Populer Saglik Sayi73

Page 1

Sağlıklı yaşam dergisi

Yıl: 15 Sayı: 73 Mart-Nisan 2020 / Fiyat: 15TL

KÜRESEL PANDEMİ Dünya yeni düzene alışacak mı? Covid 19 Özel Sayı Uzmanlardan öneriler uyarılar! CİDDİYE ALIN! Her üç kişiden biri koroner kalp hastalığından hayatını kaybediyor.

HEMOFİLİ’DE ‘‘Tedavi Yorgunu” hastalar yeni tedavileri umutla bekliyor.

GAMMA KNIFE-ICON’la Beyin ve Sinir Cerrahisi’nde yeni bir dönem..


arı gibi.*

çok çalışkan. hızlı ve sürekli bir biçimde.

*AR-GE çalışmalarımızı İTÜ Arı Teknokent’e taşıdık. Etkinlik yönetim teknolojilerini kökten değiştirecek projemize başladık.



KÜNYE

POPÜLER YAYINCILIK Bilişim Teknolojileri Danışmanlık San. ve Tic. Ltd. Şti

Prof.Dr. Şevki Çetinkalp Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları BD

Yayın Sahibi Temsilcisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Cemil DİRİM

Prof. Dr. Tuğrul Dereli

Genel Yayın Yönetmeni Zeynep ÇETİNKAYA

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz

Grafik Tasarım Nesrin KELERLER

Prof.Dr.Özlem Er

Katkıda Bulunanlar Şebnem CİRİT

Doç Dr. Murat Gültekin

Hukuk Danışmanı Av. Birol KESKIN İLETİŞİM Yönetim Merkezi / İZMİR Ismet Kaptan Mah. Sezer Doğan Sok. No: 10 Kat: 6 D: 602 Konak/ İZMIR Tel: 0 232 465 32 32 - 0 232 422 08 38 Fax: 0 232 465 30 94 info@populersaglikdergisi.com Haber ve İletişim Merkezi / İSTANBUL Zeynep ÇETİNKAYA Atatürk Cad. Cebesoy Sok 65/24 Sahrayıcedit-Kadıköy İSTANBUL Tel: 0 216 355 02 59 Gsm: 532 470 00 25 zeynep@populersaglikdergisi.com populersaglikdergisi@gmail.com

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Dermatoloji Bölümü NPİSTANBUL Hastanesi Bağımlılık Merkezi Koordinatörü Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı HÜ. Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Jinekolojik Onkoloji Bilim Dalı

Prof. Dr. Kaan Kavaklı

Ege ÜTF Pediatrik Hematoloji BD

Prof. Dr. Oğuz Kılınç

Dokuz Eylül Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı

Doç. Dr. Levent Köstem

Spor Hekimi

Prof. Dr. Erdem Özkara

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp ABD

Prof. Dr. Şerefnur Öztürk Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Semih Ötleş

Ege Üniversitesi Rektör Yardımcısı

Prof. Dr. Güner Hayri Özsan Dokuz Eylül ÜTF İç Hastalıkları ABD Hematoloji BD Doç. Dr. Gürkan Sert

MÜ.Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Tıp Etiği AD Öğ. Gör. HAYAD Yönetim Kurulu Bşk.

POPÜLER YAYINCILIK BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ LTD.ŞTİ Ismet Kaptan Mah. Sezer Doğan Sok. No: 10 Kat: 6 D: 602 Konak- İZMIR Tel : 0 232 465 32 32 Fax: 0 232 465 30 94 info@populersaglikdergisi.com

Prof. Dr.Fehmi Tabak Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Prof. Dr. Erol Tavmergen

Ege Üniversitesi Aile Planlaması ve Kısırlık Araştırma ve Uygulama Merkezi

Prof. Dr. Hasan Tekgül YAYIN DANIŞMA KURULU Prof. Dr. Fazıl Apaydın

Ege Üniversitesi Tıp Fak. KBB ABD

Prof. Dr. Mete Akısü

Ege Üniversitesi Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD

Prof. Dr. Okhan Akhan

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ABD

Ege Üniversitesi Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

Ecz. Doç. Dr. Levent Tuğrul Doç. Dr. Işın Yaprak

İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Opr.Dr Cem Yılmaz

İstanbul Onkoloji Hastanesi *İsimler soyadı sırası göre verilmiştir.

Popüler Sağlık Dergisi Popüler Yayıncılık Bilişim Teknolojileri Ltd. Şti tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Yayımcının izni olmadan hiçbir yazı ve görsel alıntı yapılamaz. Popüler Sağlık Dergisi’nde yayınlanan makalelerin sorumluluğu yazarlarına, reklam ve ilan sorumluluğu reklam verene aittir. *73.Sayı sağlık profesyonellerine yönelik olarak hazırlanmıştır. Yönetim Yeri: İzmir Tel: 0 232 465 08 38 (pbx) Faks: 0232 465 30 94 info@populersaglikdergisi.com www.populersaglikdergisi.com Yayın Türü: Yaygın - 2 Aylık Baskı: Egeus Haydar Özbek Matbaacılık 5632 Sok.N.30 Çamibi-İzmir Baskı tarihi: 27.04.2020 Yıl:15 Sayı: 73 Mart-Nisan 2020

4 PS / MART-NİSAN 2020



İÇİNDEKİLER

12 TÜRK DOKTORLARIN YÜZYILLIK BAYRAMI 14 MART TIP BAYRAMI’NIN 101. YILI “DOKTORLUK SADECE MESLEK DEĞİL, KUTSAL BİR GÖREV” 16 DOSYA: YENİ KORONAVİRÜS COVID-19 18 SAĞLIK BAKANI DR. FAHRETTİN KOCA: ‘‘MÜCADELEMİZDE ORTAK PAYDA İNSAN SAĞLIĞIDIR.’’ 20 PROF. DR. ALPAY AZAP: ‘‘SALGINLAR GİBİ OLAĞAN ÜSTÜ DURUMLAR, İNSANLIK AÇISINDAN BİR SINAV NİTELİĞİNİ TAŞIMAKTADIR.’’ 24 COVID-19 İLE MÜCADELEDE SAĞLIK KURUMLARIMIZ DÜNYAYA ÖRNEK OLUYOR 26 PROF. DR. NESRİN ÇOBANOĞLU : PANDEMİ VE ETİK 30 BULAŞICI HASTALIKLARIN KONTROLÜNDE İLK BASAMAK EL HİJYENİ 32 PANDEMİ VE KORONAFOBİ 34 SALGIN DÖNEMİNDE AKCİĞER KANSERİ HASTALARI İHMAL EDİLMEMELİ 35 TÜSAD: ‘‘KARANTİNA-İZOLASYON-SOSYAL MESAFE CİDDİ ÖNEM TAŞIYOR!’’ 36 24-30 NİSAN DÜNYA AŞI HAFTASI 37 COVID-19’un “NADİR” yüzü 38 BEBEK BEKLEYEN ANNELER KORONAVİRÜSE KARŞI NE YAPMALI? 40 COVID-19 SALGININ ROMATİZMAL HASTALIKLAR ÜZERİNDE YARATTIĞI ETKİLER 42 KORONA GÜNLERİNDE YAŞLILARIMIZ DAHA HASSAS 44 YAŞLILIK İLKELERİ: 18-24 MART YAŞLILARA SAYGI HAFTASI 46 DOSYA: ONKOLOJİ 58 BEYİN CERRAHİSİ ALANINDA ÖNEMLİ GELİŞMELER YAŞANIYOR 62 DOSYA: KALP SAĞLIĞI 68 İSTANBUL OBEZİTE İLE MÜCADELE İÇİN HAREKETE GEÇTİ 71 HEMOFİLİ TEDAVİSİNDE YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR 72 SEKTÖR: COVID-19 AR-GE 80 SEKTÖR:ATAMALAR 82 KÜLTÜR-SANAT 86 KONGRE TAKVİMİ 6 PS / MART-NİSAN 2020

18 ‘‘Mücadelemizde sağlık sistemimizin gücü hepimize güven verecek düzeydedir.’’

36 Prof.Dr. Mehmet Ceyhan: ‘‘Salgın şartlarında bile çocukların aşısını ihmal etmemek gerekiyor.’’

42 Korona Günlerinde Yaşlılarımız Daha Hassas Sadece ‘‘Dışarı Çıkma, Dışarı Çıkman Riskli’’ Demek Etkili Bir Yöntem Olmuyor.

58 GAMMA KNIFE ‘‘22 yıl içerisinde dört ayrı nesil Gamma Knife cihazı ile 10000’den fazla hastamızı tedavi etmenin tecrübesini ve bunun gururunu yaşıyoruz.’’ Prof.Dr.Türker Kılıç

62

KALP KRİZİNDE HER DAKİKA KRİTİK! TURK-MI çalışması çarpıcı sonuçları açıklandı: Türkiye’de Kalp Krizi Geçirenlerin Yaklaşık Dörte Üçü Erkek



EDİTÖR’DEN

120 nm’lik CoVid-19’un bize öğrettikleri… Merhaba Dengeler altüst oldu ve çok farklı bir süreci yaşıyoruz. Hepimizin dilinde olan sözcük; ‘‘Hiçbir şey, eskisi gibi olmayacak’’ Soru;‘‘Ne zaman normale döneceğiz? Kesin olan; eskisi gibi olmayacak. Ya daha iyi olacak, ya da daha iyi olmayacak. Normale dönmek ise, normalden ne anladığımıza bağlı. Dileğimiz, normal olmayan tüm kalıpların yıkılması ve yeni düzenin farkındalık ile oluşması. İyi tarafları da var;‘‘Büyük krizler aynı zamanda büyük fırsatları da beraber getirir.’’ Salgın, bir teknoloji devrimi yarattı. Ülke olarak inanılmaz bir teknoloji, iş birliği ve iletişim atağına girdik. Tam bir üretim seferberliği ile milli üretimlerimizi gerçekleştirmeye başladık. Bilimin önemini çok iyi anladık. Unuttuğumuz değerleri, el ele vermeyi hatırladık. İnsanın, insan olmanın değerini anladık..Bu mücadeleden başarılı çıkarsak yeni prensipler edineceğiz, yeni yollar bulacağız. Belki de öz’ümüze döneceğiz. Her şey bir anda değişti. Eğitim sistemimiz, alışveriş, çalışma modelimiz değişti. İletişim kanallarını inanılmaz kullanır olduk. Mesela; o keyifli basın toplantılarımız, heyecan veren röportajlarımız yerini sanal toplantılara bıraktı. Hatta; zaman zaman üstte gömlek, altta pijama, ayakta terlikle rahat rahat katıldık canlı yayınlara. Önceleri keyif aldık evden çalışmaktan ama, artık pek keyif alamaz olduk. Neredeyse 7-24 bilim konuştuk. Tüm kanallar ‘reyting patlaması’ yaşadı. Hekimler de öyle. Alanının gerçekten uzmanı olan hekimler, sabırla aynı soruları binlerce kez cevapladı. Uzmanlar arttıkça, bazen sapla samanın karıştığı mesajlar da aldık. Dünya; ‘‘el yıkamayı’’ öğrendi. Belki de en önemli kazançlardan biri bu oldu. Bilim, akıl ve liyâkatın önemini, teknolojik çağın gerekliliklerini, gerçek ihtiyaçların, çevrenin, doğanın, tarımın, hayvancılığın, temiz havanın ve nefes almanın ne kadar önemli olduğunu hatırladık. Unutmuştuk daha birçok şeyi. Bütün bunları, nasıl ve nerden çıktığının çok da önemi olmayan şu ‘‘120 nanometre’lik’’ virüs hatırlattı. Hem de, ortalığı birbirine katarak! Sosyal izolasyonla ekonomi ciddi anlamda etkilendi. Desteğin, dayanışmanın önemini vurguladığımız bu dönem sektörel yayıncılar için de gerçekten zor bir dönem oldu. Gelecekte iletişim ve yayıncılık sektörünü nasıl etkileyecek, hep birlikte göreceğiz. Kağıda dokunmayı çok seviyor olsak da dijital dergi yayıncılığının gücünün de farkındayız. Uzun süredir aynı zamanda dijital yayınımızla da geniş bir okuyucu kitlesine ulaşıyorduk. Dağıtım firmalarının tam hijyeni sağladığından emin olana kadar basılı dağıtımımıza bir süre ara vereceğiz. Okuyucularımıza bu süreçte dijital olarak ulaşacağız ve yayın hayatımıza her şeye rağmen var gücümüzle devam edeceğiz. Bu sayımızda ana dosya konumuz; ‘‘Yeni Koronavirus’’oldu. Uzmanlarımızın ve tıp derneklerimizin bu konudaki görüşlerini aktardık. İlaç sektörünün CoVid-19’la mücadeleye katkılarını, farklı disiplinlerden mesajlara elimizden geldiğince yer vermeye çalıştık. Her zaman gündemde olan kalp sağlığı, onkoloji dosya konularımızla tanı ve tedavideki gelişmeleri aktardık. Ertelenen kongrelerin yeni tarihlerini, kongre takvimimize ekledik. Dileriz, yeni dönemde pandemi haberlerinin yerine, takip edebildiğimiz kongrelerden yeni tedavilere, umut vaad eden araştırma haberlerine yer veririz. Sonuç olarak; Tüyler ürpererek izlediğimiz salgın filmlerinin bugün gerçek oyuncuları olduk. Hem sağlık, hem sosyolojik hem de ekonomik açıdan hiç hazır olmadığımız bir yaşamın için girdik. Bu filmin mutlu sonla bitmesinin ancak topluma karşı sorumlu davranışlarımızla, söylemlerimizle ve bilim ışığında kurallara uyarak mümkün olacağını bir kez daha anladık. Biz, bu sürecin başarılı bir şekilde yönetildiğinden eminiz. Sayın Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin Koca başta olmak üzere Sağlık Bakanlığı’mızın tüm birimlerine, Bilim Kurulu üyelerimize, büyük adımlarla önemli dayanışmalara imza atan sektörlere, her kademede özveri ile mücadele veren fedakâr sağlık çalışanlarımıza minnet ve şükran borçluyuz. Yeni sayılarda buluşmak dileğiyle, sağlıkla ve sevgiyle kalın... ve sağlık İçin #EvdeKalın Yayın Ekibi adına, Zeynep Çetinkaya

8 PS / MART-NİSAN 2020



SAĞLIK SEKTÖRÜNDE YILIN EN İTİBARLI MARKASI 2. KEZ

Sağlığınıza verdiğimiz değeri ödülle taçlandırdık! Marketing Türkiye ve Akademetre’nin yayınladığı 12 ilde 1200 kişiyle yüz yüze gerçekleştirilen İtibar ve Marka Değer Performans Ölçümü Endeksi sağlık kategorisinde, “The One Awards” ödülünün sahibi Memorial Sağlık Grubu oldu.

10 PS / MART-NİSAN 2020



14 Mart Tıp Bayramı

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Türk Doktorların Yüzyıllık Bayramı 14 Mart Tıp Bayramı’nın 101. Yılı

Prof. Dr. Selim Nalbant Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı

Tıp eğitimi uzun ve meşakkatli, doktorluk ise zor ve yorucu bir meslek. Ancak koronavirüs mücadelesinde dahi görüyoruz ki, sahada hastalık taramalarını yapan, hastanelerde canla başla çalışan isimsiz kahramanlar yine sağlıkçılar.

Türkiye’de tıp eğitimi çok uzun yıllardır sağlam temellerde yükseliyor. İleri seviyede tıp eğitimi veren üniversitelerden mezun olan hekimlerimizin hizmetteki başarıları dikkat çekmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü koronavirüs taramaları kapsamında görev yapan sağlık çalışanlarının son haftalarda sürdürdüğü kritik mesaileri de tarihi bir örnek olarak yer alacaktır. Sahada görev yapan kahraman sağlık çalışanlarının özverisi toplum sağlığı açısından önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Geçen yüzyıla kadar usta-çırak ilişkisine dayanan geleneksel tıp eğitiminin yerini klasik disipliner modele bıraktı. Son dönemde ise multi-disipliner model benimsendi. Tedavide yakalanan bu başarılar mühendislik, genetik, biyokimya dallarıyla yapılan işbirlikleri sayesinde mümkün olabilmektedir. Bu nedenle tıp fakültelerinin çatısı altında mühendislik alanlarıyla yakın çalışma yapılmalıdır. Tıpta sıçrama yapacağımız nokta bu olacaktır. Tıp teknolojisi alanındaki gelişmeler yakın geleceği şekillendirecek. Çoklu disiplin anlayışıyla birbirine eklemlenen bilim dalları tedavi yöntemlerini ve hızını değiştirecek. Başarılı mühendislerimiz, araştırmacı tıpçılarımız var. Bu sayı daha da artacaktır. Mandaya karşı çıktığını işgal altındaki Anadolu’ya duyurmak, ilan etmek isteyen Tıbbiyeli Hikmet Boran ve sınıf arkadaşları, okulun açılma tarihini bahane ederek Tıbbiye binasının çatısına çıkıyor ve işgal kuvvetlerine karşı Türk bayrağını 14 Mart sabahı dalgalandırıyor. Böylece tıp bayramı, tıp mesleği mensuplarının yurt savunma hareketi olarak tarihe geçmiştir.

12 PS / MART-NİSAN 2020

“Doktorluk Sadece Meslek Değil, Kutsal Bir Görev” Hastalıkların yaklaşık yüzde 70’i muayene ve basit taramalarla tanı konulabilecekken, teknolojinin avantajlarını değerlendirerek yetişmiş yeni nesil çok fazla test ve görüntüleme yöntemi kullanarak ilerliyor. Gelişen tıp teknolojisi hekimlere tartışılmaz ölçüde yarar sağlıyor ancak, teknolojiden fazla yararlanmanın dezavantajları da var. Fazladan test ve tarama, sağlık sistemindeki en büyük tehditlerin başında geliyor. Bu noktada geleneksel yöntemlere dönülerek, usta-çırak ilişkisine başvurmak da doğru bir yöntem olabilir. HASTALARIN BİLİNÇLİ OLMASI ŞART Türkiye’de hasta bilinçlendirme çalışmaları, tedavilerin başarıya ulaşmasında kilit öneme sahip. Diyet yapmayan şeker hastaları, sigara içen akciğer kanseri hastaları var. Bu durum hem tedavi, hem de sağlık sistemi açısından sorun yaratmaktadır. Yeme davranış bozukluğu gösteren bir şeker hastası için psikiyatri tedavisi de gerekebilir ancak, hasta bu öneriye mesafeli durabiliyor. Bu tedavi süreçlerinde hastaların hekimleri ile işbirliği içinde olması çok önemli. İlaç, ameliyat gibi çözümlerle birlikte hastaların hekimin önerilerini dinlemesi, tüm prosedürleri uygulaması gereklidir. ŞİDDET TEHDİDİ ALTINDA TEDAVİ OLMAZ! Hekimlik, insanı sevmeden yapılamaz. Uzun çalışma saatleri ve ağır nöbetler nedeniyle doktorlar kendilerine ve ailelerine dahi yeterince zaman ayıramamaktadır. Üstelik, şiddet olayları ve tehdidi altında görev yapmaya çalışan doktorlardan en üst düzey verim beklenmektedir. Genç hekim adayları yine de şartlar ne olursa olsun çok çalışın, meslek odaklı yaşayın. Tıp Bayramınız kutlu olsun.


Zorlu bir süreçten geçtiğimiz bu günlerde elele verip sağlığımız için mücadele eden kutsal ve onurlu mesleği büyük özveriyle yerine getiren başta hekimlerimiz olmak üzere tüm sağlık çalışanlarımıza minnettarız.


SAĞLIK TEKNOLOJİLERİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Teknolojik imkanlardan, teşhis ve tedavi yöntemlerine sağlık hızla değişiyor. İyileşeceğim bu değişimin getirdiği avantajları herkesin kullanımına sunmayı hedefleyen bir platform. Tıp doktorları, bilim insanları, matematikçi ve mühendislerden oluşan geniş bir ekiple sağlık hizmetlerine erişiminizi değiştirmek için yola çıkan İyileşeceğim, üye hekimlerle, dünyanın neresinden isterseniz görüşme gerçekleştirebilmenizi, tüm tıbbi kayıtlarınızı tek bir noktada toplamanızı ve sunduğu ücretsiz yapay zeka uygulamaları ile sağlık parametrelerinizin gerçek zamanlı takip ve analizini gerçekleştirmenizi sağlıyor. Gelişmiş altyapı ve teknolojisi ile klinik karar süreçlerine destek olarak, sağlık hizmetlerinin daha etkin ve kişiye özel olarak sunumunu mümkün kılıyor.

GEREKSİNİM DUYDUĞUNUZ ALANDA SAĞLIK DANIŞMANLIĞINIZI BULUNDUĞUNUZ YERDEN ALABİLİRSİNİZ Online Görüşme

Sağlık Göstergelerinin Yapay Zeka ile Takibi

İyileşeceğim, bireylerin sağlık hizmetlerine erişim şeklini değiştirmek, sağlık hizmetlerini kişiye özel hale getirmek için yola çıktı. Bu vizyon doğrultusunda ilk olarak kişilerin sağlık danışmanlığı almak için çağrı merkezleri ile görüşmesinin, yolda zaman kaybetmesinin, sıra beklemesinin önüne geçmek için Türkiye’nin en gelişmiş mobil sağlık hizmetleri uygulamasını geliştirdi.İyileşeceğim mobil uygulaması sayesinde acil müdahale gerektiren durumlardışındaki sağlık danışmanlığı gereksinimlerinizi, bulunduğunuz yerden alabilirsiniz. Yapmanız gereken sadece görüşmenizi gerçekleştirmek istediğinizdoktor, diyetisyen veya psikoloğu seçmek ve görüşmek istediğiniz gün ve saati belirlemek. Bulunduğunuz yerden, zahmetsizce.

İyileşeceğim, kullanıcılarına sağlık profilleri tanımlayarak kan basıncı, nabız, kan şekeri gibi önemli sağlık göstergelerini kayıt altına alma ve düzenli takip etme imkanı vermekte. Kullanıcılar tarafından girilen ölçüm verileri, İyileşeceğim’in yapay zeka uygulamaları tarafından sürekli olarak analiz edilerek, kullanıcıların sağlık verilerinde tespit edilen kritik değişimler veya olağan dışı ölçüm verileri ile ilgili kullanıcı ve İyileşeceğim platformunda o kullanıcıdan sorumlu doktoru bilgilendiriliyor. Bu sayede, günlük tempoda tespit edilmesi güç olabilen değişimler kolayca tespit edilebiliyor, erken teşhis ve tedavinin önü açılmış oluyor.

Ücretsiz Tıbbi İkinci Görüş Sunduğu online randevu ve görüşme hizmetine ek olarak İyileşeceğim,üyelerine her ay bir adet ücretsiz tıbbi ikinci görüş hizmetini ücretsiz olarak sunmakta. Apple AppStore ve Android PlayStore uygulama marketlerinden İyileşeceğim uygulamasını ücretsiz olarak indirerek, tıbbi ikinci görüş almak istedikleri rapor ve tetkiklerini uygulamaya yükleyen kullanıcılar, İyileşeceğim platformunda yer alan doktorlardan her ay bir adet tıbbi ikinci görüşü ücretsiz olarak talep edebiliyorlar.

Üyeler Kişisel Sağlık Dosyası ile Sağlık Verilerini Her Zaman Yanında Taşıyor İyileşeceğim üyeleri, gerçekleştirdikleri görüşmeler sonrasında ilgili doktor tarafından yazılan görüşme raporlarına, yükledikleri tüm tetkiklere, raporlara ve İyileşeceğim uygulamasından aldıkları tetkiklerin sonuçlarına, İyileşeceğim uygulamasından erişebiliyor. Bu sayede, İyileşeceğim üyelerinin bir sağlık kuruluşuna başvurmaları gerektiğinde veya farklı bir hekimle görüştüklerinde,tüm sağlık verileri yanlarında oluyor. Doğru, hızlı teşhis ve tedavi planlaması açısından son derece büyük önem taşıyan Kişisel Sağlık Dosyam hizmeti, İyileşeceğim üyelerine tamamen ücretsiz olarak sunuluyor.

iyilesecegim.com

14 PS / MART-NİSAN 2020



DOSYA: COVID-19

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca: ‘‘Mücadelemizde Ortak Payda İnsan Sağlığıdır.’’ Prof. Alpay Azap: ‘‘Salgınlar Gibi Olağan Üstü Durumlar, İnsanlık Açısından Bir Sınav Niteliğini Taşımaktadır.’’ Salgın Mücadelesinde Sağlık Kurumlarımız: Ankara Şehir Hastanesi Prof. Dr. Nesrin Çobanoglu: ‘‘Pandemi ve Etik’’ Bulaşıcı Hastalıkların Kontrolünde İlk Basamak: El Hijyeni Pandemi ve KORONAFOBİ Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği: ‘‘Karantina-İzolasyon-Sosyal Mesafe İnsanlık Olarak Bu Sorumlulukları Yerine Getirmemiz Ciddi Önem Taşıyor.’’ COVID-19’un “NADİR” yüzü Ssoyal Etkiler: Korona Günlerinde Yaşlılarımız Daha Hassas Gebelik ve Koronavirüs Türk Romatoloji Derneği: Salgının Romatizmal Hastalıklar üzerinde etkileri Türk Tıbbi Onkoloji Derneği: Kanser Hasta ve Hasta Yakınlarına Yönelik Öneriler 16 PS /MART-NİSAN 2020


COVID-19

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

12 Aralık 2019: Açıklanamayan ilk pnömoni olgusu 29 Aralık 2019: İnsandan insana geçişin düşük olarak tanımlanması 31 Aralık 2019: 7’si ağır 27 viral pnömoni olgusunun DSÖ’ye bildirimi 1 Ocak 2020: Wuhan Canlı Hayvan Pazarı’nın kapatılması 3 Ocak 2020: Hastalığın bulaşma kapasitesinin yüksek olarak tanımlanması 7 Ocak 2020: Etken olarak yeni bir koronavirus tipinin keşfedilmesi 10 Ocak 2020: Virusun tam dizilenmesi ve DSÖ tarafından COVID-19 olarak adlandırılması 13 Ocak 2020: Tayland’da ilk import olgu 30 Ocak 2020: DSÖ’nün COVID-19 salgınını halk sağlığı açısından acil durum olarak ilan etmesi ve hastalığın adını “COVID-19 Akut Solunumsal Hastalık (ARD)” olarak duyurdu 1 Şubat 2020: Filipinler’den Çin dışından ilk ölümün bildirilmesi 11 Mart 2020: Ülkemizde Yeni Koronavirüs (COVID-19) hastalığı ilk pozitif vaka saptanmıştır.

21 Nisan 2020 (*)

DÜNYA

T Ü R K İ YE

Toplam Vaka Sayısı: 2.472.259 Toplam Vefat Sayısı: 169.986 İyileşen Hasta Sayısı: 645.738

Toplam Vaka Sayısı: 95.591 Toplam Vefat Sayısı: 2.259 İyileşen Hasta Sayısı: 14.918

* Yayın hazırlığı tarihi itibariyle mevcut vaka sayılarıdır.

MART-NİSAN 2020 / PS 17


SAĞLIK BAKANLIĞI / COVID-19

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘ MÜCADELEMİZDE ORTAK PAYDA İNSAN SAĞLIĞIDIR ’’ Dünyada gelinen nokta artık olayın başlangıç günlerini unutturdu. Yaşadığımız günler örneğini bildiğimiz günler değil. Tüm dünya 1 Aralık 2019’dan öncesine dönme mücadelesi veriyor. Hiç kimse dünyanın neresinde olursa olsun bu hastalık yokmuş gibi yaşayamayacak. Artık her birimiz aynı hassasiyeti göstermek durumundayız. Dünya virüsün çıktığı günden öncesine dönemez, bizde 10 Mart öncesine dönemeyiz. İstesek te istemesek te farklı olacak. Bu tehlikeden uzak durmanın yolu hayat tarzımızda değişikliğe gitmek. Koronavirüs istinasız 81 ilimizde görüldükten sonra bu salgınla mücadelede yeni bir aşamaya geçtik. Artık 83 milyon insan olarak her birimiz virüsün tehditi altındayız. Hepimiz aynı hassasiyeti göstermek durumundayız. Dayanışma içinde olmalıyız. Bu mücadelede iki taraf var. Taraflardan biri her fırsatta yüksek bir yayılma kapasitesine sahip olan virüs, diğer tarafsa biziz. Hepimizi eşit derecede ilgilendiren, eşit derecede tehdit eden virüs karşı güç birliği içinde olmamız gerekiyor. Dayanışma içinde olarak iş birliği yapma zamanıdır. Mücadeleye yapılacak her katkının insan için yapıldığını unutmamalıyız. Hepimizin çabası herhangi birimiz içindir. Mücadelemizdeki ortak payda, insan sağlığıdır. Bakanlığımız baştan beri virüs ile mücadelenin ülkemizin seçkin insan kaynağının öncülüğünde yürütülmesi gerektiğine inandı. Gerekliliğini uygulamaya koydu. Dünya’da ilk ciddi tedbirlerin henüz alınmaya başlanmadığı dönemde örneği olmayan yapılanmalara gittik. Bunun ilk adımlarından biri Bilim Kurulu’nun kurulmasıydı. Tıp dünyasından 35 bilim insanının oluşturduğu bu kurul, bilimsel temelli yöntemli bir mücadele yürütmemize katkı verdi. Tavsiye kararları ulusal politikalara rehberlik etti. Bugün mücadelenin kapsamı genişlemiş durumda. Toplum olarak hastalığa karşı daha iyi organize olabilmemiz için farklı ihtiyaçlar ortaya çıktı. Toplumsal konularda alınacak tavsiye kararlarına yapılacak yönlendirmelere gerek duyuyoruz. Bu amaçla, Toplum Bilimleri Kurulu adını verdiğimiz, yeni bir kurul oluşturduk. Kurul süreçle ilgili öngörü çalışmaları yapacak, toplumsal öneriler getirecek toplum olarak aile, bireyler olarak nelerden kaçınmak gerektiğinin ötesinde hayatı kolaylaştıracak tavsiyelerde de bulunacak. Bu uygulama salgınla mücadelede dünyada bir ilktir. Salgının kaynağı olan koronovirüsün yayılım özellikleri hakkında tüm dünyada araştırmalar devam ediyor. Ülkemizde önemli bir bilgi birikimi oluşmuş durumdadır. Fakat konu bilim dünyası için yenidir. Bilgiler süre içinde değişime uğramaktadır. Çin’den gelen ilk veriler daha çok yaşlıları tutan bir hastalık gibi bir izlenim bırakmıştır.

18 PS /MART-NİSAN 2020


SAĞLIK BAKANLIĞI / COVID-19

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Şu anda her yaşta olağanüstü bir hızla bulaşabilen bir virüsle karşı karşıyayız. Baştaki bilgiler doğrultusunda dünyada ağırlıklı olarak 60 yaş üstü olarak tanımlanmıştır. Bugün ise risk grubunun tanımının kapsamı genişlemiştir. 65 yaş üstü ile birlikte kronik hastalığı olan herkes risk grubuna dahil edilmiştir. Genç hastaların da kaybına tanık oluyoruz. Yaş, bir güvence olarak algılanmamalıdır. Sağlıklı görünen belirti göstermeyen taşıyıcıların varlığı unutulmamalıdır. Bu risklere karşı çözüm izolasyondur. Sağlıklı tek yaşam tarzıdır. Test kapasitemizi arttırdık. Arttıkça doğal olarak pozitif vaka sayımız artacaktır. Tespit ettiğimiz her vakanın temas zincirini geriye doğru tarıyor, zincirde pozitif olan diğer vakaları saptamaya çalışıyoruz. Pozitif vakalarda test sayısı arasındaki artış ilişkisi tarama çalışmasındaki başarıdan kaynaklanmaktadır. Hastalığın seyrinde akciğer tutulumu, solunum yetmezliği en dikkat çeken tablolardan. Bu hastalarımıza olabildiğince erkenden tedavi uyguluyoruz. Eğer ilerleyişi durduramazsak, tedaviye yoğun bakım şartlarında devam ediyoruz. Son günlerde hastalarımızda akciğer enfeksiyonuna geçiş oranında azalma sağladık. İlaç tedavisine erken başlamamızın bunda büyük rolü olduğunu düşünüyoruz. Biz ilk bulgularımıza dayanarak dünyanın bu konuda refleksini beklemeksizin ilacı erkenden temin ettik ve hastalarımıza ücretsiz olarak ulaştırmayı başladık. Birçok ülke aynı ilacı temin etmek için uğraş vermektedir. Sağlık çalışanlarımız tanı alan hastalarımızı, yoğun bakımda olan hastalarımızı sağlıklarına kavuşturmak için tüm fedakarlıklarını ortaya koyuyor. Örneği olmayan bu çalışma, sonuçlara olumlu yansıyor. Hasta sayımıza göre kayıplarımız sınırlı seyrediyor. İlaç tedavisine erkenden yoğun bir şekilde başlamamızın sonuçlarını görüyoruz. Bunu başarılı kılan, her hastamıza sahip çıkan gerektiğinde evde gerektiğinde hastanede uygun şartlarda tedavi ve takibi gerçekleştirme imkânı sunan sağlık sistemimizdir. Sağlık sistemimizin gücü hepimize güven verecek düzeydedir. Bakanlığımız desteği ile farklı tedavilerin gelişmesi üzerinde çalışmalar devam etmektedir. Kök hücre tedavisi, plazma tedavisi gibi yöntemlerde bakanlık olarak bu çalışmalara öncülük ediyoruz. Bakanlığımız bilim adamlarımızca yürütülen aşı çalışmalarına da öncülük etmektedir. Araştırmaların başarılı ile sonuçlanması için umudumuz, inancımız var. Fakat uygulama şu an cevap verecek hızda gerçekleşmeyecektir. Hastalığa karşı elimizde mevcut olan en büyük güç izolasyondur. Hastalarımıza ve temaslılarına taviz vermemiz mümkün değildir. Bu yüzden evde takip edilmesi gereken hastalarımızı dijital yöntemle takip edeceğiz. Hastalıkla mücadelede evde tecrit ve takip ilk ve ön adımdır. Gerektiğinde ihtiyaç duyan her hastaya hastanede tedavi, ihtiyaç duyan her hastaya yoğun bakım hizmeti ve solunum desteği verecek alt yapımız, yeterli sağlık çalışanımız var. Bütün kaynaklar seferber edilmektedir.Geldiğimiz noktada bunu kontrol altına almak durumundayız.1milyon100 bini aşkın sağlık çalışanı adına sizden istediğim; temastan kaçının, sosyal mesafeyi koruyun, izolasyon kuralını uygulayın. Bugünler geçicidir. Bugün ödevimizi ne kadar iyi yaparsak yarın bununla o kadar övüneceğiz. Başaracağız, bundan şüphe duymuyorum. Bu bir halk sağlığı savaşıdır. Hedefimiz bu savaştan en az can kaybıyla çıkmak, virüsü erken kontrol altına almaktır. Bu savaşta virüse bu gücü tanımayalım. Sizleri bu savaşın kahramanları olmaya davet ediyorum. Bunu kendinizi izole ederek, koruyarak yapacaksınız. Hedefimiz, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısını azaltmak. Sayılarımız artıyor ama vakalarımız içerisinde ölüm oranımız birçok ülkeden aşağıda olduğumuzu ve bu oranı daha aşağıya düşürme gayreti içerisinde olduğumuzu bilmenizi isterim. Şunu unutmayalım; İnsanlık nice büyük tehlikelerin hakkından geldi. Burada da başarıya ulaşacağız. Derdimiz en az hasarla süreci geçirmek. Hep birlikte bu hasarı indirmiş oluruz. Sağlık çalışanlarımıza, bilim kurulumuza güvenelim. Hastalığın yayılmasını ve can kayıplarını önlemenin yolu tedbirdir. Önemli olan hareketliliği azaltmak, zorunlu olmadıkça evden çıkmamak. Kendimizi izole edelim, virüse fırsat tanımayalım. Salgına karşı kazandığımız başarıyı üç faktör sağlamıştır. Bu faktörlerin ilki tedbirlere uyum gösteren 83 milyondur. Hayatınızı salgın hastalığın zorunluğu kıldığı şartlara göre tanzim ettiniz. Eğer tedbirlere uyulmasaydı, sokağa çıkma kısıtı ihlal edilseydi, gençlerimiz ve büyüklerimiz evde kalmayı görev bilmeseydi, kısıt olmayan günlerde dışarı çıkma isteğine direnmeseydi bugünkü başarıyı ve iyimserliği yakalayamazdık. Size minnettarım. İkincisi filyasyon yönteminin başarı ile uygulanmasıdır. Filyasyonla her vakanın temasları bulunup gözetim altına alınmış hastalığın kişiden kişiye yayılması önlenmiştir.Üçüncüsü de tedaviye erken başlamamız, ilaç kullanımında, yoğun bakımda farklılıkları ortaya koymamızdır. Başta hekimlerimiz olmak üzere bu mücadelede gönlünü canla başla ortaya koyan bütün sağlık çalışanlarımıza bir kez daha teşekkür ederim. Dr. Fahrettin Koca T.C. Sağlık Bakanı

MART-NİSAN 2020 / PS 19


DOSYA / COVID-19

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

DÜNYANIN YENİ KORKUSU 2019-nCoV İnsan koronavirusları ilk kez 1960’larda tanımlanmıştır. Bugün insanda infeksiyon etkeni olduğu bilinen yedi koronavirus bulunmaktadır. Bunlardan 229E (Alfa koronavirus), NL63 (Alfa koronavirus), OC43 (Beta koronavirus) ve HKU1 (Beta koronavirus) insanda en sık infeksiyon etkeni olan koronaviruslar olup üst ve alt solunum yollarını etkilemektedirler. Diğer üç insan koronavirusu ise yakın geçmişte tanımlanmıştır: . SARS-CoV: 2002 yılında Çin’de tanımlanmıştır. Ciddi akut solunum yolları sendromuna (SARS) neden olmaktadır. 2002 ve 2003 yıllarında dünya genelinde salgın yaparak ve 774 kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. . MERS-CoV: 2012 yılında Suudi Arabistan’da ortaya çıkmış ve bugüne dek birçok ülkede görülmüştür. Orta Doğu solunum yolları sendromu virüsü (MERS) olarak isimlendirilmiştir. . 2019 yılı aralık ayında Çin’in Hubei eyaletine bağlı Wuhan şehrinde insanlarda pnömoni salgını yapan yeni bir koronavirus (2019-nCoV) tanımlanmıştır. Yapılan araştırmalar sonucunda etkenin bilinen viruslardan farklı olduğu sonucuna varılmıştır. Virusun genom yapısının Çin sağlık otoritelerince hızlı bir biçimde tanımlanmış olması vakaların tespitine olanak sağlamıştır.

20 PS /MART-NİSAN 2020


DOSYA / COVID-19

‘‘ SALGINLAR GİBİ OLAĞANÜSTÜ DURUMLAR, İNSANLIK AÇISINDAN BİR SINAV NİTELİĞİNİ TAŞIMAKTADIR. BU İNSANLIK SINAVINDA AKLIN, BİLİMİN, VİCDANIN GALİP GELMESİ, HERKESİN AKIL VE BİLİMİN IŞIĞINDA SAĞ DUYU İLE DAVRANMASI SAYESİNDE OLACAKTIR.’’

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Prof. Alpay Azap Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalaıkları Derneği (KLİMİK) Başkanı

Tüm dünyaya yayılan ‘Yeni Koronavirüs’un seyri nasıl olacak? Nasıl korunacağız? Aşı çalışmaları ne zaman sonuç verecek ve salgını tam kontrol altına almak mümkün olacak mı? Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Başkanı Prof.Dr. Alpay Azap COVID19 salgını ile ilgili genel bilgilerle birlikte, merak edilen soruları yanıtladı. Koronavirüsler insanlar arasında hastalık yapabilen, bazı hayvan türlerinde (kedi, deve, yarasa) tespit edilebilen geniş bir virüs ailesi. Hayvanlar arasında dolaşan koronavirüsler zaman içinde değişim göstererek insana bulaşma yeteneği kazanabiliyor ve böylelikle insanlarda da görülmeye başlıyor. Ancak bu virüslerin insanlar açısından tehdit oluşturması, insandan insana bulaşma yeteneği kazanmalarından sonra söz konusu oluyor. Yeni koronavirüs de yarasalardan köken alan, bir ara konaktan (zırhlı karıncayiyen olabilir) insana bulaşan ve sonrasında insandan insana bulaşma yeteneği kazanmış bir virüs.

likle vaka sayısı 100 civarına ulaştığında ki biz buna kritik eşik diyoruz ,fark edilebiliyor. CoVid-19 halka halka giderek genişleyen bir dinamiğe sahip bir virüs. Bir kişi hastalandıktan sonra 3-4 gün içinde çevresindeki 5 kişiye bulaştırıyor, hastalandırıyor. Her beş kişi de 3-4 gün içerisinde 5’er kişiyi hastalandırıyor ve sayı 25’e ulaşıyor. Ve bu 25 kişi 5’er kişiye bulaştırarak sayı 125’i buluyor. Enfekte kişi sayısı böylece katlanarak 15 gün içinde 625’e ulaşabiliyor. Bizde de bu şekilde artış görüldü. Bu beklemediğimiz bir şey değil. Bizden önceki ülkelerde yaşanan süreci yaşıyoruz.

Yeni Koronavirüs (2019-nCoV) ilk defa 29 Aralık 2019’da Çin’in Wuhan şehrindeki deniz ürünleri ve canlı hayvan satan bir pazar yerinde çalışan 4 kişide ve aynı günlerde bu pazar yerini ziyaret eden çok sayıda kişide akciğer enfeksiyonu bulgularının tespit edilmesi ile ortaya çıktı. Hastalardan alınan örneklerin incelenmesi sonucunda 7 Ocak’ta SARS (2002) ve MERS (2012) gibi koronavirüs ailesinden olduğu anlaşıldı. 2019-nCoV adı verilen yeni koronavirüsün genomunun SARS koronavirüsü ile yüzde 70 benzerlik gösterdiği bildirildi. Wuhan’la sınırlı kalmayan virüs dünyaya yayıldı. Ülkemizde de ilk resmi vaka 11 Mart tarihinde açıklandı ve ardından yayılmaya devam etti.

Burada yapılması gereken; olabildiğince bu halkaların genişlemesinin önüne geçmek, erken evrede hastalığı ve hastaları yakalamak. Hafif geçiren hastalar da var. Bunların bir kısmına tedavi de vermeyeceğiz belki ama o hastalarla temas etmiş kişilere ulaşmak, o kişileri toplumdan ayırarak dağılan halkaları kırmak açısından önemli. Bu sebeple de daha fazla test yapacağız. Bunları yaparken de sağlık kapasitemizi çok iyi kullanmamız lazım. Vaka sayılarının artış hızına göre her bir yatağa, özellikle yoğun bakım yataklarına ihtiyacımız olabilir. Bu nedenle, tüm sürecin tek bir elden doğru bir şekilde koordine edilmesi gerekir..

‘‘TOPLUMDA YAYILMASI KAÇINILMAZDI!’’

Toplum olarak ne kadar etkileneceğiz. Bu konuda öngörüleriniz nedir?

