Zamandk309 eg

Page 1

HDP’nin umudu yurtdışı seçmen

Kimse Yok mu'dan Afrika’ya bin okul

7 Haziran seçimlerine az bir süre kala en çok merak edilen konu hiç şüphesiz HDP’nin yüzde 10 barajını geçip geçemeyeceği. PARTİ bu konuda yurtdışı seçmenlerden çok şey bekliyor. 30'DA

Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) ortaklarından Kimse Yok mu Derneği, Afrika Birliği ile de tarihî bir anlaşmaya imza attı. Dernek, bin sahra okulu için dünya çapında yardım toplayacak. 14'TE

ı Teı vbe kapıs Tevbe kapıs k çı a k se e herkese açıherk

www.zamaniskandinavya.dk

6 - 12 MAYIS 2015 • YIL : 7 • SAYI : 309 •  DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO EKREM DUMANLI

KAMİL SUBAŞI

ALİ BULAÇ

ŞAHIN ALPAY

Başka kapıya

Oynatmaya az kaldı

Yeni bir hamle

Hizmet İskandinavya’dan izlenimler

35

11

34

6

Estonya'dan sevgi ve barış mesajı

Estonya’nın başkenti Tallinn 15 ülkeden gelen öğrencilerin katıldığı Uluslararası Dil ve Kültür Festivali’ne ev sahipliği yaparken, dilleri, dinleri ve kültürleri farklı öğrenciler sevgi, barış ve hoşgörü mesajı verdi. HASAN CÜCÜK'ÜN HABERİ 12'DE

Kopenhag

Türk

Film Festivali

7 - 13 Mayıs 2015

SAYFA 7’DE AYRINTILAR


6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN ■ NORVEÇ

Doktorların yarısı istifa etmeyi düşünüyor Akershus Hekimler Birliği tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Akershus eyaletinde görev yapan doktorların oldukça büyük bir bölümü işini bırakmayı düşünüyor. Doktorların aşırı iş yükü ve oldukça fazla nöbetler nedeniyle işlerinden istifa etmek istedikleri belirtildi. İstifa etmeyi düşündüğünü ifade eden doktorlardan Toril Morken, ‘kağıt-kürek’ işlerinin doktorlara yüklendiği, bu sebeple hastalara yeterince vakit ayıramadıklarını söyledi. Devlet Televizyonu’na (NRK) konuşan Morken, kendisine yüklenen iş miktarının motivasyon kaybına neden olduğunu, bu yüzden istifa etmeyi düşündüğünü aktardı. Durumun birçok olumsuz sonuçlar doğurabileceğine dikkat çeken Morken, araştırma sonuçlarını toplumsal bir problem olarak nitelendirdi. Öte yandan, Akershus Hekimler Birliği Başkanı Arne Røde ise, yapılan araştırma sonucu doktorların yaklaşık yarısının istifa etmeyi düşündüğünü, bu durumu ülkenin sağlık politikası açısından bir bomba olarak nitelendirdi

"Gelecek 50 yılda devlet kasasına 1350 milyar kron getirisi olacağı tahmin ediyoruz. Yaklaşık 51 bin işçi için ekmek kapısı olacak platformun ülke ticaret hayatı için somut ve paha biçilmez olacak." Norveç Petrol-Enerji Bakanı Tord Lien

“Bazı aksaklıklar olsa da bunlar bizi yolumuzdan çevirmemeli ve önümüzdeki zaman cetveline uymaya gayret göstermeliyiz.” Almanya Başbakanı Angela Merkel

■ İSVEÇ

Vattenfall, 1000 işçisinin işine son veriyor

Merkel Kopenhag'ı ziyaret etti Almanya Başbakanı Angela Merkel bir dizi ziyaret gerçekleştirmek için geçtiğimiz hafta içerisinde Kopenhag’a geldi. Merkel, Kraliçe II. Margrethe ve Başbakan Helle Thorning Schmidt ile bir araya geldi. Merkel ve Schmidt görüşmelerinin akabinde ortak bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıda konuşan Merkel, Avrupa’nın diğer ülkelerine mülteciler konusunda daha fazla sorumluluk almaları çağrısında bulundu.

Toplantıda ayrıca Danimarka ile Almanya’yı birbirine bağlayacak olan tünel projesine devam edileceği vurgulandı. Merkel “Bazı aksaklıklar olsa da bunlar bizi yolumuzdan çevirmemeli ve önümüzdeki zaman cetveline uymaya gayret göstermeliyiz.” dedi. Söz konusu tünelin 2021 yılında tamamlanması planlanıyor. Tünele ilave edilecek raylı sistemin ise 2024 yılında tamamlanması hedefleniyor.

Patates, kilosu 2 bin 100 krondan satıldı İsveç’te sezonun ilk patates hasadı yapıldı. 30 kilo patates açık artırmayla tam 63 bin krona satıldı. Tarım dergisi ALT’ın haberine göre, Hålarp kentinde üretilen patatesleri Stockholmlü bir toptancı aldı. İsmi açıklanmayan Stockholmlü toptancı 10’ar kilo şeklinde paketlenen patateslerin ilk paketine 20 bin, ikincisine 21 bin ve üçüncüsüne de 22 bin kron ödedi. Paranın yarısının çocuk kanser fonuna gideceği kaydedildi. Patates için çok erken olan bu mevsimde üretim yapan sera sahibi Stefan Olsson, her 15 yılda bir bu sezonda hasat yapabildiğini belirterek, “Patateslerin nerede iyi yetiştiklerini biliyorum.” dedi. ALT’a göre ilk patateslerden bir kaç

Sahibi/Publisher: Moving Media ApS Yönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer Vedat Oğuz

Kamil Subaşı k.subasi@zamaniskandinavya.dk

■ DANİMARKA

■ ISVEÇ

İsveç devletinin sahibi olduğu uluslararası enerji devi Vattenfall, 1000 çalışanının işine son vereceğini duyurdu. Düşük enerji ücreti ve düşük üretim nedeniyle şirketin gelirinin geçen yılın ilk çeyreğine oranla yüzde 40’da kalması şirketi küçülme kararına ittiği kaydedildi. Haber ajansı Reuters’e göre geçtiğimiz yılın ilk çeyreğinde şirketin 8.2 milyar kron olan net kazancı bu yıl 5 milyarın altına düştü. Konuyla ilgili haber ajansına konuşan şirketin CEO’su Magnus Hall, yılın ilk üç ayında elektriğe olan talebin azaldığını belirterek, “Elektrik ücretleri de devamlı bir düşüş gösterdi. Bu da haliyle şirketin kazancının gerilemesine sebep oldu.” dedi. Yurtdışı da dahil toplam 29 bin çalışanı olan şirketin, hangi ülkelerde işten çıkarmayı yapacağı henüz netlik kazanmadı.

Genel Yayın Müdürü Editor-in-Chief

Danimarka Başbakanı Helle Thorning Schmidt ve Almanya Başbakanı Angela Merkel bir süre açık havada yürüyüş yaptı.

Haber Merkezi Editorial Center Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya, Engin Tenekeci haber@zamaniskandinavya.dk

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552 IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Benim Ailem Editörü Süleyman Uysal Grafik Tasarım Sebahattin Çelebi Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

CVR-nr. 25065557

kilo, 69’uncu yaş gününü kutlayan Kral Carl Gustaf’a gönderilecek.

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ • İsveç: Menaf Alıcı ..................................................................................................................................... • Norveç: Ömer Fevzi İpek .......................................................................................................................... • Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ................................................................................................................. • Aarhus: Rasim Atakan .............................................................................................................................. • İstanbul: Salih Beşir..................................................................................................................................

+46 72 336 35 54 + 47 47 23 03 91 + 358 46 63 44 686 + 45 42 20 66 16 + 90 5332 83 89 86

Reklam .........................................................yildirim@bahar.dk .................................................... +45 71 51 43 85 Okur Hattı: ...........................................info@moving-media.dk Abone: ..................................................info@moving-media.dk............................................+45 70 20 69 70 Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

Moving Media ApS • Sluseholmen 2, 1 • 2450 København SV • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892


6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

AP Möller-Maersk’e ait olan gemideki mürettebatın 24 kişiden oluştuğu açıklandı.

■ DANİMARKA

Danimarka ile İran arasında ipler gerildi ■ DANIMARKA

Büyükelçi Mehmet Dönmez: Yeni cami için destek veririz Kopenhag’daki Kocatepe Camisi’nin geleneksel kermesine katılan Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçisi Mehmet Dönmez, cami cemaatinin daha büyük cami taleplerine duyarsız kalmayarak bu konuda her türlü adımı atacaklarını söyledi. Dönmez, daha önceki görev yeri olan Almanya’da Diyanete bağlı olan camilerin bünyesinde karete kursu gibi çok değişik aktiviteler yapıldığını, buralarda da buna benzer sosyal aktivitelerin yapılabileceği büyük bir cami olmasını arzuladıklarını ifade etti. Danimarka’nın ilk camisi olma özelliğini taşıyan Kocatepe Camisi’ni kermes dolayısıyla gezme fırsatı bulan Büyükelçi Mehmet Dönmez, Din Görevlisi Hafız Ömer Sarıgül’den bilgi alarak, caminin düzeninden ve temizliğinden memnun olduğunu vurguladı. Dönmez, “Sizlerin daha büyük cami taleplerinizi anlıyorum. Konuyla ilgili Danimarkalı muhataplarımızla görüşeceğim. 1,5 yıl daha buradayım. Bu zaman zarfında gerekenleri yapacağım.” diyerek yeni cami için ümit vermiş oldu.

30 yıl önce gurbetçiler tarafından satın alınan camide basını bilgilendiren Büyükelçi Dönmez, “Danimarkalılar, Türk kökenli Müslümanlardan daha çok memnun. Bu tür etkinlikler halkla kaynaşmamızı sağlar. Böylelikle bizi, güzelliklerimizi yakından tanımış oluyorlar. O yüzden bu kermeste emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.” diyerek kermese maddi destekte bulundu. Cami Derneği Başkanı Faik Cambaz, kermese ilginin yoğun olmasından dolayı memnuniyetini dile getirirken, özellikle Danimarkalıların da yoğun ilgi göstermesinin memnuniyet verici olduğunu söyledi. Her yıl geleneksel olarak yapılan kermese Sosyalıs Halk Partisi (SF) Milletvekili Özlem Çekiç’in süpriz ziyareti ise ilgiyle karşılandı. Bir süre Büyükelçi Mehmet Dönmez ile sohbet eden Çekiç, Danimarka’da yapılacak olan milletvekili seçimleriyle ilgili görüş alışverişinde bulundu. HASAN AKYÜZ KOPENHAG

İran geçtiğimiz hafta içerisinde Danimarka merkezli uluslararası taşımacılık firması AP Möller-Maersk’in bir gemisine içindeki mürettebatıyla birlikte el koydu. Danimarka hükümeti tarafından sert bir şekilde kınanan olayın akabinde iki ülke arasında ipler gerildi. İranlı yetkililer söz konusu gemiye AP Möller-Maersk firmasının ödenmemiş borçları yüzünden el koyulduğunu açıklarken Danimarkalı yetkililer geminin ve mürettebatının serbest bırakılmasını istedi. Konuyla ilgili olarak AP Möller-Maersk fir-

masından yapılan açıklamada, “Mürettebatın güvende olduğunu temin etmek için İranlı yetkililerle görüşme halindeyiz. Yetkililerden faha fazla bilgi almaya uğraşıyoruz.” denildi. İran’ın Kopenhag Büyükelçiliği’nden yapılan açıklamada ise gemiye 10 yıllık ödenmemiş bir borç yüzünden el koyulduğunu ifade ederken Danimarka Dışişleri Bakanlığı konuyla ilgili yaptığı açıklamada durumun yakından takip edildiği vurgulandı. Bu arada gemideki mürettebatın 24 kişiden oluştuğu açıklandı.

■ İSVEÇ

İsveç Demokratları, yedi üyesini ihraç etti Göçmen karşıtı aşırı sağ İsveç Demokratları Partisi, yedi üyesinin parti ile ilişiğinin kesilmesine karar verdi. İsveç Demokratları Partisi Üyeler Komitesi, aralarında partinin gençlik organizasyonu SDU’nun Başkanı William Hahne ve Başkan Yardımcısı Gustav Kasselstrand’ın da bulunduğu yedi üyeyi partiden ihraç ettiğini duyurdu. Düzenlediği bir basın toplantısı ile kararı kamuoyu ile paylaşan parti sekreteri Richard Jomshof, söz konusu üyelerin artık İsveç Demokratları olmadığını ve partileri ile ilişiğinin bulunmadığını söyledi. Geçtiğimiz haflarda

yurtdışındaki ekstrem ve anti semitik partilerle İsveç Demokratları’nın bilgisi ve izni dışında işbirliğine girdikleri tespit edilen 24 üye disipline sevk edilmişti. Bunlardan yedi kişi, parti yönetimine yanlış ifade verdiği ve partinin kararlarına uymadığı gerekçesiyle partiden ihraç edildi.

Østerbro Østerbro I N T E R N AT I O N A L S C H O O L

I N T E R N AT I O N A L S C H O O L

As your child grows

We grow with them at Østerbro International School, where the individ- ual comes first. Our primary aim is to identify and appreciate the unique potential of each pupil and develop it to the full in a caring, comfortable and happy environment. Pupils receive an excellent, well-rounded educa- tion from dedicated and well-qualified teachers, developing qualities which will equip them to face life’s challenges with self-belief and optimism. Østerbro International School • Præstøgade 17 • 2100 Copenhagen Ø Tel.: +45 70 20 63 68 • Website: www.oeis.dk • E-mail: info@oeis.dk

Bygger bro til fremtiden


4 İSKANDİNAVYA Kanunları hafife alan anne-babaya ekonomik ceza uygulanacak

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Çocuk ve Eşitlik Bakanlığı’nın Meclis’e sunacağı yeni yasa teklifi, uzun süre yurtdışında yaşayan ailelere çocuk parası yardımlarını kesmeyi öngörüyor. ENGİN TENEKECİ OSLO

1ebeveynlere ‘ekonomik ceza’i müeyyi-

Hükümet, kanun dışı hareket eden

deler uygulayacak. Norveç Çocuk ve Eşitlik Bakanı Solveig Horne, Meclis’e yeni bir kanun teklifi sunmaya hazırlanıyor. Yasayla, yurtdışında yaşayan Norveç vatandaşlarına ödenen 6 aylık çocuk parası süresi, 3 aya düşürülmesi planlanıyor. Kanunla hayata geçirilecek diğer hedeflerse; yurtdışında yaşayıp okuldan uzak tutulan çocukları bir an önce okul hayatına kazandırmak ve onların Norveççelerini geliştirmek ve yurtdışında uzun süre kalan ailelere ödenen çocuk parasını kesmek. Kanun teklifinin Bakanlığa, Oslo Okul Konseyi Başkanlığı tarafından gönderildiği kaydedildi. Başkanlığın, 2014 Haziran’ında gönderdiği kanun teklifinde, hükemete, ‘okul kurallarını ihlal eden ebeveynlere ilişkin yasa tasarısı değiştirilmeli’ ricasında bulunduğu açıklandı. Ayrıca hükümet, yılda 397 bin 665 kronun altında gelire sahip anne-babaların çocuklarına ücretsiz kreş imkanı sağlayacak. Bu tür aileler, talep ettikleri taktirde çocukların boş vakitleri değerlendirdiği SFO isimli kurumlardan da ücretsiz olarak faydalanabilecek. Çocuk parası alıp da, devlet yaptırımlarını hafife alan ebeveynlere bazı ekonomik cezai müeyyideler uygulanacak. Örneğin, çocuklarının Norveççe öğrenmelerine çaba harcamayan, çocukları Norveç testinden geç(e)meyen aileler, bu grup ebeveynler arasında yer alacak.

13 yaşında olan ve 6,5 yıldır ailesiyle birlikte İsveç’te yaşayan ve sınırdışı edilecek olan Semine Aliji büyük bir üzüntü yaşıyor.

Norveç Çocuk ve Eşitlik Bakanı Solveig Horne, yurtdışında yaşayan Norveç vatandaşlarına ödenen 6 aylık çocuk parası süresinin, 3 aya düşürülmesini istiyor. FOTOĞRAF: ILJA C. HENDEL

AKPM BAŞKANI ANNE BRASSSEUR:

Kişileri hapiste tutmak doğru değil ZAMAN RİGA

1(AKPM) Başkanı Anne Brassseur, Riga Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi

Hukuk Fakültesi’nde insan hakları ile alakalı bir konuşma yaptı. Konuşmasında Türkiye’de bulunan Suriyeli mülteciler ve onlara harcanan paraya özellikle değinen Brasseur, Suriyelilerin bulunduğu kampları ziyaret ettiğini de belirtti ve Türkiye’yi bu konuyla alakalı övdü. Türkiye’de twitter ve youtube’yi kapatmayla alakalı da yorum yapan Brasseur, ilk başta belki Türkiye’nin haklılık payının olabileceğini ve kendisine yapılan açıklamada şehit edilen savcının rehin alınmış haldeki fotoğrafının sosyal medya aracılığıyla yayıldığı ve Türk hükümetinin böyle bir karar aldığı söylenmiş. Fakat bu fotoğrafın internetin tamamında olduğunu ve twitter ve youtube’nin kapatılmasının bir anlam ifade etmediğini belirten Brasseur, medyanın sorumluluk içerisinde davranması gerektiğini ve kısıtlamaların demokrasiyi sarstığını söyledi. Hidayet Karaca ve polisler için verilen tahliye kararına rağmen kişilerin hala içerde olması ile ilgili, yolsuzluk olaylarından sonra Türkiye’de bu tarz hadiselerin olduğundan bahseden Brasseur, tahliye kararının alındığından haberinin olmadığını ve savcının temyize gidebileceğini ama kişileri hapiste tutmanın doğru olmadığını ve demokrasi adına pozitif birşey olmadığını söyledi.

Öğrenciler arkadaşları için seferber oldular Malmö’deki Augustenborgs Okulu’nun 5. sınıfına giden öğrenciler bir süreden beri sınıf arkadaşlarından birinin sınırdışı edilmesini engellemek için mücadele ediyor. ZAMAN MALMÖ

1lu’nun 5. sınıfına giden öğrenciler Malmö’deki Augustenborgs Oku-

bir süreden beri sınıf arkadaşlarından birinin sınırdışı edilmesini engellemek için mücadele ediyor. Semine Aliji isimli sınıf arkadaşlarının sınırdışı edileceğini öğrenen öğrenciler buna engel olabilmek için çare arıyor. 13 yaşında olan ve 6,5 yıldır ailesiyle birlikte İsveç’te yaşayan Semine Aliji ise büyük bir üzüntü yaşıyor. İsveç Göçmen Dairesi Makedonya asıllı aile için bir süre önce sınırdışı kararı verdi. Bütün arkadaşlarının İsveç’te olduğunu belirten Semine, gitmek istemediğini söylüyor. Okul öğretmenlerinden Joakim Bjorkman

ise sınırdışı kararını öğrendiklerinde şok olduklarını söylüyor. Konu, İsveç’te ulusal medyanın da gündemine geldi. Svenska Dagbladet Gazetesi olayı haberleştirirken bazı radyo ve televizyonlar da öğrencilerin görüşlerine yer verdi. Olayın büyümesinin akabinde bütün okul öğrencileri arkadaşlarının sınırdışı edilmesini engellemek için imza kampanyası başlattı. Uzmanlar, kanuni olarak mahkeme tarafından verilen kararı geri çevirme şansı yok ancak yeniden yapılacak bir başvuru sistemi işe yarayabilir diyor. Haliyle, Semine Aliji ve ailesinin durumu önümüzdeki günlerde netleşecek.

SJ, gecikmeler için ücretin tümünü ödemeyecek ZAMAN STOCKHOLM

1garantisi şartlarında değişikliğe gitti.

İsveç Devlet Demiryolları (SJ) seyahat

SJ, bir saatten fazla gecikmeler için daha önce seyahat tutarının tamamını öderken, 1 Mayıs’tan itibaren geri ödemelerin sadece yüzde 25 oranında yapılacağını duyurdu. Konuyla ilgili Aftonbladet gazetesine konuşan SJ basın sözcüsü Maricka Berggren, daimi müşterilerinin kendileri için önem arz ettiğini belirterek, “Aylık kart taşıyanlar ise

30 dakikadan fazla gecikmeler için seyahat tutarının yüzde 25’ni ve bir saatten fazla gecikmeler için ise yüzde 50 oranında geri ödeme alacak.” dedi. Yeni düzenlemeyle yolcuların karmaşık prosedüre maruz kalmadan çok daha kolay geri ödemelerini tahsil edebileceğini kaydeden Maricka Berggren, bu sebeple geçtiğimiz yıl SJ’in toplam ödediği 50 milyon kronluk telafi miktarında düşme beklemediklerini söyledi. Geri ödeme için aşağıdaki linkten başvuru yapılabilir.


5 İSKANDİNAVYA 110 yıllık tekne sanat merkezi oluyor

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

1hum İlhan Koman’ın İsveç’te ev ve Dünyaca ünlü Türk heykeltraş mer-

atölye olarak kullandığı ve ölümünün ardından oğlu tarafından Türkiye’ye götürülen 110 yaşındaki ‘Hulda’ adlı teknesi bilim, kültür ve sanat merkezine dönüştürülecek. Bodrum Limanı’nda demirli olan tarihe tanıklık etmiş teknenin halen yelkenleri sayesinde yüzebildiği belirtildi. 1958 yılında İsveç’e yerleşen Türk heykeltıraş İlhan Koman, 7 yıl sonra 140 ton ağırlığında, 37 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğindeki kuru yük taşımakta kullanılan ahşap bir tekneyi satın aldı. Bugün 110 yaşında olan ve dünyanın en eski kuru yük teknelerinden beri olan ‘Hulda’yı helkeltıraş Koman 1986 yılına kadar ev ve atölye olarak kullandı. Tekne Koman’ın ölümünün ardından Sjotorps şehri tersanesine çekildi. İstanbul’da Büyükdere Caddesi’ndeki Akdeniz Heykeli ile tanınan Koman’ın 2 çocuk, 1 torun sahibi oğlu 64 yaşındaki Prof. Dr. Ahmet Koman, 5 yıl önce 12 bin kilometre yol katedip, babasından yadigar kalan Hulda’yı önce İstanbul, ardından da Muğla’nın turizm cenneti ilçesi Bodrum’a getirdi. Prof. Dr. Koman’ın, Bodrum Limanı’nın Neyzen Tevfik Caddesi kıyısına demirlediği iki direkli, toplam 365 metrekare yelkeni bulunan ve halen yüzde 90’lık bölümü orjinalliğini koruyan tekne, yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı oldu.

YELKENLİ YAT YARIŞLARINA KATILACAK Deniz Ticaret Odası Bodrum Şubesi’nin limanda kalması, bakım ve diğer masrafları için destek verdiği, yelkenleri sayesinde halen yüzebilen teknenin, ekim ayında yapılacak Uluslararası Bodrum Kupası Yelkenli Ahşap Yat Yarışmaları’na katılacağı ve yaz

boyunca düzenlenecek çeşitli kültür ve sanat etkinliklerine evsahipliği yapacağı belirtildi.

‘CİDDİ DESTEKLE YAŞATABİLİRİZ’ Babası İlhan Koman’ın uzun süre ev ve atölye olarak kullandığı teknesi Hulda’nın Bodrum’da bilim, kültür ve sanat adına yapılacak çalışmalara evsahipliği yapması için çalışmalara başladığını belirten İlhan Koman Vakfı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Koman şunları söyledi: “Yarım asırdır babamın yuvası olan tekne, bizim de yuvamız haline geldi. Tekneyle bazen ahşap yat yarışmalarına katılıyoruz. Asıl amacım geçmişte yüzlerce denizcinin, süngercinin yetiştiği Bodrum’da, bu tekneyi genç denizcilerin yetişmesinde kullanmak, bilim, kültür ve sanat etkinliklerine evsahipliği yaparak yaşamasını sağlamak. Dünya denizlerinde bu tür teknelerin sayısı oldukça azaldı. Ciddi bir destek ile 110 yıllık tekneyi yaşatabiliriz.” CİHAN

ANADOLU’MUZUN MUTFAĞI İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız. Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Telefon: +45 7023 2808 www.delikate.dk • delikate@delikate.dk • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

© Moving Media ApS

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...


6 İSKANDİNAVYA

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Şahin Alpay

Hizmet İskandinavya’dan izlenimler Geçen hafta İskandinavya’ya üç günlük bir ziyarette bulundum. İlk durağım Zaman İskandinavya’nın davetiyle gittiğim Danimarka’nın başkenti Kopenhag oldu. Perşembe akşam, Hizmet hareketinin bu ülkede işlettiği 17 okuldan birinde, en az yarısı Güneydoğu ve Doğu kökenli göçmen, yüze yakın Zaman abonesine, Brüksel temsilcimiz Selçuk Gültaşlı ile birlikte Türkiye’deki siyasi gelişmeler üzerine birer konuşma yaptık. Soruları yanıtladık. Cuma öğleden sonra da, Zaman’ın Kopenhag’ın merkezindeki yeni ve geniş bürosunun açılışı dolayısıyla verilen resepsiyon sonrasında, aralarında büyükelçilerin, parlamenterlerin, sivil toplum temsilcilerinin, araştırmacı ve gazetecilerin de bulunduğu, yine yüze yakın davetliye Türkiye’de 7 Haziran seçimlerinin rejimin geleceği açısından taşıdığı hayati önem üzerine bir konuşma yaptım. Gültaşlı da Türkiye’de medyanın içinde bulunduğu durumu anlattı. Soruları yanıtladık. Cuma gecesi geç vakit İsveç’in ikinci büyük kenti Göteborg’a (Yötebory okunur) uçtum ve cumartesi günü Nordic Gülen Institute / Kuzey Avrupa Gülen Enstitüsü’nün düzenlediği seminere katıldım. Seminerde, Göteborg Üniversitesi’nden Doç. Dr. Klas Grinell’in yeni yayımlanan “Reflections on Reason, Religion and Tolerance: Engaging with Fethullah Gülen’s Ideas / Akıl, Din ve Hoşgörü Üzerine Düşünceler: Fethullah Gülen’in Fikirleriyle Tanışma” (Blue Dome, New York: 2015) başlıklı kitabı Kuzey Avrupalı ve Türkiyeli katılımcılar tarafından tartışıldı. Kitapla ilgili görüşlerimi daha sonra paylaşacağım. Önce Kopenhag izlenimlerimden söz edeyim. Evet, Danimarka’da kuruluşuna Hizmet’in önayak olduğu derneklerin açtığı tam 17 özel okul var. Bunlar Danimarka hükümetinin öğrenci başına verdiği eğitim desteğiyle finanse ediliyor. 1993’te kurulanı, Avrupa’daki en eski Hizmet okulu. Yalnızca İngilizce eğitim veren uluslararası okulun ötekilerden farkı, çoğu öğrencisinin ve öğretmeninin çeşitli uluslara mensup oluşu. Diğer okulların çoğu öğrenci ve öğretmenleri ise Türkiyelilerden oluşuyor. Türkiyeli öğretmenlerin ilginç bir özelliği, hemen tamamının Danimarka doğumlu, ikinci veya üçüncü kuşak göçmen olmaları. Hizmet yetkililerinden aldığım bilgiye göre, iki okulun daha açılması için hazırlık yapılıyor. Bunlarla ilgili olarak, yerel makamlarla temas edip sormuşlar: “Türkiye’deki AKP iktidarı bizi ‘düşman, hain, casus’ ilan etti. Bu durum sizi ilgilendiriyor mu?” Cevap şu olmuş: “Zerre kadar ilgilendirmiyor. Biz sizi tanıyoruz, yaptığınız işlerden memnunuz, çalışmalarınıza devam edin. Entegrasyon sorunlarıyla ilgili sorularımız oldukça size danışmaya devam edeceğiz...” 160 ülkeye yayılan Hizmet okullarını her kıtada, her ülkede yerel ihtiyaçlar yönlendiriyor. Asya ve Afrika’da yerel elitler çocuklarının İngilizce öğrenmesini, kaliteli bir eğitim görmesini istedikleri için Hizmet okullarına teveccüh gösteriyor. Amerika ve Avustralya’da velilerin nitelikli eğitim talebi Hizmet okullarına ilgiyi arttırıyor. Türkiyeli göçmenlerin yoğun olarak bulunduğu Avrupa ülkelerinde ise, Türkiyeli veliler çocuklarının nitelikli bir eğitim görmelerini; yaşadıkları toplumda meslek ve iş sahibi olmalarını; suça, uyuşturucuya bulaşmaktan uzak durmalarını istedikleri için Hizmet okullarını tercih ediyorlar. Yerel makamlar da bu nedenle Hizmet okullarına hüsnü kabul gösteriyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Avrupa’ya her gidişinde “Asimile olmayın, entegre olun!” buyuruyor ya; düşmanlık yaptığı Hizmet okullarının erdemi Türkiyeli göçmenlerin çocuklarına topluma entegre olmalarını sağlayacak becerileri kazandırmaları. Onun gözlerinin bunu görmesine imkan vermediği apaçık. İskandinavya izlenimlerine gelecek yazılarda devam edeceğim.

Klas Grinell’in yeni kitabı Göteborg'ta tartışıldı ZAMAN GÖTEBORG

1Institute), düzenlediği bir seminerde Kuzey Avrupalı

Kuzey Avrupa Gülen Enstitüsü’nün (Nordic Gülen

ve Türk katılımcılar, Göteborg Üniversitesi’nden Doç. Dr. Klas Grinell’in yeni kitabını tartıştı. Kuzey Avrupa Gülen Enstitüsü düzenlediği seminerde Göteborg Üniversitesi’nden Doç. Dr. Klas Grinell’in yeni yayımlanan “Reflections on Reason, Religion and Tolerance: Engaging with Fethullah Gülen’s Ideas / Akıl, Din ve

Hoşgörü Üzerine Düşünceler: Fethullah Gülen’in Fikirleriyle Tanışma” başlıklı kitabı masaya yatırıldı. Göteborg’da düzenlenen seminere konuşmacı olarak Nordic Gülen Enstitüsü Başkanı Hans Ucko, Akademisyen-Yazar Klas Grinell, Akademisyen-Yazar Sahin Alpay Fatih Üniversitesi’nden Dr. Savaş Genç, Kopenhag Üniversitesi’nden Dr. Heiko Henkel, Litvanya Mykolo Romerio Üniversitesi’nden Prof. Mindaugas Briedis ve İzlanda’da Luther Kilisesi’nden Eva Björk Valdimarsdóttir katıldı.

Norveç'te işsizlik oranında yeni rekor Enerji sektöründeki düşüş, Norveç’teki işsizlik oranını vurdu. İşsizlik oranı son on yılda ilk defa yüzde 4’ün üzerine çıktı. YASİR ÖZKAN OSLO

1kamına ulaştığı ortaya çıktı. Geçtiğimiz günlerde İstaNorveç’teki işsizlik oranının son on yılın en yüksek ra-

tistik Kurumu (SSB) tarafından yayınlanan bir raporda, ülke genelindeki işsizliğin yüzde 4,3 oranına ulaştığı aktarıldı. 2015 yılının ilk çeyreğinde geçen senenin aynı dönemine göre işsizlik sayısının 21 bin kişi artarak 112 bine ulaştığı vurgulandı. Uzmanlar, artan işsizliğin en büyük sebeplerinden birisini, petrol sektöründeki düşüşe bağladı. Rapordaki rakamlara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ekonomi Uzmanı Frank Jullum, işsizliğin artmasını petrol ve enerji sektöründeki düşüşle açıkladı. Dünya genelinde enerji sektörüne yapılan yatırımların azalmasıyla birlikte bu sektörüdu birçok kişinin işini kaybettiğine dikkat çeken Jullum, durumun özellikle Norveç’i olumsuz etkilediğini belirtti. E24 gazetesine konuşan Jullum, enerji sektöründeki düşüşün beklendik bir trend olduğunu, şu an artan işsizlik dalgasının geçici olduğunu vurguladı. Petrol fiyatlarının normal seviyeye döndüğünde işsizliğin düşeceğini söyleyen Jullum, yaz aylarından sonra enerji sektörüne yapılan yatırımların tekrar artacağının altını çizdi. Öte yandan, 1 Mayıs kutlamaları kapsamında ülkenin kuzeyindeki Trondheim şehrinde bir konuşma yapan LO İşçi Sendikası Başkanı Gerd Kristiansen, artan işsizlik nedeniyle hükümeti eleştirdi. Hükümetin artan işsizliğe karşı önlem alması gerektiğini vurgulayan Kristiansen, artan işsizliğe ilişkin şu ifadeleri kullandı: “Bu, uzun zamandır gelişen bir durum. Bunun için birçok adım atılmalı artık.’’ İşsizliği önlemek için Norveç İşveren Sendikası (NHO) ile birlikte hükümete karşı çalışan LO, çalışma kanununda bazı değişikliklere gidilmesi gerektiğine işaret etti.

