç benzeri olmayan bir içeriğe sahipti: “Şampiyon olursak taraftarlarımızı Sultanahmet Camii’nde sabah namazına bekliyorum! Ama özellikle sabah namazına. Biz o kadar uğraşıp şampiyon olduktan sonra onlar da bir sabah erken kalksın artık!” Sonrasında caminin imamı İshak Kızılaslan, şampiyon olmaları hâlinde hem Demba Ba’yı hem de Beşiktaş taraftarlarını sabah namazına beklediklerini söyledi. İmam, “Gerekirse Ayasofya Meydanı’nı da kullanırız.” sözleriyle 70 bin kişiyi ağırlayabileceklerini duyurdu. Şu an ligin zirvesinde yer alan ekiplerden biri olan Beşiktaş şampiyon olursa, yeryüzünde bugüne kadar hiç yaşanmamış bir olaya şahitlik edebiliriz bu topraklarda.

Tüm bunların yanında Demba Ba, neredeyse her hafta gollerini de atmaya devam ediyor. Son vuruşları mükemmel, pozisyonlarda nerede duracağını çok iyi biliyor. Daha şimdiden 6 milyon bonservis bedeli karşılığında 4 yıllığına anlaştığı, formasını ilk kez deplasmandaki Feyenoord maçında giydiği Beşiktaş’ın tarihine geçti. Bu maçın rövanşında Ba, 3 gol birden attı. Böylece Beşiktaş’ın Avrupa kupalarındaki ilk hat-trick yapan oyuncusu oldu. Şu ana kadar oynadığı 42 resmî maçta attığı 27 golle de siyah-beyazlı takımın bir sezonda en çok gol atan oyuncusu sıfatıyla kulüp tarihine geçti. O’ takımdan izole duran bir yıldız oyuncu değildi. Israrla, atacağı gol sayısının iyi bir oyuncu olup olmadığı yönünde kriter kabul edilemeyeceğini dile getiriyordu. Takım 11 futbolcudan oluşuyordu ve tüm arkadaşlarının başarıda payı vardı. Takımda yer alan Mustafa Pektemek, Cenk Tosun gibi forvetler de onunla oldukları için çok şanslıydı. Zira Demba Ba bir şeyler öğretmekten zevk alan bir profesyoneldi. Nitekim Cenk Tosun onun için şöyle diyecekti: “Öğretmekten zevk alıyor. Onun arkasında yedek kalmak bile bir futbolcu için öğretici.” Demba Ba’ya göre şampiyonluk yolunda Beşiktaş’ın en büyük avantajı, takımın oyun ve oyuncu kalitesi. Türkiye’de en beğendiği futbolcu takım arkadaşı Gökhan Töre. Teknik direktörü Slaven Bilic’in de ligin en iyi hocası olduğunu düşünüyor. Sezon başı Chelsea’den transfer edilen Ba, havaalanında taraftarların tekbirli tezahüratlarıyla karşılanmıştı. Bakalım bu tekbirler 70 bin kişinin katılımıyla sezon sonu Sultanahmet Camii’nde tekrarlanacak mı?



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.