Bir çok ülke hatta dünya ciddi anlamda etkilenirken ülkemize virüs oldukça geç girdi. Bu durum aslında bir avantaj olarak görüldü. Bugün 19 Nisan itibariyle de yaklaşık 86.bin vaka sayısına ulaştı. Bulaş nasıl yayılıyor ve süreci kısaca özetlermisiniz? Virüs ülkeye girdiğinden itibaren hızlı bir şekilde yayılmaya başlıyor. İlk baştaki yayılımı fark etmek çok kolay olmuyor. Genel-

Bilimsel hesaplara göre 1 yıl içinde dünya nüfusunun %50’si bu virüsle karşılaşacak. Ülkemizde ise bunu belirleyecek olan bizim toplumsal davranışımız. Sağlık otoriteleri, resmi kurumlar, yerel yönetimler, sağlık çalışanları, hastaneler hangi önlemi alırsa alsın, vatandaşlar eğer bu kurallara uymazlarsa, önlemlerin ne anlama geldiğini düşünerek MART-NİSAN 2020 / PS 21


DOSYA / COVID-19

hareket etmezlerse bu rakam hem daha yüksek olabilir hem de daha kısa süre içinde daha çok kişi hastalanabilir. Sosyal veya fiziki mesafenin önemi sürekli vurgulanıyor, hatırlatılıyor. Bu salgının kırılmasının hijyen kuralları ile birlikte ancak bu şekilde sağlanabileceği söyleniyor. Kurallara uyum, sizce olması gereken şekilde mi veya önlemler yeterli mi? Daha radikal kararlar alınmalı mı? Belli bir oran ve kesimde kurallara uyum evet sağlanıyor gibi görülüyor ancak, ne yazık ki bazı vatandaşlarımız salgını yeterince ciddiye almıyor. Bu kadar uyarılara rağmen hayrete düşüren görüntülere de rastlıyoruz. Oysa kalabalık ortamlarda iki kişi yan yana bile gelmeyin diyoruz. Bu şekilde giderse daha ciddi kararlar almak zorunda kalınacak ki pandemilerde bu tür önlemleri almak çok kritiktir, zor kararlardır. Her aldığınız izolasyon ve karantina kararlarının olumsuz sonuçları da olabilir. Ayrıca; pandemilerde ilk başta alınan radikal tedbirler bazen çok eleştirilir, abartılı bulunabilir. Daha sonra neden geç ve yetersiz önlem alındığı gibi eleştirilerde de bulunulabilir. Bu yüzden alınan kararları çok yönlü düşünmek lazım. Biz sağlık ve bilim açısından öneride bulunabiliriz. Bilim danışma kurulu olarak pandemiyi çok yönlü takip ediyor ve teknik konularda önerilerimizi Bakanlığa sunuyoruz. Ekonomik, politik konular bizim dışımızda. Sosyal, ekonomik ve politik karar mercileri toplum ve ülke şartlarına uygun salgın yönetimini planlayabilirler. İlk güne dönersek pandemiye nasıl hazırlandık? Gelecekte olası bir artışta veya yeni bir dalgada sağlık hizmetlerinde sorun yaşanabilir mi? Türkiye sağlık alt yapısı oldukça güçlü olan bir ülke. Dünyada diğer ülkelerin pek çoğundan önce, Sağlık Bakanlığı farklı disiplinlerden uzmanlarla pandemi bilim kurulunu oluşturdu. Hastanelere yönelik planlar yapıldı. Hazırlıklarımızı haftalar öncesinden yaptık. Servisler buna göre hazırlandı. Sağlık personeli gerek toplantılarla gerek kılavuzlarla bilgilendirildi, güncel olarak da bilgilendirilmeye devam ediyor. Yoğun bakım yatak sayımız yüksek. Bu hizmetlerde sorun olmayacağını biliyoruz, hazırız. Ancak hasta sayısı birdenbire ve çok hızla artarsa dünyanın hiçbir ülkesinde sağlık alt yapısı bununla baş edemez. İtalya,

22 PS /MART-NİSAN 2020

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bu örneği gördük. Yavaş bir artış olursa ve salgını zamana yayabilirsek, olası bir artışta hastaların sağlık hizmetine ulaşmaları, sağlık çalışanlarının da daha rahat hizmet vermesi sağlanmış olacaktır. Bu şekilde de olabildiğince en az hasarla atlatabiliriz. Ülkemizde şimdilik malzeme sorunu yok ama kurallara sıkı uymak gerekiyor. 1 ay’da gelecek hasta 1 günde gelecek olursa olağanüstü çalışmamız gerekecek. En başta sağlık çalışanları arasında riskin büyüyeceğini biliyoruz. Bu nedenle de koruyucu önlemlere en üst düzeyde uymak gerekiyor. Bu süreçte hasta takipleri nasıl yapıldı? Bugün itibariyle oluşturduğumuz algoritmaya göre hastaları büyük oranda hastanede takip ediyoruz. Genel durumları iyi olsa bile, pozitif hastaların evde tedavi süreçlerinde bizim önerilerimize uymayıp rutin sosyal yaşamlarını aynen devam ettirebilecekleri düşüncesiyle gözlemde tutuyoruz. Bir hafta hafif seyrettikten sonra, solunum sıkıntısı başlayıp hastalık ilerleyebiliyor. Diğer taraftan yüzde 80 hafif seyredenler, doktora da başvurmayabiliyor bunlardan haberimiz yok. Ayrıca toplum taraması gibi test yapma şansımız yok. Hafif seyredenler iyileşmiş bile olabilir. Vakaların dörtte biri hastanelere gelip, tanı alıyor. Dışarıda hafif seyredenler iyileşmiş bile olabilir.. ‘‘ ENFEKSİYON KONTROLÜNÜN EN TEMEL KURALI EL HİJYENİ’’ Risk ne zaman hangi durumlarda artıyor? Maske ve eldiven konusu çok konuşuldu ve halen de sık sorulan sorulardan biri. Uzmanlar arasında da farklı görüşler var. Sizin görüşünüzü biliyoruz ancak son gelişmelerle önerinizde değişiklik var mı? Sıklıkla söylediğimiz tüm koruma tedbirlerinde çok değişiklik yok. Örneğin; sokağa gerekmiyorsa çıkmama, sık el yıkama, gereksiz eldiven kullanmama, bağışıklık sistemini güçlü tutma. Önemli olan konulardan biri, insanlarla fiziki mesafeyi korumak,1-2 metre ya da 5-6 adımdan fazla yaklaşmamak. Virüs eşyalarda ve diğer cansız yüzeylerde birkaç saat (24 saatten kısa süre) canlı kalıyor. Ancak bu tehlikeden korunmak için eldiven kullanımını ise kesinlikle önermiyoruz. Eldiven tam tersine zararlı bir uygulama. Çünkü eldiven el temizliğini engelliyor. Elinizde eldiven varken su-sabunla yıkayamazsınız, el antiseptiğiyle temizleyemezsiniz. Eldivenle dokunduğunuz bir yüzeyden aldığınız virüsleri bundan sonra dokun-

duğunuz her yere yayarsınız. Böylece virüsün etrafa iyice yayılmasına neden olursunuz. Üstelik eldivenlerin üzerinde mikroskobik çatlaklar vardır. Virüsler bu çatlaklardan girerek elinize ulaşır. Dolayısıyla eldiveni çıkarır çıkarmaz ellerinizi temizlemeniz gerekir. Sonuç: Eldiven el temizliğinin yerini kesinlikle tutmaz ve sağlık ortamı dışında kullanılmamalıdır. Bu virüs ellerden vücudumuza girmiyor, elimize gözümüze, burnumuza ve ağzımıza dokunmamızla geçiyor. Bu alışkanlığımızı azaltmaya çalışmalıyız. Dokunduğumuz her yüzeyden, her nesneden ellere bakteriler, virüsler, mantarlar bulaşıyor ve elimizi yıkayana kadar bunlar saatlerce canlı kalabiliyor. Saatte yaklaşık 25 kez elimizi ağzımıza, burnumuza, gözümüze götürdüğümüzden hastalıkların geçişinde eller çok önemli bir araç görevi görmektedir. El yıkamak ayrıca antibiyotiklere karşı direnci olan ve tedavisi zor olan mikroplardan korunmamızı da sağlayabilir. Maske konusundaki önerimiz de aslında değişmedi. Hastalık belirtisi olan kişilerin diğer insanları ve çevreyi virüslü parçacıklarla kirletmemeleri için maske takmaları önerilir. Ancak yeni öğrendiğimiz bir şey var ki o da enfekte olan kişilerin %20-30 kadarı hiç belirti göstermiyor veya çok az belirti gösteriyor. O yüzden bu belirtisiz kişilerden de çevreye bulaşı önlemek için sosyal mesafenin korunamadığı her ortamda maske takılmalı diyoruz. Bu amaçla takılacak maskeler kalın pamuklu kumaştan evre yapılmış maskeler olabilir. Ağzı ve burnu kapatacak şekilde takılması yeterlidir. Virüs havada kalıyor mu?Merak edilen bir başka soru.Ne dersiniz? Virüsün her gün farklı bir özelliği ortaya çıkıyor. Bugünkü bilgilerimizle bu virüs 1-2 metre içinde yere çöküyor, bir daha da havalanmıyor. Virüsün 3 saat havada asılı kalması ancak yoğun bakım hastalarında, solunum cihazında olan hastalarda çok küçük aeresol dediğimiz solunum parçacıkları sayesinde oluyor. Bu normal hayatta oluşmaz. Yoğun bakım dışındaki servislerde takip ettiğimiz hastalarda da oluşmaz. Virüs ancak solunum cihazına bağlanmış kişilerde, bronskopi gibi incelemelerde aerosol şeklinde yayılabilir. Havada asılı kalan onlardır. Biz bunu biliyoruz. Bu nedenle de sadece yoğun bakım çalışanlarında özel maske kullanıyoruz. Aerosolden koruyan özel maskeler sadece bunun için lazım. Virüs denildiği gibi hava da asılı kalmaz. En fazla 2 metre içerisinde yere çöktüğü için bu mesafede kimseye yaklaşmazsanız virüs havadan gelip sizin ağız, göz, burun mukozasından vücudunuza girmez. Bu yüzden mesafe önemli diyoruz.


DOSYA / COVID-19

Virüsü kapan, sağlığına kavuşanlar bağışık diyebilirmiyiz veya tekrar hastalanır mı? Şu anki bilgilerimize göre hastalık bağışıklık sağlıyor ancak, ömür boyu devam etmiyor. Örneğin; kızamık, suçiçeği gibi diğer bazı hastalıklarda bir kere geçiren bir daha geçirmez durumunun bu virüste geçerli olmadığını düşünüyoruz. Bu çok yeni bir virüs ve yeni tanıyoruz. Bu nedenle bağışıklık süresinin ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Sadece bu salgın döneminde bir daha hastalanmazlar diyebiliyoruz. Enfeksiyon hastalıklarının iki temel kuralı şudur: Hastalanabilmeniz için vücudunuza girmesi gereken mikrop sayısı önemlidir. Belli bir sayının altında sizi hastalandıramaz. İkincisi de süre. Ne süreyle dokunduğunuz. Mikroplar, virüsler kirli elimizi, ağız ve yüze getirdiğimiz zaman bulaşıyor. Giysilerin virüs bulaşında rolü olduğu gösterilememiştir. Çok titizlenenler kirlendiğini düşündükleri giysileri 60 derecede yıkayabilirler. Yıkayamadıklarını açık havada bırakabilirler. Ayakkabılardan ortama oradan da insana virüs geçişi gösterilmemiştir. Elinize geçen her virüs de sizi hasta etmiyor. Belli bir sayıda elinize oradan da yüzünüze bulaşması lazım. Tedbirli olmalı ancak takıntılı olmamalıyız. . Son verilerle vaka sayılarımızın artması diğer taraftan da vefat sayımız diğer ülke verilerine göre çok yüksek olmaması neyi ifade ediyor? Test sayısının artması ile vaka artması doğal. Ancak vaka artış hızımız yavaşladı. Salgın eğrisi sağa doğru yatmaya başladı. Yapılan testlere göre vaka görülme sayısı ortaya çıkmaya başladı. Temaslı olup ancak virüs taşımayan kişilere de yapıldığından test sayısı yüksek olup, negatif sonuç alabiliyorsunuz. Bizden önceki ülkelerden edindiğimiz bilgilere göre salgın tepe noktaya 6-8 haftada ulaşıyor. Türkiye’de ilk vaka 11 Mart’ ta çıkmış olarak görülüyorsa da, biraz daha öncesinden hesaplarsak tepe noktasını nisan ayı sonu gibi düşünebiliriz. Sağlık hizmet sunumumuzda şu an için en azından bilinen ciddi bir sorun yok. Tedavi uygulamaları ve başarı oranlarımız nasıl? Sağlık sistemimiz birçok ülkeye göre oldukça iyi. En başından hazırlıklı olmamız, sağlık çalışanlarımızın sayısı, tecrübe ve birikimleri, yoğun bakım yatak sayımız yeterli olduğundan, hastalarımız iyi bir sağlık bakımı alabiliyorlar. En önemlisi de bu. Elimizde kullandığımız ilaçlar

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ve tedavi yöntemleri var. Ancak en etkili yöntem diyebileceğim onaylanmış bir tedavi henüz yok. Tartışılan ve fayda zarar göz önüne alınarak uygulanan tedavilerle hastalık yönetilmeye çalışılıyor. Destek tedavisi dediğimiz hastalara bakım hizmetleri oksijenasyonun sağlanması, bozulan organ fonksiyonlarının düzeltilmesi gibi en iyi şekilde verdiğimizden kayıp oranlarımız birçok ülkeye göre oldukça düşük. Yoğun bakım sayılarımız ve entübe hastalarımızda da şu an için çok yükseliş yok. Bu hastalık için uygulanabilecek tüm ilaçlar elimizde mevcut. Bu nedenle yoğun bakıma girmeden hastaları tedavi etme şansımız da olabiliyor. Hayat kurtaran ilaçlardan ne kadar uzaktayız? Kök hücre, plazma tedavide ne kadar etkin kullanılıyor ve aşı çalışmaları ile ilgili gelinen son durum nedir? Bugün için koronavirüslere tam etkili olduğu gösterilmiş ilaç yok. Hastalara şikayetlerini azaltacak ve varsa bozulan organ fonksiyonlarını destekleyecek tedaviler verilmektedir. Bu nedenle korunmada şimdilik en etkili yöntem virüsle yani hasta kişilerle temas etmekten kaçınmaktır. Bahar mevsimine giriyoruz, mevsim değişikliğinden etkileneceğiz. Bu nedenle sadece 2019-nCoV’tan değil, diğer tüm solunum virüslerinden korunmak için hijyen kurallarına dikkat etmeye devam edeceğiz. Kök hücre, plazma tedavilerinde ön çalışmalar, doğru hastalara uygulandığında bir miktar katkı sağladığını gösteriyor. Zaten elimizde çok etkili ilaçlar yok. Ön çalışmalarda nispeten etkili olduğu gözlenen ve yan etkisi çok az olan yöntemleri, uygun olan hastalara uygulamak durumundayız. Her yeni gün bu virüs hakkında yeni şeyler öğreniyoruz. Önemli olan şu aşamada bu tedavileri ‘Mucize tedaviler’ olarak değerlendirmemek, yoksa başarısız oldukları durumda hayal kırıklığı yaşamak kaçınılmaz olacak. Dünyada çok sayıda aşı çalışması var. Ülkemizde de var. Ancak henüz erken. Dünya Sağlık Örgütü 80 ülkeden aşı üzerinde çalışan grupları bir araya getirdi. Alt yapı ve bilgi paylaşımlarını sağladı. Öncelikle insanların belli bir oranının bu hastalığa karşı bağışıklığının olması gerekiyor. Bu da aşı ile olur. Biz henüz koronavirüsle insan bağışıklık sistemi arasındaki etkileşimi tam olarak çözebilmiş değiliz. Şu aşamada insan çalışmasına kadar gelen çok sayıda çalışma var ancak, vücudumuz bu virüsü nasıl tanıyor, hücreler bu virüsle nasıl baş etmeyi öğreniyor ve bu ne kadar devam ediyor gibi birçok şey bilinmiyor. Gerekli koruyucu antikor üretilecek mi, koruma sü-

resi ne kadar olacak gibi sorular henüz yanıt bulmadı. Belki aşı ve tedavide ilk etapta istenilen başarı olmayacak ama, çalışmalar devam edecek. Bu nedenle 9-12 aydan önce topluma uygulanabilecek etkili bir aşının gelişeceğini beklemiyoruz. Umarım yanılırız. Tam normale dönmemiz için de aşının bulunması lazım. Kesin çözüm bu. Diğer taraftan ilaç tedavileri de önemli. Hastalar ağırlaşmadan yan etkisi olmayan, kolay bulunan ilaçlar elimizde olursa korkmayız. Toplumda hastalığı geçirip bağışıklık kazanacak kişilerin oranı da önemli. Bunun içinde serumda antikor arama çalışmaları yapılmalı, yani antikor testleri. Eski normalimize ya da yeni normalimize kademeli de olsa, ne zaman dönebileceğiz? Bu gelişmeler ışığında alınan önlemlerin kademeli olarak haftalar aylar içinde azaltılacağını düşünüyorum. Ancak bireysel önlemlere çok uzun bir süre devam edecek, edilmeli de. İller bazında pandeminin daha sağlıklı yürütülmesi için halk sağlığı uzmanlarının ve il pandemi kurulundan gelecek bilgiler doğrultusunda devam edecektir. Son olarak vermek istediğiniz bir mesajınız var mı? Dünyamız ve ülkemiz çok önemli günlerden geçiyor. COVID19 pandemisi insanoğlunun son yüzyılda yaşamakta olduğu en önemli sağlık sorunu haline geldi. Ülke olarak vaka sayılarının arttığı bir dönemden geçiyoruz. Vaka sayılarının kaça kadar çıkacağını, ne kadar süre ile devam edeceğini bilemediğimiz bu salgında, biz infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanları olarak önemli ve zor bir konumda yer alıyoruz. Salgınlar gibi olağanüstü durumlar, insanlık açısından bir sınav niteliğini taşımaktadır. Bu insanlık sınavında aklın, bilimin, vicdanın galip gelmesi, herkesin akıl ve bilimin ışığında sağ duyu ile davranması sayesinde olacaktır. Klimik Derneği Yönetim Kurulu olarak tüm sağlık çalışanlarının büyük bir enerji ve fedakarlıkla zaman zaman sağlığını da tehlikeye atarak, gece gündüz hastaların sağlığı için büyük gayret gösterdiklerini biliyoruz. Karamsarlık ve telaşın hâkim olduğu bu günlerde infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanları olarak her branştan sağlık çalışanlarımıza umut olmaya çalışıyoruz. Bu zorlu süreçte olağanüstü çabaları ve dayanışmaları adına başta üyelerimize ve tüm sağlık çalışanlarına en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

MART-NİSAN 2020 / PS 23


COVID-19 SAĞLIK KURUMLARI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

COVID-19 MÜCADELESİNDE SAĞLIK KURUMLARIMIZ, SAĞLIK ÇALIŞANLARIMIZ ALINAN ÖNLEMLER, TEŞHİS VE TEDAVİ SÜREÇLERİ DÜNYAYA ÖRNEK OLUYOR

Fotoğraflar: Aytuğ Can Sencar

Yeni kornavirüs’ün ülkemizde görülmesi ile birlikte Sağlık Bakanlığı bünyesinde Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Göğüs Hastalıkları, İç Hastalıkları uzmanı hekimlerden en az ikisinin bulunduğu ve 3. seviye erişkin yoğun bakım yatağı bulunan hastanelerin Pandemi Hastanesi olarak kabul edildiği bir genelge ile duyurulmuş, bu şartlara uyan vakıf hastaneleri ve özel hastaneler de pandemi hastanesi ilan edilmişti. Ankara Şehir Hastanesi bu kurumlardan biri. Sağlık kampüsü şeklinde inşa edilen dünya sıralamasında üçüncü gelen 16 bin kişinin çalıştığı Ankara Şehir Hastanesi’nin toplam yatak sayısı 3.811. Hastanede 526’sı erişkin olmak üzere 723 yoğun bakım yatağı bulunuyor. 7.400 metrekare alan üzerine kurulu laboratuvarlarda ve 17.500 metrekare alan üzerine kurulu görüntüleme hizmetleri alanlarında aynı anda yüzlerce tıbbi test ve görüntüleme işlemi yapılabilecek kapsitesi ile hastalara hizmet veriyor. Modern teknolojilerle donatılan Ankara Şehir Hastanesi Bilkent acil servisine gelen tüm hastalar termal kameralarla taranıyor. Triyaj alanında Covid şüphesi olan ve olmayan kişiler hemen birbirinden ayrılıyor. Farklı alanlara yönlendiriliyor. Muayene edilen hastaların gerekirse akciğer tomografisi gibi diğer tetkikleri yapılıyor. Biyolojik numune alma kabinlerinde PCR testi için numune alınıyor. Şüpheli olan ve takibi gereken hastalar ile hastaneye yatışı yapılan hastalara, bulaş riskini belirtmek için sarı bileklik takılıyor. Ankara Şehir Hastanesi’nde CoVid-19 şüphesiyle gelen hastaların teşhis prosedürü ve tanı alan hastalara uygulanan tedavi hizmeti Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşıldı. Pandemiye karşı mücadele veren sağlık çalışanlarının, acil servisten yoğun bakıma kadar sürecini Doç. Dr. Afşin Emre Kayıpmaz, Doç. Dr. Gülhan Kurtoğlu Çelik ve Op. Dr. Aziz Ahmet Surel anlattı. 24 PS / MART-NİSAN 2020


COVID-19 SAĞLIK KURUMLARI

‘‘ Dünyanın En Büyük Acil Servislerinden Biriyiz’’

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘16 bin kişilik bir aileyiz ve burada vatandaşlarımız için sağlık hizmeti üretiyoruz. ‘‘

Doç. Dr. Afşin Emre Kayıpmaz Ankara Şehir Hastanesi Acil Tıp Kliniği Eğitim Op. Dr. Aziz Ahmet Surel, Görevlisi-Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Ankara Şehir Hastanesi Koordinatör Başhekimi Kurulu Üyesi. “Acil servisimiz şu anda ülkemizin hatta dünyanın sayılı acil servislerindendir. Fiziksel kapasite anlamında hatta dünyanın en büyük acil servislerinden olduğunu söyleyebilirim. Yaklaşık 40 bin m2’lik bir kapalı alanda hizmet vermekteyiz. Bu alanlarda kritik hastalara bakabildiğimiz, negatif basınç dediğimiz sistemle donatılmış odalarımız ve alanlarımız mevcut. Bunun yanı sıra durumu daha stabil hastaları izlediğimiz gözlem odalarımız mevcut. Kendi bünyemiz içerisinde yani acil servis içerisinde 2 adet tomografi, 1 adet MR cihazımız mevcut. Ayrıca bizim acil radyoloji ünitemiz mevcut. 7/24 kritik hastaların acil ultrasonografik taramasını yapacak cihazlar ve deneyimli personelimiz mevcut. Profesör doktorlar, doçent doktorlar, doktor öğretim üyeleri de 24 saat yani sabaha kadar burada nöbet tutacak şekilde bir vardiyada çalışıyorlar. Bu anlamda da günlük uzman ve öğretim üyesi, nöbet tutan sağlık personeli sayısı anlamında Türkiye’de öncü bir yerde olduğumuzu söyleyebilirim.”

“Hastanemizde özellikle Covid pozitif hastalarımızı izole ettiğimiz bu tip hastalarımıza baktığımız yoğun bakımlarımız gibi tamamen negatif basınçlı sistem söz konusu. Yani her hastanın solunum ile sahaya bıraktığı partiküller, o odadaki negatif basınç emici uçlar tarafından emiliyor ve bu personelimizin yoğun olarak çalıştığı merkez alanlarına da çok kuvvetli yüzde yüz temiz hava sahalara basılıyor. Böylelikle hem sahada çalışan sağlık personelimizi koruyoruz, hem de bir hastadan diğerine bulaş olmasının da önüne geçiyoruz. Bu bizim Covid hastasını yatırdığımız bütün yoğun bakımlarımızda standart özellik olarak şu anda kullanılıyor.

Ankara Şehir Hastanesi olarak standartta 723 yoğun bakımımız var. Bunun 526’sı erişkin hastalar için olan yoğun bakımlar. Şu anda da bunun 224 tanesini, Ortopedi Hastanesi’nde 144, Genel Hastanemizde de 80 tanesini sadece bu hastalarımıza ayırdık. Ve ihtiyaç ol‘‘Örnekler negatif basınçlı özel dukça daha da bunu artıracak durumkabinlerde alınıyor’’ dayız. Yani bizim 700 standart yoğun bakım yatağımız var ama, olağanüstü Doç. Dr. Gülhan Kurtoğlu Çelik bir durumda yoğun bakım ihtiyacı oldu“Ön triyajda Covid düşünülen hastalar ön- ğunda onu 2000’e çıkaracak kapasiteye celikle poliklinik alanına geliyor, poliklinikte de sahibiz. değerlendirilmeleri yapılıyor, vital bulguları bakılıyor. Tetkikler yapıldıktan sonra bu 16 bin kişilik bir aileyiz ve burada vatanhastanın süreci uzayacaksa ve yatış plan- daşlarımız için sağlık hizmeti üretiyoruz. lanıyorsa gözlem alanlarına alınıyor, bura- Bakanlığımızın talimatları doğrultusunda dan sonra enfeksiyon hastalıkları ile birlikte ocak ayının sonundan itibaren Covid konsültasyonlarımızı tamamlıyoruz. Örnek için organize olmaya başladık. Normalalma işlemlerimiz ise bu Covid örnek alma de negatif basınçlı olmayan bu yoğun alanlarında en yüksek düzey koruyucu ekip- bakımlarımızı, Covid hastalığına özel manlarla ve personelimizi korumak ama- tamamen negatif basınçlı hale getirdik. cıyla negatif basınçlı ortamda bulunan özel Burada iki şeyimiz var: Bu hastalarımızı ideal şartlarda tedavi etmek ve tedaviyi kabinlerde gerçekleşiyor.”

yürüten çalışma arkadaşlarımızın en güvenli şartlarda çalışmalarını temin etmek. Bakanlığımızın ve DSÖ’nün koyduğu kriterler doğrultusunda her türlü koruyucu ekipmanı da çalışma arkadaşlarımıza, çalıştıkları alana göre sağlıyoruz. Normalde 3.811 yatak kapasitemiz var. Pandemi hastanesi olarak Bakanlığımızca ilan edildikten sonra, kampüsümüzü çeşitli alanlara ayırdık. Bu tip bulaşıcı hastalıklarda izolasyon çok önemli. O yüzden bulaşıcı hastalık riski yüksek olan veya bulaşıcı hastalık tanısı olan hastalarımızı ayrı alanlarda tutuyoruz. Bulaşıcı hastalık riski düşük olan veya taşımadığını bildiğimiz hastaları da onlardan ayrı alanlarda tutuyoruz. Böylece birbirlerine bulaşmasının da önüne geçmeye çalışıyoruz. Normalde tıbbi dilde sarı bileklik, sarı renk bulaş riskini ifade eder. Eğer Covid pozitif ise bu hasta veya yüksek riskliyse bulaşıcı hastalık açısından, hemen hastanede bir sarı bileklik takıyoruz triyaj alanında. Yine aynı şekilde Covidli hastayı taşıyacağımız asansör, bu hastayı alacağımız acildeki gözlem alanı, tomografisini çekeceğimiz röntgen bile ayrı. Bunları da yine uluslararası renk olan sarı renk ile işaretledik. Sarı bileklikli hastaların tıbbi hizmetleri bulaş riskini azaltmak için izolasyon alanı olarak belirlenen sarı tabelalı alanlarda görülüyor, bunlar bulaş riski olan hastalar olduğu için. Diğer hastalarımızın tedavileri kampüsümüzün farklı alanlarında güvenli şekilde ve hiç aksamadan devam ediyor.” MART-NİSAN 2020/ PS 25


COVID-19 PANDEMİ VE ETİK

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

PANDEMİ VE ETİK

“Etiksiz bilim boştur, bilimsiz etik kördür’’

Hazırlayan: Zeynep Çetinkaya

Bilimin ve bilimsel yöntemin gerçek yol göstericiliğini ve güvenilirliğini yeniden test edip gördüğümüz bu kritik CoVid-19 pandemi günlerinde, insanlık olarak bireysel, profesyonel, toplumsal ve siyasal etiğin yeniden gözden geçirilmesine yol açan sarsıcı ve eğitici bir süreç yaşıyoruz. Hekimiyle, bilim insanıyla, politikacısıyla tüm toplumları oluşturan bireylerin davranışlarındaki etiğin yaşadığımız süreci etkilediğini görüyoruz. Bireysel etikten toplumsal etiğe, mesleki etikten siyasal etiğe... Bu süreci atlatırken; tıp, hekimlik, tıbbi araştırmalar açısından yeni deneyimler kazanırken, insanlığın evrilmesi açısından da değersel bir dönüşüm yaşayacağız. Prof. Dr. Nesrin Çobanoglu

26 PS / MART-NİSAN 2020


COVID-19 PANDEMİ VE ETİK

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Bireysel, Toplumsal ve Siyasal Etiği Yeniden Sorgulatan

KÜRESEL CoVid-19 PANDEMİSİ Prof Dr Nesrin Çobanoğlu Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı

Ö

lümcül bulaşıcı hastalıkların toplumsal yaşamı tehdit eden en korkutucu felaket olduğu tıp ya da bilim tarihiyle sınırlı olmayıp, insanlık tarihi boyunca gözlenmiştir. Doğal afetler ya da savaşlar belli coğrafik bölgelerle sınırlı kalırken, bulaşıcı hastalıklar sınır dinlemeden her dönemde tüm insanlığı etkilemiş ve insanın olduğu her yerde etkisini göstermiştir. Tıp etiği, uygulamalı bilimsel bir etkinlik olan tıp alanında, hekimi uzmanlık bilgisi ışığında seçim yapmak zorunda bırakan ikilemlerin çözümüyle ilgilidir. Bu ikilemlerin çözümü, iyi bir uzmanlık bilgisi ve becerisinin yanı sıra, değerler bilgisi ve sağlam bir değer sistemi ile mümkündür. Önceden bilinmeyen ve ölümcül olabilen yeni bir coronavirüs etkisiyle oluşan CoVid-19 pandemisinde insanlık yepyeni değer sorunlarıyla da yüzleşti. Küreselleşmenin önemli bileşenleri ulaşım ve iletişimin kolaylaşarak hızlanmasıdır. Ölümcül olabilen ve önceden bilinmeyen bir virüsle oluşan CoVid-19 pandemisi küreselleşmenin bu özelliği nedeniyle görülmedik bir hızla yayıldı. Hastalığa karşı hayatını tehlikeye atarak tanılayan ve eldeki olanaklarla tedavi etmeye çalışan hekimler, bulaşıcı hastalığı kontrol algoritmaları geliştiren yöneticiler, bilimsel çalışmaları ile aşı - ilaç geliştirmek için uğraşan bilim insanları olarak hep birlikte küresel bir müttefik olarak bir araya geldi. CoVid-19 pande-

misi nedeniyle Küba’lı Çin’li doktorların İtalya’ya yardıma gitmesi önemli bir dayanışma örneğidir. Dayanışma vurgusu yapan Dünya Sağlık Örgütü DSÖ Başkanı, “Uluslararası toplumlar arasında dayanışma, sağlık çalışanları arasında dayanışma, hepimiz arasındaki dayanışma CoVid-19 pandemisini durdurmanın tek yolu dayanışma” dedi. Çevre Etiği ve Biyoetik açısından baktığımızda, insanların kitlesel ölümüne yol açan virüs nedeniyle evlere kapandığımız günlerde hava kirliliğinin azalması, kentsel teması yoğun olan suların kirliliğinin azalması ve bu sularda yaşamın canlanması gibi çevre etiği açısından dikkat çeken ve düşündüren olumlu yansımalar yaşadık. Belki hızla kirlenen ve insan dışı yaşam formlarının hızla yok edildiği dünyamızda, insanlığın önceliklerinin ne olduğunu tekrar gözden geçirmesi için ölümcül bir uyarı ya da son bir fırsat olabilir. TÜM DÜNYADA AYRIMCILIK YAPAN BİR VİRÜS İLE KARŞI KARŞIYAYIZ Irk, dil, din, cinsiyet ve kültür ayrımı yapmadan bulaşan bu virüsün yaptığı bir ayrımcılık var. Yaşlıları daha çok öldürüyor! Ayrımcılığın her türünün yarattığı etik ve ahlaki sorunlar vardır. Gençlerin, çocukların hastalığı çok hafif ya da hiç belirti vermeden geçirmesi 70 yaş üzerindekiler için ise ölümcül olması çarpıcı etik ikilemlere yol açtı. Bazı ülkelerde hastalığın kendilerini etkilemediğini dü-

şünen gençler, pandemiye karşı umursamaz, yaşlılara karşı aşağılayıcı davranışlar sergilemeye başladılar. DSÖ Başkanı bu tür davranışların Avrupa’da yaygınlaşması üzerine Ghebreyesus, “Gençler Yenilmez Değilsiniz! Sizler de hastalanabilir, haftalarca hastanede kalabilir ve ölebilirsiniz.” açıklamasıyla, bu durumu eleştirdi. İspanya’da huzurevlerinde ölüme terkedilip, bakım hizmeti verilmeyen hastalanmış yaşlıların bulunması ve bunların çoğunun yataklarında ölü bulunması yürek burktu. Hastalıktan çok etkilendikleri için 65 yaş üzerindeki insanlara sokağa çıkma yasağı konulduğunda, yaşlıları hastalığın kendisi gibi algılayıp dışlayan yada aşağılayıcı tavırlar sergileyenler olduğunu üzüntüyle gördük. Bununla birlikte, bazı gençler yalnız yaşayan yaşlıların alışverişini üstlenerek destek verdiler. Evet; Koronavirüs yaşlıları ve kronik hastaları daha çok tehdit ediyor ancak gençler de tehlike altında bunu göz ardı etmemeleri gerekiyor.

İyi ve kötü arasındaki ayrım, yani etik, hastalık pandemisinde virüsü etkilemese de, pandemi ile savaşta önemli bir toplumsal fark yaratıyor. Bu gibi durumlarda bir hastanın/bireyin veya bireylerin ilişkilerine sınırlamalar getirecek biçimde alınan kararlarda özerk olması en öncelikli etik ilke değildir. Çünkü burada toplum sağlığı söz konusudur. Zorunlu karantina uygulaması yapılması tıp etiği açısından kabul edilebilir bir uygulamadır. Ancak;Toplumun hastalıktan adalet ve eşitlik ilkesi gereği, hakkaniyetle davranarak korunmalıdır. MART-NİSAN 2020/ PS 27


COVID-19 PANDEMİ VE ETİK

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

PANDEMİLERDE EN ÖNEMLİ SORUN: SAĞLIK HİZMETİ SUNUMU SAĞLIK SİSTEMİNİN KAPASİTESİNİ AŞMAMAYA ÇALIŞMALIYIZ UNUTMAYALIM; HEKİMİN BİZZAT KENDİSİ DE SINIRLI KAYNAKTIR!

lümcül olabilen ve çok hızlı yayılan bir pandemide en korkutucu olan durum, sağlık hizmeti sunum kapasitesinin çok üzerinde hasta olmasıdır. Tanı ve tedavi süreçlerinde sıkıntı yaşanır. Burada etik açısından en önemli konu adalet ilkesi kapsamında, sınırlı kaynakların hakkaniyete uygun paylaştırılmasıdır.

Bu tip pandemilerde önleme, korunma ve tedavi süreçlerinde yararlılık ilkesi ön plandadır. Hekimin bilgi ve becerisi doğrultusunda toplum ve hasta bireyler için tıbbi olarak en iyi eylemi düşünmesi ve yapması beklenir.

Tıp alanında hekimlerin en zorlandıkları kararlarından birisi, sınırlı bir kaynağı kullanırken hekimin kimi seçeceğine karar vermek zorunda kalmasıdır. CoVid-19 hızlı yayılan bir virütik hastalıktır. Toplumda yayılma hızı çok yüksek olursa ve hasta sayısı hızla artarak elimizdeki sağlık kapasitesinin üzerine çıkarsa, zor kararlar almak zorunda kalacağız. CoVid-19 ve benzeri salgın hastalıklarda tanı kiti, solunum cihazı, iyi geldiği düşünülen etken maddeler ve hatta hekimin kendisi bile sınırlı kaynaklardır.

Olağan durumlarda önemli bir etik ilke olan, özerkliğe saygı ilkesinin gereği aydınlatılmış onam alınması önemli bir değerdir. Fakat pandemilerde toplum sağlığı tehdit altında olduğundan, bireyin özerkliğini sınırlayan önlemler almak zorunda kalabiliriz. Toplum sağlığını korumak ve hastalığın yayılımını engellemek amacıyla zorunlu karantina uygulaması yapılması gerekir.

Ö

İtalya’da hekimlik yapan Türk bir arkadaşım telefonda şöyle diyordu; solunum cihazına ihtiyacı olan çok sayıda hasta arasından birini seçmek hayatımın en güç kararı oluyor. Hastaların sayısı artınca ve eldeki olanaklar yetersiz kaldığında, tıp etiği açısından sınırlı kaynakların paylaştırılması olgusu, kimin öleceğine karar verme ikilemine dönüşebiliyor. İnsandan insana damlacık yoluyla geçen ve çok hızlı yayılan bu hastalıkta toplum sağlığı açısından sosyal izolasyon ve hijyen önemlidir. Böylece salgının hızını yavaşlatarak, sağlık sisteminin kapasitesini aşmamaya çalışmalıyız. 28 PS / MART-NİSAN 2020

ÖZERKLİĞE SAYGI İLKESİ

Bilinmeyen bir virüsten kaynaklanan yeni bir hastalıkla ilk karşılaştığımızda, hastalığı tanımak, hasta bireyleri tedavi etmek oldukça güçtür. Hekim kendisini ve toplumu korumaya çalışırken aynı zamanda hastalığı dikkatle gözlemek ve araştırmak sorumluluğunu da birlikte taşımaktadır. Bu nedenle bir yandan da araştırmalar yapılmalıdır. Pandemilerde yapılan araştırma sırasında, hastanın kendi hastalığının doğal seyrinden kaynaklanan zararlar dışında, zarar görmemesi için uygun koşullar sağlanmaya çalışılmalıdır. Yararlılık ilkesi açısından hekim kimliğimizle her zamankinden farklı olarak iki konuyu düşünmeliyiz; birisi her zamanki gibi tedavi etmekte olduğumuz hastanın sağlığı, diğeri toplum sağlığıdır.

Araştırmalarımızda birey-toplum ilişkisi açısından, bireyin tedavisini kesintisiz sürdürmeye çalışırken toplum sağlığını gözetecek önlemleri alma sorumluluğunu da taşıyarak tedavileri sürdürmeye çalışmalı ve bilinmeyeni çözmek için araştırmalarımızı planlamalıyız. Hasta hakları açısından hem toplum sağlığı, hem de bireyin sağlığı söz konusudur.Hem toplumun sağlığının korunması, hem de hasta olan bireyin de yeniden sağlığına kavuşturulması önemlidir. Hastanın izole edilmesi gereklidir. Özerkliğe saygı ilkesinin bu durumda göz ardı edilmesi gerekir, yani hasta olan birey ya da riskli gruplar izole edilmek istemezse de bunun yapılması toplum sağlığı açısından şarttır. Ancak bu süreçte hastanın tedavisinin yapılması ve onurunun da gözetilmesi gerekir. Hastaya, herkese sağlanan sağlık olanakları sağlanmalıdır. Sınırlı kaynakların kullanımı sırasında adalet ilkesi gereği hakkaniyete uyulmalıdır. CoVid-19 gibi önceden bilmediğimiz bulaşıcı hastalıklarda, yeni karşılaştığımız etik ikilemlere özgün çözümler üretmek zorunda kalmaktayız. Bu nedenle sağlıkla ilgili uluslararası kuruluşların DSÖ, Dünya Hekimler Birliği (DHB), Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu, UNESCO gibi) ya da yerel kurumsal otoritelerin oluşturduğu biyoetik düzenlemelerin belirli zaman dilimleriyle kendilerini sürekli yenilemeleri zorunludur.


COVID-19 PANDEMİ VE ETİK

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ÇAĞIMIZIN BİLİMSEL TEKNOLOJİK GELİŞMELERİYLE DONANMIŞ HEKİMLİK BİLGİLERİMİZLE, DAHA ÖNCEDEN VAROLMAYAN HASTALIKLARDA ORTAYA ÇIKAN YENİ ÖZEL DURUMLARDA, COVID-19 GİBİ ÖNCEDEN BİLMEDİĞİMİZ BULAŞICI HASTALIKLARDA, YENİ KARŞILAŞTIĞIMIZ ETİK İKİLEMLERE ÖZGÜN ÇÖZÜMLER ÜRETMEK ZORUNDA KALMAKTAYIZ.

‘‘1990’lardan günümüze yirminin üzerinde yeni ölümcül olabilen virus saptanmıştır. Bunlar bazen zoonotikvirusler olabildiği gibi, kimi zaman yepyeni bir viral hastalık olarak tanımlanabilmektedir. Eskiden beri varolan infeksiyon hastalıklarının tedavi süreçlerinde de, bilimsel yenilikler olmaktadır. Yeni karşılaştığımız hastalıkların tedavisinde bulduğumuz araçlar, eski tedavi yöntemlerini de değiştirebilmektedir. Bu bağlamda konumuzla ilgili uluslararası ve ulusal biyoetik düzenlemelerde sürekli güncellenmelidir.’’

ÜLKEMİZİN KORONAVİRUS (CoVid-19)SÜRECİ Türkiye’de öncelikle hastalık bize gelmeden ama dünyada hızla yayılmaya başladığında, hemen ilgili uzmanlarla bilim kurulu oluşturuldu. Hastalığın ülkemize girişinin engellenmesi için bilim kurulunun önerisiyle İran’la sınır kapılarının kapatılması, bazı ülkelere uçuşların sınırlandırılması gibi önlemler hemen alındı. Hastalık ülkemize girdiğinde, siyasal erk tarafından alınan kamusal önlemler ile okullar kapatıldı, 65 yaş üzerindeki bireylerin sokağa çıkması yasaklandı. Kısmi sokağa çıkma yasakları getirildi. AVM’ler kapatıldı. Türkiye olarak çok sıkı hazırlandık, defalarca bilgilendirme toplantıları yapıldı. Fakat yurtdışından gelenlere onam formu imzalatmak koşuluyla özerkliğe saygı göstererek evlerinde karantinaya almak, zorunlu karantina uygulamamak hastalığın yayılımını artırdı. Herkesin kendi olağanüstü halini ilan etmesi istendi. Bilim kurulunun önerileri doğrultusunda alınan siyasi kararlarla pandemi kontrolünü sağlamaya, ülkemizde hastalığın yayılmasını yavaşlatmaya çalıştık.

‘‘MAHREMİYETE SAYGI GÖSTERMEYİ UNUTMADAN HASTALIK İZLENMELİ’’ Hasta bireylerin isimleri açıklanmadan, hastalığın izlenmesi sayıların takibi önemlidir. Pandemilerde küresel ölçekte şeffaflık son derece önemlidir. Bireylerin mahremiyeti zedelenmeden, her bir hasta birey ve hastalığının durumu dikkatle takip edilmeli ve bildirilmelidir. Biz hekimlere gelince; hepimizin hekim sorumluluğu ile bugüne kadar ilgili literatürü sıkı takip ettiğimize inanıyorum. Bu dönemde oldukça hızlı yayılan ve öldürücü olan CoVid-19 pandemisi nedeniyle hızlı, özensiz çalışmalar da yayınlandı ama bunların eleştirileri bile bir kilometre taşı oldu. Paniklemeden soğukkanlı biçimde salgınla baş edebilme yeteneğinde iyi hekimler olarak, hepimizin görevimizi en iyi biçimde yapacağımıza inanıyorum. Etraflıca düşünerek gerekli adımları atan, hastalık gelmeden alanlarındaki uzmanlık bilgileri ile ülkemizi ve bizi bilgilendiren meslektaşlarımla gurur duyuyorum.