LO ve NHO sendikalarının hükümete gönderdiği öneride kapsamlı iki kanun değişikliği öneriliyor. Bunlardan birincisi, çalışanların işten izin aldıklarında işveren tarafından 20 gün boyunca ödenen maaşın 10 güne indirilmesi. İkincisi ise, işsizlikteki vatandaşlara 26 hafta boyunca sağlanan iaşe yardımının 30 haftaya çıkarılması. Sendikalar, yaptıkları açıklamalarda, önerilerle ilişkin hükümetten olumlu cevaplar aldıklarını, ancak henüz kanun değişikliklerin yapılmadığını söyledi.


Atlas btriuom 96

Kopenhag Türk Filmleri Festivali

Cen Rødovre dovre 2610 Rø

7 - 13 Mayıs 2015

7 MAYIS PERŞEMBE 19:00

10 MAYIS PAZAR 19:00

8 MAYIS CUMA 19:00

11 MAYIS PAZARTESİ 19:00

9 MAYIS CUMARTESİ 19:00

12 MAYIS SALI 19:00

13 MAYIS ÇARŞAMBA 19:00

13 Mayıs’ta Öğrenci İşleri filminin oyuncularının katılımı ile saat 18:de galası yapılacaktır.

Bilgi ve Bilet: www.atlasbio.dk katkılarıyla...


8 İSKANDİNAVYA Türk STK’lar ‘Türkolojinin babası’nı ziyaret etti

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Türk sivil toplum kuruluşları “Avrupa’da Türkoloji biliminin babası” olarak anılan İsveçli Yarbay Philip Johan Stralenberg’in mezarını ziyaret etti. ZAMAN GÖTEBORG

1STK’ları, Sibirya’da bulduğu eski Türk

İsveç’te çeşitli çalışmalar yürüten Türk

“Run” yazıtını, 1730 yılında Stockholm’de yayınladığı kitabıyla dünyaya ilk defa tanıtan ve bununla da Türkoloji biliminin önemli esaslarından birini ortaya çıkaran Philip Johan Stralenberg’in (1676-1747) Halmstad belediyesine bağlı Getinge ilçesinde bulunan mezarını ziyaret etti. Stockholm merkezli İsveç-Türk Dernekleri Federasyonu FEDESTA ve Göteborg’da faaliyet gösteren Plattformen Derneği temsilcileri ile Azerbaycan Demokrasi Ocağı Başkanı Türkolog Arif Rehimoğlu ve Haberisveç’in de katılımıyla oluşan heyeti Gettinge’de, Halmstad Belediyesi yerel tarih uzmanı Anders Bergenek ve Getinge Kilisesi’nde 34 yıl boyunca görev yapmış emekli papaz Bertil Franck karşıladı. Medya temsilcilerinin de hazır bulunduğu görüşmede konuyla ilgili detaylı bilgi alışverişinde bulunuldu. Anders Bergenek ve Bertil Franck, Türk heyete Stralenberg’in hayat tarihçesini özetledi. Stralenberg’in yerel halk arasında yeteri kadar tanınmadığını söyleyen Bertil Franck, Stralenberg’in yazdığı ancak çok bilinmeyen eserlerin olduğunu belirterek, derinlemesine incelenmesi durumunda ilginç bilgilerin ortaya çıkabileceğine vurgu yaptı. Andreas Bergenek, Stralenberg ve onun Türkoloji’ye katkısı konusunun akademik bir proje haline getirilmesinin düşünülmesi durumunda Halmstad Belediyesi olarak ellerinden geldiğince destek olabileceklerini söyledi. Bergenek, bununla ilgili çalışma yapmak isteyen bilim adamları ve gazetecilerle birikimlerini paylaşmaktan memnunluk duyacaklarını da dile getirdi. Göteborg Plattformen Başkanı Ercan Kargılı da bu ziyaretle birlikte başlayan “Stralenberg yolu”nun gidilmesi gerektiğini belirterek, bunun hem İsveç, hem de Türk dünyası için bilimsel ve kültürel getirilerinin olacağını düşündüğünü dile getirdi. Stralenberg’in günümüz İsveç-Türk dünyası kültürel bağlarının geliştirilmesine ciddi bir katkı sağlayabileceğini kaydeden Ercan Kargılı, bu konuda kurum olarak ellerinden geleni yapmaya çalışacaklarını belirterek, “Halmstad belediyesinden de aynı aksiyon ve desteğin gelmesi durumunda yapılacak işler daha kapsamlı ve hızlı yürüyebilir.” dedi. Buna karşılık Halmstad Belediyesi temsilcisi Bergenek, Türk heyetinin ziyarettinden dolayı çok sevinçli ve memnun olduğunu belirterek bu teklifi belediyedeki üst düzey yetkililerine aktaracağını kaydetti.

Stralenberg’in mezarının olduğu ilçe mezarlığı içerisindeki Getinge Kilisesi’nde, Stralenberg’in 1721 senesinde Hakasya’da, Uybat nehrinin kıyısında bulduğu eski Türk “Run” yazıtının benzeri bir taş levha da yer alıyor. 1200’lü yıllara ait olduğu düşünülen bu taş levhanın üzerinde eski German tayfalarına ait Run yazısı örnekleri mevcut.

Stralenberg’in kabri şimdiki yerine taşınmadan önce kilisenin içerisindeki “türbe” tarzı bu odada bulunuyordu.

Havalimanlarında yeni güvenlik tarayıcıları test ediliyor Oslo Gardermoen Havalimanı’nda 4 adet yeni güvenlik tarayıcısının test edilecek. DinSide’de yer alan habere göre, havalimanında test edilecek yeni tarayıcılar sayesinde şu anda dünyada çoğunlukla kullanılan metal dedektörlere gerek kalmayacak. Test edilecek yeni güvenlik tarayıcıları sayesinde yolcuların resimleri çekilecek, üzerlerinde şüpheli herhangi bir cismin olup-olmadığı kolayca ortaya çıkacak. Hab-

erde, yeni cihazların test aşamasından sonra tamamen kullanılmasına karar verilmesi durumunda hem güvenliğin artacağını, hem de güvenlik kontrolünün yolcular için daha komforlu hale geleceğine dikkat çekildi. Test edilen yeni tarayıcıların, röntgen teknolojisiyle çalışmadığını belirten yetkililer, röntgen tekonolojisine yakın milimetrik dalga teknolojisi kullandığını ve bu yüzden AB kurallarına uygun olduğunu söyledi. NORVEÇ ZAMAN

Hayvanlara uygulanan şiddeti önlemek için özel polis teşkilatı Norveç polisi, tarihinde bir ilki gerçekleştirecek. Norveç Sør-Trøndelag Polis Teşkilatı’nda görevli üç polis memuru, ‘hayvan polisliği’ görevini üstlenecek. Norveç Adalet Bakanlığı ve Norveç Tarım Bakanlığı kontrolü altında işleyecek sistem, hayvanlara uygulanan şiddeti önlemeyi amaçlıyor. Görevli

polis memurları, hayvanlara uygulanan her türlü yasadışı faaliyete bulaşanları tespit edip, mahkemeye sevk edebilecek. Üç yıl süreceği belirtilen uygulama, eğer istenilen verime ulaşılırsa devam edecek. Bazı Norveçli kurumlarda ise iki kişiden oluşan uzman ekipler ile polis beraber çalışacak. NORVEÇ ZAMAN


9 İSKANDİNAVYA

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Mehmet Toy Aile Uzmanı

Analar ölmesin! “Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.” der eskiler. Dünyayı diyar diyar gezsek, anamız gibi bizi bağrına basan, şefkatle kucaklayan bir başkasını bulamayız. Yüce Yaratıcı onun içerisine şefkat duygusunu dercetmiş. Bu duyguyu içerisinde taşıyan o yüce ruh asla sevmeye kanmaz, basar sürekli o can ciğer parçasını ummanlar gibi olan sinesine. “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.” Yanaklarında sarı güller gibi damla damla süzülüp akan o gözyaşları, aslında içerisinde volkanlar gibi yanan fakat asla yakmayan o şefkatin tezahürüdür. Bu duyguyla inler sürekli “evlat, evlat” diye. Kendi inler ama inletmez yavrusunu; yanar ocaklar gibi ama yakmaz o can ciğerini. Evladı ne zaman ihtiyaç duysa koşar yardımına bir süvâri gibi doludizgin. Bazen de el açar Yaradan’a onun için, kim bilir O’ndan neler diler! Ana bir cazibe merkezidir. Onunla yeşillenir her taraf, şirin gözükür insanın gözüne ananın yaşadığı o muhitler... Ana caziptir, cazip olduğu içinde yaşadığı mekânlar cazip görünür. Bütün bu cazibelerin arkasında belki de onun o karşılıksız ve menfaatsiz sevgisi vardır. İşte bundan dolayıdır ki ananın bulunduğu mekânlar çeker bağrına

tıpkı dağların bulutları çektiği gibi. Yağmurla gelen rahmetin etrafı yeşertmesi gibi, insanın gözünde yeşerir, güzelleşir ananın yaşadığı o mekânlar… Aaah ayrılık! Ne kadar da zordur sevenlerin birbirlerinden ayrılması. Bir gün gelir “Her canlı ölümü tadacaktır.” emriyle o ululardan da ulu ruh, ruhunun ufkuna yürür. Yürür ama geride kalanların ruhunda; eğer bu bir evlat ise, yeri başka bir şeyle doldurulamayacak kadar büyük boşluklar bırakır. İnsan ayrılıkla duyar içindeki o acı ve kederi. Eğer ebedi âlemde kavuşma ümidi olmasaydı, insan nasıl dayanırdı bu ayrılığa! Dayanamaz, belki de üzüntüsünden çatlar giderdi. Ananın ölümü kadar insanı ağlatan, ona acı ve keder veren başka ne olabilir ki? “Ana ölünce baba amca olur.”, “Anası olmayanın babası el olur.”, “Anasını kaybeden hem anasını hem de babasını kaybeder.” İlk etapta insana garip gibi gelen bu ifadeler, zamanla ne kadar da yerinde söylenmiş sözler dedirtir insana. Sadece baba mı? O şipşirin beldeler de ırak olur, hazan bağına döner insanın gözünde. İnsan gitmek istemez, yüz çevirir o diyarlardan yavaş yavaş. O özlemle hasretini çektiği diyarlara yolcuklardan vazgeçmeler önce

hayallerde başlar, sonra da bir bir gerçek olur. Zamanla gurbete dönüşür sıla, sadece dillerde adı anılır hala gelir o güzelim mekânların isimleri… Ana hayattayken güçlü hisseder insan kendini. Ne zaman yardıma ihtiyaç duysa o şefkatli eli hayat verir; dokundukça tazelenir, okşandıkça kendine gelir insan. Ancak ananın ebedi yurduna göçüp gitmesiyle o dağ gibi destek ortadan kalkar, direnç ve moral kaynakları bir bir yok olur, başka şeyler onun verdiği güç ve kuvveti vermez insana. “Ana başa taç imiş, her derde ilâç imiş. Bir evlât pir de olsa, anaya muhtaç imiş.” der Yunus. Bunalıp sıkıldığımızda müracaat edip rahatlayacağımız, üzüldüğümüzde teselli olacağımız, sevindiğimizde sevincimizi paylaşacağımız, ilgiye ve duaya muhtaç olduğumuzda müracaat edeceğimiz kısacası içimizin sesini aktaracağımız o şefkat kahramanının yokluğu ruhumuzda boşluklar oluşturur. Bir başkası dolduramaz o derin boşlukları. Acının, merhametin, şefkatin timsali olan ana bu dünyadan gidince, artık kim acır bize, kim merhamet duyar, kim ağlar, kim “yavrum” der bağrına basar, kim

sıvazlar yanaklarımızı? Uzakta da olsak, sık sık görüşemesek de yetiyordu onun varlığı bize. Ayakta durmamızı sağlıyordu, moral oluyordu o kalpten söylediği “Canım, ciğerim” nağmeleri. Şimdilerde ne kadar da muhtaç hale geldik onun rahatlatan, ümitlendiren, canlandıran yol gösterici içten tavsiyelerine, hele tebessüm edalı gülen yüzüne. Maalesef ana hayattayken anlayamıyor insan bütün bunları. Fakat ne fayda! Ezelde verilen, kader kitabına yazılan o ilahi hükmü kim değiştirebilir ki! Madem değiştiremez, o halde bedenen aramızda olmayan ancak endamıyla hayallerimizi süsleyen o pırıl pırıl ölümsüz ruh, hülyalarımızda tüllenerek manen gönlümüzde yaşamalı, tazeliğini her daim korumalıdır. Unutmamak, unutulmamak için onu gönül dünyamızda Fatiha’larla ve Yasin’lerle yaşatmak, onunla manevi bağımızı devam ettirmek vazifelerimiz arasında olmalıdır. Annenin kadir ve kıymetini her daim bilmeli ve ona hayatta iken hak ettiği değeri vermeliyiz. Yoksa bir gün ansızın gelen Azrail onu hiç acımadan bizden ayırdığında elimizden hiç bir şey gelmez; sadece ahlarımız, vahlarımız kalır geride.

Kop Kande Herlev Hovedgade 131 • 2730 Herlev Telefon: 44 94 28 00 • www.kop-kande.dk

Åbningstider: Mandag-torsdag Fredag Lørdag

9.30-18.00 9.30-19.00 9.30-15.00


10 İSKANDİNAVYA Norveç’te son 35 yılın en büyük petrol platformu inşa edilecek

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Pertol ülkesi Norveç, dev bir petrol platformu inşaası için kolları sıvadı. Ülke ekonomisinin nabzını tutacak olan Sverdrup Petrol Platformu’nda binlerce kişi çalışacak. ENGİN TENEKECİ OSLO

1lise, Kuzey Denizi yakınlarında yer Geçtiğimiz günlerde hükümet, Mec-

alan Utsirahøyden bölgesinde kurulacak Sverdrup Petrol Platformu’nun bütçesini sundu. 2019’da başlanması hedeflenen yeni petrol platformu, 170 ila 220 milyar krona malolacak. Sverdrup Petrol Platformu olarak adlandırılan platformdan tahmini rakamlara göre günlük, 550 bin ila 650 bin varillik pertol çıkarılacak. Platform, modern Norveç endüstri tarihinin en büyük projesi olacak. Norveç Petrol-Enerji Bakanı Tord Lien, gelecek 50 yılda devlet kasasına 1350 milyar kron getirisi olacağı tahmin edilen Sverdrup Petrol Platformu’nundan oldukça umutlu. Lien, yaklaşık 51 bin işçi için ekmek kapısı olacak platformun ülke ticaret hayatı için somut ve paha biçilmez olacağını söyledi. Platform, 1980’lerden bu yana bulanan en büyük petrol platformu özelliğinde. Ülkenin en büyük pertol devi Statoil Finas Başkanı Arne Sigve Nylund ise, plartformu, hayatının favori projesi olarak niteledi. Nylund, platformun gelecek vaad ettiğini söyleyerek,”Bugün doğan bir bebek, bu projeyle (getirisiyle) kariyerinin planını

Norveç Petrol-Enerji Bakanı Tord Lien, kurulacak Sverdrup Petrol Platformu’nunda binlerce işçinin istihdam edileceğini söyledi. FOTOĞRAF: OED / SCANPIX

(şimdiden) yapabilir.” dedi. Sverdrup Petrol Platformu, ülkenin gelecek ekonomisi için dayanak noktası ve can simidi olarak görülüyor. Projeye, başta ülkenin en büyük devlet petrol-enerji kurumu olan Statoil olmak üzere, Lundin, Petoro, Norveç Petrol Kurumu ve Maersk Petrol gibi büyük firmalar da destek verecek. Projenin liderliğini ise, Statoil üstlenecek. Bazı Norveçli siyasiler ise projeye karşı. Norveç Yeşiller Partisi Milletvekili Rasmus Hansson’a göre, Sverdrup Petrol Platformu projesi, ‘klima boması’. Platformdan petrol elde edilirken yakılan petrolden atmosfere 900 milyon ton kabondiksit gazı karışacak. Hansson, projenin gelecek nesillerin sorumluluğunu gözetmediğini savundu. Daha önce Norveç Kralı Harald ve Norveç Merkez Bankası Başkanı Øystein Olsen, ısrarla, Norveç’in petrol ve gazının sonsuz olmadığını savunmuştu. Kral Harald, Norveç’in, petrol ve gazla sonsuza kadar yaşayamacağını, ülkenin yeni endüstriyel kaynaklara da ihtiyacı olduğunu söylemişti. Merkez Bankası Başkanı Øystein Olsen ise, Norveçlilerin çok çalışıp, farklı ekonomik getirileri olan kapıları çalması gerektiğini açıklamıştı.

Pangea Matematik Yarışması ödülleri verildi 1nıyla başlatılan ve bu yıl 2 bin öğren-

cinin katıldığı Pangea Matematik Yarışması’nda dereceye giren öğrencilere ödülleri, ülkenin üç büyük ilinde düzenlenen bir törenlerle verildi. Gullviva Gymnasium organizesiyle

gerçekleştirilen Pangea Matematik Yarışması’nın ödül törenleri Malmö’de Augustenborgs okulu, Stockholm’de Gullviva Gymnasium ve Göteborg’da da Lära för Livet Eğitim Merkezi’nde yapıldı.

Avrupa genelinde 350 bin öğrencinin katıldığı bu yarışmada, İsveç’te dereceye giren şu öğrencilere belge ve para ödülü verildi:

3. SINIF 1. Nellie Wendin Göteborg 2. Klara Wallerbert Göteborg 3. Zeynep Öztürk Stockholm 4. SINIF 1. Christian Ljungberg Stockholm 2. Nathalie Hedlund Stockholm 2. Alphonse Bennet Stockholm 2. Tobieson Filippa Stockholm

5. SINIF 1. Oscar Siberg Srockholm 2. Elliot Bennet Stockholm 2. Ebba Jacobowsky Stockholm 2. David Vinni Göteborg 6. SINIF 1. Hult Ludvig Stockholm 1. Nattson Axel Stockholm 1. Åsberg Vanja Stockholm

7. SINIF 1. Teodor Galder Stockholm 2. Axel Klerkegaard Stockholm 3. Persson Rebecka Malmö 8. SINIF 1. Sofie Persson Stockholm 1. Louise Rosenbladh Stockholm 1. Olivia Weiner Stockholm 1. Leen Eid Malmö

9. SINIF 1. Eric Ulric Hellstedt Stockholm 1. Conny Lin Stockholm 2. Erdenebulgan Jargalsaikhan Stockholm 2. Harald Gerhardsen Stockholm

ZAMAN STOCKHOLM İsveç’te “Matematik Birleştirir” sloga-


11 İSKANDİNAVYA

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Kamil Subaşı

Oynatmaya az kaldı…

Dijital ortamda alınan ders notlarının öğrencilerin başarılarını zayıflattığı iddia ediliyor. FOTOĞRAF: ZAMAN, ENGİN TENEKECİ

Öğretmenler sınıflarda bilgisayar kullanılmasından rahatsız

Norveçli öğretmenlere göre, ders esnasında kullanılan diz veya masa üstü bilgisayarlar öğrencilerin derse olan konsantrasyonuna engel oluyor. ENGİN TENEKECİ OSLO

1ders gördüğüm tüm sınıflarda her öğrenci için

Oslo’da üç yıl akşam lisesine gittim. Neredeyse

bir bilgisayar vardı. Ders(ler) başlar, öğretmen(ler) tahtaya geçer, o günkü konuyu anlatırdı. Doğruyu söylemek gerekirse, o esnada birçok sınıf arkadaşım önündeki bilgisayarla meşgul olurdu. Bu durum benim oldukça dikkatimi çekerdi. Hatta bazı Norveçli öğretmenlerim ders anlatımına başlamadan önce internete girmeme şartı koşar, zaman zaman da bizleri, internete girip-girmediğimiz konusunda kontrol ederdi. Ders anında tam önündeki ya da yan tarafındaki arkadaşının internette sörf yapması oldukça ‘dikkat dağıtıcı’ idi. Eğitim hayatında teknik ve teknolojinin getirilerinden faydalanmak güzel, hatta bilgiye hızlı ulaşma konusunda oldukça faydalı. Örneğin ders anlatımında öğretmenin elektronik tahta kullanması, herhangi bir anlattığı ders konusunu sinevizyona yansıtması, o esnada öğrencilerin ilgili konuya önündeki bilgisayarlala göz atması gibi. Ancak problem, bir öğrencinin ders anında önündeki bilgisayarla internette moda tabirle sörf yapması, sosyal medyada dolaşmasıdır... Son günlerde medyada, eğitim anında öğrencilerin sınıflarda kullandığı bilgisayarların dikkatleri nasıl dağıttığı, öğretmenlerin konuyla ilgili yaptığı şikayetler gündemde. Norveç’in en büyük günlük gazetelerinden VG haberi, ‘Norveçli öğretmenler: Ders anında kullanılan bilgisayarları dışarıya fırlat’ başlığıyla verdi. Haberde, birçok Norveçli öğretmenlerin ders anında kullanılan bilgisayarlardan dert yakındığı belirtildi. Bazı öğretmenlerin konuyla ilgili düşüncelerine yer verildi. ‘Dersteki bilgisayar meşguliyeti, muhakeme promlemine neden oluyor’ Norveçli öğretmen Håkan Danielsson’a göre, gerek öğretmenin ders anlatma saatinde gerekse öğretmenin öğrenciyle bire bir görüşmesi anında sınıfta kullanılan bilgisayar son derece zararlı.

Danielsson, birçok öğrencinin ders saatinde ya sosyal medyayla meşgul olduğunu ya da internette sörf yaptığını söylüyor. Öğrencilerin, öğretmenin ders anlatımı esnasında bilgisayarla ilgilenmesi, derse olan konsantrasyona engel. Son yıllarda, sınıfta kullanılan bilgisayardan dolayı birçok öğrencinin muhakeme zorluğu çektiğini farkettiğini belirtiyor. İsveç gazetelerinden DN’de (Dagens nyheter) yayınlanan bir makalede de, Norveçli öğretmen Håkan Danielsson’un konuyla ilgili görüşlerine yer verdi. Håkan Danielsson, ders anında bilgisayarla alınan notlarla, normal kağıt ve kalemle alınan notların öğrencilere olan etkisi üzerinde de duruyor. Danielsson, normal kağıt ve kalemle iligili alınan ders notlarının, elektronik ortamda alınan ders notlarından daha verimli olduğunu aktarıyor. Ona göre, dijital ortamda alınan ders notları öğrencilerin başarılarını zayıflatıyor. İddiasına delil olarak da, daha önce iki farklı üniversitede yapılan araştırma sonuçlarını gösteriyor. Amerika’da Princeton Üniversitesi’nin 2014’te yaptığı bir araştırmaya göre, öğrenciler, ders saatinde bilgisayar aracılığıyla, normal kalem ve kağıt aracılığıyla not alan öğrencilerden daha fazla not alıyor. Ancak mesele not alınan şeylerin ne kadar anlaşıldığına geldiğinde, normal kalem ve kağıtla not alan öğrencilerin, bilgisayar (dijital araçlar) ile not alan öğrencilerden daha fazla konuyu anladıkları tespit ediliyor. Columbia Üniversitesi’ndeki araştırma, ders saatinde bilgisayarla ilgilenenen öğrencilerin yüzde 60’ının, derste anlatılanlarla herhangi bir ilgisi olmadığı sonucunun ortaya çıktığını kaydediyor. Norveçli öğretmen, problemi, bölgedeki belediyelerin izlediği yanlış siyasete bağlıyor. Politikacıların daha çok, her öğrenciye bir bilgisayar veilmesi gerektiğini düşündüğünü, ancak meselenin sonunun düşünülmediğini açıklıyor. Hatta Norveçli öğretmen çareyi kendisi aramış. Ders saatlerinde öğrencilerine bilgisayarlarını kapatmaları ricasında bulunan Danielsson, sonrasında sınıfını, huzur ve ferahın kapladığını farkettiğini söylüyor.

Malum, yaklaşık 1,5 yıldır Türkiye ve halkı aynı zamanda da tüm Müslümanlar çetin imtihanlardan geçiyor. İlk zamanlarda yada ilk iki hükümet döneminde yapıp ettikleriyle her kesimin sempatisini kazanan AK Parti, sadece oylarını yükseltmekle kalmamış, diğer Müslüman ülkeleri (yada bu ülkelerin halkları) tarafından da örnek alınan bir konuma gelmişti. Fakat AKP Partililerin tabiri ile çıraklık ve kalfalık döneminden sonra gelen ustalık döneminde işler kontrolden çıkarak, verilen haklar geri alınmaya, kazanılan imaj yerle bir edilmeye, imrenmeler yerini tiksinmeye.. başladı. Düzelmeye doğru giden Müslüman imajı daha da kötü bir hal almaya; hem içerde hem de dışarda aykırı sesler yükselmeye başladı. Türkiye’de son zamanlarda farklı kesimlerden çokça duyar olduk: ‘Eğer Müslümanlık buysa -son dönemdeki AKP’nin yada AKP’lilerin temsil ettiği Müslümanlık- ben o zaman Müslüman…’ Kullanılan nefret söylemleri, atılan iftiralar Avrupa’da yabancı düşmanı partilerin söylemlerini solda sıfır bırakır bir hal aldı. Yapılanlara, söylenenlere akıl sır ermiyor, mantıklı bir izahat bulunamıyor, neresinden tutarsan elinde kalıyor. Müslüman olmayan birisi, bizim neyimize bakarak Müslümanlığa sempati beslesin ki! Hangi dinde veya evrensel insani değerlerde var, yolsuzluk, haksızlık yapmak ve bunu kılıfına uydurmak için fetvalar almak, tüm bürokrasiyi, hukuku ayaklar altına almak… Bazıları, “Onlara bir yudum Brüksel temsilcimiz Selçuk Gültaşlı, Brüksel’deki su bile yok, gazetelerini almayın, okullarına gitmeyin, Avrupalı bazı parlamenterlTürkiye’deki son durumu derneklerini kapatın, ‘Kimse erin cinnet haline benzettiklerini Yok mu’ yardım kuruluşunu söylemişti. Gerçekten de terör örgütü ilan edin, Bank topyekün bir cinnet hali Asyası’na el koyun…” derken içerisindeyiz herhalde; yada topyekün bir hipnoz hali onlar daha birk aç gün içerisinde… 90’lı yıllarda, Türk öncesinde Afrika Birliği ile pop müziğinin fenomen1000 adet yeni okul projesine lerinden Fatih Erkoç’un imza atıyor; hasetlerine ve söylediği gibi, ‘Oynatmaya kinlerine yenik düşenlerin az kaldı, doktorum nerde…’ durumundayız sanki. Tabi o biraz daha ‘oynatmasına’ zamanlarda şarkıdaki oynatneden oluyordu. maya sebep olan şey ‘bir güzel kız’dı. Ama günümüzde, kimi körü körüne AKP bağlılığıdan oynatmak üzere, kimi de yapılanlara anlam veremediğinden oynatmak üzere; kimi dost bildiklerinin vefasızlığından, kimileri de yapılan bunca haksızlığa, zulme karşı kalınan sessizlikten, vurdumduymazlıktan oynatmak üzere… Kimisi de kendi çıkarlarını, bir milletin ve tüm insanlığın çıkarlarından üstün görenlerden, iki yüzlülerden.. oynatmak üzere. Bir millet çıldırmış olmalı, topyekün oynatmak üzere; hiçbir doktor da derman bulabilecek gibi gözükmüyor… Kendilerine ifitira atılanlar, her türlü zulme maruz kalanlar, topyekün üstlerine gelinenler, terbiyesini muhafaza ederek, her sıkıntıya karşı sabırla, şükürle devam etmekte işlerine. Zira ‘müsbet hareket’ onların şiarıydı ve Emirdağ Lahikası’nda Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyordu: “Aziz kardeşlerim! Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-yı İlahî’ye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır; vazife-i İlahiye’ye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz!..” Bazıları, “Onlara bir yudum su bile yok, gazetelerini almayın, okullarına gitmeyin, derneklerini kapatın, ‘Kimse Yok mu’ yardım kuruluşunu terör örgütü ilan edin, Bank Asyası’na el koyun…” derken onlar, daha bir kaç gün öncesinde Afrika Birliği ile 1000 adet yeni okul projesine imza atıyor; hasetlerine ve kinlerine yenik düşenlerin biraz daha ‘oynatmasına’ neden oluyordu. Topyekün cinnet hali geçiriyoruz, oynatmaya az kaldı ama müsbet hareketin temsilcileri vakarlı duruşlarıyla ve sabırlarıyla cinnet halinden çıkmaya yardımcı olmakta. Er yada geç zalim kendi zulmünde boğulacak, herkes cinnet halinden kurtulacak bunda zerre kadar şüphe yok ama ah bir de dostların, beraber yola çıkılan dostların vefasızlığı, vurdumduymazlığı olmasa… Oynatmamak elde değil! K.SUBASI@ZAMANISKANDINAVYA.DK @KAMILSUBASI


12 İSKANDİNAVYA

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Kültürler farklı mesaj aynı; Sevgi, barış, hoşgörü

Estonya’nın başkenti Tallinn 15 ülkeden gelen öğrencilerin katıldığı Uluslararası Dil ve Kültür Festivali’ne ev sahipliği yaparken, dilleri, dinleri ve kültürleri farklı öğrenciler sevgi, barış ve hoşgörü mesajı verdi. HASAN CÜCÜK TALLİNN

1ülkeden öğrencilerin katıldığı Uluslara-

Estonya’nın başkenti Tallinn’de 15

rası Dil ve Kültür Festivali renkli görüntülere sahne oldu. Festivale katılan öğrenciler hem kendi dillerinde hem de Türkçe seslendirdşkleri eserlerle beğeni topladı. Estonya’ya komşu ülkerlerden gelen çok sayıda misafir, öğrencilere tam not verdi. Uluslararası Dil ve Kültür Festivali’ne ev sahipliğini Ticaret, Eğitim ve Kültür Derneği EESTÜRK ile Kopenhag Anadolu Dil ve Kültür Merkezi yaptı. Başkent Tallinn’in en prestijli tiyatro salonu Vene Kultuurikeskus tarihi günlerinden birini yaşadı. Festival öncesi oluşturulan standtlarda 15 ülkenin kültürel ve tarihi zenginlikleri tanıtıldı. Estonyalı Harri’nin Estonca, Marin’in ise Türkçe sunduğu festival ev sahibi ülkenin milli marşının okunmasıyla başladı. 15 ülkeden çocukların sevgi, kardeşlik ve hoşgörü mesajı vermek için Estonya’da olduğunu belirten sunucular ülkeler seronomisi için 15 ülkeyi anons ettiler. Uluslararası Dil ve Kültür Festivali’nde sahneye ilk olarak Norveç’ten Annette Hoel çıktı. Türk sanat müziğinin ünlü eseri ‘Çile Bülbülüm Çile’yi seslendiren Hoel’e salonda-

kiler eşlik etti. Adeta Türkçe Olimpiyatları’yla büyüyen bir isim olan Danimarkalı Katerina Malemed, İngilizce Sunyy parçasını büyük bir ustalıkla söyledi. Eston ve Rusya halk oyunlarının gösterisi ise adeta büyüledi. İki ülkenin halk oyunları sırasında salondakiler alkışlarla tempo tutarak destek verdiler. Belarus adına festivale katılan Ulyan Zaleskaya, Yuliya Kuchynskaya ve Atyna Amazlova kendi dillerinden Tri Padrujki şarkısını ses-

lendirdi. Bu üçlünün sesleri kadar sahnede ortaya koydukları performansta usta sanatçıları aratmadı. Danimarka’dan Sofia, Sezen Aksu’nun ünlü eseri ‘Kaç yıl geçti aradan’ şarkıyla sahne alırken, Litvanya’dan Elvina Churlu 'Gül Kokusu' adlı eseri başarıyla icra etti. Finlandiya’dan Aylin Cabbaroğlu İngilizce ‘I’ll be there’ şarkısını söylerken İsveç’ten Madaleine Backström ‘Hoş gör sen’ dedi. Danimarkalı Mille Elkjaer ‘Glemme

dig aldrig’ şarkıyı kendi dilinde söylerken, Letonya’dan Alexandra Nikiforovs son dönemin hit parçası ‘Kalbimin tek sahibi’ şarkısını salondakilerle beraber söyledi. ‘Tek millet iki devlet’ olduğumuz Azerbaycan’ın halk oyunları ise hem görsel bir şölene dönüştü hem de salona Azerbaycan esintileri getirdi. Sunucular Harri ve Marin’in, öğrencileri yetiştiren öğretmenleri sahneye birer birer anons etmesiyle büyük alkış tufanı koptu. Kopenhag Anadolu Dil ve Kültür Derneği Başkanı Enes Fatih Doğan, öğretmenlere hediye takdim ederken, çalışmalarından dolayı teşekkür etti. Programın sonu yaklaşırken sahneye çıkan Estonya Orkestrası ülkenin müzik kültüründen örnekler verdi. Uluslararası Dil ve Kültür Festivali 15 ülkenin çocuklarının birlikte söylediği ‘Yeni Bir Dünya’ şarkısıyla sona ererken, değişik ülkelerden gelen misafirlere unutulmaz bir gün yaşattılar. Programın sonunda ise görülmeye değer güzel manzaralar yaşandı. Bir kaç günlüğüne birlikte olup, kısa sürede arkadaş olan öğrencilerin vedası oldukça zor oldu. Arkadaşlıklarını devam ettireceklerini belirten öğrenciler, sevgi dili Türkçe’nin ortak lisanları olduğunu söylediler.