Etik açıdan, sınırlı kaynakların hakkaniyetle paylaştırılması, mahremiyete saygı ilkelerine uyarken, özekliğe saygı İlkesinin toplum sağlığı gerekçesiyle pandemilerde gözardı edilebileceğini hatırlayalım. Özellikle üniversitelerde görevli öğretim üyesi hekimler olarak öncelikli etik ödevimiz olan literatür takibi ile bilgimizi güncellemeyi, hastaları tedavi etmeye uğraşırken, hastalıkla ilgili bilimsel araştırmalar yapmayı ihmal etmemeliyiz. Zor bir süreçte iyi hekimler olarak toplumun bize ihtiyacı var. Yaşadığımız küresel sorunu yine küresel ölçekte dayanışmayla aşabileceğimize inanıyorum. Toplumsal etik açısından önerilecek ve uyulması gerekli tek eylem ise; sosyal mesafeyi koruyalım, evde kalalım...

#evdekaltürkiye MART-NİSAN 2020/ PS 29


COVID-19

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

BULAŞICI HASTALIKLARIN KONTROLÜNDE İLK BASAMAK EL HİJYENİ

SUYA SABUNA D O K U N U N

Hastalıkların bulaşmasını önlemenin en etkili yollarından biri kişisel temizliktir.Kişisel temizliğin ilk ve en önemli parçası olan el hijyeni ise bulaşıcı hastalıklardan korunmak için temeledir. CORONA virüsünün anın tüm dünyayı etkilemesiyle el hijyenin önemi bir kez daha öne çıktı. Peki doğru el yıkadığınızı düşünüyormusunuz? Başta grip olmak üzere birçok hastalığın yayılmasında, doğru yıkanmayan ellerin büyük rolü bulunmaktadır.

HİJYENİK EL YIKAMA TEKNİĞİ El temizliğinin ihmal edilmesi kadar ellerin yetersiz yıkanması da hastalıklara yakalanmak açısından risk oluşturur. El yıkamanının etknliği el yıkama tekniği ve süresi ile ilişkilidir. • •

• •

Eller su ile ıslatılır, 3-5 ml sıvı sabun avuca alınır En az 30 sn süreyle avuç içleri, başparmak/parmak araları, tırnak uçları başta olmak üzere ellerin tüm yüzeyi, parmakları ve bilekleri kapsayacak şekilde kuvvetlice ovulur. Eller su ile iyice durulanır. Kağıt havlu ile kurulanır, musluk kağıt havlu kullaılarak kapatılır.

ALKOL BAZLI SOLÜSYONLARIN KULLANILMASI Ellerde gözle görünür bir kirlenme yoksa alkol bazlı el solüsyonları kullanılır. Bi iki bası (3-5ml) kadar ele alındıktan sonra iki el birleştirilerek tüm el yüzeyi ve parmaklara temas edecek şekilde 15-30 sn süre ile kuruyana kadar ovalanır. Solüsyon göze/yüze sürülmez. Göze sıçrarsa hemen bol su ile yıkanır. EL HİJYENİ HASTANE ENFEKSİYONLARINI ÖNLEMEDE EN BASİT VE EN ETKİLİ YÖNTEMDİR. Aseptik işlemden önce • Hasta ile temas öncesinde • Hasta ile temas sonrasında • Hasta çevresindeki yüüzeysel temas sonrasında • Vücut sıvıları ile temas sonrasında kullanılmalıdır...

30 PS / MART-NİSAN 2020

ELLERİMİZİ MUTLAKA Gözle görünür kirlenme olduğunda Elleri kirli hissettiğimiz zaman Hastaneye giriş çıkışlarda Hasta ziyaretinden önce ve sonra Yemekten önce ve sonra İşe başlamadan önce ve işten ayrılırken Tuvalete gitmeden önce ve sonra Burun sildikten, hapşırıp öksürdükten sonra Hasta çevresine temastan önce ve sonra Bebek bezlerini değiştirdikten veya tuvalete giden bir çocuğun temizliğini yaptıktan sonra Çiğ gıdaya ve çöplere temastan sonra Para alışverişinden sonra Kimyasal madde temasından sonra

YIKAMALIYIZ

Bayındır Hastanesi Enfeksiyon Kontrolü ve Önlenmesi Komitesi(EKÖK)


VİRÜSTEN KORUNMAK ELİMİZDE

3-4 ADIM ÖKSÜRME VE HAPŞIRMA SIRASINDA AĞIZ VE BURUN TEK KULLANIMLIK KAĞIT MENDİLLE KAPATILMALIDIR. MENDİL YOKSA DIRSEĞİN İÇ KISMI KULLANILMALIDIR.

TOKALAŞMA VE SARILMA GİBİ YAKIN TEMASTAN KAÇINILMALIDIR.

KALABALIK ORTAMLARDAN OLABİLDİĞİNCE UZAK DURULMALIDIR.

EL ANTİSEPTİĞİ

KİRLİ ELLERLE AĞIZ, BURUN VE GÖZLERE DOKUNULMAMALIDIR.

ELLER EN AZ 20 SANİYE SÜREYLE SU VE NORMAL SABUNLA YIKANMALIDIR.

SU VE SABUN OLMADIĞI DURUMLARDA ALKOL İÇERIKLİ EL ANTİSEPTİĞİ KULLANILMALIDIR.


COVID-19 RUH SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

PANDEMİ VE KORONAFOBİ Pandeminin günlük yaşantımıza getirdiği kargaşa bir yana, şu an yaşadığımız belirsizlik durumu günden güne endişelerimizi arttırıyor. Virüsü kapma, hastalanma ve sevdiklerimize bulaştırma; başlıca kaygılarımız arasında yer alıyor. Bunların yanı sıra; işte oluşabilecek problemler, gelir kaybı, sosyal izolasyon, boş kalan raflar sebebiyle yeterli yemek, hijyen ve sağlık malzemesi bulamama gibi durumlar kaygı seviyemizin daha da artmasına neden oluyor. Peki neler yapabiliriz? İşte ‘Koronavirüs kaygısı’yla baş etmenin ipuçları! •Günlük rutininize bağlı kalmaya çalışın Mümkün oldukça aynı saatte uyanıp ve yatıp, günlük aktivitelerinizin yapabileceğiniz kısımlarını yapmaya çalışın. Çoğu çalışanlar evden çalışma sistemine ve öğrenciler de aynı şekilde online ders sistemine geçti. Bu sisteme geçen kişiler; her zamanki saatlerinde kalkıp, işlerini halledip, evde çalışmanın verdiği rahatlığı sürdürebilirler. Kendinize en sevdiğiniz yemeği ve içeceği hazırlayıp, en rahat ettiğiniz yere oturarak çalışıp evde kalmanın avantajlarını kullanabilirsiniz. Sporunuzu yapamadınız mı? Teknolojinin faydalarını kullanın. İlgilendiğiniz spor dalının çeşitli videolarını açıp, 32 PS / MART-NİSAN 2020

özgürce kendi sporunuzu yapacak bir alan oluşturabilirsiniz. Spor salonundaki gibi sosyalleşerek spor yapmak istiyorsanız da, online grup derslerini tercih edebilirsiniz. Kalabalık olmayan, evinize yakın yerlerde kısa yürüyüşler yapıp, temiz hava alabilirsiniz. Bedensel hareketsizlik strese bağlı tepkileri yoğunlaştırır bu nedenle aktif olun, ‘‘nasılsa evdeyim sonra yaparım’’ diye ertelemeyin. •Zamanı iyi değerlendirin Evde yeterince zaman geçirememe durumundan rahatsız olanlar, zamanla ödüllendirildiniz. Eşinizle, çocuklarınızla ilgilenin. Onlarla ilişkinizi kuvvetlendirmek için bu durumu bir fırsat olarak

görün. Fiziken izole olmanız, sosyal olarak da izole olmanız anlamına gelmiyor. Yine teknolojinin faydalarını kullanarak

sevdiklerinizle, uzun zamandır görüşemediklerinizle konuşun. Onlarla bu

dönem geçtikten sonra yapacaklarınızı planlayın. İzleyemediğiniz film, dizi ve okuyamadığınız kitap listesi yapın. Daha önce yapmadığınız bir yemeği, yapmayı deneyin. Evinizde yeni düzenlemeler yapın. Kendinize yararlı olacak ve ya ilginizi çeken bir online kursa yazılın. Kulağa basit gelse de, bu eylemlerde bulunmak kaygılarınıza bir süre ara vermenizi, rahatlamanızı ve yaşam kalitenizi arttırmanızı sağlayacaktır.


COVID-19 RUH SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

* Evde sıkılıyorum dediğinizde, gece gündüz uyumadan bizler için çalışan sağlık çalışanlarını düşünün. * Salgının durması ve normal yaşamımıza dönmemiz için çalışan dünya uzmanlarını düşünün ve bu durumun geçici olduğunu kendinize hatırlatın. •Kontrol edebildiklerinize odaklanın Kontrol edemedikleriniz hakkında kaygılanmaktansa, kontrol edebildiğiniz durumlara bakın. Bu virüsün ne kadar yayıldığını ya da size nereden bulaşabileceği gibi durumları düşünmek, kaygınızın artmasına neden olacaktır. Bunları düşünmektense, kontrolü ele alın ve yapabileceklerinize bakın. Kişisel bakım ve sağlık uygulamalarından başlayabilirsiniz. Sağlıklı beslenin, uyku düzeninize dikkat edin, ellerinizi iyi yıkayın, bedeninizi aktif tutun ve egzersiz yapın. Bağışıklığınızı nasıl güçlendirebilirsiniz, araştırın. Diğer yandan, dışarı çıkmanız gerekiyorsa bunla ilgili önlemler alın, dezenfektan kullanın, sosyal mesafeye dikkat edin, kıyafetlerinizi değiştirin, evinizi havalandırın. Düşününce ne kadar kontrol edebildiğiniz durumun olduğunun farkına varın, elinizdeki gücü hissedin. Kontrolünüzü davranışlarınızla sınırlamayın, düşünce gücünüze de odaklanın. •Kaygılarınızı somutlaştırın Kaygımızı düşünceye dökmediğimiz durumlarda onun esiri olabiliyoruz, bu nedenle kaygınızı somutlaştırın. Kendinize sorun; “en kötü senaryo ne olabilir ve bunun gerçekleşme ihtimali ne kadardır” Kanıtlara bakın. Negatif düşüncelerinizi bir kağıda yazıp, alternatiflerini bulmayı deneyebilirsiniz. Örneğin; ‘‘bu virüsten asla kurtulamayacağız’’ diye endişelendiğinizde pandemilerle ilgili geçmişteki gerçeklere göz atıp, alternatif ve gerçekçi düşünceler oluşturabilirsiniz. Pandemilerin belli bir süreden sonra sona erdiğini ve dünya düzeninin geri geldiğini, kendinize hatırlatabilirsiniz. •Kendinize yüklenmeyin ve yavaşlamayı öğrenin Kendinize karşı şefkatli olun. Zor bir dönemden geçiyorsunuz ama yalnız değilsiniz. Normaldeki üretkenliğinize ulaşamadığınızda ya da yapacağınız işe bir

türlü konsantre olamadığınızda, durun ve kendinize yüklenmemeniz gerektiğini hatırlayın. İdeal olmayan koşullarda elinizden geleni yapmaya çalışıyorsunuz, bu durumu farkına varın. Kendinize hata payı verebilirsiniz. Yavaşlamayı deneyin, böylece günlük yaşamınızdaki basit zevkleri daha fazla takdir edebilirsiniz. Anda kalın. Bir aktivitede bulunurken telefonunuzu sürekli yanınızda tutmayın, yaptığınız şeye odaklanın. Yavaş yemeyi öğrenin, lezzetleri ve dokuları takdir edin. Bunu yaparsanız; hem daha az yemekle doygunluk yaşarsınız, hem de yemeğin tadından daha fazla zevk alırsınız. Arkadaşlarınızla, ailenizle konuşurken onlara odaklanın, başka şeylerle ilgilenmeden dinleyin. En basit şeyden bile zevk almaya ve bunun eğlenceli yönlerini bulmaya çalışın. Örneğin; bulaşıkları acele yıkamak yerine suyun ve köpüklerin dansını görün. Bu tarz işlere bakış açınızı değiştirdiğinizde; bunları iş yerine, keyifli aktivitelere dönüştürme fırsatı bulursunuz. •Bilimsel kaynaklara bağlı kalın ve sürekli medya akışının içinde kalmayın Birçoğumuz her şeyden haberdar olmak istiyoruz ve sürekli gelişmeleri takip ediyoruz. Öncelikle bu bilgilendirmeleri, güvenilir kaynaklardan izleyin ve okuyun. Uzman olmayan kişilerin önerilerine itibar etmeyin. Diğer yandan virüsle ilgili sürekli haber okumak ve sosyal medyada olmak endişelerimizi arttırabilir. Bu nedenle kendinize sınırlamalar koyun. Elinizde telefonu sürekli tutmayın. Örneğin; film izlerken kendinizi sürekli haberleri kontrol etme ihtiyacında bulmayın, anda kalın ve filmin zevkini çıkarın. Sonradan bu bilgiye zaten ulaşacaksınız, kaygı havuzunun içinden çıkmaya fırsat bulmuşken, tekrar geri dalmayın. •Biraz kaygılanmanın her zaman olumsuz bir durum olmadığını farkına varın Sürekli kaygı ve panik halinde olmak in-

Uzm. Psikolog Ceylin Sürek İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi

sanı yorar ve hayat kalitesini düşürür. Ancak küçük dozda kaygı bizlere yardımcı olur. Ne kadar keyifsiz bir duygu olsa da kaygı bizleri, potansiyel tehlikeli durumlara karşı hazırlıklı olmamıza ve kendimizi korumamıza teşvik eder. Örneğin, şu an sahip olduğumuz koronavirüs ile ilgili kaygılar; dışarı çıkmamamıza, çıkarsak kalabalık yerlerden kaçınmamıza, ellerimizi sık yıkamamıza, dezenfekte etmemize ve dokunduğumuz yerlere ekstra dikkat etmemize neden oluyor. Ancak kaygı düzeyinin yüksek seviyelere ulaşması olumsuz durumlara yol açabilir. Panik olduğumuz durumlarda duygularımız reaktif, düşüncelerimiz mantıksız ve davranışlarımız da dürtüsel olabilir. Bu panik hali insanları gereksiz olmayan şeyleri almaya itebilir ve başkalarının ihtiyaçlarını karşılayamama problemlerini ortaya çıkarabilir. Unutmayın ki panik; virüsten daha hızlı yayılır, bu nedenle zincirleme bir reaksiyona neden olabilir. Böyle durumlarda baş etme becerilerinize odaklanın. Bu durumla ilgili neler yapabiliyorsunuz onlara bakın. •Meditasyon ve nefes egzersizleri deneyebilirsiniz Kaygınızı azaltmak için meditasyon ve nefes egzersizleri deneyebilirsiniz. Diğer yandan egzersiz yapmak, farklı bir aktivitede bulunmak, sosyalleşmekte kaygı seviyenizin inmesine yardımcı olur. Yardım istemekten çekinmeyin, duygu ve düşüncelerinizi paylaşın. Birçok terapist internet üzerinden online terapi yapmakta, bu servisten faydalanabilirsiniz. •Bu durumun geçici olduğunu kendinize hatırlatın Unutmayın, yalnız değilsiniz. Din, ırk, renk ayırt etmeyen bu virüse karşı tüm dünya olarak savaştayız. Geçmişte insanlık nasıl diğer virüsleri atlattıysa, bu virüsü de birlik ve beraberlik içinde atlatacağız. MART-NİSAN 2020/ PS 33


COVID-19 AKCİĞER SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

1-7 NİSAN KANSER HAFTASI

Salgın Döneminde AKCİĞER KANSERİ HASTALARI Prof. Dr. Ufuk Yılmaz TÜSAD Akciğer Kanseri Çalışma Grubu Başkanı

Bu dönemde, sonsuz olmayan sağlık sistemi olanakları ile kendisini henüz tanımaya başladığımız CoVid-19 ile mücadele ediyoruz. Sağlık gücümüzün önemli bir kısmını salgın için harcadığımız bugünlerde, günlük pratiğimiz içinde önemli bir yer tutan akciğer kanserli hastalarımızı da ihmal etmemeliyiz. Hasta yakınlarımıza düşen öncelikli görev, akciğer kanseri kliniklerindeki hasta ziyaret ve refakatçi kısıtlamalarına uyum sağlamaktır.

İhmal Edilmemeli Tanısal İşlemler Ertelenmemeli! hastanede CoVid-19 olma riskini göze almak istemiyor ve müracaatı erteleyebiliyor. .Hastaneler CoVid dışı hastalıklara ilgi ve hizmeti minimuma veya durma noktasına getirmiş olabiliyor.

Her iki duruma da müsaade etmeyecek tedbir ve bilgilendirmelerin yapılmasında fayda görüyoruz. Hastaneler, başvuran hastaların işlemlerini sürdürebilecek minimum personel ve diğer olanakları oluşturarak tanısal gecikmelere müsaaCoVid yakınmaları ile hastaneye başvu- de etmemelidirler. ran hastalarımız triyaj ekibine mutlaka kanser hastalığı varlığını söylemelidir. ZAMANINDA MÜDAHALE ŞART Salgın nedeniyle onkolojik tedavilerin ertelenmesi veya geciktirilmesi ile akciğer Cerrahi tedaviye uygun erken evredeki kanserli hastaların şifa şansını kaybet- akciğer kanserli hastaların, uzun süre melerine de izin verilmemesi gerekiyor. bekleme ile progrese olarak operasyon Müdahale edilmez ise, hastalığın getire- ya da şifa şanslarını kaybedebilirler. ceği sağlık problemleri ve yaşam süresi Aynı durum, radyoterapi gibi cerrahi dışı kayıpları ile olası CoVid riskleri, hasta yö- tedaviler ile şifa şansı olan hastalar içinnünden değerlendirilmeli ve hasta/hasta de geçerlidir. Bu nedenle, Covid hastalıyakınları ile paylaşılmalıdır. Hasta yakın- ğı olmayan akciğer kanserli hastalarda, larının, hasta için sağlayabileceği destek prensip olarak şifa şansı sunan tedave izolasyon tedbirleri de göz önüne alı- vilerde ertelemelerden kaçınılmalıdır. narak uygun strateji seçilmelidir. Hasta- Operasyon uygulanan hastalarda ise ların uzaktan çözülebilecek sorunları için ilave tıbbi tedaviye gereksinim var ise hastanelerin uzaktan danışma sistemle- tıbben geçerli bekleme sürelerinin sonuna kadar bir erteleme düşünülebilir. Corini oluşturmaları yararlıdır. Vid düşündüren semptomları olmayan, CoVid-19 salgınının ne zaman kontrol ileri evre akciğer kanserli hastalar için altına alınacağının ve etkilerinin ne ka- planlanmış sistemik tedavilere devam dar süreceğinin tahmin edilemediğinden edilmelidir. akciğer kanseri şüpheli hastaların tanısal işlemlerinin ertelenmesi iki sebeple orta- Seçilecek ilaçların olası gelişebilecek CoVid hastalığı tedavisinde kullanılacak ya çıkabiliyor; . Hasta ve yakınları akciğer hastalığı ilaçlar ile etkileşime girmeyecek şekilde yakınmalarının farkında oluyor ancak planlanması önemlidir. 34 PS / MART-NİSAN 2020

Hasta ve yakınlarına tedavi sürecindeki hastaların temas izolasyonunun tam ve eksiksiz olarak sağlayabilmeleri yönünde ciddi sorumlulukla düşüyor. Gereksiz ziyaretler ve dışarıya çıkışlar kesinlikle önlenerek, yeni enfeksiyonların ortaya çıkışı engellenmelidir. CoVid hastalığı mevcut akciğer kanserli hastalar, izole edilerek CoVid tedavi rehberlerine uygun şekilde tedavi edilmelidir. Bu dönemde, kemoterapi ve immünoterapiler uygulanmamalıdır. Hedefe yönelik tedavilere CoVid hastalığının durumuna göre karar verilmelidir. CoVid hastalığı geçtikten makul bir süre örneğin; 4 hafta sonra hastalar tedavilerin başlanabilmesi için değerlendirilmelidir. CoVid salgını sırasında kanser hastalarının güvenliği ve yönetimi daha da önem kazanıyor. Hem kanser, hem de anti-kanser tedaviler ve cerrahi uygulamaların neden olduğu bağışıklık sistemindeki baskılanmalar, kanser hastalarını enfeksiyonlara daha hassas hale getiriyor. Ancak, kanser hastalarında CoVid hastalığına yakalanma ve şiddetli geçirme riskinin daha yüksek olduğuna dair bilgiler henüz güvenilir bulunmuyor.

SİGARA ÇOK ÖNEMLİ BİR RİSK FAKTÖRÜ CoVid hastası kanserlilerin aynı zamanda sigara içiyor olması, net bir sonuca ulaşılmasını engelliyor. Sigaranın bu etkisi nedeniyle, tüm sağlıklı ve hasta bireylerin en azından bu dönem için acilen sigarayı bırakmaları önerilmelidir.


COVID-19AKCİĞER SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

√ KARANTİNA √ İZOLASYON √ SOSYAL MESAFE İnsanlık Olarak Bu Sorumlulukları Yerine Getirmemiz Ciddi Önem Taşıyor! Tüm dünya olarak karşı karşıya olduğumuz bu virüs ile enfekte olanların yüzde 81 gibi çok büyük bir bölümünün hafif yakınmalar, boğaz ağrısı, halsizlik ile geçirirken yüzde 18’inde akciğer enfeksiyon tablosu ve yüzde 5’lik bölümünde de yoğun bakım gerektiren solunumsal sorunlar ortaya çıkıyor. CoVid-19 enfeksiyonunun kronik akciğer hastalıkları (ağır astım, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, bronşektazi), kalp-damar hastalıkları, diyabet, kanser gibi kronik hastalıklar varlığında daha ağır seyrediyor. Yine sigara içen bireylerde de hastalık riskinin çok daha fazla olduğu ortaya konmuştur. Eğer gerekli önlemler çok sıkı bir şekilde alınır, uygulanırsa, Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği gibi çok sayıda test yapılıp, sıkı bir izolasyon sağlanırsa ülkemizde hastalığın seyri daha kolay kontrol altına alınabilir. Bu aşamada test sonucu pozitif olanlar hızla tespit edilmeli, temaslılar sağlıklı kişilerden hızla ayrılmalıdır. İzolasyon için kişilerin evde kalması sağlanmalı, evde kalan insanlar için gerekli sosyal koşullar sağlanmalıdır. İzolasyonun evde mümkün olmadığı koşullarda ise yurtlar, oteller devreye girmelidir. Bu aşamada hepimizin üstüne düşen görevler var; tüm sağlık çalışanları canla-başla görevinin başında, tüm bireylere düşen de evde kalmak. Karantina; bulaşıcı bir hastalığa maruz kalmış olan kişilerin hareket alanının kısıtlanmasıdır. Karantina altındaki kişiler hastalık etkenine maruz kalmış olduğu düşünülen, hastalık durumu bilinmeyen, muhtemel taşıyıcı olup hastalık belirtilerini hali hazırda göstermeyen kişilerdir. Karantinada amaç, taşıyıcı olması muhtemel kişinin diğerleriyle temasını keserek toplumun geri kalanının hastalık kapma olasılığını azaltmaktır.

Prof. Dr. Ülkü Yılmaz Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) Başkanı

Sosyal mesafe; mutlak izolasyonun zorunlu olmadığı, temasın ve etkene maruz kalmanın azaltılarak mümkün olan en düşük düzeyde tutulmasıdır. Bu hastalıktan korunmada en önemli önlemlerden biri olan sosyal mesafenin korunmasına yönelik tedbirlerin alınması, bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları devam etmektedir. Bireysel olarak, kendimizi ve toplumumuzu korumaya yönelik alacağımız en önemli önlemdir. BU SIKINTILI SÜREÇ NE ZAMAN SON BULACAK? Bu Sorunun Cevabı; Tam İzolasyondur! Eğer hasta kişileri tespit edip, tam izolasyon sağlanabilirse salgın hastalığın iki ay içerisinde kontrol altına alınabileceği konunun uzmanları tarafından bildiriliyor. Daha önce Güney Kore ve halen de Almanya örneğinde gördüğümüz gibi. Bu doğrultuda Dünya Sağlık Örgütü Başkanı ‘Test yapın, kimin enfekte olduğu bilinmezse salgın durdurulamaz’ çağrısında bulundu. Ülkemizde de Bilim Kurulu önerileri doğrultusunda testlerin yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar devam ediyor. İzolasyonun başarılı olabilmesi için yaştan bağımsız olarak toplumun her kesiminin alınan önlemlere uygun davranması, bu uyumun artması noktasında da sosyal devlet olmanın gerekliliğinin yerine getirilmesi büyük önem taşımaktadır.

İzolasyon; hasta olan kişilerin sağlıklı olan bireylerden ayrılması, hastalığın yayılmasını önlemek için hasta bireylerin hareket alanının kısıtlanmasıdır. MART-NİSAN 2020/ PS 35


COVID-19 ENFEKSİYON HASTALIKLARI / AŞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Pandemide bir kez daha aşıların ne kadar önemli olduğunu gördük. Salgın şartlarında bile çocukların aşısını ihmal etmemek gerekiyor. Prof. Dr. Mehmet Ceyhan H.Ü Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları BD Başkanı Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı

Aşılamanın, Dünya Sağlık Örgütü tarafından aşıyla önlenebilir hastalıkların ve buna bağlı ölümlerin önlenmesi açısından en önemli ve en maliyet etkili toplum sağlığı müdahaleleri arasında kabul edilmektedir. Aşısı olmayan bir hastalık başladığı zaman tüm dünyaya yayılıp salgın oluşturabiliyor. KOVİD-19 pandemisinde bir kez daha aşıların ne kadar önemli olduğunu gördük. Çünkü aşısı olan bir hastalıkta zaten pandemi olmuyor. AŞI, TÜM BULUŞLARIN ÖTESİNDE EN ÖNEMLİ BULUŞ Aşı o kadar önemli bir buluş ki, tüm bilinen buluşların önüne koymak lazım. Çünkü insanın sağlıklı ve uzun yaşamasını sağlayan önemli bir faktör. Eğer sağlıklı değilseniz, diğer buluşlar bir anlam ifade etmeyecektir. Bakanlık aşı şemasında yer alan 13 aşı var. Şemaya girmemiş ama ülkemizde bulunan aşılar da mevcut. Bunlardan bir kısmı kızamık, difteri, boğmaca, kabakulak, suçiçeği, menenjit ve hatta hepatit gibi hastalıklar, daha tehlikeli ve ölümcül.Çocukluk çağı aşıları yapılmadığı takdirde ülkemizde yılda 14 bin 296 kişi, dünyada ise 2.5- 3 milyon kişi hayatını kaybedebilir. Bu, sadece çocukluk çağı aşıları yapılmadığı takdirde ortaya çıkan 36 PS / MART-NİSAN 2020

rakam. CoVid-19’dan 5-6 kat çok daha ölümcül, çok ağır geçen suçiçeği gibi salgınlara sebep olabilecek hastalıklar var. Bu sebeple aşının önemli olduğunu unutmamalıyız. SALGIN POTANSİYELİ TAŞIYAN HASTALIKLARDAN BİRİ MENİNGOGOK Meningokok hastalığı her yıl dünyada yaklaşık 1 milyon 200 bin kişide görülüyor. 135 bin kişide ölüme yol açıyor. Türkiye’de ise yılda 1.500 civarında vaka ve 350 civarında ölüme neden oluyor. Meningokok halk arasında bilinen adı ile menenjit, ölüm riskinin yanı sıra çocuklarda yüksek oranda kalıcı hasar meydana getirebiliyor. Farkında değiliz ama iyi aşılanan, hijyen şartları kötü olmayan bir ülkeyiz. Hindistan’da her yıl 20 bin kişi meningogok enfeksiyonu nedeniyle hayatın kaybediyor. 2013’de menenjit kuşağı dediğimiz Afrika’da sahra çölünün hemen altında olan kuşakta bulunan ülkelerde A tipi meningogok salgını çıktı. 20bin civarında kişi hayatını kaybetti. Biz bu aşıları yapmazsak aynı durum bizim de başımıza gelebilir. Bu nedenle aşılamanın önemini bilerek bu salgın döneminde bile rutin aşıları ihmal etmemek lazım. YETİŞKİN AŞILAMASINDA İSTENİLEN DÜZEYDEN ÇOK UZAĞIZ. Devlet 65 yaş üstünü, kronik hastalığı olanların aşılamasını üstlendiği halde grip % 4 ve pnömokok %0,7 oranında bir aşılanma var. Özellikle Covid19 için

insanlar grip ve pnömokok aşısını keşke daha önce yaptırmış olsalardı. Şu an salgın nedeniyle sağlık merkezleri bulaş riski oluşturabileceğinden aşı için gitmeyin diyoruz. Covid hastaların büyük bir kısmı pnömokok üzerinde eklenerek yaşamlarını kaybediyor. Mutlaka yetişkinlerin de aşılarını yaptırmalarını istiyoruz. ‘‘SALGINLARLA MÜCADELDE TEK ETKİLİ YÖNTEM AŞILANMAK. PRİMER AMAÇ İSE; AYNI ANDA HERKESİN AŞILANMASI.’’ Pandemik aşılarının bir mantığı var: Sık mutasyona uğrayan antijenler içermeyecek, kolay uygulanabilecek, mümkünse tek doz olacak ve ucuz olacak. Çok etkili bir aşıyı çok pahalı bir genetik yöntemle üretebilirsiniz, ama maliyeti çok yüksek olursa bütün dünyanın ulaşması mümkün olmayabilir.CoVid-19’da tedavi bulunana kadar insanların önemli bir kısmı bağışık hale gelecek ve virüs artık yayılamayacak ya da aşı bulunacak ve aşı ile insanlar bağışık hale getirilecek. Üçüncü olarak virüs mutasyona uğrayacak ve insandan insana bulaş özelliğini kaybedecek.Bunu zaman içinde göreceğiz. Sonuç olark; Dünya tarihi boyunca salgınlar olmaya devam edecek. Bunun için de etkili yöntem aşılama. Salgın şartlarında bile çocukların ve risk grubundaki yetişkinlerin aşılarını ihmal etmemek gerekiyor. Unutmayalım ki bu salgınlar bir kaç sene aralıklı olarak devam edecek. Bunu değiştirme şansımız da yok. Aynı depremler gibi. Bunlara hazırlıklı olmalıyız.


COVID-19 NADİR HASTALIKLAR

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

COVID-19’un “NADİR” yüzü:

NADİR HASTALIĞA SAHİP BİREYLER, TEDAVİ SÜRECİ İÇİN ENDİŞELİ! Türkiye’de her 16 kişiden 1’inde nadir hastalık görülüyor. Yani ülkemizde 5 milyon nadir hasta bulunuyor. Dünyada ise bu sayı 350 milyon olarak biliniyor. Nadir hastalığa sahip bireylerin tedavi süreçlerindeki aksamalar, geri dönüşü olmayan zararlar bırakabiliyor.

Koronavirüs CoVid-19 nedeniyle nadir hastalıklara sahip bireylerin hastanelerde uygulanan tedavi süreçlerinde aksamalar nadir hastalığa sahip bireylerin, salgın sürecinde hayati önem taşıyan tedavilerinin sürmesini ve istenmeyen sonuçların doğmasına sebep olabiliyor. Nadir hastalar ve hasta yakınları tarafından kurulan Nadir Hastalıklar Ağı, hastaların ihtiyacı olan tıbbi desteğe erişim ve tedavi konusunda kamuya çağrıda bulunuyor: ‘‘TEDAVİ ALAMAZSAK SONUÇLARI AĞIR OLABİLİR!’’ Nadir Hastalıklar Ağı Sözcüsü ve Kurucu Üyelerinden olan Deniz Yılmaz Atakay;“Birçok devlet ve vakıf hastanesinin pandemi hastanesi olarak ilan edilmesiyle birlikte hekimler, hasta gruplarının bağışıklığını ve enfeksiyon riskini gözeterek yüksek risk grubunda yer alan nadir hastaların tedavisine ara vermek; hastalarını korumak amacıyla da bazı tedavi ve muayene süreçlerini ertelemek zorunda kaldılar. Sürecin ne kadar devam edeceği belirsiz olduğundan, hasta ve hasta yakınları, tedavi alamazlarsa ilerleyen günlerde bu durumun ağır sonuçları olmasından endişe ettiklerini dile getiriyor. Kimi nadir hasta gruplarının içindeki bireylerden pek çoğunun çocuklardan oluşması, bu endişeyi daha da artırıyor. Bunun yanı sıra tedavi ve bakımlarında kullanılan tıbbi cihaz ve sarf malzemeye erişim sağlaması gereken tüm hasta gruplarının, enfeksiyon riski sebebiyle acil olsa dahi hastaneye gitmek istemediklerini öğreniyoruz.

Diğer yandan; Sağlık Bakanlığı’nın Evde Sağlık Hizmeti Birimi, her ne kadar yardımcı olmaya çalışsa da şu anda ağırlıklı olarak 65 yaş üstü bireylerle ilgilenmekte, nadir hastalara yönelik bir ayrıcalık yapamayacaklarını ve çoğunda uzmanlık gerektiren multidisipliner bir tedavi uygulandığından konuya hakim olmadıklarını belirtmektedirler. “NADİR HASTALIĞA SAHİP BİREYLERİN TEDAVİLERİNE MİNİMUM RİSK TAŞIYAN UYGULAMALARLA DEVAM EDEBİLMESİ HAYATİ ÖNEM TAŞIMAKTADIR!” Nadir Hastalıklar Ağı Kurucu Üyelerinden Muteber Eroğlu; “Her nadir hasta grubunun özellikleri dikkate alınarak tıbbi destek ve tedavi süreçlerinin ayrı ayrı planlanması yapılmalıdır. Hangi grubun acil olarak neye ihtiyacı varsa ona göre bir yöntem belirlenip hızlıca eyleme geçilmelidir. Nadir hastalıklarda yer alan bazı grupların tedavisinin hastanede yapılması zorunludur. Öte yandan MPS (Mukopolisakkaridoz), Goucher, Pompe ve Fabry gibi bazı lizozomal depo hastalıklarında iyi bir düzenlemeyle evde de tedavi verilebilir. Bu grupta yer alan hastalar aynı zamanda kronik hastalığa da sahip. Dolayısıyla hastaneye gitmeleri hayati boyutta çok büyük bir risk taşıyor. Zaten yüksek enfeksiyon riski taşıdıkları için risk grubundalar. Bu nedenle aslında MPS hastaları için en güvenilir yol evde tedavilerine devam etmeleridir, tıpkı diğer nadir hastalığa sahip bireyler gibi. Tedavi almak onların en doğal hakkı. Eğer tedavilerine devam etmezlerse, ciddi organ tutulmaları ve solunum problemleri yaşanabilir.”

NADİR HASTALIKLAR AĞI olarak, tüm hasta grupları bakımından öncelikli ve hastaların lehine olacağını düşündüğümüz ortak bir çözüm önerilerimiz: •Hastaların öncelikli intravenöz uygulamalarının sağlık merkezlerinde devam edebilmesi için, pandemi hastanesi olmayan ve enfeksiyon riskinden arındırılmış hastane/ünite/sağlık merkezlerinin il bazında belirlenebilmesi ve hastaların randevu usulü ile bu birimlere giderek tedaviye erişimleri sağlanabilmelidir. •Nadir hastaların evde sağlık hizmetine erişimini sağlama amaçlı mobil gezici ünitelerin dahil edildiği daha kapsamlı bir evde sağlık hizmeti uygulaması planlanmalıdır. •Nadir hastaların, Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi (SABİM) Alo 184 hattı kapsamında ihtiyaç ve taleplerini ileterek yönlendirilebilecekleri bir birim kurulmalıdır. •Bazı hasta gruplarının ihtiyaç duyduğu laboratuvara erişim konusunda organizasyon ve lojistik desteği verilebilmeli, bakım ve tahlil materyalleri temin edilebilmelidir. MART-NİSAN 2020/ PS 37


COVID-19 GEBELIK

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

BEBEK BEKLEYEN ANNELER KORONAVİRÜSE KARŞI HAMİLEYKEN KORONAVİRÜS İÇİN DAHA FAZLA RİSK ALTINDA MIYIM?

naklı klavuzlarda gebelerin hastane ve yüksek riskli yerlere girerken kesinlikle maske ve benzeri koruyucular takmaları gerektiği bildirilmektedir. -Bağışıklık sisteminizi en üst düzeye çıkarın ve yüksek enfeksiyon riski altında olduğunuz herhangi bir durumdan kaçının. Kalabalıklarda ve hasta insanların yanında bulunmaktan kaçının. Ellerinizi yıkayın. -Grip aşınızı henüz yapmadıysanız, çok geç değil. Grip aşısı hamilelikte ve emzirirken güvenlidir ve bu bağışıklık bebeğe geçer.

İyi haber: Kadınların koronavirüse ortalama sağlıklı bir yetişkinden daha duyarlı olduğuna dair bir kanıt yok. Kötü haber: Hamilelik sırasında koronavirüsün size bulaşması durumunda, pnömoni gibi ciddi solunum problemlerine yol açabilir ve bu nedenle daha savunmasız hale gelebilirsiniz. Bunun nedeni, hamile kadınların kalp atış hızlarının artması, akciğer kapasitesinin azalması ve “dağınık bağışıklık sistemleri” diye tanımlanan durumdur. Böyle bir DOĞUM ÖNCESİ ZİYARETLERİMİN BAZILARINI durumda düşük ve erken doğum riski daha yüksek. ATLAYABİLİR MİYİM? Şimdiye kadar, CoVid-19 ile ilişkili anne ölümleri hakkında herhangi bir rapor bulunmuyor. Fakat benzer virüsler olan Pandemi sırasında sağlıklı bir hamile kadının ne kadar tıbbi SARS-CoV ve MERS-CoV enfeksiyonlarının gebelerde yüktakibe ihtiyacı olduğu veya bunu almasının en iyi yolu haksek ölüm oranlarıyla seyrettiğini biliyoruz. kında çok iyi bilimsel kanıt yok. KORONAVİRÜS BEBEĞİM İÇİN NE ANLAMA GELİYOR? Şimdiye kadar virüs amniyotik sıvı, kordon kanı, plasenta dokusu veya anne sütünde tespit edilmedi. Bu yüzden görünüşe göre ‘dikey bulaşma’ yok (yani fetüsünüze geçmiyor). HAMİLEYSEM VİRÜSTEN KENDİMİ NASIL KORUMALIYIM? -Hamile kadınların mümkünse evden çıkmamaları gerekir . Eğer mecburi bir seyahat durumu söz konusu ise Çin kay 38 PS / MART-NİSAN 2020

-Hamileliğin erken dönemindeyseniz, doktorunuza dört haftada bir görünmek yerine, altı haftada bir görmeyi tercih edebilirsiniz. -Dokuzuncu ayında bulunan ve sık sık doktor ziyaretleri ayarlayan kadınlar bile randevularını en aza indirmelidir. -Zor gebelikleri olan kadınlar için durum farklıdır. Ancak bu gene de çoğu hastanın risk profiline bağlıdır. -Komplikasyon riski yüksek olan kadınların daha sık ultrason izlemesine ihtiyacı olacaktır. Ancak, ekipmanlar doğru şekilde temizlense bile hastaneler bulaşma açısından yüksek risklidir. Bunlar dikkat edilmesi gereken çok önemli noktalardır.


COVID-19 GEBELIK

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Dünyadaki salgının hızla yükseldiği bu dönemde, hamileliğinin son aylarını yaşayan hamile kadınlar yüksek stresin eşiğinde. Önümüzdeki gün ve haftalarda binlerce anne bebeğini doğuracak. Peki gebelikte koronavirüs ne anlama gelir, bebek bekleyen anneler ne yapmalı? DOĞURGANLIK TEDAVİLERİME DEVAM EDEBİLİR MİYİM? Bu durum, süreçte nerede olduğunuza bağlıdır. 17 Mart’ta Amerikan Üreme Tıbbı Derneği, doğurganlık kliniklerinin ve doktorların CoVid-19 krizi sırasında tüp bebek uygulaması, rahim içi döllenme ve yumurta dondurma gibi tüm yeni tedavi döngülerini askıya almasını önerdi. HAMİLEYKEN KORONAVİRÜS SEMPTOMLARI GELİŞTİRİRSEM NE YAPMALIYIM? -Bu konuda sessiz kalmayın. Potansiyel virüse maruz kalma veya şüpheli belirtiler varsa, test edilmesi gereken bir kategoriye uyarsanız, kişisel doktorunuza başvurun ve bu testi yaptırmanız gerekip gerekmediğine bakın. -Gittiğiniz zaman maske takmıyorsanız ve solunum semptomlarınız varsa bir maske isteyin. Uzmanların sizi bir izolasyon odasına koymasını ve sizi diğer solunum sorunları ve muhtemelen CoVid-19 için test etmelerini bekleyin. Semptomlarınız hafifse, muhtemelen kendi kendine karantinaya alma ve ‘kendinize grip olmuş gibi davranın’ talimatlarıyla sonuçları beklemek üzere eve gönderilirsiniz. Nefes almakta güçlük çekmeye başlarsanız, hemen doktorunuza telefon edin ve size söylediği yere gidin, bu da muhtemelen acil servis olacaktır. Siz ve bebeğiniz, tehlikeli bölgeden çıkana veya doğum yapana kadar hastanede yakından izleneceksiniz.