13 İSKANDİNAVYA

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN


14 GÜNDEM Kimse Yok mu'dan Afrika’ya bin okul

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) ortaklarından Kimse Yok mu Derneği, Afrika Birliği ile de tarihî bir anlaşmaya imza attı. Dernek, bin sahra okulu için dünya çapında yardım toplayacak. BEHRAM KILIÇ

1eğitim gibi alanlarda yardım götüren

Dünyanın 113 ülkesine sağlık, gıda,

Kimse Yok mu Derneği’nin son bir yıldır başına gelmedik kalmadı. Önce, izinsiz yardım toplama yetkisi hiçbir gerekçe gösterilmeden iptal edildi. Hem de Bakanlar Kurulu kararıyla. Ardından denetim üzerine denetim geçirdi. Müfettişlerin biri gitti, diğeri geldi. Ama aranılan her neyse bulunamadı. Zira denetimlerin hepsinden temiz çıkıldı. Son olarak Ankara’da yürütülen bir soruşturma kapsamında savcılık derneğin 2011’deki yardım faaliyetlerini terör kapsamında incelemeye başladı. Şaka değil bu. Lakin gizlilik kararı sebebiyle dosyanın detaylarını bilmiyoruz. Dernek, son bir yıldır, dünya tarihinde bir insani yardım kuruluşunun asla karşılaşmayacağı muamelelere maruz kalıyor. Ülkenin seçilmiş hükümetinin halkın gönlünde taht kurmuş bu yardım kuruluşunu her alanda preslemeye, yardımlarını engellemeye çalışması, yardım götürülen ülkelerce de garipseniyor. Dernek ise tüm bunlara aldırış etmeden hem içeride hem de dışarıda büyüdükçe büyümeye devam ediyor. Bir yıl önce 56 bin olan gönüllü sayısı, hükümetin baskılarından sonra 210 bine ulaştı. Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile ortak çalışan Kimse Yok mu geçen hafta Afrika Birliği ile tarihî bir anlaşmaya imza attı. Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da gerçekleşen; yetim çocuklar, temiz içme suyu, eğitim, sosyal yaşam kompleksleri ve insani yardım gibi konuları içeren anlaşma büyük yankı uyandırdı. Anlaşma çerçevesinde hastaneden okula, katarakt ameliyatından içme suyu projelerine, yetim projelerinden insani yardıma kadar birçok alanda yokluk ve yoksullukla mücadelede ortak hareket edilecek. Hem bu anlaşmayı hem de yaşanılan süreci Kimse Yok mu Derneği Genel Başkan Yardımcı Levent Eyüboğlu ile konuştuk. Eyüboğlu, Afrika’nın 14 ülkesinde 2020 yılına kadar bin tane ‘sahra okulu’ açacaklarını söyledi. Bu büyük projenin lansmanı haziranda Addis Ababa’da gerçekleştirilecek. Ama asıl önemlisi, Kimse Yok mu’nun bu projeyi gerçekleştirmek için dünyanın 160 ülkesinden de yardım toplamak için düğmeye basmış olması. Bilindiği gibi derneğe yapılan bağışların yüzde 98’i Türkiye’den. Bu bağışların yüzde 70’i de Türkiye’de kullanılıyor. Geri kalan yüzde 30 ise başta Afrika olmak üzere Filipinler, Bangladeş, Haiti gibi dünyanın çeşitli ülkelerinde değerlendiriliyor. Türkiye’de 300 bin ihtiyaç sahibi vatandaşımız Kimse Yok mu’nun listesinde. Bu insanların 60 binine her ay düzenli yardım götürülüyor. Türkiye’deki birçok yardım faaliyeti ise şimdilik askıya alınmış durumda. Zira okul ya da diğer insani yardımlara imza atmak isteyen derneğe güçlükler çıkartılıyor. Dernek Afrika’ya ise 10 milyon liranın üzerinde insani yardım ulaştırdı. Kenya, Uganda, Etiyopya ve Somali’de ‘Sosyal Yaşam Kompleksleri’ inşa etti. Kompleksler barınma ihtiyacını karşılayan yurt, aşevi, hastane ve okuldan oluşan modern ve sağlıklı yaşam alanları olarak ihtiyaç sahiplerine ücretsiz hizmet veriyor. Dernek 2008 yılından beri 15 Afrika ülkesinde gerçekleştirdiği katarakt ameliyatlarıyla yaklaşık 35 bin kişiyi sağlığına kavuşturdu. 24 ülkede 40 bini aşkın yetime yardım eli uzatıldı. Afrika’da dernek tarafından 27 yetimhane inşa edildi. Yine Afrika’da 13 ülkede 2 binin üzerinde su kuyusu açıldı. Tüm bunlar büyük işlerdi ama Afrika’yı artık bambaşka bir süreç bekliyor. Dernek açacağı bin okul ile Afrika’yı baştan aşağı

Sahra Okullarının maketleri. Anlaşmayı Afrika Birliği Komiseri Dr. Aisha Laraba Abdullahi ile derneğin genel sekreteri Savaş Metin imzaladı.

Kimse Yok mu Derneği Genel Başkan Yardımcısı Levent Eyüboğlu donatacak. Afrika için hedeflenen Bin Sahra Okulu Projesi derneğin konseptinde de değişikliğe yol açacak. Zira bu okulları inşa etmek için büyük bir kaynağa ihtiyaç bulunuyor. Sadece Türkiye’den toplanan bağışlarla bu okulları gerçekleştirmek kolay değil. Bu yüzden kaynağı sağlamak için dernek dünyanın en ücra köşesindeki bağışçıya ulaşmak için kolları sıvadı. Bu proje dünyanın önemli merkezlerinde anlatılacak. Haziran ayında Addis Ababa’da büyük katılımlı lansmanın ardından aynı tanıtım Birleşmiş Milletler Merkezi’nin bulunduğu New York’ta, sonra Avrupa Birliği’nin merkezi Brüksel’de ve akabinde Türkiye’de gerçekleştirilecek. Dernek, bağışçılara ulaşmak için, partnerlik anlaşmaları imzaladığı yardım kuruluşları ile de çalışacak. Almanya ve Avrupa’da Time to Help, Amerika’da ise Embrace Relief ile

Afrika’nın kırsal kesiminde eğitim zor şartlarda yapılıyor. 1000 sahra okulu eğitimin kalitesini yükseltecek. anlaşmalar çoktan yapıldı. Levent Eyüboğlu, özellikle Amerika’dan büyük bir yardım toplanacağını, zira bu ülkede yardımda bulunma kültürünün çok yaygın olduğunu söylüyor. Afrika’da da Afrika Birliği’nin katkılarıyla gerekli altyapılar hazırlanacak. Kısaca, önümüzdeki günler içinde Kimse Yok mu dünyaya açılarak büyük bir dönüm noktasına imza atacak. Tüm bu çalışmalar büyük bir titizlikle sürdürülüyor. Bu yüzden Eyüboğlu, Bin Sahra Okulu Projesi hakkında daha fazla bilgiyi bizimle paylaşmak istemiyor. Dernek, Nepal’de meydana gelen 7,8 büyüklüğündeki depreme de kayıtsız

kalmadı. Bünyesindeki ASYA Arama Kurtarma Ekibi’ni bu ülkeye gönderdi. Ancak Nepal’e para yardımında bulunmak, 2 milyon liralık bir yardım kampanyası yapmak istemelerine rağmen kendilerine Türk makamları tarafından gerekli izinler bir türlü verilmiyor. Levent Eyüboğlu, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Neden bağırıp çağırıyorlar? Kim onlara izin vermiyor?” sözlerini hatırlatarak “Böyle söylediler ama Nepal’e yardım toplamamız için verdiğimiz dilekçe masada bekletiliyor. Buna rağmen biz kendi öz kaynaklarımızdan Nepal’e 50 bin dolarlık yardım paketleri gönderdik.” diyor. Bölgeden haber veren Kimse Yok mu ASYA Arama Kurtarma gönüllüsü İsmail Büyükay ise Nepal’de durumun içler açısı olduğunu, ilk incelemelerin ardından afet bölgesinde 25 tonluk bir yardım malzemesi dağıttıklarını söylüyor. Kimse Yok mu Derneği’ne takınılan tavrı anlamak gerçekten de çok güç. İzinsiz yardım toplama hakkı elinden alındığı için yardım toplayamayan, toplamasına da izin verilmeyen bu derneğin yardıma muhtaç insanlara ulaşmasının engellenmesinin izahı yok. Yetkililere hatırlatmakta fayda var: Bu dernek, yardımı Türkiye adına götürüyor. Herhangi bir siyasi partiye angaje olmaları mümkün değil. Yardım malzemelerinin üzerinde Türk bayrağı yer alıyor. Bununla gurur duyulması gerekirken bunu engellemek insanlığa sığar mı? Bu kadarı da olabilir mi dediğinizi duyar gibiyiz. Oluyor maalesef. Hatta daha fazlası oluyor. Cep telefonu mesajları ile yapılan bağışlar bile engelleniyor. Bu engeli Danıştay ortadan kaldırmıştı. Ancak Avea ve Turkcell sebep göstermeden derneğe kendi operatörleri üzerinden yardım yapılmasına müsaade etmiyor. Vodafone ise Danıştay’ın iptal kararını alır almaz Kimse Yok mu’ya yardım yapmak isteyenlere bu imkânı sağladı.


Tevbe kap覺s覺 herkese a癟覺k


6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Çocuklarımıza nasıl örnek olabiliriz

İnancımızı çocuklarımıza anlatmadan çok, yaşayarak ve de onların göreceği bir şekilde yerine getirmeliyiz ki onlar da bunları gördükçe bir şeyler kapsın ve amel olarak ortaya çıksın. SÜLEYMAN UYSAL OSLO

1bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:

Allah Resulü (Aleyhi salat-u vesselam)

“Her çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Onu anne ve babası ya Müslüman ya Mecusi ya da Yahudi yapar.” Bu hadis-i şerifin ışığında çocuklarımıza şekil vermek, bir yönüyle anne ve babanın sebepleri kullanmasına bağlıdır. Şayet sebepler Rıza-i İlahi doğrultusunda kullanılırsa çocuklar da bu iyi niyet sonucunda faydalı birer evlat olarak yetişirler. Tersine niyetlenenlerin de emeği onları ve yavrularını öyle bir sonuca ulaştırır. Burada şöyle bir itiraz gelebilir: Lut ve Nuh (aleyhi selamlar) iyi niyetli değil miydiler ki birinin eşi, diğerinin eşi ve oğlu doğruyu bulamadılar ve imansız öteye gittiler? Kuran, gelmiş geçmiş tüm insanlığın yaşadıklarını özet olarak tebliğ ettiği için benzer meseleler istisnadır. Malumunuz üzere, istisnalar da genel kural anlamına gelmez, yani kaideyi bozmaz. Yoksa -haşa- o kutlu nebilerin hakkıyla babalık ya da eşlik yapmadıkları anlamına gelmez. Çocuklarımızın yanında, onlarla beraber, din, iman, Kuran adına en ufak bir amelimiz onların bilinç altına yerleşecek ve de bir zaman sonra orada hayata dönüşecektir. İyilik adına atacağımız her adım, vereceğimiz her karar bir şekilde bizi gören evladımızda da ortaya çıkacaktır. Aynı zamanda kötülük adına da yapacağımız bir amel ve davranış bezer şekilde çocuklarımızda görülecektir. Yetişen çocuklarınızı bir gün karşınıza alın ve sorun bakalım kimleri örnek almaktadırlar? Göreceksiniz ki yakın çevreden başlamak üzere size isim sayacaklar: Anne, baba, amca, teyze, dayı, öğretmen… vb. Bu da bize göstermektedir ki çocuklarımıza iyi örnekliğimiz iyi sonuç; kötü örnekliğimiz de kötü sonuç ortaya çıkaracaktır.

O halde inancımızı çocuklarımıza anlatmadan çok, yaşayarak ve de onların göreceği bir şekilde yerine getirmeliyiz ki onlar da bunları gördükçe bir şeyler kapsın ve amel olarak ortaya çıksın. İsterseniz insanlık tarihinde derin izler bırakmış, başta Peygamberler sonra da onların takipçileri Havvariler, Eshab-ı Kiram, Evliyaullah’ın (Allah’ın c.c veli kulları) hayatlarına göz

atın, göreceksiniz ki dava şuuru elde etmelerinde bir annenin, bir babanın ciddi etkisi vardır. Onlar olmamışsalar onların açıklarını dolduran, yukarıda unvanlarını saydığım kişilikler etkili olmuştur. Fakat bu kişiler anne babaya göre çocukların dünyasında ve yanlarında daha az kaldıkları için onlar kadar etkili olamamaktadırlar… O halde sevgili

kardeşlerim, çocuklarımızn istediğimiz ve de arzuladığımız kıvamda ve kişilikte olmasını istiyorsak hali hareket, davranış ve sözlerimizle onlara güzel örnek olmalıyız. Bakın Cenab-ı Hak, insanlığın iftihar tablosu Efendimizi (a.s.v) Yüce Beyanı’nda bizlere örnek verirken: “Muhakkak ki seni üstün ahlak üzere yarattık.” (Kalem Suresi: 3.ayet) Buyurarak, onun güzel ve üstün olan ahlakını nazarlarmıza sunmaktadır. Evet, çocuklarımızın İslam üzere olmasını istiyorsak, önce biz İslam’ı her şeyiyle eksiksiz yaşamalıyız. Söz ve nasihatten çok hayatlarına girerek, onlarla Allah’ın (c.c) emirlerini yerine getirmeli, nehilerinden de (yasakladıklarından da) sakınmalıyız. Dual (iki yüzlü) yaşayıştan uzak durmalıyız ki onlar da bizden gördükleri doğruları yerine getirsinler. Hele ezanın az duyulduğu, caminin az görüldüğü, İslam’ın sair emirlerini uygulayanların az olduğu bu memleketlerde daha da dikkatli olmamız gerekmektedir. Bu azlığa ve yokluğa paralel, bize de onlarla daha fazla ilgilenme ve onlarla beraber olup İslam’ı yaşama gereği doğmaktadır. Unutmayalım ki iyilik ve doğruluk bayrağını bizden sonar onlar devam ettireceklerdir. Öyleyse hak ve hakikat meşalesini ve bayrağını devredeceğiniz ellerin sağlam olmasını istemez misiniz? Tahminim, Hakk’a adanmış hiçbir ruh ve hakkıyla inanmış hiçbir gönül, böyle bir durum karşısında, “Bana ne, beni ne ilgilendirir?” diyemez. O halde kıymetli kardeşlerim, gelin iyi ve örnek davranışlarımızla çocuklarımıza Rabbimizin yolunu ve o yolun tek, örnek öğreticisi Hz. Muhammed (a.s.v)’in sünnetini göstererek geleceğimizi garantilemenin yollarını arayalım. Rabbim, bu ufka ermeyi hepimize nasip buyursun.

Asi değilim şüphelerim var Ergenlik döneminde dinî şüphe ve kararsızlıklar yoğun olarak yaşanıyor. Genellikle de kafa karışıklığı, dinin inanç boyutlarıyla ilgili. ZEYNEP KAÇMAZ

1biz niye bu saçma sapan dünyayı ya-

Kaderimizde her şey yazılıp çiziliyse

şıyoruz? Kur’an’da çelişki yok diyorlar ancak okuduğumda birçok çelişkiye rastlıyorum. Geçen gün izlediğim bir programda da bir bilim adamı cennetin sonsuz olmadığını ayetlerle savunuyor. Kime inanacağım?” diyor 16 yaşındaki ismini vermek istemeyen genç tüm içtenliğiyle. Bu sözler ağzından çıkıyor çıkmasına lakin büyük bir vicdan azabı da çekmiyor değil. Kafasını karıştıran her düşünceden sonra ‘Acaba şirke giriyor muyum? diyerek de bizden kalbini mutmain edecek birkaç söz bekliyor. Sadece o değildi bu tarz düşünceler içerisinde kıvranan. Akranları, çevresindeki diğer arkadaşları benzeri dinî şüphe ve tereddütler yaşıyorlardı maalesef. Bir arkadaşı “Dünyada bu kadar zulüm yaşandığı halde Allah niye müdahale etmiyor?” diye düşünüyor örneğin. Bir diğeri ise adaletsizlikleri sorguluyor. ‘Asi’ olarak nitelendirdiğimiz ergen çocuklarımızın aslında dinî hususlarda içlerinde fırtınalar kopuyor. Bu, kimi zaman inanç bakımından genci daha ileri bir aşamaya geçişinin başlangıcıyken kimi zaman da inançsızlığa kapı aralıyor.

Ergenler, bir yandan fiziksel ve psikolojik değişim yaşarken dinî hususlarda da yeni bir oluşum içerisine giriyor. Bu dönemlerinde ‘dinî uyanış’ ve ‘dine dönüş’ ortaya çıktığı gibi, ‘dinî şüphe ve kararsızlık’lar da yoğun olarak gelişiyor. Aslında bu gelişmeler çocuk, ergenliğe girerken sinyal veriyor. Mesela, daha önce severek, isteyerek yaptığı pek çok davranış gibi ibadetlerini de aksatmaya başlıyor. Bu gevşemeler zamanla dinî değerler hakkında birtakım şüphelere düşmesine yol açıyor. Çocukların “Siz hiçbir şeyi araştırmıyorsunuz. Körü körüne bağlanmışsınız. Söyleyin bana Kur’an’ın neresinde yazıyor bu mesele?’ sözleri de biz ebeveynlere onların ‘ne kadar değiştiği’ni göstermeye yetiyor. Bu düşünceler, anne-babayı korkutsa da çocuklarımız o yaşlarda olması gerekeni yaşıyor aslında. Araştırmalara göre itikadî sıkıntılar 20-21 yaşına kadar da devam ediyor. Tabii boyutları farklılık gösteriyor. Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakülesi Din Psikolojisi A.B.D. Başkanı Prof. Dr. Abdülkerim Bahadır, dinî şüphelerin ortalama olarak 12-14 yaşlarında başladığını, 16-18 yaşlarında en zirve noktasına ulaştığını belirtiyor. İlerleyen yıllarla birlikte bu durumun gittikçe zayıfladığını, 20-21 yaşlarında sona erdiğini söylüyor.

Bahadır’ın görüşlerini yapılan araştırmalar da destekliyor. Geçen yıl Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki çeşitli liselerde (Anadolu, imam hatip ve düz lise) bir çalışma düzenlendi. 200 lise öğrencisine dinî mevzularla ilgili sorular soruldu. Sonuçlara göre 15 yaşındaki öğrencilerde 14 yaşındakilere göre ‘Allah’tan pek çok istekte bulunduğum halde, bunların çoğu gerçekleşmedi, bunu asla kabullenemiyorum’ düşüncesi daha hakim. 16 yaşındakiler 15 yaşındakilere göre ‘Kaza- kader, hayır-şer, ahiret gibi konuları kavramakta çok güçlük çekiyorum’ maddesine daha yüksek puan veriyor. Ayrıca 17 yaşındaki öğrenciler 14 yaşındakilere göre ‘Eğer Allah varsa, bunca haksızlık, şiddet, kötülük ve felaketlere niçin izin veriyor?’ sorgulamasını daha çok yapıyor. Bu sonuçlar ayrıca yaş ilerledikçe dinî şüphelerinde arttığını açıkça gösteriyor.

soyut konularda kafaları karışık Gençler, genellikle inanç boyutlarıyla ilgili mevzularda kafa karışıklığı yaşıyor. 90’lı yıllarda yapılan araştırmaları incelediğimizde melek, cin, ruh, şeytan gibi soyut varlıklar, sevap- günah meselesi, fakirlik- zenginlik, cinsiyet gibi eşitsizlikler, ahiret, kaza-kader, hayır-şer gibi soyut


6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Tevbe kapısı herkese açık MELEK ÖZDEN

Bu sefer ona bir âlimin yolunu gösterirler. Hemen onun yanına gider. Yüz kişiyi öldürdüğünü, bunun tevbesi olup olmadı­ğını sorar. Âlim’den umutlanacağı bir cevap alır: “Evet bu işlediğin günahların tevbesi var. Tevbe ile kul, Allah ile kul arasına kim girebilir ki? Sen falan yere git. Orada Allahu Teâla’ya kullukta bulunan insanlar var. Onlarla birlikte Cenab-ı Hakk’a ibadet et. Kendi memleketine sakın dönme. Çünkü orası kötü­lerin çokça olduğu bir yer.” Adam âlimin tavsiyesine uyar ve onun söylediği yere doğru gitmek üzere yola koyulur. Tam yolu yarılamıştır ki, ölüm yakasına yapışır. Varmak istediği yere ulaşmadan ölüm meleği gelip orada ruhunu kabzeder. Rahmet ve azap melekleri adamı berzahtaki yerine kimin alıp götüreceği konusunda mü­nakaşaya tutuşurlar. Rahmet melekleri, “Adam tevbe edip kalbinden Allah’a yönelerek geliyordu.” der. Azap melekleri ise, “Bu adam, bugüne kadar hiçbir iyilikte bulunmadı ki.” der. Derken insan suretinde bir melek çıkagelir. Hem azap hem de rahmet melekleri onu hakem tayin eder. Hakem olan melek şöyle seslenir: “Geldiği yer ile gitmek istediği yerin arasını ölçün, hangi taraf daha yakın ise, ona göre muamele yapın.” Melekler hemen ölçerler adamın yolunu. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu görünce, adamı rah­met melekleri alır. Hal buyken yaptığımız hatalardan dolayı ümitsizliğe düşmek ya da oturup dövünmek yerine Allah’a ıztırar halinde yalvarıp yakarmak daha uygun düşmez mi kulluğumuza? Zaten ancak bu şekilde işlediğimiz günahlardan hesaba çekileceğimiz o zorlu günde bizlere merhamet kapıları açılır. Belki de hiç ummadığımız bir zamanda gözleri yaşla dolu içten bir yakarışla ettiğimiz tevbenin karşılığını alırız orada.

1bizi ümitsizliğe sevk eder. Başka kapı-

Çoğu zaman günahlarımızın çokluğu

lara gidip çare aramak ise tamamen içinden çıkılmaz bir hale sokar. Zira birilerine işlediğimiz günahlardan bahsettiğimizde yaptıklarımızın hiç affı yokmuş gibi davranabilirler. Onların gözünde birden cehennemlik oluveririz. Hâlbuki tevbe kapısı sonuna kadar açık. Yüce Rabb’imiz mü’minlerden tevbe edenlere müjde verdiği bir ayet-i kerimede, “Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tevbe edin. Belki Rabb’iniz sizin kötülüklerinizi örter ve Peygamber’i ve O’nunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. ‘Ey Rabb’imiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü Senin her şeye hakkıyla gücün yeter’ derler.” buyuruyor. Efendimiz’in (aleyhissalatü vesselam) ashabına anlattığı Ebu Said Sa’d İbni Malik İbni Sinan el-Hudri’nin rivayet ettiği şu kıssayla mevzu ne hoş ele alınıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Sizden önceki kavimlerden bir adam vardı. Tam doksan dokuz kişiyi öldürmüştü.Yaptıklarından pişman olur ve bir kurtuluş yolu arar. Yeryüzünün en bilgin adamına giderek akıl danışır önce. Bilgin ona bir rahibin yanına gitmesini tavsiye eder. Adam bu nasihate uyarak rahibin yanına varır. Doksan dokuz kişiyi öldürdüğünü, bunun tevbesi olup olmadığını sorar ona. Rahip “Hayır yok!” diyerek adamın bütün umutlarını yıkar. Bunun üzerine rahibi de öldürerek sayıyı yüze çıkarır. İÇTENLİKLE NİYET EDİLEN TEVBE Pişmanlık adamın peşini bırakmaz. Yine yeryüzünün en bilginini sorar çevresine.

KOPENHAG

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

GÖTEBORG

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

OSLO

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

06.05.2015 07.05.2015 08.05.2015 09.05.2015 10.05.2015 11.05.2015 12.05.2015

03:43 05:13 13:13 03:40 05:10 13:13 03:38 05:08 13:13 03:36 05:06 13:13 03:34 05:04 13:13 03:32 05:02 13:13 03:30 05:00 13:13

17:21 17:22 17:23 17:23 17:24 17:25 17:26

06.05.2015 07.05.2015 08.05.2015 09.05.2015 10.05.2015 11.05.2015 12.05.2015

03:35 05:05 13:16 03:33 05:03 13:16 03:31 05:01 13:16 03:28 04:58 13:16 03:26 04:56 13:15 03:24 04:54 13:15 03:22 04:52 13:15

17:26 17:27 17:27 17:28 17:29 17:30 17:31

06.05.2015 07.05.2015 08.05.2015 09.05.2015 10.05.2015 11.05.2015 12.05.2015

03:30 04:59 13:21 03:28 04:56 13:21 03:26 04:53 13:21 03:24 04:51 13:20 03:23 04:48 13:20 03:21 04:46 13:20 03:19 04:43 13:20

17:33 17:34 17:35 17:36 17:37 17:38 17:39

ODENSE

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

STOCKHOLM

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

HELSİNKİ

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

06.05.2015 07.05.2015 08.05.2015 09.05.2015 10.05.2015 11.05.2015 12.05.2015

03:53 05:23 13:22 03:50 05:20 13:22 03:48 05:18 13:22 03:46 05:16 13:22 03:44 05:14 13:22 03:42 05:12 13:22 03:41 05:11 13:22

17:29 17:30 17:31 17:32 17:33 17:33 17:34

06.05.2015 07.05.2015 08.05.2015 09.05.2015 10.05.2015 11.05.2015 12.05.2015

03:03 04:33 12:52 03:00 04:30 12:51 02:58 04:28 12:51 02:55 04:25 12:51 02:53 04:23 12:51 02:50 04:20 12:51 02:48 04:18 12:51

17:03 17:04 17:05 17:06 17:07 17:08 17:09

06.05.2015 07.05.2015 08.05.2015 09.05.2015 10.05.2015 11.05.2015 12.05.2015

03:30 05:00 13:24 03:28 04:58 13:24 03:26 04:55 13:24 03:24 04:52 13:24 03:22 04:50 13:24 03:21 04:47 13:24 03:19 04:45 13:24

17:37 17:38 17:39 17:40 17:41 17:42 17:43

AARHUS

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

DRAMMEN

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE

İmsak Gün. Öğl.

İkindi Akşam Yatsı

06.05.2015 07.05.2015 08.05.2015 09.05.2015 10.05.2015 11.05.2015 12.05.2015

03:50 05:20 13:23 03:48 05:18 13:23 03:46 05:16 13:23 03:44 05:14 13:23 03:42 05:12 13:23 03:40 05:10 13:23 03:39 05:08 13:23

17:31 17:32 17:33 17:34 17:34 17:35 17:36

06.05.2015 07.05.2015 08.05.2015 09.05.2015 10.05.2015 11.05.2015 12.05.2015

03:32 05:02 13:23 03:29 04:59 13:23 03:27 04:57 13:23 03:24 04:54 13:23 03:22 04:52 13:23 03:20 04:49 13:23 03:18 04:47 13:23

17:35 17:36 17:37 17:38 17:39 17:40 17:41

06.05.2015 07.05.2015 08.05.2015 09.05.2015 10.05.2015 11.05.2015 12.05.2015

03:27 04:57 13:29 03:25 04:54 13:29 03:23 04:51 13:29 03:21 04:48 13:28 03:19 04:45 13:28 03:18 04:43 13:28 03:16 04:40 13:28

17:43 17:44 17:45 17:46 17:47 17:48 17:49

21:02 22:22 21:04 22:24 21:06 22:26 21:08 22:28 21:10 22:30 21:12 22:32 21:14 22:34

21:10 21:12 21:13 21:15 21:17 21:19 21:21

22:30 22:32 22:33 22:35 22:37 22:39 22:41

21:14 22:34 21:16 22:36 21:18 22:38 21:20 22:40 21:22 22:42 21:24 22:43 21:26 22:45

21:14 22:34 21:16 22:36 21:18 22:38 21:20 22:40 21:22 22:42 21:25 22:45 21:27 22:47

20:58 22:18 21:00 22:20 21:03 22:23 21:05 22:25 21:08 22:28 21:10 22:30 21:12 22:32

21:32 22:52 21:34 22:54 21:37 22:57 21:39 22:59 21:41 23:01 21:44 23:03 21:46 23:05

21:30 22:49 21:33 22:51 21:35 22:52 21:38 22:54 21:40 22:56 21:43 22:57 21:45 22:59

21:35 22:55 21:38 22:58 21:40 22:59 21:43 23:01 21:45 23:03 21:48 23:04 21:50 23:06

21:48 23:08 21:51 23:10 21:54 23:12 21:56 23:13 21:59 23:15 22:02 23:17 22:04 23:19


6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

yan karakter

HOBİ...

Yazan: Aya Çizen: Ali Gürsel

Yazan-Çizen: FATİH ÇELEBİ


6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN


kur­su@za­man.com.tr

BU SAY­FA, M. FET­HUL­LAH GÜ­LEN HO­CA­EFEN­DI’NIN SOH­BET VE YA­ZI­LA­RI ESAS ALI­NA­RAK HAZIRLANMAKTADIR.