İster COVID için yapılan testte pozitif sonuç alın, ister sadece “araştırılan bir kişi” olun, doğuma girdiğinizde, kişisel koruyucu ekipmanların tamamının olduğu sınırlı sayıda sağlık çalışanının katıldığı negatif bir basınç odasına yerleştirilmeniz muhtemeldir. Şüpheli veya COVID-19 pozitif olan birçok yeni anne için gerçek zorluk, bebek geldikten sonra başlar. Çin’den yayınlanan bazı bildiriler doğrulanmış COVID-19 olan anne ve yeni doğanın mümkünse ayrı bir izolasyon odasında, mümkün değilse; bebeğinden en az 6 metre uzakta tutan bir perde ile 14 gün boyunca bebeklerinden ayrı kalmalarını önermiştir. Bununla birlikte, bu durumun anneyle bağ kurma ve beslenme konusunda olumsuz etkileri de olabilir. Bu açıdan anne ve bebeğin bir arada tutulması önerilmektedir. Bu duruma fayda-zarar dengesine göre multidisipliner ekip tarafından karar verilmelidir. Virüsün, süt yoluyla bulaşmadığı göründüğü için, emzirme mümkündür - annenin temiz olması ve iyi şekilde maskelenmesi gerekir.Ayrıca anne iyileşene kadar; banyo, bebek bezi ve ten teması gibi yeni doğan bakımının kısımlarını idare etmek için yakın bir akraba belirlenmesi istenebilir. SEZARYEN Mİ VAJİNAL DOĞUM MU? Çin’den bildirilen vakalarda, pozitif test sonucu sonrası doğum yapan kadınların neredeyse hepsinde sezaryen vardı. Sezaryen oranlarının fazla olmasında

Dr. Çağlar Helvacıoğlu Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

gebelerdeki solunum sıkıntısının rolü olduğu düşünülmektedir. Vajinal sekresyonun bebeğe geçiş riski yarattığına dair bir kanıt yoktur. HASTANE YERİNE EVDE Mİ DOĞUM YAPMALIYIM? -Son birkaç haftada, ABD’de doğum ebeleri, CoVid-19’a yakalamaktan korkan kadınlar arasında büyük bir ilgi görüyor. -Uzman doktorlar, ebeler tarafından desteklenen evde veya bağımsız bir doğum merkezinde doğum fikrine mesafelidir. Örneğin, kanama veya solunum problemleri gibi acil bir durumda annenin veya yeni doğanın hastaneye nakledilmesi çok önemlidir. -Evde doğum, annelerin hastanede CoVid-19’a maruz kalma risklerinden kaçınmasına yardımcı olabilir, ancak ebe ile doğumun da riskleri olduğunu unutmamak gerekir. HAMİLEYKEN AKIL SAĞLIMI NASIL KORUMALIYIM? Antidepresanların ve anti-anksiyete ilaçlarının fetüsünüz veya emzirdiğiniz bebeğiniz üzerindeki etkileri konusunda endişe etmenin zamanı değildir. Doktorlar ve araştırmacılar arasındaki fikir birliği, giderek kontrolden çıkan zihinsel sağlığınızın, amniyotik sıvınız veya sütünüzdeki Prozac veya Zoloft’tan çok daha tehlikeli olduğudur. Acı çekiyorsanız, ilaç kullanma olasılığı hakkında mutlaka doktorunuza danışın. Danışmak ve bilgi almaktan çekinmeyin. Durumunuz ile ilgili doğru davranmak için doğru bilgiye sahip olmak şarttır. MART-NİSAN 2020 / PS 39


COVID-19 ROMATOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Koronavirüs (CoVid-19) Salgınının Romatizmal Hastalıklar Üzerinde Yarattığı Etkiler Romatizma İlaçlarının Kullanımı Romatizma Hastalarının Kontrolü ve Hastalar İçin Ek Öneriler… ‘‘Romatizma hastası, eklem

ROMATİZMAL HASTALIKLAR ağrılarıyla koronavirüsün’ün neden olduğu ağrıları ayırt SADECE EKLEMLERİ etmekte zorlanabilir.’’ İLGİLENDİRMİYOR Prof. Dr. Umut Kalyoncu Hacettepe Üniversitesi Romatoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı TRD YK.Üyesi

“Koronavirüs salgınında en kritik olan neredeyse hiçbir bulgu vermeden izlenen %50’lik bir hasta grubu. Çok hafif bulgu veren hastalar %30 civarında. Bu hastalarda hafif bir eklem ve kas ağrısı oluyor, belki çok hafif bir ateşi oluyor ya da olmuyor. Bunlar çok hafif bulgular diyebiliriz. Vakaların %80 ila 85’i hemen hemen minimum bulgularla seyrediyor. %40 ila %50’lik kesim, hiçbir bulgu vermeyen kesim ise, bize şunu söylüyor; yanındaki kişinin hastalığı taşıyıp taşımadığını bilmiyorsunuz. Çünkü hiçbir bulgu vermeyebilir. O yüzden yanımızdaki kişi sanki bu hastalığı taşıyormuş gibi düşünmeliyiz. Bu, gelen hastalar için de, arkadaşlarımız için de sosyal çevremiz için de geçerli. Zaten bundan dolayı sosyal izolasyon önemli diyoruz. Eklem ve kas ağrısı bizim zaten romatizmal hastalıklarımızın ana bulgusu. Bu sebeple romatizma hastası eklem ağrılarıyla bu hastalığı ayırt etmekte zorlanabilir. Bu dönemde dikkatli olmak lazım ancak, bunu takıntı haline de getirmemek gerek.’’

“Romatizmal hastalıkları ikiye ayıracak olursak; iltihaplı eklem romatizması bir grupta, iç organları da etkileyen bağ dokusunu etkileyen romatizmal rahatsızlıklar, vaskülitler bir taraftadır. Yoğun olarak eklemleri ilgilendiren başlangıçta romatoid artrit, akciğer de dâhil olmak üzere birçok iç organımızı etkileyebiliyor. Onun dışında iltihaplı bel, omurga romatizması spondilit artrit, ülkemize özgü behçet hastalığı, ailesel Akdeniz ateşi, vaskilütler, bağ dokusu hastalıkları lupus, sjögren hastalığı, sistemik skleroz hastalıkları gibi aslında temel olarak 10 ve üzerinde romatizmal rahatsızlık var. Birden fazla hastalık olduğu gibi hastalığı ciddi boyutta olanlar var, kontrol altına alınabilenler, alınamayanlar da var. Bu perspektifte değerlendirmek gerek yani yelpazenin içerisinde çok ağır hastalar olabildiği gibi çok hafif hastaların olabileceğini düşünmek önemli. ‘‘Ateş, romatizmal hastalıklarının da bir bulgusudur.’’ ROMATİZMAL HASTALIKLARININ ENFEKSİYONLA İLİŞKİSİ Vaskülit, lupus, erişkin still hastalığı da ateşle başlangıç bulgusu gösterebiliyor. Örneğin; Reaktif artritte vücudumuzda O yüzden bazen karışıklıklar da ortaya bir mikrop giriyor bu mikrop virüs de çıkabilir. Ama hiç hesapta yok iken bir olabilir, bakteri de olabilir. Çoğu zaman ateş çıkıyorsa, bunu ciddiye almak gebakteriyel enfeksiyonlara bağlı oluyor. rekiyor. O yüzden herkesin evinde bir O enfeksiyona bağlı ve üzerinden çok ateş ölçer olmasında ciddi fayda var. uzun zaman geçmeden eklemlerde Normalde 38.3 ateş covid için bulgu.Bu ağrı, şişlik oluyor yani mikrobik enfek- noktada 37.5 ve üzerini ateşi risk için ansiyona karşı reaksiyon gelişiyor. Ro- lamlı kabul etmek gerekiyor. İkinci bulgu matizmal enfeksiyonlarla birlikte diğer ise boğaz ağrısı. Genel olarak söylemek enfeksiyonlarla de iç içeyiz diyebiliriz. gerekirse ateş, boğaz ağrısı, öksürük Bazı hastalıklarımız enfeksiyonlara ne- bizim koronavirüs vakalarında ana bulden olabiliyor. Mesela romatoid artrit, gularımız. lupus hastaları normal halkımıza göre iki kat, üç kat daha fazla enfeksiyonlara ya- Romatizma hastalarımız salgına yakakalanma riskine sahipler. Kullandığımız lanma durumunda T.C. Sağlık Bakanlığı ilaçların bazıları, bazı dozlarda enfeksi- İletişim Merkezi (SABİM) Korona Danışyon riskinde artışlara neden olabiliyor. O ma Hattı, “Alo 184”ü aramalı ya da panyüzden hem hastalığın kendisi, hem de demi kapsamına dâhil edilen bir sağlık enfeksiyonların kendisi romatizmal has- kuruluşuna en kısa sürede başvurmalıtalıklarla ilişkilidir.” lar.” 40 PS / MART-NİSAN 2020

Temel koruyucu yöntemler olarak kiminle temas ettiğinizi bilmek, herkesi bu dönemde potansiyel hasta olarak kabul etmek, maske takmak, elleri doğru ve sık yıkamak oldukça önemli. Sigara immün sistemini de bozuyor, hastalığı asıl ortaya çıkardığı yer olan akciğerleri de bozuyor. Bizim romatolojik hastalarımıza ilk söylediğimiz şey; ‘sigarayı bırakın’ oluyor. Covid enfeksiyonuna yakalanma ve hastalığın ciddi seyretme riski sigara içenlerde önemli derecede artıyor. O yüzden sigarayı bırakacaksanız şu anda en önemli zaman. Ayrıca et ve süt tüketmek kısacası dengeli beslenmek ve morali yüksek tutmak immün sistemi üst seviyede tutmayı sağlıyor.” SALGIN DÖNEMİNDE ROMATİZMA İLAÇLARININ KULLANIMI Doç. Dr. Cemal Bes Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Romatoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı-TRD YK.Üyesi ‘‘CoVid-19 virüsünün yaylması ile en fazla endişe duyan gruplardan biri romatizmal hastalığı olanlar. Örneğin Behçet Hastalığı bunlardan biri ve topraklarımızda sık görülüyor. Romatizmal hastalıklarının tedavisinde kullanılan antienflamatuar ilaç olan kolşisin alan, yara ile giden ya da dışında sadece pomat kullananlar hafif deri bulguları olanların kaygılanmasına gerek yok. Kolşisin tek başına immün sistemi çok baskılayan bir ilaç değil. Diğer taraftan, organ tutulumu olan Behçet Hastaları, FMF, ağır seyreden üst düzey ilaç alan immün sistemi baskılayan biyolojik ilaç kullanan hastaları ayrı bir kategoriye koymak lazım. Bu grup hastaların enfeksiyona yakalanmaları hafif grupta olan hastalardan daha fazla olacaktır. Bu nedenle biz bu hastaları daha yakın takip ediyoruz.’’ İlaçlara erişimde sorun yok ‘‘Bağdokusu hastalıkları içinde yer alan örneğin; Romatoid Artrit, Sistemik Lupus Eritematosus, Sjögren Sendromu, Sistemik Skleroderma, İnflamatuar Kas hastalıkları gibi otoimmün hastalıklarda, adını son günlerde adı sıklıkla duyulan hidroksiklorokin/ plaquenil en fazla re-


COVID-19 ROMATOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Bağışıklık Baskılayıcı İlaç Kullanan Romatizma Hastaları için Türkiye Romatoloji Derneği Coronavirüs (CoVid-19) Salgını Önerileri (*) CoVid-19 (Coronavirüs) salgını bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar alan romatizma hastalarımızda özel kaygı yaratmıştır. Bu çerçevede Türkiye Romatoloji Derneği (TRD) olarak diğer bilimsel kuruluşların (Avrupa Romatoloji Birliği (EULAR), Amerikan Romatoloji Birliği (ACR) ve İngiliz Romatoloji Derneğinin (BSR)) görüşlerini de dikkate alarak aşağıda sık sorulan sorular hakkındaki görüşlerimizi hastalarımıza iletiyoruz: 1.İlaçlarımızı önlem olarak kesmeli miyiz? Özellikle kortizon ve bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar (Metotreksat, Anti-TNF vb) alan hastalarımız enfeksiyonlar açısından riskli sayılırlar. Ancak kullandıkları ilaçların kesilmesi durumunda hastalıkları tekrarlayabilir ve organ hasarı oluşabilir. Bu nedenle ilaçlara devam etme durumuna olası yarar ve riskler göz önünde bulundurularak karar verilmelidir. Bu konuda hastalarımızın tedavi edildikleri merkezle iletişime geçmelerini öneririz. 2. Enfeksiyon belirtileri olunca ne yapmalıyım? CoVid-19 enfeksiyonu öncelikle ateş, nefes darlığı ve kuru öksürüğe yol açmaktadır. Bu yakınmalar ya da başka bir enfeksiyon belirtisi olduğunda hemen Sağlık Bakanlığınca önerilen bir Sağlık Kurumuna başvurmalısınız. Biyolojik etkili ilaç kullanıyorsanız her enfeksiyonda olduğu gibi kesiniz. Uzun zamandır kortizon kullanan hastalarımız kortizonu aniden kesmemelidirler. Diğer ilaçlar için hekiminizle iletişim kurunuz. 3. Zamanı gelen Romatoloji Muayeneme gideyim mi? Romatoloji randevu gününüz geldiğinde hastalığınız sessiz (remisyonda) ise randevunuzun ertelenip ertelenemeyeceği konusunda sizi takip eden doktorunuz ya da romatoloji merkezi ile iletişime geçiniz. 4. Plaquenil isimli ilacın CoVid-19 enfeksiyonuna iyi geldiğini duydum, ben (ve hatta yakınlarım) Plaquenil alalım mı? Plaquenil ve bazı romatizma ilaçlarının CoVid-19 enfeksiyonunun tedavisinde yararlı olabileceğine yönelik çalışmalar mevcuttur. Oldukça güvenli bir ilaç olmakla beraber şu an için koruma ya da tedavi amaçlı siz ya da yakınlarınızın romatizma-dışı nedenle Plaquenil alması doğru değildir. 5. Bu dönemde kendimi korumak üzere aşı olayım mı? Eğer enfeksiyon belirtileriniz yoksa özellikle grip ve zatürre aşılarınızı olmanızı öneriyoruz. TRD olarak CoVid-19 coronavirüs enfeksiyonu ile ilgili gelişmeleri yakından izliyoruz. Sizleri ilerleyen günlerde yeni çalışmalar ışığında yeniden bilgilendireceğiz. Ancak sizin özel durumunuzda en doğru kararı romatoloji uzmanı hekiminiz verebilir. Bu nedenle başka sorular ve sorunlarınız varsa hekiminiz ile temasa geçiniz. (*) 27 Mart 2020

çete ettiğimiz, şu an Covid 19 tedavisinde kullanılan ilaçlardan biridir. ‘Bu ilaç covid’den koruyor’ düşüncesine kapılan sağlıklı insanların aşırı talebi ile ilaç bir süre bulunamadı. Bu durumda ihtiyacı olan hastalar ne yazık ki temin edemedi veya rapor süreleri biten hastalarımız virüs kapma endişesi ile hastaneye gitmediler. İlaç konusunda epey sorunlar yaşadılar. Ocak 1’den hala geçerli olan tüm raporların süresi otomatik olarak Haziran 2020 sonuna kadar uzatıldı. Bu tarihten itibaren hastalarımızın raporu varsa ve devam ediyorsa, ilaçlarını temin etme konusunda bu yönde bir kolaylık sağlanmış durumda. Hastaneye gitmeden de ilaçlar alınabiliyor. Eczaneler güncel olarak şu an hastalara üç aylık dozu verebiliyorlar.’’

‘‘Hastalık belirtileri yoksa zorunlu olmadıkça hastaneye başvurulmamasını, ilaçlarını kesmemelerini öneriyoruz.” ‘‘Romatologlar olarak, ciddi hayat tehditi olan veya organ tutulumu olan hastaları yakından takip ediyoruz. Eğer herhangi bir enfeksiyon bulgusu varsa, duruma göre kesebiliriz ya da dozunu ayarlayabiliriz. Bu dönemde herhangi bir enfeksiyona yakalanmaları durumunda hastalarımızın hekimleriyle mutlaka iletişimde kalmalarını öneriyoruz. Ayrıca, hastaların romatoloji uzmanına danışmadan farklı endişelerle ilaçlarını kesmemelerini,bu süreçte kendilerini korumalarını sosyal izolasyona dikkat etmelerini öneriyoruz.’’

MART-NİSAN 2020 / PS 41


COVID-19 SOSYAL ETKİLERİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

KORONA GÜNLERİNDE YAŞLILARIMIZ DAHA HASSAS!

Bağışıklık sistemlerinin Koronavirüs’ten etkilenmeye daha çok müsait olması nedeniyle sosyal mesafe kuralına uymaları ve evlerinde kalmaları tavsiye edilen 65 yaş üzeri bireyler, bu süreçte psikolojik desteğe de ihtiyaç duyuyor. Sosyal medyada yaşlılar ile ilgili oluşturulan söylemlerin yanlış olduğunu ifade eden uzmanlar, evdeki yaşlı bireylerin ihtiyaçlarının yakınları tarafından karşılanmasını ve sürekli aranarak motivasyon konuşmaları yapılmasını öneriyor. Bu süreçte ileri yaştaki bireylerin konuşmaya, duygularını ifade etmeye, onları dinleyen ve anlayan ilgili insanlara ihtiyaç duyuyorlar. Bu görev yakınlarına düşüyor. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Sosyal Hizmetler Uzmanı Özgür Varan, Koronavirüs sürecinde evlerinden çıkamayan yaşlılara nasıl destek olunabileceği ile ilgili önemli tavsiyeler paylaştı.

42 PS / MART-NİSAN 2020


COVID-19 SOSYAL ETKİLERİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

MARUZ KALDIĞIMIZ VİRÜS SALGINININ TOPLUMDA AYRIŞMAYA DEĞİL DAYANIŞMAYA SEBEP OLMASI GEREKİYOR Özgür Varan Sosyal Hizmetler Uzmanı NPİSTANBUL Beyin Hastanesi

SADECE ‘‘DIŞARI ÇIKMA, DIŞARI ÇIKMAN RİSKLİ’’ DEMEK ETKİLİ BİR YÖNTEM OLMUYOR Yaşlı bireyleri bilgilendirmek, dinlemek, duygularını anlatmalarına müsaade etmek daha doğru bir yaklaşım. Kaygıyı önlemenin en doğru yolu doğru bilgilendirmedir. Bugünlerde virüsü yaşlılar yayıyormuş, kaynağı onlarmış, onlar yakalandıklarında hemen ciddi bir durum oluşacakmış gibi bir durum oluştu. Bu söylemler onların zihinlerini fazlasıyla meşgul ediyor ve duygu dünyalarında yanlış yorumlamalar yapmalarına sebep olabiliyor. O yüzden neden evde durmaları gerektiği, neden bazı durumların risk oluşturduğu, aslında onların bulaştırmadığını ve bunun temel bir virüs olduğunu anlatmak gerekiyor. KAYGILANDIRMADAN BİLGİ SAĞLANMALI Yaşlı bireyler sosyal mecraları gençler kadar etkin ve etkili kullanamıyorlar. Süreçle ilgili yeterli bilgiye sahip olma imkânları kısıtlı olabileceğinden dolayı yakınlarının özellikle alınacak önlemler ve mevcut durumla ilgili korku ve kaygıya mahal vermeden bilgilendirme yapması gerekiyor. Görüşmelerde sosyal izolasyon ve sosyal mesafenin önemi özellikle vurgulanmalı. Evlerine misafir kabul etmemeleri, çok acil bir durum olmadıkça evden dışarı çıkmamaları gerektiği söylenmeli. Bağışıklıklarını güçlü tutmaları, hijyenin ne kadar önemli olduğu açıklanmalı. Temel ihtiyaçları, alışveriş ve benzeri gibi dışarda halletmesi gereken durumlar için onlara destek olunabilir. Bu süreçte birçok imkân ve koşullar onlar için sağlanabilir.

MOTİVE EDİCİ KONUŞMALAR YAPILMALI Hastalık veya bu enfeksiyondan farklı konular hakkında konuşmak, mutlu günlerden bahsetmek, olumlu, pozitif konularla ilgili sohbetler etmek onları bu süreçte rahatlatacaktır. İlerleyen yaşlarından ötürü bu salgın hastalıkla ilgili daha endişeli ve kaygılı olabilirler. Bu konuda yakınlarına büyük iş düşüyor. Motive edici konuşmalar yapılması, imkan varsa görüntülü olarak da sık sık aranmaları, hal ve hatırlarının sorulması gibi eylemler onlara kendilerini daha iyi hissettirecektir. SOSYAL MEDYADAKİ SÖYLEMLER YANLIŞ Sosyal medyada yaşlı bireylerin sokağa çıkma sınırlaması olmasına rağmen neden dışarı çıktıkları ve kuralları dinlemedikleri gibi söylemler oluştu. Toplumda yaşlılara karşı dışlayıcı, rencide edici ve korkutmaya yönelik nefret söylemleri oluşmaya başladı. Maruz kaldığımız virüs salgınının toplumda ayrışmaya değil, dayanışmaya sebep olması gerekiyor. Bu söylemler son derece yanlış çünkü ileri yaştaki kişiler bu süreci herkesin algıladığı gibi algılamıyor ve yaşamıyor olabilirler. Haber kaynaklarını etkin kullanamadıkları için de olan bitenin ciddiyetini tam fark edemiyorlar. Ne kadar riskli bir ortam, neler yapılması gerekiyor, alınacak tedbirler nelerdir gibi önemli konular hakkında yeterli bilgiye sahip olamayabiliyorlar. Bu sebepten dışarı çıkıyorlar.

şı direnmek ya da mevcut alışkanlıklarını devam ettirme isteği de onların dışarı çıkmalarına sebep olabiliyor. Kaygıyla en temelde başa çıkma yöntemlerinden biri olan önemsememeyi, üstüne gitmeyi uygun görerek bu şekilde yenmeye çalışıyor da olabilirler. Neden böyle davrandıklarıyla ilgili onları anlamamız gerekiyor. YAPICI DESTEĞE İHTİYAÇ DUYUYORLAR Büyük kentlerde yaşayanların dışında Anadolu’da kırsalda, köylerde yaşayan yaşlılarımız, yakınlarımız da var. Daha örgütsel çalışmalar yapılmalı. Onlar için de devlet ve sivil toplum örgütlerinin yaşamlarını kolaylaştıracak, etkin ve çok yönlü tedbirler almaları, bilinçlendirmeler yapmaları gerekiyor. Sadece dışarı çıkma, dışarı çıkman riskli demek etkili bir yöntem olmuyor. Hepimiz gibi onlar da hassas bir ruh hali içindeler. Onlar birçok nedenden dolayı sıkıntılar ve kaygılar yaşıyorlar. Böyle davranışlar yerine kapsayıcı, anlayışlı, dinleyici ve doğru bilgilendirici bir duruş içerisinde olmak gerekiyor. POZİTİF AKTİVİTELER ÖNERİLMELİ

Sosyal medyayı daha etkin kullanan, hayatın daha çok içinde olan genç kuşak bile evde olduğu bu süre içinde aktivite bulmakta çok zorlanıyor. Yaşlılar için bu durum daha da ciddi bir boyutta. O yüzden onlar yerine düşünülmeli, nelerden hoşlandıkları göz önüne alınmalı. Böylece evde oldukları sürede daha iyi vakit geçirmeleri sağlanabilir. Neler önerileSonuç olarak onlar yaşları gereği daha ceğine özelliklerine göre karar verebilir. hassas bir dönemden geçiyorlar. Yalnız kalma korkusu, ölüm kaygısı, ölüme karMART-NİSAN 2020/ PS 43


OBEZİTE GERİATRİ/ SEKTÖR GÖRÜŞÜ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

YAŞLILIK BAĞIMSIZLIK .Yaşlı Bireyler;Beslenme, barınma,giyim gibi temel gereksinimlerini karşılamak ve sağlık bakımından yararlanmak için yeterli gelire sahip olmalıdır. .Sayılan gereksinimlerini karşılayabilmeleri için ailelerinden ve toplumun her kesiminden destek almalıdır. .Gereksinimlerini karşılama konusunda kendi kendilerine yardımcı olabilmeleri yönünde desteklenmelidir. .Gelir getirici bir işte çalışabilmeli ya da toplumdaki diğer gelir getirici faaliyetlerden yararlanmalıdır. .Emeklilik yaşının belirlenmesi ve emeklilik koşullarının tanımlanmasında söz sahibi olmalıdır. .Yaşlarına,yeteneklerine uygun eğitim ve öğretim programlarına sahip olmalıdır. .Bireysel tercihlerine uygun, güvenli bir çevrede yaşamalıdır. .Yaşadıkları çevre aynı zamanda onlara kapasitelerini geliştirebilecek fırsatlar sunmalıdır. .Mümkün olduğunca uzun süre kendi evlerinde ya da aile ortamında yaşamalıdır.

KATILIM .Yaşlı Bireyler;Toplumla ilişkilerini sürdürmelidir. .Refah düzeylerini doğrudan etkileyecek politikaların hazırlanması ve uygulanması aşamalarına aktif bir biçimde katılımda bulunmalıdır. .Bilgi ve becerilerini genç kuşaklar ile paylaşmalıdır. Topluma hizmet etmek için çeşitli fırsatlar geliştirebilmelidir. .Kendi ilgi ve yeteneklerine uygun etkinliklerine gönüllü olarak katılımda bulunmalı ve hizmet edebilmelidir.

18-24 MART ‘‘YAŞLILAR SAYGI HAFTASI’’ * “YAŞLANMA 1982” Yaşlılık İlkeleri Dünya Yaşlılar Asamblesi 1982 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Kararı

44 PS / MART-NİSAN 2020


GERİATRİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

İLKELERİ BAKIM .Yaşlı Bireyler;Aile ve toplum tarafından desteklenmeli, ihtiyacı olanlara uygun bakım hizmetleri verilmelidir. .Her toplumun kültürel değerler sistemine uygun bir biçimde korunmalı ve gözetilmelidir. .Asgari düzeyde fiziksel, zihinsel ve ruhsal iyiliği kazandıracak ve sürdürecek sağlık bakımına sahip olmalıdır. .Yaşamlarını kendi başlarına sürdürebilecekleri, gereksinim duyduklarında korunabilecekleri ve bakılabilecekleri çeşitli sosyal hizmetlere ve yasal düzenlemelere sahip olmalıdır. .İnsana yakışır ve güvenli bir ortamda, sosyal ve zihinsel yönden desteklenecekleri, kendilerini geliştirebilecekleri, koruma ve rehabilitasyon hizmeti alabilecekleri, uygun kurumsal bakım modellerinden yararlanmalıdır. .Bir huzurevi ya da rehabilitasyon merkezinde yaşamaları durumunda; ihtiyaçları, inançları, haysiyetleri, özel yaşamları, bakımları ve yaşam biçimleri hakkında kendi kararlarını vermeleri konularında tam olarak saygı görmelidir. .İnsan haklarından ve temel özgürlüklerinden tam olarak yararlanmalıdır.

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME .Yaşlı Bireyler;Bireysel potansiyellerini (yetenek ve becerilerini) tam olarak gerçekleştirebilecek fırsatlar yaratmalı, var olan uygulamalardan yararlanmalıdır. .Toplumun eğitim ve kültür etkenliklerine aktif olarak katılabilmelidir.

İTİBAR .Yaşlı Bireyler İtibar görmeli ve güven içerisinde yaşamalıdır. .Sömürüden, fiziksel ya da zihinsel istismardan uzak tutulmalıdır. .Hizmetlerden yararlanırken; yaş,cinsiyet,ırk,etkin köken,özür durumu ya da diğer konumları nedeniyle bir ayırım görmemelidir. .Gelir durumları belirleyici bir unsur olmamalı, gelir düzeyinden bağımsız olarak gereksinimleri karşılanacak şekilde uygun hizmetlerden yararlanmalıdır

MART-NİSAN 2020/ PS 45


COVID-19 ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

TÜRK TIBBİ ONKOLOJİ DERNEĞİ COVİD19 PANDEMİSİ DANIŞMA KURULUNUN KANSER HASTA VE HASTA YAKINLARINA YÖNELİK ÖNERİLERİ 1. Kemoterapi endikasyonu bulunan enfekte olmayan hastalar dışındaki tüm hastalarda COVID-19 enfeksiyonu riski, tedavi başlangıcı ve devamı için engel değildir. Bununla birlikte hastalarda tedavi kararı; tedavi hedefleri, hastanın genel durumu ve tedavi tolerasyonu gözönüne alınarak bireysel olarak verilmelidir. 2. Aktif kanser tedavisi almayan hastaların rutin takip vizitlerinin ertelenmesi düşünülebilir. 3. Aktif tedavi almakta olan hastalar için hastanın ve kurumun durumuna göre tedavi ve tetkik randevularının ileri tarihe ertelenmesi hasta ve onkolog bazlı olarak değerlendirilir. 4. Kanser hastalarında kişisel koruyucu ekipman kullanımı için Sağlık Bakanlığı, ulusal ve uluslararası kılavuzların önerileri geçerlidir. Bu konuda azami dikkat edilmesi hasta, hasta yakını toplum ve sağlık çalışanlarının sağlık riskinin minimize edilmesi açısından gereklidir. 5. Yatan hasta ziyaretlerinin ve tedavi ve muayeneye gelen hastaların bir refakatçi dışında genelge doğrultusunda kısıtlanması önerilir. 6. Hastane girişinde hasta ve yakınının maske takmaları uygun olabilir, zorunlu değildir. İnsanlarla olan mesafeyi korumak daha önemlidir. 7. Mümkün olduğunca hastaneye gelirken toplu taşıma araçlarının kullanılmaması, kullanılması gerekiyorsa 1 metre mesafenin korunmaya çalışılması ve öksüren-hapşıran kişilerden uzak durulması önerilir. 8. Eller sık yıkanmalı, el hijyenine dikkat edilmelidir. Bu konuda Sağlık Bakanlığı önerileri geçerlidir. Şüpheli hasta teması dışında eldiven kullanımı önerilmemektedir. 9. Pnömokok, influenza gibi aşılardan endikasyonu olanların, kanser hastalarında uygulanmasında sakınca yoktur. İnfluenza ve pnömokok enfeksiyonları akciğeri etkileyeceği için CoVid-19 enfeksiyonu üzerine eklenmesi sözkonusu olabilir. Bu aşıları yaptırmanız hakkında doktorunuz ile beraber karar vermeniz uygun olacaktır.

Prof.Dr. Şuayip Yalçın Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Covid19 Danışma Kurulu Başkanı

Prof. Dr. N. Serdar Turhal Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

***Bu öneriler ulusal ve uluslararası kılavuzlar eşliğinde bugünkü koşullar dikkate alınarak yapılmıştır. Önerilerin değişen koşullara göre yenilenmesi uygundur.

46 PS / MART-NİSAN 2020


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

1-7 NİSAN KANSER HAFTASI

‘‘ARTIK DAHA ERKEN DÖNEMDE HASTALARA TANI KOYABİLECEĞİZ, DAHA AZ AMELİYATA GEREK OLACAK, YENİ TEDAVİLERLE DAHA BAŞARILI SONUÇLAR ALABİLECEĞİZ ’’

Hedefe yönelik tedavilerde vücudun kendi bağışıklık sistemi kullanılarak tümör yok edilmeye çalışılıyor. Bunun önümüzdeki dönemde akciğer, meme, kalın bağırsak gibi tümörlerde faydalı olmasını bekliyoruz. Kandan alınan likit biyopsi ile kanser tanısının daha erken konulmasını bekliyoruz. Tümörler üzerinde yapılan analizler sayesinde yeni bilgilere sahip oluyoruz. İlaçların en ideal kullanma şekliyle ilgili de her geçen gün daha fazla bilgiye sahip oluyoruz.. HEDEFE YÖNELİK TEDAVİLER KANSER HÜCRESİNİN ÇOĞALMA YOLUNU BLOKE EDİYOR Hedefe yönelik tedaviler kanser hücresinin çoğalma yolunu bloke edebiliyor. İnsan genom projesi 2013 yılında tamamlandı. Proje tamamlandıktan sonra kullanılan teknoloji ile hangi moleküler genetik bozukluklarla kanser hücresinin çoğaldığını anlamak mümkün oldu. Bu gelişme sayesinde kanser hücrelerinin kontrolsüz çoğalmasına yol açan 800’ün üzerinde genetik değişiklik saptandı. Böylece kanser hücrelerinin çoğalma yolunu buldukça, o yolu durduracak ilaçlar keşfetmek mümkün oluyor. Bu tedavilere hedefe yönelik tedaviler diyoruz. YENİ NESİL DİZİLEME ANALİZİ İLE TÜMÖRÜN HANGİ YOLLA ÇOĞALDIĞI ANLAŞILABİLİYOR Yeni nesil dizileme analizi, yani kanserde genetik analiz ile tümörlü parçayı alıp hangi yollarla çoğaldığını keşfetmek artık mümkün. Yeni nesil dizileme analizi hastanın tümöründeki genetik bozukluğun türünü ortaya koyan bir tanı yöntemidir. Bu yöntemde tercihen hastanın en son ortaya çıkan tümör dokusunun bir parçası patoloji labo-

Prof. Dr. Serdar Turhal Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı TTOD Başkanı

ratuvarına gönderilir ve orada bunu analiz eden cihazlarla değişiklik gösteren genlerden hangisinin bozuk olduğuna bakılır. Bu analiz bize hangi genetik yol üzerinden tümör hücresinin çoğaldığını ve hangi ilaçlar ile o yolu bloke edebileceğimizi gösteriyor. LİKİT BİYOPSİ TÜMÖR HÜCRESİNİ KOLAYLIKLA SAPTAYABİLİYOR Hastanın tümör dokusundan parça almak her zaman kolay olmuyor ve zaman zaman bazı riskler içerebiliyor. Özellikle hastadan parça alınamayan veya parça almanın güç olduğu durumlarda likit biyopsi yöntemi hastalar için büyük bir kolaylık sağlıyor. Bu yöntem ile parça alınmasına gerek kalmadan kan analizi yapılır gibi kan alınıyor. Özel makinelerde bu kan analiz edildikten sonra tümör hücresi saptanıp hastadan parça dahi alınmasına gerek kalmadan tümör ile ilgili özellikler öğreniliyor. KANSER VAKALARI ARTIYOR AMA ESKİSİ GİBİ ÖLÜMCÜL DEĞİL! Kanser görülme sıklığına baktığımızda her yıl artıyor gibi duruyor ancak eskisi gibi ölümcül bir hastalık değil. Erken tanı ve gelişmiş tedavilerle hayatlarına devam ediyor. Ülkemizdeki kanser istatistiklerine baktığımızda gelişmiş batı ülkelrinden daha yüksek değil. Hatta, dünya ortalamasından düşük. Kanserlerin bir kısmında genetik geçişli özellik taşıyor ancak hepsi değil. Hareketli bir hayat, sigaradan alkolden uzak durmak, ideal kiloda olmak, mevsiminde taze sebze meyve ile beslenme gibi herkesin bildiği yaşam kalitesinin yükseltilmesine önemli katkı sağlıyor. MART-NİSAN 2020/ PS 47


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Yutma Zorluğunu ÖNEMSEYİN! Yemek Borusu Kanserinin İlk Belirtisi Olabilir 1-7 NİSAN KANSER HAFTASI 48 PS / MART-NİSAN 2020


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Dünyada ve ülkemizde kanser ölümlerinin nedenleri arasında ilk sıralarda yer alan yemek borusu kanserinden korunmak için; aşırı sıcak, asitli ve alkollü içecekler tüketmemek, sigaradan uzak durmak ve sağlıklı beslenmek önemli yer tutuyor. Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel Memorial Ataşehir Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümü

Yutma güçlüğü ve boğazda takılma pek çok insanın belirli nedenle yaşadığı basit şikayetler gibi algılanabiliyor ancak kimi zaman yemek borusu kanseri gibi ciddi hastalıkların ön habercisi olabiliyor. Bu belirtilerin önemsenmemesi ve doktora başvurmakta geç kalınması, erken tanı şansına engel oluyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel, yutma güçlüğü, yemek borusu kanseri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. YEDİKLERİNİZİN SICAKLIĞI VE KIVAMINA DİKKAT EDİN Yemek borusu kanserinden korunmak için tüketilen gıdaların kıvamı ve sıcaklığı önemli yer tutmaktadır. Aşırı sıcak çayın veya gıdaların çok sık içilmesi -yenilmesi yemek borusunu döşeyen yassı hücreleri yakarak kansere zemin hazırlayabilir. Sıcak içeceklerin yanı sıra sık alkol tüketimi ve yanmış gıdalar da aynı etkiyi oluşturmaktadır. Sigara, içeriğinde bulunan zehirle maddeler nedeniyle yemek borusu kanserine yol açabilmektedir. BÖLGESEL BESLENME ALIŞKANLIKLARI ETKİLİ OLUYOR Türkiye’de özellikle beslenme alışkanlıklarından dolayı yassı hücreli yemek borusu kanseri denilen skuamoz tipi yemek borusu kanserleri Erzurum, Ağrı, Kars, Van, Bitlis, Muş gibi Doğu illerinde daha sık görülmektedir. Bahsedilen illerin hava sıcaklıklarının daha düşük olması sıcak içeceklerin daha fazla tüketilmesine zemin hazırlamaktadır. Ayrıca bu bölgelerde sebzeden fakir daha çok kırmızı et

ağırlıklı beslenme de yemek borusu kanseri görülmesindeki nedenler arasındadır. YUTMA ZORLUĞU-SES KISIKLIĞIKİLO KAYBI Yemek borusu kanserinin en önemli belirtisi yutma güçlüğü veya boğazda takılma hissi şeklindedir. Bu sorunu yaşayan hastalar kısa sürede kilo kaybetmektedir. Yaşlı hastalarda aşırı salya üretimi de ilk belirti olabilmektedir. Hastalığın ilerlediği durumlarda ise ses kısıklığı ve akciğerlere, karaciğere, kemiğe sıçrama görülebilmektedir. Genellikle 60 yaşından sonra görülen yemek borusu kanserlerinde teşhis konulabilmesi için endoskopi veya endoskopik ultrason ile parça alınarak değerlendirmesi gerekmektedir. YEMEK BORUSU KANSERİ AMELİYATI KAPALI YÖNTEMLE YAPILABİLİYOR Yemek borusu kanserinin tedavisinde cerrahi ilk planda düşünülmektedir. 75 yaşın üzerinde ve ciddi hastalıkları nedeniyle ameliyat riskleri bulunan kişilerde kemoterapi ve radyoterapi uygulanabilmektedir. Yemek borusu duvarını aşmamış ve az sayıda lenf bezine sıçramış yemek borusu tümörlerinde ameliyat etkili bir tedavi yöntemidir. Ameliyatta tümörün yanı sıra en az 16 lenf bezinin de çıkarılması gerekir. Evre 3 yemek borusu kanserlerinde önce kemoterapi ve radyoterapi ardından ameliyat yapılmaktadır. En erken aşamada yakalanan tümörlerde endoskopik olarak tümörün çıkarılması mümkün olabildiği için ameliyata gerek kalmamaktadır. Boyunda, gırtlak bölgesinin arkasında

yerleşmiş yemek borusu kanserlerinde, ameliyat sırasında gırtlağın çıkarılması ve hastanın kalıcı olarak boynundaki delikten nefes alması gerekliliği nedeniyle öncelikle ameliyat yerine kemoterapi ve radyoterapi uygulanmaktadır. Hastaların birçoğunda (%70-80) kapalı yemek borusu kanseri ameliyatı yapılabilmektedir. Kapalı ameliyatlar büyük kesiler yerine batında 1-2 cm’lik 3-4 delikten, göğüs bölgesinde ise 1 veya 2 adet 2-4 cm’lik delikten kamera görüntüsü aracılığıyla yapılabilmektedir. Az sayıda kesi yapılması, vücudun aldığı travmayı azaltarak iyileşmeyi hızlandırmakta ve ağrı problemini ortadan kaldırabilmektedir. Normalde 6-7 saat süren yemek borusu kanseri ameliyatı kapalı ameliyat yöntemleri ile 3 saatte bitirilebilmektedir. ANTİ İNFLAMATUAR BESİNLER TÜKETİN Yemek borusu kanserinin bitkisel bir tedavisi bulunmamaktadır. Ancak hem kanserle mücadele evresinde hem de ameliyat sonrası tedavi sürecinde anti-inflamatuar etkisi olan soğan, sarımsak, zerdeçal gibi besinleri tüketmek vücut direncini artırarak kanserle mücadelede destek sağlayabilmektedir. Bu süreçte hastaların şeker ağırlıklı; pekmez, bal, şekerli hoşaf, şerbetli tatlılar gibi yiyeceklerden uzak durmaları önemlidir. Yemek borusu kanseri ameliyatı olan hastaların tükettiği besinlerin yanında uyku düzenlerine, günlük egzersizlerine de dikkat etmeleri ve sağlık kontrollerini aksatmamaları gerekmektedir. Ameliyat sonrası ömür boyu mide koruyucu ilaç kullanmaları gereken hastaların, az bir kısmında kilo kaybı veya ishal gibi sorunlar yaşanabilmektedir. MART-NİSAN 2020/ PS 49


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘ GELDİĞİMİZ NOKTADA VÜCUTTA RADYOTERAPİ VEREMEYECEĞİMİZ DOKU VE ORGAN KALMADI ’’ Prof. Dr. Yavuz Anacak Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği

Kanser son yüzyılda önde gelen ölüm nedenleri olan enfeksiyonların, kalp ve damar hastalıklarının kontrol altına alınması ve buna bağlı olarak da yaşamın uzaması sonucunda, giderek daha sık ortaya çıkan bir hastalık haline geldi. 20. Yüzyıl başlarında bir insan en gelişmiş ülkelerde bile ortalama 40 yıl yaşarken, günümüzde ortalama yaşam pek çok ülkede 80 yıl civarında, ülkemizde de insanlarımız ortalama 75 yıl yaşıyorlar. Yaşamın uzamasının yanı sıra hızlı endüstrileşme ve kentleşmenin getirdiği kimyasal kirlilikteki artış, alkol ve tütün ürünlerinin kullanımı, beslenme alışkanlıklarının değişmesi, obezite gibi faktörler diğer pek çok hastalıkta olduğu gibi kanserin ortaya çıkmasını kolaylaştırıyor. 21. yüzyılda kanser artık daha da sık rastlanan bir hastalık ve pek çok ülkede önemli bir toplumsal sağlık sorunu olacak. AKILCI VE HEDEFE YÖNELİK TEDAVİLER Bilgi birikiminin artması, bilişim ve teknoloji alanındaki olağanüstü ilerlemeler tıbbın her alanını etkiledi, ama özellikle bilgisayarlara ve yüksek teknolojili cihazlara dayanan radyasyon onkolojisi tamamen değişti. Radyasyonun kanserler üzerinde çok etkili olduğunu çok iyi biliyoruz. Yeterli radyasyon dozu verdiğimizde kanserlerin pek çoğunu ortadan kaldırabiliyoruz, ama sorun kanserlerin etrafında bulunan sağlam hücreler, dokular ve organlar. Ne yazık ki bu sağlam dokular da çoğunlukla radyasyondan en az kanser kadar etkileniyor. Radyasyon onkolojisinin son elli yılı bu soruna çözüm aramakla geçti: Nasıl yapalım da kanseri yok ederken etrafındaki sağlam doku ve organlara zarar vermeyelim. 21.yüzyılın başından itibaren radyasyon onkolojisi tamamen ileri 50 PS / MART-NİSAN 2020

düzey bilgisayar yazılımı ve çok yüksek teknolojili cihazların kullanıldığı bir tıp dalı haline geldi. ARTIK KANSERLERİ DAHA KOLAY HEDEFLEYEBİLİYORUZ. Kanseri saran sağlam dokulara vermek zorunda kaldığımız radyasyon dozu çok azaldı, bu şekilde birçok kanserin radyoterapisinde daha yüksek, kansere daha etkili radyasyon dozu verebiliyoruz. Daha önce yan etki kaygısıyla tedavi veremediğimiz durumlarda da radyoterapiyi kullanmaya başladık, geldiğimiz noktada vücutta radyoterapi veremeyeceğimiz doku ve organ kalmadı diyebiliriz. Bütün bunları yeni radyoterapi yöntemleri kullanarak yapabiliyoruz. Yoğunluk ayarlı radyoterapi ve stereotaktik radyoterapi gibi ileri tedavi uygulamalarını bugün rahatlıkla bütün organ kanserlerinde kullanabiliyoruz. Bu yöntem-

ler bugün piyasada bulunan radyoterapi cihazlarının hepsinde var artık. Ülkemizde de bütün radyoterapi merkezlerinde bu yöntemler uygulanabiliyor. YİRMİDEN FAZLA ÜLKEDE UYGULANABİLEN PROTON TEDAVİSİ İLE SAĞLAM DOKULARI DAHA İYİ KORUMAK MÜMKÜN Uzun zamandır bilinen ancak teknolojik ve ekonomik nedenlerle uygulanamayan proton ışınları ile yapılan radyoterapide de büyük ilerlemeler olduğunu ve bu tedavinin dünyada giderek yaygınlaştığını söyleyebilirim. Proton ışınları ile daha iyi bir radyasyon dozu dağılımı sağlayıp sağlam dokuları daha da iyi korumak mümkün. Özellikle radyasyona bağlı geç dönemlerde ortaya çıkan kalıcı yan etkilerin çok büyük sorun olduğu çocuk kanserlerinde proton tedavisi büyük önem kazanıyor. Proton


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘Çok güçlü bir kanser silahı olan radyasyonu artık hastalarımıza zarar vermeden en etkili şekilde kullanabiliyoruz.’’ 1-7 NİSAN KANSER HAFTASI tedavisini uygulayan cihazların boyutları küçüldü ve maliyet olarak da erişilebilir düzeye geldi. Dünyada yirmiden fazla ülkede proton tedavisi uygulanabiliyor, bu tedaviyi uygulayan merkezlerin sayısı seksene ulaştı. Henüz Türkiye’de bulunmayan proton tedavisinin de bir an önce ülkemizde uygulanabiliyor hale gelmesi Sağlık Bakanlığı tarafından kanser tedavisinde öncelikler arasına alınmalı.

radyoterapi ve immünoterapinin tek başına kullanılmasından daha etkili olarak gözüküyor. Bundan sonraki çalışmalar iki yöntemin en uygun şekilde nasıl kombine edilebileceği üzerine yoğunlaşacak; iki yöntemi aynı anda mı yoksa ardışık mı uygulayalım, ilaç dozları ve radyasyon dozları nasıl olsun, hangi radyoterapi tekniğini kullanalım gibi sorular etrafında çalışmalar düzenlenecek.