İkindi Sohbetleri

Sevgiyle giderseniz

kalıcı olursunuz nsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir beldeyi teşrif buyurduğu esnada, “Allah’ım, bu beldenin bolluğuyla bizi rızıklandır. Veba gibi hastalıklarından bizi koru. Bizi bu beldenin halkına, bu beldenin salihlerini de bize sevdir. Allah’ım, burayı bizim için bereketli eyle.” şeklinde dua ediyordu. Efendiler Efendisi (aleyhissalâtü vesselâm) insanların gönüllerini kazanabilmek, oralara sevgi tohumları ekebilmek için hem gerekli sebeplere müracaat etmiş, meselâ onlarla hep diyalog hâlinde bulunmuş, münasebetlerin kesilme noktasına gelmemesi için perdeyi yırtmamış hem de kavlî dualarıyla, muhataplarının gönüllerinde sevgi yaratması için Cenâb-ı Hakk’a el açıp yalvarmıştır. Allah da o en sevdiği kulunu hiçbir zaman huzurundan boş çevirmemiş, hususî atiyyeleriyle sevindirmiş, göklerde ve yerde O’nun için sevgi vaz’etmiştir. Hatta bir manada sevgi, varlığın çehresine Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm) aynasından yansımıştır. Evet, Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayat-ı seniyyelerine bakıldığında, fem-i güher-i nebevîden dökülen bu duanın dergâh-ı ilâhîde kabul edildiğine şahit olursunuz. Meselâ, Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicret buyurduklarında Medine halkı, O Habîb-i Kibriya’yı çok sevmiştir. İçten içe bütün bütün dejenere olmuş bir kısım münafıklar ve İslâm düşmanlığıyla gözü dönmüş bazı kâfirler istisna edilecek olursa, Medine’de Resûlullah’a gösterilen sevginin büyüklüğü ortadadır. Evs ve Hazreç kabileleri de dâhil olmak üzere Medine halkı Efendimiz’in orayı teşriflerinden çok kısa bir zaman sonra O’nun etrafında âdeta pervane gibi dönmeye başlamışlardır. Aslında O Nebiler Serveri her nereye şeref-kudüm buyurmuşsa orada hüsnükabul görmüştür. Aynı şekilde Efendimiz de Medine’yi çok sevmiştir. Konuya, ümmetine emanet etmiş olduğu nurlu mesaj perspektifinden bakılacak olursa, Altın Çağ’dan bugüne hüsnükabul görmeye devam ettiği apaçık ortadadır. Kâinatın İftihar Tablosu, şereflendirdiği beldelerde böyle hüsnükabul gördüğü gibi, O’nun has temsilcileri de, derecesine göre gittikleri yerlerde hep sevgi, saygı ve kabul görmüşlerdir. Meselâ irşad niyetiyle Yemen’e giden Hazreti Ali’nin (radıyallâhu anh) etrafında çok kısa bir zaman diliminde binlerce insan toplanarak halkalar oluşturmuşlardır. Onlar Hazreti Ali’yi sevmiş, Hazreti Ali de onları sevmiştir. Zaten Hazreti Ali (radıyallâhu anh) sadece harp meydanlarının kahramanı değil aynı zamanda mana âleminin de bir sultanıdır. Böyle zülcenaheyn olması yönüyle de o, Peygamber Efendimiz’in (aleyhi ekmelüttehiyyât ve etemmütteslimât) en hakiki vârislerinden birisidir. Ona duyulan sevginin neticesindedir ki, Ebû Musa el-Eş’arî ve Abdullah

ibn Cerîr el-Becelî gibi (radıyallâhu anhüm ecmaîn) çok kıymetli Müslümanlar samimi olarak İslâm’a bağlanmışlardır. Bizi Bu Belde Halkına Sevdir Allah’ım! Diyalog adına, inancınızdan kaynaklanan güzellikleri, gittiğiniz yerlerdeki insanların sinelerine boşaltma hesabına hadis-i şerifte zikredilen sevginin ne kadar ehemmiyetli olduğu âşikârdır. İslâm tarihine bakıldığında Müslümanların, gönülleri kazanmak niyetiyle gittikleri yerlerde kalıcı olabildiklerini görürüz. Meselâ, Asya, Balkanlar, Küçük Asya dediğimiz Anadolu, Afrika’nın bazı yerleri hep böyledir. Müslümanlar gittikleri bu beldelerin ahalisini sevmiş, onlar da Müslümanlara karşı hep muhabbetle yaklaşmış ve zamanla İslâm’ın güzellikleri içerisinde eriyip gitmişlerdir. Yine bunu da Efendimiz’in (aleyhissalâtü vesselâm) genel tavrının bir neticesi olarak görmek gerekir. Yani siyeri, felsefesiyle iyi anlayan sonraki Müslümanlar gerçek fethin ancak gönüllerin fethiyle olabileceğini kavramış ve hareketlerini bu mülâhaza üzerine bina etmişlerdir. Bugün de arkadaşlarımız, tarihte eşine ender rastlanacak bir şekilde dünyanın birbirinden çok farklı beldelerine hicret etmekte, gidiş maksatlarına muvafık olarak da o beldelerde pek çok kesimden değişik insanlarla muhatap olmaktadırlar. Yukarıda da arz edilmeye çalışıldığı gibi önce fiilî duayı yerine getirmek gerekecektir. Bu da o yörelerdeki farklı kültür ortamlarını, değişik hissiyatları hesaba katarak hazırlıklı gitmek suretiyle olur. Nelere, ne kadar değer atfettiklerini bilmeden ve –en azından başlangıçta– ona göre bir duruş sergilemeden o beldelerin halkıyla diyalog kurmanız imkânsız sayılır. Gerçi umumi manada insana insan olmasından dolayı gösterilmesi gereken saygıyı ortaya koyduğunuzda hemen her yerde gönüllerden vize alabilir, hemen her yere adım atabilirsiniz. Ne var ki, adım attığınız yerde kalıcı olmayı istiyorsanız, o insanları iyi tanımak ve ona göre iyi bir duruş sergilemek mecburiyetindesiniz. Zâhirî esbap açısından yapılması gerekli olan da budur. Bununla beraber bizim, doğru hareket etmek, yanlış yapmamak, gittiğimiz beldenin halkını sevmek ve onlar tarafından sevilmek için Cenâb-ı Hakk’a el açıp yalvarmamız da bu hususta duanın kavlî olanıdır. Biz de Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) yaptıkları duayı tekrarlar ve “Allah’ım, o belde halkının salihlerini bize, bizi de onlara sevdir.” deriz.


HAFTANIN DUASI

SÖZÜN ÖZÜ

Allah’ım! Bendeni, hatalarını itiraf edip pişmanlıkla kıvranan, herhangi bir inhiraftan sonra yeniden toparlanıp dergâhına yönelen, büyük-küçük her gaflet karşısında himmet ka¬nat¬larını açıp Senin inâyetine sığınan “tevvâbîn” unvanlı kullarının arasına kat. Bu perişan kulunu bilhassa seher vakitlerinde istiğfara sarılarak Senin mağfiretini dileyen Hak erlerinin safına dâhil et; beni günahlardan, ayıplardan, isyanlardan, kusurlardan ve hakka muhalefet etme tehlikelerinden arındır.

Müslüman kişi bir hakka ulaşmak istiyorsa, o hakka ulaşma istikametinde kullanacağı argümanların üzerinde mutlaka “caizdir” veya “meşrudur” mührünün bulunması gerekir. Yoksa “Nasıl olsa benim ikame etmeye çalıştığım bir hak abidesidir, bu mevzuda bazı bâtıl yolları da kullanabilirim.” düşüncesine Kur’an ve Sünnet asla cevaz vermez. Dolayısıyla denilebilir ki eğer Müslümanlar bugün bir kısım mağlubiyetler yaşıyorlarsa bunun arka planında, hakkı doğru anlayıp doğru temsil edip-edemediklerinin muhasebesinin yapılması gerekir.

his dünyası

Her yerde cemâlin Her yerde Cemâlin neye baksam neyi görsem, Sevdayla salınıyor her yanda bütün eşya; Vuslata koşuyor pervaneler gibi dünya, Ah ne olur bir kere de ben vaslına ersem! Doğsa yıllardır beklediğim ümit mehtâbı, Ellerinle okşasan keder tüten çehremi; Açsan bana da nezdindeki kudsî haremi, Bitiverse bu hicranlı günlerin itâbı. Aşkının ezelî feyzini gönlüme salsan, Hiç bitmeyen asırlık hafakanlarım dinse; Sînem mızrap yemiş bamteli gibi inlese, Kalbimdeki sırrını dudaklara duyursan! Gel, gamla tüten gecemin rengini siliver Ve şu mahzun sîneme iltifatını duyur! Boşlukta dönen benliğimi aşkınla doyur! Tecelli et gönlüme, ‘Bu da beytim.’ deyiver... M. Fethullah Gülen

Vedûd isminin bir tecellisi Biz, her gün belki defalarca, “Allah’ım! Nâm-ı Celîlin’i dünyanın her yerinde bir kez daha i’lâ buyur. Bizim ve dünyanın her köşesindeki bütün kullarının kalplerini imana, İslâm’a, Kur’an’a ve iman hizmetine aç ve bizi bu vazifede istihdam buyur. Gökte ve yerdeki kulların arasında bizim için sevgi ve hüsnükabul vaz’ et!” diye dua ederiz. Bu aynı zamanda Cenâb-ı Hakk’ın, Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’da salih kullarına vermiş olduğu bir müjdedir: “İman edip salih ameller işleyenler için Rahman, sevgi ve hüsnükabul vaz’ eder.” (Meryem, 19/96). Yani onları başkalarına da sevdirir ve kabul ettirir; hem kendi indinde, hem de mahlûklar nezdinde onları sevimli kılar. Bu sevgi ve hüsnükabul Cenâb-ı Hakk’ın Vedûd isminin bir tecellisi olmaktadır. Hatırlanacağı üzere bir hadis-i şerifte de, “Allah bir kulunu sevince Cebrail’e, ‘Ben falan kulumu sevdim, sen de sev!’ ferman buyurur. Bunun üzerine

Cebrail (aleyhisselâm) da onu sever ve diğer meleklere, ‘Allah, falan kulunu sevmiştir, siz de seviniz!’ diye nida eder. Göklerdekiler sevince yeryüzünde o kul için bir vüdd/sevgi vaz’edilmiş olur.” (Buhârî, bedü’l-halk 6; edeb 41) Hakkında hüsnükabul vaz’ edilen, bir şahıs olabileceği gibi, şahıslar ya da bir heyet, bir topluluk da olabilir. Tabiî bu, ayette de ifade edildiği üzere salih amel işlemeye, salaha kilitlenmeye ve Allah’ın rızasından başka bir şey gözetmemeye bağlıdır. Bu ufkun kahramanları için Hakk’ın vaadi tahakkuk eder ve haklarında sevgi vaz’ edilir. Bir kere de vaz’ edildi mi, Allah’ın izniyle onlara açılmadık hiçbir kapı kalmaz. –Yeter ki, ahde vefada bir kusur gösterilmesin– Bu perspektiften hizmet-i imaniye ve Kur’âniye’deki arkadaşlarınızın baştan bu yana dünyanın değişik yerlerine gittiklerinde karşılaştıkları hüsnükabul ve sevgi de bu hakikatin apaçık bir delili sayılır.

Abdullah Aymaz

Veyl olsun veyl deresine düşeceklere!

“Veyl”, cehennemin kan ve irinle kaynayıp duran en derin kuyusu… “Hümeze” çok ayıplamayı, arkadan çok atmayı, insanların çokça canını acıtmayı âdet hâline getiren kimsedir. Elmalılı Hamdi Yazır’ın ifadesiyle: “İnceden inceye veya geriden geriye hafifseyerek ve alay ederek şunun bunun namusu ve şerefi ile oynayıp incitmeyi, yerme ve kötüleme ile arkadan konuşarak ayıplayıp kınama, şunu bunu dürtüştürerek öteye beriye koğuculuk etmeyi âdet ve sanat edinmiş, çekiştirici gammaz mânâsında meşhur olmuştur. (…) Yani gerek el ile, gerek dil ile maddeten veya mânen şunu bunu itip kakmayı, kırıp incitmeyi âdet edinmiş dedikoducu güruhunun hepsi cehennem uçurumunda, veyl deresinde, hüsran içinde kahrolmaya mahkûmdurlar, vay hallerine… ‘Lümeze’ de ‘Hümeze’ gibidir. Mızrak saplar gibi kötülemek ayıplamak ve kaş göz kırparak, işaret ederek, eğlence suretiyle birini diğerine göstermek mânalarına ‘lemz’den ‘lümeze’ de daima herkesi ayıplamayı ve şuna buna ayıp ve eksiklik isnat ederek eğlenmeyi âdet edinmiş, kendini beğenmiş atak demektir ki, ‘hümeze’yle aynı mânâya gelir ve farklı olarak da kullanılır.” Bir sene önce (17.03.2014) tarihli Şimdi ülkemizde de, benzer bir “Kızgınlığın son raddesi” başlıklı paranoya maalesef Hizmet’e karşı yazımda şöyle demiştim: Şimdi ülkemizde de, benzer bir yaşanıyor. Sanki her kötülüğün paranoya maalesef Hizmet’e karşı sebebi ve adresi hizmet… yaşanıyor. Sanki her kötülüğün Hizmete adanmış gönüller ve sebebi ve adresi hizmet… Hizmete saygı duydukları büyükleri için adanmış gönüller ve saygı duydukları sayabildiğin 18 tane kötü vasıf büyükleri için sayabildiğin 18 tane söylendi... Bunlar: 1-Hain, 2-Çete, kötü vasıf söylendi... Bunlar: 1-Hain, 3-Örgüt, 4-Dış mihrakların içerdeki 2-Çete, 3-Örgüt, 4-Dış mihrakların içerdeki piyonları, 5-Söğüşçü, 6-Rantçı, piyonları, 5-Söğüşçü, 6-Rantçı, 8-Paralel devlet, 9-Paralel 7-Çıkarcı, 8-Paralel devlet, 9-Paralel 7-Çıkarcı, yapı, 10-Alim müsveddesi, 11-Yalancı yapı, 10-Alim müsveddesi, 11-Yalancı peygamber, 12-Haşhaşin, 13-Vücuda peygamber, 12-Haşhaşin, 13-Vücuda girmiş ur, 14-Virüs, 15-Ajan, 16-İninize gireceğiz, 17-Alçaklar, 18-Kan emici girmiş ur, 14-Virüs, 15-Ajan, vampirler… Sayıp döküldü. Artık 16-İninize gireceğiz, 17-Alçaklar, gerisini saymaktan vazgeçtim. Şimdi 18-Kan emici vampirler… Sayıp kaç oldu bilmiyorum. (400’ü geçtiği döküldü. söyleniyor) Bütün bunların ardından deniliyor ki: “Hainler oylarını bize vermeyeceklermiş!” Bu nasıl mantıktır? Allah aşkına güler misin, ağlar mısın? Sen bu ülkenin dünya çapında yüz akı eğitim gönüllülerine demediğini bırakmayacaksın; İslam’dan irtidat etmiş Müseylemetü’l-Kezzab’a benzeteceksin, Hasan Sabbah’ın gözü dönmüş cânileri ve katilleri haşhaşiler diyeceksin. Sonra oylarını isteyeceksin. Ya bu insanlar ahmak mı? Akıllarını peynir ekmekle mi yediler? Kanun nizam tanımayacak, akla hayale gelmez kanunlar çıkaracaksın. “Bu kanunları bu paralel yapıyı bitirmek için çıkarıyorum” diyeceksin. MİT’e öyle yetkiler vereceksin ki, istediklerini yapabilecekler hatta işkence ile adam öldürseler bile sen izin vermedikçe hiç kimse hesap soramayacak. Bu yetkiyi de Cemaat’i bitirmek için verdirdiğini ilan edeceksin. Sonra mağdur ve mazlumlar sana oy vererek “Biz, senin söylediğin her şeyi tasdik ediyoruz. Biz mürtediz. Bizi ne ile yok edeceksen et. Biz ahmakız ve her şeye müstehakız” dercesine sana oy verecekler öyle mi? Acaba o kadar ahmak olsalardı, Allah yolunda her şeylerini, feda edecek kadar bir fedakârlık, bir kahramanlık gösterirler miydi zannediyorsun? Böyle bir hamakatı onlardan nasıl bekleyebilirsin? Hümeze Sûresi’nde şöyle buyuruluyor: “Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay eden bütün hümeze ve lümezenin vay hâline! Malının, kendisini ebedî yaşatacağını sanır. Hayır. Andolsun ki, o cehenneme atılacaktır. Hutame’nin ne olduğunu bilir misin? O, kalblerin içine işleyecek, Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir. Cehennemlikler dikilmiş direklere bağlı oldukları halde, o ateşin kapıları üzerlerine kapatılacaktır.” Cenab-ı Hak hepimizi bu perişaniyetten korusun!


6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

40

BULMACA BU Hazrlayan: Ali Topdağ a.topdag@zaman.com.tr

A

S

İ

S

A

V

L

B

E

R

İ

V

İ

N

A

N

İ

Y

E

T

A

H

F

S İ

E M

M A

R

N

E İ S İ G V E S M A

26

27

28

29

E Miraç'ta hediye edilen aşr

R

A M

Z

I S

İstanbul’un en büyük camii

17 I

25

16 H

24

2 A

23

1 G

22 O

I

21

S

20 S

C

19

E

18

N

17 M

O

16

15 I

Y

14

E

13

O

12

L

11

R

10

T

9 R

E

8

A

7

P

6

N

K

5 L

A

4

Ş

3

M

2

I

1 N

29

3

28

6

27

17

26 C

6

25 D

5

24 Ğ

16

23 O

24

22 U

6

21 M

6

20 B

24

19 P

5

18 K

6

15 S

2

14 V

5

13 Z

5

12 Ü

22

11 Y

21

10 P

9

9 T

16

8 R

19

7 E

2

6 İ

11

5 Ş

10

4 N

2

3 L

19

R

22

İ

16

D

11

R

9

E

15

L

24

S

9

Ü

2

R

25

İ

9

V

2

A

5

L

2

5

E

1

B

2

N

17

I

6

H

5

A

21

L

18

L

16

A

7

K

6

E

26

R

6

İ

24

T

6

T

2

E

3 L

2

Y

23

E

16

M

6

A

25

R

6

A

24

L

2

E

23

B

16

V

6

E

1

M

4

K

5

L

1

E

18

U

12

C

1

Z

15

E

1

R

2

I

20

İ

1

N

16

D

1

A

16

Ğ

1

S

16

E

14

N

6

N

9

İ

21

U

2

R

12

Y

2

P

17

E

8

E

11

Ş

22

N

9

İ

16

A

19

B

1

H

6

PARAGRAF TAMAMLAMA

İ

5

E

16

G

9

V

16

K

14

U

10

İ

6

S

5

L

11

U

6

T

13

K

9

S

6

T

12

E

11

U

2

M

9

A

2

Ş

10

A

2

Y

5

K

1

İ

8

L

7

R

22

E

21

V

6

R

1

E

16

K

9

E

6

L

3

T

4

A

2

U

5

S

9

U

2

Z

3

R

2

A

1

A

15

M

1

N

2

A

17

L

16

R

Kutulardaki her say bir harfin karşlğdr. Verilen ipuçlarn kullanarak diğer kutular doldurun ve hayatmza yön verecek prlanta tavsiyeyi tamamlayn.

E

N

PARAGRAF TAMAMLAMA A

A

Bencillik, egoizm

İ

E

H

T

R

İ

H

T

N

Ş

A

Ş

D

Ü

U

İ

H

L

U

D

İ

İ

A

R

A

E

N

B

L

Sezgi, his, feraset

R

N

A

A

A

L

İ

R

Ç

E

U

İ

Z

M

M

E

İ

L

V

T

E

A

A

Kur'an hükümleri

R

A

L

R

E

A

E

E

N

Cennetle müjdelenenler

A

Ü

E

K

N

R

K

T

Ş

E

A

M Allah'n yaratlmşlara benzememe sfat

Ü

Muhacirleri ağrlayan Medineliler

H

H

H

A

Yaşayarak elde edilen bilgi

H

E

M

D

Ü

L

U

Yunuz Emre'nin şiirlerinde Allah

S

Son öğle namaz

Camilerdeki abdest alma yeri

Felak ve Nas sureleri

A

E

Ş

Ü

E

B

E

Her ayetinde "Allah" geçen sure

F

V

U

V

E

A

Kur'an sehpas

U

R

M

K

H

A

A

L

Uhud şehitleri

K

T

Günün son namaz

E

Ş

R

A

A

M

Y

A

ZİNCİR BULMACA

M

L

E

A

N

H

Ü

N

M

S

İ

Besmelesiz sure

C

T

Z

B

N

E

T

Hz. Yahya'nn babas

E

H

İ

I

M

D

L

A

E

N

L

A

A

H

Y

Efendimiz'in ilk eşi

L

E

S

A

E

R

T

E

Ü

V

İ

Y

R

A

V

A

A

R

İ

Secdesiz namaz

N

Z

A

E

M

Z

Z

T

E

İ

T

C

Ramazan namaz

İ

A

K

D

E

Y

R

E

İ

E

R

H

Z

A

V

L

C

A

I

A

Z

K

R

İ

E

Namazn şartlarndan

H

L

A

M

T

A

E

U

Z

S

İ

A

T

Y

E

Emredici nefis

N

İmann Efendimiz'in şartlarndan sütannesi biri

A

E

E

H

N

İ

A

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

Sema yapan

Kutular doldurulmuş bulmaca aşağdaki gibidir. Sizden istediğimiz soru kutusundan çkp sadece yatay ve düşey ilerleyerek bütün kutular kullanp çözümü işaretlemek. Her harfi sadece bir kere kullanabilirsiniz.

S

ZİNCİR BULMACA

Üç aylar, insann, Allah’a en yakn olabileceği, O’nun engin rahmetine liyakat kesbedebileceği; günahlarndan syrlp kalp ve ruh ufkuna seyahat edebileceği bir zaman dilimidir.


5 MAYIS 2015 SALI

Resimli çengel

Fark Bulmaca bulmaca

aŎĻŎƖ ŹěšǓěƖŌƖ çözümü

ÏżǶŎ ƈŎƊżƓŎƊŎǁżƖ ǓěƖŌƓƊěǁŌƖŌ ǁŎdžżƓ ƞƊěǁěƈ ǩŎǁŃżƓƲ ³ƖĸŎ ǁŎdžżƓƊŎǁż ǓěƖŌƓƊěǰěƖ ƈŎƊżƓŎƊŎǁż įǝƊƓěƊŌdžŌƖŌǶƲ ÏƞƖǁě Ńě įǝ ƈŎƊżƓŎƊŎǁż džƞƊŃěƖ džěŮě ǰě Ńě ǰǝƈěǁŌŃěƖ ěljěŮŌǰě ƞƈǝƖěĸěƈ ljŎƈżƊŃŎŀ ǩŎǁѿٿƓ ǓěįƊƞǰě ǰŎǁƊŎljǓżǁƓŎƊżdžżƖżǶƲ

ûŎǁżƊŎƖ żƈż ǁŎdžżƓ įżǁįżǁżƖżƖ ěǰƖŌdžŌǰŃŌƲ ȂƓě ƈƞƭǰěƊěƓě ŎdžƖědžŌƖŃě ĻżǶŎǁ įěǶŌ ljŎǰƊŎǁż šěǁƈƊŌ ĻżǶŃżƲ Ȃĸěįě įǝ 10 šěǁƈŌ įǝƊěň įżƊżǁ ƓżdžżƖżǶƸ

08-09 Bulmacalar

ƞƈǓěƊěǁŌ įżǁƊŎljǓżǁ

DEÐER

ALLAH HAK GERÇEK GÜZEL DEÐER SOMUT YORUM GÜÇ

11+2=52/4 29/29 =6/6 7+18+7=32 ǎǎňǘŝǎƚňŨ

~ljƊŎƓ ƈěǁěƊě

Tekil kelimeler

Tetromino

ƞƈǓěƊěǁŌ įżǁƊŎljǓżǁ

ûŎǁżƊŎƖ ƈŎƊżƓŎƊŎǁżŀ ŹŎǁ ƈǝǓǝƖǝƖ żĻżƖŎ įżǁ ƈŎƊżƓŎ ŭŎƊŎĸŎƈ ljŎƈżƊŃŎ ǰŎǁƊŎljǓżǁƓŎƊżdžżƖżǶƲ ǝǓǝƊěǁŌƖ įƞǰƊěǁŌƖŌƖ żĻżƖŎ ǰŎǁƊŎljǓżǁżƊŎĸŎƈ ƈŎƊżƓŎƊŎǁƊŎ įżǁ żƊŭżdžż ǰƞƈƲ )żǁįżǁƊŎǁżƖŎ ƈŎƖěǁŃěƖ ŃŎŮŎƖ ƈǝǓǝƊěǁ żĻżƖŎ ǰŎǁƊŎljǓżǁżƊƓżlj ƈŎƊżƓŎƊŎǁżƖ ŹżĻįżǁżƖŃŎ ěǰƖŌ Źěǁš ǰŎǁ ěƊěƓěǶƲ ³ǁƖŎŮżƖ <FcFÇ ƈŎƊżƓŎdžżƖżƖ ǡdžǓǡƖŃŎ ǰŎǁ ěƊěƖ ƈǝǓǝǰě aFÇ3F ŀ aíēF ŀ ĉ©Çå ƈŎƊżƓŎƊŎǁżƖż ǰŎǁƊŎljǓżǁŎƓŎǶdžżƖżǶŀ ĻǡƖƈǡ ěǰƖŌ ŹěǁũŎǁ ǩěǁƲ

lŎǁ ǁŎƖƈ żĻżƖŀ džŌǁěǰƊě ƖƞƈǓěƊěǁŌ įżǁƊŎljǓżǁżƖƲ ĉŌƊŃŌǶƊěǁŀ ƞ ǁŎƖƈ żĻżƖ ĻżǶŎĸŎŮżƖżǶ ĻżǶŭżƖżƖ ŎƖ džƞƖ ƖƞƈǓědžŌŃŌǁƲ

Yeni Bahar Çocuk

ÇÖZMECE 5 MAYIS 2015 SALI

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN


26 MART - 1 NİSAN 2014 Yeni Bahar Çocuk

15

2

Ahmet Şahin

Musibetlere karşı Müslüman’ın teslimiyet edebi! Hayat boyunca eksik olmayan sıkıntı ve musibetleri sabır ve teslimiyetle karşılama edebimiz, bizim koruyucu ve kurtarıcı teslimiyet ve tevekkül edebimizdir. Bu kurtarıcı teslimiyet ve tevekkül edebimizi sıkça hatırlamalı, musibetler karşısında kaymadan ayakta kalmalıyız. Bunun için (Kalb İbresi) kitabındaki fevkalade değerli tespitleri bir daha hatırlama ihtiyacı duymaktayım. İzin verirseniz birlikte okuyalım bu koruyucu ve kurtarıcı teslimiyet ve tevekkül edebimizi! -Musibet karşısındaki temel disiplin, onun Cenab-ı Hakk’ın emirber bir neferi olduğunu düşünmek ve şikâyet ifade eden sözlerden kesinlikle kaçınmaktır! Hususiyle musibetin gelip çarptığı ilk anlarda sızlanmaların şikâyete dönüşmemesi için sükutu tercih etmek lazımdır. -Resulü Ekrem Efendimiz’in (sas) “Sükutu tefekkür, bakışı ibret ve konuşması da hikmet olan kurtulmuştur!” beyanı istikametinde, inanan bir insan, eşya ve hadiseleri ibret nazarlarıyla süzmeli, konuşmadan önce bir tefekkür etmeli ve dile geldiği zaman da hep hikmet incileri dile getirmelidir. Zaten hikmet, tefekkürün bağrında gelişir, tefekkür de sükut serasında olgunlaşır, dolayısıyla bir bela ve musibet isabet edince yapılması gereken, iradi olarak susmak, hadiselerin çehresindeki kaderî yazıları okumaya çalışmak, düşünmek, ondan mesajlar çıkarmak, sonra kulluk adabına uygun şekilde konuşmak ama mutlaka sabırlı ve teslimiyetli davranmaktır! Her insan hemen her an türlü türlü musibetlerle karşı karşıyadır. Bilhassa iman dairesinde iç içe ızdıraplar ve küme küme mahrumiyetler saklıdır… Aslında insanların ebedi nimetlerden nasipleri, Hak yolunda çektikleri meşakkat ve çile nispetinde olacaktır; ahiretteki mükâfatın büyüklüğü ölçüsünde burada bir kısım zorlukların yaşanması normaldir. “Belanın en şiddetlisi peygamberlere, sonra Hakk’ın makbulü velilerine ve derecesine göre diğer mü’minlere gelir.” hadis-i şerifi de bu hakikati hatırlamaktadır. Zaten Allah Teala, her bela ve musibeti, neticesi itibarıyla mü’min kulları için bir rahmet vesilesi ve arınma vasıtası kılmıştır. Elverir ki insan, zahiren çirkin yüzlü hadiseler karşısında kadere taş atmasın ve Cenab-ı Hak’tan şikâyetçi olmasın. Her türlü olumsuzluğu, ister sebepler açısından, isterse de Allah ile münasebetlerimiz zaviyesinden kendi hatalarımıza bağlamamız ve kendi kusurlarımıza vermemiz lazımdır! Zira, bu mülahaza, kadere taş atmamıza mani olur, üslup itibarıyla -haşa ve kellaAllah’a suç isnat etmemizin ve dışta suçlu aramamızın da önüne geçer! Her musibet karşısında bu duygu ve düşünceyi esas almamız bizi birer tedbir ve dikkat insanı haline getirir. Aksi halde -hafizanallah- “Falan şunu yaptı, filan şöyle davrandı” diyerek sürekli suçlu aramaktan kurtulamayız. Ya da “Biz ne yaptık da bunlar başımıza geldi?” demek suretiyle İlahi icraatı ve kaderi tenkit etme küstahlığına düşmekten kendimizi koruyamayız! Esasen “Bizim suçumuz ne, biz ne yaptık ki?” demek, en büyük bir suçtur! İçinde yaşadığımız zaman ve şartlarda hemen her insan tepeden tırnağa bir kusur abidesi olmuş gibidir. Herkes başına taşların yağması için mevcudiyetinin dahi yeterli olduğunu düşünmelidir! Evet, Hak karşısındaki konumunun farkında olan bir insan, gökten bir meteor gelip çarparak kendisini yerin dibine batırsa, o zaman bile “Öyle günahkârım ki, bilmem bu taş günahlarımın hangi birine kefaret oldu; hamd olsun ki, Cenab-ı Hak daha dünyadayken başıma taş yağdırdı da günahlarımın vebalini cehenneme bırakmadı” demeli, bu edeb içinde kulluğunu sürdürmeli, bu örneği vermelidir! İşte musibetler karşısında imtihan kazandıran tevekkül ve teslimiyet edebimiz! -Fetaebiru ya ülil ebsar! Düşünün ey basiret sahipleri!

KÂĞIT HELVA

İplikten çilek yapalım

Malzemeler:

2 adet “U” şeklinde kesilmiş kalın karton 2 Yeşil, beyaz ve kırmızı renklerde yün iplik 3 Makas 1

1

3

M

erhaba canım arkadaşlarım. Geçen gün annemle beraber pazara gittim. Tezgahlarda yaz meyvelerini görünce nasıl mutlu oldum bilemezsiniz. Eve gelince iplikten güzel bir çilek yaptım. Eminim yapınca siz de çook beğeneceksiniz. Hoşçakalın. HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜN s.angun@zaman.com.tr

Önce “U” şeklinde kesilmiş kartonları üst üste getirin ve kırmızı ipliği sarın. Daha sonra beyaz ipliği şekildeki gibi kırmızı ipliğin üzerine sarın.