İMMÜNOTERAPİ KANSER TEDAVİSİNDE YENİ BİR SAYFA AÇTI

BU ALANDA BİLİMSEL ÇALIŞMALAR HIZLA ARTIYOR

Radyasyon onkolojisinde yoğun araştırmaların yürütüldüğü bir diğer konu da son yıllarda hızla gelişen immünoterapi yönteminin radyoterapi ile birlikte kullanılması. İmmünoterapi kanser tedavisinde yeni bir sayfa açtı. Hastalığın her döneminde etkili oluyor ve bu etki çok üzün sürüyor. Yaygın hastalığı olan hastalarda dahi sağkalımın oldukça uzadığını görüyoruz. İmmünoterapinin radyoterapi ile birlikte kullanılması başarı şansını daha da arttırıyor. Burada radyoterapi bir tür ateşleyici etkisi yaparak immünoterapinin etkisini daha yüksek düzeylere çıkarıyor ve immünoterapi - radyoterapi birlikteliği kanserin üstesinden gelmek için büyük umutlar vaat ediyor.

Yine proton tedavilerinde dünyadaki merkezlerin sayısının hızla artması bu konuda yapılan bilimsel çalışmaları da oldukça arttırdı. Önümüzdeki yıllarda proton tedavisinin bu çalışmaların sonuçlarına göre daha da yaygınlaşacağını düşünüyorum.

Bu çalışmaların neredeyse tamamında bu iki yöntemin bir arada kullanılması

“KANSERLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR TÜM DÜNYADA DEVAM EDİYOR, İMMÜNOTERAPİNİN RADYOTERAPİ İLE BİRLİKTE KULLANILDIĞI ÇALIŞMALARIN SAYISI HIZLA ARTIYOR’’

Kanser tüm dünyanın sorunu ve kanserle ilgili araştırmalar dünyadaki pek çok merkezde devam ediyor, fakat en çok araştırmanın yapıldığı yerler Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve Japonya. İmmünoterapi çalışmaların çok büyük çoğunluğu şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde tasarlanmakla birlikte tüm dünyada çok sayıda merkez bu çalışmalara katılıyor. Ülkemizden de bu çalışmalara katılan onkoloji merkezleri var. Yine Avrupa’daki önemli çalışmaların tamamı pek çok Avrupa ülkesinin ortaklaşa çalışmalar yürütülmektedir. İMMÜNOTERAPİ ONKOLOJİ DERGİLERİNİN ANA KONUSU HALİNE GELDİ

Prof. Dr. Yavuz Anacak Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı

araştırmaların sonuçlarını görebiliyoruz. Gelişmiş radyoterapi yöntemleri ve proton tedavisine ait çalışmalar da International Journal of Radiation Oncology ve Radiotherapy & Oncology dergilerinde yayınlanıyor. Bunlar Amerika’daki ve Avrupa’daki radyasyon onkolojisi derneklerinin ana dergileri. RADYOTERAPİNİN TEDAVİ BAŞARISI YÜKSELDİ, YAN ETKİLERİ AZALDI Bir zamanlar saçları döken, deride yaralar açan, yanıklar oluşturan ve hastaların gözünde korkutucu ve gizemli bir tedavi olan radyoterapi ileri teknolojiler ve yeni teknikler sayesinde artık tedavi başarısı yüksek ve yan etkisi çok daha az bir yöntem haline geldi. Biz radyasyon onkologları artık çok güçlü bir kanser silahı olan radyasyonu hastalarımıza zarar vermeden en etkili şekilde kullanabiliyoruz. Türkiye’nin bütün büyük kentlerinde tüm hastalarımızın kolayca ulaşabileceği iyi donanımlı radyoterapi merkezleri var. Türkiye’deki radyasyon onkologları gelişmiş tedavi yöntemlerini uygulama konusunda iyi eğitimli. Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği düzenlediği kongre, sempozyum ve kurslarla radyasyon onkologlarının bilgi düzeylerinin artmasını ve güncel gelişmeleri izlemelerini sağlıyor. Radyoterapi kanser hastaları için umut vaat eden gelişmiş tedavi yöntemi ve Türkiye’deki radyasyon onkologları tedavi gereken tüm hastalarımızı kucaklamaya hazır.

Özellikle immünoterapi üzerine yapılan araştırmalar onkoloji dergilerinin neredeyse ana konusu haline geldi. Journal of Clinical Oncology, New England Journal of Medicine gibi önemli dergilerde sıklıkla kanser immünoterapisine ait

MART-NİSAN 2020/ PS 51


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

KOLON KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI ARTIYOR Kolorektal kanser hem dünyada hem de ülkemizde kadın ve erkeklerin en çok yakalandığı üçüncü kanser, ölümle sonuçlanan hastalıklar listesinde en çok ölümle sonuçlanan ikinci kanser tipi. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütünün (OECD) 2015 yılında yaptığı bir araştırmada dünyada son on yıl içinde Türkiye ile birlikte 3 ülkede kalın bağırsak kanseri sağ kalım oranlarının kötüye doğru gittiğini göstermiştir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre birinci evredeki (başlangıç evresi) kalın bağırsak kanserinin 5 yıllık sağ kalım oranı ülkemizde %70 civarında iken gelişmiş ülkelerde bu oran %90 civarındadır. Bu veriler ülkemizde bu hastalıkla mücadelenin önemini ortaya koymaktadır.

Prof. Dr. Mehmet Ayhan Kuzu Türk Kolon ve Rektum Cerrahi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Mart Ayı tüm dünyada kalın bağırsak kanseri farkındalık ayıdır. Türk Kolon ve Rektum Cerrahi Derneği dünyada kalın bağırsak kanseri farkındalık ayı olarak kabul edilen Mart ayı boyunca, sağlıklı yaşama bilincinin geliştirilmesi, farkındalığın artırılması, hastalığın erken tanı ve tedavisi için tarama yöntemlerinden yararlanılması konularına dikkat çeken önemli uyarılarda bulundu.

RİSKİ AZALTMAK ELİNİZDE Bazı faktörler kolon kanseri riskinizi artırabilir, bunlardan bazılarını DEĞİŞTİREBİLİRSİNİZ bazılarını da DEĞİŞTİREMEZSİNİZ Yaşam tarzınızı DEĞİŞTİREBİLİRSİNİZ •Aşırı kilodan kurtulmak •Düzenli egzersiz yapmak •Devamlı kırmızı et tüketmemek, yüksek ısıda pişen gıdalardan uzak durmak •Sigara içmemek ve •Aşırı alkol tüketmemek Fakat bazı risk faktörlerini DEĞİŞTİREMEZSİNİZ •İleri yaş •Kendinizde kolon kanseri veya polip olması •İltihabi bağırsak hastalığınızın olması •Ailenizde kolon kanseri veya polip veya kalıtımla geçen kolon kanseri hikayesi olması •Tip II diabet (şeker) hastalığı olması Risk altındaki bireylerde kolon kanseri daha sık gelişebilmektedir.

52 PS / MART-NİSAN 2020


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

GÖSTERGELER GENÇLER İÇİN DE ALARM VERİYOR

Ailesinde genç yaşta kalın bağırsak - BİREYİN KENDİ RİSKİNİN FARKINDA kanseri ve/veya kalın bağırsak polipi hi- OLMASI - TARAMA TESTLERİNDEN kayesi olanlarda YARARLANILMASI:

Son yıllarda dikkat çeken kaygı verici gelişme kalın bağırsak kanserinin (kolon ve rektum kanseri) genç yaşlarda görülme sıklığındaki artıştır. Gözlenen tüm kalın bağırsak kanser vakalarının yaklaşık %10 kadarı 50 yaş altında gelişmekte. Özellikle genç yaşlarda kalın bağırsağın makata yakın bölgesinde gelişen rektum kanseri vakalarındaki artış kolon kanserine oranla iki kat daha yüksek. Genç yaşlarda ortaya çıkan belirti ve bulgular sıklıkla “bir şey yoktur”diye geçiştirilirken, yanlış tanı ve doktora geç müracaat etme nedeni ile de hastalık ancak ileri evrelerde yakalanabilmekte. Gençlerin “kulaktan dolma” tedavi yöntemlerini denemeleri, “nasıl olsa geçer” düşüncesiyle rahatsızlıklarını önemsememeleri, “genç yaşta kanser olmaz” düşüncesi ile umursamamaları, hastalıkların ilerlemesine ve tedavisi daha zor bir aşamaya ulaşmasına neden olmakta. 2017 yılında yapılan bir araştırmada 1950 doğumlu bireylere göre, 1990 doğumlu genç nüfusta kolon kanseri görülme sıklığı 2 kat, rektum kanseri görülme sıklığı ise 4 kat daha fazla bulunmuştur. Bu veriler de gösteriyor ki, maalesef kalın bağırsak kanseri genç nesillerin hastalığı olacak. KİMLERDE TARAMA YAPMALIYIZ? Ülkemizde hem kadın ve hem erkekte üçüncü sırada olan ve kanserden ölüm nedenlerinin ikinci sırasında yer alan kalın bağırsak kanseri için normalde 50 yaş olan tarama yaşı bazı bireyler için daha erken yaşlara çekilmesi gerekli.

- Ailesinde kalıtım yolu (irsi) ile geçiş Kanserin önlenebilmesi, erken tanı ve gösteren kanseri olanlarda tedavisi için dışkıda gizli kan testi ve kolonoskopi taramalarını düzenli yaptırma- Uzun süredir iltihabi bağırsak hastalığı sı önemlidir. Özellikle ailesel riski olanlar tanısı ile izlenenlerde gençlerin erken tarama programlarınveya genetik danışmanlıktan fayda- Kalın bağırsak kanseri belirti ve bulgu- dan lanması gerekiyor. ları olan, dışkıda kan gelmesi, dışkılama alışkanlığında değişiklik, giderek artan - KENDİ KENDİNİN DOKTORU OLMA: karın ağrısı ve huzursuzluk hissi, kansızlık, güçsüzlük gibi şikayetleri olanlarda. Genç yaşta görülen kalın bağırsak kanserlerinde kimse şüphelenmediği için TARAMA TESTLERİ NELERDİR? yanlış tanı ve tedavi sorunu vardır. Bu nedenle vücudunuzda iyi gitmeyen bir -Dışkıda (Gaitada) gizli kan testi durum varsa mutlaka konunun uzman-Renkli kalın bağırsak filmi larından ikinci bir görüş alınmalı. -Sanal Kolonoskopi - SAĞLIKLI YAŞAMA -Kolonoskopi Kalın bağırsak kanseri ve birçok hastalıktan korunmak için sağlıklı yaşam şekli KALIN BAĞIRSAK KANSERİ NASIL önemli. Düzenli egzersiz, fazla kilolarGELİŞİR? dan arınmak, dengeli beslenme, tam tahıl, sebze, meyve, lifli gıda tüketilmesi, Vücudumuzu kaplayan deri tabakası kırmız et tüketimin azaltılması, sigara ve gibi bağırsağın iç yüzeyini örten bir ta- tütün ürünleri kullanılmaması, aşırı alkol baka vardır. Bağırsak iç yüzeyini örten alınmaması gerekiyor. tabakanın bağırsak içine doğru büyümesi ile bir kabartı - şişlik yani polip Tüm bu bilgiler ürkütücü olmasına karmeydana gelir. Her polip kanserleşmez şın hastalıkla ilgili iki noktanın çok iyi bifakat kolonoskopi ile tespit edilip çıka- linmesi gerekli: rılmadıkları zaman başlangıçta iyi huylu olan bazı polipler büyüyebilir ve bazıla- - Kalın bağırsak kanseri önlenebilir, terından kalın bağırsak kanseri yani kolon davi edilebilir, atlatılabilir bir hastalık. kanseri gelişebilir. İyi huylu bir polipin kalın bağırsak kanserine dönüşmesi yıl- - Kalın bağırsak kanseri, erken evrede lar içinde olmaktadır yakalandığında tam şifa ile tedavi edilmesi mümkün olan bir hastalık. NE YAPMALIYIZ?

-AİLEDEKİ RİSKLERİN BİRLİKTE KONUŞULARAK ÖĞRENİLMESi: Birinci ve ikinci derecedeki aile bireylerinde kalın bağırsak ve diğer kanserler sorgulanmalı. MART-NİSAN 2020/ PS 53


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

PROSTAT KANSERİNDE AMELİYATSIZ NOKTA ATIŞI TEDAVİ: HIFU Prof. Dr. Volkan Tuğcu Memorial Bahçelievler Hastanesi

Prostat kanseri dünyada ve ülkemizde erkeklerde en sık görülen kanserler arasında yer alıyor. Diğer kanser türlerinde olduğu gibi bu hastalığın tedavisinde de erken teşhis önemli bir yer tutuyor. Prostat kanseri olgularında son yıllarda ameliyatsız bir tedavi şekli olarak öne çıkan HIFU yöntemi büyük avantajlar sağlayabiliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi’nde uygulanan HIFU teknolojisinin son versiyonu ise prostatın sadece hastalıklı bölgesinin tedavi edilmesini ve çevre dokulara zarar verilmemesini sağlıyor. HIFU sayesinde klasik cerrahinin olası yan etkileri arasında sayılan idrar kaçırma veya cinsel fonksiyon bozukluğu gibi riskler de ortadan kaldırılmış oluyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Volkan Tuğcu, HIFU yöntemi hakkında bilgi verdi. HIFU YÖNTEMİ NEDİR? Prostat kanserinde cerrahi ve radyoterapi gibi tedaviler kullanılmaktadır. Bu tedavi yöntemlerinin birçok yan etkisi ortaya çıkabilmektedir. Bunun sonucunda High Intensity Focused Ultrasound yani kısa adıyla HIFU yöntemi geliştirildi. Ancak ilk HIFU uygulamalarında prostatın tamamı yakılıyordu. Bunun da yan etkileri oluyordu. Memorial Bahçelievler Hastanesi’nde uygulanan, fokal yani nokta atışı tedavi olarak anılan HIFU teknolojisinin en güncel versiyonu ise prostatın sadece hastalıklı bölgesinin tedavi edilmesini ve çevre dokulara zarar verilmemesini sağlayarak idrar kaçırma veya cinsel fonksiyon bozukluğu gibi riskleri de ortadan kaldırmaktadır. 54 PS / MART-NİSAN 2020

HIFU YÖNTEMİ HANGİ HASTALAR İÇİN UYGUNDUR? HIFU yöntemi daha çok prostat kanserinin başlangıç evrelerinde, küçük ve yayılmamış hastalarda uygulanmaktadır. HİFU yönteminin tavsiye edildiği hastalar; •İdrar sorunu yaşamak istemeyen ve cinsel hayatı aktif olan daha çok genç hastalarda avantaj sağladığı için HİFU yöntemi daha uygun bir tedavi seçeneğidir. •Prostat kanseri erken evre yani T1 veya T2 aşamasında olan hastalar •Kanserin başlangıç aşamasında olması •Yaş veya genel durumları prostat kanseri ameliyatına uygun olmayan hastalar •Radikal cerrahi tedavi yöntemlerine karşı minimal invaziv tedavi tercihi arayan hastalar •Daha önce karın ameliyatları geçirmiş hastalar

HIFU işleminin süresi yakılacak bölgenin büyüklüğüyle doğru orantılıdır. Ortalama 1-2 saat arasında süren işlem yakılacak bölge büyükse süre uzayabilmektedir.

DİĞER PROSTAT KANSERİ TEDAVİLERİNE GÖRE AVANTAJLARI NELERDİR? •Cinsel hayatı ve idrar kontrolünü korumada önemli bir avantaj sunmaktadır. •Açık cerrahilerde hasta 3-4 gün arasında hastanede kalınmaktadır. Radyoterapi tedavisi ise 30 gün sürdüğü için hasta hemen her gün hastaneye gelmek zorundadır. HIFU işlemi ise tek seanslık bir uygulamadır. Sadece HİFU uygulanan hastalar 1 gece hastanede kaldıktan sonra evlerine dönebilmektedir. Ya da işlem sabahtan uygulandığı takdirde hastalar aynı günün akşamı taburcu olabilmektedir. •Komplikasyon riski çok düşüktür. •Açık cerrahi, kapalı cerrahi, radyoterapi veya HIFU sonrası nüks yaşanması durumlarında rahatlıkla uygulanabilmektedir. •Etraftaki organ ve dokulara hasar vermeden kanser dokusuna müdahale şansı tanımaktadır. •Radyasyonun zararlı etkilerine maruz kalınmamaktadır. •Cerrahiye uygun olmayan hastalar HIFU’dan faydalanabilmektedir. •Ağrı eşiği herkese göre farklılık göstermekle beraber HIFU işlemi ağrısız bir uygulama olarak tanımlanmaktadır. •Anestezi alamayan ileri yaş hastalarda uygulanabilmektedir.


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘ASCO 2020 GENİTOÜRİNER KANSER SEMPOZYUMU’NDA İMMÜNOONKOLOJİK TEDAVİ KOMBİNASYONLARI VE ÜMİT VADEDEN SONUÇLAR AÇIKLANDI

Amerikan Klinik Onkoloji Derneği (ASCO) tarafından bu yıl 13-15 Şubat 2020 tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası Genitoüriner Kanser Sempozyumu’nda İmmüno-Onkolojik tedavi kombinasyon seçeneklerinin karşılanmayan büyük bir medikal ihtiyacın olduğu böbrek kanserinde ön plana çıktı. Tüm dünyadan onkoloji uzmanları ve kanser tedavisi sürecine dahil olan diğer branşlardan doktorların katıldığı, birçok kanser klinik çalışmalarının ilk kez açıklandığı ASCO GU Sempozyumu’nda böbrek kanseri başta olmak üzere genitoüriner kanserlerde uygulanan yenilikçi yaklaşımlar, yaşam verileri ve tedavi olanakları ile ilgili 700’den fazla çalışma sunuldu. İmmüno-onkolojik tedavi kombinasyon seçeneklerinin karşılanmayan büyük bir medikal ihtiyacın olduğu böbrek kanserinde ön plana çıktı. Global kanser istatistikleri raporuna bakıldığında dünya genelinde 2018 yılında 18 milyon yeni kanser vakası ve 9,5 milyon kanserle ilişkili ölüm olduğu tahmin edilmektedir. Böbrek kanseri tüm kanserler arasında önemli bir ölüm nedeni olarak üst sıralarda yer alırken, yılda tahmini 175 bin insan ölmektedir. BÖBREK KANSERİ, DÜNYA GENELİNDE KANSERE BAĞLI ÖLÜMLERİN ÖNEMLİ NEDENLERİNDEN BİRİ Böbrek kanserinin dünya genelinde kansere bağlı ölümlerin önemli nedenlerinden biri olduğunu ve mevcut durumda tedavi olanakları ile alınan sonuçlardan daha iyi yaşam süresi ve kalitesi sunabilen tedavilerin geliştirilmesi gerekiyor. Hastalığın etyopatogenezinin daha iyi anlaşılması ile birlikte son yıllarda RHK (renal hücreli karsinom) tedavisi ile ilgili olarak çok önemli gelişmeler oldu. RHK tedavisinin ikinci basamak tedavisinde immünoterapi ile sağlanan belirgin sağkalım yararı ile tedavi standartları değişti. Mevcut kanıtlar immünoterapi kombinasyonlarının önümüzdeki süreçte metastatik RHK’nin birinci tedavisinde yeni standart olacağını göstermektedir.

Doç. Dr. Yüksel Ürün Ankara Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğ.Üy.

YENİ ÇALIŞMALAR VE BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ TEDAVİ İki immüno-onkolojik tedavi kombinasyonun kullanıldığı bir çalışmada; daha önce tedavi almamış ileri evre RHK hastalarında immüno-onkolojik tedavi kombinasyonu kullanımına ilişkin en uzun süreli takip çalışmasının 42 aylık analizleri paylaşıldı. Çalışma sonuçlarına göre, orta ve kötü riskli 847 böbrek kanseri hastasında ortanca 42 aylık izlemde, genel sağkalım oranı yüzde 52 olup objektif yanıt oranı yüzde 42 olarak sonuçlandı. Geçmiş tedaviler ile kıyaslandığında bu sonuçlar son derece sevindirici ancak halen doğru hastada, doğru tedavi seçimi ile ilgili aydınlatılması gereken durumlar mevcuttur. Devam eden çalışmaların hastalarımız için “bireyselleştirilmiş tedavinin” uygulanabilirliğini daha da iyileştirmesi beklenmektedir. İki immüno-onkolojik tedavi kombinasyonunun kullanımı ile oluşan yan etkilerin sıklıkla ilk 6 ayda oluştuğu ve zaman geçtikçe azaldığı görülmüştür. Derece 3-4 yan etki olarak belirlenen şiddetli yan etki görülme sıklığı standart olarak kullanılan tedaviden daha düşük olduğu gözlenmiştir. Bu uzun dönem takip sonuçlarına göre zaman geçtikçe immünoterapi tedavisinin faydası bu hasta popülasyonu için kalıcı bir fayda sağlama potansiyeli taşımaktadır. Bu çalışmada elde edilen sonuçlar immüno-onkolojik tedavi kombinasyonlarının tedavi seçeneklerine eklenmesinin ileri evre böbrek kanseri olan hastalarda umut vadeden klinik yarar sağlayabileceğini göstermektedir.

MART-NİSAN 2020/ PS 55


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Santral Sinir Sistemi Kanserleri

Santral sinir sistemi kanserleri, beyin veya omurilik ile ilgili yapıların doğrudan kendisinden kaynaklanan, başka bir organ kanserinden yayılımla oluşmayan tümörlerdir. Beyin ve sinir hücreleri, vücudun diğer hücrelerinden farklı bir yapıya sahiptir. Bu nedenle hem hastalık seyri, hem de tümör hücresinin özellikleri yönünden farklı isimlendirmeye sahip birçok santral sinir sistemi tümörü tanımlanmıştır. Bahsi geçen hücrelerden köken alan tümörler, köken aldıkları bu hücrelerin isimleri ile anılırlar: Gliom, Medulloblastom, Ependimom ve Kraniyofarenjiyom... Saldırganlık özelliği düşük olan düşük dereceli gliomlar arasında; Astrositom, Ganglion ve Oligodendrogliom sayılabilir. Oldukça saldırgan bir seyre sahip olan yüksek dereceli gliomlar ise Anaplastik Astrositom ve Glioblastom Multiforme olarak isimlendirilir.

56 PS / MART-NİSAN 2020


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

radyoterapi sonrasında beyin tümörleri gelişebilir. Düşük dereceli gliomlar çoğunlukla tümörün yavaş büyümesi nedeni ile sinsidirler. Sıklıkla da tümör boyutu artınca tümörün kendi çevresindeki doku veya yapılara oluşturduğu baskı nedeni ile ortaya çıkan belirtiler gösterirler. Hastanın yaşına ve tümörün yerleşmiş olduğu bölgeye bağlı olarak kafatası çevresinin büyümesi (makrosefali), büyümenin gecikmesi, baş veya bel ağrısı, sabahları aç karnına kusma, baş dönmesi, yürüme, görme, bilinç, hafıza ve uykuda bozulmalar, iştahsızlık sık görülen şikayetlerdir. Ayrıca sara nöbetleri ve felç de diğer belirtiler arasındadır. Doç. Dr. Özgür Tanrıverdi Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Tıbbi Onkoloji BD

GLIOMALAR DÜŞÜK DERECELİ GLİOMALAR Beyin veya omurilik ile ilgili yapıların herhangi bir yerinden köken alabilirler. Ancak en sık beyincik ve beynin merkezi kesimlerinden gelişirler. Genellikle çok yavaş seyrederler. Yavaş büyümesine karşın ortaya çıktığı bölgede boyutu arttıkça yapısı kemik olan kafatası genişleyemeyeceği için beyin bölümlerinde veya hücrelerinde değişiklikler yaparak hayati tehlike oluştururlar. Bu tümörler her yaşta görülebilir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenen isimlendirmeye göre bu tümörler mikroskop ile saptanan hücrenin özelliklerine göre derece I veya derece II olarak sınıflandırılırlar. Derece tümörün saldırganlık özelliği ile ilgilidir ve köken aldığı hücreden ne kadar farklı olduğu ve yabancı özellikler taşıdığına göre belirlenir. Yani tümörün derecesi ile evresi aynı anlamı taşımaz. Erişkinlerde daha çok II.dereceden daha yüksek dereceli gliomlar yani daha saldırgan olanlar görülür. Düşük dereceli gliomların ortaya çıkmasına neden olan bir sebep henüz net tanımlanmamıştır. Çocukluk çağında da sık olarak görülen bu tümörlerin bazı çocuk ve gençlerde doğuştan gelen ve ailesel olarak aktarılan bazı hastalıklarla birlikte görüldüğü bilinmektedir. Bu hastalıklardan en yaygın bilinenleri Tuberoz skleroz ve nörofibromatoz tip1 isimli hastalıklardır. Akut lösemi ya da saldırgan kötü dereceli bir göz tümörü olan retinoblastom nedeniyle henüz çocukluk yaşlarında kafatasına uygulanan

DÜŞÜK DERECELİ GLİOMALARIN TANI VE TEDAVİSİ Mevcut şikayetlerle diğer birçok nedenin yanısıra santral sinir sistemi tümörleri düşünüldüğünde bilgisayarlı beyin tomografisi ve magnetik rezonans görüntüleme yöntemleri kullanılarak tanı konulur. Ancak hem tümörün tipinin belirlenmesi ve hem de tedavisinin yapılabilmesi için eğer tümörün yeri ve hastanın tıbbi genel durumu uygun ise tümörün cerrahi olarak çıkartılması gereklidir. Cerrahi olarak çıkartılamayacak olan tümörlerde de eğer mümkünse yine cerrahi yöntem kullanılarak biyopsi alınmalıdır. Saldırgan Olarak Büyüyen Tümörler: YÜKSEK DERECELİ GLİOMALAR Erişkin yaşlarda daha sık olarak görülürler .ve oldukça saldırgan olarak büyüyen tümörlerdir. Hem beyinde kendilerine komşu bölgelerde yeni tümörler oluşturabilirler, hem de hızlı bir şekilde büyüyerek sağlıklı beyin yapılarını hasarlayabilir. Tedavi edilmeyen yüksek dereceli “saldırgan” gliomlar birkaç ay içerisinde hastanın ölümüne yol açabilirler. Tümörün beyinde gelişmiş olduğu bölgeye, köken aldığı hücreye ve saldırganlık derecesine göre farklı tümör tipleri mevcuttur. Bu tümörler WHO tarafından derece III (anaplastik astrasitom) ve derece IV (glioblastome multiforme) gliomlar olarak sınıflandırılmıştır. Yüksek dereceli gliomlar, sinir hücrelerinin etrafında yer alan destek dokusuna ait hücrelerin yani glia hücrelerinin henüz net olarak bilinmeyen etmenler ile saldırgan özellik taşıyan hücrelere dönüşmesi ile ortaya çıkarlar. Buna karşın düşük dereceli gliomların ortaya çıkmasına neden olan etmenler yüksek dereceli gliomlar için de geçerlidir. Hızlı bir şekilde büyüdükleri ve saldırgan oldukları için hastaları doktora götüren

şikayetler daha gürültülü ve hızla gelişir. Bu belirtiler düşük dereceli gliomlar için sayılanlar ile benzerdir. YÜKSEK DERECELİ GLİOMALARIN TANI VE TEDAVİSİ Tanısında yine BT ve MR görüntüleme yöntemleri önem taşır. Tümörün yeri ve hastanın tıbbi genel durumu uygunsa cerrahi yöntemle alınan biyopsi ile tanı konduktan sonra ya da doğrudan tümörün cerrahi olarak çıkartılmasıyla tümörün hücre tipi ile birlikte saldırganlık derecesi de belirlenmiş olur. Eğer biyopsi ile yüksek dereceli gliom tanısı konulmuş ise, bundan sonraki aşama tümörün cerrahi olarak çıkartılığı veya çıkartılamayacağının belirlenmesidir. Bu değerlendirme ile tedavi konusunda farklı yollar izlenir: . Cerrahi olarak tümörün tamamı çıkartıldıysa cerrahi sonrasında hastaya tümörün tekrarlamasını engellemek ve tümörsüz bir şekilde yaşam süresini uzatmak için koruma amacı ile ışın tedavisi ile birlikte temozalomid hap şeklindeki kemoterapi ilacı verilir. Ardından belirli aralıklar ile kontrol edilerek tekrarlama olup olmadığı belirlenmeye çalışılır. Takiplerinde tümörün yeniden ortaya çıktığı saptanırsa yine cerrahi olarak çıkartmak veya önceden aldığı ışın tedavisinden geçen süreyi belirleyerek yeniden ışın tedavisi uygulamak ya da cerrahi veya ışın tedavisi için uygun değilse damardan veya ağızdan kanser ilaçları ile hastalık kontrol altına alınmaya ve yaşam süresini uzatmaya çalışılır. . Cerrahi olarak tümörün tamamı çıkartılamadıysa yani geride artık tümör kaldıysa (rezidü tümör) bu durumda hastaya ışın tedavisi ile birlikte temozolomid verilir, hastalık kontrol altına alındığında temozolomid ilacına devam edilir. Eğer tedavi alırken tümör ilerleyecek olursa sonraki kanser ilaçları ile hastalık kontrol altına alınmaya ve yaşam süresini uzatmaya çalışılır. . Tümörün yeri veya hastanın tıbbi genel durumu cerrahi tedaviye uygun değilse, hasta iyi bir şekilde değerlendirilir ve hastalığın kontrol altına alınması, yaşam süresinin uzatılması amacıyla ışın tedavisi, kanser ilaçları kullanılır. . Tanı konulduğunda cerrahi olarak çıkartılamayacak tümörü olan ve kanser ilaçları kullanamayacak durumda olan hastalarda yaşamın son anına kadar belirtileri azaltıcı destek tedavilerin sunulması diğer bir seçenektir. Ülkemizde geri ödemesi olan ruhsatlı kanser ilaçlar dışında bazı klinik araştırma ilaçları da belirli merkezlerde uygun şartları taşıyan hastalar için seçenek olabilmektedir. MART-NİSAN 2020/ PS 57


BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘Teknolojik gelişmeler ile birlikte her geçen gün Beyin Cerrahisi alanında önemli gelişmeler yaşanıyor. Artık ameliyathane bizim için sadece mikroskopla girip tümörü çıkardığımız bir yer değil.’’ Prof.Dr. Türker Kılıç Dünyadaki teknolojik gelişmeler ile birlikte her geçen gün beyin-omurga cerrahisi alanında önemli gelişmeler yaşanıyor. Hastanın MR’ından elde edilen anatomik ya da fizyolojik görüntü, ameliyat esnasında gerçek zamanlı navigasyonla beyindeki riskli bölgeler görülerek planlama yapılıyor, İntraoperatif MR, Gamma Knife ve ultrason aynı anda ve ameliyat esnasında kullanılıyor. Görüntü rehberli Beyin-Omurga Cerrahisi Ameliyathanelere sahip merkezlerde ameliyathane alt yapısının özel olması, ortamın manyetik akımdan arınmış olması gerekiyor.Belki de bu teknolojik özelliklerin dışında en önemli kriterlerden biri operasyonu gerçekleştiren ekibin bu konuda uzmanlığı. Yıllardır ülkemizde de kullanılan Gamma Knife beyin içerisinde oluşmuş hastalıklı dokuların tedavisinde yer alan ışın cerrahisi yöntemi. Beyin cerrahisinde non-invaziv bir yöntem olarak, yani dokularda herhangi bir kesi yapılmadan sadece dışarıdan hastalıklı dokuya odaklanmış ışın kullanımı ile gerçekleştirilen bir tedavi. Genel anestezi gerektirmeden yapılabildiği için günlük hayata ara vermeden devam edebilmeyi sağlıyor. Dünya’da ilk kez 1968 yılında Lars Leksell tarafından İsveç’te kullanmış. Ülkemizde ise 1997 yılında Prof. Dr. Türker Kılıç tarafından uygulanmaya başlanmış günümüze kadar 10 binin üzerinde hasta tedavi imkanı bulmuş. Kişisel olarak en yüksek sayıda hastanın tedavisini gerçekleştiren Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve BAU Medical Park Göztepe Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Türker Kılıç Gamma Knife tedavisi hakkında merak edilen soruları yanıtladı. Hazırlayan:Zeynep Çetinkaya

58 PS / MART-NİSAN 2020


BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘ Beyin cerrahisine çağ atlatan en önemli teknolojik gelişmelerden biri Gamma Knife ışın cerrahisi yöntemidir. Gamma Knife ve mikrocerrahi birbirinden farklı iki yöntemdir ve biri diğerinin yerine kullanılmaz. Bazı durumlarda tedavinin olumlu sonuç vermesi için bu iki cerrahi yöntemin bir arada kullanılması gerekir. Bu sebepten dolayı hem Gamma Knife’ı uygulayan hem de mikrocerrahi uygulamasını gerçekleştiren cerrahın aynı kişi olması büyük önem arz eder. Önemli olan Gamma Knife ile diğer teknolojilk yöntemlerin aynı anda kullanılabiliyor olmasıdır. Gamma Knife görüntü rehberli beyin cerrahisi ameliyathane sistemine entegre olmalı, diğer sistemlerle koordineli bir şekilde kullanımalıdır.’’

Prof. Dr. Türker Kılıç BAU Tıp Fakültesi Dekanı BAU Medical Park Göztepe Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı

‘‘GAMMA KNIFE BEYİN TÜMÖRLERİNDE ETKİN BİR YÖNTEM’’ durumu klasik beyin ameliyatına uygun olmayan vakalarda, girişimsel tedaviyi tercih etmeyen uygun vakalarda tercih edilen bir yöntemdir.

Ayrıca; Glomus jugulare, Kraniyofarenjioma,Kordoma,Hemanjioblastoma,Hemanjiobilostoma, Pinealositoma gibi diğer beyin tümörlerinde de kullanılmaktadır.

yerine Gamma Knife tekniğinde yaklaşık 201 ışın kaynağından çıkan, hastaya ve hastalığa göre özelleştirilmiş, son derece hassas radyasyon ışınlarını kullanılır. Bu ışınların beyin dokusuna tek başına etkisi son derece azdır; ancak ışınların birleştiği noktada son derece güçlü bir etki oluşarak hedeflenen tümör imha edilir.

Gamma Knife, bazı vakalarda, geleneksel radyoterapi ile kıyaslandığında çok daha az ve hafif yan etkiye neden olmaktadır. Bununla birlikte Gamma Knife, aynı gün içerisinde tamamlanan bir tedavi olduğundan, ortalama 30 seans gerektiren geleneksel radyoterapiye kıyasla çok daha hızlı uygulanan ve sonuç alınan bir yöntemdir.

Gamma Knife, küçük boyutlu beyin tümörlerinde son derece etkili bir yöntemdir. Son derece hassas bir şekilde uygulanan, odaklanmış radyasyon, tümör hücrelerinde DNA hasarına yol açarak bölünme özelliklerini kaybetmelerine ve ölmelerine yol açmakta, bu sayede tümör aşamalı olarak küçülmektedir.

Gamma Knife tedavisinin en önemli avantajlarından biri, hedefi çevreleyen sağlıklı dokuların maruz kaldığı radyasyon oranının son derece düşük olmasıdır. Çoğu zaman tek seans halinde uygulanır ve hastanın işlem sonrasında aynı gün evine dönebilmesi nedeniyle çok daha güvenli bir tedavi yöntemi olarak değerlendirilir.

Gamma Knife ile hangi tip beyin tümörleri tedavi edilir?

Hangi durumlarda tercih edilir?

Beyin tümörleri haricinde damarsal beyin hastalıkları (arterivenöz malfasyonlar ve kavernomlar) ve fonksiyonel beyin hastalıkları (trigeminal nevralji, parkinsonizmi epilepsi) için de Gamma Knife yöntemi kullanılmaktadır.

deki atardamar ve toplardamarlarda oluşan düğümlerdir. Tedavi edilmeyen arteriovenöz malformasyonlar, beynin normal kan akışında aksamalara yol açarak, felç veya beyinde kanamalara yol açabilir. Gamma Knife, arteriovenöz malformasyon düğümlerini imha ederek damarların zamanla kapanarak zaman içinde beynin normal kan akışının geri kazanılmasını sağlar.

Gamma Knife tedavisi, diğer stereotaktik radyocerrahi tedavi teknikleri gibi isminde “cerrahi” kelimesi geçmesine karşın, aslında hastada kesi açılan, klasik bir ameliyat prosedürü değildir. Hastada kesi açmak

Tümörün (veya diğer tedavi gerektiren anomalinin) klasik beyin ameliyatı ile ulaşmanın çok zor ve riskli olduğu bölgelerde olduğu vakalarda, genel sağlık

Gamma Knife sayesinde iyi huylu beyin tümörleri (meningiomlar, hipofiz adenomları, akustik nörinomlar vs.) ve kötü huylu beyin tümörleri (beyin metastazları, glial tümörler vs.) tedavi edilebilir.

. Arteriovenöz malformasyon, beyin-

. Trigeminal nevralji, kafatasının için-

de yer alan trigeminal sinir çiftinin birinde veya her ikisinde birden ortaya çıkabilen bir hastalıktır. Hastalık, alın, yanak ve alt çenedeki çevresel uyarıların algılanmasınMART-NİSAN 2020/ PS 59


BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘ Gamma Knife tedavisi, Gamma Knife Icon ile yeni bir döneme giriyor. Seçilmiş bazı hastalarda çerçeve yerine sadece yüz maskesini de kullanabiliyoruz. ’’ dan sorumlu bu sinirlerin işlevini yerine getirememesine neden olmakla birlikte, son derece şiddetli yüz ağrısı ve yüzde elektrik çarpması hissine benzer güçlü acı hissine neden olmaktadır. Trigeminal nevralji, yaşam kalitesini düşüren ve hastaları psikolojik açıdan oldukça zorlayan bir hastalıktır. Trigeminal nevralji hastalarının büyük bölümü, Gamma Knife tedavisi sonrasında ağrılarının birkaç gün ile birkaç ay arasında önemli oranda azaldığını belirtmişlerdir.

.Akustik Nörinom, işitme ve denge

fonksiyonlarından sorumlu, 8. Kranial sinir olan vestibulocochlear sinir çiftinden köken alan, genellikle yavaş büyüyen, iyi huylu, farklı lokasyonlara sıçrama eğilimi göstermeyen bir tümördür. Tümör, sinir üzerindeki baskısını arttırdıkça hastada işitme kaybı, baş dönmesi, denge kaybı ve kulak çınlaması problemleri başlar ve şiddetini arttırır. Tümör büyüdükçe yüzdeki his ve yüzün kas hareketlerini kontrol eden sinirleri de etkileyebilir. Gamma Knife, uygun akustik Nörinom vakalarında tümörün son derece hızlı ve etkin bir biçimde kontrol altına alınmasını sağlayabilmektedir.

.Hipofiz Bezi Tümörleri’nde ise; Hi-

pofiz bezi beyinde yaklaşık bir nohut tanesi büyüklüğünde olan; ancak metabolizma açısından son derece önemli işlevleri olan bir bezdir ve bu bezde orta60 PS / MART-NİSAN 2020

ya çıkan tümörler pek çok farklı sağlık sorununa yol açabilmektedir. Hipofiz bezi hormonların regülasyonundan sorumludur ve bu hormonlar vücudun pek çok farklı işlevinin düzenlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Gamma Knife, hipofiz bezinde ortaya çıkan tümörlerin küçültülmesinde ve hormon regülasyonundaki bozulmaların giderilmesinde kullanılabilen bir yöntemdir. RİSK FAKTÖRLERİ ve KOMPLİKASYONLAR Gamma Knife tedavisi sırasında herhangi bir girişimsel müdahalede bulunulmaz. Bu nedenle operasyonun risk seviyesi geleneksel beyin cerrahisi ameliyatlarına kıyasla daha düşük olarak kabul edilir. Gamma Knife tedavisinde erken evre komplikasyonlar ve yan etkiler genellikle geçicidir. Bazı vakalarda hafif baş ağrısı, kafa derisinde karıncalanma hissi, mide bulantısı ve kusma görülebilmektedir. Bunların dışında tedavinin ardından birkaç hafta boyunca halsizlik görülebilmektedir.Beyindeki tedavi bölgesinde veya çevre dokularda meydana gelecek şişme, konuma bağlı olarak farklı bazı belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Tedaviye bağlı şişme ve buna bağlı semptomlar, geleneksel beyin cerrahisi operasyonlarındaki gibi operasyon-

dan hemen sonra değil, yaklaşık 6 ay kadar sonra ortaya çıkar. Bu durumun ortaya çıkmasını engellemek veya belirtilerin şiddetini hafifletmek için genellikle anti-inflamatuar (kortikosteroid) ilaçlar kullanılır.Saç derisinin, özellikle operasyon sırasında başın hareketini engellemek amacıyla kullanılan sabitleyicilerin temas ettiği bölgelerde kızarıklık, tahriş ve hassasiyet görülebilir. Ancak bunların hepsi genellikle geçicidir ve kalıcı iz beklenmez. Tedavi edilen bölge, kafa derisinin hemen alt kısmında ise, bazı vakalarda geçici olarak kısmı saç kaybı görülebilir.Gamma Knife tedavisinden sonra geç görülen nörolojik yan etkiler, nadir olmakla birlikte görülebilmektedir. OPERASYONUN BASAMAKLARI Operasyon başlamadan önce, hafif bir çerçeve hastanın kafasına bağlanır. Bu çerçeve kafaya dört noktadan temas eder ve sabitlenir. Bu çerçeve sayesinde hastalıklı dokuya ulaşmada hata payı 0.2mm’ye indirgenmiş olur. Hata payının düşmesi, tedavinin hassas dokulara zarar vermeden açık bir ameliyat yaparmışçasına gerçekleştirilmesini sağlar. Bu çerçeve altında hastanın tanısına göre MR ve DSA tetkikleri yapılır, alınan görüntüler planlama bilgisayarına aktarılarak hastalıklı doku işaretlenir ve cihaz üzerinde belirlenen koordinatlar ile tedavi uygulanır.Tedavi sırasında hasta uyanıktır.Herhangi bir ağrı ve sızı hissetmez.


BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Gamma Knife’ın normal radyoterapidenlerden iki önemli farkı var:

1- Dokuyu anatomik seçicilikle ulaşılabilme imkanı vermesidir. Bu anatomik seçicilikte yanılgı payı 0.2mm’dir.