Kırmızı ipliği tekrar sarın ve yeşil ipliği kırmızı ipliğin uç kısmından bir miktar sarıp, makas ile dış kısmından kesip bağlayın, kolay gelsin.

5 MAYIS 2015 SALI

Lezzetli ve sağlıklı mangalın püf noktaları 1gal, pişirilecek etin ya da yöntemin yanlış olması Türk insanının vazgeçilmezlerinden olan man-

nedeniyle, sağlığı tehdit edici olabiliyor. Mangalın vazgeçilmezi protein kaynağı tavuk eti de, uygun koşullarda ve belirli püf noktalarla harmanlanarak mangalla buluştuğunda beyin gücü yerinde, sağlıklı nesiller yetişmesine katkı sağlıyor. Tüketiciyi bilinçlendirerek bireylerin sağlıklı ve dengeli beslenme hakkını koruma hedefiyle yola çıkan Sağlıklı Tavuk Bilgi Platformu, mangal sezonu öncesinde “sağlıklı ve lezzetli” mangal yapmanın püf noktalarını açıkladı. Konu ile ilgili açıklama yapan Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muammer Göncüoğlu, etin mangal üzerinde yüksek ateşte uzun süre kalmasının kanserojen maddelerin açığa çıkmasına yol açabileceğine dikkat çekiyor. Özellikle pişirme sırasında, kömür tozlarının besinlerin üzerine yapışması sonucunda kanser riskinin oluşabileceğini belirten Göncüoğlu, mangal yaparken yapılan hatalar hakkında da bilgi verdiler.

Mangal yaparken nelere dikkat etmeliyiz? • Mangal yaparken en sık yapılan hataların başında eti yağlı seçmek ve ateşe çok yakın yerleştirmek geliyor. • Sağlıklı mangal için pişirme yönteminde et ve et ürünlerini uzun süreli mangal üzerinde pişirmek

kanserojen maddelerin çıkmasına sebebiyet verdiği için, mangaldan önce biraz pişirmek bu riski azaltacaktır. Örneğin; 5 dakika fırında pişirmek gibi. • Küçük parçalı etler daha çabuk pişer, bu nedenle pişirme süresini azaltmak için küçük parçalı ürünler tercih edilmelidir. • Kömürün iyice kor haline gelmesine özen gösterilmeli, etle kömür arasındaki mesafe mümkün olduğu kadar uzak tutulmalıdır. • Kömür iyice kor haline geldikten sonra pişirme işlemine başlanmalı ve et ile ısı kaynağı arasında belirli bir mesafe bırakılmalıdır. 15 cm’lik bir mesafe yeterli olacaktır. • Etin yavaş yavaş pişmesine özen gösterilmelidir. • Etler direk ateşe maruz kalmamalı ve yanmamalıdır. • Çiğ etle, pişmiş et birbirine temas etmemelidir. • Çiğ et için kullandığınız maşa ile pişmiş eti kullandığınız maşa birbirinden ayrı olmalı, et ürünleri ile sebzeler ayrı ekipmanlarda kesilmelidir. • Piştikten sonra da çiğ etlerin tutulduğu kaba kesinlikle pişmiş et ürünleri konulmamalıdır. Bakteri üremesine sebep olabilir. • Yapılan en önemli yanlışlardan biri de etlerin yanmaya yakın pişirilmesidir. • Dışı kabuklaşmış, içi pişmemiş etler kanser yapma ihtimalini artırmaktadır.


6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Bediüzzaman’ın dilinden düşmeyen virdler Üstad’ın şüphesiz vird edindiği birçok dua var. Fakat bunlardan bazılarını devamlı okuyor ve okunmasını tavsiye ediyor. Celcelutiye, Hizb-i Masun, Cevşen, Mecmuatü’l-Ahzâb gibi… SEVIM ŞENTÜRK

1Barla’daki çınar ağacını bilenler bilir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin

Burası onun dünyadan kaçtığı uzletgâhıdır. İşte Üstad, bu ağacın tepesinde hem derslerini yapar hem de evradını okurmuş. Bediüzzaman’ın belki de çocukluğundan beri terk etmediği hasletlerinin başında devamlı okuduğu evrad ve ezkârlar gelir. Onun duayla tecessüm etmiş haline şahitlik eden Mehmet Feyzi Ağabey, Tarihçe-i Hayat’ta yer alan ve Üstad’ın sergüzeşt-i ömrü üzerine mühim detaylar barındıran mektubunun bir yerinde şu ifadeleri kullanır, “Teheccüd, münâcât ve evradlarını asla terk etmezler. Hatta bir Ramazan-ı Şerif’te pek şiddetli hastalıkta, altı gün bir şey yemeden savm-ı visal içinde ubudiyetteki mücahedelerini terk etmediler. Komşuları her zaman derler ki: Biz sizin Üstad’ınızın sekiz sene yaz ve kış geceleri, aynı vakitlerde sabaha kadar hazin ve muhrik sadasiyle münâcât seslerini dinler ve böyle fasılasız devamlı mücahedesine hayretler içinde kalırdık.” Üstad’a Kastamonu’da sekiz sene hizmet eden Mehmet Feyzi Ağabey, o mektubunda Nur mesleğinin ne kadar çetin olduğunu da şakirtlere bir kez daha tahattur etmiş olur böylece. Malum, dönemin zalimleri Said Nursî’yi bir değil defalarca zehirler, hem de normal bir insanın dayanamayacağı bir şekilde. Emirdağ’da bir bekçibaşı, Üstad’ın penceresine geceleyin merdivenle çıkarak yemeğine zehir atar. Ertesi gün Bediüzzaman zehirlenerek kıvranmaya başlar. Zehrin tesiri çok azîm olduğu halde, kendisinin şu sözleri oldukça manidardır, “Cevşenü’l-Kebir gibi evrad-ı kudsiyelerin feyziyle ölümden muhafaza olunuyorum. Fakat hastalık, ızdırap çok şiddetlidir.” Bir hafta kadar aç susuz denecek bir halde perişan bir vaziyette inleyen Üstad, biiznillâh şifa bulup, tekrar tashihat gibi Risale-i Nur vazifeleriyle iştigale başlar. Bu şiddetli hastalık zamanlarında asla namazlarını terk etmez. Yalnız ikinci ve üçüncü kez zehirlendiğinde, tahammülü zor bir hastalık çektiğinden, iki üç gün farzını yatağında kılabilir. İşte evrad ve ezkâr onun hayatında bu kadar önemli yer tutar. Tabir yerindeyse fani ömrünün baki lezzetleri olarak dudaklarında döner durur. Peki, Üstad Hazretleri’nin dilinden düşürmediği evradlar neler? Üç ayların diriltici nefesini duyduğumuz bu demlerde onun duaları yol haritası olacaktır bizlere.

Cevşen: Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde Cevşen-i Kebir zaman zaman yer alır. Üstad’ın hayatının kritik dönemlerinde, onun hep Cevşen’e uzandığı görülür. Mesela Emirdağ Lahikası’nda, “Münâfık düşmanlarımın maddî ve manevî zehirlerine karşı gerçi Cev-

şen ve Evrâd-ı Kudsiye-i Şâh-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar.” diye konuşur. Öyle ki her biri ayrı ağabey tarafından kaleme alınan ve bizzat Bediüzzaman’ın kendi nezaretinde, düzeltmeler yaptığı ve kendilerinin okuduğu bir Cevşen vücut bulur. Üstad, bu Cevşen’i vefatından sonra merhum Mustafa Sungur Ağabey’e emanet eder. Böylece hem okunmuş hem muhafazası sağlanmış olur. Bu Cevşen’in sonunda Bediüzzaman’ın bizzat seçtiği ve zaman zaman ders olarak okuduğu 33 Hadis-i Şerif mevcuttur. Üstad’ın pazartesi günleri, duruma göre baştan sona iki kere bu duayı okuduğu söylenir.

Celcelutiye: Bu dua, Hazret-i Ali (radiyallahu anh) tarafından Celcelûtiye adıyla ve cifir ilmine göre Süryânî diliyle nazmedilir. Hazreti Ali’nin kasidesi olarak da bilinen duaya, Üstad Hazretleri çok çok önem verir ve bol bol okur. Celcelutiye’nin nazarındaki kıymetini de 28. Lema’yı okuyarak görebiliriz. Zira Üstad, orada Eskişehir Hapishanesi’nde yatarken Hazreti Ali ile görüştüğünü ve ona Risale-i Nurlardan haber verip vermediğini sorar. Hazreti Ali’de cevaben “Yalnız işaret etmekle kalmadım, belki Celcelûtiye isimli kasidemde açıkça beyan ettim.’ der. Hâl böyle olunca, risalelerin bile işaret edildiği bu dua bilhassa nur talebeleri için ayrı bir önemi haiz.

Hizb-i Masun: Said Nursî, On Üçüncü Şua’da, “İki gün evvel sorgu hâkimi beni çağırdığı vakit, ben kardeşlerimi nasıl müdafaa edeyim diye düşünürken, İmam-ı Gazalî’nin ‘Hizbü’l- Masun’unu açtım. Birden bu âyetler nazarımda göründü.” der. Üstad, bu duayı da devamlı okur.

Veysel Karanî’nin münacatı: Ehl-i sır, bu duanın çok kuvvetli olduğunda ittifak eder. Üstad’ın da devamlı vird edindiği bu duayı talebelerine de tavsiye etmiştir. Besmele-i şerif ile başlayan dua, ‘Ya İlahi, Rabb’im Sensin’ yakarışıyla devam eder ve en sonda da ‘Hem Sen Şafî’sin, bütün maddî manevî hastalıklara şifa verensin.’ diye hitama erer.

İmam-ı Şafii’nin münÂcÂtı: Üstad, “Sekiz-dokuz senedir duamdır. Hatta münacatın en güzeli ve ciddisi ve en yücesi olan, İmam-ı Şafii’nin meşhur bir münacatını çok defa okuyordum.” diye konuşur. Bu arada Risale-i Nur üzerine araştırma yapanlar, söz konusu duanın ‘Kenzü’l-Arş’ olduğu yönünde fikir beyan eder.


6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN EMEL TEMİZAY

1kaşıntıdan dertli olmayan yoktur herOlmadık zamanlarda bizi rahatsız eden

halde. Kimimiz bu rahatsızlığı önemserken kimi de üstünde bile durmuyor. Ancak sıradan gördüğümüz kaşıntılar önemli hastalıkların habercisi olabiliyor. Zira, kimi kaşıntılar alerjik sebeplere bağlıyken kimileri de kanserin habercisi. Bu biyolojik tepkinin birçok sebebi var. Deri ve zührevi hastalıklar uzmanı Fatma Gündüz, cildin kuru olması gibi alerjik durumları en önde gelen nedenler arasında sayıyor. “Ben zaten kendimi bildim bileli kaşınırım. Çocukluğumdan beri annem sırtımı kaşısa severim. Yünlü bir giysi giysem batar, hiç yünlü giysi giyemem, mutlaka içine penye giyerim.” diyorsak sorunumuz alerjik demektir. Bu kişilerin bedenini tanıyıp neyin kendisini rahatsız ettiğini bulması gerekiyor. Mesela, yünlü bir kıyafet giydiğinde kaşıntı oluşuyorsa, yünlülerden uzak durmalı. Takı, boya, parfüm, deterjan gibi maddelere alerjisi olup olmadığına dikkat etmeli. Dermatolog Fatma Gündüz, bu tavsiyelere ekleme yapıyor: “Bu kişiler, sık banyo yapmamalı, cildini kurutmayan özel bir sabun kullanmalı. Özellikle sonbahar-kış aylarında her banyo sonrası bolca cildini nemlendirmeli.” Bu tavsiyelere uyanların yüzde 60-70’i rahatlıyor. Eğer kaşıntıya neden olan etken bulunamazsa ya koldan alerji ya da sırttan yama testi yapılıyor. Yama testi ile hastanın sırtına özel kutucuklar yapıştırılıyor. İçine alerjiye neden olabilen maddeleri konuluyor. Böylece kaşıntının sebebi bulunmaya çalışılıyor. Yiyecek ve içecekler de kaşıntıya yol açan önemli etkenlerden. Genellikle domates, çilek, turunçgiller, kabuklu kuruyemişler, çikolata, deniz ürünleri, balık ve baharatlar kaşıntıya sebep oluyor. Bunların dışında hazır kek, sucuk, sosis, hazır meyve suları, soslar gibi katkılı ve hazır gıdalar da vücudumuzu etkiliyor. Neyin alerji yaptığı ise ancak testlerle tespit edilebiliyor. Genellikle ilaç tedavisi uygulanıyor. Kaşıntıyı tetikleyen sebeplerden biri de böcek veya sivrisinek ısırması. Yaz aylarında özellikle birçok kişi sivrisinek ısırığından muzdarip oluyor. Eğer kişide kaşıntı geçmez ve ısırığın olduğu yer aşırı derece şişerse, mutlaka bir uzmandan yardım alınmalı.

Kaşıntı aynı sebebi farklı Birçok insanın muzdarip olduğu dertlerin başında geliyor kaşıntı. Uzmanlar, kaşıntının hafife alınmaması yönünde uyarıyor.

Ani başlayan kaşıntıya dikkat ‘Ben hiç kaşınmazdım ama son dönemde bana bir şeyler oldu.’ diyenler ise daha farklı kategoride değerlendiriliyor. Bu kişilerin kaşıntıları genellikle deri (mantar, uyuz, bitlenme, egzama, ürtiker, ilaç reaksiyonu) veya iç hastalıklarının (tiroid, enfeksiyonlar, parazit) habercisi. Çok nadir de olsa bazen kanser bile kaşıntı sebebi olabiliyor. Bu nedenle vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmak gerekiyor. Kaşıntı, hamilelerde de fazlaca görülen bir durum. Normal şartlarda alerjik bünyeli insanlar gebeliğin tetiklemesiyle kaşıntı yaşayabiliyor. Bazen de annenin bedeni bebeği yabancı bir şey olarak algılıyor ve ona karşı reaksiyon geliştiriyor. Ama bu durum hem anne hem de bebek için sıkıntılı bir hal değil. Uygun tedavi verildiği zaman anne, gebeliği rahat bir şekilde geçiriyor. Fakat özellikle hamileliğin son aylarında ‘gebelik kolestazı’ denilen bir rahatsızlık söz konusu. Kolestaz, gebeliğin son dönemlerinde ortaya çıkan, özellikle el ve ayaklarda dayanılmaz kaşıntıya neden olan bir hastalık. Eğer gebede görünürde bir bulgu, kabarıklık, deri lezyonu olmaksızın inatçı bir kaşıntı varsa mutlaka doktora başvurmalı. Çünkü yoğun kaşıntı hissi dışında, kolestaz anne açısından çok az probleme neden olurken bebek için tehlike arz ediyor. Genellikle erken doğum öneriliyor.

Titiz olmak, kaşıntıyı tetikliyor Toplum arasında kaşıntının pislikten oluştuğuna dair bir kanaat var. Oysa bu inanış çok yanlış. Çoğu zaman çok temiz, titiz olanlar, her sabah duş alanlar, özellikle kışın sürekli banyo yapanlar dahi bu şikâyetle karşılaşabiliyor. Çünkü soğuk hava deriden su çekiyor ve bunun sonucunda cilt kendisinden su kaybediyor. Bu nedenle sık sık banyo yapılmamalı.


6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN Daha önce de çeşitli vesilelerle ifade etmiştik; sinema yapısı itibarıyla pek çok sanatı içinde barındıran bir tür birleşik ama farklı ve aynı zamanda en genç sanat formu. Resimden müziğe, tiyatrodan edebiyata kadar pek çok alt unsur, pek çok farklı parametrelerle birleşerek oluşturuyor bu sanatı. Ancak bu birleşim kimi zaman yanlış algılarla yanlış kodlanarak zihinlere oturtulmak istenebiliyor. Örneğin kimileri bir filmde sesten ziyade görüntünün, kelamdan ziyade tasvirin önemli olduğuna inanıyor ve bu inanç öylesi bir fetişe dönüşüyor ki, neredeyse ‘iyi film; sözsüz, görüntü ağırlıklı filmdir’ gibi yanlış kabullere yol açabiliyor. Oysa kelam da en az tasvir kadar mühim. Ses de en az görüntü kadar hakiki ve etkileyici. Hz. Üstad, Lemeât’ında zihinde iknaya giden yolu 7 merhaleden kurgular: “Tahayyül, tasavvur, taakkul, tasdik, iz’an, iltizam, itikad.” Bu nedenle sinemada önce yönetmenin tahayyülü ve bu tahayyülün pratiği, yani tasviridir esas olan. Elbette görsellik mühimdir ama ses ve kelam da en az onun kadar önemli ve gereklidir. Film türlerinde ise izleyiciyi en kestirmeden etkileme ve ikna etme türü belgesel olsa gerek. Hele hele bu belgeseli dramayı iyi bilip icra eden bir isim yapıyorsa, ortaya çıkan eser bir başyapıt olabiliyor. Alman yönetmen Wim Wenders bu anlamada çok mühim bir isim. Sadece film çekmiyor, fotoğraf ve müzikle de ilgileniyor, kalem ile olan ilişkisi pek çok meslektaşını gıpta ettirtecek cinsten. Son filmi “The Salt of the Earth – Toprağın Tuzu” ise sarsıcı bir belgesel. Filme geçmeden kahramanı ve aynı zamanda bir “foto-muhabir” olan Sebastiao Salgado’dan biraz bahsetmek lazım. Salgado Brezilyalı bir sanatçı-haberci. Çok acı görmüş, pek çoğunu belgeleyerek tarihe önemli notlar düşmüş bir sanatçı. Ancak hakikat ile yüzleşmenin ruhunda açtığı yaralar yaptığı iş gezisine yönetmen Wenders’i dâhil etmesiyle açığa çıkıyor. Toprağın Tuzu yeryüzündeki olağanlaşmış acıları sinema diliyle perdeye taşıyan bir başyapıt bu nedenle. Salgado, iyi bir eğitim almasına rağmen (kendisi ekonomist ve 4 dil biliyor) fotoğrafı ana dil olarak benimseyen insanlardan. Bizimle ilgili bir de acı hatırası var. 2000’li yılların başında fotoğraf çekmek için ülkemize gelen sanatçı, bir esnafı çekerken, ‘tezgâhın önünü kapatıyorsun’ diye ye-

Toprağın Tuzu:

Ne çok acı var!

diği dayağın acısıyla Paris’e kaçmıştı. Bir fotoğraf saniyenin 250’de biri kadar. Salgado’nun fotoğrafları bu kısacık ‘an-ı seyyale’yi alıp âdeta bir hüzün hamuru gibi açıyor ve uzatıyor. Acıların siyah-beyaz formdaki sabitlenişi Salgado’nun yorumları eşliğinde, oğlu Juliano ve Wender’in kamera-

sıyla film formuna dönüşüyor Toprağın Tuzu’nda. Yeri gelmişken ismin anlamını da söyleyelim; Toprağın Tuzu’ndan kasıt insan. Salgado gibi yetenekler vasıtasıyla bir kez daha anlıyoruz ki aslında her an bir sonsuz demek. Yaşanıp gitmiyor, bir şekilde mahfuz ediliyor. Bahtsızlık çok azını sanatçıların vizörüyle erkenden görebilmemiz. Yoksa kaybolan bir şey yok evrende, yaşanıyorsa. Film, Brezilyalı yaşlı fotoğrafçının (Artık 71 yaşında) iki saate sığdırılan ama çekimi on yıllar süren bir birikimini izlemek için şahane bir fırsat. Cannes, San Sebastian ve hatta Oscar’da aday olmuş bir belgesel Toprağın Tuzu. Acının can yakan

gerçekliğine ve insanoğlunun pek kolay ulaşamadığı güzelliklere ulaşabilmek adına nasıl bir sabır ve enerji harcadığını görmek için bile bu belgesel izlenmeye değer. Üstelik sergilerde ya da kitaplarda sanatçının eserine bakarak duygularını bütünleşik olarak muhataba aktarması pek mümkün değil. İşte sinema bu yüzden güzel ve farklı. Latin Amerika’nın tarla işçilerini, madencileri, çelik işçilerini, tersane işçilerini, artık hayvanat bahçelerinde bile görülemeyen nesli tükenmeye yüz tutmuş hayvanların orijinal mekânlarındaki fotoğraflarını, traktör kepçeleriyle atılan mülteci cesetlerini hareketli görüntü, müzik ve ses eşliğinde izlemek müthiş ve farklı bir deneyim. Maden dağına tırmanan karınca sürüsü misali işçileri görünce modern insanın çağdaş firavunlar uğruna nasıl çalıştırıldığını görerek ibret devşirmek ise seyirciye kalıyor. Ve sinema tam da bu yüzden güzel...

17 Aralık’tan sonra neler oldu kısaca hatırlayalım. Anayasaya aykırı kanunlar çıkarıldı, yolsuzluğun üzeri örtüldü, binlerce polis işinden oldu, sürgüne gönderildi, hapse atıldı. Saray hukuku işlemeye başladı.

Ülke hızla otoriter rejime evrildi. Bugün tek parti yönetiminden ve muhaberat devletinden söz ediyoruz. Savrulma bununla sınırlı kalmadı. Bu süreçte dinin içi boşaltıldı. Peki, bu nasıl oldu? Yaşanmış birçok hadise var. Haşa “Bakara makara” denilerek Kur’an ile dalga geçmeden “Harp hiledir” hadisi ile söylenen yalan, atılan iftira ve yapılan talanlarla meşruiyet arayışına kadar. Kurucan, mesela AKP savunucularının kullandığı “Savaş hiledir” hadisinin nasıl yanlış yorumlandığını şöyle anlatıyor: “Ortada bir savaş yok. Olsa bile Müslümanı bağlayan kaideler var. Bu kaideler arasında yalan, iftira, suizan, gıybet ve benzeri İslam’ın her halükârda kesinlikle yasakladığı amellere teşebbüs yok. Hele ‘El Harbu hud’atün’ hadisiyle gayr-i İslami, gayr-i ahlaki davranışları meşrulaştırmaya çalışma hiç yok.” Her gün yüzlerce yalan ve iftira medya yoluyla yayılıyor. Kurucan, yalan söyleyen yetkili ağızlara bir hadis-i şerifi hatırlatıyor: “Üç sınıf var ki Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, yüzlerine bakmaz ve onları azab-ı elim içinde bırakır. İhtiyar zinakâr, kibirli fakir ve yalancı hükümdar.” Kitaptaki yazıların çoğu sözün bittiği yerden sesleniyor.

İlahİyatçı yazar Ahmet Kurucan, 17 Aralık’la başlayan süreçte dİnİn İçİnİn nasıl boşaltıldığını örneklerİyle ortaya koyuyor. Bugünler elbet geçecek. Biliyoruz ki her gecenin bir sabahı var. Zulüm hiçbir zaman payidar olmaz, olmamış da. Cemaate karşı uygulanan cadı avının dozu artarak sürse de gadre uğrayan bu insanlar “Gelse Celalinden cefa / Yahut Cemalinden vefa / İkisi de cana sefa / Kahrın da hoş, Lütfun da hoş...” deyip doğru bildikleri yolda yürümeyi sürdürüyor. Bütün engellemelere, düşmanlıklara rağmen kervan yürüyor. Cemaate karşı uygulanan imha hareketinde en büyük tahribat dine ve dinî değerlere verildi. Din hukuksuzluklara, yolsuzluklara kılıf yapılmaya çalışıldı. Ahmet Kurucan “Huzurdan Esintiler” serisinin dördüncü kitabında bu konuya odaklanıyor. “17/25 Sonrası Hizmet, Türkiye ve İslamcılık” üst başlığıyla yayımlanan kitap “Yalan Talan ve İman” adını taşıyor. Kurucan, ilahiyatçı

bir yazar. 2000 yılından beri Amerika’da yaşıyor. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sohbet ikliminden nasiplenenlerden. Kitaptaki yazıların çoğu Hocaefendi’nin sohbet ortamlarındaki beyanlarına dayanıyor.


28 GÜNDEM CEMAL A. KALYONCU

1ortama sürüklenirken sağ tandanslı bilinen Bir yıl kadar önceydi. Türkiye bu tartışmalı

bir gazeteci TV ekranlarında muhafazakâr muktedirler için ‘Siyasetçidir, yalan söyler’ diye bir cümle kurduğunda çok şaşırtmıştım. İki nedeni vardı bunun. Siyaset ne zamandan beri ‘yalanın’ bu kadar kolay söylendiği bir zemin olmuştu? Ayrıca muhafazakâr siyasetçi için hem de muhafazakâr bir gazeteci bunu normal karşılar hâle ne zaman gelmişti? Daha da şaşırtıcı olan, muhafazakâr kimlik taşıyan siyasetçilerin bu alanda mahir olmasıydı belki… Aslında bizde durum böyle iken dünyada politikanın yalan, çarpıtma ve gizleme için özellikle bereketli bir zemin olduğu yıllardır, belki de yüzyıllardır kabul görüyordu. Bunu söyleyenlerden biri Chicago Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü olan ve aynı zamanda uluslararası ilişkiler teorisyeni olarak da bilinen John J. Mearsheimer. ABD’li siyaset bilimci, ‘Liderler Neden Yalan Söyler?’ kitabında, daha çok ‘uluslararası politikada yalan gerçeği’ üzerinde dursa da liderlerin dış politikadan çok kendi halklarına karşı dürüst davranmadığını ortaya koyuyor. Liderlerin kendi vatandaşlarına söylediklerini ‘en tehlikeli’ yalanların başında sayan Mearsheimer’in altını çizdiği bir satır da “genel olarak, yalan söylemenin bireylerin yanı sıra içinde yaşadıkları geniş toplum üzerinde yozlaştırıcı bir etki de yaptığı” gerçeği… Gündelik hayat için zararlı pek çok sonuç doğurabilecek bu türden yalanların ülke içerisindeki politik ve sosyal hayatı yozlaştırmasını da muhtemel addediyor Mearsheimer. Ve bu durumun özellikle ABD gibi demokrasiler için geçerli göründüğünü de belirtiyor. Yani demokrasi ve demokrasi görünümlü ülkelerde politikacılar yalana daha çok başvuruyor. Politika ve yalan tarih boyunca var. Ama açıktan açığa ve büyük çoğunluğun fark edeceği şekilde söylendiğini tarih herhâlde pek yazmış değil. Günümüz Türkiye’si ise bu alanda sayısız örneklerle doldu şimdiden denebilir… Liderler Neden Yalan Söyler kitabında yalan, çarpıtma ve gizlemeyi genel olarak ‘aldatma’ çatısı altında toplayan John J. Mearsheimer, bunu da bir kimsenin diğerlerini belli bir konu hakkındaki tam hakikati öğrenmekten alıkoymak için tasarlanmış kasıtlı adımlar olarak anlatıyor. Yalan için ise bir kişinin, diğerlerinin doğru olduğunu düşünmeleri umuduyla yanlış olduğunu bildiği veya şüphelendiği beyanda bulunması ifadesini kullanıyor. Yalanı tespit etmenin ve ondan korunmanın, çarpıtma ve gizlemeye göre ziyadesiyle zor olduğunu da söylüyor Mearsheimer. “Yalancılar” diyor ünlü siyaset bilimci, “iddialarının doğruluğu hakkında hiçbir kuşkuya meydan vermeyecek tasarlanmış asılsız iddialarda bulunurlar.” Ona göre, “Usta yalancılar, asılsız iddiaları özellikle hedef kitlenin işletildiklerini anlamayacağı kesin bir hava ile sunarlar.” Son süreçte üretilen yalanlar, gerçeği bilenler tarafından akıl kârı görülmezken, yalanı üretenlerin taraftarları bakımından neden inandırıcı bulunduğunu bu durum sizce de açıklamıyor mu? 2003 yılının bahar ayında New York Times gazetesinin Pazar eki için uluslararası politikada yalan konulu bir yazı hazırlayan gazetecinin beklenmedik telefonu üzerine konu üzerinde düşünmeye başlayan Mearsheimer, o zaman fark eder bu hususta fazla bilimsel literatür bulunmadığını. Sonraki süreçte Mearsheimer’in bu konu üzerine çeşitli platformlarda sunum, konferans ve konuşmaları ile de bir literatür oluşmaya başlar. Ve kitap böylece çıkar ortaya. Ve Mearsheimer yine o zaman fark eder, devlet adamı ve diplomatların birbirlerine çok sık yalan söylemediğini. Buna kendisi de çok şaşırır. Sunumlarında bu soruyu yönelttiği dinleyiciler de liderlerin dış politika meselelerinde öteki devletlerden daha ziyade kendi halklarına yalan söylemelerinin daha muhtemel olduğunu görünce ufak çaplı bir şaşkınlık geçirir. Hele, iddialı dış politikalar takip eden ve devletin hayati çıkarlarına yönelik sadece kuvvet yoluyla ilgilenilebilecek açık ve yakın bir tehlikenin

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

LIDERLER NEDEN YALAN SÖYLER?

Yalan, Türkiye’nin gündeminden eksik olmuyor. ChIcago Üniversitesi’nden siyaset bilimi profesörü John J. MearsheImer, yedi çeşit yalandan söz ediyor. Ona göre liderlerin sık yalan söylemeleri politik ve sosyal hayatı yozlaştırıyor.


29GÜNDEM vaki olmadığı ‘keyfî savaşlar’ başlatmaya meyilli demokrasiler için kesinlikle daha fazla geçerli olduğu anlaşılınca hayret daha da artar… Mearsheimer, ABD tarihinden örnekler verir kitabında. Çünkü ABD başkanlarının bu yönde izledikleri politikalara epey örnek mevcut. Saddam’ın devrilmesi ile sonuçlanan 2003’teki Irak Savaşı’na giden süreçte Bush’un politikaları da bu yöndeydi, ABD’nin 2. Dünya Savaşı’na girmesine yardım eden deniz olayı hakkında yalan söyleyen Roosevelt’in politikaları da… Hatta Kuzey Vietnam’a karşı savaş başlatmak için Kongre desteğini alabilmek maksadıyla 1964’te Tonkin Körfezi’nde yaşanan olaylar hakkında yalan söyleyen Başkan Johnson uygulamaları da… Mearsheimer, genel olarak liderlerin uluslararası yalanları farklı iki nedenle söylediklerini anlatıyor. Millî menfaatlere hizmet için söylenen bu tür yalanların birincisine ‘stratejik yalanlar’ diyen John J. Mearsheimer, liderlerin hikmet-i hükümet ile ilgisi olmayan, bunun yerine, kendinin veya dostlarının menfaatlerini korumak amacıyla söylediklerini de ‘bencil yalanlar’ olarak tasnif ediyor. Kitabında, tahmin edilebileceği gibi daha ziyade stratejik yalanlar üzerinde yoğunlaşıyor. Buna göre özellikle dış politika alanında liderler farklı yedi tür yalan söylüyor. Adına ‘dış politika’ dendiğine bakmayın, dış politika alanında söylenen yalanların ilk hedef kitlesi de aslında iç kamuoyu oluyor genellikle. Ayrıca bir tek yalan birden çok amaca hizmet etmekle beraber, her türün belli bir amaca özgü olduğunu da unutmamak gerekiyor. Bir de sadece liderin yalan söylemesi ile bitmiyor iş… Onu destekleyecek kurum, kişi, belki gazeteciler de halkanın bir parçası olarak düşünülmeli, herhâlde!