2- Gamma ışınında normal bir beyin tümörünün 30 seanslık bir tedavisinde kullanılan enerji sadece dakikalar içerisinde o dokuya aktarılır. O nedenle seanslar halinde yapılmaz. Bu kadar yüksek dozlu seçicilikle dokuya yönlendirildiği zaman sadece hedef hücreler etkilenir. Oysa konvansiyonel radoterapide tümörle beraber tümörün çevresindeki doku da bu ışını alır ve tahrip olma riski artar.

Bu yüksek anatomik seçicilik nedeniyle adı Gamma bıçağıdır. Bu nedenle beyin cerrahları bunu kullanmaktadır. Beyin cerrahisinin yöntemlerinden biri, bir ameliyat biçimidir. Radyoterapinin değil bir ameliyatın tamamlayıcısı ya da alternatifi olarak kullanılmaktadır.

Bu çerçeve, operasyon sırasında hastanın kafasının sabitlenmesi amacına ek olarak, radyasyon ışınları için referans noktası işlevi görürler. Operasyon sırasında saçlar kazınmaz veya kesilmez ancak özel bir şampuanla saçlar yıkanabilir. Kafa derisinde çerçevenin iğnelerinin temas edeceği noktaların uyuşturulması amacıyla enjeksiyon yapılabilir. Çerçeve yerleştirildikten sonra tümörün veya anomalinin detaylı haritalandırılması amacıyla bazı taramalar gerçekleştirilir. Kullanılacak görüntüleme yöntemi, tedavi edilecek anomali ile bağlantılıdır.Gamma Knife cihazı görsel olarak manyetik rezonans görüntüleme cihazına benzemekle birlikte, işlem sırasında makinadan kaynaklı rahatsız edici bir ses duyulmaz. İşlem sırasında radyasyon hissedilmez. Hasta tedavi esnasında gerekli durumlarda Gamma Knife ekibi ile konuşabilir.. OPERASYON SÜRESİ Gamma Knife tedavisinin sabit bir süresi yoktur. Uygulanacak prosedüre göre operasyon süresi 20 dakika ile 4 saat arasında değişebilmektedir. Operasyon süresini belirleyen en önemli parametreler, hedefin konumu, boyutu ve şeklidir. Gamma Knife operasyonunun kendisi son derece kısa sürmekle birlikte, görüntüleme ve planlama süreçleri nedeniyle genellikle günün büyük bölümünü kapsayan bir süreçtir. Hastalar genellikle aynı gün taburcu edilmektedir ancak yorucu bir süreç olması nedeniyle hastanın yanında onu eve götürecek bir yakınının olması tavsiye edilir. Bazı vakalarda hastanın bir gece hastanede kalması tercih edilebilir. TEDAVİ SONUÇLARI Gamma Knife tedavisinin sonuçları, tedavi edilen hastalığa göre aşamalı olarak ortaya çıkar: İyi Huylu Tümörler’de Gamma Knife tümör hücrelerinin çoğalmasını engeller. Tümör 18 ay ile 24 ay arasında bir sürede küçülür. Tümörün küçülmesini sağlamakla birilikte asıl hedeflenen bu bölgedeki tümörün tekrar büyümesinin önlenmesidir.

Trigeminal Nevralji’de ise, trigeminal sinirlerden gelen ağrı sinyallerini bloke eden bir lezyon oluşturur. Ağrının hafifleyerek ortadan kalkması birkaç ay sürebilir. ‘‘BU ALANDA TECRÜBEMİZ, TEDAVİ SAYILARIMIZ VE TEDAVİDE BAŞARI ORANIMIZ YÜKSEK’’ Bugün 8 ayrı merkezde kullanılan bu yöntem ekibimiz tarafından ilk kez ülkemizde 1987 yılında itibaren kullanılmaya başlanmıştır.O dönemden beri 4 ayrı nesil Gamma Knife sistemi bugüne kadar gelmiştir. İsveçli Lars Leksell tarafından tıp dünyasına kazandırılan bu yöntemle dünyada 1 milyonu aşkın hasta tedavi edilmiştir. Ekibimiz tedavi edilmiş tüm hastaların neredeyse %1.2 sini tedavi ederek en fazla tecrübeye sahip Gamma Knife ekiplerinin başında gelmektedir.

Gamma Knife tedavisindeki başarı oranını belirleyen en önemli kriter; bunu yapan kişinin tecrübesidir. Gamma Knife, tıpkı mikrocerrahideki gibi tecrübeye ve anatomi bilgisine dayanan bir tedavi biçimidir. 22 yıl içerisinde 4 ayrı nesil Gamma Knife cihazı ile 10000’den fazla hastamızı tedavi etmenin tecrübesini ve bunun gururunu yaşıyoruz.

Kötü huylu tümörlerde görülen kanserojen tümörler daha hızlı küçülürler. Genellikle bir kaç ay içinde tamamlanır. Arteriovenöz Malformasyonlar’da Gamma Knife tedavisi anormal kan damarlarının daralarak kapanmasına neden olur. Bu süreç 24 ay veya daha uzun bir sürede tamamlanabilir. MART-NİSAN 2020/ PS 61


KALP SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

“Stent ve balon gibi acil müdahale işlemlerinin yapılamadığı bir hastaneye gidildiği zaman hastaneler arası ulaşımda ortalama 172 dakika yani neredeyse 3 saate yakın zaman kaybediliyor. Kalp krizinde ilk saatler altın değerindeyken, müdahaleye ne kadar erken başlanırsa o kadar yarar sağlanacağı ilkesi akıllardan asla çıkarılmamalı. Unutmayalım; ambulans en uygun transfer aracıdır, ambulans kullanımıyla tedavi evde başlar, kalp krizinde nakil en yakın hastaneye değil, en uygun hastaneye yapılmalıdır.” Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı

KALP KRİZİNDE HER DAKİKA KRİTİK Ani kalp krizi nedeniyle ölüm oranının Avrupa ortalamasına kıyasla daha yüksek olduğu Türkiye’de kalp krizi riskinin azaltılmasına yönelik önemli çalışmalar yürüten Türk Kardiyoloji Derneği’nin ülke genelinde yaptığı Türkiye’de Akut Miyokart İnfarktüsü Tanısı ile Yatırılan Hastalarda Demografik Veriler ve Tedavi Yönetimi (TURK-MI) çalışmasının sonuçları açıklandı. Bu çarpıcı çalışma, ilk dakikaların ve saatlerin büyük önem taşıdığı kalp krizinde ilk müdahalenin erken yapılmasını mümkün kılan ambulans kullanımının ülkemizde son derece düşük olduğunu ortaya çıkardı. Türkiye’de kalp krizi geçiren hastaların neredeyse yarısının hastaneye kendi olanaklarıyla gitmeyi tercih ettiği, yüzde 37,6 gibi çok büyük bir kısmının girişim (stent ve balon gibi işlemler) olmayan bir hastaneye gittiği ve ambulans çağıranların oranının yalnızca yüzde 11,5 olduğu da çalışmada öne çıkan bulgular arasında yer aldı. 62 PS /MART-NİSAN 2020


KALP SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Prof. Dr. Mustafa Kılıçkalp - Prof.Dr. Mustafa Kemel Erol - Prof.Dr.Meral Kayıkçıoğlu

Kalp krizi (akut miyokart enfarktüsü) olan hastalarda ölüm oranının en aza indirilebilmesi için tanının erken konulması ve modern tedavinin bir an önce başlaması gerekiyor. Kalp krizinde tıkanan kalbi besleyen damarın süratle açılması büyük önem taşıyor. Damarın tıkanmasıyla 20 dakika içinde beslediği bölgedeki kalp kası ölmeye başlıyor ve 12 saat içinde tamamen ölüyor. Kas hücresi ölümü özellikle ilk 1-2 saatte çok büyük oranda gerçekleşiyor, dolayısıyla kalp krizinde ilk saatler altın değeri taşıyor. Kalp krizi geçiren hastanın tıkanan kalp damarına pıhtı eritici ilaçların uygulanması veya koroner anjiyografi yapılarak balon uygulamaları ve stentlerle mekanik olarak açılması gerekiyor. Yapılan çalışmalar, uygun zamanda balon-stentle damarı açmanın, pıhtı eritici ilaçlara göre daha etkili olduğunu gösteriyor. Erken müdahale ve sonrasında koruyucu tedaviyle belirlenmiş tedavi hedeflerine ulaşım sayesinde gerek erken dönemde gerekse uzun dönemde hastaların hayatta kalma oranı en yüksek düzeye ulaşıyor. Bu bağlamda yürütülen, Türkiye’yi nüfus dağılımı ve coğrafi bakımından temsil eden 50 hastanede ardışık 15 günde kalp krizi ile hastaneye yatırılan tüm hastaların kayıtlarının tutulduğu TURK-MI çalışması kapsamında toplam 1930 hastanın bireysel özellikleri, kalp krizinin başlama saati, hastaneye hangi vasıtalarla geldikleri, müdahale zamanlaması ve tedavi yöntemleri mercek altına alındı.

“HASTALARIN SADECE YÜZDE 11,5’İ AMBULANS ÇAĞIRIYOR” Araştırma sonucunda elde edilen dikkat çekici verilere göre, kalp krizinde saniyeler dahi büyük önem taşırken, ilk müdahaleyi mümkün kılan ambulans kullanımının ülkemizde son derece düşük olduğu ortaya çıktı. Hastaların neredeyse yarısının kendi olanaklarıyla hastaneye gitmeyi tercih ettiği görülürken, yüzde 37,6 gibi çok büyük bir kısmının ise o anda acil koroner anjiyo ve stent yapamayacak bir hastaneye gittiği saptandı. Ambulans çağıranların oranının ise yalnızca yüzde 11,5 olduğu görüldü. Bu gibi durumlarda mutlaka ambulans çağrılması gerektiğinin altını çizen Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, “Stent, balon gibi acil müdahale işlemlerinin yapılamadığı bir hastaneye gidildiği zaman, hastanın bu işlemlerin yapılabildiği bir hastaneye sevk edilmesi gerekiyor. Hastaneler arası nakilde ise ortalama 172 dakika yani neredeyse 3 saate yakın zaman kaybediliyor. Kalp krizlerinde ilk saatler altın değerindeyken, müdahaleye ne kadar erken başlanırsa o kadar yarar sağlanacağı ilkesi akıllardan asla çıkarılmamalı” dedi. AMBULANSIN HASTAYA ULAŞMA SÜRESİ ORTALAMA 15 DAKİKA “Araştırmamız gösterdi ki, tüm ülke genelinde çağrı alındıktan sonra ambulansın hastaya ulaşma süresi ortalama 15 dakika. Yani hastaların sandığı gibi ambulans geç gelmiyor, dünya ölçüsünde gayet süratle hastalarımıza ulaşıyor. Ambulans

hastaya ulaştığı anda tedavi başlıyor. Oysa hastalar ambulansı beklemediklerinde kendi araçlarıyla hem hızlı gidemiyor hem doğru hastaneye gitmeyebiliyor hem de tanı ve tedavisi hastaneye ulaşıncaya kadar gecikiyor. Böylelikle hastaların altın saatleri hastane dışında geçiriliyor. Kendi araçlarında EKG, gerektiğinde uygulanan hayat kurtarıcı defibrilatör (elektroşok cihazı) de olmadığından, hastalarımızı yolda kaybetme riski de maalesef artıyor. Japonya’da ambulans kullanma oranı yüzde 78,9 ile Türkiye’ye göre çok daha yüksek düzeyde. Hastaneye doğrudan müracaat ise sadece yüzde 18,3 seviyesinde. Ambulansın hastaya ulaşmasıyla birlikte tanı ve tedavinin de başladığı, ambulansla nakilin çok daha hızlı ve güvenli olduğu, doğru hastaneye gönderimin ve kateter ekibinin bilgilendirilmesiyle toplam iskemik (vücuttaki doku ya da organa kan akışının azaldığı veya kesildiği durum) sürenin en aza indirilebileceği gibi noktalarla ilgili halkın bilgilendirilmesi büyük önem taşıyor.” EN YÜKSEK RİSK FAKTÖRLERİ... Ülkemizde kalp krizi şikâyetiyle hastaneye yatırılan hastaların kardiyovasküler risk faktörleri incelendiğinde; yüzde 49,5 ile hipertansiyonun, yüzde 48,8 ile sigara kullanımının ve yüzde 33,9 ile şeker hastalığının ilk üç sırada. sigara kullanımının özellikle ST yükselmeli (balon, stent gibi acil işlem gerektiren) kalp krizlerinde daha da fazla olduğunu ve yüzde 56’ya ulaştığını gözlemlendi. MART-NİSAN 2020 / PS 63


KALP SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘Kalp Krizinde DurAKSama’ ANA ŞİKÂYET : GÖĞÜS AĞRISI Kalp krizi vakalarında ana şikâyetin göğüs ağrısı olduğunun altını çizen Erol, “Hastaların yüzde 95’i göğüs ağrısı şikâyetiyle hastanelere başvuruyor, ikinci sırada yüzde 17,8 ile nefes darlığı, üçüncü sırada ise çarpıntı geliyor. Göğüs kafesi üzerinde sıkıştırıcı, ezici, yanıcı, ağırlık koymuş gibi beş dakikayı geçen bir ağrı hissediliyorsa, bu kalp krizi olabilir. Vakit kaybetmeden 112’yi arayalım, acil sağlık yardımı isteyelim” diye konuştu. Şikâyet başlangıcından 112 Acil Servis’i arayıncaya kadar geçen sürenin ülkemizde 52,5 dakika olduğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, bu sürenin halk eğitimleriyle mümkün olduğunca asgari düzeye indirilmesinin gerektiğini vurguladı. “TÜRKİYE’DE 112 ACİL SERVİS VE KATETER EKİPLERİ İYİ ÇALIŞIYOR” Türkiye’de kateter işlemi, balon ve stent yapan girişimsel hastanelere ulaşan STEMI (ST elevasyonlu miyokard infarktüsübalon, stent gibi acil işlem gerektiren-) hastalarında kapı-balon zamanının oldukça iyi durumda olduğunu vurgulayan Erol, şöyle konuştu: “Ortalama 36,5 dakika gibi çok makul bir sürede hastaların damarı açılıyor. Kore 2018 verilerinde kapı-balon zamanı 60 dakika, Japonya 2018 verilerinde 80 dakika, İngiltere MINAP 2019 raporunda 41 dakika olarak bildiriliyor. Bu şu anlama geliyor; Türkiye’de 112 Acil Servis ve kateter ekiplerimiz son derece iyi çalışıyor. Kalp krizi şikâyetiyle hastaneye yatırılan hastaların yüzde 93’üne koroner anjiyografi yapılıyor, yüzde 75’ine balon-stent uygulanıyor. Bu oran, damarın tam tıkalı olduğu kalp krizlerinde çok daha yüksek. Bu tip kalp krizlerinde ülkemizde hastaların yüzde 99’una koroner anjiyo yapılıyor, yüzde 95’inde de balon veya stentle damar açılıyor. Bu oranlar son derece sevindirici. Ülkemizde kalp kriziyle hastaneye yatırılan hastaların tamamına yakını en modern tedaviden faydalanıyor. Ancak tedavi, maalesef hedeflenen sürelerde yapılamıyor. Hastaların hastane dışında kaybettiği zamana bağlı olarak tedavi gecikmiş biçimde uygulanıyor.” 64 PS /MART-NİSAN 2020

TÜRKİYE’DE KALP KRİZİ GEÇİRENLERİN YAKLAŞIK DÖRTE ÜÇÜ ERKEK TURK-MI çalışmasının sonucuna göre, Türkiye’de kalp krizi geçiren hastaların çoğu erkek. Her 100 kalp krizinden 74’ünü erkekler, 26’sını kadınlar geçiriyor. Kadınlarda kalp krizi erkeklere göre daha ileri yaşlarda görülürken, kadınlarda ölüm oranları ise erkeklere göre daha fazla. “Ülkemizde kalp krizi geçirme yaşı pek çok ülkeden daha erken” Türkiye’de kalp krizi geçiren hastaların, pek çok ülkedeki hastalardan daha erken yaşlarda olduğunu belirten Erol, “Ülkemizde kalp krizi geçirme yaşı ortalama 62 olarak karşımıza çıkıyor. Diğer ülkelere baktığımızda bu yaşın genellikle daha ileri olduğunu görüyoruz. Örneğin, Fransa’da kalp krizi geçirme yaşı ortalama 66, İsviçre’de 67, İngiltere’de ve Japonya’da 68” TÜRK KARDİYOLOJİ DERNEĞİ VE YANDEX İŞ BİRLİĞİYLE “KALP KRİZİNDE DURAKSAMA!” TURK-MI araştırmasının sonuçlarının, halkın kalp krizi belirtileriyle ilgili eğitilmesinin gerektiğini ortaya koyduğunu söyleyen Erol, “Kalp krizi şüphesinde vakit geçirmeden acil sağlık yardımı istenmesini sağlamak ve ambulans kullanma oranlarını artırmak büyük önem taşıyor. Bu amaçla halkımızı bilinçlendirmek için Yandex navigasyon uygulamasında ‘Kalp Krizinde DurAKSama’ projesini hayata geçiridik. Projeyle; kalp krizinin en önemli göstergesi olan damar tıkanıklığı, trafik tıkanıklığıyla sembolize ediliyor ve doğru hastaneye trafikte vakit kaybetmeden, en kısa zamanda ulaşılmasını sağlamak hedefleniyor” .


KALP SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

MERDİVEN ÇIKARKEN YORULMA KALP KASI SERTLEŞMESİ BELİRTİSİ OLABİLİR Uzm.Dr. Gürsel Ateş Kardiyoloji Uzmanı Anadolu Sağlık Merkezi

Kalp kası sertleşmesi, geceleri nefes darlığı, yürürken ve merdiven çıkarken çabuk yorulma gibi belirtiler gösterebiliyor. Bu belirtilerin alarm düzeyinde. Kalp kası sertleşmesi için risk grubundaysanız alarm seviyesindeki belirtiler meydana gelmeden erken yaşlarda yapacağınız kalp tetkikleriyle bu sorunu yakalamanız mümkün.

larının yüzde 30-40’ında kalp kası sertleşmesi gelişiyor. Ağırlık kaldıran sporcular ve bedeni yoran ağır işlerde çalışanlar da riskli grup içinde. Örneğin, ağır spor nedeniyle vücut her zaman daha fazla kana ihtiyaç duyuyor. Bu da kalbin daha fazla kan pompalaması için daha çok çalışması, yükünün artması demek.

Günlük hayatta en çok yorulan organlardan biri de kalp. Her gün düzenli olarak vücuda kan pompalayarak kan ihtiyacı organizasyonunu üstlenen kalbin, bazı durumlarda bu görevini tam olarak yerine getiremeyebilir. Bu durum da kalp kası sertleşmesi yani kalp kasının kalınlaşmasına neden olabiliyor. Kalp kasının kalınlığının artmasıyla ortaya çıkan bu tablo, zaman içinde kalp kası hücrelerinin yapısında bozulmalara ve kan dolaşımında sorunlara neden oluyor.

TUZ TÜKETİMİ KALP KASINI SERTLEŞTİRİYOR

Kalp kası sertleşmesinde yapılan tedavi kalınlaşmayı geriletmeye veya inceltmeye yönelik değildir. Tedavideki asıl amaç, kalbin gevşeme pozisyonundayken yaşadığı sıkıntıları olabildiğince toparlamak ve bu durumun altında yatan tüm nedenlerini inceleyerek hareket etmeyi sağlamak. Kalp kası kalınlaşmasını önlemek için tuz tüketimine de oldukça dikkat edilmesi gerekiyor. Tuz tüketimini azaltmak ve hipertansiyondan korunmak bizi kalp kası kalınlaşmasından koruyor. Bu nedenle düzenli BELİRTİLER GÖRÜLMEDEN KONTROLLER YAPILMALI sağlık kontrolleriyle, ideal bir vücut ağırlığına sahip olarak ve Kalp kası sertleşmesinin erken dönemlerinde hiçbir belir- sigaradan uzak durarak kalbimizi koruyabiliriz. ti vermiyor. Geceleri nefes darlığı, göğüs ağrısı, yürürken ya da merdiven çıkarken çabuk yorulma gibi şikayetlerle kendini KALP SAĞLIĞI İÇİN ÖNERİLER göstermeye başladığında, sorun çoktan ileri bir safhaya geçmiş oluyor. Bu nedenle kadın ve erkeklerde özellikle 40 yaşın- •Tuz tüketiminizi azaltın. Yapılan en büyük hata şişe şişe soda, dan itibaren düzenli kalp kontrolleri çok önemli. Ancak eğer maden suyu tüketmek. Maden suyunun içinde tuz olduğunu riskli gruptaysanız bu kontrolleri mutlaka daha erken yaşlarda unutmayın. Ayrıca “daha sağlıklı” diye kaya tuzu veya deniz çok basit bir işlem olan kalp ekokardiyografisiyle (EKO) yap- tuzu gibi tuzlar tüketmenin de hiçbir anlamı yok. Her türlü tuz, kalbe zararlıdır ve tansiyonu yükseltir. tırabilirsiniz. •Fazla kilo almamaya her zaman özen gösterin. •Beş kilodan fazla ağırlık taşımayın ya da kaldırmayın. HİPERTANSİYON HASTALARI, AĞIR SPORCULAR VE •Ağırlık kaldırma ve koşu gibi sporlardan uzak durun. DokBEDENİ YORAN İŞLERDE ÇALIŞANLAR RİSK ALTINDA torunuzun önereceği daha hafif egzersizleri uygulayabilirsiniz. Kalp kası sertleşmesinde özellikle atardamarlarında yüksek •Tansiyonunuz varsa, kontrollerinizi ve ilaçlarınızı aksatmayın. basınç taşıyan tansiyon hastaları ve kalp kapaklarında bozuk- •Hiçbir şikâyetiniz olmasa bile özellikle 40 yaşınızdan itibaren luk olanlar en riskli grup. Rakamlara göre hipertansiyon hasta- kalp tetkiklerinizi yaptırın. MART-NİSAN 2020 / PS 65


KALP SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

DAHA ÖNCE OLMAYAN HERHANGİ BİR YAKINMANIZ VARSA CİDDİYE ALIN! YAKLAŞIK HER ÜÇ KİŞİDEN BİRİ KORONER KALP HASTALIĞINDAN HAYATINI KAYBEDİYOR!

Son on yıl içinde Türkiye’de koroner kalp hastalıklarından ölüm yüzde 48’inden yüzde 38 e inmiş bulunuyor. Bu başarıyı teşhis imkânlarının yaygınlaşmasına ve acil müracaatlarda ilk birkaç saat içinde yapılan başarılı kontrol angiografisi ve stent uygulamalarına borçluyuz. Koroner kalp hastalıkları önceleri 50 yaş civarında görülmekteyken artık bu yaş daha aşağılara inmiş bulunuyor. Günümüzde erken başlayan iş hayatı, gençlere deneyimlerinden fazla yüklenen mesleki sorumlulukların yarattığı stres en çok kalbi etkilemeye başlamıştır. Bunun yananda ömür uzadığı için de ileri yaş hastalığı olarak da görmekteyiz. Genel anlamda kalp sorunları çok faktörlü olup genetiğinde kalple ilgili sorun bulunmayan, kilosu normal olan gençlerde bile kalp hastalıkları görülebilmektedir. Bu nedenle risk guruplarında (Diabet, yüksek tansiyon, obezite, aile hikayesi, sigara içimi) 30, risk gurubu olmayanlarda 40 yaşından sonra yılda bir kez rutin kalp kontrollerini yaptırmaları gerekmektedir. Ameliyat denilince elbette herkes korkuyor ama bazı ameliyatlar var ki yapılmadığı takdirde hayatı tehdit eden sorunlara sebep oluyor. Bunlardan biri de koroner bypass ameliyatları. Eskiden çok korkulan bypass ameliyatlarından ölüm oranları neredeyse sıfıra inmiş bulunuyor. Zamanında yapılan koroner bypass ameliyatları hem yaşam süresini uzatıyor hem de kişinin yaşam kalitesini yükseltiyor. Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez koroner bypass ameliyatları hakkında bilgi verdi.

66 PS /MART-NİSAN 2020


KALP SAĞLIĞI

K

oroner kalp hastalıklarının belirtileri hastalar tarafından klasik olarak göğüs rahatsızlığı, nefes darlığı, olağandışı kalp atımı (çarpıntı), ağırlık, kravat bölgesine, boyun ve çenede baskı, ağrı, yanma, uyuşma, doluluk veya sıkıştırma olarak tarif edilmektedir. Bu bölgelerde daha önce olmayan herhangi bir his bile ciddiye alınmalı. Bazen acil servislerde kalp problemi hazımsızlık veya mide yanmasıyla karıştırılabileceği gibi en tehlikelisi ise hiçbir belirti vermeyen sessiz kalp hastalığıdır. İlk belirti göğüs ağrısı, ilk ağrı kalp krizi ise yaşamı tehdit edecek kadar ciddi olabilir.

‘‘REHBERİMİZ: KORONER ANGİOGRAFİ’’ Kalp damar hastalıklarının tedavi şeklinin belirlenmesinde rehber koroner angiografidir. Tedavi için verilecek kararda damarlardaki tıkanıklığın yeri ve sayısı önemlidir. Eğer hastadaki tıkanıklık yaygınsa, çoklu damar tutulumu, ana damar tutulumu var ise tedavi yöntemi olarak koroner bypass ameliyatı tercih edilmektedir. Bazen damarlardaki darlık yaygın olmamakla birlikte daha kısa segmenti tutabilir, darlık yan dal çıkışları ve çatallanmaları tutmadığı durumlarda balon-stent yöntemi tercih edilmektedir. Ancak koroner bypass ameliyatlarının tam damarlanma sağlaması ve uzun dönemde stentlere göre daha düşük oranda tekrar işlem gerektirmesi önemli bir avantaj sağlamaktadır.

ERKEN, ORTA VE UZUN DÖNEM SONUÇLAR DÜŞÜNÜLEREK TEDAVİ DÜZENLENİR Anjiyo sonrasında hastaya ilaç, koroner bypass, balon-stent tedavileri uygulanacağına cerrah ve kardiyolog birlikte karar vermektedir. Nadiren de hastaya ayrıntılı bilgi verilerek tercihi sorulmaktadır.

BYPASS AMELİYATI BİR “KÖPRÜ” AMELİYATIDIR Genelde koroner bypass ameliyatı denilince tıkalı damarın alınıp yerine başka bir damar konulduğu sanılmaktadır. Koroner bypass ameliyatı en basit anlamıyla bir köprü anlamına gelmektedir. Tam tıkanma veya karlık nedeni ile beslediği bölgeye kan taşıyamayan koroner damarda, darlık veya tıkanıklığın olduğu yerin önüne göğüs, bacak ya da ön koldan alınıp hazırlanan bir damar ile köprü oluşturulmaktadır.

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘ BYPASS Ameliyatından Korkmayın. Bypass Ameliyatları Size İkinci Bir Yaşam Şansı Verir ’’ BYPASS AMELİYATLARIYLA İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKENLER Bypass ameliyatı genel anesteziyle yapılan, ortalama 4 saat süren ve yaklaşık olarak 5-7 gün hastanede yatmayı gerektiren bir ameliyattır. Eğer bypassa ilave bir işlem gerekiyorsa bu süreler uzayabilir. Bypass tarihinden bir gün önce hastaneye yatış yapılmakta şah damarı dahil rutin tetkikleri alınmakta (bir anlamda tam bir checkup) ve genel durumu tetkik edilerek gerekli konsültasyonlar yapılmaktadır. Sigara içen hastaların ameliyata hazırlanırken mutlaka sigarayı bırakması gerekmektedir. Aşırı sigara içenlerin akciğerinde bypass sonrasında enfeksiyon geçirme riski vardır. “Yoğun bakımda üşütüp, zatürree oldu” algısı doğru değildir. Akciğer enfeksiyonları ağır sigara içenlerde veya kronik akciğer sorunları olan hastalarda görülebilmektedir. Bazen ağır sigara içici hastaların ameliyata hazır olmaları için birkaç hafta tedavi gerekebilir. İleri yaşlarda kalp dışı olarak nörolojik ve böbrek sorunları yaşanabilmektedir. Ancak bu problemler mükemmel yoğun bakım takipleri ile çözülebilmektedir. Hastanın ameliyattan önceki gece verilen bir ilaç ile derin uyuması sağlanmaktadır. Ameliyat günü ve ameliyattan sonraki gün de rahat uyuması sağlanan hasta gece - gündüz döngüsünü kaybedeceği için uyku bozukluğu (Jet Lag gibi) yaşayabilirler. Bu hastalarımıza en uygun ilaç olan melatonin verirken saat 21.00 den sonra odanın karanlık olmasını (ilacın etki etmesi için şart) ve sadece bir refakatçı bulunmasını ve bu saatten sonra ziyaretçi kabul etmemelerini tembih ediyoruz. İyi bir uyku düzeni hastanın iyileşmesini hızlandırır. Bu arada ziyaretçi sayısının en az, ziyaret süresinin de en kısa süre olmasını sağlamak şarttır.

Prof. Dr. Bingür Sönmez Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı

EVİNİZE GELDİKTEN SONRA Evde bir hata dinlendikten sonra sokağa çıkabilir ve bir an önce sosyalleşmek için bazı kısa ziyaretler yapılabilir. Ancak ev dinlenmesinde de kalabalık ziyaretçilerin olmaması uygundur. 3 haftanın sonunda yavaş yavaş işinizin başına dönebilir, bir ay sonra (gerekiyorsa) seyahat edebilir 2 ay sonra da araba kullanabilirsiniz. BYPASS AMELİYATI SONRASI KONTROLLER Bypass sonrası dönemde hastanın her yıl bir efor testi yaptırması gerekmektedir. Eğer efor testinde bozukluk varsa bu hastalara hemen kontrol anjiyosu yapılmaktadır. Ama efor testinde problem yoksa beş sene sonra bilgisayarlı anjiyo yapılması önerilir. Eğer burada bir damarda problem varsa klasik anjiyoyla stent uygulaması yapılarak ameliyatın başarısı uzatılmaktadır. KORONER BYPASS AMELİYATLARININ BAŞARISI Tanı yöntemlerinin gelişmesi sayesinde erken teşhis, anestezi ve yoğun bakım deneyimlerinin artması, cerrahi teknikte erişilen nokta bu ameliyatlarda başarıyı artırmıştır. Bu gün bu ameliyatlarda ölüm oranları neredeyse sıfıra yakındır. Komplike kapaklı koroner bypass ameliyatlarında bile ölüm oranları yüzde bir civarındadır. MART-NİSAN 2020 / PS 67


SEKTÖR - HABER

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

İSTANBUL OBEZİTE İLE MÜCADELE İÇİN HAREKETE GEÇTİ

Şehrin sağlıklı gelişimine katkıda bulunmak amacıyla, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Danimarka Konsolosluğu ve Novo Nordisk Türkiye, “Diyabeti Değiştiren Şehirler Programı”na İstanbul’un da katılmasını öngören niyet mektubu 4 Mart Dünya Obezite Günü’nde Danimarka Başkonsolosu Anette Snedgaard Galskjøt, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Şengül Altan Arslan ve Novo Nordisk Türkiye Genel Müdürü Dr. Burak Cem tarafından imzalandı. Nüfuslarının toplamı 150 milyonu aşan 22 şehirde yürütülen uluslararası bu programa İstanbul diyabetin başlıca nedenlerinden obezite ile mücadele etmeyi hedefleyen “Obeziteyi Değiştiren Şehir İstanbul” projesiyle katılıyor. İstanbul’un sağlıklı gelişimine katkıda bulunmayı amaçlayan ve Türkiye Obezite Araştırma Derneği (TOAD) ile Diyabetli Çocuklar Vakfı’nın (DİYAÇEV) ortaklığıyla sürdürülecek olan proje, obezite ile mücadele ederek diyabetin artışını azaltmayı hedefliyor.

Kentsel obezite ve diyabet toplumu tehdit eden en büyük sağlık sorunlarından biri DÜNYADA

TÜRKİYE’DE

650 milyon

25.6 milyon

463 milyon

6.5 milyondan fazla

OBEZİTELİ BİREY

DİYABET HASTASI

68 PS / MART-NİSAN 2020

OBEZİTELİ BİREY

DİYABET HASTASI

‘‘ Obezite Tüm Dünya’da Problem’’ Anette Snedgaard Galskjøt Danimarka Başkonsolosu ‘‘ Türkiye ve Danimarka arasındaki işbirliklerine sağlık konusunda böylesi önemli bir halkanın daha eklenmesinden memnuniyet duyuyoruz. Danimarka hükümeti olarak hem ülkemizde hem de dünyada Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Gelişme Hedeflerine uyumu önemsiyor ve bu hedeflere ulaşmamızı sağlayacak tüm çabaları desteklemeyi amaçlıyoruz. Diyabeti Değiştiren Şehirler programı “İyi Sağlık Durumu” ile “Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar” gelişme hedeflerine tam olarak hizmet ediyor. Dünyanın önde gelen şehirlerinden İstanbul’un bu programa katılarak şehrin sağlık durumunu geliştirmeye katkımız olacağı için mutluyuz.”


SEKTÖR-HABER

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Anette Snedgaard Galskjøt - Dr. Burak Cem - Dr. Şengül Altan Arslan

Dr. Burak Cem: ‘‘Türkiye’yi ve öncelikle İstanbul’u Novo Nordisk’in global projesine dahil etmekten dolayı mutluyuz.’’ “Novo Nordisk’in global ölçekteki en önemli projelerinden biri “Diyabeti Değiştirmek”. Novo Nordisk Türkiye olarak bu girişimi 2005 yılından bu yana Türkiye’de de sürdürüyoruz. “Obeziteyi Değiştiren Şehir İstanbul” projesi de diyabetin ana nedenlerinden biri olan obeziteyle mücadeleyi hedefliyor. Kurucuları arasında Novo Nordisk’in yer aldığı Diyabeti Değiştiren Şehirler programı dünyada nüfuslarının toplamı 150 milyonu geçen 22 kentte yürütülüyor. Bu projeyi Türkiye’de de hayata geçirebilmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Türkiye, Avrupa’daki en yüksek diyabet sıklığına ve üçüncü en yüksek diyabetli birey sayısına sahip ülke. Her 100 kişiden 14’ünde diyabet hastalığı görülen Türkiye’de Ekim 2019’da yayınlanan. Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF)

9.Diyabet Atlas verilerine göre 6.5 milyondan fazla diyabet hastası bulunuyor. Son yıllarda şehirleşmenin getirdiği hareketsiz yaşam, sağlıksız ve yanlış beslenme, genetik yatkınlık hem obezite hem de diyabete zemin hazırlıyor.” “Obeziteli bireylerden oluşan bir ülke yapsak dünyanın üçüncü büyük ülkesi olur.’’ “Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bugün dünyada 650 milyon obeziteli birey bulunuyor. Yine, 5 yaşın altındaki 41 milyon çocuk ise fazla kilolu veya obeziteli. Obeziteli bireylerden oluşan bir ülke yapsak dünyanın üçüncü büyük ülkesi olur. Dünya Sağlık Örgütü’nün son raporuna göre 18 yaş üstü yetişkin nüfusta Türkiye %32 görülme sıklığı ile Avrupa şampiyonu.”

Günümüzde, Türkiye’de her 3 kişiden birisi obeziteli “Diyabet ve obezite konusunda sürekli yeni tedaviler geliştiren bir şirket olarak amacımız, toplumda obezitenin artmasının önüne geçmek, ayrıca diyabetin doğru tedavi ve aktif bir hayat ile düzgün yönetilmesinin mümkün olduğu bilincini yaratmak. Türkiye’de obezite ve diyabetle mücadele çalışmalarına yönelik özel projelere her zaman koşulsuz destek veriyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Danimarka Konsolosluğu işbirliği ile yürütülecek bu programın önce İstanbulluların sonra da diğer illere örnek olarak tüm vatandaşlarımızın hayat tarzına katkı sağlayacağına inanıyoruz.”

“NOVO NORDİSK OLARAK PROJENİN İSTANBUL’DA YÜRÜTÜLMESİ BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ” Emil Kongshøj Larsen, Novo Nordisk BANECA Bölge Başkanı “Türkiye obezitede Avrupa şampiyonu. İstanbul da Avrupa’nın obezite başkenti. İstanbul aynı zamanda 70 ülkenin bağlı olduğu Novo Nordisk Baneca bölgesinin de yönetim merkezi. Bu yüzden projenin İstanbul’da yürütülmesi bizim için çok önemli. Bu uzun soluklu bir program, projenin 1-2 yıl değil ama 10 yıl içinde İstanbul’da obeziteli insan sayısını yüzde 5-10 arasında azaltacağını düşünüyorum. Çünkü insanları obeziteden kurtarmak için hareketli bir hayat sürmeye teşvik etmek önemli.” MART-NİSAN 2020 / PS 69


SEKTÖR-HABER

‘‘ PROJE İSTANBUL VE İSTANBULLULAR ADINA ÖNEMLİ BİR KAZANÇ’’ Dr. Şengül Altan Arslan

İBB Genel Sekreter Yardımcısı “Özellikle obezite ve diyabet, kronik hastalıklar ve nedenleri içerisinde gittikçe artan oranda pay sahibi. Sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam tarzı, nüfusun yaşlanması gibi sebepler obezite ve diyabete zemin hazırlıyor. Artan kentsel nüfus ile birlikte daha fazla bireyi etkisi altına alıyor. Bugün burada, halk sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve önlem alındığında daha kaliteli, sağlıklı ve daha mutlu bir toplumu gelecekte inşa edebilmek, obezite ve diyabeti de-

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ğiştirmek adına hayata geçirilecek çalışmaların ilk adımını atmak üzere toplandık. Topluma hizmet eden ve politika oluşturan tüm birimlerin eşgüdümü ve birlikte çalışmaları önem arz ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık Daire Başkanlığı ve belediyemizin diğer kurumlarıyla birlikte çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Koruyucu, önleyici sağlık hizmetleri, eğitim ve farkındalık çalışmaları, diyetisyen destekleri, fiziksel hareketsizliği azaltacak halkımızın spor yapma imkanına kavuşacağı tesislerin kurulması için çalışıyoruz. Bugün burada halk sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve önlem alındığında daha kaliteli, sağlıklı ve daha mutlu bir toplumu gelecekte inşa edebilmek, obezite ve diyabeti değiştirmek adına çok önemli ve anlamlı buluyorum.’’

“DAHA FAZLA ADIM ATILAN BİR ŞEHİR OLMASINI HAYAL EDİYORUZ’’ Renay Onur İBB Spor A.Ş. Genel Müdürü “Bizim hedefimiz İstanbul’u daha çok sporla iç içe yaşayan bir şehir haline dönüştürmek. 16 milyon nüfusun tümünün kullanacağı kapasitede tesisler yapmak çok zor. Bunun için İstanbullular’ın şehrin tümünü kullanarak spor yapmasını hedefliyoruz. İstanbul’un insanların daha fazla adım attığı bir şehir olmasını hayal ediyoruz. Bu projeyle birlikte hep beraber obeziteyle savaşmak için elimizden geleni yapmak istiyoruz.”

‘‘ÇOCUKLUK ÇAĞI OBEZİTESİ ARTIYOR VE TOPLUMSAL SAĞLIĞI TEHDİT EDİYOR!’’

.Türkiye’de 3 milyonun üzerinde fazla kilolu

ve obeziteli çocuk

.2030 yılında tahmini fazla kilolu ve

obeziteli çocuk sayısı (5-19 yaş): %23

*World Obesity, Atlas of Childhood Obesity, October 2019

‘‘OBEZİTE BİR ÖMÜR BOYU SÜREN ÖNEMLİ BİR HASTALIK” Prof. Dr. Volkan Yumuk Türkiye Obezite Araştırma Derneği (TOAD) Başkanı “Türkiye’nin 2010 yılında obeziteyi bir hastalık olarak tanıması çok önemli. Biz başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere tüm paydaşlarımızla el ele çalışıyoruz. Derneğimizin obezite ile mücadele konusunda yaptığı bazı farkındalık projeleri yürütüyoruz. ‘‘Hadi Birlikte!’’ projemizle değişik illerde obezite konusunda halka eğitim veriyoruz. Hareket etmeye teşvik ediyoruz. Birçok mecrada obeziteyi anlatarak farkındalık yaratıyoruz. Obezite konusunda Türkiye Obezite Araştırma Derneği (TOAD), Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) ve Novo Nordisk Türkiye’nin koşulsuz desteğiyle Obezite Akademisi’ni oluşturduk. 70 PS / MART-NİSAN 2020

Bu platformla da farkındalık çalışmaları yapıyoruz. 2017-2018 yılında obezite merkezlerini gündeme getirdik. Avrupa Obezite Araştırma Derneği standartlarında Türkiye’de 11 obezite merkezi faaliyet gösteriyor.”

“ÇOCUKLARDA ŞİŞMANLIK GÖRÜLME SIKLIĞI ARTIYOR!” Prof. Dr. Şükrü Hatun Diyabetli Çocuklar (Diyaçev) Vakfı Başkanı “Dünya’daki bütün programlar büyük ölçüde aslında toplumun uzağında yapılandırılıyor. Bu programında imkan olursa bir insiyatif olarak şehirle beraber yapılandırılacağını düşünüyorum. İkinci önemli kavram çocuklar. Bütün obezite ve diyabet tartışmalarında erişkinlerin sıklığının çok yüksek olduğunu biliyoruz. Bunun nasıl önlenmesi gerektiğine odaklandığımız zaman, yüzümü-

zü çocuklara çevirmemiz lazım. Çünkü dünyadaki ve ülkemizde obezitenin önlenmesi büyük ölçüde çocuklardaki obezitenin önlenmesine bağlı gibi görünüyor. Türkiye’deki verilere baktığımızda sıklığı bölgelere göre değişken olmakla beraber ilkokul ikinci sınıflardaki araştırmaya göre sıklığının, yüzde 25 civarında olduğunu görüyoruz. Yüzde 10 şişman ve yüzde 15 fazla kilolu olduğunun altını çizelim. Halen fazla kilolunun yüksek olduğu ülkeyiz. Türkiye’nin batı ve doğu arasında farklılıklar var. Türkiye’nin doğusunda sıklık %5,batısında %10-15 gibi görülüyor. Son 15 yılın istatistiklerine baktığımızda %150 oranında arttığı görülüyor. Bu oranlara içinde de İstanbul başı çekiyor ve kentsel bir fenomen. Bu nedenle kent programlarına ihtiyaç var. Türkiye’nin İstanbul’dan değiştirileceğine inanıyorum. Projenin bu anlamda da bir kimliği var.”