ülke içerisinde bir korku oluşturmak suretiyle halkın rejim etrafında kenetlenmesini sağlayarak iktidardaki hâkimiyetini pekiştirmeye çalışabileceğini söylüyor siyaset bilimci Mearsheimer. ‘Adi kılıflar’ bu kategorinin yedinci ve son başlığını oluşturuyor. Yazara göre, adi kılıflar, liderlerin kişisel amaçlarına hizmet eden gafları ve başarısız politikaları hakkında yalan söylendiğinde başvurulan bir yol. Burada temel amaç, liderlerin, kendilerini ve dostlarını hak ettikleri cezadan korumak. Stratejik kılıflar ile adi kılıfların genel olarak ehliyetsiz ve beceriksiz kişileri de koruduğundan bu iki tür arasında ayrım yapmanın epey zor olduğunu hatırlatıyor yazarımız. Mearsheimer, bir noktanın daha altını çiziyor burada. Ona göre, son iki yalan türü, yani sosyal emperyalizm ve adi kılıflar, sadece politik hayat üzerinde yozlaştırıcı etkiler yaptıkları için değil, daha geniş millî menfaatleri tehlikeye attıkları için de pek çokları tarafından mahkûm ediliyor genellikle. Ve bunların telafi edici hiçbir sosyal değeri de bulunmuyor. İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası isimli kitabıyla da bilinen, Amerika’yı Ortadoğu ve İsrail’e yönelik politikaları üzerinden eleştiren ünlü siyaset bilimci, 2013’te Türkçeye kazandırılan Liderler Neden Yalan Söyler kitabında, zehirli

Gelelim yalan türlerine… Bunların ilki, devletlerarası yalanlar. Bununla, üzerlerinden stratejik avantajlar sağlamak veya aleyhte avantaj sağlamalarını engellemek amacıyla doğrudan diğer ülkeler hedefleniyor. Devletler bazen kendi müttefiklerine de yalan söyleyebiliyor. Yazar, devletlerarası yalan söyleyen liderlerin, hedeflenen kitle olmasa da nihayetinde genellikle kendi halklarını kandırdıklarına vurgu yapıyor yine. Bir diğeri ‘korku tellallığı’. Türk halkına da tanıdık gelecek bir süreci işaret ediyor bu. Tanıma göre, bir liderin, halkının fark etmeyeceğine veya tam anlamıyla takdir edemeyeceğine inandığı bir dış politika tehdidi hakkında kendi halkına yalan söylediği zaman ortaya çıkıyor korku tellallığı. Amaç, halkın tehdidi ciddiye almasını sağlamak ve söz konusu tehdidin üstesinden gelmek üzere gereken fedakârlıkları yapmaya motive etmek. Türkiye’nin yaşadığı yakın siyasi süreçte seçmenin yüksek motivasyonunun nasıl sağlandığı üzerinde biraz durup düşünmek yeterli herhâlde. Sonra, stratejik kılıflar. Bunlar da ya başarısız olmuş ya da tartışmalı politikaları halktan ve bazen de öteki devletlerden saklamak için tasarlanmış yalanları içeriyor. Milliyetçi efsane yaratma da yalan envanterinin başka bir maddesini oluşturuyor. Mearsheimer, bunu, liderlerin esas olarak kendi halklarına ülkelerinin geçmişi hakkında yalan söylemesi olarak tarif ediyor. Liderler, ‘bizim’ daima haklı, ‘onların’ daima haksız olduğu bir hikâye üzerine kurguluyorlar bu söylemlerini. Liberal yalanlar ise Mearsheimer’a göre, devletlerin davranışlarının tüm dünyada yaygın kabul görmüş ve uluslararası hukukta ifadesini bulmuş liberal normlar bütünü ile çatışması hâlinde, bu davranışları örtbas etmek için tasarlanıyor. Mesela dünyada nefret uyandırıcı devletlerle ittifak kurma veya işbirlikleri sonucunda ortaya çıkan durumlarda başvurulan yalan türüdür liberal yalanlar. Sosyal emperyalizm başlığı altında ise şu notlar yer alıyor: Bunlar, liderler ya kendi ekonomik ve politik menfaatlerini ya da belli bir sosyal grup veya çıkar grubunun menfaatlerini teşvik etmek amacıyla başka bir devlet hakkında yalanlar söylediğinde görülür. Burada amaç, kamuoyunun dikkatini ülke içerisindeki sorunlar ve tartışmalardan, genel refah için değil de toplumun dar bir kesiminin faydalanacağı şekilde saptırmaktır. Örnek olarak, liderlerin bir tehdidi abartmak ve

Mearsheimer, bir demokraside yalan söylemenin yaygınlaşmasının, halkın bir çeşit otoriter yönetime teveccüh göstermesine yol açabildiğini söylüyor. bir sahtekârlık kültürü oluşturması nedeniyle yaygın yalan söylemenin, kaçınılmaz olarak devlet ve topluma vahim zararlar vereceğine dikkat çekiyor. Rutin bir şekilde yalan söylenmesinin o ülkedeki yaşam üzerinde, tümü özellikle demokrasiler için ciddi olan en az dört tehlikeli sonucu ortaya çıkıyor. Demokrasiler ancak, yurttaşların güvenilir bilgilere sahip olduğu ve yüksek düzeyde şeffaflık ve dürüstlük ortamlarında faaliyet gösterebiliyorken, hükümet görevlilerinin birbirlerine ve halka yalan söylemeleri, demokrasi olsun olmasın bir devletin politika yapım sürecini kötürüm bırakabiliyor. Ayrıca, gelişigüzel yalan söyleme demokratik hayatın kalbinde yer alan hukukun egemenliğini sarsıyor. Ve “Nihayet, bir demokrasi içinde yalan söyleme çok yaygınlaşırsa bu durum, halkın demokratik yönetime olan inancını kaybetmesine ve bir çeşit otoriter yönetime teveccüh göstermeye heveslenmesine de yol açabilir.” Siyaset bilimi profesörü John J. Mearsheimer, bu konuda son noktayı da şöyle koyuyor: “Sonuçta, kamuoyunun bir yalancılar güruhu olduklarını düşünmesinden dolayı liderlerine hiç saygı duymayacağı ve derinden yozlaşmış olduklarını düşündüğü için de kurumlarına hiç itibar etmeyeceği bir demokrasinin uzun süre hayatta kalabilmesi zordur.”

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

ERDOĞAN ÖZÜMÜ MASADA BIRAKTI HAŞIM SÖYLEMEZ

1siyasi polemikler bir yana, temel konularda yaptığı sözleri ortalığın

Seçimler yaklaştıkça tansiyon yükseliyor. Söylemler ve karşılıklı

alevlenmesine sebep olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çözüm sürecine dair açıklamaları bardağı taşıran son damla oldu. İki buçuk yıldır kundağa sarılmış bebek gibi korunduğu iddiasıyla sürdürülen süreç, sonunda resmen askıya alındı! Bazı uzmanlara göre, çözüm süreci zaten ölü doğmuştu ve tamamen bitti. Erdoğan, kısa bir süre önce “Kürt sorunu yoktur.” diyerek çözüm sürecini bir nevi boğmuştu. Geçen hafta yaptığı açıklamayla da tamamen nefessiz bıraktı: “Çözüm sürecinde karşı karşıya oturulan bir masa yok. Olması devletin çökmesi anlamına gelir.” Böylece 2006’dan beri devam eden ve iki buçuk yıldır da fiilen sürdürülen çözüm sürecine son noktayı koymuş oldu. Erdoğan, bu açıklamayla yetinmedi, “Kürt sorunu vardır” demeyi ayrımcılık olarak niteledi ve HDP’nin illegal yollarla işlerini bozduğunu ileri sürdü. Böylece 2005’te Diyarbakır İstasyon Meydan’ında söylediği “Kürt sorunu benim sorunumdur.” sözünde samimi olmadığını da ortaya koymuş oldu. Erdoğan’ın son açıklamalarına dair HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, “Hükümet, Erdoğan’ın müdahalesinden sonra süreci durdurdu. Çözüm süreci, seçim beyannamelerine bile girmedi.” derken; İmralı heyetinde yer alan ve Erdoğan ile zaman zaman görüşüp bilgi veren Sırrı Süreyya Önder ise bu açıklama üzerine yaptığı toplantıyla uluslararası kuruluşları süreci yakından takip etmeye çağırarak şunları söyledi: “Cumhurbaşkanının itibarsızlaştırma çabası ve hükümetin sahip çıkmamasıyla süreç an itibariyle ortada kalmıştır.” Her ne kadar bu söylemler seçim hamlesi olarak görülse de bunu böyle değerlendirmek pek mümkün değil. HDP’yi devre dışı bırakıp milliyetçi oyları geri alma hamleleri olarak değerlendirmek, konuyu tam manasıyla görememek anlamına gelir. Zira durum oy toplama meselesini asmış durumda. Sürecin bozulması Erdoğan’ın ve mevcut hükümetin işine geliyor. Çünkü Oslo mutabakatlarına göre, 2015 Nevruz’uda Diyarbakır’a götürülmeyen Öcalan’ın 1 Eylül’de çıkması ve 2016’da da verilen tüm sözlerin yerine getirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde başka ülkelerin sürece dâhil olması gündeme gelecek. Önder’in yabancı gözlemcileri davet etmesinin temel sebebi de bu. Süreci bozan taraf ‘haksız’ ilan edilecek. Erdoğan’ın söylemleri ve HDP’yi suçlamasının altında bu var. Bu sürecin bitmesi, aynı zamanda İmralı’nın tamamen devre dışı kalıp Kandil’in silahları konuşturması anlamına da geliyor. Bu kaosun ve isyanın kimin işine yarayacağı ise ayrı bir tartışma konusu. Ama ne olursa olsun Kobani ile bir tarih oluşturan PKK siyasi hareketi Oslo’da elde ettiği ‘diplomatik zaferin’ sonuçlarını almaya devam ediyor. KCK/PKK, Öcalan ve siyasi uzantısı HDP, bu gerçeği çok iyi biliyor. Erdoğan’ın talimatıyla başlatılan Oslo görüşmeleri ve sonrasındaki çözüm sürecinde doğacak her başarısızlıkta tek sorumlu olarak kendisinin görüleceği gerçeği Erdoğan’ı korkutmuş durumda. Her ne kadar görüşmeler devam etse de aslında çözüm süreci yaklaşık bir yıldır tıkanmış durumda. Bu nedenle KCK/PKK ısrarla Oslo’da yer alan hakem ülkelerin sürece dâhil olmasını istiyordu. İddiaya göre, hakem ülkelerin oluşturacağı bir heyet seçimlerden sonra süreci yakından takip etmek için Türkiye’ye gelecek. Erdoğan, bu heyetin gelip sürece dair denetim yapmasını istemiyor, bu nedenle bir an önce bu meseleden kurtulmaya çalışıyor. Bu tür söylemlerle bir nevi suçlu aranıyor. Yani hükümetin artık sürece dair oyalama gibi bir hakkı ortadan kalkmış oluyor. Ancak mesele hükümetten çok Erdoğan’ın sorunu olduğu için bu söylemler ve agresif tavırların bundan kaynaklandığı belirtiliyor. Tabii önümüzdeki günlerde birtakım olayların yaşanması ve yeniden şiddet ortamına dönülmesi de uzak değil. İddiaya göre, bölgeye polis takviyesi yapan hükümet, son bir ayda, daha önce görev almış eski özel harekâtçıları yeniden bölgeye gönderdi. İlk etapta 1500 kişinin gönderildiği ileri sürülüyor.


30GÜNDEM HDP’nin umudu yurtdışı seçmen

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

7 Haziran seçimlerine az bir süre kala en çok merak edilen konu hiç şüphesiz HDP’nin yüzde 10 barajını geçip geçemeyeceği. PARTİ bu konuda yurtdışı seçmenlerden çok şey bekliyor. EMRE OĞUZ STOCKHOLM

1önemli seçimlerinden birine hazırlaTürkiye Cumhuriyet tarihinin en

nırken bugüne kadar hep bağımsız adaylarla seçmenin karşısına çıkan Kürt siyasi hareketi bu sefer Halkların Demokratik Partisi ‘HDP’ çatısı altında seçime katılıyor. Bu, her şeyden önce siyasi hayatımızın tartışmasız en önemli sorunlarından biri olan yüzde 10’luk seçim barajının geleceği açısından da son derece önemli bir sınav. HDP bu sınavdan başarıyla geçebilmek için yurtdışında yaşayan Türkiye kökenli seçmenlerden çok şey bekliyor. Bu yüzden başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede seçim çalışmalarına hız verdiler. HDP’nin önde gelen isimlerinin bir ayağı sürekli Avrupa’da. Göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerde her geçen gün ayrı bir program düzenleniyor. 8 Mayıs itibariyle gümrük kapılarında ve yurtdışı temsilciliklerde başlayacak olan oy kullanma işlemi 31 Mayıs’ta sona erecek. Yüksek Seçim Kurulu verilerine göre 54 farklı ülkede toplam 2 milyon 867 bin 658 kayıtlı seçmen bulunuyor. Söz konusu seçmenlerin büyük bir bölümü başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın değişik ülkelerinde yaşıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde kullanılan randevu sistemi yüzünden ciddi bir kargaşa yaşanmıştı. Çok sayıda seçmen ya sistemi tam olarak anlamadığı için ya da sistem tarafından kendilerine otomatik olarak verilen oy kullanma saatlerinde müsait olmadığı için sandığa gitmemişti. Söz konusu randevu sistemi bu sefer iptal edildi. Hâliyle katılım oranının bir miktar artacağı muhakkak. Yüksek Seçim Kurulu tarafından bu yıl hayata geçirilen ‘yurt düzeyi oy’ sistemi ise

Yurtdışında en fazla seçmen olan ülkeler Almanya Fransa Hollanda Belçika Avusturya İsviçre

1 milyon 383 bin 299 bin 240 bin 127 bin 500 105 bin 500 89 bin

Cumhurbaşkanlığı seçiminde Demirtaş’ın oy oranları (%) yurtdışı seçmenlere siyasi partilerin barajı geçip geçmemeleri konusunda etkili olma şansı tanıyor. Önceki genel seçimlere bağımsız adaylarla katıldıkları için Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının yurtdışı seçmenlerden oy alma şansı olmamıştı. Ancak bu sefer HDP parti olarak seçime giriyor ve barajın aşılması için çok küçük yüzdeler bile büyük bir etki yapabilir. Demirtaş’ın ilk seçim ziyaretlerinden birini geçen ay Almanya’ya yapması boşuna değil. Bu yıl ilk kez kullanılacak olan ‘yurt düzeyi oy’ sistemi sayesinde yurtdışı

Almanya 7,62

seçmenlerin oyları Türalındığında yanıltıcı olabilir. Fransa 18,7 Öte yandan seçim kiye’de her bir ile ayrı Hollanda 3,95 sonuçlarına bakıldığında ayrı dağıtılacak. Belçika 9,14 Demirtaş’ın Kürt nüHatırlanacağı üzere Avusturya 4,87 Selahattin Demirtaş fusunun nispeten daha İsviçre 28,5 geçen yıl yapılan Cumyoğun olduğu İsveç, İngiltere 26,8 İsviçre, İngiltere, Fransa ve hurbaşkanlığı seçimFinlandiya 27,4 Finlandiya gibi ülkelerden lerinde yurtdışı kayıtlı İsveç 16,3 yüksek oy aldığı görülüyor. seçmenlerden toplamda Seçmenlerin büyük bölü8,30 oranında oy almıştı. Ancak bu oran HDP’nin münün yaşadığı Almanya, önümüzdeki seçimde alacağı oy oranı Hollanda, Belçika ve Avusturya’da ise oy hakkında yapılacak tahminlerde dikkate oranı barajın altında.

Ergenekon aşılmadan Ermeni meselesi çözülmez Ufuk Uras, 24 Nisan’da Erivan’daydı. Dünya liderlerinin katıldığı Global Forum’da konuşma yaptı. Ona göre her yıl başıMIZı ağrıtan Türkiye-Ermenistan krizinin en büyük sebebi İttihat ve Terakki zihniyeti.1915 olayları, her baharda (24 Nisan) bizi esir alıyor. Bu yıl yine birkaç hafta konuşuldu ve gelecek yıl için buzdolabına kaldırıldı. Zaten, onlarca tecrübeyle sabittir ki devletin en iyi icraatlarından biri de meseleleri buzdolabına kaldırmak! Yani bir nevi, çözümsüzlük stratejisi ya da çürümeye terk ediş… BÜRYAMİN KÖSELİ

1dünyanın değişik ülkelerinden geniş Geçen hafta, Ermenistan ve Türkiye,

katılımlı iki farklı anmaya ev sahipliği yaptı. Türkiye, Çanakkale şehitlerini andı, Ermenistan da malum 1915 olaylarını. Anmalar, bir manada prestij unsuruydu iki ülke için. Türk medyasının büyük bir kısmı asıl meseleyi tartışmak yerine, iki ülkedeki anma programlarına katılan siyasi liderler üzerinden bir karşıtlık oluşturma yolunu seçti. Türkiye’de böyle bir atmosfer vardı. Peki ya Ermenistan’da? Konuyu, bu yıl Erivan’daki programa katılan eski milletvekili (aynı zamanda Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi kurucusu) Ufuk Uras ile konuştuk. Uras, Ermenistan’a ilk kez, milletvekili olduğu dönemde gitmişti. Bu yıl, dünya liderlerinin de katıldığı Global Forum’da bir konuşma yaptı. Ermenistan halkının sınırların açılmasını istediğini söylüyor Uras: “Sıkışıp kalmış bir ülke var. Üç milyon nüfus iki milyona düşmüş. Her yanda kadınları

görüyorsunuz. Erkekler çalışmak için yurtdışına çıkmış.” Uras’a göre Türkiye ve Ermenistan arasındaki krizin en büyük sebebi İttihat ve Terakki zihniyeti. Bu zihniyetin, meseleyi nasıl da bir çözümsüzlük sürecine ittiğini şöyle anlatıyor: “Ben bu İttihat ve Terakki zihniyetinin bu topraklar için nasıl da tehlikeli olduğunu (başbakanlığı döneminde) Erdoğan’a anlattım. Niye kendimize bu zihniyeti örnek alıyoruz? Erdoğan’ın taziyesi, ilişkilerin düzelmesi adına güzel bir adımdı. Aslında iki ülke arasında ilişkilerin düzelmemesi için hiçbir sebep yok. Azeri ve Ermeni ayrımı yapmadan bir tutum alınabilir. Osmanlı torunlarına bir çağrı yapılabilir. Ermenistan’da ‘Toprak isteriz!’ diyen marjinal Ermenilere bunun reel olmadığını anlattık. Meseleye, ortak bir vatan mefhumu üzerinden gidilmeli. Türk bayrağını yakan Ermenileri eleştirdik. Bayrak yakarak olmaz. Bayrakların renkleri birleştirilmeli. Ermenistan’da ana eğilim zaten böyle dar bir pencereden bakmıyor.”

Peki, kendi iç gündeminde gittikçe sertleşen AKP iktidarı, Ermenistan ilişkilerinde nasıl normalleşmeyi sağlayacak? Uras, bu konuda biraz umutsuz: “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs’taki yeni liderle bile ilişkileri eline yüzüne bulaştırdı. Hâl böyle olunca Ermenistan meselesini nasıl çözecek? Ermeni sorununun önündeki en büyük engel Ergenekon zihniyeti. Erdoğan, 17 Aralık sonrasında Ergenekon ile zımni bir ittifak yaptı. Mesele sadece Cemaat ile ilgili gibi gözüküyor ama bu gerçek değil. Ergenekon zihniyeti, Ermenistan sorununu hep görmezden geldi. Şimdi bütün dış politikayı bu zihniyet esir alacak. Siz, Ergenekon ile ittifak yaparak yeni Türkiye’yi nasıl inşa edeceksiniz?” Ufuk Uras, Erivan’a giderken yanında şair ve romancı Vedat Türkali’nin eserlerini götürmüş ve Ermeni yetkililere takdim etmiş. Türkali’nin, 1915 olaylarını anlattığı, ‘Bitti Bitti Bitmedi’ isimli romanı, kısa bir süre sonra Ermeniceye çevrilerek yayımlanacak.


6 - 12 MAYIS 2015

“Yuh olsun, yazıklar olsun Türkiye’de yargı düzenini bu hale getirenlere!”

TAKSİM DAYANIŞMASI’NA GEZİ’DEN BERAAT İstanbul 33’üncü Asliye Ceza Mahkemesi, Haziran 2013’teki Gezi Parkı protesto gösterilerindeki eylemleri yüzünden yargılanan 26 Taksim Dayanışması Platformu üyesinin beraatına hükmetti. Gruptaki 5 sanığın kendilerine ayrıca isnat edilen ‘örgüt kurma’ suçunu işlemediklerine de karar verdi. İstanbul Mimarlar Odası Çevre Etki Değerlendirme Kurulu 2’nci Başkanı Mücella Yapıcı ile Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu’nun da aralarında bulunduğu 16 sanık salondaydı. Sabiha Sezi Toprakçı, “Her yer Taksim, her yer direniş, mücadeleye devam ve bu daha başlangıç.” İfadeleriyle beraatını istedi.

HASAN CEMAL Gazeteci-yazar

“Sulh ceza hâkimliği; yargı bağımsızlığı ve hukuk devletine ağır bir darbedir.”

PROF. DR. ERGÜN ÖZBUDUN Anayasa hukukçusu

“O klibi, insanları sokağa dökmek için değil, Berkin’in katillerinin bir an önce yakalanması için çektik.”

PROF. ÖZSOY’A “3-5 YİĞİT ADAM” GÖZALTISI Samanyolu TV’deki bir programda “Bu süreci 3-5 tane yiğit adam sona erdirir. Biraz daha gitsin böyle. AK Parti seçimde yüzde 60 da oy alsa bu dönem ve bu süreç bitmiştir.” diyen İletişim Profesörü Osman Özsoy, Terörle Mücadele polislerince Eminönü-Üsküdar vapurunda gözaltına alındı. İstanbul 8’inci Sulh Ceza Hâkimliği’nce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Özsoy, hiç kimseyi tehdit etmediğini ve sözlerinin arkasında durduğunu belirtiyor: “Yaşanan süreci 3-5 tane mert adam tersine çevirir dedim. Erdem Başçı’yı örnek verdim. Kimse düşüncesini ifade edemiyor. Böyle komedi olmaz.”

“TSK, ULUDERE’DE YANILTILDI” Genelkurmay İstihbarat’ın eski Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’den 28 Aralık 2011’de meydana gelen ve 34 sivilin ölümüyle sonuçlanan Uludere bombalaması hakkında çok kritik sözler: “O bölge kaçakçılık bölgesi. Böyle bir terörist hareketin olmayacağı belliydi. Sonrasında bütün operasyonlar durduruldu. Devlet Kürt vatandaşlar nezdinde itibarsızlaştı. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) yanıltıldı.” Aynı iddiaları dönemin İçişleri Bakanı (bağımsız milletvekili) İdris Naim Şahin de dillendirmişti.

TARIK AKAN Oyuncu

“(Mahkeme kararının uygulanmaması) Demokratik bir ülkede yaşanabilecek en kötü gelişmelerden biri.

REBECCA HARMS Avrupa Parlamentosu (AP) Yeşiller Grubu Eş Başkanı

AYM BAŞKAN ZÜHTÜ ARSLAN’DAN

‘NASIL BİR ANAYASA?’ Zühtü Arslan, 23 Eylül 2012’den beri bireysel başvuruların yapılabildiği Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) -Haşim Kılıç’ın 10 Şubat 2015’te emekliye ayrılmasıyla boşalan- başkanlık koltuğunda. 53’üncü kuruluş yıldönümü töreninde söyledikleri, -herkes kendi açısından bir yerlere çekse de- çok hayati! “Gücün hukuk ile sınırlandırılmadığı yerde temel hak ve özgürlükler tehlikededir. Yasama, yürütme ve yargı güçlerinin tek elde toplanması özgürlüğün sonu olur.” ifadeleriyle, aylardır süren otoriterleşme eğiliminin varacağı noktayı işaretliyor. “yargının siyasal organların etkisinde kalmasını” ve “siyasi mülahazalar ekseninde ayrışmasını” büyük tehlike görüyor. Açıkça altını çiziyor ki: “Bu anlamda yargının siyasallaşması hukuk devletinin sonu olur. Yargının bir vesayet organı gibi davranarak siyaseten alınması gereken kararları alması da siyasetin yargısallaşması tehlikesini doğurur. (Bu da) Demokrasinin sonu olur.” Yargımızın en önemli ve hassas dönemlerinden birini yaşadığını vurgulayıp net cümlelerle uyarıyor: “Aklını ve vicdanını başkalarına kiralayan veya iradesine ipotek konmasına izin veren kişiden hâkim olmaz. Hukuk devletinde, uzaktan kumandalı yargı da yargıç da düşünülemez.” AKP, 7 Haziran’daki milletvekili seçimleriyle, -Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da bizzat ve ısrarla dile getirdiği üzere- anayasanın başkanlık sistemine geçit verecek içerikle yenilenmesini hedefliyor. Arslan’a göre yeni anayasa, “Vesayetin tüm unsurlarını tasfiye ederek demokratik siyasetin alanını genişletmeli.” ve “Temel hak ve hürriyetleri tam güvenceye almalı.” Ayrıca “Hukuk devletini tüm kurum ve kurallarıyla tesis etmeli.” Ancak, “Telifi çok zor görüş ve önerilerin her şeye ve herkese rağmen anayasallaşmasının istenmesi”, “Yeni anayasanın önündeki en

önemli engellerden biri.” AYM şimdiye dek sonuçlandırdığı 20 bin 689 bireysel başvurudan sadece 637’sini esastan incelemiş ve bunların yüzde 90’ında (572’sinde) hak ihlali belirlemiş. İhlallerin yüzde 80’i makul sürede yargılanma hakkına ilişkin. 27 Nisan itibariyle önünde 18 bin 9 başvuru var.

AKP-HDP ARASINDA DİN-DİYANET POLEMİĞİ! ‘Devlet ile din ilişkisi’, ‘dindarlık’ ve ‘ahlaki ilkeler’ şimdiye dek hiçbir seçim öncesinde bu denli gündemi belirler unsur hüviyetine bürünmemişti. 2002’den beri ülkeyi İslami referansları birincil konuma oturtan AKP yönetiyor. 7 Haziran’a yaklaşık 5 hafta kala yüzde 10 barajını aşma noktasındaki HDP’yle dinî temalar üzerinden tartışıyor. Sebep net: Elinden kaçması muhtemel mütedeyyin Kürt seçmeni sayısını durdurabilmek, en kötü ihtimalle minimumda tutabilmek. 10 Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı oylamasında kazandığı imajı iyi değerlendiren HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, AKP’yi en acıtacak yerinden vuruyor. Tamamen AKP’nin emrinde görüntüsü veren Diyanet

İşleri Başkanlığı’na dair iki önemli bilgiyi öne çıkarıyor Demirtaş. İlki Diyanet’in son yayımladığı hutbeler hakkında: “(Akademik araştırmada) 150 hutbeyi dinlemişler. Devlet sevgisi, Allah sevgisinden daha çok geçiyor. Allah sevgisi senin umurunda değilse, senin adın niye Diyanet’tir?” İkincisiyse Diyanet’in yıllık bütçesiyle ilgili: “Sağlık Bakanlığı’nın üç katı. Paraları ne yapıyor? Bir din adamı 1 milyon liralık lüks Mercedes’i niye alır?” Aralarında yaşanan polemik sırasında “Biz dinimize el sürdürmeyiz.” diyen Başbakan Ahmet Davutoğlu’na da şöyle sesleniyor: “Kusura bakma, o sizin Diyanet ile birlikte oluşturduğunuz dindir, İslam değil.”