17 NISAN DÜNYA HEMOFILI GÜNÜ HEMOFİLİ TEDAVİSİNDE YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR


HEMOFİLİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

17 NISAN DÜNYA HEMOFILI GÜNÜ

HEMOFILI

Tedavide yeni bir dönem başlıyor. ‘‘Tedavi Yorgunu” hastalar, hasta aileleri hemşireler ve doktorlar Umutla Bekliyor! Hemofili hastalarının en önemli sorunlarının başında ömür boyu kullandıkları profilikasi tedavisi. Tedavide ne durumdayız? Yeni tedaviler örneğin deri altı uygulamaları heyecanla bekleniyor. Avantaj dezavantajları nelerdir ve ne zaman hastaların hizmetine sunulacak? Günümüzde uygulanan faktör tedavileri sayesinde bundan 10-15 sene öncesine göre çok iyi durumdayız. Ülkemizde hem kan ürünü olan hem de sentetik yani rekombinant Faktör 8 ve 9 ilaçları mevcut olup belli kurallar çerçevesinde SGK tarafından ödenmektedir. Hem çocuk hem erişkin hemofili A ve B hastaları profilaksi adı verilen koruma tedavisinden yararlanabilmektedir. Ancak, henüz deri altı tedavilere ulaşamayan hemofili hastaları damar yoluyla uygulamayı hayat boyu ve haftada 2-3 kez hastane ve ev şartlarında uygulamak gerçekten de ciddi zorluklar yaratmaktadır. Deri altı ilaçları son 2 yılda batı ülkelerinde uygulamaya girmiştir. “Hemofili tedavisinde yeni bir dönem başlıyor” diye bu konunun vurgulanması “kullanım kolaylığı” ve “etkin bir ilaç” olması nedeniyledir. Haftada 2-3 kez damardan uygulanan koruma tedavisi yerine haftada veya 15 günde 1 veya ayda 1 deri altından uygulama yapılarak koruma sağlanması prensibi geçerlidir. Aslında uygulanan faktör 8 veya Faktör 9 değildir. Uygulanan ilaç deri altından kolayca ev şartlarında hasta veya yakını tarafından uygulanabilmekte ve etki süresi çok uzun olması nedeniyle hastaya ve ailesine ciddi avantajlar sağlamaktadır. Yan etkiler yönünden bakıldığında ise bazı sorunlar olduğu görülmektedir. Güçlü etkileri nedeniyle bazen damar tıkanıklığına neden olabilmektedirler. Özetlersek derialtı ilaçlar uygulamada çok başarılı sonuçlar vermektedir. Koruma görevlerini çok iyi yapmaktadırlar. Uygulamaları çok kolay ve pratiktir. Hemofili hastalarına ciddi katkılar yapacağı kuşkusuzdur. Yan etkiler yönünden ise özellikle erişkinlerde dikkatle kullanılması gerektiği anlaşılmaktadır. Bugüne kadar kliniğimizde 3 yıllık bir sürede kullandığımız 3 farklı derialtı ilaçları 1-3 yıl içinde ülkemizde de hastalarımızın hizmetinde olacağını ümit ediyoruz. Türk hemofili hastaları her ne kadar günümüzde faktör ilaçları rahatça ulaşabiliyor ve kullanıyor da olsa, hayat boyu süren bu hastalıkta damar yoluyla uygulanan ilaçların yol açtığı “tedavi yorgunluğu” için deri-altı ilaçları çok iyi gelecektir. Bu ilaçlardan birine 2019 yılında Sağlık Bakanlığımız tarafından ruhsat verilmiştir. Artık SGK tarafından geri ödeme listesine alınmasını bekliyoruz. Bu konuda farklı yaklaşımlar söz konusudur. Buradaki ortak noktamız en azından damar yolu sorunu olan çocuklarda bir an önce geri ödemenin başlatılmasıdır. 72 PS / MART-NİSAN 2020

Kasım 2019’da ülkemizde ilk kez gen tedavisinin bir hemofili-B hastasında başarıyla yapıldığını duyurmuştunuz.Biraz süreci anlatırmısınız. Evet ilk kez ülkemizde kasım ayında gen tedavisine başladık. Hem bizim için, hem de Türkiye Hemofili tedavisi için tarihi bir gündü. Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi Hematoloji servisinde Manisa’lı ağır Hemofili-B hastası gencimize Gen Ürünü İnfüzyonundan (rAAV-Spark100-hFIX-Padua) uyguladık. Daha sonra bir aylık süre içinde Ege Üniversitesi Çocuk hastanesi Hematoloji bilim dalında ardarda 3 hemofili-B hastasına daha gen tedavisi uygulaması yapılması ile faktör tedavisinden kurtulan hasta sayımız 4’e yükseldi. Yapılan işlemin rutin bir tedavi şekli değil uluslararası bir klinik ilaç araştırması projesi olduğunu ve halen ABD, Avustralya, Kanada, Avrupa ülkeleri ve Kore’de de devam ettiğini ifade etmiştim. Söz konusu proje çerçevesinde; Adana Acıbadem Hastanesi’nden Prof. Bülent Antmen, Gaziantep Üniversitesi’nden Prof. Vahap Okan ve Ege Üniversitesi Erişkin Hematoloji Bilim Dalı’nda Prof. Fahri Şahin gözetiminde bu merkezlerde 1’er hastaya daha uygulama yapılması ile ülkemizde gen tedavisi uygulanan Hemofili-B hastası sayısı toplam olarak 7’ye ulaşmıştır. Gen nakli işlemi nasıl gerçekleşiyor? Aldığınız ön sonuçlar nasıl? 7 hastada 3 aylık gözlem süresi tamamlandı. Kendi merkezimde izlenen 4 HB hastası ile ilgili temel bilgileri özetlersem; Öncelikle “gen nakli” uygulanması 1 saat süren bir damar içi infüzyonla yapıldı. 24 saat gözlenen hastalarımızın hiçbirisinde alerjik reaksiyon izlenmedi. Ertesi gün taburcu olan hastalar okul veya işlerine kaldıkları yerden devam ettiler. Bu işlemden bu güne hiç bir hastada kanama olmadı. Saha evvel haftada 2-3 kez aldıkları koruma tedavisi ise tamamen bitirildi. Bunun en önemli nedeni 3. ay döneminde ortalama F-IX düzeyinin % 30-50 civarına ulaşması.Gen tedavisi oldukça etkili görünüyor. Bu hemofili hastalarının belki 20 yıldır kullandıkları koruma tedavileri sonlanmış oldu. Güvenlik meselesi yani “yan etkiler” durumu ise oldukça tatmin edici. Tek problem yapılan biyokimya testlerinde ALT oranında küçük yükselmeler olması. Bunların da geçici olduğunu görüyoruz.


HEMOFİLİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Gen Nakli sadece hemofilide değil ülkemizde gen hastalıkları için yapılan ilk gen naklidir. Bu yönden çok önemli olup hayat boyu süren genetik bir hastalık olan hemofili hastalığında şifa için atılan ilk güçlü adımdır.

Bu hastaların bundan sonraki tedavi ta- ğil; İstanbul, Ankara, Samsun, Adana, Gaziantep ve diğer bazı büyük şehirlerkip süreci nasıl devam edecek? deki merkezlerdeki deneyimli hocalarımız bu konuda sorumlu olacaklardır. Unutulmaması gereken en önemli nokta gen nakli sonrası 3 aylık süre içinde hastaların haftada en az 2 kez hasta- Kimler gen tedavisinde bu araştırmalara neye kan testleri için gelmeleri zorunlu. dahil olabiliyor? Hastalarımızı en çok yoran konu bu olu- Öncelikle bu aşamada 18 yaşından büyor. Ama ev hemşirelerinin de desteği yük olma şartı sabittir. Çocuk çalışmaile zorluklar azalmaya başladı. Bu test- ları daha sonra başlayacaktır.Hemofili-A lerin en önemli tarafı, hastanın bağışıklık için (Faktör 8 <%1) ve Hemofili-B için sisteminin yeni uygulanan gen protein- (F9 <%2) olması şarttır. Karaciğer fonklerine olan tepkisini ölçmek. Bazı has- siyon testleri bozuk olan Kronik HBV ve talarımıza kortizonlu tabletler verilmesi HCV enfeksiyonları olanlarda mümkün gerekli olabiliyor. Böylece kortizonla re- olmuyor.Bu aşamada inhibitör (+) olan aksiyonlar engellenmektedir. hemofili hastaları gen tedavisi projelerine giremiyor. Onlar için yakında özel Bundan sonraki beklentiniz ne ve tedavi projeler açılacak .Bu projeler Etik Kurulu hangi yönde gelişir, öngörünüz nedir? ve Sağlık Bakanlığı onayı ile kısıtlı sayıda hastada yapılmaktadır. Dosyaları düzenYakından yaptığımız gözlemlerle he- li olarak tutulmayan, koruma tedavisi kamofilide gen tedavisinin hem etkili hem yıtlı ve düzenli almayan hastalar projeye güvenilir olduğunu söyleyebiliriz. Bura- girememektedir. Gen Tedavisine aday da elde edilen F-IX düzeyi en çok kaça olmak için “Resmi onay yazısını imzalakadar yükselecek ve kaç yıl etkili oranda mak” mutlak zorunlu olan bir belgedir. kalacak? Bu konuların hepimiz için son Gen tedavisi sonrası ilk 3 ay içinde hafderece önemli olduğunu söyleyebiliriz. tada 2 kez kontroller yapılacağı için gen Eğer gen tedavisi olan hastanın F-IX nakli olacağınız merkeze yakın bir yerde düzeyi 5 yıl sonra hala % 5’in üzerinde oturmaları veya o şehire yakın kalmaları kalırsa kanamaları önlemek için yeterli gerekli. Gen tedavisi araştırma projesi olacaktır diyebiliriz. olduğundan hastalardan herhangi bir ücret talep edilmemektedir. Ülkemizde gen tedavisi konusundaki Önemli şartlardan biri de Adenovirus araştırmalar devam edecek mi? Antikor Testidir. Gen tedavisi AdenoviÖncelikle Hemofili Gen tedavisi günü- ruslar (AAV) aracılığı ile yapıldığı için gen müzde Amerika dahil dünyanın hiçbir ül- tedavisi adayı olan hastanın kanında bu kesinde “onaylı bir ilaç” tedavisi değildir. virusa karşı antikor (+) olmaması gereSon aşamalara kadar başarıyla gelmiş kir. Bu tahliller ülkemizde yapılmamakta olsa da henüz klinik ilaç araştırması for- ve yurt dışındaki laboratuvarlarda yapılmatında devam etmektedir. Türkiye’de mak üzere kan örneği adaylık aşamasınde 2020 yılında hem hemofili-A (HA) da mutlaka ilgili yerlere yollanmaktadır. hem hemofili-B (HB) hastalarına yöne- Kanında bu testi (+) olan hastalar bu lik birden çok sayıda gen tedavisi klinik aşamada gen tedavisi projesine girme araştırması olacaktır. Sadece İzmir de- hakkını kaybetmektedir.

Prof. Dr. Kaan Kavaklı Hemofili Federasyonu Genel Başkanı Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi

Araştırmaya daha fazla hemofili hastasının katılma şansı olacak mı? Diğer kanama bozukluğu hastaları için de gen tedavisi imkanı olacak mı? Hem Hemofili A ve hem Hemofili B için birden çok gen tedavisi projesi Etik Kurullar ve Sağlık Bakanlığı tarafından incelenmektedir. Bu aşamada diğer hastalıklarda henüz gen tedavisi başlamamıştır. Von Willebrand hastalığı, Faktör VII eksikliği gibi hastalıklarda henüz gen tedavisi imkanı yoktur. Bu aşamada sadece Faktör VIII eksikliği (Hemofili-A), ve Faktör IX eksikliği (Hemofili-B) hastalarında gen tedavisi imkanı vardır. Son olarak hemofili hastaları için vermek istediğiniz mesajınız var mı? Söz konusu proje halen ABD ve Avustralya’da aktif olarak yürütülmekte olup bir çok Avrupa ülkesinde kullanım için hazırlıklar son aşamadadır. 2020 yılı içinde Batı dünyasından 50 Hemofili-B hastasına uygulanacaktır.Gen Tedavisi ile iyileşme imkanı Hemofili-A ve Hemofili-B için mümkün görünmektedir. Halen devam eden son aşama araştırma projeleri sonrasında Hemofili-A için 2020 yılında, Hemofili-B için de 2021 yılı içinde Amerika ve Avrupa’da onaylı ilaç olması mümkün görülmektedir. Bu aşamalara kadar “son aşama araştırma projesi” olarak adlandırılan Faz-3 araştırma projeleri aracılığı ile bu önemli şansı çok sayıda Türk Hemofili hastasına sunacağız.

MART-NİSAN 2020 / PS 73


HEMOFİLİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Üzerinde en çok çalışma yapılan hastalıklardan biri olan HEMOFILI’nin tedavi ve takibinde son 30 yılda ciddi tıbbi ilerlemeler sağlanmıştır. Gelecek yıllarda kür dahi beklenir hale gelmiştir. Prof. Dr. Bülent ZÜLFİKAR Türkiye Hemofili Derneği Başkanı

K

anama bozuklukları dünyada yaklaşık 650bin, ülkemizde yaklaşık 80.000 kişiyi etkilemektedir. Hemorajik Diyatez, kanama pıhtılaşma sisteminin doğuştan veya bazı özel durumlar sonucunda bozulmasıdır. Kanamaya eğilim; damarlara, hücrelere veya enzimlere bağlı olarak gelişir ve ömür boyu devam eder. Bu bozulmaların sonucunda; Von Willebranda Hastalığı (VWD) Hemofili A-B,Hemofili taşıyıcılığı, Nadir Faktör Eksiklikleri(NFE) Trombosit Fonksiyon Bozuklukları(TFB) ve diğer kalıtsal kanama bozukluğu hastalıkları ortaya çıkar. Hemofili; genetik yolla nesilden nesile aktarılan, doğuştan itibaren görülen, kanda faktör ismi verilen ve pıhtılaşmayı sağlayan protein yapısındaki Faktör VIII (Hemofili-A) veya Faktör IX’un (Hemofili-B) kalıtsal olarak eksik olduğu, ömür boyu tedaviye ihtiyaç duyulan bir kanama hastalığıdır. Kanama bozukluğu olanlara, zamanında ve doğru tanı konulması çok önemlidir. Ayrıca tanı konulduktan sonra hastaların tedavi ve takipleri için, farklı dallardan uzmanların birlikte çalışması şarttır. Hastalar yeterince tedavi edilmezlerse maalesef çok erken yaşlarda sakatlığa mahkum olmakta hatta kaybedilmektedirler. KANAMA BOZUKLUKLARI NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ? Genetik olarak başlayan ve ömür boyu süren bir hastalık. Spontan kanamalar, cerrahiye bağlı ve travmatik kanamalar yüksektir. Hastaları ve yakınlarını ürküten kanamalarla seyreder. Tedavi edilmediği takdirde en azından kas-eklem sakatlıklarına neden olabilir, hastalarda engelli kalmaya yol açabilir. Dejeneretaif 74 PS / MART-NİSAN 2020

Hemofilik Artopiye, motor mental geriliği (MSS), İnhibitör oluşması gibi sekeller ortaya çıkabilir. Ayrıca inhibitör sorunu, verilen ilaçlardan kaynaklı komplikasyonlarda oluşabilmektedir. Geçmiş yıllarda çok da üstünde durmadığımız ama son yıllarda çok da önemli olduğunu gördüğümüz psiko-sosyal ve ekonomik sorunları da göz önüne aldığımızda, hastalığın olukça zor yaşanmasının göstergesi olmaktadır. KALITSAL KANAMA BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİNDE ÜÇ ANA BAŞLIK VAR. İlki; her kanamayı anında durdurmak. Çünkü sakatlığı önlemenin en önemli yolu kanamayı durdurmak. İkincisi; sakatlığa neden olmayacak şekilde kanamaları önünü almak.Üçüncüsü de hemofiliden kurtulmak. Bunun için de gen tedavileri ile veya en azından fonksiyonel kür sağlamak. ‘‘ SADECE REÇETE YAZARAK ONLARI TEDAVİ EDEMEYİZ.’’ Hemofili tedavisinde psiko- sosyal çözümler ana ilkelerimizden biri. Çünkü kişinin ömür boyu süren bu hastalıkla ve kanamalarla başa çıkma uğraşları ile birlikte okul-İş saati kayıpları, bilinmezliğe bağlı yalnızlık, genetik geçişten dolay aile suçlamaları boşanmalar, ayrılmalarla uğraşıyorlar. Diğer taraftan sosyal güvenlik olsa da yaşadığı bölgeye göre uzman ve teknik destek ihtiyacı duyabilmektedirler. Hayattaki rolünü üstlenememek, hayatlarının bir parçası olamamak psikoloji olarak ciddi anlamda etkilemektedir. Bu sebeple de biz hekimler sadece reçete yazarak onları tedavi edemeyiz. Öyle bir tedavi uygulamalıyız ki hayatın içinde olmalılar.

TEDAVİYE UYUM VE KENDİ KENDİNE EVDE TEDAVİ YAPMAK Hastanın doktora ve hemşireyle uyumunda ilk faktör; hastanın yaşı önemli. Tedavide uyumu bozan faktörlerden; profilaksiyi unutmak,vakti olmamak, seyahatler, ürün kullanımında atlamada en önde gelen sebepler olmaktadır. Profilaksiye uyum daima sağlık mensuplarına ve aileye bağlıdır. Uyum azalırsa kanama gibi sorunlar yaşanmaktadr. HEMOFİLİDE KAS İSKELET SİSTEMİ SORUNLARI %80’İ SIKINTI YAŞIYOR. Akut dönemde eklem içi kanamalarla karşılaşılabiliyor. En sık kanamalar; eklem, kas ve diğer yumuşak doku kanamaları olarak görülmektedir. Ara dönemde; hemofilik kanamaya bağlı sekonder sinovit gibi sorunlar yaşamaktadır. Geç dönemde se; Hemofilik artropati, eklem kontaktürleri, uzun eklem kemik deformiteleri görülmektedir. HEMOFİLİ HASTALARI SENEDE 200’E VARAN ENJEKSİYONDAN KURTULMAK İSTİYOR! Hemofili hastalarının önemli beklentileri var. Herkes gibi uzun yaşamak, yüksek faktör düzeyli, kanama sıklığının azalması, eklem sağlığı, aktif ve fonksiyonel olabilme, spor yapabilme , iş-kariyer sahibi olabilme, aile kurma ve sosyal çevre edinebilme, hastalığın baskısını hissetmemek ve tedavi baskısından kurtulmak engelli duruma düşmemek gibi haklı beklenti ve istekleri var. Bunların hepsi önemli ama tedavi baskısından kurtulma ve hayat kalitesinin normalleşmesi en büyük beklentileri


SEKTÖRDEN

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Novo Nordisk 30 yıldır Hemofilili bireylerin hayatını iyileştiriyor

17 NISAN DÜNYA HEMOFILI GÜNÜ

Ayça Öztürk Orhun

Dr. Rabia Demet Özcan

“HEMOFİLİ HAYAT BOYU SÜREN KARMAŞIK BİR HASTALIK.” Dr. Rabia Demet Özcan Novo Nordisk Türkiye Klinik, Medikal, Ruhsat ve Kalite Direktörü

‘‘Hemofili hayat boyu süren genetik geçişli kronik bir kanama bozukluğu.Kandaki Faktör VIII veya Faktör IX’un kalıtsal olarak eksikliği, yokluğu veya işlevinin bozuk olması sonucunda ortaya çıkan bir yetersiz pıhtılaşma sorunudur. Pek çok tıbbi disiplini ilgilendiren karmaşık bir hastalıktır. ‘‘Covid19 salgını endişeleri arttırıyor.’’ Covid19 salgını süresince kronik hastalıkları olanların endişeleri artıyor.Hemofilili bireylerin CoVid-19 virüsü kapma olasılığının genel popülasyondan daha fazla olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır.Bu kişiler de toplumun geneli ile eşit derecede risk altındadır. Genel popülasyonda olduğu gibi virüsten korunmak için sosyal mesafenin korunması, el hijyenine özen gösterilmesi, seyahatlerin kısıtlanması ve acil olmadıkça sağlık kuruluşlarına gidilmemesi yeterlidir. Dünya Hemofili Federasyonu bireylerin mevcut hemofili tedavi rejimini değiştirmelerine gerek olmadığını, tedaviyi takip eden hekim ve hemofili tedavi merkezi ile iletişimde olunmasını önermektedir. Bu aşamada, tedavi malzemelerinin eksikliği, üretim meseleleri

Novo Nordisk Hemofili ile yaşayan bireylerin kaliteli bir hayat sürdürebilmeleri için dünyada 30, Türkiye’de 19 yıla ulaşan tecrübesiyle, yeni web sitesini hizmete açmaya hazırlanıyor. www.hemofili.net isimli sitede hemofili ile yaşayanların ihtiyaç duyabilecekleri her konuda hayatı kolaylaştıracak bilgilere yer verilecek. veya tedarik zincirinde kesintilerden korkmak için bir neden bulunmamaktadır. Novo Nordisk, dünya çapındaki hastaları desteklemeye devam etmektedir. COVID-19 pandemisi sürecinde başlıca önceliğimiz hemofilili bireylere yaşam kurtaran ilaçlarımızı tedarik etmeyi sürdürmektir. Halen üretimimizde ve dağıtım faaliyetlerimizde herhangi bir kısıtlama bulunmamaktadır. Mevcut ilaç stoklarımız normal düzeydedir.”

hemofili.net ‘‘ Web sitesinde, hayat boyu süren kronik bir kanama bozukluğu olan hemofili hastalığına ilişkin bilgilerle birlikte, hemofilili bireylerin ihtiyaç duyabilecekleri her konuda hayatı kolaylaştıracak bölümler yer alacak. Sitede ayrıca, hemofili tipleri ve inhibitör gelişimi ile ilgili bilgilerle birlikte, edinsel hemofili, faktör VII eksikliği ve glanzmann trombastenisi gibi diğer nadir görülen kanama bozuklukları ile ilgili pek çok bilgiyi bulmak da mümkün olacak. Böylelikle nadir görülen kanama bozuklukları hakkında da hasta farkındalığının artırılıp bu hastalıklarla mücadele eden bireylerin yaşam kalitelerini iyileştirmek hedefleniyor.’’

‘‘HEMOFİLİDE SINIRLARI ORTADAN KALDIRMAYA ÇALIŞIYORUZ’’ Ayça Öztürk Orhun Novo Nordisk Türkiye Biyofarma İş Ünitesi Direktörü ‘‘Tedavi alanlarımızda hastalık farkındalığını ve hemofili tedavi desteğini arttırmaya yardımcı olmak istiyoruz. İyileştirilmiş eklem sağlığı ve hareketliliğin, hemofili ile yaşayan insanların sınırlarını ortadan kaldırmak için gerekli olduğuna inanıyoruz. Novo Nordisk nadir görülen kanama bozuklukları için rekombinant tedavi çözümleri üretmeye olan adanmışlığını, yürüttüğü AR-GE çalışmaları ile aktif olarak sürdürüyor. İnhibitörlü hemofilinin yanı sıra FVIII, FIX, FXIII eksikliği gibi farklı kanama bozuklukları için geliştirdiği yenilikçi ürünleri bünyesine katarak en geniş ve güçlü portföyü Türk hekim ve hemofilili bireylerin hizmetine sunmak için çalışıyor, uzun etkili faktör preparatları ile hemofilili bireylerin yükünü azaltmayı hedefliyoruz. Son olarak geçen yıl hemofili A’nın tedavisinde kullanılmak üzere son geliştirilen rekombinant FVIII ürünümüzü Türk tıbbının hizmetine sunduk. Hizmete açacağımız hemofili.net web sitesiyle, hemofili alanındaki uzmanların desteğiyle, hemofili ile yaşayanlara ve yakınlarına yardımcı olmayı hedefliyoruz Türkiye’deki hemofilili bireylerin en iyi şekilde tedavilerini alabilmeleri ve yaşamın içinde yer almaları konusunda fark yaratacağımıza inanıyoruz.” MART-NİSAN 2020 / PS 75


COVID-19 / AR-GE

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

NOVARTIS COVID-19 SALGININDAN ETKİLENEN TOPLULUKLARI DESTEKLEMEK İÇİN 20 MİLYON DOLARLIK KÜRESEL FON OLUŞTURDU KORONAVİRÜS SALGININA KARŞI AR-GE İŞ BİRLİKLERİ Novartis, Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel salgın olarak ilan edilen koronavirüsüne (COVID-19) karşı aldıkları önlemleri açıkladı. Bu önlemler arasında, dünyanın dört bir yanında COVID-19 salgınından etkilenen toplulukları desteklemek için küresel bir fon oluşturulması ve sektörler arası Ar-Ge girişimine katılma kararı yer alıyor. COVID-19 Müdahale Fonu kapsamında, toplumların salgının yarattığı zorlukları yönetmesine yardımcı olmak ve halk sağlığı girişimlerini desteklemek için 20 milyon ABD doları tutarında hibe sağlayacak. Şirket, resmî kurumlarca oluşturulan taleplerin hızlı bir şekilde onaylanmasını ve dağıtılmasını sağlayacak. COVID-19 Müdahale Fonu, aşağıdaki alanlara odaklanarak sadece bunlarla sınırlı olmayan girişimler için mali hibeler sağlamaya çalışacak: •Ek sağlık personelinin finansmanı, ilaç ve tıbbi malzeme temin edilmesi dahil olmak üzere yerel ve ulusal sağlık altyapısının güçlendirilmesi, •COVID-19 ile ilgili veri toplama, sağlık hizmetlerinin uzaktan sağlanması ve önemli halk sağlığı bilgilerinin etkin bir şekilde yaygınlaştırılması için dijital platformların oluşturulması, •Salgına karşılık yeni toplum sağlığı programları oluşturulması veya geliştirilmesi.

Koronavirüs salgınına karşı Bill & Melinda Gates Vakfı, Wellcome ve Mastercard tarafından koordine edilen COVID-19 Therapeutics Accelerator adlı girişime destek vereceğini açıklayan Novartis, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin farmasötik araştırma alanındaki girişimi ile iş birliği yaptı. Sektörler arası gerçekleştirilen bu iş birlikleri, birçok ilaç şirketi ve uzman akademik kurumları bir araya getirerek koordineli bir şekilde araştırma yapmalarına imkân sağlıyor. Bu çalışmaların yanı sıra Novartis, Avrupa İlaç Endüstrileri ve Dernekleri Federasyonu (EFPIA) tarafından koronavirüsüne karşı araştırma ve geliştirme alanında yapılan acil yardım çağrısına yanıt olarak, in vitro antiviral testler için uygun olduğu düşünülen çeşitli bileşenler sunarak katkıda bulunuyor. Buna ek olarak, mevcut ürünlerinin onaylanmış endikasyonlarının ötesinde, salgına karşı herhangi bir yararı bulunup bulunmadığını inceleyerek Ar-Ge çalışmalarına hızla devam ediyor. Novartis Dünya Başkanı Dr. Vasant Narasimhan, “Hükümet, toplum ve iş dünyası arasında inanılmaz düzeyde bir katılım ve iş birliği gerektiren olağanüstü ve eşi benzeri görülmemiş bir halk sağlığı kriziyle karşı karşıyayız. 140’tan fazla ülkede hizmet veren bir firma olarak, COVID-19 salgınının neden olduğu acil halk sağlığı gereksinimlerini karşılamaya yardımcı olabilecek kritik topluluklara veya ulusal programlara ek finansal destek sağlamak için ilk adımlarımızı atıyoruz. Birlikte çalışmanın gücünü kabul ederek, gerçekleştirdiğimiz iki önemli iş birliğiyle sektör lideri Ar-Ge organizasyonumuzun yeteneklerini bu girişimlerle paylaşıyoruz” dedi.

DÜNYADA COVID-19 TEDAVİSİ İÇİN ÖNEMLİ İŞ BİRLİKLERİNE İMZA ATAN NOVARTIS TÜRKİYE’DE DE DESTEĞİNİ SÜRDÜRÜYOR Tüm dünyanın koronavirüs salgınıyla mücadele ettiği şu süreçte, Novartis de mücadeleye tam destek olacağını belirterek T.C. Sağlık Bakanlığı’na nakit ve ilaç bağışı yapacağını açıkladı. Salgının yayılmasını önlemek ve halk sağlığı girişimlerine destek olmak amacıyla Novartis, COVID-19 vakalarının tedavisinde alternatif olarak kullanılan hidroksiklorokin (HCQ) ilacını ABD’de ürettiğini ve ilk parti olarak T.C. Sağlık Bakanlığı’na da 400.000 doz bağış yapacağını bildirdi. Aynı zamanda Novartis, T.C. Sağlık Bakanlığı öncülüğünde COVID-19 salgını ile savaşan hastane ve tıbbi personelin ihtiyacı için 1,7 milyon TL’lik destekte bulunacağını açıkladı. 76 PS / MART-NİSAN 2020

Novartis Grup Türkiye Başkanı Dr. Altan Demirdere, “Devletler, toplum ve iş dünyası olmak üzere, her alanda geniş iş birliği gerektiren bir halk sağlığı kriziyle karşı karşıyayız. Novartis olarak Türkiye’miz dahil, 140’tan fazla ülkede koronavirüs salgınıyla mücadelede gerçekleştirdiğimiz girişimler, ilaç yardımları ve bağışlarla öncü ilaç firması olduk ve önümüzdeki dönemde ortaya çıkabilecek ihtiyaçlar doğrultusunda, ilaç yardımı ve diğer bağışlarımızı devam ettireceğiz” dedi.

Demirdere sözlerine şöyle devam etti: “Çalışanlarımız, saha ekibimiz dahil olmak üzere mart ayının ortasından itibaren işlerini evlerinden yürütüyor. Kendilerinin ve ailelerinin sağlıkları ve morallerini yüksek tutabilmek için her türlü maddi ve manevi desteği veriyoruz. Ancak, ülkemizdeki 3 ilaç üretim tesisimizde üretimimiz, alınan koruyucu önlemlerle kesintisiz olarak sürdürülüyor. Böylece ülkemizin ve ihracat yaptığımız 100’ü aşkın ülkenin ilaç ihtiyacını karşılamaya devam ediyoruz.”


COVID-19 / AR-GE

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

SANOFI COVID-19’A KARŞI AŞIDA İKİNCİ ÖNEMLİ İŞ BİRLİĞİ Sanofi, COVID-19’a karşı yeni bir aşı adayı geliştirme çalışmaları kapsamında ikinci bir iş birliğine gidiyor. COVID-19’a karşı aşı adayı geliştirmek için Biyomedikal İleri Araştırma ve Geliştirme Kurumu (BARDA) ile de çalışmalara başladığını Şubat 2020’de duyuran şirket; COVID-19’a karşı protein bazlı rekombinant bir aşı adayı geliştirmeye başlamıştı. Şimdi ise, Sanofi’nin aşılar konusunda uzman global iş birimi Sanofi Pasteur ve klinik evrede mesajcı RNA (mRNA) tedavileri üzerine çalışan Translate Bio (NASDAQ: TBIO), COVID-19’a karşı yeni bir mRNA aşısı geliştirmek için iş birliği yapacak. Yeni çalışmada, çoklu mRNA yapıları üretimine başlayan Translate Bio’nun mRNA platformu birden çok SARSCoV-2 aşısı adaylarını keşfetmek, tasarlamak ve üretmek için kullanılacak. Sanofi de bu iş birliği çerçevesinde potansiyel barındıran bu aşı adaylarını geliştirme aşamasına getirmek için aşılar alanındaki kapsamlı uzmanlığını ve dış araştırma ağlarının desteğini ortaya koyacak.

mRNA Aşıları Nedir? Aşılar, bağışıklık sistemini uyarmak için hastalık ajanlarını taklit ederek etki gösterir ve vücutta karşılaşabilecekleri enfeksiyonlarla savaşmak için aktif kalan bir savunma mekanizması oluşturur. mRNA aşıları, koruyucu bir bağışıklık yanıtı oluşturmadaki yüksek potansiyelleri sebebiyle seçilen antijen(ler)i kodlayan bir nükleotid dizisi sunarak yenilikçi bir yaklaşım ortaya koyar. mRNA aşıları, birçok açıdan geleneksel aşı yaklaşımlarına kıyasla potansiyel olarak yenilikçi bir alternatifi temsil eder. Bu nedenler; mRNA aşılarının yüksek potensi (gücü), hücre çekirdeğine girilmeye gerek kalmadan protein üretimini başlatabilme yeteneği, hızlı aşı geliştirme olanağı, düşük maliyetli üretim potansiyeli ve virüs aracılığına gerek kalmadan uygulanabildiği için güvenle kullanılabilmesidir. Bu yaklaşım potansiyel olarak aşılamanın bugün için uygun bir seçenek olmadığı hastalıklara karşı aşı geliştirilmesine olanak verir. Ayrıca istenilen bir veya birden çok antijen, üretim süreci değişikliği gerekmeden mRNA’dan sentez edilebildiğinden, aşı geliştirmede en yüksek esnekliği ve verimliliği sağlar.

Sanofi Pasteur/Translate Bio İş birliği Translate Bio, Sanofi’nin Global Aşılar İş Kolu olan Sanofi Pasteur Inc. ile beşe kadar bulaşıcı hastalık patojeni için mRNA aşıları geliştirmek amacıyla 2018’de bir işbirliği başlatarak, münhasır lisans anlaşması imzalamıştı. Anlaşmaya göre şirketler, üç yıllık araştırma dönemi boyunca mRNA aşılarını ve mRNA aşısı platformunu geliştirmek için ortaklaşa araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürütüyor. Translate Bio ve Sanofi Pasteur, birden çok hedefte mRNA ve LNP formülasyonlarının taranması, optimizasyonu ve üretimi dahil olmak üzere klinik öncesi aşı programlarını geliştirme alanında birçok ilerleme kaydetti. Translate Bio, klinik evrede mRNA tedavileri platformunu kullanarak 100 gramlık tek bir seriden oluşan üretim yapabiliyor. Sözleşmeli bir üretici ortak ile ayda en az 250 gram’lık iki seri üretebilecek, özel bir üretim alanı oluşturmak için çalışmalar devam ediyor. Nihai doza bağlı olarak, Translate Bio’nun mRNA platformu, gelecekte salgınlar sebebiyle yaşanacak talebi karşılama konusunda büyük ümit vadediyor.

TAKEDA COVID-19 İÇİN TEDAVİ GELİŞTİRMEYE BAŞLIYOR Japon ilaç devi Takeda, Koronavirüs olarak bilinen COVID19’a neden olan SARS-CoV-2’nin tedavisine yönelik anti-SARS-CoV-2 poliklonal hiperimmün globulin (H-IG) geliştirme çalışmalarına başladı. Takeda tedavi aşamalarında plazmadan elde edilen hiperimmün globulinler’den faydalanacak. Hiperimmün globülinler, daha önce şiddetli akut viral solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde etkinlik göstermiş olmaları nedeniyle COVID19’a yönelik önemli bir tedavi opsiyonu olarak görülüyor. Plazmadan elde edilen ürünlerin geliştirilmesinde 75 yılı aşkın deneyimi olan Takeda; TAK-888 adını verdiği potansiyel bir anti-SARS-CoV-2 Poliklonal H-IG’nin araştırma, geliştirme ve üretimi için çalışmalarını sürdürmesinin yanı sıra, hâlihazırda pazarlanan ve üzerinde çalışılan Takeda ürünlerinden herhangi birinin COVID19 hastalarına yönelik etkili tedaviler olup olmadığını da inceliyor.

Takeda, TAK-888 araştırmalarını hızlıca ileriye taşımak adına ABD, Asya ve Avrupa’daki çeşitli ulusal sağlık ve düzenleme kurumları ile görüşmeler yapıyor. Bu araştırmayı ileriye taşıyabilmek için COVID-19’dan başarılı bir şekilde iyileşmiş ya da aşı geliştirildikten sonra aşılanmış olan kişilerden plazma alınması gerekiyor. Nekahet dönemindeki bu donörler, virüse karşı COVID-19 hastalarında, hastalığın şiddetini azaltma ve hatta önleme potansiyeli olan antikorlar geliştirdi. H-IG, iyileşen hastalardan veya aşılanmış donörlerden alınan plazmalardan elde edilen patojene özgü antikorlara odaklanarak işlev gösteriyor. Takeda’nın uzman ekibi, antikorları yeni bir hastaya aktararak bu kişinin bağışıklık sisteminin enfeksiyona yanıt vermesine yardımcı olabileceğine ve iyileşme ihtimallerini artırabileceğine inanıyor. TAK-888 için gerekli olan plazmanın

mevcut plazma donörlerinden alınabilmesi ihtimalinin olmaması nedeniyle Takeda tedaviyi ilk olarak Georgia eyaletindeki üretim tesisi içerisinde ayrı bir alanda üretecek. Bugüne kadar COVID-19’un önlenmesinde ya da tedavisinde kullanımı onaylanmış bir aşı ya da tedavi bulunmamaktadır. Hastalarının daha parlak ve daha sağlıklı bir geleceğe sahip olmaları için çalışan Takeda; kamu sağlığı, aşılar, plazmadan elde edilen tedaviler ve Ar-Ge alanlarındaki şirket içi uzmanlarından oluşan bir iç çalışma grubu ile, COVID-19 ile mücadeleye öncelik vererek tedavi araştırmalarını sürdürecektir. MART-NİSAN 2020/ PS 77


COVID-19 / AR-GE

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

AMGEN TÜRKİYE VE GENSENTA’DAN COVİD-19 İLE MÜCADELEYE DESTEK BİYOTEKNOLOJİ ŞİRKETİ AMGEN COVID-19 TEDAVİSİ İÇİN ÇALIŞIYOR Dünyanın önde gelen biyoteknoloji şirketlerinden Amgen ve Amgen Vakfı, COVID-19 pandemisinden etkilenen toplulukların kritik ihtiyaçlarını ele alma hedefiyle ABD’deki ve küresel ölçekteki mücadele çabalarını desteklemek için ilk etapta 12,5 milyon dolar yardımda bulundu. Yardımla Amgen’in ABD ve uluslararası topluluklarındaki acil durum müdahale çabaları, hasta odaklı kuruluşların kendi yanıt girişimleri, doğrudan yardım ve uluslararası tıbbi kuruluşlarının uluslararası yardım çabaları desteklenecek. Amgen Vakfı ayrıca yardım çabalarına katkıda bulunmak isteyen dünya çapındaki Amgen çalışanlarının desteklerine eşdeğer tutarda bağış yapacak. Amgen Türkiye ise, Türkiye’de CoVid-19 ile mücadeleye 1 milyon TL tutarında destek katkıda bulundu. Amgen ayrıca uzmanlığını, COVID-19’u önlemek veya tedavi etmek için SARS-CoV-2’yi hedefleyen, tamamen insan kaynaklı nötralize edici antikorları keşfetmek ve geliştirmek üzere Adaptive Biotechnologies ile birleştirdi. Amgen, bu işbirliği ile COVID-19’u önlemeye veya iyileştirmeye yönelik tedavi geliştirmeyi hedefliyor. COVID-19’un dünya çapında hızla yükselen insidansını göz önüne alarak gerçekleştirilen işbirliği ile Adaptive’in virüs nötralize edici antikorların tespitine yönelik tescilli bağışıklık tıbbi platformu, Amgen’ın immünoloji ve yeni antikor tedavisi geliştirme uzmanlığıyla birleştirildi.

GENSENTA, TÜRKİYE’DE PENİSİLİN ÜRETEN TEK HAMMADDE TESİSİ Amgen, 2012 yılında Türkiye’nin öncü ilaç şirketlerinden olan ve ilk biyobenzer üreticileri arasında yer alan yaklaşık 95 yıllık geçmişe sahip Mustafa Nevzat İlaç‘ı satın alıp, sağlık alanındaki en büyük yabancı yatırımcı ünvanını kazanarak, Türkiye, Afrika ve Ortadoğu bölgesinde önemli bir güç haline geldi. Mustafa Nevzat’ın yenilenen markası olarak Gensenta, Yenibosna ve Şekerpınar’da bulunan 2 fabrikası ve 1100 çalışanı ile bilim odaklı çalışmalarına devam ediyor. Bilimsel yenilikçiliğe verdiği önemle hastaların hayatına değer katacak ilaçlar geliştiren Gensenta, zor hastalıklarla mücadele için ilaç yapımına yardımcı olan hammadde üretiminde uzmanlaşıyor. Yerli üretim konusunda Türkiye’nin 2023 Vizyonu’na ulaşması için sağlık alanında stratejik bir paydaş görevini üstlenen şirket, Türkiye’de penisilin üretimi yapan tek hammadde tesisine sahip. Gensenta üretim tesislerinde penisilin grubu ilaç etkin maddeleri, makrolid grubu ilaç etkin maddeleri ile diğer ilaçların etkin maddelerinin üretimini yapıyor ve ülkemizdeki liyofilize vial kapasitesinin %63’ünü karşılıyor. Türkiye’yi önemli bir üretim ve ihracat üssü olarak konumlandıran Gensenta, Türkiye İlaç Strateji Raporu’nda belirlenen ihracat, yerli üretim, Ar-Ge gibi önceliklere katkı sağlamayı kendine görev ediniyor. Gensenta, Türkiye’de katma değeri yüksek ürünler geliştirerek dünya ilaç pazarının yaklaşık yüzde 70’ine hitap eden beş büyük bölgeye ihracat yapmayı hedefliyor.

POLIFARMA COVİD-19 İÇİN ÜRETTİĞİ 100 BİN AMPUL İLAÇLA YOĞUN BAKIM HASTALARINA UMUT OLACAK Türkiye sağlık sektöründe 34 yıldır üretim yapan yerli ve milli ilaç şirketi Polifarma, FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) dahil tüm dünya otoriteleri tarafından kabul görmüş ve Sağlık Bakanlığı’nın koronavirüs tedavisinde olumlu yanıt verdiğini açıkladığı ilacı, yoğun bakımda bulunan ve oral yoldan beslenemeyen hastaların tedavisinde kullanılmak üzere özel izinle üretmeye başladı. Polifarma, çözelti formunda, damar yolu kullanımı için ürettiği 100 bin ampulü Sağlık Bakanlığı’na hibe edecek. İlacın 10 bin yoğun bakım hastasına umut olması bekleniyor.

on-Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) dahil tüm dünya otoriteleri tarafından kabul görmüş ve Sağlık Bakanlığı tarafından Covid – 19’a karşı olumlu netice verdiği açıklanan ilacın üretimine başladı. Polifarma, yoğun bakımda bulunan ve oral yolla beslenemeyen hastaların tedavisinde umut olacak çözelti formundaki ilacın üretimini tamamladı ve Sağlık Bakanlığı’na ruhsat başvurusunda bulundu. Toplam 100 bin adet üretilecek ve 10 bin yoğun bakım hastasının tedavisine yetecek ilaç Polifarma tarafından Sağlık Bakanlığı’na bağışlanacak.

Yüzde 100 yerli sermayeli Polifarma İlaç, koronavirüs (Covid – 19) salgınının tedavisi için kritik bir hamleye imza atarak FDA (U.S. Food and Drug Administrati-

Polifarma bu kapsamda Sağlık Bakanlığı’nın tedavi protokollerinde birincil tedavi olarak yer alan ilacı, oral yolla beslenemeyen yani herhangi bir ilacı tablet

78 PS / MART-NİSAN 2020

olarak kullanamayan yoğun bakım hastaları için üretecek. Dünyanın dört bir yanındaki tedarikçilerle irtibata geçerek en yüksek kalitedeki hammaddeyi ülkemize getiren Polifarma, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’ndan (TİTCK) özel izin alarak 100 bin adet ampulün üretimini tamamladı. Bu kapsamda 100 bin ampulün tamamını Sağlık Bakanlığı’nın kullanımına hibe edecek. Yeni üretim taleplerini karşılayacak üretim kapasitesine sahip olan Polifarma, hammadde tedariklerini tamamladıktan sonra 20 Nisan’da Sağlık Bakanlığımızın tedavi protokolleri için deklare ettiği bir ilacın daha üretime başlayacak.