32 DÜNYA Adada Akıncı denklemi

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

KKTC halkı ülkeyi 2020’ye taşıma görevini Mustafa Akıncı’ya verdi. Dördüncü Cumhurbaşkanı Akıncı’nın görevinin ilk gününde Ankara ile yaşadığı ‘yavru vatan’ krizi adada yeni bir döneme girildiğine işaret ediyor. MESUT ÇEVİKALP

1TC’deki cumhurbaşkanlığı değişimi 'Yavru vatan’ polemiği yaşanmasa KK-

satır aralarında kalacaktı! Ankara başından bu yana adayı tümüyle etkileyen seçim sürecine bigâne kaldı. Hükümetteki ilgisizlik medyaya da yansıdı. Türkiye kamuoyu, tarihinde ilk kez Kuzey Kıbrıs’ta cumhurbaşkanının değiştiğini Ankara-Lefkoşa arasında yaşanan atışmadan öğrendi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı önce azarladı, ardından kutladı! Hem de cumhurbaşkanlığının ilk gününde… Hem de canlı yayında… Erdoğan, Ankara’nın ‘yavru vatan’ söylemini eleştiren Akıncı’ya ağır ifadelerle karşılık verdi. Akıncı, seçimlerden önce istismar kaynağı gördüğü ‘ana vatan-yavru vatan edebiyatını’ bir kenara bırakacağını, yerine iki kardeş ülke ilişkisini tesis edeceğini vadetmişti. Cumhurbaşkanlığının ilk gününde katıldığı televizyon röportajında aynı tavrını yinelemesi Erdoğan’ı çileden çıkardı: “Sayın Akıncı seçilmiş bir cumhurbaşkanıdır. Kendisini tebrik ettik. Ancak ‘iki kardeş ülkeyiz’ dediğinizde bu farklı yerlere gider. Sayın Akıncı’nın ağzından çıkanı kulağının duyması lazım. …Bu ülke KKTC’ye bir bedel ödemiştir. Hâlâ da ödüyoruz. Biz şehitler vermişiz. Bu yavru vatan ayakta kalabilsin diye. Son olarak oraya yaptığımız para yardımı 1 milyar dolar. Biz göreve geldiğimizde öğrenci sayısı 25 binken, 60 bin oldu. Kardeşlik bunlarla oldu. Şu anda uluslararası camiada bu kavgayı veren kim? Acaba Sayın Akıncı bu kavgayı kendi başına verebileceğini mi sanıyor? Türkiye KKTC’ye yavru vatan olarak bakmaya devam edecektir.” Azarlamaya canlı yayında muhatap olan Akıncı, Erdoğan’a aynıyla karşılık verdi: “Neden rahatsız olunuyor, bunu anlayamadım? Türkiye bu yavrunun büyümesini istemiyor mu? Hep yavru mu kalalım? Ayaklarımızın üstünde durmayalım mı? Sözlerimin arkasındayım. Beynimle söylüyorum. Bunlar doğrudur ve yalnızca KKTC için olan doğrular değildir. Adadaki bütün Kıbrıs halkı için olan doğrulardır. İlk günümde böyle bir tartışma içine çekilmekten mutlu olduğumu söyleyemem. Belli ki Erdoğan’a belirli şeyler söylenmiş. Ben kişilikli bir ilişkiden söz ettim; belli ki farklı yaklaşımlar var, bunlar oturulup konuşulur. Kıbrıs halkı ana vatan sevgisini koruyacaktır. Ancak bu topraklarda kendi kimliğini ve kişiliğini kazanması için bu yavruluktan kurtulmalıdır.” Akıncı’nın daha koltuğuna oturmadan Erdoğan ile yaşadığı gerilim adada yeni bir döneme girildiğine, Ankara-Lefkoşa denkleminin değiştiğine işaret etti. Seçimlerin ikinci turunda (26 Nisan) oyların ezici çoğunluğunu (yüzde 60,50) alan Akıncı arkasına aldığı halk desteğiyle konuşuyor. Seçim beyannamesinde kayıt düştüğü ‘tarafsız cumhurbaşkanı’, ‘kişilikli devlet’, ‘bağımsız yönetim’ söylemini hayata yansıtıyor. Sosyalist-sol kanattan gelen Akıncı’nın siyasi geçmişi incelendiğinde ‘baskıya boyun eğmediği, diklenmeden dik

durduğu, çıkardan çok ilkelerle yol aldığı’ görülüyor. Bugün ekranlardan ikrar ettiği Ankara ile kurulacak yeni ilişki modeli seçim beyannamesinde ısrarla vurgulanıyordu. “Kıbrıs Türk Toplumu’nun kendi ayakları üzerinde duran, kendi kendini yönetebilen, sürdürülebilir bir ekonomi ve her alanda çalışan bir demokrasiye sahip olması Türkiye’nin de çıkarınadır. Böylesi bir yapıya kavuşmuş KKTC’nin Türkiye ile olan ilişkileri çok daha sağlıklı bir zeminde gelişecektir.” Gerek kapsamlı seçim beyannamesi gerekse seçim sürecindeki açıklamaları Akıncı döneminde Ankara-Lefkoşa hattının gerileceğine, yarım asırlık statükonun değişeceğine işaret ediyor. Şu kilit ifadeler de Akıncı’dan: “Kıbrıs’ta yıllardır çözümsüz kalan sorun ve yarattığı statüko sürdürülebilir değildir; hem adamızın ve hem de bölgemizin barışı ve huzuru için de ciddi tehditler içermektedir. BM parametrelerinin öngördüğü ve son olarak 11 Şubat 2014 tarihli ortak açıklama metninde de ifade edilen, iki kesimli, iki toplumlu federal bir çözümde, her iki tarafın da kazanacağı çok şey vardır.” Akıncı’nın zaferi Rum Kesimi’ni de hareketlendirdi. Rumlar Annan Planı’na destek veren Akıncı’yı kendilerine yakın görüyor. Zira Akıncı 40 yıllık siyaset kariyerini ‘Adanın yeniden birleşmesi’ çerçevesinde yürüttü. 1974 sonrası Rum Kesimi ile belediye hizmetleri üzerinden ilk resmî anlaşmayı yapan da oydu. Rumlar kendi zaviyelerinden adanın yeniden birleşmesini isteyen Akıncı ile müzakere masasına oturmayı kazanç görüyor. Yaklaşık altı ay önce, Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisinin bölgeye gelmesi üzerine donan barış müzakerelerine geri dönmeyi amaçlıyor. Güven

artırıcı önlemler çerçevesinde 4 yeni madde üzerinde çalışmaya başladığını belirtiyor. Yeni sürecin Akıncı’nın güneyi ziyaret etmesinden sonra başlayacağını dillendiriyor. Akıncı’nın seçim başarısını kutlayan Rum lider Nikos Anastasiadis, onunla çalışmak istediklerini beyan etti: “Mustafa Akıncı’nın cumhurbaşkanlığına seçilmesi, ortak vatanımız için umut verici bir gelişmedir. Onunla görüşmeyi dört gözle bekliyorum.” Bu noktada öne çıkan soru şu: Akıncı müzakere sürecini ilerletip adayı yeniden birleştirebilir mi? Yani barış söylemini müzakere masasına yansıtabilecek mi? KKTC 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, yeni seçilen Cumhurbaşkanı Akıncı’nın çözüm noktasında adaya yeni bir heyecan getirebileceğini söylüyor. Siyaset geçmişi ve dürüst kişiliğinin yeni inisiyatiflere uygun olduğunu vurguluyor: “Cumhurbaşkanı Akıncı, benim gibi adanın yeniden birleşebileceğine inanıyor. Benim gibi Annan Planı’na ‘evet’ demiş bir siyasetçi. İmkân verilirse akim kalan müzakereleri yeniden canlandırabilir. Buna karşın Akıncı görevine ‘büyük bir talihsizlikle’ başladı. İlk günden ‘yavru vatan-ana vatan’ krizinin yaşanması elini zayıflattı.” Talat, Erdoğan-Akıncı arasında patlak veren krizin daha derin, görünmeyen bir yönünün bulunduğunu, son dönemde iki tarafın birbirinden uzaklaştığını belirtiyor: “Maalesef bir süredir Kıbrıs Türk halkı ile Türkiye arasında soğuk rüzgârlar esiyor. Türkiye kökenli yurttaşlarımız da Ankara’ya eskisi kadar muhabbet duymuyor. Aradaki kalbî ilişkiler bozuldu. Çıkıyor biri ‘besleme’ diyor! Bir diğeri ‘doları biz veriyoruz’ diyor. ‘Akıncı gitsin Rum tarafında yaşasın’ diyor. Kendi memleketinden


33 DÜNYA

6 - 12 MAYIS 2015 ZAMAN

YAVRU VATAN POLEMİĞİNDE AKINCI HAKLI* - Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı vadettiği barışı hayata geçirebilir mi? Cumhurbaşkanı Akıncı, Annan Planı döneminde Rum tezlerine yakın dursa da nihayetinde Kıbrıs Türk halkı Rumların altında azınlık statüsünde yaşamak istemiyor. Kıbrıslı Türkler için esas olan AB üyesi olarak gelecekleri hakkında emin bir yön çizmek. Örneğin Cumhuriyetçi Türk Partisi’nden (CTP) gelen 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat sol görüşlü olmasına rağmen AB yanlısı politika izliyordu. Fakat görüşmeler ilerledikçe rahmetli kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın görüşlerini destekler bir çizgiye kaydı. - Seçimlerdeki yüzde 60’lık oy, Türkiye destekli Denktaş çizgisini reddetme mesajı içeriyor mu? Kıbrıs Türk halkı, siyasal sistemin yozlaşmasının, ekonomik, siyasi ve sosyal sıkıntıların faturasını yıllardır iktidardaki Ulusal Birlik hareketine kesti. Bu tepki ‘Ulusal Birlik çizgisinden çıkalım, Türkiye ile diyaloğumuzu alt düzeye indirip AB çizgisine kayalım’ düşüncesi olarak okunmamalı. Tepkisel bir durum. Akıncı halkın önündeki yıpranmamış tek siyaset adamıydı. Halk ona yöneldi. - ‘Yavru vatan’-‘Kardeş/dost ülke’ polemiğini nasıl okudunuz? Doğrusu ne olmalı? Bu polemikte Akıncı’nın görüşlerini destekliyorum. Bu söylemin iki olumsuz sonucu var: Birincisi, dünya kamuoyunda Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün birinci elden sorumlusu siz görülüyorsunuz. Bir yandan bağımsız bir devletten bahsediyorsunuz, diğer yandan onu 82’nci vilayetiniz gibi gören bir tavır içerisindesiniz. Yunanistan ile Kıbrıs Rum tarafı arasında böyle bir ilişki yok. İkincisi de, Kıbrıs Türk halkı nezdinde olumsuz bir imaj ve algı oluşturuyorsunuz. Sizden ‘nefret’ etmeye başlıyorlar. Bir de ‘size her yıl şu kadar para veriyoruz’ dediğinizde imaj vahim çizgiye kayıyor. Onlar da şunu söylüyor: ‘Stratejik çıkarların için bunu yapıyorsun. Bana bunun bedelini ödüyorsun.’ Özetle yavru vatan yaklaşımı sorun üretiyor. - Sizce Kıbrıs meselesi nasıl çözülür? Bence birleşmiş Kıbrıs. Her iki tarafın ayrılması, ekonomik ve sosyal açıdan çok mümkün değil. Her iki parça bir araya gelirse, birbirlerini tamamlayan bir yapı ortaya çıkar. Ne yönden tamamlar? Su kaynakları açısından, limanlar açısından, turistik tesisler açısından... Fakat bu birleşme, eşit iki ulusun varlığı üzerinden olmalıdır. Anayasa iki eşit ulusun varlığını, siyasal katılımını, temel haklarını ve güvenliğini garanti altına almalıdır. *Prof. Dr. Ertan Efegil, Kıbrıs Uzmanı, Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi

A L M A N Y E Ş I L L E R PA RT I S I ' N D E N ÖZEL TÜRKIYE AÇIKLAMASI:

Sansür sıradanlaştı

ABD MERKEZLİ SAYGIN DÜŞÜNCE KURULUŞU FREEDOM HOUSE’UN YAPTIĞI SON İKİ YILLIK DEĞERLENDİRMEYE GÖRE TÜRKİYE, DÜNYADA BASININ ÖZGÜR OLMADIĞI ÜLKELER ARASINDA YER ALIYOR. İSMAİL ÇEVİK BERLİN

1Bundestag’da 63 üyesi olan Yeşiller 631 sandalyeli Alman federal meclisi

kovuyor. Hâliyle bu söylem Kıbrıs halkını Ankara’dan soğutuyor. Olanlar beni de derinden üzüyor. İnciniyoruz. Zira bizim böyle bir lüksümüz de yok. Ne yani ‘Bırakalım herkes yoluna gitsin’ mi diyeceğiz!”

“DOĞALGAZ MÜZAKERE ZEMİNİNİ DEĞİŞTİRDİ” Kıbrıs uzmanı Prof. Dr. Mehmet Hasgüler, kararlı ve karizmatik duruşuyla Akıncı’nın barış sürecine ve Ankara-Lefkoşa ilişkilerine dokusunu, rengini yansıtacağını düşünüyor. Ancak çözüm denklemini sadece Akıncı’nın kuracağını düşünmüyor. Akıncı’nın işin başında yaşadığı ‘yavru vatan’ krizini aşacağını, Ankara-Lefkoşa-Güney Kıbrıs denkleminde kendine bir orta yol oluşturacağını ifade ediyor. Ada çevresinde ortaya çıkan zengin doğalgaz rezervlerinin müzakere sürecini etkileyeceğini, sürece İsrail, Mısır gibi yeni aktörler eklemlendiğini iddia ediyor. “Cumhurbaşkanı Akıncı 2003 Annan Planı’na ‘evet’ demişti. Bugün de federalizm çatısı altında adanın yeniden birleşmesini savunuyor. Kendisi bu yolda ilerleyebilecek bir lider. Burada kritik soru, 2003’te Annan Planı’na evet diyen Rum lider Nikos Anastasiadis aynı noktada mı? Türkiye’nin, AB’nin, Yunanistan’ın da pozisyonları değişti. Ankara’nın AB üyelik iştahı dindi. Türk tarafındaki AB güveni sarsıldı. AB, Annan Planı’na ‘evet’ diyen Kıbrıslı Türklere

uyguladığı izolasyonları kaldırmadı! Akıncı, müzakere sürecini Eroğlu-Anastasiadis’in imza attığı ortak açıklama metni üzerinden yürüteceğini beyan etse de taraflarda eski heyecan yok.” Hasgüler, Akıncı’nın KK-TC’deki ‘statüko ve vesayeti bitirme’ vaadini fazla iddialı buluyor: “Kıbrıs’ta statüko denen yapı KKTC’den ibaret değil, Güney Kıbrıs’ı da kapsıyor. Öyle ki statükonun zemini İngiliz sömürge dönemine kadar uzanıyor. Bir boyutuyla garantör ülkeleri de kapsıyor. Statükoyu kısa dönemde bertaraf etmek mümkün değil. Akıncı’nın bir müddet sonra söylemlerini yumuşatacağını düşünüyorum. Çünkü Kıbrıslı Türklerin yüzde 90’ı Türkiye’nin askerini, garantörlüğünü arkasında görmek istiyor.” Akıncı’nın seçimlerin ikinci turunda elde ettiği yüzde 60 oranındaki halk desteği ortaya koyduğu çözüm vizyonunun desteklendiği anlamına gelmiyor. 14 yıl sürdürdüğü Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanlığı döneminde önemli sosyal ve şehircilik projelerine imza atması ona sağ ve sol seçmenden oy alma imkânı verdi. Son seçimlerde rakip adaylara/ partilere duyulan kızgınlık da Akıncı’nın desteğini artırdı. Akıncı gibi Türk tarafı da adada çözüm istiyor. Ancak çözümden çözüme fark var. Akıncı’nın güney kesimine yakın durması Kuzey Kıbrıs’ta bir oldubittinin yaşanacağı anlamına gelmiyor.

grubu, Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde Türkiye’yi unutmadı. Partinin medya ve dış politika sözcüleri, yayımladıkları özel açıklamada artık sıradanlaşan sansür ayıbını ve gazetecilere yönelik saldırıları eleştirdi. Eşbaşkanlıklarını Simone Peter ve Cem Özdemir’in yaptığı Alman Yeşiller Partisi (Bündnis 90/Die Grünen), 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne özel bir Türkiye notu yayımladı. Partinin Medya Sözcüsü Tabea Rößner ve Dış Politika Sözcüsü Omid Nouripour’un açıklamalarının yer aldığı notta, Türkiye’de sansürün günlük hayatın bir parçası haline geldiği vurgulandı. Dünyaya, Ankara’ya baskıyı artırma; Ankara’ya da tutuklu tüm gazetecileri serbest bırakma çağrısı yapıldı. Türkiye’de gazetecilerin yaşadığı sorunlara partinin web sitesinde yayımlanan notla dikkat çeken Yeşiller, ülkede medyaya baskının endişe verici boyutta olduğunu belirtti. ‘Sınır Tanımayan Gazeteciler’in raporuna göre gazetecilere yönelik 117 açıktan tehdit ve saldırı gerçekleşti. Gezi olayları sırasında haber yapmaya çalışan gazetecilere yönelik şiddet girişimlerine hâlâ bugüne kadar ceza takip işlemi gerçekleştirilmedi. Bu takipsizlik, devamlı olarak gazetecilere yönelik şiddet eylemlerinin önünü açıyor. Devamlı olarak Türk hükümeti tarafından tehdit olarak öne sürülüyorlar. “Uluslararası toplum ve Federal Almanya hükümeti Erdoğan üzerindeki baskıyı ciddi şekilde artırmalıdır. Maalesef (kendisi) bu zamana kadar açıktan kamuoyu önünde eleştirilmedi.” ifadelerini kullanan çevreci parti, medya mensuplarının Türkiye’de neredeyse her gün iktidar ve güç sahipleri tarafından hakarete uğradığının altını çizdi. New York merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) verilerine göre geçtiğimiz yıllarda dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar Türkiye’de gazetecilerin tutuklandığını

belirten Yeşiller, “Hükümetin kabul ettiği iç güvenlik yasası medya üzerindeki baskıyı daha da artıracak. Sansür Türkiye’de günlük yaşamın bir parçası oldu.” ifadelerini kullandı. Notta, Türkiye’de geçtiğimiz dönemde uygulanan Twitter, YouTube ve Facebook yasakları ile Google’a yapılan içerik sildirme başvuruları ve erişimin engellendiği “40 bine yakın” internet sayfası olduğundan da bahsedildi.

Basın özgür değilse toplum da değildir! Uluslararası toplumun Türkiye’de şu anda tutuklu gazetecilerin özgürlüklerine kavuşmaları için Erdoğan ve hükümeti üzerinde baskıyı artırması gerektiğini belirten Yeşiller’in Dünya Basın Özgürlüğü Günü Türkiye özel notunda şu ifadeler yer aldı: “Alman hükümeti de Türkiye’de erozyona uğratılan basın özgürlüğüne karşı kamuoyu önünde ve diplomatik kanallarla harekete geçmeli; gazetecilere yönelik şiddet eylemlerinin ceza takip işlemlerinin yapılması için çalışmalı. Özgür olmayan basın aynı zamanda bütün toplumun özgürlüğünü tehdit ediyor. Medya ancak özgürce ve engellenmeden işini yaparsa toplumda bağımsız bir siyasi fikir oluşur.”


YORUM 34EKONOMÝ

EKİM 2010 MAN 6 -6–12 12 MAYIS 2015 ZA­ ZAMAN

Ali Bulaç

Selçuk Gültaşlı

‘Kol koparan Davutoğlu’ talimat kayıtları nerede? Brüksel’de iktidarın icraatlarını müzakere ediyorsunuz, hararetli bir fikir alış-verişi var. Bu kadar hararetli tartışmada Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun ismine herhangi bir atıf neredeyse yok. Tahlillerin tek öznesi Erdoğan. Herkes Erdoğan’ın fikrini, zikrini merak ediyor. İspanya’da taksiye biniyorsunuz. Şoför Erdoğan’a ‘diktatör’ diyor, Davutoğlu deyince herhangi bir refleksi yok, hiç duymamış. Kahire’de muhalif de muvafık da Erdoğan’ı merak ediyor, ‘O ne diyor? O nasıl bakıyor?’ Davutoğlu’nu sorduğumuz Mısırlı bir gazeteci, “Siyasi bir şahsiyeti yok. Erdoğan sisteminin bir parçası.” cevabını veriyor. Sözü fazla da uzatmıyor, pek yorum yapmaya değer bulmadığını hissettiriyor. Brüksel’de Türkiye’den sorumlu bir yetkiliye göre Davutoğlu yönünü bulmaya çalışıyor, ne yapıp yapamayacağına hâlâ karar verebilmiş değil, yetkisinin sınırları nerede başlayıp, nerede bitiyor hâlâ meşkûk. Erdoğan’ın gölgesi altında ezilirken, el yordamı ile kendine alan açmaya çalışıyor. Dışişleri bakanı olduğu günlerle ilgili ise “Her önüne gelene ders veriyordu, muhataplarını rahatsız ediyordu ama nezaketen dinleniyordu.” diyor. Yıllar önce bir Washington ziyaretinde üst düzey bir diplomat bir hikâye anlatmış, gerçek olduğunda ısrar etmişti. ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, bakanlıktan ayrılırken “Bu koltuktan ayrılmanın en cazip yanlarından biri Ahmet’in derslerinden kurtulmak.” diye espri yapmış. ‘Hoca’ Dışişleri bakanı iken ders veriyordu ve muhataplarını rahatsız etmesine ediyordu ama hâlâ ilmine bir hürmet vardı. İhtirası gözünü karartmamış, siyasette yükselmek gaye-i hayali olmamıştı. Şimdi ise ‘yok hükmünde’ bir başbakanı var memleketin. Haliyle, dünya ‘Hoca’yı başbakan olarak görmüyor. Havuz medyasında bile Erdoğan’dan yer kalırsa kendine yer bulabiliyor. Böyle olunca da gündeme gelmenin yollarını arıyor. En maliyetsiz olanı paralel devlet yalanları ve

DAĞISTAN ÇETİNKAYA

Hocaefendi’ye iftiralar. Patronunu Erdoğan’ın ağlattığı havuz koalisyonunu dışarıdan destekleyen Milliyet’in manşetinde yine yüzüne bir türlü oturmayan tebessümü ile Davutoğlu, Hizmet’e yönelik iftiralarını sıralıyor. İftiraların bir tanesi diğerlerine göre açık ara önde. Davutoğlu, Hocaefendi’nin 17 Aralık ‘darbesi’ sonrası Humeyni gibi Türkiye’ye döneceğini iddia ediyor. O mahut Hocaefendi’nin ‘Humeyni gibi Türkiye’ye dönüşü’ iddiası darbe davalarının başladığı günlerde en azılı, en müptezel, en müstekreh İslam düşmanları tarafından dolaşıma sokulmuştu. Bu tezin ABD’deki en büyük destekçileri AKP’den de nefret eden neo-conlar’dı. Michael Rubin ve Rachel Sharon-Krespin gibi isimlerin makalelerini en iyi Davutoğlu ve yanından ayırmadığı danışmanları bilir. Davutoğlu’nun Humeyni üzerinden Hocaefendi’ye iftiralarını sıralaması ise hayli ilginç. Hoca’nın Humeyni’ye övgüler düzen sohbetlerine bizzat şahitlik etmiş biri olarak insan gerçekten hayret ediyor. Seviye de şu: “Dışarıda ne çevirmekte olduğunu biliyorduk.” Önce Hocaefendi’nin avukatları, ardından kendisini siyaseten parlatan Gül, Davutoğlu’nu yalanladı. Öyle ya, dışarıda ne çevirmekte olduğunu bildiğin bir zatı çoluğunla çocuğunla niye ziyarete gidiyorsun? Madem aralıkta darbe yapılacağını biliyordun, neden tedbir almadın? İki hakimle ilgili attığınız yalan yatsıyı görmeden müteselsilen bu kadar iftiraya bulanmak seçim arifesinde bile fazla değil mi? “Pensilvanya’dan bir talimat aldılar. Şimdi bizde kayıtları var.” demenizin üzerinden neredeyse 10 gün geçti. Nerede bu sizdeki kayıtlar? Hazır mitinglere de başlamışken, bu kayıtları neden kitlelere dinletmiyor ya da göstermiyorsunuz? Soru ile bitirelim: Bu söz hangi ünlüye aittir? “Hangi siyasetçi ki ilime/ ilim adamına yaklaşır, yükselir; hangi âlim ki siyasete/siyasetçiye yaklaşır, alçalır.”

Yeni bir hamle! Ortadoğu bir kere daha diktatörlüklerin baskısı altına girdi. Irak, Suriye, Yemen, Libya ve Mısır’da toplumsal yapı parçalanma sürecine girdi. 21. yüzyılın ilk yıllarında bir umut olan Türkiye’de 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat zincirinin son halkası olarak bürokratik merkez sivil siyasete karşı darbe yaptı. Ülke bir kere daha anayasanın işlemediği, parlamenter rejimin bekleme odasına alındığı Kırmızı Kitap’la yönetilmeye başlandı. Samimi liberaller ve demokratlar genel gidişi etkileyemiyor. Kürt siyaseti yol ayrımına gelmiş durumda. ABD ve AB’de somutlaşan küresel güçler “şimdilik” Türkiye’yi kendi “değerli yalnızlığı”yla baş başa bırakıp seyretmeyi tercih ediyorlar. Önümüzde imal-i fikredip işe yarar dersler çıkaracağımız üç büyük tecrübe var: Biri Müslümanların tarihte yaşadıkları siyasi tecrübe, diğeri Batı’nın geçirdiği aşamalar, üçüncüsü de son 150 yıldır Müslüman dünyanın yaşadıkları. Benim Nisan 2015’ten bu yana bu köşede ele aldığım konular söz konusu üç tecrübenin ışığında günün siyasetine bakmayı denemektir. Vardığım sonuç şudur: Mevcut fikri, toplumsal ve siyasi formasyonumuzla içine girdiğimiz bu krizinden çıkamayız. Bir çıkış yolu bulamayacak olursak, “yaratıcı kaos doktrini” çerçevesinde Batı bize yeni bir düzeni empoze edecektir. Ne İslamcıların ne onları eleştiren cemaat ve grupların söyledikleri çözüm olabiliyor. Siyaset, toplumda var olan grupları ve fikirleri, çatışan çıkarları, farklı kimlikleri bir arada yaşatma, uzlaştırma sanatıdır. İslam tarihinde rejimler rızaya dayalı olarak farklı grupları ve çıkarları bir arada yaşatma başarısını gösteremedi. Şeriat’ın sivil-medeni alanda halkı saltanat rejimlerine karşı koruması başka bir bahistir. Rejimler farklılıkları sadece güç kullanarak bir arada tutmaya çalıştı. Saddam ve Esed rejimleri bunun çağdaş örnekleridir. Kelam ve fıkıh müktesebatı, muhalefetin kanuni rekabet ve ikna yolunu kullanarak, iktidarın el değiştirmesine hukuki zemin hazırlayamadı. Muhalefet kanla

bastırıldı, siyaset katl olarak iş ve işlev gördü. Şia içine kapanarak kurtuluşu muntazar Mehdi’nin zuhur zamanına erteledi. Hariciler ve Zeydiler her fırsatta kıyam ettiler, büyük zayiatlar verdiler ama kalıcı siyasetler geliştiremediler. Sünni doktrin “hukuk ve adalet”in yerine “güvenliği” ikame etti, böylelikle zalim yönetimlere meşruiyet sağladı. Sünniliği besleyen Mürcie, iman ile ameli ayırdı, fiili laikliğe arkaplan inşa etti, fitne ve kargaşa olmasın diye zalim ve cair yönetimlere fetva tedarik etti. Kısaca İslam tarihinde “siyaset” rol oynamadı, “siyaset” yapılmadı. Rol oynayan güç ve iktidarın kendisinde temerküz ettiği şahların ve padişahların kudreti, modern zamanlarda da devlettir. Bütün kavgalar bu devleti ele geçirmek içindir. Devleti ele geçirenler de, onlara muhalefet edenler de güç ve iktidarı yüceltmekte, fetişleştirmektedirler. Müslümanların artık siyaset yapmaları zamanı geldi, geçiyor. Bu devlet, kendine aşık/ narsist, gücüne tapan bir ejderhadır, içine kaçtığı kimsenin önce vicdanını karartır, sonra aklını yok eder. Bu devleti hukuka dayalı bir teşkilat haline getirmek için meşru siyasetten başka yol yok. Sorun bizim tarihsel kodlarımızda, siyaset, devlet, iktidara ilişkin zihni tutumlarımızda yatıyor. Çözüm SünniŞii; Selefi-Sufi diyaloğu ve işbirliğidir. Türkiye için ise cemaat ve tarikatların içinde yer aldığı sosyal Müslümanlığın siyaset yoluyla hizmeti öne çıkaran İslamcılarla diyaloğa girmesi, işbölümü yapmasıdır. Türkiye’nin iki ana damarı, Nur hareketi ve Milli Görüş/ İslamcılıktır. Bu iki ana damarın diyalog ve işbirliği Türkiye’ye bir çıkış yolu gösterebilir. Kendilerini devletle bütünleştirenler ise İslamcıların ilk mangasıydı, savaşta daima ilk manga telef olur. Fikri alanda çaba gösterip iktidarın değirmenine su taşımaktan kendini sakındırabilen Müslümanlar da, zihniyet dönüşümünü sağlayıcı çalışmalar yapmakla yükümlüdürler. Hepimiz için yeni bir hamle yapalım!

KRAL VE SOYTARI


35 YORUM EKONOMÝ

EKİM 2010 ZA­MAN 6 -6–12 12 MAYIS 2015 ZAMAN

Ekrem Dumanlı

BAŞKA KAPIYA Eski karanlık dönemlerde de böyle olurdu: Seçim yaklaşırken “iç tehdit” algısı güçlendirilir, hukuk askıya alınır, geniş kitlelerin statükoya desteği sağlanırdı. Toplum mühendisliğinin en acımasız metotları eskiden “irtica tehlikesi”, “komünizm tehlikesi” gibi kavramlar üzerinden yapılır, toplumun sinir uçlarına dokunulur ve kamplaşma sonucunda oluşacak atmosferden seçim sandığının etkilenmesi sağlanırdı. Şimdilerde “Yeni Türkiye” palavrasına sığınanlar, eski kirli metotların tamamını tevarüs etmiş bulunmakta. İki ‘iç tehdit’ paranoyası üzerinden safları sıklaştırmak istiyorlar ve her türlü yalana, hileye, iftiraya başvuruyorlar. Paralel paranoyası kadim irtica cinnetinin kötü ve bayağı bir kopyası. Türk Ceza Kanunlarında paralel diye bir suç da yok böyle bir terim de. Zaten paralel safsatası hukukta karşılığı olmayan siyasi bir argüman. Tek bir istisnası var: Bir kitlenin (tıpkı devlet gibi) silahlı birlikleri, yargı sistemleri vs. varsa ve bu kişiler devletin rağmına kimlik kontrolü yapmaktan insanları kendi kurdukları mahkemelerde yargılayıp cezalandırmaya kadar icraat yapıyorsa bu kanun dışı yapıya “paralel devlet” denebilir. Yoksa, okul açmak, hayır işlerinde yarışmak, devletin memuru olup orada çalışmak vs. paralel suçlamasını gerektirmez. Böyle bir saçmalığa girilirse bütün beyefendilerin, hanımefendilerin, damatların, çocukların da ‘paralel’ yaftasını yemesi gerekir... Her neyse; konumuza dönelim: Devlet imkanlarını tepe tepe kullanan birileri, bugün paralel palavrasına sığınarak: “Ey vatandaş, milli güvenliğimiz tehlikede” mesajı veriyor ve orman kanunlarını bu pespaye yalanla meşrulaştırıyor. “Bize oy verin yoksa devlet elden gidiyor” demek suretiyle kamuoyunu yönlendirenler, iktidarda kalabilmek için her türlü kirli işlere bulaşıyor… Güvenlik söylemiyle halkı avlamaya çalışanların ikinci malzemesi “Kürt sorunu”. Oslo’dan beri “çözüm süreci” deyip PKK’yı sırtında taşıyanlar, seçim yaklaştıkça Türk milliyetçiliği üzerinden siyaset yapıyor. Çoktandır İmralı ve Kandil’in buyruğundan çıkmayanlar sanki onlar değilmiş gibi! Pazarlık masasını bizzat kuran kendileri değilmiş gibi! Oslo’da verdikleri söze binaen terörle mücadelede görev yapan polis ve askerleri bizzat tasfiye edenler kendileri değilmiş gibi! Maksat halkı seçime korku ve panik havası içinde sokmak. Bayat bir mantık, çürümüş bir metotla “iç düşman”, “dış tehdit” palavrasını savunanlara şunu sormak gerekiyor: Ülkenin asıl sorunu ne? Vatandaşın gerçek problemi karşısında aciz kaldığınızı itiraf edecek misiniz? İşsizlik patladı; vatandaşın ciğeri yanıyor. Dolar fırladı; iş dünyasının yüreği ağzında. Mazot fiyatları dayanılmaz boyutta; insanlar feryat ediyor. Milli eğitim çöküş yaşıyor; öğretmeniyle, öğrencisiyle, öğrenci velisiyle herkes bu tükenişe acılar içinde şahitlik ediyor. Uyuşturucu kullanımı çok küçük yaşlara kadar düştü, yaygınlaştı; birileri hala “dindar nesil” yetiştirmenin edebiyatını yapıyor. Patates fiyatları bile astronomik miktara yükselmiş, vatandaşın cebini yakıyor; senin hâlâ makul bir tarım politikan yok. Sağlıkta yapılan bütün iyileştirmeler geri alınıyor; insanlar hastanelerde kan ağlıyor… Hal böyle iken, vatandaşın yüz yüze olduğu problemler artık gizlenemez hale gelmişken paralelli-terelelli türküleri çağıranları tımarhaneye davet etmek lazım. Kasıtlı bir şekilde paralel paranoyasına ve sahte milliyetçiliğe sarılan, bu konuda algı operasyonları yapan kimselerin atladığı bir gerçek var: Bir önceki

seçimde bu palavralar üzerinden oy devşirdiniz; ama artık yeter! Çiğ kaçıyor her cümleniz. Halkın her gün yaşadığı ve sizin de basın huzurunda kabul etmek zorunda kaldığınız “ekonomik kriz” Türkiye’nin gerçek gündemidir. “Kaynağı bilinmeyen” paraların bu ülkeye oluk oluk taşınması bile beceriksiz politikaları örtbas edemiyor. Üstelik halk fakirleştikçe saray sakinleri zenginleşiyor. Katlar, konaklar, gemiler... Vatandaş bunu görüyor. Daha da görecek. Pervasız ve haksız zenginleşme sade vatandaşı derinden derine yaralıyor. Devlet imkanını elinde bulunduran statüko güvenlik endişesi oluşturarak halkın duygularını sömürmek, gerçek sorunları perdelemek istiyor. Topyekün şöyle demesinin tam zamanı: Haydi başka kapıya! Yani, gerçek sorunlarla yüzleşmeye! Halkın sefalete sürüklenmesine mukabil sizin lüks ve debdebe içinde zevk-ü sefa hayatı yaşamanıza bakalım vicdanlar daha ne kadar tahammül edecek?