COVID-19 / AR-GE

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

RECORDATI GRUP DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE COVİD-19 MÜCADELESİNDE YERİNİ ALDI İtalya merkezli ilaç firması Recordati Grup, COVID-19 nedeniyle yaşanan acil durumla mücadelede, hastanelere ve sağlık tesislerine verilen desteğe katkıda bulunmak için 5 milyon Avro kaynak ayırdığını açıkladı.Şirket ayrıca, COVID-19’dan etkilenen hastalar için özellikle yararlı olan ilaçlar arasından portföyünde bulunanları ücretsiz olarak sunmaya hazırlanıyor. Recordati Grup Yönetim Kurulu Başkanı Andrea Recordati yaptığı açıklamada: “Diğer bölgeler için de ciddi olmakla birlikte, özellikle Avrupa nüfusu için çok ciddi olarak seyreden bu dönemde, Recordati Grup bütün kapasitesiyle aktif durumdadır. Doktorlara ve hastalara yardım etmeye ve ihtiyaç içerisindeki tüm sağlık tesislerinde acil sağlık durumlarının sona erdirilebilmesi ve çözülebilmesi için mümkün olduğunca katkıda bulunmaya kararlıdır.” dedi.

Yapılan bağışlar ve alınan global önlemlerle ilgili olarak Recordati Grup Başkan Yardımcısı ve Güney Doğu Bölgesi Direktörü Dr. İsmail Yormaz şunları söyledi: “Dünyada pandemi haline gelen COVID-19 mücadelesinde Recordati İlaç olarak çeşitli tedbirler almış bulunmaktayız. Bilimin ışığında yaşama sağlık katmak için çıktığımız bu yolda hedefimiz bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da üstün ve yenilikçi özelliklere sahip ilaçlarımızla, hastaların tedavi olmasını ve tedavilerini sürdürmelerini sağlamaktır. Bu nedenle Recordati İlaç olarak, fabrika çalışanlarımızın kahramanca sergiledikleri çalışma azimleri ile tüm ürünlerimizin üretimini yüksek kalite ve hijyen standartlarını dikkate alarak sorunsuz bir şekilde devam ettirmekteyiz. 80 milyon kutu ilaç üretim kapasiteli Türkiye üretim tesisimiz ile ülkemize yaptığımız ekonomik katkıların yanında, bugün

tüm dünyanın savaş verdiği sağlık mücadelesine katkı sağlamayı en öncelikli sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Salgının başladığı günden bugüne kadar Recordati Türkiye olarak gerek sağlık çalışanlarımız gerekse halkımız için daha fazla nasıl faydalı olabiliriz diye planlamalar ve çalışmalar yürütüyoruz. Bu çalışmaların bir parçası olarak Milli Dayanışma Kampanyası’na 1.1 Milyon TL, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Vakfı’na ise 900 bin TL bağış yaptığımızı duyurmak isterim. Bu mücadelenin bilimin ışığında kazanılacağına inanıyor ve bunun için hep beraber çalışmaktan onur duyuyoruz.’’

JOHNSON & JOHNSON COVID-19 İÇİN GELİŞTİRDİĞİ AŞI ADAYINI DUYURDU Dünyanın en büyük ve en çeşitli sağlık hizmetleri şirketlerinden biri olan Johnson & Johnson, COVID-19 hastalığını ortadan kaldırmaya yönelik olarak ABD Sağlık ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Biyomedikal Gelişmiş Araştırma ve Geliştirme Kurumu (BARDA) ile yaptığı yeni iş birliğiyle Ocak 2020 tarihinden bu yana aşı geliştirme çalışmaları yürütüyor. Bu çalışmaların sonucunda Johnson & Johnson, COVID 19 aşı adayını belirlediğini duyurdu. İş birliği çerçevesinde, yeni koronavirüs aşısı araştırma ve geliştirme sürecine 1 Milyar Doları aşkın yardım ve COVID-19 pandemisinde kullanılmak üzere dünya çapında bir milyar doz aşı tedariği taahhüdünde bulundu. Johnson & Johnson, en geç Eylül 2020 tarihinde söz konusu acil riske karşı geliştirilen aşı adayı için Faz I klinik çalışmalarını başlatacak. Küresel aşı tedariğini sağlamaya destek olmak için de ABD’de yeni aşı üretim tesislerini, ABD dışında ise ilave üretim yöntemlerini hayata geçirecek. Bu çok önemli çalışmaların başarıyla sonuçlanması için Johnson & Johnson, hızla küresel üretim kapasitesini artırmakta, personel ve altyapı dahil tüm kaynaklarını harekete geçirmektedir. Bu ilave kaynakların da hazır edilmesiyle, tüm dünyada bir milyarı aşkın doz aşının güvenle ve etkin bir şekilde tedarik edilmesi sağlanacaktır. BARDA ve Johnson & Johnson, yeni koronavirüse karşı potansiyel antiviral tedavilerin tanımlanmasına yönelik çalışmaları genişletmek için ilave finansman da sağladılar. İlk COVID-19 aşı serilerinin, 2021 yılının başında acil kullanım için hazır olacağı öngörülüyor. Normal aşı geliştirme sürecine bakıldığında, 2021 hedefi için oldukça hızlandırılmış bir zaman denilebilir.

Johnson & Johnson Başkanı ve CEO’su Alex Gorsky, aşı geliştirme çalışmalarını şöyle değerlendirdi: “Dünya, acil müdahale gerektiren ciddi bir halk sağlığı krizi yaşıyor. Johnson & Johnson olarak, COVID-19 aşısını tüm dünyaya mümkün olduğunca hızlı şekilde ve uygun maliyetle sunmak için elimizden geleni yapmaya kararlıyız. Dünyanın en büyük sağlık hizmetleri şirketlerinden biri olarak, dünyadaki tüm insanların sağlığına katkı sağlamak konusunda her gün derin bir sorumluluk hissediyoruz. Johnson & Johnson, bilimsel uzmanlığı, faaliyet ölçeği ve finansal gücü ile küresel salgın mücadelesini hızlandırmaya yönelik güçlü iş birlikleri kurmaktadır ve kaynaklarını toplum sağlığının hizmetine sunmaktadır.” Johnson & Johnson İcra Kurulu Başkan Yardımcısı ve Bilimsel Başkanı Dr. Paul Stoffels ise süreç ile ilgili şunları söyledi: “ABD hükümetinin AR&GE çalışmalarımıza yönelik güven ve desteğine büyük değer veriyoruz. Johnson & Johnson’ın global uzman ekibi, araştırma ve geliştirme süreçlerini daha önce eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye taşımıştır. Ekiplerimiz ve BARDA, bilimsel ortaklarımız ve küresel sağlık kurumları ile yılmadan çalışmalarına devam etmektedir. Ocak ayından itibaren devam eden çalışmalarımız sonucu, bugün bir aşı adayı belirlemiş olmaktan dolayı çok mutluyuz. En geç Eylül 2020’de, Faz 1 klinik çalışmaları hızla başlatacağız. Küresel üretim imkânlarımızın da desteği ile 2021’in başında acil kullanıma yönelik aşının hazır olacağını umut ediyoruz.” COVID-19, solunum sistemine saldıran korona virüs ailesi üyesidir. Şu anda, COVID-19 için onaylanmış bir aşı, tedavi veya iyileştirme kürü yoktur. Bu nedenle Johnson & Johnson’ın gerçekleştirdiği güçlü Ar-GE çalışmaları, toplum sağlığı için büyük değer taşımaktadır. MART-NİSAN 2020 / PS 79


SEKTÖR-ATAMA

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

AMGEN TÜRKİYE VE GENSENTA’DA KURUMSAL İLİŞKİLER KIDEMLİ MÜDÜRÜ TUĞBA ÇAMLI CANTÜRK OLDU Amgen Türkiye ve Gensenta’da Kurumsal İlişkiler departmanının başına Tuğba Çamlı Cantürk getirildi. Son olarak BNP Paribas Cardif Türkiye’de İletişim ve İnovasyon Müdürü olarak görev yapan Cantürk, ilaç sektöründe Sanofi, Abbott ve GSK gibi şirketlerde üst düzey roller üstlendi. Amgen Türkiye ve Gensenta’nın yeni Kurumsal İlişkiler Kıdemli Müdürü, iletişim alanında 17 yıllık tecrübeye sahip Tuğba Çamlı Cantürk oldu. Cantürk son olarak BNP Paribas Cardif Türkiye’de İletişim ve İnovasyon Müdürü olarak görev yapıyordu. Boğaziçi Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği’nden önlisans, Kanada Saint Mary’s Üniversitesi İşletme Bölümü’nden lisans ve MBA yüksek lisans derecesine sahip olan Tuğba Çamlı Cantürk; Sanofi, Abbott ve GSK gibi ilaç sektörünün önde gelen firmalarında iç iletişim, marka iletişimi, kurumsal iletişim ve hasta ilişkileri müdürlüğü gibi görevlerde bulundu. Tuğba Çamlı Cantürk, yeni görevinde; Amgen Türkiye ve Gensenta için stratejik iletişim planlamasından sorumlu olarak, medya ilişkileri, lider ve marka iletişimi, iç iletişim, sosyal ve dijital medya, kurumsal markalaşma, itibar ve kriz yönetimi konularında liderlik yapacak.

GILEAD SCIENCES TÜRKİYE İNSAN KAYNAKLARI DİREKTÖRLÜĞÜ’NE ELÇİN UZUN GETİRİLDİ 33 yıldır HIV alanında önde gelen yenilikçi bir ilaç şirketi olarak tedavi, koruma, her basamakta tedaviye ulaşım ile yeni tedavi araştırmaları alanlarında ilerlemeler sağlayan Gilead Sciences’ın Türkiye ekibine katılan Elçin Uzun, Mart ayı itibarıyla yeni görevine başladı. Kariyerine 1999 yılında DHL Worldwide Express’te başlayan Elçin Uzun, insan kaynaklarının işe alım, ücret ve yan haklar, eğitim, yetenek yönetimi, performans yönetimi, değişim yönetimi, organizasyonel gelişim ve yetenek yönetimi gibi birçok farklı pozisyonunda görev aldı. Vodafone, Borusan, UCB Pharma gibi firmalarda yönetim kademesinde görevler üstelenen Uzun, 2009 yılında katıldığı MSD’de, MSD ve Schering Plough arasındaki entegrasyonun yanı sıra yeni kurulan şirketteki Performans Yönetim Sisteminin dönüşümü sürecine liderlik etti. Son olarak Deloitte Türkiye’de İnsan Kaynakları Direktörlüğü görevini yürütmüş olan Elçin Uzun, şirketin Türkiye operasyonlarının tüm insan kaynakları süreçlerine liderlik etti. Kariyeri boyunca birçok farklı sektörde sorumluluklar üstlenen Elçin Uzun, insan kaynakları alanında 20 yılın üzerinde deneyime sahip.

SANTA FARMA OTC BÖLÜM DİREKTÖRLÜĞÜNE TECRÜBELİ İSİM ÖZGE YAVUZ ÖZTÜRK ATANDI Türkiye’nin en köklü ve güçlü yerli ilaç firmaları arasında yer alan Santa Farma’nın, Şubat ayı itibari ile yatırım kararı aldığı Over The Counter (OTC) Bölümü’nün Direktörü, Özge Yavuz Öztürk oldu. Dünyada ve Türkiye’de son yıllarda daha çok rağbet görmeye başlayan, , Over The Counter (OTC-ilaç statüsünde olmayan ürünler) pazarı gittikçe büyüyor. İlaçtaki uzmanlığını OTC ürünlerde de sürdürmeyi planlayan Santa Farma, bu pazarda yerini almak için çalışmalara başladı. Kurduğu yeni bölümle 75 yıllık uzmanlığını OTC sektöründe de devam ettirecek olan Santa Farma, OTC Bölüm Direktörlüğü’ne Özge Yavuz Öztürk’ü getirdi. Öztürk, Santa Farma’nın OTC stratejisine yön vermekten sorumlu olacak. Öztürk kariyerine Procter&Gamble, Wella Professionals’da başlayarak sırasıyla “Asistan Marka Müdürü”, “Marka Müdürü” ve “Kategori Marka Müdürü” olarak görev yaptı. Çalışma hayatına GlaxoSmithKline Tüketici Sağlığı’nda Ağız Bakım ve OTC kategorilerinde sırasıyla “Kıdemli Marka Müdürü” ve “Grup Marka Müdürü” olarak devam etti. 2014 yılında Merck Tüketici Sağlığı’nı kurmak üzere “Pazarlama Müdürü” olarak atanan Öztürk, sonrasında “Bölüm Direktörü ve “Global Marka Geliştirme Direktörü” olarak çalışmıştır. Merck ve P&G birleşmesi ile beraber “Global Marka Geliştirme Direktörü” görevine Procter&Gamble çatısı altında 2020 Ocak sonuna kadar devam etmiştir. 80 PS / MART-NİSAN 2020


SEKTÖR-ATAMA

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

AMGEN TÜRKİYE & GENSENTA MEDİKAL DİREKTÖRÜ DR. MUTLU YEŞİLBOĞAZ OLDU 2014 yılından bu yana Amgen Türkiye Onkoloji ve Hematoloji birimlerinde üst düzey görevlerde bulunan Amgen Türkiye Onkoloji Terapötik Alan Lideri Dr. Mutlu Yeşilboğaz, Amgen Türkiye & Gensenta Medikal Direktörü olarak atandı. Amgen Türkiye Onkoloji Terapötik Alan Lideri Mutlu Yeşilboğaz, Amgen Türkiye & Gensenta Medikal Direktörü olarak atandı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Yeşilboğaz, Amgen’a katılmadan önce; Roche, Novartis ve GSK’da; Onkoloji, Hematoloji, Endokrinoloji, Osteoporoz ve Kritik Hastalıklar için Medikal Müdür ve Medikal Grup Müdürü görevlerini üstlendi. Amgen’e 2014 yılında Hematoloji Medikal Lideri olarak katılan Yeşilboğaz, 2016 yılından bu yana Hematoloji – Onkoloji Terapötik Alan Lideri olarak görev yapmaktaydı. Görevi boyunca, Amgen’in Hematolog ve Onkologlar için stratejik bilim servisi haline gelmesinde önemli bir rol oynayan Yeşilboğaz, Türkiye, Orta Doğu ve Afrika bölgesinde Hematoloji Network’ünün oluşmasında önemli rol aldı ve Türkiye Bölgesel Saha Medikal Organizasyonunun yeniden yapılandırılmasına liderlik etti. Dr. Mutlu Yeşilboğaz, 1 Nisan 2020 itibariyle yeni görevine başladı.

SİNAN KIRICI UCB PHARMA ÜLKE LİDERİ OLARAK ATANDI

Sektördeki kariyerine 2003 yılında başlayan Sinan Kırıcı son 13 yıl boyunca Nöroloji ve immünoloji alanlarında sunduğu yenilikçi çözümleri ile sağlık dünyasının öncü biyoteknoloji şirketlerinden olan UCB Pharma bünyesinde çeşitli unvan ve görevlerde sorumluluk üstlendikten sonra, Ocak 2020 itibariyle UCB Pharma Ülke Lideri olarak atandı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde tamamlayan Sinan Kırıcı, 2007 yılında CNS Ürün Müdürü olarak UCB Pharma’da çalışmaya başladı. Sonrasında Nöroloji İş Birimi Müdürü, İmmünoloji Global Pazarlama Müdürü ve yeni görevlendirmesi öncesinde Türkiye & Orta Doğu Afrika İmmünoloji Hasta Değeri Bölümü Direktörü görevlerini yürüttü.

TRPHARM RESMİ İLIŞKİLER VE PAZARA ERİŞİM DIREKTÖRLÜĞÜ’NE A. TANSU DEMİRKALE TERFİAN ATANDI Türkiye ve MENA bölgesinde; Türkiye merkezli global ve inovatif bir ilaç firması olma yönünde kurulan ve emin adımlarla ilerleyen TRPharm’ın Resmi İlişkiler ve Pazara Erişim Direktörlüğü görevine, A. Tansu Demirkale terfian atandı. Demirkale, TRPharm’ın kuruluşundan itibaren, ürünlerin lisanslama ve işbirliği süreçlerinin tamamlanmasının ardından, ruhsatlandırma ve pazara erişim alanındaki görevini Resmi İlişkiler Müdürü olarak yürütmekteydi. A. Tansu Demirkale, TRPharm’ın bugünkü portföyünü oluşturan 30’dan fazla uluslararası orijinal ve biyobenzer lisanslama anlaşmaları sonrası ürünlerin

pazara erişiminde rol aldı. Demirkale, kamu ile işbirliği içinde ve tasarruf sağlama açısından kamunun adeta çözüm ortağı olarak ilk onkolojik biyobenzer ve nadir hastalıklarla ilgili birçok ürünün pazara sunulmasına imza atmış ve yeni pozisyonunda da atmaya devam edecek. A. Tansu Demirkale Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji lisans ve yüksek lisans eğitim hayatının ardından Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.’de satış, pazarlama ve resmi ilişkiler bölümlerinde değişik pozisyonlarda, 15 yılı aşkın yönetici olarak toplam 19,5 çalışmış ve 2014 yılında TRPharm’ın kurucu ekibine katılmıştır. MART-NİSAN 2020 / PS 81


KÜLTÜR&SANAT

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘#evdekal”TÜRKİYE

http://www.beyazperde.com/

Gerilimlerinden kurtulmak isteyen ünlü yazar otelde kalan genç Polonyalı Tadzio’nun güzelliği karşısında büyülenir, Venedik sokaklarında, otelde, plajda her yerde Tadzio’yu aramaya başlar. Kentte kolera salgını vardır, yetkililer otel müşterilerine bu tehlikeyi söylemezler.

CONTAGION-SALGIN Yönetmen: Steven Soderbergh (2011)

DEATH İN VENİCEVENEDİK’TE ÖLÜM

Yönetmen: Luchino Visconti (1972)’ Yazar Gustav von Aschenbach sağlık sorunlarından ötürü Venedik’e gider.

Konusu itibariyle tekrar gündeme gelen film,hava ve solunum yoluyla rahatlıkla geçen ve insanları birkaç gündür içinde öldüren, ölümcül bir virüs salgın şeklinde yayılmaktadır. Dünya çapında uzmanlardan oluşan medikal bir ekip, hem salgına çare bulmaya çalışır hem de insanlarda virüsten daha da hızlı yayılan panik halini kontrol altına almaya çalışırlar. İnsanlar şimdi hem canlarını kurtarmaya çalışırken hem de dağılmanın

eşiğine gelen toplumsal hayata tutunma mücadelesi verirler. Oyuncıular: Matt Damon’ın yanı sıra kadro oldukça zengin: Gwyneth Paltrow, Laurence Fishburne, Jude Law, Marion Cotillard, Kate Winslet.

SANAL MÜZE

Arkas Sanat Merkezi Sanal Müze Uygulamasıyla Farklı Dönemlerde Açılan Sergileri Tüm Detaylalı İle Gezebilirsiniz

ARKAS SANAT MERKEZİ sergileri sadece bir tık uzağınızda! İzmir’de yer alan Arkas Sanat Merkezi, 2011’den bu yana sanatseverlerle buluşturduğu 20 sergiyi 3D olarak internet sitesinde ziyarete açarken, son olarak sanatseverlerin izlenimine sunulan “Picasso: Gösteri Sanatı Sergisi”nin de arasında bulunduğu diğer sergileri “www.arkassanatmerkezi.com” adresinden ‘Sanal Müze’ ile keşfedebilirsiniz. .

.Arkas Koleksiyonu’nda Post Empresyonizm (2011-2012) .Batılının Fırçasından Ege’nin Bu Yakası (2012) .Sessizliğin Yankısı (2012) .Naci Kalmukoğlu O, Bir Yıldızdı (2013) .Asker Ressamlar (2013) .18. ve 19. yüzyıllarda İzmir; Batılı Bir Bakış (2013) .Hoca Ali Rıza (2014) .Arkas Koleksiyonu’nda Osmanlı Halı Sanatı (2015) .İzmir: Yarınlara Bir Miras (2015) 82 PS / MART-NİSAN 2020

.Antik Anadolu’nun Tanıkları (2015-2016) .Üç Denizin Arasında Osmanlı ve Fransız Boğaz Haritaları (2016) .Anadolu Seyahatleri (2016) .Arkas Koleksiyonu’nda Işığın Ustaları (2017) .Victor Vasarely (2017) .Arkas Koleksiyonu’ndan Su Manzaraları (2017-2018) .Renk, Işık, Titreşim; Türk İzlenimcileri (2018) .Binbir Gece (2018-2019) .Picasso: Gösteri Sanatı (2019-2020)


KÜLTÜR&SANAT

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

“Sanat Heyecanı Evimizde” T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Sanat Heyecanı Evimizde” sloganıyla hazırladığı opera, tiyatro ve konser ve müzikal gibi birçok etkinlik canlı ve bant yayın olmak üzere TRT 2 ekranlarından izlenime sunulacak. “#evdekal” etiketiyle başlatılan, kampanya kapsamında evden takip edilebilecek birçok etkinlik, sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Dünyanın birçok noktasındaki müzeyi evinizden ayrılmadan ziyaret edebileceğiniz gibi canlı konser ve tiyatro oyunlarına online erişebilirsiniz. TRT 2’den salı akşamları tiyatro oyunları, her cuma akşamları senfoni ve opera konserleri, cumartesi akşamları ise dışarı çıkmadan Troya, Aida ve La Boheme gibi dünyaca ünlü operaların yayınlanacağını Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın birçok konseri, TRT 2’nin YouTube kanalında müzikseverlerin beğenisine sunulacak.

Opera Severler İçin Canlı Yayın Gösterimleri -Berlin Filarmoni Orkestrası, bir ay boyunca canlı konserlerini ve arşivini ücretsiz olarak “digitalconcerthall.com” adresinden paylaşıma açtığını duyurdu. -Metropolitan Opera da daha önce sahnelenen birçok eseri ücretsiz olarak “www.metopera.org” adresinden izlenime sunacak. -Paris Operası, “operadeparis.fr” adresinden ücretsiz olarak mayıs ayına kadar “Manon”, “Don Giovanni”, “Kuğu Gölü”, “Sevil Berberi” ve “Carmen”in de bulunduğu birçok eseri dışarı çıkamayan sanatseverlerle bir araya getirecek.

PERA MÜZESİ Dijital Yayınları

Pera Müzesi, kültür sanat gündemini ekranlardan takip ettiğimiz bu dönemde, dijital yayınlarıyla sanatseverlere ilham vermeyi sürdürüyor. Sanat-bilim arasındaki güçlü etkileşimi güncel yapıtlardan örneklerle aktaran ‘Temelde İnsan’ adlı yayın, her iki disipline farklı açılardan bakmamızı sağlayan ufuk açıcı bir okuma sunuyor. Kütüphane Haftası, bu yıl kütüphanelerin fiziki olarak kullanıma kapalı olduğu bir döneme denk gelse de çeşitli konularda pek çok değerli kaynağa internet üzerinden ulaşmak mümkün.

“Temelde İnsan: Çağdaş Sanat ve Nörobilim” Dijital kütüphanenin en dikkat çekici yayınlarından biri, çağdaş sanat ve nörobilime odaklanan “Temelde İnsan” adlı sergi kataloğu. Okuyucuyu, sanata bilim penceresinden bakmaya ve çağdaş sanat ile nörobilim arasındaki güçlü ilişkiyi incelemeye davet eden kitap, metinlerin yanı sıra; robotbilim, 3D tarama, Photoshop, hızlı prototipleme, mikroskopla inceleme, bilgisayar görüntüsü gibi yeni teknolojileri kullanan sanatçıların yapıtlarını da bir araya getiriyor. Temelde insan olmanın ne anlama geldiğine ilişkin kavrayışımızı genişletmeyi amaçlayan bu yayın, evrendeki bilinen en karmaşık aygıt olan insan beyninin, sanat ve bilim için nasıl ortak bir esin kaynağı olduğunu etkileyici örnekler üzerinden aktarıyor. Türkçe ve İngilizce yayımlanan Temelde İnsan: Çağdaş Sanat ve Nörobilim (Fundamentally Human: Contemporary Art and Neuroscience) başlıklı kitabı https://www.peramuzesi.org.tr/Images/pdf/dijital-kitaplar/temelde-insan-low.pdf linkinden okuyabilirsiniz.

İş Sanat’la Evde Kal Küresel bir salgınla mücadele ettiğimiz bugünlerde İş Sanat, Facebook, YouTube, Twitter ve Instagram IGTV üzerinden #işsanatlaevdekal etiketiyle yerli ve yabancı sanatçıların hazırladığı video içerikleri sanatseverlere sunuyor. Dünyanın dört bir yanından sanatçıların İş Sanat için oluşturduğu özel payla- Türkiye İş Bankası’nın çocuklara özel dijital platformu Kumbara dergisi ise çocukları kitap okumaya, eğlenceli etkinliklerle kaşımlar da bu serinin içinde yer alıyor. liteli zaman geçirmeye ve geçmiş sezonda İş Sanat’ta sahneGeçtiğimiz sezon İş Sanat’ta konser veren İtalyan barok top- lenen çocuk oyunlarını www.kumbaradergisi.com adresi üzeluluğu L’arpeggiata üyelerinin İtalya’nın çeşitli kentlerinde ev- rinden izlemeye davet ediyor. Çocuklar için evde yapılabilecek lerinde kaydettikleri videolar ve bu sezon İş Sanat’ta Europa eğlenceli etkinlik önerileri KumbaraTV’de. Kibele Sanat GaleriGalante ile konser veren keman sanatçısı Fabio Biondi’nin si’nde ev sahipliği yaptığı “Evrenin Nabzı” başlıklı retrospektif hazırladığı kayıtlar, müziğin birleştirici gücünün en güzel ör- sergiye, kütürel miraslarımıza www.issanat.com.tr web sitesi nekleri arasında yerini aldı. sayfalarından ulaşabilirsiniz. MART-NİSAN 2020 / PS 83


KİTAP

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

SAĞLIK BİLİMLERİNDE YAPAY ZEKA Yazarlar: Prof.Dr. Melih Bulut Rad.Dr. Nevit Dilmen; Doç.Dr.Gökhan Bora Esmer; Dr. Murat Gezer; Doç. Dr. Çiğdem Selçukcan Erol; Dr. Öğr. Üyesi Leyla Türker Şener Yayınevi: Çağlayan Kitabevi

Bölüm Başlıkları: • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • Dünyamızda her yüz yıllık dönemde ciddi değişiklikler yaşanıyor ve dünyamız radikal şekilde değişiyor. İlklerden biri 1447’de bugün, bu kitabın da basılmasına vesile olan matbaanın keşfidir. İnternet’in keşfi ile kitap basımı bitecek dendi ise de, kitap okuyan kesimin ilgisi sonucu kitaplar yaşamımızda önemini hala koruyor. Yazarlarımız konusunda uzman kişilerden oluşmakta ve bu kitap sağlık alanında yapay zekaya dair neredeyse tüm konuları içeren nitelikte olması açısından çok değerlidir. 1923 yılı resmi istatistiklerine göre ortalama yaşam süremiz 40 yıl idi. Ülkemizde o dönemde toplam 337 doktor bulunuyor ve bunlardan sadece 8’i Türk idi. Türkiye’de iki milyon sıtma ve bir milyon frengili bulunuyor, doğan 100 bebekten 5’i doğum sırasında ve akabinde ölüyordu. Son yüzyılda ülkemizde ve dünyada sağlık alanında yaşadığımız pek çok değişiklik ile bu rakamlar çok değişti. Ancak nüfusumuz yaşlanıyor, sağlığın demokratikleşmesi adını verdiğimiz herkese ulaşılabilir ve kaliteli sağlık hizmeti sunmak giderek zorlaşıyor. 2019 yılı başında konuya yönelik çalışmalar yapanlar olarak bir araya gelen bizler, “Sağlıkta Yapay Zekâ Topluluğu” nu oluşturduk ve aramıza yeni arkadaşlar katarak 2 Nisan 2019’da “Sağlıkta Yapay Zekâ Zirvesi” ni düzenledik. 76 şirket, 28 üniversite ve 1000 üzerindeki katılımcının olması; zirvenin bilhassa gençlerden gördüğü büyük ilgi bizi daha da heyecanlandırdı ve bu kitabı oluşturmaya karar verdik. Bilginin eksponansiyel olarak arttığı hız çağında bilim ve teknolojideki baş döndürücü gelişmeler günlük hayatımızı, mesleki uygulamalarımızı derinden etkiliyor. Çağımızda tarım devrimi, endüstrileşme benzeri, yaşamımızı derinden etkileyen bir devrim yaşıyoruz ve yapay zekâ bunun önemli alanlarından birisi. Yapay zekâ da büyük bir hızla gelişiyor, adeta bir tsunami etkisiyle yaşam bilimlerini, tıp ve sağlık uygulamalarını dönüştürme potansiyeli taşıyor. Her teknolojik yeniliğe karşı, özellikle de hızlı girişlere, az veya çok bir di84 PS / MART-NİSAN 2020

Yapay Zekâ ve Tarihçesi Semiyotik, İnsan Bilgisayar Etkileşimi ve Yapay Zekâ Kanser Tedavisinde Yapay Zekâ Kullanımı Radyolojide Yapay Zekâ Psikiyatride Yapay Zekâ İlaç Geliştirme ve Yapay Zekâ Patoloji Görüntülerinin Analizinde Yapay Zekâ Yapay Zekâ ve Girişimsel İşlemler Sağlıkta Blokzincir Teknolojisi Doku Mühendisliğinde Yapay Zekâ Yapay Zekâ ve Genetik Mühendisliği Sağlıkta Yapay Zekâ ve Gerçeklik Teknolojileri Mobil Sağlık ve Yapay Zekâ Sağlık Yönetiminde Yapay Zekâ Sağlıkta Yapay Zekâ, Kuramsal Çerçeve Ve Etik Yapay Zekâ ve Hukuk Yapay Zekâ ve Robotik Cerrahi İnsan-Alet Etkileşiminin Kültürel Ve Psikolojik Boyutlar Yapay Zekâ ve Çevre Sağlıkta Yapay Zekânın Geleceği renç oluşur. Yapay zekânın sağlıkta kullanımına karşı da bir direnç ve endişe elbette olacaktır. Kitabı okudukça bu kaygılara pek yer olmadığını göreceksiniz. Gelişmeler çok hızlı gerçekleşiyor. Kitap satışa çıktığı anda bazı bilgilerin eskimiş olabileceğinin bilincindeyiz, ancak kitapta henüz gerçekleşmemiş, potansiyel kullanımlar, bu işe gönül verecek olanlara, geçmişten dersler sunacaktır. Kitabı sağlıkçılar ve bilişimciler arasında bir işbirliği köprüsü olacak şekilde hazırladık. Sağlıkta Yapay Zekâ, sağlıkçıların ve bilişimcilerin işbirliği ile gerçekleşen yıkıcı teknolojileri içermektedir. İşbirliğine, birbirimizi tanımaya, toleransa ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu, sonucunda da yüksek katma değerli ürünler geliştirildiğini vurgulamaya çalıştık. Sağlığın üç temel alanı hizmet, eğitim ve araştırmadır. Hizmet yönünden yapay zekânın bugün ve gelecekteki belli başlı kullanım sahalarını kitabımızın ilgili bölümlerinde bulacaksınız. Giriş bölümlerinde genel kavramlar ve tarihçe, ileriki bölümlerde onkolojide, radyolojide yapay zekâ uygulamalarından söz ederken daha çok temel bilgilere yer vermeyi tercih ettik. Klinik branşlar, sağlık yönetimi gibi konular dışında sağlıkta yapay zeka hukuku, sağlıkta yapay zeka etiği ve sağlıkta yapay zekanın çevresel karbon izlerine yer verdik. İnanıyoruz ki meraklı okurlar bu kitapla sağlıkta yapay zekâ hakkında genel bir bakış açısına sahip olurken ilgi alanlarını literatürden daha yakından izleyeceklerdir. Umarız bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan Sağlık Bilimlerinde Yapay Zekâ kitabı bu konunun konuşulması, tartışılması ve birlikte neler yapılacağının gösterildiği örneklemeler ile işbirliklerinin oluşmasına katkı sağlar. Sağlıkta Yapay Zekâ Topluluğunun tüm katılımcılarının, pozitif enerjileri ve sürekli ilgileri ile bu kitabın var olmasını sağlayan en önemli unsurdur. Var olan teknolojileri ve geleceğe yön veren yazıları için yazar arkadaşlarımız ve editörlerimize emekleri için ne kadar teşekkür etsek azdır. Sağlıkta Yapay Zekâ Topluluğu


KİTAP

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

KOPENHAG DAĞI Yazar: Kaspar Colling Nielsen Yayınevi: Ayrıksı Yayınları Danimarka’nın orta yerine dikilen bir dağ ve yarattığı kendi ortamında yaşayanları konu alan “Kopenhag Dağı” hayata dair birçok duygu ve durumu incelikle hikâyeleştiriyor. “Kopenhag Dağı”, kendi doğal ortamını yaratan bir dağdır. Dağda yeni hayvan türleri ve yarı insan yarı hayvan bir tür ortaya çıkar, zenginler dağın en güzel yerlerini parselleyip rantını yer, göçmenler dağın en ıssız yerlerine yerleşir, hayat bazen bir oyun gibi olur, bazense oyun hayatın kendisidir. Dağın üzerinde belki sonsuz sayıda nesil dolanacak, belki üzerinde kaybolacak, belki araçlarıyla dağa tırmanacak, belki bitkilerinden beslenip ağaçlarının altında oturacak, belki orada gizlenecek ya da orada ölecek ve hatta belki de orada ölüme atlayacaktır… Bunu da zaman gösterecektir. Danimarka’nın orta yerine bir dağ dikilmesine karar verilir. Dağın inşa süreci iki yüz yıl kadar sürer. Bu süreç tamamlandığında dağ, üç bin beş yüz metre yüksekliğindedir ve elli beş kilometreden daha fazla bir alana yayılıyordur. Bu dağ kendi doğal ortamını yaratır. Yeni hayvan türleri ve yarı insan yarı hayvan bir tür ortaya çıkar, zenginler dağın en güzel yerlerini parselleyip rantını yer, göçmenler dağın en ıssız yerlerine yerleşir, hayat bazen bir oyun gibi olur, bazense oyun hayatın kendisidir. Dağın üzerinde belki sonsuz sayıda nesil dolanacak, belki üzerinde kaybolacak, belki araçlarıyla dağa tırmanacak, belki bitkilerinden beslenip ağaçlarının altında oturacak, belki orada gizlenecek ya da orada ölecek ve hatta belki de orada ölüme atlayacaktır… Bu bir sosyal deney midir? Gelecek toplumlara dönük bir öngörü müdür yoksa? Ya da yaşama dair eğilimlerimizin bir aynası mıdır Kopenhag Dağı? Bunun cevabını her okur kendi verecektir.

İMPARATORLUĞUN ÖTEKİ YÜZLERİ TOPLUMSAL HİYERARŞİ VE DÜZEN KARŞISINDA SIRADAN HAYATLAR Koç Üniversitesi Yayınları (KÜY) tarafından yayımlanan “İmparatorluğun Öteki Yüzleri”, kitapseverlerle buluştu. Düzce Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Fırat Yaşa’nın derlediği kitaba, Suraiya Faroqhi, bir yandan makalelerin fotoğrafını çekerken, bir yandan da tarih yazımında kaynak kullanımı sorunlarını değerlendiriyor. İmparatorluğun Öteki Yüzleri, yüzyıllar öncesinin mahkeme kayıtlarını temel alarak, geniş imparatorluk topraklarında ve uzun bir zaman aralığında “sahnenin dışında kalmış” insanların yaşamlarının izini sürüyor. Bu yolculukta karşımıza renkli ve hayli sıra dışı kahramanlar çıkıyor: Başarısız intihar teşebbüsleriyle “yaramaz ve haramzade” Deli Şaban, Bursa’nın Evciler köyünde ahaliyi canından bezdiren Divane Hamza, kocalarını öldürtüp evinin bir odasının zeminine gömdüren Konyalı Mâryem, müderris olacağım derken korsanların eline esir düşen Üsküplü Alaeddin, Venedikli simsar Nicolò Algarotti ve diğerleri…Kitabın yazarları belgelere dayandırmakla birlikte, bu belgelerin hikâyeleri tamamlamadığı noktalarda kimi kez tahminler yürütüyor, kimi kez de sordukları sorularla okurun ve araştırmacıların hayal gücünü harekete geçiriyor. Mikro-tarih bakışı, tarih yazımında günden güne yerini güçlendiriyor ve bu sayede Osmanlı tarih literatüründe “sıradan” sayılan insanların adları metinlere birer birer kaydediliyor. MART-NİSAN 2020 / PS 85


42. TÜRKİYE ENDOKRİNOLOJİ VE METABOLİZMA HASTALIKLARI KONGRESİ 18 -22 KASIM 2020 SUENO KONGRE MERKEZİ ANTALYA BİLİMSEL SEKRETERYA Prof. Dr. Nuri Çakır, Prof. Dr. Erol Bolu, Doç. Dr. Mine Adaş Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Meşrutiyet Cad. Ali Bey Apt. 29/12 Kızılay / ANKARA T : 0.312 425 2 072 • F : 0.312 425 2 098 president@temd.org.tr • www.temd.org.tr ORGANİZASYON SEKRETERYASI DMR Kongre Organizasyon Barbaros Bul. Akdoğan Sok. No:23/2 Beşiktaş / İSTANBUL T : 0.532 111 9 DMR (367) F : 0.212 258 50 29 temhk@dmrturizm.com.tr www.dmrturizm.com.tr

www.temhk2020.org


KONGRE TAKVİMİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

EYLÜL 2020

KASIM 2020

Ankara Romatoloji Toplantısı 4-6 Eylül 2020 Sapanca Organizasyon: DMR Kongre

XXIV. Ulusal Pediatrik Endokrinoloji ve Diyabet Kongresi 1-5 Kasım 2020 Antalya Organizasyon: Topkon Kongre

20th International Pharmaceutical Technology Symposium-IPTS 2020 7-9 Eylül 2020 Ankara Organizasyon: DMR Kongre

15. Çocuk Alerji ve Astım Akademisi Derneği Kongresi 01-04 Kasım 2020 Bodrum Organizasyon: Solo event

15. Ulusal Viral Hepatit Kongresi 10-13 Eylül 2020 Malatya Organizasyon: ConPlus Kongre

64. Türkiye Milli Pediatri Kongresi 4–8 Kasım Kasım 2020 KKTC Organizasyon: Serenas Turizm / Net Kongre

27. Ulusal Uygulamalı Girişimsel Kardiyoloji Toplantısı 10-13 Eylül 2020 İstanbul Organizasyon: Global Turizm 42. Pediatri Günleri 21. Pediatri Hemşireliği Günleri 13-16 Eylül 2020 İstanbul Organizasyon: Z Event Kongre 26. Ulusal Göğüs Kalp Damar Anestezi ve Yoğun Bakım Kongresi 17-19 Eylül 2020 İzmir Organizasyon: Plaza PCO

EKİM 2020 7. Ulusal Bağırsak Mikrobiyotası ve Probiyotik Kongresi 1-4 Ekim 2020 K.K.T.C. Organizasyon: FTS Turizm Kongre

17. Metabolik Sendrom Sempozyumu 17-20 Eylül 2020 Bodrum Organizasyon: FİGÜR Kongre

XXI. Türk Pediatrik Onkoloji Grubu (TPOG) Ulusal Pediatrik Kanser Kongresi 7 - 11 Ekim 2020 Bodrum Organizasyon: DMR Kongre

Pediatride Yenilikler Sempozyumu 19 Eylül 2020 Ankara Organizasyon: DMR Kongre

22.Ulusal İç Hastalıkları Kongresi 7-11 Ekim 2020 Antalya Organizasyon: Serenas Turizm

30.Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kongresi 21-24 Eylül 2020 Ankara Organizasyon: Motto Turizm

Uluslararası Bilimin E Hali En Büyük Eczacılık Buluşması 8-10 Ekim 2020 İstanbul Organizasyon: DMR Kongre

5.Eklem Cerrahisinde Güncel Yaklaşımlar Bahar Toplantısı 21-24 Eylül 2020 Kıbrıs Organizasyon: Galya Kongre

XXI. Ulusal Romatoloji Kongresi 14-18 Ekim 2020 Antalya Organizasyon: D Event

6. İlaç ve Tedavi Kongresi 23-27 Eylül 2020 KKTC Organizasyon: DMR Kongre

27. Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Kongresi 24-28 Ekim 2020 Bodrum Organizasyon: Figür Kongre

13. Ulusal Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları ve Bağışıklama Kongresi 23-27 Eylül 2020 KKTC Organizasyon: NETKON Kongre

EndoBridge 2020 22-25 Ekim 2020 Antalya Organizasyon: DMR Kongre

56.Ulusal Diyabet, Beslenme ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi 26-29 Eylül 2020 Antalya Organizasyon: Consensus Kongre

TÜSAD 42. Yıllık Kongre SOLUNUM 2020 24-27 Ekim 2020 Çeşme İzmir Organizasyon: K2 Kongre

14. Aile Hekimliği Güz Okulu 30 Eylül- 4 Ekim 2020 Antalya Organizasyon: DMR Kongre

TND III. Nöromusküler Hastalıklar Kongresi 23-25 Ekim 2020 Antalya Organizasyon: FLAP Kongre

15. Akdeniz Romatoloji Sempozyumu 30 Eylül-4 Ekim 2020 Antalya Organizasyon: DMR Kongre

Gastroenteroloji Akademisi 30 Ekim - 1 Kasım 2020 Bodrum Organizasyon: DMR Kongre

XXI. Uluslararası Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Kongresi (KLİMİK 2020) 8-11 Kasım 2020 Antalya Organizasyon: SÜER Turizm 16. Türk Kalp Damar Cerrahisi Kongresi 12-15 Kasım 2020 Antalya Organizasyon: Serenas 20. Yoğun Bakım Kongresi 12-15 Kasım 2020 Antalya Organizasyon: Plaza PCO 42. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi 18-22 Kasım 2020 Antalya Organizasyon: DMR Kongre 11.AHEKON 18-22 Kasım 2020 Antalya Organizasyon :GenX Kongre 7. Türk Tıbbi Onkoloji Kongresi 14-18 Kasım 2020 Antalya Organizasyon: Serenas 55. Ulusal Nöroloji Kongresi Uluslararası Katılımlı 16-20 Kasım 2019 Antalya Organizasyon: Flap Tour 14. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi (UROK-2020) 18-22 Kasım 2020 Antalya Organizasyon: Serenas 37. Ulusal Gastroenteroloji Haftası 8. Gastroenteroloji Cerrahisi Kongresi 24-29 Kasım 2020 Antalya Organizasyon: DMR Kongre

ARALIK 2020 17. Uluslararası Türkiye Hemofili Kongresi 10-13 Aralık 2020 Antalya Organizasyon: Topkon MART-NİSAN 2020 / PS 87


15. YIL

ABONELİK: Popüler Sağlık Dergisi’ne abone olmak isterseniz; abone@populersaglikdergisi.com veya info@populersaglikdergisi.com adreslerine iletişim bilgilerinizi yazarak talebinizi lütfen iletiniz. Popüler Sağlık Dergisi’ni dijital olarak da okuyabilirsiniz. https://issuu.com/populersaglik/docs

Yönetim Merkezi (İzmir) : 0232 465 32 32 -0232 422 08 38 Faks: 0232 465 30 94 İstanbul Haber Merkezi....: 0 216 355 02 59 GSM: 0 532 470 00 25 info@populersaglikdergisi.com www.populersaglikdergisi.com 88 PS / MART-NİSAN 2020


Bu bayram siz de annesi ya da babası hayatta olmayan, maddi olanakları yetersiz, yetenekli çocuklarımızın eğitimine destek olun.


aklımız fikrimiz ödüllerde

Türkiye’nin Yenilikçi Sağlık Ödülleri Başvurularınızı Bekliyor

www.doktorclubawards.com Doktorclub Awards 2020


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.