Bir yalanı bin kez söyleseniz de Okur buluşmaları doğrultusunda Anadolu’nun pek çok vilayetine gitme imkanı buldum. Hamd olsun; Anadolu insanı, İslamî, demokratik duruşuyla bir destan yazıyor. Bu tavır, sadece Türkiye’ye ve İslam dünyasına değil; yeryüzü demokrasisine değer katacak… Okur buluşmalarının durağı arasında Diyarbakır da vardı. Diyarbakırlıların mertliği gözlerindeki ışıktan anlaşılıyordu. Konuşmalar bitince belediye başkanı Gültan Kışanak’ı ziyarete geçtik. Saat 14.30 gibiydi. Yani güpegündüz ve üç arabayla, belediye binasına vardık. Bizi karşılayan heyet de 8-10 kişiden oluşuyordu. Nezaket ziyaretimiz bitince kalktık ve kalabalık bir ekiple başka bir mekana geçtik. Ziyaretimiz Zaman’da haber yapıldı ki çarpıtma olmasın. Heyhat! Bir kere yalan söyleyen bin kere yalan söylemek zorundadır. Çapsız bir evrak-ı perişan, bizim alenen yaptığımız ziyareti 17 gün sonra “gizli” ve “arka kapıdan” diye anonsladı. ‘Arka kapı’ yalanını yazan gazete 5 gün sonra Tayyip Erdoğan’a saygısızlık yapıldığını ispat edebilmek için benim VIP Kapısı’ndan karşılandığımı yazdı. İşlerine nasıl geliyorsa... Utanmazlık değil de nedir bu yapılanlar! Yandaş Medya’nın fıtratında yalan var. Onu anladık da cumhurbaşkanı ve başbakan sıfatı taşıyan kişiler bu apaçık yalanı niçin tekrar tekrar telaffuz ediyor? Gültan Hanım da iki defa açıklama yaptı. Biz giriş çıkışlarımızı ve görüşmelerimizi fotoğraflarla, görüntülerle yayınladık. Hadise bu kadar net iken bir dönem “Hoca” diye bilinen, “entelektüel” kimliği için saygı gösterilen ve “stratejik derinliği”ne itimat edilen Ahmet

Davutoğlu meydanlara çıkıp bir yalan haberi neden tekrar ber tekrar söylüyor? Siyaset, bilim adamlığını değersizleştirmemeli. Üzücü bir durumla karşı karşıyayız. PKK ile müzakere

masasına oturan, Oslo’dan beri İmralı’nın ve Kandil’in bir dediğini iki etmeyen, yaptıkları gizli toplantılarda mutabakat metni hazırlamak ve onların bazı maddelerini halktan gizlemek gibi ithamlarla karşı karşıya bulunan iktidar, halkın seçtiği bir belediye başkanını bir yayın yönetmeninin ziyaret etmesinden niçin bu kadar korkar ki! Gizliymiş! Gülerler bu iddiaya! Yaklaşık 20 kişinin bulunduğu bir meclis gizli olur mu? Yalan haber yapan bir de kıvırma yapıyor. Güya arka kapıdan girip ön kapıdan çıkmışız. Bu ne müptezellik Allah aşkına! Siz asıl kendi gizli görüşmelerinizi anlatın bakalım. Yalan söylemek, Hazreti Muhammed’in (sas) tabiriyle münafıklık alametidir. Lütfen yalan yazarak/yayarak kendinize, ahiretinize yazık etmeyin…

Akrep, yılan, kertenkele Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve polisler hakkında tahliye kararı verildi ya; birilerinin nevri döndü, bakışı bulandı, öfkelerinin esiri oldular. Demek ki hâkimler iktidarın dilediğini yapmayınca böyle oluyor. Hukuk nerede kaldı? Adalet nasıl işleyecek? Mahkemenin verdiği karar senin paşa gönlüne uymayınca “yok hükmünde” sayılacak öyle mi! İlle de senin dediğin olacak ve buna adalet denecek! Avukatlıktan daha dün getirilmiş ve hakim yapılmış bazı kişilerce 20 yıllık hakimler tutuklanınca hukuk işliyormuş gibi sırıtacaksınız. Millet de yutacak! Ne yazık ki Anayasa’yı askıya aldılar, HSYK’yı paspas yaptılar. Hukuk adına suç işlediler, işliyorlar... Bir de kibir dolu, nezaket dışı, tehdit içeren külhanbeyce sarf edilmiş laflar var orta yerde. Yandaş gazete bunu “Ya biat ya yok olmak” diye tercüme etmiş. Aslında bu tür yaklaşımlar uluslararası hukukta bir suça denk geliyor. Devletin gücünü arkasına alıp da Kırmızı Kitap tehdidinde bulunanların yakın demokrasi tarihimizde o Kırmızı Kitap’tan nice kahramanlar çıktığını hatırlamasında fayda var… Bu arada Yalçın Akdoğan’ın hızını alamayarak (daha önce de yaptığı gibi) hakaretâmiz laflar sarf etmesi söz konusu. Tahliye kararı veren hakimlerle ilgili konuşurken yılan, kertenkele vesaire deyip dalıyor araya. Geçenlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bu tarz laflara itiraz etmiş, kendilerine de 28 Şubat’ta çok çirkin sıfatlar kullanıldığını dile getirmiş, benzer üslubun AK Parti’de var olması karşısında teessürlerini ifade etmişti. Arınç haklı virüs, haşhaşi, yılan gibi iğrenç sözcüklerden derlenen ithamlar hiçbir surette kullanılmamalı. 28 Şubat’la bugün arasında tek fark o dönemde hakaretamiz lafları yargı mensupları partililer için kullanırdı; şimdi particiler yargı mensuplarına söylüyor aynı nahoş yakıştırmaları. 28 Şubatçılar sürecin bin yıl devam edeceğini sanarak bodoslama konuşuyordu; şimdi bazı particilerde de benzer bir coşkunluk göze batıyor. Hiç mi ibret alınmaz tarihten... Bir dönem kendime samimi arkadaş gibi gördüğüm Akdoğan’ın 28 Şubat dilini kullanmasını çok yadırgadım. Çok yakışıksız laflar bunlar. Sonra daha önce de sorduğum bir soruyu hatırladım: Sayın Akdoğan 28 Şubat’ta siz hangi görevi ifa ediyordunuz? Başbakanlık Takip Kurulu’nda askerlerin kurduğu Batı Çalışma Grubu’ndan gelen emirleri yerine getirmek için hangi fişlemelere ne muamele yaptınız? Sanırım sağda solda dediğiniz gibi darbeci askerlerin kurup yönettiği BÇG’yi oyaladınız, o vahşi fişleme ve karalama işlerine perde oldunuz. Öyle bile olsa görüyorum ki o dönemden kalma yılan, akrep, kertenkele gibi laflar zihninde iz bırakmış. Bu yakışıksız sözler kabir azabına dair bir endişenin yansıması ise ona bir şey diyemem; ama haktan, hukuktan, adaletten bahsedilirken böyle laflar sarf edilmez. Ayıp… Hem adam olmak önemlidir hem de devlet adamı olmak


6 -6–12 12 MAYIS 2015 ZAMAN EKİM 2010 ZA­MAN

36BULMACA EKONOMÝ

Üst resimdeki oyuncu (..Knay) Yengi

Bir mide rahatszlğ Alt resimdeki (...Asyal)

Orta resimdeki (...Turan)

İç mimar 3

Þ ÝF RE K E LÝ ME:

1

1

İlave Terbiye edilecek hayvan

Hazr, tetik Sahip

Şebnem

Ksa güldürü Efendimiz’in amca oğlu

Mağara

Gayret, efor Bir Arap harfi

Hoyrat, kibar karşt Yeterli

Bir tür sürahi İrlanda’da eski örgüt

4

5

Pişmanlk

Allah’a göre insan

Bir mastar eki

Bir snr kapmz

İmanla ilgili Uyar

Anahtar

2

Köydeki ortak çalşma Yaratk

Özverili Bir tür balk

3

6

İnek sesi

Sinop’un bir ilçesi

Ağaç kolu

Tabakalar

Orta mektep

Allah’n bir ad Uğursuz İsmin bir hali

Beyaz Minik, küçük

Namaza davet çağrs

Ilmllk, orta yol Büyük erkek kardeş

Bir ay ad Kzlderili silah Bir eski popçu (İlhan....)

2

Avrupa’da bir halk topluluğu

7

Üzüm toplama zaman Bön, avanak

Kuran’da bir sure

1

4 2

7 9

Bir su kuşu Özentisi olmayan

6

4 9 2

7

1

7

3 6 8

4 9

6

7

5

2

5

2

1

6 7

3

9

5

İplik Bir et yemeği

6

4

3

5

SUDOKU BULMACA

9

4

Yap işlerinde sürme çerçeve

1

8

3

Bir para birimi Sert, sağlam

Tablodaki tramlý kalýn çizgilerle belirlenmiþ 3’e 3’lük karelere, 1’den 9’a kadar rakamlarý birer kez kullanarak yerleþtirin. Öyle yerleþtirme yapmalýsýnýz ki, bütün 3 lükle ri dol dur du ðu nuz da tablonun bütün kutularý yukarýdan aþaðýya ve soldan saða 1’den 9’a kadar rakamlardan birer kez kullanýlmýþ olsun.

9 5 2 3 1 8 6 7 4 6 8 3 9 4 7 5 2 1 1 4 7 2 5 6 9 8 3

5 3 1 6 8 4 7 9 2 4 7 6 1 2 9 8 3 5 8 2 9 5 7 3 1 4 6

3 9 5 7 6 2 4 1 8 2 6 8 4 9 1 3 5 7 7 1 4 8 3 5 2 6 9

Sağ resimdeki (Michael...) Ksaca iridyum

Titann remzi

Ismarlama İlk kadn havac (...Gökçen) Sağgörü, vizyon

Gybet

Yolculuk

Küçük akarsu

Eski bir uygarlk

Kanaat eden

Bin kilo

Çare, merhem Hafif, dar bir yarş kayğ

Eleştiri

5

Hafif soğuk Yüksek kavrama yeteneği

Eyvah, yazk manasna bir kelime

Gözümüzdeki ağ tabaka

Efendimiz’i görmeye gitme

Borazan kuşu

Bildik, tandk

Lantann remzi

Ksaca germanyum

Açk, bariz

Dört haneli bir say

Helyumun remzi

Emare, işaret

Bir oyuncu (Cihan...)

Dağ keçisi

İtalya’da ova

Allah, tanr

Yoga hecesi

7

İnatç Evlilik akdi

Başlangç

4

Duygu

Salgn hastalk

Geniş

Bir yerleşim birimi Japon imparatoru İrade dş hareket, kendi kendine çalşan

BULMACALARIN CEVAPLARI 37'NCİ SAYFADA


İ

R

H

A

H

K

L

O

A

2

L

3

O

F

4

S

A 5

Y 6

T

E

Z

E

R

A

D

Ý

D

G

M

O

F

O

Ý

K

U

R

U

K

A

Ý

E

Ý

Z

Ç

N

N

S

Ç

Ý

E

S

Þ

E

O

V

Ý

V

Ü

Y

H

H

M

A

F R R

G

R

S T T

U

H

E A

L

D A

A

U

Ü

Ý

A

Z

D

O

A

Ö

Ş

U

Y

N

J

A

A

E

N

A

R

Z

L

R

V

F

Ç

M

P

G

E

O

Ö

I

R

Ð

Ý

U

V

Ş

Ý

J

S

V

A

Ç

N

P

C

O

Ð

U

Ü

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir misiniz? ASMOLEN, BAGAJ, CEMAL, ÇADIR, DÝNAZOR, ERAMÝL, FORUM, GEGEÇ, HEVENK, ÝRADE,

ÝSKAN, KIRSAL, LASER, MUMYA, NEHÝR, OFSAYT, ÖNSEZÝ, PERVARİ, RAMSES, SÝMSAR, ÞAHIS, K E MTARÝF,EUSTURA, L ÜRKMEZ, Y VOLKANİK, Ö S YAHYA, F ZEMBÝL. H Ç U V

J

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir misiniz? ASMOLEN, CEMAL, ÇADIR,içine DÝNAZOR, ERAMÝL,Bunlarý FORUM,bulabilir GEGEÇ, HEVENK, AþaðýdakiBAGAJ, kelimeleri tablonun serpiþtirdik. misiniz?ÝRADE, KAHHAR, LİTERATÜR, MUÞAMBA, NUSRET, OKLAVA, ÖNSÖZ, PİSTON, REVANİ, SÖYLEMEK, ÞÜKÜR, AKSAN, BAHAMA, CERRAH, ÇAKMA, DEVİNİM, EKABİR, FÝRKETE, GÜZERGAH, HAYBER, TERFÝ, UÐURLU, ÜSERA, VOLAN, YANKI, ZÜMER.

N ÜŞ R TK M ZE A HM K AE E TL Ü HY S AÖ A GS N RF U EH R Z Ç Ý ÜU P GV

A YÝ J MJ K EJ P RS G AV E HA O VÇ Ö TN I ÇP R L C Ð UO Ý AÐ U HU V KÜ

V IN B AR A MM E Ý A N AK A RE R DÜ Z AS L DA R L N V AU F KR Ç VÝ MAP

K

E M O B G K V R I O R R B T U E E G DM A I RS Ý Y E N

B

V

E O G V I R B U E D A R Ý E R A T Ü S R O E A S R G R V Ş A Ü G F U Þ K E A HE Y Ü

U ÝR N ET Ü ÜS Z Ý O E KA L İ R Ü MR T HŞ E RÜ H MF R EÞ T NE P T H I RY

M AN U KÐ Ü EŞ Ý İ M A AL Z OY D UK O İ U A TR Ö Ý A Ş F H U NH Y T A NÇ K N CU Ð ON Ş HÜ M RZ L NE Y FL K RÜ U MT R SE A Ý H H RR H L T A OP K RI

M

L Z S R N E L O M S A Ç O A R I M G Ý M F H R A Y H A Y L Z S R N E L O M S A Ç O A

İ R O R T G Ý M Ý K O A P Y İ E R R O A R L T Y G D Ý S MF Ý A K A O Y A Þ P R Y Ü

E E Ö Ö S S M MR R T T Ü Ü Ý Ý Ü Ü Z Z T T I I U U Ş Ş K S B A O Ö Ý E Ý E V H Ý K T T Y YÜ ÜU UE E U UF F S SL L B BÝ Ý D DE E Ç Ç

R

A

K

R

Þ

1

R D A H G N Ý Ý T Þ N N ÜK K E Ü L Þ İ G MM E I O A N V Ş EI N O L Y Z A K T L Z R U Y V S H Ş G Z Ý T Z Ü U R Ý D E A LÜ JR Ý Ü MK RÜ KÞ SG EM ZI BO RN S Ş I E ÜN T E J L A M E C O Þ O Ý P L H Ş G Z Ý T Z Ü U R Ý D E A K H A B A T S Ý T F A H F H R T Ý E V J K L H A Ý ML E Z C Þ O E Þ A O İ Ý E P O L A E Z R M N R Z E K A B Ý R Ü RM Ý N VE KA HÖ Ý A L N ZÝ Þ K E S AM İ Þ E V O N M T K Ö E Ý E S Ş N D U Y T Ü O MA N J E N A N Ö N A Ü N A Ý T K O S E MB Þ E V İT I O RA EJ LN MN ZN EÜ BA ET AO S E NB P E A K R G Ý K Z S O Ü M G U A

Ü

V

N T Þ AÝF REMK EHLÝ ME:

31

2

1

8 8

7 7

6

4 3 7 4 5 85 6

3 2 6

2 51

14

7

�� �� ��

�� �� � �� �� �� �� �� �� �� ��

��

��

��

��

�� ��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

�� ��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

�� ��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

��� ��

��

��

��

��

��

��

��

�

��

��

��

��

��

��

�� ��

�� ��

�� ��

��

�� ��

��

��

��

��

��

��

��

��

�� ��

��

��

��

��

��

��

���������������������������������������������������������������������������� ASMOLEN, BAGAJ, CEMAL, ÇADIR, DÝNAZOR, ERAMÝL, FORUM, GEGEÇ, HEVENK, ÝRADE, KAHHAR,

�� �� �� �� �

�� �� �� �� �� �� �� �� �

�� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

�� �� �� �� �� ��

���������������������������

������������������������������������������������������������������������������������������ �� �� �� � �� �� �� �� �� �� �� �� ��

��

��

��

��

��

�� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� � �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� � �� �� �� ������������������������������������������������������������������������������ �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� � ���������������������������������������������������������������������������������������������� �� �� �� ��� �� �� �� �� �� �� �� � ������������������������������������������������������������������������������������������ �� �� �� �� �� �� ������������������������������� ��� �� �� �� �� �� ��

��

��

�� �� �� ��� �� �� �� �� � �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

�� �� ����������������� ������������ ������������ ������ ��� �� �� ������ ������ ������ ������ �� �� �� �� ���� ���� ���� ���� ��� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ��� ���� �� �� ���� ���� ���� ���� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ���� �������� �������� ������ ������ ������������ ������ ������ ������ ������ ������ ������ �� ��

��

���� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ��

���� ��������� ���� �������� ���� �� ������ ������ ������ ������ ������ ������ ������ ������ �� ��

���� ���������������� ������ ������ ��������� �� ������ ������ ����� ������ ������ ������ �� ��

���� �� �� �� �� ���� ���� ���� ���� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

��

��� ��� ���� �� �� ���� ���� ���� �� �� ���� �� �� ���� ���� ���� ����

��

��

��

���� ���� ������������������ ������ ������ ������ ������ ����� ������ ������ ������ ������ ��

���� ���������� ������������ ������ ������������ ������ ������ ������ ������ ������ ����� �� ��

���� ���������� ����� ������ ������ ������ ������ ������ ������ ������ ������ ������ ������ �� ��

��

���� ���� ���� ���� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ����

��

���� ���� ���� �� �� ���� ���� ���� ���� ���� ���� ��� ���� ���� ��� ��

�� ���� ���� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� ��

� � � İ � � � � � �

�� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� �� � � �� ���� �� �

�� �� �� �� ��� ��� � �� İ �� ��� ��� � ��� �� � �� � ��

�� � �� �� ��

�� �� �� �� �� �� �� �� ��

Dünkü bulmacalarn çözümleri� � � İ � � � � � �

Dünkü bulmacalarn çözümleri

Dünkü bulmacalarn çözümleri

Bulmaca

Bulmaca

7 bölüm.– Batman’da bir petrol bölgesi. Sonuçsuz, başarsz. 7) İçinde diri balk 3) Çocuk, yavru, küçük.– Keten ve saklanan, denizden ayrlmş havuz. 8) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 yünden dokunan kumaş. 4) Peygamber Haclarn Kurban Bayram’nn arife günü SOLDAN SAĞA 1) Biyolojinin, hücrenin kemer vb. ürün yapma işi. Efendimiz (sas)’in annesinin ad.– Hasta- cüzdan, toplandklar Mekke’nin doğusundaki yaps, görevi, çoğalmas ve hayatyla 2) Özür dileme, bir sebep göstererek Refik Aydýn r.aydin@zaman.com.tr lktan kalkma, iyileşme, kurtulma, tepe. 9) Azerbaycan ve Türkmenistan ilgili dal, hücre bilimi.– Su yosunu. affn isteme. 3) Lezzet.– ABD’nin uzay onma. 5) İyi, hoş.– Gümüş üstüne özel para birimi.– Helyumun sembolü. 10) 2) Kazak kabile reisi.– Öğrenim ve havaclkla ilgili kuruluşu. 4) Kemikbir biçimde kurşunla işlenen kara Ankara’da bir semt.– Yabanc paralarn görmemiş, 3) Büyüyle lerin cüzdan, toparlakkemer ucu.– Eklem bacakllarn SOLDANokumamş. SAĞA 1) Biyolojinin, hücrenin vb. ürün işi. nakş.– Uzaklk işareti. 6) Toprağn nemi, ulusal para cinsinden değeri.yapma 11) Sultan r.ay din@za man.com.tr karşk yaps, görevi, çoğalmas ve hayatyla ve kabuklularn 2) Özür dileme, bir sebep göstererek tapnma, ayin.– Bir sanata, Refik Aydýn örteneğini oluşturan, tav.–ilgili Güç,dal, kuvvet, derman.– Herhangi II. Abdülhamid’in Selanik’te sürgünde 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 hücre bilimi.– Su yosunu. n isteme. 3) Lezzet.– ABD’nin uzay bir bilime, bir düşünce ve davranş baz aff mantar ve likenlerde de rastlanan, bir şeyin veya vücudun üzerinde oluşan, kaldğ köşk. 12) Manganezin sembolü.– 2) Kazak kabile reisi.– Öğrenim ve havaclkla ilgili kuruluşu. 4) Kemiksistemine temel olan, yön veren ilke, dayankl ve esnek organik madde. 5) görmemiş, okumamş. 3) Büyüyle lerin toparlak ucu.– Eklem bacakllarn biriken pislik. 7) Onarma, onarm.– Bir Bir olayn gününü, ayn ve yln bildiren nizam.– Bilinmeyen eski bir tarihi Sonradan taklan veya yakştrlan ad.– tapnma, ayin.– Bir sanata, ve kabuklularn örteneğini oluşturan, svykarşk ağz kaba aktarmak için söztür veya gün.6) Şeref, haysiyet.– Ksa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 anlatan söz.dar 4) bir Yetersiz.– BallbabagilBir cetvel. bir bilime, bir düşünce ve davranş baz mantar ve likenlerde de rastlanan, kullanlan koni biçimindeki araç. 8) sistemine veren ilke, değnek dayankl ve7)esnek organik madde. 5) lerden, çiçekleritemel maviolan, veyayön menekşe işaretleri. parças. Saylarn 1 2 3 4 taklan 5 6 7 8 9yakştrlan 10 11 12 sonucu yeni Belirli faaliyet ve işlemler nizam.– Bilinmeyen eski bir tarihi Sonradan renginde başakçklar durumunda olan 8) Davete gitme, uyma.veya 9) ABD’de bir ad.– 1 SBirİtürT cetvel. anlatan 4) Yetersiz.– BallbabagilO L 6) O Şeref, J İ haysiyet.– A L G Ksa bir mal veyasöz. hizmet getirme, güzel kokulu bir bitki.meydana 5) Yan, taraf, eyalet. 10) Beddua, ilenme.– Keyi i, lerden, çiçekleri mavi veya menekşe 2 Adeğnek T A parças. M A N 7) Saylarn C A H işaretleri. İ L istihsal.– Güneş’e olan uzaklğ, yerin cihet.– Lülenin dibinde kalan tütün. neşeli, sevinçli. 11) Doku teli.– Bir ilimiz. renginde başakçklar durumunda olan 3 R8) Davete gitme, uyma. 9) ABD’de bir İ T K U R A L F İ uzaklğndan daha 6)Güneş’e Kiraya verilen mülkün getirdiği 12)4 Yağl maddelerden, güzelolan kokulu bir bitki. 5) Yan,çok taraf, eyalet. 10) Beddua,sabunlaştrma ilenme.– Keyii, A Z K A R A B A Ş S olancihet.– dş gezegenlerin ilki olan kzltütün. yoluyla Lülenin dibinde kalan neşeli, sevinçli. 11) Doku Bir ilimiz. gelir.– Boğa güreşçisi. 7) Bir kimseye, çkarlan, renksiz, tatlteli.– şurup 5 C A N İ P K E Bsabunlaştrma A B E 6) Kiraya verilen mülkün getirdiği 12) Yağl maddelerden, gezegen, YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) yaptğ birMars. hareketin veya söylediği kvamndaki sv. 6 İyoluyla R A çkarlan, T M Arenksiz, T A Dtatl O şurup R gelir.– Boğa güreşçisi. 7) Bir kimseye, Çankr’nn bir alnganlk, ilçesi. 2) Dulkrgnlk ve muhtaç sözün üzüntü, yaptğ bir hareketin veya söylediği sv. 7 Ykvamndaki S İ T E M M A L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12İ kadnlar. Sahip, iye.– Bir tür cetvel. vb. duygular uyandrdğn öfkelensözün3)üzüntü, alnganlk, krgnlk 81 Eİ M N 1 AF 2N A 3 KE 4 T 5N 6 AK 7 FA 8AN 9KU 10AN 11 12 4) Kolay.– Hazar Denizi kysnda, İran vb.belirtme.– duygular uyandrdğn öfkelenmeden Afrika’da bir ülke. 2 H 1 E İ M N Z F E AM Kİ N N AK FA AR K A meden belirtme.– Afrika’da şey,bir ülke. 8) Güvenilen birine braklan 3 S 2S H E A ML Z A EK M İ F NO R KA A R 8) Güvenilen birine braklan şey, 3 S S A L A K F O R A inam,inam, vedia.– Dikdörtgen biçiminde, 4 A R A M N A S A R A vedia.– Dikdörtgen biçiminde, 4 A R A M N A S A R A 5 N İ L bir köşesi kesik,kesik, yassyass bir sandk P İ PP İ E P T E TB İ B İ 5 N bir köşesi bir sandk İ L 6 İ 6N İ A NY A E Y T E T V İ VD İ İ DN İ N üzerine gerilmiş tellerden oluşan, üzerine gerilmiş tellerden oluşan, 7 Y 7 Y K A K R AA RL AA L H AA HN AA N A saz çalgs. YUKARIDAN AŞAĞIYA ince ince saz çalgs. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) 1) 8 E 8N E A NY A İ Y İA P AA PL AA LK A K Deri, muşamba vb.nden bavul, çanta Deri, muşamba vb.nden bavul, çanta

kendi kendine çalşan

37 BULMACA EKONOMÝ 6 -6–12 12 MAYIS 2015 ZAMAN EKİM 2010 ZA­MAN


SPOR 38 EKONOMÝ

6 -6–12 12 MAYIS 2015 ZAMAN EKİM 2010 ZA­MAN

KARTAL, FIRTINA DINLEMEDI Süper Lig’in 29’uncu haftasına zirvede giren Beşiktaş, hanesine kritik bir 3 puan daha yazdırdı. Avrupa kupalarını hedefleyen Trabzonspor’a konuk olan Siyah-Beyazlılar, ikinci yarıda forma giyen Senegalli forveti Demba Ba ve Mustafa Pektemek ile zafere uzandı. Kartal, maç eksikliğiyle Fenerbahçe’ye kaptırdığı liderlik koltuğunu geri aldı.

HASAN DEMİR TRABZON

1taş karşılaştı. Avni Aker Stadı’ndaki mücadeleyi Süper Lig’in 29. haftasında Trabzonspor ile Beşik-

2-0 kazanan konuk ekip, liderlik koltuğunu Fener-bahçe’den geri aldı. Galibiyeti getiren golü, ikinci devrede Daniel Opare’nin yerine oyuna giren Demba Ba ile Mustafa Pektemek kaydetti. Yabancı kontenjanından dolayı kulübede başlayan Ba, 57’de Avni Aker çimlerine adımını attı ve 1 dakika sonra fileleri sarstı. İlk bölümde iki takım da orta alanda çok fazla kayıp yaşadı. En tehlikeli ataklar 34 ve 35’teydi. Siyah-Beyazlılar sağdan köşe atışı kullandı. Sosa’nın ceza alanına ortasında Sivok iyi yükseldi; ama kaleci Hakan topu çıkardı. Akabinde, sol kanatta Opare, Erkan’dan aldığı meşin yuvarlağı uzaklaştırmak isterken penaltı noktası yakınlarına gönderdi. Gerilerden gelen Özer bomboş durumda çerçeveyi tutturamadı. Kartal’ın hocası Slaven

Bilic’in gecikmeli Opare-Ba değişikliği hemen meyve verdi. 58’de, Sosa’nın pasında Gökhan, sağ yan çizgide Ba’yı düşündü. Senegalli forvet kontrolünün ardından sağ köşeyi şık gördü: 0-1. Yeniden ayaklanmak isteyen ev sahibinin çalıştırıcısı Ersun Yanal, Özer’in yerine Oscar Cardozo’yu sahaya sürdü. Karadeniz temsilcisi de beraberlik sayısı için bastırdı. Ama etkili pozisyon geliştiremedi. 71’de Tolgay Arslan’ın vuruşunda misafir farkı artırmaya çok yaklaştı. Ceza yayındaki gurbetçinin plasesinde Hakan dikkatliydi. Daha sonraki hamleler Fatih Atik-Waris, Sosa-Oğuzhan oldu. Bordo-Mavililer ilk isabetli şutunu 89’da attı. Waris’in servisinde Mehmet Ekici uzaktan şansını denedi; fakat Günay hata yapmadı. Karadeniz temsilcisinde, savunmanın zafiyetini değerlendiren Oğuzhan havalandırdı. Kafasını çalıştıran Mustafa son saniyelerde skor tabelasını yazdı: 0-2.

Tomas Sivok kanlar içerisinde Beşiktaş’ın tecrübeli savunma oyuncusu Tomas Sivok, Trabzonspor maçının 73. dakikasında sakatlık geçirdi. Rakip ceza sahasındaki hava topu mücadelesinde Fatih ile çarpışan ve kanlar içinde yerde kalan Çek stoper, sedyeyle dışarıya alındı. Oyuna devam etmek isteyen deneyimli isme doktorlar izin vermedi. Yerine Atınç Nukan forma giydi. Yüzünde kanama olan Sivok, kırık şüphesiyle ambulansla hastaneye götürüldü.


SPOR 39 EKONOMÝ Kartal’a her yer İstanbul İki takımın da hedefinde Avrupa olunca, müsabakanın zevkli ve heyecanlı geçmesi bekleniyordu. Trabzonspor sezona 26 futbolcu transferi ile başlayıp sonrasında yedisiyle yollarını ayırmıştı. Hedefe yürüyüşünde beklediği performansı yakalayamamanın sıkıntısını puan cetvelinde ilk üçün içerisine giremeyerek yaşamaktaydı. İlk onbirinde 2 yabancı futbolcusu yer almıştı. Beşiktaş’ta ise bolluğun sıkıntısı vardı. Zorunlu eksikliklerin getirdiği kadro yapılanmasında bu sezon takımının başarısında ve aldığı puanlarda pay sahibi Demba Ba ilk onbirde yabancı kontenjanına takılmıştı. Bu durum saha yayılışını tekrar 4-2-3-1’e getirmişti. Ev sahibinin tercihi ise 4-1-4-1’di. Atiba ve Tolgay çoklukla defansif anlayış içerisinde oynadılar. Bu uygulamanın nemli nedeni Karadeniz ekibinin göbekten gelişen ataklarında özellikle etkili oyuncusu Medjani’yi kontrol etmek düşüncesiydi. İlk yarıya orta saha futbolu hakimdi. Beşiktaş’ta Sosa ve Gökhan, Trabzonspor’da ise Fatih ile Özer oyun kurmada hazırlık paslarının adresleriydi. Siyah-Beyazlılar, Mustafa Pektemek’i pozisyona sokabilecek oyun anlayışı olan kenar bindirmelerinde başarılı olamamasının yanında Pektemek’in gelen topları kaybetmesi de sonuca gidilemeyişin başka bir nedeniydi. Müsabakanın 35. dakikası her iki takımı da öne geçirebilecek şansların doğduğu andı. Önce Sivok kafa vuruşunu kaleci Hakan’a isabet ettirerek bu topun dönüşünde ise Özer kaleyi cepheden gördüğü pozisyonda vuruşunda çerçeveye isabet sağlayamayarak skoru değiştiremedi. Slaven Bilic bu defa sağ bekte aksayan Opare’yi 57’de Demba Ba ile değiştirip Olcay’ı beke çekip çift santrforlu düzene geçti. Senegalli de bir dakika sonra Gökhan’dan gelen pası şık vuruşla Trabzon fileleriyle buluşturdu. Tolgay’ın 53 ve 71’deki vuruşlarının sayıya dönüşmemesi maçın kopmasını geciktirdi. Ersun Yanal, 60’ta tribünlerin tepkisini, Beşiktaşlıların beğenisini alan Özer-Cardozo değişikliğine gitti. Oysa dün gece Erkan Zengin hiçbir varlık göstermeyen isimdi. Özer’in çıkarılışı yanlış bir tercihti. Galip duruma geçişle birlikte topla daha çok oynayan ve yüksek isabetli pas yüzdesiyle mücadele eden Beşiktaş, rakibine önemli pozisyonlar vermeyerek oyunu kontrolüne aldı. Uzatmaların da bitmesine yakın Oğuzhan’ın arka direğe çıkardığı meşin yuvarlağa uçarak kafa vuran Mustafa Pektemek sonucu ilan etti. Kartal zor deplasmanı 2 gol, üç puanla geçmesini bildi. Önemli bir engeli de aşmış oldu. Senelerdir Trabzon deplasmanlarından kazançlı dönen Kartal’a her yer İstanbul’du.

Atıf Keçeci

6 -6–12 12 MAYIS 2015 ZAMAN EKİM 2010 ZA­MAN



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.